2 0 11 HUTBE ARŞİVİ Hutbeler ANTALYA Müftülüğü Web Sitesinden Alınarak Düzenlenmiştir. FİRHİST 07 Ocak - Her Canlı Ölümü Tadacaktır - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü 14 Ocak - Hayatımızda Nafilelerin Önemi - Abdulmuttalip Peşe-Korfkuteli Müftüsü 21 Ocak - Yaşlılara Saygı - DİB Hutbe Arşivinden Alınmıştır. 28 Ocak - Selamlaşmak - DİB Hutbe Arşivinden Alınmıştır. 04 Şubat - Zararlı Alışkanlıklardan Korunmak - Mehnet Muslu-Kemer Müftüsü 11 Şubat - Mevlid Kandili - Yasir Ataş-Kaş Müftüsü 18 Şubat - Hayatın Özü - Adem Oyan-İbradı Müftüsü 25 Şubat - Yalan Büyük Günahtır - Saliha Manca -İl Vaizi 04 Mart - Toplumun Aydınlatılmasında Diyanet İşleri Başk.- Ahmet H. Başpınar-Alanya Müf. 11 Mart - İstiklal Marşıve M. Akif - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi 18 Mart - Çanakkale Zaferi - DİB Hutbe Arşivi 25 Mart - Tabii Çevreye Karşı Sorumluluklarımız - Saliha Keleş-İl Vaizi 01 Nisan - Peygamberimiz ve Merhamet - DİB Hutbe Komisyonu 08 Nisan - Peygamberlere İman - Selami Kurt-Alanya İlçe Vaizi 15 Nisan - Merhamet Eğitimi - Dr. Yaşar Yiğit - Dr. Ülfet Görgülü 22 Nisan - Çocuk Sorumluluğu - Mehmet Yaman-Kumluca Müftüsü 29 Nisan - İnsan ve Toplumun Güvenliği - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü 06 Mayıs - İslamda Ticaret Ahlakı - Bahattin Ataklı-Akseki Müftüsü 13 Mayıs - Değişen Aile Yapısında Gençlerimiz - Yasir Ataş-Kaş Müftüsü 20 Mayıs - Allah’ın Varlığı - Bekir Ağlamaz-İl Vaizi 27 Mayıs - Üç Aylar ve Regaib - Dr. Şaban Erdiç-İl Vaizi 03 Haziran - Doğru Haber - DİB Hutbe Arşivi 10 Haziran - Hayatımızda İhsan - Ahmet H. Başpınar-Alanya Müftüsü 16 Haziran - Yaz Kuran Kursu ve Çocuk Eğitimi - Mehmet Muslu-Kemer Müftüsü 24 Haziran - Miraç Kandili - Ş. Gönül Bilgi-İl Vaizi 01 Temmuz - Kürtaj - Şerife H. Altuner-İl Müftü Yard. 08 Temmuz - Mü’min ve Dua - Havva Akgül-İl Vaizi 15 Temmuz - Berat Kandili - Ayşe Yaşar-İl Vaizi 22 Temmuz - İffet İnsanın Süsüdür - DİB Hutbe Arşivi 29 Temmuz - Dini ve Sosyal Hayatımızda RAMAZAN - Saliha Keleş-İl Vaizi 1 05 Ağustos - Oruç İbadeti - Ali Erhun-Finike Müftüsü 12 Ağustos - Mali Bir İbadet Olarak ZEKAT - Saliha Manca-İl Vaizi 19 Ağustos - Edep Müslümanın Süsüdür - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü 26 Ağustos - Kadir Gecesi - Şerife H. Altuner-İl Müftü Yard. 30 Ağustos - Ramazan Bayramı - Dr. Şaban Erdiç-İl Vaizi 02 Eylül - İbadetlerde Devamlılık Esastır - Alanya Müftülüğü 09 Eylül - Akraba Hakları - Yusuf Demiryürek-Döşemealtı Müftüsü 16 Eylül - İslamda Eğitimin Önemi - Havva Akgül-İl Vaizi 23 Eylül - Mü’minde Tevekkül Anlayışı - Bahattin Ataklı-Akseki Müftülüğü 30 Eylül - Cami Çocuk Buluşması - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 07 Ekim - Emeğin Değeri - Abdulmuttalip Peşe-Korkuteli Müftüsü 14 Ekim - Engelliler ve Sorumluluklarımız - Enes Müslümoğlu-Gündoğmuş Müftüsü 21 Ekim - Aziz Şehitlerimiz - DİB Hutbe Komisyonu 28 Ekim - Mü’minler Tek Bir Vücut Gibidir - Din Hizmetleri Genel müdürdlüğü 04 Kasım - Hac İbadeti - Adem Oyan-İbradı Müftüsü 06 Kasım - Kurban Bayramı - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 11 Kasım - Şükür - Şerife H. Altuner-İl Müftü Yard. 18 Kasım - İslamda Kardeşlik - Mustafa Altun-Serik Müftüsü 25 Kasım - Eşimiz,Evladımız, Annemiz: KADIN - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 02 Aralık - Kerbelayı Anlamak - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 09 Aralık - Engellilerimize Sahip Çıkalım - Bahattin Ataklı-Demre Müftüsü 16 Aralık - Mevlanada Kuran ve Hz Peygamber Sevgisi - Bahattin Ataklı-Demre Müftüsü 23 Aralık - Değişen Dünyada Yaşlılarımız - Şerife H. Altuner-İl Müftü Yardımcısı 30 Aralık - Zaman Bilinci - Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü DÜZENLEYEN: HÜSEYİN KARATAŞ HACIVELİ CAMİ İMAM-HATİBİ SERİK - ANTALYA 2 2011 HUTBELERİ 1 07 - Ocak HER CANLI ÖLÜMÜ TADACAKTIR Değerli Müminler! Yüce rabbimizin zatı dışında, yeryüzünde bulunan her canlı yok olacak ölümü tadacaktır. Dünyadaki ömrünü tamamlayanlar, kabir hayatını da yaşayarak kıyamet günü mahşer meydanına hesap için çağrılacaklardır. İyilikleri fazla gelen müminler doğrudan, kötülükleri fazla gelenler ise ya cezalarını çekerek ya da Allah’ın rahmeti ve dilemesiyle doğrudan ebedi saadet yurdu cennete gireceklerdir. Bazılarımız daha sözü edilir edilmez ürperse de ölüm korkulacak bir şey değildir. Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber (1) diyen şair, İslami bakışı, bir beyte sığdırmıştır. Çünkü ölüm; bir terhis, tebdil-i mekan, saadet-i ebediye yurduna sevkiyat, zindan misali dert dolu dünyadan bağıstana, canana varmak, bir 3 yoruz. Oysa zamanında hazırlanan için ne güzel nimettir ölümM Akıllı kişi için; O dem ki perdeler kalkar, perdeler iner Azrail’e hoş geldin diyebilmekte hüner (5) diyen şairin tarif ettiği insan olmak zor değil. Zor değil; zira sonunda dosta kavuşmak vardır. Son hastalığında üzgün gördüğü hanımına, Hz Bilal, ‘niçin üzülüyorsun, üzülme, dostuma, Muhammed’e gidiyorum’ (6) demişti. İbrahim (as) ölüm meleğine ‘hiç dost dostun canını alır mı demiş, yüce Allah ‘hiç dost dosta kavuşmak istemez mi diye vahiy indirmiştir. (7) Aziz müminler Geçici dünya hayatının cazibesine esir olup niçin dosta giden yollara set çekelim, niçin yarınlarımızı karartalım? Dün geçti, yarına ulaşıp ulaşmayacağımız meçhul. Biz bu günü değerlendirelim. Dünya zevkleri sonu olmayan, içtikçe susatan deniz suyuna benzer. Ölümü gündeme alınız. Yani “meşguliyet gelmeden boş vaktinizin, hastalanmadan sağlığınızın, fakirleşmeden zenginliğinizin yaşlanmadan gençliğinizin, ölüm gelmeden hayatınızın kıymetini biliniz” (8) Gaflete düşüp ömür sermayenizi boşa harcamayınız. Kime yar oldu bu dünya? Hangi güç sahibi Not:Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön nevi uyku gibi dinlenmektir. Nitekim Hz. Peygamber (as) bir cenazede “rahat eden ve edilen” demiş, ashap da bunun nasıl olduğunu sorduklarında “mümin ölünce dünya sıkıntılarından rahatlar, fâcir ölünce onun şerrinden diğer insanlar, ağaçlar, hayvanlar rahat eder” (2) buyurmuşlardır. Aziz Müminler! Ölüm güzelse bazılarımız neden korkmaktadır sorusuna, Seleme bin Dinar “dünyamızı imar ettik, ahiretimizi harap; mâmûreden harâbeye gitmek istemiyoruz” (3) diye cevap vermiştir. Öleceğimizi bilmemize rağmen hiç ölmeyecekmiş gibi sorumsuz bir hayat yaşamayı tercih etmekteyiz. Bu durumu Hz Peygamber “ey insanlar sanki ölüm başkasına takdir edilmiş, sanki vazifeler bize değil başkalarına yüklenmiş, sanki namazlarını kıldığımız cenazeleri, yakında dönecek misafirlermiş gibi kabre koyuyor, miraslarını yiyor, bize bela geleceği endişesinden uzak, kendi kusurlarımızı yok farz ederek başkalarını eleştiriyoruz” (4) diye anlatmaktadır. Ne kadar yaşlanırsak yaşlanalım ölmek istemiyor; ama gafletten de sıyrılamıyor, ölümün ayak seslerini duyunca da perişan olu4 öldürdü ölümü? Aşık Seyrâni; “Dünya olur bir gün harap Ne bülbül kalır ne gürap Rızkına sebep olan türap Gözlerine dolar bir gün” derken ne kadar haklı. Yaşadığımız onca güzelliğin, ahiret nimetleri yanında ne değeri olur? Hadiste bildirildiği gibi, elini denize daldıran birinin deniz suyundan eline bulaşan ne ise dünyadan istifade ettiği de o kadardır. (9) Denizin gürleyen suyundan mahrum kalıp elinin bulaşığı ile sevinmek, gaflet değil midir? Mümin kişiye yakışan uyanık olmaktır. Allah’a kul olanlar için kabir ve sonrası hayat daha güzeldir. KAYNAK: 1) Çile;Necip Fazıl, 113. 2) Buhari; Rikak, 41. Nesai; Cenaiz, 48,49. 3) Darimi;Sünen,56. 4) Maverdi; Edebüddin veddünya, 185. Hayatüssahabe 4/223. 5) Çile;110. 6) İhya; 4/1010. 7) Tezkiratül Kurtubi; 19. 8) M.Ehadis; Nr: 201. 9) İbn Mace; Zühd, 3. Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK Döşemealtı Müftüsü Firhist’e Geri Dön 3 2011 HUTBELERİ 1 14 - Ocak HAYATIMIZDA NAFİLELERİN ÖNEMİ Değerli Mü’minler! İbadet; Allah'a karşı sevgi ve saygı ile itaatimizi, boyun eğmemizi, tapmamızı ve O'na olan bağlılığımızı gösteren duygu ve düşünce derinliğinde yapılan davranış biçimidir. (1) İbadetler farz, vacip, nafile olmak üzere kısımlara ayrılır. Farz ve vacip ibadetlerin mutlak yerine getirilmesi gerekir. Beş vakit namaz kılmak, Ramazan ayında oruç tutmak, zekat vermek ve ömürde bir kere haccetmek mü'minlerin kulluk görevleridir; farz ibadetler cümlesindendir. Bir de vacip dediğimiz bayram namazları, vitir ve tavaf namazları, sadaka-i fıtır ve kurban kesmek gibi ibadetler vardır ki bunların da muhakkak yerine getirilmesi gerekir. 3 yaklaşamaz. Kulum nafile ibadetleri eda ederek bana o kadar çok yaklaşır ki ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli, yürüyen ayağı olurum. Bu kul bir şey isterse dileğini yerine getiririm, başı darda kaldığında onu korurum” (3) buyurmuş, nafile ibadetlerle kazanılacak mertebe ve dereceleri bizlere bildirmiştir. Değerli Kardeşlerim! Kulluk; bizi yaratan Rabbimizin emirlerini yerine getirerek kalbimizi, aklımızı, duygularımızı O’nun razı olacağı hale getirmektir. Sevgi bağını koparmamaktır. Sevgide edep ve saygı derinliğine ulaşmaktır. Fani dünya arzu ve hevesleri içinde yalnız dille ''Allah'ı seviyorum'' demekle yetinmemeliyiz. Seven kimse sevdiğine ihanet eder mi? “Onca nimetlere kavuşmuş kimse, isyan çukurlarında, bataklıklarda nefesini tüketir mi” diye zaman zaman kendimizi sorgulamalıyız. Allah-ü Teâlâ bizleri Peygamberimizin ''İmanın lezzetini tatmıştır'' (4) müjdeli haberini duyanlardan eylesin. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Ayrıca asli ibadetlerin her birinin nafileleri vardır. Bu nafile ibadetlerle kul kendine bahşedilen nimetlerin kıymetini anlar, Allah'a karşı sevgi ve saygısı artar. Mü’min O'nun rızasını kazanmak için daha çok nafile ibadetlerle sevdiğine yaklaşır. O'na kul olma bahtiyarlığını yakalar. Dünyada mutlu, ahirette mutlu olan zümrelerin derecesine ulaşır. Değerli Müminler! Nafile ibadetlerin önemi konusunda Yüce Allah Kur'an-ı Kerim’de; “güneşin zevalinden (öğle vaktinde batıya kaymasından) gecenin karanlığına kadar (belli vakitlerde) namazı kıl. Bir de sabah namazını kıl. Çünkü sabah namazı şahitlidir. Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makam-ı Mahmud’a ulaştırsın”(2) buyurarak kulluk yapmayı öğütlemektedir. Bir kutsi hadiste de Allah-ü Teala “kulum, üzerine farz olan ibadetleri yerine getirerek yaklaştığı kadar hiçbir şeyle bana 4 KAYNAK: (1) T.D.V İslam Ansiklopedisi C.19 (İbadet) (2) İsra Suresi;78-79. (3) Buhari; Rikak 38 (4) Buhari; Kitabu’l-İman 14 Hazırlayan: Abdülmuttalip PEŞE Korkuteli Müftüsü Firhist’e Geri Dön 4 2011 HUTBELERİ 1 YAŞLILARA SAYGI 21 - Ocak Değerli Müminler! Yüce dinimiz İslam’ın ana hedefi, insanların dünya ve âhiret mutluluklarını temin etmektir. İnsan, yüce Allah'ın yarattığı en değerli varlıktır; bütün varlıkları onun istifadesine sunmuştur. İnsana saygı dinimizin emri, ahlaki değerlerimizin de temel taşıdır. Sevgi, saygı ve merhamet Yüce Rabbimizin insana bahşettiği temel insanî duygulardandır. İnsan, ancak bu tür yüce duygular sayesinde mutlu olabilir. Bunların yaşanmadığı yerde insanın kendisiyle ve çevresiyle barışık olması zordur, hatta mümkün değildir. 3 lerimize saygı göstermeli ve onları üzecek söz ve davranışlardan kaçınmalıyız. Aziz müminler! Dünya hayatı geçicidir. Bugünün gençleri yarının büyükleri olacaktır. Bugün gücü kuvveti yerinde olan insanlardan bir kısmı, belki yaşlanmadan dünya hayatına veda edecek; bir kısmı da ileri yaşlara ulaşıp gücünü, kuvvetini kaybedecektir. Bu, hayatın bir gerçeğidir ve asla değişmez. Bu itibarla belirli bir yaşa ulaşmış insanlara maddî ve manevî destek vermemiz gerekir. Peygamber efendimiz bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Bir kimse Müslüman kardeşinin ihtiyacını giderirse Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim Müslüman'ın bir sıkıntısını giderirse Allah da onun kıyamet günü sıkıntılarından birini giderir."(4) Aziz Müminler! Bize düşen görev, Yüce Allah’ın emrettiği, Peygamber efendimizin tavsiye buyurduğu şekilde yaşlılara ilgi ve saygı göstermek, onlara her konuda yardımcı olmaktır. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Bizler,“İman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de olgun Mümin olamazsınız.”(1) “Birbirini sevmede, birbirine acımada ve birbirine şefkat göstermede müminler bir vücut gibidirler. Vücudun bir uzvu rahatsız olunca; diğer uzuvları da ona ortak olur”(2) buyuran yüce bir Peygambere iman eden insanlarız. Muhterem Müslümanlar! Yaşlanmak, her insan için kaçınılamaz bir olgudur. Yaşlılık döneminde insan, hayatın kazandırdığı tecrübelerle yüklüdür; ancak bedenen ve ruhen yorulmuş olabilir. Bu itibarla yaşlı insan her zaman özel bir ilgi ve saygıya layıktır. İnsanlara ve özellikle büyüklere saygı duymak ve bunu söz ve davranışlarımızla göstermek insanî ve İslâmî bir görevdir. Nitekim Peygamberimiz (a.s.), “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez” buyurmuştur.(3) Başta anne babamız olmak üzere tanıdığımız ve tanımadığımız bütün büyük4 Gündelik hayatımızın her alanında sözgelimi toplu taşım araçları, alış veriş merkezleri ve bunun gibi sosyal mekânlarda yaşlılara öncelik tanımalıyız. Unutmayalım ki bugünün yaşlıları dünün gençleri olduğu gibi; bugünün gençleri de yarının yaşlıları olacaklardır. Peygamber Efendimizin şu ikazını her zaman hatırlayalım: “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.”(5) KAYNAK: 1- Müslim İman 93 2- Müslim, Birr, 66. 3- Tirmizi, Birr, 16..No:5847 4- Müslim, Birr, 58. 5- Tirmizi Birr, 15 Ebu Dâvud, Edeb, 66 DİB HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR. Firhist’e Geri Dön 5 2011 HUTBELERİ 1 SELÂMLAŞMAK 28 - Ocak Değerli Müminler! Dinimizde muaşeret kurallarına büyük önem verilmiştir; bunların en önemlisinin selâmlaşma olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Selâm, bir Müslümanın diğer Müslüman hakkında hayır dilekte bulunması, sevgi ve dostluğunu dile getirmesidir. Selâmlaşma toplumda kaynaşma ve dayanışmayı arttırır. İnsanî ilişkileri güçlendirir. Nitekim sevgili Peygamberimiz; “size, aranızda sevgiyi artıracak bir şey söyleyeyim mi?” diye sorduktan sonra “aranızda selâmı yayınız” buyurmuştur [1]. Dinimize göre selâm vermek sünnet, selâm almak ise selâm verenin muhatap üzerindeki bir 3 dır. Meselâ bizdeki “günaydın” anlamında Araplar “Sabâhunnûr” deyimini kullanmaktadırlar. Aziz Müslümanlar! Aslında sözlerin şeklinden daha önemli olanı, onların arkasındaki iyi niyettir, temiz duygu ve dileklerdir; selâm verdiğimiz kişilere karşı içimizde hissettiğimiz sevgi ve saygıdır. Selâmlaşma, Müslümanların birbiriyle tanışmalarına ilk adımdır; insanlar arasında dostluk ve kaynaşmaya vesile olan ahlâkî ve toplumsal bir görevdir. Kur’ân-ı Kerim’de bildirildiğine göre, cennete girecek müminlere, meleklerin ilk hitabı “Selâmün aleyküm” şeklinde olacaktır. Söz konusu âyette şöyle buyuruluyor: “Rablerine karşı gelmekten sakınanlar da grup grup cennete sevkedilirler. Oraya vardıklarında kapıları açılır ve cennet bekçileri onlara şöyle derler: Size selâm olsun! Tertemiz oldunuz. Haydi, ebedi kalmak üzere girin buraya!”[2] Aziz Cemaat! Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön hakkıdır. Çeşitli dinî ve millî geleneklerde değişik selâmlama ifadeleri vardır. Bizim dinî ve millî geleneğimizde selâm verme, “Selâmün aleyküm” veya “Esselâmü aleyküm” şeklindedir. Selâma muhatap olan kişi de “Aleyküm selâm”, “Ve aleykümüssselâm” diyerek karşılık verir. Bu sözler, “Allah’ın selâmı üzerinize olsun”; yani “Allah’tan size esenlik ve güvenlik diliyorum” anlamında kullanılır. Hz. Peygamber genellikle “Selâmün aleyküm”, “Esselâmü aleyküm”, “Merhaba” gibi ifadelerle selâm verirdi; bu ifadeler Kur’ân-ı Kerim’de de geçmektedir. Dolayısıyla bunlar Hz. Peygamber’in sünnetine en uygun olan selâmlama şeklidir. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de milyonlarca köylümüz, kentlimiz böyle selâmlaşmaktadır. Bunların yanında, “günaydın, iyi günler, iyi akşamlar” gibi selâmlama ifadeleri de millî kültürümüzde ortaya çıkan yeni zenginliklerimizdendir. Bu tür ifadeler diğer Müslüman milletlerde de bulunmakta4 Müslümanların, evlerine girdiklerinde, eşlerine ve çocuklarına, iş yerlerinde arkadaşlarına ve çalışanlara, yolda karşılaştıklarına selâm vermeleri, Yüce Allah’ın rızasına vesile olur. Nitekim, Resûlullah’ın en yakınlarından Enes b. Mâlik’in anlattığına göre Peygamber Efendimiz, sokakta oynayan çocuklara bile selâm verirdi. Hutbemizi bir âyet meâliyle bitirmek istiyorum: “Size selâm verildiği vakit, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık veriniz. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapar.” [3] KAYNAK: 1- Tirmizî, “Kıyâmet”, 42; İbn Mâce, “İkâmet”; 174, “Et’ime”, 1; Müslim, “Îmân”, 93; Ebû Dâvûd, “Edeb”, 131; Tirmizî; “İsti‘zân”, 1; İbn Mâce, “Edeb”, 11. 2- Zümer, 39/73. 3- Nisâ, 4/86. DİB HUTBE ARŞİVİNDEN ALINMIŞTIR. Firhist’e Geri Dön 6 2011 HUTBELERİ 1 04 - Şubat ZARARLI AKIMLARDAN KORUNMAK Değerli Kardeşlerim! İslâm’ın korunmasını emrettiği beş esastan birisi de dinin muhafazasıdır. Birçok zararlı akım, günümüzde insanlığın inanç dünyasını tahrif etmekte, onları sapkın davranışlara sevk etmektedir. Bu tehlikeli unsurlar arasında Ateizm ve Satanizm öne çıkmıştır. Zararlı akımlar, diğer ülkelerde olduğu gibi İslam ülkelerinde de yeterli din eğitimine sahip olmayan gençler başta olmak üzere birtakım insanları etkileri altına almaktadır. Ateizm, Allah inancı karşısında tepkisel bir düşünceyi dile getiren dünya görüşüdür. Geçtiğimiz yüzyılda tarihte hiçbir zaman olmadığı kadar yaygınlaşan ve kendine taraftar bulan Ateizm, dinî ve ideolojik bir problem olarak günümüz insanını etkilemeye devam 3 yüklemedi. Babanız İbrahim’in dinine uyun. Allah sizi hem daha önce hem de bu Kur’an’da Müslüman diye isimlendirdi ki, Peygamber size şahit (ve örnek) olsun, siz de insanlara şahit (ve örnek) olasınız...”(3) buyurarak inançta tevhidi bizlere emretmiştir. Sevgili Kardeşlerim! İslâm Dini’nin evrenselliğini ve güzelliklerini öncelikle yaşama ve yeni yetişen neslimize aktarma bilinci içinde hareket etmeliyiz. Bu çerçevede ruhen, ilmen ve bedenen kuvvetli, dünya ve ahiret dengesini yakalamış, sorumluluk sahibi kişiler olma yolunda ilerlemeliyiz. İslami eğitim ve dini şuurdan uzak nesillerin, istikbale emin adımlarla yürümesi asla mümkün değildir. Bu konuda İbnu'l Kayyım’ın şu tespiti oldukça önemlidir: “Çocukların çoğundaki bozukluğun sebebi babalarıdır. Onlar, babalarının ihmali, dinin farz ve sünnetlerini öğretme işini terk etmeleri yüzünden bozulmuşlardır.”(4) Her türlü güzelliğin temelinde Allah sevgisi, korkusu, hesap endişesi vardır. Mehmet Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön etmektedir. Satanizm ise “şeytana tapıcılık” anlamına gelen; insanlığın zihin dünyasını kirleten, düzensiz de olsa günümüze kadar etkisini sürdüren inanış ve uygulama sistemidir.(1) Bu ve benzeri zararlı akımların tam bir İslami bilgiye sahip olmayan kişiler üzerinde derin tesirler bıraktığı bilinen bir gerçektir. Nitekim inanç noktasındaki zihinsel kaymalar yanında, cinayetler, intiharlar, değişik suçlar da -ne yazık ki- bu düşünce sistemlerinin olumsuz etkileri arasında sayılabilir. Bu akımların etkisi altında kalmış insanların, yaşamakta olduğu toplumun milli ve manevi değerlerine, kültürüne, örf ve adetlerine ters düşmesi, kaçınılmaz bir sonuçtur. Kıymetli Mü’minler! Allah katında yegâne din İslâm’dır. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de “kim İslam'dan başka bir din ararsa (bilsin ki o din) ondan kabul edilmeyecek ve o ahirette hüsrana uğrayanlardan olacaktır.”(2) “Allah uğrunda hakkıyla cihad edin. O sizi seçti ve dinde üzerinize hiç bir güçlük 4 Akif’in şu mısraları çok anlamlıdır: "Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır; Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır."(5) Değerli Kardeşlerim! Sorumlu olduğumuz kişilerin maddi ihtiyaçları kadar manevî ihtiyaçlarının da olduğunu unutmamalıyız. Zararlı akımlardan onları korumak için din eğitimi konusunda üzerimize düşenleri yerine getirmeliyiz. Allah’ın rızasını, O’nu n yolunda gayreti ve peygamber (sav) in sevgisini her şeyin üstünde tutmalıyız. Hem kendimizi hem de çocuklarımızı bireysel ve toplumsal olarak nezih bir ortamda tutmak zorunda olduğumuzu hiçbir zaman unutmayalım. KAYNAK: 1. Dini Kavramlar Sözlüğü; DİB. Yayınları, s: 41,579. 2. Al-i İmran; 85. 3. Hac;78. 4. İbnu'l-Kayyım; Tuhfe sh. 136. 5.M.Akif ERSOY, Safahat. Hazırlayan: Mehmet MUSLU Kemer Müftüsü Firhist’e Geri Dön 7 2011 HUTBELERİ 1 MEVLİT KANDİLİ 11 - Şubat Muhterem Müminler! Alemlere rahmet olarak gönderilen, kainatın efendisi Hz. Muhammed (s.a.v) in doğum gününü yani mevlit kandilini önümüzdeki hafta pazartesiyi salıya bağlayan gece idrak edeceğiz. Yüce Mevlâ’mız peygamberleri, yaratılış gayesini unutan insanlara dünyadaki asıl görevlerini hatırlatmak için göndermiştir. Peygamberlik halkasının en sonuncusu, rahmet peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v) dir. O, insanlığın ufkuna doğan bir güneştir. O bizi, hayat veren şeylere, güzelliklere çağırdı. O gelmeden önce insanlık buhran ve karanlık içindeydi. Kabe’nin içi putlarla doldurulmuş, bir olan Allah unutulmuştu. 3 ahlakı ve davranışlarıyla ümmetine örnek olmuştur. Bu gerçeği Rabbimiz şöyle ifade buyurmaktadır: “Andolsun, Allah’ın Resulünde sizin için; Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı uman, Allah’ı çok zikreden kimseler için güzel bir örnek vardır”(1). Muhterem Müminler! Dünyanın ve Ahiretin mutluluğunu kazanabilmek peygamber (as) ı örnek ve rehber almaya bağlıdır. Gönlünde Ona yer açamayan insanlar ızdıraptadır, sıkıntıdadır. Onu örnek almakla ona yakın olanlar Allah’a yakındırlar. Ondan uzak olanlar ise Allah (cc) dan uzaktırlar. Rabbimizin şu sözü bunu ifade etmektedir: “De ki “Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”(2) Zira O, sıradan bir insan değildir. Kainatı mükemmel bir şekilde yaratan Rabbimiz’in “habibim” dediği, alemlere rahmet olarak gönderdiği, ahlakını methettiği peygamberdir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Zulüm, savaş, kan davaları her yeri sarmıştı. Güçlü olanlar her yerde haklı, güçsüz olanlar ise ezilmeye mahkumdu. Babalar kız çocuklarını diri diri toprağa gömüyor, kadın bir metâ gibi alınıp satılıyordu. İyilik, güzellik adına ne varsa silinmiş; kötülük, çirkinlik her yerde kabul görmüştü. Şefkat, merhamet, hoşgörü unutulmuştu. İnsanlık bir kurtarıcı bekliyordu. Nihayet beklenen kurtarıcı mîladî 571 tarihinde rebiül evvel ayının 12. gecesi sabaha karşı dünyayı şereflendirmişti. Onun gelişiyle Kabe’deki putlar yüz üstü yere serilmiş, Kisra’nın sarayları yıkılmış, Mecusîlerin bin yıllık sönmeyen ateşgedeleri sönmüştü. Sâve gölü yere batmış, bin yıldan beri kurumuş olan Semâve deresinin suları taşmıştı. Adeta her şey alemlere rahmet efendimizi ayakta karşıladı. Değerli Kardeşlerim! Peygamber (as) yaşayan bir Kur’an’dır. Hayatının her safhasında Kur’an ve sünnetiyle yol göstermiş; ibadeti, 4 İnsanlık her zaman olduğu gibi bugün de peygamber (as) ın getirdiği mesajları anlamaya ve onun hayat düsturuna muhtaçtır. Mevlit Kandilinin İslam alemine ve bütün insanlığa hayır getirmesini dileyerek hutbemi şu ayet-i kerime meali ile bitirmek istiyorum. “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir”(3). KAYNAK: 1- Ahzap Suresi; 33/21. 2- Ali İmran Suresi; 3/31. 3- Tevbe; 9/128. Hazırlayan: Yasir ATAŞ Kaş Müftüsü Firhist’e Geri Dön 8 2011 HUTBELERİ 1 HAYATIN ÖZÜ SEVGİ 18 - Şubat Değerli Mü’minler! Yüce Allah’ın rahmeti, ikram ve ihsanı her şeyi kuşatmıştır. Kâinatın yaratılması, insanın ihtiyaç duyacağı nimetlerle donatılması ve canlıların birbirlerine sevgi duyması, yüce Allah’ın rahmetinin bir eseridir. Rüzgârların yağmur yüklü bulutları omuzunda taşıması, gökten tane tane yağmur yağması, suyun buharlaşıp tekrar göğe ağması, gecenin peşinden güneş doğması hep ilâhî rahmetin bir tecellisidir. Toprağın kış günlerinde çekirdek ve tohumları sarıp sarmalaması, kardan, buzdan ve soğuktan koruması, mevsimlerin değişmesi, hayatın devamlı yenilenmesi de Hakk’ın rahmetinin bir eseridir. Her çeşit gül ve çiçeğin açışında, bülbüllerin ötüşünde, kuşların uçuşunda sevgi vardır. Sevgi, ilâhî rahmetin mahlûkata bir hediyesi3 Sevgili Kardeşlerim! Allah sevgisi; kulun iman, irfan ve ilimle taşmasına, hayır ve hasenatta koşmasına, azim ve gayretle engelleri aşmasına, halden hâle geçmesine vesile olur. Sevgi, insanı ideale doğru seller gibi coşturur; Hakk emrinde ömür boyu koşturur. Hakk’ın sevgisiyle donanımlı bir Müslümanın taşıyamayacağı bir yük, aşamayacağı bir engel yoktur. Nitekim Yüce Rabbimiz “insanlardan öylesi de vardır ki Allah’ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah kullarına çok şefkatlidir”(2) buyurmuştur. Her inanç, her söz ve davranış, Hakk’ın rızasına uygunluğuna göre değer kazanır. Allah sevgisiyle öğrenilen ilim, yapılan ibadet ve iyilikler insanın kalbini hoş eder, kişiliğini yoğurur, istikbale ışık tutar. Hakk’ı seven kullar, sevgi ile erir, sevgi ile verir, sevgi ile yürürler. Allah sevgisiyle yapılan çalışmalar, yetiştirilen ürünler, verilen emekler; damarlarda kan, bedenlerde can olur. Hak sevgisiyle hareket eden her Müslüman’ın Yüce Allah tarafından sevildiği bir an olur. Değerli Mü’minler! Sevginin olmadığı yerde öfke, nefret, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön dir. Nitekim Yüce Rabbimiz “Kendilerine ısınasınız diye sizin için kendinizden (türünüzden) eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır”(1) buyurmuştur. Allah sevgisi, şüphe yok ki sevgilerin en yücesidir. Allah sevgisi; kaynağını Hak’tan alan, insanın kalbinden coşan ve bütün hayata yansıyan bitmez ve tükenmez bir enerjidir. Bu sebeple Müslüman’ın kalbi daima yüce Allah’ı anarak; ilim, ibadet ve hizmet aşkı ile yanarak çalışır. Allah sevgisi insanı inkârdan, şirkten, nifaktan, riyadan, büyük ve küçük her çeşit günahtan tertemiz kılar. Gönüllere imanı, tevhidi, ihlâsı, ihsanı, ilmi, irfanı, ibadeti ve güzel amelleri yerleştirir. Her ibadetin özü Allah sevgisinden beslenir. İnsanların içi ve dışı, dünya ve ahireti, sevgi ile süslenir. İnsanlarda Allah sevgisi; canlarını ve mallarını Hakk’ın emrine uygun kullanmaları, belaları sabırla, nimetleri şükürle karşılamaları ile belli olur. Hakk’ın rızasına uygun işlenen ameller; belalara karşı kalkan, dertlere derman olur. 4 kin, kibir, haset, fitne ve fesat vardır. Çözülme, ayrılık ve yıkım vardır. Nefsanî ve şahsî çıkarları ön plana almak, bencil ve ihtiraslı olmak sevgi değildir. Sevgi; hoşgörülü, adaletli, merhametli, yardımsever, özverili ve fedakâr olmaktır. Sevgi, insanları birbirine bağlayan manevî bir bağdır. İşlerimizi onaran, gönüllerde huzuru, yuvalarda mutluluğu, toplumlarda kardeşliği, birlik ve beraberliği sağlayan sevgidir. Sevgi; İnsanların maddî ve manevî yönden gelişmesine, olgunlaşmasına vesile olur. Hutbemi sevgili peygamberimiz (sav) in şu hadis-i şerifleriyle bitiriyorum: “Hiçbiriniz kendiniz için arzu ettiğinizi kardeşiniz için de arzu etmedikçe, (kemâliyle) îmân etmiş olmaz”(3) “Siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (tam) imân etmiş olmazsınız. Ben size bir şey göstereyim mi; onu yaparsanız birbirinizi seversiniz? Aranızda selâmı yayınız” (4). KAYNAK: 1)- Rûm Suresi; 30/ 21. 2)- Bakara Suresi; 2/ 207. 3)- Buhari; İman, 7. 4)- Müslim; İman, 93. Hazırlayan: Âdem OYAN İbradı Müftüsü Firhist’e Geri Dön 9 2011 HUTBELERİ 1 25 - Şubat YALAN BÜYÜK GÜNAHTIR Muhterem Müslümanlar! İnanan bir insan için imandan sonra en güzel özelliklerden birisi doğruluktur. Doğruluğun zıddı olan yalancılık, çok kötü bir huy, ahlaki düşüştür. Yalan, kişinin gerçeği gizlemesi veya onun tam tersini ifade etmesidir. Dinimiz yalan sözü haram kılmış ve şiddetle yasaklamıştır. Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hakk “ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğru söz söyleyin ki Allah sizin işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah’a ve resulüne itaat ederse 3 Sevgili Kardeşlerim! Yalancılık, insanın bünyesinde büyük tahribata yol açarak kendisine ve topluma saygısını yok eder. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de yalanı ve yalancılığı yasaklamış, bunun zararlarına işaret etmiştir. Atalarımız, “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” sözüyle böyle kötü bir huya sahip kişilerin toplum nazarında alçalacağını, gözden düşeceğini ve sözüne güven kalmayacağını anlatmıştır. Aziz Mü’minler! Dinimizde yalanın her çeşidi günah olmakla beraber en çirkini yalancı şahitliktir. Hangi sebeple olursa olsun mahkemede yalancı şahitlik yapmak büyük günahtır. Efendimiz (s.a.v.) in şu sözü ilahî ikazın anlaşılmasında bize yeterli olmalıdır: “Yalancı şahidin ayakları, şahitlik ettiği yerden ayrılmadan Allah ona cehennemi vacip kılar.”(3) Yalancı şahitlik, birilerinin hatırı için adaletin kaybolmasına ve masum insanların mağdur edilmesine sebep olur. Bu sebeple doğru ve yararlı şeyler konuşmak Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön muhakkak büyük bir başarıya ulaşmıştır”(1) buyurarak doğruluğun önemini ortaya koymuştur. Aziz Mü’minler! Yalan ruhi bir hastalıktır. Biz Müslümanlar bu hastalıktan kendimizi korumalıyız. Yalanı hayatımızdan tamamen çıkarmalı, çocuklarımıza daha küçük yaşta yalanın yanlış olduğunu öğretmeli ve bu hususta topluma örnek olmalıyız. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bize, çocukları oyalamak veya sakinleştirmek amacıyla dahi olsa, yalan söylemenin doğru olmadığını öğütlemiştir. Değerli Kardeşlerim! Mü’min yalan konuşmaz. Çünkü “mü’min” güvenilir kimse demektir. Sevgili Peygamberimiz “yalan ile iman bir arada durmaz”(2) sözüyle, yalan söylemeyi alışkanlık haline getiren kişilerin imanî bir zaaf göstereceklerini vurgulamıştır. Müslüman, insan için en kötü sıfat olan münafıklık alametinin yalancılarda ortaya çıktığını unutmamalıdır. 4 mü’minin şiarı olmalıdır. Böyle bir günaha düşen kimse Allah’a tövbe ile birlikte mağdur ettiği insanlarla helalleşmelidir. Hutbemi Nisa Suresinin 135. ayetiyle tamamlamak istiyorum: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.”(4) KAYNAK: 1. Ahzab Suresi, 70-71. 2. Ahmed b.Hanbel, Müsned 1/5, H.no: 2393. 3. Kütüb-i Sitte, İbrahim Canan, 17/280. 4. Nisa, 135. Hazırlayan: Saliha MANCA İl Vaizesi Firhist’e Geri Dön 10 2011 HUTBELERİ 1 04 - Mart TOPLUMUN AYDINLATILMASINDA DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI Muhterem Müslümanlar! Bizleri yaratan Allah’u Teâlâ; insanlara hayatın gayesini bildirmek, insanî ve ahlakî sorumluluklarını öğretmek üzere peygamberler göndermiştir. Allah’ın gösterdiği yol daima aydınlık, küfür ise daima karanlık olmuştur. Cahiliye dönemi gerek inanç gerek yaşantı bakımından pek çok olumsuzlukları bünyesinde toplamış bir dönemdi. Peygamberimiz (a.s) “nur saçan bir kandil”(1), insanları karanlıklardan aydınlığa ulaştıran bir elçi olarak onlara kitap ve hikmeti öğretmiş, onlardan model bir toplum ortaya çıkarmıştır. Peygamberimiz (a.s) den sonra da her Müslüman iyiliği emretmek, kötülüklerden sakındırmak sorumluluğuna sahiptir. 3 ka’dan Avustralya’ya, Uzak Doğu’dan Afrika’ya kadar, bilgi ve hizmet sunmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığı bu yönüyle İslam’ın evrensel mesajına uygun düşecek tarzda yürüttüğü dini hizmeti yanında bir kimlik bilinci de vermektedir. Muhterem Mü’minler! Binlerce camimizde vaaz, hutbe ve yapılan cami dersleri ile vatandaşımız aydınlatılmaktadır. Kur’an kursları ve yaz Kur’an kurslarında Kur’an bilgisi yanında temel dinî bilgiler verilmekte, peygamberimiz (s.a) in hayatı öğretilmektedir. Diyanet Dergisi, Diyanet Çocuk Dergisi ve Diyanet İlmi Dergi gibi süreli yayınlar yanında yüzlerce basılı ve görüntülü eserle de halkımızı aydınlatmaya çalışmaktadır. Bu vesileyle dünden bugüne din hizmetine emeği geçip ahirete intikal edenlere Allah’tan rahmet, bu kutsal görevi halen yürütmekte olanlara da başarılar diliyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığımızın kuruluşunun 87. yıl dönümünün bütün insanlık için hayır getirmesini Cenab-ı Hak’tan temenni ederiz. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Nitekim Allah’ü Teâlâ müminlerin arasında onları iyiye ve güzele yönlendirecek bir topluluğun bulunmasını emretmiştir: “Sizden hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten meneden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır”(2). Değerli Mü’minler! Osmanlı devletinde din işleri meşîhat Makamı tarafından Şeyhülislam eliyle yürütülmüştür. Cumhuriyet döneminde ise 3 Mart 1924 tarihinde Başbakanlığa bağlı Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmuştur. İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek görevi kanunla Diyanet İşleri Başkanlığı’na verilmiştir. Başkanlığımız bu görevleri yerine getirirken mezhep, eğilim, kültür ve cinsiyet ayırımı gözetmeksizin toplumun her kesimine eşit hizmet sunmaya büyük özen göstermektedir. Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye’mizin yanında Asya’dan Avrupa’ya, Ameri4 KAYNAK: 1. Ahzâb, 33/46. 2. Al-i İmran, 3/104. Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR Alanya Müftüsü Firhist’e Geri Dön 11 2011 HUTBELERİ 1 11 - Mart İSTİKLAL MARŞI VE M. AKİF ERSOY Muhterem Müslümanlar! Bağımsızlık, hürriyet ve istiklal Müslümanların en belirgin vasıflarındandır. Hiçbir kimse Allah’a dayanan ve güvenen mü’min kadar güçlü ve şerefli olamaz. Mü’minler, Allah’a güvendikleri, şerefi ve saygınlığı O’na kul olmakta buldukları için güçlü ve şereflidir. Yabancı güçlerin dün olduğu gibi bugün de İslam toplumunu ve Müslümanları hükümleri altına alma taleplerinin hiçbir yönden meşru bir dayanağı olmamıştır. Allah onlara böyle bir hak da vermiş değildir. Bazen mü’minler yenilgiye uğrasalar, istila altında kalsalar bile kâfir topluma 3 Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım. İşgalcilerin gücü ne olursa olsun milletimizin dimdik ayakta durması, hiç şüphe yok ki iman ve azmin bir neticesidir. Akif yine; muhkem yapısıyla Türk İslam Medeniyeti’nin, Batı Medeniyeti’ne galip geleceğini şu mısralarda ifade etmiştir. Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar, 'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar? Değerli Kardeşlerim! Hz Peygamber bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: “Rabbim şöyle buyurdu: Ey Muhammed! Ben bir hüküm verdiğimde bu geri çevrilemez. Ben sana ümmetinle ilgili olarak onları bir genel kıtlıkla yok etmeyeceğimi, kendileri bölünüp bir grup diğerini öldürmedikçe ve esir almadıkça dünya üzerlerine gelse onların varlıklarına ve istiklallerine son verecek bir düşman onlara musallat kılmayacağımı vaat ediyorum” (2). Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Allah, mü’minlerin devletini sona erdirme ve izlerini silme fırsatını vermeyecektir. Çünkü O, yüce kitabında “Allah, müminlerin aleyhine kafirlere hiçbir yol vermeyecektir” (1) buyurmuştur. Muhterem Müminler! İşte bundan dolayıdır ki Kur’an-ı Kerim’i ve dini ilimleri çok iyi bilen Mehmet Akif ERSOY daha marşın ilk kıtasında şöyle haykırmaktadır: Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak O benim milletimin yıldızıdır parlayacak O benimdir, o benim milletimindir ancak Vatan şairimiz merhum Mehmet Akif ERSOY Milli Mücadele yıllarında hiçbir zaman ümidini yitirmemiş; bilakis şehir şehir gezerek camilerde vaaz etmiş, milletin moralini ve maneviyatını yüksek tutmaya çalışmıştır. İstiklal ve bağımsızlığın Allah’a, hakka, hukuka tapan Türk milletinin hakkı olduğunu haykırmıştır. Necip Türk Milletinin hürriyetine ne kadar düşkün olduğunu ise şu mısralarla dile getirmiştir: 4 O halde -Merhum Akif’in dediği gibiAllah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın. Cenab-ı Hak her zaman ve her yerde bayrağımızı dalgalandırsın ve ezanımızı susturmasın. İstiklal marşımızın yazarı merhum Akif’in ruhu şad olsun. Hutbemi bir ayet-i kerime ile bitiriyorum. “Gerçek üstünlük, şeref ve izzet Allah’a, Rasûlüne ve mü’minlere aittir. Fakat münafıklar bunu bilmezler” (3). KAYNAK: 1- Nisa; 141. 2- Müslim; fiten 19–20. 3- Münafikun; 8. Hazırlayan: Bekir AĞLAMAZ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 12 2011 HUTBELERİ 1 ÇANAKKALE ZAFERİ 18 - Mart Muhterem Müslümanlar! Şanlı tarihimizdeki kahramanlık destanlarından biri de Çanakkale Zaferidir. Bu zaferin milletimizin tarihinde ayrı bir önemi vardır. Bu büyük olay, adeta bugün meydana gelmiş gibi hafızamızda taze ve canlıdır. Çanakkale Zaferi Birinci Dünya Savaşı’nda kahraman askerlerimizin, cihanı hayrete düşüren bir iman ve kahramanlık destanıdır. Bu zafer milletimizin iman ve azminin, metanet ve gücünün açık bir göstergesidir. Çanakkale Zaferi; ırkları, renkleri ve dilleri değişik çeşitli milletlerden oluşan haçlı ordularının Müslüman milletimizi yok etmek amacıyla karadan, denizden ve havadan üzerimize saldırdığı bir iman- küfür 3 hadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, şayanı hayret bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur.” Çanakkale Zaferi, vatanı, bayrağı, milleti, dini ve devleti için canını Allah yolunda feda eden, böylece Allah rızasına eren şehitlerin destanıdır. Çanakkale Zaferi, anaların biricik evladını, şefkat ve merhametle bağrına basıp; “Oğul, seni yetiştirdim, hizmet eyle vatana Ak sütümü helal etmem saldırmazsan düşmana” mücadelesidir. 2 Firhist’e Geri Dön “Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa, Cehennem olsa gelen bağrımızda söndürürüz Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz” diyerek bütün gücüyle düşmana karşı koyan milletimizin destanıdır. Çanakkale Savaşı, Yüce Rabbimizin “Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın” (1) emrine uyarak cepheye atılan kahraman askerlerimizin destanıdır. Anafartalar Komutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Çanakkale’deki askerimizin manevi gücünü şöyle anlatıyor: “Karşılıklı siperler arası sekiz metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulamayarak kâmilen şehit düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar gıpta edilecek itidal ve tevekkül ki, ölenleri görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiçbir tereddüt bile göstermiyor, sarsılmak yok!... Okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şa4 ve minnetle yâd ediyorum. Hutbeme Çanakkale’de göğsünü düşmana siper eden Mehmetçiğin destanını yazan milli şairimiz Mehmet Akif ERSOY’un mısralarıyla son veriyorum. “Ey bu topraklar için toprağa gömülmüş asker, Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i, Bedrin aslanları ancak bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın. Ey şehit oğlu şehit! İsteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor peygamber.” diyerek cepheye uğurladığı; oğlunun da anasının elini öperek; “Hakkını helal et şefkatli ana Canım feda olsun kutsal vatana” diyerek karşılık verdiği, cefakar analar ile yiğit ve kahraman Mehmetçiklerin destanıdır. Aziz Mü’minler! Bu vesile ile başta Gazi Mustafa Kemal olmak üzere, Çanakkale savaşına katılan bütün şehit ve gazilerimizi rahmet Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. KAYNAK: 1) Bakara,190. Diyanet Hutbe arşivinden alınmıştır. Firhist’e Geri Dön 13 2011 HUTBELERİ 1 25 - Mart TABİİ ÇEVREYE KARŞI SORUMLULUKLARIMIZ Değerli Müslümanlar! Rabbimizin bize bahşettiği sayısız güzelliklerden biri de ilâhî kudretinin eseri olan tabiattır. Cenab-ı Allah bütün güzelliği ve çeşitliliği ile tabiatı insanın yararına sunmuştur. İnancımıza göre insanın yararına sunulan her şey yüce Allah’ın ona bir emanetidir. Bu emaneti, verenin isteği doğrultusunda kullanmamız gerekir. Aksi takdirde emanete hıyanet etmiş olur ve bundan dolayı hesaba çekiliriz. Okumuş olduğum ayet-i kerimede yüce Allah, “Allah göğü yükseltti ve ölçüyü koydu. Sakın ha dengeyi bozmayın” (1) buyurarak insanları içinde yaşadıkları tabii çevrenin dengesini bozmamaları hususunda uyarmıştır. Yüce Allah insandan, hem sosyal 3 lik sıfatı zedelenmiş olur. Kıymetli Mü’minler! Allah-ü Teâlâ’nın koymuş olduğu ekolojik dengenin bozulması, tabiatta sağlıksız bir ortamın doğmasına yol açar. Bu durumda yüce Allah’ın bizler için büyük birer nimet olarak yarattığı doğal çeşitlilik daralmaya başlar ve canlılar bundan zarar görür. Yeşil alanların tahrip edilmesi, zararlı atıklarla suların ve çevrenin kirletilmesi, Allah’ın kainatta yarattığı çeşitliliğin geri dönüşü mümkün olmayacak şekilde yok edilmesi gibi doğal dengeyi bozan tutum ve davranışların İslamî bakımdan cezasız kalması düşünülemez. Değerli Kardeşlerim! Bugün korkunç boyutlara ulaşan çevre kirlenmesinin asıl sebebi, kendi çıkarları için bir takım değerleri feda edebilen insanların içine düştüğü manevi kirlenmedir. Çünkü çevreyi kirleten, insandır (4). Doğal ve fiziki çevredeki kirlenmeyi önleyebilmek için ilk önce insanların iç dünyasının kirlenmesini önlemek gerekir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön hem de doğal çevresini ve kâinatı korumasını istemektedir. Aksi takdirde bizzat insanın kendisinin bundan zarar göreceğini şöyle ifade etmektedir: “İnsanların kendi işledikleri (kötülükler) sebebiyle karada ve denizde bozulma ortaya çıkmıştır. Dönmeleri için Allah, yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını (dünyada) onlara tattıracaktır.”(2) Aziz Kardeşlerim! Sevgili Peygamberimiz (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde “Müslüman Müslüman’ın elinden, dilinden güvende olduğu kimsedir”(3) buyurmaktadır. Çevreyi kirleten, doğal dengeye zarar veren, tabii zenginlikleri israf eden bir kimse dolaylı olarak hem insanlara hem de tabiatta yaşayan diğer canlılara zarar vermiş olur. Zira çevreyi kirletmek ve doğal dengeyi bozmak, sadece çevreye karşı işlenmiş bir kötülük değil; aynı ortamı paylaşan diğer canlı ve cansız varlıklara karşı da işlenmiş bir suçtur. Dolayısıyla bu şekilde hareket eden bir mü’minin, emin olma ve güvenilir4 Hutbemi Peygamber Efendimizin şu sözleriyle bitiriyorum: “TDikkat edin, vücutta bir et parçası vardır; Eğer o düzgün ve sağlam olursa vücudun tamamı düzgün ve sağlam olur. Fakat o bozulursa, vücudun tamamı bozulur. İşte bu et parçası kalptir." (5) KAYNAK: 1. Rahman; 55/7-8. 2. Rum; 30/41. 3. Tirmizî; İman 12, (2629); Nesâî, İman 8, (104,105). 4. Dr. Ekrem Keleş, Diyanet Aylık Dergi. 5. Buharî, İman 39, Büyû 2; Müslim, Müsakat 107, (1599); Ebu Davud, Büyû 3, (3329, 3330); Tirmizî, Büyû 1, (1205); Nesâî, Büyû 2, (7, 241). Hazırlayan: Saliha KELEŞ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 14 2011 HUTBELERİ 1 01 - Nisan PEYGAMBERİMİZ VE MERHAMET Aziz Kardeşlerim! Allah Teala, Kur'an-ı mübininde mealen şöyle buyuruyor: “Andolsun, size kendi içinizden öyle bir peygamber gelmiştir ki, sizin sıkıntıya düşmeniz ona çok ağır gelir. O, size çok düşkün, mü’minlere karşı da çok şefkatli ve merhametlidir.”1 Sıkıntıya düşmemizi istemeyen, mü'minlere karşı çok şefkatli, çok merhametli bir Peygamberimiz var. Rabbimiz, yine Kura'n-ı Keriminde, O'nu “Alemlere rahmet olarak gönderdiğini”2 bildiriyor. Demek O'nun rahmet mesajı, bütün alemleri kuşatıyor. Peygamberimiz, yine Kuran-ı Kerim'de, “Üsve-i hasene” yani “güzel örnek” olarak niteleniyor. 3 rinizi arındırın. Hediyeleşin. Selamlaşın birbirinizle. Alır ve yoğurur yüreklerimizi merhamet duygularıyla.Anne babayı yoğurur, evlatları yoğurur, eşleri yoğurur, gençleri, yaşlıları yoğururM Der ki: -Komşun aç yatarken sen tok uyuma. Der ki: -Çalıştırdığın insanın ücretini teri kurumadan ver. Der ki. -Susuz kalmış hayvana su veren insan cennetlik oldu. Der ki: -Cennet annelerin ayağı altındadır. Sorar insanlara: -Bugün bir yetimin başını okşadın mı? Bugün bir açı doyurdun mu? Bugün bir hastayı ziyaret ettin mi? O bitmez tükenmez bir sevgi ve merhamet çağlayanıdır. Değerli Kardeşlerim! Bir Kutlu Doğum haftasına daha giriyoruz. Aslında her gün, her hafta, her ay, Sevgili Peygamberimizle birlikte yaşıyor gibi bir hassasiyet içinde olmamız gerekiyor. Böyle özel haftalar ise, bu yakınlığı daha diri hale getirmek içindir. O'nun elin- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön O, hayatıyla güzel örnek olmuş ve elinden tutan insanlara en güzel insanlık erdemlerini kazandırmış. Ona bakarsak, önümüzde güzel örnek görürüz, O'nun elinden tutarsak, O bizi, güzel insan olarak eğitir. O, insanlığın öğretmeni, insanlığın mürebbisi. Eğer O'nun elinden tutarsak, gözümüzü kulağımızı O'na yöneltirsek, bize vereceği ilk öğüt, herhalde, şefkatli, merhametli bir insan olma, rahmet insanı olma öğüdü olacaktır. O, kız çocuklarını diri diri toprağa gömen bir kavimden, pırıl pırıl yürekleri olan bir toplum inşa etti. Bugün de O'na yönelirsek der ki bize: -Elinizden ve dilinizden başkaları zarar görmesin. Der ki: -Ayıpları araştırmayın. Haset etmeyin. Kin tutmayın. Birbirinize lanet etmeyin. Kimsenin gizli hallerini araştırmayın. Katı kalpli olmayın. Kibirli olmayın. Der ki:-Merhametli olun. Birbirinizi sevin. Mütevazı olun. Birbirinizin dertleriyle ilgilenin. Birbirinizin hatasını düzeltin, birbi4 den yeniden tutmak ve gönlümüzü O'na açmak içindir. Kişiliklerimizde O'na daha çok benzemek içindir. O'nun güzelliklerini kuşanmak içindir. Şiddetin, acımasızlığın, savaşların kol gezdiği bir dünyada, en acil ihtiyaç, Muhammedi bir merhamettir, şefkattir, diğergamlıktır, muhabbettir. Yaratılan her şeye rahmetle yaklaşmaktır. Bunu, en öncelikle, Rahmet Peygamberinin izinden gidenler yapacaktır. O sebeple, yüreklerimizi O'nun mektebinde eğitmek ve her birimiz, O'ndan aldığımız ışıkla rahmet insanları olmak, rahmet toplumları kurmak durumundayız. Hutbemizi, Efendimiz(s.a.s)’in bir hadisi şerifleriyle bitirmek istiyoruz: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe gerçekten iman etmiş olmazsınız.”3 KAYNAK: 1.Tevbe, 9/128 2. Enbiyâ, 21/107 3.Müslim, îman 93-94 Hazırlayan ve Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 15 2011 HUTBELERİ 1 08 - Nisan PEYGAMBERLERE İMAN Muhterem Mü’minler! Allah’u Teâlâ yarattığı insanlara vahyini, dinini bildirmek için yine insan cinsinden peygamberler göndermiştir. Bu nedenle dinimizde peygamberlik, imanın temel bir esası olarak kabul edilmiştir. “Peygamber”le eşanlamlı kelimeler olarak “Rasül”, kendisine yeni bir kitap verilerek görevlendirilen kişi; “Nebi” ise kendisine yeni bir kitap verilmeden önceki peygamberin dinini tebliğle görevlendirilen elçidir. Değerli Mü’minler! Nübüvvet müessesesi Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav)’in peygamber olarak gönderilmesiyle son bulmuştur. İnsanlık tarihi boyunca her topluma peygamber gönderilmiştir. Nitekim Kur’an-ı 3 toplumun önünde hem dünya hem ahiret yolunu aydınlatan birer rehber olmuşlardır. İnsanlar bu rehberler sayesinde hakkı-batılı, doğruyu-yanlışı, faydalıyı-zararlıyı kısa yoldan öğrenmişlerdir. İnsanlar rahat bir şekilde yaşayabilmek için birtakım kurallar oluşturabilirler. Ancak vahiy kültüründen uzak olan toplumlar sevgiden, saygıdan, hoşgörüden ve manevi güzelliklerden mahrum kalmaya her zaman daha yakınlardır. Bu nedenle insanlara bir rehber olarak peygamberlerin gönderilmesi, Allah’ın insanlara merhameti ve lütfunun bir sonucu olmuştur. Nitekim yüce yaratıcımız (c.c) Enbiya suresinde peygamberimize hitaben “(Ey Muhammed!) Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.”(2) buyurmuştur. Değerli Mü’minler! Hutbemi, yatsı namazından sonra okuduğumuz, bakara suresinin 285. Ayetinin mealiyle bitirelim: “Peygamber, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri; AlNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Kerim’de “Hiçbir ümmet yoktur ki, aralarında bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.”(1) buyrulmuştur. Önceki toplumlara gönderilen peygamberlerin sayıları tam olarak bildirilmemiştir. Kur’an-ı Kerim’de yirmi beş peygamberin ismi zikredilmiş, bunlardan bazılarının mücadelelerinden bize örnek olacak önemli bölümler anlatılmıştır. Çünkü peygamberler doğruluk, güvenilirlik, akıllı, zeki olma ve tebliğ sıfatlarıyla görevlerini en güzel şekilde yerine getirme bakımından insanlara örnek olmuşlardır. Aziz Mü’minler! İnsan her ne kadar akıl, idrak, iz’an sahibi olsa da bu özellikler bakımından her zaman sınırlı kalmıştır. Faydasına ve zararına olabilecek şeyleri tam olarak kavrayamaz. İnsanın fıtrat ölçülerine uygun bir hayat sürdürmesi, tekemmül etmesi için peygambere ihtiyacı vardır. Peygamberler olmasaydı insanlar Allah’ın sıfatlarını, O’na nasıl ibadet edeceklerini, ahiretin ahvâlini bilemezlerdi. Tarih boyunca peygamberler 4 lah’a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler ve şöyle dediler: “Onun peygamberlerinden hiçbirini (diğerinden) ayırt etmeyiz”. Şöyle de dediler: “İşittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Senden bağışlama dileriz. Sonunda dönüş yalnız sanadır.” (3) KAYNAK: (1) Fatır,24. (2) Enbiya,107. (3) Bakara, 285. Hazırlayan: Selami KURT Alanya İlçe Vaizi Firhist’e Geri Dön 16 2011 HUTBELERİ 1 MERHAMET EĞİTİMİ 15 - Nisan Aziz Kardeşlerim! Alemlere rahmet Efendimize bir ayet nazil oluyor: “THayır hayır! Doğrusu yapıp ettiklerinden dolayı kalplerinin üzeri pas tutmuştur.”1 Bazı sahabiler kalbin pas tutmasının ne demek olduğunu, bu mecâzi vurgunun ne ifade ettiğini anlamakta güçlük çekiyorlar. Bunun üzerine Allah Resulü şöyle buyuruyor: “Kul bir günah işlediği zaman kalbinde siyah bir nokta oluşur. Bundan vazgeçip tövbe ve istiğfar ettiği zaman kalbi parlar. Günahtan dönmez ve bunu yapma ya devam ederse siyah nokta arttırılır ve sonunda tüm kalbini işgal eder. İşte Allah’ın kitabında; ‘Hayır hayır doğrusu yapıp ettiklerinden dolayı onların kalpleri pas tutmuştur.’ diye anlatılan pas budur.”2 Kardeşlerim, işte bugün tam da bu yürek paslanmasını ve kalp kararmasını yaşamaktayız. Zira, suyun topraktan çekilmesi gibi, merhamet de insanlığın vicdanından hızla çekiliyor. Merhametin açtığı boşluğu, şiddet, öfke ve zorbalık doldur- 3 Cenab-ı Allah kıyamet gününde hesap soracaktır.”5 buyurmamış mıydı merhamet peygamberi? Aziz Kardeşlerim! Rabbimizin mesajları evrendeki her varlık için hayattır, rahmettir. Öyle ki, Peygamberimiz âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Müslümanlar olarak rahmet ve merhameti prensip edindiğimizi ilan için, Allah’ın Rahman ve Rahim sıfatlarını zikirle başlarız, her söz ve her işimizeM Gönüllere sirayet eden rahmet, kâinatı ve içindeki her şeyi kucaklayan bir merhamete dönüşür. Böyle bir gönül, sadece insana değil; bitkiye, hayvana hatta eşyaya merhamet nazarıyla bakar. Karıncayı dahi incitmenin merhametsizlik olduğunu bilir. Gerçek şu ki, ilahî rahmetin tecelli etmediği yürekler merhametten yoksundur. Merhametsiz gönüllerde sevgi, şefkat, ülfet ve insaf bulunmaz. Nitekim, her davranışıyla bizlere rehber olan Âlemlerin efendisi; “Merhamet ancak kalbi katılaşmış inançsız bedbahtların kalbinden kaldırılmıştır.”6 buyurarak bu acınası duruma dikkatlerimizi çekmektedir. Öyleyse insanlık olarak bugün, topyekûn bir yürek terbiyesine ve merhamet eğitimine ihtiyacımız vardır. Kardeşlerim! Başkanlığımız bu yıl Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin ana başlığını, “Hz. Peygamber ve Merhamet Eğitimi” olarak belirlemiştir. Bu vesileyle Peygamberimizin örnekliğinde, toplumun her kesiminde çokça muhtaç olduğumuz fiilî bir merhamet seferberliği hedeflenmektedir. Şüphesiz merhamet- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 2 makta. Ahlaki yozlaşmalar ve vicdani duygulardan yoksunluk hayatın her alanında gün geçtikçe artıyor. İnsanlık bu hengâmede var oluş ve yaratılış hikmetinden uzaklaşıyor. Şiddet maalesef; kültür, inanç, ırk ve coğrafya tanımaksızın bütün dünyayı kasıp kavuruyor. Hemen her günümüzü, zulüm, cinayet ve haksızlıklara şahit olmanın vicdanımızda açtığı yaralar ve yüreğimizde bıraktığı sızılarla yaşamaktayız. Evet, Değerli Kardeşlerim! Bütün bunlar insanlığın en önemli değeri olan merhametin ferdi ve toplumsal hayatımızdan uzaklaşmaya başladığının göstergesi değil midir? Gerçekten bugün evimizde, sokağımızda, işyerimizde, uzak ve yakın çevremizde merhamete ne kadar da muhtacız. Evladımız bizden şefkat ve merhamet eli bekliyor. Ailemiz, arkadaşımız, komşumuz, yetimlerimiz, yaşlılarımız, gençlerimiz, engellilerimiz, fakir ve fukaramız hatta tahrip edilen çevremiz bile bizden merhamet beklemektedir. Dünyaya gözlerini açmadan katledilen bebekler, yalnızlığa terk edilmiş anne-babalar, sokakları mesken edinmiş sahipsiz çocuklar, kurşun ve bombalara hedef olan masumlar, derin bir ıstırapla “merhamet eli nerede?” diyorlarM Oysa; “Komşusu açken tok olarak sabahlayan bizden değildir”3, “Küçüklerimize sevgi, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir..”4, “Haksız yere bir serçeyi öldürenden 4 ten maksat, sıradan bir acıma duygusunu öne çıkarmak değildir. Merhamet eğitimi, kalbin basiretini açan, eşyaya ve kainata gönül gözü ile bakmayı sağlayan bir eğitimdir. Merhamet eğitimiyle, kalpleri kin, öfke, intikam, şehvet, ihtiras gibi hastalıklardan temizleyerek yürekler arası şefkat ve merhamet şebekesi kurmak amaçlanmaktadır. Özünü sevgi ve merhametin oluşturduğu bu eğitim de; rahmet peygamberinin mesajlarını doğru anlamak, üzerinde düşünmek ve şiddetin açtığı yaralara merhem olarak sürmekle mümkün olabilir. Kardeşlerim! Geliniz, merhameti tüm ilişkilerimizin odağı yapalımM Yavrularımız, bir çiçeğe, bir hayvana, tabiata ve insana merhamet nazarıyla bakabilsinM Muhtaca merhamet elini uzatabilsinM Komşumuzla gerektiğinde bir ekmeği paylaşabilmek, onu selam ve tebessüm ile karşılamak, merhametimiz olsunM Elimiz; sahipsiz, yetim ve öksüzün başını şefkatle okşayabilsinM Kainatta merhametsizlikten kaynaklanan her çığlık vicdanımızda yankılansınM Hutbemizi, Rahmeten li’l âleminin bir sözüyle noktalayalım: “İnsanlara merhamet etmeyene Allah da merhamet etmez.”7 KAYNAK: Hazırlayan :Dr. Yaşar YİĞİT – Dr. Ülfet GÖRGÜLÜ 1. Mutaffifin,83/14 2. Tirmizi “Tefsirü’l Kur’an” 74, H.no:3390 3. Hakim, Müstedrek, II, 12 4. Tirmizî, Birr, 15; Ebû Dâvûd, Edeb, 66 5. Nesâi, Dahâyâ, 42 6. Hakim, Müstedrek, “Tevbe ve İnâbe” H.no:7632 7. Buhari, Tevhid, 2 Firhist’e Geri Dön 17 2011 HUTBELERİ 1 22 - Nisan ÇOCUK SORUMLULUĞU Muhterem Müslümanlar! Ciğer parelerimiz çocuklarımız; Rabbimizin bize lütfettiği gönül meyvelerimizdir. Güzel yetiştirilip hayırlı evlat olduklarında dünyada sürurumuz, ahiretimiz için de sadaka-i cariyelerimizdir. Muhterem Cemaat! Çocuklarımıza karşı sorumluluklarımızın başında onlara güzel isim vermek, sevgi ve şefkat göstermek, onları güzel terbiye ile yetiştirmek, helal rızıkla büyütmek gelmektedir. İnsanın kişiliğinin çocuk yaşta şekillendiği hususu, bilim adamları ve din büyüklerinin ifade ettiği bir gerçektir. Diğer bir ifadeyle kişinin hayatının temel taşları çocukluk döneminde atılıyor. Eğitimcilerimize göre çocuk eğitiminde düzeyli, yeterli, dengeli sevgi esastır. Yavrularımıza sevgiyle yaklaşıl3 Çocuklara karşı çocuk gibi davranır ve “küçük çocuğu olan, onun hatırı için çocuklaşsın.”(4) buyururlardı. Yine bir hadis-i şeriflerinde “cennette ferahlık ve sevinç evi denilen öyle gösterişli bir yer vardır ki oraya yalnız çocukları sevindirenler girebilir”(5) buyurmuşlardır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), hayatında hiçbir çocuğu üzmemiş ve hiçbir çocuğun kalbini kırmamıştır. Küçük yaşta Rasululah'a hizmet etmeye başlayan Enes (r.a) şöyle demiştir: “On sene Hz. Peygamber’e hizmet ettim. Bana bir defa olsun “öf” demedi. O insanların en güzel huylusuydu.”(6) Değerli Kardeşlerim! Örneğimiz ve önderimiz Peygamber Efendimiz (s.a.s.) çocukların eğitimiyle yakından ilgilenmiş; onların hayırlı bir nesil olarak yetişmelerine çok büyük ehemmiyet göstermiştir. Bakınız bu konuda neler buyurmuşlardır: “Çocuklarınıza iyi bakınız! Onları güzel terbiye ediniz.”(7) “Hiç bir baba, evladına iyi bir terbiyeden daha güzel bir miras bırakamaz.”(8) Unutmayalım ki çocuklarımıza bıraka- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön malıdır. Çocuk eğer aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse, bu dünyada mutlu olmayı öğrenir; kin ortamında büyümüşse kavga etmeyi öğrenir. Sevgi ortamında büyüyen çocukların daha sağlıklı oldukları belirtilerek kucaklama, öpme ve dokunmanın çocuğun gelişimi için önemli olduğu bildirilmiştir. Efendimiz (sav)’in “Yetimin başını okşamayı, onları sevmeyi” (1) öğütlemesi bundandır. Bir gün Rasûlullah (s.a.s), Hz. Ali'nin oğlu Hasan (r.a.)'ı öpmüştü. Yanında bulunan Akra şöyle dedi: “Benim on çocuğum var, hiç birini öpmedim.” Rasulullah (s.a.s) hayretle Akra’nın yüzüne baktı ve buyurdu ki: “Merhamet etmeyene, merhamet olunmaz”;(2) bize de; “çocuklarınızı çok öpün, zira her öpücük için size cennette bir derece verilir.”(3) buyurmuştur. Değerli Müslümanlar! Peygamber efendimiz her zaman çocuklara şefkatle davranır ve sevgisini onlardan esirgemezdi. Öyle ki çocukların oyununa katılır onlarla birlikte oynardı. Sokak ve çarşılarda karşılaştığı çocuklara selâm verir, saçlarını okşar ve onlara ikramda bulunurdu. 4 bileceğimiz en kıymetli miras “iyi bir terbiye” ve “güzel ahlak”tır. Topluma bırakabileceğimiz en değerli miras ta Allah’ını bilen, peygamberini tanıyan, vatanını, milletini, bayrağını seven iyi insan, iyi Müslüman ve iyi vatandaş olan “hayırlı bir evlat”tır. Bunu sağlamanın en kolay yolu da insanlığa sunulan en gü¬zel örnek olan Hz. Peygamber’in öğütlerine uymak ve onu çocuklarımıza güzelce tanıtmaktır. Hutbemi bir Ayet mealiyle bitirmek istiyorum: “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bi¬ze göz aydınlığı kıl ve bizi Allah'a karşı gelmekten sakınanlara Önder eyle”(9) KAYNAK: 1- Buhari,Talak25, Edeb 24. 2- Buhârî.Tevhid 2,Edeb 27,fedail 66, Tirmizi Bir 16 3- Musned’u Zeyd İbn-i Ali 505. Kütüb-ü sitte,2.clt.syf.507. İ. Canan 4- Deylemi 2, 136/b. 5- Camiu's Sağir, I. 92 6- Tirmizi Birr 69(6, 221) 7- İbnu Mace, Edeb 3 (2, 1211) 8- Tirmizi, Birr, 33 9- Furkân, 26/74 Hazırlayan: Mehmet YAMAN Kumluca Müftüsü Firhist’e Geri Dön 18 2011 HUTBELERİ 1 29 - Nisan İNSAN VE TOPLUMUN GÜVENLİĞİ Değerli Müminler! Yeryüzündeki her şeyin, hizmetine sunulduğu insan, Allah katında değerli ve saygın bir varlıktır. İnananlar birbirlerinin kardeşleri sayıldığından dolayı aralarında can, ırz ve mal dokunulmazlığı esastır. İnanmayan biri Müslüman’a fiili tacizde bulunmuyor ise aynı şekilde saygıya layıktır. Kimse inancı, rengi, sosyal statüsü öne çıkarılarak horlanamaz, evrensel insanî haklardan mahrum bırakılamaz. İslam’ın geldiği çağda, dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi Arap coğrafyasında da insanlar zulüm görüyordu. Ancak İbrahim (as)’ın duası ile Mekke, yıllarca güvenli şehir olmuştur. Hatta Hz Peygambe3 Kur’an’da, “bir mümini kasten öldürenin cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir (1). Mallarınızı haram yollarla yemeyin (2). Zinaya yaklaşmayın; çünkü o çirkin bir iştir (3)” ayetleri, Hz Peygamberin “zina eden biri zina ettiği anda; hırsız, hırsızlık ettiği anda mümin değildir” (4) hadisleri, hemen herkesin bildiği gerçeklerdendir. Muhterem Müminler! İnsanın saygınlığını çiğneyen, evrensel haklarını görmezden gelen her davranış yasaktır. Bırakınız birini öldürmeyi, korkutma amacıyla birine silah doğrultmak hatta şakadan korkutmak bile caiz değildir. Gerek şahsı gerek toplumu etkileyen suçlara karşı emr’i bi’l- mâruf nehy’i ani’l-münker kaidesince müminlerin önleyici davranışlarda bulunması dini bir sorumluluktur. Günümüzde suçlar çeşitlenmiş, suçlular daha organize ve daha tehlikeli silahlarla faaliyet yapar hale gelmişlerdir. Suç ve suçluları iyi tanıyan, çalışma metotlarını bilen, onları kanunların verdiği yetkiyle zulmetmekten engelleme güç ve Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön rin davetine “sana uyarsak yurdumuzdan sürülürüz” tarzı itirazlar yapılmış, bunlara karşı inen cevabî ayetlerde, sahip oldukları huzurlu ortamın ilahi lütuf olduğu bildirilmiş, güven ortamının ne büyük bir nimet olduğu hatırlatılmıştır. Değerli Müminler! İnsan doğuştan medenidir, toplu yaşar. Toplum hayatının düzenli ve sağlıklı yürümesi için fertlerin uyacağı kurallar vardır. Bu kuralları Maverdi “din, adalet, bolluk, güçlü iktidar ve genel emniyet” olarak sıralamıştır. Hz Peygamber (sav) Medine’ye gelince ilk önce iç güvenliği sağlamış ve dış tehditlere karşı ortak hareket etmek için yerel halkla anlaşma yapmıştır. Böylece toplum güvenliğinin ne derece önemli olduğunu göstermiştir. Zaten Mekke’de iken aynı amaçla kurulan Hılfül-Fudûl teşkilatına katılmış ve sonraları bundan övgüyle söz etmiştir. Dinimizin can, mal, ırz dokunulmazlığı konusunda emirleri çok açıktır. 4 donanımına sahip emniyet kuvvetlerimize yardımcı olmak hem az önce bahsettiğimiz dini sorumluluğumuzun bir gereği hem de huzurumuz için şarttır. Mekke İbrahim (as), Medine Hz Peygamber tarafından “harem – saygın”, “hürmetli bölge” ilan edilmiştir. İlginçtir ki her iki peygamber Kur’an tarafından üsve-i hasene (güzel bir örnek) olarak tavsif edilmiştir. O halde yaşadığımız şehir, belde veya köyümüzün “harem” olması, güven ve emniyet içinde kalması için elimizden gelen gayreti gösterelim. KAYNAK: 1) Nisa; 93 2) Bakara; 188 3) İsra; 32 Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK Döşemealtı İlçe Müftüsü Firhist’e Geri Dön 19 2011 HUTBELERİ 1 06 - Mayıs İSLAM’DA TİCARET AHLAKI Değerli Müminler! Her iki hayatta mutluluk ve huzuru gaye edinen İslam, güven ilişkisine dayalı ahlaklı bir toplumun oluşması için ilke ve prensipler getirmiştir. Hem iyiliğe hem de kötülüğe meyilli olan insan, dinimizin ortaya koyduğu bu ilkelere uygun yaşadığı ölçüde hayat güzelleşecek, toplum huzurlu olacak problemler de aynı oranda azalacaktır. Muhterem Kardeşlerim! İnsan muhtaç bir varlıktır. Aynı zamanda bütün ihtiyaçlarını tek başına karşılayabilecek durumda da değildir. O, ancak iş bölümü ve yardımlaşma ile ihtiyaçlarını giderebilir. Bununla birlikte insan farklı meslek ve kazanç yollarıyla geçimini temin eder ki tica3 Ticaretin meşru ve kazancın helal olması için dikkat edilmesi gereken başlıca kuralları şöyle sıralayabiliriz: 1- Ölçü ve tartıda hile yapılmamalıdır. 2- Satılan malın kusuru varsa bu, gizlenmemelidir. 3- Malın satımını kolaylaştırmak için yemine başvurulmamalıdır. 4- Başkasının müşterisine kendi malını satmaya kalkışmamalıdır 5-Müşteri, henüz dükkanın kapısına veya serginin önüne gelmeden çağrılmamalıdır Yani hanutçuluk yapılmamalıdır. 6- Malı veresiye alan kimse borcunu zamanında ödemelidir. 7- Borçluya kolaylık gösterilmelidir. 8- Şayet ticaret malı zekat nisabına ulaşmış ise onun zekatı verilmelidir. 9- Müşterinin piyasayı bilmemesini fırsat bilip mal, fâhiş fiyatla satılmamalıdır. 10- Satılmak istenen mal, olduğundan farklı gösterilmemelidir. Kıymetli Müminler! Bir işte başarılı olmanın sırrı; ahde vefa, sözleşmeye sadakat, kazançta kanaat Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön ret, bu kazanç yollarından birisidir. Rızkın onda dokuzunun ticaret olduğunu ortaya koyan İslam Dini, bu alış-veriş ilişkisinde aldatma ve aldanmayı kesin olarak yasaklamıştır. Değerli Cemaat! Ticarette asıl olan doğruluktur. Dürüst olmayan, aldatan, yalan söyleyen, ticaretine yemin karıştıran bir tüccar, kârlı görünse de hem dünyada hem de ahirette kaybetmiş demektir. Yani kişi, ticari ilişkisinde güven ilkesini zedelediğinden dolayı dünyasını, kul haklarını ihlal ettiği için de ahiretini yıkmış olur. Kur’an-ı Kerim’de ölçü ve tartıyı eksik yapanlar şöyle kınanmakta ve uyarılmaktadır. “Ölçüde ve tartıda hile yapanların vay haline! Onlar insanlardan (bir şey) ölçüp aldıkları zaman, tam ölçerler. Fakat, kendileri onlara bir şey ölçüp yahut tartıp verdikleri zaman eksik ölçüp tartarlar. Onlar, büyük bir gün; insanların, âlemlerin Rabbinin huzurunda duracakları gün için diriltileceklerini sanmıyorlar mı? (1) Aziz Cemaat! 4 ve imalatta dürüstlük gibi ahlak ölçülerine bağlıdır. Daha çok kazanmak için doğruluk, çıkar için merhamet, servet yığmak için şeref ve haysiyet feda edilmemelidir. Dinimizin teşvik ettiği çalışma, “ne şekilde ve nasıl olursa olsun kazanma” fikrine dayalı değildir. Kazancın helal olması ve ticaret ahlakının gerektirdiği bir dürüstlük içinde hareket edilmesi esastır. Bununla ilgili olarak Peygamber Efendimiz (a.s.) “Doğru, güven duyulan bir tüccar, (kıyamet günü) peygamberler, sıddıklar ve şehitlerle beraber haşrolacaktır” buyurmuştur. (2) Hutbeme bir ayet-i kerime meali ile son vermek istiyorum: “Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.” (3) KAYNAK: 1- Mutaffifin Suresi, 1-6. 2- Et-Tac, 2/197. Et-Terğib ve’t-Terhib, 3/365. 3- Nisa Suresi, 29. Hazırlayan: Bahattin ATAKLI Akseki Müftüsü Firhist’e Geri Dön 20 2011 HUTBELERİ 1 13 - Mayıs DEĞİŞEN AİLE YAPISINDA GENÇLERİMİZ Değerli Mü’minler! Aile toplumun temel taşıdır. Aile hayatı huzurlu olmazsa toplumsal huzurdan da söz edilemez. Günlük hayatın sıkıntı, yorgunluk ve streslerinden bunalan fertlerin sığınıp sükûnet bulacakları en huzurlu yerlerin başında aile yuvası gelmektedir. Aile ocağı fırtınaya yakalanmış gemilerin sığındıkları sakin bir liman gibidir. Şayet eşler ve diğer aile fertleri, aradıkları huzuru evlerinde bulamazlarsa onu başka yerde bulmaları mümkün değildir. Sevgi yerine kin ve nefretin hâkim olduğu aile ocakları cehennem hayatını andırır. Buna mukabil sevgi, dostluk ve anlayışın hüküm sürdüğü evler ise âdeta birer cennet köşesidir. 3 Muhterem Müslümanlar! Gençlik, insan ömrünün en verimli çağıdır ve aynı zamanda insan hayatının şekillendiği bir dönemdir. Gençlik çağında insan, hayırda da şerde de büyük mesafeler alabilir. Gençlik bizim geleceğimizdir. İnsana yapılan yatırım en önemli yatırımdır. Gençliğin alacağı eğitim, kültür, kazanacağı edep ve terbiye çok önemlidir. Zira milletlerin varlığı, kültürlerin nesilden nesile sağlıklı bir şekilde aktarılması buna bağlıdır. Bu bakımdan her şeye rağmen imanlı, bilgili, çalışkan, basiretli ve onurlu gençleri yetiştirmek hepimizin en önemli görevi olmalıdır. O halde evlatlarımızı Allah’ın razı olacağı bir şekilde yetiştirelim. “Ağaç yaş iken eğilir” diyen atasözümüze kulak vererek çocuklarımızı küçük yaşta, uygun yöntemlerle terbiye edelim. Milli ve manevi değerlerimiz etrafında gençlerimizi yetiştirelim. Zira gencin huzuru, ailenin ve toplumun mutluluğu buna bağıdır. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Değerli kardeşlerim! Dünyamızdaki hızlı değişmeler insan hayatını da derinden etkilemiştir. Bu değişimin en çok etkilediği kurumlardan birisi ailedir. Aileler arasındaki bağlar zayıflamış, aile bireyleri aynı çatı altında olmalarına rağmen ne yazık ki birbirini anlamayan yabancılar haline gelmişlerdir. Bu bağlamda ortaya çıkan kültürel yozlaşma aile yuvasını önemli ölçüde sarsmıştır. Ailedeki bozulmalardan en çok gençler etkilenmiştir. Bazı mihraklar -bilerek veya bilmeyerek- çeşitli vasıtalarla geleceğin yöneticileri, iş adamları, sanatkârları ve tüccarları olan gençliğin inancını bozmaya; zehir, şehvet ve şiddet tuzakları ile dünya ve ahiretlerini karartmaya devam etmektedirler. Hakiki ilim, sanat, din ve ahlak terbiyesinden mahrum kalmış; aynı zamanda bir kimlik arayışı içinde de bulunan gençler, türlü tuzaklara kolaylıkla düşebilmektedir. Bu durum hem genç hem aile hem de millet için endişe verici bir durumdur. 4 Hutbemi bir ayet-i kerime ve bir hadis-i şerif meali ile bitirmek istiyorum: “Onlar, “Ey Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi Allah’a karşı gelmekten sakınanlara önder eyle” diyenlerdir” (1). “İnsanoğlu, kıyâmet günüde beş şeyden sorulmadıkça Rabbinin huzurundan ayrılamaz: Ömrünü nerede bitirdiği, gençliğini hangi yolda tükettiği, malını nereden kazanıp nereye harcadığı, bildiği ile ne kadar amel ettiği” (2). KAYNAK: 1-Furkan, 74. 2-Tirmizi; Kıyamet, 1. Hazırlayan: Yasir ATAŞ Kaş Müftüsü Firhist’e Geri Dön 21 2011 HUTBELERİ 1 ALLAH’IN VARLIĞI 20 - Mayıs Muhterem Müslümanlar! İmanın birinci şartı Allah’a imandır. Allah, kâinatı yaratan ve idare eden en yüce varlıktır. O, kendisinden başka İlah olmayan Allah’tır. Duyular ve akılla idrak edilemeyeni de edileni de bilir. O Rahman’dır, Rahim’dir. Egemenliğin mutlak sahibidir, her türlü eksiklikten uzaktır, esenlik verendir. Güven sağlayan ve kendisine güvenilendir. Görüp gözeten ve yönetendir, üstündür. İradesine sınır yoktur. Büyüklükte eşi olmayandır. O müşriklerin yakıştırdıkları ortaklardan tamamıyla münezzehtir. O, takdir ettiği gibi yaratan, örneği olmadan canlıları var eden, biçim ve özellik veren Allah’tır. En güzel isimler O’nundur. Göktekiler ve yerdekiler hep O’nu tesbih ederler. O Azîzdir, Hakîmdir. 3 araştırmalarında hep o kelime vardır: ALLAH. Neden? Çünkü O varlıkların yaratıcısı, sebeplerin sebebi ve payelerin payesidir. (1) Kainat içerisindeki milyarlarca oluş herhangi bir tesadüfün eseri değildir. Dağlar, taşlar, ağaçlar ve nice varlıklar hep O’nun varlığını, güç ve kudretini, mutlak yaratıcılığını haykırmaktadır. Bir bina, bize onu yapan ustayı nasıl hatırlatıyorsa eşsiz bir sistemle yaratılmış kainat da öylece Allah’ı hatırlatmaktadır. Akıl bunu gerektirir. Muhterem Mü’minler! Varlığımızın ve hürriyetimizin kaynağı O’dur. Allah’ın varlığının delilleri sonsuzdur. Her şeyde ve her yerde O’nu gösteren deliller mevcuttur. Fizik ve metafizik deliller sonsuzdur. O’nu inkâr edenlerin ellerinde hiçbir mantıki delil yoktur. Hutbemi şu ayet-i kerimelerin mealleriyle bitiriyorum: “Allah’ın ayetleri hakkında kendilerine gelmiş bir delilleri olmaksızın tartışanlar var ya, onların kalplerinde bir büyüklük taslama vardır. Onlar, tasNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Muhterem Mü’minler! Varlığına, ilk insanla birlikte inanılan ve kendisine bağlanılan en yüce varlık Allah’tır. Varlığının alametlerine her yerde rastlamak mümkündür. Her şeyde O’nu gösteren bir kanıt vardır. Somut bir varlık olmadığı için maddeye bulanmış varlıklar O’nu doğrudan göremezler, görmeye tahammül edemezler. Güneşin ışığına bile tahammül edemeyen bir göz nasıl olur da kâinatın yaratıcısını ve ilk sebebini görebilir? O’nun varlığı kalplerde daha iyi hissedilir. Çünkü insanın yaratılışında O’na karşı bir inanç vardır. İlkel veya medeni her topluluğun, her kavmin dilinde O’na tekabül eden bir kelime mutlaka vardır. Onlar O’nu o isimle çağırırlar. Bütün milletlerin tarihlerinde, birçok milletlerin kanunlarının başında, kitapların başlangıcında, paraların üzerinde, sanatkârların eserlerinde, şairlerin mısralarında, dindarların dudaklarında veya kalplerinde, filozofların düşüncelerinde, kafirlerin dahi inkarlarında, alimin 4 ladıkları büyüklüğe asla ulaşmazlar. Sen Allah’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” “Elbette göklerin ve yerin yaratılması, insanların yaratılmasından daha büyük bir olaydır. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (2) KAYNAK: 1- Felsefi doktrinler; Allah maddesi. 2- Mü’min Suresi, 56–57. Hazırlayan: Bekir AĞLAMAZ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 22 2011 HUTBELERİ 1 27 - Mayıs ÜÇ AYLAR VE REGAİB Muhterem Mü’minler! Önümüzdeki perşembeyi cumaya bağlayan gece “regaib kandili” dir. Yüce Allah’a binlerce hamd ve senâ olsun ki rahmet, mağfiret, arınma ve kullukta yükseliş mevsimi üç aylara ulaşmakla büyük bir lütuf, bereket ve ihsanla karşı karşıyayız. Rahmet Peygamberi Hz Muhammed (sav)’e salât ve selam olsun ki bu manevi iklim onun verdiği müjdeler ışığında; günahla kirlenmiş kalplere, yaralanmış dillere, umudunu yitirmiş gönüllere yeni imkanlar ve hayat sunmaktadır. Değerli Mü’minler! Üç aylar olarak bildiğimiz receb, şaban ve ramazan ayları eşsiz feyiz ve bereketiyle kulluk hayatımızda her zaman ayrı bir öneme sahip olmuştur. Zira önümüzdeki perşembe akşamı idrak edeceğimiz regaib kandili, yine recep ayının 27. gecesindeki mirac, şaban ayının 15. 3 anlamlarına gelmektedir. Eşsiz ve sayısız nimetlerin sahibi Allah (cc)’ın ilahi lütuf ve ihsanlarının her zamankinden daha fazla tecelli etmesi, gönülden ve tam bir teslimiyet şuuru içinde Allah’a yönelenlerin affedilme ümitleri ve Müslümanların heyecanla bekleyip rağbet ettikleri bir gece olması sebebiyle recep ayının ilk cuma gecesine “regaib” denmiştir. Dinimizde regaib ve üç aylardaki diğer mübarek gün ve gecelere has bir ibadet yoktur. Bununla birlikte kulluk sorumluluğunu sair zamanlarda ihmal ederek -âdeta fırsatı ganimet bilircesinebu özel zamanlara hasretmenin sorunlu bir din anlayışı olduğu unutulmamalıdır. Üç aylar büyük bir sabır, teslimiyet, tevekkül ve şükür duygularıyla sarıldığımız iman ve ibadet hayatımızın gözden geçirilip onarıldığı muhasebe ve murakabe mevsimi olmalıdır. Bu çerçevede Allah ile ilişkilerimiz gözden geçirilmeli, nâmütenahi nimetler karşısında hangi şükür duygusu, ibadet ve taat üzerinde bulunduğumuz düşünülmelidir. Bunun yanında nefsimizle yüzleşmeliyiz. Cenneti kazanıp cehennemden uzak olmayı arzuladığımıza göre, bizi cennet ve cemalullaha ulaştıracak, cehennemden kurtaracak nasıl bir hayat yaşantıladığımızı düşünmeliyiz. Yüce dinimiz İslam’ın ana-baba, akrabalar, komşular, dul ve yetimler, Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön gecesindeki berat kandilleri ve ramazan ayındaki kadir gecesi samimi duygularla Allah’a sığınanlarda tarifsiz bir huzur ve sükun meydana getirmektedir. Bir taraftan ilahi rahmet bütün varlığımızı kuşatırken öte yandan kalpler hassaslaşmakta, beşerî ilişkiler yumuşamakta, muhasebe ve murakabemiz artmaktadır. Modern dünyanın gerginlikleri, doyuma ulaşmaktan uzak ihtirasları arasında kaybolmuş, kendine ve yaratılışındaki kanuna hızla yabancılaşmış insan için bu kıymetli zamanlar âdeta birer canlanış iksiri olmaktadır. “Elest bezmi”nde yüce Mevla’ya verilen kulluk sözüne sadakat artmakta, Kur’an-ı Kerim’in hayat sunan ilkeleri gündelik hayatta yerini daha fazla almakta, acziyet duygusu içinde eller ve gönüller semaya bir başka açılmaktadır. Nitekim “ufuk insan” Hz Muhammed (sav) bu aylarda ibadete daha çok zaman ayırır ve “Allah’ım; receb ve şaban ayını hakkımızda hayırlı kıl, bizi ramazan ayına ulaştır” (1) diye dua ederdi. Başka bir hadis-i şeriflerinde ise o, “Beş gece vardır ki onlarda yapılan dualar kabul olur: Receb ayının ilk gecesi, şaban ayının yarısı gecesi, cuma ve bayram geceleri” (2) buyurmuşlardır. Muhterem Müslümanlar! Arapça bir kelime olarak regaib, “içten gelerek arzu edilen, çok değerli hediye, bağış” 4 yoksullarla ilgili bize yüklediği sosyal sorumlulukların neresinde bulunduğumuzu sormalıyız kendimize. Değerli Kardeşlerim! Yüreklerimizi aydınlatan kandiller, kulluğumuzu artırmanın ve Allah’tan bağış dilemenin özel anları olduğu kadar ahiret yolculuğunda durumumuzu değerlendirip tefekkür ettiğimiz müstesna zaman dilimleridir. Bu vesileyle üç ayların böyle bir şuurlanmaya vesile olmasını; regaib kandilinin memleketimiz, İslam alemi ve bütün insanlık için hayırlar getirmesini Cenab-ı Zü’l-celal’den temenni ederek, hutbemi şu ayet mealleriyle bitiriyorum: “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve herkes yarın için ne hazırladığına baksın. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. Allah’ı unutan ve Allah’ın da kendilerine, kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar fâsık kimselerin ta kendileridir.” (3) KAYNAK: 1- Ahmed bin Hanbel; Müsned, 1/259. 2- Beyhakî; Sünen, Şuabü’l- İman, 3/342. 3- Haşr; 18,19. Hazırlayan: Dr. Şaban ERDİÇ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 23 2011 HUTBELERİ 03 - Haziran 2 Firhist’e Geri Dön Muhterem Müslümanlar! Mensubu olduğumuz İslam Medeniyeti, ilahi vahye dayanan köklü bir medeniyettir. Vahiy ise Yüce Allah’ın ilahi hakikatleri peygamberlere bildirme yolunun adıdır. Bu bakımdan vahiy, bir haber verme olayıdır; peygamberler de Allah’tan kullarına haberler, buyruklar, müjdeler, öğütler ve ikazlar getiren gerçek habercilerdir. Doğruluk anlamına gelen “sıdk” peygamberlerin en başta gelen vasıflarındandır. Peygamber efendimizin haber verdiği ilahi hakikatlerin üzerinden 14 asırdan fazla zaman geçmesine rağmen, onlarda herhangi bir değişiklik, eksiltme ve ekleme olmamıştır. Aziz Cemaat! Kutlu haberciler silsilesinin son halkası Hz. Peygamberin haber verdiklerine kulak vermek, onları anlamak ve uygulamak dünya ve ahiret mutluluğuna erişmek için şarttır. Hz. Peygamberin çağrısının en başında ise, Müslümanların daima doğru ve dürüst olmaları, yalandan ve yalancılıktan uzak durmaları gelmektedir. Buna göre; olgun bir Müslüman her zaman gerçeği ve doğruyu söylemeli, hakka tanıklık etmeli; gerçeği ters yüz etme, abartma, muhatabını yanıltma, iftira ve bühtandan da kesinlikle uzak durmalıdır. Hucurat Suresi’nin 6. ayetinde, işitilen her habere itibar edilmemesi, haberin ve haber verenin mutlaka araştırılması, böylelikle fert ve topluma zarar verici davranışlardan kaçınılması gerektiği vurgulanmaktadır. Yalan- yanlış haber vermek veya 3 4 1 DOĞRU HABER gerçek dışı beyanda bulunmak ne kadar veballi bir davranış ise, duyduğumuz haberlerin doğru olup olmadığını araştırmadan, hepsini doğru kabul ederek üzerine hüküm bina etmek de dinî ve ahlakî açıdan o kadar veballi bir davranıştır. İsra Sûresi’nin 36. Ayet-i kerimesinde; insanın gözünün, kulağının ve kalbinin her türlü tasarrufundan sorumlu tutulacağı çok açık bir şekilde dile getirilmektedir. Peygamber Efendimiz de “kişiye yalan olarak her duyduğunu söylemesi yeter” (1) buyurmuşlardır. Değerli Mü’minler! Yalan haber kuşkusuz fert ve topluma büyük zararlar verir. Fitnenin, fesadın, hatta savaşların çıkmasına, dostlukların sona ermesine, hakların zayi olmasına, masumların zarar görmesine ve benzeri birçok olumsuzluğa vesile olur. Zaman zaman bir yanlış haber yüzünden ocakların söndüğüne, insanların perişan olduğuna şahit olmaktayız. Bu bakımdan duyduğumuz haberin aslını esasını araştıNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. rıp doğrusunu öğrenmeye çalışalım, doğrusunu öğrenmeden onunla asla amel etmeyelim. Ayrıca bize sır olarak emanet edilen haberleri de saklamasını bilelim. İnsanların özel hayatlarına müdahale anlamına gelecek, kişilikleri zedeleyici durumların araştırılıp ortaya konulması çabalarından da uzak durmaya çalışalım. Kitle iletişim araçlarının sağladığı imkanlarla yoğun haber bombardımanı altında yaşadığımız şu günlerde, gerek fert ve gerekse toplumsal huzurumuzun temini ve muhafazası için, İslam’ın haber konusunda belirlediği ahlaki kurallara uymayı şiar edinelim. Hutbemi bir ayet melaliyle bitirmek istiyorum: “Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine bile olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutanlar olun” (2) KAYNAK: (Diyanet hutbe arşivinden alınmıştır.) 1. Müslim, 1/10. 2. Nisa, 4/135. Firhist’e Geri Dön 24 2011 HUTBELERİ 1 HAYATIMIZDA İHSAN 10 - Haziran Değerli Müminler! İhsan; iyilik, güzellik, cömertlik, bağışlama gibi anlamlara gelmektedir. İhsan, Allah (cc) ın varlık âlemine bir lütfu olarak anlaşılabileceği gibi insan ilişkilerinde de ortaya çıkan geniş bir kavramdır. Yüce Allah’ın bütün varlıklara olan ihsanı; onları mükemmel bir güzellikte yaratması ve ihtiyaçlarını en güzel biçimde karşılamasıdır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur: “O ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı.”(1) “Rahmân’ın yaratmasında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Bir kere daha bak! Hiçbir çatlak (ve düzensizlik) görüyor musun? Sonra tekrar tekrar bak; bakışların (aradığı çatlak ve düzensizliği bulamayıp) âciz ve bitkin 3 görüyormuş gibi kulluk etmek dinimizin emrettiği güzelliklerdendir. Muhterem Mü’minler! Allah inancının canlı tutulmasının en önemli yolu ihsandır. İhsan, kişiye ruh güzelliği ve beden temizliği sağlar. Yüce Rabbinin kendisinden haberdar olduğunu bilen insan, işlemiş olduğu günahlarla O’na varmayı arzu etmez. Bu sebeple ihsan şuurunda olan insan devamlı tövbekârdır. Sosyal ilişkilerimizde bütün insanlara ihsan üzere davranmamız emredilmiştir. Anababa hakkındaki tavsiyelerde de ihsan ön plana çıkmıştır. Ayet-i Kerime’de muhsinler (iyilik yapanlar) şöyle zikredilmiştir: “Onlar, bollukta ve darlıkta Allah yolunda harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah “Muhsinleri” (iyilik edenleri) sever. Yine onlar, çirkin bir iş yaptıkları yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah’ı hatırlayıp hemen günahlarının bağışlanmasını isteyenlerdir”(6). Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön halde sana dönecektir.”(2) Aziz Mü’minler! Yaratılan varlıklar içinde irade ve sorumluluk sahibi olan insan; Allah’ın sayılamayacak kadar ihsanlarına mazhar olmuş, kendisi de ihsan ile sorumlu tutulmuştur. Nitekim Allah, Karun’a şöyle hitap etmiştir: “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu ara. Dünyadan da nasibini unutma, Allah’ın sana iyilik yaptığı gibi sen de iyilik yap (ihsanda bulun) ve yeryüzünde bozgunculuk isteme. Çünkü Allah bozguncuları sevmez.” (3) Her alanda işi en güzel yapmak diye tarif edilen ihsan, hayatımızın bütününde uymamız gereken bir emirdir.Peygamberimiz (sav) in “din samimiyettir”(4) hadis-i şerifinde de işaret buyurduğu gibi Müslüman, bütün duygu ve davranışlarını ihlas üzerine bina eder. Ticaretinde; “aldatan bizden değildir”(5) tehdidinden korkar. Sanatta inceliği esas alır. Yapılan her türlü işte kalite ve dürüstlük mü’minin kulluğunun gereğidir. Ölüm gelinceye kadar Allah’ı 4 Muhterem Kardeşlerim! Günlük hayatımızda birçok sıkıntılarla karşılaşmaktayız. Bu sıkıntıları sabırla göğüslemek, iman ve ihsan şuurunun insana kazandırdığı en önemli özelliktir. Hutbemizi bu özellikleri hayatına rehber edinenlerin durumunu anlatan bir ayet-i kerime ve hadis-i şerif mealiyle bitirelim: “Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiretin güzel mükâfatını verdi. Allah güzel davrananları sever.”(7) “Allah, sizden birinizin yaptığı işi, ameli ve görevi sağlam ve iyi yapmasından hoşnut olur.” (8) KAYNAK: 1. Secde; 7. 2. Mülk; 3-4. 3. Kasas; 28/77. 4. Müslim; İman, 95. 5. Müslim; İman, 164. 6. Al-i İmran; 134-135. 7. Al-i İmran; 148. 8. Behakî; Şua’bü’l İman, 4/334. Hazırlayan: Ahmet Hamdi BAŞPINAR Alanya Müftüsü Firhist’e Geri Dön 25 2011 HUTBELERİ 1 16 - Haziran YAZ KURAN KURSLARI VE ÇOCUK EĞİTİMİ Aziz Müminler! Yüce Rabbimizin bizlere lütfettiği en güzel nimetlerden biri de çocuklarımızdır. Bu nimet aynı zamanda bizim için önemli bir imtihan vesilesidir. Dünya ve ahiret hayatımızı çok yakından ilgilendiren çocuklarımız, dünya hayatında mutluluk ve sevinç kaynağımız olabildiği gibi ahiret için de sorumluluk vesilemiz kabul edilebilir. Muhterem Kardeşlerim! Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de; “bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer deneme aracıdır. Allah katında ise 3 ruz. Güzel sonuç Allah’a karşı gelmekten sakınanındır.”(4) "Resûlullah'a, namazın çocuğa ne zaman emredileceğinden sorulmuştu. O, “çocuk sağını solundan ayırmasını bildi mi ona namazı emredin”(5) buyurdu. Çocuk konuşmaya başladığı andan itibaren en azından namazla ilgili bilgileri öğrenmesine yardımcı olunmalıdır. Böylece çocuklarımız dinin direği olan namaz için hazır hale gelmiş olurlar. Muhterem Müslümanlar! Her anne ve baba, kendilerine ilâhî bir emanet olarak verilen çocukların eğitimlerini hiçbir özveriden kaçınmadan yerine getirmelidir. Zira çocuğun kendisiyle ve toplumuyla barışık bir insan olarak yetişmesinde, geleceğimizin güvence altına alınmasında dini terbiyenin önemi tartışmasızdır. Ancak bu eğitimi verirken kullandığımız yöntemler din eğitiminin önemli bir parçasıdır. Her yaz döneminde, bir milyonun üzerinde çocuğumuz, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yaygın din eğitimi faaliyetlerinden biri olan “Yaz Kur’an Kursları”ndan istifade etmektedir. Yaz Kur’an Kurslarında kız ve erkek Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön büyük bir mükâfat vardır.”(1) “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun”(2) buyurmaktadır. Yavrularımızı helal rızıkla büyütmek, onlara iyi rehberlik etmek, eğitimleri için her türlü fedakârlığı ortaya koymak onlara karşı en önemli sorumluluklarımızdır. Böylece çocuklarımız ahiret yurdu için nimet vesilesi olabilir. Kıymetli Kardeşlerim! Sevgili Peygamberimiz (sav); “bir baba, çocuğuna iyi terbiyeden daha değerli bir miras bırakamaz”(3) buyurarak çocuk eğitimine dikkatlerimizi çekmiştir. Onların bir kul olarak Allah’a, canlı olarak nefsine, evlat olarak anne-babasına, insan olarak akraba ve komşusuna, vatandaş olarak milletine karşı görevlerini yerine getiren bireyler olarak yetiştirilmeleri hepimiz için temel görevdir. Büyükleri, çocuklara karşı terbiyeden sorumlu tutan Allah-ü Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “Ailene namazı emret ve kendin de ona devam et. Senden rızık istemiyoruz. Sana da biz rızık veriyo4 çocuklarımıza Kur’an-ı Kerim yanında din ve ahlak bilgileri öğretilmektedir. Böylece bu kurslarla onların Allah’a, aile ve topluma karşı sorumlu bir genç olarak yetişmesine yardımcı olunmaktadır. Bu nedenle Yaz Kur’an Kursları Çocuklarımız için önemli imkânlar sunmaktadır. Değerli Kardeşlerim! Diyanet İşleri Başkanlığı’mıza bağlı cami ve Kur’an Kurslarında 27 Haziran itibariyle Yaz Kur’an Kurslarımız başlayacaktır. Yüce Rabbimiz, evlatlarımızı Milli ve Manevi değerlerimiz doğrultusunda, kendisine, ailesine, vatanına, milletine, bütün insanlığa faydalı birer insan olarak yetiştirmeyi nasip etsin. Hutbemi bir ayet meali ile bitiriyorum: “Rabbim! Beni namaza devam eden bir kimse eyle. Soyumdan da böyle kimseler yarat. Rabbimiz! Duamı kabul eyle.”(6) KAYNAK: 1. Enfal; 8/28. 2. Tahrîm;66/6. 3. Tirmizi; Birr, 33. 4. Tâ-Hâ; 20/132. 5. Ebû Dâvud; Salât 26, II, 335, No:497. 6. İbrâhim; 40. Hazırlayan: Mehmet MUSLU Kemer Müftüsü Firhist’e Geri Dön 26 2011 HUTBELERİ 1 MİRAÇ KANDİLİ 24 - Haziran Muhterem Mü’minler! Önümüzdeki Salı gecesi Mirac Kandili’dir. Mirac; yüce Rabbimizin peygamber efendimize birçok ilahi sırrı temaşa etmesi için Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya, oradan da semaya yaptırdığı hikmet yüklü yolculuktur. Bu olay sevgili peygamberimizin en büyük mucizelerinden biridir. Değerli Kardeşlerim! Yüce Rabbimize yakınlığın en üstün derecesi olan Mirac, beşer anlayışının ötesinde bir olaydır. Allah-ü Teâlâ bu gece ile ilgili olarak şöyle buyurmaktadır: “Kendisine ayetlerimizden bir kısmını göstere3 ğunu bilmeli, namazın dışında da bu bilinçle hareket etmelidir. Değerli Mü’minler! Miraç gecesi; günahlardan ve kusurlardan arınmamız, ilahi rahmeti kazanacak güzel işler yapmamız, dua ve niyazda bulunmamız için bir vesiledir. Kulluk bilincimizi yenileyen, günah ve kusurlarımızı muhasebe etmeye yarayan bu geceyi iyi değerlendirelim. Peygamberimiz (sav) “insanoğlunun hepsi günah işler; günah işleyenlerin en hayırlısı ise (işlediği günaha pişman olup) tövbe edenlerdir”(3) buyurarak, günahtan kurtuluşun tövbe olduğunu bildirmiştir. Kul hiç kimseye açamadığı günah sırlarını Allah’a açar. Kurtuluş için O’nun inayetini ve affını ister. Bunun için “Kul, bir günah işlediği zaman kalbine siyah bir leke çizilir. Günahı bırakıp tövbe ederse kalbi temizlenir”(4) buyrulmuştur. Bu gece Efendimizin miraca yükseldiği; mü’minlerin de tövbesi, duası, tesbihleri, namazı ve kıratı ile ruhunu, ahlakını, hayatını arındırıp yücelttiği gecedir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön lim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir; hakkıyla görendir.” (1) Mirac, mü’minlerin Allah’a imanlarını ve Hz. Peygamber’e olan bağlılıklarını pekiştiren bir sınavdır. Bu olay Rasulüllah için de Yüce Mevla’nın yardım ve desteğine mazhar olarak risalet görevinde moral kazanmasına vesile olmuştur. Aziz Cemaat! Miraç olayının en önemli sonuçlarından biri İslam’ın beş temel esasından olan beş vakit namazın farz kılınmasıdır. Peygamber efendimiz (sav) e, hangi ibadetin daha faziletli olduğu sorulduğunda o, “Vaktinde kılınan namazdır”(2) buyurmuştur. “Mü’minin miracı” olarak nitelendirilmesi de namazın böyle bir yükselişte ne kadar etkin ve önemli bir ibadet olduğunu gösterir. Namaz, mü’minin Rabbiyle buluşma anıdır. Her mü’min namazın kendisinin miracı olduğunu, yani Rabbinin huzurunda bulundu4 Muhterem Kardeşlerim! Dünya sıkıntılarıyla bunalan ruhlarımıza, manevi hayatın ihmaliyle daralan kalplerimize bu gecenin huzur getirmesi dileğiyle mirac kandilinizi tebrik eder; bu gecenin bütün mü’minlerin arınmasına ve affına vesile olmasını, tüm insanlığa barışhuzur ve mutluluk getirmesini yüce Allah’tan niyaz ederim. KAYNAK: 1. İsra Suresi; 17/1. 2. Buhari; Mevakidu’s-Salat, 55; Müslim; İman, 36. 3. İbn-i Mace; Zühd, 30. 4. Müslim; İman, 231 Hazırlayan: Ş. Gönül BİLGİ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 27 2011 HUTBELERİ 1 KÜRTAJ 01-Temmuz Muhterem Müslümanlar! Kürtaj; kelime itibariyle kazımak anlamına gelir. Teknik bir terim olarak başlamış bir gebeliğin tıbbî bir müdahale ile sonlandırılması demektir. Çocuk, Allah’ın insana lütfettiği en güzel nimetlerden biridir. Bu nimet, büyüklüğü nispetinde bir sorumluluk; aynı zamanda bir külfettir. Gönül aydınlığı çocuklarımız, önemli bir imtihan vesilesidir. Bir insanın dünya ve ahiret hayatını yakından ilgilendirecek kadar hassas bir sorumluluk alanı ortaya koyar. Çocuk dünya 3 dıkça, Allah’ın haram (dokunulmaz) kıldığı canı öldürmeyin. İşte size Allah bunu emretti ki aklınızı kullanasınız.” (1) En’am suresindeki bu ayet-i kerimede en büyük haramlar sayılırken geçim korkusu ile çocuk öldürme üçüncü sırada zikredilmiştir. Ayrıca aynı surenin diğer bir ayetinde ise “Beyinsizlikleri yüzünden bilgisizce çocuklarını öldürenler, Allah’ın kendilerine verdiği rızkı –Allah’a iftira ederek- haram sayanlar, mutlaka ziyan etmişlerdir. Gerçekten onlar sapmışlardır. Doğru yolu bulmuş da değillerdir”(2) buyrularak çocuk öldürenlerin büyük hüsrana uğrayacakları haber verilmiştir. Başka bir ayet-i kerimede ise “yoksulluk korkusu ile çocuklarınızı öldürmeyin. Onları da, sizi de biz rızıklandırırız. Onları öldürmek gerçekten büyük bir günahtır”(3) buyrulmuştur. Burada “fakirlik korkusu” veya “geçim kaygısıyla” şeklindeki kayıtlardan hareketle anne karnındaki çocuğun öldürülmesinin yasak olduğu açıkça anlaşılmaktadır. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön hayatının süsü, göz aydınlığı; ahiret yurdunun huzur vesilesidir. Muhterem Mü’minler! Kur’an-ı Kerim çocukların korunması hususunda önemli tedbirler almıştır. Bunların başında çocukların hayat hakkı yer almaktadır. Çocukların öldürülmesinin yasaklanması hususunda Kur’an ayetleri iki ayrı meseleye dikkat çekmektedir. Bunlardan biri cahiliye döneminde kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi; diğeri ise henüz hayat bulmamış ceninin hayat hakkının sonlandırılması yani kürtaj meselesidir. Allah’u Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır: “(Ey Muhammed!) De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldığı şeyleri okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anaya babaya iyi davranın. Fakirlik endişesi ile çocuklarınızı öldürmeyin. Sizi de onları da biz rızıklandırırız. (Zina ve benzeri) çirkinliklere, bunların açığına da gizlisine de yaklaşmayın. Meşrû bir hak karşılığı olma4 Yaşama hakkı Allah tarafından insana bahşedilmiş en temel haktır. Bu nedenle hiçbir kimse Allah’ın verdiği canı alamaz. Allah’a kulluk için yaratılmış, imtihan için yeryüzüne gönderilmiş insanın dünyaya gelmesi kendi elinde olmadığı gibi dünyadan ayrılması da kendi yetkisinde değildir. Dünyaya gelmesi de, ölümü de ilahi iradenin elindedir. İnsan, Allah’ın verdiği ömrü sonuna kadar muhafaza etmek ve onu en iyi şekilde değerlendirmekle mükelleftir. Bir insanın ne kendini ne de bir başkasını haksız yere öldürmeye hakkı olamaz. Aziz Mü’minler! Çocuklarımız birer çiçektir. Evimizin neşesi, bereketidir. Onları geçim sıkıntısı veya dünyevi bahanelerle daha doğmadan öldürmeye, hayat haklarını ellerinden almaya hiçbirimizin hak ve yetkisi yoktur. KAYNAK: 1-En’am 6/151 2-En’am 6/140 3-İsra 17/31 Hazırlayan: Şerife H. ALTUNER İl Müftü Yardımcısı Firhist’e Geri Dön 28 2011 HUTBELERİ 1 MÜ’MİN VE DUA 08-Temmuz Değerli Mü’minler! Dua; sözlükte çağırmak, seslenmek, yardım talep etmek demektir. Dini bir terim olarak ise dua; Allah’ın büyüklüğü ve azameti karşısında kulun acziyetini itiraf etmesi, sevgi ve tazim duyguları içinde lütuf ve yardımını dilemesidir. Dua bir yakarıştır, kulun Rabbine içini dökmesidir. Kul kendi küçüklüğünün, yöneldiği kapının büyüklüğünün şuurunda olarak Rabbine halini arz eder. Muhterem Müslümanlar! Yaratılanların en mükemmeli olan insanın yaratılış gayesi ve esas görevi kulluktur. Kulluktan bahsedilen yerde duadan bahsetmemek mümkün değildir. Dua bir ibadettir. Sevgili Peygamberimiz “Dua, ibadetin özüdür.”(1) buyurmuştur. Kul 3 Değerli Mü’minler! Her ibadetin şartı olduğu gibi duanın da şartları vardır. Duaya euzu besmele, Allah’a hamd, Rasûlüne salavat ile başlamalı; Allah’tan ruh ve beden sağlığı, dünya ve ahiret mutluluğu istemelidir. Kişi Duada acele etmemelidir. İsteklerinin kabulü için bütün sebepleri yerine getirip en son Allah’a tevekkül etmelidir. Yine kulun Allah’a huşu içinde, uygun bir üslup ve ümitle yalvarması önemlidir. Kul, dualarında ısrarlı olmalı; Rabbinden ne istediğini bilmeli; duayı duyarlı bir kalple yapmalı, isteklerini kesin ve sade bir dille ortaya koymalıdır. Değerli Kardeşlerim! Mü’min üzüldüğü olaylarda telaşa yer vermez, her durumda Rabbine iltica eder, ellerini kaldırır, gönlünü Rabbine açar, dilinin bağını çözer. Mü’min kendisi, anne-babası, yakın-uzak akrabaları, mü’min kardeşleri için de dua eder. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Hak “Hem kendinin, hem de inanmış erkek ve kadınlaNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Rabbine dualarla yaklaşır, Rabbi ile arasındaki bağ dualarla güçlenir. Dua sayesinde Allah’ın sevgisini ve muhabbetini kazanır. Allah katında mertebesi yükselir. Nitekim Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerim’de “Duanız olmasa Rabbiniz size ne diye değer versin.”(2) buyurmaktadır. Böylece Hakk’ın nazarındaki değerimiz duaya bağlanmaktadır. Aziz Mü’minler! Dünya hayatı mü’min için imtihan yeridir. Bu imtihanda mü’min kolaylıklar gördüğü gibi zorluklarla da karşılaşabilir. Dua bu karşılaşacağı zorluklara göğüs germede mü’min için en büyük destektir. Rabbimiz kulun her ihtiyacını bilmesine rağmen Kur’an-ı Kerim’de mü’min dua etmeye çağrılmaktadır: “Bana dua edin, duânıza cevap vereyim.” (3) Buradaki icabetin istenilenin aynısıyla yahut daha hayırlısıyla yahut da ahirette karşılık verilmesi şeklinde olacağını Peygamber Efendimiz (sav) haber vermiştir. 4 rın günahlarının bağışlanmasını dile!”(4) buyurmaktadır. Hutbemi Bakara Suresi’nin son ayetindeki şu dua ile bitirmek istiyorum: “Ey Rabbimiz! Unutur ya da yanılırsak bizi sorumlu tutma. Ey Rabbimiz! Bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği şeyleri yükleme, bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Sen bizim Mevlamızsın. Kafirler topluluğuna karşı bize yardım et.”(5) KAYNAK: 1. Tirmizi, Daavât, 1. 2. Furkan Suresi 25/77. 3. Mü’min Suresi 40/60. 4. Muhammed Suresi 47/19. 5. Bakara Suresi 2/286. Hazırlayan: Havva AKGÜL İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 29 2011 HUTBELERİ 1 BERAT KANDİLİ 15-Temmuz Muhterem Müslümanlar! Dünya, ahireti kazandığımız bir imtihan alanıdır. Bu imtihan alanında Allah, rızasını kazandıracak nice sebepler yaratmıştır. İşte içinde bulunduğumuz üç aylar, mübarek gün ve geceler, böyle bir ihsana ulaşmak için Allah’ın rahmetinin sağanak sağanak üzerimize yağdığı önemli zamanlardır. Bu önemli vakitlerden biri de bu akşam idrak edeceğimiz Berat Kandili’dir. Değerli Mü’minler! Beraet; borçtan, suç ve cezadan, hastalıktan kurtulmak demektir. Buna göre Berat gecesi “günahlardan kurtuluş gecesi” anlamına gelir. Bu gece, Kur’an ayı olan rahmet ve mağfiret mevsimi Ramazan ayına yaklaştığımızı da müjdelemektedir. 3 med (sav), “Şaban’ın 15. gecesi geldiğinde geceyi uyanık, ibadetle, gündüzü de oruçlu olarak geçirin. O gece, güneş battıktan sonra Allah rahmetiyle dünya semasına tecelli eder ve şöyle seslenir: ‘İstiğfar eden yok mu affedeyim ve bağışlayayım. Rızk isteyen yok mu hemen rızk vereyim. Başına bir musibet gelen yok mu hemen sağlık ve afiyet vereyim.’ Böylece tan yerinin ağarmasına kadar bu şekilde devam eder.”(3) buyurmuştur. Değerli Kardeşlerim! Peygamber Efendimiz (sav), Şaban ayına ayrı bir önem vermiştir. Ramazan ayından sonra en çok oruç tuttuğu ay Şaban ayıdır. Berat Kandili’nin gündüzünü oruçla, gecesini ise ibadetle geçirmiştir. Hz. Aişe (ra) validemizin bildirdiğine göre Resulullah’ın bu gecede bolca yaptığı şu duayı bizler de yaparak Rabbimize yalvarmalı yakarmalıyız: “Allah’ım! Azabından affına, gazabından rızana sığınıyor; senden yine sana iltica ediyorum. Şanın yücedir. Sana yaptığım senayı, senin kendine yaptığın senaya denk bulmuyorum. Sana Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Hicretin 2. yılında, Şaban ayının 15. günü yani Berat gecesinde kıblenin yönü Kudüs’teki Mescid-i Aksa’dan Mekke’deki Kâbe istikametine çevrilmiştir. Bu olay, birliğin sembolü olduğu için bu geceye ayrı bir önem kazandırmıştır. Muhterem Mü’minler! Beraat gecesine mağfiret gecesi de denmiştir. Berat Gecesi bizlere; suç ve günahlardan uzak durmayı, kulluk bilinci içinde günahlardan tövbe ederek Allah’ın rahmetine sığınmayı hatırlatır. Bu gecede Cenab-ı Hakk’ın pek çok kimseyi affedeceği bildirilmiştir. Peygamber Efendimiz (sav), bu gecenin faziletini şöyle bir teşbihle ifade etmiştir: “Muhakkak ki Allah’ü Teala Şaban’ın 15. gecesinde dünya semasına rahmetiyle tecelli eder ve Beni Kelb kabilesinin koyunlarının kılları sayısınca insanlara mağfiret eder.”(2) İşte bu geceler bizlere hızla akıp geçmekte olan hayatımızda durup düşünme, günahlarla kirlenmiş olan gönüllerimizi arındırma imkanı sağlar. Diğer bir rivayette ise Hz. Muham4 gereği gibi hamd etmekten acizim.”(4) Aziz Mü’minler! Bu mübarek gecelere ait özel bir ibadet yoktur. Fakat bu gecelerde her zamankinden daha uyanık olmalı, Kur’an’la, toplumla, kendimizle olan ilişkilerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Beşer olmamız hasebiyle her zaman yüz yüze gelebildiğimiz günah ve kusurlarımızdan dolayı Allah’a tevbe etmeliyiz. Mübarek Berat Kandili’nizi tebrik ederek ülkemize ve İslam âlemine hayırlar getirmesini diliyorum. Hutbemi başta okuduğum ayet-i kerime meali ile bitirmek istiyorum: “De ki: ‘Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder; çünkü o çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”(5) KAYNAK: 1. İslam İlmihali, Lütfi Şentürk, s.365. 2. Tirmizi, Savm, 39. 3. İbn-i Mace, İkame, 191. 4. Müslim, Salat, 222/1090; İbn-i Mace, hadis no:3841. 5. Zümer Suresi 39/53. Hazırlayan: Ayşe YARAŞ / İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 30 2011 HUTBELERİ 1 22-Temmuz İFFET İNSANIN SÜSÜDÜR Değerli Müminler! İnsan, Yüce Allah’ın yarattığı varlıkların en mükemmelidir. “Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yarattık”(1) âyeti, insanın yaratılışındaki bu mükemmelliğe dikkat çekmektedir. Gerçekten insan, sahip olduğu cevher, yetenek ve potansiyel ile diğer yaratılanlarda bulunmayan nice üstün değerlere sahiptir. İnsandaki bu üstün değerlerden birisi de şüphesiz iffettir. İffet; insanın dine ve edebe aykırı söz ve fiillerden uzak durması, tabii bir duygu olan cinsel arzu ve isteklerin meşru ölçüler çerçevesinde karşılanmasıdır. Başka bir ifadeyle iffet; insanı kemale ulaştıran bir ziynet ve erdemdir. Aziz Kardeşlerim! Yüce dinimiz İslâm; insana, hayatını onurlu bir şekilde sürdürebilmesi için vaz3 Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphesiz Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Mümin kadınlara da söyle; gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını, iffetlerini korusunlarT”(2) Bu âyetler aynı zamanda, namus ve iffetin sadece kadınlara özgü değil onun kadınerkek bütün insanlarda bulunması gereken ortak özelliklerden olduğunu göstermektedir. Üzülerek ifade edelim ki çağımızda bazı kimseler tarafından iffet, sadece kadınlarda bulunması gerekli bir değer olarak telakki edilmektedir. Oysa iffetli olmak, erkek için de dini ve ahlaki bir yükümlülük ve bir erdemdir. Değerli Mü’minler! Dinimizde iffetini koruyanlar övüldüğü gibi başkalarının iffetine zarar verecek söz ve davranışlar da yasaklanmıştır. (3) Kur’an-ı Kerim’de hiçbir delile dayanmadan başkalarının namusu hakkında olumsuz ifadeler kullananlar için, “İffetli, hiç bir şeyden habersiz, mümin kadınlara zina isnat edenler, gerçekten dünya Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön geçilmez haklar tanımıştır. Din, can ve mal güvenliği, aklın ve namûsun korunması bu hakların en önemlilerindendir. Şüphesiz namus ve şerefin korunmasının en güzel yolu, iffetli olmaktan geçmektedir. Zira iffet, insanın süsü, ziyneti ve namus anlayışının göstergesidir. İffet ve namus duygusu, insanlarda doğuştan var olan ve onu diğer canlılardan ayıran en belirgin bir niteliktir. İffet duygusu, bir müminin kötülüklere, çirkinliklere, haramlara bulaşmasını önleyen bir kalkandır. İffetli müminin kapısı, Allah ve Resulüne dolayısıyla kendisine ve başkalarına karşı saygısızlık içeren her türlü çirkinliğe kapalıdır. İffetsiz insan ise, her türlü kötülüğü işlemeye elverişlidir. Değerli Müslümanlar! Dinimizde hemen her vesileyle kişilerin dürüst ve iffet sahibi olmaları istenmiş ve bu konuda kadın-erkek ayırımı yapılmaksızın Nûr sûresinin 30 ve 31. âyetlerinde şöyle buyrulmuştur: “Mümin erkeklere söyle; gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını, iffetlerini korusunlar. 4 ve âhirette lânetlenmişlerdir. İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır.”(4) buyrulmuştur. Hutbemi iffet ve haya timsali Sevgili Peygamberimizin Yüce Allah’a şu yakarışıyla bitiriyorum: “Yâ Rabbi! Senden hidâyet, takvâ ve iffet istiyorum.”(5) KAYNAK: 1. Tin.95/4 2. Nur, 24/30-31 3. Enbiya, 21/91; Müminûn, 23/5-7;Tahrim, 66/12; Meâric, 70/29-30 4. Nûr, 24/23-24 5. Müsned, I/389, 439 DİYANET HUTBE ARŞİVİ Firhist’e Geri Dön 31 2011 HUTBELERİ 1 29-Temmuz DİNİ VE SOSYAL HAYATIMIZDA RAMAZAN Muhterem Mü’minler! Hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin.”(1) İnsanlığa bir hidayet rehberi olmak üzere gönderilen yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim bu ayda indirilmiştir. İbadetlerimizi her zamankinden daha değerli kılan, ihlas ve takva duygusunu öne çıkaran, her türlü hayır, rahmet ve bereketi içinde barındıran Ramazan Ayı, Allah’ü Teala’nın mü’minlere olan engin bir ikramıdır. 3 buyurmaktadır: “Kim ki yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa, Cenab-ı Hakk o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına hiç kıymet vermez, iltifat buyurmaz.”(3) Aziz Cemaat! Ramazan Ayı aynı zamanda içinde bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesini barındırmaktadır. Bu yönüyle Ramazan af ve mağfiretimiz için önemli imkanlar sunmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) “inanarak ve Allah’ın rızasını gözetip karşılığını Allah’tan umarak oruç tutan kimsenin geçmiş günahları bağışlanır.”(4) buyurmuşlardır. Değerli Kardeşlerim! Rahmet ve mağfiret ayı Ramazan’ın da gelip geçeceğini, elde kalanın kazanılan sevaplar ve Yüce Allah’ın rızası olacağını unutmayalım. Gelin, bu mübarek Ramazan’ı yeniden doğuşumuz için bir fırsat bilerek şu çağrıya kulak verelim: “Ey! Hayır isteyen, gel! Ey! Şer isteyen, kendini şerden alıkoy. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Sevgili Kardeşlerim! Ramazan ayı, Müslümanların dini ve sosyal hayatları açısından önemli bir yoğunlaşmayı beraberinde getirmektedir. Yaygın bir ihlas ve takva ortamında nefislerimizin kontrol altına alındığı; sevgi-saygı ve kardeşlik bağlarımızın güçlenerek yardımseverliğin zirveye çıktığı bu mübarek ayda ‘cennet kapıları sonuna kadar açılmakta ve cehennem kapıları kapatılarak, şeytanlar bağlanmaktadır.’(2) Ramazan, rahmet kapılarının sonuna kadar açıldığı, istek ve arzuların Allah’a yöneldiği, Cenab-ı Hakk’ın af ve mağfiretinin üzerimize yağmur gibi yağdığı bir aydır. Bu rahmet mevsiminde Müslüman’a düşen en önemli görev kendisine yöneltilen bu arınma çağrısına kulak vererek hayatını gözden geçirmektir. Ramazan bir eğitim ayıdır. Günah ve kusurlarımızla yüzleşir, bizi Allah’ın rızasına ulaştıracak salih amellere sarılır, topluma karşı sorumluluklarımızı en ileri derecede yerine getiririz. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle 4 Allah’ın azaptan kurtaracağı kimseler var, Gel, sen onlardan ol!” (5) KAYNAK: 1. Bakara Suresi, 2/185. 2. Müslim, Sıyam,1 (Hadis No: 1079); Buhari, Savm, 5; Nesai, Sıyam, 3. 3. Müslim, Savm, 8; Edeb, 51; Ebu Davud, Savm, 25; Tirmizi, Savm, 16; İbn Mace, Sıyam, 21. 4. Buhari, İman, 28; Savm, 6; Müslim, Sıyam, 203. 5. Nesai, Sıyam, 5. Hazırlayan: Saliha KELEŞ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 32 2011 HUTBELERİ 1 ORUÇ İBADETİ 05-Ağustos Muhterem Müslümanlar! Oruç; İmsaktan iftara kadar yemekten, içmekten ve cinsi münasebetten uzak durmak demektir. Müslüman, akıllı, büluğ çağına gelmiş ve sağlıklı her insana oruç farzdır. Dinen geçerli bir mazereti olmaksızın kasten orucu terk eden büyük günah işlemiş sayılır. Orucun farz oluşu kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Nitekim oruç ile ilgili ayetlerde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı. Umulur ki Allah’a karşı gelmekten sakınırsınız. Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o 3 günahlardan temizler, onları arındırıp, yüceltirse (2) bedenin zekâtı olan oruç da insanı nefsinin tasallutu altında ezilmekten kurtarır. Oruç, nefsin isteklerine irademizle uzak durmamız yönüyle bir irade eğitimi; açlık ve susuzluğun verdiği sıkıntıya dayanma yönüyle de bir sabır eğitimidir. Oruç ibadetiyle kanaati öğreniriz. Oruçluyken açlık çeken insan yoksulun, muhtacın durumunu anlar ve kanaat etmenin önemini daha iyi kavrar. Oruç şükrü öğretir bize, onunla nimetlerin kadr-ü kıymetini biliriz, anlarız. Oruç ibadeti, insana iftar ve sahur ile kılınan teravih namazlarıyla, okunan Kuranlarla ve diğer ibadetlerle hayatı disipline etme imkânı tanır. Oruç bir kalkandır, mümini kötülüklerden korur. Oruç, manevi bir hazdır, zevktir, mümine huzur verir. Oruç maddi ve manevi tedavidir, insanı her türlü hastalıklardan uzaklaştırır. Onun içindir ki Allah Resulü “Oruç tutun, sıhhat bulun” buyuruyor. (3) Sevgili Kardeşlerim! Oruç cennete götüren bir ibadettir. Allah Rasulü (sav)’in ifadesiyle; “Cennette bir kapı vardır ki ona Reyyân derler. KıyaNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır. O Ramazan ayı ki; insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolun ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an onda indirildi. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz içindir. Hem de umulur ki şükredersiniz.”(1) Muhterem Mü’minler! Allah’ın yapılmasını emrettiği şeylerde biz kullar için çok büyük faydalar, yasakladığı şeylerde ise büyük zararlar bulunduğu bir gerçektir. Biz ibadetlerimizi Allah’ın bizim ibadetimize ihtiyacı olduğu için değil, bizim o ibadetlere ihtiyacımız olduğundan yaparız. Oruç ibadetinin de maddi manevi bize birçok yararları vardır. Oruç ibadetinin temel amacı inananları takvaya eriştirmektir. Oruç, kulun, kalbi ve ruhu üzerinde birikmiş günah kirinden sıyrılmasını sağlar. Nasıl ki sadaka ve zekât, inananları 4 met gününde bu kapıdan oruçlular girecekler, onlarla birlikte başka hiç biri girmeyecektir.” (4) Yine Allah Resulü (sav), Sahabisi Ka’b b. Ucre’ye hitaben: “Ey Ka’b! Namaz kişinin Müslüman oluşuna delildir. Oruç ise sağlam bir kalkandır. Sadaka vermek, suyun, ateşi söndürdüğü gibi günahları silip süpürür. Ey Ka’b! Haramla beslenerek teşekkül eden et ve kemiklere ancak ateşte olmak yaraşır.” (5) diye söylemiştir. Oruç özel bir ibadettir, karşılığı da özel olacaktır. Bakınız Kuds-i Hadiste nasıl buyuruluyor: “Her bir iyilik on mislinden yedi yüz misline kadar karşılık bulabilir. Fakat oruç başkadır. Çünkü oruç benim içindir, onun karşılığını ben vereceğim.” (6) Efendimizin Şu mübarek sözüyle hutbemi bitirmek istiyorum: “Her kim Ramazan orucunu inanarak ve mükâfatını ancak Allah'tan umarak tutarsa, onun geçmiş (küçük) günahları mağfiret olunur” (7) KAYNAK: 1. Bakara, 2/183-185. 2. Tevbe:9/103. 3. Taberani, Mu’cemu’l-Evsat, VIII, 174. 4. Müslim, Sıyam,166. 5. Tirmizî, Cum'a, 79. 6. Müslim,sıyam,164. 7. Buhari, savm,7. Hazırlayan: Ali ERHUN Finike Müftüsü Firhist’e Geri Dön 33 2011 HUTBELERİ 1 12-Ağustos MALİ BİR İBADET OLARAK ZEKAT Muhterem Müslümanlar! İslam’ın 5 şartından biri olan zekat mali bir ibadettir. Sözlükte; artma, çoğalma, temizleme ve bereket anlamlarına gelen zekat, belirli bir malın belli bir kısmının, Allah rızası için yılda bir kere, ihtiyaç sahiplerine verilmesi demektir. Zekat ibadeti kişilerin isteğine bağlı değildir. Dinen zengin sayılan kimselerin yerine getirmek zorunda olduğu bir farz ve yükümlülüktür. Kur’an-ı Kerim’in pek çok yerinde zekat namazla birlikte anılmış “namazınızı kılınız, zekatınızı veriniz” buyrulmuştur. Kişinin zekatını vermesi fakire bir lütuf değil, bilakis borçtur. Bu hususu Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de şöyle açıklamakta3 siyle arındıracağın ve temizleyeceğin bir (sadaka) zekat al ve onlara dua et”(3) ayet-i kerime’siyle zekatın faydalarına işaret edilmektedir. Muhterem Müslümanlar! Zekat, kulun Rabbine şükrünü ifade yollarından biridir, malı bereketlendirir, çoğalmasını sağlar. Zekat vermekle insanın dünya malına olan hırsı azalmış olur. Kalbi huzur bulur, zekat verdiği kimselerin hayır duasını alır. Allah (c.c.) Kur’an-ı Kerim’inde zekatı verenlerin mallarının bereketlenerek artacağını bize şu ayet-i kerime ile müjdelemiştir: “Siz Allah için verirseniz, Allah onun yerine (daha iyisini) verir” (4) Sevgili Mü’minler! Zekat en güzel sosyal yardımlaşma yöntemidir. Verilen zekatlar sayesinde toplumsal ahlak gelişir. Zengin-fakir arasında bir denge ve sevgi oluşur. Geçim sıkıntısı çeken kişiler, yapılan yardımlar sebebiyle kötü fiillere yönelmeyecek, hayata daha olumlu bakacak ve daha huzurlu bir toplum meydana gelecektir. Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön dır: “Onların mallarında (yardım) isteyen ve (iffetinden dolayı istemeyip) mahrum olanlar için bir hak vardır.”(1) Değerli Kardeşlerim! İnsanın yaratılıştan sahip olduğu hasletlerden biri de yardımlaşma ve paylaşma duygusudur. Kur’an-ı Kerim’in neredeyse her suresinde zekat, infak ve sadaka gibi isimlerle üzerinde durduğu ve teşvik ettiği hususlardan biri Allah’ın kullarına verdiği rızkın paylaşılmasıdır. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de: “Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin. Kendiniz için her ne iyilik işlemiş olursanız, Allah katında onu bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görür” buyrulmaktadır. (2) Aziz Mü’minler! Zekat ibadetinin fert ve toplum açısından pek çok faydaları vardır. Zekat bir temizliktir. Hem malı temizler, hem de mal sahibinin gönlünü cimrilikten kurtarır ve onu günahlardan arındırır. “(Ya Muhammed) Onların mallarından, onları kendi4 Değerli Kardeşlerim! Müslüman zekat ibadetini ifa ederken aynı zamanda Cenab-ı Hakk’a kullukta samimi olduğunu göstermiş olur. İbadetlerde esas olanın Allah rızası için yapılması kaidesini göz önüne alarak, fakiri rencide etmemek ve verilen malı başa kakmamak gibi konularda dikkatli olmalıyız. Hutbemi okumuş olduğum ayet-i kerime’nin mealiyle bitirmek istiyorum: “Şüphesiz iman edip salih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekatı verenlerin mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır” (5) KAYNAK: 1. Zariyat, 19. 2. İsra, 17/28. 3. Tevbe, 103. 4. Sebe, 39. 5. Bakara, 277. Hazırlayan: Saliha MANCA İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 34 2011 HUTBELERİ 1 19-Ağustos EDEP MÜSLÜMANIN SÜSÜDÜR Değerli Mü’minler! Edep, davet, incelik ve kibarlık, iyi tutum ve davranış, takdir ve hayranlık gibi anlamlara gelmektedir. Bir kavram olarak da “bir toplumda örf, adet ve kural halini almış iyi ve faydalı tutum ve davranışlar veya bunları kazandıran bilgi” anlamında kullanılmaktadır. (1) Hem fiziki hem ruhi kabiliyetleriyle en güzel kıvamda, kainatın göz bebeği mesabesinde yaratılan insanın söz ve eylemlerindeki güzellik, nezaket, kibarlık, kalpte mevcut merhamet duygusuyla muhataba saygı ile davranmak anlaşılır. Hayra ulaştıran ahlaki kurallar bellidir. Edep, işin incelik ve nezaketidir. Allah’ın Cemîl, Latîf, Hakîm sıfatlarının tezahürüdür. Ebu Hureyre, sorumluluk bilinci ma3 yor ki şöyle şöyle yapıyor”(7) tarzında kişileri rencide etmeden uyarırdı. Yumuşak huylu idi. Edep yönüyle insanların en üstünü idi.(8) “Rabbim beni ne güzel edeplendirdi”(9) buyuran Hz. Peygamberin yoluna uyan kamil müminlerden birkaç örnek sunmak istiyorum. 120 yaşlarına gelmiş bir sahabiye, sen mi büyüksün ben mi? diyen Hz. Peygambere sahabinin cevabı ‘Ya Rasulallah! Sen büyüksün ama ben yaşlıyım(10) şeklinde olmuştur. Hayri Nisaburiyi, ders almaya geldiği hocası başlangıçta kabul etmemişti. Buna rağmen saygıyla huzurundan geri geri ayrılan(11) Nisaburi’deki bu edebi gören hocası hem ders halkasına almış hem de kızıyla evlendirmiştir. Ebu Hamza Horasânî, ekin başağı toplayan bir çocuğa ‘utanmıyor musun başkasının başaklarını toplamaya’ demiş, çocuk, ‘ne biliyorsun belki babamın’ deyince ‘Allah seni mükafatlandırsın bana konuşma edebi öğrettin’ demiştir.(12) Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön nasına gelen takvayı, ‘dikenli yolda dikenlerden korunma çabasıyla dikkatli yürümektir’(2) diye tarif eder. Edep, takvada gösterilen bu titizliğin toplumda bireyler arası yaşanma gayretidir. İyiliğe iyilik, kötülüğe kötülükle değil, kötülüğe bile iyilikle karşılık vermektir.(3) Edep, ‘Rahmanın has kulları manasız ve faydasız şeylerle karşılaşınca vakar ve edeple geçer giderler’(4) ayetini uygulamaya koymaktır. Şabi Hz.leri, kendisine kötü sözler söyleyen birisine “eğer dediklerin doğru ise Allah beni, yanlışsa seni affetsin”(5) diyerek cevap vermiştir. Değerli Mü’minler! Edep, ihmal edilecek bir özellik değildir. Kişinin ibadetlerinde ihlası kazandıran hususları ve toplumda iyi geçinme esaslarını öğrenmesi farzdır.(6) Beşeri ilişkilerde uyulacak edep kuralları çoktur. Hadis kitaplarının edep bölümleri ihtiyaç duyduğumuz örneklerle doludur. Hz. Peygamber (as), “falanca şöyle yapıyor” yerine, “birilerine ne olu4 Hadis-i Şerifte ‘bir baba çocuğuna güzel edepten daha efdal bir şey veremez’(13) buyrulur. Edebi olmayan Allah’ın lütfundan mahrum kalır der, Hz. Mevlana.(14) Şair, ‘Edep bir taç imiş nuru hüdâdan, ört ânı başına kurtul cümle belâdan’ derken edebin vazgeçilmez bir değer olduğunu vurgulamıştır. Değerli mü’minler! Güzel ahlak elbise ise edep ütüsüdür, ahlak kitabın cildiyse edep tezyinatıdır. Edep, öldüğünde düşmanının bile üzüleceği hayatı yaşamaktır. Herkesle iyi geçinip hakkında hayırla anılmasını sağlamaktır. KAYNAK: 1) Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB. 2) İbn Recep; Camiul ulum, 159. 3) Tirmizi; Birr. 63(2007). 4) Furkan, 72. 5) İslam Alimleri, ans. 3/6. 6) İbn Abidin, 1/43. 7) Ebu Davut; Edep, 6. 8) Tirmizi; Menakıp, 8. 9) Keşfül Hafa, 1/72 nr164. 10) Sohbetler, A.Şahin, 24. 11) Şarani, Tabakat, 1/339. 12) Şarani, Tabakat, 2/717. 13) Tirmizi; bir, 33. 14) Mesnevi, beyt 79. Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK Döşemealtı Müftüsü Firhist’e Geri Dön 35 2011 HUTBELERİ 1 KADİR GECESİ 26-Ağustos Muhterem Müslümanlar! Sözlük anlamıyla kadir; “güç yetirmek, hüküm, kaza, takdir, şeref, azamet ve tazyik; leyle-i kadir”; Kadir Gecesi ise “takdir, hüküm, şeref, azamet ve tazyik gecesi” demektir. Mübarek gün ve geceler toplumumuz tarafından büyük şevk ve istekle karşılanan, kutlanan zaman dilimleridir. Bu özel zamanlardan biri de bu gece idrak edeceğimiz Kadir Gecesi’dir. Kadir; “değer, şeref, itibar” demektir. İçinde bulunmakla mutluluk duyduğumuz Ramazan ayındaki mübarek gecemize “Kadir” isminin 3 İslam alimleri Kadir Gecesi’nin Ramazan’ın 27. gecesi olduğunda ittifak etmişlerdir. Bununla birlikte Allah’u Teâlâ bir takım hikmetlere dayanarak Kadir Gecesi’ni ve onun dışında daha bazı şeyleri de gizli tutmuştur. Bunlar; Cuma günü içerisinde duanın kabul olacağı saat; beş vakit içerisinde salât-ı vustâ, ilahi isimler içerisinde İsm-i Azam, bütün taatler ve ibadetler içerisinde rıza-i ilâhi; zaman içerisinde kıyamet ve hayat içerisinde ölümdür. Tüm bunların gizli tutulmasından maksat mü’minlerin uyanık, dikkatli ve devamlı Allah’a ibadet ve taat içerisinde olmalarını sağlamaktır. Mü’minler olarak bize düşen bu geceyi gaflet içerisinde geçirmemek, ibadet ve taatle değerlendirmektir. Kadir Gecesi’ni gereği gibi anlayıp hakkıyla değerlendirmenin yolu Kur’an-ı Kerim’in eşsiz mesajlarını anlamaktan geçer. Bu durumda Kadir Gecesi, Kur’an’ı öğrenme ve Resulullah’ı tanıma, onların öngördüğü fazilet ilkeleri doğrultusunda yaşama ve her türlü kötülüğü terk etme vesiNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön verilmesi şeref ve kıymetinden dolayıdır. Aziz Müslümanlar! Zaman ve mekanlar; kendilerinde meydana gelen önemli olaylarla değer kazanır, kıymet bulurlar. Kadir Gecesi’ni bu derece değerli kılan en önemli sebep de Kur’an-ı Kerim’in bu gece indirilmeye başlamış olmasıdır. Kur’an-ı Kerim’in nüzulü ve peygamberimizin insanlığa son peygamber olarak gönderilmesi, dünya tarihinin en önemli hadisesidir. Kur’an’ın Ramazan ayında ve Kadir Gecesi’nde indirildiği ayette sabittir. Kur’anı Kerim’in 97. suresi Kadir Suresi’dir. Allah’u Teâlâ bu surede şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz, biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik. Kadir Gecesi’nin ne olduğunu sen ne bileceksin! Kadir Gecesi bin aydan daha hayırlıdır. Melekler ve ruh (Cebrail) o gecede Rablerinin izniyle her türlü iş için iner de iner. O gece, tan yerinin ağarmasına kadar bir esenliktir.”(1) Kıymetli Mü’minler! 4 lesi kabul edilmelidir. Geçen hayatımızın Kur’an ve sünnete uygun olup olmadığının muhasebesi yapılmalıdır. Dargınlık, kırgınlık, kin ve nefretin yerine sevgi ve kardeşliği hâkim kılmalı; yetimlerin, kimsesizlerin, fakir ve muhtaçların yüzünü güldürmeli; onlara yardım elini uzatmalıyız. Sevgili Kardeşlerim! Manen bin aydan daha hayırlı olduğu müjdelenen bu geceden gereği gibi istifade etmeliyiz. İbadet ve taatlerimizi sadece bu geceye hasretmemeli, her zaman Allah’ın kulu ve Hz. Muhammed (sav)’in ümmeti olduğumuzu hatırımızdan çıkarmamalıyız. Hutbemi Hz. Peygamber (sav) Efendimiz’in Hz. Aişe validemize tavsiye ettiği dua ile bitiriyorum: “Allah’ım! Sen çok affedicisin, affı seversin, beni affet!”(2) KAYNAK: 1) Kadir Suresi 97/1-5. 2) Tirmizi, “Deavat”, 84. Hazırlayan: Şerife Hanım ALTUNER İl Müftü Yrd. Firhist’e Geri Dön 36 2011 HUTBELERİ 1 RAMAZAN BAYRAMI 30-Ağustos Muhterem Mü’minler! Bugün Ramazan Bayramı. Kulluk anlayışımıza takva, ihlas ve samimiyeti yerleştiren Ramazan ayının ardından bu bayram sabahında ortak duygular içinde müslümanlar olarak kutsal mekanlarda saf tutuyoruz. Oruç ibadetiyle sorumluluklarımızı yerine getirmenin ve rabbimizin bizlere vaat ettiği eşsiz mükâfata ulaşmanın huzuru içinde bir bayram sevinci yaşıyoruz. Öte yandan bugün Zafer Bayramı. Millî tarihimizde çok önemli yeri olan Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nin zaferle sonuçlanmasının 89. yıldönümü. Yahya Kemal’in yaklaşımıyla 30 ağustos, havası ve toprağı Müslümanlık rüyası ile dolu semtlerde doğan, doğarken kulaklarına ezan okunan, ilk ders olarak besmeleyi öğrenen, gülyağı gibi Kitabullah’ın sarı sahifelerinden Kur’an dinleyerek büyüyen kahraman ecdadımızın kazandığı bir zaferin tarihidir. Kandil günlerinin kandilleri yanarken, ramazanların, bayramların topları atılırken sevinen, bayram namazlarında babalarının yanında saf tutan, şafak sökerken ca3 Bu günler kardeşlik ve dayanışma duygularının güçlendirildiği önemli vakitlerdir. Gündelik hayatta karşılaştığımız gerginliklerden uzaklaşarak kendimize geldiğimiz; ziyaretler, tebrikler ve mesajlarla dostluklarımızı ilerlettiğimiz; yeniden çalışma şevkine kavuştuğumuz müstesnâ zaman dilimleridir. Bu sebepledir ki bayramlar dost ve akrabalardan ayrı, sadece bir tatil fırsatı olarak görülemeyecek kadar değerlidir. Değerli Kardeşlerim! İyilik ve ihsan duyguları içinde başta anne-babalarımız olmak üzere akrabalarımızın bayram sevinçlerine ortak olmalıyız. Dinimizin, korunmasını emrettiği sıla-i rahim yani akrabalık bağına gereken önemi vermeli, özellikle uzun süredir görüşmediğimiz yakınlarımızı aramalıyız. Zira peygamberimiz (sav) “akrabalarından gelen iyiliğe misliyle karşılık veren kimse tam manasıyla “sıla” etmiş değildir. Gerçek sıla kendisiyle ilişkiyi kesenleri görüp gözetmektir” (3) buyurmuşlardır. Bayramlar çocukların dinî değerlerimizle tanışmasında önemli bir yer tutar. Bu sebeple onlara güzel örnek olunmalı ve tertemiz zihinlerinde hoş bir bayram hatırası bırakılmalıdır. Komşularımız mutlaka ziyaret edilmelidir. Fedakârlık ve ihsan duygularının doruğa ulaştığı bu mukaddes zamanlarda yoksul, dul, yetim, hasta, yaşlı ve Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön milerde tekbirler dinleyen ve Müslümanlığın bu çocukluk rüyası içinde hayatı öğrenen nice isimsiz kahramanların canları pahasına yazdıkları bir destanın yıldönümüdür bugün. Aziz Kardeşlerim! Sevgili peygamberimizin Medine’ye hicret etmelerinden sonra “sevinç günleri” olarak müjdeleyip ümmetine hediye ettiği dinî bayramlarımız hayatımızda çok önemli bir yere sahiptir. Bayram sabahı herkes tebrikleşirken sırf ibadet yapmak için bile olsa camide kalıp bayram sevincine iştirak etmemek dinimizce hoş görülmemiştir. Her türlü kırgınlık ve düşmanlıklar böylesine kutlu bayram havasında sevgi ve muhabbete dönüşmelidir. Birlikte yaşamanın en güzel örneklerini sunmuş olan rehber insan Hz. Muhammed (sav) “birbirinize buğz etmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize sırt çevirmeyin, ey Allah’ın kulları kardeş olun. Bir Müslüman’a üç günden fazla (din) kardeşi ile dargın durması helal olmaz” (1) buyurarak bizleri İslam’ın kardeşlik iklimine davet etmiştir. Bununla beraber “Affı seç, iyiliği emret, cahillere aldırış etme” (2) ilahi emri bu bayram günlerinde ne kadar da anlamlıdır! Bu günler, diğer zamanlarda parçalanmış sosyal ilişkilerimizi yeniden onarma zamanlarıdır. 4 diğer muhtaç insanların ihtiyaçları karşılanmalı, neşe içinde bayrama iştirakleri sağlanmalıdır. Bayramlar sadece diriler için değil; ölülerimiz için de özel anlamlar taşır. Özellikle huzur ve güven içinde, ay yıldızlı bayrağımızın gölgesi ve ezanımızın lâhûtî sesinde mabedimize gelip bayram havasını teneffüs etmişsek, şehit ve gazilerimize olan rahmet ve minnet borcumuz asla unutulmamalıdır. Duaların kabule şâyân olduğu bayram gecelerinde şehitlerimizi ve ahirete intikal etmiş yakınlarımızı rahmetle analım. Dünyanın muhtelif yerlerinde pek çok problemler içinde bayrama buruk girmiş olan kardeşlerimize dualar edelim. Öte yandan Ramazan’da kazandığımız kulluk şuurunu daha da ilerleterek bu konuda Rabbimizin inayetini dileyelim. Bu duygularla mübarek Ramazan Bayramı’nızı tebrik eder; Zafer Bayramı’mızın da milletçe şuurlanmaya vesile olmasını dilerim. Vatanımızın kara günlerinde kanlarıyla bu topraklara yeniden hayat veren tüm şehitlerimizin ve başta M. Kemal Atatürk olmak üzere ahirete intikal eden muhterem gazilerimizin ruhları şâd, makamları cennet olsun. KAYNAK: 1 -Buhari; Edep, 57, 58. 2- K.Kerim; 7/199 3- Buhari; Edeb, 15 Hazırlayan: Dr. Şaban ERDİÇ İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 37 2011 HUTBELERİ 1 02 - Eylül İBADETLERDE DEVAMLILIK ESASTIR Muhterem Müslümanlar! Biz Müslümanlar; bizi yarattığı, bize sayısız nimet verdiği için Yüce Allah’ı rabbimiz biliriz. Allah (cc) ın bizim rabbimiz olması ona karşı kulluk görevimizi yerine getirmemizi zorunlu kılmaktadır. Diğer taraftan Allah’ın verdiği sayısız nimetlere karşı şükür konusunda kayıtsız kalmamamız gerekir. İnsanın Allah-ü Teala’nın rızasını kazanmak amacıyla yaptığı bütün faaliyetlere biz kısaca “ibadet” diyoruz. Buluğ çağından başlayıp hayat emanetinin teslim edilmesine kadar devam eden bu ibadet görevi insanın aynı zamanda yaratılış gayesidir. Aziz Cemaat! Yüce Rabbimiz, kendisine karşı kulluk borcunun tek bir şekille ifade edilmesini murad etmemiş; aksine bizlere birçok şe3 fıtrî özelliklerine, sağlık durumlarına ve hayat şartlarına göre özel kurallar ve ruhsatlar vardır. Bunun dışında ramazandan ramazana veya cumadan cumaya ibadet etmek, bizim dinimizin ibadet anlayışına uygun düşmemektedir. Aksine buluğ çağından ruhumuzu teslim edinceye kadar aralıksız bir şekilde Allah’a ibadet etmeliyiz. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de: “Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et” buyurmaktadır. Bir başka ayette “namazlara devamlılık” da müminlerin özellikleri arasında zikredilmektedir. Süreklilik, ibadetin özünde vardır. İbadet sürekli olursa hayatın tamamı ibadete dönüşebilir. Hayat ibadete dönüşünce kul Allah ile adeta istişare ile hareket eder. Neticede bu kulluk kişiliğe dönüşür. İşte kişiliğe dönüşen kulluğun adı takvadır. İbadette devamlı olmak insanın Allah’a kulluktaki samimiyetini gösterir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.)’e “en güzel amel hangisidir?” diye sorulunca; “az da olsa devamlı olandır” cevabını vermiştir. Yine Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kilde rızasını kazanma yolunu göstermiştir. İbadet ömürde bir defa hacdır, zenginsek yılda bir defa zekâttır, kurbandır, her gün beş vakit namaz kılmaktır, ramazan ayında oruç tutmaktır, akrabalık bağlarını sıcak tutmaktır; hülasa bütün iyiliklerdir, Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de emrettiği bütün güzelliklerdir. Muhterem Müminler! Cenab-ı Hak, engin rahmetinin bir sonucu olarak ramazan ayı, kadir gecesi, cuma günü, seher vakti gibi bazı özel zaman dilimlerinde yapılan ibadetlere ayrı bir değer vermiştir. Bu zamanlarda Müslümanlar olarak bizler ibadetlerimize yoğunluk kazandırırız. Ancak diğer günler de kulluğun yerine getirilmesi, ibadetlerin yapılması için önemli ve anlamlıdır. Çünkü ibadet ve amel Allah-ü Teala’ya karşı kulluğun özel ifadeleridir. Kulluk süreklilik ister. Kullukta kesintiye yer yoktur. Allah’a karşı kullukta tatil, izin, ara verme, istirahat gibi dünyaya ait işlerde görülen kavramlar yoktur. Allah’a karşı kullukta sadece insanın 4 Ashaptan Alkame (r.a.)’nin mü’minlerin annesi Hz. Aişe annemize Rasulullah’ın ibadetini sorduğunda onun verdiği cevap ilginçtir: “O’nun ameli hafif ama sürekli yağan yağmur gibiydi.” Bizler de Rasulullah Efendimizin yolundan gidelim. Hayatımızı ibadetlerle süslemeye devam edelim. İbadetlerimizde devamlılığı esas alalım. Unutmayalım ki taşı delen suyun gücü değil damlaların sürekliliğidir. KAYNAK: 1- Hicr; 99. 2- Mü’minûn; 9. Mearic; 23. 3- Buhari; İman 32. 4- Buhari; Savm 63. Rikak 17. Hazırlayan: Alanya Müftülüğü Firhist’e Geri Dön 38 2011 HUTBELERİ 1 AKRABA HAKLARI 09 - Eylül Değerli müminler! Yüce Kitabımız Kur’an’ı Kerim, İslam dinini Hak Din olarak tanıtır.(1) Haklara saygı, dinimizin esasını oluşturur. Her mü’minin yerine getirmesi gereken akrabalık hakları ise bu haklar içerisinde öncelikli konumdadır. Akraba, kişiye nesep bakımından yakın olan kimselere denir. Dinimiz buna evlilik ve süt emme yolu ile oluşan yakınları da ekler. Akrabalara karşı sorumlu davranılmasını emreder.(2) Kur’an’da işaret edilen bu görevlerimiz şu başlıklar altında ele alınabilir: • Akrabaya iyilik yapmak,(3) • İnfakta öncelik tanımak,(4) • Yanlış davranışta bulunsalar 3 ömrü uzatmasının manası taatle geçen bereketli bir hayattır. Değerli müminler! Önemli olan başka bir husus da Hz Peygamberin tebliğ vazifesine önce akrabalarından başladığıdır. Kavmini tevhide davet yolunda sıkıntılar çekmesi, inanmadıkları için üzülmesi üzerine Rabbimiz tarafından “inanmıyorlar diye kendini helak edeceksin”(12) şeklinde uyarıldığı bilinmektedir. Rahmet peygamberinin merhamet eksenli bu gayretini her müminin dikkatle düşünmesi gerektiği ortadadır. Sıla-ı rahim sadece maddi yardım, sevgi, saygı çerçevesiyle ele alınmamalıdır. Kulluk görevleri ve ahlaki davranışlarda da yol göstermek önemlidir. Resulullah (sav)’ın, bizlere örnek olma noktasında her sabah kızı Fatıma ve damadı Ali’nin evine gelerek onları sabah namazına kaldırdığı (13) bilinmektedir. Değerli müminler! Hayat kitabımızın şu ayeti akıllardan hiç çıkmamalıdır “Onlar, Allah’ın riayet Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön bile(5) maddi yardımı kesmemek,(6) • Sevgi saygı sınırları içinde ilişkileri sürdürmek,(7) • Kendilerine yakınlığımız sebebiyle adaletten ayrılmamak, kayırmacılık yapmamak.(8) Özellikle günümüzde toplumu oluşturan fertler arası ilişkilerin zayıflaması, akrabalar arası ilişkilerin de gerilemesine yol açmıştır. Bu kopukluğun giderilmesi için akrabalar ziyaret edilmeli, bir araya gelinmelidir. Mümkün olmadığında iletişim araçları ile aranıp hal hatır sorulup gönülleri alınmalı, ihtiyaçları varsa giderilmeye çalışılmalıdır. Değerli müminler! Hz. Peygamber (sav), “kim rızkının artmasını, ecelinin uzatılmasını istiyorsa sıla-i rahim yapsın”(9) “akrabalarla bağları koparan cennete giremez”(10) buyurmaktadır. Bu sebeple kendisine kötü davrananlara bile iyilikle mukabelede bulunmayı tavsiye etmektedir.(11) Kişinin eceli değişmez. Sıla-ı rahmin 4 edilmesini emrettiği haklara riayet eden, Rablerine saygı besleyen ve kötü hesaptan korkanlardır.” (14) KAYNAK: 1) Tevbe, 29. 2) Nisa, 1. 3) Bakara, 83. Nisa,36 4) Bakara, 215. 5) Nur, 22. 6) Bakara,177. Nahl,90. 7) İsra,26. Rum,38. 8) Nisa,135 Enam,152 9) Buhari; Edep, 13 Müslim; Birr,6/20) Ebu Davud, Zekat, 45 10) Buhari, Edep,11 Müslim, Birr 6(18) Tir Birr, 6 E Davud, Zekat,45 Müsned, 3/14, 4/80, 83, 84, 399. 11)Müslim;Bir, 6(22) 12) Şuara,3. 13) Buhari;İtisam,19. Nesai;Kıyamülleyl,5 14) Rad, 21. Hazırlayan: Yusuf DEMİRYÜREK Döşemealtı Müftüsü Firhist’e Geri Dön 39 2011 HUTBELERİ 1 16 - Eylül İSLAM’DA EĞİTİMİN ÖNEMİ Muhterem Müslümanlar! Sözlükte bilmek anlamına gelen ilim; klasik sözlüklerde “Bir şeyi gerçek yönüyle kavramak, nesneyi olduğu gibi bilmek, nesnedeki gizliliğin ortadan kalkması”(1) anlamına gelir. Yaratılmış varlıkların en şereflisi olan insanoğlunun maddi ve manevi her alanda yükselmesini ve ilerlemesini sağlayan unsurların başında ilim gelmektedir. Bu sebeple İslam Dini; ilme, okumaya, öğrenmeye büyük önem vermiştir. Allah’u Teala, vahiyle mü’mini kendine muhatap alır almaz ilk emri “Oku!” olmuştur. Ayet-i kerimede “Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir aşılanmış yu3 ilmi çalışmaların meyveleridir. Kur’an-ı Kerim ilmi ve ilim ehlini “De ki; Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?”(4) buyurarak ilimle meşgul olanları yüceltirken, “Sakın cahillerden olma”(5), “Cahillerden yüz çevir”(6) buyurarak cahilleri yermektedir. Yine sevgili peygamberimiz “Ya öğreten, ya öğrenen, ya dinleyen veya ilmi seven ol; sakın beşincisi olma, helak olursun!”(7) buyurmaktadır. Değerli Mü’minler! Her türlü fenalığın, kötülüğün, şirkin, küfrün başı bilgisizlik ve cehalettir. Sevgili Peygamberimiz “İlim Çin’de bile olsa ilmi alınız. Çünkü ilim, kadın-erkek herkese farzdır.”(8) buyurmuştur. Peygamberimiz İslam’ın ilk dönemlerinde de eğitime büyük önem vermiştir. Ebu’l-Erkam’ın evi eğitime açılmış, Mescid-i Nebi’de eğitim için bölümler tahsis edilmiştir. Bedir Savaşı’nda esir düşen müşrikler on Müslüman çocuğa okuma-yazma öğretme şartıyla serbest bırakılmıştır. Değerli Kardeşlerim! Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön murtadan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini belleten, kalemle yazmayı öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.”(2) buyrulmaktadır. Mü’minler bu ayetle kalplerini iman nuru ile aydınlatmak, zihinlerini okuma-yazma ile açıp işletmek suretiyle İslam’a davet edilmektedirler. Muhterem Müslümanlar! Yüce dinimiz ilmi bütün payelerden üstün görmüştür. “Her Müslüman’ın yapmakla yükümlü olduğu dini görevlerini yerine getirmek, doğruyu-yanlışı, helaliharamı ayırt etmek için bilgi sahibi olması farzdır. İlim öğrenmek hem fert hem de toplum için gereklidir. Ferdin ihtiyaçlarını öğrenmesi farz-ı ayn; Allah rızasını gözetmek kaydıyla insanlığa faydalı olacak ilmi öğrenmesi farz-ı kifayedir.”(3) Değerli Mü’minler! Yüce Rabbimiz ilimle meşgul olmayı ibadet olarak saymaktadır. Bizi ve toplumu rahata kavuşturacak her türlü imkan ilimle elde edilebilmektedir. Teknolojik yenilikler 4 Kötü alışkanlıklardan uzak, bilgili, üretken, dünya ve ahiret dengesini kurabilen, kendine ve çevresine faydalı olmayı amaçlayan, yarınlarımızı emanet edebileceğimiz nesil eğitimsiz kalmamalı. Hutbeme Peygamber Efendimiz (sav)’in yaptığı şu dua ile son veriyorum:“Allah’ım! Bana öğrettiklerinle beni faydalandır, bana fayda sağlayacak ilim öğret, ilmimi artır.”(9) “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım.”(10) KAYNAK: 1) İslam Ansiklopedisi, TDV, İlim. 2) Alak Suresi 96/1-5. 3) Ömer Nasuhi BİLMEN, İslam İlmihali, s.406-407. 4) Zümer Suresi 39/9. 5) En’am Suresi 5/35. 6) A’raf Suresi 6/199. 7) Mecmeu’z-Zevaid ve Menbeu’l-Fevaid, c.1, s.122. 8) Camiu’s-Sağir, 1/310, Hadis no.640. 9) Tirmizi, Daavat, 128. 10) Tirmizi, Daavat, 68. Hazırlayan: Havva AKGÜL İl Vaizi Firhist’e Geri Dön 40 2011 HUTBELERİ 1 23 - Eylül MÜ’MİNDE TEVEKKÜL ANLAYIŞI Muhterem Müslümanlar! Yüce Dinimiz İslam’ın bizlere kazandırdığı bazı anlayış ve prensipler vardır ki hayatı ve olayları bu açıdan değerlendirdiğimiz takdirde, doğru sonuçlara ulaşır, karamsarlığa düşmez, daimi bir gönül huzuru elde ederiz. İşte bir mü’minde mutlaka bulunması ve doğru anlaşılması gereken prensiplerden birisi de tevekkül anlayışıdır. Tevekkül, bir hedefe ulaşmak için gerekli şartları yerine getirdikten, alınması gereken tedbirleri aldıktan ve artık yapacak bir şeyi kalmadıktan sonra Allah’a dayanıp güvenmek ve sonucu sadece O’ndan beklemek demektir. Mesela bir çiftçi önce zamanında tarlasını sürüp ekime hazırla3 maklar akan cennet köşklerine yerleştireceğiz. (Böyle iyi) işler yapanların mükafatı ne güzeldir! Onlar, sabreden kimselerdir ve yalnız Rab’lerine güvenip dayanmaktadırlar”(2) Aziz Cemaat! İnsan, hayatta her çalışmasının karşılığını bulamayabilir. Hesapta olmayan şeyler çıkabilir. Yerden gökten nice afetler, gücünü aşan nice olaylarla karşılaşabilir. Elinden gelen çabayı gösterdiği halde ummadığı bir durumla karşılaşan ve kayba uğrayan mü’min telaş ve heyecana kapılmadan bütün sebepleri yaratan Allah Teâlâ‘ya tevekkül eder,”bunda da bir hayır vardır” diyerek iç huzuruna erer. Tevekkül eden, iç huzuruna ererken tevekkül etmeyen maddi olarak zaten bir şey yapamayacağı gibi ruhen de bunalıma girecektir. Nice insanlar vardır ki, sahip oldukları servete, mevkiye, büyük insanlarla olan yakınlıklarına oğluna veya kızına güvenir ve yarına emniyetle bakar. Allah Teâlâ‘dan gaflet halindedir. Birçok arzusuna bu kuvvetlerle ulaşacağına inanır. Halbuki bütün Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön yacak, tohumunu atacak, sulayacak, her türlü zararlıdan korunması için gereken tedbirleri alacak, ondan sonra da iyi ürün vermesi için Allah’a güvenip dayanacak ve sonucu O’ndan bekleyecektir. Nitekim Allah Rasulü (s.a.v.) (Devemi) bağlayıp da mı tevekkül edeyim, yoksa serbest bırakıp da mı? sorusuna: “Bağla da (öyle) tevekkül et” buyurmuştur ki, tevekkülün özü budur. (1) Tevekkül, Kur’an’a uygun bir kader inancını da içinde barındırır. Tevekkül eden kimse, Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmuş, kaderine rıza gösteren kimsedir. Bununla birlikte tembellik, miskinlik, hiçbir şey yapmadan beklenti içinde olan kimse değildir. Muhterem Mü’minler! Allah’a tevekkül çalışanın emeğinin boşa gitmeyeceği, kendisine haksızlık edilmeyeceğine inanmak ve güvenmekle olur. Hutbemin başında okuduğum Ankebût suresinin 58-59. ayetlerinde bu husus açıkça ifade edilmiştir. “İman edip güzel işler yapanları, (evet) muhakkak ki onları, içinde ebedi kalmak üzere altlarından ır4 bunlar ve sahip olduğu her şey, bir anda yok olabilir. O zaman yalnız bunlara dayanan insanin hâli nice olur? Değerli Müminler! Tevekkül anlayışının gönülde yerleşmesi, dünyanın en zengin hazinelerine sahip olmaktan daha kıymetlidir. Çünkü bir insan için gönül huzuru en büyük nimetlerdendir. Günümüz insanının ve özellikle de bizlerin bu inanç ve anlayışa çok ihtiyacımız vardır. Hutbemi tevekkülle ilgili bir ayet-i kerime mealiyle bitirmek istiyorum: “Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Mü’minler ancak Allah’a güvenip dayanmalıdırlar.” (3) KAYNAK: 1) Tac Tercemesi, C.5, sh:369 2) Ankebût, 29/58-59 3) Âl-i İmran, 3/160 Hazırlayan: Bahattin ATAKLI Akseki Müftüsü Firhist’e Geri Dön 41 2011 HUTBELERİ 1 30 - Eylül CAMİ-ÇOCUK BULUŞMASI Muhterem Kardeşlerim! Peygamberimiz(s.a.s.), Amcasının oğlu Abdullah’ı bineğinin arkasına bindirmiş yol alırken, bir yandan onunla sohbet ediyor ve şöyle diyordu: “Yavrum, sana bak ne öğreteceğim: Allah’ın hakkını koru ki, O da seni korusun. Allah’ın hakkını koru ki, O’nu her daim yanında bulasın. Bir şey isteyeceğin zaman Allah’tan iste; yardım dileyeceğin zaman Allah’tan yardım dile. Şunu bilmelisin ki, bütün varlıklar sana bir konuda yardım etmek üzere bir araya gelseler, Allah’ın senin hakkında karar verdiğinden başka yardımda bulunamazlar. Yine sana bir konuda zarar vermek 3 doğru söylemiş! Şu iki yavrunun düşe kalka yürüyüşünü görünce dayanamadım da, sözümü keserek onları kucağıma aldım.” Değerli Kardeşlerim! Peygamber Efendimiz’in bu tavrı, çocuklar ile kurduğu sevgi ve merhamet dolu ilişkiyi ibadet eğitiminde de benimsediğini göstermektedir. Çocuğun yaklaştığında kovulduğu, sesi çıktığında azarlandığı, soru sorduğunda terslendiği bir mescide tazecik gönlünün ısınması nasıl mümkün olabilir ki? Çocuğun ibadeti sevmesi ve benimsemesi, öncelikle ibadet eden büyüklerle aynı ortamı paylaşması ve orada bulunduğundan dolayı taltif görmesi ile mümkün olacaktır. Çocuklarımızın Allah’a kulluk bilinci ve ibadet aşkıyla büyümesini istiyorsak geliniz; hem gönüllerimizi hem mescitlerimizi onlara açalım. Onların yüreklerine iman mayası çalalım. Yavrularımızın ruhunu camide doyuralım. Kalplerine Allah’ın ve Resulü’nün sevgisini koyalım. Kur’an’ı öğretelim, İslam’ı sevdirelim. Cennet çiçeği çocuklarımızı, adeta cennet bahçesi olan camileri- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön üzere elbirliği etseler, Allah’ın senin için takdir ettiğinden başka bir zarar veremezler.” diyordu. Küçük bir çocuğa ibadetin, kulluğun özünü böyle anlatıyordu şefkat peygamberi Efendimiz(s.a.s.). Şartlar ne olursa olsun, Rabbi ile arasındaki bağı koparmamayı öğütlüyordu. Kardeşlerim! Efendimiz, meclisinde ve mescidinde çocukların bulunmalarına izin vererek onlara kendisini dinleme ve örnek alma fırsatı tanımıştır. Kutlu Nebi, dini öğretmek ve ibadet etmek gibi ciddi işlerle meşgulken bile, çocukların bu ciddiyeti bozması endişesini taşımamış, onları ilim ve ibadet ortamının dışında bırakmamıştır. Onların çocukça davranışlarını hoş görmüş, hataları sebebiyle onları mescidin dışına çıkarmamıştır. Öyle ki, bir gün hutbe okurken torunları Hasan ve Hüseyin’in düşe kalka mescide girdiklerini görünce dayanamamış, minberden inip onları kucağına aldıktan sonra tekrar minbere çıkmış ve şöyle buyurmuştur: “Allah, ‘Mallarınız ve çocuklarınız imtihan vesilesidir’ derken ne kadar 4 mizle buluşturalım. Onları dinî terbiye ile yetiştirelim. Resulullah Efendimiz’in şu öğüdünü hatırımızdan çıkarmayalım: “Hiçbir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha üstün bir hediye vermiş olamaz.” Kardeşlerim! Peygamberimiz döneminde çocukla cami arasındaki bu sıcak ilişkinin tekrar yoğun bir şekilde yaşanması amacıyla, Başkanlığımız, “Cami-Çocuk Buluşması” adı altında bir kampanya başlatmıştır. Bu kampanya aracılığıyla yavrularımızın camiyi şenlendirmeleri ve bütün ayrıntılarıyla camilerimizi tanımaları sağlanacaktır. Bu noktada tüm görevlilerimizin ve cemaatimizin duyarlılığını beklemekteyiz. Unutmayalım ki; camilerimizin imarı, sahip olduğumuz çocuklarımızın manevi imarıyla gerçekleşebilir. KAYNAK: 1 - Tirmizî, Sıfatü’l-kıyâme, 59. 2 - Enfâl 8/28. 3 - Tirmizî, Menâkıb, 30; Nesâî, Cuma, 30. 4 - Tirmizî, “Birr”, 33. Hazırlayan ve Redaksiyon: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 42 2011 HUTBELERİ 1 EMEĞİN DEĞERİ 07 - Ekim Değerli Mü'minler! Allah Celle Celalüh insan neslini en güzel biçimde yaratmıştır. Bu yaratılışta bir ahenk, bir sistem ve düzen olduğunu görürüz. (1) Uzuvlarımızın esnek ve birbirini tamamlamaları, et ve kemiklerin uyumluluğu düşünüldüğünde bu yaratılıştaki güzellik bizim imanımızı güçlendirir. Allahü Teala'nın insanları başı boş yaratmadığını idrak ederek dünyanın da bu ahenk içerisinde insanların hizmetine verildiğine inanırız. Çünkü İhtiyacımız olan gıdalarımızı, eşyalarımızı, barınaklarımızı imkanlar dahilinde bu dünyada birbirimize danışarak, dayanarak, paylaşarak ve güvenerek yerine getirmeye çalışırız. İhtiyaçlarımız arttıkça birbirimize olan ihtiyacımız da o derecede artmaktadır. Dolayısıyla yardımlaşma ve paylaşmanın değerleri ücret olarak belirlenmekte, insan ilişkilerinde hak ve ödevler konusunda sorumluluklar artmaktadır. 3 şefkat ve saygı göstermemizi (7), hak ve ödevlerimizde saygılı olmamızı, toplumsal huzur ve barışın temini için adaletin görkemli gücünü tesis etmemizi (8), kendimize istediğimizi başkaları içinde istememizi (9), rızık olarak sahiplendiğimiz değerlerin taksimine rıza göstermemizi (10), görevlerimizi, ödevlerimizi, işlerimizi sağlam ve en iyi bir şekilde yapmamızı (11) istemiştir. Değerli mü'minler! Çalışma hayatında karşılıklı sevgi, saygı, hak, hukuk ve adalet prensiplerine göre hareket edilmelidir. Çalışanın ücretini zamanında ödeyen, işçisine sevgiyle yaklaşan bir işveren; aldığı ücreti hak etmeye çalışan ve işini en güzel şekilde ve kaliteli yapmaya çalışan işçi olmaya çalışılmalıdır. İş hayatını “sevap ve ceza görülecek imtihan” şeklinde tasavvur ederek ibadet şekline dönüştürmelidir. İnsanın makam ve mevkisi ne olursa olsun, çalışan işçi veya çalıştıran patron da olsa, sorumluluklarını iyi düşünmeli ebedi hayattaki kazancının lehine olup olmadığının hesabını nasıl vereceğini daima hatırlamalıdır. Değerli Kardeşlerim! Kul hakları içerisinde zikredilen ücret Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Değerli Kardeşlerim! Dinimiz İslam çalışmayı, gayretli ve başarılı olmayı övmüş; tembelliği, gevşekliği, emeksiz hayata tutunmayı yermiştir. İşçinin işgücü karşılığı aldığı ücretin işçiye teri soğumadan ödenmesini emretmiş (2), gevşekliği, vurdumduymazlığı, umursamazlığı hem işçi hem de işveren açısından zem etmiştir. Çünkü işçi işinin ehli ve bilincinde olmalı, İşveren de işçiyi kölesi zannetmemelidir. İşçi hakkı konusunda dayanışma, paylaşma önemsenmelidir. Hatta işçiyi kendi kardeşi mesabesinde görüp (3) içinde bulunduğu nimetler karşısında yaratanına karşı sorumluluklarını hatırlayıp, verilen ücretin iş gücü bedeli mi, yoksa emek değeri mi olduğunu düşünmelidir. Zira emeğin değerini, gerçek karşılığını Kur'an-ı Kerim'de Yüce Allah şöyle beyan buyurmuştur: "Bilsin ki, insan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Ve çalışması da ileride görülecektir. Sonra ona karşılığı tastamam verilecektir."(4) Değerli Mü'minler! Rabbimiz sayısız nimetler bahşetmiş (5), bu nimetler karşılığında bizlerden yalnız kulluk yapmamızı (6), yarattığı diğer varlıklara sevgi, 4 dağılımının iyi hesaplanması, çıkarcılıktan, bencillikten kaçınılması zaruri görevlerimiz arasındadır. Bundan dolayı "Veren el, alan elden üstündür" hadisi şerifini unutmayarak işçilerin emeklerinin gerçek değerlerini tartışma yapmamalıdır. Unutulmamalıdır ki, ücretini kestim, vermedim, hakkını alamadı, çok çalıştırdım diyen kimselerin dünyaları çok parlak değildir. Bunlar toplumda sevilmeyen, çıkarcı kişiler olarak tanınırlar. Kısa zaman içerisinde de hırslarının bedellerini çok kötü cezalar çekerek öderler. Önemli olan geçici, fani dünya hayatını ihtiraslarla, çatışmalarla, huzursuz ve mutsuz geçirmek değildir. Asıl ve kalıcı olan, hayatın içinde güzelliklerle hatırlanan, haklının hakkını tastamam veren, çalmayan, kırpmayan erdemli insan olmaya çalışmaktır. KAYNAK: 1- Tin 62/4 2- İbni Mace,Ruhûn 4 3- Buhari Edep 44 4- Necm 53/39-40-41 5- İbrahim 14/34 6- Zariyat 51/56 7- Müslim Fedâil 66 8- Nahl 16/90 9- Buhari İman 7;Müslim İman71 10- Zuhruf 43/32 11- Taberani 1/275 Hazırlayan: Abdülmuttalip PEŞE Korkuteli Müftüsü Firhist’e Geri Dön 43 2011 HUTBELERİ 1 14 - Ekim ENGELLİLER VE SORUMLULUKLARIMIZ Muhterem Müslümanlar! “Allah katında en değerli olanınız O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır.”1 ayet-i kerimesine göre soy-sop, makam, mevki, cinsiyet, vücut azalarının tam veya noksan olması üstünlük ya da aşağılık sebebi değildir. Bir imtihan vesilesi olarak insanların bazıları zihinsel veya bedensel engelli olabilir. (Bu durumdaki kardeşlerimizle aynı mekânı, aynı hayatı paylaşmaktayız.) Günlük hayatımızda kullanılan eşya, araç ve iş makineleri çeşitliliğinin artması buna bağlı olarak kazaların çoğalmasına sebebiyet vermiştir. Bu durum toplumumuzda engelli sayısının artmasına yol aç3 müjdesini vermektedir. Toplum içerisinde engelli insanlarımızla iletişimimizi kolaylaştırmak için empati yolunu denemekte fayda vardır. Kendimizi engelli insanların yerine koymalı ve aynı durumda biz olsaydık başkalarından nasıl bir tavır beklerdik, bunu samimi olarak düşünmeliyiz. Engelli kardeşlerimizi alay ve eğlence konusu yapmak, onları üzecek, rencide edecek tutum ve davranışlara yüce dinimiz asla müsaade etmez. Bizler de onlara karşı yanlış davranışlarda bulunmadığımız gibi, incitici davrananlara da müsaade etmemeliyiz. İnsanların şeref ve haysiyetini rencide edici söz ve davranışlar Müslümanlara asla ve asla yakışmaz. Engelli kardeşinin özrü ile dalga geçen, taklidini yapan, onları aşağılayan kimseler Yüce Rabbimizin şu ikazını unutmasınlar; “Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki de alay edilenler, alay edenlerden daha hayırlıdırlarT”3 Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön mıştır. Engelli kardeşlerimizin büyük bir çoğunluğu sağlıklı iken geçirdiği kaza veya hastalık sonucu engelli durumuna düşmüştür. Şunu iyi bilmeliyiz ki; sağlıklı her birey aynı zamanda engelli adayıdır. Çünkü ne zaman, nerede nasıl bir olayla karşılaşacağımızı hiçbirimiz bilemeyiz. Değerli Mü’minler! Kamil bir mümin her durumda tedbirini alır. Aldığı tedbirlere rağmen kendisine bir musibet gelir, vücudunda ruhsal veya bedensel arıza olursa, onu kendisine yüce Allah tarafından verilen bir imtihan vesilesi olarak kabul eder. Engelli duruma düştüğünden dolayı asla isyan etmez, tevekkül göstererek sabreder. Herkesin malumudur ki imanın şartlarından biri de hayrın ve şerrin Allah’tan geldiğine inanmaktır. Yüce Rabbimiz ayet-i kerimede: “Onlar; başlarına bir musibet gelince, ‘Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah’a aidiz ve şüphesiz O’na döneceğiz’ derler.” buyurarak, belaya duçar olanın sabretmesi karşısında imtihanı kazanacağının 4 Aziz Kardeşlerim! Engelli kardeşlerimiz de bizden bir parçadır. Onlara garip gözle bakmak, kendilerini engellerinden daha fazla incitir. Onları topluma kazandırıp, iş ve meslek sahibi yaparak verimli bir hale getirmek hepimizin görevidir. Engelli insanlarımıza ve onların bakımı ile yakından ilgilenen ailelere ve kurumlara maddi ve manevi yönden yardımcı olmalıyız. İhtiyaçlarını karşılayıp, engellilere ve yakınlarına moral vererek hayır dualarını almalıyız. Engellilere karşı güzel davranışlar, Allah (cc)’ın vermiş olduğu sağlık ve afiyet nimetini bizlere en güzel şekilde hatırlatır ve Rabbimize içtenlikle şükretmemize vesile olur. Yüce Rabbim hepimize bela ve musibetlerden uzak, sağlık, afiyet içerisinde hayırlı ömürler nasip etsin. KAYNAK: 1-Hucurat 49/13 2-Bakara 2/156 3-Hucurat 49/11 Hazırlayan: Enes MÜSLÜMOĞLU Gündoğmuş Müftüsü Firhist’e Geri Dön 44 2011 HUTBELERİ 1 21 - Ekim AZÎZ ŞEHİTLERİMİZET Bir cenaze gördüğü zaman “Sen git, biz de geliyoruzM” derdi Ebu’d-Derda’ hazretleriM Kardeşlerim! Cenazelerimiz, bizim istikbalimizdir. Bugün biz onları uğurlarız; yarın da başka kardeşlerimiz ilahî rahmetin kucağına tevdi ederler bizi. Uğurladıklarımız arasında öyleleri var ki, biz onlara ölü demeyiz. Çünkü onlar şehitlerimizdir. Biz onlara ölü demesek de, diyemesek 3 dan da müjde alırız. Zira onlar, Allah’ın kendilerine vaat ettiği müjdeye kavuşmuş, bunu bizzat görmüş, ebedî saadetin nimetlerini bilfiil tatmaya başlamışlardır. Çünkü onlar “Allah yolunda öldürülenleri ölü sayma. Onlar hayattalar ve Rablerinin katında rızıklanıyorlar. Allah’ın kereminden onlara bağışladığı nimetlerin mutluluğu içinde, arkalarında olup da henüz kendilerine katılmamış kardeşlerine, onlar için hiçbir korku olmayacağını ve hiçbir şey için üzülmeyeceklerini müjdeliyorlarT”1 İlâhi kelamının muhatabı ve “Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştırT”2 beşâretinin güzide temsilcileridir. Rahmet Peygamberi ise; “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Allah yolunda savaşıp öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi, sonra diriltilip yine öldürülmeyi ne kadar çok isterdim.”3 buyurarak şehitliğin yüceliğine işaret etmiştir. Kardeşlerim! Son günlerde güvenlik güçlerimizi hedef alan menfur saldırılar neticesinde şehit olan evlatlarımıza Cenab-ı Hak’tan sonsuz rahmet, yaralılara acil şifalar, kederli ailelerine, ya- Not: Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön de, acılarını kalbimizin ta derinliklerinde yaşarız. Onlar bizim babamızdır, kardeşimizdir, eşimizdir, evladımızdır. Onlar bu ülkenin doğusundan, batısından, köyünden veya kentindendir. Kim olurlarsa olsunlar, nereli olurlarsa olsunlar, onların her biri, hepimizin şehididirler. Bu toprakların üzerine bir damla şehit kanı düştü mü, acısı bütün vatanı sarar, ıstırap bütün milletin yüreğini sızlatır. Kardeşlerim! Biz her bir şehidimizin acısını ayrı ayrı duyarız. Her şehid haberiyle yüreğimizden bir parçanın daha koptuğunu hissederiz. Biliriz ki; “Toprak, eğer uğrunda ölen varsa vatandır” inancı acımızı hafifleten teselli kaynağımızdır. Bu yüzden feryat etmeyiz, bağırıp çağırmayız, taşkınlık yapmayız, alkışlarla, tezahüratlarla cenazelerimizi gösteriye çevirmeyiz. Acımız ve öfkemiz, bizi vakarımızdan, ağırbaşlılığımızdan uzaklaştırmaz. Öteden beri biz, şehitlerimizi, bir büyük milletin uğurlayışıyla uğurlarız: Tıpkı Rasulullah (s.a.s.)’ın ve onun sahâbilerinin yaptığı gibi. Onlar nice şehitlerini toprağın bağrına verdiler de mü'mine yakışan vakar ve olgunluktan asla taviz vermediler. Kardeşlerim! Bizler şehitlerimize dua ederken, onlar4 kınlarına, sevenlerine ve Aziz Milletimize başsağlığı, sabır ve metanetler diliyorum. Bu menfur saldırılar, Aziz Milletimizin ‘daha çok kardeş olma’ ve beraber yaşama azim ve kararlılığını ziyadesiyle arttıracaktır. Milletimizin birlik, beraberlik, huzur ve kardeşliğini bozmayı hedefleyen bu saldırıları gerçekleştirenler sahip olduğumuz kardeşlik ruhu ve iradesi karşısında emellerine asla ulaşamayacaklar ve hüsrana uğrayacaklardır. Gün, bu büyük acımızı yüreğimizin derinliklerinde hissederek, kardeşliğimizi, birlik ve beraberliğimizi tüm dünyaya gösterme, sabır ve metanet ile Aziz Şehitlerimize dua etme günüdür. Bu vesileyle evlatlarını bu ülke için feda eden ailelerimizin acısını yürekten paylaşıyor, şehit evlatlarımıza bir kez daha Yüce Allah’tan rahmet diliyorum. KAYNAK: 1 - Âl-i İmran, 169-171 2 - Tevbe, 111 3 - Buhârî, Cihad, 7/2835 Hazırlayan ve Redaksiyon: D.İ.B. Hutbe Komisyonu Firhist’e Geri Dön 45 2011 HUTBELERİ 1 28 - Ekim MÜMİNLER TEK BİR VÜCUT GİBİDİR Muhterem Kardeşlerim! Millet olarak geçtiğimiz Pazar günü Van ve Erciş’te meydana gelen depremin üzüntüsünü yüreklerimizin derinliklerinde hissetmekteyiz. Öncelikle, depremde canlarını kaybeden kardeşlerimize Cenab-ı Hak’tan rahmet diliyorum. Yaralı olanlara acil şifa; yakınlarına, meşakkate ve sıkıntıya karşı güçlü, dirençli ve sabırlı olmalarını Yüce Mevlâ’dan niyaz ediyorum. Yüce Rabbimiz böyle musibetlerden milletimizi ve tüm insanlığı muhafaza eylesin! Kıymetli Kardeşlerim! Hangi sebeplerle olursa olsun, tabiî afetlere karşı maddî ve manevî bütün tedbirleri almak gerektiği her türlü izahtan vârestedir. Ancak, meydana gel- 3 andan itibaren bu imtihan, Van ve Erciş depreminde canlarını ve mallarını kaybeden kardeşlerimiz için değil; henüz yeryüzü zemini üzerinde dolaşabilen bizler içindir. Dolayısıyla bizlere düşen üç görev bulunmaktadır: Birincisi, sabretmektir. Hutbemin başında okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz bizleri, açlıkla, korku ile mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmek suretiyle imtihan edeceğini bildiriyor ve bu imtihanlara karşı sabırlı olanların müjdelenmesini emrediyor.(1) Sevgili Peygamberimiz (sas) de “Sabır ancak (musibetin) ilk vurduğu andadır.”(2) sözleriyle, yaşanılan musibetlerin ilk anında gösterilmesi gereken sabrın önemine dikkat çekiyor. İkincisi, dua etmektir. Rabbimizi yanımızda hissedercesine O’na yalvarmak, yakarmak. Zira dua, müminin en büyük serveti, en büyük hazinesidir. Üçüncüsü, milletçe dayanışmadır. Herhangi bir yerde bir kardeşimizin başına bir musibet geldiği zaman Resûl-i Ekrem’in; “Bütün mü’minler tek bir vücut gibidir.” fermanı gereğince milletçe o musibetin acısını kalbimizin ta derinliklerinde hissetmek gerekir. Değerli Kardeşlerim! Sadece ülkemizde değil dünyanın neresinde bir gözyaşı, bir sıkıntı, bir musibet olsa milletimizin birlik, beraberlik, yardımlaşma, dayanışma ve kardeşlik duygularının harekete geçmesi her türlü takdirin üzerindedir. Nitekim deprem meydana geldiği andan itibaren doğusuyla-batısıyla, kuzeyiyle-güneyiyle Not: Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 2 dikten sonra onları doğru okumak, doğru anlamak ve doğru yorumlamak da en az birincisi kadar önemli, imanî ve insanî bir görevdir. Var oluşun nihaî anlamını idrak eden, hayatın bir imtihan olduğuna inanan, ölümün yokluk ve hiçlik anlamına gelmediğini bilen müminler için depremleri ve her türlü musibeti anlamak ve yorumlamak zor olmasa gerektir. Kur’an’ın ‘zelzele’ dediği bu hadiseyi, sadece fay hatlarıyla okumak, sadece bir doğa kanunu deyip geçiştirmek, tesadüflerle izah etmek asla doğru değildir. Yüce Dinimizin öğretilerine göre bu tür musibetleri değerlendirirken dikkat edilmesi gereken iki husus vardır: Birincisi, bu tür musibetleri insanoğlunun sorumluluğunu ortadan kaldıracak şekilde yorumlayamayız. Dolayısıyla yaşadığımız bu hadiseden ibret alarak binalarımızı sağlam yapmalıyız. Peygamber Efendimiz (sav)’in ifadesiyle yaptığımız her işi ‘en güzel ve en sağlam’ bir şekilde yapmalı sonra Allah’a tevekkül etmeliyiz. İkincisi, bu tür hadiseleri Rabbimizin kudretini yok sayarak yorumlayamayız. Zira insanın sorumsuzluklarından neş’et eden musibetleri, sorumluluklarını ortadan kaldıracak şekilde yorumlamak ne kadar yanlışsa, tabiî musibetleri de yaratıcı kudreti yok sayarak yorumlamak o derece büyük bir hatadır. Kardeşlerim! Eğer musibetlerin denenmek, sınanmak ve imtihan edilmek gibi bir anlamı varsa bilinsin ki, şu 4 topyekûn bütün milletimizin aynı hüznü paylaşması, aynı acıyı hissetmesi gönül dünyamızın fay hatlarının ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha göstermiştir. Unutulmasın ki, en büyük deprem, en büyük sarsıntı insanların inanç dünyalarında, kalplerimizin ve yüreklerimizin fay hatlarında meydana gelen, dünyamızı da ahiretimizi de yok edecek sarsıntılardır. Mühim olan yeryüzündeki sarsıntılar sebebiyle Allah’a olan imanımızda ve gönül fay hatlarımızda bir sarsıntı meydana gelmemesidir. Yüce Rabbimiz aziz milletimizin kalbinden ve yüreğinden bu birlik, beraberlik, kardeşlik ve dayanışma ruhunu hiçbir zaman eksik etmesin. Kardeşlerim Bu vesileyle pek çok yardım kampanyasının başlamış olmasından büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı olarak, bu kampanyalara bir nebze olsun destek olabilmek amacıyla bugün Cuma namazının akabinde sevgi, muhabbet ve kardeşlik yüklü yardımlarınıza aracılık etmek istiyoruz. Cenâb-ı Hak şimdiden yapacağınız tüm yardımları dergâhında kabul eylesin. Hutbeme son verirken, yarın 88. yılını idrak edeceğimiz Cumhuriyet Bayramınızı tebrik ediyor, bu vesileyle bütün şehitlerimizi rahmetle yâd ediyor, Yüce Mevlâ’dan birlik ve dirliğimizi daim eylemesini niyaz ediyorum. KAYNAK: Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü 1- Bakara, 2/155-156. 2- Buhari, Cenaiz, 32 Firhist’e Geri Dön 46 2011 HUTBELERİ 1 HAC İBADETİ 04 - Kasım Değerli Mü’minler! Hac ibadeti; İslam Dini’nin temel esaslarından birisidir. Bedenî ve mâli bir ibadettir. Ömründe bir defa haccetmek akıllı, hür, sıhhatli, dinen zengin, bulûğa ermiş her müslümana farzdır. Haccın farziyeti; kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Hac; belirli bir zamanda (hac aylarında), belli mekânları (Arafat, Ka’be vb. yerleri), usulüne uygun olarak ziyaret etmektir. Yüce Rabbimiz “onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. 3 Hac; turistik bir gezi değildir. Peygamber efendimiz (as) i ve ashâb-ı kiramı ziyaret etmektir. Kur’an-ı Kerim’in nâzil olduğu, ashab-ı kiramın yaşadığı mekanlarda onlarla aynı potada erimektir. Arafatta vakfe yapmak; yüce Allah’ın huzuruna çıkışı ve mahşeri andırır. Mü’minler, yüce Allah’ı anmanın, Allah aşkı ile yanmanın, ibadet için İlâhi huzura durmanın ve hacı olmanın hazzını alır, mutluluğunu yaşarlar. Hacı adaylarımız temizliği, asaleti, ahlakı ve ibadetiyle ailesini, milletini temsil ettiğinin bilinci içinde olurlar. Ayak bastığı yerlerde sorun bırakarak değil, çözüm üreterek yürürler. Her zaman ve her yerde, maddî ve mânevî yönden Allah’ın rızasına uygun söz ve davranışlar içinde, kılık ve kıyafetlerine, işlerinin ve sözlerinin başlangıç ve sonucuna dikkat ederek hareket ederler. Değerli Mü’minler! Hak yolunda harcanan hiçbir emek ve hiçbir kuruş boşa gitmeyecektir. Hacılar büyük bir coşku ve heyecanla cân-ı gönülNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön (Kimseye muhtaç değildir, her şey ona muhtaçtır.)”[1] “İnsanlar arasında haccı ilân et ki, gerek yaya olarak, gerek uzak yollardan gelen yorgun develer üzerinde sana gelsinler.” [2] buyurmaktadır. Hac; derunî bir inanç, sevgi ve saygı ile Allah’a kavuşmak, gönül bağı kurmak provasıdır. Hac; “Likâullah”tır. Yüce Allah’a, manen kavuşmaktır. Hac; renk ve şekilleri farklı insanları kefen gibi ihram bezlerine sarınmış vaziyette bir araya getirmesi bakımından mahşer yerinin benzeridir. Hac; mü’minlerin aynı zaman ve mekânda kaynaşması, buluşması ve tanışmasıdır. Hac’da mü’minler arasındaki sevgi, saygı perçinlenir, yeni dostluklar kurulur. Hac; tevhittir, tekbirdir, tehlildir, zikirdir, fikirdir. Yüce Allah’a, verdiği nimetleri için hamd ve şükürdür. Hacı; Allah ve Resulünün hem ziyaretçisi hem de misafiridir. Hacı; gözü, gönlü ve bedeniyle Allah Resulünün gösterdiği şekilde, aynı mekânlarda ibadet ederek adeta tarihi yeniden yaşamaktadır. 4 den yüce Allah’a, tüm insanlık için dua ederler. Yapılan dualar ve gözlerden akan yaşların, günahlara keffaret, ruhlara şifa olacağını umarlar. Hacılar; belki son ziyaretleri olabileceği düşüncesi ile ölüm ve ötesi için daha çok hazırlık yapmaya çalışırlar. İbadetlerini daha muntazam, söz ve hareketlerini daha güzel, işlerini daha düzgün yapma fikriyle ve tüm insanlığa severek hizmet etmenin, hayır ve hasenatta bulunmanın kararlılığı ile memleketlerine dönerler. Ülkelerinden peygamber (as) e ve sahabe-i kirama selam götürdükleri gibi onlardan da selam ve hayır dua getirdiklerini düşünürler. Hutbemi efendimizin (sav) şu müjdeleriyle bitiriyorum: “Makbul haccın bir tek karşılığı vardır, o da cennettir.” [3] “Her kim haccederse ve bu hac sürecince cinsel ilişkide, kötü söz ve davranışta bulunmazsa geçmiş günahları bağışlanır” [4] KAYNAK: [1] Âl-i İmran; 3/97. [2] Hac; 27. [3] Buhârî; “Umre” 1. Müslim; “Hacc” 437. [4] Tirmizi; Hac 2. Hazırlayan: Adem OYAN İbradı Müftüsü Firhist’e Geri Dön 47 2011 HUTBELERİ 1 KURBAN BAYRAMI 06 - Kasım "Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Gerçekten, güçlükle beraber bir kolaylık vardır. Öyleyse, bir işi bitirince diğerine koyul. Ancak Rabbine yönel ve yalvar."1 Böyle buyuruyordu Yüce Mevlâ Hz. Peygamber (s.a.s.)'in şahsında bütün mü'minlereM Kardeşlerim! Önce vatan evlatlarının şehâdet haberleri, ardından Van depreminin üzüntüsü sarmışken bütün yurdu, Rabbimizin beşâreti olan Kurban Bayramına erişmiş olmanın huzur ve mutluluğunu yaşamaktayız. Ne güzel bir tablodur ki aziz milletimiz, bütün olumsuzluklara rağmen sıkıntılar karşı3 Ve kurban, Rahmet Peygamberinin tesis ettiği sevgi medeniyetinin çocukları olan bizlerin, “Ben gelmedim kavga içün Benim işim sevi içün Dostun evi gönüllerdir Gönüller yapmaya geldim ” dizeleriyle; hiçbir etnik, siyasi ve mezhepsel fark gözetmeden, kardeşçe yaşamamız için gönüller inşa etmeyi salık veren bir ibadettir. Kardeşlerim! Bu bilinç etrafında idrak edilen Kurban ibadeti, her birimizi İbrahim ve İsmail olmaya götürecek ve Rabbimizin sunacağı sonsuz ve sınırsız lütuflarla bayram yapacağız. Bugün bayram günü, yakınlaşma günüM “Allah’ım sen ne emredersen emrine âmâdeyim!” diyebilme günüdür bugünM Bir hak dostunun; “Yılda bir kurban keserler halk-ı alem iyd içün, Dem be dem saat be saat ben senin kurbanınem!” hakikatinin sırrını anlama günüdür bugünM Kardeşlerim! Gün, kimsesizlerin kimsesi olma günüdürM Vatanı için babasını kaybeden şehidimizin Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön sında tek yürek olmuş, birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularımızın ne denli güçlü olduğunu bir kez daha göstermiş ve bu kutlu bayramı haketmiş olmanın haklı gururunu bizlere yaşatmıştır. Kardeşlerim! Kurban, Allah yolunda samimiyetin, fedakârlığın, cömertliğin ve teslimiyetin ifadesidir. Mü’minler kurban kesmekle, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in hatıralarını tazelemekte ve gerektiğinde kendilerinin de aynı teslimiyet ve fedakârlığa hazır olduklarını göstermektedir. Kurban, et ihtiyacı nedeniyle hayvan kesimi değil, aksine “Allah’a onların ne etleri, ne de kanları ulaşır; fakat sizden Allah’a ulaşan yalnızca takvanızdır.”2 ilahî hitabı gereği Allah rızası ve kurbiyyeti gözetilerek bir ibadetin yerine getirilmesidir. Kurban, değerlerine yabancılaşan insanın başta Allah'a, kendisine, tabiata, canlıya, cansıza ve her şeye karşı yabancılaşmanın önüne geçmek için emredilmiş bir ibadettir. Kurban, dünyevileşmeye karşı ilahi bir uyarıdır aynı zamanda. Modern hayatın bireyciliğe ve ben merkezli anlayışa mahkûm ettiği insanı, "İnsan insanın cennetidir" inancına götüren bir ibadettir. 4 yetimine baba, eşine kardeş, anne babasına evlat olma günüdür bugünM Depremde anne babasını kaybetmiş öksüz ve yetimlere sahip çıkma, çocuklarını kaybetmiş anne babalara evlat olma, akrabasını kaybedenlere akraba olma ve dertleriyle hemdert olma günüdür. Böylece sevinç ve tasayı paylaşan yekvücut bir millet olma günüdür. Huzurevlerinde ve sosyal hizmet kurumlarında gözleri kapılarda olan mahzun gönüllere evlat, anne baba ve kardeş olup hayır dualarını alma günüdür. Bu vesileyle idrak edeceğimiz Kurban bayramının birlik, beraberlik, kardeşlik ve kurbiyyetimize vesile olmasını niyaz ediyorum. Vatan için şehit düşen vatan evlatlarını minnetle yâd ediyor, depremde kaybettiğimiz kardeşlerimize sonsuz rahmet, yakınlarına ve milletimize de başsağlığı diliyorum. Şu an kutsal topraklarda "Lebbeyk" nidalarıyla ilahi rahmete mazhar olan kardeşlerimizin haclarının mebrur olmasını da Yüce Mevlâ'dan niyaz ediyorum. Ömrünüz kurban, ahiretiniz bayram olsun.! KAYNAK: 1. İnşirah, 94/ 5-8 2. Hacc, 22/37 3. Ebû Davûd, Salât, 239 Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 48 2011 HUTBELERİ 1 ŞÜKÜR 11 - Kasım Muhterem Müslümanlar! Sözlükte şükür; “karşılığını vermek, yapılan iyiliği dile getirmek ve iyilik sahibini övmek” anlamına gelir. Dînî literatürde ise “yapılan iyiliğin kadir ve kıymetini bilip değerini dile getirmek, iyilik edeni övmek, nankör olmamak” demektir. Yüce Allah (c.c) ın verdiği nimetlerden yararlanan her insanın, vicdanında bir minnettarlık ve teşekkür hissinin uyanması gerekir. Bu hissin ifadesi de hamd ve şükürdür. Kul, Allah’ın lütûf ve nimetlerini dile getirir ve O’nu överse şükretmiş olur. Ancak hakiki mânâda şükür verilen nimetleri yerli yerince kullanmaktır. Bu da nimeti bilme, elde edilen nimetten dolayı sevinç duyma, nimete karşılık olarak yapılması gerekeni dil, beden ve kalp ile yerine getirmek suretiyle olur. Allah-ü Teâlâ, Kur’an-ı 3 “şekûr” denir. Aziz Müslümanlar! Allah-ü Teâlâ insanı imtihan için yaratmıştır. Allah’ın verdiği nimetlere şükreden ve sıkıntılara sabredenlere mükâfat vardır. Buna karşılık nankörlük edip küfre girenlere de ceza vardır. Bu konuda Allah-ü Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: “Hani Rabbiniz şöyle buyurmuştu: “Andolsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım. Eğer nankörlük ederseniz, hiç şüphesiz azabım çok şiddetlidir.” (3) Ayrıca Lokman Suresinde: “Andolsun biz Lokman’a “Allah’a şükret” diye hikmet verdik. Kim şükrederse ancak kendisi için şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse, bilsin ki Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye layıktır” (4) buyurmaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber efendimiz (s.a.v) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Mü’minin durumu gıpta ve hayranlığa değer. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik saNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön Kerim’de “öyleyse yalnız beni anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin” (1) buyurmaktadır. Sevgili Kardeşlerim! Allah’ın verdiği nimetlere şükür için “çok şükür, hamd olsun” demek yeterli olmaz. Çünkü sözle yapılan hamd ve şükrün fiilen de yapılması gerekir. Buna göre şükür üç şekilde eda edilir: Birincisi dil ile yapılandır ki bu; nimet vereni anmak, onu övmek ve bu hususta dil ile yapılabilecek şeyi yapmakla olur. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de “Rabbinin nimetine gelince; işte onu (şükranla) anlat” (2) buyruğu bu tür şükrü ifade etmektedir. İkincisi nimeti kalben tanımak ve onu tasdik etmek suretiyle gerçekleşir. Üçüncüsü ise fiil ile yapılanıdır ki bu da vücudun bütün organlarıyla olur. Bir organın şükrü, onu iyi ve güzel işlerde kullanmak, günaha götürücü yollardan uzak tutmakla olur. Şükredene “şâkir”, Allah’a yeterli şükürde bulunamayacağının idrakine erip çok şükreden kimseye ise 4 dece mü’minde vardır: Sevinecek olsa, şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir bela, bir musibet gelecek olsa sabreder; bu da onun için hayır olur.” (5) Muhterem Kardeşlerim! Toplumumuzda günden güne artan psikolojik sıkıntılar, öfke patlamaları ve tahammülsüzlük vakıaları karşısında sabır ve şükür duygularıyla hareket etmek daha faydalı olacaktır. Rabbim cümlemizi şükreden kullarından eylesin. KAYNAK: 1-Bakara; 2/152. 2-Duha; 93/11. 3-İbrahim; 14/7. 4-Lokman; 31/12. 5-Müslim; Zühd, 13/64 (lll. 2295) Hazırlayan: Şerife H. ALTUNER İl Müftü Yardımcısı Firhist’e Geri Dön 49 2011 HUTBELERİ 1 18 - Kasım İSLAM’DA KOMŞULUK İLİŞKİLERİ Değerli Mü’minler! Allah (c.c) yarattığı eşsiz kâinatı yeryüzündeki halifesi olan insanın emrine ve hizmetine sunmuştur. Bununla birlikte kendisine kulluk yapmamızı, başta insan olmak üzere diğer varlıkların da hukukunu gözetmemizi emretmiştir. Bunların başında ana-baba, akraba ve komşuluk hukuku gelmektedir. Çünkü insan toplumsal bir varlık olarak bütün bu ilişkilere ihtiyaç duyar. Aziz Kardeşlerim! Bizler, gerek iş gerek sosyal hayatımızı düzenlerken komşuluk ilişkilerimizin 3 cenazesinde bulunmak, borç istediğinde vermek, darda kaldığında yardımına koşmak, bir nimete kavuştuğunda tebrik etmek, bir musibetle karşılaştığında teselli etmek, yaptığı işlerde onu rahatsız etmemek, ne pişirdiğini ona belli etmemek, belli ederse de pişirdiğinden ona ikram etmek” hususlarında bize hayatî sorumluluklar yüklemiştir. İyi komşuluk ilişkileri mutluluk ve sevincin paylaşılmasında büyük öneme sahiptir. Fert ve ailelere toplum içinde destek olur, sosyal bünyeyi güçlendirir. Kötü komşuluk ilişkileri ise sürekli rahatsızlık, güvensizlik ve yalnızlık hissi uyandırır. “Ev alma, komşu al” özdeyişi, komşuluk ilişkilerinin her iki yönü açısından da son derece isabetli bir tespiti dile getirmektedir. Yine dilimizdeki “komşu komşunun külüne muhtaçtır”, “komşuda pişer, bize de düşer” gibi özdeyişler komşuluk ilişkilerinin anlamını ve boyutlarını göstermek bakımından önemlidir. (3) Değerli Mü’minler! Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön nasıl olacağına dair düşünceler taşırız. Çünkü her zaman, her yönden güvenebileceğimiz komşulara ihtiyacımız vardır. Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de bir ayette sorumluluklarımızı şöyle bildirmektedir: “Allah’ a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, elinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve daima böbürlenip duran kimseyi sevmez.”(1) Sevgili Peygamberimiz de bir Hadisi Şeriflerinde üç defa yemin etmek suretiyle “şerrinden komşusu emin olmayan kimsenin gerçek anlamda mümin olamayacağını”(2) belirtmiştir. Muhterem Müslümanlar! Komşuluk ilişkilerine dair zirve örnekleri İslam tarihi içinde çokça bulmak mümkündür. Peygamberimiz (s.a.v) komşuluk hukuku ile ilgili “hastalandığında ziyaretine gitmek, öldüğünde 4 Hutbemi şu hadis-i şerif mealleriyle bitirmek istiyorum: “-Cibril bana durmadan komşuya iyilik yapmayı tavsiye etti. Bu sık tavsiyeden komşuyu komşuya varis kılacağını zannettim.” (4) “Allah’ a ve kıyamet gününe iman eden, komşusuna eziyet etmesinT” (5) KAYNAK: 1-Nisa :36 2-Riyazus Salihin Cilt 1. s.341 3-TDV İslam İlmihal-,C:2,s.470 4-Riyazus Salihin Cilt 1. s.34 5-Riyazus Salihin Cilt 1, s. 343 Hazırlayan: Mustafa ALTUN Serik Müftüsü Firhist’e Geri Dön 50 2011 HUTBELERİ 1 25 - Kasım EŞİMİZ, EVLADIMIZ, ANNEMİZ: KADIN Muhterem Müminler! Erkek ve kadın olarak insan, Allah’ın yarattığı en mükemmel varlıktır. Şüphesiz insanın, erkek ve kadın olarak yaratılmasında sayısız hikmetler mevcuttur. Yaratılışın kanunu budur. Her şey çift olarak yaratılmıştır. Kıymetli Kardeşlerim! Kur’an-ı Kerim’de ve Sevgili Efendimizin dilinde, kadınıyla erkeğiyle Müslümanlar birbirlerini koruyan, birbirlerine destek olan, sevgi ve saygıyla hayatı paylaşan kardeşler ve dostlar olarak ifade edilmektedir. “Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, ihanet etmez, yalan söylemez ve onu sıkıntıda bırakmaz. Müslümanın kanı (canı), namusu ve malı dokunulmazdır, saygındırT” Kardeşlerim! Şiddet, baskı ve aşağılama hayatın hangi alanında ve kime karşı olursa olsun büyük bir zulümdür ve suçtur. Yüce Rabbimiz bizden hayatımızı, adalet, sadakat, sorumluluk, dürüstlük, vefa, yardımlaşma, alçak gönüllülük ve merhamet gibi yüksek ahlaki erdemlerle donatmamızı istemektedir. Yalan, ihanet, sorumsuzluk, kibir, öfke, nefret ve işkence gibi eylemlerden ise kesin bir şekilde bizleri men etmektedir. Zira, “Müslüman, Müslümanın elinden ve dilinden güvende olduğu 3 bunlar cahiliyye devrinin anlayış ve düşünceleridir. Nitekim, adalet timsali büyük halife Hz. Ömer, bu yanlış telakkiyi şu sözüyle açık bir biçimde ortaya koymuştur: “Biz Cahiliyye döneminde kadınları insan yerine koymazdık. İslam geldi ve bizden onlarla en iyi şekilde ilişki ve iletişim kurmamızı istedi. İşte o zaman biz, onların da bizim üzerimizde hakları olduğunu anladık.” Cahiliyye insanının kadını aşağılayan tutum ve tavrını en çarpıcı ve etkileyici biçimde Cenab-ı Hak bize resmetmektedir: “Onlardan birine bir kızının dünyaya geldiği müjdelendiğinde, içi öfke ile dolarak yüzü simsiyah kesilir! Kendisine verilen bu kötü haber yüzünden utanır ve eşinden dostundan gizlenirdi.” İşte cahiliyye insanının acınası ruh hali bu idi. Kadına karşı yönelen şiddet sebebiyle, çağdaş cahiliyyenin ruh hali de bundan daha iyi değildir. Bunda kadını metalaştıran, onu eşya seviyesine indiren inkârcı-materyalist anlayışın payı unutulmamalıdır. Manevi değerleri yok sayan, hayatı hazcılığa indirgeyen yaklaşımın payı da inkâr edilemez. Kadın ve çocuğa yönelik şiddette, alkolizmin etkisi de göz ardı edilemez. Bilhassa, Batı muhitlerinde ortaya çıkan ve giderek dünyanın diğer bölgelerine de sirayet eden cinsellik ve şiddetin nesnesi haline getirilmiş kadınların, âhu enînleri, feryatları insanlığın vicdanını sızlatmaktadır. Bu realitenin ticari bir sektöre malzeme edilmesi de yürek burkan bir trajedidir. İslam ise, bu algıyı tamamen tersine çevirmiş, kadın ve kız çocuklarının saygıya en layık kimseler olduğunu insanlığa öğretmiştir. Nitekim, Hz. Ömer’in oğlu Abdullah bu konuda şöyle bir tanıklıkta bulunmaktadır: “Biz Peygamber(sas) zamanında hakkımızda vahiy indiri- Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön kimsedir.” Kıymetli Kardeşlerim! Sevgili Peygamberimiz kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla bütün insanlara büyük değer vermiştir. Bilhassa kadınlar ve kız çocukları konusunda özel tavsiyelerde bulunmuştur. Kadınların ve kız çocuklarının, şiddet, baskı ve aşağılamadan uzak tutulması için her fırsatta uyarılarda bulunmuştur. Zira kadın, insanlığın varlık sebebidir. Yüce Kitabımızda kadın; bütün insanlığın anası Havva’dır. Cesaret ve asaletiyle Asiye’dir. İffet ve temizliğiyle Meryem’dir. Sadâkat ve teslimiyetiyle Hacer’dir. Hayatın zorlukları karşısında eşine verdiği destekle Hatice’dir. Peygamber hikmetini kendisinde tevârüs ettiğimiz Âişe’dir. Nesli Pâki Muhammedî’nin annesi Fâtıma’dır. Cefakâr annelerimiz, vefakâr kız kardeşlerimiz, kader ortağımız çilekeş eşlerimiz olarak kadın her türlü hürmet ve saygıya layıktır. Nitekim Resul-i Ekrem Efendimiz; “Sizin en hayırlılarınız hanımlarına karşı en iyi davrananınızdır” , “Sizden eşine karşı el kaldıranlarınız, hayırlı kimseler, iyi insanlar değildir” , “Kadınlarınızın hakları konusunda Allaha hesap vereceğinizi unutmayın. Çünkü onlar Allah’ın size emanetidir.” buyurmaktadır. Aziz Kardeşlerim! Bugün insanlık, bilhassa kadın hakları konusunda büyük bir imtihan ile karşı karşıyadır. Dünyanın hala pek çok yerinde kadınlar; akıl almaz, vicdanlara sığdırılamaz baskı, şiddet ve zorbalıklara maruz kalmaktadır. Öteden beri kadınlarımıza ve kız çocuklarımıza yönelik baskı, şiddet ve aşağılamanın arkasında cehalet, kaba kuvvet ve kadın algısına dair bir takım yanlış ve köhne görüş ve düşünceler yatmaktadır. Aslında bütün 4 lir korkusuyla, hanımlarımıza kaba davranmaktan ve onları incitici söz söylemekten çekinirdik. Maalesef Efendimizin(sas) vefatından sonra aynı duyarlılığı gösteremez olduk.” Aziz Kardeşlerim! Rabbimiz, haksızlık ve zulmü asla sevmez. Zulüm ve şiddeti hoş gören hiçbir yaklaşımın, düşüncenin, geleneğin ve inanışın; kendisine Kuran ve Sünnet’te yer bulması mümkün değildir. Dinimizin hedefi, kadını ve erkeğiyle bütünleşmiş, ayrılığı ve parçalanmayı tasvip etmeyen, herkesin hak ve hukukunun gözetildiği erdemli bir fert ve toplum inşa etmektir. Kardeşlerim! Geliniz, kendimizden başlamak üzere, acısıyla, tatlısıyla ömrümüzü birlikte geçirdiğimiz eşlerimizi, ailelerimizi, komşularımızı ve tüm çevremizi elimizden, dilimizden, emin kılalım. Zira mümin, güven veren emin kimsedir. Geleneğimizdeki, “karıncayı dahi incitmeme” ilkesi hayatımızın vazgeçilmez düsturu olsun. Gönül kırmanın Kâbe’yi yıkmaktan daha büyük bir vebal olarak telakki edildiğini hiçbir zaman unutmayalım. Şiddet, hayatımızdan uzak olsun. Sevgi, saygı hoşgörü hayatımıza hakim olsun. Aziz kardeşlerim, kadınını alçaltan milletlerin yükseldiğine tarih şahit olmamıştır. KAYNAK: 1- Zariyat, 51/49. 2- Buhârî, Mezâlim, 3;Müslim, Birr, 58;Tirmizî, Birr, 18. 3- Buhari, İman, 4-5; Müslim, İman, 64; Ebu Davud, Cihad, 2; Tirmizi, Kıyame, 52. 4- Tirmizi, Rada’, 11. 5- Ebû Dâvûd, Nikâh 42.66- Müslim, Hac, 19. 7- Buhâri, Libâs, 31; Tefsîr 66, 2. 8- Nahl, 58/59 9- Buhârî, Nikâh, 81. Hazırlayan ve Redaksiyon: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 51 2011 HUTBELERİ 1 02 - Aralık KERBELA’YI ANLAMAK Kardeşlerim! Cennet kapılarının ardına kadar açıldığı ramazan ayı, mü’minlerin malı mülkü, makamı, şöhreti ellerinin tersiyle iterek kefen misali bembeyaz elbiselere bürünüp mahşer provası yaptıkları hac mevsimi derken, Rabbimizin hikmet ve rahmetine mazhar olmuş zaman dilimlerinden olan muharrem ayının içerisinde bulunmaktayız. Muharrem ayının, tarihimizde, kültürümüzde önemli bir yeri 3 adına samimi yürüyüşleri, bütün müminlerin gönüllerinde unutulmaz izler bırakmıştır. Resûlullah Efendimiz’in torunlarına bu zulmü reva görenler ise; insanlığın ortak vicdanında mahkûm edilmişlerdir. Aziz Kardeşlerim! Muharrem, bizim için ortak bir hüzün ve matem mevsimi olduğu kadar, bir adalet, hikmet, hak ve hakikat sofrasıdır. Bizler bu hadisenin matemini tutarken, aynı acıların bir daha yaşanmaması için; Muharrem’i doğru okuyup anlamaya, müspet sonuçlar çıkararak ibret almaya ve yüce Rabbimizin; “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayınT”2 emrine uygun hareket etmeye her zamankinden daha çok muhtacız. Muharrem ayını; Hz.Hüseyin’in uğrunda canını feda ettiği hak, adalet, rahmet, merhamet, müsamaha ve şefkat duygularının yeniden ihyâsı ve Müslümanların muhabbet, kardeşlik ve beraberlik duygularının güçlenmesi için fırsat bilmeliyiz. Nitekim, Muharrem ayında yaşattığımız aşure geleneğimiz, bu kardeşliğin en Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön vardır. Zira, muharrem ayı hicret ayıdır. Muharrem ayı aşure ayıdır. Ve muharrem ayı bizlere, ciğerlerimizi dağlayan Kerbela’yı hatırlatan aydır. Kerbela; Resulümüz’ün, “cennet gençlerinin efendileri”1 sözüyle taltif ettiği, Hz. Ali ve Hz. Fatıma'nın iki ciğerparesinden biri Hz. Hüseyin efendimizin ve yetmişten fazla müminin şehit edildiği yerdirM Değerli Kardeşlerim! Asırlardır yüreklerimizi sızlatan, bağırlarımızı yakan bu elim hadise, Efendimiz’i ve O'nun Ehl-i Beyti'ni seven başta milletimiz olmak üzere bütün müminleri, derinden yaralamış, kalpleri incitmiştir. Kültürü, mezhep ve meşrebi ne olursa olsun bütün Müslümanları derin acılara gark etmiştir. Nitekim, Kâzım Paşa ümmetin bu ortak hüznünü, şu dizelerinde gayet anlamlı bir şekilde dile getirir; “Düştü Hüseyn atından sahrâ-yı Kerbelâ’ya Cibril var haber ver, sultân-ı enbiyâya0” Kerbela’da acımasızca şehit edilen Hz. Hüseyin ve yakınlarının, haksızlığa ve zulme karşı onurlu direnişleri, doğruluk 4 güzel örneklerinden biridir. Aşure; paylaşmanın, dayanışmanın ve birlikteliğin simgesidir. Aşure aşında bir araya gelen farklı nimetlerin, aynı ortak tada katkı sağladıkları gibi, milletimiz asırlardır birlikte yaşamanın gereği olarak sevinç ve tasayı, muhabbet ve meşakkati paylaşmaya devam etmektedir. Bu vesileyle, şehitlerin efendisi, rahmet peygamberinin çiçeği, cennet gençlerinin seyidi, ümmetin gözbebeği Hz. Hüseyin ve Kerbela şehitleri başta olmak üzere, bütün şehitlerimizi rahmetle anıyoruz. Ehl-i Beyt-i Mustafâ'nın muhabbetinin her daim yüreklerimizde bâki kalmasını, onlardan bize tevârüs eden insani ve ahlaki erdemlerin zihin ve gönül dünyamızı tezyin etmesini Rabbimizden diliyoruz. Geçmişte yaşadığımız keder ve acıların; yeni üzüntülere sebebiyet vermemesini, aksine bizleri birbirimize sevgi ve muhabbetle bağlamasını Cenab-ı Mevla’dan niyaz ediyoruz. KAYNAK: 1. İbn Mâce, Sunne, 11/4 2. Âl-i İmrân, 105 Hazırlayan ve Redaksiyon: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 52 2011 HUTBELERİ 1 09 - Aralık ENGELLİLERİMİZE SAHİP ÇIKALIM Muhterem Müminler! Yaratılmışların en mükemmeli ve en üstünü olan insan; imanı, sâlih amelleri ve sergilediği güzel ahlakı nispetinde Allah katında değer kazanır. Çünkü Allah, insanları bu açılardan değerlendirmekte, onların fiziki yapılarına, renklerine ırklarına, cinsiyetlerine, sağlam ve engelli oluşlarına bakmamaktadır. Bu hususuta Peygamberimiz (a.s.) şöyle buyurur: “Allah, sizin sûretlerinize (dış görünüşünüze) ve servetlerinize bakmaz. Fakat kalplerinize ve amellerinize bakar"(1) En güzel biçimde yaratılan insanın fiziki ve ruhi varlığını sağlıklı olarak sürdürmesi temel görevidir. Bu görevin ihmali, insanda bir takım özürlerin meydana gelmesine sebep olabil3 diyerek kadere imanın gereğini yerine getirmiş ve sabretmenin mükafatını da elde etmiş olacaktır. Engelli olma, dünya adına bir kayıp ve noksanlık gibi gözükse de sabredildiği ve isyan edilmediği takdirde hem kendisi hem de ona yardımcı olanlar için ahirette çok büyük mükafatlar kazandıracaktır. Muhterem Müslümanlar! Gören gözümüzün hep göreceğinden, işiten kulağımızın hep işiteceğinden emin miyiz? Yürüyen ayaklarımız bir gün yürüyemez hale gelebilir, tutan ellerimiz tutmaz olabilir. Hiç beklemediğimiz anda -Allah korusunbir organımızı kaybedebiliriz. Nice sağlam insanlar, bir trafik, bir iş kazası, bir kalp krizi, bir damar tıkanması veya bulaşıcı bir hastalık sonucu sağlıksız, felçli, kötürüm, ortopedik ve görme özürlü olabilmektedir. Aziz Müminler! Fert ve toplum olarak engelli kardeşlerimize sahip çıkalım. Yapabilecekleri işleri onlara vermek suretiyle başkasının eline bakan değil, bizzat üretime katkıda bulunarak onurlu bir hayat sürmeleri için elimizden gelen gayreti gösterelim. Onlara destek olur, yardım Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön mektedir. Bir diğer açıdan insan, hayatı boyunca daima imtihan halindedir. Bazen nimetlerle bazen de musibetlerle imtihan olur. Başına gelen sıkıntılar bazen kendi ihmali veya kusurundan bazen de bir başkasının sorumsuz, saygısız ve kural tanımazlığı yüzünden olabilir. Veya kimsenin hatası olmaksızın ilahi imtihan sonucu da olabilir. Nitekim Cenâbu Hak hutbemin başında okuduğum ayeti celilede mealen şöyle buyurmaktadır: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık; mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma ile deneriz. Sabredenleri müjdele!” (2) Aziz Müminler! Hangi sebeple olursa olsun bir musibetle karşılaşan insanın her şeyden önce sabırlı ve metanetli olması gerekir. Böyle olması demek; bu sıkıntılarından kurtulabilmesi için maddi ve manevi çarelere başvurmaması demek değildir. Çare araştırır, kurtulursa ne âlâ. Kurtulamadığı takdirde “bu musibet ancak Allah’ın izni ve takdiri ile olmuştur. O dilemeseydi olmazdı, bunda da bir hayır vardır” 4 eder ve sıkıntılarını giderirsek şüphesiz Allah da bize yardım edecek ve sıkıntılarımızı giderecektir. Değerli Müminler! Sağlıklı bir bedene sahip olduğumuz için Rabbimize şükredelim. Ne büyük bir nimet içinde olduğumuzu unutmayalım. Sağlığımızın kıymetini bilelim. Sıhhatimizi kaybetmemize sebep olacak olumsuz davranışlardan; özellikle içki, sigara ve uyuşturucu gibi zararlı alışkanlıklardan uzak duralım. Böylece hem kendi hayatımızı hem de yakınlarımızın sağlığını riske atmayalım. Hutbemi Peygamber Efendimiz (a.s.)’in bir hadis-i şerifiyle bitiriyorum: "Kim mü'min kardeşinin bir ihtiyacını karşılarsa Allah da onun bir ihtiyacını karşılar. Kim müslümanın bir sıkıntısını giderirse Allah da onun kıyamette bir sıkıntısını giderir"(3) KAYNAK: 1) Müslim; Birr,34. 2) Bakara; 2/155. 3) Buhari; Mezalim,3 . Hazırlayan : Bahattin ATAKLI Demre Müftüsü Firhist’e Geri Dön 53 2011 HUTBELERİ 1 16 - Aralık MEVLANA’DA KUR’AN VE HZ.PEYGAMBER SEVGİSİ Muhterem Müslümanlar! İnsanın bu dünyaya gönderiliş gayesi yüce yaratıcıyı tanımak, ona ibadet etmek ve kulluk sınavını başarıyla tamamlayarak cennete layık bir kul haline gelmektir. Kuşkusuz bu sınavı başarabilmesi; hakkı batıldan, iyiyi kötüden ve güzeli çirkinden ayırt edebilmesine bağlıdır. Bu önemli ve hayati meselede insana yol göstermek ve rehberlik yapmak üzere peygamberler gönderilmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de bu husus şöyle ifade edilmektedir: “Biz seni müjdeleyici ve uyarıcı olarak Hak ile gönderdik. Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulun3 hatırlatır ve bir hadis-i şerife gönderme yapar. Değerli Cemaat! Mevlana’ya göre Hz. Muhammed (s.a.v), bu dünyada yol göstericimiz ve rehberimiz olduğu gibi; ahirette de şefaatçimiz ve savunucumuzdur. O, en son, en kâmil ve en üstün peygamberdir. Vahiy yoluyla alıp tebliğ ettiği Kur'an, Allah'ın kitabıdır, değişmemiştir, değişmeyecektir. Ancak O’nun rehberliği ile insanlık doğruyu bulur ve yanlışlardan kurtulur. O, sadece insanlar ya da mü’minler için değil; tüm âlemler için rahmettir. Onun getirdiği davada herkesin ve her şeyin hukuku muhafaza altındadır. O, kainattaki tüm varlıklar için rahmettir. Hz. Peygamber, öyle prensipler getirmiştir ki, onlara uyulduğu takdirde kurtuluşa ermemek mümkün değildir. Bu özelliklere sahip olan peygamberimiz (s.a.v.)’i sevmek ilahi emrin gereği olduğu gibi önemli bir insanlık borcudur. (2) Mevlana Hazretleri;"Kur'an-ı Kerim'i en iyi anlayanlar, onu yaşayanlarNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön muştur. (1) Muhterem Müminler! Bu hutbemde Hz. Mevlana’nın bize rehber olarak gönderilen yüce peygamberimiz ve en büyük mucizesi olan Kur’an-ı Kerim’e olan sevgi ve bağlılığını ifade eden düşüncelerinden bir kısmını sizlerle paylaşmak istiyorum. Mevlânâ’nın düşünce dünyası incelendiği zaman odak noktasının insan olduğu görülür. O, eserlerinde okuyucularına; kâmil, güzel ahlak sahibi, dürüst, çalışkan, alçak gönüllü, hoşgörülü insan olmanın yollarını anlatır. Mevlâna, Hz. Muhammed (s.a.v.)’den aldığı değerler çerçevesinde insanlara sevgi yolunu göstermeye çalışır. Bu anlatımlarında Hz. Muhammed (s.a.v.)’den sıkça örnekler verir. Kur'ân-ı Kerîm'deki meseleleri ve derin mânâları, kısa hikâyeler hâlinde gözler önüne serer, insanlara bu meseleleri örneklerle anlatır. Çünkü Mevlânâ Hazretlerinin, Kur'ân-ı Kerîm'den ve bu vahyin sunucusu Hz. Muhammed (s.a.v.)'den başka örnek alacağı kimse yoktur. Birçok hikâyesinde bir ayeti 4 dır. Kur'an-ı okumaktan maksad, onun ahlakı ile ahlâklanmaktır." der ve beyitlerinde, anlayarak Kur'an okumanın Hazreti Peygamberin ahlakı ile ahlâklanmayı temin edeceğini ifade eder. Muhterem Mü’minler! Hutbeme Hz. Mevlana’nın Yüce Peygamberimize ve Kur’an’a olan bağlılığını dile getirdiği sözleriyle son vermek istiyorum: Ben sağ olduğum müddetçe Kur’ân’ın kölesiyim. Ben Muhammed Muhtâr’ın yolunun tozuyum. Benim sözümden bundan başkasını kim naklederse Ben ondan da bîzârım, o sözlerden de bîzârım (3) KAYNAK: (1) Fatır, 35/24. (2) Bk;Cüneyt GÖKÇE; Mevlana’da Hz. Peygamber Sevgisi. (3) Divan-ı Kebir, II/1331, Rubai, s. 134. Hazırlayan: Bahattin ATAKLI Demre Müftüsü Firhist’e Geri Dön 54 2011 HUTBELERİ 1 23 - Aralık DEĞİŞEN DÜNYADA YAŞLILARIMIZ Muhterem Müslümanlar! Yüce Allah(c.c)’ın koyduğu kanun gereği insan doğar, büyür, yaşlanır ve ölür. Ömrümüz olduğu müddetçe yaşlanmak, yaşlanıp güçsüzleşmek her insanın başına gelecek bir hakikattir. İnsanoğlu uzun geçen ömrüne bakıp aldanmamalı, günlerini hiç bitmeyecek sanıp gaflete düşmemelidir. Allahü Teala ayet-i kerimede “Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla bilendir, hakkıyla kudret sahibidir” (1) buyurmuştur. 3 gıyı işaret etmiştir. Yaşlılara bakmak, hizmetlerini üstlenmek konusunda ise “Herhangi bir genç, bir kimseye yaşlı olduğu için ikramda bulunursa Allah o gence, yaşlılığında kendisine ikramda bulunacak birini nasip eder” (3) buyurarak gençleri bu hizmete teşvik etmiştir. Aziz Kardeşlerim! Günümüz şartlarında, iş-güç telaşından birçok değerlerimize ne yazık ki gerekli önemi vermemekteyiz. Sık sık ekranlarda evlatları tarafından sokağa terk edilen yaşlılarımızı görmek hepimizi üzmektedir. İnsanın ne ekerse onu biçeceğini aklımızdan çıkarmamalıyız. Oysa yaşlılara hürmet ve ihtimam göstererek onların gönüllerini ve dualarını almak önemli bir insanlık borcumuzdur. Onlara güzel ve tatlı söz söylemek, merhamet ve tevazu göstermek ihmal edilmemesi gereken dini bir vecibedir. Modern dünyayı gençlerimize olduğu kadar yaşlılarımıza da hitap eden bir huzur ortamı olarak dizayn etmeliyiz. OnNot: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. 2 Firhist’e Geri Dön İnsan Kur’an-ı Kerim’de işaret edilen bu hususu devamlı göz önünde bulundurmalı, daha bebek iken sahip olduğu güçsüzlüğün, ömrü olduğu sürece yaşlılığında da başına gelebileceğini bilmelidir. Bize düşen, içerisinde bulunduğumuz zamanı en güzel ve hayırlı bir şekilde değerlendirmek ve salih amel işleyerek kötülüklerden uzak kalmaya çalışmaktır. Değerli Mü’minler ! Hiç şüphemiz yok ki, bugünün gençleri, yarının yaşlılarıdır. Diğer bir deyişle bugünün güçlüleri yarının güçsüzleridir. Öyle ise bizim de bir gün yaşlanacağımızı göz önüne alarak yaşlılara özellikle de ana babamıza, dedelerimize ve ninelerimize saygılı davranmalı, aile büyüklerimizi el üzerinde tutup bu konuda çocuklarımıza ve gençlerimize örnek olmalıyız. Kıymetli Müslümanlar! Peygamber efendimiz (s.a.v); “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir”(2) buyurarak büyüklerimize say4 ları her daim evlerimizin bereketi, sosyal hayatımızın rehberi, dünyamızın imtihanı, cennetimizin sebebi bilmeliyiz. KAYNAK: 1- Rûm, 30/54 2- Tirmizi, Birr, 25/15 (IV, 322) 3- Tirmizi Birr, 25/75 (IV, 372) Hazırlayan: Şerife Hanım ALTUNER İl Müftü Yardımcısı Firhist’e Geri Dön 55 2011 HUTBELERİ 1 ZAMAN BİLİNCİ 30-Aralık Muhterem Müslümanlar, Belki de hiçbir din, hiçbir kültür ve medeniyet, zamana son hak din İslâm kadar önem atfetmemiştir. Zaman, Yüce Rabbimizin insanoğluna verdiği nimetlerin en başında yer alır. Yeryüzündeki birçok nimetin alternatifi veya yitirilmişse telafisi mümkün iken, geçen hiçbir ânın geri getirilmesi asla mümkün değildir. Önemine binaen Kur’an-ı Kerim’de bazı sureler; Asr, Duha, Leyl, Fecr, Cuma, Felak gibi zaman ifadelerine yeminle başlar, isimlerini de bu ifadelerden alır. Yine pek çok ayette; dehr, karn, asr, sene, yaz-kış, ay, gecegündüz, sabah-akşam, kuşluk vakti, zeval ve gurub vakti, gece yarısı, ân gibi vakitlerden söz edilir. Bazen “süresi elli bin yıl olan bir günden” bazen de “göz kırpması veya daha az bir zamandan” bahsedilir. Yüce Rabbimiz öyle bir za- 3 mümkün değildir. Bırakın zamanın kıymetini bilmeyi, böyle bir nimet karşısında bizdeki duyarsızlık hatta vurdumduymazlık içler acısıdır. Oysa Müslümanlar olarak bizlerin sağlam bir zaman tasavvuruna sahip olmamız, zaman bilincini geliştirmemiz, zamanın bize verilen en değerli nimet olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Ne yazık ki dilimize ve kültürümüze de yerleşmiş olan “zaman çok kötü!” “zaman öldürmek”, “zamanım yok!” “zamane çocuğu!” “zaman sana uymazsa sen zamana uy!” şeklindeki söylenmeler, aslında zamana nasıl baktığımızın birer göstergesidir. Halbuki değeri bilindiği ve değerlendirildiği müddetçe zaman daima iyidir, mübarektir. Yaşadığı en küçük zamandan sorulacağı bilinciyle hareket edip zamanı değerlendirerek “iyi ve aydınlık” kılacak da, aksini yaparak onu “kötü ve karanlık” hâle getirecek de biziz. Sevgili Kardeşlerim, İster hicrî, ister milâdî olsun, Kur’an-ı Kerim’de de ifade edildiği gibi; “Allah katında ayların sayısı on ikidir.” Birkaç hafta evvel hicrî 1433 yılına girdik; inşallah Pazar günü de milâdî 2012 yılına gireceğiz. Aslında bu, süresinin ne kadar olduğunu bilemediğimiz ömrümüzden koca bir yılın eksildiği, başka bir ifade ile ölüm gerçeğine bir yıl daha yaklaştığımız anlamına gelmektedir. Tam bu noktada, geçirilen 365 günün ardından bir muhasebe yapılması gerekirken, yeni bir yıla kavuşmanın sevinç Not: Hutbeler Antalya Müftülüğü Web Sitesinden alınarak düzenlenmiştir. Kağıdı çizgilerden keserek dört sayfa haline getiriniz. Firhist’e Geri Dön 2 mandan söz eder ki, o vakit insan henüz adı anılan bir varlık bile değildir. Yine Kur’an’da öyle bir saatten bahsedilir ki, kıyametin kopuşunun kastedildiği bu ânın ne zaman gerçekleşeceğini Allah’tan başka hiç kimse bilemez. İşte Cenâb-ı Hakk’ın bu iki zaman dilimi arasında insanoğluna verdiği kesintisiz nimetin adıdır zaman. Biz insanlar açısından ilk insan ve ilk peygamber Hz. Adem’le başlayan bu kesintisiz nimet, yüzlerce asırdır, binlerce neslin üzerinden akıp gitmiştir. Kıymetli Müminler, Dinimizdeki sorumluluk anlayışına göre; “Yüce Allah, kişiyi ancak verdiğinden ve ancak gücü nispetinde sorumlu tutar”. Bu yüzdendir ki, her birimize ahirette sorulacak ilk soru, bir ayet-i kerimede de ifade edilen: “Dünyada ne ile meşgul idiniz? Ne yaptınız?” sorusu olacaktır. “İki nimet vardır ki, insanların çoğu onları değerlendirme hususunda aldanmıştır: Sağlık ve boş zaman.” buyuran Sevgili Peygamberimizin ashabından birine söylediği şu hikmetli tavsiyesi ne kadar mânidardır: “Beş şey gelmeden önce beş şeyin değerini iyi bil; ölümden önce hayatın, meşguliyetten önce boş zamanın, yokluktan önce varlığın, ihtiyarlıktan önce gençliğin ve hastalıktan önce sağlığın” Ne var ki Allah ve Resulü’nün zamana verdikleri bu kıymet ve öneme paralel bir duyarlılığı bugün pek çok Müslümanda görebilmek maalesef 4 ve heyecanıyla sırf ötekine özenerek ve öykünerek daha ilk geceden zamanı öldürmek ne kadar da düşündürücüdür! Oysa Yüce Rabbimiz, Resûl-i Ekrem Efendimizin şahsında her birimize; “Bir işi bitirince diğerine koyul.” buyurmaktadır. Yine bizim kültürümüze göre “İki günü eşit olan ziyandadır.” Hutbemin başında okuduğum surede Yüce Allah şöyle buyurur: “Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” Dolayısıyla Yüce Rabbimizden niyazımız, bize zamanı iyi plânlama ve iyi değerlendirme bilincini bahşetmesi; geçirdiğimiz yılın ve yılların iyi bir muhasebesini yapmamız; gireceğimiz 2012 yılının başta ülkemiz, gönül coğrafyamız ve İslâm âlemi olmak üzere tüm insanlığa barış, huzur ve mutluluk getirmesi; hayırlarla dolu bolluk ve bereketler içinde bir yıl olmasıdır. KAYNAK: 1-Meâric 70/ 4. 2-Nahl, 16/77. 3-İnsan, 76/1 4- A’raf, 7/187. 5-Buhârî, Rikâk, 1. 6-Hakim, el-Müstedrek, IV, 341. 7-Tövbe 9/36. 8-İnşirâh, 94/7. Hazırlayan ve Redaksiyon: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü Firhist’e Geri Dön 56