Yıl: 6 Cilt: VII 1958-1959 . . ILAHiYAT FAKÜLTESi D€RGİSİ ANKARA tİNİVERSİTESİ i:LAHİYAT FAKÜLTESi TARAFINDAN YHJ)A BİR ÇlKARILIR 1958 . 1959 TÜR K TAR İ H K UR U M U B AS I M E V 1-A N KARA ı 9 6 o İSLAMDA MÜCADELE HEDEFLERİNİN DEGİŞMESİ NAFİZ DANIŞMAN İslam diyanetini diğer büyük diyanetlerden ayırd eden özelliklerin en önemlilerinden biri, üstün bir gaye uğrunda mücadele emri gelir. Uğrunda mücadele edilecek gayelerin en üstünü de, ideallerin ideali olan Allahın birliği etrafında, bütün insanlan bir arada toplamak vazifesidir. İslam akidesine göre, Allah göklerin ve yerin üstün Misalidir 1 • Dolayısiyle Peygamberimiz, Arahistam çevreyen büyük devletlerin reisierine yazdığı namelerde hep "Geliniz bir tek akide etrafı.nda toplanalım ve Allahtan ba§kasına tapmıyahm" ibaresini tekrarlamı§tır. Peygamberimiz bu daveti, daha önce, Arap boylanna yapmı§ ve hemen hepsini, ir§ad veya Cihad yoluyla Allahın birliği etrafı.nda toplamaya muvaffak olmu§tU. Sıra Arap olmıyanlara gelince, Rasulullah, üstün maksaclım onlara namelerle bildirdikten sonra, silahlı İslam kuvvetlerinin Arabistan clı§ına ta§mak üzere olduklan görülınü§tü. Peygamberin vefatı akabinde İslam caıniasının ba§ına geçen Ebubekir, bu caınia­ dan aynimak isteyen infi.ratcılara kaqı emansız bir sava§ açarak hepsini hizaya getirıni§ ve zaman fevtetmeden Allah ile Rasulünün emrettikleri yolda yürüyerek ilk İslam ordulanın İran ve Bizans üzerine sevketıni§ti. Bu esasa göre İslam dini bütün insanlan bir tek ideal etrafı.nda toplamak maksadiyle, yalımz muslihane vasıtalarla yetinmeyip icabında anifvastalara dahi dam§ır. O, ne Yahudilik gibi, ırk üstünlüğü ve inhisarcılığı uğrunda mücadeleyi emreder, ne de Hİristiyanlık veya Budistlik gibi bize, mü§kül anlarda, tabi' i haklanmızdan ferağati tavsiye eder. Müslümanlık bize, Dünya durdukça hakk ve hayr uğrunda mücadeleyi emrettiği gibi, mücadelenin de hakk olduğunu bildirir. El-Bakara suresinde buyurulurki: (meali) Sava§ sizce sevilmeyen bir §ey olınakla beraber sizlere mukadderdir; sevmediğiniz bir §ey'in size hayırlı olması mümkün olduğu gibi sevdiğiniz bir §ey'in de zararlı olması ·mümkündür. Bunu Allah bilir, siz bilmezsiniz. El-Ma'ide suresinde huyurulur ki: (meali) Ey iman ehli, Allahtan korkunuz; Onun rızasını kazanınağa çalı§ımz ve Onun uğrunda sava§ınızki felah bulasınız. El, Tevbeh suresinde buyurulurki: (meali) Allah, Müıninlere vadettiği Cennete kaqılık, onlann canlanın ve malianın satın alım§tır; onlar, Allah uğrunda sava§arak öldürür ve ölürler .... 2 Gerçi Allah, Kur'an-ı Kerimde, dine davette zor kullanılmaz 3 , demektedir. Evet Müslümanlar hiç kimseyi din deği§tirmeğe zorlamamı§larclır. Şu kadar varki teb§ir maksadiyle İslam sınırlanmn ötesine giderken, ilirifaten silah ta§ımak ihtiyacım duymu§larclı. Zira Arabistandaki teb§ir hareketi sırasında gaddar ve ahit§iken Arap kabilelerinin İslam mübe§§irlerine kaqı irtikab ettikleri cinayetler, İslam· mücahitlerini yabancı topraklara ayak basmadan önce, ihtiyatlı davranmak zorunda bırakmı§tır. Yabancı topraklara akan mücahitler kaqıla§tıklan milletlere, evela İslam a]p.desini; ve kabul edilınediği takdirde, İslam dostluğunu teklif ederler. Bu ikinci teklifinancak red edildiğini ve harpten ba§ka çıkar yol kalmadığım gördükten sonrakdirki, mücahitler kılın ca müracaat ederler. Bu hareket tarzı, İslam· tarihi boyunca hep ayni surette devam 1 2 3 EI-Nahl, a. 6o. El-Tevbe a. II I. El-Bakara a. 256. NAFİZ DANIŞMAN Bo etmiştir. Binaenaleyh İslam elininde mücadele ruhu hakim olmakla beraber, bu mücadelenin mutlak surette sava§çı olması prt değildir. Hatta insanlık tekemmül ettikçe, bu mücadelenin· savaşçılık vasfindan tamarnİyle kurtulup yalımz hukuki ve fikri bir şekil alması istenmektedir. Bu mealde Allah El-Bakara suresinde buyururki: Allah uğrunda savaşırken ancak size karşı koymak isteyenlerle savaşımz; sataşmayımz, Allah sataşkanlan sevmez 4 • El-Hacc suresinde buyurulurki: (meali) Zulüm görmüş olmalan dolayısiyle savaşanların, savaşmalanna müsaade edilmiştir; Allah bunların nusretip.e kadirclir. 5 Bu ayetlerden anlaşılacağı vechile İslam da Cihad, yalımz tebşirci mahiyette olup, savaşlar tedafü'i mahiyettedirler. İslamda Cihadın tebşirden başka bir gaye gütmediğini ve kan dökmekten azami derecede sakınınanın lazım geldiğini, Peygamberimizin en yakın arkadaşlanndan olan Örnerin kaleminden okuyanlım. Ömer, Suriye ordulan komutanlığına tayin ettiği Ebu-Ubeydeye yazdığı mektupta derki : "Kendisinden başka her ş·ey fani ve yalmz kendisi Baki olan, bizi şaşkınlıktan kurtaran ve karanlıklardan aydınlığa çıkaran Allahtan korkmam tavsiye ederim. Seni Halit bin V elielin orduları başına getirdim. Onlara kaqı, hakiarım kayıracak, surette davran. Müslümanları ganimete konmak umuduyla tehlikeye sürme; önceden yoldatıp öğrenmeiliğin ve nasıl girip nasıl çıkacağım bilmeiliğin bir yerde konaklama; ke§if kollarım, yeter derecede kalabalık bir kuvet halinde yola çıkar. Zinhar Müslümanları tehlikeye atmıyasın. Allah seni benim gibi bir adamla denemiş, beni de senin gibi bir adamla denemiş bulunmaktadır. Dolayısiyle Dünyadan gözlerini yum, gönlünü ondan çevir. Dünya senden önceki insanları düşürdüğü gibi seni de tuzağına düşürmesin. Oruarın nasıl yıkılıp serildiklerini gözlerinle gördün. 6 ݧte ancak bu ruh ve bu §artlar altında Müslümanları savaşa süren Ömer ile selefi Ebu-Bekir zamanlannda, İslam orduları, ·İslam camiasma yeni milletler ve İslam topraklanna yeni topraklar kazandındılar. Onların bu muvaffakiyeili yürüyü§leri üçüncü Halife Osman zamanında dahi devam ettiyse de, son günlerinde ve dördüncü Halife Ali zamarnnda İslamın mücadele hedeflerinde değişme izleri görülmeye başladı. Bu değişmenin en önemli sebebi şu idi: ferdi ve maşeri hakların tatbikinde yeni ölçülere ihtiyaç hasıl oldu. Bu hal İslam dünyasında birbirinden farklı düşünen üç büyük fi.rkamn zuhuruna sebep oldu . ve bunlara Havariç, Şi'a ve. Ehl-i Sünnet adları verildi. Havariç, İslam haklarının cemaatce seçilen liyakatli heyetler tarafindan himaye edilmesini istiyorlardı. Şi'a, İslam haklarının ancak Rasulullaha en yakın akrabaları arasından seçilen bir kimseye tevcli edilmesinin lazım geldiğini ileri sürüyorlardı.Ehl-i Sünnet ise, İslam hakla,rımn, vakıaları ve tesadüfieri güzel kullanmasım bilen erbab-ı zeka ve dirayet tarafindan idare edilmesine rıza gösteriyorlardı. Birbirlerinden bu derece farklı olan bu kanaatleri, birbirleriyle uzla§tırmak mümkün olmadığından,. üçe ayrılan İslam kuvvetleri arasında müthiŞ bir boğuşma başladı. Müslümanlar kılıçlanın birbirlerinin göğüslerine çevirerek birbirlerini dağramaya ba§ladılar. Nihayet üçüncü fi.rka, yani Ehi-i ·Sünnet fi.rkası, bu iç sava§lardan galip çıkarak, İslam orduları, yabancı illerde ayni muvaffakiyetle yollarına devam ettiler. Şu kadar varki Peygamberimizin terbiye ettiği nesil tükenince, Allah uğrunda yapılan mücadde unutularak, ordular yağma ve tahakküm maksadiyle sava§maya ba§ladı: Halbuki Allah ve Rasulünün emirleri açıktır: Cihad, Müslüman olmıyanları hidayete kavu§turmak için yapılır, yağma ve esir ticareti için değil. Daha yukarda 4 5 6 El-Bakara a. ıgo. El-Hacc a. 39· Kitabill-Vasit A. İskenderi ve M. Inani. İSIAMDA MÜCADELE HEDEFLERİNİN DEGİŞMESİ Bı Ömerin, tercüme ettiğimiz inektubunda, Müslümanların yağina maksadiyle tehlikeye · atılmamaları hususunda §İddetli tenbihatı var. Teb§irden çok, yağmacılık maksadiyle sava§ari İslam ordulan tabi'atiyle daha mu'annid bir mukavemetle kaqıla§maya ve hatta yer yer mağlub olmaya ba§ladılar. Bu hale mütlıi§ surette üzü1en Ümevi Halifesi Sü1eyman, zulüm yapmakla ݧtihar eden kendi kumandanlarım birer birer katil veya azil etti. Sü1eymamn halefi İkinci Ömer, İstanbulun muhasarasım kaldırttı; Türküstan ve Hindistanda sava§ları durdurttu; ve İslam davasım yaymak için yalımz ir§ ad ve teb§irin kafi geldiğiniilan etti. Zaruret olmadıkça sava§! yasak etti. İkinci Örnerin bu hareketine muvazi olarak, bazı İslam müctelıitleri, Cihad hakkında daha mülayim nazariyeler vazetmeye ba§ladılar. Bunlardan Ebu-Hanife dediki: "Cihad ancak zaruret halinde vaciptir. Lüzum görülmedikçe Müslümanlan sava§a sürmek gerekmez" 7 • İmam Sevri,daha da ileri giderek dediki: "Mü§riklerin kendileri taarruza geçmedikçe, onlarla sava§mak vacip değildir. Zira Allahü Taala buyururki: yalımz sizlere kaqı sava§anlarla sava§ınız; sata§mayınız, Allah &ata§kanları sevmez., 8 ݧte §U bir kaç tarihi misalden anla§ılıyorki dini gayretle yapılan büyük fetihlerden sonra, İslamda sava§lar hedef deği§tirmi§ olmakla, bunları freniemek hatta durdurmak ihtiyacı hasıl olmu§tu. Zaten Süleyman bin Abdilinelik ile İkinci Ömerden sonra İslam ordulanmn hızı kesildi. Kısa zamanda ki§verler fethetmeye alı§ım§ olan İslam orduları, Hi§am bin Abdilmelik zamarnnda Kafkasyada Hazariara yenilerek Fırat ve Dicle havzaları tehlikeye girdi. Kuzey Afrika ve Fransada Mücalıitlerin hızı kesildi. Daha sonralan İslam orduları Türküstanda büyük mağlubiyet ve zayı'ata uğradı. Bütün bu mağlubiyetlere sebep, bazı muasır Arap tarihçilerinin dedikleri gibi, Süleyman bin Abdilmelikin kendi kıymetli kumandaulanın öldürmü§ veya azletmi§ olması değildir. Ümevi ordusunda daha nice kıymetli kumandan vardı. Fakat gerçek olan bir §ey varsa, o da İslamda mücadele hedeflerinin deği§mi§ olmasıydı. Süleyman bin Abdilmelik, garazkar müverrihlerin iddia ettikleri gibi, dirayetsiz, muhteris ve §ahsi emellerine mağlup bir hukümdar değildi. O, bilakis dindar ve mesuliyet hissiyle mütahassis kıymetli bir padi§ahtı. İmam Tabari onun hakkında derki: Halk derdiki, Süleyman haynn anahtandır. Haccac, ba§larından gidip Sü1eyman gelince, esirleri azad etti; , (Haccacın gadrine uğrayan) mahpuslan saldı; İnsanlara iyilik etti ve kendisinden sonra, Ömer bin Abdilazizin, ݧ ba§ına gelmesini sağladı 9 • Sü1eyman bin Abdilmelik ile Ömer bin Abdilazizden sonra Müslümanların ba§ına geçen Ümeviler kendilerinden matlub olan liyakati göstermedikleri için yıkıldılar; ve memnun olımyan Müslümanların destekledikleri Abbasoğulları .i§ ba§ına geldi. Bunlar, ilk önce müslüman cemaatini memnun etmeye çalı§lill§ ve bu yüzden İslam dünyasında parlak bir medeniyet devri açım§lardı. Fakat az sonra Abbasoğullan da, İ§İ zulme döktiller ve kendilerinden memnun olımyanlann sayısım kabarttılar. Hele İmam Alinin eviadına ve yakın akrabasına ettikleri zulüm, Şi' ileri ziyadesiyi e müteessir etmݧ ve ciddi surette harekete geçirıni§tir. Bunlar, Mrikamn Atlas meınleketlerinde giri§tikleri fa'aliyet neticesinde, İmam Alinin Hz. Fatımadan olan eviadına nisbetle Fatııniler adı aitında yeni bir devlet kurdular. Fatımİler Atlas meınleketlerinde hukümran olduktan ve Sicilya ile İtalyamncenubunu ݧgal ettikten ba§ka, kısa zamanda ımsın, Yemeni, Sinayı, Filistini ve Suriyenin cenubunu Abbasilerden kopardılar. Fatııniler, bukadarla 7- 8 9 El-Ahkamüs-Sultaniyyeh (Maverdi). Tarih-i Taberi. 6 NAFİZ DANIŞMAı'l" da kalnuyarak Abbasileri kendi başşehirleri olan Bağdatta ve Irakın kuzeyi ile doğusunda tehdit etrrieye başladılar. Bunun üzerine İslam dünyasında bir daha hedef değiştiren mücadele, · cidden ümit kıncı bir şekil aldı. Zira iki haneden arasındaki mücadeleye, orduların ayn fı.rkaları destekleyen askerleri; ve her şehrin ayn fırkalara mensup halkı arasında amansız bir mücadele başladı: döğüş, katil, yağma, yangın, cami ve türbelere tecavüz gibi hareketler, İslam dünyasım dış tehlikelere karşı müdafaasız bıra}üı. Bu durumdan faydalanmak isteyen İslam düşmanlanmn başında Bizans imparatoru ile Papa, İslam memleketlerini çiğnemek ve Müslümanlığa kesin bir darbe indirmek üzere harekete geçtiler: mütaassıp başıbozuk ordulanın yola koyup tam techizatlı ordular düzmeye başladılar. Felaketin büyüklüğünü daha yakından gören Abbasi Halifesi, esasen dağılmak tehlikesi arzeden devletini ayakta tutmak ve İslam düşmanıarına karşı müdafaa etmek için, imanlı ve mütecanis bir orduya şiddetle ihtiyaç duymuştu. Bu ordunun muzaffer Selçuklu Türk ordusundan başka bir ordu olamıyacağım da anlamıştı. Bunun üzerine Abbasi Halifesi, Büyük Türk Hakarn Tuğ­ rul Beği Bağdada çağırdı, disiplinli kuvvetleri sayesinde İmparatorluğun asayiş ve birliğini sağlamaya muvaffak oldu. Daha sonra Tuğrul Beğin halefieri olan Alp Arslanla Melikşaha, batıdan gelen Haçlı ga'ilesini önlemek üzere Anadolunun işgalini. tavsiye etti. Filvaki Büyük Türk Hakarn Alp Arslan, Abbasi Halifesinin elinden çıkımş olan Gürcüstan ile Aras, Dicle ve Fırat havzalarım yıldırım hızıyla istirdat ettikten sonra orta ve garbi Anadolunun kapılanın açmış; ve kendisinden sonra tahta gelen oğlu Melik§ah zamamnda, Türk ordulan Anadaluyu baştan başa fethetderek ilk milyonluk haçlı kafilesini, İzmit civarında son neferine kadar imha ettiler. Gerçi Türkler bu mutaassıp başıbozuk kafilesinin arkasından gelen techizatlı ve zırhlı kala:balık Haçlı ordulannın kısm-ı azamım eritmekle beraber, bunların Garbi Anadolu ile bazı İslam memleketlerinin elden çıkmasına mani olamadılar. Şu kadar varki Türkler, iki asra· yakın bir zaman süren bu ölüm dirim savaşlarının sonunda üç mühim netice elde etmiş­ lerdi: I - İslam alemini izmihlalden kurtarmış. 2 - İstilaya uğrayan İslam arazisinin bir kısmını istirdad etıniş. 3 - Düşmam tamamİyle yıldırmış olmakla, yakın bir zamanda mukabil taarruza geçmek imkaniarım hazırlamışlardı. Türkler bu emsalsiz zaferin semerelerini koparmak üzere iken, Haçlılar kadar tehlikeli ve merhametsiz, fakat Haçlılardan yaman ve pervasız ikinci .bir düşmanla karşı karşıya bulundular: Bu yeni düşman, Asyamn Mogolistan steplerinden kopan ve birer tahrip rol?otundan farksız olan Cingiz ordulan idi. Haçlılar ga'ilesini tamamİyle hertaraf etmeden önce Mogollarla boğuşmaya başlayan Türkler, bu iki emansız hasım arasında çok büyük kayıplara uğradılar ise de, fevc fevc Türküstandan kalkıp yardım­ Iarına koşan soydaşlariyle eksiklerini tamaınlıyarak harbe devam ediyorlardı. Tarihte emsaline nadiren rastlanan bu milli tesanüd ve kaynaşma neticesinde Türkler, Mogollan da kısa bir zamanda eritip yutmağa ve yahut Yakın-Şark memleketlerinden · atmağa muvaffak oldular. Bu badireden sonra haçlıara karşı mukabil taarruza geçen Türkler, ilk Müslümanların iman ve savleriyle Cihada koyuldular. Zaferden zafere ve gazadan gazaya koşarak, Balkanların müstahkem mevkilerini düşürüp İstanbulu zaptettiler. Arkadan Orta· ve Doğu Avrupa ovalannda yayılarak İslam cemaatine yeni unsurlar ve İslam topraklarına yeni ve zengin topraklar kattılar.· Türkler bu kadarla da kalmayıp Akdeniz, Kızıldeniz, Hazar ve Basra Körfezi kıyılannda yaşıyan İslam cemaatlerinin çoğunu · kendi himayeleri altına alarak onları izmihlalden veya muhakkak bir esaretteri kur tanp, asırlar boyunca bunların milli ve ırki özelliklerini korudular. .İSLAMDA MÜCADELE HEDEFLERİNİN DEGİŞMESİ Tab'an spormen ve mücadeleyi seven Türklerin, yüksek bir dava uğrunda mücadeleyi emreden İslam dinini istiyerek kabul etmiş oldukları, münakaşa götürmez bir hakikattir. Türklerin Yakın-Şark Müslümanlannın imdadına koşmuş olmaları, iki bakım­ dan fevkalade ehemmiyetli neticeler doğuşmuştur. Evela Yakın-Şarkta çoktan hedefini ş aşmİş olan islami mücadeleye Türkler, eski ruh ve asaletini iade etmiş olmalan; s~ni­ yen, eski zaferiere yeni zaferler· katmış ve yorgun bir insanlık camiasma asırlar boyunca hak ve adalet dağıtmış olmalan bakımından fevkalade ehemmiyetli neticeler doğur. muştur. 1 • M. VII nci asrın başlarından XVII asrın ortalarına kadar uzayan islami mücadele · tarihi hakkında verdiğimiz şu kıza özet, islami mücadelenin esaslı hedeflerinden sık sık inhiraf ettiğini; ve bu inhirafin kendi tarihi mukadderatımızla yakından ilgili olduğunu göstermektedir. Üştün davalar uğrunda fikren ve bedenen mücadele etmek üzere· kurulan İslam camiası, bu davaları unuttuğu veya mücadeleden yıldığı gün, sönük ve· acıklı bir duruma düşmektedir. Müslümaıılar, toplu veya tek tek olarak hakkın, iyiliğin ve güzelliğin hukümran için çalışınakla ödevii olduklarından, bu yolda karşılanna çıkan güçlükleri yenmek için mücadeleyi kabul etmek zorundadırlar. Bu üstün gayeye ulaşmak için elbirliğile girişecekleri mücadele şeklini asrımızda ilim, Amme Hukuku ve Devletler Hukuku tayin eder. Ferdi·mücadele şekline gelince, bunun hassaten içimize yönelmiş olması ger~kmektedir. Her Müslüman doğruluk. iyilik ve güzellik unsurlarına kendi içinde yer verrneğe ve bunlara karşı duran bencil ve kötü temayülleıjmizle mücadele '9 • etmeğe davet edilmiştir. Bu münasebetle gelecek yazımızda "Islami mücadelenin iç şekli veya tasavvuf" hakkında konuşmak isteriz. olması