Kudüs`te Son Osmanlı

advertisement
Kudüs’te Son Osmanlı
Cumartesi, 17 Temmuz 2010 09:29
İnsanın Osmanlı’ya düşman olabilmesi için ya aklını peynir ekmekle yemiş olması gerekir yada
Osmanlı’nın ifade ettiği değerlere topyekun düşman olması lazımdır. Bir insan Osmanlı’ya
düşmansa
Allah en doğrusunu bilir ama – kanaati acizaneme göre bu ikisinden başka ihtimal yoktur.
Bakınız; Devlet-i Aliyye çökerken bile geride bıraktığı, yetiştirdiği insanların her biri kahraman
vasfının hakkını tam anlamıyla vermektedirler.
Ah Osmanlı ah! Çekildiği her coğrafya bugün kan, gözyaşı ve acı içinde. İşte
Balkanlar…3 asırdır Balkanlar’daki insanların çilesi bitmedi. Osmanlı hakimiyetinde Tuna’dan
Akdeniz’e kadar hakim olan sulhun ve sükunetin yerini bugün dini ve milliyeti ne olursa olsun
herkese isabet eden zulum, katliam ve facialar aldı. İşte Voyvodina. Macarlar dindaşları olan
Sırpların zulmüne maruz kalıyorlar. İşte Makedonlar, kendileri gibi Ortodoks olan Yunanlıların
zulmüne uğruyorlar. Balkanlar’daki Müslüman milletlerin uğradığı zulmün tarihte eşi menendi
yok. Boşnak’ı, Pomak’ı, Torbeş’i, Arnavut’u ve Türk’üyle Müslümanları Balkanlar’dan yok etmek
için ellerinden geleni geçmişte de yaptılar bugünde
yapıyorlar. İşte Afrika… İşte
Kafkaslar… Kafkas Müslümanlarının soykırımını yazmak için insanın ciğerlerinin yanması lazım.
VAh Orta Doğu vah. Ama ya Filistin ve Kudüs… Kelimeyle tarif edilmeyen acının, hicranın,
elemin başkenti…
Müslümanların gözbebeği, ciğerparesi üç şehirden biri Kudüs. Asırlar boyu her dinden
ve milletten insanın görmek istediği nazlı şehir. Taşlarının Hz. Süleyman’a, Hz. Yahya’ya, Hz.
Zekeriya’ya, Hz.İsa’ya şahitlik ettiği kutlu belde. Hatemen Nebiyyin Efendimizin İsra ve Mirac
mucizelerini yaşamış, Nebevi mirasın kadim temsilcilerinden. Müslümanların elinde olduğu
zamanlarda bir sulh adası olan şehir ne zaman gayri Müslimlerin eline geçse kederin ve göz
1/9
Kudüs’te Son Osmanlı
Cumartesi, 17 Temmuz 2010 09:29
yaşının merkezine dönüşmüş. Hz.Ömer ile Müslümanlar tarafından fethedilen şehir Haçlı
Seferlerine kadar İslam’ın güven ve sükun şiarlarını en ücra taşlarına kadar hissetmiş. Haçlıların
elinde ise Mirac’ın başlangıç noktası olan Mescid-i Aksa’da Müslümanlar kıtır kıtır kesilmiş. Öyle
ki Müslümanların kanları Haçlıların atlarının dizlerine kadar yükselmiş. Hem de Mescidi
Aksa’nın içinde. Selahaddin Eyyubi ile tekrar huzur kavuşan şehir Sultan-ı İklim-i Rum Yavuz
Sultan Selim ile Osmanlı’nın dırahşan çehresine şahit olmuş. Osmanlılar Nebilerin Beldesi olan
Kudüs’ten bahsederken edeplerinden Kudüs-ü Şerif şeklinde telaffuz etmişler. Ama
Ademoğullarının en kara asrını yaşadığı 20. yüzyıl Kudüs’ün zifiri karanlık devri olmuş.
Osmanlı’dan sonra Kudüs merkezli Filistin’e çöken kara bulutların dağılması için ilk işaret
fişeğini bir Osmanlı Mollası atmış. Kudüs Müftüsü Emin el-Hüseyni. Hani bize hep öğretirler ya;
medreseler şöyle, medreseler böyle, matbaaya karşı çıktılar, medreseler pasiflik yuvalarıdır,
ezberden başka bir şey bilmezler diye ecdadımıza kara çalarlar ya. İşte bu yalanı tek başına
çürütmeye yetecek delildir Kudüs Müftüsü…
Sivrisineğin bir kanadına zehir, diğer kanadına panzehir koyan Mevla Teala yeryüzünde
zalimlerin zehirine karşı da rabbani panzehiri tarih boyunca hep beraber göndermiştir.
Nemrud’un zulmüne İbrahim as ile Firavun’un zulmüne Musa as ile panzehir yollayan Allah-u
Teala; Theodor Herzl’in 1897’de İsviçre’de Dünya 1. Siyonist Kongresini topladığı senelerde
Kudüs’te Dünya’da siyonizme ilk bayrak açacak kişiyi yollar. 1895 (veya 1897)’de Kudüs’te
doğar Emin el-Hüseyni. Ailesi asırlarca Kudüs’te İslam’ın bayraktarlığını yapar. Aile fertlerinden
Said el-Hüseyni 1876’da ilk Osmanlı Meclisine Kudüs mebusu olarak seçilir. Emin Efendi; İlk
eğitimine de Kudüs-ü Şerifte başlar. Sonra Mısır’da Ezher’de okur. O zamanlar İslam Aleminin
hem siyasi hem ilmi başkenti Dersaadet’e gelir. İlim gezginleri okumaya doymazlar ya. İşte
kalbinin ilim açlığını İstanbul medreselerinde doyurmaya başlar. Eh İstanbul’a geldiği zamanlar
da genç bir delikanlı olan Emin Efendi’ye hak vermemek elde değildir. 1900’lerin başında
İstanbul’daki ilim halkaları şöyle gözümün önünde canlanıyor da kalbim o meclisleri kaçırmanın
elemiyle dağlanıyor. Bir yanda Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, İmam Zahidül Kevseri,
Ahıskalı Ali Haydar Efendi, Elmalılı Hamdi Efendi gibi meşhur ulema ve kudemanın ötesinde
sayısız sulehanın, alimin, arifin, abidin meclislerinde pişer.
2/9
Kudüs’te Son Osmanlı
Cumartesi, 17 Temmuz 2010 09:29
Ama ilmini tamamlayamaz. 1914’te Cihan Harbi başlar. Sözde Avrupa’nın dünyanın
teknolojik açıdan geri kalmış milletlerini sömürme sevdası insanoğlunu milyonlarca cana mal
olacak bir savaşa sürükler. Medeni denilen Avrupa –Mehmed Akif’in deyimiyle- kimi Hindu kimi
zenci kimi bilmem ne bela dayanırlar Çanakkale’ye. Yunanlılar başta olmak üzere pek çokları
Dersaadet’i, hilafetin merkezini yeniden Konstaniyye yapma hayallerine kapılırlar. Ama Heyhat!
Onların bu serapları;
iki asır hasta adam dedikleri Osmanlı insanını canlandırır. Kimi
Florina’dan koşar gelir Çanakkale’ye kimi Kastamonu’dan. Kimi Bayburtludur kimi Yanyalı. Fatih
Dersiamı Ahıskalı Ali Haydar Efendi vaiz olarak koşar cepheye. O zamanlar genç bir talebe olan
Emin el-Hüseyni de bırakır kitaplarını, gönüllü yazılır Çanakkale Taburlarına. Sultan Abdulhamid
Han’ın kurduğu Teşkilat-ı Mahsusa’ya girer. Hoca oğlu hocadır, silah kullanmayı, harp etmeği
ne bilsin ? Önce talimgaha ardından Çanakkale cephesinde topçu subayı olarak hizmet eder
Osmanlı’ya…
Çanakkale Cephesinden sonra İzmir’e çekilir. Sonra Kudüs’e ilim meclislerine geri
döner. Yıl 1917’dır. Ne var ki; Kudüs ve Filistin çoktan satılmıştır. Cennetmekan Sultan
Abdulhamid’in 1901’de huzur-u âlilerinden kovduğu Theodor Herzl’in tohumlarını attığı Siyonizm
davası; Selanik Milletvekili Emmanuel Karasu ve Hahambaşı Haim Nahum eliyle filizlendirilir.
1913’te darbe ile işbaşına gelen İttihat ve Terakki Hükümetinin ilk yaptığı işlerden birisi de
Filistin’e kaçak olarak göç etmiş olan Yahudilere oturma izni vermesidir. Ne acı değil mi ?
Osmanlı’nın tüm dış borçlarına karşı Filistin’de bir büyük çiftlik kadar toprağa dahi müsaade
etmeyen Sultan Hamid Efendimiz nerede; Yahudi Karasu’nun elinde oyuncak olanlar nerede?
Filozof Rıza Tevfik Sultan Hamid’in ruhaniyetinden istimdat isteyip, af dilemekle haklı değilmidir
?
3/9
Kudüs’te Son Osmanlı
Cumartesi, 17 Temmuz 2010 09:29
1917’de Lawrence’in altınlarına kanan Araplardan bir kısmı Osmanlı’ya isyan eder. Aynı
sene mukaddes topraklardaki Osmanlı hakimiyeti yada doğru deyişle İslam Hilafetinin
hakimiyeti sona erer. Kudüs-ü Şerifte dört asırlık rahat ve sakin günlerden sonra acı günler
başlar. İngilizler Araplara verdikleri bağımsızlık sözlerini yarım yamalak tutarlar, çoğu yerde de
tutmazlar. Eh neticede Osmanlı’yı yıkmayı başarmışlardır ve artık Araplara ihtiyaçları yoktur.
Nitekim daha 1917’de İngiltere Dışişleri Bakanı Belfur; Filistin’de bir Yahudi Devleti kurulacağını
yedi cihana ilan eder. Şimdi daha iyi anlıyorsunuz değil mi İsrail’in 19 yaşındaki Furkan’ı şehit
ederkenki cesaret ve gözü karalığını. Neyse biz konumuza dönelim; 1922’de bu hengame ve
keşmekeş içinde Kudüs Müftüsü ve ağabeyi Kamil el-Hüseyni vefat eder. Emin Efendi genç
yaşına rağmen Müftü seçilir. Artık o bir müftü değil, işgal altındaki bir milletin hem dini hem de
siyasi temsilcisidir.
Bu tarihten sonra da Emin Efendi bir daha rahat yüzü görmez. Çünkü 1922’de o
zamanki adıyla Milletler Cemiyeti (Birleşmiş Milletler) İngilizlerin Filistin’i işgal etmesini
meşrulaştırır. Tabii bu kararın ardından Yahudi göçü de hızla artmaya başlar. Sakın Filistin’i
boş, topraklar zannetmeyin; Filistin’de nüfusun çoğunluğu Arap’tır. Ama Yahudiler önce parayı
denerler. Saf köylülerin topraklarını satın alırlar. Para işe yaramadı mı bu sefer zorla gasp etme
dönemi başlar. İşgal de işe yaramazsa gelsin katliamlar. Kadınmış, çocukmuş demeden
katlederler insanları.
Emin Efendi; çaresizlikler ve yokluklar içinde Yahudilerin işgaline karşı çıkar. Zulüm
altında ezilen bir milletin yüzünü çevirdiği insandır artık O. Protestolar, mitingler, eylemler. Ama
ne Yahudilerin nede onların arkasındaki İşgalcilerin insaftan yana nasibi vardır. Mecbur kalır
bazı sabotaj eylemlerine izin vermeye. İngilizlerin tepkisi sert olur. Emin Efendi’yi on yıl hapse
mahkum ederler. Emin el Huseyni; Kahire’ye hicret etmek zorunda kalır. İngiltere ne hikmetse
Filistin yönetimini sivilleştirir ve Emin Efendi’ye verilen cezadan ötürü özür dilenir.
4/9
Kudüs’te Son Osmanlı
Cumartesi, 17 Temmuz 2010 09:29
1933 yılından itibaren Emin Efendi gözlerini uluslar arası alana çevirir. Ama ne hazindir
ki Dünya Kamuoyu’nda artık adalet, bağımsızlık, hak ve hukuk kavramlarının geçerliliği
kalmamıştır.
Bu kavramlar Osmanlı ile beraber tarihe karışmıştır. Diyorum ya Osmanlı gitti insanlık
bitti. Bir zamanlar hiç alakası olmadığı halde Katolik İspanya’da Yahudilerin; Katolik Fransa’da
Protestanların katledilmesine dur diyen Osmanlı devletler arenasından çekilip yerine İngiltere ve
ABD işbaşına gelince; ilke ve haklar askıya alınmış; devletler arasındaki tek geçerli düstur
menfaat olmuştur. Eh ABD ve İngiltere arka plandaki Yahudileri çiğneyip nasıl Filistinli
Müslümanlar ile ilgilenebilirlerdi ki ?
Emin el-Hüseyni; o dönemde İslam Aleminin manzarasını çok rahat görmektedir. Suriye
Fransa’nın işgalinde, Irak’ta Faysal ve oğulları; Ürdün’de Şerif Hüseyin ve oğulları, Suudi
Hanedanı; Mısır’da Hidiv Ailesi hep İngilizlerin kucağındaydı. Yapabileceği tek şey vardı.
Yahudilerin düşmanı olan Nazilerden yardım istemek. Buna ileride değiniriz ama 1936’da pasif
direnişin âlâsını gösterir Filistinliler. Emin el-Hüseyni’nin önderliğinde 1936’da genel grev
5/9
Kudüs’te Son Osmanlı
Cumartesi, 17 Temmuz 2010 09:29
örgütlenir. Tüm Filistin katılır genel greve. Gandhi’nin Hindistan’daki direnişinden aşağı kalır
değildir Emin Efendi’nin kıyamı; ama ne duyan çıkar nede anlatan. Eh nede olsa Gandhi
Hindu’dur; Emin Efendi ise Osmanlı Bakiyye’si bir Müslüman… Genel greve İngilizlerin tepkisi
çok sert olur. Çıkan olaylarda 267 kişi vefat eder. Tabii suçlu bellidir. Bildiniz! Müslümanlar.
İngilizlerin sevgili dostu Yahudiler canilik yapar mı?
Bu olayların baş sorumlusu olarak gösterilen Emin Efendi; mecburen terk eder vatanını.
Lübnan’a hicret eder. Yıl 1937’dir. Filistin Davasını Dünya’ya anlatmaya çalışır. Ama ne çare ki
her alandaki Yahudi Parmağı engel olur Hocaefendiye. Çaresiz Hitler’e ulaşır. 1941’de Hitler ile
görüşmeye gider. Denize düşen yılana sarılır. Davası için Naziler tarafından kurulan Azeri ve
Bosna Birliklerini motive etmeye çalışır. Hitler; Filistin’e bağımsızlık sözü vermiştir çünkü.
Ama İkindi Dünya Savaşı’nda Hitler’in yenilmesi ile birlikte Yahudiler yapacaklarını
yaparlar. Emin Efendi Nazi Savaş Suçlusu ilan edilir ve İsviçre’de yakalanması istenir. İsviçre’de
tutuklanır ve Fransa’ya götürülür. Zorlu gurbet dönemi yeni safhaya girmiştir.. Bir müddet ev
hapsinde tutulan Hocaefendi’ye Allah yardım eder ve Kahire’ye ulaşmayı başarır. Siyonist
Gruplar; Hocaefendi’yi Nazilik ile itham edip İngiltere’den isterler. Ancak İngilizler Hocaefendi’nin
Yahudiler’e teslim edilmesinin kendileri açısından korkunç sonuçlarını hesap ederler. Emin
Efendi’yi Yahudilere teslim etmezler.
6/9
Kudüs’te Son Osmanlı
Cumartesi, 17 Temmuz 2010 09:29
1948 yılı artık sonun başlangıcıdır. Emin Efendi Gazze Şeridinde Filistin Devleti
kurulduğunu ilan eder ve kendisi de hükümet başkanlığına getirilir.Aynı zamanda İsrail Devleti
de kurulur. Ama ne var ki Yahudi Devletini tanıyan Birleşmiş Milletler bu devleti tanımaz. İslam
Aleminden de Hocaefendi’nin etkisinden çekinen bir iki devlet dışında bu devleti tanıyan çıkmaz.
1948 yılı Filistin’de sistematik terörün başladığı yıldır. Stern, Hagannah, İrgun ve Lehi gibi
Yahudi Terör örgütleri masum Filistinlileri katlederler. Geçmişte de zaman zaman teröre
başvursalar da bu seferki terör dalgasının amacı etnik temizliktir. Yüzbinlerce insan evinden
yerinden, yurdundan edilir. Ne var ki 1948 Arap İsrail Savaşından sonra Gazze Mısır’a bırakılır.
Mısır’ın Filistin’le ne alakası vardır derseniz inanın bu kararı alan Birleşmiş Milletler bile hala
bilmiyordur.
Emin Efendi ise artık sürgünde bir liderdir. Beyrut’a yerleşir. İslam Alemine Filistin
Davasını anlatmak üzere yollara düşer. Kah seminerlere katılır, kah devletlerarası toplantılara.
Ama doğduğu topraklara hasret bir şekilde 1974’te rahmet-i rahman’a kavuşur. Her muhacir gibi
vasiyetidir ana vatanına gömülmek; ama modern(!) İsrail en insani bu isteği dahi reddeder.
Yaser Arafat’ın da gözyaşları ile katıldığı muazzam bir merasim ile Beyrut’ta defnedilir.
Emin Efendi’nin hayatı tam bir çile ile geçmiştir. Ama o gurbette de olsa davasından
vazgeçmemiş ve Osmanlı’nın yıkılmasındaki ana saikleri çok güzel keşfetmiştir. Beyrut’ta
sürgünde bulunduğu esnada Cevat Rıfat Atilhan’ın “ Masonluk Nedir?” isimli kitabını Arapça’ya
tercüme ettirmiş ve bastırmıştı.
7/9
Kudüs’te Son Osmanlı
Cumartesi, 17 Temmuz 2010 09:29
Bu yazıyı yazmadan önce muhtelif internet sitelerinde Emin el-Hüseyni hakkında ileri
geri dolaşan pek çok söz gördüm. Maalesef mütedeyyin sitelerde bile Emin El Hüseyni
hakkında hoş olmayan bir takım ibarelere rastladım. Ancak şundan eminim ki Emin Efendi
hakikaten ilmi ve ameli ile Ehl-i Sünnet adına temeyyüz etmiş ender şahsiyetlerden birisidir.
Derdi yalnız kendi anavatanı olan Filistin değil tüm İslam Alemidir.
1926 yılında ilk toplantısını Kahire’de, ikinci toplantısını Mekke’de gerçekleştiren ve
bugünkü İslam Konferansı Teşkilatının nüvesi sayılabilecek olan Mu'temeru'l-Alemi'l-İslâm isimli
meclis; her sene hac mevsiminde toplanma kararı ile Mekke Konferansından sonra dağılır.
Ancak hazindir ki 1931’e kadar toplanmasına müsaade edilmez. (Engelleyen kim diye sormayın
canım; anladınız siz İngilizler) Bu Meclisi 1931 yılında nerede ve kim tekrar toplamayı başarır
dersiniz? İngiliz İşgali, İsrail baskısı altındaki Kudüs’te Emin Efendi toplar. Üstelikte Mısır,
İngiltere, Türkiye, El-Ezher ve Siyonistlerin muhafeletine, karşı çıkmalarına ve tüm
engellemelerine rağmen konferansı gerçekleştirir. Üstelik böyle bir ortamda toplanan
konferanstan Emin Efendi’nin gayretleri ile Sovyetlerin Orta Asya’daki, Fransızların Tunus ve
Cezayir’de ki, İtalyanların Libya’daki işgali kınanır.
Daha Emin Efendi için ne diyeyim
bilmem ki ?
Hamiş olarak belirtelim ki; yine bazı sitelerde Emin Efendi Hocamızın; Osmanlı’ya isyan
eden Arapların öncülerinden olduğu yazıyor. Ne var ki bu doğru bir ifade değildir. Kudüs-u
8/9
Kudüs’te Son Osmanlı
Cumartesi, 17 Temmuz 2010 09:29
Şerif’teki Hüseyni ailesi (Mekke’de Mukim ve sonradan Ürdün Kraliyet ailesi ile
karıştırılmamalıdır) Osmanlı’ya asırlar boyu sadık kalmıştır. Nitekim asrımızın nazenin ruhlu ismi
Ali Ulvi Kurucu Efendi Hocamız da hatıratında Emin Efendi ile Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi
merhumun Mısır’daki ikametgahında tanıştığını beyan ediyor ki; Osmanlı’ya ihanet etmiş
birisinin son Şeyhülislamın evinde işi ne ? Hem Devlet-i Aliyye’ye son nefesine kadar sadık olan
Mustafa Sabri Efendi merhum Emin Efendi merhumu niye kabul etsin ?
“"Müslüman dünyasının başına gelen Osmanlı devletinin bedduasıdır. Biz müslümanlar
bilhassa araplar masum ve mazlum Osmanlı Devleti'nin bedduasına uğradık.Babasının
bedduasını alan bir evlat gibi. Başımıza gelen felaketler bu yüzdendir”. Bu sözler Ali Ulvi Kurucu
merhumun nakliyle Emin el-Hüseyni merhuma ait.
Şeyh Şamil’in torunu Sait Şamil’e Müftü Emin el-Huseyni merhumun memleketimiz için
söylediği sözler yazımıza hatime olsun : “Sait Bey bu sözüme dikkat edin ben söylemiyorum
Allah söyletiyor. Türkiye bozulmakta müslüman dünyasına örnek oldu, düzelmekte de örnek
olacak inşallah”. Amin bi hurmeti Seyyidil Murselin
9/9
Download