HABER BÜLTENİ 29 Mayıs 2007 Haber Özetleri Irak İran'ın Bağdat Büyükelçisi Hasan Kazimi, ABD ile dün yapılan görüşmenin ardından, tarafların bir aydan önce yeniden bir araya geleceğini söyledi. ABD ile İran arasında Bağdat'ta dün yaklaşık 27 yıl aradan sonra yapılan ilk doğrudan görüşmenin ardından, iki ülke büyükelçileri açıklamalarda bulundu. Irak'ta güvenlik konusunun ele alındığı bildirilen, büyükelçiler düzeyindeki görüşmenin ardından ABD'nin Bağdat Büyükelçisi Ryan Crocker, İran ile Irak'a yönelik politika konusunda genelde anlaştıklarını; ancak İran'ın militanlara desteğinin sona ermesinde ısrar ettiklerini söyledi. İran Büyükelçisi Kazimi ise ABD tarafına, ''yeni bir askeri ve güvenlik yapısı'' oluşturulması için Irak ordusu ve polisini eğitmeye ve teçhizat sağlamaya hazır olduklarını bildirdiğini söyledi. Teklifleri hakkında ayrıntı vermeyen Kazimi, ABD tarafından nasıl bir yanıt aldığını da belirtmedi. Kazimi, ikinci bir ABD-İran görüşmesinin planlanıp planlanmadığı yönündeki soruya, ''Gelecek toplantı bir aydan önce Irak'ta yapılacak'', yanıtını verdi. İran Büyükelçisi, Irak devlet televizyonuna yaptığı açıklamada da, ABD ile Irak konusunda yapılan görüşmede ''olumlu'' adımlar gördüklerini söyledi. (AA) Irak Parlamentosu dün toplandı. Toplantıda Çok Uluslu Güçlerin Irak’ta kalma kararının Parlamento tarafından alınmasına karar verildiği bildirildi. Ayrıca toplantıda El-Sadr grubunun istifa eden bakanların yerine yeni isimlerin konuşulduğu ve Parlamento’nun 5 Haziran Salı günü yeniden toplanacağı bildirildi. (www.nahrain.com) Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adil Abdülmehdi dün Bağdat’ta Türkiye’nin Irak Özel Temsilcisi Oğuz Çelikkol’la bir araya geldi. Görüşmede iki ülkenin ilişkilerinin ele alındığı bildirildi. Ayrıca Çelikkol yaptığı açıklamada, Türkiye’nin Irak’a her yönden destek vermeye hazır olduğunu bildirdi. (www.iraqipresidency.net) Irak Başbakanı Nuri El-Maliki dün Şii ve Sünni din adamlarıyla bir araya geldi. Görüşmede Maliki’nin, din adamlarını Irak’ta daha büyük bir rol oynamaya davet ettiği bildirildi. Görüşmeye görevinden alınan Sünni Divanı Başkanı Ahmet Abdülgafur El-Sammarai de katıldı. Maliki’nin, Sammarai’ye, görevden alınma kararını yeniden gözden geçirme konusunda söz verdiği bildirildi. (ELSABAH GAZETESİ) Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad dün Şam’da Müslüman Bilginler Heyeti Başkanı Haris El-Dari’i kabul etti. Esad yaptığı açıklamada, Suriye’nin Irak’ın 1 bütünlüğünden yan olduğunu belirterek, kendilerinin Irak’ın tüm kesimlerine mesafede olduğunu bildirdi. (EL-BEDİL GAZETESİ) ABD ordusu, 30 Mayıs Çarşamba günü Irak'ın kuzeyindeki 3 vilayetin güvenlik sorumluluğunu sözde bölgesel yönetime devredecek. ABD ordusundan yapılan yazılı açıklamada, yapılan değerlendirmenin ardından sözde bölgesel yönetimin, bölgenin güvenliğinin sorumluluğunu almaya hazır olduğu yargısına varıldığı belirtildi. Açıklamada, ''Irak'ın kuzeyindeki sözde bölgesel yönetim, bölgenin Irak hükümetinin otoritesi altına tamamıyla girişinin altını çizmek için bir devir-teslim töreni düzenleyecek'', denildi ve törenin Erbil'de yapılacağı kaydedildi. Süleymaniye, Erbil ve Dahuk'un güvenliğinin devredileceği töreninin ardından ABD güçleri, Irak'ın 18 vilayetinin 7'sinin güvenliği devretmiş olacak. Devir-teslime ilişkin anlaşma, peşmergeler, Irak ordusu ve ABD güçlerinin koordinasyonunu da öngörüyor. Necef, Muthanna, Zikar ve Meysan'ın güvenliği, daha önce Irak hükümetine devredilmişti. (AA) Kerkük Polis müdürlüğünden alınan habere göre Korye Polis Müdürü Albay Taha Selahattin’in (Türkmen) konvoyuna saldırı düzenlendi. Yere döşenen mayının patlaması sonucunda Selahattin yara almadan kurtulurken, 5’i polis, 6 kişinin yaralandığı bildirildi. (www.aswataliraq.info) Musul Emniyet Müdürlüğünden alınan habere göre, dün bir polis devriyesine saldırı düzenlendi. Bomba yüklü aracın patlaması sonucunda 4 polis öldü, 2 polis de yaralandı. (MUSUL HABER AJANSI) Şiddet olaylarının hız kesmediği Irak'ta, bugün onlarca yeni ceset bulunurken, Kerkük'te de bir gazeteci öldürüldü. ABD'nin savaşı başlattığı 2003 yılından bu yana Irak'ta 104 gazeteci yaşamını yitirdi. (AA) Irak'ın başkenti Bağdat'ta dün düzenlenen ve en az 24 kişinin ölümüne neden olan bombalı saldırıda Kadiri tarikatının kurucusu Abdülkadir Geylani'nin türbesinin de bulunduğu cami hasar gördü. Bağdat'ın doğusundaki Sinak bölgesinde patlatılan bomba yüklü kamyon aralarında hamile bir kadının da bulunduğu 20 kişinin ölümüne neden oldu. Onlarca aracın alev almasına neden olan saldırıda yaklaşık 70 kişi de yaralandı. Patlamanın etkisiyle Abdülkadir Geylani'nin türbesinin de bulunduğu caminin dış duvarları hasar görürken, minarenin temeli de kısmen tahrip oldu. (AA) Ortadoğu İsrail, Gazze'de 2 Hamas mensubunu daha öldürdü. Çatışmanın, İsrail askerlerinin arama yapmak için Gazze'ye girdiği sırada çıktığı bildirildi. Son saldırıyla, İsrail'in iki hafta içinde Gazze'de öldürdüğü Filistinlilerin sayısı 48'e çıktı. İsrail askerleri Batı Şeria'nın Nablus kentinde de bir Filistinli milletvekili ile dört korumasını daha tutukladı. Milletvekilinin parlamentodaki El Fetih grup sözcüsü olduğu bildirildi. Şimdiye kadar hep Hamas mensubu milletvekillerini tutuklayan İsrail'in, ilk defa El Fetih mensuplarına yöneldiğine dikkat çekiliyor. İsrail, şimdiye kadar iki bakan ile 30'dan fazla Filistinli milletvekilini tutukladı. (TRT) 2 İran’ın Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri ve nükleer programıyla ilgili baş müzakerecisi Ali Laricani ile AB Yüksek Temsilcisi Javier Solana’nın bu ayın sonunda yapacakları görüşmenin ertelendiği bildirildi. İran Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Muhammed Ali Hüseyni, haftalık basını bilgilendirme toplantısında, Laricani-Solana görüşmesinin karşılıklı anlaşma çerçevesinde ertelendiğini söyledi. Hüseyni, görüşmenin nerede ve ne zaman yapılacağının ileride açıklanacağını kaydetti. Solana ve Laricani, en son 26 Nisanda Ankara’da görüşmüşlerdi. İki yetkili arasında bir sonraki görüşmenin 31 Mayısta yapılacağı açıklanmıştı. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Muhammed El Baradey, İran’ın nükleer programına ilişkin son raporunda, Tahran yönetiminin BM Güvenlik Konseyi kararlarına uymadığı gibi nükleer programını geliştirdiğini yazmıştı. (NTV) Kafkasya ve Orta Asya Kazakistan İçişleri Bakanlığı, Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in damadı hakkında uluslararası tutuklama emri çıkarıldığını açıkladı. Bakanlık sözcüsü, Rakhat Aliyev’in organize suç şebekesi yönetmek ve adam kaçırma suçlarından arandığını duyurdu. Nazarbayev, Viyana’da büyükelçi olan damadını Cumartesi günü görevden almıştı. Görevden alma kararı, Aliyev’in kayınpederini açıkça eleştirmesini izledi. Nazarbayev, geçen hafta ömür boyu cumhurbaşkanlığı görevinde kalmasını sağlayacak anayasa değişikliğini onayladı. Bunun üzerine Rakhat Aliyev, Nazarbayev’in cumhurbaşkanlığı makamını gasp ettiğini ve demokrasi yönünde alınan başarıları bozduğunu savundu. Damat Aliyev öte yandan iki bankacıyı kaçırmakla suçlanıyor. Ancak Aliyev, hakkındaki suçlamaların kendisini siyasetten dışlamak amacıyla düzenlenen komplo olduğunu savunuyor. (VOANEWS) Avrupa Birliği Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Avrupa Birliği içindeki öncelikli konunun Türkiye değil, kurumsal reformlarla ilgili ortaya çıkan krizin aşılması olduğunu söyledi. Sarkozy, Fransa Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda İtalya Başbakanı Romano Prodi'yi kabul etti. Görüşmeden sonra yapılan basın toplantısında Türkiye ile ilgili soruları yanıtlayan Sarkozy, Türkiye konusunun ileride tartışılacağını belirtti. Sarkozy, önceliklerinin Almanya'nın dönem başkanlığında yapılacak Avrupa Birliği zirvesinin başarılı olmasını sağlamak ve kurumsal reformlarla ilgili ortaya çıkan krizi aşmak olduğunu söyledi. Prodi de, 21-22 Haziran tarihlerinde yapılacak zirvede Fransa ve İtalya'nın önemli konularda hemfikir olduğunu kaydetti. (TRT) Diğer Haberler Dışişleri Bakanlığının, iki Amerikan uçağının Türk hava sahasını ihlaliyle ilgili olarak ABD'ye nota vereceği öğrenildi. Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden edinilen bilgiye göre, ihlale ilişkin teknik bilgileri değerlendiren bakanlık, bugün ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson'u davet ederek kendisine nota verecek. ABD'ye ait iki F-16 uçağı, 24 Mayısta Güneydoğu Anadolu 3 bölgesinde Türk hava sahasını 4 dakika süreyle ihlal etmiş, bunun "kazara" olduğunu düşündüklerini belirten Amerikalı yetkililer, konuya ilişkin gerekli soruşturmanın başlatıldığını ifade etmişti. (AA) NATO'nun Kosova'da yürüttüğü KFOR harekâtının beş bölge komutanlığından biri olan Çokuluslu Güney Görev Kuvveti'nin komutası, bugünden itibaren Türkiye'ye geçiyor. Komutayı 1999 yılından bu yana Almanya yürütüyordu. NATO'nun Kosova'da yaşanan çatışmaları durdurmak için başlattığı KFOR harekâtı 8. yılına girdi. Harekâta başladığı tarihten itibaren katılan Türkiye, KFOR Harekâtının 5 bölge komutanlığından biri olan Çokuluslu Güney Görev Kuvveti'nin komutasını bir yıllığına devralacak. Güney Görev Kuvveti'nin karargâhı, Türklerin ağırlıklı olarak yaşadığı Prizren bölgesinde. Bu gücün komutası 8 yıldan bu yana ilk kez Almanya dışında bir ülkeye geçiyor. Birliğe, son olarak 3'üncü Ordu Harekât Yarbaşkanlığı görevinde bulunan Tuğgeneral Uğur Tarçın komuta edecek. Türkiye, hâlihazırda Kosova'da görev yapan Türk Tabur Görev Kuvvetini 300 askerle takviye edecek. Ayrıca bir yıllığına görevlendirilen 3 adet UH-1 tipi genel maksat helikopteri Kosova'ya ulaştı. (TRT) Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması’na üye ülkeleri acilen toplantıya çağırdı. Rusya Dışişleri Bakanlığı, Putin’in, toplantının 12 Haziran’da Viyana’da yapılmasını istediğini duyurdu. 1990 yılında imzalanan ve AKKA adıyla bilinen anlaşma Avrupa’daki konvansiyonel silahların sayısını sınırlamayı amaçlıyor. 1999 yılında değişiklik yapılan anlaşmanın son hali, Rusya’nın Gürcistan ve Moldova’dan kuvvetlerini çekmediği gerekçesiyle bazı NATO ülkeleri tarafından onaylanmadı. Bu konunun anlaşmayla ilgisi olmadığını savunan Rusya, bir süre önce AKKA’ya bağlılığını askıya aldığını duyurdu. Moskova hükümeti buna, Amerika’nın doğu Avrupa ülkelerine füze savunma sistemi yerleştirme planını gerekçe gösteriyor. Öte yandan Beyaz Saray, Putin ve Başkan Bush’un bu ve bazı konuları hakkında dün telefon görüşmesi yaptığını açıkladı. Beyaz Saray sözcüsü, Bush ve Putin’in gelecek hafta Almanya’daki Sekizler Grubu toplantısında bir araya geleceğini hatırlattı. (VOANEWS) Dünya Basını 1980'den beri diplomatik ilişkileri olmayan İran ve Amerika Birleşik Devletleri arasında dün Bağdat'ta yapılan görüşme, birçok gazetede geniş yer buluyor. Times, "Büyük Şeytan, Şer Ekseni ile masaya oturdu," diyor. Amerikan Başkanı Bush, 11 Eylül saldırılarından sonra İran, Irak ve Kuzey Kore'yi şer ekseni olarak tanımlamıştı. "Büyük Şeytan" da İran'da Amerika Birleşik devletleri için kullanılan bir tanımlama. Times, "Çatallı diller" başlığını taşıyan başyazısında şöyle diyor: "27 yıl aradan sonra iki ülke arasında bu tür bir temas kurulmuş olması çok önemli. Ancak yine de bu görüşmeyi iki ülke ilişkilerinde bir yumuşama sürecinin başlangıcı olarak görmek için erken.” Bundan sonraki görüşmelerin bir amaca hizmet edebilmesi ancak İran'ın Irak'taki tavrını değiştirmesiyle mümkün olur. Görüşmede İran, Irak için üçlü bir güvenlik mekanizması kurulmasını önerdi. Böyle bir mekanizmanın yaratılması, İran'ın Irak'ı bir kukla 4 devlete dönüştürmek istediğini düşünen Sünnilerin kaygılarını daha da artıracak. İran'ın tüm amacı, Amerika'yı Irak'ta küçük düşürmek ve başarısız olmasını sağlamak." Guardian da başyazısında görüşmeler için şu yorumu yapıyor: "Görüşmede, Washington, Irak'ta şiddeti durdurmak için İran'dan daha fazla iş birliği istedi. Tahran ise Bağdat'ta Şii iktidarı için daha fazla güvence istedi. İran ayrıca muhalif Halkın Mücahitleri Örgütü'nün Irak'taki üslerinden çıkarılmasını ve Amerikalıların Musul'da tutukladıkları beş İranlı diplomatın serbest bırakılmasını talep etti. Dört saat sonra görüşmeler koptu. Amerikan Büyükelçisi İran'ın Irak'ta kendilerine karşı savaşan gruplardan desteğini çekmesi gerektiğini söyledi.” "ABD, İran'ın üçlü güvenlik mekanizması önerisine şüpheyle bakıyor. Zira bu, Irak'ın diğer komşuları arasında İran’ın farklı bir konuma gelmesi hatta Irak'ta Amerika kadar söz sahibi olması anlamına gelebilir. Yine de bu tür görüşmeler reddedilmemeli. Tahran'la Amerika Birleşik Devletleri ilişkilerini düzeltmeye başlasa bile İran, Irak'taki istikrarsızlığa yol açan faktörlerden yalnızca biri. İran'ı denklemden çıkarsanız bile Irak'ta direniş devam edecek." Times, Bush'un önümüzdeki yıl Irak'ta ciddi oranda kuvvet indirimine gitme planları yaptığını belirtiyor: "Bush'un Bağdat'ta bu yıl başlattığı güvenlik operasyonunun sonucu ne olursa olsun, Irak'tan önümüzdeki yılın başlarında 50 bin asker çekme seçeneğini değerlendirdiği belirtiliyor. Bu konudaki kararda Irak'taki Amerikan birliklerinin komutanı David Patreaus'un Eylül ayında Kongre'ye sunacağı rapor belirleyici olacak." Independent gazetesinin manşetinde de Irak var. Haber, İngiltere'de Hukuk İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Lord Goldsmith'in Irak'taki İngiliz askerlerin uyması gereken sorgulama kurallarına ilişkin mütalaasıyla ilgili. Gazete, Irak'a yollanan gizli elektronik postalara gönderme yaparak, Goldsmith'in İnsan Hakları Yasası'nın bu ülkede görev yapan İngiliz askerlerini bağlamayacağı yolunda görüş bildirdiğini yazıyor: Lord Goldsmith'in askerlere tavsiyesi Iraklıları tutuklarken, gözaltına alırken ya da sorgularken İnsan Hakları Yasası'na uymak zorunda olmadıkları yönündeydi. İnsan hakları uzmanlarına göre, bu tavsiye sadece tutsaklara muameleyi düzenleyen Cenevre Sözleşmesi hükümlerine uyulmasının yeterli olduğu anlamına geliyor. Ayrıca Lordsmith'in mütalaası ordu hukukçularının tavsiyeleriyle de çelişiyor. Bugün insan hakları grupları ve uluslararası hukuk uzmanları, hükümetten, Goldsmith'in verdiği resmi görüşü açıklamasını talep edecek. Bu gruplar, Goldsmith'in tavsiyesinin İngiliz askerleri arasında bir taciz kültürü oluşmasına zemin hazırlamış olabileceğini söylüyor. Independent, haberinde geçen ay ilk kez bir İngiliz askerinin savaş suçlarından hüküm giydiğini hatırlatıyor. Söz konusu asker, aralarında gözaltındayken ölen Iraklı resepsiyon memuru Baha Musa'nın da bulunduğu Iraklı sivil tutsaklara kötü muamele suçundan bir yıl hapis cezasına çarptırılmış ve ordudan atılmıştı. Gazete ayrıca bir yardım merkezinde Iraklı tutsakları taciz etmekle suçlanan üç İngiliz askerinin Almanya'da askeri mahkemede hapis cezasına çarptırıldığını, dava aşamasında da 60 taciz iddiasının bulunduğunu belirtiyor. Merkezi Londra'da bulunan Liberty adlı İnsan Hakları Örgütünün Başkanı Şami Çakrabarti ise, 5 Independent'taki yazısında Iraklı tutsaklara kötü muamelenin, İngiltere'nin demokrasi mirasına saygısızlık olduğunu vurguluyor: 50 yıl önce, 2'nci Dünya Savaşı'nın küllerinden doğan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne İngiltere öncülük etti. Sözleşmenin tartışmaya açık olmayan maddelerinden biri de işkenceyi ve insanlık dışı, aşağılayıcı muameleyi yasaklayan düzenlemesidir. 35 yıl önce İngiltere Başbakanı, parlamento kürsüsünden artık terör zanlılarının başına çuval geçirilmeyeceğini ilan etmişti. Bunlar demokrasi mirasımızın köşe taşlarıdır. Bu açıdan bakıldığında Iraklı tutsakları taciz skandalları bizim için çok trajik bir durumdur. Amerika'daki 11 Eylül ve Londra'daki 7 Temmuz saldırılarından sonra oyunun kuralları değişti demeye devam edersek, İngiltere'yi savunmaya değer kılan değerleri riske atmış oluruz." Venezüella'da muhalif bir televizyon kanalının kapatılmasıyla ilgili haber ve yorumlarda gazetelerde geniş yer buluyor. Times, Cumhurbaşkanı Hugo Chavez tarafından darbecilikle suçlanan muhalif televizyon kanalının kapatılmasının ülkedeki kutuplaşmayı artırdığını ve orta sınıfı ürküttüğünü belirtiyor: Venezüellalı zenginler 1999'dan sonra yani sosyalist Cumhurbaşkanı Chavez'in iktidara gelmesinden sonra yavaş yavaş ülkeyi terk etmeye başlamışlardı. Chavez'in ateşli söyleminden korkuya kapılmışlardı. Ocak ayında üçüncü kez Cumhurbaşkanlığına seçilen Chavez şimdi dediklerini yapmaya, iddia ettiği gibi Venezüella'yı '21'inci yüzyıl sosyalizmine' dönüştürecek adımlar atmaya başladı. Enerji ve haberleşme sektörünü millileştireceğini ilan eden Chavez, ülkeyi kanun hükmünde kararnamelerle yürütme yetkisi aldı. Bazı Venezüellalılar, Küba'ya benzemeye başladıklarını söylüyorlar. Artık sadece zenginler değil, orta sınıf Venezüellalılar da ülkeyi terk etmeye başladı. Ocak ayından bu yana, Amerikan Büyükelçiliği'ne yapılan vatandaşlık ve vize başvurularının sayısı ikiye katlandı. Avustralya, Portekiz ve İspanya elçiliklerinin önünde her sabah uzun kuyruklar oluşmaya başladı. Financial Times da başyazısında şöyle diyor; Venezüella'nın en popüler televizyon kanalının kapatılması ifade özgürlüğüne bir darbedir. Bu karar, keyfi ve baskıcı yönetim tarzını yansıtmaktadır. "1970 ve 80'lerdeki karanlık askeri yönetimlerin ardından medyanın daha açık olmaya başladığı bir bölgede böyle bir karar geriye doğru atılmış bir adımdır ve üzücüdür. Evet, kanal kendi sonunu hazırladı. Açık şekilde taraflı yayın yapıyordu. Chavez, kanal sahiplerinin beş yıl önceki anayasal düzeni kısa bir süre kesintiye uğratan darbe girişimine açıkça destek verdiklerini savunuyordu. Kanalın yayınları ülkeyi kutuplaştırdı. Ancak bunlara karşı yapılacak şey kanalın yayın izninin uzatılmaması olmamalıydı. Adalet sistemi içinde çözüm aranmalıydı." Haftanın Yorumu Ufuk Turu Bu haftaki Ufuk Turunda Kerkük’le ilgili son gelişmeler, Demokratların çekilme takvimi konusundaki ısrarlarından vazgeçişi, ABD’nin yeni Irak stratejisi olarak gündeme gelen son çabalar, Lübnan’daki son çatışmalar, İran’dan gelen son 6 haberler, Azerbaycan-Türkmenistan yakınlaşması, Putin’in Avusturya gezisi ve Kırgızistan-Rusya ilişkileri değerlendirilmiştir. Kerkük’le İlgili Son Gelişmeler Sözde Kürt yönetimi, Irak Anayasası’nın 140. maddesinin uygulanması yönünde ısrarlı tutumunu korusa da Irak hükümeti, mevcut şartlarda Kerkük referandumunun bu yıl sonuna kadar yapılamayacağı yönünde bir tutum sergilemektedir. Kürt listesi üyesi Feryat Ravunduzi, Anayasa Değişikliği Komisyonu tarafından iki önerinin gündeme getirildiğini açıklamıştır. Birinci öneri, Kerkük’te referandum öncesinde tamamlanması öngörülen normalleştirme sürecinin 2008 yılı sonuna kadar uzatılmasıdır. İkinci öneri, Kerkük’ten koparılan bölgelerin Kerkük’e bağlanması şartıyla özel bir bölgeye dönüştürülmesi ve referandumun 3 sene sonra yapılmasıdır. Ravunduzi, sözde Kürt yönetiminin bu öneriler üzerinde çalıştığını belirtmiştir. Her iki önerinin, referandumun ertelenmesi temeli üzerine kurulduğu dikkati çekmektedir. Mevcut şartlarda Kerkük referandumunun yapılamayacağı ve ertelenmesi gerektiği bir gerçektir, ancak referandumun ertelenmesi kadar tamamlanması planlanan normalleştirme ve sayım süreçlerinin ne şekilde gerçekleştiği de önemlidir. Dolayısıyla, Kerkük referandumunun kısa süreli ertelenmesi, normalleştirme sürecinin adil ve şeffaf yapılabilmesi için gerekli olan zamanı sağlayamayacağından, mevcut koşulları iyileştirmeyeceği düşünülmektedir. Normalleştirme ve sayım süreçlerinin kabul edilebilir koşullarda yapılabilmesi için referandumun daha sonraki bir zamana ertelenmesi ve referandum öncesi tamamlanması planlanan süreçlerin adil ve şeffaf olabilmesi için tüm tedbirlerin alınması gerekmektedir. Aksi taktirde sadece referandumun ertelenmesi, mevcut sorunların çözümlenmeden ötelenmesi anlamından başka bir şey ifade etmeyecektir. Demokratlar ve Bütçe Yasa Tasarısı Bush yönetimi, Irak’ı yeniden yapılandırma sürecinde neden olduğu bedellerden dolayı Amerikan halkı ve Demokratlar tarafından eleştirilmişti. Kasım ayında yapılan Kongre seçimlerinin Demokratların zaferiyle sonuçlanmasıyla, Bush yönetimine Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilmesi konusunda uygulanan baskının artacağı düşünülmüştü. Ancak Demokratlar, Irak ve Afganistan’da devam eden savaşlar için ek bütçe yasa tasarısının onaylanması için öne sürdükleri çekilme takviminin belirlenmesi koşulundan vazgeçmişlerdir. Bu çerçevede, Bush yönetimi üzerinde çekilme konusundaki baskının azalacağı ve yakın bir dönemde Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilmeyeceği değerlendirilmektedir. Gündeme Gelen ABD’nin Yeni Irak Stratejisi ABD’nin, Irak’ı işgal ettiği günden bugüne kadar gelişmeler çerçevesinde stratejilerini gözden geçirdiği ve yenilediği bilinmektedir. Şimdiye kadar tek başına uygulamaya koyduğu stratejilerin doğruluğu, Irak’ta ortaya çıkan şiddet ve kaos ortamından dolayı sorgulanmaktadır. ABD’nin Irak’taki mevcut sorunlarla tek başına mücadele etmekte yetersiz kaldığı ve uluslararası örgütlere ihtiyaç duyduğu bir gerçek olup, Bush yönetimi tarafından da kabul 7 edilmeye başlandığı işaretleri gelmektedir. Guardian ve Washington Post gazetelerinin ABD’nin yeni Irak stratejisi olarak lanse ettikleri strateji değişikliği, BM’in Irak’ta daha fazla sorumluluk almasını içermektedir. Yeni strateji olarak ifade edilen planın ana hatları şu şekilde ifade edilmiştir: Irak'ın demokratik bir devlete geçiş sürecinde Birleşmiş Milletlere bağlı insani yardım örgütlerinin rolünün güçlendirilmesi, Birleşmiş Milletler komutasının oluşturulması ve muhtemelen de Müslüman bir ülke liderliğinde barış gücü kurulması; Irak politikasını belirleme sürecinde, Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleriyle Japonya ve Avrupa Birliği'nin daha fazla katılımının sağlanması; bölge ülkeleriyle Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası'nın daha fazla destek rolü üstlenmesi; Amerikan askerlerinin cephe mücadelesinden geri plana daha hızlı bir şekilde çekilmesi ve cephe görevlerinin Amerikan danışmanlarının desteğinde Irak güçlerine devredilmesi. Kaynayan Kazan: Lübnan 21 Mayıs’ta Lübnan ordusu, 12 Filistin mülteci kampından biri olan Nahr ElBared’de konuşlandığı ve El-Kaide bağlantısı olduğu iddia edilen Fetih El İslam Örgütüne yönelik kapsamlı bir operasyon başlatmıştır. Lübnan ordusu, 1969 Kahire Anlaşması gereğince mülteci kamplarına giremediğinden saldırıları dışarıdan düzenlemekte, dolayısıyla, sivil halk daha fazla zarar görmektedir. 21 Mayıs’ta başlatılan operasyon sonucunda da 100 kişiden fazla kişi hayatını kaybetmiş, bir o kadar insan da yaralanmıştır. Mülteci kamplarının oldukça zor şartlarında hayatlarını idame ettirmeye çalışan bu insanlar, saldırılardan sonra Lübnan hükümetini daha fazla suçlamaya başlamışlardır. 2006 senesinin yaz aylarında başlatılan İsrail operasyonlarından sonra Lübnan halkının Hizbullah’a sempatisi artmış, Lübnan hükümetine olan güven azalmaya başlamıştı. Son çatışmalarla Lübnan hükümetine güvenin daha da azalmaya başladığı gözlemlenmektedir. İran’ın Nükleer Programı ve Sesleri Duyulmayan Güney Azerbaycanlılar BM tarafından İran’a nükleer programını durdurması için tanınan müddet dolmuştur. Bu süre içerisinde İran, nükleer programını durdurmadığı gibi uranyum zenginleştirme faaliyetlerini de arttırmıştır. Uluslar arası Atom Enerjisi Ajansının, İran hakkındaki son raporunda da bu gelişmelere yer verilmiş, BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a yönelik daha ciddi yaptırımları gündeme getirmesinin kapısı aralanmıştır. Önümüzdeki günlerde İran’a yönelik uygulanan ekonomik yaptırımların arttırılması beklenmektedir. İran hükümeti, uygulanan yaptırımlara dirense de ekonomik anlamda ciddi bir sıkıntı yaşadığı ortadadır. Haziran ayı başından itibaren uygulanmaya konacağı açıklanan benzin kotası, İran yönetiminin karşılaştığı ekonomik sıkıntıları gün ışığına çıkarmaktadır. Artan genç nüfusa iş imkânlarının temin edilememesi ise bir diğer ciddi sorunu teşkil etmektedir. Uluslar arası kamuoyunun dikkati İran’ın nükleer programına çevrilmişken Güney Azerbaycan Türklerinin çığlıkları duyulmamaktadır. Geçen sene, İran devletinin Cumhurbaşkanlığına bağlı “İran” gazetesinde yayınlanan bir karikatürde Türkler hamamböceği olarak gösterilmiş, bu kriz sonrası 22 Mayıs 2006 tarihinde Güney Azerbaycanlılar, yıllardır uğradıkları baskı, zulüm ve 8 aşağılamalara karşı ayaklanmışlardı. Bu ayaklanmanın yıldönümünde Güney Azerbaycanlılar yine sokaklara dökülmüştür. İran Türklerinin siyasi, ekonomik ve kültürel talepleri karşısında sıkı tedbirler alan İran yönetiminin 200’den fazla kişiyi tutukladığı haberleri gelmektedir. Ancak haberleri Batı kaynaklı ajanslardan alan Türk basını gelişmeleri takip edemediğinden, Türk kamuoyu da İran’da yaşanan olaylardan habersiz kalmaktadır. Türkiye’nin sınırları dışında yaşayan Türk topluluklarına karşı Türk Dışişleri Bakanlığı’nın medya gibi duyarsız olmaması temenni edilmektedir. Azerbaycan-Türkmenistan Yakınlaşması Türkmenistan'da Saparmurat Niyazov'un ölümünün ardından devlet başkanlığı koltuğuna oturan Berdimuhammedov'la yeni bir dönem başlamıştır. Göreve gelir gelmez Niyazov dönemindeki yasaklamaların bir kısmını terk ederek ülkeye yenilikler getirmeye çalışan Berdimuhammedov'un bu çizgisini ülkenin dış politikasına da taşıyacağı umudu artmaktadır. Bağımsızlık sonrası inişli çıkışlı ilişkiler yaşayan iki kardeş Türk Cumhuriyeti; Azerbaycan ve Türkmenistan'ın 15 yılın ardından yakınlaşma sürecine girmiş olmaları Türkmenistan'ın dış poltikasında yenilikler döneminin başladığına işaret etmektedir. Geçen hafta Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Memmedyarov'un Türkmenistan ziyareti bu anlamda büyük önem taşımaktadır. Bilindiği gibi Azerbaycan ve Türkmenistan arasında yaşanan anlaşmazlığın temelinde statüsü konusunda berlirsizliği süren Hazar'ın hidrokarbon yataklarının paylaşımı konusu yatmaktadır. Deniz suları ve deniz dibi kaynaklarının paylaşımı konusunda anlaşamayan iki ülke arasındaki ilişkiler Türkmenistan'ın Hazar'daki Azeri, Çırag ve Kepez yatakları üzerinde hak iddia etmesiyle bir krize dönüşmüştür. Kopma noktasına gelen iki ülke ilişkileri, Azerbaycan'ın 1993-1994 yıllarında aldığı ve ödemesini ertelediği 19 milyon dolar borcun, Türkmenistan tarafından faiziyle birlikte 58 milyon dolar olarak talep etdilmesiyle iyice gerilmiştir. Bütün bu yaşananların ardından 2001 yılında Türkmenistan, Bakü Büyükelçiliğini kapatmış ve iki ülke arasındaki ilişkiler kopma noktasına gelmiştir. Ülkeler arasında devam eden bu sorunlar, Orta Asya enerji piyasasında Rusya'nın tekelinden kurtulmaya çalışan Batı'nın alternatif boru hattı projelerinin gerçekleşme şansını da azaltmıştır. Batı destekli Trans Hazar doğal gaz boru hattı projesi gündeme geldiği dönemlerde, projeye desteğiyle bilinen merhum Niyazov'un, daha sonra Azerbaycan'la yaşanan sorunlarda takındığı uzlaşmaz tavrı yıllarca sürdürmesi, bu projenin söylemden eyleme geçememesine neden olmuştur. Azerbaycan'la yaşanan sorunların yanı sıra Niyazov'un Rusya ile ilişkilerinde istikrarı ön planda tutması, Türkmen gazının Batı destekli projelerle dünya pazarına ulaşmasını engellemiştir. Trans Hazar projesinde engel olarak görülen iki ülke ilişkileri, Niyazov'un, son dönemlerde ılımlı tavır sergilemesi ve ardından Berdimuhammmedov'un iktidara gelmesiyle olumlu bir hava yaratmıştır. İlişkilerin iyileştirilmesi konusunda iki taraf da istekli olmasına rağmen, ilk adım Azerbaycan tarafından atılmıştır. Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı düzeyinde gerçekleştirilen ziyaretin ana konusunu enerji oluşturmaktadır. Azerbaycan tarafı bu ziyaretle, enerji projelerinin gerçekleşmesini engelleyen sorunların çözümünde kararlı olduğunu ortaya koymuştur. Bu kararlılığını Krakov zirvesinde de dile getiren 9 Azerbaycan, Trans Hazar projesi için Batı'nın daha fazla efor sarf etmesi gerektiğini ifade etmektedir. Niyazov'ın ölümünün ardından Rusya ve Batı'nın enerji alanındaki rekabetinin taşındığı Türkmenistan'ın, kısa bir süre önce Kazakistan ve Rusya ile imzaladığı Hazar boyu doğal gaz boru hattı projesinin, Trans Hazar projesinin gerçekleşme olasılığını iyice azalttığı yorumları yapılmaktadır. Hazar boyu boru hattı projesiyle Moskova'nın Batı ile rekabetten zaferle çıktığı düşünülse de, Türkmenistan devlet başkanının alternatif projelere sıcak baktığını ima etmesi, Hazar geçişli projelerde umutların henüz tamamen tükenmediğini ortaya koymaktadır. Türkmen gazının dünya pazarına ulaşmasını öngören Trans Hazar projesi, enerjiyi alacak ülkeler kadar geçiş güzergahı üzerinde bulunan ülkeler açısından da büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle DoğuBatı enerji güzergahında önemli bir ülke olan Türkiye'nin, Azerbaycan'ın başlattığı bu atağa destek vermesi gerekmektedir. Enerji kaynakları ve enerji güzergahlarının politik alandaki belirleyiciliğinin giderek arttığı bir dönemde Berdimuhammedov'la yeni bir sürece giren Türkmenistan'ın, dünya değerlerini benimseme açısından bu desteğe ihtiyacı vardır. Putin'in Avusturya Gezisi Türkistan gezisinde Hazar kıyısından yapılacak olan boru hatlarını garanti altına alan Putin, bu hafta da AB ile yapılan ve sonuç alınamayan zirvenin ardından Avusturya'ya gitti. Putin'in 2006 yılında 30 yıllık doğal gaz anlaşması yapılan Avusturya'ya gidişinin sebebi, Hazar'daki ağzını tıkadığı Nabucco hattının son durağı olan Avusturya'ya nüfuz ederek, Rusya'ya alternatif hatların hayata geçirilme ihtimallerini zayıflatmaktı. Avusturya'nın en büyük enerji dağıtım şirketi OMV'den hisse elde etmesini sağlayacak bir anlaşmaya da imza atan Rusya, Gazprom'un Avrupa'ya enerji ulaştıran tüm transit ülkeler ve boru hatlarında şimdiye kadar uyguladığı stratejilerde yeteri kadar başarılı görünüyor. Türkiye ve Batılı ülkeler Orta Asya'da yapılan anlaşmalara rağmen iyimser olmaya çalışsa da, enerji güvenliğini sağlamak için hiçbir adım atmayan Avrupalı ülkeler, kendi üyeleri Yunanistan, İtalya, Avusturya ve Almanya gibi ülkelerin dahi Rusya odaklı politikalar izlemesini engelleyememektedir. Avusturya, sadece Rus doğalgazını satın almakla kalmamış, ayrıca rafinerilerini de Rus doğalgazına açmıştır. Baltık ülkeleri ve Ukrayna ile transit konusunda ayrılıklar yaşayan Rusya, bu bölgedeki yeni AB üyesi ülkeleri cezalandırmak için, ne gariptir ki eski AB üyesi ülkelerle yakınlaşmaktadır. AB'nin geleceği ve ortak politika girişimleri her zamankinden farklı olarak Putin Rusya'sıyla ilişkiler sırasında bozulmuştur. Buradan Rusya'nın enerji gücü olarak yükselişinden ziyade, Avrupa Birliği'nin Avrupa'nın ortak payda olma çabalarının gerileyişine ve çöküşüne dair sonuçlar çıkarmak daha akıllıca olacaktır. AB'nin kronik sorunlarını Putin'in reel politikası sadece daha görünür kılmıştır. Putin, elini kolunu sallaya sallaya Avrupa ülkelerinde, Orta Asya ve Orta Doğu'da enerji ve silah anlaşmaları yapmakta, nükleer enerji pazarlamaktadır. Batı'nın Rusya karşısındaki bu acizliğine Türkiye ortak olmamalıdır. Hiçbir girişim için gecikilmiş değildir. Nitekim Başbakan Erdoğan'ın Türkmen ve Kazak Devlet Başkanları ile yaptığı telefon konuşmaları bir başlangıçtır. Türkiye, Nabucco ülkeleri ve AB üyesi ülkelerin dikkatini çekmelidir. Haziran ayındaki AB zirvesi Orta Asya ve Rusya 10 ile ilişkiler açısından önemlidir. Rusya'nın bu girişimleri, Türkiye için tehdit oluşturmaktadır. Kırgızistan Rusya'ya Kayıyor Sovyet sonrası coğrafyanın başarısız devrimlerinden birine evsahipliği yapan Kırgızistan, bugünlerde ülke içerisindeki krizin yan etkilerini yaşıyor. Ülkede hem ABD hem de Rusya'nın üsleri bulunuyor. Ülkeye nüfuz etmek isteyen iki gücün etkisinin hiziplere nasıl etki ettiğini daha önce analizlerimizde incelemiştirk. Ancak, ABD üssündeki askerlerin bir Kırgız vatandaşını öldürmesi ve Amerikan askerinin hiçbir ceza almadan ülkesine geri dönmesi gibi olaylar Rusya ile öngörülen yakınlaşmanın beklenenden daha önce olması sonucunu doğuracak gibi görünüyor. Nitekim, Kırgız yetkililer, Rusya'dan sınırlarının korunması için destek istemiş ve karşılığında Rus üssünün geliştirilerek ABD üssünün kapatılabileceğini ima etmiştir. Bu, ülkede yeterince tepki gören ABD üssünün kapatılabilmesi için ABD askeri varlığının Rus üsleriyle dengelenebileceğini göstermektedir. ABD'nin Orta Asya'daki askeri varlığı daha önce Özbekistan'daki üssün kapatılmasıyla zora girmişti. Ancak, ABD bölge ülkelerine, Afganistan işgali için verecekleri desteğin karşılığını verememiş, hatta rejimleri tehdit eden fakat başarısız olan Batı yanlısı değişimleri de körüklemişti. Şimdi ise Kırgızistan'da Amerikan karşıtlığı giderek artıyor. Buna ek olarak ülkedeki istikrarsızlık, Kırgız siyasetinde Rus destekli ancak istikrarlı rejime özlemi arttırıyor gibi görünmektedir. Kırgızistan sınırlarının güvenliğini Amerikalılardan alıp Ruslara vermek isteyen Kırgızistan, bunun için varolan üssün kuvvetlendirilmesini de önermiştir. Bu gibi gelişmeler şunu göstermektedir: ABD ve Batı, nüfuz etmek istediği ülke ve bölgelerde hiç bir başarı kaydetmemiş, bu ülke insanlarını kendi kaderine terk etmiştir. Batı'nın demokrasi anlayışının stratejik ve siyasi kaygılardan daha fazla anlam taşımadığı son dönemlerdeki gelişmelerle iyice ortaya çıkmıştır. 11