İslam Ekonomisinin Siyasal Geri-Planı Seif-el-Din İbrahim Tag el-Din İslam siyasal düşüncesinin orijinal kaynakları Kutsal Kitap; Sünnet - Hz. Peygamber (sav)’in hadisleri ve yaptıkları şeyler - ve Râşid Halifelerin uygulamalarıdır. Hz. Peygamber’i örnek alan bu uygulamalar orijinal İslam devletinin doğuşuna yol açmıştır. İslami siyasal sistemin temel gayesi Allah’ın tüm peygamberleri insanlığa gönderme gayesi ile aynıdır; yani, sosyal ve ekonomik adaletin tesisi: “Andolsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik…” (Kur’an, Hadîd Suresi, Ayet 25). Adalet, yönetilenlerin temsilini, onlarla müzakereyi ve onlara karşı sorumlu olmayı gerektirir. Bu ilkeler, Hz. Peygamber’in ve Râşid Halifelerin kendi uygulamalarını karakterize eden şûra kavramında örneklendirilmiştir. Şûra kelimesi aynı isme sahip olan Şûra suresinin şu ayetinde geçer: “Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namazı dosdoğru kılanlar; işleri, aralarında şûrâ (danışma) ile olanlar…” (Ayet, 38). Nebevî anlamda ‘Siyaset’ Siyaset kavramı Hz. Peygamber tarafından şu hadiste kullanılmıştır: “İsrailoğulları, peygamberleri tarafından siyaset (idare) ediliyorlardı. Bir peygamber öldüğünde, onun yerine başka bir peygamber geçerdi. Benden sonra peygamber gelmeyecektir. Fakat birçok halife olacaktır.” Bu temelde siyaset, en iyi biçimde şu şekilde tarif edilebilir: topluma dünyada ve ahirette iyiliği elde etmesinde liderlik ve rehberlik sunma aracı. Bu tam olarak yukarıda bahsedilen ayette ihtiva edilen anlamda bir tariftir (Hadîd sûresi, 25). Kur’an’ın mucizesi Müslüman ulemanın entelektüel kabiliyetlerini açık ve net biçimde İslam’ın mantıken tutarlı bir hukuk doktrini metodolojisini ve detaylı öğretisini şifrelemelerinde ortaya koymalarını teşvik eden kapsamlı ve mantıken tutarlı bir çerçeveyi fasih biçimde sunmasında yatar. [İslami literatürde] ibadet, ailevi meseleler ve sosyo-ekonomik sorularla ilgili zengin hukuki/fıkhi çalışmalarla kıyaslandığında siyaset üzerine az yazılmış olması gerçeği siyasal sorularla günübirlik hayatta, ibadet ve ailevi meselelere nazaran nispeten daha seyrek karşılaşılmış olması ve kısmen de toleranssız bir siyasal ortam nedeniyledir. Diğer bir ifadeyle, özgür bir siyasal ortamın olmaması siyasetin sağlam bir teorisinin geliştirilmesi yolunda önemli bir caydırıcı neden olarak görülür. Şûra aslında Râşid Halifeler devrinin bitişinden sonra ilk hilafet devrinin en zayıf halkası olarak görülür, dolayısıyla günümüz siyasal İslam hareketlerinin yeniden uyanışında anahtar unsurdur. Erken İslam Devleti’nin Siyasal Sistemi Sıkıca tanımlandığında, bir “siyasal sistem”, “devlet” veya “hükümet” olarak adlandırılan resmi yasal kurumlar setidir. Devlet, diğer tüm topluluklar üzerinde üstünlük sahibi ve ülke sınırları içerisinde silahlı güçleri kullanma tekeline sahip toplumun bireysel 1 üyelerinin, toplumsal alt-bölümler veya topluluklarının ülkesel birliğidir. Diğer taraftan, hükümet devlet adına hareket etme otoritesine sahip makamdır. İslami siyasal çalışmalarda temel konulardan birisi Müslüman Ümmette siyasal liderin, halife, önemi ve niteliklerine ve halifeye sadakate, biat kavramı, dair argümanlardır. Şûra, halifeliği desteklemek için alınan siyasal kararlarda karşılıklı danışma sürecidir. Şûraya katılacak ve devlet işlerinin yürütülmesinde yardımcı olacak kişiler ehli hal ve’lakd’dir. İlk dönem uleması üç temel birimi veya idari makamı ön plana çıkarmıştır: askeri birim (vilayeti’l-cünd), hukuki birim (vilayeti’l-kaza) ve devlet hazinesi (vilayet beytülmâl). İlk Devletin Ekonomik Durumu Beytülmâl devletin topluma karşı ekonomik sorumluluklarını yerine getirmesi amacıyla kaynakları kullanması için teşkil edilmiştir. Beytülmâl için gerekli gelirlerin çeşitli kaynakları Ebu Ubeyd tarafından El-Emval isimli eserde ve Yahya b. Adem, Ebû Yûsuf ve diğerleri tarafından haraç kitaplarında detaylı biçimde ortaya konmuştur. Nasıl elde edileceğine ve kullanılacağına bağlı olarak devlet gelirleri üç kapsamlı kategoriye ayrılmıştı: zekat, Müslümanlar üzerindeki vergi, cizye, gayri Müslimler üzerindeki vergi ve devletin ya savaş ganimeti olarak (ganimetin beşte biri) veya savaş sonucu yapılan mali anlaşmalarla, fey, elde ettiği savaş kaynaklı gelirlerdir. Yüzyıllara yayılmış İslami ekonomik performanstan basit genellemeler elde etmek çok zor olsa da İslam devletinin makro-ekonomik yapısının resmi bir hükümet sektörü, serbest piyasa sektörü ve kamu yararına çalışan hayati bir sektörden müteşekkil üçlü bir ekonomik yapı olduğu sonucu çıkarılabilir. Erken İslam devletinin siyasal sistemi kamusal hizmetlerin finanse edilmesinde, Osmanlı İmparatorluğundan önce İslam devleti geleneğinde vergilendirmenin hemen hemen hiç mevcut olmaması gerçeğinden dolayı, merkezi bütçe sisteminden ziyade gönüllü katkılara dayanan özel sektöre çok daha fazla rol vermiştir. Müslüman toplulukların dini moral yapısı Vakıf ve toplumsal hayırseverlik aracılığıyla eğitim ve sağlık gibi çeşitli kamusal hizmetlerin finansmanında diğer hayır kurumlarının tesisi için verimli bir zemin idi. Bu muazzam araç İslam tarihinde şûranın Müslüman toplumun ilerlemesine sosyo-ekonomik düzeyde nasıl katkıda bulunduğunun gerçek bir tezahürüdür. Allah’ın mülkü olma istisnai yasal statüsüne sahip Vakıf kurumları nadir durumlar dışında devlet müdahalesinden uzak güçlü ekonomik bağımsızlığa sahipti. Serbest piyasanın sıkıntısız işleyişini sağlamak ve her türden ticari yolsuzluğa engel olmak için Hisbe diye adlandırılan etkin bir denetim kurumu ikinci Râşid Halife Ömer el-Hattâb devrinde geliştirildi. Hisbe, aslında, sosyal ve ekonomik hayatı İslam hukukuna göre düzenlemek için uygulama gücüne sahip kapsamlı bir kurumdu. Uyanış Tartışmasında Siyaset Felsefesi İslam halifeliğinin son sembolü olan Osmanlı İmparatorluğunun 1924’te çöküşü ve Batı kolonyalizmine karşı uzun mücadele sonucunda bağımsız Müslüman milletlerin ortaya çıkışı Müslüman siyasal düşüncesine yeni vizyonlar kattı. Kolonyalizm-sonrası yeni 2 uluslararası düzen dünyanın Dâru’l-İslam, İslam ülkesi, Dâru’l-Ahd, anlaşma dünyası veya Dâru’l-Harb, savaş dünyası olarak görüldüğü Müslüman mirasından radikal biçimde farklı idi. Yeni bağımsız Müslüman milletler yeni uluslararası düzendeki karşılıklı tanıma temel anlaşmalarını kabul ettiler ve dolayısıyla, halen işgal altında olan yerler dışında tüm dünyayı Darü’l-Ahd olarak değerlendirdiler. Diğer birçok entelektüel çalışma içerisinde Mevdudi ve Hasan el-Benna’nın dönüm noktası teşkil eden gayretleri çağdaş siyasal İslam’ın büyük oranda yolunu açtı. Yine de, hemen hemen tüm Osmanlı-sonrası literatür İslami siyasal sistemin orijinal kaynaklardan Kur’an ve Sünnet ve kısmen de Râşid Halifeler’in uygulamaları - yeniden keşfedilmesinin gerektiğini ileri süren yaygın görüşü paylaşır. Şûra zemininde sosyo-ekonomik adalet için gayret göstermek İslami siyasal sistem üzerine günümüzdeki tüm çalışmaları karakterize eden ana tema olarak ön plana çıkar. Dolayısıyla, âlimler İslami siyasal sistemi, insan hayatını devam ettirmek ve insan hayatının kalitesini artırmak adına yapıcı biçimde iktidarı kullanmak, devretmek veya kısıtlamak için hüküm vermenin normatif standartlarını belirlemek üzerine yoğunlaşan ‘siyaset felsefesi’ perspektifinden yorumlamaya devam etmişlerdir. Bu literatür erken Müslüman medeniyetinin mirasının günümüzde yenilenmiş bir İslami siyasal sisteme nasıl dâhil edileceğine dair geniş bir görüşler yelpazesini ortaya koyar. İki temel mesele genellikle ileri sürülür. Birincisi, mevcut uluslararası düzeni sarsmadan Müslümanların ortak ümmet bağını paylaşabilmeleri için mevcut uluslararası anlaşmalar çerçevesinde Ümmet kavramını yenileme ihtiyacıdır; ve, ikincisi, her ne kadar şûra mekanizmasının işleyişi ve şûra-temelli mevkilerin kamusal hesap verebilirliği soruları mevcut ise de, şûra kurumu siyasal demokrasinin orijinal İslami muadili olarak görülmelidir. Ümmet ve Ekonomik Meydan Okuma Ümmet kavramı Müslümanların gerçek kardeşler olarak değerlendirildiği Kutsal Kur’an’ın ve Hz. Peygamber’in sünnetinin merkezindedir. Bu şüphesiz dünya genelinde tüm Müslümanların birbirlerine yardım etmelerini zorunlu kılmalıdır. Kur’an Müslümanlar arasında kardeşliği, kardeşlik hukuku çerçevesinde basiretle yerine getirilmesi gereken temel bir dini görev olarak ısrarla beyan eder. Müslümanlar arasında kardeşlik hakları Kur’an ve sünnette tek bir Ümmet kavramını örneklendirecek biçimde titiz biçimde talep edilir. Günümüzde Müslüman dünyanın çoğunluğunun az gelişmiş ülkelerin de gerisinde kalmış olması gerçeğinden hareketle tüm Müslüman kardeşlerin gayretlerini yöneltmeleri gereken gerçek hedefin ekonomik güç olduğuna inanılır. Dahası, dünyanın şeklini radikal biçimde değiştiren ve geleneksel milletlerin siyasal hâkimiyetini yeniden tanımlayan ekonomik küreselleşmenin muazzam gücü ekonomik gelişmeyi Müslüman milletler arasında temel kaygı haline getirir. Küreselleşme vakarlı bir hayat için ekonomik mücadeleyi Müslüman kardeşliğini pekiştirmek için uygun bir fırsat yapar. 3 Şûranın Ekonomik Sonuçları Ekonomik meydan okuma şûra meselesini geleneksel olarak anlaşılmış biçiminden çok daha keskin bir perspektife oturtur. Gerçek mesele şûranın, özellikle milli devletlerde ekonomik gücün alâmeti farikası olan vergilendirmede, nasıl kurumsallaştırılacağıdır. Gerekli vergileri ödemeleri için bireylerde gönüllülüğü sağlayacak bir mekanizmaya ihtiyaç vardır. Dolayısıyla, şûrada temsil ve hesap verebilirlik Batı demokrasisinde olduğundan daha önemli olur. Nihai olarak, İslami ekonomik sistemde şûranın etkin rolü en iyi biçimde erken İslam tarihinin hayırseverlik sektöründe temsil edilir; özellikle de kamusal hizmetlerin yerine getirilmesinde ve kendi işlerini idare etmede Müslümanların toplumsal inisiyatiflerini harekete geçiren Vakıf kurumlarında. Şûra bu anlamda bir refah sistemi meydana getirmek için pozitif toplumsal katılımı gerektirecek biçimde hükümet politikasının ötesine geçer. Yukarıda bahsedilen erken İslam devletinin makro-ekonomik yapısının üçlü-sektörü aslında yeniden canlandırılması gereken temel özelliktir. Bir yandan, kamusal hizmetlerin sağlanmasında devlet maliyetini azaltır ve dolayısıyla toplam vergi yükünü hafifletir. Diğer yandan, yakın dönem trendi olan vergi ile finanse edilen refah modellerinin çöküşü siyaset yapıcılarını birçok toplumsal probleme en iyi cevap olarak üçüncü sektör fikrini canlandırmaya yöneltmiştir. 4