Tobin Vergisi

advertisement
Uluslararası Finansal Entegrasyon
Bağlamında Sermayenin
Vergilendirilmesi: Tobin Vergisi
Ahmet AY*
Fatih MANGIR**
ÖZET
90’lı yıllardan sonraki dönem, birçok gelişmekte olan ülke açısından
uluslararası finansal entegrasyon uygulamalarının hız kazandığı dönem olarak
kabul edilmektedir. Gelişmekte olan ülkeler “kaynak yetersizliği”ne dayanan düşük
yatırımın yol açtığı istikrarsız büyüme oranlarının çözümü olarak başvurdukları
uluslararası sermaye hareketlerini çekmeyi hedefleyen istikrar politikaları
uygulamışlardır. Ancak Doğu Asya, Latin Amerika, Brezilya ve Türkiye’de görülen
ve genelde uluslararası sermaye hareketlerinin kırılganlığının yol açtığı finansal
krizler ülke ekonomilerinin dışa açılmasını destekleyen politikaların sorgulanmasına
ve alternatif politika uygulamalarının gerekliliğini destekleyen görüşlerin ortaya
çıkmasına yol açmıştır. Bu görüşler doğrultusunda sermaye giriş ve çıkışlarına
kontrol getirilmesi “alternatif politikalar” demetinde atılması gereken ilk adımdır.
Tobin Vergisi bu kontrollerin üzerinde en çok tartışılan örneği olarak karşımıza
çıkmaktadır. Literatürde konuyla ilgili iki alt başlık öne çıkmıştır: 1) Düşük oranda
koyulan sermaye kontrolleri ülkelerin vergi karlarını olumlu etkileyecek midir? 2)
Ülkesel, Bölgesel ve küresel bir yapıda parasal işlem vergisi koyulabilir mi etkinliği
ne olur? Bu çalışmada bu sorular cevaplanmaya çalışılacaktır. Literatürde Tobin
vergisi başta olmak üzere parasal işlem vergilerinin etkinliğinin zayıf ve başarısız
olduğu yönünde görüşler ağır basmaktadır. Ancak geçmişte yaşanan ve belki de
ilerde yaşanabilecek olası krizlerin dünya ve ülke ekonomisinde yol açtığı yüksek
maliyetler üzerine bir çözüm denemesi olan Tobin’in Nobel ödülü haklılığını
doğrulamakta ve popülaritesini hiç kaybetmemesinin nedeni olmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Uluslararası finansal entegrasyon, Sermaye Hareketleri,
Tobin Vergisi
*
Yrd. Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, (ahmetay@selcuk.edu.tr)
Arş. Gör., Selçuk Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü, (fmangir@selcuk.edu.tr)
**
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
123
Uluslararası Finansal Entegrasyon Bağlamında Sermayenin Vergilendirilmesi: Tobin Vergisi
Taxation Of Capital Within The Context Of International Financial
Integration: Tobin Tax
ABSTRACT
It has been accepted that the practices of International financial integration have
been accelerated the period following the 90 years. Developing countries have been
conducted stability programs aimed at pulling international capital flows which are
applied for solution of instable growth triggering “lack of sources”. However,
financial crises seen in East Asia, Latin America and Turkey generally caused by
international capital flows volatility led to criticize open macro economics rise in
necessities of alternative economic politics. According to these views, controls over
capital inflows and outflows are thought as a first step in these alternative politics.
Tobin tax is seen as most discussed one of these controls. In literacy, there are two
sub-topics discussed: 1) will low amount of capital control affects the tax decision of
applied country? 2) Is it possible to put a currency tax in country or regional and
global base and if it is so, how affect this will be?
In this study, these two questions tried to analyze. In literacy, studies supporting
that Tobin tax and other capital control are ineffective and unsuccessful are
dominant. However, high costs of crisis emerged in the past and may be seen in the
future led to prove that Nobel Prize of Tobin and his permanent popularity.
Keywords: International Financial Integration, Capital Flows, Tobin Tax
JEL Classification Code: F36 - Financial Aspects of Economic Integration, F42
- International Policy Coordination and Transmission
1. GİRİŞ
Birçok iktisatçı tarafından iktisadın bilim hüviyeti kazandığı kabul edilen
1776’dan günümüz tarihine kadar bakıldığında temel iktisadi düşüncede en çok yer
bulan konulardan biri işbölümü ve uzmanlaşmadır. İş bölümü ve uzmanlaşma ulusal
ekonomide olduğu gibi, uluslararası ekonomik toplumda bir yandan karşılıklı
bağımlılık yaratırken diğer yandan ülkelerin refahını da arttırmaktadır. Ülkelerin
ihtiyaçları olan bütün üretim faktörlerini kendileri üretemez gerçekliği, serbest
ticaretin ülke refahını arttırmadaki hegemonyasını legal kılmış ve ülkelerin
ekonomilerini dış dünyaya açmalarını zorunlu kılmıştır. Uluslararası iktisat teori ve
politika alanında serbest dış ticaret ve koruyuculuk arasında iktisatçılar arasında
süregelen tartışmalar iki ucu keskin bir bıçak gibidir. Dünya ekonomisi sırasıyla, I.
dünya ve II. dünya savaşı yılları arasında korumacılık, daha sonraki yıllarda serbest
ticarete dayalı oluşumlar, 1973 yılları sonrası korumacılık, daha sonraki yıllarda ise
küreselleşmenin ve uluslararası şirketlerin öncülüğünde yaşanan liberal politikalara
sahne olmuştur. Günümüzde, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin yaşamakta
olduğu küresel likidite sorunu ve piyasa aktörlerinin küresel arenada rant arayışları,”
müdahale X özgürlük, görünmez el X devlet eli, piyasa aktörleri X merkezi
planlama” tartışmalarının çıkış noktası olmuş ve bu tartışmalar, sermaye
hareketlerinin gelişmekte olan ülkeler için serbest piyasa şartlarında değerlendirilip
değerlendirilemeyeceği cevabını bulma zorunluluğunu getirmiştir. Serbestliği
savunanlara göre, gelişmekte olan ülkelerde dünya sistemine dahil olmak bir
124
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
A. AY, F. MANGIR
zorunluluktur; çünkü devletlere refah ve kalkınma için gerekli maliyetleri
karşılamaları için düşük riskli belirli bir finansal akım düzeyini garanti eden ve
uluslararası finans piyasasının devamlılığını sağlayan Bretton Woods sistemi
çökmüştür; petrol krizleri sonrası 1973 ile 1983 arasında gelişmekte olan ülkelerin
toplam dış borcu 809 milyar dolar’dır ve yeni finansmanlara ihtiyaç bulunmaktadır.
Gelişmekte olan ülkeler, Bretton Woods sistemi sonrası dış borç ödemelerinin
düzenlenmesi için açık ekonomi koşullarında yabancı sermaye hareketlerine
başvurmuşlardır. Gelişmekte olan ülkelerin ödemeler dengesi güçlüklerinin
çözümlenmesi için IMF ve Dünya Bankası koalisyonunda neoliberal politikalar
üretilmiştir.
Daha sonra bu koalisyonun liderliğinde gelişmekte olan ülkelere yazılan iktisadi
reçeteler ekonomik kalkınmayı hedef alan bir biçimde ve ekonomist John
Williamson’ın Washington konsensüsü olarak adlandırdığı politikalara göre
şekillenmiştir. Bu konsensüsün önerilerine göre ekonomik istikrarın sağlanması için:
Ekonomik popülizmle mücadele etmeli,
Bütçe açıklarını kontrol altına almalı,
Orta vadede devlet müdahalesini azaltmalı,
Ticareti serbestleştirmeli,
İhracatı destekleyecek piyasa ekonomisine dayalı bir büyüme stratejisi
güdülmelidir (Williamson, 2002).
Washington konsensüsü temel argümanlarından biri de ihracata dayalı büyüme
ve yabancı sermaye hareketlerini çekmek gibi uygulamaları kapsayan uluslararası
finansal entegrasyondur. Bu teoriye göre reel faiz oranlarıyla oynayarak yabancı
sermayeyi içeri çekmek gelişmekte olan ülkelerin ekonomik büyümelerini
sürdürebilmek için kaynak sağlayacaktır.
Bu çerçevede, bu çalışmada öncelikle yabancı sermaye hareketlerinin arkasında
yatan temel teori “uluslararası finansal entegrasyon” analiz edilmiştir. Daha sonra
neoliberal politikaların en çok tartışılan aracı uluslararası sermaye hareketlerini
incelenmiş, son olarak gelişmekte olan ülkelerde finansal krizlere yol açmaması için
önerilen sermaye hareketleri kontrolleri Tobin vergisi özelinde değerlendirilmiştir.
2. ULUSLARARASI FİNANSAL ENTEGRASYON TEORİSİ
Küreselleşme yaygın kullanım alanına sahip olduğundan dolayı, çok çeşitli
tanımlamalar yapmak mümkün olmakla birlikte ülkeler, hane halkı, vatandaşlar ve
şirketler arasında artan oranda entegrasyonu ve evrensel bağlılığı ifade etmektedir
(Wikipedia, 2006). Tanımlamalardan daha çok ülkeler için “fırsat mı? tehdit mi?”
ekseninde incelenen küreselleşme olgusu, cevabı ne olursa olsun sınır-ötesi sosyal,
kültürel, teknolojik ve siyasal ilişkileri değiştirdiği gibi, ekonomik ilişkileri de
değiştirmiştir. Küreselleşmenin hız kazandırdığı rekabetle birlikte tüketiciler ve
üreticiler arasında belirlenen ulusal ve uluslararası piyasanın yeni kuralları ülkeler
arasında da ekonomik korumacılıkla <=> serbest ticaret politikası arasında gidip
gelen uluslararası teorilerin1 belirlenmesi ihtiyacını doğurmuştur. Neo-liberal Robert
Samuelson ekonomik entegrasyonu “arz ve talebin dünya çapında yakınsaması”
1
Üretim açısından ithal ikameci- ihracata yönelik, mali açıdan finansal baskılama ve finansal
liberalizasyon vb.
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
125
Uluslararası Finansal Entegrasyon Bağlamında Sermayenin Vergilendirilmesi: Tobin Vergisi
olarak tanımlamakta, George Soros ise küresel ekonomiyi “devasa bir döngü
sistemi” olarak görmektedir (Burt, Robison vd., 1998: 19).
Yakınsama ya da döngü, küreselleşmenin:
Ticaret (mallar, hizmetler)
Finans (banka, yatırım, döviz kuru, sermaye hareketleri)
İletişim (enformasyon, eğitim, teknoloji)
Yönetişim (kurumsallaşma, regülasyon, kurallar)
Kültür,
Emek Piyasası (emek, göç, turizm),
gibi çeşitli alanlar da izleri bulunmaktadır (Institute For National Strategic
Studies, 1999: 20).
Küreselleşmenin ekonomi boyutunda ise yakınsamaya paralel olarak tüm
dünyada fiyatlar, ürünler, ücretler, faiz oranları ve kar oranları gibi göstergelerde
homojenlik sağlanmaya çalışılmıştır. Tüm bu iktisadi göstergelerde yeniden
yapılanma süreci yaşanırken, aynı zamanda da ülkeler ve piyasalar arasındaki
bağımlılıkta artış göstermiştir. Küreselleşme süreci, sermayenin ulus ötesi yapısı
nedeniyle bu alanlarla sınırlı kalmamış, neoliberalizm ve uluslararası finansal
entegrasyon başlıklarını da kapsamına almıştır (Epstein, 2005: 3). Uluslararası
alanda küreselleşme kendisini, üretim ve finansal faaliyetlerin globalleşmesi olmak
üzere iki faklı alanda gerçekleştirmiştir (Aktan, 1999: 2).
Finansal entegrasyon içinde iki özelliği içinde barındırmaktadır: Sermayenin
serbest dolaşımı ve finansal hizmetlerin liberalizasyonu (Chai ve Rhee, 2005: 2).
Nihai hedefi finansal entegrasyon2 olan süreçte, finansal liberalizasyon uygulamaları
yoğunluklu olarak gelişmekte olan ülkelerin, finans piyasalarını global işlemlere
entegre edebilmek amaçlı bankacılık finans sistemi üzerindeki denetim ve
kısıtlamaları kaldırdığı ya da önemli bir ölçüde azaltıldığı deregülasyon
uygulamalarının bir sonucu olarak gösterilmektedir. Yine finansal liberalizasyon,
gelişmekte olan ülkelerin kalkınmalarını sürdürebilme hedefli politikalar
üretilmesinde uluslararası sermaye akımlarını kullanarak dışa açılma süreci olarak
ifade edilmektedir (ülke deneyimlerinin farklılık gösterdiği varsayımı altında)
(Duman, 2004: 41). Ekonomik bütünleşmenin önemli unsurlarından birini oluşturan
sermayenin serbest dolaşımı, finans piyasalarının dışa açılmasını sağlamakla
mümkündür. Bununla birlikte literatürde, incelenen konulardan en göze çarpanı,
finansal bütünleşmenin araçlarından biri olan sermaye hareketlerinin ülkelerin
ekonomi politikalarına yön veren önemli belirleyicilerinden biri olduğudur. Bu
önem doğrultusunda Bardo, Barry Eichengreen, Kim Jongwoo, sermaye
hareketlerinin finansal entegrasyonla bağlantısıyla ilgili olarak ticari ve mali
araçların milli gelire oranla geçmişe nazaran artış gösterdiğini belirtmektedirler
(Bardo, Eichengreen,1998’den aktaran, Meltzer, 2001: 69).
Günümüzde gelişmekte olan ülkeler, istikrarlı büyümelerine devam etmek ve
yeni istihdam olanakları yaratmak ve makroekonomik göstergelerinde olumlu
performans sağlamak, özel sermaye hareketlerini ülkelerine çekebilmek amaçlı
rekabet politikaları oluşturmaya çalışmaktadırlar. Bu yüzden uluslararası örgütler ve
2
Çalışmada, nihai hedefi ülke ekonomilerini dış dünyaya entegre etmeye çalışan böylece sermaye
piyasalarının liberalizasyonunu gerçekleştiren finansal Liberalisazyon, deregülasyon ve entegrasyon aynı
anlamda kullanılmaktadır.
126
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
A. AY, F. MANGIR
gelişmiş ülkelerin önderliğinde “serbest piyasa” söylemleri ağırlık kazanmaya
başlamıştır. Bu ağırlık sonrasında borç problemi olan ve istikrarsız büyüme yaşayan
gelişmekte olan ülkelere reçete olarak dinamikleri “mali sektör serbestleştirilmesi,
fiyat ve faiz liberalizasyonu (içsel) ve sermaye hareketleri liberalizasyonu (dışsal)”
olan programlar hazırlanmaya başlanmıştır (Küresel neo-liberal politikalar)3.
Neo-liberal politikalara göre finansal liberalizasyonu, destekleyen temel argüman
tüm dünyada yatırımdan elde edilen kazanç eşitleninceye kadar sermayenin zengin
ülkelerden fakir ülkelere akacağı gerçeğidir. Ancak daha sonra, zaman zaman
teoriyle dünya gerçeklerinin uyuşmadığı görülmüştür. Örneğin, Lucas tarafından
yapılan araştırmayla Hindistan’a ait sermayenin marjinal verimliliğinin ABD’nin 58
katı olduğunun hesaplanmasına rağmen, ABD’den Hindistan’a önemli miktarda
sermaye akışının gerçekleşmediği görülmüştür. Lucas’a göre bunun temel nedeni,
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki finansal ve kurumsal kalite farkıdır
(Samighi, 2005).
Uluslararası finansal entegrasyon uygulamaları ve yabancı sermaye
hareketlerinin finans piyasalarına olumlu katkıların sağlanmasında karşılaşılan diğer
zorluklar ve dikkat edilmesi gereken kriterler: vergi sisteminde kanuni farklar,
şirketler kanunu, hisse senedi kanunu, fon transfer sistemindeki farklar, uluslararası
finans kriterlerine uyum, döviz kuru tercihi ve finans piyasalarında şeffaflık ve
saydamlık, asimetrik enformasyon risklerinin ortadan kaldırılması olarak
özetlenebilir.
Literatürde, finansal entegrasyonun uygulamalarının sonuçlarıyla ilgili
yorumların iki şekilde yapıldığı görülmektedir. Yapılan ampirik çalışmaların
nihayetinde elde edilen sonuçlar, finansal entegrasyonun hem ekonomik büyümeyle,
hem de finansal krizle sonuçlanabileceği gözlemlenmiştir (Stiglitz, 2000; DemirgüçKunt ve Detragiache, 1999; Demetriades, 1999; Arestis and Demetriades, 1999).
Finansal dışa açıklık, mali liberal politika uygulamalarının yatırımcı açısından
algılanan risk düzeyine ve ülkenin dış finansal yükümlülüklerinin yüksekliğine bağlı
olarak, ülke ekonomisini etkilemektedir (Williamson ve Mahar, 1998: 8).
Büyüme- finans konusunda iyimser iktisatçılara göre, ülkelerin finansal
piyasalarının derinleşmesi ve çeşitlenmesini sağlayan liberalizasyon, tasarruf ve
yatırım oranlarını arttıraracaktır (King ve Levine,1993, Levine 1997, Rajan ve
Zingales 1998, Beck, Levine ve Loayza, 2000; Edison vd., 2004; Carmignani ve
Chowdhury, 2005; Acemoğlu vd., 2006) tarafından yapılan çalışmalarda ise
finansal dışa açılma tasarrufları, yatırımları, toplam faktör verimliliğini ve diğer
üretim faktörlerinin etkinliğini artırmak suretiyle, ekonomik büyümeyi pozitif
etkilemektedir.
Diğer taraftan ise liberalizasyon talep patlaması, varlık fiyatları artışı ve
bankaların kredi batıklarına yol açarak, krizlere yol neden olacaktır (Demetriades
vd., 2001: 1). Bu doğrultuda uygulamalı literatürde yer alan belli başlı çalışmalarda,
finansal dışa açıklık ile ekonomik büyüme arasında ilişki olmadığı [Grilli ve MilesiFerretti (1995); Rodrik (1998); Edison vd. (2002)]; finansal dışa açılmanın iktisadi
performansı negatif etkilediği [Diaz-Alejandro (1985), Rodrik (1999) ve Hellmann,
Murdock ve Stiglitz (2000); Tornel vd. (2004)] ve finansal serbestleşmenin finansal
istikrarsızlıklara ve krizlere neden olduğu [Boyd ve Smith (1992); Caprio ve
3
Daha geniş bilgi için bkz. DeMartino (2002).
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
127
Uluslararası Finansal Entegrasyon Bağlamında Sermayenin Vergilendirilmesi: Tobin Vergisi
Klingebiel (1997); Williamson ve Mahar (1998); Kaminsky ve Reinhart (1999);
Edwards (2002); Mishkin (2003); Aizenman (2004a); Frankel ve Cavallo (2004);
Feijen ve Perotti (2005)] yönünde bulgular da elde edilmiştir. Özetlenecek olursa,
finansal dışa açılma uygulamaları ile elde edilen sonuç arasındaki ilişki konusunda
tam bir fikir birliğine ulaşılamadığı görülmektedir (Yapraklı, 2006: 73).
İktisatçılar arasında yaygın “İktisat soruları her sene aynıdır değişen sadece
cevaplardır” görüşüne benzer bir şekilde uluslararası finansal entegrasyon ve
uluslararası sermaye hareketleri gelişmekte olan ülkeler için “faydalı mı
zararlımıdır?” sorusuna verilebilecek cevaplar, ekonomik alanda farklı yüzlere sahip
olan kapitalizmin gelişme sürecini referans olarak almalıdır. Amin (1999), pür
kapitalizmin bir mitolijden ibaret olduğunu, var olanın kapitalizm olmadığını ve
globalizasyonun yeni bir şey olmadığını savunarak, “tarihte çeşitli dengeler global
ve bölgesel sistemler, çeşitli dominant kapitalist ilişkiler kurulmuştur” demektedir.
Bu değişen ilişkileri doğrular bir şekilde global finans entegrasyonunun klasik
tanımlaması, uluslararası finansal liberalizasyonun içeriğini oluşturan zincirlerindeki
(reel faiz, döviz kuru, sermaye hareketleri, tasarruf, yatırım, cari açık, sermaye
hareketleri gibi) değişimle şekil değiştirmiştir (finansal liberalizasyon gelişmekte
olan ülkelerin borç problemlerine cevap verebilmek için cari açıklara dayanan
büyüme modellerinde faiz, döviz kuru ve sermaye hareketleri üzerindeki
sınırlamaların kaldırılmasıdır). Akyüz (1999), gelişmekte olan ülkelerin 1990’lı
yıllarda sermaye girişlerinde ciddi artışların olduğunu, yapılan çalışmalarda bu
artışların çok da fazla yarar getirmediğini, sermaye girişlerinin birçok ülkeye özel
sermaye girişi şeklinde olduğunu belirterek, daha sonraki yıllarda gelişmekte olan
ülkelerin borç yapılarında, doğrudan yabancı yatırım şeklinde bir komposizyona
girdiklerini belirtmektedir. Bu değişimlere parelel olarak, liberalizasyon politikaları
sabit kur uygulamalarının başarısızlığa uğramasından sonra yerini serbest döviz kuru
politikalarına bırakmıştır. Böylece cari fazla veren birçok gelişmekte olan ülkelerde
faiz hareketleri kontrol altında tutulduğu (imkansız üçleme hipotezi) ve enflasyon
hedeflemesi doğrultusunda ulusal para stoğunun Merkez bankasınca belirlediği faiz
oranlarından piyasaya sürüldüğü bir politika izlenmiştir (Gökçe, 2007). Nasıl ki,
dünya genelinde dolar'ın 1973’teki devalüasyonu sonucunda dalgalanmaya
bırakılması iktisadi bir zorunluluksa, paraların konvertibiliteye sahip olmaları, ticari
işlemler üzerindeki kontrol ve sınırlamaların kaldırılması, uluslararası sermaye
hareketleri üzerindeki sınırlamaların kaldırılması da iktisadi bir gerçektir.
Gelişmekte olan ülkelere düşen görev iktisadi tarihsel süreçte kimlik değiştiren
tanımlarla ve finansal araçların çeşitliliğindeki hızlı artışa tutarlı ekonomik
politikaları uygulamaktır. Nitekim gelişmekte olan ülkeler hal birçok yapısal sorunu
çözememiş ve uygulanan politikalarda tam istikrar sağlayamamış olması nedeniyle,
uluslar arası finansal entegrasyona katılmaları daha fazla zaman alıcı olacaktır.
Uluslararası finansal sistemde etkin bir yer alabilmek için gelişmekte olan ülkelerin
yapması gereken öncelikli olarak politik ve ekonomik alt yapı sorunların çözüp mali
piyasaların etkinlik içinde çalışmasını sağlayacak bir yapıya kavuşturmaları ve
ülkeler arasındaki işbirliği çalışmalarına katılmalarıdır (Alp, 1999: 69). Artan
sermaye hareketlerinin neden olduğu ekonomik dalgalanmalar ve krizlerin yarattığı
olumsuz etkilerin giderilebilmesi için, sermaye hareketlerinin kısıtlanmasına yönelik
bazı önerilerde bulunulmuştur. Bu önerilerden en önemlisi de Tobin vergisidir.
128
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
A. AY, F. MANGIR
3. SERMAYE KONTROLLERİ
Bretton Woods sisteminin yıkılmasından sonra şekillenen yeni uluslararası
finans sisteminin temel aktörü olan uluslararası sermaye akımları, finansal
entegrasyon teorisinden beklenen amaçları da olumsuz yönde etkilemiş, finansal
istikrarsızlık ve krizleri de beraberinde getirmiştir. Neo-klasik teorinin söylediği gibi
finansal liberalizasyonun, iktisadi kalkınma ve dünya refahı için potansiyel
faydalarının yanı sıra, döviz-faiz-sermaye hareketleri-kriz sarmalı içersinde, maliyet,
risk ve ahlaki tehlikeleri de içinde barındırdığı anlaşılmıştır (Nissanke: 2003: 3).
Gelişmekte olan ülkelerin uluslararası sermaye hareketleri karşısında
makroekonomik politikaların yönetiminde pasif kalması ve “açık ekonomiler için
makroekonomik politika dilemması” veya “imkansız üçleme” hipotezi tarafından
açıklanmaya çalışılmıştır. Bu hipoteze göre, finansal liberalizasyon uygulamaları
sonrası serbest bırakılan sermaye hareketleriyle birlikte, ülkeler uygulayacakları
politikalarda sınırsız hareket gücüne sahip olmamaktadırlar. Yani açık sermaye
piyasaları hükümetin aynı anda hem döviz kuru hedeflemesi, hem de para
politikasının diğer hedeflerini gerçekleştirme gücünü zayıflatmaktadır
(Frankel,1999’dan aktaran, Altay, 2007: 709). Buna göre ülkeler üç politik hedeften
sadece ikisi gerçekleştirebilirler bunlar; sabit döviz kuru, ulusal hedeflerle tutarlı
bağımsız para politikaları ve uluslararası sermaye hareketlerinin kontrolüdür (Das,
2003: 7). Bu hipoteze göre, sermaye hareketlerinde kontrollere gerek duyulmasının
nedeni, finansal küreselleşmenin aynı zamanda gelişmekte olan ülkelerin para ve
maliye politika uygulama güçlerinin kaybolmasına yol açmasıdır.
Kontrollere ihtiyaç duyulmasının diğer bir nedeni ise, gelişmekte olan ülkelerde
sermaye hareketlerinin artmasına bağlı olarak vergi tabanlarının daralmasıdır
(Nissanke: 2003: 3). Yabancı sermaye, likidite problemleri yaratıp krizlere neden
olacağına vergilendirilmeli böylece devletin vergi geliri arttırılmalıdır.
Bu likidite probleminin temelinde ise, gelişmekte olan ülkelerin sermaye girişi
devamlılığını sürdürebilmek amacıyla uyguladıkları yüksek faiz, sabit kur
uygulamalarının ilerde ulusal paralarının aşırı değerlenmesine yol açarak, cari
dengeleri bozması yatmaktadır. Bununla birlikte bankaların yabancı paralarla
borçlanması da, eğer yeterince likidite bulunmazsa döviz açıklarına yol açarak ani
giriş çıkışlarda kur ve faiz oranlarının tekrar yükselmesine neden olacaktır.
Literatürde sermaye hareketleri kontrolleri üzerine yapılan teorik çalışmalar
neoklasik teori, Keynesyen teori ve ikinci en iyi teori şeklinde gruplandırılabilir.
Standart neoklasik teori etkin piyasa koşulunun sağlanması, sermaye piyasalarında
belirsizlik ve istikrarsızlığın olmaması gibi varsayımlara dayandığından, her türlü
müdahalenin refahı azaltacağını savunmaktadır (Muriente, 2007).
Sermaye kontrollerinin keynesyen analizleri ise, uygulamada kısa vadeli istikrar
için, kontrolleri faydalı bulmaktadır4. Kapasite kullanmayı artıran ve yüksek büyüme
hızını kolaylaştıran genişlemeci parasal ve mali politikaların sermaye kontrollerini
kullanmayı gerektirdiğini söylemektedir. Çünkü genişlemeci parasal ve mali
politikalar sermaye kontrolleri ile birlikte kullanıldığında, yatırımlar ya düşük yurtiçi
faiz oranları ile ya da yüksek yurtiçi talep ile teşvik edilir.
4
Keynes genel teori adlı eserinde, spekülatif hareketleri minimize etmek için hükümetin transfer
vergisi almasını dile getirmiştir. Heteredoks iktisatçılar tarafından bu düşünce “Keynes vergisi” olarak
adlandırılmıştır. Keynes vergisi, Tobin vergisinin doğal tamamlayıcısıdır.
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
129
Uluslararası Finansal Entegrasyon Bağlamında Sermayenin Vergilendirilmesi: Tobin Vergisi
Piyasalarda ücret-fiyat katılığı, uluslararası finans piyasalarının etkin işlememesi
ve ülke riski gibi piyasaların aksadığı durumlarda sermaye hareketlerine konan
engellerin faydalı olabileceğini ileri süren görüş ise “ikinci en iyi teori”sidir. Buna
göre, serbest piyasada var olan aksaklıklar başka bir şekilde düzeltilemiyorsa, bu
aksaklıkları düzeltmek için konulan vergiler veya miktarsal sınırlamalar refahı
artırıcı yönde etkide bulunacaktır (Vergil, 2002: 22).
Bu nedenden dolayı gelişmekte olan ülkeler zaman zaman sermaye
hareketlerinin bu etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla sermaye hareketlerini
kontrol etmeye çalışmışlardır. Temel hedef sermaye hareketlerinin vade yapılarını
ve miktarını kontrol edebilmek olan uygulamaların nedenleri aşağıdaki gibi
sıralanabilir.
• Sermaye hareketlerini parasal genişlemeden çok reel yatırımlara
yönlendirebilmek böylece cari ödemeler dengesinde bir risk yaratmasını engellemek,
para otoritesinin gücünü arttırabilmek,
• Finansal liberalizasyonla ülkeye gelen tasarrufların yabancıların hizmetine
sunulmasından çok ulusal ekonomilerin hizmetinde kullanılması ve sermaye
hareketlerinin gelir bölüşümü konusunda negatif etkisini azaltabilmek (Rant
ekonomisi),
• Para politikası üzerinde aktif rol oynayarak finansal liberalizasyon sonrası vergi
gelirlerindeki düşüşü sermaye hareketleri üzerinden vergi alarak arttırabilmek,
böylece yerli paranın aşırı değerlenmesini engellemek,
• Ekonomik faaliyette bulunmayan paravan şirketlerin varlığı ve kayıt dışılığın
artışı,
• Ulusal ve uluslararası yatırımcılar arasında farklı özel rejim uygulamalarının ve
eşitlik ilkesinin zedelenmesi.
Yukarıda sayılan nedenlerden dolayı, sığ finansal piyasalara sahip gelişmekte
olan ülkelerde, finansal liberalizasyon sürecinin olumsuz yönlerine karşı bir politika
aracı olarak, karşımıza çıkan sermaye kontrolleri ve vergiler; doğrudan kontroller,
dolaylı kontroller, çoklu döviz kuru uygulaması ve son olarak vergileme olmak
üzere dört başlıkta incelenmektedir (Engin, 2004).
Tablo 1. Seçilmiş Ülkelerde Sermaye Hareketleri Kontrolü Uygulamaları
Ülkeler
Arjantin
Şili
130
Hisse
Senedi
% 0,60
Şirket
bonoları
% 0,60
Hükümet
Bonoları
% 0,60
Vadeli
İşlemler
% 0,60
Ticari
maliyetler
üzerinde
% 18 KDV
Ticari
maliyetler
üzerinde
% 18 KDV
-
-
Açıklama
2000 yılından
itibaren tüm
finansal
işlemelerden % 0,6
oranında vergiyi
onaylamıştır.
Hala sürmektedir
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
A. AY, F. MANGIR
Çin
% 0,5 % 0,8
arasında
% 0,1
% 0,1
-
Fransa
% 0,15
-
-
-
Almanya
% 0,5
% 0,4
% 0,2
-
Malezya
% 0,50
% 0,5
% 0,015% 0,03
-
% 0,0005
Bonolar üzerindeki
vergiler 2001
yılında
kaldırılmıştır.
Shangai ile
değişimlerde hisse
senedi
değişimlerinden
yüksek vergiler
Hala sürmektedir
1991’de
kaldırılmıştır
Hala sürmektedir
Hala sürmektedir
Ticari
Ticari
işlemler
işlemler
üzerinde
üzerinde
% 18 KDV % 18 KDV
Kaynak: Pollin, Robert (2003),” Applying a Securities Transactions Tax to the
Us: Design Issues,
Market
Impact,
Revenue
Estimates”,
http://www.new-rules.org/docs/tobintax/
debatingthetobintax.pdf
(13.12.2006).
Peru
4. TOBİN VERGİSİ UYGULAMA VE ETKİNLİĞİ
Birçok iktisatçı tarafından parasal işlem vergisi ile aynı anlamda kullanılan ve
1970’li yıllarda Nobel ödüllü James Tobin’in çalışmalarından dolayı Tobin Vergisi
olarak adlandırılan, parasal işlem vergisi, döviz piyasasında spekülasyonları
caydırmak ve böylece döviz kuru kırılganlığını azaltmayı hedeflemektedir. Bu
verginin ortaya atıldığı yıllarda, global piyasalarda günlük işlem hacmi 18 milyar
dolar civarındayken pek dikkat çekmemiş, ancak 1980'li yıllarda sermaye
hareketlerinde görülen hızlı artış - günümüzde bu hacim günlük olarak 1,5 trilyon
dolara ulaşmıştır- ve sonrasında sermayenin mobilitesi karşısında emek gücünün ve
mal dolaşımının aynı hızda olmadığı ve “spekülatörlerin çok hızlı hareket ettiği bir
ortamda ülkelerin faiz artırımına gitmek zorunda kaldığı” (Tobin, 2001) bir ortamda,
sermayenin spekülatif hareketlerine bağlı olarak yaşanan 1994 Meksika tekila ve
1997 Asya krizleri Tobin vergisini yeniden gündeme getirmiştir (Arıkboğa, 2004:
1).
Tobin vergisi en basit anlatımla döviz işlemlerine getirilen % 0,1 ile % 0,5
arasında vergilerdir (Felix,1995: 41). Böylece kısa süreli sermaye hareketleri
üzerindeki maliyet artacak ve spekülatif işlemler azalacaktır. Bu oranda düşük vergi
uzun süreli sermaye hareketleri üzerinde de negatif bir etki yaratmayacaktır.
Tobin’in önerisi, spekülasyon maliyetlerini yükseltip, kısa vadeli veya gecelik
spekülasyonlardaki kar elde etme olasılığını azaltmak amacıyla, uluslararası sermaye
hareketleri üzerine yüksek oranda bir işlem vergisi getirilmesidir (Saraçoğlu, Şahan:
2004: 73).
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
131
Uluslararası Finansal Entegrasyon Bağlamında Sermayenin Vergilendirilmesi: Tobin Vergisi
Böylece ülke ekonomisine spekülasyon yolu ile verilen zararlar azaltılıp, ülke
merkez bankaları ulusal para birimini daha kolay koruyabilecek ve tablo 2’de
görülen literatür çalışmalarına göre vergi geliri de elde edilebilecektir (Burcak ve
Erdönmez, 1999: 15).
Tablo 2. Tobin Vergisi Hesaplanan Kazançları
Varsayılan Vergi
Oranı (yüzde)
Yıllık Vergi Kazancı
(milyon $)
Felix and Sau (1996)
0.25
290
Felix and Sau (1996)
0.10
140 – 180
D’Orville and Najiman (1995)
0.25
140
Frankel (1996)
0.10
170
Çalışmalar
Kaynak: Rajan (2001), “Revisiting the Case for a Tobin Tax Post Asian
Crisis: A Financial Safeguard Or Financial Bonanza?”, citeseer.ist.psu.edu/451019.html
(09.08.2005).
Asya’da baş gösteren finansal krizin, döviz değişim sisteminin ne kadar kırılgan
olduğunu gösterdiğini belirten Tobin, döviz değişimleri üzerinden alınabilecek bir
global verginin aşırı kırılganlık probleminin çözüm ihtimallerinden birisi olduğunu
ifade etmiştir (Akdiş, 2004a: 4).
Yabancı sermayenin hızlı hareketlerini önlemeye yönelik Tobin vergisinin
işleyişi iki yöntemle modellenmiştir.
a) Frankel Parite Koşulu: Frankel’in (1996) görüşlerine dayanan bu parite
yaklaşımına göre ev sahibi ülkede vergi sonrası getiri yurtdışındaki getiriye eşit
olmalıdır. Bu modele göre Tobin vergisi anapara ve faizi birbirinden ayırmak zor
olduğu için hem anaparayı hem faizi vergilendirmektedir. Frankel modeline
başlarken ilk kurduğu eşitlik;
1 + i* = 1 + i
(1)
Burada i* yabancı varlıklardan beklenen getiri, i ulusal varlıklardan beklenen
getiriyi ifade etmektedir. İşlem vergisi konulduğunda yabancıların yurtdışı
beklentileri artacaktır. Ve yeni denklem;
(1 + i*) (1-t) - t = 1 + i
(2) şeklinde yeniden yazılacaktır.
Bu denklemde t işlem vergisidir. Denklemi yurtdışı beklenen getiri oranına göre
çözdüğümüzde;
i* = (i + 2t) / (1-t),
(3) yeni denklemimiz olacaktır.
Frankel daha sonra modele yatırımın süresini (N) dahil edip 4 nolu denklemi
elde etmektedir.
i* N = (iN + 2t ) / (1-t),
Son elde edilen denkleme Tobin vergisi uygulandığında, karşımıza çıkacak
sonuçlar şöyle olacaktır. Vergi oranı % 1 (t), yıllık beklenen yurtiçi getiri oranı (i) %
132
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
A. AY, F. MANGIR
1 olduğunda üç nolu veya 4 nolu denklemi kullanırsak bir yıllık (N:1) yurtdışı getiri
beklentisi % 3,03 (i*) olarak gerçekleşecektir (yurtiçi getiri beklentisinde yaklaşık %
2’lik bir artış). Ancak yatırım süresi bir yıl yerine bir aya düşerse bu oran 12 misli
fazla olacaktır. Bu yüzden Frankel modelinde Tobin vergisi kısa süreli yatırımları
cezalandıracaktır (Terzi, 2003: 6).
b) Davidson Yaklaşımı:
Frankel’in modelinin eksikliği sermaye sahiplerinin yatırım kararlarında döviz
kuru değişikliklerini de hesaba kattıklarını modele koymamasıdır. Bu yüzden
Frankel’den daha farklı olarak Davidson tobin vergisinin sermaye hareketlerine
uygulamasını modellemektedir (Haberer, 2003: 8). Davidson’un modeli de ilk olarak
(1 + iy) * (p1 / p0) = (1 + i), şeklinde basit bir denklemle başlamaktadır. Burada, p1
yabancı varlığın dönem sonu beklenen fiyatı, p0 ise dönem başı yabancı varlık
fiyatı, iy yabancı varlığa beklediği süre içinde ödenen faizdir.
Bu modelde yabancı varlıktan aylık % 3,03 bir faizle (iy)bir yıllık % 36,36 bir
getiri elde edilirken, sermaye kaybı veya kazancı (p0=p1) yoktur. Eğer ülke
ekonomisinde % 2,3 lük bir değerlenme olursa bu sefer ödenecek faiz % 1 olacaktır.
Böylece döviz kurunun değerlenmesi Tobin vergisinin % 1’lik caydırıcı etkisini
ortadan kaldıracaktır. Bu yüzden Davidson’a göre 1994–95 Meksika peso ve 1997
Thai Baht krizlerinde uygulanacak % 1’lik bir Tobin vergisi yabancı sermaye
dalgalanmalarının olmasını engelleyemeyecekti (Terzi, 2003: 7).
Tıpkı modelin uygulanmasındaki farklılıklar gibi, sermaye kontrolleri ve uzun
dönem büyüme ilişkisi üzerinde iki teorik görüş bulunmaktadır. Bunlardan ilki,
sermaye kontrollerinin büyümeyi olumsuz etkilediği diğeri ise olumlu etkilediğini
savunmaktadır. Bretton Woods sisteminin yıkılması sonrası serbest finans piyasası
ve dalgalı kur uygulamalarının getirdiği problemleri ortadan kaldırabilmek için
ortaya atılan Tobin vergisini savunanlara göre bu vergi, kırılganlığın azaltılması ve
spekülatif hareketlerin önlenmesi açısından en iyi ikinci politika aracıdır. Neoklasik
görüşe göre, sermaye kontrollerinin büyüme üzerindeki etkisi iki şekilde
gerçekleşmektedir. Birinci etki, sermaye hareketleri üzerindeki kontrollerin
kaldırılmak gelişmekte olan ülkelerin yeni sermaye hareketlerini ülkelerine
çekmeleri ve böylece yatırımlara yol açacak tasarruf artışına olumlu katkı yaparak
büyümeyi arttıracağıdır. İkinci olarak ise, sermayenin sınırlar arası serbest dolaşımı,
yatırımcıların portföylerini farklılıklaştırarak, risklerini dağıtmalarını sağlayacaktır.
Keynes ise spekülatörlerin amacının piyasanın doğal işleyişinin devamlılığı değil
piyasayı beklentileri manipüle ederek piyasayı baltalamak olduğunu söylemektedir.
Bu görüşü destekleyen Dornbusch ve Frankel (1987) Tobin vergisinin kısa süreli
sermaye hareketlerine istikrar kazandıracağını savunmaktadırlar (Haberer, 2003: 5).
Bu görüşler Ortodoks iktisadi teorisine benzer görüşler olmakla birlikte diğer
yandan, serbest piyasa görüşünün engellenmesi, kaynakların etkin kullanılmasını
engelleyecektir. İşte parasal işlem vergileri de bu tip bir engellemedir. İşlem
vergilerinin sermayenin maliyetini arttıracağını savunan bu görüşe göre finansal
arbitraj bir dengeleme aracıdır. Ayrıca sermayenin serbestliğini savunanlara göre
dünyada sermaye kontrollerinin uygulanmasına örnek olarak gösterilen Şili ve
Malezya deneyimleri hariç, sermaye kontrollerinin başarılı olmamıştır.
Neoklasik görüşün temel eleştirisi, geniş çapta sermaye akışlarının finansal
krizlere yol açmasını dikkate almamasıdır. Neoklasik görüşün en büyük eleştiricisi
olarak Dani Rodrik, finansal piyasaların krizlere karşı hassas olmasının nedenlerini
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
133
Uluslararası Finansal Entegrasyon Bağlamında Sermayenin Vergilendirilmesi: Tobin Vergisi
şöyle sıralamaktadır. İlk olarak, finansal piyasalarda mevcut asimetrik enformasyon,
riskli projelere kredi verilmesine yol açmaktadır. İkinci olarak, uzun dönem varlıklar
ait kısa dönem borçlar ülkelerin finansal panik ve banka iflasları yaşamalarına yol
açmaktadır. Üçüncü olarak, finans piyasalarının dış dünyadaki gelişmelere karşı aşırı
duyarlı olması, krizlerin yaşanmasına neden olmaktadır. Son olarak ise, finansal
varlık fiyatları beklentilere dayandığı için piyasadaki spekülasyonlardan dolayı
finansal piyasalarda fiyatlar anında şişmektedir (Satyanath, 2006).
Tobin vergisine yöneltilen diğer bir eleştiride verginin işlem maliyetlerini
arttıracağı yönündedir. Tablo 3 Tobin vergisi uygulandıktan sonra sermaye çekmek
için önerilecek faiz oranlarını göstermektedir. 1’lik bir Tobin vergisinin etkin
olması için sermaye hareketlerini çekmek için % 10’luk bir faiz getirisi sunmalıdır.
Böylece banka ve sermaye hareketleri arasındaki ilişkide zayıflayacaktır (Patomäki,
1999: 57).
Tablo 3. Tobin Vergisi Sonrası Faiz Durumları
Yatırım süresi
Yatırım çekmek için gerekli faiz
Bir yıl
% 11
Bir ay
% 22
Bir hafta
% 62
Bir gün
% 260
Kaynak: Frankel’in hesaplamalarına dayanmaktadır.
Teorik açıdan sıralanan bu olumsuz eleştirilere ek olarak Tobin vergisinin ülkeler
açısından önerildiği biçimiyle yaygınlaşamamasının iki temel nedeni bulunmaktadır
(Binger, 2003: 18). (1) Verginin uygulanmaya konulması nedeniyle ortaya
çıkabilecek geçici nitelikteki olumsuz etkilerden çekinen ülkelerin liderlik etmekten
ve insiyatif almaktan kaçınması ve (2) vergiye konu teşkil eden muameleleri
gerçekleştirenler vergi dışı kalması, yeni enstrümanlar (özgün türev ürünleri)
yaratarak ya da vergi cennetlerini kullanarak vergiden kaçmaları (Akdiş, 2004b).
Tobin’in eleştirilerinde Friedmanı dahil eden görüşe göre spekülasyonlar, döviz
kuruna istikrar kazandıran piyasa katılımcılarıdır ve serbest piyasaya müdahale,
fiyatların piyasa koşullarında belirlenmesini engelleyecektir.
1990’lı yıllar sürecinde sermaye hareketlerine kontroller koyan ülkelere önemli
örneklerden biri Şili’dir. Şili’nin 1988–90 yılları arasında sermaye hareketlerine
karşı serbest politikalar uygulamaya başlamasıyla önemli miktarda yabancı sermaye
çekmiş, buna rağmen daha sonra Şili Merkez Bankası 1991’de sermaye hareketleri
üzerine % 20 oranında kazançsız rezerv zorunluluğu (KRZ) getiren bir politika
uygulamaya başlamıştır. Şili’nin uyguladığı vergi sermaye girişleri üzerinde ex-ante,
sermaye çıkışları üzerinde ise ex-post niteliğindedir. Şili’de uygulanan bu tip
kontrol, sermaye hareketlerinin vadesini orta ve uzun döneme çıkarmış, ancak
sermaye akışları ve döviz kuru için etkisi çok olmamıştır. Bunun nedeni olarak
şirketlerin, bu vergi sisteminde kaçmayı başaran politikalar gösterilmektedir. Ayrıca,
Soto ve Valdes-Prieto yaptıkları çalışmada, Şili’de yapılan sermaye hareketleri
134
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
A. AY, F. MANGIR
üzerindeki kontrollerin, sermaye girişlerini etkilemediği sonucuna varmışlardır
(Edwards, 1999: 17).
Gallego, vd. (2003) Şili’de uygulanan kontrollerin, potansiyel fayda ve
maliyetlerini şöyle sıralamaktadır:
KRZ’nin potansiyel faydaları:
Bağımsız Para Politikası: KRZ yabancı sermayeye karşın, Şili Merkez
Bankası para politikasını daha bağımsız kılmıştır.
Reel Döviz Kuru: KRZ’nin kısa dönemde reel döviz kuru değerlenmelerini
azaltacağı beklenmektedir. Ancak Şili uygulaması reel döviz kurlarını
etkilememiştir.
Dış Borçlar: KRZ uygulaması, dış borçların miktarını geçiş süreci içersinde
azaltmıştır.
Sermaye Girişlerinin İçeriği: KRZ sonrası uzun dönem sermaye girişlerinde
artış gözlenmiştir.
KRZ’nin potansiyel maliyetleri:
Finansal Kayıplar: KRZ uygulamaları sonrası sermaye hareketlerinde
görülen düşüş yabancı rezervlerde GSYİH’nın % 0,5 kadar azalma meydana
getirmiştir.
Kaynakların Verimsiz kullanımı: KRZ ulusal faizlerde bir yükselmeye yol
açtığı için bankalar üzerindeki denetim daha çok artmıştır. Böylece bankalar
kısa süreli yatırım projeleri gerçekleştirilmemiştir.
Yatırım ve Büyüme: KRZ sonrası uygulanan yüksek faiz oranları
yatırımların
azalmasına,
böylece
büyümenin
1990
öncesiyle
karşılaştırıldığında sadece % 0,5 olarak artmasına yol açmıştır.
Asya Krizi boyunca sermaye kontrolü uygulayan diğer bir ülke, Krugman
tarafından da desteklendiği için daha çok dikkat çeken Malezya olmuştur. Piyasa
odaklı uygulamalarda bulunan Şili’nin tersine Malezya, kanuni kontroller uyguladığı
için yabancı sermaye akımları üzerindeki başarısı daha olumlu olmuştur.
Malezya’da uygulanan kontroller sonrası sermaye girişi ülke ekonomisinde 12 aylık
bekleme sürecine tabi tutulmuştur (Dodd, 2005). Malezya’da 1998’de uygulanan
kontroller sermaye çıkışı ve ringit (Malezya ulusal parası) üzerinden kıyı
bankacılığının yapılmasını engelleme yönünde gerçekleşmiştir.
Şili’de olduğu gibi Malezya’da da kontrollerin başarısı üzerine çeşitli
yorumlar yapılmıştır. Kaplan ve Rodrik’e göre kontroller sonrası ekonomi rayına
oturmuş, kıyı bankacılığı ve buna paralel olarak kayıt dışı ekonomiler son bulmuş ve
para politikası üzerinde daha güçlü olunmuşken (Epstein vd., 2003: 24), bazı
iktisatçılar Malezya’nın bu olumlu ekonomik performansı sermaye kontrolleri
uygulamadan da başaracağı yönünde tespitlerde bulunmuşlardır. Ayrıca Johnson ve
Milton (2001) da, bu tip uygulamaların politik kayırmaya yol açtığını ve siyasi
açıdan güçlü firmaların kontrollere tabi olmadığını söylemektedirler (Yeyati, 2002:
51).
Kawai (2003) Malezya’nın sermaye kontrolleri performansını aşağıdaki kriterleri
baz alarak şu şekilde sıralamıştır:
Para Politikası Bağımsızlığı: Uygulanan sermaye kontrolleri kıyı bankacılığı
işlemlerini sonlandırmış, kısa süreli sermaye hareketleri üzerinde spekülasyon
gücünü azaltmıştır. Ayrıca kontroller öncesi Malezya Interbank üç aylık faizler
% 7,75’ten, % 3,15’e düşmüştür. 1998 sonrası bankaların ve finansal
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
135
Uluslararası Finansal Entegrasyon Bağlamında Sermayenin Vergilendirilmesi: Tobin Vergisi
kuruluşların borçlanma oranları % 4- 5 oranında azalmış, rezerv karşılık oranı
% 13,5’tan % 4’lere düşmüştür.
Sermaye Hareketleri üzerindeki etkisi: 1999–200 yıllarında koyulan
kontrollerin portföy hareketleri üzerindeki etkisi zayıf olmuştur çünkü
Malezya’dan Asya krizi etkisiyle kontroller uygulanmadan önce 10.4 milyar $
sermaye kaçışı yaşanmıştır. Malezya’da 1996 yılı cari açık -4.4 milyar $ iken
2002 yılında 8 milyar $ fazla vermiştir. Ancak Malezya’daki cari fazla sadece
sermaye kontrollerine değil A.B.D ekonomisinin yatırım ve tasarruf
oranlarındaki değişime ve uluslar arası yatırımcıların Doğu Asya
ekonomisindeki yatırım fırsatlarında yararlanma isteklerine de bağlıdır.
Malezya’nın da aralarında bulunduğu Doğu Asya ülkeleri 2002 yılında
yaklaşık 180 milyar $ rezerv miktarına sahiptirler (Sargen, 2007: 4).
Büyüme ve Yatırım: Kaplan ve Rodrik (2001) Dornbusch (2001) Malezya
ekonomisinin 1999’da % 4,7 büyümesine rağmen bu büyümenin kontrollerin
olmaması durumunda daha fazla gerçekleşebileceğini savunmaktadırlar. Yine
bazı iktisatçılara göre, Bakan Mahathir’in politik hedeflerinin ağır
basmasından dolayı, IMF politikalarını kabul etmediği söylenen ve sermaye
hareketlerine vergi koyan Malezya, Sime Bank, Renong and Konsortium
Perkapalan Berhad gibi iktisadi teşekküllere devlet güvencesi vermiştir (Kim,
2003). Bu yüzden kontroller sonrası güçlü siyasi bağlantılar kaynakların etkin
dağılımı engelleyerek belli başlı firmalara yönlendirildiği belirtilmektedir
(Johnson ve Mitton, 2001: 24).
Sonuç olarak iktisatçılar, uluslararası sermaye hareketleriyle ilgili politikaların
zorluğu hakkında hem fikirdirler. Borç ve alacaklı ülkeler arasında güçlü olmayan
bir finans piyasası söz konusu olduğunda, istikrarsız yabancı sermaye hareketleri,
önemli ekonomik krizlerin çıkmasına yol açabilir. Birçok iktisatçı, piyasa
ekonomisine yönelik reformların, ulusal finans piyasasında güçlü bir denetim
mekanizması olmadan yabancı sermaye hareketleri üzerindeki kontrollerin
kaldırılmasının sakıncalı olacağının altını çizmişlerdir. Ancak sermaye hareketleri
üzerindeki kontroller, gerekli makroekonomik düzenlemeler yapıldıktan sonra
aşamalı olarak kaldırılmalıdır. Bu konuda en başarılı olarak kabul edilen Malezya
bile, günümüzde sermaye hareketleri üzerindeki kontrollerini, döviz kurunda
değerlenme yaratabilme adına yumuşatmaktadır. Asıl çözüm güçlü ve istikrarlı
makroekonomik politikalar ve katı döviz kuru uygulamaları terk edilmesi, bankalar
üzerinde ahlaki tehlike ve yolsuzluk sorunları çözülmesinden sonra yabancı sermaye
hareketlerinin ülke ekonomileri için daha etkili olacağıdır.
Tobin vergisinin uygulanabilirliği ve faydaları tartışmaları üzerine son noktayı
yine Tobin ve Akyüz’ın söyledikleri koymaktadır:
“Asya krizinden sonra kendisine yöneltilen, “Eğer Tobin Vergisi uygulansaydı
Asya Krizi engellenebilir miydi?” sorusuna Tobin şöyle cevap veriyordu: “ Elbette
başka şeylere de ihtiyaç var. Bankacılık sistemini ve menkul kıymetler piyasalarını
yeniden yapılandırmak gerekiyordu. Ayrıca, sabit kur sistemi yanlış bir uygulama
olmuştur.” (Akyüz, 2002: 10).
“Tarihsel deneyimler ve veriler; temel para ve maliye politikaları kötü olursa,
sermaye hesabı kontrolleri ve düzenlemelerin bir işe yaramayacağı açıkça
görülmektedir” (Akyüz, 2004: 19).
136
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
A. AY, F. MANGIR
5. TOBİN VERGİSİ’NİN TÜRKİYE’DE UYGULANABİLİRLİĞİ
Türkiye’de yakın zamanda yaşanan krizler, finansal piyasalarının ne kadar
kırılgan olduğunu bir kez daha göstermiştir. Türkiye’de, finansal liberalizasyon
süreci 1980’li yıllarda ithal ikameci büyüme politikasının bırakılıp ihracata dayalı
büyüme politikasına geçilmesiyle başlamıştır. Sermaye piyasanın dünya
piyasalarıyla entegrasyonunu amaçlayan 32 sayılı kararla kambiyo rejiminin
liberalizasyonu konusunda önemli adımlar atılarak Türk lirasının konvertibilitesi
sağlanmış ve dolayısıyla sermaye hareketlerine uygun bir ortam sağlanmıştır
(Arslan, 1997: 104, aktaran, Kar ve Kara, 2001: 64).
Ancak, Türkiye’de sermaye hareketlerinin serbestiyle hız kazanan liberalizasyon
politikaları hedeflenen amaçlar yakalanmadığı için başarısız olmuştur. Çünkü sıcak
parayı çekebilmek için yüksek faiz – düşük kur politikaları uygulanarak, kur – faiz
arbitrajı yaratılmıştır. Düşük kur ise sürekli olarak cari açık ve buna bağlı olarak
ödemeler dengesi sorununu oluşturmuştur. Bu dönemde süreklilik arz eden cari açık
ile oluşan ödemeler dengesi sorunu ve buna bağlı olarak artan dış borç stoku,
ekonomide tıkanmaları ve sermaye kaçışı ile başlayıp devalüasyonla son bulan
krizleri beraberinde getirmiştir. Ancak 2001 krizi sonrası bu tablo değişmeye
başlamıştır. Siyasi istikrara bağlı olarak uygulanan ekonomik program sonrası, kamu
harcamaları önemli oranda azalmış ve enflasyon oranları gerilemiş, cari açıkların
daha çok uzun vadeli yatırımlarla finans edilerek, kısa süreli sermaye hareketleri
hızlı giriş ve çıkış riskinden nispeten uzak kalınmaya çalışılmıştır. Ülke
ekonomisinin dış borç göstergelerinden biri olan kısa vadeli dış borcun uluslararası
rezervlere oranı 2005 yılında yüzde 70,8 iken 2007 yılında % 66,4’e gerilemiştir
(TCMB, 2007: 5). Dolayısıyla 2001 öncesi ekonominin genelinde görülen sermaye
hareketlerinin kontrolü ile döviz kuru ve faiz oranları üzerindeki baskı azalacağı,
hem cari açık probleminin hafifleyeceği, yüksek reel faiz ve kamu dengesizliği
giderilebileceği ve böylece yaşanılan krizlerin engellenebileceği yönündeki görüşler,
uygulanan sıkı para ve maliye politikası, esnek döviz kuru sayesinde spekülatif
saldırılardan uzak durulması ve yapısal reformların yerine getirilmesine bağlı olarak
ekonomide görülen olumlu havanın sürmesinden dolayı şimdilik son bulmuştur. Bu
amaçla Tobin Vergisi Türkiye için bir çözüm olabilir mi? yönünde görüşler yerini
aşağıdaki gelişmelerin sürdürülmesine bırakmalıdır. “Ödemeler dengesi hesaplarının
tutarlı bir şekilde sürdürülmeye devam edilmesi, yabancı sermaye hareketleri
riskinin dikkatli izlenmesi, büyüme ve enflasyonda görülen olumlu gelişmelerin
sürdürülmesi, özel kesim ve reel sektör mali yapılanmasının dikkatli seçilmesi,
bankacılık sektöründe kredi riski ve likidite riskinin azalması, kurun istikrarlı bir
yapıya oturması ve kriz riskinin azalması”. Ayrıca, uzun vadeli doğrudan sermaye
girişini teşvik edilmesi ve kısa süreli sermaye hareketlerinin ani hareketlerine karşı
borç yapılarının gözden geçirilmesi ile ülke ekonomisi korunabilir.
Sermaye hareketini Tobin vergisi ile kontrol altına almak düşünülebilir. Ancak
bu çözüm önerisine iki nedenle bel bağlamamak gerekir. Birincisi, 2001 sonrasında
Türkiye’ye giren her türlü sermaye zaten sınırlıdır. İkincisi bu önlemin özellikle
mali değişkenler üzerinde anlamlı bir etkisi olmayacaktır, yani bu öneri istikrarsızlık
unsurlarında ancak bir tanesine yöneliktir. Peki, geriye nasıl bir çözüm önerisi
kalıyor? Bu soruyu Gökçe (2001) sermaye hareketi kontrolleri kısa bir süre için
bağımsız para politikası yapmak ve sermaye akımlarının kompozisyonunu bir süre
etkilemek için, çok uzun olmayan sürelerle kullanılabilir, ama uzun vadede etkili
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
137
Uluslararası Finansal Entegrasyon Bağlamında Sermayenin Vergilendirilmesi: Tobin Vergisi
oldukları da söylenemez şeklinde yanıtlamaktadır. Uygur (2003)’un bu soruya
verdiği cevap ise mucizeler beklemeden açıkların azaltılması, yeni borçlanma
gereksinimin düşürülmesi ve geçmişte yaratılan borçların yavaş yavaş eritilmesi
yönündedir.
KAYNAKÇA:
Epstein, A. G. (2005), Financialization and the World Economy, Edward Elgar
Publishing, USA.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (2007), Finansal İstikrar Raporu, Sayı: 4.
Akdiş, M. (2004a), “Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Yol Açtığı Finansal
Krizler ve Bu Krizleri Önlemede Kullanılabilecek Araçlar: Tobin Vergisi”,
<makdis.pamukkale.edu.tr/Mak21.htm - 238k> (23.01.2006).
Akdiş, M. (2004b), “Sermaye Hareketleri Finansal Krizler ve Türkiye”,
<makdis.pamukkale.edu.tr/Nazilli1.ppt> (10.10.2006).
Aktan, C. C. ve Şen, H. (1999), “Globalleşme, Ekonomik Kriz ve Türkiye”,
<http://www.canaktan.org/yeni-trendler/globallesme/tehlike.htm> (03.12.2005).
Akyüz, A. (2002), “İki İktisatçı Bir Konferans”, İktisat, İşletme ve Finans, Yıl
17: 193.
Akyüz, Y. (2004), “Finansal İstikrarsızlığın ve Şokların Yönetimi”, İktisat,
İşletme ve Finans, Yıl 19: 221.
Alp, A. (1999), “Finansal Piyasaların Uluslararası Düzeyde Entegrasyonu ve
Türkiye Açısından Bir Değerlendirme”, İktisat, İşletme ve Finans, Yıl 14: 162.
Altay, O. “Döviz Kuru Rejimi Tercihini Belirlemeye Yönelik Yaklaşımlar”,
<http://eab.ege.edu.tr/pdf/7_2/C7-S2-M17.pdf> (03.08.2007).
Arıkboğa, A. (2004), “Tobin Vergisi Önerisi”,
<www.istanbul.edu.tr/iktisat/maliye/bulten7/tobinvergisi.htm> (09.10.2006).
Baele, L. vd. (2004), “Measuring Financial Integration in the Euro Area”,
<www.ecb.int/pub/pdf/scpops/ecbocp14.pdf > (09.01.2007).
Binger, A. (2003), “Global Public Goods and Potential Mechanism for Financial
Availability”, <http://www.un.org/esa/policy/devplan/al_binger.pdf>.(03.02.2006).
Burçak, T. ve Erdönmez P. A. (1999), “Küresel Krizlere Yeni Yaklaşımlar”,
<www.tbb.org.tr/turkce/arastirmalar/kuresel.doc> (19.07.2006).
Burt, R. v.d. (1998), “Reinventing Diplomacy in the Information Age”,
<http://dosfan.lib.uic.edu/usia/usiahome/pdforum/fulton.htm#global> (12.12.2005).
Chai, H. Y. ve Rhee, Y. (2005), “Financial Integration and Financial Efficiency
in East Asia”, <www.cgu.edu/include/1118_Rhee1.pdf> (08.08.2006).
Das, D. K. (2003), “Financial Flows and Global Integration”,
<http://www2.warwick.ac.uk/fac/soc/csgr/research/workingpapers/2004/wp13204.p
df> (29.09.2006).
138
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
A. AY, F. MANGIR
Demetriades P. O. vd. (2001), “Financial Liberalization and the Evolution of
Banking And Financial Risks: The Case Of South Korea”,
<http://www.le.ac.uk/economics/research/RePEc/lec/leecon/econ01-1.pdf>
(15.08.2005).
Dodd, R. (2005), “FPF Primer on Capital Controls”,
<http://www.financialpolicy.org/fpfprimercapcontrol.pdf> (20.08.2006).
Duman, K. (2004), “Finansal Krizlere Karşı Politika Tercihleri”,
<www.akdeniz.edu.tr/iibf/yeni/genel/dergi/Sayi08/07Duman.pdf> (19.08.2005).
Edwards, S. (1999), “How Effective are Capital Controls?”,
http://www.anderson.ucla.edu/faculty/sebastian.edwards/controls_final.pdf>
(20.08.2006).
Epstein, G. vd. (2003), “Capital Management Techniques In Developing
Countries: An Assessment of Experiences from the 1990's and Lessons For the
Future”, <http://www.g24.org/epstetgm.pdf> (20.07.2006).
Felix, D. (1995), “Financial Globalizition Versus Free trade: The Case for the
Tobin Tax”, UNCTAD Discussion Papers, No:108.
Gallego, F. vd. (2003), “Capital Controls in Chile: Effective? Efficient?”,
<http://fmwww.bc.edu/RePEc/es2000/0330.pdf> (22.12.2005).
Haberer, M. (2003), “Some Criticism of the Tobin Tax”, <http://cofe.unikonstanz.de/Papers/dp03_01.pdf>
Institute For National Strategic Studies (1999), “Economic Globalization,
Stability or Conflict?”,
<http://www.ndu.edu/inss/Strategic%20Assessments/sa99/02.pdf> (23.03.2006).
Johnson, S. ve Mitton, T. (2001), “Cronyısm And Capıtal Controls: Evıdence
From Malaysıa”, <http://www.nber.org/papers/w8521.pdf> (13.02.2007).
Kaplan, E. ve Dani, R. (2001), “Did the Malaysian Capital Controls Work?”
NBER working paper 8142.
Kar, M. ve Kara, M. A. (2001) “Finansal Entegrasyon ve Sermaye Akışkanlığı:
Türkiye Örneği”, İktisat, İşletme ve Finans, 16. Yıl Mart Sayısı.
Kawai, M. ve Takagi, S. (2003), “Rethınkıng Capıtal Controls: The Malaysıan
Experıence”, <http://www.mof.go.jp/jouhou/soken/kenkyu/ron056.pdf>
(12.03.2005).
Kim, K. (2003), “Does FDI crowd out domestic investment in Korea?”,
<www.emarldinsight.com/0144-3585.htm> (12.02.2007).
Meltzer, A.H. (2001), “Monetary Policy in the New Global Economy: The Case
of Japan”, <www.cato.org/pubs/journal/cj20n1/cj20n1.html> (23.12.2005).
Muradoğlu, G. ve Taşkın, F. (2003), “Financial Liberalization: From Segmented
to Integrated Economies”,
<http://www.erf.org.eg/tenthconf/Financial_Markets_Presented/Fatma_Muradoglu.p
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
139
Uluslararası Finansal Entegrasyon Bağlamında Sermayenin Vergilendirilmesi: Tobin Vergisi
df> (09.09.2005).
Muriente, C. ve Liard, F. (2007), “Capital Controls: Theory and Practice”,
<http://www.scientificjournals.org/journals2007/articles/1011.htm> (02.04.2007).
Nissanke, M. (2003), “Revenue Potentıal Of The Tobın Tax For Development
Fınance: A Crıtıcal Appraısal”, <www.wider.unu.edu/conference/conference-20033/conference-2003-3-papers/Nissanke-2308.pdf> (24.01.2007).
Patomaki, H. (1999), “How to Make it Real Towards a Socially Responsible and
Democratic System of Global Governance”, <www.upifiia.fi/document.php?DOC_ID=70> (23.11.2006).
Pollin, R. (2003), “Applying a Securities Transactions Tax to the Us: Design
Issues, Market Impact, Revenue Estimates”, <http://www.newrules.org/docs/tobintax/debatingthetobintax.pdf> (13.12.2006).
Pontes, A. ve Maria, P. G. (1999), “Capital Flow and Capital Control”,
<http://www.gwu.edu/~ibi/minerva/Fall1999/Pontes.Ana.pdf> (16.09.2006).
Rajan, R. S. (2001), “Revisiting the Case for a Tobin Tax Post Asian Crisis: A
Financial Safeguard Or Financial Bonanza?”, <citeseer.ist.psu.edu/451019.html>
(09.08.2005).
Saraçoğlu, F. ve Şahan, Ö. (2004), “Tobin Vergisi ve Türkiye’de
Uygulanabilirliği”, <http://www.sayistay.gov.tr/yayin/dergi/icerik/der55m4.pdf>
(01.10.2005).
Sargen, N. (2007), “Playing Emerging Asian Currencies”,
<http://www.fortwashington.com/pdf/FW-830-0706.pdf> (12.02.2007).
Smaghi, L. B. (2005), “Financial globalisation and integration: What’s next? A
forward-looking perspective”,
<http://www.ecb.int/press/key/date/2006/html/sp060718_1.en.html> (04.11.2006).
Tekin, A. (2004), “Global Kamusal Malların Finansman Aracı Olarak Global
Vergi Önerileri,” T.C. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitisü Dergisi, Sayı
12.
Terzi, A. (2003), “Is a transactions tax an effective means to stabilize the foreign
exchange market?”, <http://www.unibg.it/dati/bacheca/654/7143.pdf> (22.01.2006).
Wikipedi (2006),
<http://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCnya_Bankas%C4%B1> (11.11.2005).
Williamson, J. (1998) “Whither Financial Liberalization”,
<www.iie.com/publications/ papers/paper.cfm?ResearchID=323 - 39k>
(01.03.2005).
Williamson, J. (2002), “Did the Washington Consensus Fail?”,
<http://www.iie.com/publications/papers/paper.cfm?ResearchID=488>
(06.06.2006).
Yapraklı, S. (2007), “Ticari ve Finansal Dışa Açıklık ile Ekonomik Büyüme
140
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
A. AY, F. MANGIR
Arasındaki İlişki: Türkiye Üzerine Bir Uygulama”, Ekonometri ve İstatistik, Sayı: 5.
Yeyati, E. L. 2002), “Finanzas Internacionales”,
<http://200.32.4.58/~ely/FI_Integracion.pdf> (20.08.2006).
Yılmaz, E. (2004), “Türkiye’de Finansal Krizlerin Nedeni Olarak Sermaye
Hareketleri ve Kontrolüne Yönelik Önlemler”,
<http://tr.wikipedia.org/wiki/Finansal_sermaye_kontrolleri> (08.10.2006).
Yılmaz, E. (2004), “Türkiye’de Finansal Krizlerin Nedeni Olarak Sermaye
Hareketleri ve Kontrolüne Yönelik Önlemler”, Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitiüsü, İzmir.
Gökçe, D. (2001), “Sermaye hareketleri sınırlansın mı?”, Akşam Gazetesi,
(21.01.2001).
Gökçe, D. (2007), “Kafayı Kaldır Dünyaya Bak!”, Akşam Gazetesi,
(17.07.2007).
Maliye Dergisi Sayı 153 Temmuz-Aralık 2007
141
Download