global strateji enstitüsü

advertisement
HABER BÜLTENİ
29 Mayıs 2007
Haber Özetleri
Irak

İran'ın Bağdat Büyükelçisi Hasan Kazimi, ABD ile dün yapılan görüşmenin
ardından, tarafların bir aydan önce yeniden bir araya geleceğini söyledi. ABD
ile İran arasında Bağdat'ta dün yaklaşık 27 yıl aradan sonra yapılan ilk
doğrudan görüşmenin ardından, iki ülke büyükelçileri açıklamalarda bulundu.
Irak'ta güvenlik konusunun ele alındığı bildirilen, büyükelçiler düzeyindeki
görüşmenin ardından ABD'nin Bağdat Büyükelçisi Ryan Crocker, İran ile Irak'a
yönelik politika konusunda genelde anlaştıklarını; ancak İran'ın militanlara
desteğinin sona ermesinde ısrar ettiklerini söyledi. İran Büyükelçisi Kazimi ise
ABD tarafına, ''yeni bir askeri ve güvenlik yapısı'' oluşturulması için Irak ordusu
ve polisini eğitmeye ve teçhizat sağlamaya hazır olduklarını bildirdiğini söyledi.
Teklifleri hakkında ayrıntı vermeyen Kazimi, ABD tarafından nasıl bir yanıt
aldığını da belirtmedi. Kazimi, ikinci bir ABD-İran görüşmesinin planlanıp
planlanmadığı yönündeki soruya, ''Gelecek toplantı bir aydan önce Irak'ta
yapılacak'', yanıtını verdi. İran Büyükelçisi, Irak devlet televizyonuna yaptığı
açıklamada da, ABD ile Irak konusunda yapılan görüşmede ''olumlu'' adımlar
gördüklerini söyledi. (AA)

Irak Parlamentosu dün toplandı. Toplantıda Çok Uluslu Güçlerin Irak’ta kalma
kararının Parlamento tarafından alınmasına karar verildiği bildirildi. Ayrıca
toplantıda El-Sadr grubunun istifa eden bakanların yerine yeni isimlerin
konuşulduğu ve Parlamento’nun 5 Haziran Salı günü yeniden toplanacağı
bildirildi. (www.nahrain.com)

Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Adil Abdülmehdi dün Bağdat’ta Türkiye’nin
Irak Özel Temsilcisi Oğuz Çelikkol’la bir araya geldi. Görüşmede iki ülkenin
ilişkilerinin ele alındığı bildirildi. Ayrıca Çelikkol yaptığı açıklamada, Türkiye’nin
Irak’a her yönden destek vermeye hazır olduğunu bildirdi. (www.iraqipresidency.net)

Irak Başbakanı Nuri El-Maliki dün Şii ve Sünni din adamlarıyla bir araya geldi.
Görüşmede Maliki’nin, din adamlarını Irak’ta daha büyük bir rol oynamaya
davet ettiği bildirildi. Görüşmeye görevinden alınan Sünni Divanı Başkanı
Ahmet Abdülgafur El-Sammarai de katıldı. Maliki’nin, Sammarai’ye, görevden
alınma kararını yeniden gözden geçirme konusunda söz verdiği bildirildi. (ELSABAH GAZETESİ)

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad dün Şam’da Müslüman Bilginler Heyeti
Başkanı Haris El-Dari’i kabul etti. Esad yaptığı açıklamada, Suriye’nin Irak’ın
1
bütünlüğünden yan olduğunu belirterek, kendilerinin Irak’ın tüm kesimlerine
mesafede olduğunu bildirdi. (EL-BEDİL GAZETESİ)

ABD ordusu, 30 Mayıs Çarşamba günü Irak'ın kuzeyindeki 3 vilayetin güvenlik
sorumluluğunu sözde bölgesel yönetime devredecek. ABD ordusundan
yapılan yazılı açıklamada, yapılan değerlendirmenin ardından sözde bölgesel
yönetimin, bölgenin güvenliğinin sorumluluğunu almaya hazır olduğu yargısına
varıldığı belirtildi. Açıklamada, ''Irak'ın kuzeyindeki sözde bölgesel yönetim,
bölgenin Irak hükümetinin otoritesi altına tamamıyla girişinin altını çizmek için
bir devir-teslim töreni düzenleyecek'', denildi ve törenin Erbil'de yapılacağı
kaydedildi. Süleymaniye, Erbil ve Dahuk'un güvenliğinin devredileceği
töreninin ardından ABD güçleri, Irak'ın 18 vilayetinin 7'sinin güvenliği
devretmiş olacak. Devir-teslime ilişkin anlaşma, peşmergeler, Irak ordusu ve
ABD güçlerinin koordinasyonunu da öngörüyor. Necef, Muthanna, Zikar ve
Meysan'ın güvenliği, daha önce Irak hükümetine devredilmişti. (AA)

Kerkük Polis müdürlüğünden alınan habere göre Korye Polis Müdürü Albay
Taha Selahattin’in (Türkmen) konvoyuna saldırı düzenlendi. Yere döşenen
mayının patlaması sonucunda Selahattin yara almadan kurtulurken, 5’i polis, 6
kişinin yaralandığı bildirildi. (www.aswataliraq.info)

Musul Emniyet Müdürlüğünden alınan habere göre, dün bir polis devriyesine
saldırı düzenlendi. Bomba yüklü aracın patlaması sonucunda 4 polis öldü, 2
polis de yaralandı. (MUSUL HABER AJANSI)

Şiddet olaylarının hız kesmediği Irak'ta, bugün onlarca yeni ceset bulunurken,
Kerkük'te de bir gazeteci öldürüldü. ABD'nin savaşı başlattığı 2003 yılından bu
yana Irak'ta 104 gazeteci yaşamını yitirdi. (AA)

Irak'ın başkenti Bağdat'ta dün düzenlenen ve en az 24 kişinin ölümüne neden
olan bombalı saldırıda Kadiri tarikatının kurucusu Abdülkadir Geylani'nin
türbesinin de bulunduğu cami hasar gördü. Bağdat'ın doğusundaki Sinak
bölgesinde patlatılan bomba yüklü kamyon aralarında hamile bir kadının da
bulunduğu 20 kişinin ölümüne neden oldu. Onlarca aracın alev almasına
neden olan saldırıda yaklaşık 70 kişi de yaralandı. Patlamanın etkisiyle
Abdülkadir Geylani'nin türbesinin de bulunduğu caminin dış duvarları hasar
görürken, minarenin temeli de kısmen tahrip oldu. (AA)
Ortadoğu

İsrail, Gazze'de 2 Hamas mensubunu daha öldürdü. Çatışmanın, İsrail
askerlerinin arama yapmak için Gazze'ye girdiği sırada çıktığı bildirildi. Son
saldırıyla, İsrail'in iki hafta içinde Gazze'de öldürdüğü Filistinlilerin sayısı 48'e
çıktı. İsrail askerleri Batı Şeria'nın Nablus kentinde de bir Filistinli milletvekili ile
dört korumasını daha tutukladı. Milletvekilinin parlamentodaki El Fetih grup
sözcüsü olduğu bildirildi. Şimdiye kadar hep Hamas mensubu milletvekillerini
tutuklayan İsrail'in, ilk defa El Fetih mensuplarına yöneldiğine dikkat çekiliyor.
İsrail, şimdiye kadar iki bakan ile 30'dan fazla Filistinli milletvekilini tutukladı.
(TRT)
2

İran’ın Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri ve nükleer programıyla ilgili
baş müzakerecisi Ali Laricani ile AB Yüksek Temsilcisi Javier Solana’nın bu
ayın sonunda yapacakları görüşmenin ertelendiği bildirildi. İran Dışişleri
Bakanlığı sözcüsü Muhammed Ali Hüseyni, haftalık basını bilgilendirme
toplantısında, Laricani-Solana görüşmesinin karşılıklı anlaşma çerçevesinde
ertelendiğini söyledi. Hüseyni, görüşmenin nerede ve ne zaman yapılacağının
ileride açıklanacağını kaydetti. Solana ve Laricani, en son 26 Nisanda
Ankara’da görüşmüşlerdi. İki yetkili arasında bir sonraki görüşmenin 31
Mayısta yapılacağı açıklanmıştı. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu Başkanı
Muhammed El Baradey, İran’ın nükleer programına ilişkin son raporunda,
Tahran yönetiminin BM Güvenlik Konseyi kararlarına uymadığı gibi nükleer
programını geliştirdiğini yazmıştı. (NTV)
Kafkasya ve Orta Asya

Kazakistan İçişleri Bakanlığı, Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in damadı
hakkında uluslararası tutuklama emri çıkarıldığını açıkladı. Bakanlık sözcüsü,
Rakhat Aliyev’in organize suç şebekesi yönetmek ve adam kaçırma
suçlarından arandığını duyurdu. Nazarbayev, Viyana’da büyükelçi olan
damadını Cumartesi günü görevden almıştı. Görevden alma kararı, Aliyev’in
kayınpederini açıkça eleştirmesini izledi. Nazarbayev, geçen hafta ömür boyu
cumhurbaşkanlığı görevinde kalmasını sağlayacak anayasa değişikliğini
onayladı. Bunun üzerine Rakhat Aliyev, Nazarbayev’in cumhurbaşkanlığı
makamını gasp ettiğini ve demokrasi yönünde alınan başarıları bozduğunu
savundu. Damat Aliyev öte yandan iki bankacıyı kaçırmakla suçlanıyor. Ancak
Aliyev, hakkındaki suçlamaların kendisini siyasetten dışlamak amacıyla
düzenlenen komplo olduğunu savunuyor. (VOANEWS)
Avrupa Birliği

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Avrupa Birliği içindeki öncelikli
konunun Türkiye değil, kurumsal reformlarla ilgili ortaya çıkan krizin aşılması
olduğunu söyledi. Sarkozy, Fransa Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda İtalya
Başbakanı Romano Prodi'yi kabul etti. Görüşmeden sonra yapılan basın
toplantısında Türkiye ile ilgili soruları yanıtlayan Sarkozy, Türkiye konusunun
ileride tartışılacağını belirtti. Sarkozy, önceliklerinin Almanya'nın dönem
başkanlığında yapılacak Avrupa Birliği zirvesinin başarılı olmasını sağlamak
ve kurumsal reformlarla ilgili ortaya çıkan krizi aşmak olduğunu söyledi. Prodi
de, 21-22 Haziran tarihlerinde yapılacak zirvede Fransa ve İtalya'nın önemli
konularda hemfikir olduğunu kaydetti. (TRT)
Diğer Haberler

Dışişleri Bakanlığının, iki Amerikan uçağının Türk hava sahasını ihlaliyle ilgili
olarak ABD'ye nota vereceği öğrenildi. Dışişleri Bakanlığı yetkililerinden
edinilen bilgiye göre, ihlale ilişkin teknik bilgileri değerlendiren bakanlık, bugün
ABD'nin Ankara Büyükelçisi Ross Wilson'u davet ederek kendisine nota
verecek. ABD'ye ait iki F-16 uçağı, 24 Mayısta Güneydoğu Anadolu
3
bölgesinde Türk hava sahasını 4 dakika süreyle ihlal etmiş, bunun "kazara"
olduğunu düşündüklerini belirten Amerikalı yetkililer, konuya ilişkin gerekli
soruşturmanın başlatıldığını ifade etmişti. (AA)

NATO'nun Kosova'da yürüttüğü KFOR harekâtının beş bölge komutanlığından
biri olan Çokuluslu Güney Görev Kuvveti'nin komutası, bugünden itibaren
Türkiye'ye geçiyor. Komutayı 1999 yılından bu yana Almanya yürütüyordu.
NATO'nun Kosova'da yaşanan çatışmaları durdurmak için başlattığı KFOR
harekâtı 8. yılına girdi. Harekâta başladığı tarihten itibaren katılan Türkiye,
KFOR Harekâtının 5 bölge komutanlığından biri olan Çokuluslu Güney Görev
Kuvveti'nin komutasını bir yıllığına devralacak. Güney Görev Kuvveti'nin
karargâhı, Türklerin ağırlıklı olarak yaşadığı Prizren bölgesinde. Bu gücün
komutası 8 yıldan bu yana ilk kez Almanya dışında bir ülkeye geçiyor. Birliğe,
son olarak 3'üncü Ordu Harekât Yarbaşkanlığı görevinde bulunan Tuğgeneral
Uğur Tarçın komuta edecek. Türkiye, hâlihazırda Kosova'da görev yapan Türk
Tabur Görev Kuvvetini 300 askerle takviye edecek. Ayrıca bir yıllığına
görevlendirilen 3 adet UH-1 tipi genel maksat helikopteri Kosova'ya ulaştı. (TRT)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler
Anlaşması’na üye ülkeleri acilen toplantıya çağırdı. Rusya Dışişleri Bakanlığı,
Putin’in, toplantının 12 Haziran’da Viyana’da yapılmasını istediğini duyurdu.
1990 yılında imzalanan ve AKKA adıyla bilinen anlaşma Avrupa’daki
konvansiyonel silahların sayısını sınırlamayı amaçlıyor. 1999 yılında değişiklik
yapılan anlaşmanın son hali, Rusya’nın Gürcistan ve Moldova’dan kuvvetlerini
çekmediği gerekçesiyle bazı NATO ülkeleri tarafından onaylanmadı. Bu
konunun anlaşmayla ilgisi olmadığını savunan Rusya, bir süre önce AKKA’ya
bağlılığını askıya aldığını duyurdu. Moskova hükümeti buna, Amerika’nın doğu
Avrupa ülkelerine füze savunma sistemi yerleştirme planını gerekçe
gösteriyor. Öte yandan Beyaz Saray, Putin ve Başkan Bush’un bu ve bazı
konuları hakkında dün telefon görüşmesi yaptığını açıkladı. Beyaz Saray
sözcüsü, Bush ve Putin’in gelecek hafta Almanya’daki Sekizler Grubu
toplantısında bir araya geleceğini hatırlattı. (VOANEWS)
Dünya Basını
1980'den beri diplomatik ilişkileri olmayan İran ve Amerika Birleşik Devletleri
arasında dün Bağdat'ta yapılan görüşme, birçok gazetede geniş yer buluyor.
Times, "Büyük Şeytan, Şer Ekseni ile masaya oturdu," diyor. Amerikan
Başkanı Bush, 11 Eylül saldırılarından sonra İran, Irak ve Kuzey Kore'yi şer
ekseni olarak tanımlamıştı.
"Büyük Şeytan" da İran'da Amerika Birleşik devletleri için kullanılan bir
tanımlama. Times, "Çatallı diller" başlığını taşıyan başyazısında şöyle diyor:
"27 yıl aradan sonra iki ülke arasında bu tür bir temas kurulmuş olması çok
önemli. Ancak yine de bu görüşmeyi iki ülke ilişkilerinde bir yumuşama
sürecinin başlangıcı olarak görmek için erken.” Bundan sonraki görüşmelerin
bir amaca hizmet edebilmesi ancak İran'ın Irak'taki tavrını değiştirmesiyle
mümkün olur. Görüşmede İran, Irak için üçlü bir güvenlik mekanizması
kurulmasını önerdi. Böyle bir mekanizmanın yaratılması, İran'ın Irak'ı bir kukla
4
devlete dönüştürmek istediğini düşünen Sünnilerin kaygılarını daha da
artıracak. İran'ın tüm amacı, Amerika'yı Irak'ta küçük düşürmek ve başarısız
olmasını sağlamak."
Guardian da başyazısında görüşmeler için şu yorumu yapıyor: "Görüşmede,
Washington, Irak'ta şiddeti durdurmak için İran'dan daha fazla iş birliği istedi.
Tahran ise Bağdat'ta Şii iktidarı için daha fazla güvence istedi. İran ayrıca
muhalif Halkın Mücahitleri Örgütü'nün Irak'taki üslerinden çıkarılmasını ve
Amerikalıların Musul'da tutukladıkları beş İranlı diplomatın serbest
bırakılmasını talep etti. Dört saat sonra görüşmeler koptu. Amerikan
Büyükelçisi İran'ın Irak'ta kendilerine karşı savaşan gruplardan desteğini
çekmesi gerektiğini söyledi.” "ABD, İran'ın üçlü güvenlik mekanizması
önerisine şüpheyle bakıyor. Zira bu, Irak'ın diğer komşuları arasında İran’ın
farklı bir konuma gelmesi hatta Irak'ta Amerika kadar söz sahibi olması
anlamına gelebilir. Yine de bu tür görüşmeler reddedilmemeli. Tahran'la
Amerika Birleşik Devletleri ilişkilerini düzeltmeye başlasa bile İran, Irak'taki
istikrarsızlığa yol açan faktörlerden yalnızca biri. İran'ı denklemden çıkarsanız
bile Irak'ta direniş devam edecek."
Times, Bush'un önümüzdeki yıl Irak'ta ciddi oranda kuvvet indirimine gitme
planları yaptığını belirtiyor: "Bush'un Bağdat'ta bu yıl başlattığı güvenlik
operasyonunun sonucu ne olursa olsun, Irak'tan önümüzdeki yılın başlarında
50 bin asker çekme seçeneğini değerlendirdiği belirtiliyor. Bu konudaki kararda
Irak'taki Amerikan birliklerinin komutanı David Patreaus'un Eylül ayında
Kongre'ye sunacağı rapor belirleyici olacak."
Independent gazetesinin manşetinde de Irak var. Haber, İngiltere'de Hukuk
İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Lord Goldsmith'in Irak'taki İngiliz askerlerin
uyması gereken sorgulama kurallarına ilişkin mütalaasıyla ilgili. Gazete, Irak'a
yollanan gizli elektronik postalara gönderme yaparak, Goldsmith'in İnsan
Hakları Yasası'nın bu ülkede görev yapan İngiliz askerlerini bağlamayacağı
yolunda görüş bildirdiğini yazıyor: Lord Goldsmith'in askerlere tavsiyesi
Iraklıları tutuklarken, gözaltına alırken ya da sorgularken İnsan Hakları
Yasası'na uymak zorunda olmadıkları yönündeydi. İnsan hakları uzmanlarına
göre, bu tavsiye sadece tutsaklara muameleyi düzenleyen Cenevre
Sözleşmesi hükümlerine uyulmasının yeterli olduğu anlamına geliyor. Ayrıca
Lordsmith'in mütalaası ordu hukukçularının tavsiyeleriyle de çelişiyor. Bugün
insan hakları grupları ve uluslararası hukuk uzmanları, hükümetten,
Goldsmith'in verdiği resmi görüşü açıklamasını talep edecek. Bu gruplar,
Goldsmith'in tavsiyesinin İngiliz askerleri arasında bir taciz kültürü oluşmasına
zemin hazırlamış olabileceğini söylüyor. Independent, haberinde geçen ay ilk
kez bir İngiliz askerinin savaş suçlarından hüküm giydiğini hatırlatıyor. Söz
konusu asker, aralarında gözaltındayken ölen Iraklı resepsiyon memuru Baha
Musa'nın da bulunduğu Iraklı sivil tutsaklara kötü muamele suçundan bir yıl
hapis cezasına çarptırılmış ve ordudan atılmıştı. Gazete ayrıca bir yardım
merkezinde Iraklı tutsakları taciz etmekle suçlanan üç İngiliz askerinin
Almanya'da askeri mahkemede hapis cezasına çarptırıldığını, dava
aşamasında da 60 taciz iddiasının bulunduğunu belirtiyor. Merkezi Londra'da
bulunan Liberty adlı İnsan Hakları Örgütünün Başkanı Şami Çakrabarti ise,
5
Independent'taki yazısında Iraklı tutsaklara kötü muamelenin, İngiltere'nin
demokrasi mirasına saygısızlık olduğunu vurguluyor:
50 yıl önce, 2'nci Dünya Savaşı'nın küllerinden doğan Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi'ne İngiltere öncülük etti. Sözleşmenin tartışmaya açık olmayan
maddelerinden biri de işkenceyi ve insanlık dışı, aşağılayıcı muameleyi
yasaklayan düzenlemesidir. 35 yıl önce İngiltere Başbakanı, parlamento
kürsüsünden artık terör zanlılarının başına çuval geçirilmeyeceğini ilan etmişti.
Bunlar demokrasi mirasımızın köşe taşlarıdır. Bu açıdan bakıldığında Iraklı
tutsakları taciz skandalları bizim için çok trajik bir durumdur. Amerika'daki 11
Eylül ve Londra'daki 7 Temmuz saldırılarından sonra oyunun kuralları değişti
demeye devam edersek, İngiltere'yi savunmaya değer kılan değerleri riske
atmış oluruz."
Venezüella'da muhalif bir televizyon kanalının kapatılmasıyla ilgili haber ve
yorumlarda gazetelerde geniş yer buluyor. Times, Cumhurbaşkanı Hugo
Chavez tarafından darbecilikle suçlanan muhalif televizyon kanalının
kapatılmasının ülkedeki kutuplaşmayı artırdığını ve orta sınıfı ürküttüğünü
belirtiyor: Venezüellalı zenginler 1999'dan sonra
yani sosyalist
Cumhurbaşkanı Chavez'in iktidara gelmesinden sonra yavaş yavaş ülkeyi terk
etmeye başlamışlardı. Chavez'in ateşli söyleminden korkuya kapılmışlardı.
Ocak ayında üçüncü kez Cumhurbaşkanlığına seçilen Chavez şimdi
dediklerini yapmaya, iddia ettiği gibi Venezüella'yı '21'inci yüzyıl sosyalizmine'
dönüştürecek adımlar atmaya başladı. Enerji ve haberleşme sektörünü
millileştireceğini ilan eden Chavez, ülkeyi kanun hükmünde kararnamelerle
yürütme yetkisi aldı. Bazı Venezüellalılar, Küba'ya benzemeye başladıklarını
söylüyorlar. Artık sadece zenginler değil, orta sınıf Venezüellalılar da ülkeyi
terk etmeye başladı. Ocak ayından bu yana, Amerikan Büyükelçiliği'ne yapılan
vatandaşlık ve vize başvurularının sayısı ikiye katlandı. Avustralya, Portekiz ve
İspanya elçiliklerinin önünde her sabah uzun kuyruklar oluşmaya başladı.
Financial Times da başyazısında şöyle diyor; Venezüella'nın en popüler
televizyon kanalının kapatılması ifade özgürlüğüne bir darbedir. Bu karar, keyfi
ve baskıcı yönetim tarzını yansıtmaktadır. "1970 ve 80'lerdeki karanlık askeri
yönetimlerin ardından medyanın daha açık olmaya başladığı bir bölgede böyle
bir karar geriye doğru atılmış bir adımdır ve üzücüdür. Evet, kanal kendi
sonunu hazırladı. Açık şekilde taraflı yayın yapıyordu. Chavez, kanal
sahiplerinin beş yıl önceki anayasal düzeni kısa bir süre kesintiye uğratan
darbe girişimine açıkça destek verdiklerini savunuyordu. Kanalın yayınları
ülkeyi kutuplaştırdı. Ancak bunlara karşı yapılacak şey kanalın yayın izninin
uzatılmaması olmamalıydı. Adalet sistemi içinde çözüm aranmalıydı."
Haftanın Yorumu
Ufuk Turu
Bu haftaki Ufuk Turunda Kerkük’le ilgili son gelişmeler, Demokratların çekilme
takvimi konusundaki ısrarlarından vazgeçişi, ABD’nin yeni Irak stratejisi olarak
gündeme gelen son çabalar, Lübnan’daki son çatışmalar, İran’dan gelen son
6
haberler, Azerbaycan-Türkmenistan yakınlaşması, Putin’in Avusturya gezisi ve
Kırgızistan-Rusya ilişkileri değerlendirilmiştir.
Kerkük’le İlgili Son Gelişmeler
Sözde Kürt yönetimi, Irak Anayasası’nın 140. maddesinin uygulanması
yönünde ısrarlı tutumunu korusa da Irak hükümeti, mevcut şartlarda Kerkük
referandumunun bu yıl sonuna kadar yapılamayacağı yönünde bir tutum
sergilemektedir. Kürt listesi üyesi Feryat Ravunduzi, Anayasa Değişikliği
Komisyonu tarafından iki önerinin gündeme getirildiğini açıklamıştır. Birinci
öneri, Kerkük’te referandum öncesinde tamamlanması öngörülen
normalleştirme sürecinin 2008 yılı sonuna kadar uzatılmasıdır. İkinci öneri,
Kerkük’ten koparılan bölgelerin Kerkük’e bağlanması şartıyla özel bir bölgeye
dönüştürülmesi ve referandumun 3 sene sonra yapılmasıdır. Ravunduzi,
sözde Kürt yönetiminin bu öneriler üzerinde çalıştığını belirtmiştir. Her iki
önerinin, referandumun ertelenmesi temeli üzerine kurulduğu dikkati
çekmektedir. Mevcut şartlarda Kerkük referandumunun yapılamayacağı ve
ertelenmesi gerektiği bir gerçektir, ancak referandumun ertelenmesi kadar
tamamlanması planlanan normalleştirme ve sayım süreçlerinin ne şekilde
gerçekleştiği de önemlidir. Dolayısıyla, Kerkük referandumunun kısa süreli
ertelenmesi, normalleştirme sürecinin adil ve şeffaf yapılabilmesi için gerekli
olan zamanı sağlayamayacağından, mevcut koşulları iyileştirmeyeceği
düşünülmektedir. Normalleştirme ve sayım süreçlerinin kabul edilebilir
koşullarda yapılabilmesi için referandumun daha sonraki bir zamana
ertelenmesi ve referandum öncesi tamamlanması planlanan süreçlerin adil ve
şeffaf olabilmesi için tüm tedbirlerin alınması gerekmektedir. Aksi taktirde
sadece referandumun ertelenmesi, mevcut sorunların çözümlenmeden
ötelenmesi anlamından başka bir şey ifade etmeyecektir.
Demokratlar ve Bütçe Yasa Tasarısı
Bush yönetimi, Irak’ı yeniden yapılandırma sürecinde neden olduğu
bedellerden dolayı Amerikan halkı ve Demokratlar tarafından eleştirilmişti.
Kasım ayında yapılan Kongre seçimlerinin Demokratların zaferiyle
sonuçlanmasıyla, Bush yönetimine Amerikan askerlerinin Irak’tan çekilmesi
konusunda uygulanan baskının artacağı düşünülmüştü. Ancak Demokratlar,
Irak ve Afganistan’da devam eden savaşlar için ek bütçe yasa tasarısının
onaylanması için öne sürdükleri çekilme takviminin belirlenmesi koşulundan
vazgeçmişlerdir. Bu çerçevede, Bush yönetimi üzerinde çekilme konusundaki
baskının azalacağı ve yakın bir dönemde Amerikan askerlerinin Irak’tan
çekilmeyeceği değerlendirilmektedir.
Gündeme Gelen ABD’nin Yeni Irak Stratejisi
ABD’nin, Irak’ı işgal ettiği günden bugüne kadar gelişmeler çerçevesinde
stratejilerini gözden geçirdiği ve yenilediği bilinmektedir. Şimdiye kadar tek
başına uygulamaya koyduğu stratejilerin doğruluğu, Irak’ta ortaya çıkan şiddet
ve kaos ortamından dolayı sorgulanmaktadır. ABD’nin Irak’taki mevcut
sorunlarla tek başına mücadele etmekte yetersiz kaldığı ve uluslararası
örgütlere ihtiyaç duyduğu bir gerçek olup, Bush yönetimi tarafından da kabul
7
edilmeye başlandığı işaretleri gelmektedir. Guardian ve Washington Post
gazetelerinin ABD’nin yeni Irak stratejisi olarak lanse ettikleri strateji değişikliği,
BM’in Irak’ta daha fazla sorumluluk almasını içermektedir. Yeni strateji olarak
ifade edilen planın ana hatları şu şekilde ifade edilmiştir: Irak'ın demokratik bir
devlete geçiş sürecinde Birleşmiş Milletlere bağlı insani yardım örgütlerinin
rolünün güçlendirilmesi, Birleşmiş Milletler komutasının oluşturulması ve
muhtemelen de Müslüman bir ülke liderliğinde barış gücü kurulması; Irak
politikasını belirleme sürecinde, Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleriyle Japonya
ve Avrupa Birliği'nin daha fazla katılımının sağlanması; bölge ülkeleriyle
Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası'nın daha fazla destek rolü
üstlenmesi; Amerikan askerlerinin cephe mücadelesinden geri plana daha hızlı
bir şekilde çekilmesi ve cephe görevlerinin Amerikan danışmanlarının
desteğinde Irak güçlerine devredilmesi.
Kaynayan Kazan: Lübnan
21 Mayıs’ta Lübnan ordusu, 12 Filistin mülteci kampından biri olan Nahr ElBared’de konuşlandığı ve El-Kaide bağlantısı olduğu iddia edilen Fetih El
İslam Örgütüne yönelik kapsamlı bir operasyon başlatmıştır. Lübnan ordusu,
1969 Kahire Anlaşması gereğince mülteci kamplarına giremediğinden
saldırıları dışarıdan düzenlemekte, dolayısıyla, sivil halk daha fazla zarar
görmektedir. 21 Mayıs’ta başlatılan operasyon sonucunda da 100 kişiden fazla
kişi hayatını kaybetmiş, bir o kadar insan da yaralanmıştır. Mülteci kamplarının
oldukça zor şartlarında hayatlarını idame ettirmeye çalışan bu insanlar,
saldırılardan sonra Lübnan hükümetini daha fazla suçlamaya başlamışlardır.
2006 senesinin yaz aylarında başlatılan İsrail operasyonlarından sonra
Lübnan halkının Hizbullah’a sempatisi artmış, Lübnan hükümetine olan güven
azalmaya başlamıştı. Son çatışmalarla Lübnan hükümetine güvenin daha da
azalmaya başladığı gözlemlenmektedir.
İran’ın Nükleer Programı ve Sesleri Duyulmayan Güney Azerbaycanlılar
BM tarafından İran’a nükleer programını durdurması için tanınan müddet
dolmuştur. Bu süre içerisinde İran, nükleer programını durdurmadığı gibi
uranyum zenginleştirme faaliyetlerini de arttırmıştır. Uluslar arası Atom Enerjisi
Ajansının, İran hakkındaki son raporunda da bu gelişmelere yer verilmiş, BM
Güvenlik Konseyi’nin İran’a yönelik daha ciddi yaptırımları gündeme
getirmesinin kapısı aralanmıştır. Önümüzdeki günlerde İran’a yönelik
uygulanan ekonomik yaptırımların arttırılması beklenmektedir. İran hükümeti,
uygulanan yaptırımlara dirense de ekonomik anlamda ciddi bir sıkıntı yaşadığı
ortadadır. Haziran ayı başından itibaren uygulanmaya konacağı açıklanan
benzin kotası, İran yönetiminin karşılaştığı ekonomik sıkıntıları gün ışığına
çıkarmaktadır. Artan genç nüfusa iş imkânlarının temin edilememesi ise bir
diğer ciddi sorunu teşkil etmektedir.
Uluslar arası kamuoyunun dikkati İran’ın nükleer programına çevrilmişken
Güney Azerbaycan Türklerinin çığlıkları duyulmamaktadır. Geçen sene, İran
devletinin Cumhurbaşkanlığına bağlı “İran” gazetesinde yayınlanan bir
karikatürde Türkler hamamböceği olarak gösterilmiş, bu kriz sonrası 22 Mayıs
2006 tarihinde Güney Azerbaycanlılar, yıllardır uğradıkları baskı, zulüm ve
8
aşağılamalara karşı ayaklanmışlardı. Bu ayaklanmanın yıldönümünde Güney
Azerbaycanlılar yine sokaklara dökülmüştür. İran Türklerinin siyasi, ekonomik
ve kültürel talepleri karşısında sıkı tedbirler alan İran yönetiminin 200’den fazla
kişiyi tutukladığı haberleri gelmektedir. Ancak haberleri Batı kaynaklı
ajanslardan alan Türk basını gelişmeleri takip edemediğinden, Türk kamuoyu
da İran’da yaşanan olaylardan habersiz kalmaktadır. Türkiye’nin sınırları
dışında yaşayan Türk topluluklarına karşı Türk Dışişleri Bakanlığı’nın medya
gibi duyarsız olmaması temenni edilmektedir.
Azerbaycan-Türkmenistan Yakınlaşması
Türkmenistan'da Saparmurat Niyazov'un ölümünün ardından devlet başkanlığı
koltuğuna oturan Berdimuhammedov'la yeni bir dönem başlamıştır. Göreve
gelir gelmez Niyazov dönemindeki yasaklamaların bir kısmını terk ederek
ülkeye yenilikler getirmeye çalışan Berdimuhammedov'un bu çizgisini ülkenin
dış politikasına da taşıyacağı umudu artmaktadır. Bağımsızlık sonrası inişli
çıkışlı ilişkiler yaşayan
iki kardeş Türk Cumhuriyeti; Azerbaycan ve
Türkmenistan'ın 15 yılın ardından yakınlaşma sürecine girmiş olmaları
Türkmenistan'ın dış poltikasında yenilikler döneminin başladığına işaret
etmektedir. Geçen hafta Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Memmedyarov'un
Türkmenistan ziyareti bu anlamda büyük önem taşımaktadır. Bilindiği gibi
Azerbaycan ve Türkmenistan arasında yaşanan anlaşmazlığın temelinde
statüsü konusunda berlirsizliği süren
Hazar'ın hidrokarbon yataklarının
paylaşımı konusu yatmaktadır. Deniz suları ve deniz dibi kaynaklarının
paylaşımı konusunda anlaşamayan iki ülke arasındaki ilişkiler Türkmenistan'ın
Hazar'daki Azeri, Çırag ve Kepez yatakları üzerinde hak iddia etmesiyle bir
krize dönüşmüştür. Kopma noktasına gelen iki ülke ilişkileri, Azerbaycan'ın
1993-1994 yıllarında aldığı ve ödemesini ertelediği 19 milyon dolar borcun,
Türkmenistan tarafından faiziyle birlikte 58 milyon dolar olarak talep
etdilmesiyle iyice gerilmiştir. Bütün bu yaşananların ardından 2001 yılında
Türkmenistan, Bakü Büyükelçiliğini kapatmış ve iki ülke arasındaki ilişkiler
kopma noktasına gelmiştir.
Ülkeler arasında devam eden bu sorunlar, Orta Asya enerji piyasasında
Rusya'nın tekelinden kurtulmaya çalışan Batı'nın alternatif boru hattı
projelerinin gerçekleşme şansını da azaltmıştır. Batı destekli Trans Hazar
doğal gaz boru hattı projesi gündeme geldiği dönemlerde, projeye desteğiyle
bilinen merhum Niyazov'un, daha sonra Azerbaycan'la yaşanan sorunlarda
takındığı uzlaşmaz tavrı yıllarca sürdürmesi, bu projenin söylemden eyleme
geçememesine neden olmuştur. Azerbaycan'la yaşanan sorunların yanı sıra
Niyazov'un Rusya ile ilişkilerinde istikrarı ön planda tutması, Türkmen gazının
Batı destekli projelerle dünya pazarına ulaşmasını engellemiştir. Trans Hazar
projesinde engel olarak görülen iki ülke ilişkileri, Niyazov'un, son dönemlerde
ılımlı tavır sergilemesi ve ardından Berdimuhammmedov'un iktidara
gelmesiyle olumlu bir hava yaratmıştır. İlişkilerin iyileştirilmesi konusunda iki
taraf da istekli olmasına rağmen, ilk adım Azerbaycan tarafından atılmıştır.
Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı düzeyinde gerçekleştirilen ziyaretin ana
konusunu enerji oluşturmaktadır. Azerbaycan tarafı bu ziyaretle, enerji
projelerinin gerçekleşmesini engelleyen sorunların çözümünde kararlı
olduğunu ortaya koymuştur. Bu kararlılığını Krakov zirvesinde de dile getiren
9
Azerbaycan, Trans Hazar projesi için Batı'nın daha fazla efor sarf etmesi
gerektiğini ifade etmektedir.
Niyazov'ın ölümünün ardından Rusya ve Batı'nın enerji alanındaki rekabetinin
taşındığı Türkmenistan'ın, kısa bir süre önce Kazakistan ve Rusya ile
imzaladığı Hazar boyu doğal gaz boru hattı projesinin, Trans Hazar projesinin
gerçekleşme olasılığını iyice azalttığı yorumları yapılmaktadır. Hazar boyu
boru hattı projesiyle Moskova'nın Batı ile rekabetten zaferle çıktığı düşünülse
de, Türkmenistan devlet başkanının alternatif projelere sıcak baktığını ima
etmesi, Hazar geçişli projelerde umutların henüz tamamen tükenmediğini
ortaya koymaktadır. Türkmen gazının dünya pazarına ulaşmasını öngören
Trans Hazar projesi, enerjiyi alacak ülkeler kadar geçiş güzergahı üzerinde
bulunan ülkeler açısından da büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle DoğuBatı enerji güzergahında önemli bir ülke olan Türkiye'nin, Azerbaycan'ın
başlattığı bu atağa destek vermesi gerekmektedir. Enerji kaynakları ve enerji
güzergahlarının politik alandaki belirleyiciliğinin giderek arttığı bir dönemde
Berdimuhammedov'la yeni bir sürece giren Türkmenistan'ın, dünya değerlerini
benimseme açısından bu desteğe ihtiyacı vardır.
Putin'in Avusturya Gezisi
Türkistan gezisinde Hazar kıyısından yapılacak olan boru hatlarını garanti
altına alan Putin, bu hafta da AB ile yapılan ve sonuç alınamayan zirvenin
ardından Avusturya'ya gitti. Putin'in 2006 yılında 30 yıllık doğal gaz anlaşması
yapılan Avusturya'ya gidişinin sebebi, Hazar'daki ağzını tıkadığı Nabucco
hattının son durağı olan Avusturya'ya nüfuz ederek, Rusya'ya alternatif
hatların hayata geçirilme ihtimallerini zayıflatmaktı. Avusturya'nın en büyük
enerji dağıtım şirketi OMV'den hisse elde etmesini sağlayacak bir anlaşmaya
da imza atan Rusya, Gazprom'un Avrupa'ya enerji ulaştıran tüm transit ülkeler
ve boru hatlarında şimdiye kadar uyguladığı stratejilerde yeteri kadar başarılı
görünüyor. Türkiye ve Batılı ülkeler Orta Asya'da yapılan anlaşmalara rağmen
iyimser olmaya çalışsa da, enerji güvenliğini sağlamak için hiçbir adım
atmayan Avrupalı ülkeler, kendi üyeleri Yunanistan, İtalya, Avusturya ve
Almanya gibi ülkelerin dahi Rusya odaklı politikalar izlemesini
engelleyememektedir. Avusturya, sadece Rus doğalgazını satın almakla
kalmamış, ayrıca rafinerilerini de Rus doğalgazına açmıştır. Baltık ülkeleri ve
Ukrayna ile transit konusunda ayrılıklar yaşayan Rusya, bu bölgedeki yeni AB
üyesi ülkeleri cezalandırmak için, ne gariptir ki eski AB üyesi ülkelerle
yakınlaşmaktadır. AB'nin geleceği ve ortak politika girişimleri her zamankinden
farklı olarak Putin Rusya'sıyla ilişkiler sırasında bozulmuştur. Buradan
Rusya'nın enerji gücü olarak yükselişinden ziyade, Avrupa Birliği'nin
Avrupa'nın ortak payda olma çabalarının gerileyişine ve çöküşüne dair
sonuçlar çıkarmak daha akıllıca olacaktır. AB'nin kronik sorunlarını Putin'in
reel politikası sadece daha görünür kılmıştır. Putin, elini kolunu sallaya sallaya
Avrupa ülkelerinde, Orta Asya ve Orta Doğu'da enerji ve silah anlaşmaları
yapmakta, nükleer enerji pazarlamaktadır. Batı'nın Rusya karşısındaki bu
acizliğine Türkiye ortak olmamalıdır. Hiçbir girişim için gecikilmiş değildir.
Nitekim Başbakan Erdoğan'ın Türkmen ve Kazak Devlet Başkanları ile yaptığı
telefon konuşmaları bir başlangıçtır. Türkiye, Nabucco ülkeleri ve AB üyesi
ülkelerin dikkatini çekmelidir. Haziran ayındaki AB zirvesi Orta Asya ve Rusya
10
ile ilişkiler açısından önemlidir. Rusya'nın bu girişimleri, Türkiye için tehdit
oluşturmaktadır.
Kırgızistan Rusya'ya Kayıyor
Sovyet sonrası coğrafyanın başarısız devrimlerinden birine evsahipliği yapan
Kırgızistan, bugünlerde ülke içerisindeki krizin yan etkilerini yaşıyor. Ülkede
hem ABD hem de Rusya'nın üsleri bulunuyor. Ülkeye nüfuz etmek isteyen iki
gücün etkisinin hiziplere nasıl etki ettiğini daha önce analizlerimizde
incelemiştirk. Ancak, ABD üssündeki askerlerin bir Kırgız vatandaşını
öldürmesi ve Amerikan askerinin hiçbir ceza almadan ülkesine geri dönmesi
gibi olaylar Rusya ile öngörülen yakınlaşmanın beklenenden daha önce olması
sonucunu doğuracak gibi görünüyor. Nitekim, Kırgız yetkililer, Rusya'dan
sınırlarının korunması için destek istemiş ve karşılığında Rus üssünün
geliştirilerek ABD üssünün kapatılabileceğini ima etmiştir. Bu, ülkede yeterince
tepki gören ABD üssünün kapatılabilmesi için ABD askeri varlığının Rus
üsleriyle dengelenebileceğini göstermektedir. ABD'nin Orta Asya'daki askeri
varlığı daha önce Özbekistan'daki üssün kapatılmasıyla zora girmişti. Ancak,
ABD bölge ülkelerine, Afganistan işgali için verecekleri desteğin karşılığını
verememiş, hatta rejimleri tehdit eden fakat başarısız olan Batı yanlısı
değişimleri de körüklemişti. Şimdi ise Kırgızistan'da Amerikan karşıtlığı giderek
artıyor. Buna ek olarak ülkedeki istikrarsızlık, Kırgız siyasetinde Rus destekli
ancak istikrarlı rejime özlemi arttırıyor gibi görünmektedir. Kırgızistan
sınırlarının güvenliğini Amerikalılardan alıp Ruslara vermek isteyen
Kırgızistan, bunun için varolan üssün kuvvetlendirilmesini de önermiştir. Bu
gibi gelişmeler şunu göstermektedir: ABD ve Batı, nüfuz etmek istediği ülke ve
bölgelerde hiç bir başarı kaydetmemiş, bu ülke insanlarını kendi kaderine terk
etmiştir. Batı'nın demokrasi anlayışının stratejik ve siyasi kaygılardan daha
fazla anlam taşımadığı son dönemlerdeki gelişmelerle iyice ortaya çıkmıştır.
11
Download