Sonsuz İstasyon Eski, artık kullanılmayan küçük bir tren vagonundan üç kişilik bir aileye, yuva nasıl olabilir ki? Yılların yorgunluğu sinmiş duvarlarına. Tozlu, kirli camları, bu köhne vagon bir aileye nasıl mutluluk katabilir? Eğer yüreğinin gücüyle gittiği her yere ışık saçan bir baba, yokluğu hiç dert etmeyen güzel gönüllü bir anne, anne ve babasının sevgisiyle yoğrulmuş minik bir yürekse buraya sığınan, bu mümkün olabiliyor işte. Uzun ve zor bir yol hikayesi bu. Gittikleri hiçbir yerde bir düzen tutturamayan birbirlerine çok bağlı bir baba ve oğul hikayesi. Film başladığı andan itibaren neşeli bir aile ile karşılaşmama rağmen, derin bir hüzün ile devam edebileceğini hissedebiliyordum. Uzun bir yol hikayesinin başladığı ilk kasaba, mutlu ve yoksul ailenin vagondaki geçen günleriyle başlıyor. 1940’lı yıllarda hayat belki zor geçiyorsa da insanların zorluklara dayanma gücü günümüze göre oldukça yüksekmiş. Kaçarak evlenen iki yürek, birbirlerine dert olmaması adına çektikleri sıkıntıları belli etmeden yaşayabiliyorsa bu gerçekten büyük bir erdem olarak değerlendirilebilir benim gözümde. Yırtık bir çift ayakkabısını kocası görüp üzülmesin diye gizlice yapıştırmaya kalkan bir kadın, çalıştığı okulda haksızlıklara göz yummayarak zenginden alıp fakire dağıtan zulüm görmeyi göze alabilen bir erkek. Daha önce bir yerde okuduğum şu an ismini hatırlayamadığım bir hikayeyi hatırlattı bana. Hani şu, kocasına ceketinde taşıyabilsin diye uzun saçlarına kıyıp saçlarını satan ve parasıyla cep saati satın alan kadınla, karısına güzel ve uzun saçlarına takabilsin diye toka almak için ceketini satan adamın, bu güzel ailenin hikayesi. Sevgi ve saygının her şeyden üstün olduğu, evliliklerin iyi günde kötü günde birlikte aynı yolda yürümek demek olduğunu gösteriyor bu örnekler biz gençlere. Filmin baş kahramanlarından anne ilk kasabada öldükten sonra, baba ve oğul yollarına onsuz devam etmek zorunda kalırlar. Sosyalist Ali olarak tanınan baba, gittiği hiçbir kasabada rahat durmaz. Haksızlıklara karşı çıkmaktadır. Tek başına bir insanın kurulu düzene, bir takım yolsuzluklara isyanı ne derece mümkündür ki? İsyan etmek belki kolay olsa da istenilen sonuç elde edilemedikçe, her şeyi olduğu yerde bırakıp, yeni kasabalara doğru yol almak bana sadece kaçış gibi göründü diyebilirim. Baba, oğlu için aldığı tehtitlerin etkisinde, onu korumak adına kasaba kasaba dolaşmayı göze alabilmekte, fakat geride bırakılanları oğlunun gözünden görememektedir. Düşünüyorum da tam bir yere alışmışken, oranın sosyal yaşamına, kazanılan dostluklara alışmışken, belki aranılan aşk bulunmuşken, her şeyi birden bırakmak zorunda kalmak genç bir insan için çok yaralayıcı olsa gerek. Buna rağmen en çok dikkatimi çekense baba ve oğul arasındaki güçlü bağın hiç kopmaması. Bir baba genellikle oğluyla arkadaş gibi olmayı istemez oysa ki. Babaların bir çoğu saygınlıklarını kaybetme korkusuyla, otoritelerini yitirme endişesiyle evlatlarıyla bir mesafe kurarak yaşamaya meyillidir. Filmde daha ufacık yaşta oğlunun eline, birlikte kafa dağıtmak adına bir çay bardağı ile alkol veren cesaretli bir babayla karşılaşıyoruz. Çocuk da zaten içemiyor! Belki çok basit ama bu küçük detaylar baba-evlat bağını ne kadar da güçlendiriyor. Filmin hikayesinde görsellik de ön planda. Bazen bir aslan gibi kükreyen tren sahneleri, bazen insanın içini ısıtan tahta bir kafes içinde her kasabada yenilenen minik saka kuşu, bazen de yitirilen anneyi hatırlatan onun kokusunu hissettiren şirin saksılardaki küpe çiçeği... Ordan oraya savrularak geçen yılların sonunda yerleşik bir düzen kurmak hayaliyle son kasabada onlara en yakışan işle uğraştıklarını görüyoruz. Bir kitap, bir insanın dünyasını büyütür düşüncesiyle kasabadaki tüm insanların dünyasını zenginleştirebilmek adına, küçük imkanlarla güzel bir kitapçı kuruyor baba-oğul. Her gittiği yeri güzelleştirmeye, insanlara faydalı olabilmek adına düzene baş kaldırmaya kendini adamış olan Sosyalist Ali’nin bu son kasabada görevinin tamamlandığını görebiliyoruz ve tıpkı bir miras bırakır gibi, yeni yerlere yeni insanlara, yeni düşünceler katabilmesi adına oğluna el veriyor ve bundan sonrası oğlu için uzun bir yola dönüşüyor. Hikaye, kurgu, görsellik ve işleniş bakımından zamanı geçmeyecek ve her dönemde aynı tazelikte izlenebilecek duygu yüklü bir film “Uzun Hikaye”. Değişik kasabalarda, farklı hayatları, farklı kültürleri, haklı yada haksız insanların çatışmalarını, iyiyi, kötüyü, çirkini ve hayata dair birherçok şeyi öğretebildiği için, izlediğime çok memnunum. Alp Kaan Yağmur