Öğrenci Adı: Doruk Mert Akın Öğrenci No: 21502135 Öğretmen Adı: Rukiye Aslıhan Aksoy Sheridan Her Şeyin Teorisi: Umutsuzluktan Doğan Başarı Hepimizin, hayatlarıyla ilgili sonu olmayan planları vardır: üniversiteye gitmek, mezun olunca yüksek maaşlı işlere girmek, âşık olmak, evlenmek, çocuk sahibi olmak ve kim bilir daha neler. Peki, bu planların daha en başındayken öyle bir hastalığa yakalanıyorsunuz ki konuşmayı bırakın ağzınızdan akan salyayı bile kontrol edemez duruma geliyorsunuz, ne yapardınız? Sadece hastalık olmak zorunda değil, küçüklüğünüzden beri kurmaya başladığınız hayalleri gerçeğe dönüştürmeyi imkânsız hâle getirecek, sizi umutsuzluğun en diplerine itecek bir duruma düşseniz ne yapardınız? Durumu kabullenip umutsuzlukla sonun gelmesini mi beklerdiniz, yoksa hayallerinizin peşinden mi koşardınız? Her Şeyin Teorisi (The Theory Of Everything) filmi, gelecekte harika ve başarılı bir bilim adamı olabilecek kapasite gösteren Stephen Hawking’in (Eddie Redmayne) tedavisi olmayan amyotrofik lateral skleroz (ALS) hastalığına yakalanmasını ve bütün hayatının tamamen değişimini anlatmaktadır. Bu hastalık yüzünden Hawking vücudundaki hiçbir istemli kası hareket ettiremez, bu yüzden kendisi ve eşi Jane Hawking (Felicity Jones) büyük bir umutsuzluğun içine düşerler. İki insanın bu büyük umutsuzlukla savaşları ve kendilerini normal hayatlarına döndürme çabaları ve Stephen Hawking’e olan saygım ve hayranlığım, bu filmi benim için çok farklı bir yere koymaktadır. Umut. Bir kimsenin kişisel yaşamındaki olay ve durumlarla ilgili olumlu sonuçlar çıkabileceği ihtimaline dair duygusal inancı olarak tanımlanmaktadır. Duygusal inanç, hatta duygusal ihtiyaç olarak tanımlayabiliriz. Aslında soyut bir kavram olduğu için bu hisse olan ihtiyacımızı anlamamız normalden çok daha zordur. Sokaktaki herhangi birine kas yapmak için neye ihtiyacı olduğu sorulursa, büyük ihtimalle protein veya spor cevabı alınır. Cevabı kolayca verebilir çünkü somuttur ve etkisi gözle görülebilir, istenilen kişi kolayca ikna edilebilir. Ancak duygusal bir eksikliği, ihtiyacı fark etmek gerçekten zor bir iştir. Umut, işte her insanın yaşamak için ihtiyaç duyduğu bu duygusal histir. Onun varlığını kanıtlayamayız, ama gücünü hissedebiliriz. Onun gücü bizi en berbat durumlarda ayakta tutar, devam edebilmemizi sağlar. Bu güç sayesinde başarıya ulaşma ihtimalimiz artar, hatta bizi başarısızlığın içinden çekip kurtarabilir bile; ama unutulmamalıdır ki hayallerin kırılması toplum içinde çok kullanılan bir terimdir, umut bazen boşa da çıkabilir. Örneğin ben umudun bu iki yönünü de yaşadım geçtiğimiz sene içerisinde. Zor bir sınav senesinden çıktım bu sene diğer 2 milyona yakın YGS ve LYS öğrencisi gibi. Bu sene benim en büyük yardımcım umudumdu sanırım. Bu zor sınav senesinin sonunda yaşama ihtimalim olan harika hayat benim umut kaynağımdı. Bir ihtimaldi, evet gerçekleşmeyebilirdi, ancak ben bu umuda dört bir yandan sarıldım ve gecemi günüme katarak çalıştım. Sonucunda ise umutlarım boşa çıkmadı ve istediğim üniversitenin istediğim bölümüne girebildim. Stephen Hawking umuduyla bilim dünyasına yeni bir boyut kazandırdı hastalığına rağmen, benimki onun yanında biraz sönük kalabilir ama elden ne gelir, bizim hayatlarımız onlara göre daha sıradan… Bu seneyi benim için zor yapan tek şey bu sınavlar değildi. Verdiği acıyı açıklaması imkânsız olan, sözcüklerin yetersiz kaldığı bir kayıp yaşadım bu sene. Halamı geçtiğimiz yılın Ekim ayında kanser nedeniyle kaybettik. Umutla ne alakası olduğuna gelirsek; onu 1 Öğrenci Adı: Doruk Mert Akın Öğrenci No: 21502135 Öğretmen Adı: Rukiye Aslıhan Aksoy Sheridan kaybetmemizden önce birkaç ay hastanede kaldı. İki kez komaya girdi. O her ölüm döşeğine girdiğinde bizim umutla onun dönmesini bekledik, asla pes etmedik. Her gün onun döneceğine inandım, bunu hep umdum; ama bazen umut boşa çıkabiliyor işte. Ne yazık ki gücü yetmedi. Hayat içinde birbirinden farklı yollar içeren bir ağdır. Her yol bir kavşağa, o kavşak yeni yollara ve o yollar yeni kavşaklara açılır. Bazı yollar mutluluk, sevinç doluyken bazıları acı ve kederden geçer. Her yolun tek ortak noktasıysa umutla birlikte daha kolay aşılmasıdır. Yapan şirketin adı aklıma gelmiyor ama geniş çaplı bir anket bilim adamlarının şöyle bir sonuca varmasına yol açmış: kanser hastalarının umutlarını kaybetmiş olanlarının ölme oranı, umutlarını koruyanlara göre daha yüksektir. Umudun önemini kavramak için kanser hastası olmamıza gerek yok, hayatın her noktasında görebiliriz umudu. Evimizden geri geleceğimiz umuduyla çıkarız, geceleri gözlerimizi tekrar uyanma umuduyla kapatırız, nefesimizi bir daha çekebilme umuduyla bırakırız. Böyle küçük şeyleri yaptığımızı fark etmeyiz bile, günlük, dakikalık, hatta saniyelik işlerimizdir bunlar ama yine de o umut her zaman oradadır işte. Hâlâ umudun gücüne ve gereksinimine inanmıyor musunuz? Her Şeyin Teorisi’ni bir an önce izleyerek siz de farkına varabilirsiniz gerçeklerin. 2