66 66 > > İnceleme Stratejik Ortadoğu bölgesinde mevcut çatışmalar şiddetini korurken hiçbir sıcak mesele çözülemedi. İnceleme > China Institute of International Studies (CIIS) Çin Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü HİÇBİR SICAK MESELENİN ÇÖZÜLEMEDİĞİ ORTADOĞU* The Capricious Situation in the Middle East with None of the Hot Issues Settled Abstract The World went through a transformation in 2008. The national power of USA has further reduced. The risky mortgage crisis triggered a global financial storm and caused global recession. The Bush government got politically and diplomatically stuck and achieved not a single success during the last year of its term. In such an international climate, the nature and future of the Middle Eastern issues have caused great concern. 2009 didn’t produce any solutions either. This study which takes place in the edition named “International Situation and China’s Foreign Affairs 2008/2009) that was published by the China Institute of International Studies helps us to understand how Chine perceives the Middle East in general. * Bu çalışmanın orijinali İngilizce olarak Çin Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü (China Institute of International Studies) tarafından hazırlanan “International Situation and China’s Foreign Affairs (2008/2009)” isimli kitap içinde yayımlanmıştır. Enstitü yazarları tarafından ortak kaleme alınan derleme çalışmanın Ortadoğu ile ilgili 7. bölümünü Ortadoğu Analiz dergisi için ORSAM Uzman Yardımcısı Selen Tonkuş İngilizce orijinalinden Türkçeye çevirmiştir. Ortadoğu Analiz Şubat’10 Cilt 2 - Sayı 14 > 67 İnceleme İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak ABD’nin İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine saldırmasına karşı olduğunu söyledi. 26 Eylül’de İngiliz Gazetesi The Guardian Başkan Bush’un İsrail’e İran’a yapılacak bir askeri müdahaleyi desteklemediğini ve görevde olduğu sürece tutumunu değiştirmeyeceğini söylediğini yazdı. 2 008 yılında dünya büyük bir dönüşüm geçirdi. ABD’nin ulusal gücü azalmaya devam etti. Yüksek Riskli Mortgage Krizi tüm dünyaya yayılan finansal bir fırtınayı tetikledi ve küresel ekonomik durgunluğa sebebiyet verdi. Bush yönetimi hem iç politikada hem diplomaside bataklığa saplanmıştı ve görev süresinin son yılında hiçbir konuda başarı elde edemedi. Bu tür bir uluslararası iklimde, Ortadoğu’daki durumun özellikleri ve geleceği birçokları için kaygı sebebiydi. 1. Şok ve Tehlikeler Altındaki Ortadoğu 2008’de İstikrarlı Değildi a. İran Nükleer Meselesi ABD Savunma Bakanı Robert Gates 21 Nisan 2008’de İran’ın istikrar bozucu politikası ve nükleer tehlikeye karşılık ABD’nin askeri seçeneği de gündemde tutması gerektiğini açıklamıştı. Sonrasında ABD Körfez’e ikinci bir uçak gemisi gönderdi. 27 Mayıs’ta The Asian Times Online ABD’nin İran’a Ağustos’tan önce bir hava saldırısında bulunmayı planladığını yazdı. 4 Haziran’da İsrail Başbakanı Olmert İran’ın nükleer silah geliştirmesini engellemek için “mümkün olan her yöntemi” kullanmakla tehdit etti. 19 Haziran’da The New York Times ABD Savunma Bakanlığı’ndan bir kaynaktan Akdeniz’deki 100’den fazla İsrail savaş uçağını içeren tatbikatların İran’ın nükleer tesislerine bombalı saldırı düzenlemek için bir deneme olduğunu belirtti. İran sert bir şekilde cevap verdi ve saldırılması halinde Hürmüz Boğazı’nı kapatacağını ve Tel Aviv’e ve ABD’nin Körfez’deki donanmasına karşı saldırıda bulunacağını açıkladı. 7 Temmuz’da, aynı gün içinde, ABD ve İran Körfez’de askeri tatbikat yaptı. Bunu 9 Temmuz’da İran’ın dokuz füze denemesi izledi. Aniden Körfez’e savaş gölgesi düştü. İran’a karşı bir savaşın çıkması an meselesi gibi görünüyordu. Bu noktada ABD tavrını değiştirdi. 9 Temmuz’da Savunma Bakanı Gates İran ve ABD’nin savaşın eşiğinde olmadıklarını açıkladı. İsrail Savunma Bakanı Ehud Ba- rak ABD’nin İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine saldırmasına karşı olduğunu söyledi. 26 Eylül’de İngiliz Gazetesi The Guardian Başkan Bush’un İsrail’e İran’a yapılacak bir askeri müdahaleyi desteklemediğini ve görevde olduğu sürece tutumunu değiştirmeyeceğini söylediğini yazdı. Körfez’in üstündeki savaş gölgesi kalktı ve tüm endişe verici sinyallere rağmen tehlike gerçekleşmedi. b. Irak Savaşı Irak Koalisyon Komutanı General David Petraeus Ekim’de Irak’taki şiddetin %80 azaldığını ama durumda bir değişiklik olmadığını ve yakın gelecekte olmasının da beklenmediğini söyledi. Şiddetin azalmasının üç nedeni vardı. Birincisi, Irak’taki Sünniler El Kaide militanları tarafından masum insanların ayrım yapılmadan öldürülmesinden rahatsızlık duyuyorlardı. Bu arada, Sünnilere karşı bazı ayrımcı politikalar kaldırıldı. Örneğin, Baas Partisi üyelerinin kamu görevlerinde bulunmaları yasağı kaldırıldı. Bunu sonucu olarak, bazı Sünni militanlar ABD’ye karşı El Kaide ile çalışmayı bıraktılar. Hatta bazıları El Kaide’yi ortadan kaldırmak için ABD askerleriyle ve Irak hükümet güçleriyle işbirliğine girdi. İkincisi, Irak savaşının başından beri ABD’ye karşı tutum sergileyen Şii dini lideri El-Sadr, kendisinin liderliğindeki Mehdi Ordusu’nun eylemlerine son verme kararı aldı. Üçüncü olarak, Ocak 2007’deki ABD askerlerinin sayısı arttırıldı. c. İsrail-Filistin Çatışması Filistin’deki iki siyasi grup, El Fetih ve HAMAS hala bölünmüş durumdaydı. Arap devletlerinin tekrarlanan çabaları sonuç vermedi. Mart 2008’de Yemen Cumhurbaşkanı “Yemen İnsiyatifi”ni ortaya koydu ve iki grubu müzakereler için Yemen’e davet etti fakat müzakereler uyuşmazlık nedeniyle kesildi. İki grup şiddet eylemlerine ve birbirlerinin üyelerini tutuklamaya devam etti. Neyse ki yukarıdaki senaryodan büyük bir kriz patlak vermedi. HAMAS tüm Gazze’yi kontrolü altına aldıktan sonra, Ortadoğu Analiz Şubat’10 Cilt 2 - Sayı 14 > 68 İnceleme İsrail’e karşı saldırılarını arttırdı. İsrail karşı saldırılarda bulundu ve Gazze’yi ablukaya aldı. 18 Ocak’ta İsrail Gazze’ye olan tüm geçişleri kapattı ve Gazzelileri görülmemiş bir varoluş mücadelesine sürükledi. 23 Ocak’ta HAMAS Gazze’yi Mısır’ın Refah limanından ayıran sınır duvarına patlama düzenledi. 700.000 Gazzeli günlük ihtiyaçlarını karşılamak için Mısır’a geçti ve militanlar da ekipmanlarını yenilemek için bunu bir fırsat olarak gördü. Bu eylem uluslararası camianın büyük tepkisini çekti. 19 Haziran’da Mısır’ın arabuluculuğuyla HAMAS ve İsrail altı aylık bir ateşkes ilan ettiler. Bundan sonra iki taraf arasında çatışmalar olsa da iki taraf da ateşkese saygı gösterdi. Aralık’ta ateşkesin süresi dolduğunda, HAMAS İsrail’in güneyine yeniden roket atmaya başladı. 27 Aralık’da İsrail Gazze’yi bombaladı ve bölgede binlerce kayıba sebeb oldu. Genel anlamda 2008’de istikrarlı denebilecek durum bu olaylarla değişime uğradı. d. Suriye – Lübnan Gerilimi 6 Mayıs’ta, Lübnan hükümeti Hizbullah’ı hedef alan iki sınırlayıcı önlem aldı ve bu karar Hizbullah ile hükümet yanlısı çoğunluk arasında çatışmayı körükledi. Başkent Beyrut’ta başlayan çatışma ülkenin kuzeyinde bulunan stratejik Trablus’a ve sonra merkezdeki dağlık bölgeye sıçrarken, 72 kişinin ölümüne ve 200den fazla kişinin ise yaralanmasına sebebiyet verdi. 21 Mayıs’ta Arap Birliği’nin Genel Sekreteri ve Katar Başbakanı’nın arabuluculuğuyla iki taraf bir anlaşmaya vardı. 25 Mayıs’ta Lübnan Ulusal Meclisi Mişel Süleyman’ı Lübnan devlet başkanlığına seçti. 11 Temmuz’da Fuad Siniora yeni bir kabine kurdu ve Hizbullah’ın bakanlık talebini yerine getirdi. Lübnan krizi geçici olarak son bulmuştu. Fransa Cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozy, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad ve Lübnan Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman 12 Temmuz’da Akdeniz’e kıyısı olan devletlerin katıldığı zirvede diplomatik ilişki kurma kararı aldılar. 14 Ekim’de Beşar Esad bir kararname ile Lübnan ile büyükelçiler düzeyinde diplomatik ilişkilerin kurulacağını açıkladı. Uzun zamandır Suriye Lübnan’ı Batılı sömürgeciler tarafından koparılan kendi toprağı olarak görüyordu ve diplomatik ilişki kurmuyordu. Şimdi, Suriye gerçeği kabul etti ve eski zihniyetini değiştirdi. Bunun haricinde İsrail ve Suriye 21 Mayıs’ta Türkiye’nin arabuluculuğunda müzakerelere başladıklarını doğruladılar. e. Türkiye-Irak Anlaşmazlığı Türkiye 21 Şubat 2008’de PKK ile mücadele için Irak’ın kuzeyine 10.000 kara birliği gönderdi. 29 Şubat’ta Türk birlikler Irak’tan çekildi. O zamandan beri Türk ordusu PKK terör örgütünü bombaladı, hava saldırısı düzenledi ve sınıra küçük çaplı birlikler gönderdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi 8 Ekim’de sınır ötesi operasyonun süresini 1 yıla kadar uzatarak bunu uzun vadeli bir misyona dönüştürdü. 2. Mevcut Çatışmalar Şiddetini Korurken Hiçbir Sıcak Mesele Çözülmedi a. Filistin ve İsrail Arasında Barış Görüşmelerinde Hiçbir Gelişme Sağlanamadı Annapolis Barış Konferansı ile İsrail ve Filistin arasında yeniden başlayan barış süreci bir gelişme gösteremedi. 2008 sonu itibariyle kapsamlı bir çözüme ulaşma umudu üç neden yüzünden gerçekleşmedi. Birincisi, Olmert hükümeti zayıftı. Halk gözünde prestije sahip değildi ve hem muhalefet, hem de halk tarafından 2006 Lübnan işgali yüzünden eleştiriliyordu. Sorunlar ardı ardına gelmişti. Nisan ve Mayıs arasında İsrail medyası Olmert’in rüşvet skandalını ortaya çıkardı. Bu Olmert’in tamamen yalnız kalmasına yol açtı. Olmert 21 Eylül’de istifasını vermek zorunda kaldı. 18 Eylül’de Başbakan Vekili ve Dışişleri Bakanı Tzipi Livni Kadima Partisi Genel Başkanı seçildi fakat hükümet kuramadı. Bunun üzerine Şubat 2009’da erken seçimlere gidileceği açıklandı. Seçimler barış sürecine ilişkin sert bir tutuma sahip olan Likud Partisi lideri Benjamin Netanyahu’nun Livni’den daha popüler olduğunu gösterdi. İsrail hükümetinin 27 Aralık’ta Gazze’ye düzenlediği saldırının ilk nedeni daha fazla oy almak için, yönetimdeki Kadima Partisi’nin İsrail’in güvenliğini sağlayabildiğini göstermekti. Ayrıca saldırı, 2006’da Lübnan’da başarısızlığa uğrayan İsrail ordusunun gücünü Ortadoğu’ya göstermek ve aynı zamanda Hamas’ın Gazze’deki gücünü kırmak için düzenlenmişti. İkincisi, Hamas ve El Fetih halen çatışma halindeydiler ve bölünmüş bir Filistin’in İsrail ile barış yapması çok zordu. Ocak 2009’da Ortadoğu Analiz Şubat’10 Cilt 2 - Sayı 14 > 69 İnceleme ABD barış sürecini canlandırmak için etkin bir adım atmadı. İlgili anlaşmalara ve barış sürecine aykırı düşen İsrail’in yerleşim inşaatları karşısında bile Rice sadece sözlü olarak kınamakla yetindi. ABD bir kez daha sorunda İsrail’in tarafını tuttu. Mahmut Abbas görev süresinin sonuna geldi. Hamas ve El Fetih görev süresini uzatmak konusunda kararsızdı. 26 Kasım’da Arap Birliği acil bir dışişleri bakanları toplantısı düzenledi ve ulusal uzlaşıyı sağlamak için ve aynı zamanda Yasama Konseyi ve Başkanlık seçimlerinin yapılması için Abbas’ın görevde kalması kararını aldı. Hamas karara karşı çıktı. İsrail’in güneyine düzenlenecek saldırıların karşılıksız kalmayacağını bilerek ateşkesi bozdu ve saldırılarına yeniden başladı. Amacı İsrail’le çatışmayı artırmak ve böylece Yasama Konseyi’nin erken seçimini engellemekti. Üçüncüsü, Bush yönetimi samimi şekilde İsrailFilistin barış görüşmelerini teşvik etmedi. Zorluklara rağmen, İsrail ve Filistin barış sürecine olan bağlılıklarını ifade ettiler. Ortadoğu Dörtlüsü 9 Kasım’da Mısır’da bir araya geldi ve barış için çalışmaya devam etme kararı aldı ve bu sene Moskova’da bir uluslararası konferans düzenlenmesi planlandı. Yılın başındaki şiddet ve katliam görüntüleri uluslar arası camianın dikkatini bir kez daha Ortadoğu’ya kalıcı bir barış getirme üzerine çekti. b. Irak’taki Durum İstikrardan Çok Uzak 2008’in sonunda BM Güvenlik Konseyi tarafından görevlendirilen ABD’nin öncülüğündeki koalisyon birliklerinin süresi sona erdi. ABD Irak’la ikili bir antlaşma imzalayarak ordusunun Irak’taki varlığını yasal olarak uzatmak istiyordu. Müzakereler 11 Mart‘ta başladığında Temmuz’da bitmeleri planlanıyordu. ABD, birliklerinin Irak’ta serbestçe askeri operasyonlar düzenlemesini ve dokunulmazlığa sahip olmasını istiyordu ve çekilmek için bir zaman çizelgesi hazırlanmasını reddetti. Irak ABD’nin bu talebinin kabul edilemez olduğunu, Irak’ın egemenliğini ihlal anlamına geleceğini dile getirdi ve ABD güçlerinin çekilmesi için bir zaman çizelgesi talep etti. Müzakereler çok zor geçti. Taraflar Kasım‘a kadar anlaşmaya varamadılar. Irak Hükümeti, Meclisi, Devlet Başkanı ve iki Başkan Yardımcısı Temmuz 2009’da yapılmak üzere bir referanduma karar verilen anlaşmayı onayladı. 14 Aralık’ta Bush Irak’a beklenmeyen bir ziyaret düzenledi ve Irak Başbakanı Nuri ElMaliki ile “Kuvvetlerin Statüsü Anlaşması” imzalandı. Anlaşmaya ABD güçlerinin Temmuz sonunda şehir merkezlerinden çekilmesini ve 2011 sonunda Irak’tan tamamen çekilmesini ön görüyordu fakat süre Irak Hükümeti’nin talebine göre uzatılabilirdi. ABD güçleri Irak’ın izni olmadan ev arama hakkına sahip olmayacak, Irak hükümeti suç işleyen ABD askerlerini yargılama hakkına sahip olacak, ABD birlikleri Irak’ı Irak’a komşu ülkelere saldırı düzenlemek amacıyla kullanamayacaktı. Irak Hükümeti müzakerelerde sağlam bir tutum sergiledi ve ABD’nin bir takım tavizler vermesini sağladı. Buna rağmen, anlaşmanın imzalanmasına karşı çıkan ABD karşıtı El-Sadr liderliğindeki Şii grup 10.000’in üstünde bir katılımla Bağdat’ta protestolar düzenledi ve ABD’nin derhal Irak’tan çekilmesini talep etti. Zor geçen müzakereler ABD işgalinin halk arasında onaylanmadığını ve Irak’ı kontrol etme mücadelesinin artmakta olduğunu gösterdi. Irak’ta şiddet azalmış olmasına rağmen, tamamen kaybolmadı ve yılın sonuna doğru yeniden tırmandı. Etnik ve dini gruplar arasında uzlaşma sağlanamamıştı. Hükümet ve meclis bazı gruplar tarafından boykot ediliyor ve etkin şekilde işleyemiyordu. Ekonomik durumda ise ciddi bir düzelme yoktu. Etnik ve dini gruplar tarafından desteklenen çeşitli siyasi güçler ABD’nin çekilmesinin ardından Irak’ta güç elde etmeyi planlıyorlardı. Kendi çıkarlarını sağlamlaştırmak için rekabete hazırdılar. Irak’ta gerçek istikrar bir süre daha sağlanamayacaktı. c. İran’ın Bölgede Bir Güç Haline Gelme Çabasının Yanında, İran ve ABD Arasındaki Gerilim Arttı BM Güvenlik Konseyi İran’a daha sıkı yaptırımları düzenlemeyi hedefleyen 1803 sayılı kararını Ortadoğu Analiz Şubat’10 Cilt 2 - Sayı 14 > 70 İnceleme ABD Ortadoğu’da güçlüklerle karşılaşırken ve bölgedeki etkisi azalırken, Avrupa ülkeleri bölge sorunlarıyla daha fazla ilgili hale geldiler. 3 Mart’ta onayladı. Karar, İran’ın uranyum zenginleştirme çalışmalarını durdurması yönündeki talebini, İran nükleer meselesinin barışçıl yollardan, siyasi ve diplomatik müzakereler ile çözümlenmesi gerektiğini ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın rolüne olan desteğini yineledi. Ocak 2006’dan beri bu konuya ilişkin üçüncü karardı. İran diğer iki karara verdiği tepkiyi yineledi ve nükleer faaliyetlerinin barışçıl amaçlı olduğunu ve İran‘a uygulanan yaptırımların yasal olmadığını belirtti. İran Cumhurbaşkanı Mahmut Ahmedinejad 8 Nisan’da İran’ın uranyum zenginleştirmenin yapıldığı Natanz nükleer tesisine altı bin yeni santrifüj kurmaya başladığını açıkladı. 14 Haziran’da Avrupa Birliği Ortak Dış ilişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Javier Solana İran’a müzakerelerin yeniden başlaması için altı ülkenin ortak iradesini yansıtan bir plan sundu. İran Dışişleri Bakanı Manuçer Muttaki, Solana’ya İran’ın daha önceden sunduğu paket öneri için yanıt beklediğini söyledi. İran müzakerelerin yeniden başlaması için uranyum zenginleştirme faaliyetlerini durdurmayı önşart olarak kabul etmediğini ve müzakerelerin İran’ın önerisi ve altı devletin önerisinin kesişen noktaları çerçevesinde başlaması gerektiğini belirtti. 27 Eylül’de BM Güvenlik Konseyi 1835 sayılı kararını aldı ve İran’ın daha önceki BM kararları doğrultusunda BM’nin talebini derhal yerine getirmesini talep etti fakat yeni yaptırımlar getirmedi. İran’ın bölgede bir güç haline gelme amacı ABD’nin bölgeyi tek başına domine etme isteğiyle çatışıyor. İran nükleer meselesi İran ve ABD arasında çevreleme ve karşı-çevreleme stratejilerinin bir yansıması. 13 Ocak’ta Birleşik Arap Emirlikleri’nde Bush, İran’ı dünya barışını tehdit etmekle suçladı ve dünyanın çeşitli yerlerindeki radikal güçlere ve teröristlere mali Ortadoğu Analiz Şubat’10 Cilt 2 - Sayı 14 > İnceleme yardım yapması, Lübnan’da barış için umutları söndürmesi, Afganistan’da Taliban’a ve Irak’ta Şiilere silah yardımı yapması, Filistin’de Hamas’ı desteklemesi, komşularını korkutması, BM’yi hiçe sayması, bölgenin istikrarını bozması ve nükleer faaliyetleri hakkında açık davranmaması nedeniyle eleştirdi ve İran’ı dünyada terörü en çok destekleyen devlet olduğunu söyledi. ABD’nin Körfez’deki dost ülkelerle olan güvenlik taahhüdünü yineledi ve çok geç olmadan İran’dan gelen tehdidi durdurmak için dünya ülkeleriyle birlikte çalışacağını belirtti. ABD İran’a yaptırımların devam etmesi konusunda ısrarlı davrandı ve zaman zaman İran’ı askeri müdahale ile tehdit etti. İran’daki rejimi devirmek için açıkça muhalif grupları mali anlamda destekledi ve İran’ı izole etmek için ılımlı Arap devletleriyle işbirliği kurmak için çaba sarf etti. İran uranyum zenginleştime çalışmalarını durdurmayı reddetti fakat anlaşmazlıkların müzakere yoluyla çözülmesi konusundaki isteğini belirtti. 12 Ocak’ta İran’ın dini lideri Ayetullah Hamaney, “ABD ile sorunumuz nükleer meseleden daha büyük. ABD nükleer meseleyi İran’ı pes ettirmek için kullanıyor. Fakat bu hiç olmayacak.” açıklamasında bulundu. İran İsrail ve ABD’den gelebilecek muhtemel saldırılara karşı askeri kapasitesini artırdı. Körfez ülkeleri ile iyi ilişkiler kurmaya çalıştı ve dışarıdan gelecek işgallere karşı ortak mücadele etme çağrısında bulundu. Ahmedinejad İsrail karşıtlığı bölgede güçlendirmek için ve ABD’nin Arap ülkeleriyle İran’a karşı işbirliğini bozmak için İsrail karşıtı sert açıklamalarda bulundu. İran ve ABD arasındaki yapısal çelişkinin çözümlenmesi imkânsızdır. 3. ABD’nin Ortadoğu Politikası Bush yönetimi çıkışı olmayan bir Ortadoğu çelişkisiyle karşı karşıya kaldı. Obama Yönetimi’nin Ortadoğu politikasını değiştirmesi çok dikkat çekecektir. Bush yönetimi amacının İran nükleer meselesini diplomatik yollarla çözmek olduğunu belirtti fakat askeri seçenek hiçbir zaman ortadan kalkmadı. ABD İran’a askeri müdahale konusunda istekliydi fakat Irak’taki durum nedeniyle ve İran’da askeri müdahale sonrası Irak’tan daha kötü bir durum ortaya çıkması endişesiyle askeri seçeneği uygulamadı. İran’a sopa sallarken aynı zamanda ikili ilişkileri düzeltmek için adımlar da attı. ABD Dışişleri Bakan yardımcısı Burns Temmuz 2008’de nükleer meseleye ilişkin İran- AB müzakerelerine katıldı. Bush yönetimi ayrıca İran’da bir temsilcilik açacağını duyurdu. İran 27 yıldan sonra ilk defa ABD’den 1 milyon ton buğday ithal etti. Fakat bu sinyaller tamamlayıcı adımlarla desteklenmedi. ABD-İran ilişkileri açmazda kaldı. ABD Irak Savaşı’nın bedelini ağır ödedi. “Olumlu sonuç” anti-Amerikan Saddam rejiminin ortadan kaldırılması ve Irak’ın askeri olarak işgal edilmesiydi. Irak’ı işgal ederek, ABD sadece zengin petrol kaynaklarına hakim olmadı, ayrıca Ortadoğu’nun ortasında stratejik olarak önemli yerleri de kontrol ediyor hale geldi. Irak’taki ABD’nin askeri varlığı İran ve Suriye’ye karşı caydırıcı bir faktör oldu ve Suudi Arabistan gibi petrol üreten ülkelere karşı patronluk tavrı takınmasına imkân verdi. ABD Genelkurmay Başkanı Mike Mullen 6 Kasım’da ABD ordusunun Irak’tan çekilme için 2011 içinde bir tarih vermesinin uygun olmadığını fakat uygulamanın koşullara göre yapılması gerektiğini ifade etti. Ayrıca Mullen, üç yılda çok şey değişebileceğini belirtti. Bu ABD’nin çekilmesinin hala Beyaz Saray’ın isteğine bağlı olduğunu gösterdi. Bush’un görev süresinin son yılında Filistin ve İsrail arasındaki barış görüşmelerini yeniden başlatmak istemesindeki temel amacı İran’ı izole etmek için Arap ülkelerinin desteğini kazanmak ve Irak’taki durumu istikrara kavuşturmaktı. Annapolis Konferansı’nı takip eden bir yıl içinde Bush Ortadoğu’yu iki kez, Rice sekiz kez ziyaret etti. Bu İsrail-Filistin sorununa çözüm bulmak için ABD’nin ne kadar istekli olduğunu gösterdi. Fakat sadece somut sonuçlar doğurmayan boş adımlar atıldı. ABD barış sürecini canlandırmak için etkin bir adım atmadı. İlgili anlaşmalara ve barış sürecine aykırı düşen İsrail’in yerleşim inşaatları karşısında bile Rice sadece sözlü olarak kınamakla yetindi. ABD bir kez daha sorunda İsrail’in tarafını tuttu. Sonuçta Bush yönetimi son yılında Ortadoğu’nun sıcak meselelerini çözmek için ne yeterli kapasiteye ne de yeterli araçlara sahipti. Bu aynı zamanda o dönemdeki tüm sıcak meselelerin çözümsüz kalmasının nedenlerinden biriydi. Ortadoğu Analiz Şubat’10 Cilt 2 - Sayı 14 71 > 72 İnceleme Görevi devraldıktan sonra Obama’dan ABD’nin Ortadoğu politikasını değiştirmesi beklendi. Değişimin nedeni ABD çıkarlarına daha iyi hizmet etmek ve Ortadoğu’daki varlığını güçlendirmekti. Obama yönetimi söz verildiği üzere Irak’tan çekilecekti. Çekilmenin 16 ayda mı yoksa Kuvvetlerin Statüsü Anlaşması’nda öngörüldüğü üzere 36 ayda mı tamamlanacağı Irak’taki koşullara bağlı olacaktı. Obama Yönetimi İran’da bir temsilcilik açacak ve İran’a karşı saldırı ihtimalini ortadan kaldıracaktı. Obama seçimleri kazandıktan sonra İran’ın nükleer faaliyetlerine ve terörü desteklemesine son vermesi isteğini yineledi. 7 Aralık’ta Obama İran’ı ikna etmek için bir dizi “sopa ve havuç” politikaları kullanacağını açıkladı. ABD’nin İran’a yaptırımlardan kolay kolay vazgeçmemesi bekleniyordu. Suriye ve İran arasındaki ilişkiyi bozmak için ABD Suriye ve İsrail arasında barış görüşmelerini teşvik edecekti. Obama İsrailFilistin barış sürecini de teşvik edecekti ama ABD’nin geleneksel olarak İsrail yanlısı tutumu değişmeyecekti. Yeni yönetim Ortadoğu’daki sorunların çözümü için ve terörle mücadele için dünya siyasetinde ileri gelen ülkelerin ve BM’nin işbirliğini sağlamaya çalışacak fakat aynı zamanda Ortadoğu’daki liderliğini de korumaya çalışacaktı. Ortadoğu’yu tek başına domine etmek olan stratejik amacından sapmayacaktı. Terörle mücadele, silahsızlanma, enerji üretiminin ve ulaşım geçişlerinin kontrolü ve ABD tipi demokrasiyi bölgede yaymak ABD’nin Ortadoğu politikasının temel içeriklerini oluşturacaktı. Yeni yönetim Müslüman dünyadaki imajını düzeltmeye çalışacaktı fakat iki taraf arasındaki uyuşmazlıkların çözümü zordu. Ortadoğu ABD’nin güvenlik ve dış politikasında önemli bir yer tutmaya devam edecek. Bölgedeki karışıklık ABD’nin küresel stratejisini etkilemeye devam edecek. 4. Avrupa ve Rusya Ortadoğu’da ABD ile Hem İşbirliği Yapıyor Hem de ABD’ye karşı Rekabet Ediyor a. Ortadoğu’da Fransa’nın Rolü ABD’de Ortadoğu’da güçlüklerle karşılaşırken ve bölgedeki etkisi azalırken, Avrupa ülkeleri bölge sorunlarıyla daha fazla ilgili hale geldiler. Fransa’nın adımları, bunların arasında en göze çarpanıydı. Ocak 2008’de Cumhurbaşkanı Sarkozy Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni ziyaret etti. Ziyaret sırasında, Fransa’nın Müslüman dünyanın ve Arapların dostu olduğunu ve nükleer enerji konusundaki kazanımlarını paylaşmaya hazır olduğunu ifade etti. Fransa Birleşik Arap Emirlikleri ile iki yeni Avrupa tarzı basınçlandırılmış su reaktörü inşası için anlaşma yaptı. Emirlikler, Cezayir ve Libya’dan sonra Fransa ile bu tür anlaşma yapan üçüncü devlet oldu. 13 Temmuz’da Sarkozy bir Akdeniz zirvesine başkanlık yaptı ve resmi olarak “Akdeniz Birliği” kuruldu. Zirve 43 ülkenin liderinin katılımıyla büyük bir olaydı. Sonrasında Sarkozy İsrail ve Filistin liderleriyle üçlü bir görüşme yaptı ve Avrupa’nın Ortadoğu barış sürecine yeteri kadar müdahil olmadığını ve barışın sağlanması için daha çok çaba sarf etmesi gerektiğini söyledi. b. Rusya Ortadoğu’ya Geri Dönüyor Rusya enerji konusuna ve askeri konuya odaklanarak Ortadoğu’ya geri dönme fırsatını değerlendirdi. İran nükleer meselesinde, Rusya ABD ve Avrupa ile işbirliğini sürdürdü ve İran’dan nükleer faaliyetlerini durdurmasını istedi. Aynı zamanda İran’a karşı askeri harekâtı ve katı yaptırımları desteklemedi. Rusya İran’daki nükleer güç santrali inşasına destek verdi ve İran’a gelişmiş silahlar sattı. Rusya geleneksel müttefiki Suriye ile askeri işbirliğini yeniden canlandırdı ve Suriye’de yeni bir askeri üs inşa etmeyi planladı. Libya’nın ABD ve Avrupa ile ilişkilerinin büyük ölçüde iyileşmesi üzerine Nisan’da Libya’ya yüksek düzeyle bir ziyaret düzenledi. Ekim’de Kaddafi Rusya’yı ziyaret etti. Libya’nın Rusya’dan 1 milyar dolar değerinde silah alacağı bildirildi. Rus medyası Libya’nın Rusya’dan Bengazi limanında askeri üs kurmasını isteyeceğini yazdı. Bunun haricinde, Rusya, İran ve Katar ile “gazın OPEC” ini kurma konusunda anlaştı. Rusya’nın ulusal gücünü yeniden kazanmasıyla ve Bush yönetiminin ABD’de açmazda kalmasıyla birlikte Rusya Ortadoğu’ya dönme yönünde adımlarını hızlandırdı. 5. Arap Devletleri Çeşitli Zorluklarla Yüzleşiyor ve Birlik Yoluyla Güç Kazanma İsteği Duyuyorlar Öncelikle, Arap ülkeleri uzun zamandır süren ve Ortadoğu Analiz Şubat’10 Cilt 2 - Sayı 14 > 73 İnceleme çözüme ulaşamayan bölgesel sıcak konuların etkilerine, bölgedeki şiddetin, karışıklığın ve özellikle de ABD ve İran arasındaki gerilimin etkilerine maruz kalıyorlar. İkinci olarak, ABD’nin demokratikleştirme planıyla karşı karşıya kaldılar. Üçüncü olarak, İslamcı aşırıcılık ve terörizmin etkisi vardı. Dördüncü olarak, ekonomik küreselleşme ve mevcut ekonomik krizden etkilendiler. Bu yüzden Arap ülkeleri kendilerini zor bir durumda buldular. Arap dünyasındaki ABD karşıtı duygular artış gösterdi. Suudi Arabistan, Mısır, Fas, Ürdün, Lübnan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki 4000 Arap arasında Maryland Üniversitesi ve Zogby International tarafından yapılan bir ankete göre katılımcıların %83’ü ABD’ye karşı negatif düşüncelere sahip, %80’i 2003’teki Irak müdahalesinden önce Irak’taki durumun şimdi olduğundan daha iyi olduğunu düşünüyor ve %67’si İran’ın nükleer programını destekliyor. Bu altı Arap ülkesinin ABD ile sıkı ilişkiler içinde olan ılımlı ülkeler olduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyor. Arap ülkeleri ABD’ye karşı güvensizlik içindeler fakat aynı zamanda da ekonomik ve güvenlik anlamında ona bağımlı durumdalar. Bir taraftan bazı politikalar açısından kendileri ABD’den uzak tutuyorlar. Diğer taraftan da ABD ile açık bir uyuşmazlıktan kaçınıyorlar. Sünni çoğunluğa sahip Arap devleti İran’ın nükleer bir güç olmasından ve dolayısıyla Şii akımların da İran’dan aldıkları destek ile güçlenmesinden korkuyor. Fakat bu ülkeler İsrail ve ABD’nin İran’a askeri bir müdahalede bulunmasına da karşılar. ABD’nin İran’a karşı ılımlı bir Arap cephesi kurma çabalarına destek vermediler ve İran’ın yakınlaşmak için attığı adımlara olumlu tepkiler verdiler. Mısır gösterdiği çabaların karşılığını İsrail ve Hamas arasında 6 aylık bir ateşkes sağlayarak aldı. Arap Birliği ve Mısır Filistin’deki Hamas ve El Fetih arasındaki uzlaşıyı sağlamak için çok çaba sarf etti. Arap Barış İnsiyatifi müzakereler için önemli bir belge olarak kabul gördü. Suudi Arabistan, Katar ve diğer Körfez ülkeleri Lübnan’ın iç çatışmalarını çözmek için başarılı şekilde arabuluculuk yaptılar. Arap devletleri aşamalı olarak Irak ile ilişkilerini düzeltti ve Irak’a elçiler göndermeye başladılar. Yükselen birçok kutup- luluk ile karşı karşıya kalan Arap devletleri ABD ile ilişkilerine gerekli önemi göstermek kaydıyla çok yönlü bir diplomasi uygulamaya özen gösterdiler. Çin ve diğer Asya ülkeleri ile ilişkilerini geliştirmeye çalıştılar. Son yıllarda, Arap devletleri belli bir seviyede ekonomik gelişme gösterdiler. Petrol üreten ülkeler yüksek fiyatlar nedeniyle bir süre önce oldukça fazla gelir elde etmişlerdi fakat mevcut ekonomik kriz Arap ülkelerinin ekonomisini negatif yönde etkiledi. Altı Körfez ülkesinin entegrasyonu dünyanın büyük ilgisini çekmişti. Altı ülke kendi aralarında Haziran 2003’te bir gümrük birliği oluşturdular ve bu sene ortak pazar kurdular. Aynı zamanda 2010’da para biriminde de birliğe gidecekler. Bu karışık uluslararası ve bölgesel durum karşısında Arap devletleri birlik olarak kendilerini koruma ve güçlendirme isteği duyuyorlar. Bölgenin genelinin çıkarlarını etkileyen konularda ortak bir tutum sergiliyorlar fakat “herkesin kendi çıkarını koruması” yönündeki temel eğilim her devletin kendi çıkarına yönelik davranmasına sebep oluyor. Mısır en güçlü Arap devleti olma özelliğini korurken, Suudi Arabistan ekonomik gücü ve Körfez İşbirliği Konseyi’nin desteği sayesinde bölgede gittikçe daha da etkin oluyor. Tüm Arap devletleri yeni bir sosyal dönüşüm geçiriyorlar. Süregelen ekonomik küreselleşme, kriz ve zorlu bölgesel durumun etkisi altında, bu ülkelerin Batı’nın demokratikleşme adı altındaki müdahalesinden ve İslamcı aşırıcı hareketlerin de iç politikalarına olan müdahalesinden kaçabilmeleri ve kendi ulusal koşulları ışığında siyasi, ekonomik ve sosyal dönüşümlerini sağlayabilmeleri çok zor. İsrail ile Filistin’in Gazze’deki askeri çatışması bitmiş olmasına rağmen, Ortadoğu’daki köklü çelişkilere çözüm bulmak çok zor. İstikrarsızlığı tetikleyecek yeni faktörler ortaya çıkabilir ve bazı mevcut sorunlar büyüyebilir. Ortadoğu sıcak meselelerin ve zor sorunların olduğu bir bölge olmaya devam edecek. Barış ve istikrara ulaşılması çok zor. Bölgedeki durumun gelişimi tüm dünyanın durumunu etkileyecek. Ortadoğu Analiz Şubat’10 Cilt 2 - Sayı 14