İZMİR TİCARET ODASI İZMİR TİCARET ODASI’NIN T.C. ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI’NDAN BEKLENTİLERİ Hazırlayan: Hitay BARAN İZMİR, Ekim 2007 1 ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞI’NDAN BEKLENTİLERİMİZ İÇİNDEKİLER 1.VERİMLİ HAVZALARIMIZDAKİ KİRLİLİKLERİNİN ÖNÜNE GEÇİLMELİ VE SULAMA PROJELERİ GERÇEKLEŞMELİDİR. .................................................................................. 3 2. İZMİR’DEKİ PLAN KARMAŞASI SONA ERDİRİLMELİDİR. ............................................... 5 3. İZMİR EKONOMİ ÜNİVERSİTESİ GÜZELBAHÇE KAMPÜSÜ PLANLAMA SORUNU GİDERİLMELİDİR. .......................................................................................................... 5 4. ORMAN ALANLARINDA ÖZEL AĞAÇLANDIRMA DAHA ÇOK TEŞVİK EDİLMELİDİR. .......... 6 5.ORMAN YANGINLARINA MÜDAHALE DAHA ETKİN ÇALIŞMALAR YAPILMALI, EGE KIYILARINDAKİ ORMANLAR İÇİN YUNANİSTAN İLE İŞBİRLİĞİNE GİDİLMELİDİR. ................ 7 6.İZMİR’DE MOLOZ DÖKÜM YERLERİ BELİRLENMELİDİR. ............................................... 8 7. ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ İÇİN ÇEVRE MEVZUATI REVİZE EDİLMELİDİR............ 9 8. KÜLTÜR BALIKÇILIĞINDA MEVZUAT AÇISINDAN YAŞANAN SIKINTILAR SONA ERDİRİLMELİDİR. ........................................................................................................ 10 9. ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞINDAN DİĞER BEKLENTİLER ........................................ 11 2 1.VERİMLİ HAVZALARIMIZDAKİ KİRLİLİKLERİNİN ÖNÜNE GEÇİLMELİ VE SULAMA PROJELERİ GERÇEKLEŞMELİDİR. Küresel ısınma karşısında yeterli seviyede sulama projelerinin gerçekleşmemesi nedeniyle havzalarımızdaki verimlilik oldukça düşmektedir. Yerüstü sulama projelerinin yetersiz kalması sonucunda yer altı su seviyesi her geçen gün azalmaktadır. Bilinçsizce yapılan sulama, ovalarda açılan sayısız sondajlar yer altı kaynaklarını kurutmaktadır. Bunun dışında sanayi ve yerleşim alanların atıkları, çarpık yapılaşma ile bilinçsiz tarımsal aktivitenin yarattığı tahribat binlerce yılda ancak oluşabilen ovalarımızı katletmektedir. Arıtma tesisi olmayan yerleşim birimleri ve sanayi tesisler nedeniyle günümüzde Gediz, Nif, Küçük Menderes ve Bakırçay’dan artık su değil kanalizasyon akmaktadır. Gediz artık bir nehir den çok sahip olduğu endüstriyel ve evsel atıkları ile hem havza için hem de İzmir Körfezi için önemli bir kirletici kaynaktır. Nif Çayı da aynı şekilde hem havzaya hem körfeze tehlike saçmaktadır. Küçük Menderes ve Bakırçay nehirleri ise iç körfezi değil ama hem kendi havzalarını hem de kıyı boyunu kirletmektedir. Gediz ve Küçük Menderes nehirlerinin kimyasal ve biyolojik oksijen ihtiyacı, değerlere bakıldığında, canlıların ölümüne yol açacak derecede düşüktür. Kurşun, nikel ve çinko gibi ağır metallerin en üst düzeyde olduğu, suyun asidik özellik gösterdiği ve sülfür oranının çok yüksek olduğu görülmektedir. Sular üçüncü ve dördüncü sınıf su sınıfına girmekte ve tarımsal kullanım dahil hiçbir şekilde kullanılmasının mümkün olamamaktadır. Ancak çaresiz kalan köylü bu suları kullanmaktadır. Havzalarımızı gelecek kuşaklara doğal halinde bırakmak istiyorsak, Ø Bilimsel temele dayanan havza yönetim anlayışına geçilmelidir. Ø Havza planları oluşturmalı ve yürürlüğe girmelidir. Ø Yerleşim birimleri ve sanayi tesisleri için arıtma tesisleri ve kanalizasyon sistemleri yapılmalıdır. Ø Entegre su kaynakları yönetim planlaması yapılmalıdır. Ø Baraj, gölet, bent ve sulama kanalları projeleri bitirilmelidir. Bu kapsamda Gediz, Küçük Menderes, Bakırçay ve Nif Çayı Havzalarında somut çalışmalar başlatılmalıdır. Havzalardan akan akarsular üzerinde yapılacak bent, gölet ve barajlar ile boşa akan sular tutularak; sulama amaçlı kullanılmalı ve zemin suyu seviyesi yükseltilmelidir. Örneğin Küçük Menderes Havzası Ege Bölgesi’nin gelmektedir. Ancak yerleşim alanların genişlemesi, alanların artması neticesinde havzanın verimliliği sulanabilir ova potansiyeline sahip olan havzada yapılmadığı için maalesef kullanılamamaktadır. en verimli havzalarının başında bilinçsiz ve aşırı sulama, sanayi azalmaktadır. 70.000 hektarlık yüzeysel su potansiyeli yatırım Yer altı su rezervi 180 milyon m3 olan havzada tüketim 210 milyon m3. Böyle giderse Küçük Menderes Havzası 10 yıl sonra kuruyacaktır. Su potansiyelinin değerlendirilebilmesi için Beydağ Barajı’nın devreye sokulması gerekmektedir. 3 59. Hükümetimiz projenin gelişmesine büyük katkı sağlamış ve barajı su tutma noktasına getirmiş bulunmaktadır. 2008 yılında bitirilmesi hedeflenen proje söz verildiği tarihte bitirilmelidir. Ayrıca barajda elde edilen suyun 70.000 hektarlık alana dağıtılması için gereken sulama kanal projeleri gerçekleştirilmelidir. Havzalar bazında Gerçekleşmesi Gereken Sulama Projeleri: Bakırçay Havzası Ø Tamamlanan Yortanlı Barajı’nda var olan Allianoi antik termal yurt probleminin giderilerek barajın hizmete alınması, Ø Çaltıkoru Barajının bitirilmesi, Ø Kınık Sağ ve Sol Sulama projelerinin gerçekleştirilmesi, Ø Madra Barajının bitirilmesi, Ø Dikili Göletinin ve Bakırçay-Bayat Sulama projelerinin gerçekleştirilmesi, Ø Kapıkaya Barajının bitirilmesi, Ø Sınırdere, Bakırçay, Karadere gölet, sel kaplanı, regülatör projelerinin bitirilmesi, gerekmektedir. Gediz Havzası Ø İzmir’in uzun vadede su içme ihtiyacını karşılayacak olan Gördes Barajının bitirilmesi ve su iletim hattının İzmir’e kadar ulaştırılması, Ø Selendi sulama projesinin gerçekleştirilmesi, Ø Göktepe ve Değirmendere Barajlarının yapılması, gerekmektedir. Nif Çayı Havzası Ø Yiğitler Barajının gerekmektedir. bitirilmesi ve sulama projelerinin gerçekleştirilmesi Küçük Menderes Havzası Ø Ø Ø Ø Beydağ Barajının bitirilmesi, Bademli Barajının bitirilmesi, Beydağ ve Bademli Sulama Projelerinin gerçekleştirilmesi, Aktaş, Burgaz, Ergenli ve Uladı Barajlarının bitirilmesi ve sulama projesinin gerçekleştirilmesi, gerekmektedir. Yılların verdiği ihmalkârlıklar havzalarımızı susuz bırakmış ve nehirlerimizi kanalizasyona çevirmiştir. Doğanın insanoğlunun bu hırçın, vurdumduymaz, hoyrat kullanımına tahammülü yakın zaman sonra kalmayacaktır. Öncelikle tarımsal aktivite ve tarıma dayalı ticaret-sanayi çökme noktasına gelecektir. Sonrasında ise kuraklık, susuzluk ve açlık kapımızı çalacaktır. Açlık ve kuraklık kapımıza 4 dayanmadan yukarıda sıralanan sulama projeleri gerçekleştirilmeli, havza yönetim mekanizması, planları oluşturulmalı ve artıma tesisleri kurulmalıdır. 2. İZMİR’DEKİ PLAN KARMAŞASI SONA ERDİRİLMELİDİR. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Büyükşehir Belediyesi Kanunu gereği 1/25.000 ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım İmar Planını yapmış ve 09.10.2006 tarihinde onaylamıştır. Bu tarihte onaylanan plan 28.03.2007 tarihinde askıya çıkartılmış ve halen itirazların değerlendirmesi çalışmaları devam etmektedir. Hazırlanan bu plan İzmir’i vizyonuna ulaştırmaktan uzak, pek çok eksiği olan bir plandır. Bu plan süreci devam ederken, Çevre Kanunu gereği, Çevre ve Orman Bakanlığı 31.07.2007 tarihinde Manisa-Kütahya-İzmir 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı’nı onaylayarak askıya çıkarmış durumdadır. Bu planda da bir takım eksiklikler bulunmaktadır. Üstelik 1/25.000 ölçekli İzmir Kentsel Bölge Nazım İmar Planı ile Manisa-Kütahya-İzmir 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı arasında çelişkiler ve net olmayan pek çok husus bulunmaktadır. Planlama hiyerarşisi ve 3194 sayılı İmar Kanunu gereği Çevre Düzeni Planı yapılmadan Nazım İmar Planı yapılamaz ancak İzmir’de bu yapılmış durumdadır. İzmir şu an yatırımlar açısından kitlenmiş durumdadır. Yatırımcılar neyi nereye yapacağını bilemezken Çevre ve Orman Bakanlığı ile İzmir büyükşehir Belediyesi de son derece ağır davranmaktadır. Tüm bunlar gerçekleşirken İl Özel İdareleri Kanunu gereği, İzmir Valiliği İl Özel İdaresi’nin de İzmir Çevre Düzeni Planını yaptırması gereği bulunmaktadır. Diğer bir değişle İzmir’in planlaması tamamen hiyerarşisi dışında gerçekleşmekte ve İzmir’in geleceği planlama açısından şu an için net görünmemektedir. İzmir insanının iş aradığı ve işsizlik içinde kıvrandığı bu dönemde yeni OSB kurmak isteyen müteşebbis, yeni yatırım yapmak isteyen yatırımcı, yeni üniversite kurmak isteyen girişimci, yeni üretim alanları yaratmak isteyen iş adamı planlamada bu hiyerarşi karmaşası, yetersiz planlar yüzünden yatırımlarını gerçekleştirememektedir. İzmir’in planları İzmir’in önünü açacak yerde İzmir’in önünü tıkamaktadırlar. İzmir’de yaşanan bu plan karmaşası bir an önce giderilmeli, İzmir Valiliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Çevre ve Orman Bakanlığı bir araya gelerek planlarda bütünlük sağlanmalı ve İzmir’i vizyonuna taşıyacak planlar üretilmelidir. 3. İZMİR EKONOMİ ÜNİVERSİTESİ GÜZELBAHÇE KAMPÜSÜ PLANLAMA SORUNU GİDERİLMELİDİR. İzmir Ekonomi Üniversitesi, T.C. Anayasası, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu ve Vakıf Yükseköğretim Kurumları Yönetmeliği hükümleri doğrultusunda "İzmir Ticaret Odası Eğitim ve Sağlık Vakfı" tarafından kurulan Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı, katılımcı, yaratıcı ve girişimci kişileri yetiştirmeyi amaçlayan bir yükseköğretim kurumudur. 5 Üniversite 2001 yılında öğretime başlamış olup, hem İzmir hem de Ege Bölgesi'nin ilk vakıf üniversitesidir. Şu an üniversitede 5.000 öğrenici eğitim görmektedir. İzmir Ekonomi Üniversitesi yeni kampus, yeni fakülteler ve yeni üniversitelerle birlikte çalışmalarına devam etmektedir. İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin yeni kampüs alanı olarak belirlediği alan Güzelbahçe Yaka mevkiidir. 3194 sayılı İmar Kanunu gereği İzmir Büyükşehir Belediyesi dışındaki tüm kurumlardan olumlu görüşleri alınan Nazım İmar Planı Revizyon önerisi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı tarafından 1/25.000 ölçekli İzmir Kent Bütünü Nazım İmar Planında değerlendirmeye alınmamıştır. Aynı şekilde Çevre ve Orman Bakanlığınca 31.07.2007 tarihinde onaylanarak askıya çıkartılan Manisa-Kütahya-İzmir 1/100.000 Ölçekli Çevre Düzeni Planı’nda İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzelbahçe kampüsü işlenmemiştir. Bu plana ait açıklamanın 50. sayfasında, ‘’İzmir’de eğitim alanlarına gereksinim artacaktır. Bu kapsamda; kuzeyde ve batıda yeni üniversite yerleşkeleri için alan gereksinimi oluşacaktır. Planda üniversitelerin kuruluşunu kolaylaştıracak önlemler alınmalı, kararlar geliştirilmelidir.’’ şeklinde bir ibare yer almaktadır. Ancak, plan notlarında ‘’... batıda yeni üniversite yerleşkelerinin...’’ kurulmasının olumlu görüldüğü belirtilmiş olmasına ve söz konusu arazide üniversite kampusu kurulmasında herhangi bir sakınca bulunmadığı, başvuru dosyamızdaki belgelerin tetkiki ile açıkça görülmesine rağmen ne Üniversitemiz ne de başka Üniversiteler için rezerv alan lekelemeleri yapılmıştır. Türk milli eğitim sisteminin önemli bir kısmını teşkil eden yüksek öğretim kurumlarının en önemli varlık nedenleri arasında, Anayasal bir hak ve görev olan eğitim-öğretim faaliyetleri ile muasır medeniyetler seviyesinde yer almamızı sağlayacak bilimsel faaliyetlerin seçkin bir yer işgal ettiği, hem Anayasamızın ruhunun, hem de sosyo-kültürel temellerimizin derinliklerinde kök salması nedeniyle ki bu hizmetin, kamu hizmetlerinin en kutsalları ve önceliklileri arasında yer aldığı hususunun fiziki planların yapılmasında öncelikle göz önüne alınması gerekmektedir. Özetle İzmir Ekonomi Üniversitesi Güzelbahçe Kampusu ile ilgili ardında yer alan “kamu yararı” zorlayıcı nedeninin özellikle göz önünde bulundurularak, İzmir İli Güzelbahçe İlçesi Yaka mevkiinde önerdiğimiz Üniversite kullanışına ait plan lekelemesinin 1/1000.000 ölçekli Kütahya - Manisa - İzmir İl Çevre Düzeni Planında yapılması gerekmektedir. 4. ORMAN ALANLARINDA ÖZEL AĞAÇLANDIRMA DAHA ÇOK TEŞVİK EDİLMELİDİR. Doğal kaynakların önemli bir parçası olan ormanların, çevre kirliliğini önleme, su kaynaklarını dengeye sokma ve erozyonu önlemenin yanı sıra biyolojik çeşitliliğin korunmasındaki yeri ve rolü önemlidir. Ormanlar, hem ekonomik hem sosyal yaşantıya doğrudan ve dolaylı olarak katkıda bulunmaktadır. 6 Ülkemizin yaklaşık 20,8 milyon hektar alanı ormanlarla kaplıdır. Ülkemizdeki ormanlık alanın yaklaşık 9 milyon hektarının oldukça iyi, geriye kalan 11 milyon hektarın ise bozuk olduğu belirtilmektedir. Bozuk orman alanları önemli bir bölümü maki, delice vb. bitkilerle kaplı durumdadır. Bu alanların tümünün kısa vadede enerji ormanına dönüşmesi zor görünmektedir. Özellikle bu çalışmaların salt devlet eliyle yürütülmesi, makilik alanlarımızın onlarca yıl daha çıplak kalacağı anlamına gelmektedir. Bu kapsamda özel ağaçlandırma projelerinin devreye girmesi kaçınılmazdır. Bunun bilincinde olan Orman Bakanlığı 23.02.1998 ve 09.10.2003 tarihlerinde Ağaçlandırma Yönetmelikleri çıkarmış bulunmaktadır. Ancak, bu yönetmeliklerin özel ağaçlandırma ve orman türü dışındaki ağaçlandırma ile ilgili hükümleri için 6831 sayılı Orman Kanunu’na ve Anayasa’nın ilgili maddelerine aykırı olması nedeniyle açılan davalar sonucu Danıştay tarafından yürütmeyi durdurma kararları alınmış durumdadır. Alınan bu kararlar neticesinde özel sektörün bozuk orman alanlarına yönelik ağaçlandırma projeleri yarım kalmaktadır. Halbuki yapılacak bu tür özel ağaçlandırmalar, sadece mülkiyette orman gözüken arazilerin gerçek ormana dönüşmesine, ormanların gelişmesine ve korunmasına önemli katkılar yapacaktır. Girişimciler özel ağaçlandırma projelerinde orman türleri yanında zeytin, çam fıstığı, antep fıstığı, kestane, sakız, ceviz vb. türleri de tercih etmektedir. Mevcut orman mevzuatı uyarınca bu tür projelerin gerçekleşmesi güçtür. Amacımız, orman alanlarının meyve vb. ürün veren diğer ağaç türlerince işgal edilerek daraltılması değil; asli orman ürünü veren türlerin yetişemeyeceği alanlarda söz konusu türlerin yetiştirilmesine denetim altında imkan tanınmasıdır. Bu imkanın tanınması da ağaçlandırma yönetmeliklerinin yürürlüğe girmesi veya değiştirilmesi ile değil; Anayasa’nın ve 6831 sayılı Orman Kanunu’nun ilgili maddelerinde gerekli değişikliklerin yapılması ile mümkün olacaktır. Orman Bakanlığı özel ağaçlandırma konusundaki mevzuat eksikliklerini gidermeli; özel ağaçlandırma projelerinde orman türleri yanında zeytin, çam fıstığı, antep fıstığı, kestane, sakız, ceviz vb. türleri de dahil edilmelidir. 5.ORMAN YANGINLARINA MÜDAHALE DAHA ETKİN ÇALIŞMALAR YAPILMALI, EGE KIYILARINDAKİ ORMANLAR İÇİN YUNANİSTAN İLE İŞBİRLİĞİNE GİDİLMELİDİR. Orman alanlarının büyük bir kısmını doğal orman alanlarının oluşturduğu ve Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz'i çevreleyen dağlarda yoğunlaştığı bilinmektedir. Ülkemizde son yıllarda artan orman yangınları en büyük tehdit olarak görülmektedir. Ülkemizdeki orman yangınlarının yüzde 96’sının kaynağının insan olduğu bilinmektedir. Felaketin büyümesindeki en önemli etkenler; yangınlara önceden hazırlıklı olunmaması ve araçların yetersizliğidir. 7 Dolaysıyla benzer felaketlerin bir daha yaşanmaması için yapısal değişikliklerin yapılması gerekmektedir. Bu nedenle özellikle yangın tehlikesinin olduğu aylarda, gerekli önlemler önceden alınmalıdır. Yangınlarla mücadelede büyük fayda sağlayan yangın havuzlarının sayıları arttırılmalıdır. Özellikle yaz aylarında Ege’nin iki yakasında yaşanan orman yangınlarına anında ve etkin müdahale edilmesi için Türkiye ve Yunanistan bu alanda işbirliği yapabilir. Gerek Türkiye’de gerek Yunanistan’da orman yangın söndürme birimleri mevcuttur. Amaç; iki ülkede yaşanan orman yangınlarına çoğu zaman eş zamanlı müdahale edecek ve yangınları önleyecek yaz sezonuna kadar birlikte hareket ortamı ve organizasyonu yaratılmasını sağlayacak bir yönlendirme birimi kurulmasıdır. Bu hedef doğrultusunda ortak yangın söndürme gücü yangın alanına anında ve zamanında yönlendirilebilir ve mevcut yangın söndürme filosu güçlendirilebilir. Ankara’daki Orman Bakanlığı Orman Muhafaza Genel Müdürlüğü ile Yunanistan Tarımsal Kalkınma ve Gıda Bakanlığı’nın ilgili birim yetkililerinin bir araya getirilmesi amacıyla Yunanistan Tarımsal Kalkınma ve Gıda Bakanlığı’na resmi davet gönderilmiştir. Ortak yangın söndürme projesinin hayata geçirilmesi amacıyla T.C. Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Yunanistan Başbakanı Sayın Kostas Karamanlis’e konuyla ilgili Odamızca mektup gönderilmiştir. Ayrıca Yunanistan Tarımsal Kalkınma ve Gıda Bakanlığına da aynı konuda bir mektup gönderilmiştir. Özetle her iki ülkede yaşanan orman yangınlarına hızlı ve etkin müdahalede bulunmak amacıyla ikili görüşmelerin bir an önce başlatılıp, iki ülke orman yangın söndürme birimlerinin önümüzdeki yaz sezonuna kadar birlikte hareket ortamının ve organizasyonunun yaratılmasını sağlanmalıdır. 6.İZMİR’DE MOLOZ DÖKÜM YERLERİ BELİRLENMELİDİR. İnşaat sektörünün hızla büyümesi, kentin gelişmesi, kentte inşaat yatırımlarının ve tadilat işlerinin artması neticesinde doğaldır ki ortaya yığınlar dolusu moloz çıkmaktadır. Maalesef bu molozlar, kentin çeşitli bölgelerinde belirlenmiş moloz dökme alanları bulunmadığı için gelişigüzel her yere dökülmektedir. Moloz dökülen alanlar arasında orman alanları, 1. derece doğal sit alanları, yeşil alanlar, deltalar, boş arsalar, ana yol güzergah kenarları, tarım toprakları, kamu alanları, deniz kenarı gibi alanlar mevcuttur. Moloz döküm alanların net olarak belirlenmemesi, yeterli düzeyde kentlilik bilincinin oluşmaması ve konuyla ilgili yaptırımların yetersiz kalması sonucunda kentte gereksiz yere çevre ve görüntü kirliliği oluşmaktadır. Ortaya çıkan tablo kentimize yakışmadığı gibi inşaat sektörünü de moloz dökümü açısından zorda bırakmaktadır. Konuyla ilgili olarak Bakanlığımız 18.03.2004 tarihli Resmi Gazete’de yürürlüğe giren “Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği”ne göre işlem yapmaktadır. 8 Bu yönetmeliğe göre moloz döküm yerlerinin belirlenmesi ve işletilmesi ile ilgili hususlar İzmir Büyükşehir Belediyesi uhdesinde gerçekleştirilecektir. İzmir Orman Bölge Müdürlüğü Bornova Şeytanderesi, Buca Kırıklar, Güzelbahçe Yelkiçalıcası’ndaki daha önce taş ve kireç ocağı olarak işletilmiş bozuk orman alanlarında arazinin eski yapısına kavuşmasına imkan verecek şekilde moloz döküm alanları belirlemiş ve bu arazileri ihaleyle yoluyla tahsis etmek için girişimler yapmıştır. Orman Bölge Müdürlüğü’nün belirlemiş olduğu bu üç moloz dökme yerinden sadece Bornova Şeytanderesi yasal prosedürlerini tamamlayarak devreye girmiştir. Bornova Şeytanderesi’nde de bu alanı işleten firma fiyatları çok yüksek tutmaktadır. Diğer alanların sözleşmeleri iptal edilmiştir. İzmir Büyükşehir Belediyesi bu alanların kendisine tahsis edilmesi için girişimlerde bulunmuş ancak olumlu yanıt alamamıştır. Sonuç olarak İzmir’de çevre kirliliği yaratan molozların problemi giderilmeli, uygun alanlarda uygun fiyatlarla hizmet verecek moloz döküm ve geri kazanım tesisleri yapılmalıdır. Bu amaçla Çevre ve Orman Bakanlığı ile İzmir Büyükşehir Belediyesi uyum içinde çalışmalı, mümkünse bu alanlar Belediyeye tahsis edilerek geri kazanım tesisleri hizmete girmelidir. 7. ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ İÇİN ÇEVRE MEVZUATI REVİZE EDİLMELİDİR. Halihazırda çevre mevzuatına göre tesisler sebep oldukları her türlü hava, su ve gaz atıkları ile çevresel ve gürültü kirliliği konularında yürürlükte olan yönetmelikler kapsamında izinlerini ayrı ayrı almaktadırlar. Üstelik bu tesisler imar planlaması, ÇED, GSM ruhsatı, işyeri açma ruhsatı gibi süreçlerden de geçmektedir. Şu an bir tesisin üretime geçebilmesi için çevre mevzuatı gereği yaklaşık 12–13 adet (hava, su, gürültü, tehlikeli atık, ambalaj, endüstriyel hava, atık yağ vb.) yönetmelik prosedürünü uygulaması ve gerekli izinleri alması gerekmektedir. Toplamda ise sadece çevre mevzuatında 50’yi aşkın yönetmelik bulunmaktadır. Tüm bunlar yetersiz kalıyormuş gibi Bakanlığımız şimdi de “Çevre İzni Yönetmeliği” ni yürürlüğe sokmaya çalışmaktadır. Gündemdeki taslak Çevre İzni Yönetmeliğine göre yukarıda sıralanan izinleri aldıktan sonra yine aynı mercii olan Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan çevre izni belgesi alınacaktır. Her türlü iznini alan bir tesisin (üstelik aynı makamdan) bir kez daha istenen bilgi, belge ve raporlarının toparlanarak aynı makama sunmasındaki mantık anlaşılabilir gibi değildir. Amaç bütüncül yaklaşım çerçevesinde kirliliğin önlenmesi, azaltılması ve kontrolü için çevre izni verilmesine ilişkin idari esas ve usulleri düzenlemek ise bütün bu prosedürler birleştirilir ve bir bütün haline getirilir. Yoksa mevcut mevzuatın üzerine yeni yeni mevzuatlar ekleyerek, edinilen belgeleri tekrar tekrar toplayarak, tesis sahibinden yeni ücretler talep ederek yeni belgeler düzenleyerek çevre mevzuatında bir bütünlük sağlanamaz. 9 Ülkemizdeki çevre mevzuatının uygulamada başarısız olduğu acı fakat tartışılmasız bir gerçektir. Verimli toprakların, havzaların, su kaynaklarının, doğal yaşam alanlarının hızla nasıl kirlendiği ve kirletildiği ortadadır. Çevre mevzuatının ve Bakanlığın denetim sisteminin bunu durduramadığı da gözler önündedir. Bu başarısızlığın temel sebeplerinden bir tanesi de mevzuatın ve bürokratik süreçlerin çarpıklığı, karmaşıklığı, fazlalığıdır. Şu an gündemde olan Çevre İzni Yönetmeliği bu prosedürü daha artıracak, çevresel kirliliği azaltma açısından pek bir fayda sağlamayacak aksine tesis sahiplerini yasa dışı iş yapmalarına teşvik edecek, sayısı yetersiz olan Bakanlık personeline gereksiz yük getirecek bir bürokratik engeldir. Aslında çevre ile ilgili tüm mevzuatın sadeleştirilerek, bütüncül, daha hızlı, sonuç verir ve uygulamada başarılı olacak şekilde revize edilmesine ve birleştirilmesine ihtiyaç olduğu ortadadır. Ancak Bakanlığımız bunu yapmak yerine yurt dışı uygulamaların ülkemize direk uyarlaması ile hem sistemi oturtamamakta, hem yeni mevzuatlar ekleyerek süreci zorlaştırmakta, hem de çıkarmış olduğu bir yönetmeliği defalarca değiştirerek kendi personelini ve yatırımcıyı bezdirmektedir. Özetle yüzlerce kez değişikliğe uğrayan ve halihazırda çevresel kirliliklerinin önüne geçmede gerekli başarıyı yakalayamayan çevre mevzuatı revize edilmelidir. Yatırımcı her izin için ayrı ayrı değil, tek bir bürokratik süreç ile izinlerin hepsini bir elden almalıdır. Bürokratik süreç sadeleştirilirken ve uygulanacak düzeye getirilirken, mevzuatın kontrol ve yaptırım mekanizması güçlendirilmelidir. 8. KÜLTÜR BALIKÇILIĞINDA MEVZUAT AÇISINDAN YAŞANAN SIKINTILAR SONA ERDİRİLMELİDİR. Kültür Balıkçılığı Türk ekonomisine yıllık 1 milyar dolarlık katma değer kazandıran ve 400 milyon dolarlık ihracat yaparak 25 bin kişiye istihdam sağlayan önemli bir sektördür. Sektörün ekonomiye yaptığı katkı yanı sıra vatandaşın da uygun fiyatlarla balık yemesini sağlamaktadır. Ancak kültür balıkçılığı üreticilerinin çevre ve diğer mevzuatlardan kaynaklanan çok ciddi problemleri bulunmaktadır. Çevre Kanunu’na göre bu balık çiftliklerinin kapalı koylar dışında açıkta uygun yerlerde konumlanması gerekmektedir. Kültür balıkçılığı sektörü üzerindeki yetki kargaşasından doğan çok başlılık ve buna bağlı olarak yatırımların uzun sürede gerçekleşmesi Çevre Kanunu’ndaki değişiklik ve Denizlerde Balık Çiftliklerinin Kurulamayacağı Hassas Alan Niteliğindeki Kapalı Koy Ve Körfez Alanlarının Belirlenmesine İlişkin Tebliği doğrultusunda yasal ve ruhsatlı çiftliklerini açık denize taşımak zorunda bırakılan üreticileri zor durumda bırakmaktadır. Balık üreticileri başta Çevre ve Orman Bakanlığı, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı olmak üzere toplam 8 bakanlığın 59 biriminden onay almaları gerekmektedir. İzin alınması gereken kuruluşların çok fazla olması yanı sıra balık üretim sahalarının belirlenmesi ile ilgili konular da net değildir. Konuyla ilgili olarak; • Çevre Kanunu'nda değişiklik yapılması, 10 • • • • • Taşınacak alanların belirlenmesi, Su ürünleri yetiştiriciliği konusundaki yetki kargaşasının ortadan kaldırılması, Bürokratik işlemlerin sadeleştirilmesi ve bütünleştirilmesi, Taşınma işlemleri için süre ve kredi olanaklarının getirilmesi, Tesislerin kıyı alanların uygun bölümlerinde lojistik hizmetlerinin verilmesinin sağlanması, gibi hususlarda düzenlemeler yapılmalıdır. 9. ÇEVRE VE ORMAN BAKANLIĞINDAN DİĞER BEKLENTİLER • Kuzey’imizdeki orman zengini Ülkeler ile Güney ve Doğumuzdaki net orman ürünü ithalatçısı ülkeler arasında geçiş ülkesi olmamız nedeni ile coğrafyamızın önemli avantajları kullanılmalıdır. • Orman sektörün ihtiyacı olan hammadde ve yarı mamul ithalatı desteklenmeli, ulaşım imkânlarından özellikle demiryolu ve denizyolu taşımacılığı yaygınlaştırılmalı ve desteklenmeli, odunun endüstride kullanılmasına yönelik yakacak odun tüketiminin asgariye indirilmesini sağlayacak önlemler alınmalıdır. • Orman vasfını kaybeden ve 2B olarak adlandırılan arazilerin sorunları çözümlenmelidir. • Tüm işletme faaliyetlerinde çevreye duyarlı sistemlerin oluşturulması esas alınmalı, arıtma tesisleri, atık depolama ve bertaraf tesisleri teşkil edilmelidir. • Çevre Kanununa bağlı Yönetmeliklerde belirtilen ve belirtilecek olan çevreyi korumaya yönelik (hava, su, atık, vb) parametlerinin belirlenmesinde korumakullanma dengesinin gözetilmesi ve belirlenen parametlerinin kontrolü esnasında bir takım esneklik paylarının bırakılarak parametlere uymaya çalışan işletmelere kolaylık sağlanması yönünde bir takım çalışmalar yapılmalıdır. Parametleri hiçbir şekilde sağlamayan, gerekli önlemleri hiçbir şekilde almayan tesisler ile parametleri sağlamaya çalışan ancak küçük oranlarla bunu yakalayamayan tesisler bir tutulmamalı ve aynı cezai yaptırıma maruz bırakılmamalıdır. • İzmir kent merkezinde ve Aliağa’daki hava kalitesi Dünya Sağlık Örgütü’nün kriterlerine uygun standartlara getirilmelidir. • İç körfezde kirlilik tamamen ortadan kaldırılmalı ve deniz-kent bütünleşmesi sağlanmalıdır. • Halihazırda, Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığı arasında, su kirliliği standartlarında mevzuattan kaynaklanan sorunlar yaşanmasına rağmen, Çevre Kanunu’nda alıcı ortam standartlarını belirleme yetkisi Tarım ve Köy İşleri Bakanlığına, atık su deşarjına ilişkin usul ve esasları belirleme yetkisi ise Çevre ve Orman Bakanlığına bırakılmıştır. Her iki bakanlık arasında yaşanan parametre probleminin çözümü için yönetmeliklerde revizyona gidilmeli yatırımcı hangi parametreye göre işlem yapılacağını bilmelidir. 11