TARİH BOYU ALMANYA- OSMANLI-TÜRK İLİŞİKİLERİ *ALMANYA’NIN BAġKENTĠ BERLĠN’DE ġEHĠTLERĠ ANMAK.. Hem Osmanlı ve hemde Türkiye devletleri tarihinde çok önemli yere sahip olan Almanya’da ġehitler haftasında Çanakkale savaĢları konulu konferans düzenlendi. *ALMANYA‟NIN BAġKENTĠ BERLĠN‟DE ġEHĠTLERĠ ANMAK.. Hem Osmanlı ve hemde Türkiye devletleri tarihinde çok önemli yere sahip olan Almanya‟da ġehitler haftasında Çanakkale savaĢları konulu konferans düzenlendi. Ġlk defa düzenlenen konferansa bende konuĢmacı olarak katıldım. Konferans için gittiğim Almanya‟da belgesel çektim. Almanya‟ya giderken değiĢik duygu ve düĢünce içindeydim. Almanya birinci ve ikinci dünya harbinde yerle bir oldu. TaĢ üstünde taĢ kalmadı. BaĢkent Berlin bile 4‟e parçalandı.Yıkıntılar içinde Almanlar bugün güçlü bir devlet kurdu ve ekonomik güç haline geldi. Türkiye 90 yıldır hiç savaĢa girmedi. Ancak bugün ekonomik ,siyasi,kütürel ve sosyal alanda büyük çöküntü içinde.Gençlerimiz milli kültür ve tarih bilincinden uzak. Demokrasi kültürü bile oturmamıĢ.biz yine tarihe dönelim. Birinci dünya harbinde Osmanlı‟nın müttefiki olan Almany‟da geniĢ kapsamlı olarak ilk kez düzenlenen Çanakkale Ģehitlerini Anma programına konferans vermek üzere davet edildim. Almanların müttefiki olarak girdiğimiz birinci cihan harbinde 3 milyon Ģehit ve 220 bin esir verimiĢtik. Osmanlı Çanakkale ve Irak çephesi baĢta olmak üzere bi çok cepheyi kazanmamıza rağmen Amanlar kaybettiği için bizde mağlup sayılmĢtık. *ALMANYA OSMANLI‟NIN MÜTTEFĠKĠ.. Çanakkale Ģehitlerini Almanya‟nın baĢkenti Berlin‟de Kısa adı ĠGMG olan Avurpa Türk islam Toplumu teĢkilatı‟nın ev sahipliğinde yapıldı. Toplantıya Berlindeki çeĢitli sivil toplum örgütleri de 1 katıldı. Berlin ve çevre eyaletlerde yaĢayan çok sayıda Türk vatandaĢının katııldığı Berlin‟deki Almanya toplantısına Türkiye Cumhiriyeti Belin Din hizmetleri AteĢeside kataldı. ġehitlerin ruhu için kuranı Kerim okunarak baĢlayan anma tolantısında Çocuklardan oluĢan koronun okuduğu Ġstiklal marĢı, Baba ve oğlunun Çanakale ve kahramanlık Türküleri seslendirdi. Küçük bir kızın okduğu Çanakkale Ģiiri ise herkse duygulu anlar yaĢattı. 93 yıl sonra Çanakkale Ģehitleri‟nin 1. Dünya harbinde Osmanlı‟nın müttefiki olan Almanya‟nın baĢkenti Berlin‟de anılması tarhi bir olaydı. Çanakkale sebep ve sonuçları itibarı ile dünya harp tarihinin seyrini değiĢtiren çok önemli bir olaydır. Birinci dünya harbinin 3 önemli komutanından birisi olan Cemal PaĢa‟nın hatılralarında birinci dünya harbinde 3 milyon Türk Ģehit 220 bin mehmetçikte esir düĢtüğünü yazmakta. Almanya‟da yaĢayan Türkler , Türtkiye ile çok yakından ilgileniyor. Türkiye‟de yaĢanan siyasi ve sosyal gerginliklerden çok etkileniyorlar. Almanların kendilerine bakıĢ açıların‟nın değiĢtiğini söyliyor. Her bakımdan güçlü bir Türk devletine sahip olmak istediklerini söyliyorlardı. *ALMANYA‟Da EKoNoMĠK GELĠġME. BaĢkent Berlini adın adım gezerek belgesel çektim. 1 ve 2 Dünya savaĢlarında yerle bir olan ve baĢkent Beerlin bile 4‟e bölünen Almanya. 90 yıldır savaĢa girmeyen Türkiye ye inat hızla büyüyor. Alt yapı sorunu çoktan çözülmüĢ. Ekonomik,sosyal ve siyasi istikrar sağlanmıĢ. * 16 MĠLYON DOĞU ALMAN VATANDAġI BERLĠN‟DE 16 Milyon doğu Alman vatandaĢı çoktan entegre olmuĢ ve bir çoğu emekli bile olmuĢlar. Doğu ve Batı Berlin bir araya gelmiĢ. Bir zamanlar mayınlı olan bölgeler parak haline gelmiĢ. Yeni binalar ve geniĢ caddeler açılıyor. Ünlü Berlin duvarı‟nın yapıldığı yerde adeta tarih duruyor. Duvarın bir kısmı ibret-i alem için yıkılmamıĢ. Bu bölüme Resesamlar resimler yapıyar. Duvarın önünde belgesel 2 çekiyorum. Müzeler bölümünde bir birinden ihtiĢamlı müze binalar ziyaretçi akınlarına uğruyor. Beni en çok Bergama sunağının kaçırıldığı Berlin Bergama müzesi ilgilendirdi. Bergama müzesindeki sunak Türkiye devleti her bakımdan tam güçlendiği zaman Bergama sunağının yeniden ülkemize geleceğine inanıyorum. Almanya CumhurbaĢkanlığı binasının önünde fotograf ve belgesel çekmeme polis karĢı çıkmıyor. Fransızların Almanlara hediye etttiği Altın Melek heykeli muhteĢem gözüküyor. Belediye ve Parlemento binalarına turust ve ziyaretçiler rahatlıkla gezebiliyor. Türkiye‟de TBBM‟ye girmek cehenmem azabı. 1921‟de Berlin‟de bir Ermeni tarafından vurularak ödürülen Osmanlı‟nın son dönem BaĢbkanlarından Talat paĢa‟nın öldürüldüğü cadde‟de belgesel çektim. Talat paĢa birinci dünya harbinde ermenileri zorunlu göçe tabi tuttuğu için bir numaralı Ermeni düĢmanı olarak kabul ediliyor. *ALMANYA‟DA ġEHĠTLĠK CAMĠSĠNDE BELGESEL ÇEKĠYORUZ. Berlin ġehitilik camisi görülmeye değer. Almanyanın müslüman mezerlığı olarak Osmanlıya verildiği geniĢ alan üzerinde 1980‟den sonra Türkiye devleti 2 minareli muhteĢem bir cami yapmıĢ. Cami‟nin bahçesinde çeĢitli milletlere ait müslüman mezerları var. Cami‟nin giriĢinde Türk,Alman, Avrupa Birliği ve Berlin eyleti bayakları dalgalanıyordu. Talat paĢa‟nın mazarı 1947 yılına kadar burada kalmıĢ daha sonra kemikleri ġiĢli Hürriyeti ebediye tepesine getirilmiĢti. Berlinde beni en çok Alman devlet kütüphanesindeki Osmanlı-Türk tarihi ile ilgili yazma kitaplar ilgilendirdi. Dünyanın çeiĢtli bölgelerinden binlerce AraĢtırmacı‟nın geldiği Berlin devlet kütüphanesindeki Türkçe ve Osmanlıca yazma eserlerin bulunduğu çok geniĢ bir bölüm var. Özel izin alarak kütüphanede belgesel çekiyorum. Türkçe bilen bir bayan Alman görevli bizlere rehberlik yaptı. Berlin devlet kütüphanesinde çok sayıda Osmanlıca ve Arapça yazma eserler var. 3 Türkiye‟nin Almanya büyük elçisi Mehmet Ali Ġrtem Çelik merkeze alındığı için Büyük elçilik boĢ. Türkiye‟nin Din hizmetleri AteĢesi‟nin bulunduğ yerde cami ve kültür merkezi var. 1960‟larda Almanyaya çalıĢmak için giden birinci kuĢak Türklerle konuĢuyoruz. Her biri‟nin ayrı hikayeleri var. Onlar Türkiye‟de Almancı , Almanya‟da göçmen olmanın ezikliğini çekiyor. 150 bin Türkün yaĢadığı Berlinden yazmaya yarında devam edeceğiz. Ġç siyaset karıĢık olsada Almanya‟dan Türkiye çok fartklı gözüküyor. Türkiye‟nin büyüklüğünü görmek ve anlamak için yurt dıĢına çıkmak gerekiyor. Elimde Kameram ve fotograf makinamla Berlin‟in geçmiĢi ile ilgili belgesel çekimlerim devam ediyorum. Soğuk savaĢ yılları Berlin utanaç duvarı ile çevrili. 1960‟dan sonra batı Berlin‟de kimse çalıĢmak istemez. Türkler riskleri göze alarak o yıllarda sadece hava yolu ile düna‟ya açılan Batı Berlin‟de çalıĢırlar. O yıllarda Batı Berlin‟de çaıĢanlara ekistre haklar tanınmaktadır. Bu yüzdene Türkler bölgeye akın ederler.Zaman geçer ve her iki Almanya birleĢir ve utanç duvarı yıkılır ve Berlin yeniden Almanya‟nın baĢakenti olur. Biz Berlin gezerken tarihi yeniden yaĢıyoruz. Elimizde kameramızla bir zamanlar duvar ve mayınlarla dünyaya kapalı bölgelerde rahatlıkla belgesel çekiyoruz. Duvar ,Mayınlı bölgeler park yapılmıĢ. Nerden nereye ? * BERLĠNDE 150 BĠN TÜRK YAġIYOR. Bugün 150 bin kadar Türkiyeli göçmenin yaĢadığı Berlin'de gözler Türkiye'ye çevrili. Almanya'da 3 milyon Türk göçmen var. 'Küçük Türkiye ' diye anılan Kreuzberg'de belgesel çekiyorum. Ayaküstü konuĢtum Türk gençlerin bir çoğunun hepsi doğma büyüme Berlinli. Türkiye kendi içinde siyasi kavgalar yaĢarken Berlinli Türk gençleri umut dolular. Berlindeki Türk gençlerinin Çoğunun hayalini Türkiye'ye dönmek süslüyor. 'Nasıl görüyorsunuz 4 Türkiye'yi?' diye soruyorum, "Ġyi olacak, daha iyi olacak" diyorlar. ĠĢsizlikten Ģikayetçiler, yabancı düĢmanlığından endiĢe duyuyorlar, ayrımcılığa uğradıklarını söylüyorlar. Aynı endiĢeleri Berlin'deki entelektüel aydınlarda paylaĢıyor * ALMANLAR‟DA ĠTEAT MANTIĞI. Türklerle Almanları birbirinden ayıran en önemli faktör, mantalite farklılığı. Alman yazar Heinrich Böll', "Almanların doğasındaki en tehlikeli unsur nedir?" sorusuna "Ġtaat" diye cevap vermiĢ. Gerçekten de Almanların en belirgin niteliği, itaat. Almanlar, en basit konularda bile, belirlenmiĢ kuralların dıĢına çıkmıyorlar. Ama bazen körü körüne itaat, Hitler gibi bir çılgını dünyanın baĢına bela edebiliyor. yuhalanmasına sebep oldu diye yorumlamak yakıĢıksız. Sayın büyükelçi ertesi gün Cuma namazına BaĢbakan ile birlikte katılmıĢ." diyor. • TÜRKLER TÜRKÇE OKUL ĠSTĠYOR. Türk Göçmenlerin Ģikayet ettikleri konuların baĢında eğitim geliyor. ĠĢsizlik, göçmenler arasında yüzde elliyi buluyor. Berlin'de uyuĢturucu kullanımındaki artıĢlar da endiĢe kaynağı. Berlindeki Türkler , Türkiye'nin AB sürecinin göçmenler açısından çok önemli olduğunu kaydediyorlar. Türkler ,Ġspanyollar, Ġtalyanlar ve Yunanlılardan örnekler veriyor, Bu üç ülkede demokrasi, siyaset, ekonomi rayına oturunca, bu ülkelerin vatandaĢları Almanya‟dan kendi ülkelerine geri dönmüĢler. * TÜRKLER, TÜRKĠYE YE DÖNMEK ĠSTĠYOR. Türkler bu 3 ülk vatandaĢları ile Aynı dönemlerde Almanya'ya geldik. Bu üç grup çoktan geri dönmüĢ. Sadece Türkler kalmıĢ. ġimdi ülkeye dönme sırası türklerde . Ama Türkiye'de iĢlerin rayına oturması ve anlamsız kavgaların son bulması lazım" diyorlar. Berlin ve Tüm Avrupa ülkelerinde yaĢayan türklerde ortak 5 kanı Ģu cümlelerde ifade ediliyor: " Türkiye‟ye Geri döndüğümüzde bambaĢka bir ülke görmek istiyoruz. Göç ederken bıraktığımız sancılı, puslu bir Türkiye görmek istemiyoruz. Üç kuĢaktır buradayız. Ele güne karĢı utanmak istemiyoruz" Berlindeki Türkler Türkiye‟de olan biten her Ģeyden haberdar. Türkiyeyi yakından takip ediyorlar. Silyasi kavgalar, gerginilkler ve sinsi planlardan çok üzülüyorlar. Türkiye her bakımdan istikrara kavyquĢtuğunda öncelikle Avrupadaki 4 milyon Türkün bir coğu Türkiye ye dönüp iĢ kuracaklar. * TÜRKLER ÇALIġTI, DOĞU ALMANLAR KAZANDI. Türkler Almanya'da en ağır sektörlerde çalıĢıyor. Ömürlerini Almanya‟nın kalkınması için verdiler ve yinede Almanyaya yaranamadılar. 16 milyon Doğu Alman, hiçbir Ģey yapmadan, doğrudan sisteme entegre edildi. Bir gün bile çalıĢmadan emekli oldular, sosyal haklardan yararlandılar. Türkler ise hâlâ Yabancı olarak bakıyorlar Berlinli Türkler seçimlerde Sosyal Demokratlar'a, YeĢiller'e ve Sosyalistler'e oy vermiyor. Berlin Belediye BaĢkanı Sosyal Demokrat, Kreuzberg'ın belediye baĢkanı Sosyalist. Kreuzberg'de Türk kökenli dindarların oy verdiği partiler arasında ilk sırayı Komünist Parti'nin devamı olan Demokratik Sosyalizm Partisi alıyor. Yabancı düĢmanlığına, ayrımcılığa ve Ġslamfobisine karĢı çıkan partiler, dindarların da sempatisini kazanıyor. Türkiye'deki Sosyal Demokrat veya Demokratik Sol düĢüncelerin halka ve muhafazarkarlara bakıĢ açası , bu ülkedeki Türklere , Almanya'daki Hıristiyan Demokratlar bile daha sevimli görünüyor • TÜRK TOPRAĞINA SECDE EDĠP ÖPMEK ĠSTĠYORUM. Evet Hatay‟dan Almanyaya çalıĢmaya giden Mehmet Ali Özdemir adlı Türk „un Ģu sözler 6 ile yazımı noktalıyorum ...” Almanya‟ya ben tek gelmiĢtim. Daha sonra evlendim. Bugün çocuk ve torun 40‟i geçtik. Türkiyeyi çok özliyorum. Türkiy‟ye her gittiğimde toprağa secde edip öpmek istiyorum. Türkiye bizim gerçek vatanımız. Türkiye‟nin kıymetini bilin. “ diyordu. Almanya‟daki küçük Türkiye‟den Türkiyeye selam getirdim.. TÜRK ALMAN ĠLĠġKĠLERĠ Bugünkü Almanya ile olan iliĢkilerimiz, çok eski tarihlere dayanmaktadır. Her ne kadar Almanya ile Osmanlı devleti arasındaki iliĢkiler Haçlı Seferleriyle baĢlamıĢ ise de, asıl ilk Türk-Alman yakınlaĢması Kanuni döneminde olmuĢtur.Busbeck, Alman-Prusya büyükelçisi olarak 1554‟te Ġstanbul‟a tayin edilmiĢtir. Ġyi bir diplomat olan ve bu vesileyle Türkleri yakından tanıma fırsatı bulan Busbeck, TürkAlman halklarını karĢılaĢtırarak; “Tarih insanları ve ulusları umulmadık bir zamanda yan yana ve karĢı karĢıya getirir. Ben Alman ve Türk uluslarının ileride yan yana geleceklerine inanıyorum” demiĢtir. Busbeck bu görüĢlerinde haklı çıkmıĢtır. I. Dünya SavaĢına Osmanlı devleti ile Almanya yan yana katılmıĢlardır. TÜRK- ALMAN SĠYASĠ ĠLĠġKĠLERĠNĠN BAġLAMASI Türk-Alman iliĢkilerinin siyasi ağırlıklı yönü büyük Friedrich‟in 1740 yılında tahta çıkmasından sonra olmuĢtur. Friedrich Avrupa‟yı Slav egemenliğinden korumanın ve ayrıca hasmı Avusturya‟ya karĢı giriĢtiği zorlu mücadelede baĢarılı olmamanın yolunu ancak Türk-Alman iĢbirliğinde görüyordu. Ġmparator sürdürdüğü ısrarlı politikası sonucunda Osmanlı-Prusya arasında 1761‟de ilk dostluk antlaĢmasını imzalamasını sağlamıĢtır. Daha sonraki yıllarda Osmanlı Devleti ile ittifak yapılması yolundaki çalıĢmalarını, planlı Ģekilde sürdüren II. Friedrich, 1790‟da da Osmanlı-Prusya ittifakının imzalanarak tarihe geçmesiyle bu emeline ulaĢmıĢ oluyordu. Bu anlaĢmalardan 7 sonraki yıllarda Osmanlı ile Prusya karĢılıklı menfaatlerini göz önünde tutarak birbirlerinden faydalanmaya çalıĢmıĢtı. Nitekim, Prusya 18391871 yılları arasında Osmanlı Devletine hemen hemen çoğu asker kökenli bir takım kimseleri göndermiĢti. Bunlardan Koczkawski Mahmut Muhlis PaĢa, Schwenzfever Ahmet Rami PaĢa, Wendt Nadir PaĢa, Strecka da ReĢit PaĢa gibi isimleri ve unvanları alarak Müslüman olup uzun süre Türk Milletine hizmet vermiĢlerdir. OSMANLI ALMANLARA KAPILARIN AÇIYOR 19. yy‟ın ikinci yarısında Osmanlı Ġmparatorluğu yeni bir bağlantıya girdi. Bu bağlantı ve yakınlık Osmanlı denge siyasetini herhangi bir büyük devlete karĢı izlediği türden değildi. Devlet orduda ve yönetimde Alman nüfuzuna kapılarını açmıĢtı. Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun 19.yy sonlarında Avrupa güçler dengesini alt üst ederek ortaya çıkan Almanya ile kurduğu iliĢkiler; devletler ailesindeki her hangi iki devletin normal bağlaĢıklığı olmaktan daha fazla bir olaydır. Bu iliĢkinin diplomatik ve siyasal boyutları ötesinde, her iki ülkenin sosyal ve iktisadi tarihi içinde önemli bir yeri vardır. Artık Osmanlı geleneksel siyasetinde ve ittifak anlayıĢında bir değiĢme söz konusudur. Genç Alman Ġmparatorluğu‟nun yayılma hırsı, evvelemirde Osmanlı topraklarına yönelmiĢti. Bu yayılma siyasetine iktisadi, askeri, siyasi ve kültürel açılardan düĢünmek gerekmektedir. Almaya 19.yy Fransız, Ġngiliz tipi emperyalist siyasetinde geç kalmıĢtır ve Ģartlar dolayısıyla yeni bir nüfus politikası türü ortaya koymak zorundadır. Almanya‟nın 19.yy sonunda ortaya koyduğu yayılmacı siyaset 20.yy baĢındaki Almanya‟nın tarihidir demek pek yanlıĢ olmaz. Dünyada hiçbir devletin kuruluĢu Almanya‟nın ki kadar baĢlangıçtan itibaren milletler arsı politikaya bu denli büyük ölçüde etki yapmamıĢtır. Almanya‟nın ortaya çıkıĢı ile Avrupa diplomasisinin 8 görüntüsü ve yapısı değiĢmiĢ, Avrupa dengesi bambaĢka Ģekil almıĢtır. Milletlerarası politikaya Almanya ile yeni bir hareket gelmiĢtir. Bu devletin hareket ve faaliyeti sonucudur ki, insanlık, günümüzde “felaket” diye nitelendirilen Birinci ve Ġkinci Dünya SavaĢlarına Ģahit olmuĢtur. Mamafih, kabul etmek gerekir ki, insanlığın en büyük siyasal ve sosyal transformasyonu da, bu iki savaĢtan sonra olmuĢtur. ALMAN BĠRLĠĞĠ KURULUYOR 1871‟de Alman birliğinin teĢekkülü; baĢından sonuna kadar her safhasında Osmanlı Devletini etkileyen geliĢmeleri de beraberinde getirmiĢtir. Almanya‟nın ortaya çıkıĢıyla Avrupa diplomasisinin görüntüsü ve niteliği değiĢmiĢ, Avrupa dengesi bambaĢka bir hal almıĢtır. Birliğin ilk merhalesi olan Avusturya‟nın yenilmesi Bismarck önderliğindeki Prusya‟nın ilk önemli baĢarısı olurken bu mağlubiyet Avusturya‟yı Osmanlı vilayetleri olan Bosna ve Hersek‟e yöneltiyordu. 1870 tarihinde Prusya‟nın, Fransa‟yı yenmesi ise Osmanlı Avrupa‟sının ayrılmasına giden yolun baĢlangıcı olmuĢtur. 1856 Paris AntlaĢmasıyla Karadeniz‟den çıkartılan Rusya hemen harekete geçerek ilgili maddeleri iptal ettirmiĢtir. Büyük bir yıkıma uğrayan Fransa‟nın devreden çıkması üzerine Paris AntlaĢmasının diğer garantörü olan Ġngiltere devletinde tek baĢına Rus isteklerine direnmediği görüldü. Diğer yandan alman birliğine kendi Slav birliği politikaları için bir tehdit olarak gören Rus Pan-Slavistleri Rus hükümetine hareket zamanının geçtiği yolunda tahrik ederek Balkanlardaki ayrılıkçı faaliyetleri hızlandırdılar. Alman milliyetçiliği fikrinin ivmesiyle, bir konfederasyon teĢkil eden yaklaĢık üç yüze yakın Derebeyliği etrafında toplanan Prusya, baĢbakanı Bismarck idaresinde 1890‟a kadar Avrupa siyasetinin belirleyici unsuru oldu. Fransa‟yı 1870 yenilgisinin öcünü almayacak kadar milletlerarası 9 iliĢkilerde yalnız bırakmayı siyasetinin ana hedefi yapan Alman baĢbakanının bu tavrı, Avusturya ve Rusya tarafından Osmanlı Devleti aleyhine yayılmak için bir bahane oldu. Bu durumun ilk meyvesi 7 Eylül 1872‟de oluĢturulan Birinci Üç Ġmparatorlar Ligi olmuĢtur. Almanya, Avusturya ve Rusya‟nın katılmasıyla oluĢan ligin Osmanlı Devletini ilgilendiren yanı devletlerin Doğu meselesiyle ilgili durumlarda birlikte hareket etme kararıdır. * AVRUPA‟NIN HEDEFĠ OSMANLIYI PARÇALAMAK 1879‟da AlmanyaAvusturya ittifakı imzalandı. Bu anlaĢma Avusturya‟yı Bosna-Hersek‟te ki faaliyetlerinde serbest bırakırken Rusya‟ya karĢı da Alman desteği güvencesini sağlıyordu. Orta Asya‟da ve Afganistan‟da olduğu kadar Osmanlı Devleti üzerindeki yayılma emellerinde de Ġngiltere karĢısında yalnızlığa itildiğini gören Rusya‟nın tekrar Almanya‟ya ve Avusturya‟ya dönmesi üzerine Ġkinci Üç Ġmparatorlar Ligi meydana geldi. Bütün bu ittifakların tek ortak noktası Osmanlı Devleti‟nin Avrupa toprakları üzerindeki paylaĢma hesaplarını düzenliyor olmasıydı. Nitekim 1879‟da Ġngiltere Rus tehdidini bahane ederek Kıbrıs‟ı iĢgal etti. Amacı Osmanlılara yardımdan ziyade Hindistan yolunu güvenlik altında tutmaktı. Ġngiltere Akdeniz de özellikle Mısır üzerinde hakimiyet hesapları yaparken en güçlü muhalifi Fransa‟yı bir baĢka Osmanlı vilayeti Tunus üzerine teĢvik ederek rahatlatmaya çalıĢıyordu. 1881‟deki Fransız iĢgaline karĢı Osmanlı devletinin protestosu hiçbir Ģeyi değiĢtirmezken Tunus hakkında emelleri olan Ġtalya, Fransa‟ya karĢı kendine yardımcı aramaya baĢladı. Ancak Tunus‟taki iki bin Fransız‟a karĢılık yirmi bin Ġtalyan‟ın bulunması devletleri fazla alakadar etmedi. Siyasi yalnızlığının sonucunu bu Ģekilde gören Ġtalya Avusturya ve Almanya ile 20 Mayıs 1882‟de ittifak yaptı. 10 Topraklarına yönelik Rus tehdidini derinden hisseden Romanya‟da 1883‟te birliğe katıldı. * ALMANYA OSMANLI POLĠTĠKASINI DEĞĠġTĠRĠYOR. Görüldüğü gibi Almanya birliğini kurduktan sonra 1890‟da BaĢbakan Bismarck‟ın ayrılmasına kadar olan sürede Avrupa siyasetinin belirleyicisi olarak inisiyatifi elinde tutarken Osmanlı devletini göz önüne almamıĢtır. Halbuki girdiği bütün iliĢkilerden dolaylı olarak ta olsa Osmanlı Devleti etkilenmiĢtir. 1880‟de Alman Ġmparatoru II.Wilhelm ile Almanya‟nın Osmanlı politikasının değiĢtiğini görüyoruz. Gittikçe artan bir hızla büyüyen Alman sanayisine yeni yayılma alanları, hammadde kaynaklarıyla mamul maddeleri satacak yeni pazarlar bulma meselesi Alman yöneticilerine yeni arayıĢlara sevk etti. II.Wilhelm‟e göre bütün bu Ģartlar Osmanlı devletinde fazlasıyla mevcuttu. Alman politikasında bu inanç yaygınlaĢırken Ġngiltere‟nin de Osmanlı politikasının olumsuz yönde değiĢmesi Osmanlı yöneticilerini, baĢta sultan II. Abdülhamid olmak üzere siyasi, kültürel ve ekonomik safhada Alman nüfuzunu hoĢ karĢılamaya sevk etti. Almanya‟nın Osmanlı Devleti lehine bir siyaset takibi neticede iki devleti I. Dünya savaĢına müttefik olarak sokacaksa da baĢlangıçta Osmanlı idarecilerine dıĢ politikada yeni bir alternatif imkanı sağlamıĢtır. * BERLĠN KONGRESĠ OSMANLI‟DA SONUN BAġLANGICI. 1878 Berlin kongresi, Osmanlı Ġmparatorluğunun Avrupa kıtasında önemli toprak kaybı ile sonuçlandı. Bulgaristan ikiye ayrılmıĢ ve yarı bağımsız bir statüye kavuĢmuĢtu. Bosna-Hersek, Avusturya-Macaristan Ġmparatorluğu idaresine bırakılıyordu. Sırbistan ve Karadağ daha önceden 11 Ġmparatorluktan koptuğunu göze alırsak Osmanlı Ġmparatorluğunun Slav tebaasını kaybettiğini söyleyebiliriz. Rusya, Ġngiltere, Fransa ve Avusturya-Macaristan gibi büyük devletler artık Osmanlı Ġmparatorluğuna yağma politikasına yönelmiĢlerdir. Bu durum Osmanlı devletinin iç ve dıĢ siyasetinde önemli değiĢikliklere yol açacaktır. Osmanlı Ġmparatorluğu bu döneme girdiğinde artık yabancı devletlerin baskısı altında bulunmaktaydı. Devletin mali yönden iflasından sonra 1881‟de Duyyun-u Umumiye kuruldu. Devletin bazı gelirlerine yabancı devletler tarafından el konuldu. Ülkedeki yatırımlar sürekli olarak batılı devletler lehine fazlalaĢıyordu. Devletin iktisadi hayatı onların denetimi altında idi. Devletin dıĢ borçlar toplamı iki milyar frank civarında idi. Bu borca bu borca karĢılık bazı vergiler, AĢar vergisi, gümrük resmi, Tütün ve tuz tekeli, Pul ve Ġspirto vergisi, Ġstanbul Balıkhane Rusümu, bazı eyaletlerin ipek resmini toplamaya yetkisi alacaklıların temsilcisi Duyyun-u Umumiye‟ ye bırakıldı. * OSMANLI AVRUPALI BANKALARIN ĠSTĠLASINA UĞRUYOR Maliyenin iflasından sonra ülkenin doğal zenginlikleri, tekeli imtiyazlar halinde yabancılara verilmesi süreci hızlandı. Ziraat bankası dıĢında baĢka bir ulusal banka yoktu ve Osmanlı Ġmparatorluğu güçlü yabancı bankaların istilasına uğradı. Ġtalya, Hollanda, Avusturya bankalarının Ģubeleri ülkenin her yerine yayıldı. DıĢ ticaret açığı sürekli artıyordu. Bu yüzden en önemli yatırımları yapabilmek bile yabancı sermaye ile mümkün oluyordu. En önemli yatırım; Ġmparatorluğun askeri, idari mekanizması içinde hayati önemi olan demiryolları idi. Tarım gelirleri son derece düĢüktü. Esasen ülke tarım ülkesi olmasına rağmen Ġstanbul gibi büyük Ģehirler yoğun Ġthal malı buğday ile beslenirlerdi. 19.yy‟da sanayileĢen batı ülkelerinin 12 kendilerine sağlanan gümrük kolaylıklarıyla Osmanlı tezgah sanayisini kesin iflasa sürüklemelerinden sonra, modern sanayi kurma çabaları baĢarısızlıkla sonuçlanmıĢtı. Ülkenin uğradığı iktisadi çöküntü bürokrasiyi ve orduyu modernleĢtirmek zorunluluğu karĢısında içinden çıkılmaz bir duruma girdi. Ulusalcılık akımları, iç ayaklanmalar, dıĢ müdahaleler yüzünden yorucu savaĢlarda toprak kaybeden Ġmparatorluk, dıĢ politik güçler arasında denge oyunlarına baĢvurarak yasama dönemine girdi. DeğiĢen dünya siyasal konjonktürüne göre arkAsını bir güçlü devlete dayıyordu. Osmanlı dıĢ dünyaya etki edecek kapasiteye sahip değildi. Bütün dünyada Ġslam‟ın lideri rolünü üslenen Ġmparatorluk bu politikayı yürütecek gerekli araç ve kuvvete sahip değildi. Fakat sömürgelerde Ġngiltere, Fransa ve Rusya karĢıtı bir politika gütmek durumunda idi. Bunu hiç değilse görünüĢte yapacaktı ve teatral sahneye koyuĢta uyumlu rol oynayacak tek partner Almanya idi. *OSMANLI BERLĠN KONGRESĠNDE BÜYÜK DARBE YĠYOR Almanya bu durum sonucu ülkemizin tarih sahnesine çıkabildi. Berlin kongresinden sonra ağır bir darbe yiyen ve tarihi dönüm noktasına gelen Osmanlı Ġmparatorluğu yöneticilerin, büyük devletler arasında Almanya‟ya yakınlık duymalarının nedeni Avrupa devletlerinin dıĢ politikalardaki ilkelerin ve yöneldikleri etki alanlarının, Osmanlı Ġmparatorluğunun yaĢama Ģansına son verecek biçimde değiĢmesidir. Artık Osmanlı Sultanı ve yöneticileri Almanya desteğini arıyorlardı. Berlin‟de Sultan adına, Bismarck ile görüĢen Ali Nizami Bey, ondan ordu ve sivil idareyi ıslah edecek uzmanlar isterken “Osmanlı Saltanatının Alman ittifak ve desteğini son derece arzu ettiğini de” bildirmiĢtir. Bismarck ise “Almanya‟nın Osmanlı ile ittifak istediğini ancak arada Avusturya olduğunu bu nedenle önce Avusturya ile 13 Osmanlı devletinin anlaĢması gerektiğini” söylemiĢtir. Böylece Avusturya ile Osmanlı zorla dostluğa itilmiĢtir. Avrupa konjonktüründe dost olarak görünen veya öyle olması beklenen Japonya ve Almanya idi. Osmanlı, Japonya ile topraklarında hiç diplomatik günden güne iliĢki artan kuramadı bir ancak nüfus Almanya‟nın, edinmesine de direnmeyecekti. Ġmparatorluğu fiziki olarak parçalamak isteyen Ġngiltere, Fransa ve Rusya karĢısında tarihinin son sayfaları yazılan Osmanlı Ġmparatorluğunun paniğe kapılması ve kapılarını Almanya‟ya açması kaçınılmaz görünüyordu. * ALMANYA‟NIN OSMANLI ÜZERĠNDE EKONOMĠK AMACI Alman ticaret sermayesi ve yatırımları örgütlü olarak Osmanlı ülkelerinde faaliyete geçebilmek için büyük Demir yolu yatırımlarına gemicilik faaliyetinin geliĢmesini ve Alman bankacılığını ciddi desteğini bekliyorlardı. Alman Ticari Denicilik ve Demir yolu taĢımacılığındaki yenilikler ve teknik ehliyet dolayısıyla Alman sanayi ürünleri bir müddet sonra Osmanlı pazarlarına istila etmekte gecikmeyeceklerdir. 26 Ağustos 1890‟da Alman Ġmparatorluğu ile Osmanlı Ġmparatorluğu arasında imzalanan ticaret antlaĢması. Almanya lehine imtiyazlar bahĢediyordu. AntlaĢmaya göre, Almanya ve Osmanlı tüccarı “en imtiyazlı tüccar” statüsünde idi; ama uygulamada bundan yararlanan hep Almanlar olmuĢtur. Almanya‟nın Türkiye‟ye nüfuz ediĢi; orduda ve mülki teĢkilatlardaki ıslahata yardım edecek heyetler ve Bağdat Demir yolu sayesinde oldu denebilir. Bu gümrük indirimi, silah ticaretini, teknik malzemenin giriĢini geliĢtirmiĢtir. Anacak Almanya‟nın bütün dünyadaki siyasi yayılmasının nedenlerinin biride ucuz, bol (düĢük kaliteli) mal üretimi ve Ġngiltere ve Fransa‟ya göre geç kalarak gerçekleĢtirebildiği sanayini modern ve elveriĢli yöntemlerle 14 kurmasıdır. Avusturya-Macaristan ekonomisiyle giderek bütünleĢtirdikten sonra Almanya‟nın Osmanlı pazarına giriĢi kolaylaĢtı. Zaten bu vakte kadar da Alman sanayi ürünleri Osmanlı ülkesine hep Avusturya etiketi altında giriyordu. Bu, Balkanları aĢan demiryolu sayesinde oluyordu ve denizcilikte geri kalan bu iki ülkenin demiryolu sistemine önem vermelerinin nedeni buydu. Bağdat‟a kadar uzanacak bir demiryolu, hakir Osmanlı topraklarının zengin bir Pazar ve hammadde kaynağı haline getirecekti. 1880‟lerde Almanya ve Avusturya-Macaristan‟ın Osmanlı dıĢ ticaretindeki payı %18 iken, 1909‟da bu pay %42‟ye yükselmiĢtir. 19.yy boyu ulaĢımın pahalılığı yüzünden Alman malları Osmanlı pazarlarında makbul değilken 1880‟lerden sonra durum değiĢti ve taĢıma ücretlerindeki önemli düĢüĢ Almanya ile ticareti hızlandırdı. Alman deniz ticareti de artıyordu. * OSMANLI COĞRAFYASINDA AVRUPA SANAYĠ HAMLESĠ. 1840‟lardan sonra Batı Avrupa‟nın Pazar iliĢkilerine giren Osmanlı Ġmparatorluğunda madenler ve mono kültürel tarımdan elde edilen ürünler. Tarımdan elde edilen ürünleri ele geçirmek hatta tütün, yün gibi tarım ve hayvancılık ürünlerini kısmen yerinde iĢleyip Batı Avrupa‟ya aktarmak sorunu vardı. Bu nedenle yeni kolonist devletler demiryolu, liman gibi altyapısal yatırımlar yanında bazı dallarda küçük bir sanayide kurdular. Ancak yarı sömürgeleĢme hayat tarzı içerisinde Ġmparatorluğun temel sanayisini kurma giriĢimi baltalandığı gibi ulaĢım ağıda, rasyonel ve kendi içinde tamamlayıcı bir sistem halinde kurulamadı. 1880‟lerden itibaren Osmanlı Ġmparatorluğu, büyük sanayi devletleri arasında Ģiddetli bir rekabet alanı oldu. Ġngiltere; Mısır ve Hindistan gibi sömürgelerine çekilirken, Fransa ve Almanya demiryolu ve bankacılık alanında çekiĢmeye girdiler. Kendi 15 devletinin desteği arkasına alamayan yabancı sermayedarlar bu kavgada yenilecektir. Almanya ise tebasının Yakındoğu‟daki giriĢimlerini sadece bürokrasi ile değil, örgütlendirilmiĢ yığınlarla da destekliyordu. 1881-1914 yılları arasında gerek Osmanlı borçlarındaki hisseleri ve gerekse doğrudan yatırımları itibariyle Osmanlı Ġmparatorluğunda Fransız, Alman ve Belçika sermayesi artıĢ göstermektedir. Gerek Almanya ve gerekse Fransa‟nın yatırımları 1880‟lerden Ġmparatorluğundaki sonra toplam artacaktır. yabancı sermaye 1890‟larda en baĢta Osmanlı Osmanlı borçlarında sonra demiryolları ve bankacılık sektöründe toplanmıĢtı. Toplam doğrudan yabancı yatırımların %41‟i demiryolları, %23,5‟i bankacılık ve ancak %10‟u sanayi alnında gerçekleĢmiĢti. Bu dönemde sermaye ihraç eden koloniyalist ülkeler bütün dünyada en çok demiryollarına para yatırıyordu. Alman yatırımları en büyük yayılma ve artıĢ hızını götürmesine rağmen, Fransa halen en büyük yatırımcı idi. * ALMANLAR OSMANLIYA SEMPATĠK GÖRÜLÜYOR. Almanya, Osmanlı Ġmparatorluğuna nüfuz ederken Ġslamcı ideolojiye de sempatik görünme gayretindeydi. Gerçekte Ġslamcılıkta Almanya‟yı Avrupalılar arasındaki yandaĢı olarak görmüĢtü. Almanya‟nın doğu ile uğraĢan bilgin ve tacirleri, yoğun olarak propaganda broĢürleri yazma faaliyetinde idiler. Bu gruplar; Osmanlı Ġmparatorluğunun Ġslam birliğini sağlayıp baĢı çekeceğinden ve Almanya ile birleĢerek Ġngiltere ve Fransa‟yı saf dıĢı edip, bu zenginlik dolu ülkelerden Alman iktisadını yararlanacağını yayıyorlardı. Bu tür yayınlar özellikle II. MeĢrutiyetten sonra artan Alman nüfuzunun ideolojik platformunu oluĢturmak amacıyla, Türkiye de çevrilmiĢ ve hatta bazı Alman hayranı tarafından benzerleri yazılmıĢtır. Almanya‟nın zorunlu bir seçenek olduğu kanaati herkesten önce Sultan II. Abdülhamid‟te vardı. 16 Sultanın Alman ittifakı ve Almanya‟nın iktisadi etkisine karĢı huzursuz ve davetkar bir eğilimi vardı. Ancak II. Abdülhamid, Avrupa uyumu ve barıĢçı politika içinde bu birliğe taraftardı. Osmanlılar, Avrupa dengesinde uyumu bozmayan bir Almanya‟nın yanında yer almalıydılar. * ABDÜLHAMĠT DÖNEMĠNDE OSMANLI - ALMAN ĠLĠġKĠLERĠ Almanya bu uygun ideolojik ortamın yardımıyla Osmanlı Ġmparatorluğuna nüfuz edebileceği iki alan buldu. Orduda ve sivil yönetimdeki ıslahat ve demiryolu yapımı... Bu alanda giriĢtiği taahhütler; silah ticaretini, bankacılığı, maden imtiyazları elde etmeyi ve nihayet kanalizasyon faaliyetini birlikte getirecektir. II. Abdülhamid döneminde Osmanlı ordusunun reform sorunları ön planda öne alınmakla birlikte yönetim örgütünün bütün dallarında bir reforma giriĢilmesi kaçınılmaz bir gereklilikti. II. Abdülhamid gümrüklerde maliyede ve en önemlisi poliste yapacağı düzenlemeler için gerekli uzmanları Almanya‟dan sağlamıĢtır. PadiĢah merkezli idarede, maliyede, orduda, poliste, adliyede v taĢra yönetiminde köklü düzenlemeleri yapmak için Ġngiliz ve Fransız yardımını denemiĢ ve faydasız gördüğünden savaĢ gücünü, kalkınmasını ve otoriter yapısını takdir ettiği Almanya‟dan danıĢman ve uzman istemek fikrine, saltanatını ilk günlerinden beri dört elle sarılmıĢ ve gerçekleĢtirmeye giriĢmiĢtir. Özellikle Fransız-Alman savaĢındaki Alman galibiyeti padiĢahtan öncede askeri-sivil bürokraside Almanya‟ya karĢı bir eğilim yaratmıĢtı. 1880‟lerden itibaren iki taraf arasında yapılan bir sözleĢme ile Osmanlı hükümeti, Osmanlı üniforması ve rütbesi taĢıyacak ve bazı asker ve sivil uzmanları kadrosuna alıyor, ancak bunlara farklı ve yüksek ücretler veriyordu. Üstelik maaĢlar Osmanlı bankası tarafından muntazaman ödenecekti. * 17 OSMANLI ORDUSUNDA ALMAN SUBAYLAR 14 Temmuz 1880 antlaĢmasına göre; bu uzmanlar üç yıl süre ile istihdam edilecekti. Uzman subayları ve memurlara 20.000 frank. Yıllık maaĢ ödemesi yapılacak, gümrük müdürüne 40.000 frank ödenecekti. Harbiye Mektebi‟ne öğretmen olacak subaylarda bu statüde idĠ. Bu memur ve subayların, Osmanlı memuru olarak hizmet görmesine rağmen Almanya‟daki memuriyet görev ve unvanlarının da değiĢmeden devam edeceği, sadece bu müddet zarfında ödemelerin Osmanlı hükümeti tarafından yapılacağı öngörülüyordu. Görevleri olarak gelenler vatanlarındaki memuriyet ve görevlerinin ve özlük haklarının aynen muhafazasına büyük önem veriyorlardı. Gelenler bir yerde ülkelerinde tatmin olmayan ve Roma‟da ikinci olmaktan bıkıp, bu ülkede birinci olmak isteyen kimselerdi. Kimisini maaĢların dolgun oluĢu bu iĢte itiyordu. 1890‟lardan itibaren Almanya‟dan tıp profesörleri getirildi. Bu tarihten sonra Mekteb-i Tıbbiye‟nin modernleĢtirilmesi için, Alman öğretmenlerden yararlanılması düĢünüldü ise de Türkiye‟de, Fransız tıp öğretmenleri ve usulü 1930‟lardaki üniversite ıslahatına kadar devam etmiĢtir. Alman tıbbının Türkiye‟deki etkisi HaydarpaĢa Hastanesi‟nin kurulmasıyla baĢladı. Almanya‟dan gelen uzmanlar kendilerini iĢsiz ve karanlık bir ülkeye aydınlığı getirenler olarak görüyorlardı. * ALMAN KÜLTÜRÜ OSMANLIYI ĠSTĠLA EDĠYOR. Türkiye, Almanya‟nın iktisadi, siyasi ve askeri nüfuz alanına girdi, ama gerçek Alman kültürünü değil, yüzeydeki Alman kültürünü, daha doğrusu Alman propagandasını tanıdı.Gerçekte Alman nüfuzunun artmasıyla Türkiye‟ye; Kant, Schelling, Hegel, Feurbach ve Marx‟la geliĢen klasik Alman felsefesi, Alman 18 edebiyatı, tekniği ve doğa bilimleri gelmedi. Alman kültürü, Türkiye‟ye sadece; Arkeolojik zenginlikleri yağmalayacak kazılar, Beyoğlu‟ndaki Viyana operetleri, Almanca eserlerin Fransızca üzerinden eksik ve yanlıĢ çevrileri ve büyük ölçüde de Alman Militarizmini ve hayranlık duyguları olarak geldi. Bu dönemde 1890‟lı yıllarda Truva kazılarını yapan Alman arkeolog Schliemann‟ın karısı Sophia, kara çarĢaf giyerek gümrükten üzeri aranamadığı için Truva Hazinesi‟ni kaçırırken, Alman hükümeti özel izinle 1900-1912 yılları arasında Bergama Zeus Tapınağı‟nda kazılar yapan arkeolog Dörpfeld aracılığıyla Bergama‟daki Zeus Tapınağı‟nı sökerek Berline götürmüĢdür. Bergama yöresinde yol inĢaatını yöneten Alman Mühendis Carl Humann çalıĢmaları sırasında bu sunak ile ilgili bazı frizlere ve kalıntılara rastlamıĢ ve daha sonra Zeus sunağı özel izinle olduğu gibi Berlin‟e taĢınmıĢtır. Bugön sunağın yerinde temelleri yer almaktadır. * OSMANLI ALMAN ĠLĠġKĠLERĠNDE YENĠ DÖNEM Berlin kongresinden sonra ortaya çıkan panik havasına kadar Osmanlı ordusunda modern Ġngiliz, Fransız ve Prusya sistemleri geleneksel Osmanlı sistemiyle bir arada yaĢamıĢtır. Bu tarihten sonra Osmanlı ordusu artuk Alman genelkurmayının stratejisine, onun tayin ettiği subaylara ve Alman endüstrisinin silahlarına bağlanıp gittikçe Alman askeri sistemiyle bütünleĢen bir ordu olmaya baĢladı. 1877-1878 Osmanlı-Rus savaĢı (93 harbi) Türkiye‟de bir anlamda yeni bir dönem baĢlattı. Osmanlı devleti yaĢama Ģansını yapacağı askeri reformlara bağlamıĢtı. 1880 Temmuzunda padiĢah, Berlin‟e gönderdiği bir listede istenen askerler ve sivil memurlar, özel bir sözleĢme ile Osmanlı hizmetine girdiler. Genelkurmay baĢkanı Helmuth Von Moltke, Türkiye‟de geçmiĢteki kendi 19 tecrübelerine dayanarak; “subayların Alman ordusu ile iliĢkilerini kesmemelerini, bu sayede en iyi uzmanların gönderilebileceğine ve bunun da Osmanlı ordusundan çok Alman ordusunun iĢine yarayacağını belirtmiĢ, Osmanlı üniforması giyseler de, Alman subayı olarak Ġstanbul‟a gönderileceklerin, Almanya büyükelçiliğine bağlı olarak faaliyetlerini sürdürmelerini istemiĢti. 11 Nisan 1882‟de dört subayın gönderilmesi için izin çıktı. Bu gelen dört subay Albay rütbesine yükseltildi. Koehler adındaki subay geliĢinden üç yıl sonra öldü. Ölümüne kadar Alman silah fabrikalarına Osmanlı ordusu tarafında ilk yüklü sipariĢleri verdirmek için didindi durdu. Zamanla Osmanlı ordusu, Alman silah fabrikatörlerin en iyi müĢterisi olacaktır. Almanya‟dan silah ithalatı özellikle Vonder Gotz‟ün geliĢinden sonra daha da artacaktır. • ALMAN SUBAYLARINA OSMANLI ORDUSUNDA AYRICALIK. Alman subaylarının ıslahat için verdikleri önergelerde pek uygulanmıyordu. Bunun sebebi ise öne sürülen projeler oldukça masraflıydı. Bir müddet sonra diĢe dokunur bir çalıĢma yapamayacaklarını anlayan Almanlar, maaĢ ve rütbe derdine düĢtüler ve Vonder Gotz‟ün yaptığı gibi, Osmanlı askeri sırlarından elde ettiklerini, ordunun durumunu ve politik hayatı günü gününe Alman harbiye ve hariciye nazırlarına rapor etmekle yetindiler, maaĢlarını arttırma derdine düĢtüler. PadiĢah, Almanlarla dostluğunu devam ettirmek ve dıĢa karĢı bir görünüm vermek için pekte bir Ģey beceremeyen bu subayları elinde tutmak istiyordu. Sultan Abdülhamit reform için Alman subaylarını çağırırken, bir yandan da Osmanlı Ordusundan bazı subayları eğitim için Alman Ordusuna göndermek niyetinde idi. 1882'de on Türk subayı ihtisas için Almanya'‟a gönderildi. bunlar zamanla Türk Ordusundaki Alman subayların yerlerini 20 aldılar. Bu Türk subaylarının seçiminde askerlik yeteneklerinden ziyade, Alman hayranı olmaları dikkate alınıĢtır. Çünkü Vonder Gotz Ekim 1889‟da Almanya‟ya yazdığı raporunda bunu belirtiyordu. Diğer taraftan Alman ordusunda eğitim almak için subay gönderme iĢi, Türk ordusunda baĢlayan AlmanlaĢma yönünde uygun bir geliĢme idi. Ancak Almanya‟ya gönderilen subayların seçimi konusunda titiz olunmaması ve Almanya‟da subaylara eğitimden ziyade Alman ordusunun büyüklüğünün gösterilmesiyle sınırlı tutulması bu uygulamanın menfi netice vermesine yol açmıĢtır. Nitekim II. Abdülhamit bile Almanya‟ya gönderilen subayların, mesleki eğitim görmeleri yerine, genellikle eğlence ile vakit geçirip sonrada yurda döndüklerinde kendini beğenmiĢlik yapıp arkadaĢlarına ve üstlerine dahi yukarıdan baktıklarını üzüntü ile dile getirmektedir. 1908 yılında II. MeĢrutiyetin ilanından sonra da Almanya ile askeri alandaki iliĢkilere devam edilmiĢtir. Nitekim 1909-1910 yılları arasında Almanya‟ya kurmay öğrenimini ve ihtisası yapmak üzere genç Osmanlı subayları gönderilmiĢtir. Bunlar I. Dünya SavaĢı ve Ġstiklâl SavaĢında önemli mevkilerde savaĢının sonucundan sonra, bulunmuĢ orduda subaylardı. Alman 1912 Nüfusu Balkan arttırıldı. Ġmparatorluk I. Dünya savaĢına Almanya komutasında girdi denilebilir. SavaĢ öncesi dönemde ve savaĢ içinde Alman askeri uzmanları artık fiili komutanlar olmuĢlardı. Kendilerine hayran olan Osmanlı komuta kademelerine karĢı, son derece amirane bir tutum içinde idiler. Âlman subaylarının uygunsuz hareketleri görmezlikten geliniyordu. 1910‟larda Osmanlı Türkiye‟sinde orduda olduğu kadar sivil hayatta da yeni bir moda olan Alman hayranlığı vardı. Bu hayranlık I. Dünya savaĢı sonunda Osmanlı Ġmparatorluğu ile birlikte tarihe gömüldü. 21 SONUÇ ĠSMAĠL KAHRAMAN: Almanların 1871 yılında Prusya liderliğinde Fransızları mağlûp ederek Alman birliğini sağlamasından sonra izlediği politika Fransızları kendilerinden intikam almalarını önlemek olmuĢtur. Bu sıralarda büyük devletler “ġark Meselesi” olarak adlandırılan Osmanlı toprakları üzerindeki etmekteydiler. ihtiras Bismarck ve çıkarları önderliğindeki hususunda Almanya mevcut mücadele dengeyi bozmamak için bu mücadeleye girmek taraftarı değildi. Almanya‟nın Osmanlı‟ya karĢı kayıtsız politikası 1888 yılında II. Wilhelm‟in imparator olmasıyla değiĢmiĢtir. II. Wilhelm, Bismarck‟ın dengeleri bozmamak için dikkatlice sürdürdüğü politikadan vazgeçerek sanayileĢmesini tamamlamıĢ bir devlet olarak emperyalist amaçlarla yayılmacı bir politika izlemeye baĢlamıĢtır. Böyle bir politika giden Wilhelm‟in, Osmanlı devleti ile iliĢkilerini geliĢtirmesinde Ģunlar etkili olmuĢtur; *OSMANLI ALMANLAR ĠÇĠN GENĠġ PAZAR OLUYOR. Osmanlı toprakları Alman ihraç sanayi ürünleri için geniĢ bir Pazar niteliğindeydi. 2.Anadolu, bir yandan Alman dokuma sanayisinin en önemli hammaddesi olan pamuğa, diğer yandan gıda maddelerine ve tahıla olan ihtiyacını karĢılayacak kapasitede idi. 3. Ġmparatorluk topraklarının bakır, krom, kurĢun ve petrol gibi maden yatakları Alman endüstrisinin ihtiyaçlarını karĢılayacak kapasitede idi. 4. Stratejik bir konumda olan Osmanlı toprakları ile Almanya arasında karayolu bağlantısı kurulmasıyla hem Ġngiltere‟nin deniz ablukası ortadan kaldırılıyor, hem de Almanya‟nın Rusya ve Ġngiliz sömürgelerini kolayca vurmasını sağlıyordu. 5.Türkiye‟ye gönderilen Alman askeri uzmanları sayesinde dayanarak, Alman sanayiciler, Türkiye‟deki bulundurabilirlerdi. 6. Zayıf demiryolları önemli ve ve silah noktaları yıkılmakta olan bağlantılarına denetim bir altında imparatorluk 22 konumunda olan Osmanlı Ġmparatorluğu Alman yardımı ve etkisi sayesinde kısa sürede ele geçirilebilirdi. * ĠNGĠLTERE KIBRISI NASIL ĠġGAL ETTĠ ? Bu sırada Osmanlı devleti ise 1877-1878 Osmanlı-Rus savaĢında (93 Harbi) kaybetmenin verdiği maddi ve manevi kayıpları telafi etme sıkıntısı içinde idi. Daha önce dıĢ politikada Osmanlı Devletinin dayanağı olan Ġngiltere‟nin 1878 Berlin konferansında takındığı Osmanlı aleyhtarı tavır ve bunun akabinde Kıbrıs‟ı antlaĢmaya göre geçici olarak iĢgal etmesi Osmanlı devletini yalnız bıraktığı gibi, 1881 yılında kurulan Duyyun-u Umumiye ile de Osmanlı ekonomik kaynakları tamamen alacaklı dıĢ ülkeler ve bankerlerin kontrolüne bırakılmıĢtır. Bu ortamda II. Abdülhamid‟in büyük devletlere karĢı hiç güveni kalmamıĢtı. Osmanlı Devleti‟nin Almanya‟dan ordusunu eğitmek amacıyla subay talep etmesi de bu döneme rastlamaktadır. Almanya‟ya tahsil ve staj için talebeler gönderilmiĢ, karĢılığında da Osmanlı ordusunu eğitmek için çeĢitli heyetler gelmiĢtir. Bu siyasi ortamda Almanların ekonomik geliĢimi de göz kamaĢtırıcı olmuĢtur. 19.yy sonlarına doğru hızla Orta Avrupa‟nın atölyesi haline gelmiĢ ve ürettikleri için pazara, üretim için hammaddeye ve iĢçisini besleyeceği gıdaya ihtiyaç duyuyordu. 1890‟larda Alman yatırımları Latin Amerika, ABD, Afrika, Asya ve Anadolu‟ya yayılmıĢtı. Almanya‟nın Türkiye ile olan ticareti de büyük ölçüde artmaya baĢlamıĢtı. * ALMANLAR OSMANLI‟NIN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNE SAYGILI. 19.yy sonunda bazı Alman Ģirketleri Osmanlı Devletinde yatırıma teĢebbüs etmiĢtir. Fakat madencilik ve ulaĢtırma alanında var olan imkanlar zaten Ġngiliz ve Fransız Ģirketleri tarafından paylaĢılmıĢtı. Almanların, bunlardan 23 arta kalan imkanları değerlendirmesi gerekiyordu. Anadolu ve özellikle Mezopotamya‟nın zenginlikleri Almanların ilgisini çekmekte idi. Ancak buraya kadar uzanabilmek için temel bir yatırımın yapılması gerekiyordu. ĠĢte Anadolu-Bağdat-Basra Demiryolu Projesi böylece tarih sahnesine çıkmıĢtır. II. Abdülhamid‟inde Osmanlı topraklarında gözleri olmadığına inandığı Almanlar sıcak bakması dolayısıyla söz konusu imtiyaz anlaĢmalarının yapılması zor olmamıĢtır. Almanya‟nın, Bağdat Demiryolu Projesinin Ġngiliz çıkar alnına girmesi ile durum çıkmaza girmiĢtir. Yapılan tüm görüĢmeler ve müzakerelere rağmen bu konuda mütakabat ancak I.Dünya SavaĢı‟nın arifesinde sağlanmıĢsa da savaĢın çıkmasıyla da artık bu çabalar tüm anlamını yitirmiĢtir. Aslında bu demiryolu, üzerindeki spekülasyonlar ve çıkar çatıĢmaları dolayısıyla da savaĢın çıkmasına katkıda bulunmuĢtur. SavaĢ sonrasında ise Almanlar ve bağlaĢıklarının kaybetmeleriyle o zamana kadar inĢa edilen bölümler Ġtilaf Devletlerinin eline geçmiĢ, sonra da bölgede bağımsızlıklarını kazanan devletlerin kontrolüne bırakılmıĢtır. Böylece Osmanlı-Alman dostluğu, Osmanlıdaki Alman hayranlığı ve Alman nüfuzu, I. Dünya SavaĢının sonunda Osmanlı Devleti ile birlikte tarihe gömülmüĢtür. * BERLĠN - BAĞDAT DEMĠRYOLU PROJESĠ 19.yy sonlarında Osmanlı Devleti‟nin zenginliklerinden faydalanmak isteyen irili ufaklı Alman Ģirketleri faaliyetlerde bulunmaya baĢlamıĢtı. Bunun yanında Fransa ve Ġngiltere Ģirketleri o dönemde ulaĢtırma alanında varolan olanakları paylaĢmıĢlardı. Bu olanaklar içersinde doğan sömürge yarıĢı birinci bölümde söz ettiğimiz gibi Alman yatırımcılarının ilgisini Anadolu ve Mezopotamya üzerine çekmesine neden oldu. Ancak burarlara kadar uzanabilmek için temel bir yatırımın yapılması gerekiyordu ve Bağdat24 Basra‟ya kadar uzanacak demiryolu projesi böylece tarih sahnesine çıktı. Almanya sıcak denizlere inme hayalini Osmanlı devleti sınırlarından geçireceği demiryolu ile planlıyordu. Almanya‟da ileri gelen Devlet adamları, politikacılar, irili ufaklı Ģirket sahipleri bunun Almanya‟nın bir kurtuluĢ ıĢığı konusunda birleĢiyorlardı. Çünkü o günün teknik kuruluĢları Almanya‟da yer almasından dolayı bu projenin gerçekleĢmesi için bir sorun yoktu. Fakat Alman sermayesi Anadolu demiryollarına, Anadolu içlerine doğru yeni demiryolu imtiyazı verilmesi özellikle Fransızları harekete geçirdi. Ġzmit-Ankara Demiryolu imtiyazının, 1888 Ekiminde Alfred Kovllaya verilmesi ve Almanya‟nın hattı Ankara‟ya doğru hızlı ilerletmesi aynı yıllarda Fransızlarında Suriye-Lübnan‟da bir sıra hızla bir demiryolu ağı örmelerine neden oldu. Fransa böyle hızlı bir Ģekilde demiryolu yapımına baĢlamasına karĢın Osmanlı devletinin Almanya‟dan beklentisi çoktu. Çünkü Alman demiryolculuğu nispeten modern bir örgütlenme ve çalıĢma tekniğine sahipti. * OSMANLI sonlarında DEMĠR YOLU Osmanlı PROJESĠNDE Ġmparatorluğunda AVRUPA demiryolu REKABETĠ. çalıĢmaları 19.yy hız kazanmıĢtı. Fransız ve Ġngiliz sermayeleri Ege ve Rumeli de önemli hatlar inĢa etmiĢlerdi. Diğer yandan Asya vilayetlerine döĢenecek hatlar yabancı yatırımcıların ilgisini çekmeye baĢladı. 1868-1872 yıllarında Bağdat Valiliği yapan Mithat PaĢa, Anadolu‟dan bu vilayetlere kadar döĢenecek demiryolu için istekli kiĢilerin baĢında gelmekte idi. Ancak 1875 yılında devlet giriĢimciliği ile demiryolu yapımında uğranılan kesin baĢarısızlık bu konuda yabancı sermayenin Ģart olduğunu göstermiĢti. Abdülhamid‟te “büyük devletler arasında demiryolu inĢaatı için en fazla Almanya‟ya itaat edebiliriz. Çünkü onun için ehemmiyetli olan iĢin sadece iktisadi ve mali 25 cephesidir.” Diyordu. Yyine II. Abdülhamid‟e göre “Almanya söz konusu uzun demiryollarını inĢa etmekle ekonomik yönden Osmanlı Ġmparatorluğuna sıkı bir suretle bağlanacak ve bu Ġmparatorluğun devamı hususunda Türkiye‟ye siyasi buhranlarında olsun yardım etmeye mecbur kalacaktı. Bundan baĢka bu demiryolları Osmanlı ordusu hızla seferberlik yapmasına ve büyük kuvvetlerin bir yerden gerekli yere kolaylıkla taĢınmasına imkan sağlayacaktı.” Ayrıca padiĢah, demiryollarının geçtiği bölgelerde halkı refah seviyesinin artacağını, ziraat ürünlerinin kolayca taĢınması sayesinde bölgelerinin ekonomik düzeylerinin yükseleceğini düĢünmekte idi. Görüldüğü gibi demiryolları projesi ortaya atıldığı zaman ekonomik çıkarlar ön planda tutulmuĢtur. Bu Anadolu demiryolu hattı padiĢahın değindiği gibi ekonomiyi canlandırmak ve Alman dostluğunu kazanmak amacı ile Almanya‟ya verilmesi düĢünüldü. * ANADOLU DEMĠR YOLU HATTINDA ALMANLARA ĠMTĠYAZ Almanlara verilmesi düĢünülen Anadolu demiryolu imtiyazı taraftar ve karĢıt görüĢlerin ortaya çıkmasına ve imparatorluğun resmi çevrelerinde tatlı rüyalar görülmesine neden olmuĢtur. Ferik Necip Mehmet PaĢanın Anadolu demiryollarının inĢasına dair verdiği bir lahiyada ne Alman giriĢimcilerin nede bir baĢkasının hayalinde bile olmayan bir demiryolu ağından söz ediliyor. Konya-Ereğli-Külek Burada;Bursa-Ġnegöl-Kütahya-Afyonkarahisar- Boğazı‟nı geçerek Adana-Ġskenderun-Yumurtalık, Konya-Isparta-Burdur-Antalya,Ereğli-Niğde-Kayseri-Sivas-Zağra-ErzincanMalmahatun- Erzurum, Adana- MaraĢ- Ayıntav- Birecik- Diyarbekir- Bitlis Erzurum, Amasya- Tokat- Erzurum. demiryolu Ģubelerinden söz edilmektedir. Anadolu demiryolu hattı üzerinde Almanya‟nın yanında 26 Fransa ve Ġngiltere de istekli davranmasına karĢın 24 Eylül 1888‟de çıkan bir irade ile Anadolu demiryollarının inĢa ve iĢletme imtiyazı Alfred Kaullaya verildi. Alman iĢbirliği ile kurulan Anadolu Demiryolu ġirketine ilkin 1888‟de HaydarpaĢa-Ankara arasında demiryolu imtiyazı verildi. EskiĢehir-Konya hattının tamamlanması ile birlikte Alman yatırımcılar Anadolu içlerine kadar uzattıkları hatlar için kendilerine kilometre garantisi olarak gösterilen bazı vilayetlerin aĢar gelirini Duyyun-u Umumiye sayesinde derhal toplanıp teslim edileceğinden emin olduklarından bu iĢe girmiĢler ve emin oldukları gibi gelirler aynen teslim edilmiĢtir. * ALMANLARA VERĠLEN DEMĠR YOLU ĠMTĠYAZINDAN AVRUPA RAHATSIZ. Almanlara verilen imtiyazlar Osmanlı Ġmparatorluğu‟nun hayat alanlarına göz diken diğer güçleri de yeniden harekete geçirdi. Özellikle Fransa mevcut demiryolu yatırımlarını geniĢletmek isteğinde idi ve yeni imtiyazlar talep etti. Anadolu Demiryolları Kumpanyasına yolu Konya‟dan için gerekli eğitim verilince Fransızlarda adeta bu yolun tazminatı olarak Ege‟de, Kasaba Demiryolunu Afyona kadar uzatmak ve Suriye‟de de ġam-Humus-Halep hattını inĢa için gereken imtiyazı aldılar. Bu imtiyaz mücadelesi ardından yeniden Abdülhamid Konya hattının Bağdat‟a kadar uzatılması meselesini gündeme getirtti. PadiĢah bu hattın gerçekleĢmesi için Anadolu Demiryolu ġirketini çalıĢmalara baĢlaması için ikna etmeye çalıĢıyordu. Buna rağmen Almanların, padiĢahtan yeni imtiyazlar koparmalarını önlemek için olağanüstü cazip teklifler geliyordu. Bunların arasında en etkileyici olanı demiryolunu Konya‟dan, Bağdat‟a kadar kilometre güvencesiz inĢa etmeyi öneren Fransız teklifiydi. Deutsche Bank ise projeye temkinli yaklaĢıyordu henüz HaydarpaĢa-Ankara hattının 27 gelirlerinden bir yükselme yokken ve EskiĢehir-Konya hattı iĢletme masraflarını bile karĢılayamazken yeni bir demiryolu yapına baĢlayamayacağı görüĢünü savunuyordu. Bu sırada 1897 yılında TürkYunan savaĢının yaĢanması Almanları, Osmanlı Bütünlüğünü korumak için harekete geçirdi. Böylece Osmanlı Ġmparatorluğu Almanlara güveni artmıĢ oldu. * DEMĠR YOLU PROJESĠNDE MESAFELER. Uzunluk Yapım Tarihi ġirket • • Konya-UlukıĢla-Karapınar 291 km 1904-1912 Deutsche Bank • • DurakMamure 115 km 1904-1912 Deutsche Bank • • Toprakkale-Ġskenderun 59 km --------- Deutsche Bank • • Ġslahiye-Resulayn 453 km 1911-1914 Deutsche Bank • • Bağdat-Samarre 119 km 1912-1914 Deutsche Bank Ünlü Bağdat projesi 1912-1914 yılları arasında yapılan Bağdat-Samarre hattı ile son bulmuĢtur. Bu birbirinden kopuk hatlar Osmanlı Ġmparatorluğunun zenginliklerinin yağmalanmasından öteye gitmemiĢtir. Bu tür bir demiryolu ağının baĢka ulaĢım araçlarının da ortaya çıktığı dönemde ne kadar olumsuz sonuçlar doğuracağı açıktır motorlu araçların kullanılmasıyla ne Irak ne Suriye ve nede Türkiye‟de demiryolları, motorlu taĢımacılık ile rekabet edemedi. Bağdat hattının en baĢarılı kesimi sayılan HaydarpaĢa-Ankara hattının bugünkü durumu Almanların demiryolculukta bıraktıkları tarihin mirası niteliğini gösterir. Almanların bu mirası I. Dünya savaĢından sonra kesin niteliğini kazanmıĢtır. Mondros Mütarekesi ve Sevr AntlaĢmasıyla Almanlara ait tüm demir yolları Ġtilaf devletlerine teslim edildi. KurtuluĢ savaĢından sonra ise 1928 yılında Anadolu demiryolları satın alınarak devletleĢtirildi. Bağdat yollarının yapılmayan kısımları 1940 yılında yapılmıĢtır. * 28 BĠRĠNCĠ DÜNYA SAVAġIN‟DA OSMANLI - ALMAN ĠTTĠFAKI I.Dünya SavaĢı Osmanlı Ġmparatorluğu'nun istemeden de olsa girdiği büyük bir savaĢtır. Ġtilaf Devletlerini oluĢturan Ġngiltere, Rusya gibi ülkelerle Almanya'nın, sanayi devrimi sonra hızlanan büyüme ve kaynak bulma arayıĢının bir sonucu olan bu savaĢta tüm gözler Osmanlı'nın üzerine dikilmiĢ paylaĢılma ümidiyle hayaller kurulmuĢtur. Çok kötü bir ekonomi ve henüz yeni çıktığı Balkan savaĢının verdiği yorgunlukla acz içinde yönetilen ülkenin kendini bu savaĢın içinde bulması çok da zor olmadı. 1914'lü yıllarda Osmanlı, Avrupalıların deyimiyle Doğunun "Hasta Adamı" yorgun ve halsizdi. 1. Dünya SavaĢı 'na girecek durumda değildi. Genç Türkler iktidara geldiği 5 yıl içinde büyük toprak kayıplarına uğramıĢtı. Örneğin; Bulgaristan bağımsızlaĢmıĢ, Selanik , Girit , Ege Adaları Yunanistan'a kaptırılmıĢtı. Ġtalya Trablusgarb'ı ve Oniki Ada 'yı ele geçirmiĢ; Ġngiltere Mısır üzerine protektora ilanının ardından Kıbrıs 'ı ilhak etmiĢti. 1911 Trablusgarp SavaĢı ve 1913 Balkan muharebeleri yenilgileri Osmanlı'nın adeta belini bükmüĢ ve kendisine gelmesi çok zor olan bir süreç içerisine girmesine neden olmuĢtur. Daha yeni çıktığı Balkan SavaĢı ın yaralarını saracak zaman bile bulamamıĢtı. En değerli ordularını bozgunda kaybetmiĢ; kucak dolusu paralar ödenerek dıĢarıdan satın alınmıĢ silah top cephane ne varsa onlarda ekim ve kasım ayının çamurlu, yolsuz Rumeli topraklarında düĢmana terkedilmiĢti. Bir yıl öncesinden beri Alman askeri Türk ordusunda geniĢ ıslahat yapmıĢ fakat Balkanlar 'daki yenilgiler büyük zarar getirmiĢti. Bir çok bölgelerde asker aylardan beri maaĢını alamamıĢ, orduda moral kalmamıĢtı. Donanma mutsuz ve demode bir haldeydi. Çanakkale 'deki Garnizon periĢandı.Silahları ise çağdıĢı idi. Koca imparatorluk çağın, sanayi devriminin, bilim ve teknolojinin çok gerilerinde kalmıĢ, zengin 29 Avrupalıların kapitülasyon denen ekonomik ve mali boyunduruğu altında ezikti. Ülkede ne sanayi denebilecek bir tesis, ne de tam anlamıyla yapılan bir tarım vardı. Gaz yağından iğnesine, silahından mermisine her Ģey için dıĢa bağımlı olan memlekete ne düzgün bir yol, ne bir liman, ne de fabrika vardı. Ġhmale uğramıĢ insanları fakir ve okutulmamıĢ, devlet yönetimi çürümüĢ hazinesi tamtakır olmuĢtu. Siyasal durum ise tam bir karmaĢa idi. Ġttihat ve Terakki Cemiyeti'ne bağlı olan Genç Türkler, 1909 'da padiĢahı tahtan indirerek pek çok çevrede özellikle aydın çevrede tam bir destek kazanmıĢtı. Ama 5 yıllık savaĢ ve iç bunalımlar gereğinden de fazlaydı. Ġmparatorluğun derme-çatma hükümeti bir baĢka hükümeti iĢ baĢına getirerek kuvvetlenmek, durumu düzeltmek imkanı kaçırmıĢ; Genç Türklerin enerjileri kendi baĢlarını kurtarmanın umutsuz ve yalın mücadelesinde tükenmiĢti. Artık ne ilk günlerin parlak sözlerinden, ne demokratik serbest seçimlerden, ne özgürlükten, ne bütün imparatorluğu meydana getiren çeĢitli din ve milliyetteki unsurların eĢitliğinden, ne de hilal altında birleĢmeden bahseden yoktu. "Bağdat ve Kudüs gibi dıĢ eyaletlerde mahalli idareler korkutucu bir durumdaydı. Her an herhangi bir aĢiret bağımsızlığını ilan etmesi mümkündü." Mali yönden hükümet iflas etmiĢ: ahlak yönünden eski zorbalık ve irtikap günlerine geri dönülmüĢtü. birleĢmeden bahseden yoktu. "Bağdat ve Kudüs gibi dıĢ eyaletlerde mahalli idareler korkutucu bir durumdaydı. Her an herhangi bir aĢiret bağımsızlığını ilan etmesi mümkündü." Mali yönden hükümet iflas etmiĢ: ahlak yönünden eski zorbalık ve irtikap günlerine geri dönülmüĢtü. Durum böyle olunca yani istikrarsız politikalar ardı arkasına uygulamaya devam edince Ġttihat ve Terakki yönetimi de gittikçe halkın gözünden düĢmektedir. Çünkü politik durum tam bir keĢmekeĢti. Ġttihat ve Terakki'nin iktidara geliĢi ile Sultan Abdülhamit 'in tahtan indirilmesi 30 önceleri dünyanın her yerinde olduğu gibi memleket içindeki çıkarcı çevrelerde iyimserlikle karĢılanmıĢtır. Ancak aradan geçen beĢ yıl zarfında olup bitenler Ġttihat ve Terakki'ye oldukça sarsmıĢtır. Jön Türkler'in mücadeleleri politik bir kavga haline gelmiĢtir. * ĠTĠHAT TERAKKĠ CEMĠYETĠ VE ALMANLAR Ġttihat ve Terakki büyüklerinde ne diplomasi, ne yönetim, ne de genel siyasa bakımından bir iktidar yoktu. Bunu 5 yıl boyunca (1909-1914), imparatorluğu öncekileri çok aĢan sonsuz ayaklanmalar içinde bunaldıktan sonra kendi istekleriyle savaĢa girmiĢ; onu alabildiğince kötü yönetmiĢ, yenilince Almanya'ya kaçmıĢ; orada da rahat durmayıp Anadolu'nun milli mücadelesine binbir güçlük çıkarıp onu baltalamaya çalıĢmıĢ olmakla göstermiĢlerdir. Yetenekli oldukları tek yön komitecilikti. Bu gibi kimselerin yerinde gerçek devlet adamları bulunsaydı Boğazlar kapalı olarak uzun bir süre geçirilebilirdi. Hele savaĢa kendimiz değil, 3 düĢman devlet baĢlamıĢ olurdu ki bunun "kıyılanlar" dünyasında önemi büyük olurdu. Ġngiltere Hükümeti de bundan çekiniyordu. Bu yol tutulacağına Talat, Enver, Cemal takımı Ġslam alemini ayaklandırmak "Turanı kurtarmak" ve buna benzer hayallerle savaĢa katılmaya kararlı idiler. Bu anılan üçlüden en hırslı ve bilinçsizi Enver PaĢa idi. Ordu ve donanmayı gitgide daha büyük ölçüde Almanlar'ın eline vermiĢti ve bunlar Üçlü AnlaĢma devletleriyle aramızdaki gerginliği arttırmak ve Osmanlı subayları arasında savaĢa katılma isteğini yaratmak ve arttırmak için her ne olanaklı idiyse onu yapıyorlardı. Enver PaĢa'nın düĢüncesine göre Ruslar, savaĢ çıkacak olursa Osmanlılar aleyhine geniĢlemeye kalkıĢacaklardı. Özellikle hala Ermeni terörizminin ve kıĢkırtmacılığının sürdürüldüğü doğuda bu kesindi. Rusya ise üçlü anlaĢma içinde 31 olduğundan Ġngiltere ve Fransa'dan yardım beklemek güç olacaktı. * RUSYA ALMANLARDAN RAHATSIZ Diğer yandan Almanya'nın Ortadoğu'da toprak sorunu yoktu. "Almanya'nın stratejik çıkarları Ruslar'ın daha fazla ilerlemesini önlemekte yatıyordu. Müttefiki Avusturya uzun süredir Osmanlı topraklarına göz dikmiĢse de Bosna ve Hersek'i almakla karĢısına çıkan azınlık sorunlarını topraklarına yeni Ġslav toprakları katarak arttırmak istemeyecekti. Enver PaĢa'nın düĢüncesine göre Alman taraftarı olmak Osmanlı çıkarları arasında çok daha önemliydi. Çünkü eğer Osmanlı , Almanya yanında savaĢa katılacak olursa Rusya'nın içinde olduğu itilaf grubu Balkanlar'daki ilerleyiĢine bir son verecekti. Ayrıca o günkü Ģartlar göz önüne alınacak olursa Osmanlı'nın Almanya'dan baĢka yandaĢlara da ihtiyacı vardı. Bunlardan Bulgaristan ile ittifak gayretindeydi. ġimdi en önemli sorun Almanya ile yapılacak ittifakın Ģartları ve uygunluğu konusuydu. Almanya ile bağlantılardan sadece Enver PaĢa ve Sadrazam Halim PaĢa haberdardı. Sultan Mehmet ReĢat'ın bu anlaĢmadan haberi yoktu. Bu durum padiĢahlık makamının devre dıĢı bırakıldığını gösteriyordu. O dönemde iktidarda bulunan Ġttihat ve Terakki Partisi'nin öncü kadrosu, yapısı itibariyle silik ve sessiz bir kiĢiliğe sahip 72 yaĢındaki ihtiyar padiĢah Mehmet ReĢat'ı görüldüğü üzere bir kenara itmiĢ; dilediğince iĢ görmekteydi. Bu da padiĢahın iktidarının ne kadar zayıfladığının bir göstergesi idi. Sonunda anlaĢma yapılmaya karar verildi. "AnlaĢma, Avrupa'da savaĢ baĢladıktan sonra 2 Ağustos 1915'de imzalandı." "Cemal PaĢa anılarında Almanya ile akdin savaĢtan önce yapıldığını söyler. Ġttifak muahidesini hazırlayanlar Sadrazam Said Halim, Harbiye Nazırı Enver PaĢa , Dahiliye Nazırı Talat ve Meclis-i Mebusan reisi Halil Bey'lerdir. Cemal PaĢa henüz Fransız yanlısı olduğu için kendisine haber 32 verilmemiĢtir." AnlaĢma Alman yanlısı olan kimselerin isteği sonucunda imza edildi. Osmanlı'nın savaĢa girmesini ittihatçı üyelerden bir kısmı bazı sebeplerden dolayı istiyordu. Ġttihatçıların Osmanlı'yı harbe sokmak istemelerindeki sebep, uzun süreceği muhakkak bir dünya badiresi boyunca askeri, idare ve harp hali sayesinde mevkilerini muhafaza etmek ve birde bir ihtimalle Almanya galip geldiği taktirde muzaffer bir ülke nüfuzunu kazanarak iĢ baĢında gediklileĢmektedirler. AnlaĢma bazı maddeleri içeriyordu. Buna göre 28 Temmuz'da Sırbistan'a savaĢ ilan eden Avusturya'ya Almanya'nın yardımı Rusya'ya karĢı bir savaĢa yol açarsa Osmanlılar Mihver Devletlerini desteklemek için müdahale edecekti. Almanya da buna karĢılık Osmanlı toprak bütünlüğünün korunmasına yardımcı olacaktı. AnlaĢmada Sait Halim PaĢa Almanya'dan Ege Adaları ile Batı Trakya'yı istiyor; Yunanistan ile Bulgaristan'a baĢka yerlerden toprak ödünü verilmesini öneriyordu. Ġstanbul'da bu geliĢmeler olurken Alman Genel Kurmay BaĢkanı Moltke DıĢiĢleri'ne gönderdiği yazıda; Türkiye'nin Rusya'ya derhal savaĢ ilan etmesini ister. Osmanlı Genel Kurmayı savaĢın nasıl geliĢeceğini hiç beklemeden Almanya'nın yanında yer almak için hazırlıklara baĢlarken, Alman Genel Kurmay'ı da Çarlık Rusyası'na ve Müslüman Ġngiliz sömürgelerine harekete geçmek olarak saptamıĢtı. Alman gemileri Çanakkale Boğazı'na doğru yol alırken Osmanlı hükümeti, Ġngiltere ve Fransa elçilerine, salt vatan topraklarını korumak amacıyla seferberlik ilan edildiğini söylemiĢ; Sırp hükümetine de savaĢta yansız kalacağını bildirmiĢti. Yine anlaĢmada belirtildiği üzere "Osmanlı-Almanya-Avusturyalılar arasında 8 maddelik bu gizli anlaĢmanın 2.maddesi gereğince Rusya'nın Almanya ve Avusturya ile savaĢa girmesi halinde Osmanlı imparatorluğu da müttefiklerinin yanında Rusya'ya karĢı savaĢa girecekti. Halbuki Rusya ile Almanya ve Osmanlı yönetiminin 33 haberi olmadan Avusturya arasında savaĢ imzadan bir gün önce baĢlamıĢtı." Bu anlaĢma dahilince Osmanlı'nın savaĢ hazırlıklarını bitirene kadar tarafsızlığını koruması kararına varıldı ve anlaĢma bütün dünyadan gizlendi. TALAT PAġA VE PAġALARIN TUTUMU DIġSES: Osmanlı'nın savaĢa girmesini kimi kesim isterken kimileride hazırlıklı olmadığı gerekçesiyle karĢı çıkmıĢlardır. Bunlardan Cavit Bey savaĢa Almanya yanında girmeye karĢı çıkanlardandır. Çünkü örneğin mason locasının tutumu, sürekli iliĢki içinde bulunan finans çevreleri vb. nin etkisi buna sebeptir. Talat Bey'in ise sezgilerinin uyarısı ile kaderci bir yaklaĢımla son çırpınıĢı ve savaĢımı Türk'e yaraĢır bir biçimde yapmak açısından savaĢtan yana olduğunu görüyoruz. Enver PaĢa da olaya ne ölçüde "Ģövalyeci" bir tutumla, geleceğin ünlü serdarı olma rüyaları içinde bakıyorsa, Cemal PaĢa da savaĢı istemektedir. Bunlardan Sait Halim PaĢa ise kırgındır. Çünkü açık bir Ģekilde istifa edeceğini sadrazamdan habersiz böyle eylemlere giriĢilen bir yerde hükümet baĢkanı olarak kalmanın anlamı olmadığını söyledi. Fakat Talat Bey ve diğerleri buna bir çözüm bulunacağını söyleyerek istifasını geri aldırmıĢlardır. Her ne kadar Osmanlı Hükümeti yönetimi ve bilhassa savaĢa taraftar olmayan Sadrazam Halim PaĢa, Maliye Nazırı Cavid Bey ve diğer üyeleri yapılan anlaĢmanın savunma amaçlı olduğunu iddia etseler de Almanya'nın hemen ertesi günü Osmanlı'ya savaĢa girme zemini hazırlamaya baĢladığı görülmüĢtür. "3 Ağustos'ta da Fransa'ya ve sömürgelerine karĢı faaliyet için Akdeniz'de bulunan Goben ve Breslau zırhlılarına hemen Ġstanbul'a gitmeleri emri verilmiĢtir. Ġngiliz'lerin peĢinden geldiği gemiler önce Ġzmir'e 10 Ağustos'ta da Çanakkale'ye gelmiĢlerdir. Hükümetin bilgisi haricinde Harbiye Nazırı Enver PaĢa'nın 34 özel izniyle Boğazlardan geçmiĢlerdir." Gemilerin boğazlardan geçiĢleriyle ilgili bazı spekülatif bilgilerde mevcuttur. Örneğin; Talat PaĢa anılarında; Goben ve Breslav gemilerinin kasıtlı olarak Osmanlı'yı savaĢa sokmak için Çanakkale'ye sığındıklarını kabul etmez. Çünkü "Bu iki gemi önce Ġtalya limanlarında bulunuyordu. Ġtalya tarafsız kalıp ta gemilerin karasularını belirli bir süre içerisinde terketmelerini isteyince Goben ve Breslav Akdeniz'e açılmak durumunda kalmıĢlardır. Cebelitarık ise Ġngiltere Deniz Kuvvetleri tarafından kapatılmıĢtır. Bu sebeple Akdeniz'de gidebilecekleri tek yer Almanya ile yandaĢ olan Osmanlı karasularıydı. Zaten peĢlerindeki Ġngiliz donanması da onları bu yöne doğru itmekteydi." Ģeklinde bilgi verir. Talat ve Cemal Beyler hatıralarında gemileri Enver'in içeriye aldığını yazarlar. Ancak "Alman Sefiri Wangenheim hatıratında bu gemilerin meselesinin ittihatçılarla Almanlar arasında önceden kararlaĢtırılmıĢ bir mesele" olduğunu yazmaktadır. Hakkında bu nedenli farklı söylemler olmasına karĢın var olan bir gerçek var ki o da gemilerin boğazlardan girerek I. Dünya savaĢında yerimizi almamızı sağlamalarıdır. Gemilerin Çanakkale Boğazı'na giriĢlerinin hemen ardından takip eden Ġngilizler'in 4 saat sonra boğaza geldiği göz önüne alındığında maksadın kısmen yönlendirme olduğu anlaĢılmaktadır. Amaç Osmanlı'nın donanmasının güçlenerek boğazları tek baĢına Ruslar'a bırakmamalarını sağlamak düĢüncesinden de kaynaklanmıĢ olabileceğini söyleyebiliriz. Gemiler boğazlardan geçtikten sonra Ġtilaf Devletleri yaptıkları tarafsızlık anlaĢmalarına göre gemilerin 24 saat zarfında Türk karasularından çıkarılmasını ya da hemen silahlarından arındırılması gerektiğini bildirerek Osmanlı hükümetini protesto etmiĢlerdir. Hükümet bunun üzerine Halil MenteĢe Bey'in teklifi üzerine gemileri satın alma yoluna gitmiĢtir. 35 OSMANLI SAVAġTA ĠSMAĠL KAHRAMAN: Sonunda Osmanlı da savaĢa girmiĢti. Gemiler boğazdan geçtikten sonra mürettebatı baĢına fesler giyerek sanki Türk donanmasının denizcileriymiĢ gibi davranıĢlar yapmaya baĢlamıĢlardır. Bunun üzerine Alman PaĢası Weber, Çanakkale Boğazı'nı kapattırdı. Bundan Türkler'in de haberi yoktu. Durumdan haberi olanlar yalnızca Enver PaĢa ve kabine arkadaĢlarıydı. Aynı zamanda bu durum diğer ülkeleri de telaĢlandırmıĢtır. DIġSES: Rusya'nın ise neredeyse hayat yolu kesilmiĢti. "Birkaç hafta içinde Karadeniz'den gelen Rus buğdayı yüklü gemiler Haliç'te tutuldu. 29 Ekimde Goben ve Breslav Karadeniz'e açılarak Odessa Sivastopol ve Navrossis'de ki Rus tahkimatını bombardıman ettiler." Bunun üzerine 30 Ekimde Ġngiliz ve Fransızlar da Türkiye'ye karĢı harekete geçti. Rus limanları bombardıman edildikten sonra " Rusya fiilen 31 Ekim'de Doğu Beyazid'in kuzeyinden sınırı geçmiĢ, Ġngiliz'ler de ertesi gün Akabe'yi bombalamıĢlardır. 3 Kasım da Rusya; 5 Kasım da Fransa ve Ġngiltere Osmanlı'ya savaĢ ilan etmiĢtir. Osmanlı'nın karĢı savaĢ ilanı ise 11 Kasım 1914 de yapılmıĢtır. PadiĢah V. Mehmet ReĢat savaĢ ilanında 3 gün sonra 14 Kasım 1914 de "Cihad-ı Ekber"ilan etmiĢtir." Cihat fetvasındaki amaç Ġngiltere, Fransa, Rusya, Sırbistan, Karadağ ve müttefikleri hakimiyet ve esaretleri altında bulunan müslümanları bu devletlere karĢı ayaklandırmak; bu devletlerin müslüman tebaasından toplayacakları askerleri de Osmanlı Devleti ve müttefikleri Almanya, Avusturya ve Macaristan'a karĢı harp etmekten vazgeçirmek olarak düĢünebiliriz. Fakat sonucu açısından beklenilenin olmadığını söyleyebiliriz. Cihad fetvası istenilen sonucu vermediği gibi tesirsiz de kalmamıĢtır. Ġslam dünyasının hemen her yerinde bir heyecan dalgası uyanmıĢ; Hindistan'da, Mısır'da, Trablus'ta, Çin'de, Rusya'da yer yer hadiseler, kıpırdanmalar ve kıyımlar görülmüĢtür. "Ġngilizler bu 36 devrede Sultan Hamid'i yıkarken Jön Türkleri göklere çıkarmıĢlardır; cihat fetvasından sonra ise "Bunların dinsizlerden oluĢtuğunu, halifeyi esir ettiklerini , kendilerinin onu kurtaracaklarını" ilan edip durmuĢlardır. Ayrıca Ġngilizler, Ġngiltere Devletinin müslümanların hamisi olduğunu ve Müslümanları koruduğunu ifade edip durmuĢlardır. Sultan Hamid'in önceleri çok büyük gayretlerle hazırladığı birlik propagandası ondan sonra gelen ittihatçı kafalarıyla çok sarsılmıĢ olmasına rağmen yine de tesirli olmuĢtur. ÇANAKKALE SAVUNMASI Ġngiltere Kralı V. George Türkiye'nin savaĢa girmesinden bir hafta sonra Rus seferine "Konstantinapol'un sizin olması gerektiği ortada" demiĢti. Bir yandan da DıĢiĢleri Bakanı, Ruslar'a boğazlar meselesinin Osmanlı Ġmparatorluğu barıĢ istediği anda uyumlu bir çözüme bağlayacağını vaat ediyordu. 1914 Eylül'ü baĢlarında Donanma I.Lordu Winston Churchill, savaĢ iĢleriyle görevli Devlet Bakanı Lord Kitcher ve baĢta gelen kara ve deniz kuvvetleri danıĢmanları; yakında Türkiye'ye karĢı giriĢileceği varsaydıkları savaĢ için bir büyük strateji tartıĢması yaptılar. Yapılabilecek operasyonlar listenin en baĢında zaten Kuzey Ege'de toplanmıĢ olan güçlü filonun Çanakkale'yi zorlaması bulunuyordu. 15 Ocak 1915'te Londra'daki savaĢ konseyi sonunda "Hedefi Konstantiopel" olan bir deniz saldırısına karar verdi. Böylece Doğu cephesinde ikmalsiz kalan Rusya'ya yardım için yol açılmıĢ olacaktı. Ama 18 Mart'ta boğaza gelmeye kakıĢan büyük gemilerin üçte biri batırılınca bu savaĢla ilgili tüm kavramlar değiĢmiĢti. 9 Ocak 1916'da savaĢ konseyinin kararından hemen hemen 1 yıl sonra Ġngiliz birlikleri de sessizce Gelibolu Yarımadasını boĢalttı. Böylece Gelibolu Osmanlı tarihinin en büyük savunma zaferi olmuĢtur. Türklerin bu savaĢtaki kayıpları hiçbir 37 zaman tam saptanamamıĢ olmakla birlikte herhalde saldıran kuvvetlerin kayıplarının iki katı olmalıdır. Tahminen "Ġngilizler 213.980, Osmanlılar 120.000 ölü ve yaralı" vermiĢlerdir. DIġSES: Osmanlılar, Ruslar'a ya da Mısır'a Ġngilizlere karĢı harekata geçmek için cesaret buldular. Ruslar böylece Ġngilizlerden yardım alamayacaklardı. Bu da Mihver Devletlerinin morallerini bir hayli yükseltmiĢti. Bu savaĢtan Enver PaĢa, Harbiye Nazırı olarak zafer üzerinde hak iddia etmiĢtir. Ama gerçekte stratejik mevziler Liman Von Sanders'in emriyle düzenlenmiĢ ve yarımadanın burnunda Esat PaĢa'ya adamları baĢarılı savaĢlar vererek Anzaklar'ın içerilere sızmasını önlemiĢlerdi. Eğer bu savaĢtan bir halk kahramanı çıkacaksa o da Mustafa Kemal'dir. Mustafa Kemal'e bu savaĢtan sonra 16.Ordunun Komutanlığı verilmiĢ ve Ruslara karĢı savaĢmak üzere Anadolu'ya gönderilmiĢtir. Osmanlılar Çanakkale'deki savaĢa düĢmanları tarafından zorlanmıĢlardır. 1915 ve 1916 yıllarının büyük bir bölümünde Rus Cephesi ve Kafkaslarda aynı durum söz konusu oldu. Bu dönemde siyasal bakımdan Osmanlı yönetiminin karakterinde pek bir değiĢiklik olmamıĢtır; ancak sansürün ve polisin daha güçlendirilmesi doğal karĢılanacak bir olaydı. SavaĢın son haftalarına dek politikayı belirleyen Jön - Türkler oldu. Sait Halim PaĢa 1917 ġubatına dek sadrazam olarak görevine devam etti. Bu tarihte zaten çoktan beri en etkin baĢkan olan Talat PaĢa resmen onun yerini aldı. Bu arada Mehmet PaĢa meĢruti hükümdar olarak görevlerini yapmayı sürdürüyordu. Bazı bakımlardan inanılmaz gibi görünse de Jön Türkler savaĢın ilk üç yılı boyunca inkılap giriĢimlerini sürdürmeye çalıĢtılar. Müslüman hiyerarĢik otoritesinin adım adım kısalması Said Halim PaĢa'nın sadrazamlık dönemi sonundan doruk 38 noktasına varmıĢtır. SavaĢın tahminlerden fazla uzaması Ġttihatçı liderlerin kaçınılmaz olarak kendilerini Bab-ı Ali'den bağımsız olarak görmelerine sebep olmuĢtur. Talat PaĢa'nın 1917'de politik kontrolü eline almasından sonra Rusya'nın doğu Anadolu'yu iĢgali, kıtlık ve çiftçilerin askere alınmaları tarımsal üretimi önemli ölçüde azaltılmıĢ; Ġstanbul ile diğer büyük kentlerde yiyecek kıtlığı baĢ göstermiĢtir. Büyük vergi artıĢları, hükümetin muhalefeti ezmesi ve batı cephesinde Almanların kayıp verdikleri haberleri hükümetin yurtseverlik çağrılarıyla karĢı koyamayacakları ciddi bir moral sorunu doğurmaktaydı. Osmanlı Ġmparatorluğu'nun savaĢ ilan etmemiĢ olmasına karĢın Amerikanın da savaĢa girmesinin büyük etkisi olmuĢtur. Ġmparator II.Wilhelm'in 1917 Eylül ayında Ġstanbul'a resmen ziyareti ve veliaht Yusuf Ġzzeddin Efendi'nin daha sonra bu ziyareti iade etmesi bu etkiyi ortadan silemedi. Bu dönemde yalnız Rus ihtilali bir umut ıĢığı oldu. Rusya ile Brest-Litowsk anlaĢması sonucunda Doğu Anadolu'nun güvenliği sağlanmıĢ ve Rusya savaĢtan çekilmiĢ oldu. Enver PaĢa'nın Kafkaslardaki zaferi diğer cephelerde tekrarlanmamıĢtı. Ġngiliz birlikleri Osmanlı içine girmeyi baĢarmıĢlardı. Sultan Mehmet ReĢat 28 Haziran 1918'te ölünce yerine Abdülhamit'in en büyük oğlu VI.Mehmet Vahdettin geçti. Vahdettin kardeĢi gibi Ġttihatçı kuklalığını benimsedi. "Sanki iĢaretlenmiĢ gibi tüm Müttefik devletleri bütün cephelerde birden saldırıya geçti.Irak'ta Ġngilizler kuzeye doğru iĢgallerini geniĢletiyorlardı.Kerkük 6 Mayıs'ta düĢtü. Osmanlı askerleri Altın köprüde dağıtıldılar.Ġkinci bir Ġngiliz kolu Dicle boyunca ilerledi.Osmanlı askerlerini zaman zaman dağıtarak sonunda ateĢkesten hemen sonra Musul'u iĢgal etti. 23 Eylül'de Akka ve Hayfa iĢgalcilerin eline geçti.Halep ve Humus da birkaç gün sonra hiçbir direnme göstermeden düĢtü.Fransız filosu Beyrut'u iĢgal etti (6 Ekim). 39 Osmanlılar yeni bir direniĢte bulunmak için Adana'ya çekilirken arkadan Trablus ve Ġskenderun da düĢtü." Bu kötü gidiĢat ta ki 30 Ekim 1918'te imzalanan Mondros Müzakeresi'ne dek sürdü. ĠSMAĠL KAHRAMAN: I.Dünya SavaĢı‟nın bitmesi Osmanlı Devleti'nin de sonu olmuĢtur. Mondros Müzakeresi'nin Ģartları bir devletin varlığını ortadan kaldıracak niteliktedir. SavaĢla kaybedilmeyen topraklar Ġtilaf devletlerinin kuvvetlerine terk edilmektedir. SavaĢ zamanı iktidarda olan Ġttihat ve Terraki partisinin mesul kiĢileri memleket dıĢına kaçmıĢlardır. Kasım ayında Ġstanbul, denizden ve karadan düĢman iĢgalcilerinin törenlerine sahne olmuĢtur. Özellikle mütarekenin 7. maddesine göre "itilaf devletleri kendi güvenliklerini tehdit edecek bir durum çıktığı taktirde herhangi bir stratejik noktayı iĢgal edebileceklerdi" hükmü konulduğu için bundan en geniĢ anlamı ile uygulama yolu açık bulunuyordu. Osmanlı Hükümeti ise tamamen acz içinde idi. "21 Aralık 1918'te PadiĢah,Kanun-u Esasi'nin 7. maddesinin kendisine tanıdığı hakka dayanarak Meclis-i Mebusan'ı fesh ettiğini ilan etti." Ancak yine de Kanunu Esasi'ye göre yeni seçimlerin 4 ay içinde yapılması ve bunun da ilanı gerektiği dikkate alınmamıĢ oldu. Böylece MeĢruti idare yani denetimli parlamento rejimi Osmanlı Devleti bünyesinden süresiz olarak kalkmıĢ oluyordu. DIġSES: 1918 yılının son iki ayı Osmanlı için askeri ve siyasi kuvvet ve hakimiyetini yitirmiĢ bir durumdadır. Buna karĢın Ġstanbul'da bulunan bazı kuvvetler bir araya gelerek bir Milli Kongre toplamıĢlar ve yayınladıkları bildiri ile milli birlik cephesi kurulmasını öngörmüĢtür. Ancak iyi niyetle harekete geçen bu teĢebbüsün devamı sağlanmamıĢtır. Yine 40 bu yılın son aylarında memleketin çeĢitli bölgelerine ayrı ayrı teĢkilatlandıracak cemiyetler kurulmakta idi. Ġzmir'de Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye (26 Kasım 1918); Edirne'de Trakya PaĢaeli (1 Aralık 1918) gibi 1919 yılında da birçok cemiyetler kurulmaya devam edecektir. ĠĢgaller ise daha yoğun bir hale gelecek; Ege sahillerinde Ġzmir'e Yunanlılar'ın kuvvet çıkarması yapılırken (15 Mayıs 1919) itilaf donanması onları arkadan destekleyecektir. 1919 yılında bir taraftan da yeni siyasi partiler kurulurken yine bölgesel kurtuluĢ çarelerini aramak için kurulan cemiyetler çoğalmaktadır. Mondros mütarekesi itilaf devletlerinin lehine en geniĢ anlamıyla uygulanmaktadır. 1920 de imzalanacak Sevr müdahalesi bu parçalanmayı ancak tasdik edecektir. Osmanlı hanedanı ve hükümeti sanki galip devletlerin isteklerini yerine getirmek için iktidar mevkiindedirler. Memleketin asıl sahibi Türk halkı baĢsız bölünmüĢ, kuĢku içinde umumi durumu hoĢ görmeyen bir haldedir. KurtuluĢ ve istiklal fikirleri ancak bölgesel ayrılıklar içinde düĢünebiliniyor. Halbuki bilindiği üzere küçük siyasi kuruluĢların ömrü uzun değildir. Memleketin Batı ve güney bölgelerinde silahla karĢı konmaya baĢlanmıĢtır. Fakat sayıca çok ve teçhizat itibariyle üstün düĢman kuvvetleri karĢısında geri çekilmeler hep Anadolu içlerinedir. Bir taraftan memleketi kurtarmak için olan bu hareketler ve yer yer teĢkilat kurulması müspet bir geliĢme ise de diğer taraftan dıĢ devletlere güvenen ve buna dayanarak yine memleketi bölünmelere götüren uğraĢmalar faaliyettedir. Bu çeĢitli fikir ve yönde çalıĢan grupların çoğunluğu Ġstanbul'da ki merkezlerinden idare edilmektedir. SONUÇ: ĠSMAĠL KAHRAMAN: I. Dünya savaĢı sırasında gerek Osmanlı Ġmparatorluğu'nun siyasal hayatına ve gerek savaĢın güdümüne 41 baktığımızda Ģöyle bir durum görmekteyiz. Bu dönemde iktidar gelen partiler siyasal hak ve özgürlükleri bir amaç olmaktan çok bir araç ; iktidara en kısa yoldan gelme aracı olarak görmüĢler ve bir an önce iktidarı elde edip onun nimetlerinden yaralanmaya yönelmiĢlerdir. Özellikle Ġttihat ve Terakki'nin gitgide "tek adam yönetimi"ne, Enver paĢa liderliğinde ki kurduğu fiili egemenlik sonucu Osmanlı Ġmparatorluğu'nun büyük savaĢa girmesi bir emrivaki ile gerçekleĢmiĢ; savaĢ kararı iktidar partisinin içindeki diğer unsurların kabinenin ve hatta Meclisin bile denetimi olmaksızın bir emrivaki ile alınmıĢtır. AnlatmıĢ olduğumuz olaylar Osmanlı Ġmparatorluğu'nun hazırlıksız ve ani biçimde savaĢa girmesine yol açan Alman gemilerine geçiĢ izni verilmesi, Karadeniz'e çıkıĢ izni ve Sivastopol ve Odessa'nın top ateĢine tutulması gibi olaylarda Enver paĢa dıĢında hiçbir merciin denetim ve hatta müzakere yetkisi bile yoktu. Ülkenin siyasal hayatı kadar savaĢın güdümüde demokratik olmayan yöntemlerle tek adam Enver PaĢa egemenliğine tabii idi. Oysa Mustafa Kemal Osmanlı'nın hazırlıksız olarak savaĢa girmesine karĢı çıkmıĢ; ordunun siyasete karıĢtırılmasını eleĢtirmiĢ ve baĢlangıçta ittihat ve Terakki içinde yer almasına rağmen onun politikasına muhalefet etmiĢtir. Ancak unutulmayacak bir gerçek var ki Türk Halkı bu savaĢtan da alnının akıyla çıkmıĢtır. Osmanlı Ġmparatorluğu'nun yıkılıp yokoluĢunu ve yıkıntıları üzerinde yeni bir bağımsız Türk Devleti'nin kurulmasını hazırlayan I. Dünya SavaĢı, dünya tarihi açısından olduğu kadar, Türkiye açısından da büyük önem taĢır. Bu savaĢın çıkıĢı, olayların büyük bir savaĢa doğru akıĢı, Osmanlı Ġmparatorluğu'nun bu savaĢa sürükleniĢi, tarihsel bir geliĢimin bir sonucudur. Bu savaĢ, Fransız Devrimi ve 25 yıla yakın süren devrim savaĢlarının meydana getirdiği politik, sosyal ve ekonomik geliĢmelerin devamlı ve doğal sonucu oldu. Almanya Türkleri 42 Almanya Türkleri Toplam nüfus 3.000.000 Önemli nüfusa sahip bölgeler Frankfurt, Berlin, Köln, Hamburg, Düsseldorf, Münih, Stuttgart, Mannheim Dil -Ana dil: Türkçe -Ġkinci dil: Almanca Din Ġslam Ġlgili etnik gruplar Türk halkları ĠSMAĠL KAHRAMAN: Geçtiğimiz 40 yıl içerisinde Türkiye'den Almanya'ya 3 milyon civarında insan göç etmiĢtir. Ekonomik alanda olduğu gibi kültürel alanda da kendisini gösteren bu azınlığa Almanya Türkleri, Gurbetçiler ya da kullanımı artık pek yaygın olmayan çeĢidiyle Almancılar denir. Avrupa'daki Türkler ya da Avrupalı Türkler ise genel terimiyle Türkiye'den Avrupa'ya göç eden insanlara denir. Almanya'daki Türk nüfusunun tanımı oldukça karmaĢıktır. Ġlk baĢlarda Almancılar diye tanımlanan grup, bu sıfatı günümüzde aĢağılayıcı bir anlam kazandığı için artık benimsememektedir. Gurbetçiler tanımı ise özellikle yeni kuĢak tarafından benimsenmemektedir, çünkü yaĢadıkları ülkede kalıcı konuma geçmiĢ, değiĢik meslekleri ifa eden ve bazıları yaĢadıkları ülkenin yurttaĢlığına geçen insanlardır. Almanya Türkleri kavramı ise, bu topluluğun anlamını en doğru biçimde karĢılamaktadır, dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin bu kavramı resmi olarak kullanması talep edilmektedir. Almanya'da Almanca olarak öncelikle yabancı misafir iĢçi (Gastarbeiter) olarak adlandırılmıĢlardır. Alman toplumu, Almanya'ya iĢçi alımı ile gelen insanları sadece iĢ için gelen misafirler olarak görmüĢlerdir. Bugün küreselleĢmenin etkisiyle ve de buna bağlı olarak sosyal anlayıĢın geliĢmesiyle yabancı vatandaĢlar (Ausländische Mitbürger) olarak sıfatlandırılmaktadırlar. Tarihçesi DIġSES: Ġlkler Osmanlı devletinin meslek eğitimi için yolladığı ve Alman sanayisinde eğitim gören ve özellikle savunma sanayisinde çalıĢmıĢ olan Türklerdir.1960'larda iĢ 43 gücüne ihtiyaç duyan Almanya, daha önce Ġtalya, Ġspanya, Portekiz ve Yunanistan gibi ülkelere kapılarını açmıĢ ve sonunda Türkiye'deki insanlara da göç imkanı tanımıĢtır. Esas olarak bu göçmenlerin Almanya'daki maddi durumları Türkiye'dekilere göre daha iyi bir konumdaydı. Amaçları çalıĢıp, para biriktirerek Türkiye'ye kısa bir süre içinde geri dönmek olan bu grubun çok az bir kısmı Türkiye'ye geri dönmüĢtür. Büyük bir çoğunluğu ailelerini Türkiye'den getirterek Almanya'da yaĢamaya devam etmiĢlerdir. Ancak Almanya 1973'te göçmenlere kapılarını kapatmıĢtır. Buna rağmen Türkler, ya yasa dıĢı yollardan sığınma amacıyla ülkeye giriĢ yapmaya devam etmiĢlerdir. 1980'de Türkiye'ye geri dönmeleri amacıyla yapılan mali yardımlar da bir sonuç getirmemiĢ, göç sürmüĢtür. Almanya'daki göç sorununun en büyük sebebi olarak, Almanya'nın ABD ve Avustralya'nın aksine kendisini bir "göç ülkesi" olarak görmemesi ve de uyum için gerekli önlemleri baĢından almaması gösterilmektedir. Türkiye'den göç eden göçmenler Almanya'da kendilerini birçok alanda göstermiĢ, özellikle kültür ve ekonomi alanlarında etkin olmuĢlardır. Anayurtlarına olan bağlarını Türkiye'ye yaptıkları yıllık tatillerle koparmamıĢlardır. Türk basınını ise gerek televizyondan gerekse gazetelerden izlemekte olup, birçoğu, Hristiyan yaĢam biçiminin hakim olduğu Almanya'da, Ġslamî değerlere göre yaĢamayı sürdürmektedir. Solingen katliamı ĠSMAĠL KAHRAMAN: 29.05.1993 günü ırkçı almanların saldırıları Solingen Ģehrinde doruk noktayı buldu. Irkçı gençlerin kurban seçtikleri komĢuları Türk soydaĢlarımızın evini kundaklanarak, 5 Türk'ün alevler arasında ölmesine, genç ailesinin diğer ferdlerininde ağır yaralarla canlarını kurtarabilmesine sebep olmuĢlardır. Komuoyunu ve özellikler Almanya'daki Türkleri gelayana getiren olaydan sonra tutuklanan ırkçı gençlerin aldıkları 44 cezalar, Türkler arasında memnuniyet yaratmadı. 24 yaĢındaki Markus G. 5 kez cinayetten, 14 kez ölüme teĢebüsten ve yangın çıkarmaktan 15 yıl hapise, 18 yaĢındaki Felix K., Christian R. (19) ve Christian B. (22) gençlik kanunun verdiği en ağır cezalarla 10 sene hapise mahküm oldular. Cezaları daha sonra 1997 de Federal Üst Mahkemede tescil edildi. Sanıklar Genç ailesine tazminat ödemeye mahkum edilmiĢ olsalarda, bu tazminat sanıkların halen cezaevinde olmaları veya gelirsizlik ve ikametgahının bellirsizliği sebebi ile tahsil edilememektedir. Cezalarını çeken 3 sanık tahliye oldular. Genç ailesinin acılarına rağmen her iki toplumun barıĢcıl yaĢama çağrıları sonucu Mevlüde Genç'e liyakat madalyası verildi. Almanya'daki Türk toplumu ĠSMAĠL KAHRAMAN: 2006 Dünya Kupası için Berlin Neukölln'de elde hazırlanmıĢ sembolik bir Alman-Türk bayrağı. 10.000 adet basıldığı söylenmektedir.Almanya Türkleri 1960 ve sonrasında iĢ bulmak amacıyla gittikleri Almanya'da günümüze dek sayıları katlanarak yaĢamıĢlardır ve Ģu anda 3'ncü nesile ulaĢmıĢlardır. Almanya Türkleri heterojen bir gruptur. Türk Devleti bütün vatandaĢlarını Türk olarak tanımladığı için, bu tanım içinde bazı farklı etnik kimlikleri de barındırır. Ancak bu grubun hemen hemen hepsi Türkçeyi ana dil olarak konuĢur. Almanya'da, Kıbrıs, Suriye ve Balkanlar'dan giden, bu ülkelerin vatandaĢlığında olan Türk kökenliler de bulunur. DIġSES: 1974 senesinde Almanya'nın petrol kırizinden sonra getirilen göçme yasağından sonra, Türk vatandaĢları evlenme, aile birleĢimi, kaçak veya ilticai sebeplerle genede bir yollarını bulup gelmiĢlerdir. Alman devleti bunu takip eden senelerde, yeniden düzenlenen iltica, göçmen ve vatandaĢlık yasaları ile bu akımı engellemek için yasal baraj koymaya çalıĢmıĢdır. Ġltica etmek isteyenlerin baĢ listesini 45 bugüne kadar Türk vatandaĢları çekmektedir. Federal Almanya Ġstatistik Dairesinin 2002 sayılarına göre, Almanya'da yaĢamakta olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaĢlarının sayısı 1.912.200 olarak verilmektedir. Bu sayılara 2002 sonuna kadar Alman vatandaĢlığına geçmiĢ olan toplam 565.766 kiĢiyi de eklemek gereklidir. Bu durumda Almanya'daki Türk nüfusunun 2.477.966, buna istatiki bilgilerin güncel olmadığından yola çıkarak tahmini 100.000 daha eklersek, 2,5 milyondan fazla olduğu söylenebilir. Almanya'ya adlandırılmıĢlarsa da, bu ilk gittiklerinde ülkede geçici 'misafir iĢçi' olmadıklarını olarak söylemek mümkündür. Bugüne kadar 620 bin Türk vatandaĢı (Alman Ġstatistikler Dairesi) Alman vatandaĢı statüsündedir. Alman vatandaĢlığına geçiĢ ile Baden-Württemberg eyaleti "vicdani test" yasasını 1 Ocak 2006'da yürürlüğe koydu. Müslümanların namus cinayetinden eĢcinselliğe, tartıĢmalı konulara yaklaĢımını ölçen test, ayrımcı ve aĢağılayıcı bulunuyor. Demografi Türkler Almanya'da hemen hemen her önemli Ģehirde yoğun bir Ģekilde yaĢamakla birlikte, sanayi merkezlerinde sayıları daha yoğundur. Frankfurt, Berlin, Köln, Hamburg, Düsseldorf ve Münih Türk azınlığın yaĢadığı Almanya Ģehirlerinin baĢlıcalarıdır. Din Heterojen bir grup olduklarι için mezhep farklılıkları da bulunmaktadır, Gayri müslim (Süryani, Yezid vs.) eski Türk vatandaĢların çoğunluğu Almanya'ya ilticacı statüsü ile geldiklerinden ve bulundukları sosyal ve dini konumları sebebi ile en kısa zaman içinde Alman vatandaĢlıklarına kavuĢuyor. Bu yüzden Almanya'daki Türk toplumunun içinde herhangi bir faal faaliyet içinde değildirler. Din ve camii Almanya'da yaĢayan Türk toplumu için önemli bir rol oynamaktadır. Almanya'nın Ġslamiyeti resmi din olarak kabul etmediği ve özerk statüsü bulunmadığı için dernek kanunlarının verdiği imkanlarla dernek çatısı ve sıfatı altında 46 düzenlenmekte. Satın alınan, bina, depo veya atıl fabrika binalarına yapılan düzenlemelerle dini ihtiyaçlar giderilmeye çalıĢılmaktadır. Diyanet iĢlerinin desteklediği Diyanet ĠĢleri Türk Ġslam Birliği (DĠTĠB) organizasyonuna üye binlerce Türk vatandaĢı vardır. Bu organizasyon Türkiye'nin anayasal düzenine bağlıdır. Bunun yanında diğer uçlara yönelik organizasyonlar olup, en baĢında Milli GörüĢ ile binlerce üyesi vardır. Alman Anayasayı Koruma TeĢkilatı, Milli GörüĢü devamlı izlemekte ve Alman Anayasayısını tehdit edici olarak sınıflandırmaktadır. Almanya'da daha aktif olan bir Alevi toplumu bulunup, çeĢitli Ģehirlerde bulunan Cemevleri ile sıkı bir organizasyona giriĢmiĢlerdir. Bu zamana kadar birçok milletin dağılmıĢ Ġslamî dernekleri 4 büyük Ġslam federasyonları altında toplanmıĢlar. Alman hükümetinin kendi karĢılarında bir muhatap olacak Ġslam Kurulunun kurulabilmesi için 2007 senesinde toplanan 4 büyük Ġslami federasyon ortak çalıĢma ve adım atma kararı aldı. Bu kurul daha sonra Alman hükümeti ile ilk toplantısını Eylül 2006'da Federal ĠçiĢleri Bakanı Dr. W. Schäuble'nin büyük özverisi ile yapmıĢtır. Bu konferans 15 Ġslamî federasyon temsilcisi, 15 eyalet ve hükümet temsilcilerinden oluĢtu. Konferansta Alman müslümanlarla Ahmediye cemaati bulunmadılar. Alevi organizasyonunda bir Ġslamî toplum temsilcisi olarak davet edilmesi ve katılması da kayda değer bir bilgidir. Milli GörüĢ, "Siyasi Ġslam" tarzı sebebi ile konferansa çağırılmamıĢtır. Konferansa katılan organizasyonlarin temsilcileri: • Bekir Alboğa, Mehmet Yıldırım, DĠTĠB • Ayyub Axel Köhler, Alman Müslümanları Merkez Kurultayı • Ali Kızılkaya, Almanya Cumhuriyeti Ġslam Kurultayı • Ali Toprak, Almanya Alevi Cemaati • Mehmet Yılmaz, Ġslami kültür merkezleri Ġkinci Almanya Ġslam konferansı Mayıs ayının baĢında Alman 47 hükümetinin baĢkanlığında toplanmıĢ olup somut sonuçlar vermeden bitmiĢtir. Berlin Duvarı ĠSMAĠL KAHRAMAN: Berlin Duvarı (Almanca:Berliner Mauer) Doğu Almanya vatandaĢlarının Batı Almanya´ya kaçmalarını önlemek için Doğu Alman meclisinin kararı ile 12 Ağustos 1961 yılında yapımına baĢlanan 46 km uzunluğundaki duvar. 9 Kasım 1989'da Doğu Almanya'nın, isteyen vatandaĢlarin Batı'ya gidebileceğini açıklamasının ardından yıkıldı. YapılıĢı DIġSES: 2. Dünya SavaĢı´nın bitiminde savaĢı kaybeden Almanya ve baĢkenti Berlin iĢgal kuvvetlerice Amerikan, Fransız, Ġngiliz ve Sovyet bölgesi olarak 4'e bölündü. Kısa süre sonra Batı ittifakı benzer Ģekilde olan yönetim birimlerini birleĢtirdi ve tek bir yönetim bölümüne dönüĢtü. Sovyetler ise bu birleĢmeye karĢı çıktı. Batılı iĢgal kuvvetleri Versailles'ten ders almıĢ ve Almanya´yı tekrar inĢaya giriĢmiĢken Sovyetler intikam duygusuyla hareket etti ve Doğu Almanya´daki Almanları cezalandırmaya giriĢti. Ekonomisi çok kötü, siyasi yönetimi aĢırı otoriter olan Doğu Almanya'dan Batı'ya kaçıĢlar baĢlamıĢtı. Sovyetlerden kaçıĢ büyük ölçüde Berlin'den gerçekleĢiyordu. Zamanla tel örgü ve mevzuat değiĢiklikleri de batıya kaçıĢı engelleyemez duruma gelmiĢti. Sovyetler, Batı Berlin'i Sovyetlerin içinde bir fesat yuvası, kapitalizmin kalesi, karĢı propaganda merkezi olarak gördüğü için Berlin Duvarı'nı örmeyi çözüm olarak benimsedi. Duvarın kendisi 1961'de kurulmuĢtur ancak Doğu ile Batı Almanya arasındaki katı sınır daha 1952'de çizilmiĢti. Amaç, sistemin ihtiyaç duydugu ama sisteme ihtiyaç duymayan eğitimli ve genç insanların kaçmasını engellemekti. Ancak yalnizca Berlin metrosu yoluyla 1955 yılına kadar 1950'lerin baĢında büyük bir ekonomik büyüme 48 yakalayan Batı Almanya'ya 270.000 insan kaçmıĢtır. Berlin Duvarı bunun üzerine dönemin SED lideri Walter Ulbricht'in bir Ģeyler yapılması gerektiği konusunda Sovyet liderlerine danıĢması ve onaylarını alması sonucu kurulmuĢtur. Duvar Doğu Almanya‟nın gittikçe daha da kötüleĢen ekonomisine ek olarak, genç ve eğitimli kesimin de Batı Berlin‟e sürekli geçiĢ yapmasıyla (1949-1961 yılları arasında sayıları 2.6 milyonu bulmuĢtur), Doğu Almanya meclisinin kararıyla 12-13 Ağustos 1961‟de bir gecede örülmüĢtür. Planları tamamiyle gizlilik içinde gerçekleĢmiĢtir. Öyle ki SED genel sekreteri Walter Ulbricht‟in 15 Haziran 1961‟de, Doğu Berlin‟deki bir konferansta Batı Berlinli muhabir Annamarie Doherr‟in sorusuna verdiği yanıtta geçen “Niemand hat die Absicht, eine Mauer zu errichten” (kimsenin bir duvar inĢa etmeye niyeti yok) cümlesi bunun açık kanıtıdır. Duvarın ilk oluĢturulan hali geçiĢleri engellemeyince yükseltilmiĢ mayın tarlaları köpekli askerler gözcü kuleleriyle geçiĢ tamamen engellenmiĢtir. 1961 yılında Berlin Duvarı'nın yerine önce tel örgu çekildi. Daha sonra bu örgünün yerine bugün bilinen Berlin Duvarı inĢa edildi ve bu tel örgü duvarın üstüne tekrar çekildi. Doğu ve Bati Berlin'in arasındaki bu duvar, aslında biri 3.5 digeri 4.5 metrelik iki çelik parçadan oluĢuyordu. Doğu tarafına bakan duvar kacmaya yeltenecek insanların kolay görünmesi için beyaza boyanmıĢtı. Buna karĢılık Batı Almanya'ya bakan taraf ise grafiti ve çizimlerle doluydu. Doğu kısmında duvar boyunca yerde çelik kapanlar ve mayın tarlaları bulunuyordu; her iki tarafa da yüksek gözetleme kuleleri ve lambalar konmuĢtu. Doğu tarafında motorsikletli ve yaya polisler ve köpekler de kontrol halindeydi. Tüm bu kontrol ve gözetlemelere rağmen, yaklaĢık 5000 kiĢi tüneller, evde yaptıkları balonlar ve bunun gibi yollarla, Dogu'dan Bati'ya kaçmayı baĢardı. 49 YıkılıĢı ĠSMAĠL KAHRAMAN: 1989 yılı baĢlarında Alman Demokratik Cumhuriyeti Hükümeti, isteyen Doğu Almanya vatandaĢlarının Sovyetler Birliği dahilindeki diğer Doğu Bloku ülkelerine geçiĢ yapabilmesine izin verdi. Bu iznin çıkmasıyla beraber binlerce Doğu Alman vatandaĢı Polonya, Çekoslavakya, Macaristan, Yugoslavya gibi ülkelerin baĢkentlerine akın etti ve buralarda bulunan Amerikan, Ġngiliz, Fransız büyükelçiliklerine sığındı. Daha sonra da bu sığınmacılar özel trenlerle Doğu Bloku dıĢındaki ülkelere kaçmaya baĢladılar. KaçıĢın bu kadar yoğun olduğu bir durumda Dogu Almanya Hükümeti duruma bir çözüm bulmak için toplandı. Burada yaĢayan insanlar artık bu Ģekilde zaten Doğu Almanya'dan kaçabildiklerine göre duvarın bir anlamı kalmamıĢtı. Doğu Alman hükümeti, duvarın kaldırılmasına onay vermiĢti. 9 Ağustos 1989'da bu kararı halka açıklamak üzere bir basın toplantısı düzenlendi. Karar açıklandığı andan itibaren duvarın iki tarafında yüz binlerce insan birikmeye baĢladı. Gece yarısına doğru hükümet ilk olarak Brandenburg Kapısı'ndan baĢlayarak barikatları ve geçiĢ önlemlerini kaldırdı. Her iki Almanya tarafından yaklaĢan insanlar duvarın üzerinde buluĢtular. Ġnsan seli bir saat içinde yüz binlere ulaĢtı ve ardından Batı tarafından gelen dozerlerle duvar tamamen yıkıldı. Alman Demokratik Cumhuriyeti de duvardan sonra çok fazla dayanmamıĢ, 13 Ekim 1990´da resmen sona ermiĢtir. Duvar yıkıldıktan bir süre sonra yapılan ankette halkın bir kısmının duvar yıkılmadan önce daha memnun olduğu görülmüĢtür. Bunun baĢlıca sebeplerinden birisi, Doğu tarafında insanların eğitim, sağlık gibi hizmetleri parasız alıyor olması ve sosyalizmin nispeten eĢit koĢullar sağlıyor olmasıydı. Duvarın yıkılmasıyla beraber bu tarz hizmetlerin eksikliği duyulmaya baĢlandı, Batı Almanya'nın kapitalist 50 sistemine ve rekabet ortamına uyum güçlükleri yaĢandı. Batı tarafındakiler ise Doğu'nun yapılandırılmasına yönelik ek vergilerden rahatsızlık duymaktaydılar. Ġki Almanya'nın birleĢmesinden sonra Batı Almanya'dan ve uluslararası sermaye çevrelerinden Doğu'ya sermaye akıĢı gerçekleĢti. Emeğin daha ucuz olduğu bu bölgelerde ücretler hala Almanya'nın batı bölgelerine göre daha düĢük seyretmektedir. Halen, Almanya'nın en yüksek iĢsizlik oranları Doğu Ģehirlerindedir. Sosyalizm döneminde iĢsizlik gibi bir soruna sahip olmayan Doğu Almanya vatandaĢları, duvarın yıkılmasıyla birlikte kapitalist ekonominin farklı koĢullarıyla karĢı karĢıya kaldılar. BAġKENT BERLĠN ĠSMAĠL KAHRAMAN: Berlin, Almanya'nın baĢkenti ve en büyük Ģehridir.II.Dünya SavaĢı öncesinde 4.3 milyon kiĢinin yaĢadığı Ģehirde 2005 itibariyla 3.4 milyon kiĢi yaĢamaktadır. Berlin, kuzey Almanya'da, Spree ve Havel nehirlerinin arasındaki kumluk bölgeye kuruludur. 1949'dan 1990'a kadar Doğu ve Batı Berlin olarak ikiye ayrılmıĢtı. Aradaki duvara da (Berlin Duvarı) sonradan utanç duvarı denmiĢtir. Tarihçe DIġSES: Kasım 1989'da Doğu ve Batı kısmı ikiye ayıran duvar yıkıldıktan sonra Berlin tekrar bir bütün olmuĢtur. Berlin'in doğu tarafında yoğun bir restorasyon yaĢanmaktadır.Kenti ikiye bölen Spree Nehri'nin, iki kıyısında, Cölln ve Berlin adlı iki balıkçı köyü olarak bölünmüĢ bir halde iken ilk kez 1307 yılında birleĢti. Brandenburg'un (sonra Prusya'nın) baĢkentiydi. 18. yüzyıla kadar o kadar mühim bir Ģehir değildi. Ancak Prusya'nın güçlenmesi sürecinde kuzey Almanya, sonra Avrupa'nn bir siyasi, iktisadi ve kültürel merkezi oldu. 1871 yılında Alman 51 Ġmaparatorluğu'na bağlandı, Hitler zamanında harabeye döndü, müttefik devletler tarafından iĢgal edildi.Ġkinci Dünya SavaĢı'ndan sonra Ģehir Doğu ve Batı Berlin olarak ikiye ayrılmıĢtır. Kentin imparatorluk merkezi Mitte'de doğuda kaldı. Berlin'i inĢa eden mimar Karl Friederich Schinkel'in tasarladığı binalar, büyükelçilikler, saraylar, müzeler hep o tarafta kaldı. Türkiye'den çalınan Bergama Sunağı'nın sergilendiği dünyanın en önemli müzelerinden biri olan Bergama Müzesi , Cölln ile Berlin'i birleĢtiren anlaĢmanın yapıldığı St. Nicholas Kilisesi de Doğu Berlin'de kaldı. Kent tekrar birleĢtiğinde Berlin her Ģeyin çiftine sahip oldu. Ġki parlamento binası, iki büyük üniversite, iki büyük havaalanı, iki kent merkezi ve iki Mısır müzesi. Kültür DIġSES: Müzeler Adası, Kültür Forumu ve Dahlem'deki müze ve koleksiyonlar dünya çapında önem taĢıyor. Berlin, sanat alanında da dünyanın en önemli Ģehirleri arasında. Üç opera, Filarmoni, birçok tiyatro, konser salonu ve kütüphanenin yanı sıra; Berlin Film Festivali, festival haftaları ve tiyatro günleri, tüm sanatseverleri Berlin'e çekiyor. Berlin Almanya'nın sadece politik baĢkenti değil, aynı zamanda da kültür baĢkentidir. Berlin'de birçok müze bulunmaktadır. Özellikle kentin doğusunda yeralan Müzeler Adası (Museumsinsel) içinde Pergamon Müzesi'de dahil, birçok müzeyi barındırmaktadır. Ayrıca kentte çok sayıda sanat galerileri, tiyatrolar vs. vardır. BaĢlıca müzeleri ve turistik yerleri: • Berliner Fernsehturm; televizyon kulesi • Pergamon Museum; Bergama Arkeoloji Müzesi (Ünlü Bergama tapınağı burdadır.) • Guggenheim Berlin • Alte Nationalgalerie; Eski Ulusal Müze (sanat müzesi) • Bodemuseum • Schloss Bellevue; Bellevue Sarayı • Siegessäule; Zafer Sütunu • Kaiser Wilhelm's Gedächtniskirche; savaĢta zarar görmüĢ Anıtkilise • Judisches 52 Museum; yahudi müzesi • Funkturm; radyo kulesi • Aquadom & Sea Life Centre; akvaryum ve deniz müzesi • Museum für Kommunikation; iletiĢim müzesi • Brandenburger Reichstag\Bundestag; Tor; Ġmparatorluk Brandenburg Binası / Federal Kapısı Meclis • • Gendermenmarkt; Jandarmalar Meydanı • Checkpoint Charlie Mauer Museum ;Berlin duvarı ile ilgili tarih müzesi • Berliner Dom; Berlin Katedrali • East-Side-Gallery; BarıĢ Anıtı • Holocaust-Mahnmal; Holocaust Anıtı • KaDeWe(Kaufhaus des Westens); alıĢveriĢ merkezi • Deutsches Technikmuseum; Alman Teknoloji Müzesi • Schloss Charlottenburg; Charlotenburg Sarayı • Berliner Rathaus (1991'dan önce Rotes Rathaus); belediye sarayı • Bundeskanzleramt; BaĢbakanlık • Museum für Naturkunde; Doğa Bilimleri Müzesi • Filmmuseum Berlin; Film ve sinema tarihi ile ilgili müze • Neue Synagoge Berlin; Yeni Sinagog (Almanya'nın en büyük sinagoğudur) • Tiergarten; kentin en büyük parkı ve mesire yeri 53