T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI AİLE HEKİMLİĞİ KOORDİNATÖRLÜĞÜ İSTANBUL KLİ Nİ K Ş EFİ : DOÇ. DR. MUSTAFA YENİ GÜN TEZ DANIŞMANI: Uzm. DR. AHMET KOCAKUŞAK HİPERAKTİF ADENOM ve/veya HİPERTİROİDİ OLAN HASTALARDA TİROİT KANSER İNSİDANSINA ETKİ EDEN OLASI PARAMETRELERİN UYGUN KONTROL GRUPLARI ile KARŞILAŞTIRILMASI AİLE HEKİMLİĞİ UZMANLIK TEZİ Dr. NURCAN GÜLER İSTANBUL 2009 1 T.C. SAĞLIK BAKANLIĞI AİLE HEKİMLİĞİ KOORDİNATÖRLÜĞÜ İSTANBUL KLİ Nİ K Ş EFİ : DOÇ. DR. MUSTAFA YENİ GÜN TEZ DANIŞMANI: Uzm. DR. AHMET KOCAKUŞAK HİPERAKTİF ADENOM ve/veya HİPERTİROİDİ OLAN HASTALARDA TİROİT KANSER İNSİDANSINA ETKİ EDEN OLASI PARAMETRELERİN UYGUN KONTROL GRUPLARI ile KARŞILAŞTIRILMASI AİLE HEKİMLİĞİ UZMANLIK TEZİ Dr. NURCAN GÜLER İSTANBUL 2009 2 TEŞEKKÜR Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesinde eğitimimde katkıda bulunan Şefimiz Doç. Dr. Mustafa Yenigün’e; Asistanlık eğitimime ilk başladığım servis olan Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi H2 servisinin engin hoşgörülü , asil ve bilgili şefi Sn. Prof. Dr. Hayrettin Kara’ ya, Asistanlık eğitimimin ikinci ayağı olan 2.Dahiliye’de asistanlarını bir baba şefkatiyle kucaklayan, desteğini hiçbir zaman esirgemeyen , çok değerli Doç.Dr.Zekai kuyubaşı’na; Eğitimim boyunca bilgi ve deneyimleriyle bana her zaman destek olan, cerrahi eğitimim yanı sıra insani değerleri ile bana örnek olan, mesleki yoğunluk içerisinde dahi saygı ve sevgiden ödün vermeyen çok değerli hocalarım Doç. Dr. Haldun SUNAR ve Op. Dr. Muzaffer AKINCI' ya; Çalışmaktan büyük keyif aldığım Kadın hastalıkları ve doğum servisinin sevecen, anlayışlı ve samimi şefi Sn. Op. Dr. Ahmet Çetin’e; Asistanlığımın son rotasyonu olan Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Klinik Şefi Sayın Prof. Dr. Murat Elevli’ye Tezimin kurgusunda ve hazırlanmasında, katkılarıyla ve sabrıyla destek olan, mesleki bilgi ve becerilerini her zaman ve her koşulda paylaşan değerli başasistanım ve tez danışmanım Op. Dr. Ahmet KOCAKUŞAK’ a ; Tezimin hazırlanmasında bana en büyük yardımı olan sevgili asistan arkadaşım Dr.Anıl YAŞAR'a; Asistanlığım boyunca benden bilgi ve katkılarını ve hayatımı en güzel şekilde paylaştığım çok sevgili asistan arkadaşlarıma; Asistanlığım boyunca iyi ve kötü günleri paylaştığım hemşire arkadaşlarıma ve desteklerinden dolayı tüm yardımcı personelimize; Tezimin hazırlanması için gerekli olan istatistiksel çalışmaları yapan biyoistatistik uzmanı Sayın Rana KONYALIOĞLU' na ; Hekim olmamı sağlayan ve tıp eğitiminin çilesini benimle birlikte çeken saygıdeğer anneme, babama yardım ve destekleriyle her zaman yanımda olan sevgili ailem; Sevgilerimi, minnettarlığımı ve teşekkürlerimi sunarım. Dr. Nurcan GÜLER Mayıs 2009 3 İÇİNDEKİLER GİRİŞ GENEL BİLGİLER 1-4 5-34 MATERYAL ve METOD 35-39 BULGULAR 40-65 TARTIŞMA 66-75 SONUÇLAR 75-76 KAYNAKLAR 77-84 4 HİPERAKTİF ADENOM ve/veya HİPERTİROİDİ OLAN HASTALARDA TİROİT KANSER İNSİDANSINA ETKİ EDEN OLASI PARAMETRELERİN UYGUN KONTROL GRUPLARI ile KARŞILAŞTIRILMASI GİRİŞ Tiroit kanseri ile ilgili olarak son yıllarda yaklaşımda dramatik değişiklikler rapor edilmektedir, örneğin geleneksel olarak multinodüler guatrda, soliter nodül mevcut guatra göre daha az kanser oluştuğuna inanılmakta iken, bugün böyle bir fark olmadığı, hatta multinodüler guatrlarda daha fazla oranda kansere rastlandığını bildiren yayınlar son dönemde artmıştır.1′2′3′4 Hatta multinodüler guatr mevcudiyeti epidemiyolojik çalışmalara göre tiroit kanseri oluşması için risk faktörüdür.5′6 Genel populasyona göre iyot eksikliği olan coğrafyalarda iyot tableti dağıtılması durumunda multinodüler guatr ve tiroit kanseri olasılığı azalmaktadır. 7 Bu nedenle günümüzde altın standart yaklaşım, cerrahi endikasyon konulan multinodüler guatr vakalarında total veya totale yakın tiroidektomi haline dönüşmüştür. Tiroitte nodül sayısının önemsenmesindeki değişim son dönemde daha az dramatik olarak hiperaktif adenom ve/veya hipertiroidizm için de söz konusudur. Ülkemizde İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde yapılan bir araştırmada hipertiroidizmli nedeni ile opere edilen 273 tiroit hastasının 14 tanesinde malignite saptanmış ve hipertiroidizmde kanser oranı %5,13 olarak rapor edilmiştir. Aynı çalışmayı yapan Taksim Eğitim Araştırma Hastanesi hipertiroidi hastalarında kanser sıklığını %8 oranında bulmuştur. Literatürde hipertiroidi mevcudiyetinde kanser 1 McCall A, Jarosz H, Lawrence AM, Paloyan E. The incidense of thyroid carcinoma in solitary cold nodules and in multinodular goiters. Surgery 100(6), 1128-32, 1986. T 2 Hossein G. Changing concepts in the diagnosis and management of the thyroid nodules. Endocrinolog and Metabolism Clinics of North America 26 (4): 777-800, 1997. T 3 Marqusee E, Benson CB, Frates MC, et al. Usefulness of ultrasonography in the management of noduler thyroid disease. Ann Intern Med 1339: 696-700, 2000. T 4 Papini E, Guglielmi R, Bianchini A, et al. Risk of malignancy in nonpalpable thyroid nodules: Predictive value of ultrasound and color-doopler features. J Clin Endocrinol Metab 87: 1941-6, 2002 5 Francis SG. The problem of noduler goitre. Med Clin N Am 75: 195-209, 1991. T 6 7 Clark OH, Quan-Yang D.Thyroid cancer . Med Clin N Am 75: 211-34, 1991. Franceschi S, Talamini R, Frassina A, Bidoli E. Diet and epithelial cancer of the thyroid gland. Tumori 76: 331-8, 1990. 5 sıklığı çeşitli çalışmalarda %0.2-21 arasında bildirilmiştir. Taksim Hastanesi’ninde çalışmasında hipertiroidili kanser hastalarının en yüksek rastlandığı grup Basedow Graves, en düşük rastlandığı hipertiroidi grubu ise toksik multinodüler guatrlı (Plummer hastalığı) hastalardır. Hipertiroidizm varlığının tiroit kanseri için bir güvence olarak kabul edilmesi Taksim çalışmasında hastaların % 80’inde kanser tanısının tesadüfen ameliyat sonrası tespit edilmesine sebep olmuştur, bu hasta grubunda ameliyat öncesi tetkikler hipertiroidizm mevcut olmayan hastalara oranla daha yetersiz olarak yapılmış, yapılanlarda da ameliyat öncesi kanser ihtimali tespit edilememiştir. Hiperaktif adenomda seyrek oranda olsa da kansere rastlandığını rapor eden yayınlar mevcuttur.8 Ötroid hastalarda tespit edilen hiperaktif adenomlarda ve nodül mevcudiyetinden bağımsız olarak tüm hipertiroidili hastalarda tiroit kanseri insidansının daha düşük olduğu kabul edilmektedir. Çeşitli algoritmalarda hiperaktif (sıcak) nodüle biyopsi yapılması gerekmediği iddia edilmektedir, elde edilen verilere göre hipertiroidili hastalarda veya hiperaktif adenomlu hastalarda da düşük-yüksek oranlarda kansere rastlanılmaktadır. Hipoaktif (soğuk) nodül için kabul edilmiş yaklaşım stratejilerinin hiperaktif nodüllere de kanser teşhisinin atlanmaması için olası parametrelere dikkat edilerek ugulanması gerektiği düşünülerek bir çalışma planlanmıştır. Hipertiroidizm olgularında cerrahi tedavi endikasyonları son yıllarda özellikle nükleer tıptaki gelişmeler nedeni ile daralmıştır. Ancak cerrahinin barındırdığı üstünlükler nedeni ile seçilmiş hipertiroidi olgularında en uygun tedavi yöntemidir. Uygun ameliyat sadece kanser düşünülen hastaların cerrahi tedavisini değil selim hastalıkların tedavisini de sağlayarak hayat kalitesini arttırmaktadır. Cerrahi tedavi hipertiroidizmin veya hiperaktif nodülün veya gelecekte oluşabilecek selim ve habis nodüllerin hızlı ve kalıcı şekilde kontrolünü sağlar, nonoperatif tedavi sonucu daha zor takip edilebilecek hale gelecek olan tiroit dokusunu ortadan kaldırmış olur, cerrahiden kaçınılması gerektiğini bildiren veriler de nervus laryngeus recurrens hasarına bağlı vokal kord paralizisinin yaratabileceği dispne ve ses kısıklığının yanı 8 David E, Rosen B, Bain J, James J, Kirsch JC. Management of hot thyroid nodule.Am J Sug. 170: 481/5, 1995 6 sıra olası bir hipoparatroidizm riskine dayandırılan hipotezler üzerine kuruludur. Oysa geniş serilerde bu komplikasyonlar oldukça düşük ve göz ardı edilebilir oranlarda rapor edilmektedir. (Vokal kord paralizisi için %0-0,8 ve hipoparatroidi için %0-1,3) Tiroit nodülünün büyüklüğü 1’cm den fazla ise serum TSH bakılarak hasta yönlendirilmektedir. TSH; normalden düşük ise sintigrafi endikasyonu doğmakta ve ancak nodül soğuk ise hasta USG’ ye yönlendirilerek ameliyat ile sonlandırılan bir algoritmaya sokulmaktadır. Sintigrafi sonucunda sıcak nodül saptandığında ise ekibimizin çelişkili olduğunu iddia ettiği nonoperatif hipertiroidi tedavisi ön plana çıkmaktadır. Sonuç olarak düşük TSH düzeyine sahip sıcak nodüllere maalesef İİAB dahi yapılmamaktadır.9 Sitolojik incelemeye gerek görülmemesinin nedeni, hipertiroidide de olduğu gibi sıcak nodüllerde habaset ihtimalinin (<%1) çok düşük olmasıdır. Mevcut algoritmalar genellikle iyot alımının yeterli olduğu batı ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD’de genel populasyonda nodül prevalansı %4) kaynaklı yayınlara dayanmaktadır.10 Ülkemiz gibi iyot eksikliğine bağlı endemik guatr hastalıklarının yoğun olduğu ülkelerde ise tiroit nodül sıklığı, otopsi çalışmalarında %50 civarındadır.11 Yaşayanlarda ise ülkemizde 1881 hastada yapılan bir çalışmada tiroid nodül oranı %33 olarak tespit edilmiştir. Günümüzde daha da gelişen son kuşak yüksek rezolusyonlu USG cihazları ile bu oranın daha da artmış olduğu bilinmekte ve yayınlarla desteklenmektedir. Genel populasyonda yurt dışı kaynaklı yayınlarda yüksek rezolusyonlu USG çalışmalarında tiroitde nodül saptanma oranı %19-67 arasında rapor edilmektedir.12 Türkiye’nin etnik, coğrafik ve endemik özellikleri göz önüne alındığında ülkemiz kaynaklı bir çalışmanın önemi kolayca kavranabilir. Etnik ve endemik sebepler dışında bu çalışmanın kurgulanmasının bir diğer sebebide cerrahi kliniklerimizde çok yakın dönemlere dek, önerilenin aksine küçük ve malignite riski 9 Namou K, Lavertu P. Evalutaion of a thyroid nodule. Otolaryngol Clin N Am 36: 17-33, 2003. 10 Mazzaferri EL. Management of a solitary thyroid nodule.N E ngl J Med. 328: 553-559, 1993. 11 Mortensan JD, Woolner LB, Bennet WA. Gross and microscopic findings in clinically normal thyroid glands. J Clin Endocrinol Metab 15: 1270-80, 1955. 12 Tan GH, Gharib H. Thyroid incidentilomas: Management aproaches to nonpalpable nodules discovered incidentally on thyroid imaging. Ann Inter Med 126: 226-31,1997 7 taşımayan tiroit nodüllerine de önerilenlerin aksine cerrahi tedavi uygulanagelmesidir. Bu nedenle düşüncemiz, tiroit bezlerinde sadece küçük tiroit nodül veya nodüller mevcut olan hastaların ameliyat edildiği herhangi bir diğer eğitim ve araştırma hastanesi kliniği tecrübesinin yakın dönemde benzer kliniklerde olmaması, kurgulanan retrospektif çalışmanın sadece Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde küçük nodüller hakkında fikir vereceğidir. Bu nedenle Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi cerrahi kliniklerinde 2004-2009 yılları arasında hipertiroidi veya hiperaktif adenom nedeni ile opere edilmiş olan 162 hasta diğer sebepler nedeni ile opere edilmiş olan 332 hastadan oluşan kontrol grubu ile çeşitli parametreler eşliğinde kıyaslanarak retrospektif bir çalışma planlanmıştır 8 I .BÖLÜM 1.GENEL BİLGİLER Doğumda yaklaşık 1 gramın(gr) üzerinde ağırlığı olan tiroit, 16 yaşına kadar yavaş büyüyerek erişkinde ortalama 18-22 gr ağırlığına ulaşır. Larinks ve üst trakeal halkaların anterolateral parçalarını saran tiroit, genellikle iki lateral lop ve bunları birleştiren isthmustan oluşur.(şekil:1) Her bir lateral boyu 4-5 cm, eni 2-3 cm, kalınlığı ise 2-4 cm olup, tiroit kıkırdağın ortası ile 6.trakeal halka arasında uzanır. Genellikle 1.ile 4.trakeal halkalar üzerine yerleşim gösteren istmusun kalınlığı ve genişliği, insandan insana göre değişir ve ortalama olarak 1-1.5 cm genişliğinde, 2-6 mm kalınlığındadır. 1.1.TARİHÇE Tiroit terimi Grekçe’deki kalkan şekilli anlamına gelen thyreoides kelimesinde köken alır. İlk olarak bu bezi Galen (Galenos M.S.129-198) tarif etmiştir. Tiroit ismi ise 1656 yılında Adenographia adlı eserinde Thomas Wharton 9 tarafından kullanılmıştır.13 Tarihte ilk defa tiroit bezine cerrahi girişimi Egina’lı Paulus gerçekleştirmiştir. 19.yüzyıla kadar tiroit hastalarının tanı ve tedavisinde büyük bir ilerleme görülmemiştir. Bern Üniversitesinden Theoder Kocher tarafından tiroit cerrahisi ile ilgili tıp literatüründe ilk büyük eser 1878 yılında yazılmıştır. Patolojik anatominin gelişmediği çağlarda tüm tiroit kanserleri “sarkomatöz dejenerasyon” olarak isimlendirilmiştir. İlk olarak 1862 yılında Paris’te Gosselin tiroit kanser hücresini ortaya koymuştur. 1932 yılında soliter nodül ile tiroit kanseri arasındaki ilişki anlaşılmıştır. Tümör çapı, lenf ganglion metastazı ve uzak metastaz varlığını gösteren TNM sistemi tiroit kanseri sınıflamasında kullanılmaya başlanmıştır.14 Burns Isii 1811’de ilk olarak primer tiroit kanserinin tam tarifini yapmış, 1887’de Langhans tarafından tiroit kanseri sınıflamasında o zamana kadar ki en mükemmel tasnif yapılmıştır.15 1.2.EMBRİYOLOJİ Tiroit bezinin, primitif farinks ve nöral krest olmak üzere iki kaynağı vardır. Tiroit bezinin esas gövdesi primitif farinksin endoderminin epitelyum hücrelerinden meydana gelir. Bu hücreler tiroit dokusunun folliküler elemanlarının büyük bir kısmını oluşturur. Tiroit bezi; 1.ve 2. faringeal ceplerin arasında, farinks ön yüzünde, orta hatta endodermden kaynaklanan median bir divertikül şeklinde ortaya çıkar. Median tiroit divertikülü zamanla büyür ve tiroglossal duktus olarak isimlendirilen ve aşağı doğru uzanan içi boş bir tüp şeklini alır. Bu duktus dil kökündeki foramen çekumdan doğar, aşağıda hiyoid kemik tarafından sarılır ve daha sonra öne doğru yön değiştirir. Orta hatta aşağı doğru inen median tiroit divertikülü, embriyonun yedinci haftasında, tiroit kartilajı hizasına gelince her iki yana doğru gelişmeye 13 Sadler GP, Clark OH. Thyroid and parathyroid. Schwartz SI, Shires GT, Spencer FC: Principles of surgery,7th ed. McGraw- Hill. NewYork. 36: 1661-1687, 1999. 14 Ureles AL. Thyroidology-Reflections on Twentieth Century history. Falk S(ed) Thyroid Disease. Raven Pres. NewYork. 1:1-14, 1990. 15 Ünal A. Klinik Cerrahi Onkoloji. Tiroid Kanserleri 27: 351-360, 1997. 10 başlar ve bu gelişme sonucu tiroit glandının lobları oluşur. Tiroglossal duktusun distal ucundan piramidal lob oluşur. Normal olarak tiroglossal duktusun epiteli dejenere olarak atrofiye uğrar ve kaybolur. Bazen tiroglossal duktusun epiteli atrofiye uğramaz ve duktus boyunca herhangi bir yerde kist, fistül veya ektopik tiroit dokusu gelişebilir. Yedinci haftanın sonunda tiroid yarım ay şeklini alır ve gelişmekte olan trakeadaki düzeyine lokalize olur. Tiroit foliküllerinin oluşması embriyolojik gelişmenin sekizinci haftasında gerçekleşir. Bu foliküller üçüncü ayda kolloid içerirler. Dördüncü ayın sonunda ise dallanma ile yeni foliklüller oluşur. Primordial tiroidi çevreleyen mezenkim diferansiye olarak glandın stromasına ve onun ince fibro-elastik kapsülünü oluşturur. Nörol krest kalsitonin salgılayan parafoliküler hücrelerin veya C hücrelerinin kaynağıdır. Bu C hücreleri 4.ve 5. brakial keselerin ultimobrankial gövdelerinin nörol krestlerinden göç ederler. 1.3.HİSTOLOJİ Embriyolojik olarak gelişmesini tamamlayan tiroidi çevreleyen fibröz bir kapsül vardır. Bu kapsül bez içine septalar göndererek bezde lobülasyonlara neden olur. Bu lobülasyonlardan her biri, tiroidin temel yapısı olan folliküllerden oluşur. Her lobülde ortalama 2-40 follikül vardır. Erişkin tiroit yaklaşık 3x106 follikül içerir. Her bir follikül, içi kolloidle dolu bir lümeni çepeçevre saran tek sıralı küboidalkolumnar epitel ve bu epiteli çevreleyen bazal membrandan oluşur. Follikül hücresine tirosit adı da verilir. Bir tiroit follikülünde esas olarak üç tip hücre vardır. Bunlar; hem folliküler lümen hem de bazal membranla ilişkide olan normal follikül hücresi ve oksifilik hücreler (Hürthle) ve lümenle ilişkide olmayan ancak bazal membranla ilişkide olan 11 parafolliküler hücrelerdir. Bu hücrelere aynı zamanda A, B ve C hücreleri adı da verilmektedir. A hücresi normal follikül hücresi olup (tirosit) tiroid hormonlarının yapım ve salınmasından sorumludur ve TSH hormonunun etkisi altındadır. B hücresi (Askanazy hücresi, onkosit, Hürthle hücresi) çok miktarda serotonin toplamaktadır, TSH reseptörü içerip tiroglobulin sentezi yapabilmesine karşın fonksiyonu tam olarak bilinmemektedir. C hücresi (parafolliküler hücre) esas olarak tirokalsitonin hormonunun yapım ve salınmasından sorumludur ve TSH’nın kontrolünde değildir. APUD (amin precursor uptake decarboxylase) sisteminin de bir parçasıdır.16 1.4.ANATOMİ Tiroit bezinin konumu bakımından, boynun topoğrafik anatomisi önemlidir. Boynun ön kısmı topoğrafide rejio kolli anterior olarak adlandırılır. Yan taraflarda rejio kolli lateralisler mevcuttur. Bu iki bölgeyi sternokleidomastoid kas (SKM)’lar birbirnden ayırır. Konumuz olan tiroit bezi, rejio kolli anteriorun topoğrafik olarak birbirinden ayrıldığı üç bölgeden biri olan rejio kolli mediada bulunur. Buraya trigonum infrahiyoideum da denir. Rejio kolli media; üstte hiyoid kemiği, yanlarda ve üstte omohyoid kas ve aşağıda da SKM kasının 1/3 alt kısımları ile sınırlıdır. tiroit bezi bu bölgenin en alt kısmında bulunur. Başka bir anatomik yaklaşım ise; boynu ön, yan ve arka olmak üzere 3 adet üçgene ayrılır. Anterior servikal üçgenin sınırları; lateralde SCM kaslarının ön kenarı, altta suprasternal çentik ve yukarıda da mandibulanın alt kenarıdır. Bu geniş üçgen, kendi içerisinde dört üçgene daha ayrılır ki, bunlar submandibular, submental, karotid ve müsküler üçgendir. İçerisinde tiroit ve paratroit bezleri, trakea, özafagus ve sempatik sinir ganglionlarını bulunduran üçgen, müsküler üçgendir. Sınırlarını; süperior lateralde omohyoid kas, inferior lateralde SKM kas, medialde boyun orta hat, tabanda prevertabral faysa ve prevertebral kaslar, çatısını da derin servikal 16 Henry JF. Surgical anatomy and embryology of the thyroid and parathyroid glands and recurrent and external laryngeal nerves. Clark OH, Duh QY(ed). Textbook of Endocrine Surgery. WB Saunders. Philadelphia. 2:8-14, 1997 12 fasyanın süperfisyal tabakası, strep kasları, sternohiyoid kas ve krikotroid kas oluşturur. Tiroit kıkırdağın ortası ile 6.trakeal halka arasında uzanır. Genelde 1 ile 4.trakeal halkalar arasına yerleşim gösterir. Sağ ve sol lobları trakeayı önden kısmen çevreler. Lateralinde karotis kılıfı ve sternokleidomastoid kası yer alır. Tiroit bezi yüzeyelden derine doğru; deri, süperfisyal fasya, derin boyun fasyasının yüzeyel tabakası ve bu tabakanın örttüğü sternokleidomastoid, omohyoid, sternohyoid ve sternotiroid kasları (strap kasları) tarafından örtülür. Arka medialde özofagus ve trakea tarafından sınırlanmıştır.17′18 Tiroit normalde komşu organlardan rahatlıkla ayrılabilir durumdadır. Posterior süspansuar ligament (Berry ligamenti) aracılığı ile krikoid kıkırdak ve üst trakeal halkalara sıkıca yapışıktır. Lateral lobun posterosüperiorunda süperior, posteroinferiorunda inferior paratiroidler yerleşmiştir. Bağ dokusundan oluşan bir kapsül, bezi sarar ve organın stromasını yapan septalar oluşturur. Buna tiroidin gerçek kapsülü denir. Gerçek kapsülün dışında pretrakeal fasyanın devamı olan ikinci bir kapsül vardır, ki buna yalancı veya cerrahi kapsül adı verilir. Tiroidektomide diseksiyon bu iki kapsül arasından yapılır. ARTERLERİ: Bezin kanlanması süperior tiroit arter(STA) çifti ve inferior tiroit arter (İFA) çifti olmak üzere dört adet arteri mevcuttur. Süperior tiroidal arter (STA): Sağ ve sol tarafta olmak üzere iki adettir. Bifurkasyonun hemen üzerinden eksternal karotis arterden çıkar ve aşağı doğru ilerleyerek tiroidin üst polüne girer. Bu bölgede süperior laringeal sinir artere paralel seyreder. Tiroidin üst polü düzeyinde arter ön ve arka dallara ayrılır. Arka daldan çıkan küçük bir arter ise üst paratiroidi besler. 17 Skandalakis JE, Skandalakis PN, Skandalakis LJ. Anatomy of the thyroid gland. In Surgical Anatomy and Technique.Springer-Verlag. New York. 31-44,1995. T 18 Dere F. Glandula Thyroidea ve Parathyroidea. Anatomi 497-502; 1990. 13 İnferior Tiroid Arter (İTA): Sağ ve sol taraflarda bulunmak üzere iki adettir. Bir tarafta bulunmama oranı %0,2-6’dır ve sıklıkla bu sol taraftadır. Bazı kaynaklar göre göre de bu oranın, sağda %2 ve solda %5 olduğu belirtilmiştir.192020 İnferior tiroidal arter genellikle truncus tirocervicalis’ten, nadiren subklavian arterden köken alır. Karotis arterinin ve juguler venin arkasından geçerek prevertebral fasyayı deler ve iki dala ayrılarak posterolateralden tiroide girer. N.Laryngeus Recurrens bu iki dalı ön, arka ve arasından çaprazlar. Daha altta olan daldan alt paratiroidi besleyen küçük bir arter ayrılır. Nadir olarak Arcus aortadan çıkan ve inferiordan tiroide giren beşinci bir arter (thyroidea ima) bulunur. Tiroidin venleri: Nadiren internal torasik arterden gelir. Trakeayı ön tarafından geçtikten sonra, genellikle istmusun alt kısmından ya da daha az sıklıkla sağ lobun alt kutbundan tiroit bezine girer. Trakeanın önündeki pozisyonu itibarıyle, trakeostomi işlemi sırasında büyük önemi vardır.21 Tiroit bezlerinin arterlerine ek olarak, asenden servikal arter, trakeal, faringeal ve özefageal arterler ile RLS’e eşlik eden inferior laringeal arter de mevcuttur. Tiroit bezi üzerinde ve tiroidin cerrahi kapsülü altında, zengin bir venöz plexus vardır ki bunlar, esas olarak 3 çift vene drene olurlar; Süperior Troid Ven (STV): Sağ ve sol olmak üzere iki adettir. Troit bezi üst kutbu anterolateral yüzünden çıkar. STA’e eşlik ederek, tipik olarak yaklaşık karotis bifurkasyon seviyesinde, internal juguler vene ya da fasyal komunis vene drene olur. Middle Troid Ven (MTV): Sağ ve sol olmak üzere iki adettir. Troit bezinin lateral yüzünden çıkar ve herhangi bir artere eşilk etmeden laterale doğru seyreder. Karotis komunis arterini anteriordan çaprazlar ve internal juguler vene drene olur. MTV, tiroidektomi ameliyatlarında daima ortaya konulup, ligatüre edilmesi gereken bir damardır. 19 Rieger R, Pipmle W, Money S, Rettenbacher L, Galven G, HyperthyroidiSm and concurrent thyroid malignancies. Surgery 106: 6-10, 1989. 20 Gootman MT, Yoshizawa CN, Kolonel LN, Descriptive epidemiology of thyroid cancer in Hawaii. Cancer. 61: 1272-1276, 1988. 20 21 Henry JF, Surgical anatomy and embryology of the thyroid and parathyroid glands and recurrent and external laryngeal nerves. Clark OH, Duh QY(ed). Textbook of Endocrine Surgery. WB Saunders. Philadelphia. 2: 8-14, 1997. 14 İnferior Troid Ven (İTV): Tipik olarak, tiroit bezinin alt kutbundan çıkan, iki adet trunkustan meydana gelir. Sağ trunkus, brakiosefalik arterin anteriorundan geçer ve sağ brakiosefalik vene drene olur. Sol trunkus, trakeanın anteriorunda, sol brakiosefalik vene drene olur. Çok defa sağ ve sol İTV ler birbirine katılarak, ortak bir şekilde tiroid ima venini oluştururlar ve sol brakiosefalik vene katılırlar. İTV ler arasında anastomoz sıktır ve çok defa trakeanın önünde bir venöz plexus meydana getirip(Plexus troidea impar), genellikle sol innominant vene drene olurlar. Trakeostomi işlemi sırasında bu plexus mevcut ise,ciddi kanama meydana gelir. 15 Lenfatik drenaj subkapsüler bir pleksus aracılığı ile parakapsüler bölge, pretrakeal alan, internal juguler ve rekürren sinir komşuluğundaki lenf bezlerine olur. İstmusun üzerinde ve trakeanın önünde palpe edilen lenf bezine “Delphian Nodu” denir ve genellikle malignite veya tiroiditle birlikte görülür.22 İnnervasyonunu üst ve orta servikal sempatik gangliyonlardan gelen lifler ve vagustan kaynaklanarak laringeal sinirlerin dalları ile gelen parasempatik lifler sağlar. Rekürren laringeal sinirler larinksin intrensek kaslarını innerve ederler. Tiroidektomi esnasında zedelendiğinde aynı tarafta vokal kord paralizisi meydana gelmektedir. Sağ rekürren sinir sağ subklavian arterin önünde vagus sinirinden çıkar ve arterin altından dönerek arkasından yukarıya yönelir. Daha sonra trakeösefagial olukta seyreder, tiroit sağ lobunun arkasından geçer ve krikotiroid kasının arkasından larinkse girer. Sol rekürren laringeal sinir arcus aorta düzeyinde vagustan ayrılır, aortun posterioruna dönerek trakeösefagial oluğa yönelir ve sağdaki sinire benzer şekilde tiroide girer. Aslında insanların sadece %64’ünde sağ, %77’sinde sol rekürren sinir trakeösefagial olukta seyreder. Süperior laringeal sinir, gangliyon nodosumun hemen altından nervus vagustan çıkar. Öne ve aşağı doğru ilerleyerek larinkse yaklaşınca iç (internal) ve dış (eksternal) olmak üzere iki dala ayrılır. İnternal dal epiglot ve larinks mukozasında dağılan sensitif dallar verir. Eksternal dal ise krikotiroid ve farinksin konstrüktör kaslarına motor dallar verir.23 1.5.TİROİD FİZYOLOJİSİ Tiroidin folliküler hücrelerinden tiroksin (T4) ve triiyodotironin (T3) hormonları salgılanır. Ayrıca parafolliküler hücrelerden de kalsiyumun metabolizmasında etkili olan kalsitonin salgılanmaktadır. T3 ve T4 genel anlamda bazal metabolizmayı düzenleyen hormonlardır. Hücre içinde bulunan nükleus 22 Skandalakis JE, Skandalakis PN, Skandalakis LJ. Anatomy of the thyroid gland. In Surgical Anatomy and Technique. SpringerVerlag. New York. 31-44, 1995. 23 Kuran O. Sistematik anatomi.3.baskı. Filiz Kitabevi. İstanbul. bölüm 7: 631-632, 1993. 16 reseptörlerine bağlanarak protein yapımını regüle ederler. Ayrıca mitokondrilerde oksidasyon olaylarını hızlandırırlar, membran yapısında yer alan enzimlerin aktivitesini kontrol etmek gibi diğer fonksiyonları da vardır. Bu bağlamda tiroit hormonları yaşam için mutlak gereklidirler.24 Tiroidden T3 ve T4 sekresyonu anterior hipofizden salgılanan tiroit stimülan hormonun (TSH) kontrolü altındadır. TSH uyarısı T3 ve T4 salınımını uyarırken, kandaki T3 ve T4 artışı hipofizden TSH salınımını suprese eder (negatif feed-back) ve salınımı ise hipotalamustan salgılanan TRH’nın (tirotropin releasing hormon,tirotrop serbestleştirici hormon) kontrolü altındadır. Tiroksin ve triiyodotironin sekresyonunun artmasıyla metabolizma hızı %60-100 oranında artabilir. Salgının ortadan kalkması ise metabolizma hızını normalin %40 altına düşürür.25′26 Tiroit hormonlarının oluşumu eksojen iyot alımına bağımlıdır. Follikül hücresinde tirozine bir iyot bağlanması ile monoiyodotirozin (MIT), iki iyot bağlanması ile diiyodotirozin (DIT) oluşur. İki DIT eşlendiğinde T4, bir MIT ile bir DIT eşlendiğinde T3 meydana gelir. Tiroit hormonları tiroglobuline (Tg) bağlı olarak follikül içindeki kolloidde depolanır. Bu depo vücudun 1-3 aylık ihtiyacını karşılamaya yeterlidir. T3 ve T4 tiroglobulinden ayrılarak serbest hormon şeklinde kana salgılanırlar ve tamamına yakını plazma proteinlerine bağlanırlar. Bu hormonlara bağlanma eğilimi en yüksek olan taşıyıcı protein bir glikoprotein olan tiroksin bağlayan globulin (TBG)’dir, ki 2/3’ünü bağlar ve T3’e bağlanma eğilimi daha düşüktür. 1/4’ü tiroksin bağlayan prealbumine (TBPA),1/10 kadarı da albumine bağlanır. Plazmadaki tiroit hormonlarının %0,02’si serbest haldedir ve bunlar fizyolojik olarak aktif fraksiyonu oluşturur. Tiroit bezinden salgılanan hormonun %90’ı T4,%10’u ise T3’tür. Bununla birlikte tiroksinin önemli bir bölümü (%75-85) kanda triiyodotironine çevrilir (T4’ün T3’e deiyodinasyonu). Bu çevrilme çok önemlidir çünkü T3 plazmada 10-20 kat 24 Tezelman ST, Siperstein AE. Signal transduction in thyroid neoplasms. Clark OH, Duh QY(ed): Textbook of Endocrine Surgery. WB Saunders. Philadelphia. 28:214-227, 1997. 25 Kaynaroğlu ZV. Tiroid fizyolojisi ve fonksiyon testleri. Sayek İ.(ed).Temel Cerrahi. 2. baskı.Güneş Kitabevi. Ankara. Bölüm:15: 1523-1524, 1996. T 26 Guyton AC: Tiroid bezi ve Metabolik Hormonlar. Tıbbi Fizyoloji.3.baskı. Nobel/W. B. Saunders. İstanbul. 2: 1293-1309, 1989. 17 daha az miktarda bulunsa da T4’ten dört kat daha aktiftir. T3’ün yarılanma ömrü bir gün iken T4’ün yedi gündür. Tiroit hormonları hedef hücreye pasif diffüzyonla veya ATP bağımlı aktif transportla geçer. Daha sonra hücre çekirdeğindeki tiroit hormon reseptörlerine (TR) bağlanarak etkilerini başlatırlar. 1.6.TANI YÖNTEMLERİ Tiroit hastalıklarında tanı için noninvazif olarak tiroit fonksiyon testleri, ultrasonografi, tiroit sintigrafisi, bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntülemeye; minimal invazif yöntem olarak ise ince iğne aspirasyon biyopsisine başvurulabilir. 1.6.1.BİYOKİMYASAL YÖNTEMLER A-TİROİD FONKSİYON TESTLERİ Tiroidin fonksiyonel bozukluğu popülasyonda %5 sıklıkta görülmektedir ve yaş ilerledikçe sıklığı artmaktadır. Tiroit fonksiyonlarını direkt olarak yansıtan en değerli test serum tiroit hormon düzeyi veya doku hormon konsantrasyonudur. 27 Moleküler düzeyde tiroit hormon etkinliği T3 ile sağlanır. Tiroksin bağlayan globulin (TBG) konsantrasyonuna göre değişik değerler elde edilebildiğinden total tiroit hormon konsantrasyonu tiroit fonksiyonunu çoğu zaman doğru olarak yansıtmaz. Genellikle serbest hormon düzeyleri ile belirlenir. sTSH ile saptanan hiper ve hipotiroidizmin derecesini belirlemek için tiroit hormon düzeylerinin saptanması gereklidir. Tablo:1 Günümüzde Kullanılmakta Olan Troit Fonksiyon Testleri 27 Yıldırım S, İşgör A.Tiroid fonksiyon testleri. İşgör A (ed). Tiroid hastalıkları ve Cerrahisi. Avrupa Tıp Kitapçılık. İstanbul. bölüm:3: 139-152, 2000 18 İNVİTRO TESTLER Total T4(TT4) Serbest T4(FT4) Serbest T4 İndeksi(FT4İ) T3 Resin Uptake(T3RU) Total T3(TT3) Serbest T3(FT3) Serbest T3 İndeksi(FT3İ) Tiroid Uyarıcı Hormon(TSH) Serolojik Testler -Tiroid peroksidaz antikorları(TPO Ab) -Antimikrozomal antikor(AMA) -Anti Tiroglobulin antikorlar(ATA) -TSH reseptör antikorları(TR Ab) -Tiroid stimülan immünglobulin(TSİ veya TS Ab) -Tiroid bloke edici antikorlar(TB Ab) Tiroglobulin Kalsitonin İNVİVO TESTLER Radyoaktif iyot tutulumu(RAIU) Tirotropin uyarıcı hormon(TRH) TSH uyarı testi T3 süpresyon testi A1-sTSH:Non-izotop immunometrik TSH analizi (sTSH) ile hipertiroidizmdeki en düşük düzeyden sağlıklı kimselerdeki konsantrasyona kadar olan değerler gösterilebilmektedir. Bu nedenle Tiroit Hastalıkları Topluluğu 1993 yılında sTSH testini tiroit disfonksiyonu için tek tarama testi olarak önermiştir. Yüksek duyarlılıktaki bu modern analiz tekniği hipertiroidili hastalardaki suprese düzeyler ile ötiroit bireylerdeki normal TSH düzeylerini güvenilir bir şekilde ayırt edebilip bu teknikle TSH 0,001 mU/l’ye kadar duyarlı olarak ölçülebilmektedir. Ötiroit durumun sürdürülmesi, kana uygun miktarda tiroksin salınımı ve bunun hipofiz tarafından kontrolüne bağlıdır (TSH salgısının artması ve azalması). Hipotalamus-hipofiz ekseni normal çalıştığı sürece TSH düzeyini tiroit hormonunun hipofizdeki etkinliği belirler ve bireylerin ötiroit durumda tutulmasını sağlar. Özellikle FT4 düzeyindeki küçük bir değişim TSH’nın katlanarak artmasına veya azalmasına neden olur. Tiroit hormonlarının endojen artışlarında görülen düşük TSH direkt olarak hipofizden TSH sekresyonunun inhibisyonuna ve indirekt olarak da hipotalamik TRH sekresyonunun azalmasına bağlıdır. Belirgin hipertiroidili hastalarda TSH duyarlı yöntemle ölçüldüğünde serum TSH’sının baskılandığı belirlenir. Dolayısıyla 19 sTSH hipertiroidizmin tanısını önemli ölçüde kolaylaştırmıştır.28 sTSH, primer hipotiroidizmin ve subklinik hipertiroidizm tanısında, tiroit hormon replasman (hipotiroidizm) ve süpresyon (benign guatr ve tiroidektomi yapılmış diferansiye tiroid karsinomu) tedavilerini değerlendirmede ideal bir testtir. Ancak serum TSH düzeyi her zaman tiroidin fonksiyonel durumunu doğru olarak yansıtmayabilir. Örneğin hiper yada hipotiroidizmin tedavisi sırasında tiroit hormon düzeyleri hızla değiştiğinden TSH’nın FT4 ile sabit bir dengeye ulaşması uzun sürer (bazen 6 aya kadar). Tiroit hormonlarına direnç varsa ve klinik ötiroit veya hipertiroidili hastalarda, FT3 konsantrasyonunun yükselmiş olmasına karşın TSH düzeyi normal ya da yüksektir. Hipertiroidizm, çoğu kez artmış TSH salgısı sonucunda gelişmediğinden TSH salgısı ve serum TSH düzeyi, artmış tiroit hormonu düzeyleri ile genellikle baskılanmış bulunmaktadır. Klinik olarak tiroit disfonksiyonu bulunmadığını gösteren en etkin tek laboratuar testi duyarlı TSH’dır (sensitive TSH, sTSH). Tiroit disfonksiyon olasılığı klinik olarak yüksek olan hastalarda eğer hipotiroidizmden şüpheleniliyorsa sTSH ve serbest T4 (FT4), eğer hipertiroidizmden şüpheleniliyorsa ek olarak FT3 ya da total T3 düzeylerinin bilinmesi gereklidir. A2-Total T4 (TT4,Total Tiroksin): Serum total T4 düzeyi tiroit fonksiyonunu göstermede çoğu zaman yetersiz kalmaktadır. Total T4 sadece T4 bağlanma anomalilerini göstermede güvenlidir. A3-Free Tiroksin (FT4): Proteine bağlanmayan bu fraksiyon hücrelere girer ve burada T3’e dönüşür. Aynı zamanda tiroit hormonunun hipofizdeki negatif feed back etkisini oluşturur. Klinik hiper ya da hipotiroidizm gibi fonksiyonel tiroit hastalığı bulunan ve diğer hastalıklarla komplike olmamış bireylerde, tüm FT4 testlerinin tanısal kesinliği %90-100 dolayındadır. FT4 düzeyini hiçbir yöntemle tam ve güvenilir bir şekilde belirlemek mümkün olamamaktadır. Dolayısıyla hastalar FT4 ile değerlendirilirken dikkatli olunmalıdır. 28 20 A4-Total T3 (TT3):TT3, proteine bağlı ve serbest T3’den oluşur. T3 de en çok TBG’ye bağlanır. Ancak TBG düzeyindeki değişiklikler TT3 değerlerinin de değişmesine neden olur. T3 replasman tedavisindeki hastaların izlenmesinde de güvenilir bir test değildir, tiroit dışı hastalıklarda düzeyi değişebilmektedir. Ancak Graves hastalığında erken rekürrensten şüpheleniliyorsa TT3 , TT4’den daha yararlı bir testtir. A5-Free Triiyodotironin (FT3): FT3’de TBG’ne bağlı olarak değişme çoğunlukla yoktur. Muhtemel FT3 değerinin ölçüldüğü indeks daha güvenilir bir testtir. İdeal ve mantıksal olarak yararlı testin FT3 olması gerekirdi. Hiçbir FT3 testi gereğince araştırılmamıştır. Hatta klinik olarak FT3 ve TT3’den hangisinin daha değerli olduğu konusu da belirgin değildir. B-TİROİD OTOANTİKORLARI Tiroidin kendi antijenine otoantikor oluşturması ilk kez 1956 yılında Hashimoto tiroiditinde tanımlanmıştır (antitiroglobulin antikoru). Otoimmün tiroit hastalıklarında serumda tiroit otoantikorlarının varlığının gösterilmesi başlıca tanı yöntemidir. En sık kullanılanları antimikrozomal antikor (AMA), antitiroperoksidaz (TPOAb), antitiroglobulin antikorları (ATA) ve TSH reseptör antikorları (antiTRAb)’dir. Anti tiroit peroksidaz antikoru (TPO Ab): TPO follikül hücreleri içinde yeni sentezlenmiş tiroglobulinin follikül lümenine transferini sağlayan veziküllerin yapısında bulunur. Kronik otoimmün tiroiditli hastaların %90’dan fazlasında pozitiftir. Hashimoto tiroiditinde bu oran %90-100, Graves hastalığında ise %65-80 arasındadır. Titrenin yüksek oluşu ile tiroid fonksiyonu arasında ilişki yoktur. Anti-TSH reseptör antikorları: Graves hastalığının otoimmün patogenezi araştırılırken sonradan TSH reseptörüne karşı geliştiği tespit edilen bu otoantikorlar önceleri uzun etkili tiroit stimülatörü (Long acting thyroid stimulator-LATS) olarak isimlendirilmiştir. TRAb’nin iki tipi mevcuttur. Bunlardan tiroit stimüle eden antikor (TSAb) ya da tiroit stimülan immünglobulin (TSİ); Graves’li hastaların %90-95’inde yüksek saptanır. Tiroit bloke edici immünglobulin (TBAb) ise geçici neonatal hipotiroidizmi olan bebeklerin annelerinde en yüksek düzeyde saptanmaktadır. 21 Anti tiroglobulin antikoru: TgAb otoimmün tiroiditlerin %60-70, Graves hastalığında ise %20-40 oranında saptanmaktadır. TPO Ab ile kıyaslandığında duyarlılığının düşük olması nedeniyle klinik değeri sınırlıdır. 2.6.2.RADYOLOJİK YÖNTEMLER A-DİREKT GRAFİ: Tiroit hastalıklarının ve nodüllerinin değerlendirilmesinde fazla bir tanı değeri olmasa da indirekt bulgular yol gösterici olabilir. Herhangi bir nedenle çekilmiş boyun anteroposterior (AP) ve lateral grafilerde opasite artışı veya posteroanterior akciğer grafilerinde retrosternal bölgeye uzanan opasite artışı guatrı akla getirir. Yine tiroit lojundaki yumurta şeklinde kalsifikasyon kalsifiye bir kisti, küçük kalsifikasyonlar ise psammoma cisimciklerini düşündürebilir. Hava yolunda daralma ve deviasyon da hem anestezist hem de cerrah için yol gösterici olabilir.28,29 B-TİROİD ULTRASONOGRAFİSİ: USG, yüksek frekanslı ses dalgalarının kullanılması ile oluşturulan bir görüntüleme yöntemidir ve bu yöntemde, sesin farklı dokularda farklı hızda yayılabilme özelliğinden faydalanılır. Tiroit USG’si dinamik bir görüntüleme yöntemi olup cihazın özellikleri ve yapan kişinin deneyimine bağlıolmakla birlikte en fazla bilgi verici radyolojik yöntemdir. Tiroit, USG olarak her iki ana karotis arter ve juguler ven arasında trakeanın ön ve yanında yerleşmiş, USG’nin gri tonlarında homojen görünümde ve düzgün sınırları olan bir yapı olarak görülür. Büyümüş tiroit(guatr) denebilmesi için Amerikan standartlarına göre kalınlığının 2 cm üzerinde, Avrupa standartlarına göre 1,7 cm’nin üzerinde olması gerekir. USG tiroidin boyutları, volümü ve parankim özellikleri hakkında bilgi verirken; tiroiddeki büyümenin diffüz veya nodüllere bağlı olup olmadığını; nodüllerin sayıları, boyutları, eko özelliklerini; çevre dokulara varsa invazyonu ve boyun lenf düğümleri hakkında bilgi verir. 2928 Zanella E,Rulli F,Muzi M,Sianesi M,Danese D,Sciacchitano S,Pontecorvi A. Prevalance of Thyroid Cancer in Hyperthyroid Patients Treated by Surgery.World J. Surgery. 22: 473-478, 1998 Tunçbilek A. Direkt Radyografi, Bilgisayarlı Tomografi, Ultrasonografi, Renkli Doppler Ultrasonografi .İşgör A (ed). Tiroid Hastalıkları ve Cerrahisi.Avrupa Tıp Kitapçılık. İstanbul. bölüm 3: 169-175, 2000. 22 Endemik guatr bölgelerinde tiroit nodülleri en sık görülen patolojilerdendir. Çapları 3 mm’e kadar olan nodülleri USG saptayabilir. USG’de tespit edilen nodüller, eko yapısına göre solid nodül, kistik nodül ve mikst yapıda nodül olarak üçe ayrılır. Parankim ekosu ile aynı ekoda olan nodüller izoekoik, parankimden daha yüksek ekoda olan nodüller hiperekoik, parankimden daha düşük ekoda olan nodüller hipoekoik, kistik yapıda olan nodüller ise ekosuz olup anekoik nodül olarak görülürler. Gerçek nodüllerin yanında subakut tiroiditin son evrelerinde ve Hashimoto tiroiditinde olduğu gibi psödonodüller de görülebilir. Bunlar sınırları düzensiz ve parankimden net ayrılamayan hipoekoik alanlar şeklindedir ve dikkat edilmez ise gerçek nodüller ile karıştırılabilirler. Nodüllerin malign-benign ayrımında USG fikir verici olabilir. İçinde mikropartikül olan ve solid yapı içermeyen anekoik ve 4 cm’den küçük nodüllerle, genellikle kenarları düzenli, etrafında ince hipoekoik halosu olan nodüller benign olarak değerlendirilir. Mikrokalsifikasyon içeren ve/veya düzensiz kenarı olan nodüllerde malignite şansı fazladır. USG’de malignitenin en önemli bulgusu ise nodülün belirgin olarak ekstratiroidal uzanım göstermesidir. C-RENKLİ DOPPLER USG: Doppler USG’de ses dalgalarını kullanır, farkı damar içindeki eritrositlerin akımını, damardaki akım hızı ve damar direnci gibi kriterleri de belirleyebilmesidir. Renkli Doppler USG ile tespit edilebilen tiroit parankiminde vaskülarite artışı Graves hastalığının akut alevlenme dönemi veya Hashimoto tiroiditini akla getirirken, psödonodüllerin ayrımında da yardımcı olur. Tiroit nodüllerinin vaskülarite paterni de malign-benign ayrımında fikir verici olabilir. Nodüllerin vasküler paterni Lagalle sınıflamasına göre 3’e ayrılmıştır. Tip I akım: Nodülde periferik veya santral vaskülarizasyon yoktur. Tip II akım: Vaskülarite sadece periferiktir . TipIII akım: Nodülde hem santral hem de periferik vaskülarizasyon vardır. Malign nodüllerde genel olarak tip III akım vardır. Otonom nodüllerin, papiller karsinomların ve folliküler karsinomların %90’ında tip III akım görülebilir. Ancak selim nodüllerde de bazen tip III akım görülebilir. Servikal lenf nodlarındaki vaskülarite artışı da metastaz lehine yorumlanabilir. 23 D-BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİ: BT özellikle tiroidin konjenital anomalilerini ortaya koymada avantajlı bir tekniktir. Ayrıca tiroit kanserlerinin çevre dokulara invazyon derecesinin belirlenmesinde, retrosternal guatrların tanısında da kullanılmaktadır. E-MANYETİK REZONANS GÖRÜNTÜLEME: MRG’nin de kullanım alanları BT’ye benzer. Multiplanar ve geniş görüntüleme sağlaması önemli avantajıdır. 2.5.3.TİROİT SİNTİGRAFİSİ: Sintigrafik görüntüleme, radyoaktif maddelerden yayılan ışınların özel tarayıcılar tarafından algılanıp, çeşitli sistemlerden geçirildikten sonra özel bir yazıcı ile film veya kağıt üzerinde çizilen noktacıklar halinde ya da bilgisayar ekranında gösterilmesidir. Özellikle gama kameralarla yapılan iki boyutlu görüntülemede alınan bilgiler çoğu zaman yeterlidir. Tiroit sintigrafisi tiroidin hem fonksiyonel durumunu hem de morfolojik özelliklerini ortaya koyması bakımından özellikle hipertiroidi olgularında vazgeçilemeyecek bir tanı aracıdır.30′31 Tiroit sintigrafisi yorumlanırken; hastanın anamnezinin, tiroit palpasyonunun, varsa tiroit hormon ve USG sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi en sağlıklı sonuçları verecektir. Tiroit sintigrafisi; tiroit fonksiyonunun genel değerlendirilmesi, en büyük çapı 8 mm ve daha fazla olan nodüllerin fonksiyonel durumunun belirlenmesi, hipertiroidizm nedeninin belirlenmesi (özellikle Graves hastalığı ile sıcak nodül ayırımı), Basedow-Graves hastalığının tanısında ve izlenmesinde, antitiroid ilaç tedavisi gören hastalarda tiroit aktivitesinin devam edip etmediğinin belirlenmesi, sıcak nodüllerin otonomi kazanıp kazanmadığının belirlenmesinde, De Quervain subakut tiroiditinin tanısında, bezin organifikasyon bozukluklarında, ektopik tiroit aranmasında, retrosternal guatrların belirlenmesinde, iyi diferansiye tiroit karsinomlu hastaların izlenmesi ve metastazların saptanmasında kullanılmaktadır. 30 Noyek A.M, Finkelstein D.M, Witterick I.J, Kirsh J.C. Diagnostic Imaging of the Thyroid Gland. Falk SE. Thyroid Disease: Second Edition. Lippincott Raven. Philadelphia. 9: 135-143, 1997. T 31 Wilson A.G, O’Mara R.E. Uptake Tests, Thyroid and Whole Body Imaging with Isotopes. Falk SE.Thyroid Disease: Second Edition. Lippincot Raven. Philadelphia. 8: 113-131, 1997. 24 Nükleer Tıp Merkezlerinde tiroid sintigrafisinde genelde Tc-99m, I-123 ve I131 olarak üç madde kullanılmaktadır. Kullanılacak madde seçimi hastaya ve endikasyona bağlıdır. Tiroidin görüntülenmesinde kullanılan en ideal madde I123’tür. Ancak yarı ömrü kısadır ve depolanma sorunu vardır. I-131 ise hem tanı hem de tedavide kullanılabilmektedir. Tiroit sintigrafisinde en çok kullanılan madde Tc-99m’dir. Ayrıca bazı özel durumlarda Gallium-67 (Ga-67) ve Tallium-201 (Tl201) de kullanılmaktadır. Tl-201 malign ve benign tiroit nodülü ayrımında yardımcı olabilir. Normal bir tiroit sintigrafisinde verilen izotop tiroit parankiminde global olarak homojen bir dağılım gösterir. Her iki lob simetrik olup, kelebek kanadı şeklinde görünüm verirler. Her iki lobun birleştiği kısım olan istmus sıklıkla görülmez. Yine normal sintigrafide tutulumda yer yer heterojeniteler izlenebilir. Nodüler guatrlarda sintigrafi ile elde edilen görüntüler; soğuk (nodül radyoaktif izotopu hiç tutmuyorsa), ılık (nodül radyoaktif izotopu etraf tiroit dokusu kadar tutuyorsa) ve sıcak (nodül radyoaktif izotopu etraf tiroit dokusundan daha fazla tutuyorsa) nodül şeklinde yorumlanmaktadır. Soğuk nodüldeki (hipoaktif) malignite insidansı %6-20’dir. Ilık (normoaktif) nodüldeki malignite insidansı %2-8’dir. Sıcak (hiperaktif) nodülde ise %1-2’dir. Nodül tespit etmede, I-131,Tc-99’a göre daha duyarlıdır. Graves (Basedow) hastalığının sintigrafik görünümü tipik olup tutulum homojendir ve global olarak artmıştır. Sintigrafinin bu hastalığın tanı ve takibinde önemli bir yeri olup ayrıca birlikte olabilecek soğuk nodüllerin varlığını da ortaya koyabilmektedir. (tedavinin şeklini değiştirebileceğinden önemlidir). Toksik multinodüler guatrda, nodüllerin bulunduğu bölgeler aktif olarak gözlenirken, diğer bölgeler sönmüş olarak izlenmektedir. Toksik soliter nodülde de benzeri bir görünüm oluşmaktadır. 2.5.4.İNCE İĞNE ASPİRASYON BİYOPSİSİ (İİAB): Tiroit dokusundan ince iğne aspirasyon biyopsisi ilk olarak 20.yy’ın ortalarında tanımlanmış, ancak klinik kullanıma 1970’li yılların ikinci yarısından sonra yaygın olarak girmiştir. İnce iğne aspirasyon biyopsisinde amaç, 0,7 mm’den daha küçük çaplı iğnelerle hedef 25 kitledeki hücreleri ya da çok küçük doku parçalarını, iğne lümeni ve iğnenin enjektörle birleştiği şeffaf bölümünün (‘hub’’) içine almaktır. Bu şekilde alınan materyalin değerlendirmesi malign, benign, şüpheli veya yetersiz materyal şeklinde yorumlanabilir.32 Tiroit hastalıklarının tanısında diğer yöntemler daha çok tiroidin fonksiyonel ve morfolojik özelliklerini belirlerken, İİAB ile doku tanısı %90’ın üzerinde duyarlılık ve özgüllükle yapılabilmektedir. Böylece kanser şüphesi ile yapılacak cerrahi oranı %25 oranında azaltılabilmektedir. Malign lezyonlar içinde kesin tanı konabilen patolojiler; papiller, medüller, anaplastik karsinomlar, metastatik tümörler ve lenfomalardır. Bunlar içinde en sık görüleni papiller karsinomlar olup İİAB’de genel görülme oranı %70 civarındadır. Gerek folliküler gerekse Hürthle hücreli lezyonlar ise sorun yaratır, çünkü bu lezyonlarda malign olduğunu belirten en önemli bulgu damar ve /veya kapsül invazyonunun tespitidir. İİAB bu özellikleri belirlemede yetersizdir. İİAB endikasyonları; Tiroitte soliter veya dominant nodül Boyunda tiroit dışı kitle (lenf düğümü) Tiroiditler (subakut tiroidit, Hashimoto tiroditi, Riedel tiroiditi) İİAB endikasyonu konurken ilk dikkat edilecek nokta hastanın tedavi amacıyla boyna düşük doz radyoterapi alıp almadığıdır. Eksternal radyasyon öyküsü varsa İİAB’ye gereksinim olmayacaktır, çünkü bu hastalarda kanser, çoğunlukla multisentrik olarak ortaya çıkmakta ve İİAB kanser açısından negatif geldiğinde yanıltıcı olabilmektedir. Eksternal radyasyon öyküsü olan hastalarda nodül tespit edildiğinde direkt cerrahi tedaviye yönlenilmesi genel kabul gören bir görüştür. Nodül değerlendirilmesi dışında; bazen inatçı subakut tiroidit ile tümöre bağlı psödotiroidit tablolarının ayrımında, Hashimoto tiroiditinin zemininde gelişebilecek lenfoma veya karsinomun tanımlanmasında da İİAB yapılmaktadır. Selim 32 İnce Ü. İnce İğne Aspirasyon Biyopsisi Tekniği. İşgör A (ed). Tiroid Hastalıkları ve Cerrahisi. İstanbul, Avrupa Tıp Kitapçılık İstanbul. bölüm:3: 187-194, 2000. 26 lezyonların önemli bir kısmını kolloidal nodüller, tiroiditler ve kistler oluşturmaktadır. Selim rapor edilen olgularda yalancı negatif sonuçlar da alınabilir. Bunlarda yalancı negatifliği etkileyen en önemli faktörler; kanserin İİAB yapılan nodül dışından kaynaklanması, nodülün 3 cm den büyük olması ya da kistik dejenerasyon gösteren nodülde solid komponentten alınmamış olması olabilir. İlk İİAB’de yetersiz veya şüpheli sonuç, İİAB endikasyonu konan ve palpasyonla kolay lokalize edilemeyen soliter veya dominant nodül, küçük ve tiroidin posterolateralinde yerleşmiş nodül, mikst yapıdaki nodülün solid kesimi, aspirasyon tedavisi yapılmış ve geride solid kısım kaldığından şüphelenilen kistik nodül, USG ile görüntülenebilen derin servikal lenf düğümü varlığı USG eşliğinde İİAB endikasyonlarını oluşturur.33′34′35′36 2.6.TİROTOKSİKOZ VE HİPERTİROİDİZM Tirotoksikoz, dokuların yüksek miktarda tiroit hormonları ile karşılaşması sonucu gelişen klinik görünüme ya da sendroma verilen isimdir. Çoğu kez tiroidin işlevinde artışa bağlıdır. Fakat bazen dışarıdan fazla miktarda tiroit hormonu alınmasına, enflamasyona veya tiroit dışında bir bölgeden tiroid hormonu salgılanmasına bağlı da olabilir. Hipertiroidizm Nedenleri : Graves(Basedow) hastalığı Toksik multinoduler guatr (Plummer hastalığı) Toksik soliter nodul (Toksik adenom) Tiroidite bağlı hipertiroidizm 33 Tollin SR, Mery GM, Jelveh N, Fallon EF, Mikhail M, Blumenfeld W, Perlmutter S: The use of fine- needle aspiration biopsy under ultrasound guidance to assess the risk of malignancy in patients with a multinodular goiter. Thyroid 10: 235-239, 2000 T 34 Watters DA, Ahuja AT, Evans RM, Chick W, King WW, Metreweli C, Li AK. Role of ultrasound in the management of thyroid nodules. Am J Surg. 164: 654-660, 1992 T 35 Tomimori EK, Camargo RY, Bisi H, Medeiros-Neto G. Combined ultrasonografic and cytological management of thyroid nodules. Biochimie. 81: 447-451, 1999 studies in the T 36 Kakkos SK, Scopa CD, Chalmoukis AK, Karachalios DA, Spiliotis JD, Harkoftakis JG, Karavias DD,Androulakis JA, Vagenakis AG. Relative risk of cancer in sonographically detected thyroid nodules with calcifications:J Clin Ultrasound. 28: 347-352, 2000 27 -Subakut tiroidit -Ağrısız tiroidit -Radyasyon tiroditi Ekzojen hipertiroidizm -İyatrojenik hipertirodizm -Faktitisya hipertiroidizm -İyoda bağlı hipertirodizm -İlaca bağlı hipertiroidizm (Amiodaron ve Lityum) Ektopik hipertiroidizm TSH’nın aşırı salınımı -Hipofizer adenomlar -TSH’nın nonneoplastik hipofizer sekresyonu Tiroit karsinomu Trofoblastik tümörler Gebelik GRAVES HASTALIĞI: Graves hastalığı yada diffuz toksik guatr, en sık rastlanan tiroroksikoz tipidir. İlk kez Galli bir hekim olan Caleb Parry tarafından, 1825’te tanımlanmıştır. Ancak hastalık, 1835’te tanımlayan İrlanda’lı Robert Graves’in adıyla anılır. Graves hastalığı tiroit, göz, deri olmak üzere pek çok sistemi etkileyen nedeni tam olarak bilinmeyen otoimmün bir hastalıktır. Graves hastalığı her yaşta görülebilmesine karşın sıklıkla genç kadın hastalarda ortaya çıkar. Hipertiroidizmin en sık görülen nedenidir ve toksik diffüz guatr adı ile eş anlamlı olarak da kullanılmaktadır. Genellikle tiroit bezi diffüz olarak büyümüştür.37 Graves hastalığında; toksik diffüz guatr, oftalmopati ve pretibial miksödemden oluşan klasik triad başlığı altındaki özelliklerin bir ya da daha fazlasının hastada bulunması sözkonusudur. Tiroit dışı bulguların olmaması hipertiroidili bir hastada Graves hastalığını ekarte ettirmez. Oftalmopatinin gidişi hipertiroidizmden farklı olabilir. 37 O’Donnell AL. Hyperthyroidizm: Systemic Effects and Differential Diagnosis.Falk SE. Thyroid Disease: Second Edition. Lippincott Raven.Philadelphia. 14: 241-252, 1997 28 Graves hastalığının otoimmün etyolojisi ile ilgili olarak başlıca üç nokta üzerinde durulmuştur:38 Baskılayıcı (supresör) T lenfositlerinde antijene özgü genetik defekt Çevresel etkenler HLA antijenleri ile ilişki. Tiroit follikül hücrelerindeki TSH reseptörüne karşı gelişen tiroit stimülan antikorların reseptöre bağlanmasıyla başlayan uyarım aşırı hormon yapımı ile sonuçlanır. İlk tespit edilen sorumlu antikor 1956 yılında Adams ve Purves tarafından tanımlanan Long Acting Thyroid Stimulator (LATS)’dır (uzun etkili tiroit stimülan antikoru). Günümüzde tek antikor olmadığı, bu durumun oluşmasından daha önceleri LATS olarak bilinen bir grup antikorun sorumlu olduğu bilinmektedir (tiroid reseptör antikoru).Graves hastalığını ve antikor üretimini hangi mekanizmaların başlattığı açık değildir.Bir teoriye göre; baskılayıcı (supresör) T hücrelerinde bir bozukluk vardır. Bu nedenle yardımcı T hücreleri (helper),B hücrelerinin tiroit antijenlerine karşı antikor üretimini uyarabilir (TSİ,TgAb,TPOAb). Graves hastalığında saptanan başlıca tiroit antijenleri ; Tiroglobulin (Tg), Tiroit peroksidaz (TPO ; mikrozomal antijen), 64-kDa antijen , tirotropin reseptörüdür (TSH-R). Çevresel etkenlerden virüslerin, seks hormonlarının, yersinia enterocolica, yüksek düzeyde iyot alımı ve lityum üzerinde de durulmaktadır. Graves hastalığında ailevi bir eğilim de vardır. Çünkü, olguların %15’inin Graves’li bir akrabası vardır. Ayrıca olguların akrabalarının %50’sinde dolaşımda tiroit otoantikorları saptanmıştır. Graves hastalığı spontan remisyon ve rekürrenslerle seyreden bir hastalıktır ve tedavisinde başlıca 3 yöntem vardır: Antitiroit ilaçlarla tedavi Radyoaktif iyot tedavisi Cerrahi tedavi (tiroidektomi) Gerek toksik nodüler guatrlarda gerekse Graves hastalığında antitiroit ilaçlar, radyoaktif iyot (I131) ve cerrahi gibi üç tedavi seçeneğinin varlığı hem hasta hem de 38 Uysal AR. Tirotoksikoz ve Hipertiroidizm. İşgör A (ed).Tiroid Hastalıkları ve Cerrahisi. Avrupa Tıp Kitapçılık. İstanbul. bölüm 6: 299-324, 2000. 29 hekim açısından tedavi seçiminde en doğru yolun hangisi olduğu konusunda zorluklar ve kararsızlıklar yaratabilmektedir. Hastaya hastalığın doğal seyri ve tedavi seçeneklerinin olumlu ve olumsuz yanları açıkça anlatılmadan tedaviye başlanmamalıdır. Cerrahi Tedavi: Bilindiği gibi Graves hastalığı otoimmün bir hastalıktır. Ameliyatla otoimmun bir hastalık düzeltilemeyeceğine göre, hastalığın seyri cerrahın ne tür bir ameliyat yaptığına bağlıdır. Cerrahi tedavi; büyük guatrı olan, malignite şüphesi bulunan hastalarda, I131 tedavisini reddeden hastalarda, 25 yaşın altındaki gençlerde ve gebelerde seçilen ablatif tedavi yöntemidir. Hastalar cerrahi tedaviden önce mutlaka tionamide tedavisi ile ötiroit duruma getirilmiş olmalıdır. Aksi durumda mortalitesi yüksek ağır bir klinik tablo olan tiroit krizi gelişme şansı yüksektir. Hastaya ötiroit duruma geldikten sonra, cerrahi girişimden önce tionamide tedavisi yanında günde iki kez 5 damla Lugol solüsyonu verilirse, tiroit dokusu sertleşir, vaskülaritesi azalır ve bu şekilde cerrahi sırasında oluşabilecek olan kanamalar azaltılmış olur. Postoperatif birinci yılda olguların %5’inde kalıcı hipotiroidi gelişir. Bu oran ameliyattan 25 yıl sonra %50’yi bulmaktadır. Cerrahi tedaviyi yapan cerrahın en önemli yanılgısı, ameliyattan sonra hastanın ötiroit durumda kalması şartmış gibi bir endişeye sahip olmasıdır. Rekürrens ile geride bırakılan doku arasında bir ilişki sözkonusu olup; 21 gram veya daha fazla doku bırakıldığında rekürrens oranı %67,10 gramdan daha az doku bırakıldığında ise rekürrens oranı %7 olarak bulunmuştur. Günümüzde birçok cerrah, geride 4-8 gram tiroit dokusu bırakmayı yeğlemektedir. Sonuç olarak otoimmün olayı tedavi edemeyen cerrahinin, erken ve yüksek oranda ortaya çıkabilecek rekürrensleri önleyebilmesi için en ideal biçimde, yani geride çok az doku bırakılarak yapılması gerekmektedir. Bunu sağlayacak en önemli etken cerrahın deneyimidir. Antitiroid İlaçlarla Tedavi: Graves hastalığının tedavisinde antitiroit ilaçlar uzun süreli tedavi yöntemi olarak seçilebilecekleri gibi cerrahi ve I-131 tedavisi öncesi hastayı ötiroit duruma getirebilmek için de kullanılabilmektedirler. Antitiroit ilaçlar ana tedavi olarak seçildiklerinde genellikle en kısa altı ay, çoğunlukla 1-2 yıl süreyle kullanılmaktadır. Başlangıçtan itibaren küçük guatrı olan ve tedavi sırasında guatrı 30 irileşmeyen hastalarda remisyon oranı büyük guatrı olan hastalara göre daha yüksektir. Graves hastalığının aktivitesi tedavi sırasında durmuşsa ilaçlar kesildiğinde hasta remisyonda kalacaktır, ancak aktivite halen devam ediyorsa ilaçlar kesildikten sonra hastaların %75’inde ilk üç ayda, geriye kalan %25 hastada ise ilk altı ayda hipertiroidizm belirginleşir. Bu olay ikinci bir ataktan ziyade hastalık aktivitesinin devam ettiğini gösterir. Tedavi sırasında hastalık aktivitesinin devam edip etmediğini gösteren değişkenler; tiroit sintigrafisi ve anti TSH reseptör antikorlarıdır (TR Ab). Uzun süreli antitiroit ilaçla tedavi sonucunda bulunan remisyon oranları çeşitli serilere göre çok farklı bulunmuştur. Graves hastalığında antitiroit ilaçların birinci seçenek olmasını savunan Slingerland, 79 hastayı kapsayan serisinde kalıcı remisyon oranını %84 olarak bildirmiştir, ancak bu hastaların yaş ortalaması 42 ve tedavi süreleri 1-16 yıl, ortalama 4,6 yıldır. Hamburger ve arkadaşları, 204 hastayı içeren serilerinde bu oranı %22 olarak belirlemişlerdir. Canary ise beş yıllık izlem sonucunda 20 yaşın altındaki hastalarda remisyon oranını %5,20 yaşından büyük hastalarda ise % 11 olarak saptamıştır. Gerçek remisyon oranı, hastaların izlenme süreleri uzadıkça düşmektedir. Antitiroit ilaç alan hastalarda %0,5 oranında öldürücü olabilen agranülositoz ve daha seyrek olarak yine öldürücü olabilen hepatotoksik yan etkiler ortaya çıkabilmektedir. I-131 Tedavisi: 1970’lerde 40-45 yaşın üzerindeki hastalara I-131 tedavisi verilmesi önerilirken, günümüzde 21 yaş ve sonrasında emniyetlice uygulanabilir duruma gelinmiştir. Başlangıçtan itibaren büyük guatrı olan olgularda I-131 tedavisi yerine cerrahi tedavi kararının alınması uygundur. Graves hastalığında I-131 tedavisinden sonra kalıcı hipotiroidizm olasılığı çok fazladır. Bu olasılığı azaltmak amacıyla dozun düşük tutulması ise hastanın remisyona girme süresini çok uzatmaktadır. Buna karşın düşük dozla tedavi yıllar sonra da olsa hipotiroidizm olasılığını ortadan kaldıramamaktadır. Hastalara bu tedavi seçeneği anlatılırken, bu durumun kalıcı olacağı, bu nedenle troksin replasman tedavisinin de ömür boyu sürecek bir tedavi olduğunu çok açık olarak anlatmak gerekir. 31 Graves hastalığı gibi benign tiroit hastalıklarının tedavisinde kullanılan I-131 tiroid dokusunu 6000 ile 10000 rad’lık eksternal radyasyon dozuna maruz bırakır. Bu yüksek doza rağmen tiroit kanseri riskinde ancak minimal bir artış olur. Yüksek doz I-131 tedavisi almış 3000’den fazla hastayı içeren bir seride yalnızca 4 tiroit kanseri olgusu tespit edilmiştir.39′40 I-131 tedavisi öncesi kardiak risk taşıyan veya ağır hipertiroidizmi olan hastalar antitiroit ilaçlarla ötiroit duruma getirlmeli ve I-131’in etkisinin görüleceği ilk 1-3 ay bu tedaviye devam edilmelidir. HİPERAKTİF ADENOM SICAK NODÜL Sintigrafi çekiminde kullanılan ilacı en çok tutan, bölgesel görünümlü, sınırları net olarak ayrılan alan , sıcak nodül olarak tarif edilir. Sıcak nodül, hastada genellikle şikayet oluşturarak kendini belli eder. Sıcak nodül genellikle zehirli guatrla birliktedir. Ultrasonografi veya Dopler ile nodülün sıcak mı yoksa soğuk mu olduğuna karar verilemez. 2-7. TİROİD KANSERLERİ 39 Dobyns BM, Sheline GE, Workman JB, Tompkins EA, Mc-Conahey WM, Becker DV: Malignant and benign neoplasms of thyroid in patients treated for hyperthyroidism:a case report of the Cooperative Thyrotoksikosis Therapy Follow-up Study.J. Clin. Endocrinol. Metabl. 38: 976-980, 1974 T 40 Holm LE, Dahlqvist I, Israelson A, Lundell G. Malignant thyroid tumors after iodine-131 theraphy. N Engl J Med. 303: 188193, 1980 32 Tiroit kanserleri, over kanserinden sonra en sık görülen endokrin sistem kanseridir. Tiroit kanseri prevalansı ile ilgili klasik bilgi her yıl 100000 kişide 4 yeni klinik tiroit kanserinin çıktığı biçimindedir. Tiroit kanserleri iki ana epitelyumyal hücreden kaynaklanır. Papiller, folliküler ve Hürthle hücreli kanserler primitif ön barsaktan kaynaklı hücrelerden gelişirler. Bu hücreler tiroksin ve triiyodotironin yapımından sorumludur. Medüller tiroit kanseri nöral krestten kaynaklanan C hücrelerinden gelişir. Folliküler hücre kaynaklı tiroit kanserleri diferansiye (DTC) ve anaplastik tiroit kanseri (ATC) gibi iki ana gruba ayrılır. Tiroit folliküler hücrelerinden köken alan, iyot tutma yeteneğini koruyan, TSH ile uyarılabilen, tiroit hormonu ve tiroglobulin sentezleyen karsinomlar, diferansiye kanserlerdir. Diferansiye kanserler tüm tiroit kanserlerinin %80-90’nını oluşturur ve alt grupları ile birlikte papiller ve folliküler kanserlerden oluşur.41′42 Tablo:2 TİROİT TÜMÖRLERİNİN WHO TARAFINDAN BELİRLENEN SINIFLAMASI 41 Hurng-Seng Wu J, Young M.T, Clark O.H. Tiroid Kanserlerine Genel Bakış. İşgör A(ed). Tiroid hastalıkları ve Cerrahisi. Avrupa Tıp Kitapçılık. İstanbul. bölüm 8: 367-372, 2000 T 42 Başkan S, Koçak S. Papiller Tiroid Karsinomu. İşgör A (ed). Tiroid hastalıkları ve Cerrahisi. Avrupa Tıp Kitapçılık. İstanbul. bölüm 8: 383-426, 2000 33 EPİTELYAL TÜMÖRLER NON-EPİTELYAL Benign TÜMÖRLER -Folliküler adenom Benign -Papiller adenom Malign Malign -Fibrosarkoma -Folliküler karsinom -Diğerleri -Papiller karsinom NADİR GÖRÜLENLER -Skuamöz hücreli karsinom Karsinosarkom - Malign hemangioma İndiferansiye(anaplastik)karsinom Lenfoma -Medüller karsinom Teratomlar SEKONDER TÜMÖRLER SINIFLANDIRILAMAYANLAR TÜMÖR BENZERİ LEZYONLAR Etyoloji Radyasyon Diyette iyot yetersizliği Coğrafi bölge (İzlanda,Hawaii,volkanik bölgeler) Guatrojenler (kimyasal ve diyet) Daha önce varolan tiroit hastalıkları (kolloidal nodüler guatr, Graves hastalığı, Hashimoto tiroiditi) Daha önce geçirilen tiroid ameliyatları (parsiyel tiroidektomi) İlaçlar(fenobarbital,difenoksilat,griseofulvin,bisacodil,spironolakton,oral kontraseptifler ,prolaktin inhibitörleri,östrojen preparatları) Yaş (genç orta yaşta insidans yüksek,ama prognoz iyidir) Cinsiyet (kadınlarda insidans yüksek,ama prognoz iyidir) Irk (Yahudiler ) 34 Aile öyküsü Paratiroid Adenomu Obesite Alkolizm Allerji Multiparite Meme kanseri Tonsillektomi Gardner sendromu, Cowden hastalığı 43 Yaş, cinsiyet, histolojik tip ve özellikler (kapsüler ve vasküler tutulum,atipi gibi), tümör yayılım özellikleri (tümör boyutu, çevreye yayılım, uzak metastaz gibi), tedaviye yanıt, moleküler genetik faktörler (reseptörler, onkogenler, HLA gibi), hormonlar (androjen,östrojen) tiroit kanseri prognozunda önemli yeri olan faktörlerdir. Evreleme Tümör davranışını tahmin edebilmek amacıyla diferansiye tiroit kanserleri için bir çok sınıflama yapılmıştır. Europian Organization for Research on Treatment of Cancer (EORTC), 1979 yılında multivaryasyon analizine dayanan prognostik indeks tanımlanmıştır. Çok farklı biyolojik davranışları olan diferansiye, medüller ve anaplastik kanserler beraber değerlendirildiği için bu sistem yaygın biçimde kullanılmamıştır. Bu sınıflamanın değişkenleri; yaş, cinsiyet, histolojik tip, anaplastik karsinom varlığı, tümör stage (Yük) ve metastatik odaklardır. 1987’de Mayo Kliniği’nden Hay ve ark. tarafından önerilen AGES sisteminde; Age (yaş), Grade, Extension (yaygınlık), Size (tümör büyüklüğü ) 1988’de Lahey kliniğinde Cady ve Rossi’nin tanımladığı AMES sisteminde ; Age, Metastaz, Extension , Size Pasieka ve ark. tek başına anlamlı olduğunu gösterdikleri nükleer DNA içeriğinin 43 Collins SL. Thyroid cancer:controversies and etiopathogenesis. Falk SE. Thyroid Disease: Second. Edition.Lippincott Raven.Philadelphia. 495-564, 1997. 35 AMES sistemine eklenmesi ile DAMES biçiminde uygulanmasını önermişlerdir. TNM sınıflamasında; tümör boyutu ve çevreye invazyonu, lenf bezi tutulumu, metastaz AGES sistemine alternatif olarak MACİS sınıflamasında ise Metastaz, Age, Rezeksiyonun yeterliliği, İnvazyon, Size TNM skorlama sistemi kurumlar arası tiroit kanser olgularını klinik ve patolojik açıdan karşılaştırmak için uygulanan bir yöntemdir. Diferansiye tiroit kanserli tüm hastalar AMES, AGES, MACIS sınıflamalarına göre ise nüks riskleri hesaplanmaktadır. Preoperatif olarak değerlendirildikten sonra yine aynı kriterler göz önünde bulundurularak postoperatif olarak bu hastalar tekrar değerlendirilmelidir.44′45 AGES sınıflamasına göre yapılan 860 hastalık bir çalışmada %85’i düşük risk grubunda bulunup mortalite %2,%15’i yüksek risk grubunda olup mortalite %46 olarak tespit edilmiştir. Tüm çalışmalarda en önemli üç değişken hastanın yaşı, lokal invazyon ve uzak metastaz olup olmadığıdır. Yine unrezektabl tümörler de kötü prognoza sahiptir. Tiroit kapsülüne ve çevre dokuya olan lokal invazyon intratiroidal tümörlerle karşılaştırıldığında mortaliteyi 10 kat arttıran bir faktördür. Tiroit Papiller Karsinomu: Papiller karsinom (PTC) tiroit maligniteleri içinde en çok görülenidir. Tüm tiroit kanserlerinin %80’nini oluşturur. Tiroit papiller karsinom etyolojisinde external radyasyonun önemli bir rolü vardır. Radyasyonla karşılaşmayı takiben beşinci yıldan itibaren en çok da 10-25 yıl sonra görülmektedir. Bu insanların yaklaşık olarak %10’nunda tiroit kanseri gelişmektedir. ABD’nde selim hastalıklar nedeniyle boyunlarına radyasyon uygulanmış hastalarda yıllar sonra gelişen tiroit adenom ve karsinom vakaları yayınlanmıştır.46′47 Papiller tiroit kanserleri makroskobik görünümlerine göre okült, intratiroidal (enkapsüle) ve ekstratiroidal (massif) olarak ayrılır. WHO tarafından yapılan tiroit 44 T Kukora JS. Tiroid Kanseri. Cameron JL (ed). Güncel Cerrahi Tedavi-1.Avrupa Tıp Kitapçılık. İstanbul. 11: 583-589, 2001 45 Blake Cady MD. Predictors of Thyroid Tumor Aggressiveness. Clark OH, Duh OY (ed) Textbook of Endocrine Surgery. WB Saunders . Philadelphia. 26: 197-216, 1997 46 T Beagie JM. Principles of thyroid surgery. Pitman Medical Publishing Co. Oxford. 32-33, 1975. 47 Hempelmann LH, Pifer JW,Burke GJ and Ames ME.Neoplasms in persons treated with x-rays in infancy for thyroid enlargement. J nat Cancer Innst. 38: 31-36, 1967. 36 tümörleri sınıflandırmasında ‘okült’ yerine ‘mikropapiller’ kanser terimi önerilmiş ve bunun 1 cm’nin altındaki tümörleri ifade ettiği bildirilmiştir. Papiller tiroit kanserlerinin %70’ini oluşturan ve klinik önemi olan intratiroidal kanserlerin çapı çoğunlukla 1,5 cm veya daha fazladır. Kapsül içermedikleri zaman sınırları normal tiroid dokusundan zor ayrılır. Massif ya da ekstratiroidal papiller kanserler, çoğunlukla 5 cm’nin üzerinde çapı olan ve tiroit kapsülünü geçerek servikal yumuşak dokulara infiltre olmuş tümörlerdir.48′49 Diferansiye tiroit kanserlerinde genel olarak sağkalım oranları yüksektir. PTC içinbildirilen 10 yıllık sağkalım oranları %85-90’dır. Folliküler Tiroit Karsinomu: Folliküler tiroit karsinomu (FTC), PTC’den sonra ikinci sıklıkta ve %5-15 oranında görülen diferansiye tiroit karsinomudur. FTC iyot açlığı olan bölgelerde daha sık görülür. Sadece sitolojik kriterlere dayanarak folliküler adenom, atipik adenom ve FTC ayırımı yapmak mümkün değildir. İİAB ile folliküler neoplazi, folliküler adenom gibi tanılar konduğunda cerrahi tedavi gerekliliği ortaya çıkar. Nodülün histopatolojik incelemesinde kapsül ve damar invazyonu yoksa lezyon, folliküler adenom olarak kabul edilir. FTC’de prognoz PTC’ye göre daha kötüdür. FTC’de belirgin istatistiksel anlamı olan kötü prognostik faktörler tanı sırasında uzak organ metastazı, yaşın 50’den fazla olması ve belirgin damar invazyonudur. Bu faktörlerden en çok birini taşıyan tümörler düşük riskli tümörler olarak kabul edilir. Bu tümörlerde 5 yıllık mortalite %1’dir. Bu faktörlerden 2 ve daha çoğunu içeren tümörlerde (yüksek riskli tümörler) 5 yıllık mortalite % 53’tür. AMES sistemi gözönüne alındığında FTC’li hastaların %80’i düşük risk grubundadır. Tablo:3 FTC’de KÖTÜ PROGNOZA İŞARET EDEN FAKTÖRLER 48 Merino M, Boice J, Ron E, Ain KB, Alexander R, Norton J, Reynolds J. Thyroid cancer: A Lethal Endocrine Neoplasm. Annals of İnternal Medicine. 115: 133-147, 1991. T 49 Rossen Y, Rosenblatt P, Saltzman E. Intraoperative pathologic diagnosis of thyroid neoplasms Cancer. 66: 2001-2006, 1990. 37 İleri yaş(>50) - Multifokalite -Cinsiyet - Büyük tümör(>5 cm) -Belirgin damar invazyonu - Anöploidi -Lenf düğümü metastazı - Tiroit kapsülü infiltrasyonu -Yüksek tümör grade’i - Çevre dokuda infiltrasyon -Uzak organ metastazı(kemik,akciğer,beyin) Hürthle Hücreli Tiroit Karsinomu: Hürthle hücreli karsinom (HCC) bütün iyi diferansiye tiroit karsinomlarının %0,4-%10’unu oluşturur. Medüller tiroit kanseri hariç diğer iyi diferansiye tiroit kanserlerine göre daha agresifdir. Literatürde, Hürthle hücreli neoplazmları tanımlamak için çeşitli terimler kullanılmıştır. Bunlar Askanazy, langhans veya oksifilik tümör, onkositoma, mitokondrioma ve folliküler tiroit karsinomunun oksifil varyantıdır. Hürthle hücre neoplazmını HCC’den ayırmak çok güçtür. HCC’yi saptayan en güvenilir kriterler; tam kat kapsüler invazyon, damar invazyonu, yandaş yapılara makroskopik invazyon, lenf düğümü veya uzak metastazların varlığıdır. HCC için belirgin prognostik faktörler henüz tanımlanmamıştır. Anöploid HCC’ler daha agresif seyreder. 60 yaş ve üstündeki kadınlarda, 5 cm’den büyük çaplı tümör varlığında prognozun daha kötü olduğu belirtilmektedir. Medüller Tiroit Karsinomu: Medüller tiroit karsinomu (MTC), parafolliküler C hücrelerinin malign lezyonu olup tüm tiroit malignitelerinin yaklaşık %10’unu oluşturur. Herediter ve sporadik olmak üzere iki klinik tablo oluşturur. Herediter formu, multipl endokrin neoplazi tip iki sendromunun bir parçasıdır (MEN-2) veya non-MEN formu ailevi olabilir. MTC’de kalsitonin düzeylerinin ölçülmesinin iki ana nedeni vardır. Birincisi, serum kalsitonin düzeyi tanıyı kesinleştirir. Palpabl tiroit tümörü varlığında, bazal kalsitonin konsantrasyonu çoğunlukla 1000 pg/L’den fazladır. Tümör büyüklüğü ve 38 bazal kalsitonin konsantrasyonu arasında pozitif bir korelasyon vardır. İkincisi, cerrahi öncesi bazal kalsitonin düzeyini saptamak ve pentagastrin uyarı testini yapmak, postoperatif dönemde cerrahinin yeterliliğini, lokal rekürrensi veya metastazları değerlendirmek açısından önemlidir. Sporadik ve herediter MTC’ler arasında yaşam süresindeki farklılıklar, tümörün biyolojik davranışındaki kalıtımsal farklılıklara değil hastalığın yakalandığı evreye bağlıdır. Serum kalsitonin, CEA düzeyleri, DNA ploidisi ve somatostatin immünhistokimyası prognozla korelasyon gösterir. Anaplastik Tiroit Karsinomu: Anaplastik tiroit karsinomu hızlı büyüme göstererek çevre dokulara kısa zamanda invazyon yapan ve seyrek rastlanan indiferansiye tiroit tümörüdür. Tiroit kanserlerinin en agresif tipidir. Primer tiroit kanserleri arasında %5-14 orana sahiptir. Anaplastik kanserler ya doğrudan birincil olarak veya iyi diferansiye tiroit karsinomunun anaplastik kansere transformasyonu sonucu ortaya çıkar.Genelde anaplastik karsinomda 2 yıllık yaşam süresi %0-17,5 yıllık yaşam süresi %10 civarında bildirilmektedir. MATERYAL ve METOD Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Genel Cerrahi kliniklerinde hipertiroidi vea hiperaktif adenom nedeni ile 2004-2009 yılları arasında cerrahi 39 tedavi uygulanan hipertiroidili ve/veya tiroit adenomlu hastalar retrospektif olarak incelendi. Çalışma grubu 162 hastadan oluştu ve sadece hiperaktif adenomu olanlar 33, sadece hipertroidisi olanlar 89 ve herikisinin de beraber olduğu 40 hasta üzerinde çalışıldı. Kontrol grubu olarak aynı dönemde cerrahi olarak tedavi edilen diğer 332 hasta kullanıldı. Her iki grup kendi içinde hipertiroidi ve hiperaktif adenom alt gruplarına ayrılarak (toplam 11 perspektifte), uygun kontrol grupları ile eşlenerek ayrıca değerlendirildi. Randomizasyon, çalışma ve kontrol grubu oluşturan 494 vakanın ardışık ameliyat edilen hastalardan oluşturmasıyla sağlandı.Bu nedenle hiçbir hasta çalışmadan çıkarılmadı. Sonuç olarak hastalar ameliyat defterindeki gerçek sıraları ile hiç atlanmadan kaydedilmiştir. Her lobun hacminin hesaplanmasında 3 boyutlu eliptik cisimlerin hacminin tespitinde kullanılan (en x boy x yükseklik x pi/6)kullanıldı. Bezin total hacminin tespitinde ise her iki lobun hacminin aritmetik toplamı alınırken, isthmusun hacmi hesaplamaya katılmadı. İstatistik inceleme 11 ayrı perspektifte yapılmıştır. 1.perspektif: İstatistik analizler yapılırken hipertiroidizm mevcudiyeti veya hiperaktif tiroit adenom mevcudiyeti tüm çalışma grubunu oluşturduğundan öncelikle tüm parametreler tüm çalışma grubu için (162)hasta değerlendirilmiştir(2+3+4). 2. perspektif: Takiben tüm parametreler sadece hiperaktif adenomu mevcut olan ve hipertiroidizm mevcut olmayan 1. alt grup için tekrar çalışılmıştır. 3. perspektif: Sadece hipertiroidizm mevcut olan ancak hiperaktif adenomu olmayan hastalar için parametrelerin tekrar çalışılması ile ayrı olarak 2. alt grup oluşturulmuştur. 4. perspektif: 3. alt grup olarak ise hem hipertiroidizm hem de hiperaktif adenomun bir arada var olduğu hastalar ayrı parametreler eşliğinde irdelenmiştir. Tiroit nodüllerinde amaç kanser şüphesi taşıyan hastayı ameliyat etmek olduğundan, hiperaktif adenom veya hipertiroidizm mevcut olmadığı halde ameliyat edilen hastalar kontrol grubunu oluşturmuştur. Çalışma grubunda, çalışma grublarının alt grublarında ve kontrol grubunda mevcut kanserli hastalar, çalışma ekibini etki altında bırakmaması için parametrelere en son eklenmiştir. 40 5. perspektif: Hipertiroidi durumundan bağımsız olarak hiperaktif adenom varlığı(HA+(HA+HT)) aynı parametrelerle ve kanser olasılığı ile değerlendirlmiştir. 6. perspektif:. Hiperaktif adenom varlığından bağımsız olarak hipertiroidizm varlığı (HT+(HA+HT)) aynı parametrelerle ve kanser olasılığı ile değerlendirlmiştir Buraya kadar hipertiroidizm veya hiperaktif adenom varlığının toplu halde veya ayrı ayrı parametrelerde kontrol grubu ile ne şekilde farklılaştığı karşılaştırılmış iken 2,3,4,5 ve 6.grupların kanser olan bireyleri ile kanser olmayan bireyleri de kendi aralarında kanser olmayanlar olacak şeklde karşılaştırılmıştır. Aynı parametreler eşliğinde bu şekilde 7,8,9,10,11 alt gruplar oluşturulmuştur. 7. perspektif: Sadece hiperaktif adenomlu kanserli hastalar sadece hiperaktif adenomlu +kanser olmayan hastalarla kıyaslanmıştır. 8. perspektif: Sadece hipertiroidizm mevcut olan kanserli hastalar sadece hipertiroidizmli +kanser olmayan hastalarla kıyaslanmıştr. 9. perspektif: Hem hipertiroidizmin hem de hiperaktif adenomun bir arada bulunduğu hastalarda kanser olan ve olmayanların kıyaslanması 10. perspektif: Hormon durumundan bağımsız olarak hiperaktif adenom varlığında kanserli ve kansersiz hastaların kıyaslanması 11. perspektif: Hiperaktif adenom varlığından bağımsız olarak hipertiroidizm varlığında kanserli ve kansersiz hastaların kıyaslanması. Perspektif 1,5 ve 6 istatistiksel incelemeye alındı. 2,3 ve 4 ayrıca irdelendi. 7,8,9,10,11 perspektifler ise ayrıca değerlendirildi. İlk 6 perspektifte kontrol grubu hiperaktif adenom veya hipertiroidizm olmayan tüm hastalar olarak kurgulandı. Ancak son 5 perspektifte kontrol grupları hiperaktif adenom ile hipertiroidizm durumları birebir identik oluşturulmuştur. Böylece ilk 6 perspektifte hiperaktif gruplardan adenom ve /veya hipertiroidizmde kanser oranında diğer hastalara göre ortaya konmuş, iken son 5 perspektifte bunların hangi parametrelerden etkilendiğinin araştırılması amaçlanmıştır. Ancak kanserli hasta sayısı az olduğundan aritmetik hesaplar yapılmasına rağmen istatistik inceleme son gruplarda yapılamamıştır. Tüm değerlendirmelerde hastalara ait verilerde bazı parametreler çalışmanın retrospektif yapılması nedeni ile eksiktir. Bu nedenle istatistik çalışma ilgili 41 tablolardada görülebileceği gibi varolan parametreler üzerinden yapıldığı için toplam hasta sayılarında gruplarda farklılıklar görülmektedir. Ancak bu farklılıklar istatistik bulguları değiştirmeyecek şekilde, hastaların mevcut olan diğer parametrelerinin değerlendirilmesi nedeni ile sonuçlarda farklılık yaratmayacak düzende hesaplanmıştır.Hiçbir hastanın eksiksonucu nedeni ile çıkarılmamasının nedeni randomizasyonun güvenilirliğinin bozulmamasıdır. Araştırılan perspektifler materyal metod içinde tablo 4.gösterilmiştir. Tablo:4 PERSPEKTİF TABLOSU 1.perspektif 2.perspektif 3.perspektif 4.perspektif 5.perspektif Sadece HA olanlar+sadece HT olanlar+(HA+HT beraber ) olanlar Sadece HA olanlar-1. alt grup Sadece HT olanlar-2. alt grup (HA+HT beraber) olanlar-3. alt grup ((2.perspektif)+(4.perspektif)) her koşulda HA (Sadece HA+ 6.perspektif (HA+HT beraber)) ((3.perspektif)+(4.perspektif)) her koşulda HT (Sadece HT+ 7.perspektif 8.perspektif 9.perspektif 10.perspektif 11.perspektif (HA+HTberaber)) Sadece HA’nın kanserli ve kansersiz olanları(2.perspektif) Sadece HT’nın kanserli ve kansersiz olanları(3.perspektif) HA+HT’nın kanserli ve kansersiz olanları(4.perspektif) Sadece HA+ (HA+HT) kanserli ve kansersiz olanları(5.perspektif) Sadece HT+ (HA+HT) kanserli ve kansersiz olanları(6.perspektif) Kullanılan parametreler: yaş, cinsiyet, USG’ye göre nodül sayısı, coğrafi bölge, hormon durumu, LDH, kolesterol, trigliserid, kan grubu, hematokrit, MCV, trombosit, prolaktin, CRP, SGOT, SGPT, GGT, ALP, yandaş hastalık(hipertansiyon, diabetes mellitus, hiperlipidemi, iskemik kalp hastalığı), hormon ilacı, tiroglobulin, tiroglobulin antikoru, tiroit peroksidaz antikoru, USG’de tüm bezde toplam nodül sayısı, USG’de tüm bezde toplam ölçümü olan nodül sayısı, USG’de tüm bezde en dominant nodül çapı, USG’de dominant nodülün yeri, USG’de isthmus kalınlığı, USG’de boyunda lenfadenopati olması, USG’de boyunda kitle olması, İnce iğne aspirasyon biopsisi sonucu, ince iğne aspirasyon biopsisi kitle veya lenfadenopati ise sonucu, ameliyat materyalinin patoloji sonucu, pies kanser ise tipi, USG’de sağ lob hacmi, USG’de sol lob hacmi, USG’de tiroit bezi hacmi, USG’de tiroidit, sintigrafide 42 tiroidit, USG’de genel hiperplazisi, sintigrafide sıcak nodül, sintigrafide sıcak+soğuk nodül, ince iğne aspirasyon biyopsisinde tiroidit, pieste tiroidit, pieste tiroiditin tipi, USG’de kistik veya kistik alanlar içeren nodülde aynı zamanda kistik dejenere alan varlığı, Graves hastalığı, kanserli hastalarda tümör boyutu, tiroidektomi öyküsü, USG’de kalsifikasyon tipi. Troit bezlerinin hacimleri Chanoine ve arkadaşlarının tarif ettiği şekilde hesaplanmıştır.50 İİAB’nin güvenirliliğinin değerlendirilmesinde yetersiz materyal sonuçlar tetkikin başarısız sonuç verdiği şeklinde yorumlanmayarak istatistikte kullanılmadı. Sadece hücre elde edilen İİAB’ler değerlendirildi. Ayrıca şüpheli hücre veya hurthle hücre gelmesi malign gruba eklendi. Diğer kolda ise benign sitoloji değerlendirilerek yanlış (-), yanlış (+), doğru (+) ve doğru (-) sonuçlar elde edildi. Hiperaktif adenom veya hipertiroidi çalışılırken kontrol grubu olarak genel grup değerlendirilmesinde kullanılan hasta grubu kullanılmış olup sadece hipertiroidisi olan 89 hasta genel değerlendirilmenin çalışma grubundan çıkartılmasına rağmen çalışma açısından özellikli bir hasta grubunu temsil ettiğinden hiperaktif adenom çalışılırken kontrol grubuna katılmamıştır. Aynı sebeple hipertiroidinin içerdiği riskler ve özellikleri çalışılırken sadece hipertroidisi veya hem hipertiroidisi ve hem de hipertriodi + hiperaktif adenomlu hastalar çalışılırken sadece hiperaktif adenomlu 33 hasta genel çalışma grubunda kullanılmışken hipertroidi özellikleri çalışırken kontrol grubuna eklenmemiştir. Hastaların değerlendirilmesinde hastane patoloji kayıtları, ameliyat defterleri, hastane karantina kayıtları, hasta dosyaları, görüntüleme tetkikleri, ince iğne aspirasyon biopsi sonuçları kullanıldı. Hastaların tüm özellikleri kayıt edildi. Bunlar arasında incelemeye uygun parametreler olarak gruplar arası karşılaştırma ve istatistik inceleme verileri istatistik inceleme için seçildi. 50 Chanoine J.P, Toppet V, Lagasse R, Spehl M, Delange F, Determination of Thyroid volume by Ultrasound from the Neonatal Period to late Adolescence. 150: 395-399, 1991. 43 BULGULAR İstatistiksel Değerlendirme: Bu çalışmada istatistiksel analizler NCSS 2007 paket programı ile yapılmıştır. Verilerin değerlendirilmesinde tanımlayıcı istatistiksel metotların (ortalama,standart sapma) yanı sıra ikili grupların karşılaştırmasında bağımsız t testi, nitel verilerin karşılaştırmalarında ki-kare testi kullanılmıştır. AMPS ve İİAB sonuçları için Duyarlılık, Özgüllük, PKD, NKD, Doğruluk, LR(+) değerleri hesaplanmıştır. Sonuçlar, anlamlılık p<0,05 düzeyinde değerlendirilmiştir. 44 Çalışma grubunu oluşturan 162 hastanın 33 tanesinde sadece hiperaktif adenom, 89 tanesinde sadece hipertirodi ve 40 tanesinde hem hiperaktif adenom, hem de hipertiroidi mevcut idi. Çalışma grubundaki 162 hastanın çalışmada altın standart olarak ele aldığımız postoperatif tiroit piyesinin patoloji raporuna göre 134 tanesinde benign, 13 tanesinde malign patoloji saptanmıştır. Kalan 15 hastada ise patoloji raporuna ulaşılamamıştır. Tablo:5 Kanserlerin Dağılımı(tüm çalışma grubu için) Çalışma Grubu Kontrol Grubu Malign 13 8,8% 26 8,3% AMPS 13 Benign 4 91,2% 286 91,7% AMPS: Ameliyat materyalinin patoloji sonucu χ²:0,03 1,07 p=0,855 0,53-2,14 Çalışma ve kontrol gruplarının malingnite varlığı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,855). Çalışma grubunda malignite varlığı olasılığının kontrol grubundan 1,07 (0,53-2,14) kat daha fazla olduğu gözlenmiştir Tablo:6 İİAB ve Gerçek Kanserler 3 98 18 2,30% 76,00% 14,00% Kontrol Grubu 5 2,30% 182 82,40% 12 5,40% 7 3 5,40% 2,30% 11 11 Çalışma Grubu İİAB Malign Benign Şüpheli Hurthle Hücre Yetersiz 5,00% 5,00% χ²:8,78 p=0,067 45 0 1 2 3 2 28,60% 0 0,00% 2 28,60% 1 50,00% İİABSKL 2 28,60% 1 50,00% χ²:1,29 1 14,30% 0 0,00% p=0,733 13 AMPS Benign 4 91,20% 286 91,70% χ²:0,03 Malign 13 8,80% 26 8,30% p=0,855 Serimizdeki 39 kanser hastasının 5 tanesi erkek olduğundan, kanserli hastalarda erkek oranı %12,82 saptanmıştır. Bu oran kadınlarda yaklaşık 8 kat daha fazla kanser riskini göstermiştir. Literatürde ise bu oran gene kadınların aleyhine 2-5 kattır. Tablo:7 KT I II KT: Kanser tipi Kanser Olanlarda Kanser Tiplerinin Dağılımı Çalışma Grubu 12 92,31% 1 7,69% Kontrol Grubu 23 88,46% χ²:0,13 3 11,54% p=0,709 I: Papiller kanser II: Foliküller kanser Kontrol grubunu oluşturan 332 hastanın ise 286 tanesinde benign, 26 tanesinde malign patoloji saptanmıştır. Kalan 20 hastanın ise patoloji raporuna ulaşılamamıştır. Tüm değerlendirmelerde hastalara ait verilerde bazı parametreler çalışmanın retrospektif yapılması nedeni ile eksiktir. Bu nedenle istatistik çalışma ilgili tablolardada görülebileceği gibi varolan parametreler üzerinden yapıldığı için toplam hasta sayılarında gruplarda farklılıklar görülmektedir. Ancak bu farklılıklar istatistik bulguları değiştirmeyecek şekilde, hastaların mevcut olan diğer parametrelerinin değerlendirilmesi nedeni ile sonuçlarda farklılık yaratmayacak düzende hesaplanmıştır. Hiçbir hastanın eksiksonucu nedeni ile çıkarılmamasının nedeni randomizasyonun güvenilirliğinin bozulmamasıdır. Gerek çalışma, gerek kontrol grubunda cinsiyet dağılımı homojen olup, yapılan karşılaştırmalarda cinsiyete bağlı farklılık yaratmayacak şekilde dağılım göstermiştir. Çalışma grubunda hastalarında %85,2’si (138 hasta), kontrol grubunda 46 ise %88,9’u (295 hasta) kadın cinsiyette idi ve dağılımda istatistik farklılığa rastlanmamıştır(p=0,244). Ancak çalışmamızda cinsiyet dağılımında literatüre göre ortalamanın üzerinde kadın cinsiyet tespit edilmiştir. Serimizde erkek oranı tüm hastalar birden değerlendirildiğinde %12,35 tir. Gruplar arası incelemelerde hastaların geldikleri coğrafi bölgeler irdelendiğinde 2 grup arasında istatistiksel anlam farkı mevcut değildir. Çalışma grubunu oluşturan 162 hastanın bölgelerine göre dağılımı: Akdeniz (3 hasta, %1,95), Doğu Anadolu (46 hasta, %29,87), Ege (4 hasta, %2,6), Güneydoğu Anadolu (13 hasta, %8,44), İç Anadolu (16 hasta, %10,39), Karadeniz (39 hasta, %25,32), Marmara (32 hasta, %20,78), Avrupa (1 hasta,%0,5), bölgesi bilinmeyen hasta sayısı olup dağılımında yüzdelerde kullanılmamıştır. Kontrol grubunda ise Akdeniz (9 hasta, %2,71), Doğu Anadolu (81 hasta, %24,4), Ege (7 hasta, %2,11), Güneydoğu Anadolu (20 hasta, %6,02), İç Anadolu (46 hasta, %13,86), Karadeniz (112 hasta, %33,73), Marmara (53 hasta, %15,96), Avrupa (4 hasta, %1,2) Tablo:8 Tüm Çalışma Grubunun Demografik özellikleri Yaş Erkek Cinsiyet Bölge Kadın Akdeniz Avrupa Çalışma Grubu 47,49±12,52 24 14,80% 13 8 85,20% 3 1,95% 1 0,65% Kontrol Grubu 46±13,42 37 11,10% 295 9 4 88,90% 2,71% 1,20% t:1,17 p=0,241 χ²:1,35 p=0,244 47 Hormon Durumu Doğu Anadolu Ege Güneydoğu Anadolu İç Anadolu Karadeniz Marmara Hipertroidi Ötroidi 46 4 13 16 39 32 7 15 5 29,87% 2,60% 8,44% 10,39% 25,32% 20,78% 4,38% 81 7 20 46 112 53 12 24,40% 2,11% 6,02% 13,86% 33,73% 15,96% 3,63% χ²:7,56 p=0,372 χ²:1,73 95,63% 320 96,37% p=0,420 Karadeniz bölgesinden gelen hastalarda belirgin ölçüde diğer bölgelerden gelen hastalara göre hipertiroidi veya hiperaktif adenom dışında sebeplerle (nodüler veya hiperplazi gibi) ameliyat olan hastaların sayısında belirgin ölçüde fazla olduğu görülmüştür. Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Marmara ve Ege bölgesinden gelen hastalarda çalışma grubunda ameliyat olma oranı aynı bölgelerin kontrol gruplarına göre daha fazla iken (sırası %29,87’ye %24,4; %8,44’e %6,02; %20,78’e %15,96; %2,6’a %2,11) Karadeniz bölgesinde bu oran tersine dönmekte,%25,32’den %33,73’e dönüşmektedir. Sonuç olarak Karadeniz dışında yaşayan hastalarda hiperaktif adenom veya hipertiroidi nedeni ile ameliyat olma oranı daha fazladır. Bu farklılık, Karadeniz bölgesinde guatrojen besinlerin ve iyod eksikliğinin tiroit bezinde büyüme ve nodül oluşmasına neden olduğu şeklinde yorumlanabilir. Marmara Bölgesi’nden gelen hastalarda ise Doğu bölgeleri ile benzer sonuçlar çıkmasının nedeni bize göre yoğun göç alan bölgenin etnik yapısının değişmiş olması ile açıklanabilir. Özellikle Marmara bölgesinde yaşayan hastalarda, yaşadıkları bölgede doğmamış olmak diğer bölgelere göre yüksek oranda tespit edilmiştir. Marmara bölgesinden gelen hastaların büyük çoğunluğunun bölgeye yerleştikleri tarihin bir dekat öncesinden geriye gitmemesi de bu varsayımı desteklemektedir Tablo:9 Yaş Hipertiroidi Hastaların Demografik Özellikleri HT+(HA+HT) 47,21±12,91 Kontrol Grubu 46±13,42 t:0,88 p=0,382 48 Cinsiyet Bölge Hormon Durumu Tablo:10 Erkek Kadın Akdeniz Avrupa Doğu Anadolu Ege Güneydoğu Anadolu İç Anadolu Karadeniz Marmara Hipertiroidi Ötroidi Bölge Hormon Durumu 13,20% 86,80% 1,60% 0,00% 28,70% 3,10% 8,50% 9,30% 20,90% 21,70% 3,13% 96,88% 37 295 9 4 81 7 20 46 112 53 12 319 11,10% 88,90% 2,70% 1,20% 24,40% 2,10% 6,00% 13,90% 33,70% 16,00% 3,63% 96,37% χ²:0,37 p=0,542 χ²:12,03 p=0,093 χ²:0,07 p=0,793 Hiperaktif Adenomlu Hastaların Demografik Özellikleri Yaş Cinsiyet 17 112 2 0 37 4 11 12 27 28 4 124 Erkek Kadın Akdeniz Avrupa Doğu Anadolu Ege Güneydoğu Anadolu İç Anadolu Karadeniz Marmara Hipertiroidi Ötroidi HA+(HA+HT) 47,73±11,27 13 17,80% 60 82,20% 3 4,17% 1 1,39% 22 30,56% 1 1,39% 4 5,56% 6 8,33% 19 26,39% 16 22,22% 4 5,50% 69 94,60% Kontrol Grubu 46±13,42 37 11,10% 295 88,90% 9 2,71% 4 1,20% 81 24,40% 7 2,11% 20 6,02% 46 13,86% 112 33,73% 53 15,96% 12 3,60% 320 96,40% t:1,02 p=0,310 χ²:2,46 p=0,117 χ²:9,75 p=0,283 χ²:1,96 p=0,374 Çalışılan laboratuar değerlerinde sadece laktat dehidrogenaz (LDH) ve alkalen fosfataz (ALP) seviyelerinde istatistiksel anlam farkı saptanmıştır. Kontrol grubunda LDH seviyesi 45 hastada (%17,6) yüksek iken, çalışma grubunda 9 hastada (%7,4) yüksek olarak bulunmuştur (p=0,026). Kontrol grubunda ALP seviyesi 23 49 hastada (%8,7) yüksek iken, çalışma grubunda 2 hastada (%1,3) yüksek bulunmuştur (p=0,002). Tablo:11 Laboratuar Değerleri-I (tüm çalışma grubu) Çalışma Grubu Normal LDH Total Kolesterol Trigliserid Tablo:12 Yüksek Düşük Normal Yüksek Normal Yüksek Düşük 11 2 9 1 55 20 60 14 1 91,80% 7,40% 0,80% 73,30% 26,70% 80,00% 18,70% 1,30% Normal Düşük Normal MCV Yüksek Düşük Normal Trombosit PRL(Prolaktin) Tablo:13 209 45 1 116 66 144 23 2 82,00% 17,60% 0,40% 63,70% 36,30% 85,20% 13,60% 1,20% χ²:7,3 p=0,026 χ²:2,2 p=0,138 χ²:1,05 p=0,59 Laboratuar Değerleri-II (tüm çalışma grubu) 51,30% 48,80% Kontrol Grubu 157 47,70% 172 52,30% χ²:0,54 p=0,464 73,10% 0,00% 26,90% 247 1 81 75,10% 0,30% 24,60% χ²:0,76 p=0,685 94,40% 4,40% 1,30% 100,00% 310 14 5 13 94,20% 4,30% 1,50% 100,00% Çalışma Grubu Hematokrit Kontrol Grubu Yüksek Düşük Normal 82 78 11 7 0 43 15 1 7 2 3 χ²:0,06 p=0,971 Laboratuar Değerleri-III(tüm çalışma grubu) Çalışma Grubu Kontrol 50 CRP SGPT Normal Yüksek Normal Yüksek SGOT Normal Yüksek Normal GGT Yüksek ALP Normal Yüksek Tablo:14 14 8 15 5 4 15 4 5 14 3 63,60% 36,40% 23 14 Grubu 62,20% 37,80% χ²:0,01 p=0,91 97,50% 2,50% 310 15 95,40% 4,60% χ²:1,25 p=0,264 96,90% 3,10% 310 14 95,70% 4,30% χ²:0,39 p=0,532 97,90% 230 97,90% χ²:0 3 14 9 2 2,10% 5 2,10% p=0,962 98,70% 1,30% 241 23 91,30% 8,70% χ²:9,26 p=0,002 Laboratuar Değerleri IV(hipertiroidili hastalar) HT+(HA+HT) Kontro Grubu Normal 89 93,70% 209 82,00% LDH Yüksek 6 6,30% 45 17,60% χ²:7,59 Düşük 0 0,00% 1 0,40% p=0,022 Normal 44 75,90% 116 63,70% χ²:2,91 Total Kolesterol Yüksek 14 24,10% 66 36,30% p=0,088 Normal 47 81,00% 144 85,20% Trigliserid Yüksek 10 17,20% 23 13,60% χ²:0,58 Düşük 1 1,70% 2 1,20% p=0,75 HT+(HA+HT) ve Kontrol gruplarının LDH dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0,022). Kontrol grubunda LDH yüksekliği (45 hastada %17,6) HT+(HTHA) (6 hastada %6,3) grubundan yüksek bulunmuştur. 51 Tablo:15 Hematokrit MCV Trombosit Laboratuar Değerleri V(hipertiroidili hastalar) Normal Düşük Normal Yüksek Düşük Normal Yüksek Düşük PRL Normal CRP Normal Yüksek Tablo:16 SGPT SGOT GGT ALP HT+(HA+HT) 69 54,30% 58 45,70% 91 71,70% 0 0,00% 36 28,30% 120 94,50% 6 4,70% 1 0,80% 100,00 3 % 11 61,10% 7 38,90% Kontrol Grubu 157 47,70% 172 52,30% 247 75,10% 1 0,30% 81 24,60% 310 94,20% 14 4,30% 5 1,50% 100,00 13 % 23 62,20% 14 37,80% χ²:1,6 p=0,206 χ²:1,03 p=0,598 χ²:0,42 p=0,811 χ²:0,01 p=0,94 Laboratuar Değerleri VI(hipertiroidili hastalar) Normal Yüksek Normal Yüksek Normal Yüksek Normal Yüksek HT+(HA+HT) 122 96,80% 4 3,20% 121 96,00% 5 4,00% 114 97,40% 3 2,60% 119 99,20% 1 0,80% Kontrol Grubu 310 95,40% 15 4,60% 310 95,70% 14 4,30% 230 97,90% 5 2,10% 241 91,30% 23 8,70% χ²:0,47 p=0,494 χ²:0,03 p=0,867 χ²:0,07 p=0,796 χ²:8,74 p=0,003 HT+(HA+HT) ve Kontrol gruplarının ALP dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0,003). Kontrol grubunda ALP yüksekliği (23 hastada %8,7) HT+(HT+HA)( 1 hastada %0,8) grubundan yüksek bulunmuştur. 52 Tablo:17 Laboratuar Değerleri VII (hiperaktif adenomlu hastalar) LDH Total Kolesterol Trigliserid Normal Yüksek Düşük Normal Yüksek Normal Yüksek Düşük HA+(HA+HT) Kontrol Grubu 54 3 1 22 10 25 7 1 209 45 1 116 66 144 23 2 93,10% 5,20% 1,70% 68,80% 31,30% 75,80% 21,20% 3,00% 82,00% 17,60% 0,40% 63,70% 36,30% 85,20% 13,60% 1,20% χ²:6,8 p=0,033 χ²:0,3 p=0,585 χ²:2 p=0,367 HA+(HA+HT) ve Kontrol gruplarının LDH dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0,033). Kontrol grubunda LDH yüksekliği (45 hastada %17,6) HA+(HT+HA) (3 hastada %5,2) grubundan yüksek bulunmuştur. Tablo:18 Hematokrit MCV Trombosit PRL Laboratuar Değerleri VIII (hiperaktif adenomlu hastalar) Normal Düşük Normal Yüksek Düşük Normal Yüksek Düşük Normal HA+(HA+HT) Kontrol Grubu 36 37 54 0 19 69 2 2 2 157 172 247 1 81 310 14 5 13 49,30% 50,70% 74,00% 0,00% 26,00% 94,50% 2,70% 2,70% 100,00% 47,70% 52,30% 75,10% 0,30% 24,60% 94,20% 4,30% 1,50% 100,00% χ²:0,06 p=0,805 χ²:0,28 p=0,87 χ²:0,86 p=0,652 53 Tablo:19 CRP SGPT SGOT GGT ALP Laboratuar Değerleri IX (hiperaktif adenomlu hastalar) Normal Yüksek Normal Yüksek Normal Yüksek Normal Yüksek Normal Yüksek HA+(HA+HT) Kontrol Grubu 6 5 72 1 72 1 66 1 70 1 23 14 310 15 310 14 230 5 241 23 54,50% 45,50% 98,60% 1,40% 98,60% 1,40% 98,50% 1,50% 98,60% 1,40% 62,20% 37,80% 95,40% 4,60% 95,70% 4,30% 97,90% 2,10% 91,30% 8,70% χ²:0,21 p=0,65 χ²:1,63 p=0,202 χ²:1,43 p=0,232 χ²:0,11 p=0,742 χ²:4,49 p=0,034 HA+(HA+HT) ve Kontrol gruplarının ALP dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0,034). Kontrol grubunda ALP yüksekliği (23 hastada %8,7) HA+(HA+HT) (1 hastada %1,4) grubundan yüksek bulunmuştur Tablo:20 Tüm Hastalarda Yandaş Hastalar Çalışma Grubu DM HT İKH(iskemik kalp hastalığı) Hiperlipidemi Yok Var Yok Var Yok Var Yok Var 10 4 13 91 26 10 6 11 11 2 5 Kontrol Grubu 88,90% 11,10% 77,80% 22,20% 127 25 103 49 83,60% 16,40% 67,80% 32,20% χ²:1,55 p=0,213 χ²:3,3 p=0,069 90,60% 9,40% 146 6 96,10% 3,90% χ²:3,32 p=0,068 95,70% 4,30% 148 4 97,40% 2,60% χ²:0,55 p=0,458 54 Tablo:21 Hipertiroidili Hastalarda Yandaş Hastalıklar DM HT Hiperlipidemi İKH(iskemik kalp hastalığı) HT+(HA+HT) 82 89,10% 10 10,90% 71 77,20% 21 22,80% 87 94,60% 5 5,40% 82 89,10% 10 10,90% Yok Var Yok Var Yok Var Yok Var Kontrol Grubu 127 83,60% 25 16,40% 103 67,80% 49 32,20% 148 97,40% 4 2,60% 146 96,10% 6 3,90% χ²:1,45 p=0,228 χ²:2,48 p=0,115 χ²:1,27 p=0,26 χ²:4,48 p=0,034 HT+(HA+HT) ve Kontrol gruplarının İKH varlığı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0,034). HT+(HA+HT) grubunda İKH yüksekliği olan (10 hastada %10,9) HT+(HTHA) (6 hastada %3,9) grubundan yüksek bulunmuştur. Tablo:22 DM HT Hiperlipidemi İKH(iskemik kalp hastalığı) Hiperaktif Adenomlu Hastalarda Yandaş Hastalıklar Yok Var Yok Var Yok Var Yok Var HA+(HA+HT) Kontrol Grubu 50 5 44 11 54 1 50 5 127 25 103 49 148 4 146 6 90,90% 9,10% 80,00% 20,00% 98,20% 1,80% 90,90% 9,10% 83,60% 16,40% 67,80% 32,20% 97,40% 2,60% 96,10% 3,90% χ²:1,76 p=0,184 χ²:2,94 p=0,087 χ²:0,11 p=0,736 χ²:2,12 p=0,145 55 Tablo:23 Tüm Hastalarda Hormon Değerleri Çalışma Grubu Hormon TRG(tiroglobulin) TRG AB(antitiroglobulin ) TPO AB(antitiroit peroxidaz) Çalışma grubunun Yok Levotiron+Tefor Propycil+Dideral Normal Yüksek Normal Yüksek Düşük Normal Yüksek Düşük 40 8 49 17 14 39 9 0 42 8 0 41,20% 8,20% 50,50% 54,80% 45,20% 81,30% 18,80% 0,00% 84,00% 16,00% 0,00% Kontrol Grubu 0 0,00% 13 11,40% 101 88,60% 31 56,40% 24 43,60% 45 69,20% 19 29,20% 1 1,50% 43 65,20% 21 31,80% 2 3,00% χ²:58,22 p=0,0001 χ²:0,02 p=0,891 χ²:2,5 p=0,287 χ²:5,74 p=0,057 ve Kontrol gruplarının hormon kullanımı varlığı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0,0001). Kontrol grubunda Propycil+Dideral yüksekliği (101 hastada %88,6) çalışma grubunda (49 hastada %50,5) grubundan yüksek bulunmuştur. Tablo:24 Hipertiroidili Hastalarda Hormon Değerleri HT+(HA+HT) Hormon TRG(tiroglobulin) TRG AB(antitiroglobulin ) TPO AB(antitiroit peroxidaz) Yok Levotiron+Tefor Propycil+Dideral Normal Yüksek Normal Yüksek Düşük Normal Yüksek Düşük 32 7 38 14 13 33 6 0 34 8 0 41,60% 9,10% 49,40% 51,90% 48,10% 84,60% 15,40% 0,00% 81,00% 19,00% 0,00% Kontrol Grubu 0 0,00% 13 11,40% 101 88,60% 31 56,40% 24 43,60% 45 69,20% 19 29,20% 1 1,50% 43 65,20% 21 31,80% 2 3,00% χ²:57,34 p=0,0001 χ²:0,15 p=0,7 χ²:3,13 p=0,191 χ²:3,73 p=0,155 56 HT+(HA+HT) ve Kontrol gruplarının hormon kullanımı varlığı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0,0001). Kontrol grubunda Propycil+Dideral yüksekliği 101 hastada %88,6) HT+(HTHA) 38 hastada %49,4) grubundan yüksek bulunmuştur. Tablo:25 Hormon TRG TRG AB TPO AB Hiperaktif Adenomlu Hastalarda Hormon Değerleri Yok Levotiron+Tefor Propycil+Dideral Normal Yüksek Normal Yüksek Düşük Normal Yüksek Düşük HA+(HA+HT) Kontrol Grubu 21 3 26 6 6 20 4 0 20 2 0 0 13 101 31 24 45 19 1 43 21 2 42,00% 6,00% 52,00% 50,00% 50,00% 83,30% 16,70% 0,00% 90,90% 9,10% 0,00% 0,00% 11,40% 88,60% 56,40% 43,60% 69,20% 29,20% 1,50% 65,20% 31,80% 3,00% χ²:54,93 p=0,0001 χ²:0,16 p=0,688 χ²:1,92 p=0,383 χ²:5,46 p=0,065 HA+(HA+HT) ve Kontrol gruplarının hormon kullanımı varlığı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0,0001). Kontrol grubunda Propycil+Dideral yüksekliği 101 hastada %88,6) HA+(HA+HT) 26 hastada %52) grubundan yüksek bulunmuştur. Tablo:26 Tüm Hastalarda USG de Nodül Özellikleri 40,50% 59,50% 4,10% 55,50% 37,70% 2,70% Kontrol Grubu 104 33,80% 204 66,20% 8 2,60% 164 53,40% 119 38,80% 16 5,2% 99,30% 0,70% 93,80% 307 0 295 Çalışma Grubu USG tüm bezde toplam nodül sayısı Tüm bezdeki dominant nodül yeri Boyunda kitle USG de boyunda LAP M Diğer Belirtilmemiş Sağ Sol İsthmus Yok Var Yok 60 88 6 81 55 4 14 5 1 13 7 100,00% 0,00% 96,10% χ²:1,99 p=0,158 χ²:2,39 p=0,664 χ²:2,11 p=0,147 χ²:1,14 57 Var Tablo:27 Boyunda kitle USG de boyunda LAP Tablo:28 6,20% 12 3,90% p=0,286 USG de Nodül Özellikleri (hipertiroidili hastalar) USG tüm bezde toplam nodül sayısı Tüm bezdeki dominant nodül yeri 9 HT+(HA+HT) 44 37,60% 73 62,40% 65 58,04% 43 38,39% 4 3,57% M Diğer Sağ Sol İsthmus 0 116 1 111 6 1 Yok Var 99,10% 0,90% 94,90% 5,10% Kontrol Grubu 104 33,80% 204 66,20% 164 55,03% 119 39,93% 15 5,03% 100,00 307 % 0 0,00% 295 96,10% 12 3,90% χ²:0,55 p=0,458 χ²:0,55 p=0,758 χ²:2,63 p=0,105 χ²:0,31 p=0,578 USG de Nodül Özellikleri (hiperaktif adenomlu hastalar) USG tüm bezde toplam nodül sayısı Tüm bezdeki dominant nodül yeri Boyunda kitle USG de boyunda LAP M Diğer Sağ Sol İsthmus 0 Yok Var HA+(HA+HT) Kontrol Grubu 31 37 32 31 0 64 59 5 104 204 164 119 16 307 295 12 45,60% 54,40% 50,79% 49,21% 0,00% 100,00% 92,20% 7,80% 33,80% 66,20% 54,85% 39,80% 5,35% 100,00% 96,10% 3,90% χ²:3,38 p=0,066 χ²:4,64 p=0,098 χ²:1,85 p=0,174 Hiperaktif adenom mevcudiyetinin özelliklerini irdelemek için gereç ve yöntemde perspektif 5 olarak adlandırılmış olan ve tabloda 2 ve 4. grup olarak gösterilmiş olan hastalar (2: sadece hiperaktif adenomu olanlar + 4: (hem hiperaktif adenomu hem de hipertiroidisi olanlar ) ayrı bir grup yapılarak hipertiroidi varlığında veya yokluğunda hiperaktif adenom varlığının özellikleri çalışıldığında; hiperaktif adenomun varlığını kontrol grubu ile kıyaslanmasında kanser olasılığı açısından istatistiksel anlam farkına rastlanmamış olup hiperaktif adenomda kanser oranı % 8,7 (63 hastanın 6’sı ) kontrol grubunda ise kanser oranı%8,3 ( 286 hastanın 26’sı olarak tespit edilmiştir 58 p=0,922). Bu sonuçlara göre hiperaktif adenom varlığında kanser oranı literatüre göre daha az olması beklenirken benzer, hatta daha fazla olarak tespit edilmiştir. Tablo:29 Hiperaktif Adenomda Kanser Olasılığı Malign AMPS Benign HA+(HA+HT) 6 8,7% 63 91,3% Kontrol Grubu 26 8,3% 286 91,7% χ²:0,14 p=0,777 1,05 0,41-2,64 HA+(HA+HT) ve kontrol gruplarının malingnite varlığı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,777). Çalışma grubunda malignite varlığı olasılığı kontrol grubundan 1,05 (0,41-2,64) kat daha fazla olduğu gözlenmiştir. Tablo:30 İİAB İİABSKL AMPS Hiperaktif Adenomda İİAB ve Kanser Olasılığı Malign Benign Şüpheli Hurthle Hücre Yetersiz 0 1 2 Benign Malign HA+(HA+HT) Kontrol Grubu 2 40 7 3,60% 71,40% 12,50% 5 182 12 2,30% 82,40% 5,40% 4 3 1 1 1 63 6 7,10% 5,40% 33,30% 33,30% 33,30% 91,30% 8,70% 11 11 0 1 1 286 26 5,00% 5,00% 0,00% 50,00% 50,00% 91,70% 8,30% χ²:4,62 p=0,328 χ²:0,83 p=0,659 χ²:0,01 p=0,922 Tablo:31 Hiperaktif Adenomda Kanser Tipleri HA+(HA+HT) Kontrol Grubu 83,33 I 5 % 23 88,46% χ²:0,11 16,67 II % 11,54% p=0,723 1 3 I:Papiller kanser II:Foliküller kanser 59 Hipertiroidi varlığındaki sonuçlarımızı irdelemek için perspektif 6‘yı oluşturan (grup 3 ve 4,sadece hipertroidisi ve hem hipertiroidisi hem de hiperaktif adenomu olanlar kastedilmektedir) yapılan istatiksel değerlendirmede kansere rastlanma oranı hipertiroit mevcut hastalarda %9,5(105 hastanın 15 tanesi) kontrol grubunda ise kansere rastlanma oranı aynı kontrol grubu kullanıldığı için % 8,3 (286 hastanın 26’sı) olarak bulunmuştur (p=0,707). Bu sonuçlara göre hiperaktif adenom varlığında olduğu gibi hipertiroidi varlığında da kanser oranının literatürde rapor edilenin aksine azalmadığı hatta %9,5 oranına %8,3 oranına sahip olduğu görülmüştür. Tablo:32 Hipertiroidili Hastalarda Kanser Oranı Malign AMPS Benign HT+(HA+HT) 11 9,5% 10 5 90,5% KontrolGrubu 26 8,3% χ²:0,01 1,15 286 p=0,922 0,55-2,41 91,7% HT+(HA+HT) ve kontrol gruplarının malingnite varlığı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık gözlenmemiştir (p=0,922). Çalışma grubunda malignite olasılığının kontrol grubundan 1,15 (0,55-2,41) kat daha fazla olduğu gözlenmiştir. Tablo:33 İİAB İİABSKL AMPS Hipertiroidili Hastalarda İİAB ve Kanser Malign Benign Şüpheli Hurthle Hücre Yetersiz 0 1 2 3 Benign Malign HT+(HA+HT) 2 1,90% 81 77,90% 15 14,40% 4 3,80% 2 1,90% 1 20,00% 1 20,00% 2 40,00% 1 20,00% 105 90,50% 11 9,50% Kontrol Grubu 5 2,30% 182 82,40% 12 5,40% 11 5,00% 11 5,00% 0 0,00% 1 50,00% 1 50,00% 0 0,00% 286 91,70% 26 8,30% χ²:8,93 p=0,063 χ²:1,28 p=0,733 χ²:0,14 p=0,707 60 Tablo:34 Hipertiroidili Hastalarda Kanser Tipleri KT HT+(HA+HT) Kontrol Grubu I 10 90,91% 23 88,46% χ²:0,04 II 1 9,09% 3 11,54% p=0,826 I:Papiller kanser II:Foliküller kanser Diğer parametrelerin değerlendirilmelerinde istatistiksel anlam farkı gerek hiperaktif adenom hastalarında gerekse hipertiroidi hastalarında mevcut değildir. İstatiksel anlam farkı olan tek özellik hipertiroidi grubunda ve hiperaktif adenom grubunda tüm bez bünyesindeki dominant nodül çapı olmuştur. Çalışma grubundaki dominant nodül çapı kontrol grubuna göre istatistiksel olarak daha büyük olarak saptanmıştır (p=0,008) Tablo:35 Tüm Hastalarda Dominant Nodül Çapı Çalışma Grubu Kontrol Grubu t Tüm bezdeki dominant nodül çapı 29,96±14,42 26,09±14,44 2,656 Çalışma ve kontrol gruplarının USG’deki tüm bezdeki dominant nodül çapı oranında p 0,008 istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur. (p=0,008). Tablo:36 Hiperaktif Adenomlu Hastalarda Dominant Nodül Çapı HA+(HA+HT) Kontrol Grubu t Tüm bezdeki dominant nodül çapı 32,19±17,13 26,09±14,44 3,007 HA+(HA+HT) hiperaktif adenom grbunda Tüm bezdeki dominant nodül çapı ortalamaları kontrol grubundan p 0,003 istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur.(p=0,003) Tablo:37 Hipertroidili Hastalarda Dominant Nodül Çapı Tüm bezdeki dominant nodül çapı HT+(HA+HT) 29,66±13,19 Kontrol Grubu 26,09±14,44 t 2,308 61 p 0,021 HT+(HA+HT) grubunun Tüm bezdeki dominant nodül çapı ortalamaları Kontrol grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur (p=0,021) Tablo:38 Tüm Hastalarda Tiroidit Tespit Metodları Çalışma Grubu USG de tiroidit Sintigrafide tiroidit İİAB de tiroidit Yok Var Yok Var Yok Var Piyeste Tiroidit Yok Var 14 1 7 83 2 13 4 2 10 3 42 Kontrol Grubu 95,30% 4,70% 97,60% 2,40% 304 3 215 2 99,00% 1,00% 99,10% 0,90% χ²:6,54 p=0,011 χ²:0,96 p=0,328 98,50% 1,50% 226 4 98,30% 1,70% χ²:0,04 p=0,845 71,00% 29,00% 216 79 73,20% 26,80% χ²:0,23 p=0,629 Çalışma grubu ve Kontrol gruplarının USG de tiroidit varlığı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0,0011) Çalışma grubunda USG de tiroidit varlığı (7 hastada %4,7) Kontrol (3 hastada %1) grubundan yüksek bulunmuştur. Tablo:39 USG de tiroidit Sintigrafide tiroidit İİAB de tiroidit Piyeste Tiroidit Hipertiroidili Hastalarda Tiroidit Tespit Metodları Yok Var Yok Var Yok Var Yok HT+(HA+HT) 110 94,00% 7 6,00% 68 98,60% 1 1,40% 107 99,10% 1 0,90% 86 75,40% Kontrol Grubu 304 99,00% 3 1,00% 215 99,10% 2 0,90% 226 98,30% 4 1,70% 216 73,20% χ²:9,22 p=0,002 χ²:0,14 p=0,708 χ²:0,33 p=0,564 χ²:0,21 62 Var 28 24,60% 79 26,80% p=0,647 HT+(HA+HT) ve Kontrol gruplarının USG de tiroidit varlığı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0,002). HT+(HT+HA) grubunda USG de tiroidit varlığı 7 hastada %6) Kontrol 3 hastada %1) grubundan yüksek bulunmuştur. Tablo:40 Hiperaktif Adenomlu Hastalarda Tiroidit Tespit Metodları HA+(HA+HT) USG’ de tiroidit Sintigrafide tiroidit İİAB ‘de tiroidit Piyeste Tiroidit HA+(HA+HT) Yok Var Yok Var Yok Var Yok Var 65 1 34 2 60 2 44 22 98,50% 1,50% 94,40% 5,60% 96,80% 3,20% 66,70% 33,30% Kontrol Grubu 304 3 215 2 226 4 216 79 99,00% 1,00% 99,10% 0,90% 98,30% 1,70% 73,20% 26,80% χ²:0,15 p=0,7 χ²:4,26 p=0,039 χ²:0,54 p=0,464 χ²:1,15 p=0,284 ve Kontrol gruplarının Sintigrafide tiroidit varlığı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0,0039). HA+(HA+HT) grubunda Sintigrafide tiroidit varlığı 7 hastada %6) Kontrol 3 hastada %1) grubundan yüksek bulunmuştur. Mikroinvaziv kanser adı verilen papilller troit kanserin 1,5 cm den daha küçük olması ve damar, lenf, nodülün kapsülü, ve tarif edilen diğer parametrelere göre invazyon yapmamış olan kanser türü araştırmacıların raporlarına göre neredeyse tamamen normal bir süreç izleyerek ömür boyu gizli kalmaktadır. Çalışmamızda kanser grubu olan hastalar için de bu grup hastalar da dahil edilmiştir. Çünkü çoğunlukla atlanan bu hastalar tesadüfen tespit edildiğinde diğer kanserler gibi agresif tedavi edilmektedir. Burada henüz aydınlatılamayan çelişki tüm dünyada 63 kabul edilen algoritmaların verdiği ruhsatla bu hastaların atlanmasının normal kabul edilmesidir. Ancak tespit edildiğinde aynı araştırmacılar kanser tedavisinde standart tedavi algoritmasını uygulamaktadırlar. Bu durumda bu hastaların atlanması malpraktis sayılmamakta ancak tespit edildiklerinde bize göre aşırı tedavi uygulanmaktadır (overtreatment). Bu nedenle biz de mikroinvaziv kanserleri standart kanser olarak değerlendirdik. Çalışma grubundaki toplam 13 kanserin 3 tanesi mikroinvaziv papiller kanserdir. Kontrol grubundaki 26 kanserin ise 13 tanesi mikroinvaziv papiller kanserdir. Bu durumda toplam 16 hasta kanser olduğu halde hekime başvurmasa kanser olduğu halde muhtemelen kanser nedeni ile hayatını kaybetmeyecek idi. Çalışma grubundaki mikroinvaziv kanserlerin 1 tanesi sadece hipertiroidi, 2 tanesi ise hem hipertiroidi hem de hiperaktif adenom idi. Bu 3 hastanın en büyük nodül çapları sırası ile 30,40,42 mm idi. 4 cm lik nodül çapının diğer bulgular normal olduğunda ameliyat endikasyonu içerdiği kabul edildiğinden bu hastaların 1 tanesi eğer hipertiroidi olmasa ameliyat edilmeyecek idi. Medikal ya da radyasyon ablasyon tedavisi ile hayatını idame ettirecek idi. Sonuç olarak çalışma grubunda hastaların 3 de 1‘i atlanacak idi. Kontrol grubunda ise durum daha dramatik bir seyir izlemektedir. 26 hastanın 13’ünde mikroinvaziv kanser çıkmış ve bunların en büyük nodül çapları 10-59 mm arasında hesap edilmiştir. 4 cm kuralına göre ameliyat endikasyonu konsa idi, sadece 2 tanesi nodül çapı sebebi ile (40 ve 59mm) ameliyat edilmiş olacaktı. Bu durumda 13 mikroinvaziv kanserli hasta hekime başvurmasa herhangi bir tedavi almayacak. Hastaların %85’ i kanser mevcut olduğu halde atlanacaktı. 64 Tablo:41 MİKROİNVAZİV KANSERDE TEŞHİSİN ATLANMASI Mikroinvaziv kanserin USG deki dominant nodül Grup çapına göre dağılımı USGdeki en büyük Kontrol grubu Kontrol grubu Kontrol grubu Kontrol grubu Kontrol grubu Kontrol grubu Kontrol grubu Kontrol grubu Kontrol grubu Kontrol grubu Kontrol grubu Kontrol grubu Kontrol grubu Çalışma grubu (HA+HT) Çalışma grubu (HA+HT) Çalışma grubu (HT) nodül çapı (mm) 59 40 31 31 31 31 31 31 25 22 17 10 bilinmiyor 42 40 30 Batı dünyasında kabul edilen referans kitaplarda uygulanması tavsiye edilen bilgi, şu an tüm üniversite ve eğitim hastanelerinde bilimsel yaklaşımı uygulayan cerrahi ekip 65 ve kliniklerde 4 cm’in altındaki nodüllerin eğer başka bir şüpheli özelliği yoksa opere edilmemesi yönünden olduğundan son olarak çalışma ve kontrol gruplarının birleştirilerek tüm hastaların tiroit bezlerindeki dominant nodül büyüklüğünün kestirim değeri 4cm alınarak malign-benign kıyaslanması için ki-kare uygulandığında 4cm’den küçük nodüllerde kanser bulma oranımız 4 cm’den büyük nodüllerde olduğundan daha az çıkmamıştır (tablo:42). Soliter ve multipl nodüller oranında da kanser de fark olmadığı bilgisi ile serimizdeki nodül büyüklüğü ile vardığımız sonuç birleştirildiğinde literatürdeki bazı araştırmacıların da iddia ettği gibi 1 cm’yi geçen tüm nodüllerde dikkatli olunması gerektiğini düşünmekteyiz. Tablo: 42 benign malign toplam Nodül Çapına Göre Malignite En büyük nodül çapı >4cm 8 (%0,5) 68 (%89,5) 76 (100) <4cm 29 (%8,45) 314 (%91,55) 343 (%100) Ki-kare : 0,12 , p: 0,724 OR(Odds ratio, göreceli orantı): 2,9 66 Tablo:43 Tüm Hastalarda Nodül Özellikleri Çalışma Grubu Yok USG’de genel hiperplazi Sintigrafide sıcak nodül Sintigrafide sıcakSoğuk nodül PİTİTİ(pieste tiroidit tipi) USG’de Kistik dejenere alanlar Var Yok Var Yok Var H S Yok Var Yok Graves Var Daha önce tiroid op. öyküsü Yok Var Yok USG’de mikrokalsifikasyon Var Mikroinvaziv Ca 1 11 8 26 52 34 81 5 12 1 21 20 92 55 14 4 5 15 0 1 14 3 2 3 Kontrol Grubu 81,90% 18,10% 60,50% 39,50% 94,20% 5,80% 281 28 152 63 199 16 90,90% 9,10% 70,70% 29,30% 92,60% 7,40% χ²:7,57 p=0,006 χ²:2,94 p=0,086 χ²:0,25 p=0,616 74,70% 13,00% 12,30% 62,60% 37,40% 252 49 31 204 102 75,90% 14,80% 9,30% 66,70% 33,30% χ²:1,22 p=0,542 χ²:0,73 p=0,393 96,60% 3,40% 304 7 97,70% 2,30% χ²:0,48 p=0,487 99,30% 0,70% 311 7 97,80% 2,20% χ²:1,45 p=0,229 98,60% 1,40% 100,00% 306 3 13 99,00% 1,00% 100,00% χ²:0,15 p=0,697 Çalışma grubu ve Kontrol gruplarının USG de genel hiperplazi varlığı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0,006). Çalışma grubunda USG de genel hiperplazi varlığı (26 hastada %18,1) Kontrol grubundan (28 hastada %9,1) yüksek bulunmuştur. Tablo:44 Hipertiroidi Hastalarda USG Özellikleri 67 USG’de genel hiperplazi USG’de Kistik dejenere alanlar USG’de mikrokalsifikasyo n Yok Var Yok Var Yok HT+(HA+HT) 95 83,30% 19 16,70% 75 65,20% 40 34,80% 111 98,20% Var 2 Kontrol Grubu 281 90,90% 28 9,10% 204 66,70% 102 33,30% 306 99,00% 1,80% 3 1,00% χ²:4,88 p=0,027 χ²:0,08 p=0,779 χ²:0,45 p=0,502 HT+(HA+HT) ve Kontrol gruplarının USG’de genel hiperplazi varlığı dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunmuştur (p=0,027). HT+(HTHA) grubunda USG’de genel hiperplazi varlığının yüksekliği (19 hastada %16,7) Kontrol (28 hastada %9,1) grubundan yüksek bulunmuştur. Tablo:45 Hiperaktif Adenomda USG Özellikleri HA+(HA+HT) Yok Var Yok Var Yok Var USG’de genel hiperplazi USG’de Kistik dejenere alanlar USG’de mikrokalsifikasyon Tablo: 46 Yok Var Yok Var PİTİTİ H S Yok Var Yok Daha önce tiroid 83,10% 16,90% 58,20% 41,80% 98,50% 1,50% 281 28 204 102 306 3 90,90% 9,10% 66,70% 33,30% 99,00% 1,00% χ²:3,55 p=0,059 χ²:1,73 p=0,188 χ²:0,16 p=0,686 Hipertiroidi Hastalarda Nodül Özellikleri Sintigrafide sıcak nodul Sintigrafide sıcakSoguk nodul Graves 54 11 39 28 64 1 Kontrol Grubu HT+(HA+HT) 41 58,60% 29 41,40% 67 95,70% 3 4,30% 101 78,30% 15 11,60% 13 10,10% 114 97,40% 3 2,60% 118 99,20% Kontro Grubu 152 70,70% 63 29,30% 199 92,60% 16 7,40% 252 75,90% 49 14,80% 31 9,30% 304 97,70% 7 2,30% 311 97,80% χ²:3,55 p=0,059 χ²:0,84 p=0,358 χ²:0,78 p=0,677 χ²:0,04 p=0,848 χ²:0,89 68 op. öyküsü Var Mikro 1 Tablo: 47 1 0,80% 100,00 % 3 7 13 Sintigrafide sıcak nodul Sintigrafide sıcakSoguk nodul Yok Var Yok Var PİTİTİ H S Yok Var Yok Var 1 Graves Daha önce tiroid op. öyküsü Mikro Malign Benign İİAB Total AMPS: Pieste kanser Tablo: 49 p=0,345 Hiperaktif Adenomda Nodül Özellikleri HA+(HA+HT) Tablo: 48 2,20% 100,00 % 22 15 33 4 52 11 10 64 3 67 0 1 59,50% 40,50% 89,20% 10,80% 71,20% 15,10% 13,70% 95,50% 4,50% 100,00% 0,00% 100,00% Kontrol Grubu 152 63 199 16 252 49 31 304 7 311 7 13 70,70% 29,30% 92,60% 7,40% 75,90% 14,80% 9,30% 97,70% 2,30% 97,80% 2,20% 100,00% χ²:1,86 p=0,172 χ²:0,49 p=0,484 χ²:1,3 p=0,521 χ²:1,06 p=0,303 χ²:1,5 p=0,22 İİAB’nin Güvenilirliği AMPS Benign Malign 36 12,9% 14 48,3% 243 87,1% 15 51,7% 279 100,0% 29 100,0% Total 50 16,2% 258 83,8% 308 100,0% İİAB’nin Genel İstatistik Özeti 69 AMPS/İİAB Duyarlılık Özgüllük PKD 0,48 0,87 0,28 NKD 0,94 Doğrulk LR(+) 0,83 3,74 LR(-) 0,59 AMPS sonuçlarına göre İİAB’nin Duyarlılık 0,48, Özgüllük 0,87 , PKD 0,28, NKD 0,94, Doğruluk 0,83, LR(+) 3,74 bulunmuştur. İİAB ile malign dediğimiz hastanın AMPS’de malign gelme olasılığı benign dediğimizden 3,74 kat daha fazla bulunmuştur. Tablo: 50 Pieste Tiroiditi Ayırt Etmede USG, Sintigrafi ve İİAB İstatistik Özeti D Duyarlılık Özgüllük Piyes T/USG 0,03 0,98 Piyes T/Sintigrafi 0,01 0,99 Piyes T/İİAB 0,03 0,99 PKD 0,30 0,25 0,50 NKD 0,73 0,75 0,74 Doğrulu k 0,71 0,74 0,73 LR(+) 1,13 1,00 2,72 LR(-) 1,00 1,00 0,98 Piyes T sonuçlarına göre USG’nin Duyarlılık 0,03, Özgüllük 0,98 , PKD 0,30, NKD 0,73, Doğruluk 0,71, LR(+) 1,13 bulunmuştur. USG ile tiroidit dediğimiz hastanın Piyes T’de tiroidit gelme olasılığı tiroiditi olmayan hastalardan 1,13 kat daha fazla bulunmuştur. Piyes T sonuçlarına göre sintigrafinin Duyarlılık 0,01, Özgüllük 0,99 , PKD 0,25, NKD 0,75, Doğruluk 0,74, LR(+) 1 bulunmuştur. Sintigrafi ile tiroidit dediğimiz hastanın Piyes T de tiroidit gelme olasılığı tiroiditi olmayan hastalardan 1 kat daha fazla bulunmuştur. Piyes T sonuçlarına göre İİAB nin Duyarlılık 0,03, Özgüllük 0,99 , PKD 0,50, NKD 0,75, Doğruluk 0,74, LR(+) 2,72 bulunmuştur. İİAB ile tiroidit dediğimiz hastanın 70 Piyes T de tiroidit gelme olasılığı tiroiditi olmayan hastalardan 2,72 kat daha fazla bulunmuştur. TARTIŞMA Gerek çalışma, gerek kontrol grubunda cinsiyet dağılımı homojen olup, yapılan karşılaştırmalarda cinsiyete bağlı farklılık yaratmayacak şekilde dağılım göstermiştir. Çalışma grubunda hastalarında %85,2’si (138 hasta), kontrol grubunda ise %88,9’u (295 hasta) kadın cinsiyette idi ve dağılımda istatistik farklılığa rastlanmamıştır (p=0,244). Ancak çalışmamızda cinsiyet dağılımında literatüre göre ortalamanın üzerinde kadın cinsiyet tespit edilmiştir. Serimizde erkek oranı tüm hastalar birden değerlendirildiğinde %12,35 tir. Cinsiyet oranları ülkeden ülkeye farklılık gösterebildiği için serimizdeki sonucun güvenilir şekilde irdelenmesi ülkemizde yapılan ve tamamı tiroit hastası olan bir referans yayın ile gösterilebilir. Türkiye’de yapılan en kapsamlı çalışma 4842 tirosit hastanın değerlendirildiği İbiş ve arkadaşlarının çalışmasında 3928 kadın hastaya karşılık 914 erkek hasta mevcuttur. 71 Bu seride %18,87 olan erkek oranı serimizde ki %12,35 oranı ile uyumludur. 51(Tablo 51) Tablo: 51 İbiş ve Arkadaşlarının Hasta Dağılımı cinsiyet Kadın erkek toplam Noduler guatr 2270 (%57,8) 545 (%59,6) 2815 (58,1) Difuz Guatr 1658 (%42,2) 369 (%40,4) 2027 (%41,9) total 3928 914 4842 Elde ettiğimiz sonuçlara göre tiroitte kanser oranı hipertiroidi ve/veya hiperaktif adenom varlığında tamamen göz ardı edilebilecek oranda tespit edilmediği için tüm dünyada kabul gören algoritmalarda subklinik hipertiroidiyi gösteren yüksek TSH varlığında İİAB veya USG endikasyonunun ortadan kalkmasını kabul edemiyoruz. Serimizdeki 39 kanser hastasının 5 tanesi erkek olduğundan, kanserli hastalarda erkek oranı %12,82 saptanmıştır. Bu oran kadınlarda yaklaşık 8 kat daha fazla kanser riskini göstermiştir. Literatürde ise bu oran gene kadınların aleyhine 2-5 kattır. USG: Nodüle ait kan akımının renkli doppler USG kullanılarak değerlendirilmesinin, malignite riskini belirlemede yararlı olduğu öne sürülmüştür. nodülün periferinde olan kanlanma benign, nodülün merkezinde olan kanlanma malign nodülü düşündürür. Doppler kanlanma özelliklerine göre nodüller; kanlanma yok, perinodüler kanlanma, intranodüler kanlanma ve nodülün tamamında kanlanma olarak sınıflandırılır. İntranodüler tip kanlanmanın nodülde malignite riskini artırdığı öne sürülmüştür. Bir kısım çalışma, nodülün doppler kan akımının değerlendirilmesini yararlı bulurken bir kısım çalışmada tanısal doğruluğu arttırmadığı gösterilmiştir.52′53 Ön–arka çapın transvers çapa oranının >1 olması malignite riski ile ilişkilendirlmiştir. Yüzey alanının hacme oranı sferik yapılı nodüllerde en yüksektir. 51 İbiş E, Akçura R, Aras G, Özkaya H, Akın A, The incidence of nodule in patıents wıth goıter. Journal of Islamic Academy of Sciences 3: 3, 221-224, 1990. 52 Chan BK, Desser TS, McDougall IR, Weigel RJ, Jeffrey RB, Jr. Common and uncommon sonographic features of papillary thyroid carcinoma. J Ultrasound Med 22:1083-90, 2003. T 53 Shimamoto K, Endo T, Ishigaki T, Sakuma S, Makino N. Thyroid nodules: evaluation with color Doppler ultrasonography. J Ultrasound Med 12: 673-8, 1993. 72 Tümör hücrelerinin besine ulaşmasının bu sayede en kolay olduğu düşünülür.54′55 Sferik yapılı nodüllerin malignite riskinin yüksek olduğu öne sürülmüştür. Fakat bu değerlendirmenin geçerliliğinin daha ileri çalışmalar ile desteklenmesi gerekir. Sintigrafi: Soğuk nodüllerin %14-22 sinin sıcak nodüllerin ise % 1’inden azının habis olduğu edilmiştir. Sintigrafi geçmişe nazaran önemini giderek kaybetmiştir. Sadece 2 boyutlu imaj vermesi, tiroit planlarının birbiri üzerine projekte olmasından dolayı nodüllerin soğuk veya sıcak olup olmadığının tespitinde yanılma, hatta nodülün daha büyük bir nodülün arkasında kalarak hiç görülememesi bilinen sorunlardır. Tiroit sintigrafisi için teknesyum-99 perteknetat veya radyoaktif iyot kullanılır. Benign nodüllerin çoğu ve malign tümörlerin tümü her iki radyoizotopu normal tiroit dokusuna göre daha az tutarlar. BT veya MR: BT ve MR sensitiviteleri yüksek tetkikler olmasına rağmen, tiroit nodülü tanı ve takibinde çok sınırlı olarak kullanılmaktadır. BT, retroklaviküler ve retrotrakeal uzanımı olan tiroit büyümelerinde ve servikal lenfadenopati tespitinde yardımcıdır. İyot bazlı kontrast madde kullanımı, tiroid glandında iyot birikmesine neden olarak, sintigrafiyi 4-8 hafta geciktireceğinden BT’nin kontrastsız çekilmesi önerilmektedir.9 MRG tiroit glandının çevreyumuşak doku yapıları ile ilişkisini detaylı ortaya koyması ve kullanılan kontrast maddenin (gadolinyum) sintigrafiyi geciktirmeyecek olmasından dolayı, BT’ye üstündür.56′57 İİAB ile şüpheli veya malign patoloji olarak raporlanan nodüllerde kontrastlı çekilen MRG ‘nin, büyük nodüllerde sensitivite ve spesifitesini sırasıyla %84 ve %100 olarak bulmuşlar ve özellikle büyük nodüllerde olmak üzere İİAB ile arada kalınan durumlarda MRG kullanımı ile gereksiz tiroidektomilerin önlenebileceğini savunmuşlardır. 54 Cappelli C, Pirola I, Cumetti D, Micheletti L, Tironi A, Gandossi E, et al. Is the anteroposterior and transverse diameter ratio of nonpalpable thyroid nodules a sonographic criteria for recommending fine-needle aspiration cytology? Clin Endocrinol (Oxf) 63: 689-93, 2005. T 55 Alexander EK, Marqusee E, Orcutt J, Benson CB, Frates MC, Doubilet PM, et al. Thyroid nodule shape and prediction of malignancy. Thyroid 14: 953-8, 2004. 56 Tancredi M, Foppiani L, Giordano GD, et al. Magnetic resonance imaging: A complimentary tool in the evaluation of thyroid nodules. J Endocrinol Invest 24: 384-5;2001. T 57 Cases JA, Surks MI. The cahnging role of scintigraphy in the evaluation of thyro nodules . Semin Nucl Med 30: 81, 2000. 73 İİAB: Tiroit nodüllerinin biyopsisi tiroit nodüllerinin tanısında %71-93 sensitivite ve %96 spesifisite ile altın standart olarak bildirilmesine rağmen,58′59çalışmamızda İİAB daha az güvenli bir ön tanı aracı olarak görülmüştür. Gene de İİAB şüpheli ve malign nodülleri tanımlayabilmek için en güvenilir yöntemdir. Kanser: İyottan zengin bölgelerde papiller kanser iyottan yoksun (endemik guatr) bölgelerde ise folliküler kanser insidansı yüksektir Multinodüler guatr: Geleneksel olarak kabul edilmiş olan ve günümüzde bazı yeni yayınlarla da desteklenen klasik yaklaşım tiroit nodülüne ince iğne aspirasyon biyopsisi kararı alınırken en önemli bulgunun tiroitte soliter nodül varlığıdır.11′ 60 Afrika kırsalında yapılan bir çalışmada soliter nodüllerde kanser oranının %16 olarak bildirilmiş olması geleneksel bilgiyi desteklemektedir. 61 Soliter tiroit nodülüne daha agresif yaklaşılması gerektiği tüm otörler tarafından destek görmektedir. Ancak ek olarak bazı otörler multinodüler guatr mevcudiyetinde kanser olasılığının tek nodülü olan hastalardan farklı olmadığını iddia etmekte hastaya yaklaşımda multinodüler guatr mevcudiyetinin daha az riskli bir durum olmadığını ortaya koymaktadırlar.62 Benign nodülde medikal tedavi: Ameliyat sonrası hormon düzeyleri normal olmayan hastalara tiroit hormon takviyesi tüm dünyada uygulanmakta olmasına ragmen, ameliyat sonrası halen ötiroit olan hastalarda nüks guatrı önlemek için tiroit hormonu verilerek TSH supresyonu gerekliliği halen tartışma konusudur ve genelde uygulanmamaktadır.63 Aynı şekilde nodüler guatrda ameliyat sonrası nüks için 4 sebep suçlanmaktadır. 1) Tiroit cerrahisi uygulanmış nodüller guatrlı hastalarda %2.5-30 oranında tekrar nodül gelişebilmektedir. Nodüler guatrlı hastalarda ilk operasyondan sonra rekürrens 58 Sieberling KA, Dutra JC, Grant T, Bajramovic S. Role of intra thyroidal calcifications detected on ultrasound as a marker of malignancy. Laryngoscope 114: 1753-7, 2004. T 59 Amrikachi M, Ramzy I, Rubenfeld S, Wheeler TM. Accuracy of fine-needle aspiration of thyroid. Arch Pathol Lab Med 125: 484-8, 2001. T 60 61 Hegedus L. Clinical practice, the thyroid nodüle. N Engl J Med 351: 1764-71, 2004. Sherman SI. Thyroid carcinoma. Lancet 361: 501-11, 2003. 62 Matesa N, Tabain I, Kusic Z. The risk of thyroid malignancy in patients with solitary thyroid nodüle versus patients wıth multinodüler goiter. Acta Clin Croat 44: 7-10 2005. 63 Sarı R. Nodüler guatrda ameliyat sonrası nüks nasıl önlenir? 4:(özel sayı) 280, 2008. 74 oluşmasının en önemli nedeni operasyon rezeksiyonun yetersiz olmasıdır. Multinodüler guatrlı hastalarda nodüler yapı bırakılması, Basedow-Graves’li hastalarda fazla tiroit dokusunun bırakılması, tek nodüle yönelik girişimler, tek loba yönelik girişimler en sık uygulanan yetersiz cerrahi rezeksiyon tipleridir. Özellikle soliter nodüllerde sintigrafik ya da ultrasonografik olarak saptanamayan nodüllerle karşılaşılma olasılığı her zaman vardır ve rekürrensin en önemli sebeplerinden birisi de budur. Ayrıca operasyon sırasında piramidal lobun rezeke edilmemesi rekürrens gelişimine yol açan yetersiz cerrahi rezeksiyonlarından biridir. Bu açıdan bakıldığında nüksü önlemedeki en önemli uygulama cerrahi tedavinin yeterince geniş yapılmasıdır. Buradaki temel yaklaşım total tiroidektomi yapılması ve postoperatif hastaların hipotiroidi ye girmesi olmalıdır. 2) Rekürrensin en önemli ikinci sebebi ise operasyondan sonra tiroit hormon replasmanı yapılmaması ve aşırı TSH uyarımı olarak bildirilmektedir. Postoperatif dönemde hipotiroidi saptandığında tiroit hormonu verilmesi zorunluluğu olmasına karşın, ötiroit olan hastalarda tiroit hormonu verilmesinin rekürrensi azaltıp azaltmadığı konusu tartışmalıdır. 3) Rekürrensin bir diğer sebebinin de iyot eksikliğinin devam etmesi olduğu kabul edilmekte olup özellikle iyot eksikliği bölgelerinde ötiroit de olsa postoperatif dönemde iyotlu tuz kullandırılması ve tiroit hormon verilmesi önerilmektedir. 4) Rekürrensin bir diğer sebebi ailede guatr öyküsünün olmasıdır. Ailede guatr öyküsü olan hastalarda tiroidektomi sonrasında nüksün fazla olduğu görülmesinden dolayı bu olgulara postoperatif tiroit hormonu verilmesi rekürrensi azaltabilir TSH supresyonu 10 gün süre ile 2 mikrogram/kg/gün dozda T4 preparatı verilmesi ile başarılabilir. Yaşlı hastalarda angina veya aritmiler nedeni ile dikkatli olunmalıdır. Ayrıca otonom nodüllü bazı hastalarda bazen çok küçük dozlarda verilen T4 bile hipertiroidiyi başlatılabilir, bu yüzden hipertiroidi semptomları için dikkatli olunmalıdır. İnsidenteloma: Klinik olarak palpe edilemeyen ve radyolojik görüntüleme yöntemleri ile tesadüfen tespit edilen tiroit nodüllerine denir. Palpe edilemeyen nodüllerin aynı boyutta olan palpe edilebilen nodüller ile eşit oranda malignite 75 riskine sahip olduğu saptanmıştır.Troit insidentalomalarda yapılan iki çalışmanın sonuçları şunlardır: 1-çalışmanın ilkinde USG eşliğinde yapılan 1 cm’den büyük 119 tiroit insidentalomasında 7’sinde kanser saptanmıştır, bu insidans palpabl tiroit nodülleri ile benzerdir. 2-ikinci çalışmada ise nonpalpabl 450 nodülün %5’inde kanser saptanmıştır, bu nodüllerin 315’i ise 1,5 cm’den küçüktür. Kanser genellikle solid hipoekoik nodüllerde saptanmıştır ve 1 cm’den küçük nodüllerin %30 undan fazlasında sitoloji nondiagnostiktir. 1 cm veya daha büyük solid hipoekoik tiroit nodüllerinde USG eşliğinde İİAB önerilmektedir. Çoçuklarda tiroit nodülü: Yaşla tiroit bezinde nodül sayısı ve dolayısı ile kanser riskinin arttığı iddia edilmektedir. Ancak çoçuklarda rastlanan tiroit nodülünde kanser lehine daha farklı bir gelişim söz konusudur. Mikroinvaziv papiller kanser: Benign karakterde 4 cm’ den küçük nodüllerin ameliyat edilmemesi yaygın olarak kabul görmektedir. Bu nedenle birçok mikroinvaziv papiller kanser atlanmakta olsa da araştırmacılar bu kanser tipinin ilerlemediğini dolayısı ile hastanın tiroit kanserinin hiçbir zaman sorun yaratmadığını iddia etmektedirler. Sonuç olarak mikroinvaziv papiller kanserin kanser sayılmaması, atlansa bile sorun doğurmadığına inanılmaktadır. Buna rağmen mikroinvaziv papiller kanser tespit edilen hastalara agresif tedavi uygulanması kendi içinde bir çelişki doğurmaktadır. Çalışmamızın sonuçlarına göre 16 hastada mikroinvaziv papiller kanser tespit edilmiş ancak bunların 12 tanesi herhangi bir şekilde kanser şüphesi taşımayan guatr piyeslerinde tesadüfen bulunmuştur. Çalışmamızdaki hesaplamalar mikroinvaziv papiller kanserin eklenmesi ve çıkarılması ile ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Minimal invaziv kanser için çalışmamıza aldığımız kriter 1 veya 1,5 cm çapında tümör ve herhangi bir invazyon olmamasıdır. Mikroinvaziv kanser için çap sınırı değişik otörler tarafında 1-1,5 cm arası değişmektedir. Minimal invaziv papiller kanser kimi yayınlara göre 1 cm’den daha küçük kimi yayınlara göre ise 1,5 cm ve daha küçük tümörlerdir ve özelliği total tiroidektomi veya lobektomi+isthmektomi tedavisi arasında yüksek bilateral olma oranına rağmen 76 büyük serilerde fark görülmektedir. Bunun sebebi diğer lobda da kanser odağı olmaması değil, orada da mevcut olası ekstra kanser odağının da mikroinvaziv olması nedeni sağ kalımı etkilememesidir. Zaten tüm tiroit kanserli hastaların genel olarak sadece %10’u tiroit kanseri nedeni ile kaybedilmektedir. Aynı lobda birden fazla hatta bilateral papiller tiroit kanserinde birden fazla odağın birbirinin intraglandüler metastazı olmadığı, her birinin ayrı kanser hücre klonlarından geliştiği kanıtlanmıştır. Kromozom kırıklarının fazla olduğu kişilerde veya belirgin çevresel faktörlerin etkisi ile birkaç odakta ayrı senkron kanserler gelişmesi söz konusudur ve gene de bunlar genellikle ilerlememektedir. Bu nedenle < 4 cm nodül varlığında cerrahi tedavi önermemek elbette ki, doğal olarak bir miktar mikroinvaziv kanserin teşhis edilmesine engel olmakta ama atlanan vakalar sağkalıma etki eden bir gelişim sergilememektedir ve çoğunluğu sessiz kalmaktadır. Bu nedenle 2 farklı lokasyonda tiroit kanseri rastlanan hastalarda eşlik eden kanser genellikle mikroinvaziv papiller kanser olmaktadır. Multifokal mikroinvaziv papiller kanserlerde ise tüm odaklarda lenfovasküler invazyona veya kapsül invazyonuna rastlanmamasının sebebinin altında.bu özelliğin yattığı iddia edilmektedir . Frozen inceleme: Serimizde hemen hemen hiç başvurulmamış bir yöntem olup başvurulduğunda da yanlış yönlendirecek sonuçlar görülmüştür. Cerrahi kliniğimizde frozen incelemeden ziyade parafin blok incelemeler baz alındığından ve gerekirse reoperasyon yapıldığından istatistiksel inceleme yapılmamıştır. Diğer organların aksine tiroit nodüllerinde frozen yapılması günümüzde de ciddi tartışmalara neden olmaktadır. Frozen inceleme hakkında, tiroit söz konusu olduğunda kesinlikle önermeyen çalışmalar; hem patoloji, hem de cerrahi literatüründe çoğunluktadır. Mayo klinikten frozen lehine yapılan yayında araştırmacıların başarılı olarak nitelendirdikleri frozen incelemeyi standart dışı çok fazla sayıda kesit ile gerçekleştirdiği görülmektedir.64 Kanımıza göre, tiroitte frozen inceleme genellikle alışkanlık, malpraktis korkusu akademik çalışma veya ekonomik kazanç gibi nedenlerle yapılmakta olup endikasyonları giderek sınırlandırılmaktadır. 64 Paphavasit A, Thompson GB, Hay ID, Grant CS, Van Heerden JA, IIstrup DM, Schleck C, Goellner JR: Follicular and Hurthle cell thyroid neoplasms. Is frozen-section evaluation worthwhile? Arch Surg 132: 674-678, 1997. 77 Çekincelerimizin mevcut olduğu Amerikan Tiroit Birliği’nin (American Thyroid Association-ATA-2006) algoritması aşağıdadır. Sol koldaki duruma uyan hastalar düşük TSH ve sıcak nodül nedeniyle hiçbir zaman USG veya İİAB yaptıramayacaklardır. Resim: Amerikan Tiroit Birliği’nin (American Thyroid Association-ATA-2006) algoritması 78 Serimizde elde ettiğimiz verilerin beklentilerimizin çok üstünde kanser riskini göstermesinin Çernobil nükleer reaktör kazasının yeni görülmeye başlayan geç etkileri olduğunu düşümekteyiz. Ayrıca tiroit kanserlerinin uzak akraba evliliğinin dini sebeblerle mecburen yaygın olduğu Yahudi ırkında daha çok görülmesi gibi, ülkemizde de yakın akraba evliliğinin doğurduğu kromozom kırıklarından 79 kaynaklanmış olabileceği speküle edilebilir. Çünkü ülkemizde 1968’de yapılan sosyal bir araştıranın sadece kardeş çocuklarının evlenmesi baz alınarak hesaplanan akraba evliliğinin oranı % 29.2’dir.Bu oran Karadeniz ve Güney Doğu Anadolu bölgerinde daha da artmaktadır. Yakın akraba evliliğinin dünya ortalamasından yüksek olduğu bilinen Japonyada dahi bu oran %6’dır. Türkiyedeki oran dünyada sadece fiji adalarında mevcuttur. SONUÇLAR 1) Ek şüpheli bulgular olmadığında cerrahi yöntemle tedavi edilmesi önerilen nodül boyutunda standart kestirim noktası 4 cm olmasına rağmen serimizde daha küçük nodüllerde kansere rastlanma oranı buyuk olanlar ile aynıdır. Nodül büyüklüğü tek başına takip kriteri olmamalıdır. 80 2) Sadece hiperaktif adenomda, sadece hipertroidide veya her iki hastalığın da bir arada mevcudiyetinde literatürde iddia edildiğinin aksine kanser riski azalmamaktadır. 3)Karadeniz kökenli hastalarda hiperaktif adenom veya hipertiroidi hastalığı dışındaki tiroit hastalıklarından (nodül veya hiperplazi gibi) ameliyat olma durumu belirgin olarak daha fazla idi. 4) Çalışma gruplarında elde edilen LDH ve ALP değerleri istatistiksel anlamlı olarak kontrol grubuna göre daha düşüktü. 5) USG’ de ve/veya sintigrafide genel hiperplazinin tespit edilme oranı, çalışma grubunda istatistiksel anlamlı olarak kontrol grubuna göre daha yüksekti. 6) USG’ de tüm bezde ki en dominant nodül çapı, istatistiksel olarak çalışma grubunda daha yüksekti. 7) Altın standart olarak kabul edilen ameliyat piesinin ameliyat öncesi yapılan ince iğne aspirasyon biopsisi sonuçları ile karşılaştırılmasında İİAB’nin duyarlılığı %48, özgüllüğü %87, doğruluğu%83 olarak bulunmuştur. İdeal bir test olmamasına rağmen göz ardı edilemeyecek bir değere sahiptir. 8) Tiroidit tespitinde altın standart olarak kabul ettğimiz patolojik incelemeye göre mevcut tiroiditi tespit edebilen USG, sintigrafi ve İİAB sonuçlarının doğruluğu sırası ile %71,74 ve 73 idi. 9) Hiperaktif adenom mevcut hastalarda sintigrafide tiroidit saptama olasılığı kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksekti. USG ve İİAB’ de ise kontrol grubu ile istatistiksel anlam farkı saptanmamıştır. Ancak hipertiroidi mevcut hastalarda USG’ de tiroidit saptanma olasılığı kotrol grubuna göre istatiksel anlamlı 81 derecede yüksekti. Sintigrafi ve İİAB’ de kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı fark saptanmamıştır. 10) Hiperaktif adenomlarda rastlanmayan bir özellik olarak, hipertiroidili hastalarda iskemik kalp hastalığına rastlanma oranı hipertiroidili hastalarda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede yüksektir. 11) Tüm kanser olan hastalar irdelendiğinde mikroinvaziv papiller kanser mevcut hastalarda “eğer nodül, < 4 cm’ den küçükse ve ek bulgu yoksa ameliyat etme” kuralına uyulsa idi, mikroinvaziv kanserli hastaların %85’ inin kanseri tespit edilemeyecek ve atlanmış olacaktı. 12) Hipertiroidi ve/veya hiperaktif adenom varlığında tiroit hormonu sentezinde kullanılan kolesterol düzeyinde düşme olmamaktadır. 13) Tiroit nodülüne yaklaşımda batı dünyası tarafından bilinmeyen veya bilinse de maruz kalmadıkları etkiler sebebi ile kanserin daha çok rastlandığı ülkelerde batı kaynaklı algoritmaların yerine büyük hasta gruplarını içeren retrospektif ve prospektif randomize çalışmalara ihtiyaç vardır. Böylece kendi algoritmamız elde edilir. Elde ettiğimiz verilere göre ülkemizdeki tiroit nodülünün batı dünyasındaki ile tek benzerliği ismidir. KAYNAKLAR 1) McCall A, Jarosz H, Lawrence AM, Paloyan E.The incidense of thyroid carcinoma in solitary cold nodules and in multinodular goiters. Surgeri 100(6):1128-32 , 1986. 82 2) Hossein G. Changing concepts in the diagnosis and management of the thyroid nodules. Endocrinolog and Metabolism Clinics of North America 26(4):777-800, 1997. 3) Marqusee E, Benson CB, Frates MC, et al. Usefulness of ultrasonography in the management of noduler thyroid disease. Ann Intern Med 1339:696-700, 2000. 4) Papini E, Guglielmi R, Bianchini A, et al. Risk of malignancy in nonpalpable thyroid nodules: Predictive value of ultrasound and color-doopler features. J Clin Endocrinol Metab 87:1941-6, 2002. 5) Francis SG. The problem of noduler goitre.Med Clin N Am 75:195-209, 1991. 6) Clark OH, Quan-Yang D. Thyroid cancer . Med Clin N Am 75:211-34, 1991. 7) Franceschi S,Talamini R, Frassina A, Bidoli E. Diet and epithelial cancer of the thyroid gland. Tumori 76:331-8, 1990. 8) David E, Rosen B,Bain J,James J,Kirsch JC. Management of hot thyroid nodül. Am J Sug.170: 481/5, 1995. 9) Namou K, Lavertu P. Evaluation of a thyroid nodule. Otolaryngol Clin N Am 36:17-33, 2003. 10) Mazzaferri EL. Management of a solitary thyroid nodüle.N E ngl J Med. 328:553-559, 1993. 11) Mortensan JD, Woolner LB, Bennet WA. Gross and microscopic findings in clinically normal thyroid glands. J Clin Endocrinol Metab 15:1270-80, 1955. 83 12) Tan GH, Gharib H. Thyroid incidentilomas: Management aproaches to nonpalpable nodules discovered incidentally on thyroid imaging.Ann Inter Med 126:226-31,1997. 13) Sadler GP, Clark OH. Thyroid and parathyroid. Schwartz SI, Shires GT, Spencer FC: Principles of surgery, 7th ed. McGraw-Hill. NewYork. 36: 1661-1687, 1999 14) Ureles AL. Thyroidology- Reflections on Twentieth Century history. Falk S(ed) Thyroid Disease. Raven Pres. NewYork. 1:1-14, 1990. 15) Ünal A. Klinik Cerrahi Onkoloji. Tiroid Kanserleri 27: 351-360, 1997. 16) Henry JF. Surgical anatomy and embryology of the thyroid and parathyroid glands and rekürrent and external laryngeal nerves. Clark OH, Duh QY(ed). Textbook of Endocrine Surgery. WB Saunders. Philadelphia. 2:8-14, 1997 17) Skandalakis JE, Skandalakis PN, Skandalakis LJ. Anatomy of the thyroid gland. In Surgical Anatomy and Technique.Springer-Verlag. New York. 31-44,1995. 18) Dere F. Glandula Thyroidea ve Parathyroidea. Anatomi 497-502; 1990. 19) Rieger R, Pipmle W, Money S, Rettenbacher L, Galven G, HyperthyroidiSm and concurrent thyroid malignancies. Surgery 106: 6-10, 1989. 20) Gootman MT, Yoshizawa CN, Kolonel LN, Descriptive epidemiology of thyroid cancer in Hawaii. Cancer. 61: 1272-1276, 1988. 21) Henry JF, Surgical anatomy and embryology of the thyroid and parathyroid glands and recurrent and external laryngeal nerves. Clark OH, Duh QY(ed). Textbook of Endocrine Surgery. WB Saunders. Philadelphia. 2: 8-14, 1997. 84 22) Skandalakis JE, Skandalakis PN, Skandalakis LJ. Anatomy of the thyroid gland. In Surgical Anatomy and Technique. Springer-Verlag. New York. 31-44, 1995. 23) Kuran O. Sistematik anatomi.3.baskı. Filiz Kitabevi. İstanbul. bölüm 7: 631-632, 1993. 24) Tezelman ST, Siperstein AE. Signal transduction in thyroid neoplasms. Clark OH, Duh QY(ed): Textbook of Endocrine Surgery. WB Saunders. Philadelphia. 28:214-227, 1997. 25) Kaynaroğlu ZV. Tiroid fizyolojisi ve fonksiyon testleri. Sayek İ.(ed).Temel Cerrahi. 2. baskı.Güneş Kitabevi. Ankara. Bölüm:15: 1523-1524, 1996. 26) Guyton AC: Tiroid bezi ve Metabolik Hormonlar. Tıbbi Fizyoloji.3.baskı. Nobel/W. B. Saunders. İstanbul. 2: 1293-1309, 1989. 27) Yıldırım S, İşgör A.Tiroid fonksiyon testleri. İşgör A (ed). Tiroid hastalıkları ve Cerrahisi. Avrupa Tıp Kitapçılık. İstanbul. bölüm:3: 139-152, 2000. 28) Zanella E,Rulli F,Muzi M,Sianesi M,Danese D,Sciacchitano S,Pontecorvi A. Prevalance of Thyroid Cancer in Hyperthyroid Patients Treated by Surgery.World J. Surgery. 22: 473-478, 1998. 29) Tunçbilek A. Direkt Radyografi, Bilgisayarlı Tomografi, Ultrasonografi, Renkli Doppler Ultrasonografi .İşgör A (ed). Tiroid Hastalıkları ve Cerrahisi.Avrupa Tıp Kitapçılık. İstanbul. bölüm 3: 169-175, 2000. 85 30) Noyek A.M, Finkelstein D.M, Witterick I.J, Kirsh J.C. Diagnostic Imaging of the Thyroid Gland. Falk SE. Thyroid Disease: Second Edition. Lippincott Raven. Philadelphia. 9: 135-143, 1997. 31) Wilson A.G, O’Mara R.E. Uptake Tests, Thyroid and Whole Body Imaging with Isotopes. Falk SE.Thyroid Disease: Second Edition. Lippincot Raven. Philadelphia. 8: 113-131, 1997. 32) İnce Ü. İnce İğne Aspirasyon Biyopsisi Tekniği. İşgör A (ed). Tiroid Hastalıkları ve Cerrahisi. İstanbul, Avrupa Tıp Kitapçılık İstanbul. bölüm:3: 187-194, 2000. 33) Tollin SR, Mery GM, Jelveh N, Fallon EF, Mikhail M, Blumenfeld W, Perlmutter S: The use of fine- needle aspiration biopsy under ultrasound guidance to assess the risk of malignancy in patients with a multinodular goiter. Thyroid 10: 235-239, 2000 34) Watters DA, Ahuja AT, Evans RM, Chick W, King WW, Metreweli C, Li AK. Role of ultrasound in the management of thyroid nodules. Am J Surg. 164: 654660, 1992 35) Tomimori EK, Camargo RY, Bisi H, Medeiros-Neto G. Combined ultrasonografic and cytological studies in the management of thyroid nodules. Biochimie. 81: 447-451, 1999 36) Kakkos SK, Scopa CD, Chalmoukis AK, Karachalios DA, Spiliotis JD, Harkoftakis JG, Karavias DD,Androulakis JA, Vagenakis AG. Relative risk of cancer in sonographically detected thyroid nodules with calcifications:J Clin Ultrasound. 28: 347-352, 2000. 86 37) O’Donnell AL. Diagnosis.Falk Hyperthyroidizm: SE. Thyroid Systemic Disease: Effects Second and Differential Edition. Lippincott Raven.Philadelphia. 14: 241-252, 1997 38) Uysal AR. Tirotoksikoz ve Hipertiroidizm. İşgör A (ed).Tiroid Hastalıkları ve Cerrahisi. Avrupa Tıp Kitapçılık. İstanbul. bölüm 6: 299-324, 2000. 39) Dobyns BM, Sheline GE, Workman JB, Tompkins EA, Mc-Conahey WM, Becker DV: Malignant and benign neoplasms of thyroid in patients treated for hyperthyroidism:a case report of the Cooperative Thyrotoksikosis Therapy Follow-up Study.J. Clin. Endocrinol. Metabl. 38: 976-980, 1974 40) Holm LE, Dahlqvist I, Israelson A, Lundell G. Malignant thyroid tumors after iodine-131 theraphy. N Engl J Med. 303: 188-193, 1980 41) Hurng-Seng Wu J, Young M.T, Clark O.H. Tiroid Kanserlerine Genel Bakış. İşgör A(ed). Tiroid hastalıkları ve Cerrahisi. Avrupa Tıp Kitapçılık. İstanbul. bölüm 8: 367-372, 2000 42) Başkan S, Koçak S. Papiller Tiroid Karsinomu. İşgör A (ed). Tiroid hastalıkları ve Cerrahisi. Avrupa Tıp Kitapçılık. İstanbul. bölüm 8: 383-426, 2000 43) Collins SL. Thyroid cancer:controversies and etiopathogenesis. Falk SE. Thyroid Disease: Second. Edition.Lippincott Raven.Philadelphia. 495-564, 1997. 44) Kukora JS. Tiroid Kanseri. Cameron JL (ed). Güncel Cerrahi Tedavi-1.Avrupa Tıp Kitapçılık. İstanbul. 11: 583-589, 2001. 87 45) Blake Cady MD. Predictors of Thyroid Tumor Aggressiveness. Clark OH, Duh OY (ed) Textbook of Endocrine Surgery. WB Saunders . Philadelphia. 26: 197216, 1997 46) Beagie JM. Principles of thyroid surgery. Pitman Medical Publishing Co. Oxford. 32-33, 1975. 47) Hempelmann LH, Pifer JW,Burke GJ and Ames ME.Neoplasms in persons treated with x-rays in infancy for thyroid enlargement. J nat Cancer Innst. 38: 31-36, 1967. 48) Merino M, Boice J, Ron E, Ain KB, Alexander R, Norton J, Reynolds J. Thyroid cancer: A Lethal Endocrine Neoplasm. Annals of İnternal Medicine. 115: 133147, 1991. 49) Rossen Y, Rosenblatt P, Saltzman E. Intraoperative pathologic diagnosis of thyroid neoplasms Cancer. 66: 2001-2006, 1990. 50) Chanoine J.P, Toppet V, Lagasse R, Spehl M, Delange F, Determination of Thyroid volume by Ultrasound from the Neonatal Period to late Adolescence. 150: 395-399, 1991. 51) İbiş E, Akçura R, Aras G, Özkaya H, Akın A, The incidence of nodule in patıents wıth goıter. Journal of Islamic Academy of Sciences 3: 3, 221-224, 1990. 88 52) Chan BK, Desser TS, McDougall IR, Weigel RJ, Jeffrey RB, Jr. Common and uncommon sonographic features of papillary thyroid carcinoma. J Ultrasound Med 22:1083-90, 2003. 53) Shimamoto K, Endo T, Ishigaki T, Sakuma S, Makino N. Thyroid nodules: evaluation with color Doppler ultrasonography. J Ultrasound Med 12: 673-8, 1993. 54) Cappelli C, Pirola I, Cumetti D, Micheletti L, Tironi A, Gandossi E, et al. Is the anteroposterior and transverse diameter ratio of nonpalpable thyroid nodules a sonographic criteria for recommending fine-needle aspiration cytology? Clin Endocrinol (Oxf) 63: 689-93, 2005. 55) Alexander EK, Marqusee E, Orcutt J, Benson CB, Frates MC, Doubilet PM, et al. Thyroid nodule shape and prediction of malignancy. Thyroid 14: 953-8, 2004. 56) Tancredi M, Foppiani L, Giordano GD, et al. Magnetic resonance imaging: A complimentary tool in the evaluation of thyroid nodules. J Endocrinol Invest 24: 384-5;2001. 57) Cases JA, Surks MI. The cahnging role of scintigraphy in the evaluation of thyro nodules . Semin Nucl Med 30: 81, 2000. 58) Sieberling KA, Dutra JC, Grant T, Bajramovic S. Role of intra thyroidal calcifications detected on ultrasound as a marker of malignancy. Laryngoscope 114: 1753-7, 2004. 89 59) Amrikachi M, Ramzy I, Rubenfeld S, Wheeler TM. Accuracy of fine-needle aspiration of thyroid. Arch Pathol Lab Med 125: 484-8, 2001. 60) Hegedus L. Clinical practice, the thyroid nodüle. N Engl J Med 351: 1764-71, 2004. 61) Sherman SI. Thyroid carcinoma. Lancet 361: 501-11, 2003. 62) Matesa N, Tabain I, Kusic Z. The risk of thyroid malignancy in patients with solitary thyroid nodüle versus patients wıth multinodüler goiter. Acta Clin Croat 44: 7-10 2005. 63) Sarı R. Nodüler guatrda ameliyat sonrası nüks nasıl önlenir? 4:(özel sayı) 280, 2008. 64) Paphavasit A, Thompson GB, Hay ID, Grant CS, Van Heerden JA, IIstrup DM, Schleck C, Goellner JR: Follicular and Hurthle cell thyroid neoplasms. Is frozensection evaluation worthwhile? Arch Surg 132: 674-678, 1997. 90