T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ HİSTOLOJİ VE EMBRİYOLOJİ ANABİLİM DALI TOLUEN İNHALASYONUNA BAĞLI OLARAK SIÇANLARDA TESTİS VE EPİDİDİMİSTE MEYDANA GELEN YAPISAL DEĞİŞİKLİKLERE VİTAMİN C’NİN ETKİSİ YÜKSEK LİSANS TEZİ GAMZE YAVAŞ Tez Danışmanı Prof. Dr. Suna ÖMEROĞLU ANKARA Ekim 2010 T.C. GAZİ ÜNİVERSİTESİ Sağlık Bilimleri Enstitüsü Histoloji ve Embriyoloji Ana Bilim Dalı Yüksek Lisans Programı çerçevesinde yürütülmüş olan bu çalışma aşağıdaki jüri tarafından Yüksek Lisans Tezi olarak kabul edilmiştir. Tez Savunma Tarihi : ../../2010 İmza Ünvanı Adı ve Soyadı …. Üniversitesi Jüri Başkanı İmza Ünvanı Adı ve Soyadı Soyadı …. Üniversitesi Üniversitesi İmza Ünvanı Adı ve …. i İÇİNDEKİLER Kabul ve Onay ı İçindekiler ıı Resimler, Grafikler ve Tablolar ııı Kısaltmalar ve Semboller ıv 1. GİRİŞ 1 2. GENEL BİLGİLER 7 2.1 Testis ve Epididimis Embriyolojisi 7 2.2 Testis ve Epididimis Anatomisi 9 2.3 Testis Histolojisi 11 2.3.1 Seminifer Tübüller (Tubulus seminiferi contorti) 11 2.3.2 Sertoli Hücreleri (epitheliyocytus sustennans) 12 2.3.3 Spermatogenik Hücreler ve Spermatogenezis 14 2.3.4 Leydig Hücreleri 16 2.4 Epididimis Histolojisi 18 2.5 Testis Fizyolojisi 20 2.6 Toluen 21 2.7 C Vitamini 24 2.7.1 C Vitamininin İşlevleri 25 2.7.2 C Vitamininin Antioksidan Özelliği 27 2.7.3.C Vitamininin Eksikliği 28 2.7.4.C Vitaminin Fazla Alınması 28 2.7.5.C Vitaminin Kaynakları ve Vücuda Alımı 29 2.8 E Vitamini 30 2.8.1 E Vitaminin Görevleri 30 2.8.2.E Vitaminin Antioksidan Özelliği 32 2.8.3 E Vitaminin Eksikliği ve Fazlalığı 32 2.8.4 E Vitaminin Kaynakları ve Vücuda Alımı 34 ii 2.9 Kullanılan Antikorlar 35 2.9.1 Apoptozis 35 2.9.2 Kaspazlar ve Kaspaz-9 37 3. GEREÇ VE YÖNTEMLER 41 3.1 Deney Hayvanları ve Gruplandırma 41 3.2 Işık Mikroskobik Yöntem 44 3.3 İmmunohistokimyasal Yöntem 44 3.4 İstatistiksel Yöntem 46 4. BULGULAR 4.1 Işık Mikroskop Bulguları 48 48 4.1.1 Kontrol Grubu Bulguları 48 4.1.2 Toluen Grubu Bulguları 49 4.1.3 Toluen + C Vitamini Grubu Bulguları 49 4.1.4 Toluen + C Vitamini + E Vitamini Grubu Bulguları 50 4.2 İmmunohistokimyasal Bulgular 51 4.3 İstatistiksel Bulgular 52 5.TARTIŞMA 74 6. SONUÇ 87 7. ÖZET 88 8. SUMMARY 92 9. KAYNAKLAR 95 10.EKLER 120 11.TEŞEKKÜR 121 12.ÖZGEÇMİŞ 122 iii RESİMLER, GRAFİKLER VE TABLOLAR Resimler Resim 1 : Kontrol grubuna ait sıçan testis dokusu (H.E, Χ4). Resim 2 : Kontrol grubuna ait sıçan testis dokusu (H.E, Χ4). Resim 3 : Kontrol grubuna ait sıçan epididimis dokusu (H.E, Χ4). Resim 4 : Kontrol grubuna ait sıçan epididimis dokusu (H.E, Χ40). Resim 5 : Kontrol grubuna ait sıçan epididimis dokusu (H.E, Χ4). Resim 6 : Toluen grubuna ait sıçan testis dokusu (H.E, Χ4). Resim 7 : Toluen grubuna ait sıçan testis dokusu (H.E, Χ10). Resim-8 : Toluen grubuna ait sıçan testis dokusu (H.E, Χ40). Resim 9 : Toluen grubuna ait sıçan epididimis dokusu (H.E, Χ10). Resim 10 : Toluen grubuna ait sıçan epididimis dokusu (H.E, Χ40). Resim-11: C vitamini + Toluen grubuna ait sıçan testis dokusu (H.E, Χ10). Resim-12 : C vitamini + Toluen grubuna ait sıçan epididimis dokusu (H.E, Χ4). Resim-13 : C vitamini + Toluen grubuna ait sıçan epididimis dokusu (H.E, Χ40). Resim-14 : C vitamini + E vitamini + Toluen grubuna ait sıçan testis dokusu (H.E, Χ10). iv Resim-15 : C vitamini + E vitamini + Toluen grubuna ait sıçan epididimis dokusu (H.E, Χ40). Resim 16 : Kaspaz-9 boyaması yapılan kontrol grubuna ait sıçan testis dokusu (İmmunoperoksidaz-hematoksilen, Χ40). Resim 17 : Kaspaz-9 boyaması yapılan kontrol grubuna ait sıçan epididimis dokusu (İmmunoperoksidaz-hematoksilen, Χ40). Resim 18 : Kaspaz-9 boyaması yapılan toluen gruba ait sıçan testis dokusu (İmmunoperoksidaz hematoksilen, Χ40). Resim 19 : Kaspaz-9 boyaması yapılan toluen gruba ait sıçan epididimis dokusu (İmmunoperoksidaz hematoksilen, Χ40). Resim 20 : Kaspaz-9 boyaması yapılan C vitamini + Toluen grubuna ait sıçan testis dokusu (İmmunoperoksidaz hematoksilen, Χ40). Resim 21 : Kaspaz-9 boyaması yapılan C vitamini + Toluen grubuna ait sıçan epididimis dokusu (İmmunoperoksidaz hematoksilen, Χ40). Resim 22 : Kaspaz-9 boyaması yapılan C vitamini + E vitamini + Toluen grubuna ait sıçan testis dokusu (İmmunoperoksidaz hematoksilen, Χ40). Resim 23 : Kaspaz-9 boyaması yapılan C vitamini + E vitamini + Toluen grubuna ait sıçan epididimis dokusu (İmmunoperoksidaz hematoksilen, Χ40). v Fotoğraflar Fotoğraf 1 : Toluen inhalasyonunun gerçekleştirildiği deney aşaması. Fotoğraf 2 : Toluen inhalasyonunun gerçekleştirildiği deney aşaması. Grafikler Grafik 1 : Deney gruplarının seminifer tübül çapına göre değerlendirildiği istatistiksel grafik. Grafik 2: Deney gruplarının seminifer tübül duvar kalınlığına göre değerlendirildiği istatistiksel grafik. Tablolar Tablo 1: Gruplara ait seminifer tübül çap ölçümlerine ilişkin tanımlayıcı istatistikler. Tablo 2: Gruplara ait seminifer tübül çap ölçümlerine ilişkin yüzdelik değerler. Tablo 3 : Gruplara ait seminifer tübül çap ölçümlerine ilişkin Shapiro-Wilk testi istatistikleri. Tablo 4 : Gruplara ait seminifer tübül duvar kalınlığı ölçümlerine ilişkin tanımlayıcı istatistikler. vi Tablo 5 : Gruplara ait seminifer tübül duvar kalınlığı ölçümlerine ilişkin yüzdelik değerler. Tablo 6 : Gruplara ait seminifer tübül duvar kalınlığı ölçümlerine ilişkin Shapiro-Wilk testi istatistikleri. vii SEMBOLLLER, KISALTMALAR ABP :Androjen Bağlayıcı Protein AMH :Antimüllerian hormon Apaf-1 :Apoptotik proteaz aktifleştirici faktör-1 ATP :Adenozin trifosfat c AMP :Siklik adenozin monofosfat CAT :Katalaz Cd :Kadmiyum cNOS :Nitrik oksit sentaz CoA :Asetil koenzim A CrO3 :Kromiyum dATP :Deoksiadenozin trifosfat DHEA :Dehidroepiandrosteron DNA :Deoksiribonükleik asit ER :Endoplazmik retikulum FSH :Folikül Uyarıcı hormon GNRH :Gonadotropin salgılatıcı hormon GPX :Glutatyon peroksidaz GR :Glutatyon redüktaz GST :Glutatyon-S-transferaz HDL :Yüksek yoğunluklu lipoprotein HPA :Hipotalamus-Hipofiz-Adrenal LDL :Düşük yoğunluklu Lipoprotein LH :Lüteinleştirici hormon LPP :Lipit Peroksidasyon Potansiyeli MIS :Müllerian inhibe edici madde NMDA :N-metil-D-aspartik asit NO :Nitrik oksit PD :Peroksidaz PKC :Protein kinaz C RNA :Ribonükleik asit viii RNS :Serbest nitrojen radikalleri ROS :Serbest oksijen radikalleri SOD :Süperoksit Dismutaz StAR :Steroidogenik akut regülatör protein TDF :Testis belirleyici faktör TNF :Tümör nekroz faktör TNT :Tri Nitro Toluen VLDL :çok düşük yoğunluklu lipoprotein ix 1. GİRİŞ Doğal halde bulunan, üretilen veya herhangi bir iĢlem sırasında/atık olarak ortaya çıkan her türlü element, bileĢik veya karıĢımlara ―Kimyasal madde‖ denir.17 Çok sayıda kimyasal maddeyi günlük yaĢantımızda evsel ve endüstriyel amaçlarla kullanmaktayız. Toluen ise yaygın olarak endüstride kullanılan berrak, renksiz, uçucu bir aromatik bileĢimdir. Toluenin en belirgin özelliği bir organik çözücü olmasıdır. Toluen, bu amaçla, sanayide; boyalarda ve boyaları inceltmede, plastik imalatında, mürekkep yapımında, yapıĢtırıcılarda, temizlik malzemelerinde, benzinde, patlayıcı (TNT) yapımında, sigara üretiminde kullanılmaktadır.13 Toluen, elektrofizyolojik ve nörodavranıĢsal etkileri olduğu bilinen nörotoksik bir kimyasaldır.11,27,34 Toluen kısa dönemde baĢ ağrısı, baĢ dönmesi, hafif boğaz ağrısı, göz kaĢıntısı, yorgunluk, deride yanma, batma, duyusal iĢlev bozuklukları, titreme; uzun dönemde ise merkezi sinir sistemi bozuklukları, kalp ve karaciğerde bozukluklar, kemik iliğinde doku bozuklukları, kan sayımında değiĢikliklere neden olmaktadır.28,29 Ancak toluenin kısa dönemli etkilerine bakıldığında öncelikli olarak etkisini merkezi sinir sistemi üzerinde gösterdiği görülmektedir.30,31 Toluenin alımı, bir çok uçucu çözücülerde olduğu gibi inhalasyon ve deri yolu ile gerçekleĢmektedir. Toluenin yaygın Ģekilde kullanılması ise insanların toluene daha uzun süre etkin kalmasına yol açmıĢtır. Bu durum da beraberinde toluenin vücudumuzda zararlı etkilerini ortaya çıkarmıĢtır. Yapılan çalıĢmalarda toluenin merkezi sinir sistemi, 1 solunum yolları,106 kardiyovasküler sistem,107 gastrointestinal sistem, karaciğer ve pankreas,124 hematopoietik sistem,125,126 ürogenital sistem127 ve endokrin sistem128 üzerine etkileri çalıĢılmıĢtır.113 ÇalıĢmamızda ise toluenin üreme sistemine olan etkilerini incelemeyi amaçladık. Yaptığımız araĢtırmalarda çevresel kimyasalların kadın ve erkek üreme sistemi üzerinde oluĢturduğu olumsuz etkiler bulunmaktadır. fertilizasyon, Bu etkiler, implantasyon kadınlarda; problemleri, menstrual ovulasyon düzensizlikler, bozuklukları, postpartum hemoraji, toksemi, cinsel isteksizlik, erkeklerde; sperm sayısında azalma, anormal yapıdaki sperm, sperm hareketliliğinde azalma, spermlerin dölleme yeteneğinde azalma, testislerde hasar, kromozomal hasar, cinsel isteksizlik, impotanstır.17 Kimyasal maddelerin meydana getirdiği bu hasarlar, etkin kalınan maddenin cinsi yanında etkin kalma süresi ve Ģekli bu faktörlerin erkek ya da diĢi üreme sistemine olan etkilerini belirlemektedir. ÇalıĢmalarda, günlük yaĢantımızda kullanmakta olduğumuz kimyasal maddelerden çok azının bu Ģekilde üreme sağlığına olan etkileri çalıĢılmıĢtır. Bu nedenle çalıĢmamızda kimyasal bir bileĢik olan toluen seçilmiĢtir. C vitamini, suda çözünen bir vitamin olup, yapı olarak da altı karbonlu bir laktondur. C vitamini bazı memelilerde karaciğerde glukozdan sentezlenirken, kuĢ ve sürüngenlerde böbrekte sentezlenir. Ġnsanlar ise askorbik asitin biyosentez yolağında terminal (bağlantı ucunda bulunan) enzim olan, L-gulonolakton oksidaz enzimi eksik olduğundan, askorbik asiti sentezleyemezler ve bu nedenle C vitaminini dıĢarıdan almak zorundadırlar.47,152,153,154 2 C vitamininin en önemli birincil görevleri, hem antioksidan hem de bir enzim kofaktörü olarak hareket etme yeteneği gibi biyokimyasal özellikleridir. Ġkincil önemli görevleri ise bağırsakta emilmeyi, serum yoğunluğunu, hücresel dağılımı, kullanım ve dıĢarı atılımını içeren farmakokinetiğidir. C vitamininin baĢlıca rolü doku bağlarını tutan ana protein maddesi olan kollageni üretmek ve bağıĢıklık sistemi, sinir sistemi, hormonlar ve besinlerin emilim iĢlevlerine (E vitamini ve demir gibi) destek olmaktır.156 C vitaminin kollagen senteziyle kan damarının yapısının korunmasını sağlamaktadır; vücuda alınan C vitamini enfeksiyonlara ve bakteri toksinlerine karĢı koruma sağlar;159,160 enflamasyon halinde oluĢan hücre savunma mekanizmalarını düzenler; potansiyel olarak mutajenik olan azotlu bileĢiklerin oluĢumunu da engelleyebilir;54,157,168 steroid hormonlarının sentezinde de görev alır; suda eriyen güçlü bir antioksidandır. Yağda eriyen diğer bir güçlü antioksidan olan E vitamininin,169 ayrıca A ve B vitaminlerinin de yapısının korunmasına ve etki gösterebilmesine katkı sağlar. Doğada çok yaygın Ģekilde bulunan C vitaminin en zengin kaynaklarını taze meyve ve sebzeler oluĢturur. Meyveler arasında en çok askorbik asit içerenler; limon, portakal, greyfurt, kivi, ananas, çilek ve frenk üzümüdür.166,167 Beslenme rejiminde C vitamininin eksikliği skorbüt hastalığına yol açar. Bu hastalık, halsizlik, kolayca kanayan diĢ etleri, ciltte morluklara neden olan deri altında küçük kanamalar, saçların kıvrılması, hiperkeratosis, eklem ağrısı, nefes darlığı ve letarji (uyuĢukluk) Ģeklinde kendini gösterir.153,160 C vitaminin fazla miktarda alımı ise bulantı, ishal, karın krampları ve böbrek taĢlarına neden olabilir. 3 C vitamini antioksidan özelliğini üreme sistemi üzerinde de göstermektedir. C vitaminin, insan spermindeki DNA‘lara serbest radikallerin zarar vermesini engellemektedir. E vitamini (α-tokoferol) potansiyel bir antioksidandır ve biyolojik membranlarda yağda çözünebilen bir vitamindir. Doğal olarak mevcut olan 8 tane tokoferol vardır ve bunlardan en aktif olanı αtokoferoldür.80 α-tokoferol, plazmadaki E vitamininin % 80-90‘ını oluĢturmaktadır. E vitamini öncelikle hücre membranının fosfolipid tabakasında yerleĢmektedir. Yapılan çalıĢmalarda E vitamini, serbest radikallerin oluĢumunu engellerken, biyolojik sistemlerde lipid peroksidasyonunu etkili bir Ģekilde en aza indirdiği belirtilmiĢtir.60,61 E vitamini bu Ģekilde antioksidan özelligi ile hücre membranlarındaki doymamıĢ yağ asitlerinin oksidasyondan korunmasında görevlidir.77 E Vitamini çok güçlü bir antioksidan olmasının yanı sıra hücre yapısının bozulmasını engeller. Yaraların iyileĢmesini hızlandırır. Kansere karĢı koruyucudur. Damar sertliğini ve tıkanmalarını engeller. BağıĢıklık sistemini güçlendirir. Katarakt oluĢumunu engeller.193 Vücuda alınan ağır metaller, zehirli bileĢikler, radyasyon ve bazı ilaçların yarattığı toksinlere karĢı koruma sağlar. YaĢlanmaya bağlı hafıza kayıplarının (Alzheimer) önlenmesinde olumlu etkisi olduğu kanıtlanmıĢtır.192 Ġnsanlarda E vitamini eksikliği çok az görülmekle birlikte eksikliğinde; hemoliz, immun sistemde zayıflama, kas ve sinir dokusunda 4 bozulmalar meydana gelmektedir.76,176 Kalıtsal olarak E vitamini yetersizliği olan hastalarda yürümede zorluk, konuĢamama, ilerleyen beden hareketleri bozukluğu (ataxia) gibi Ģiddetli nörolojik semptomlar rapor edilmiĢtir. Erken doğan bebeklerde ise E vitamini eksikliğine bağlı olarak hemolitik anemi görülür. E vitaminin yüksek seviyeleri testislerinde dahil olduğu memeli dokularında bulunmuĢtur.62 C vitamini, ekstrasellüler boĢlukta serbest radikalleri temizlerken; yağda çözünen vitamin olan E vitamini, reaktif metabolitlerin üretildiği hücre içinde serbest radikalleri temizlemektedir. Ayrıca, C vitamini, E vitaminine bağlı olan serbest radikalleri ortadan kaldırabilir ve böylece E vitaminini yenilemek için görev alabilir.63 Askorbik asitten oluĢan, askorbat radikali memeli plazmasındaki en temel antioksidandır ve hücre membranından bile geçebilmektedir.70 Ayrıca askorbat, E vitaminin antioksidatif özelliklerini yenilemektedir.71 C vitamini ve E vitamini arasındaki bu yakın iliĢkiden dolayı deneyimizdeki 4.Grup‘da C vitamini ve E vitamini birlikte kullanılarak toluenin meydana getirdiği stresinin azaltılması amaçlanmıĢtır. C vitamini ve E vitamini‘nin üreme sistemine olan etkisine bakıldığında, her iki vitamin de hayvan dokularında testikular hasarlarla ilgili oksidatif stresi iyileĢtirdiği bilinen antioksidanlardır.64,67 Testikular mitokondriyon, mikrozomlar, peroksizom ve sitosol, normal metabolik reaksiyonlar sırasında yüksek seviyelerde ROS üretirler. Kimyasal maddeler, ksenobiyotikler, pestisidler, radyasyona etkin kalındığında hücrelerin ROS üretimi hızlanır ve bu süreçte testikular hücreler, testisteki farklı antioksidan enzimlerle savunmaya geçerler.23,68,69 Memeli testisleri olgunlaĢmak için askorbik asit içerirler ve zararlı ROS‘a karĢı korumada kullanırlar. 5 ÇalıĢmamızda kimyasal bir madde olan toluene soluma yoluyla etkin bırakılmıĢ sıçanların testislerinde ve epididimislerinde oluĢabilecek yapısal değiĢikliklere antioksidan özelliği olduğu bilinen C vitamini ile C ve E vitaminlerinin birlikte koruyucu etkilerinin incelenmesi amaçlanmıĢtır. ÇalıĢmamızda üç temel sorunun yanıtının araĢtırılması amaçlanmıĢtır: 1) 6000 ppm toluen solunması, erkek üreme sisteminin bir parçası olan testis ve epididimiste ne tür değiĢiklikler meydana getirecektir? 2) Meydana gelen değiĢikliklere C Vitamini‘nin etkisi nasıl olacaktır? 3) Meydana gelen değiĢikliklere C Vitamini + E Vitamini‘nin etkisi nasıl olacaktır? 6 2. GENEL BİLGİLER 2.1. Testis ve Epididimis Embriyolojisi Gonad geliĢiminin ilk evreleri, 5. haftada mezonefrozun medialinde bir kalınlaĢma ile baĢlar. Gonadlar ( testisler ve overler) üç kaynaktan geliĢir. Bunlar; 1) Posterior abdominal duvarın mezoteli, 2) altındaki mezenĢim (embriyonik bağ dokusu) ve 3) primordial germ hücreleridir.1 Bu epitelin ve altındaki mezenĢimin çoğalması ile mezonefrozun medialinde bir kabarıklık oluĢur. Buna gonadal ya da genital kabarıklık adı verilir. Ardından parmak Ģeklindeki epitelial kordonlar- primer seks kordonları- altındaki mezenĢim içerisine doğru büyürler. Bu Ģekilde farklanmamıĢ gonad, dıĢta korteks ve içte medulla‘dan oluĢmaktadır. XY seks kromozomu taĢıyan embriyolarda korteks gerilerken, medulla testise farklanacaktır. Embriyonik geliĢimin 4. haftanın baĢında, vitellus kesesi duvarının allantois‘e yakın kısmındaki endodermal hücreler arasında ilkel seks hücreleri olan primordial germ hücreleri oluĢur.1 Embriyonun katlanması sırasında, vitellus kesesinin dorsal kısmı embriyo içerisine katılır ve bu sırada primordial germ hücreleri, arka bağırsağın dorsal mezenteri aracılığıyla gonadal kabartılara göç ederler. Primordiyal germ hücrelerinin göçü ve çoğalması, bir tirozin kinaz olan c-kit reseptörü‘nün ona uyan hücre membran ligandı olan kök hücre faktörü ile etkileĢimine bağlıdır.4 Altıncı haftada primordial germ hücreleri altındaki mezenĢim içerisine girerler ve primer seks kordonlarına katılırlar.1 7 Embriyonik geliĢimin 7. haftasında gonadların görünümü her iki cinste de benzerdir ve farklanmamıĢtır.1 Genetik cinsiyetin belirlenmesi, X kromozomuna sahip oosit‘in X veya Y kromozomunu taĢıyan sperm ile döllenmesine bağlıdır. Erkek fenotipin geliĢimi için Y kromozomu gereklidir. Y kromozomunun kısa kolu üzerindeki SRY (sex-determining region on Y) geni, testis belirleyici faktörü (TDF) kodlamaktadır.2 Testis belirleyici faktör, testiküler farklılaĢmayı sağlamaktadır.1 Erkekte, korteks gerileyecek ve medulla testisi oluĢturacaktır.4 Testis belirleyici faktör (TDF), primer seks kordonlarını uyararak, onların farklanmamıĢ gonadın medulla derinliklerine doğru uzamasına neden olur.1 Seks kordonları, seminifer kordonlara farklanacaktır. Kordonlar medullanın derinliklerinde dallanarak birbirleriyle anastomoz yaparlar ve rete testisi oluĢtururlar. Kalın fibröz kapsül olan tunika albuginea geliĢtikten sonra, seks kordonlarının yüzey epiteli ile olan bağlantıları kaybolur. Seminifer kordonlar, tubuli seminiferi, tubuli rekti ve rete testis‘e farklanırlar. Gonadal sırtın mezenĢiminden köken alan interstisyel Leydig hücreleri, testis kordonlarının arasında bulunur ve kordonların farklanmaya baĢlamasından hemen sonra geliĢmeye baĢlar.2 GeliĢimin 8. haftasından itibaren Leydig hücreleri, testosteron üretmeye baĢlar. Dördüncü aydan itibaren, testis kordonları atnalı Ģeklini alır ve bu atnalının uçları rete testis ile devam eder. Bu durumda testis kordonları, primitif germ hücreleri ve bezin yüzey epitelinden köken alan Sertoli destek hücrelerinden meydana gelmiĢtir.2 Sertoli hücreleri (destek hücreleri), Antimüllerian hormon (AMH) salgılarlar. Bu hormon, 8 paramezonefrik (Müllerian) kanalların geliĢimini baskılar. Spermatogonia ise primordial germ hücrelerinden farklanırlar.1 Mezonefrik kanallar, mezonefrik böbreklerde idrarın taĢınmasını sağlar ve erkek üreme sisteminin geliĢiminde çok önemli rollere sahiptir. 8. haftada fötal testislerden salgılanan testosteronun etkisiyle, her bir mezonefrik kanalın proksimal parçası, oldukça kıvrıntılı bir hal alarak epididimise farklanır. Mezonefrik kanalın geri kalan bölümünden duktus deferens ve ductus ejakulatorius geliĢir.1 2.2. Testis ve Epididimis Anatomisi Testis, iki uyluk arasında skrotum içinde fibrovasküler sap (funiculus spermaticus) ile asılı durumda olan iki organdır. Funikulus spermatikus (funiculus spermaticus), inguinal kanalı annulus ingunalis superficialis‘ten geçerek terk eder.6 Bu yerleĢimleri vücut ısısından 2 oC -3 o C düĢük bir ısıda olmalarını sağlar. Normal spermatogenezis için 34 oC - 35 oC gereklidir.4 Testisin her biri 4-5 cm uzunluğa, 2-3 cm ene ve 2-3 cm kalınlığa, 10-15 g ağırlığa sahiptir.5 Sol testis genellikle sağdakine oranla daha aĢağıdadır. Her iki genital kabartıdan (torus genitalis) köken alan skrotum ortada bir birleĢme hattına sahiptir (raphe scroti).6 Bir testisin iki kenarı ( margo anterior ve posterior), iki yüzü ( facies lateralis ve medialis) ve iki ucu (extremitas superior ve inferior ) bulunur. Üst ucu ve arka kenarı dıĢında kalan kısımları serbesttir.5 9 Testis dokusunu dıĢtan saran fibröz bağ dokudan bir zar olan tunica albuginea bulunur. Arka kenarına epididimis tutunur. Mediastinum testis ( Higmori cismi), yarım bölge Ģeklindedir. Üst uçtan alt uca değin uzanır. Buradan çıkan bölmeler (septula testis) testisi piramit Ģeklinde boĢluklara ayırır. Tabanı periferde tepesi mediastinum testis‘te olan boĢluklarda tubuli seminiferi contorti‘ler bulunur. Mediastinum‘dan ayrıca damarlar, sinirler girer ve çıkarlar.5 Testisler, embriyonal yaĢamda karın boĢluğunda bel omurlarının iki yanında geliĢmeye baĢlar, daha sonra aĢağıya doğru göç ederek gebeliğin 7. ayında skrotuma inerler. Testisleri a.abdominalis‘ten ayrılan a.testicularis‘ler besler. Bu arter ilk geliĢme yeri olan bel bölgesinde, aorta abdominalis‘ten çıkar ve aĢağıya testise uzanır. Testis venlerinde soldaki (v. testicularis) sol v. renalis‘e, sağdaki v. cava inferior‘a açılırlar.5 Epididimis (epididymis), her bir testisin arka kenarına yarımay Ģeklinde yapıĢmıĢ iki küçük organdır. Üst kısmı daha kalındır; aĢağıya doğru incelir. Epidimisin baĢ kısmı, testisin üst ucuna dayanır. Gövde, testisin arka kenarına, kuyruk ise alt uç üzerindedir.5 Epididimis ortalama 5-6 m uzunlukta ve 400 µm çapında yumak yapmıĢ bir borudur. Epididimisin baĢ kısmına, testisten çıkan 12-15 ductuli efferentes açılır.5 Epididimisin üç parçası vardır: BaĢ (caput epididymis), gövde (corğus epididymis) ve kuyruk (cauda epididymis).5 10 2.3. Testis Histolojisi Testisler, epididimis ve vas deferens‘in baĢlangıç kısmı tunica vaginalis denilen mezotelyum döĢeli boĢluğu içine alan deriyle kaplı bir cep olan skrotal kese içinde yer alırlar.4 Testis, rete testisin yer aldığı yerde kalınlaĢarak mediastinumu oluĢturan, sıkı fibroelastik bağ dokudan meydana gelen bir kapsül olan tunika albuginea (tunica albuginea) ile çevrelenir.7 Tunika albuginea‘nın derin kısmı kan damarlarından zengindir ve daha gevĢek yapıdadır. Bu kısma tunika vaskuloza (tunica vasculoza) denir.8 Mediastinumdan testiküler kitleye doğru uzanan fibröz septalar dokuyu 250-300 lopçuğa böler. Herbir lopçuk 1-4 seminifer tübül içerir.4 Seminifer tübüller arasında interstisyel doku bulunur 8. Ġnterstisyel bağ dokusu bezin %20-%30 kadarını oluĢturur.7 Ġnterstisyel doku, ince kollojen ve retiküler liflerinden, fibroblast, histiyosit ve mast hücrelerinden zengin gevĢek bağ dokusudur. Ġçinde kan ve lenf damarları ve çevresinde tek tek yada gruplar halinde yerleĢmiĢ özel interstisyel hücreler (Leydig hücreleri –Endocrinocytus interstitialis) bulunur.8 2.3.1. Seminifer Tübüller (Tubulus seminiferi contorti) Her bir seminifer tübül 30-70 cm uzunluğunda, 150-200 mikrometre geniĢliğinde çok kıvrıntılı bir kanaldır. Bu tübüller periferik olarak ĢiĢkince uçlarda baĢlar, mediastinum‘a doğru birbirlerine yaklaĢarak uzanırlar. Bir lopçuğun kanalcıkları birbirleriyle birleĢip mediastinuma açılan kısa bir boĢaltım kanalı tubüli rekti‘yi (tubulus seminifer rectus) yaparlar. Bunlar da rete testis (testis ağı) denilen kanallara açılırlar.8 Rete testis, seminifer epitelyumun ürünlerini (testiküler sperm, salgısal proteinler ve iyonlar) toplayan kanallar ağıdır.4 Mediastinum bağ 11 dokusunda bulunan rete testis, 10-20 kadar duktuli efferentes (ductulus efferens) ile epididimis‘in baĢ kısmına bağlanmıĢtır.8 Seminifer tübüller, fibröz bağ dokusu kılıfı, belirgin bir bazal membran ve çok katlı seminifer epitelden (germinal epitelyum- epithelium spermatogenicum) oluĢur. Seminifer tübülleri saran fibröz bağ dokusu kılıfı (tunika propriya- lamina limitans) birkaç fibroblast katmanında yapılıdır. Bazal membrana yakın bulunan ve düz kas özelliği gösteren tabaka (stratum myoideum) miyoid hücrelerden (myofibroblastus) oluĢur.8 Miyoid hücreler hareketsiz spermleri rete testise ilerleten ritmik kasılma aktivitelerinden sorumludur.4 Bunun dıĢı fibröz bağ dokusu ( stratum fibrosum) yapısındadır. 8 Seminifer epitel, iki belirgin hücre populasyonu içerir. Bunlar somatik sertoli hücreleri spermatogenik hücrelerdir. ve çeĢitli olgunlaĢma aĢamasındaki 4 2.3.2. Sertoli Hücreleri (Epitheliocytus sustenans, Destek hücreleri) Sertoli hücreleri bazal laminadan seminifer tübül lümenine doğru uzanan prizmatik hücrelerdir.4 Apikal yüzleri lümene bakar. IĢık mikroskopta soluk görülürler. Çekirdek iri, üçgen ya da yuvarlak Ģekillidir.8 Bazı örneklerde, sertoli hücre çekirdeği üç parçalı biçimdedir. Bu yapı, bir çift DNA‘yı kuĢatmıĢ RNA içeren çekirdekçikten oluĢur ve karyozom olarak adlandırılır.10 Çekirdek kromatinden yoksun olduğundan açık renklidir. Çekirdekçik iridir.8 membranlarının Sertoli düzensiz hücrelerinin sınırları vardır apikal çünkü ve lateral geliĢmekte hücre olan 12 spermatogenik hücrelere kriptalar sağlayarak ev sahipliği yapar.4 Bu katlantılardan dolayı hücre sınırlarını ıĢık mikroskopta ayırt etmek olanaksızdır.9 Sitoplazma düz ve granüllü endoplazmik retikulum, mitokondriyon, lizozomlar, lipid damlacıkları, yaygın bir Golgi aygıtı ve zengin bir hücre iskeleti (vimentin, aktin, mikrotübüller) içerir.4 Elektron mikroskopta, Sertoli hücrelerinin sitoplazması granülsüz (düz) endoplazma retikulumu ile doludur ancak granüllü endoplazma retikulumu miktarı sınırlıdır. Ayrıca sitoplazmasında Charcot –Böttcher kristalloidleri olarak bilinen inklüzyon cisimcikleri bulunmaktadır. Bu yapıların iĢlevleri ve düzenlenimleri henüz bilinmemektedir.9 Bu ince fusiform kristalloidler, 1025 µm uzunluğunda ve 1µm geniĢliğindedir. Taramalı elektron mikroskobunda (SEM), paralel veya yakınlaĢan, düz, yoğun, 15 nm kalınlığında filamentler olarak görülürler.10 Sertoli hücreleri, bazolateral bölgelerinde komĢu Sertoli hücreleri ile okludens bağlantıları oluĢtururlar. Bu bağlantılar, seminifer epitelyumu bazal ve adluminal kompartmana ayırır ve geliĢmekte olan spermatositleri ve spermatidleri otoimmun reaksiyonlardan koruyan kan-testis bariyerini belirler.4 Bu bariyer, seminifer tübül lümenin içindeki yapıları dolaĢım sistemindeki antijenlerden yalıtır.7 Sertoli hücrelerinin bir çok iĢlevi bulunmaktadır. Bunlar; geliĢmekte olan spermatogenik hücreleri desteklemek, korumak ve beslemek, spermiyogenez sonunda atılan rezidua (artık) cisimciklerin fagositozu, olgun spermatidlerin aktin-aracılı kasılmalarla seminifer tübül lümenine salınımının kolaylaĢtırılması,4 spermiyum taĢınması için gerekli olan Androjen Bağlayıcı Protein (ABP) salgılanması, embriyonik dönemde Müller kanalının gerilemesini sağlayan Anti-Müllerian Hormon salgılanması,8 inhibin ve aktivin alt ünitelerinin salgılanması,4 testiküler transfferin sentezi ve salgılanmasıyla geliĢen spermatogonyumların demir ihtiyacını sağlamaktadır. 13 Sertoli hücreleri, puberteye kadar seminifer epitelyumun baskın hücre tipidir. Puberteden sonra, seminifer tübülleri döĢeyen hücrelerin %10‘unu oluĢturur. Daha ileri yaĢlarda, spermatogenik hücre populasyonu düĢtüğünde tekrar epitelin ana bileĢeni haline gelir.4 2.3.3. Spermatogenik Hücreler ve Spermatogenezis Spermatogonyumlar bazal kompartmanda bazal lamina ile direkt iliĢkide olan diploid hücrelerdir. Sertoli hücreleri arasındaki tıkayıcı bağlantıların altında yer alırlar ve bu nedenle kan-testis bariyerinin dıĢında yer alırlar. Spermatogonyumlar spermatogonyal kök hücreden köken alırlar ve pubertede baĢlayan mitotik bölünmeleri geçirirler.4 Bu hücreler yuvarlağımsı Ģekle sahip, yaklaĢık 12 µm çapındaki hücrelerdir.7 Çekirdekleri irili, ufaklı kromatin tanecikleri ve bir çekirdekçik içerir.8 Pubertede baĢlayan ve diploid spermatogonyumların haploid spermatozoonları oluĢturduğu süreç spermatogenezis olarak adlandırılır.7 Spermatogonyumların Koyu A tipi, Açık A tipi ve B tipi vardır. Koyu A tipi spermatogonyumlar mitozla bölünerek Koyu A tipi (spermatogonium A) spermatogonyumları oluĢturur. Koyu A tipi spermatonyumlar da bir dizi bölünmeler sonunda B tipi spermatogonyumları meydana getirir. B tipi spermatogonyumların (spermatogonium B) bölünmesiyle primer spermatositler (Spermatosit I, spermatocytus primarius) oluĢur. Primer spermatositin 46 (44+XY) kromozomu olup spermatogonyumlara göre iki kat DNA miktarına sahiptir. DNA‘sı 4n‘dir. Primer spermatositler seminifer epitelin orta katlarında bir ya da iki sıra halinde bulunur. Bu hücreler oluĢtuktan sonra birinci mayoz bölünmenin profaz safhasına girerler. Bu süreç yaklaĢık 22 gündür. Birinci mayoz bölünmenin bitiminde primer 14 spermatositten, iki yavru hücre oluĢur. Bu hücrelere sekonder spermatosit (spermatosit II, spermatocytus secundarius) denir. Sekonder spermatositler, primer spermatositlerden daha küçük hücrelerdir. 23 kromozom ve 2n DNA içerirler. Sekonder spermatositler çok hızlı bir interfaz aĢaması ve belirgin bir DNA sentezi olmayan ikinci mayoz bölünmeye giderler. Ġkinci mayoz bölünmenin sonunda 23 tek kromozom ve n DNA taĢıyan ikiĢer tane yuvarlak yapıda spermatid oluĢur. Spermatidler 7-8 mikron büyüklüğündedir.8 Spermatidler seminifer tübül lümenine yakın adluminal kompartmanda yerleĢmiĢlerdir ve Sertoli hücre kriptaları içine gömülürler.4 Ardından spermatidlerin, spermatozoonlara dönüĢebilmek için geçirdiği değiĢimleri içeren spermiyogenezis (spermiogenesis) gerçekleĢir. Spermiyogenezis‘de üç ana olay gerçekleĢir: Flagellum geliĢmesi, akrozom geliĢmesi ve nükleer yoğunlaĢma. Flagellum, distal sentriyolden geliĢir. Flagellum, keratin içeren dıĢ yoğun lifler ve fibröz kılıf ile çevrili aksonem‘e (eĢmerkezli dizilimli 9+2 mikrotübül çiftleri) sahiptir. Mitokondriyonlar kuyruğun proksimal bölümü çevresinde sarmalımsı bir kılıf oluĢturur. Döllenme için gerekli olan hidrolitik enzimlerin depolanması ve sürekli sentezinin gerçekleĢtiği akrozomal keseyi içerir. Akrozom geliĢmesi dört evre içerir: Golgi evresi, kep/Ģapka evresi, akrozomal evre ve olgunlaĢma evresi. Ġlk olarak Golgi evresinde, küçük PAS pozitif proakrozomal granüller Golgi kompleksinde yoğunlaĢır.8 Bu granüller Golgi kompleksinden akrozomal veziküle aktarılır. Sentriyol çifti akrozomal vezikülün zıt kutbuna göç eder. Kep evresinde, akrozom kesesi yassılaĢır, çekirdek zarına tutunmuĢ bir kep oluĢur. Bu yapı çekirdek çevresini sarmaya devam eder. Sentriyol çifti akrozomal vezikülün zıt kutbuna ulaĢmıĢtır. Akrozomal evrede, akrozom, çekirdeğin üst üçte birlik kısmını örter ve sarmaya devam eder. Bu Ģekilde manĢet geliĢir.4 Akrozom, hyaluronidaz, nöroaminidaz, asit fosfataz ve proteaz gibi hidrolitik 15 enzimleri içerir.8 Distal sentriyol, 9+2 eĢmerkezli dizilmiĢ mikrotübül çiftlerinden oluĢan aksonemi oluĢturur. Mitokondriyonlar geliĢen aksonem boyunca göç ederler. OlgunlaĢma evresinde, perinükleer halka ve ona tutunmuĢ mikrotübüllerden oluĢan manĢet kaudale ilerler. Keratin içeren dıĢ yoğun lifler geliĢir ve aksonem boyunca ilerler. Mitokondriyonlar, sadece orta parçada dıĢ yoğun liflerin çevresinde dizilir. Spermiyogenezis‘de gerçekleĢen diğer bir olay ise nükleer yoğunlaĢmadır. Bu süreçte, somatik histonlar (H1, H2A, H2B ve H4) arjinin- ve lizin-zengin protaminlerle yer değiĢtirir.4 Spermatitin olgunlaĢma evresi tamamlandığında Sertoli hücresinden ayrılır ve lümende serbestleĢir. Toplam spermatogenezis süresi 61-64 gündür.8 Olgun spermiyum, yaklaĢık 60 mikron uzunluğunda: baĢ, gövde ve kuyruk bölümlerinden oluĢur.8 BaĢ kısmı, akrozomla sarılmıĢ çekirdekten oluĢur. Bağlantı parçası bir çift sentiyolün bulunduğu dar parçadır. Kuyruğun orta parçası, dıĢtan içe, sarmal olarak dizilmiĢ mitokondriyonların oluĢturduğu tabaka, dıĢ yoğun lifler (9 adet) ve 9+2 mikrotübüler aksonemden oluĢur. Esas parça, kuyruğun en uzun parçasıdır. DıĢtan içe, bir fibröz kılıf ve yedi dıĢ yoğun lifle sarılı merkezi aksonem içerir. Son parça ise sadece plazma membranı ile sarılmıĢ 9+2 mikrotübüler aksonemden oluĢur.4 2.3.4. Leydig Hücreleri Leydig hücre toplulukları, kan damarları ve lenfatik kanal veya sinüzoidler yakınında, intertübüler alanda yerleĢmiĢtir. Bu hücreler 15-20 mikrometre çapında çok köĢeli ya da yuvarlağımsı Ģekilli hücrelerdir. Çekirdek hücre ortasına yerleĢiktir ve ökromatiktir. Bir, iki çekirdekçik 16 içerir.8 Birçok steroid üreten hücre gibi, Leydig hücreleri lipid damlacıkları, karakteristik tübüler kristalı mitokondriyonlar, çekirdeğin hemen yanında büyük bir Golgi kompleksi ve iyi geliĢmiĢ bir düz endoplazmik retikulum içerir.4 Leydig hücre sitoplazmasında ayrıca büyük çomak Ģeklinde protein yapısında Reinke kristalloidleri (crystalloideum) vardır.8 Bu kristalloidler puberteden önce görülmez ve yaĢ ilerledikçe sayıları artar.7 Puberteden sonra, siklik adenozin monofosfat (cAMP)-aracılı mekanizma tarafından lüteinleĢtirici hormon (LH) ile uyarılmasının ardından, Leydig hücreleri, testosteron üretir. Serumda bulunan testosteronun %95‘i Leydig hücreleri tarafından sentezlenir. Testosteron baĢta adipoz doku olmak üzere, birçok dokuda östrojenlere aromatize edilebilir. Testosteron, spermatogenezi, erkek libidosu ve erkek aksesuar bezlerinin (prostat ve seminal vezikül) fonksiyonlarını sürdürür.4 Testosteron, öncülü olan kolesterolden üretilir. Kolesterol ya doğrudan DER zarlarında sentezlenmekte ya da dolaĢımdaki düĢük yoğunluklu lipoprotein moleküllerinden türemektedir.7 DolaĢımdaki kolesterol hücreye girer, asetil koenzim A (CoA) tarafından esterleĢtirilir ve sitoplazmada lipid damlacıkları Ģeklinde depolanır. Kolesterol, yağ damlacıklarından mitokondriyonlara steroidogenik akut regülatör protein (StAR) aracılığıyla taĢınır ve pregnenolon üretilir. DER‘deki enzimler pregnenolone‘u progestreon‘a ve onu da testosterona dönüĢtürür. Leydig hücrelerinde üretilen diğer androjenler, dehidroepiandrosteron (DHEA) ve androstenedion‘dur.4 Fetal Leydig hücreleri gebeliğin 8 ve 18. haftaları arasında steroidogenik olarak aktiftir. Gebeliğin 18. haftasından itibaren, testiste 17 Leydig hücre populasyonu baskındır. LH ve prolaktin Leydig hücre fonksiyonunu düzenler. Prolaktin, LH reseptörünün gen ekspresyonunu düzenler. LH, testosteron üretiminden sorumludur. 2.4. Epididimis Histolojisi Epididim, içinde spermlerin olgunlaĢtığı (dölleme yetenekleri için gerekli olan ileriye doğru hareket etme özelliğini kazandıkları) oldukça kıvrıntılı bir tübüldür.4 Epididim kanalı üç ana segmente bölünür: (1) baĢ ya da kaput; (2) gövde ya da korpus; ve (3) kuyruk ya da kavda.4 Epididimin kanal çevresini saran bağ dokusu ve kan damarları epididimis‘in gövde ve kuyruğunu oluĢturur. Epididim lümeni, yuvarlak biçimli bazal ve yüksek boylu prizmatik hücrelerden oluĢan yalancı çok katlı epitelle (epithelium pseudostratificatum columnare) döĢelidir. Hücreler bazal membran üzerine otururlar. Epitel katın altında düz kas katı (tunica fibromuscularis) ve çevrede bağ dokusu (tunica adventitia) bulunur.8 Epitel iki ana hücre tipinden oluĢur: (1) Lümenden bazal laminaya uzanan prizmatik esas hücrelerdir.4 Esas hücrelerin serbest yüzlerinde uzun dallanmıĢ bölgesinde stereosilya stereosilyalar uzundur. Kuyruk vardır.8 Epididimin bölgesinde baĢ stereosilyanın yüksekliği azalır.4 Stereosilyumlar, hücrenin yüzey alanını büyütür ve testisten spermatozoonlarla birlikte gelen fazla sıvının emilmesinde iĢlev görür.7 Ayrıca iyi geliĢmiĢ Golgi aparatı, lizozomlar ve veziküller bulunur.4 Esas hücrelerde glikoproteinlerin salgılanması, endositoz ve pinositoz 18 yaygındır. Gliserofosfokolin denilen ve spermiyumların kapasitasyonunu baskılayan bir madde salgılarlar;8 (2) Bazal lamina ile iliĢkili olan piramit Ģekilli bazal hücrelerdir. Bazal hücreler, esas hücrerin farklılaĢmamıĢ öncülleri olarak dikkate alınır. Epitel katı, epididimin baĢ bölgesinde daha uzun, kuyruk bölgesinde daha kısadır. BaĢtan kuyruğa doğru kalınlığı artan bir iç dairesel düz kas tabakası ve gövdeden itibaren görünen bir dıĢ uzunlamasına tabaka, epiteli ve bazal laminayı kuĢatır. Kas tabakası epididim kanalı boyunca spermin taĢınmasını kolaylaĢtırmak için peristaltik hareketler gösterir.4 Epididimisin üç ana iĢlevi bulunmaktadır: 1. Spermiyum olgunlaĢması : Epididimin baĢ bölgesinde toplanan spermiyumlar epididimin dölleyebilme gövdesinden yeteneğine kuyruğuna sahiptir. doğru Döllenme kazanılır. yeteneği Spermiyum olgunlaĢması Ģu Ģekildedir; yoğunlaĢmıĢ kromatinin sabitlenmesi, plazma membranının yüzey yükündeki değiĢiklikler, spermiyum tarafından yeni yüzey proteinlerinin kazanılması. 2. Ejakülasyona kadar spermiyum depolanması. 3. Depolanma bölgesi olan epididim kuyruğuna doğru peristaltik hareketlerle spermiyum taĢınması.4 19 2.5. Testis Fizyolojisi Erkekte esas üreme fonksiyonunu sperm hücresi (spermatozoon) oluĢturmaktadır. Ayrıca testis erkekte cinsiyet hormonu olan testosteronu yapar.3 Doğumdan önce fötusun testisi androjen salgılar. Doğumdan sonra testisin Leydig hücreleri kaybolur ve böylece doğumdan ergenlik çağına kadar testisler hormon yapmazlar. Üreme iĢlevi 10-11 yaĢlarında baĢlar, 15-17 yaĢlarında tam fonksiyon yapacak duruma ulaĢır. Testisin Leydig hücreleri çoğalırlar, androjen hormonlar yetiĢkinlerdeki düzeye gelirler. Testisin bu iĢlevi hipotalamohipofiziyal portal sistemin kontrolü altındadır.4 Hipotalamustan salgılanan gonadotropin salgılatıcı hormon (GnRH) hipofiz bezinin ön lobunu uyarmaktadır. Gonadotropin-tetikleyici hormon, hipotalamusun arkuat ve preoptik alanlarında üretilen bir dekapeptiddir. GnRH, bazofilik gonadotroplar tarafından FSH ve LH salınımını kontrol eder. LH (luteinize edici hormon) erkeklerde, testiste yer alan Leydig hücreleri tarafından üretilen testosteron hormonunun sentezini kontrol eder. Testosteron, spermatogenezi, erkek libidosunu ve erkek aksesuar bezlerinin (prostat ve seminal vezikül) fonksiyonlarını sürdürür. FSH (folikül uyarıcı hormon) erkeklerde, Sertoli hücreleri üzerine etki ederek, androjenlerden östrojenin aromatizasyonunu uyarır ve testosteronla bağlantılı olarak androjen bağlayıcı protein (ABP)‘in üretimini sağlar. ABP, androjenleri bağlar ve ABP-androjen kompleksi geliĢen spermatogenik hücrelerin çevresinde yüksek androjen seviyelerini sağlar. FSH ve GnRH‘ın salgılanmaları, sertoli hücreleri tarafından üretilen inhibin ile engellenirken, aktivin ile arttırılmaktadır. Ayrıca, GnRH ve LH‘ın salgılanması, erkekte testosteron tarafından inhibe edilmektedir.4 20 2.6. Toluen Toluen, Toluol, Fenil Metan, Metil Benzen veya Hippürik asit olarak bilinen renksiz, kokulu, uçucu bir sıvıdır. Suda çözünmez. Bir çok organik madde için çok iyi bir çözücüdür. Toluen, organik çözücü olarak yaygınlıkla endüstride kullanılmaktadır. Benzenin aksine kanserojen olmaması, sanayide çözücü olarak daha çok tercih edilmesine olanak sağlar. Ancak, toluenin tepkime sonrası ortamdan uzaklaĢtırılması zordur. Kullanım alanları; çözücü olarak boyalarda ve boyaları inceltmede, plastik imalatında, mürekkep yapımında, yapıĢtırıcılarda, dezenfektanlarda, biyokimyada alyuvarları parçalayarak hemoglobini ortaya çıkarmada, yakıtlarda oktan arttırıcı olarak ve patlayıcı yapımında kullanılmaktadır. Toluen ayrıca evsel ürünlerden (boyalar, boya tineri, yapıĢtırıcılar, temizlik malzemeleri) ve sigara dumanından serbest kaldığı için genel bir kapalı ortam kirleticisidir.13,33 Yapılan araĢtırmalarda toluenin en yüksek seviyeleri matbaacılık, boyacılık, otomotiv ve ayakkabıcılık gibi çalıĢma ortamlarında bulunmuĢtur.32 Günlük yaĢantıda toluenin alımı, bir çok uçucu çözücülerde olduğu gibi inhalasyon ve oral yol ile gerçekleĢmektedir. Toluen'i vücut sıvılarına girmesinin en kolay yolu ise inhalasyondur. Ġnsanlar solunan toluenin % 40-60 ‗ını absorbe ederler. Her insan günlük 0.2 mg toluen alır. Alınan toluen‗in % 60‘ı havadan, % 40‘ı yiyeceklerdendir. Deri yoluyla alımı ise % 1‘dir. Organizmada toluenin dağılımı doku ve organların yağ içeriğinden etkilenir. En fazla adipoz dokuda olmak üzere, karaciğer, akciğer, böbrek ve merkezi sinir sistemi gibi iyi kanlanan organlarda 21 yoğunluğu daha fazladır. Metabolik dönüĢümü temelde karaciğerdedir. Toluenin yarı ömrü, insanlarda subkutanöz adipoz dokudan 0.5- 2.7 günde, kandan 6-8 saat sonra atılır.14 Toluen, diğer merkezi sinir sistemi depresanlarında olduğu gibi ligand-geçit iyon kanallarının iĢlevini etkilemektedir. Böylece, toluen, mikromolar miktarlarda, geriye çevrilebilir, etkili non-kompetitif (yarıĢmasız) N-metil-D-aspartik asit (NMDA) reseptörlerinin inhibitörüdür ve NMDAreseptör aracılı akımı engellediği belirtilmiĢtir.21,22 NMDA reseptörleri, glisin ve d-serin gibi aminoasitlerle özelliğini değiĢtirir ve bu aminoasitler, iyon kanallarının açılımında allosterik bir değiĢimle NMDA reseptörlerinin coagonisti olarak görev yaparlar. Yapılan çalıĢmalarda toluenin akut etkisini, merkezi sinir sistemi üzerinde dopaminerjik nöron aktivasyonu ile gösterdiği ve corpus striatum ve prefrontal korteks‘te dopamini serbest bıraktığı rapor edilmiĢtir.15,35,36,37 Ayrıca toluen‘in Dopamin D2 ve D3 reseptörlerinin bulunduğu radyoimmunoassay bir çalıĢmada, seçici olarak D2 reseptöründe değiĢimlere neden olduğu gösterilmiĢtir. Buna göre, dopamin aracılı lokomotor davranıĢlarda, D3‘den çok D2 reseptörünün iĢlevindeki değiĢimden kaynaklandığı düĢünülebilir.21 Toluenin, bir hidrokarbon olarak yüksek yoğunluklarda, memeli merkezi sinir sisteminde serbest oksijen radikalleri (ROS) ve serbest nitrojen radikallerinin (RNS) yükselmesine neden olduğu gösterilmiĢtir. Sinaptozomlarda; ROS artıĢı, reseptörlerin, enzimlerin ve iyon pompalarının hasarı ile sonuçlanmaktadır. ROS, nükleik asitlerinin arasına da girebilir ve böylece mutasyonları meydana getirir veya lipid peroksidasyonunu sinaptazomlarında, baĢlatabilir. Ayrıca, intrapartikular Ca+2 toluen‘in sıçan düzeyini beyin arttırdığı gözlenmiĢtir.19,18,39 22 Aromatik bir hidrokarbon olan toluen kötüye kullanım için çok yüksek bir potansiyele sahiptir. Uçucu madde bağımlıların % 90 ‗ı toluen (tiner) kullanmaktadır. Bu durumun en önemli sebebi ise tinerin temininin kolay, ucuz ve kullanılmasının yasak olmamasıdır.16 Toluen, elektrofizyolojik ve nörodavranıĢsal etkileri olduğu bilinen nörotoksik bir kimyasaldır.11,27,34 Toluen, alkol ve diğer uçucu maddeler gibi merkezi sinir sistemi üzerinde önce uyarıcı sonra depresan etki yapar. Toluenin etkileri: görme bozuklukları, öfori (yoğun Ģekilde mutluluk ve iyi hissetme hali), halüsinasyonlar (varsanı), yanılgılar (delüzyon, sanrı), bunama (bir çeĢit akıl hastalığı), duyusal iĢlev bozukluğu, kriz ve titreme olarak sıralanabilir.15,40,16 Ayrıca, çalıĢmalar gösterdi ki gebelik boyunca toluene etkin bırakılan kadınlarda, geliĢimsel gecikmeler, mikrosefali ve kavrama bozuklukları gibi konjenital nörolojik bozukluk taĢıyan bebek dünyaya getirme yatkınlığı vardır.42,43 Bu olası nedenlerle, toluene etkin kalma önemli derecede embriyopatiye sebep olabilir ki bu durum ―Fetal Çözücü Sendromu‖ olarak da bilinir.12,43 Toluenin bu tür etkilerinin yanı sıra kanserojenik etkisi bulunmamaktadır. Toluenin kısa dönemli etkileri: 750 mg/ m3 , hafif boğaz ağrısı ve göz kaĢıntısı, baĢ ağrısı, baĢ dönmesi ,yorgunluk; 1500 mg/m3, deride yanma, batma, 8 saat ve daha uzun sürede zihinsel karıĢıklık; 1875-2250 mg/ m3, iĢtahsızlık, yürüme bozukluğu, mide bulantısı, sinirlilik, kısa süreli hafıza kaybı; 3000 mg/ m3, aĢırı mide bulantısı, kontrol kaybı, kas yorgunluğu, uykusuzluk; 15000 mg/ m3, 1 saat veya daha uzun sürede ölüm olasılığı; 37500-112500 mg/ m3, uzun sürede ölüm olasılığına sebep olmaktadır.20 Toluenin uzun dönemli etkileri ise merkezi sinir sistemi bozuklukları, kalp ve karaciğerde bozukluklar, kemik iliğinde doku bozuklukları, kan sayımında değiĢikliklerdir. Toluene kısa ya da uzun sürede etkin kalınması ile meydana gelen bu etkiler, belirli belirteçlerle vücutta tespit edilebilinir. Vücuttaki toluen, üriner sistemdeki hippürik asit miktarına (toluenin birincil 23 metaboliti), ortho-cresol miktarına (toluenin küçük metaboliti) ve venöz kandaki toluen miktarına bakılarak belirlenebilir. Ancak bu belirteçler, toluenin akut ya da kronik alımına bağlıdır. Üriner sistemdeki hippürik asit miktarı, uzun zaman boyunca toluene etkin kalmanın belirteci olarak düĢünülmüĢtür.44 Üriner sistemdeki ortho-cresol miktarı ise özel bir yöntem değildir. Çünkü, elde edilen değerler, sigara içmeden, cinsiyet farklılıklarından, alkol tüketimi ve fiziksel aktiviteden etkilenmektedir. Venöz kandaki toluen ise en güvenilir ve en duyarlı yöntemdir.24,45,46 2.7. C Vitamini C vitamini (Askorbik asit), üzerinde ilk bilimsel araĢtırmalar, 1907'de Holst ve Frolich ‗in birçok besin maddesinin, özellikle yeĢil sebze ve meyvelerin skorbüt hastalığını önleyici etkilerini bulmalarıyla baĢlamıĢtır.147,148 C. Funk 1912'de skorbüt hastalığının besinlerde bulunan bir faktörün eksikliği sonucu oluĢtuğu düĢüncesini ortaya koymuĢ ve bu maddeye ‗antiskorbutik vitamin‘ adını vermiĢtir. Ardından Drummond 1920'de antiskorbutik vitamin için ‗Vitamin C‘ adını kullanmıĢtır. Zilva ve çalıĢma arkadaĢları (1918-1929) limondan antiskorbutik faktörü yoğunlaĢtırma üzerinde çalıĢmıĢlar ve hemen hemen saf askorbik asit bazı fiziksel ve kimyasal özellikleri belirlenerek izole edilmiĢtir. 149 Zilva deneylerini sürdürürken Szent-Gyorki 1928 yılında portakal, lahana ve hayvanların adrenal bezlerinden askorbik asidi ayırmıĢtır.150 Askorbik asit ismi Szent-Gyorki'e izafeten verilmiĢtir. Askorbik asit bir monosakkarit türevi olup suda çözünen bir vitamindir. Yapıca glukoza ve diğer altı karbonlu monosakkaritlere benzer. Renksiz, beyaz ve asit reaksiyondadır. C Vitamini'nin asiditesi 3. 24 karbonunda yer alan enol hidrojenine bağlıdır. Canlılarda C vitamini oksitlenmiĢ ve indirgenmiĢ olarak iki Ģekliyle bulunmaktadır. Bu tepkime iki yönlüdür ve her ikisi de C vitamini aktivitesi gösterir. Askorbik asitin L-askorbik asit ve D-askorbik asit olmak üzere iki Ģekli vardır. D-askorbik asit inaktiftir. L izomeri ise biyolojik olarak aktif formudur. C vitamini denildigi zaman aktif olan L-askorbik asit anlaĢılmaktadır. C vitamini sentezi, glukozdan türevlenen glukuronik asit ya da galaktonik asit üzerinden yürür. Bu metabolik yol ile glukuronik asitten C vitamini sentezi için 3 enzime gereksinim vardır.152,154,155 2.7.1. C Vitamini’nin İşlevleri C vitamininin vücutta birçok görevi vardır. Dokuları bir arada tutan bir protein çeĢidi olan kollagenin sentezinde görev yapar.156 Bu görevini bağ dokusunda kollagen yapımı için hidroksiprolin sentezinde koenzim olarak görev yaparak gerçekleĢtirir.151 C vitamini kollagen yapımında görev alarak kapiller damar duvarının kuvvetli olmasında da önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle, C vitamini eksikliği kapiller damar duvarlarının direncinin azalmasına yol açabilmektedir. C vitaminin eksikliğininin ileri seviyelerinde kan damarları zayıflamakta ve küçük travmalarla kanamalar görülebilmektedir. C vitamini; E vitamini,169 A vitamini, B2 Vitamini, B5 Vitamini, Folik Asit, Demir, Kalsiyum gibi bazı vitaminlerin ve minerallerin vücutta kullanılabilmelerini sağlamaktadır. Ayrıca demirin emilimi için de C vitamini gerekmektedir. 25 C vitamininin en önemli görevlerinden birisi de vücudu enfeksiyonlara ve bakteri toksinlerine korumasıdır. 159,160 karĢı Enfeksiyonlar, vücuttaki C vitamini miktarını azaltır. Bu vitamin yeterli miktarda alındığında enfeksiyonlar önlenmekte ve C vitamini alımı arttırıldığında enfeksiyonlarda azalma görülmektedir. 158 Ayrıca C vitamini, bazı toksik maddelerin etkisini azaltmaktadır. Örneğin, vücuda alınan nitritlerin kanser yapıcı nitrozoma dönüĢümünü önlemektedir.157,159,168 Askorbik asidin hücre çalıĢmasında görev alan birçok madde ile iliĢkisi olmasına karĢın bu iliĢkilerden birçoğunun gerçek mekanizması henüz yeterince açıklanamamıĢtır. Bununla birlikte askorbik asidin vücut çalıĢmasında çok yönlü ve önemli iĢlevleri olduğu kesin olarak bilinmektedir. C vitamini, canlılarda 11 enzim için elektron verici olarak rol alır.48 Diğer bir deyiĢle enzimlerin kofaktörü olarak görev almaktadır. Enzimlerden 3‘ü mantarlarda iken diğer 8 enzim insanlarda bulunmaktadır. Bu enzimlerden yer biyosentezinde hidroksilasyonuna norepinefrinin aminasyonunda almaktadır. 3‘ü kollagen alırken,51,163,165 katılırken diğer ayrıca, biri biyosentezinde,161,162 161,164 2‘si hidroksilasyonunda, 3 enzim katekolamin biri peptid karnitin kollagen grubundan hormonlarının diğer enzim ise tirozin metabolizmasında görev 52,53 C vitamini ayrıca; cilt sağlığını korur, kanda kolesterolün normal düzeylerde bulunmasını sağlar, vücutta yağ asit düzeylerini düĢürür, nezle ve gripte ortaya çıkan belirtilerin önüne geçer, vücudun savunma sisteminin iĢlev görmesine yardımcı olur.159 Savunma sisteminde; interferon oluĢumu, kompleman aktivitesinin sağlanması ve antikor yapımını gerçekleĢtirir. C vitamini, steroid hormonlarının 26 sentezinde de görev almaktadır. C vitamininin epinefrin ile yara ve iltihaplanmaya karĢı etkinlik gösteren steroidlerin sentezinde de rolü olduğu bildirilmiĢtir. 2.7.2. C Vitamini’nin Antioksidan Özelliği C vitamini , hidrofiliktir ve ekstrasellüler sıvıdaki en önemli serbest radikal temizleyicisidir. Serbest radikali nötralize ederek biyomembranları peroksidatif hasardan korur.59 C vitamini, bu görevini biyosentetik veya antioksidan reaksiyonlarda elektron kaybederek kısa yarı ömre sahip askorbil radikali ve dehidro askorbik aside (DHA) okside olarak gerçekleĢtirir.25 Ġndirgeyici ve antioksidan bir ajan olarak askorbik asit çeĢitli lipid hidroperoksitlerle direk olarak reaksiyona girerek, hücre membran komponentlerini oksidatif hasardan korumaktadır.26 Askorbik asit, oksijen tutma özelliğine sahip olması nedeniyle antioksidan olarak kullanılır. Yağların ve yağlı besinlerin uzun süre saklanabilmesi, beyaz renkteki sebze ve meyvelerin kararmasının önlenmesi için kullanılır. Ayrıca askorbik asit kuvvetli bir indirgeyici ajandır; 280 mV'lik düĢük bir redoks potansiyeline sahip olması, onun hemen tüm diğer okside olan serbest radikallerle reaksiyona girme yönünde termodinamik potansiyelinin varolduğu anlamına gelir. Bu Ģekilde C vitamini, serbest radikaller olarak bilinen zararlı maddeleri etkisiz hale getirir. 27 2.7.3. C Vitamini’nin Eksikliği C vitamini‘nin yetersizliği ile idrar ve kandaki C vitamini miktarı azalmaktadır. Bu durumda askorbik asit eksikliğine bağlı klinik belirtiler görülmeye yorgunluk, isteksizliktir. iĢtah baĢlamaktadır. azalması, Yetersizlik Klinik yaraların arttıkça, belirtilerin iyileĢmesindeki büyümede hafif Ģekilleri gecikme duraklama, ve anemi, enfeksiyonlara karĢı direncin azalması, burun kanamaları, ağız içi yaralar, diĢ etlerinin ĢiĢmesi ve kanaması, diĢ kaybı, eklemlerde ĢiĢmeler, ateĢ, kanamalar ve kemiklerde kırılmalarla belirlenen skorbüt hastalığı görülmektedir. Çocuklarda büyümenin yavaĢlaması, enfeksiyonlara karĢı vücut direncinin azalması, enfeksiyon hastalıkları, yaĢlılarda ciddi damar problemleri, yüksek tansiyon, eklem iltihabı, ülser, damar sorunları, allerji ve safra kesesi taĢları gibi bir çok sağlık sorununun C vitamini ile iliĢkili olduğu düĢünülmektedir.159,160 2.7.4. C Vitamini’nin Fazla Alınması C Vitamini, güvenle kullanılabilen bir maddedir. Fazla miktarda C vitamini alımı (günde yaklaĢık 1000 mg‘ dan fazla) bulantı, ishal, karın krampları ve böbrek taĢlarına neden olabilir. Böbrek hastalarının, C Vitamini kullanmaması gereklidir.170,171,172,173 28 2.7.5. C Vitamini Kaynakları ve Vücuda Alımı Doğada çok yaygın Ģekilde bulunan C vitaminin en zengin kaynaklarını taze meyve ve sebzeler oluĢturur. Meyveler arasında en çok askorbik asit içerenler; limon, portakal, greyfurt, kivi, ananas, çilek, kuĢburnu ve frenk üzümüdür. Elma, armut ve erik ise diğerlerine göre daha az miktarda askorbik asit içerir. Bu meyvelerden özellikle sitrus meyveleri (limon, portakal, greyfurt), kivi ve domatesin dıĢ kısımları (kabuk) askorbik asit bakımından zengindir. Sebzeler, karnabahar, lahana, ıspanak, kuru soğan, biber, turp, tere, maydanoz ve yer elması askorbik asit bakımından en zengin kaynaklardandır.166,167 Pauling 1970 yılında yayınladığı araĢtırmasında günlük C vitamini alım miktarının 2-3 g olması gerektiğini ileri sürmektedir. Ancak günlük askorbik asit gereksinimi olarak çeĢitli kaynaklar tarafından önerilen miktarlar arasında farklılıklar vardır. Bunun sebebi askorbik asit ihtiyacının yaĢ ve cinsiyete bağlı olarak da değiĢmesidir. Dünya Sağlık Örgütü ise günde yaklaĢık 20-30 mg alınması gerektiğini belirtmiĢtir.56 Besinlerdeki askorbik asit, vücuda alındıktan birkaç saat sonra ince bağırsaktan emilerek kana geçer. Bağırsaklardan C vitamini‘nin emilimi, enerji gerektiren sodyum bağımlı transport mekanizması ile gerçekleĢir.55 100 mg ve daha az vitamin alındığında bu miktarın %80-90'ı emilmektedir. Bu esnada kandaki düzeyi kısa süre için yükselir. Kan dolaĢımı ile dokulara taĢınır ve fazlası böbreklerden idrarla dıĢarı atılır. Gereğinden fazla alınan askorbik asidin bir bölümü de monosakkaritlerde olduğu gibi karbondioksit ve suya okside olur. C vitamini‘nin düĢük plazma 29 değerleri ise diyabetli hastalarda, sigara içenlerde ve enfeksiyonlarda tespit edilmiĢtir.57,58 2.8. E Vitamini 1922 yılında Evans ve Bishop‘un gebe sıçanlarda kullandıkları bu madde, 1924‘de Dr. Bennett Sure tarafından ―vitamin E‖ olarak isimlendirilmistir. 1925 yılında ise Evans bu bileĢiğe tokoferol (tokos=doğurmak, phero=tasımak, bilesiğin alkol olması nedeniyle ol ) adını vermistir.184 E vitamini yağda eriyen bir vitamin olup hücre zarında bol miktarda bulunmaktadır. Kimyasal olarak tokol yapıda bir madde olup sekiz antioksidan ailesinden oluĢur. Bunlar: 4-tokoferol (alfa-, beta-, gama, delta-) ve 4-tokotrienol (alfa-, beta-, gama-, delta-) ‗dur.185 α-tokoferol, insan vücunda, kanda ve dokularda bulunan E vitamini‘nin aktif formudur. Ġnsan dokularında en az etkili formu ise gama-tokoferol‘dür. 2.8.1. E Vitamini’nin Görevleri E vitamini; sinir sisteminin, kasların, hipofiz ve böbreküstü bezleri gibi endokrin bezlerin ve üreme organlarının iĢlevleri için önemlidir. BağıĢıklık sistemi ve lenfositlerde bulunan enzim ve moleküllerin aktivitelerini etkiler. Trombosit agregasyonunu engellerken, vazodilatasyonu arttırır. A vitamininin emilimine yardımcı olur, demir 30 metabolizması, oksidatif stres ve AIDS gibi viral hastalıklar süresince immün sistem ve sinir dokularının iĢlevlerinin sürdürülebilmesi için gereklidir. Kan dolaĢımını ve normal kan pıhtılaĢmasını güçlendirip yüksek kan basıncını azaltmaktadır. E vitamini, özellikle yoğun olarak bulunduğu hücre zarında yağlara zarar veren zincir tepkimelerini durdurur. Vücutta, hücre zarı bütünlüğünü sağlamanın yanı sıra, yağların transferini sağlayan lipoproteinlerdeki yağları oksidasyondan korur.188,189 E vitamini, protein kinaz C-(PKC) enziminin etkinliğini inhibe eder.186,187 Güçlü bir antikoagülan olan okside olmuĢ α-tokoferolü oluĢturur. Ayrıca E vitamini bileĢikleri, prostaglandin gibi inflamasyon bileĢiklerinin üretimini azaltır. Gama-tokopherol, plazma ve arteriel dokulardaki süperoksit dismutaz (SOD) etkinliğini arttırdığından α- tokoferol‘den çok daha güçlüdür. SOD, temel antioksidan enzimdir. Hem α-tokoferol, hem gama-tokoferol, nitrik oksit (NO) üretimini ve nitrik oksit sentaz (cNOS) etkinliğini artırırken, gama-tokoferol, cNOS protein ekspresyonunu arttırmaktadır.78 Laboratuvar çalıĢmaları göstermiĢtir ki, tokotrienoller, bazı insan kanser hücrelerinin büyümesi ve/veya proliferasyonunu etkileyebilir. Yu W ve arkadaĢlarının 1999 yılında yapmıĢ oldukları çalıĢmada, insan meme kanser hücrelerinin büyümesinde, tokotrienoller ve delta- tokoferollerin kanser hücrelerinin apoptozisini indüklediğini belirtmiĢlerdir.75 31 2.8.2. E Vitamini’nin Antioksidan Özelliği Antioksidanlar, engelleyerek veya reaktif peroksidasyon oksijen zincir türevlerini tepkimelerini toplayarak lipid peroksidasyonunu inhibe ederler.72,188,189 E vitamini, lipofilik özelliği nedeniyle membran moleküllerine bağlanarak membran yüzeyine yerleĢmektedir.73 Tokoferoller ve tokotrienoller, peroksi radikallerinin yanı sıra, singlet oksijen ve diğer reaktif türleri ve serbest radikalleri de yakalar. E vitamini, en yüksek koruyucu etki gösterdiği hücre ve organel membranlarında öncelikli olarak yerleĢmiĢ olmasına karĢın, E vitamini miktarı (yoğunluğu), her 2000 fosfolipid molekülü için bir molekül E vitamini olabilir ve bu durumda serbest radikallerle gerçekleĢen reaksiyon sonrasında, E vitamininin hemen yenilenmesi gerekir.74 E vitamini‘nin temel antioksidan olmasının nedenleri;186,187 Tokoferoller ve Tokotrienollar, zincir kırıcı antioksidanlardır: lipid peroksidasyon zincirini kırarlar. E vitamini‘nin yapısı, hücre zarını korumada onu eĢsiz ve gerekli yapar. Kötü kolesterol olan LDL‘nin oksidasyonunun temel inhibitörü E vitaminidir. 2.8.3. E Vitamini’nin Eksikliği ve Fazlalığı Hayvanlarda, E vitamini eksikliğinin, hücre zarının hasara uğraması ve hücre içeriğinin hücre dıĢı sıvılara çıkması gibi iĢaretleri 32 bulunmaktadır. Hayvanlarda düĢük E vitamini diyeti uygulandığında, kardiyak problemleri, miyopatiler, nöropatiler ve karaciğerde nekroz gözlenmiĢtir.76,176 Ġnsanlarda E vitamini eksikliği son derece az olarak görülmektedir. E vitamini eksikliğinde; baĢta anemi ve göz bozuklukları olmak üzere, kolay yorulma, yaraların geç iyileĢmesi ve infertilite ortaya çıkabilir. E vitamini eksikliği kalp hastalıkları ve kanser riskini de artırır.177 Ayrıca, insanlarda E vitamini eksikliği, spinoserebral ataksi ve miyopatiler olarak tanımlanan nöromuskular anormalliklerle sonuçlanmaktadır.79,176 Periferik nöropati, genelde serbest radikallerin sinirleri hasarlaması ve duyusal nöronların tamamıyla iĢlevini kaybetmesi ile gerçekleĢir.190 Buna benzer olarak, E vitamini eksikliği, büyük ölçüde prematüre bebeklerde, serbest radikallerin hasarının bir sonucu olarak anemiyi meydana getirir.191 Yapılan çalıĢmalarda, E vitamini‘nin, erkek sıçanlarda spermatogenez canlılığını kayıplarını devam ettirdiği engellerken, diĢi belirtilmiĢtir.184 sıçanlarda Ayrıca erkek zigotların infertilitesi, selenyum eksikliğinden de kaynaklanabilir. Çünkü E vitamini ve selenyum yakın iliĢki içindedir. Selenyum, glutatyon peroksidazı aktif tutarak peroksidasyona karĢı savaĢta E vitamininin yükünü azaltır.81 Pankreasın ekzokrin fonksiyonunu destekleyerek yağların ve onlarla birlikte E vitamininin sindirimini ve absorbsiyonunu artırır. Selenyum bilinmeyen bir mekanizma ile E vitamininin plazma lipoproteinleri içinde tutulmasını destekler. Aynı Ģekilde kükürtlü aminoasitlerde antioksidan etkinlik gösterirler ve E vitamini gereksinimini azaltırlar. 33 E vitaminin fazlası idrarla dıĢarı atıldığı için fazlalığı çok nadir olarak görülür. Bununla birlikte aĢırı dozlarda alınması bulantı ve diare yapabilir.182,183 2.8.4. E Vitamini Kaynakları ve Vücuda Alımı E vitamini bakımından en zengin kaynak bitkisel yağlardır. Ayrıca tahıl ve tahıl ürünleri, süt ve süt ürünleri, sebzelerde bulunmaktadır.178,179 Günlük E vitamini ihtiyacı: Bebeklerde 5-6 mg, 4-11 yaĢ arasındaki çocuklarda 7 mg ve 12 yaĢından büyüklerde ise 8-10 mg‘dır.180,181 E vitaminin bağırsaktan alımı, yeterli pankreatik iĢlevi, safra salgısına bağlıdır. Absorbsiyon için Ģartlar, diyetle alınan lipid için Ģu Ģekildedir; yeterli emülsiyon (emülsiyon haline getirme), enterositlerle alımı, lenfatik sistem yoluyla dolaĢımda salgılama Ģeklindedir. Emülsiyon, midede baĢlamaktadır ardından ince bağırsak, pankreas ve safra salgısında devam etmektedir.174 Sonunda karıĢmıĢ yapılar, E vitamini molekülleri olarak bir araya gelir ve enterositlerin fırça kenarlı membranına pasif diffüzyonla taĢınır. Enterosit içinde, tokoferol, Ģilomikronlarla birleĢir, intrasellüler boĢluğa salgılanır, buradan lenfatik sisteme ve sonunda kan akımına karıĢır. E vitamini, kanda plazma lipoproteinleri ve eritrositlerle taĢınır. ġilomikronlar, tokoferolü enterositten karaciğere taĢır. ġilomikronların katabolizması sistemik dolaĢımda, hücresel lipoprotein lipaz aktivitesiyle gerçekleĢir. Bu süreçte, tokoferol, yüksek yoğunluklu 34 lipoproteine (HDL) dönüĢebilir. HDL‘deki tokoferol, diğer lipoproteinlere, örneğin LDL (düĢük yoğunluklu lipoprotein) ve VLDL (çok düĢük yoğunluklu lipoprotein) dönüĢebilir.75,175 2.9. Kullanılan Antikorlar 2.9.1. Apoptozis Her hücre, doğar, çoğalır (proliferasyon), farklılaĢır (diferansiasyon) ve ölür (apoptozis). Bütün bu olaylar doğal bir denge halinde sürer. Normal geliĢimin ve hastalıklarla bağlantılı patolojik durumların bir öğesi olarak ortaya çıkabilen proglamlanmıĢ hücre ölümleri çok hücreli pek çok canlıda bulunmuĢtur. ProgramlanmıĢ hücre ölümleri veya diğer adı ile apoptosis, belirli hücrelerin kendi ölümlerini, yani intiharlarını, aldıkları sinyal sonucu aktive etmeleridir. Apoptosis nematodlardan memelilere kadar pek çok organizmanın hücre ve doku çeĢidinde tanımlanmıĢtır.129,130 Apoptozis, yunancada apo (= ayrı) ve ptozis (= düĢen) kelimelerinin birleĢtirilmesi ile oluĢmuĢ sonbaharda yaprak dökümünü olarak tanımlanan bir kelimedir. Apoptozis, hücrelerde normal geliĢim sırasında meydana gelen ölüm olarak 1842 yılında Vogt tarafından tanımlanmıĢtır. Apoptozis terimi ilk kez 1972 yılında Kerr ve arkadaĢları tarafından kullanılmıĢtır. çekirdeklerinde Kerr, yoğunlaĢmıĢ fizyolojik kromatin olarak parçalarını ölen hücrelerin gözlemlemiĢ ve organellerin iyi korunduğunu fark etmiĢtir.130,133,134 35 Apoptozis, hücrenin yaĢam çemberi boyunca yapım-yıkım dengesinin sürdürülmesini sağlamak gibi önemli bir görevi gerçekleĢtirir. Günümüzde apoptozis‘in fizyolojide ve patolojide önemli bir iĢleve sahip olduğu ve istenmeyen hücrenin yol edildiği fizyolojik bir ölüm olduğu belirtilmiĢtir.129,130,131,132 Apoptosis‘de intihar et komutu alan hücre bu olayı gerçekleĢtirmek için bazı gen ürünleri (proteinler, enzimler) sentezler ve gerekli fizyolojik düzenlemeler gerçekleĢirir. Genlerin bir kısmı apoptozisde uyarıcı bir kısmı baskılayıcı olarak görev alır.129 Hücre içi uyaranlardan büyüme faktörleri, onkogenler ve tümör hücrelerini baskılayan genler (supresor) apoptozu etkilemektedir. Bu uyaranların bazıları, büyüme faktörlerinin geri çekilmesi, sitokinler, hücre içi kalsiyum miktarındaki artıĢ, TNF, TGF-s, Fas(CD95)/FasL(Fas Ligand) sisteminin aktive olması, DNA hasarı nedeniyle bir tümör supresor gen olan p53'un aktive glukokortikoidler ve olması, reaktif viral-bakteriyal oksijen radikalleri enfeksiyonlar, iskemi, (mitokondri, plazma membranı, genom uzerinde oluĢturabileceği hasarlara bağlı olarak) olarak sayılabilmektedir.195,196,197 Apoptozisde ana yapısal olay, nükleusun yoğunlaĢması ve ardından parçalara ayrılmasıdır.135 Apoptozisin erken evresinde hücreler birleĢme bölgelerinden ayrılır, özelleĢmiĢ yüzey organellerini kaybeder ve belirgin Ģekilde büzülür, bir kaç dakikada hacimlerinin 1/3‘ünü kaybederler. Hücresel büzüĢmenin nedeni Na, K, Cl taĢıyıcı sistemin durması nedeniyle hücre içi ve dıĢı arasındaki sıvı hareketinin olmamasıdır. Daha sonra plazma membranında tomurcuklanmalar oluĢur ve hücre, sitoplazma ile çevrilmiĢ kromatin parçalarından oluĢan apoptotik cisimciklere parçalanır. Apoptotik hücreler komĢu hücreler ile makrofajlar tarafından tanınır ve fagosite edilir.136 Apoptotik hücrelerin tanınması, plazma membranındaki 36 değiĢikliklerle olur. Normalde hücre membranının iç tabakasında olan fosfatidilserin, aminofosfolipid transferaz enzimiyle membranın dıĢ yaprağına göç eder. Fagositik hücrelerin vitronektin, lektin özelliğindeki reseptörleri fosfotidilserin ile bağlanır ve fagositozu uyarır.137 2.9.2. Kaspazlar ve Kaspaz-9 Kaspazlar apoptotik hücre ölümü esnasında önemli rol oynayan multigen ailesinden oluĢan sistein-proteaz grubu enzimlerdir. Kelime olarak "Cysteine Aspartate Specific ProteASEs- CASPASE" olarak türetilmiĢtir. Hücre ölümü sırasında meydana gelen pek çok hücresel ve yapısal değiĢimler, bu enzimlerin rol oynadığı birtakım süreçler neticesinde geliĢir.138,139 Kaspazlar inaktif üç parçalı proenzimler olarak sentez edilirler. Aktivasyonları sırasında aspartat (P1) - X (P2) bağının ayrılması ile proenzimden, küçük ve büyük subüniteleri içeren aktif enzim oluĢur. Ayrılma noktasında aspartatın bulunması kaspazın oto-aktif ya da aktive edilebilir olmasıyla uyumludur. Ayrılma iĢleminden sonra 2 büyük ve 2 küçük alt üniteden oluĢan tetramer yapısına sahip kaspaz yapısı izlenir.138 Kaspazlar; sitokin üretimine katkıda bulunanlar (kaspaz 1, 4, 5, 13), proteolizisin "baĢlatıcıları" (kaspaz 2, 8-10) ya da "uygulayıcıları" (kaspaz 3, 6, 7) olarak sınıflandırılırlar.146,41,38 Ayrıca, kaspazlar, p4 pozisyonundaki aminoasitlere göre üç gruba ayrılır. Grup 1 kaspazlar (kaspaz-1, 4, 5, 13) P4 pozisyonunda hidrofobik aminoasitleri tanırlar ve sitokinlerin maturasyonuna aracılık ederler. Grup 2 kaspazların 37 yeğledikleri ayırma noktası hücre ölümü sırasındaki pek çok proteinlerde gözlenir ve bununla iliĢkili olarak da grup 2 kaspazlar (kaspaz-2, 3, 7) apoptosisin major efektörleri olarak bilinirler. Grup 3 kaspazlar (kaspaz-6, 8, 9, 10) ise P4 pozisyonunda alifatik aminoasitleri tanır ve grup 2 kaspazların aktivasyonunda görev alır.138 Kaspaz aracılı apoptozisin aktivasyonunda üç ayrı yolun varlığı bilinmektedir; 1. Mitokondri/Sitokrom-C aracılı apoptozis 2. Hücre yüzey reseptörleri aracılığı ile tetiklenen apoptozis 3. Endoplazmik retikulum aracılı apoptozis 1.Mitokondri/Sitokrom-C aracılı Apoptozis: Hücresel stres durumunda mitokondriden, sitokrom c ve apoptotik proteaz aktive edici faktör (Apaf-1) salınarak dATP kofaktörlüğünde prokaspaz-9 molekülüne bağlanır. Bu yolla aktive olan kaspaz-9, prokaspaz-3'ü aktive eden kaskadı baĢlatır ve devamında sitoplazmada yapısal poteinlerin sindirimi, kromozomal DNA'nın degradasyonu ve hücrenin fagositozu sağlanır.138,140,141,142 Kaspaz-9 baĢlatıcı kaspazdır. Sitokrom c, sitoplazmada monomerik APAF-1 ile birleĢerek bu proteinin konformasyonunda değiĢikliğe neden olur ve bu yapı da inaktif durumdaki kaspaz-9 enzimine bağlanarak ―apoptozom‖ adı verilen bütünün oluĢturur. Apoptozomda kaspaz-9 proteolitik olarak aktif duruma gelir ve diğer kaspazları aktif 38 duruma getirir.145 Aktif kaspaz-9: Kaspaz-3 ve kaspaz-7‘nin nükleusa girebilmeleri için nükleer porları harab eder veya geniĢletir. Canlı organizmada, in vivo, aerobik koĢullarda, sürekli olarak reaktif oksijen metabolitleri, özellikle de superoksit radikali meydana gelir. BaĢta mitokondriyal elektron transportu olmak üzere, fagositik aktivasyon, çeĢitli sentez ve degradasyon tepkimelerinde ROS oluĢmakta ve prooksidan/antioksidan dengenin prooksidanlar lehine kayması sonucunda geliĢen oksidatif stres, çeĢitli mekanizmalar ile biyomoleküllere hasar vermektedir. ROS oluĢumundaki artma, antioksidan enzim düzeylerindeki azalma sonucu hücrenin oksidatif strese karĢı savunma hattı kırılmakta ve ölüme sürüklenmektedir.194 Hücrede meydana gelen stresle ROS üretimindeki artma sonucunda apoptozise gidilir. Bu aĢamada ise apoptozisdeki baĢlatıcı kaspazlardan olan kaspaz-9 tutulumunda artma meydana gelmektedir. 2. Hücre yüzey reseptörleri aracılığı ile tetiklenen apoptozis Fas-ligand (Fas-L) ve Tümör nekrozis faköor (TNF) gibi moleküllerin, hücre yüzeyindeki Fas ve TNF reseptörlerine bağlanmasıyla sitoplazmaya Kaspaz-8'i aktive eden sinyaller yayılır. 3. Endoplazmik retikulum aracılı apoptozis: Endoplazmik retikulum (ER), hücre içi kalsiyum dengesi, sentezi ve membran proteinlerinin katlanmasını içeren birçok süreçte kritik 39 öneme sahiptir. Hücre içi kalsiyum seviyeleri yükseldiğinde ER membranında lokalize olan prokaspaz-12 aktifleĢir ve sitoplazmaya yönelir. Kaspaz-9 ile karĢılıklı olarak etkileĢerek kaspaz kaskadını aktive eder.138,143,144 40 3. GEREÇ VE YÖNTEMLER 3.1. Deney Hayvanları ve Gruplandırma Gazi Üniversitesi Deney Hayvanları Etik Kurulunca onaylanan çalıĢmamızda 10 haftalık, 24 adet Wistar albino cinsi erkek sıçanlar kullanıldı; Denekler Gazi Üniversitesi Laboratuvar Hayvanları o YetiĢtirme ve Deneysel AraĢtırma Merkezi‘nde ısı 25±2 C, % 50 nem oranıyla 12 saat aydınlık ve 12 saat karanlık olacak Ģekilde bakıma alındı. Denekler dört gruba ayrıldılar. 1.grup: Kontrol grubu (n=6) 2.grup: 6000 ppm/gün Toluen (MERCK, %99,9 saflık, C6H5CH3, 2,5 lt) (n=6)83 3.grup: 6000 ppm/gün Toluen + 200 mg/kg/gün C Vitamini (BAYER, Redoxon, 500 mg/5 ml, 5 ampul) (n=6)82 4.grup: 6000 ppm/gün Toluen+ 200 mg/kg/gün C Vitamini + 200 mg/kg/gün E Vitamini (Aksu Farma, Evigen, 300 mg/2ml, 5 ampul) (n=6)82 Toluen inhalasyonu, sıçanlara, 5 hafta boyunca her gün, günde 2 saat olmak üzere, 45 lt. hacminde kapalı bir kapta etkin bırakıldı. 6000 ppm (~7 ml) ‗lik toluen pamuğa damlatılarak 100 ml‘lik kaba yerleĢtirildi. 100 ml‘lik kap, flaster yardımıyla 45 lt hacmindeki kabın iç yan duvarına yapıĢtırıldı. Toluene etkin bırakılan sıçanlar, dıĢarıdan 41 gözlemlenebilmekte ve çeker ocak altında dıĢarıdaki hava ile izolasyon sağlanabilmekteydi. 6000 ppm‘lik Toluen (~7 ml), 5 hafta boyunca her gün soluma yoluyla sıçanlara uygulanırken; C ve E vitamini 5 hafta boyunca her gün intraperitoneal enjeksiyonla uygulandı.82 Uygulamaların sonunda denekler intramusküler ketamin (45mg/kg) ve ksilazin (5mg/kg) enjeksiyonu ile uyutularak ötenazi gerçekleĢtirildi. Ötenazi sonrası deneklerin inguinal bölgeleri açılarak testis ve epididimis dokuları alındı. Elde edilen doku örnekleri ıĢık mikroskobik inceleme için %10‘luk nötral formalinde 72 saat bekletilerek tespit edildiler. 42 Fotoğraf 1-2 : Toluen inhalasyonunun gerçekleĢtirildiği deney düzeneği. 43 3.2. Işık Mikroskobik Yöntem Kontrol ve deney gruplarına ait testis ve epididimis doku örnekleri ıĢık mikroskobik inceleme için ilk olarak %10‘luk formalin‘de tespit edildiler. Tespit iĢleminden sonra doku örnekleri gazlı bezlere veya kasetlere konularak akar su altında 24 saat yıkandılar. Yıkanma sonrasında dokulardan suyun uzaklaĢtırılması için dokular yükselen alkol serilerinden (%70, %80, %90, %100) geçirildiler. Doku örnekleri parafine gömülmeden önce dokuların sertleĢmelerini önlemek için ksilol serilerinden geçirildiler ve ardından doku örnekleri erimiĢ parafine gömüldü.84,85 Hazırlanan parafin bloklardan elde edilen kesitler, Hematoksilen- eozin ile boyanarak Leica DM 4000 B ıĢık mikroskopta incelenerek resimlendirildiler. 3.3. İmmunohistokimyasal Yöntem Hazırlanan parafin bloklardan polilizinli lamlara 4 µm kalınlığında kesitler alınarak immünohistokimyasal boyamaları yapıldı. ÇalıĢmada kontrol ve deney gruplarında apoptozisi belirlemek ereğiyle Neomarkers Caspase-9 tavĢan poliklonal antikoru (Caspase 9 Ab-4, Cat: RB-1205-P) ile indirekt immunohistokimyasal yöntemler kullanılarak boyama yapıldı. Kesitler 37°C‘ deki etüvde bir gece tutulduktan sonra deparafinizasyonu kolaylaĢtırmak ereğiyle etüv ısısı 57°C‘ ya çıkarılarak 1 44 saat daha bekletildi. Ardından kesitler 2X15 dakika ksilole etkin bırakıldıktan sonra sırasıyla %100‘ lük, %96‘ lık ve %80‘ lik alkol serilerinden 10‘ ar dakika geçirilerek sudan, 2 kez 5‘ er dakika distile sudan geçirilerek alkolden kurtarıldı. Son olarak kesitler, 2x5 dakika distile sudan geçirilerek alkolden kurtarıldı. Kesitler doku içerisinde formaldehitin kapattığı reseptör bölgelerinin açığa çıkarılmasını sağlamak amacıyla mikrodalga fırında 1M sitrat tamponuna (Ph:6.0) (Cat:AP-9003-500, Lot:9003LT 13610, Lab Vision, Fremont, USA) etkin bırakıldı. Oda ısısında 20 dakika soğutulduktan sonra 15 dakika süreyle hidrojen peroksit (Cat:TA-125-HP, Lot:125HP 14119, Lab Vision, Fremont, USA) uygulandı ve endojen peroksidaz aktivitesi bloke edildi. Camlar daha sonra 3 kez 3‘er dakika PBS (Phocphate Buffer Saline) (Ph:7.4) ile yıkandıktan sonra özgün olmayan bağlanmaların engellenmesi ereğiyle 5 dakika Blocking solüsyonu (Cat: 85-9043, Lot: 724944A, Ġnvitrogen, Camarillo, CA 93012, USA) uygulandı. Bu aĢamanın ardından kesitle yıkanmadan Caspase-9 (Cat: RB-1205-P, Lot: 1205 P 306) primer antikoruna etkin bırakılarak 60 dakika bekletildi. Kesitler daha sonra PBS ile 5 dakika yıkandı. Bunu izleyerek biyotinli sekonder antikor (Cat: 85-9043, Lot: 724944A, Ġnvitrogen, Camarillo, CA 93012, USA) uygulanarak primer antikora bağlanması sağlandı. Yeniden PBS ile yıkandıktan sonra dokular enzimin biyotine bağlanması ereğiyle 10 dakika stretavidin peroksidaz enzim kompleksine (Cat: 85-9043, Lot: 724944A, Ġnvitrogen, Camarillo, CA 93012, USA) etkin bırakıldı. Kesitler, tekrar PBS ile 5 dakika yıkandıktan sonra DAB (3,3‘ Diaminobenzidine) (Cat:2020, Lot:720221A, Ġnvitrogen, Camarillo, CA 93012, USA) kromojen damlatılarak 5 dakika bekletildi. Bu Ģekilde immun 45 reaksiyonun açığa çıkması sağlandı. Ardından, çeĢme suyunda yıkandı. Kesitlere, Harris‘ in Hematoksileni ile zıt boyama yapıldı. Lamlar entellan ile kapatıldı. Kesitler Leica DM 4000 (Germany) bilgisayar destekli görüntüleme sisteminde Leica Q WĠn3 programında değerlendirilerek fotoğraflandı. 3.4. İstatistiksel Yöntem ÇalıĢmamızda istatistiksel olarak deney grupları arasında seminifer tübül duvar kalınlığı ve seminifer tübül çapı düzeylerinin değiĢim gösterip göstermediği değerlendirildi. Kruskal Wallis test istatistiği sonucunun önemli bulunduğu durumlarda, anlamlı farka neden olan grupları tespit etmek amacıyla parametrik olmayan çoklu karĢılaĢtırma testlerinden Tukey‘ s HSD kullanıldı. p<0.05 için sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Verilen analizi Windows için SPSS 16.0 paket programında yapıldı. Seminifer tübül çapı ve seminifer tübül duvar kalınlığı dağılımının normale uygun olup olmadığı Shaphiro Wilk testiyle araĢtırıldı. Tanımlayıcı istatistikler ortanca persentil olarak gösterildi. AraĢtırma grupları arasında ve izlem zamanları arasında seminifer tübül duvar kalınlığı yönünden farkın önemliliği Shapiro-Wilk ile değerlendirildi. P<0.005 için sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. Kruskal wallis test istatistiği sonucunun önemli bulunduğu durumlarda farka neden olan durumları tespit etmek amacıyla yine Mann 46 Whitney U testi kullanıldı. P<0.005 için sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. 47 4. BULGULAR 4.1. Işık Mikroskop Bulguları 4.1.1. Kontrol Grubu Bulguları Kontrol grubuna ait sıçan testis dokularının enine kesitinde, spermatogenik hücreler ve Sertoli hücrelerini içeren seminifer tübüllerin uniform büyüklük ve Ģekilleri ile normal yapıda oldukları görüldü. Seminifer tübüller ve seminifer tübüller arasındaki interstisiyel bağ dokuda herhangi bir patolojik değiĢiklik saptanmadı. Ġnterstisiyel alandaki Leydig hücreleri ve kan damarları normal yapıda izlendi (Resim 1,2). Seminifer epiteli oluĢturan spermatogenik hücreler değiĢik olgunlaĢma aĢamaları göstermekteydi. Bazal kompartımanda yerleĢik olan spermatogonialar, oval ya da yuvarlak , kondanse kromatin yapısına sahip çekirdekleri ile dikkat çekmekteydi. Buna karĢılık geliĢmekte olan primer spermatositler, sekonder spermatositler, spermatidler ve spermatozoalar ise adluminal kompartımanı oluĢturmaktaydı (Resim 1,2). Kontrol grubuna ait sıçan epididimis dokularının enine kesitinde, küçük büyültmede çok sayıda kıvrıntılı duktus yapısı ve tübüller arası bağ dokusu dikkati çekti. Büyük büyültmede, duktusların duvarını döĢeyen yalancı çok katlı prizmatik, stereosilyalı epitel görülmekteydi. Epiteli oluĢturan bazal hücreler heterokromatik, yuvarlak çekirdekleri ile görülürken, esas hücreler soluk, düzensiz, oval çekirdekleri ile izlenmekteydi. Stereosilyalar, uzun, dallanmıĢ, birbirleri ile bağlantılar kuran apikal yüzey farklanmaları olarak görüldü. Duktusları oluĢturan 48 epitelin dıĢtan bazal membran ve tanımlanabilen bir kas dokusu ile çevrelendiği saptandı. Duktusların lümeni spermatozoa içermekteydi. 4.1.2. Toluen Grubu Bulguları Toluen uygulamasına etkin bırakılan sıçan testis dokusunun enine kesitinde, kontrol grubu ile karĢılaĢtırıldığında seminifer tübüllerin uniform Ģekil ve büyüklüklerini kaybettikleri, seminifer epiteli oluĢturan spermatogenik hücre serisinde belirgin nekrozisin olduğu dikkati çekti. Ġnterstisiyel dokuda ödem, Leydig hücrelerinde kayıp olduğu görüldü (Resim 6,7,8). Seminifer tübülleri döĢeyen spermatogenik hücre serilerindeki belirgin kayıp büyük büyültmede ayrıntılı olarak seçilmekteydi. Toluen uygulamasına etkin bırakılan sıçan epididimis dokusunun enine kesitinde, küçük büyültmede çok sayıda duktus yapısı izlendi. Büyük büyültmede duktus epitelinin apikal yüzeyinde stereosilyalarda kayıp izlenirken, duktus duvarını döĢeyen epitelin yer,yer yalancı çok katlı epitelden, prizmatik epitele değiĢen yapıda olduğu görüldü. Duktusların lümeni spermatozoa içermekteydi. Kontrol grubu ile karĢılaĢtırıldığında, küçük büyültmede yer, yer ara bağ dokusunda nekrozisin olduğu saptandı. 4.1.3. Toluen + C Vitamini Grubu Bulguları Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini uygulanan gruba ait sıçan testis dokusunun enine kesitinde, seminifer 49 tübüllerin toluen uygulamasına etkin bırakılan gruba göre daha uniform Ģekil ve büyüklükte oldukları görüldü. Seminifer tübüllerde nekrozisin, interstisiyel alanda ödemin toluen uygulanan gruba göre azalmakla beraber devam ettiği dikkati çekti. Seminifer epiteli oluĢturan spermatogenik hücre serisinin toluen uygulanan gruba göre daha iyi korunduğu gözlendi. Toluene etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini uygulanan gruba ait sıçan epididimis dokularının enine kesitinde, küçük ve büyük büyültmede ductuli efferenteslerin ductus epididimis ile bileĢke yaptığı bölgede, normal yapıda ductus duvarının bir kısmının stereosilyalı, bir kısmının stereosilyasız alçak prizmatik epitelden oluĢtuğu, lümeninde ise spermatozoonların depolandığı dikkati çekti (Resim 12,13). 4.1.4. Toluen + C Vitamini + E Vitamini Grubu Bulguları Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra, C Vitamini + E Vitamini uygulanan grupta, testis dokusunda toluen grubuna göre azalmakla beraber spermatojenik hücre kaybının, interstisiyel alandaki ödemin devam ettiği görüldü (Resim 14). Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra, C Vitamini + E Vitamini uygulanan grubun epididimis dokusunda stereosilya kaybı dikkati çekti. 50 Sonuç olarak; Soluma yolu ile Toluen uygulamasının testiküler atrofi, spermatogenezisde azalmaya yol açtığı, C Vitamini uygulaması ile bu hasarın azaldığı, ancak C Vitamini + E Vitamini uygulanan grupta C Vitamini uygulamasında gözlenen durumun gerçekleĢmediği saptandı. Bunun C Vitamini + E Vitamini kombine uygulamasında Vitaminlerin birbirlerine ait etkileri baskılaması nedeniyle olabileceği düĢünüldü. 4.2. İmmunohistokimyasal Bulgular Kontrol grubunda, testis ve epididimis dokusunda apoptozis ile uyumlu olarak görülen Kaspaz-9 immunoreaktivitesi dikkati çekti (Resim 16-17). Toluen uygulamasına etkin bırakılan grupta, testis dokusunda diğer gruplara göre seminifer tübül içinde özellikle primer spermatositlerde belirgin olmak üzere, Kaspaz-9 ile immunoreaktivitede artıĢ saptandı (Resim 18). Toluen uygulanan grupta epididimal epiteli oluĢturan hücrelerde immunoreaktivitede artıĢ saptandı (Resim 19). Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini uygulanan grupta, testis ve epididimis dokusunda Kaspaz-9 boyaması ile toluen grubuna göre azalmıĢ immunoreaktivite dikkati çekti (Resim 20-21). Toluene etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini + E Vitamini uygulanan grupta testis dokusunda, primer spermatositlerde artmıĢ 51 Kaspaz-9 immunoreaktivitesi saptandı (Resim 22). Toluene etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini + E Vitamini uygulanan grupta epididimis dokusunda Kaspaz-9 ile immunoreaktivitede artıĢ saptandı (Resim 23). Sonuç olarak, toluen uygulanan grupta testis ve epididimis dokusunda Kaspaz-9 ile belirgin immunoreaktivite artıĢı saptandı. 4.3. İstatistiksel Bulgular ÇalıĢmamızda deney grupları arasında seminifer tübül duvar kalınlığı ve seminifer tübül çapı düzeylerinin değiĢim gösterip göstermediği istatistiksel olarak değerlendirildi. Kruskal Wallis test istatistiği sonucunun önemli bulunduğu durumlarda, anlamlı farka neden olan grupları tespit etmek amacıyla parametrik olmayan çoklu karĢılaĢtırma testlerinden Tukey‘ s HSD kullanıldı. p<0.05 için sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi. ÇalıĢmamızda yer alan gruplar analiz aĢamasında sırasıyla: Kontrol Grubu, Toluen uygulaması yapılan grup, Toluen + C Vitamini uygulaması yapılan grup, Toluen + C Vitamini + E Vitamini uygulaması yapılan deney grubu olarak isimlendirildi. Kruskall-Wallis testi verilerine göre seminifer tübül çapı gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p<0.001). Kontrol grubunun seminifer tübül çapı, Toluen + C Vitamini ve Toluen + C Vitamini + E Vitamini gruplarına göre istatistiksel olarak daha yüksek ve 52 anlamlıydı (p<0.001 ve p<0.001). Toluen grubunun seminifer tübül çapı, Toluen + C Vitamini ve Toluen + C Vitamini + E Vitamini gruplarına göre istatistiksel olarak daha yüksek ve anlamlıydı (p<0.001 ve p<0.001). Diğer olası tüm ikili grup karĢılaĢtırmalarında istatistiksel olarak anlamlı farklılık görülmedi (p>0,05) (Tablo 1,2,3 ; Grafik 1). Kruskall-Wallis testi verilerine göre seminifer tübül duvar kalınlığı gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p<0.001). Kontrol grubunun seminifer tübül duvar kalınlığı düzeyi sırasıyla Toluen, Toluen + C Vitamini ve Toluen + C Vitamini + E Vitamini gruplarına göre istatistiksel anlamlı olarak daha yüksekti ( p<0.001, p<0.001 ve p<0.001). Toluen + C Vitamini ve Toluen + C Vitamini + E Vitamini gruplarının seminifer tübül duvar kalınlığı düzeyi Toluen grubuna göre istatistiksel anlamlı olarak daha yüksekti (p<0.001). Toluen + C Vitamini ve Toluen + C Vitamini + E Vitamini gruplarının seminifer tübül duvar kalınlığı düzeyleri birbirleri arasında istatistiksel olarak anlamlı değildi (p<0.001) (Tablo 4,5,6 ; Grafik 2). Deney gruplarına ait vücut ağırlıkları karĢılaĢtırıldığında, Kontrol grubuna ait ortalama vücut ağırlık değeri, Toluen, Toluen + C Vitamini ve Toluen + C Vitamini + E Vitamini gruplarına göre daha yüksek bulundu. Toluen grubuna ait vücut ağırlık değeri, Toluen + C Vitamini ve Toluen + C Vitamini + E Vitamini gruplarına göre daha yüksek bulundu. Toluen + C Vitamini + E Vitamini grubu ortalama vücut ağırlığı ise diğer tüm gruplara göre düĢük çıkmıĢtır (Tablo 7). 53 St St Lh Resim 1-2 : Kontrol grubuna ait sıçan testis dokusunun enine kesitinde, uniform Ģekil ve büyüklükteki seminifer tübüller (St), seminifer tübül epitelini oluĢturan spermatogenik hücreler ( ), interstisiyel alandaki Leydig hücreleri (Lh) görülmekte (H.E, Χ4). 54 Resim-3 : Küçük büyültmede, kontrol grubuna ait sıçan epididimis dokusunun enine kesitinde çok sayıda kıvrıntılı duktus yapısı ( ) dikkati çekmekte (H.E, Χ4). 55 eh bh ss bh Resim 4-5 : Büyük büyültmede, kontrol grubuna ait sıçan epididimis dokusunun enine kesitinde, bazalde heterokromatik, yuvarlak çekirdekleri ile bazal hücreler (bh) ve soluk, düzensiz çekirdekli yapıları ile esas hücrelerden (eh) oluĢan yalancı çok katlı prizmatik ductus epiteli ve lümende çok sayıda spermatozoa görülmekte ( epitelinin apikal yüzeyinde stereosilyaların ) (H.E, Χ40). Ductus (ss) uzun, dallanmıĢ görünümleri dikkati çekmekte (H.E, Χ4). 56 Resim 6-7 : Toluen uygulamasına etkin bırakılan gruba ait sıçan testis dokusunun enine kesitinde, farklı Ģekil ve büyüklükteki seminifer tübüller, seminifer tübül epitelinde nekrozis ( ), interstisiyel alanda ödem ( ), doku kaybı izlenmekte (H.E, Resim 6- Χ4, Resim 7- Χ10). 57 Resim-8 : Büyük büyültmede, toluen uygulamasına etkin bırakılan gruba ait sıçan testis dokusunun enine kesitinde seminifer tübülleri döĢeyen spermatogenik hücre serilerinde belirgin kayıp görülmekte (H.E, Χ40). 58 Resim 9-10 : Toluen uygulamasına etkin bırakılan sıçan epididimis dokusunun enine kesitinde, küçük büyültmede yalancı çok katlı epitelden prizmatik epitele dönüĢen stereosilyalı epitelyum. Ġnterstisiyel alanda yer,yer doku kaybı dikkati çekmekte (H.E, Χ10). Büyük büyültmede stereosilyalar ve lümendeki spermatozoalar görülmekte (H.E, Χ40). 59 Resim-11 : Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini uygulanan gruba ait sıçan testis dokusunun enine kesitinde, seminifer tübüllerdeki nekrozis ile interstisiyel alandaki ödemin toluen grubuna göre azalmakta olduğu dikkati çekti (H.E, Χ10). 60 Resim-12 : Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini uygulanan gruba ait sıçan epididimis dokusunun enine kesitinde ductuli efferentesler ile ductus epididimisin bileĢke yeri. Ġnterstisiyel alanda doku kaybı dikkati çekmekte ( ) (H.E, Χ10). 61 Resim-13 : Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini uygulanan gruba ait sıçan epididimis dokusunun enine kesitinde ductusların epiteli ve stereosilyaları ile lümende spermatozoalar görülmekte (H.E, Χ40). 62 Resim-14 : Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini + E Vitamini uygulanan sıçan testis dokusunun enine kesitinde, tunika albuginea( ), spermatojenik hücre kaybı ( ) ve azalmıĢ interstisiyel ödem (H.E, Χ10). 63 Resim-15 : Toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra, C Vitamini + E Vitamini uygulanan sıçan epididimis dokusunun enine kesitinde prizmatik epitel ve lümendeki spermazoalar görülmekte, apikal yüzeyde stereosilya kaybı dikkati çekmekte (H.E, Χ40). 64 Resim 16-17 : Kaspaz-9 boyaması yapılan kontrol grubuna ait sıçan testis spermatojenik hücrelerinde ve epididimis epitel hücrelerinde normal immnunoreaktivite dikkati çekmekte. (Ġmmunoperoksidaz-hematoksilen, Χ40). 65 Resim 18-19 : Kaspaz-9 boyaması yapılarak toluen uygulamasına etkin bırakılan gruba ait sıçan testis dokusunda özellikle primer spermatositlerde ve epididimis dokusunda epiteli oluĢturan hücrelerde immunoreaktivitede artıĢ dikkati çekmekte (Ġmmunoperoksidaz hematoksilen, Χ40). 66 Resim 20-21 : Kaspaz-9 boyaması ile toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini uygulanan gruba ait sıçan testis ve epididimis dokusununda toluen grubuna göre azalmıĢ immunoreaktivite dikkati çekti (Ġmmunoperoksidaz hematoksilen, Χ40). 67 Resim 22-23 : Kaspaz-9 boyaması ile toluen uygulamasına etkin bırakıldıktan sonra C Vitamini + E Vitamini uygulanan sıçan testis ve epididimis dokusununda Kaspaz-9 immunoreaktivitesinde artıĢ saptandı (Ġmmunoperoksidaz hematoksilen, Χ40). 68 Tablo 1-2 : Gruplara ait seminifer tübül çap ölçümlerine iliĢkin tanımlayıcı istatistikler ve yüzdelik değerler. Tanımlayıcılar Ortalama Ortanca Standart Sapma Minimum Maximum Çeyrekler arası uzaklık Kontrol 324,0465 324,3050 45,78033 224,10 436,44 64,65 Toluen 323,2790 321,6400 45,85072 207,52 438,09 59,42 Toluen+C Vitamini 301,1134 299,6300 40,71968 213,09 419,63 55,06 Toluen+C Vitamini+E 309,8469 307,1000 44,16012 181,78 428,45 58,66 Gruplar Seminifer Tübül Çapı Vitamini Yüzdelik Değerler Tukey‘s Hinges Testi Gruplar Seminifer Tübül Çapı 25 50 75 Kontrol 291,0600 324,3050 355,2500 Toluen 292,6350 321,6400 351,5700 Toluen + C Vitamini 271,7100 299,6300 326,3350 Toluen + C Vitamini + E 279,9250 307,1000 337,9850 Vitamini 69 Tablo 3 : Gruplara ait seminifer tübül çap ölçümlerine iliĢkin Shapiro-Wilk testi istatistikleri. Shapiro-Wilk Gruplar Statistic df Sig. Kontrol 0,992 216 0,272 Toluen 0,994 216 0,539 Toluen + C Vitamini 0,985 216 0,021 Toluen + C Vitamini + E 0,996 216 0,819 Seminifer Tübül Çapı Tests of Normality Vitamini 500 400 300 200 100 N= 216 216 216 Kontrol Toluen 216 Vit C Vit C+Vit E+Toluen +Toluen Grup Grafik 1 : Deney gruplarının seminifer tübül çapına göre değerlendirildiği istatistiksel grafik. 70 Tablo 4-5 : Gruplara ait seminifer tübül duvar kalınlığı ölçümlerine iliĢkin tanımlayıcı istatistikler ve yüzdelik değerler. Tanımlayıcılar Ortalama Ortanca Standart Sapma Minimum Maximum Çeyrekler arası uzaklık Kontrol 78,0412 78,3800 13,29307 32,48 121,42 17,55 Toluen 69,6027 68,8300 12,96472 37,75 112,43 18,89 Toluen+C Vitamini 76,2762 76,0100 8,61917 52,79 114,34 11,43 Toluen+C Vitamini+E 75,6183 75,3600 7,26515 52,05 100,16 9,70 Gruplar Seminifer Tübül Duvar Kalınlığı Vitamini Yüzdelik Değerler Tukey‘s Hinges Testi Gruplar Seminifer Tübül Duvar Kalınlığı 25 50 75 Kontrol 69,3100 78,3800 86,8300 Toluen 59,7750 68,8300 78,6350 Toluen+C Vitamini 70,2400 76,0100 81,6600 Toluen+C Vitamini + E 70,6550 75,3600 80,3500 Vitamini 71 Tablo 6 : Gruplara ait seminifer tübül duvar kalınlığı ölçümlerine iliĢkin Shapiro-Wilk testi istatistikleri. Shapiro-Wilk Gruplar Statistic df Sig. Kontrol 0,998 1296 0,256 Toluen 0,993 1296 0,000 Toluen+C Vitamini 0,993 1296 0,000 Toluen+C Vitamini+ E 0,997 1296 0,009 Seminifer Tübül Duvar Kalınlığı Tests of Normality Vitamini 140 120 100 80 60 40 20 N= 1296 1296 Kontrol Toluen 1296 1296 Vit C Vit C+Vit E+Toluen +Toluen Grup Grafik 2: Deney gruplarının seminifer tübül duvar kalınlığına göre değerlendirildiği istatistiksel grafik. 72 Vücut Ağırlıkları (gr) Kontrol Grubu 442,50 Toluen Grubu 407,68 Toluen + C Vitamini Grubu 397,18 Toluen + C Vitamini + E Vitamini 363,13 Grubu Tablo 7 : Deney gruplarına ait ortalama vücut ağırlıkları ölçümlerine iliĢkin veriler. 73 5. TARTIŞMA Toluen evsel ve endüstriyel amaçlarla günlük yaĢantıda sıklıkla kullanılan kimyasal bir maddedir. Toluenin günlük yaĢantıda yoğun olarak yer alması bu alandaki araĢtırmaların yapılmasına yol açmıĢtır. Toluen baĢta Merkezi sinir sistemi olmak üzere, solunum sistemi, kalp ve üreme sistemini etkilemektedir. Ġnsanlarda toluene akut seviyede etkin kalma sonucunda merkezi sinir sistemi bozuklukları,87 kronik toluen kullanımı ise periferik nöropati, renal tübüler asidozis, hepatik yetmezlik, kardiyak ritm bozuklukları ve ölüme sebep olabilmektedir.88,89 Deney hayvanlarıyla yapılan dönüĢtürülemez çalıĢmalarda ise, toluen inhalasyonu geriye merkezi sinir sistemi bozukluklarına, karaciğer büyümesine ve böbreklerde tübüler asidozise neden olmaktadır.90,91,92,93 Toluen, vücutta nörotoksik etkileri olan bir kimyasaldır. Gotohda ve arkadaĢlarının 2006 yılında yaptığı çalıĢmada, sıçanlar 7 gün boyunca günde 4 saat 1500 ppm toluene etkin bırakılmıĢ ve medulla spinalis‘te meydana gelen nöral hasar ve nörotrofik değiĢiklikler incelenmiĢ ve bu değiĢimleri gözlemlemek için MAP2 ve HSP70 immunohistokimyasal yolla uygulanmıĢtır. MAP-2, sitoiskeletin en önemli protein bileĢenidir, çeĢitli nöral hasarlarla bozulur ve nöral değiĢiklikler için duyarlı bir iĢaret olarak bilinir.100 Deney bulgularında, MAP-2, bazı nöronlarda bozulma göstermiĢtir. Stres proteini olan HSP-70‘in ise, toluen inhalasyon grubunda gri maddedeki sinir hücre gövdelerinde artıĢ gösterdiği saptanmıĢtır. Bu verilere göre toluen inhalasyonunun medulla spinalis‘te hasar meydana getirdiği belirtilmiĢtir.99 Ayrıca, Mattia ve arkadaĢlarının yaptığı çalıĢmalarda, yüksek yoğunluklarda toluen solunması, ROS (serbest oksijen radikalleri) ve serbest radikallerin yükselmesine neden olmaktadır.18,19,109 6 ay süresince 1500 ppm‘lik 74 toluene etkin bırakılan sıçanlarda, beynin alt bölgesinde (CA3 ve CA2) % 16 seviyesinde nöron kaybı belirtilmiĢtir.110 Gotohda ve arkadaĢlarının 2000 yılında yapmıĢ olduğu çalıĢmada, toluenin sıçan beynindeki astrositler üzerine etkisi araĢtırılmıĢtır. Sıçanlar, 4-10 gün süresince, günde 4 saat 1500 ppm toluene etkin bırakılmıĢtır ve GFAP kullanılarak değiĢimler görüntülenmiĢtir. Toluen inhalasyonundan sonra GFAP ifadesi hipokampus ve serebellumda belirgin Ģekilde artmıĢtır. Sonuç olarak, toluen solunmasının beyinde nörofizyolojik etkilere neden olduğu belirtilerek; toluenin, çeĢitli hasarlara karĢı erken cevap veren hücreler olan astrositleri uyarmıĢ olduğu saptanmıĢtır.34 Toluenin immun sistemdeki etkilerini inceleyen çalıĢmalarda, 6000 ppm‘lik toluen uygulaması dalak ve timus ağırlığı ile lenfosit sayılarında önemli derecede azalma meydana getirmektedir.83 Yapılan diğer çalıĢmalarda ise 90 gün boyunca 2000 ppm‘ e maruz kalan erkek farelerde de timus ağırlığı azalmıĢtır.93 Toluenin immun sistem üzerinde de etkilerini araĢtıran çalıĢmalarda toluene etkin kalan ve 28 gün boyunca su verilen farelerde T-lenfositlerde IL-2 üretimini baskıladığı yapılan çalıĢmalarda kanıtlanmıĢtır. Ancak bu farelerde açık zehirlenme belirtileri gözlenmemiĢtir. Aranyi ve arkadaĢlarının yaptığı çalıĢmada 3 saat 2.5-500 ppm toluen inhalasyonuna etkin kalan farelerde enfeksiyon hassasiyetinin arttırdığını bulmuĢlardır.98 konsantrasyonlarda ki toluen Bu çalıĢmalar etkinliğinin sonucunda immünolojik yüksek fonksiyonları baskıladığı gösterilmiĢtir. Ayrıca Hsiech ve arkadaĢlarının 1991 yılında yapmıĢ olduğu çalıĢmada, erkek farelerde toluenin hipotalamus-hipofizadrenal (HPA) ereği etkilediği gösterilmiĢ ve toluenle ilgili olarak adrenal bezin ağırlığının arttığı; ancak histopatolojik bir değiĢim meydana gelmediği belirtilmiĢtir.108 75 Genel populasyon ve mesleki olarak toluene etkin bırakılmanın primer yolu, inhalasyondur. Bu nedenle toluenin solunum sistemine etkilerinin araĢtırılması önemlidir. Havayla gelen kimyasallar ve uçucu moleküller buruna girer ve nasal boĢluktaki kemoreseptörlerle etkileĢirler. Olfaktör nöroreseptörler, direkt olarak toksik moleküllerle temas içinde olmasına rağmen bozulmaları düzeltebilirler.102,103,104,105 Olfaktör iĢlevin histolojik değiĢimleri ve duyu üzerine hasar/iyileĢme‘nin değerlendirilmesi, çalıĢmanın uzun süreli kronik etkileri için önemli bir durumdur. Kirleticilere ve toksik maddelere etkin kalmanın, sağlığı kötü yönde etkilediği bilinmektedir ancak olfaktör iĢlev üzerine etkileri üzerine çok az çalıĢma yapılmıĢtır.101 Jacquot ve arkadaĢlarının 2005 yılında yapmıĢ olduğu çalıĢmada, fareler duyusal ve hücresel seviyelerde 1 ay boyunca 1000 ppm toluene etkin bırakıldıktan sonra olfaktör iĢlevin olası değiĢimlerini değerlendirilmiĢtir. Hücrelerin yoğunluğu, olfaktör epitelin kalınlığı gibi yapısal değiĢimler toluene etkin bırakılmadan sonra incelenmiĢtir. Hücrelerin sayısı, uygulamanın ilk 2 haftasında değiĢmemiĢtir. 3. ve 4. haftalar boyunca belirgin olarak azalmıĢtır. Toluenin uzaklaĢtırılmasıyla meydana gelen iyileĢme periyodunun ilk haftasında, hücre yoğunluğu önemli ölçüde artmıĢtır ve takip eden haftalar boyunca sabit kalmıĢtır. Nöroepitelin kalınlığına bakıldığında, uygulamanın ilk haftalarında azalma görülmüĢ, iyileĢme periyoduna girildiğinde ise kısa sürede normal duruma geri dönmüĢtür. Sonuç olarak, iyileĢme sürecinin sonunda, epitelin kalınlığı normale dönerken; buna karĢın, hücre yoğunluğu, beklenen baĢlangıç seviyesine dönmemiĢtir.13 Toluenin erkek üreme sistemi üzerindeki olumsuz etkileri birkaç meslekle ilgili yapılan çalıĢmalarda ve olgu raporlarında gösterilmiĢtir. Suzuki ve arkadaĢlarının yapmıĢ olduğu çalıĢmada, kronik olarak toluene etkin kalma sonucunda testikular atrofi ve spermatogenezde azalma gözlenmiĢtir.94 ÇalıĢma ortamında toluen içerikli 76 çözücüleri soluyan erkeklerin eĢlerinde, spontan abortusda artıĢ görülürken,95 lastik fabrikalarında çalıĢanların anormal sperm sayılarında artıĢ belirtilmiĢtir.96 Mesleki olarak toluene etkin kalan erkeklerde plazma LH, FSH ve testosteron seviyelerinde azalma belirtilmiĢtir.97 Her ne kadar bu tür vaka raporlarında ve olgu-kontrol çalıĢmalarında toluene etkin kalma erkek üreme iĢlevinde etkilere neden olsada, deney hayvanlarıyla yapılan çalıĢmalarda solunan toluenin potansiyel bir erkek üreme toksik maddesi olduğu kesin olarak kanıtlanmamıĢtır. Son yapılan çalıĢmalarda ise, 90 gün boyunca günde 6 saat 2000 ppm toluene etkin bırakılan erkek sıçanların sperm sayılarında ve epididimal ağırlıklarında azalma belirtilmiĢ; ancak infertilite gözlenmemiĢtir.93 Bizde çalıĢmamızda, seminifer tübül çapında azalma ve spermatojenik hücre serilerinde kayıp nedeni ile Suzuki ve arkadaĢlarına benzer olarak bu sonuçların testiküler atrofi ve spermatogenezisde azalma ile sonlanabileceği düĢüncesine vardık. Toluenin erkek üreme sistemine etkilerinin incelendiği diğer bir çalıĢmada, Ishigami ve arkadaĢları, sıçanları 20 gün boyunca günde 4 saat 1500 ppm‘lik toluen inhalasyonuna etkin bırakmıĢlar ve spermatogenez üzerinde toluenin etkisini araĢtırmıĢlardır. Ġlk olarak toluen grubu ve diğer gruplar arasındaki vücut ağırlıkları karĢılaĢtırıldığında toluen grubunda önemli derecede azalma olduğu (p<0.05), testis ve epididimis ağırlıklarının ise korunduğu bildirilmiĢtir.86 Bizim çalıĢmamızda da deney gruplarına ait ortalama vücut ağırlıkları karĢılaĢtırıldığında; Toluen, Toluen + C Vitamini ve Toluen + C 77 vitamini + E vitamini gruplarına ait ortalama vücut ağırlık değerleri kontrol grubuna göre daha düĢük bulunmuĢtur. Ishigami ve arkadaĢlarının yapmıĢ olduğu çalıĢmanın histopatolojik incelemelerinde, kontrol ve toluen grupları arasında: Leydig hücreleri ve Sertoli hücreleri, spermatid, spermatosit, spermatogonyum gibi olgunlaĢmalarının çeĢitli aĢamalarındaki hücrelerde, bu hücrelerin sayısı ve biçiminde önemli farklılıklar bulunmamıĢtır. ÇalıĢmanın immunohistokimyasal incemelerinde ise, toluene etkin bırakılan grupta, kontrol grubuna göre artmıĢ immunoreaktivite saptanmıĢtır.86 Bizde Caspase-9 ile yaptığımız apoptozis çalıĢmasında, toluen uygulamasına etkin bırakılmıĢ grupta, spermatojenik hücre serilerinde kontrol grubuna göre artmıĢ apoptozisin olduğunu gördük. Yüksek konsantrasyonlarda toluene etkin kalmanın erkek üreme sistemi üzerine etkilerini araĢtıran Ono ve arkadaĢları, sıçanları 5 haftalık toluene etkin bıraktıktan sonra her grupta epididimal sperm sayıları, hareketleri ve kaliteleri değerlendirilmiĢtir. Ayrıca çalıĢmada sıçanlardan alınan kalp, akciğer, karaciğer, böbrek, dalak, hipofiz, adrenal bezler, timus, testis ve epididimis alınarak ölçülmüĢ, kontrol ve toluen grubu arasında ağırlıklar karĢılaĢtırılmıĢtır. Sıçanlar, 5 hafta boyunca günde 2 saat 0, 4000 ve 6000 ppm toluene etkin bırakmıĢtır. 6000 ppm toluene etkin bırakılan grupla kontrol grubu karĢılaĢtırıldığında sıçanlarda epididimal sperm sayısında önemli bir azalma gözlenmiĢtir. Toluenin spermatogeneze etkisi araĢtırıldığında ise, seminifer tübüldeki spermatogenik hücrelerin sayısında ve morfometrik analiz sonucunda kontrol grubu ile 6000 ppm‘ lik grup arasında önemli bir fark 78 gözlenmemiĢtir. Toluenin direkt olarak testisteki spermatogenik hücreleri etkilemediği, ancak epididimisteki spermatogenik hücreleri yapısal olarak etkilediği gösterilmiĢtir.83 ÇalıĢmanın sonucunda organ ağırlıkları karĢılaĢtırıldığında, 6000 ppm‘lik toluene etkin kalma sonucunda adrenal bezin ağırlığında artma, dalak ve timusun ağırlığında ise azalma belirtilmiĢtir. 6000 ppm‘ lik grupta, böbrek ağırlığında artma ve epididimal ağırlıkta azalma diğer gruplara göre önemli derecede farklılık göstermiĢtir. Ġncelenen dokularda toluenle iliĢkili olarak histopatolojik değiĢiklikler gözlenmemiĢtir.83 Ono ve arkadaĢlarının yapmıĢ olduğu bu çalıĢmada spermiyumların hız analizlerine bakıldığında, 6000 ppm‘ lik grupta daha belirgin; 4000 ppm‘ lik grupta ise zayıf Ģekilde olduğunu göstermiĢtir. En önemli azalma yüzdesi hareketli spermlerde gözlenmiĢtir. Hız parametreleri olan en düĢük değerlerini 6000 ppm‘ lik grupta göstermiĢtir. AraĢtırmacılar, sperm penetrasyon tahlili de yapmıĢtır ve spermiyumların döllenme yeteneklerine bakmak için zona free hamster yumurtaları kullanılmıĢlardır. 6000 ppm‘ e etkin kalan sıçanlardan toplanan sperm ile kontrol grubundan toplananlar karĢılaĢtırıldığında zona free yumurtalarda penetrasyonun daha az olduğu belirtilmiĢtir. Ayrıca 6000 ppm‘ e etkin bırakılan sıçanlardan yumurtayla inkübe edilen spermlerde sıklıkla kuyruksuz sperm baĢları gözlenirken kontrol grubunda yumurta içinde anormal sperm gözlenmemiĢtir. Ġn vitro penetrasyon testlerinde 6000 ppm toluene etkin gözlenirken; kalan sıçanlarda kuyruksuz sperm kuyruksuz baĢları, sperm kontrol baĢları grubundan sıklıkla alınan spermlerle inkübe edilen yumurtalarda gözlenmemiĢtir. Bu da toluenin etkisinin sperm baĢ ve kuyruklarının stabilizasyonunu azalttığını gösterir. Spermiyum baĢ ve kuyrukları çoğunlukla epididimisten geçerken stabilize 79 olduğu için ve parçalanma ve hareketliliğin burada gözlenmesi toluenin sperm olgunlaĢmasını etkilediği yerin epididimis olduğunu gösterir.83 Bizim çalıĢmamız, histopatolojik bulgulara dayanmaktadır. ÇalıĢmanın bundan sonraki aĢamasında sperm hareketliliğine dair hız parametrelerinin değerlendirilmesi hedef alınmaktadır. Epididimisteki sperm olgunlaĢması androjenlerin özellikle de testosteronun etkisiyle meydana gelmektedir. Andresson ve arkadaĢlarının 1980 ve 1983 yıllarındaki yaptıkları çalıĢmalarda toluenin HPA eksenini (Hipotalamohipofiziyal eksen) bozarak serum testosteron seviyesinin düĢmesine sebep olduğu; bunun da epididimiste androjen seviyesini düĢürdüğü bildirilmiĢtir. Bu çalıĢmalarda erkek sıçanlara 5 gün boyunca günde 6 saat 1000 ppm toluen uygulandıktan sonra verilmesinden sonra hipotalamik terminal sinir sisteminin ve dolayısıyla hipofizden salgılanan hormonlarında etkilendiği gözlenmiĢtir. Svensson ve arkadaĢlarının 1992 yılında yaptıkları çalıĢmada, erkeklerde uzun süre toluen etkinliğinden sonra LH, FSH ve testosteron seviyelerinin azaldığı gözlenmiĢtir. Bu değiĢiklikler epididimal ve sperm fonksiyonlarında da değiĢiklik olmasını uyarmaktadır. Bu bulgular göstermiĢtir ki, toluen histopatalojik bir değiĢiklik meydana getirmesede penetrasyonu azaltabilmektedir.83 Toluen, benzen, ksilen gibi organik çözücülerin solunmasıyla hücre de önemli hasarlar meydana gelmektedir. Çözücüler, hücre hasarındaki toksik etkilerini ROS (reaktif oksijen radikalleri) oluĢumu ile gösterirler. Biyolojik membranlarda lipid peroksidasyonlarına yol açan ROS oluĢumu membran iĢlevlerinin bozulmasına: akıĢkanlık azalması, membrana bağlı proteinlerin inaktivasyonu, hücre-içi Ca+2 düzeyi artıĢı ve 80 Ca+2/Mg+2 ATP-az aktivitesi artıĢları, neden olur.19,111 Reaktif oksijen metabolitlerinin aĢırı miktarlarda üretimi, hücre harabiyeti oluĢturabilir. Bunlardan hidrojen peroksit, hızla çevre hücrelere geçerek hem glikolitik ve hem de oksidatif fosforilasyon yollarını etkilerken adenozin trifosfat (ATP) sentezinin arkadaĢlarının inhibisyonuna yapmıĢ olduğu da in neden vivo olmaktadır. ve in vitro Mattia ve çalıĢmalarda, intraperitoneal olarak uygulanan toluenin etkisiyle beyin, karaciğer, böbrek ve akciğer dokularında ROS oluĢumunun hızlandığı ve lipid peroksidasyonlarının arttığı bildirilmiĢtir.19,109 Toluenin ayrıca pulmoner alveoler makrofajlarda ve akciğer mikrozomlarında lipid peroksidasyonlarını baĢlattığı,112 karaciğerde ise ileri ROS oluĢumunun hızlandırdığına ait deneysel çalıĢmalar bulunmaktadır.109 Erkek üreme sisteminde yer alan germ hücreleri pek çok nedenlerden dolayı ROS‘lara karĢı somatik hücrelerden daha duyarlıdır. Bunun birinci sebebi fagositik sertoli hücrelerinin serbest radikal üreticiliğine yakınlığı;116 diğeri ise membranlarındaki çoklu doymamıĢ yağ asitlerinin varlığıdır. Oksidatif stresin testis üzerindeki etkilerine bakıldığında; testiste sperm oluĢumunu bozulabilir ve sperm sayısında azalmaya sebep olabilir. Oksidatif stres erkek infertilitesinde sperm formları, fonksiyonları ve sayısında kritik bir rol oynar.117 Testikular hücreler, oksidatif zarardan kurtulmak ve redoks dengesinin sürekliliği için enzimatik ve düĢük moleküler ağırlıklı antioksidanlarla donatılmıĢtır.23 SOD (süperoksit dizmutaz), CAT (katalaz), GPX (glutatyon peroksidaz), glutatyon ve antioksidan vitaminler ROS‘ u temizleyebilir ya da engelleyebilirler. 81 Diğer organlar da olduğu gibi testikular mitokondriyon, mikrozomlar, peroksizomlar ve sitosol, normal metabolik reaksiyonları sırasında yüksek miktarda ROS üretirler. Hücreler ksenobiyotikler, pestisitler ve radyasyona maruz kaldığında hücrelerde ROS‘un üretimi hızlanır. C vitamini membran içindeki ve ekstrasellüler sıvılardaki lipid peroksidasyonunu önler. E vitamini ise potansiyel bir antioksidandır ve biyolojik membranlarda, lipid çözülebilir vitamin olarak bulunmaktadır. E vitamini gibi antioksidanlar serbest radikalleri inhibe etmektedir ve biyolojik sistemlerde lipid peroksidasyonunu en aza indirgeyerek etki gösterir. Yapılan çalıĢmalarda, E vitamini ile birlikte verilen C vitamininin serbest oksijen radikallerini temizleyici etki gösterdiği belirtilmiĢtir.115 Memeli testisleri, spermatogonyal hücrelerin normal farklılaĢması için C vitamini içerirler ve ROS‘un zararına karĢı koruma sağlarlar. Ayrıca, C vitamini testis farklılaĢması, bütünlüğü ve steriodogenik fonksiyonları için gerekli olan bir antioksidandır.118,119,120 Bu nedenle çalıĢmamızda toluen solunumunun testis ve epididimiste oluĢturduğu oksidatif strese karĢı önemli antioksidanlar olan E ve C vitaminlerinin etkileri araĢtırılmıĢtır. Ancak C vitamini + E vitamini kombine uygulamasında histolojik sonuçlar, olumlu olarak değerlendirilememiĢtir. Sönmez ve arkadaĢlarının 2004 yılında yaptığı çalıĢmada, sıçanlara askorbik asit verilerek ejakulat özelliklerine ve lipid peroksidasyonuna bakılmıĢtır. Sıçanlar 3 gruba ayrılarak, 0 (kontrol grubu), 250 ve 500 mg/kg askorbik asit içme sularına katılmıĢtır. Sıçanların vücut ağırlıklarına bakıldığında; askorbik asit ilavesinin, sıçanların vücut ağırlıklarını ve testis, epididimis ağırlıklarını arttırmadığı bulunmuĢtur.123 82 Bizim çalıĢmamızda da deney gruplarına ait ortalama vücut ağırlıkları karĢılaĢtırıldığında, Toluen + C vitamini ve Toluen + C vitamini + E vitamini gruplarına ait ortalama vücut ağırlık değerleri, kontrol grubuna göre daha düĢük bulunmuĢtur. Sönmez ve arkadaĢlarının 2004 yılında yaptığı bu çalıĢmada, askorbik asit verilen grup, kontrol grubuyla karĢılaĢtırıldığında lipid peroksidasyon düzeylerinde azalma saptanmıĢtır. Her 3 grubunun sperm hareketliliğinde önemli bir farklılık bulunmamıĢtır. Ancak, epididimal sperm yoğunluğu, kontrol grubuyla karĢılaĢtırıldığında, askorbik asit verilen grupta önemli bir artıĢ gösterdiği belirlenmiĢtir. Bu bulgulara göre, erkek sıçanlarda, askorbik asit ilavesinin, fertiliteyi yükselterek üreme iĢlevini geliĢtirdiği düĢünülmüĢtür.123 Acharya ve arkadaĢlarının 2003 yılında yaptığı çalıĢmada, fareler kromiyuma etkin bırakılarak C ve E vitaminin spermatogenezis üzerine koruyucu etkisi araĢtırılmıĢtır. Kromiyum bileĢikleri karsinojenler ve mutajenler olarak bilinmektedir. Son yıllarda, reaktif oksijen radikallerinin (ROS) üretilmesine neden olduğu da belirlenmiĢtir. ÇalıĢmada, 64 fare seçilerek, 4 gruba ayrılmıĢtır. Ġlk gruba, distile su intraperitonel olarak enjekte edilmiĢtir; 2.gruba CrO3 (10mg/kg) (Kromiyum) enjekte edilmiĢtir; 3.gruba CrO3 (10mg/kg) + E vitamini (100 mg/kg) enjekte edilirken; 4.gruba CrO3 (10mg/kg) + C vitamini (10 mg/kg) enjekte edilmiĢtir. Kromiyum uygulanan gruplarda, anormal sperm populasyonunda bir artıĢla birlikte önemli derecede sperm sayısında azalma, bu maddenin testis üzerinde sitotoksik etkisi olarak gösterilmiĢtir. C vitamini ve E vitamini, kromik asit enjekte edilmiĢ farelere uygulandığında, anormal sperm populasyonunu kısmen engellediği, sperm sayısını arttırdığı ve lipid peroksidasyonunu önemli düzeylerde azaldığı saptanmıĢtır. C vitamini, 83 anormal sperm için dejenerasyondan ve mutasyondan iyileĢen germ hücrelerinde çok etkilidir. Her iki vitaminin olası antioksidatif rolü: anormal spermin oranında önemli derecede azalma, sperm sayısında belirgin bir yükselme ve lipid peroksidasyonuna önemli derecede azalma olarak sağlamıĢtır.62 Uzunhisarli ve arkadaĢlarının 2006 yılında yapmıĢ olduğu çalıĢmada, sıçanlar 24 saat (akut), 4 hafta (subakut) ve 7 hafta (subkronik) süresince metil parathiona etkin bırakılmıĢ ve aynı süreçte C ve E vitamini uygulanarak sperm sayısı, sperm motilitesi ve testikular patolojik değiĢimlere vitaminlerin etkisi araĢtırılmıĢtır. Tüm uygulamalar gavajla gerçekleĢtirilmiĢtir. Sıçanlar 3 gruba ayrılmıĢtır: Metil parathion grubu (günde 0.28 mg/kg ) , C vitamini (günde 200 mg/kg) + E vitamini (günde 200 mg/kg) grubu, C vitamini (günde 200 mg/kg ) + E vitamini (günde 200 mg/kg)+ metil parathion (günde 0.28 mg/kg ) grubudur. ÇalıĢmada, sıçanların vücut ve testis ağırlıkları, sperm sayıları, sperm hareketliliği, sperm morfolojisi ve testisteki histopatolojik değiĢimler 24 saat, 4 hafta ve 7 sonunda haftanın kontrol gruplarıyla karĢılaĢtırmalı olarak incelenmiĢtir.121 4. ve 7. haftanın sonunda Metil paration grubu ve C vitamini+ E vitamini + metil parathion grubu, kontrol grubuyla karĢılaĢtırıldığında, vücut ve testis ağırlıkları, önemli derecede azalırken; sperm sayılarında ve sperm motilitesinde de önemli bir azalma, anormal sperm morfolojisinde artıĢ saptanmıĢtır. C vitamini +E vitamini+ metil parathion grubuyla, metil parathion grubu karĢılaĢtırıldğında sperm sayıları 4. ve 7. haftanın sonunda artarken; sperm hareketliliği 7. haftanın sonunda artmıĢtır.4. ve 7. haftanın sonunda anormal sperm morfolojisinde değiĢiklik gözlenmemiĢtir.121 84 24 saat sonunda metil parathion ve vitaminler + metil parathion uygulanan grupların seminifer tübüller ve interstisyal dokularında patolojik değiĢimler saptanmamıĢtır. Metil parathion uygulamasından 4 ve 7 hafta sonra, seminifer tübüller ve interstisyal dokuda nekrosis ve ödem gözlenmiĢtir. C vitamini+ E vitamini+ metil parathion uygulamasından 4 ve 7 hafta sonra, seminifer tübüllerde dejeneratif değiĢimler saptanmamıĢtır, ayrıca interstisiyal dokuda patolojik bulgular gözlenmemiĢtir. Yapılan bu çalıĢmaya göre, metil parathion uygulanarak ortaya çıkan testikular toksisiteye karĢı C vitamini ve E vitamininin koruyucu etkisinin olduğu ancak tam bir koruma sağlamadığı saptanmıĢtır.121 Acharya ve arkadaĢlarının 2007 yılında yapmıĢ olduğu çalıĢma, Cd (kadmiyum) (1 mg/kg)‘ un spermler üzerinde ne tür etkilerinin olduğunu ve E vitamini (100 mg/kg) ve C vitaminin (10 mg/kg) spermlerdeki etkilerini araĢtırmak üzere yapılmıĢtır. Kadmiyum ve vitaminler intraperitoneal enjeksiyonla uygulanmıĢtır. ÇalıĢma için, 10 haftalık Swiss albino fareler; kadmiyum, kadmiyum + E vitamini, kadmiyum + C vitamini uygulanan gruplara ayrılmıĢtır. Cd‘ a etkin bırakılan farelerde kontrol grubuna kıyasla testiste önemli bir LPP (lipid peroksidasyon potansiyeli) artıĢı gözlenmiĢtir; vitamin ve Cd uygulanan gruplarda ise LPP önemli derecede azalmıĢtır. Fakat bu azalma kontrol seviyesindeki kadar olmamıĢtır.82 Kadmiyuma etkin bırakılmıĢ gruplarda testisteki askorbik asit içeriğinin kontrol grubuna kıyasla önemli derecede azaldığı saptanmıĢtır. Testikular SOD değeri CT ve PD; Cd‘ a etkin bırakılan farelerde azalmıĢ, C vitamini ve E vitamini uygulanan gruplarda artıĢ göstermiĢtir. Cd‘ a etkin kalmıĢ farelerde kontrol grubuna kıyasla sperm anormalliğinde de artıĢ gözlenmiĢtir. Ancak aradaki bu fark vitamin desteğinden sonra minimuma 85 inmiĢtir. Benzer Ģekilde Cd verilen farelerde sperm sayısında da önemli bir azalma gözlemiĢtir; vitamin uygulamalarından sonra sperm sayısındaki azalma tersine çevrilmiĢtir.82 Krishnamoorthy ve arkadaĢlarının 2006 yılında yapmıĢ olduğu çalıĢmada, PCB (Aroclor 1254) ile uyarılmıĢ spermiyotoksisitesi üzerinde C vitamininin olası koruyucu rolü araĢtırılmıĢtır. Sıçanlar 4 gruba ayrılmıĢtır: 1. grup kontrol grubu, 2.grup 30 gün süresince Aroclor 1254 (2 mg/kg) uygulanan grup, 3. grup 30 gün süresince ağız yoluyla α-tokoferol (50 mg/kg) + Aroclor 1254 uygulanan grup, 4. grup 30 gün süresince ağız yoluyla 100mg/kg askorbik asit + Aroclor 1254 uygulanan gruptur. Tüm uygulamalar intraperitoneal olarak gerçekleĢmiĢtir. Sperm, kauda epididimal bölgeden toplanmıĢ, sayısı ve hareketliliği saptanmıĢtır. ÇalıĢmanın sonunda, PCB uygulanan grupta α-tokoferol ve askorbik asit düzeylerinde azalma saptanırken; α-tokoferol ve askorbik asitle birlikte Aroclor 1254 uygulanan grupta, temel antioksidan enzimler olan süperoksit dizmutaz (SOD), katalaz (CAT), glutatyon peroksidaz (GP x), glutatyon redüktaz (GR) ve glutatyon-S-transferaz (GST) erkinde artıĢ saptanmıĢtır. Ayrıca, PCB uygulanan grupta azalmıĢ epididimal sperm hareketliliği ve sayısı gözlenmiĢtir. Sonuç olarak, α-tokoferol ve askorbik asitin, PCB tarafından uyarılmıĢ ROS üretimini baskılayarak, sperm üzerinde koruyucu etkisi olduğu gösterilmiĢtir.122 86 6. SONUÇ Sonuç olarak, toluen uygulamasının testis dokusunda spermatojenik hücre serilerinde oluĢturduğu nekrozis, interstisiyel alandaki ödem ve indirekt Leydig hücre kaybı ile oluĢturduğu hasar, C Vitamini ile düzelme göstermiĢ, ancak C Vitamini + E Vitamini kombinasyonunun uygulanması histolojik olarak olumlu değerlendirilmemiĢtir. C Vitamini + E Vitamini kombinasyonunda vitaminlerin birbirlerinin etkilerini inhibe edebileceği düĢünülmüĢtür. ÇalıĢmanın bundan sonraki aĢamalarında sperm hareketliliğine ait hız parametreleride değerlendirilerek, iĢ yaĢamında toluene etkin kalan bireylerde bu etkiyi ortadan kaldıracak önlemlere gidilmesi yönünde çalıĢmaların yapılması hedeflenecektir. 87 7. ÖZET Günlük yaĢantımızda kimyasal maddeleri evsel ve endüstriyel amaçlarla kullanmaktayız. Toluen ise yaygın olarak endüstride kullanılan berrak, renksiz, uçucu bir organik çözücüdür. Toluen, bu amaçla, sanayide; boyalarda ve boyaları inceltmede, plastik imalatında, mürekkep yapımında, yapıĢtırıcılarda, temizlik malzemelerinde, benzinde, patlayıcı (TNT) yapımında, sigara üretiminde kullanılmaktadır. Toluenin alımı, bir çok uçucu çözücülerde olduğu gibi inhalasyon ile gerçekleĢmektedir. Toluenin yaygın Ģekilde kullanılması insanların toluene daha uzun süre etkin kalmasına yol açmıĢtır. Bu durum da beraberinde toluenin vücudumuzda zararlı etkilerini ortaya çıkarmıĢtır. Toluen‘in solunmasıyla hücre de önemli hasarlar meydana gelmektedir. Toluen, hücre hasarındaki toksik etkilerini ROS (reaktif oksijen radikalleri) oluĢumu ile gösterir. Erkek üreme sisteminde yer alan germ hücreleri ise ROS‘lara karĢı somatik hücrelerden daha duyarlıdır. C vitamini ve E vitamini ise oksidatif stresi iyileĢtirdiği bilinen antioksidanlardır. Bu çalıĢmanın amacı kimyasal bir madde olan toluene soluma yoluyla etkin bırakılmıĢ sıçanların testislerinde ve epididimislerinde oluĢabilecek yapısal değiĢikliklere antioksidan özelliği olduğu bilinen C vitamini ile C ve E vitaminlerinin birlikte koruyucu etkilerinin incelenmesi amaçlanmıĢtır. 88 ÇalıĢmamızda 10 haftalık, 24 adet Wistar albino cinsi erkek sıçanlar kullanıldı. Toluen, 6000 ppm düzeyinde 5 hafta boyunca her gün soluma yoluyla sıçanlara uygulanırken; C vitamini (200 mg/kg) ve E vitamini (200 mg/kg) 5 hafta boyunca her gün intraperitoneal enjeksiyonla uygulandı. Uygulamaların sonunda denekler intramusküler ketamin (45mg/kg) ve ksilazin (5mg/kg) enjeksiyonu ile uyutularak ötenazi gerçekleĢtirildi. Ötenazi sonrası deneklerin inguinal bölgeleri açılarak testis ve epididimis dokuları alındı. Organların değerlendirilmesi amacıyla dokulara histokimyasal olarak HE ve immunohistokimyasal olarak kaspaz9 boyaması yapıldı. Yapılan değerlendirmelerde, toluen uygulaması yapılan grubun testis dokusunda, seminifer tübüllerin uniform Ģekil ve büyüklüklerini kaybettikleri, seminifer epiteli oluĢturan spermatogenik hücre serisinde belirgin nekrozisin olduğu dikkati çekti. Ġnterstisiyel dokuda ödem, Leydig hücrelerinde kayıp olduğu görüldü. Aynı grupta yapılan Kaspaz-9 boyamasında primer spermatositlerde belirgin olmak üzere tutulumda artıĢ saptandı. Toluen uygulaması yapılan grubun epididimis dokusunda, epitelin apikal yüzeyinde stereosilyalarda kayıp izlenirken, duktus duvarını döĢeyen epitelin yer, yer yalancı çok katlı epitelden, prizmatik epitele değiĢen yapıda olduğu görüldü. Ara bağ dokusunda nekrozis saptandı. Epididimise ait Kaspaz-9 boyamasında epiteli oluĢturan hücrelerde immunoreaktivitede artıĢ saptandı. Toluen + C Vitamini uygulaması yapılan grubun testis dokusunda, seminifer tübüllerde nekrozisin, interstisiyel alanda ödemin 89 azalmakla beraber devam ettiği dikkati çekti. Aynı grupta yapılan Kapsaz-9 boyamasında, toluen grubuna göre azalmıĢ immunoreaktivite dikkati çekti. Bu gruba ait epididimis örneklerinde, Kaspaz-9 boyamasında azalmıĢ immunoreaktivite dikkati çekti. Toluen + C Vitamini + E Vitamini uygulanan grupta, testis dokusunda toluen grubuna göre azalmakla beraber spermatojenik hücre kaybının, interstisiyel alandaki ödemin devam ettiği görüldü. Aynı gruba ait Kaspaz-9 boyamasında, tutulumda artıĢ belirgindi. Bu gruba ait epididimis dokusunda stereosilya kaybı dikkakti çekerken, Kaspaz-9 ile immnuoreaktivitede artıĢ saptandı. ÇalıĢmamızın istatistiksel sonuçları değerlendirildiğinde, kontrol grubunun seminifer tübül çapı, Toluen + C vitamini ve Toluen + C vitamini + E vitamini gruplarına göre istatistiksel olarak daha yüksek ve anlamlıydı (p<0.001). ÇalıĢmamızda seminifer tübül duvar kalınlığı değerlendirildiğinde, kontrol grubunun seminifer tübül duvar kalınlığı düzeyi sırasıyla Toluen, Toluen + C Vitamini ve Toluen + C vitamini + E vitamini gruplarına göre istatistiksel olarak daha yüksek ve anlamlıydı ( p<0.001). Toluen + C vitamini ve Toluen + C vitamini + E vitamini gruplarının seminifer tübül duvar kalınlığı düzeyi Toluen grubuna göre istatistiksel olarak daha yüksek ve anlamlıydı (p<0.001). ÇalıĢmamızda, deney gruplarına ait vücut ağırlıkları karĢılaĢtırıldığında, kontrol grubuna ait ortalama vücut ağırlık değeri, 90 Toluen, Toluen + C Vitamini ve Toluen + C vitamini + E vitamini gruplarına göre daha yüksek bulundu. Sonuç olarak, toluen uygulamasının testis dokusunda spermatojenik hücre serilerinde oluĢturduğu nekrozis, interstisiyel alandaki ödem ve indirekt Leydig hücre kaybı ile oluĢturduğu hasar, C Vitamini ile düzelme göstermiĢ, ancak C Vitamini + E Vitamini kombinasyonun uygulaması histolojik olarak olumlu değerlendirilmemiĢtir. 91 8. SUMMARY We use chemicals in our daily life for domestic and industrial purposes. Toluene is widely used in industry that is the clear, colorless, volatile organic solvent. Toluene, for this purpose, in industry; coatings and paints, undiluted, plastics manufacturing, in making ink, adhesives, cleaning materials, gasoline, explosives (TNT) production, used in cigarette manufacture. Toluene uptake, as well as a very volatile solvents occurs via inhalation. Widespread use of toluene led people to remain active long term. It also revealed that harmful effects of toluene in our body. With toluene inhalation, significant damages occur in the cell. Toluene creates toxic effect of ROS (reactive oxygen species) in the cell. Male reproductive system compare with somatic cells, germ cells are more sensitive to the ROS. Antioxidants vitamins like Vitamin C and Vitamin E ameliorate oxidative stress. The purpose of this study is to examine the effects of toluene inhalation with antioxidants vitamins like Vitamin C and Vitamin C + Vitamin E implements and protective effect of these vitamins in testes and epididymis‘s structual changes. In this experiment, we used 10-week-old, 24 male Wistar albino rats. 6000 ppm toluene was applied to rats for 5 weeks every day 92 through breathing. Vitamin C (200 mg / kg) and Vitamin E (200 mg / kg) were performed intraperitoneal injection every day for 5 weeks. In thirtieth day, rats were euthanized by injection of intramuscular ketamin (45mg/kg) ve ksilazin (5mg/kg). After euthanasia, testis and epididymis tissues were collected from the inguinal regions of the abdomen. In order to evaluate the tissues of organs, they were stained with HE for histochemical staining and caspase -9 for immunohistochemical staining. In assessments, at toluene inhalation group‘s testis tissues, seminiferous tubules lost their uniform shape and size, spermatogenic cell series had significantly necrosis. Interstitial edema and Leydig cells loss were found. At the same group‘s Caspase-9 staining was increased especially in primary spermatocytes. In this group‘s epididymis samples, interstitial connective tissue had necrosis. In Caspase-9 staining in this group‘s epididymis samples, decreased immunoreactivity was noticed. In Toluene and Vitamin C application group‘s testicular tissue, necrosis of seminiferous tubules and edeme of interstitial area continued with decreased. In the same group‘s Caspase-9 staining, immunoreactivity was found to be decreased compared to toluene group. In this group‘s epididymis samples, decreased staining of Caspase-9 immunoreactivity was noticed. In Toluene, Vitamin C and Vitamin E group‘s testicular tissue, spermatogenic cells loss and edeme of interstitial area continued with decreased compared to toluen group. In the same group‘s Caspase-9 staining, immunoreactivity increased. In the same group‘s epididymis 93 samples, stereosilya loss and increased Caspase-9 immnuoreactivity were noticed. The results of this study were evaluated statistically, seminiferous tubule diameter in the control group according to Toluene + Vitamin C group and Toluene + Vitamin C + Vitamin E group was statistically higher and significant (P <0.001). In our experiment, the thickness of seminiferous tubules‘ walls were evaluated. Control group‘s the thickness of seminiferous tubules‘ walls compared with Toluene group, Toluene + Vitamin C group and Toluene + Vitamin C + Vitamin E group. Control group was statistically significant higher (p <0.001). Toluene + Vitamin C group and Toluene + Vitamin C + Vitamin E group‘s the thickness of seminiferous tubules‘ walls were higher and statistically significant compared with toluene group (p <0.001). In our study, body weights of experimental groups compared with the control group, control group was higher according to Toluene group, Toluene + Vitamin C group and Toluene + Vitamin C + Vitamin E group. In conclusion, toluene inhalation occured necrosis in spermatojenik cell series, interstitial edema and indirect Leydig cell loss. Vitamin C ameliorated damages. Vitamin C and Vitamin E combination has not been evaluated histologically positive. 94 9. KAYNAKLAR 1. Moore KL, Persaud TVN. Ġnsan Embriyolojisi. Yıldırım M, Okar Ġ, Dalçık H (Çev), 1. Basım. Ġstanbul: Nobel Tıp Kitabevleri; 2002. 2. Sadler TW. Medikal Embriyoloji. BaĢaklar A.C (Çev), 9. Basım. Ankara: Palme Yayıncılı; 2005. 3. Noyan A. YaĢamda ve Hekimlikte Fizyoloji. 15. Basım. Ankara: 2005. 4. Kierszenbaum AL. Histoloji ve Hücre Biyolojisi. Demir R (Çev), Ankara: Palme Yayıncılık; 2006. 5. Hatipoğlu MT, Hatipoğlu G. Yüksekokullar Anatomi Ders Kitabı. Ankara: Selvi Yayınevi; 2006. 6. Leonhardt H, Kahle W, Platzer W. Anatomi Atlası Karın ve Ġç Organlar. Kazancıgil A, Atay T (Çev), Cilt 2, 4. Basım. Ġstanbul: ArkadaĢ Tıp Kitapları; 1986. 7. Netter FH, Ovalle WK, Nahirney PC. Temel Histoloji. Müftüoğlu S, Kaymaz F, Atilla P (Çev). Ankara: GüneĢ Tıp Kitabevleri; 2009. 8. Erdoğan D, Hatipoğlu T, Görgün M, Ilgaz C. Özel Histoloji. 2.Basım. Ankara: Hatiboğlu Yayınevi; 2007. 9. Gartner LP, Hiatt JL. Color Textbook Of Histology. Second Ed. WB Saunders Company, Philadelphia; 2001. 10. Ross MH, Kaye GI, Pawlina W. Histology A Text and Atlas with Cell and Molecular Biology. Fourth Ed. Baltimore: Philadelphia; 2003. 95 11. Baelum J. Human solvent exposure: factors influencing the pharmacokinetics and acute toxicity. J Pharmacol Toxicol 1991; 1: 1-36. 12. Costa LG, Guizzetti M, Burry M, Oberdoerster J, et al. Developmental neurotoxicity: do similar phenotypes indicate a common mode of action? A comparison of fetal alcohol sydrome, toluene embryopathy an dmaternal phenylketonuria. Toxicol Lett 2002; 127: 197-205. 13. Jacquot L, Pourie G, Buron G, Monnin J, Brand G, et al. Effects of toluene inhalation exposure on olfactory functioning: Behavioral and histological asessment 2006; 165: 57-65. 14. Koss G, Tesseraux . Hydrocarbons. Chapter 25. 15. Lo PS, Wu CY, Sue HZ, Chen HH, et al. Acute neurobehavioral effects of toluene: Involvement of dopamine and NMDA receptors: Toxicol 2009; 265: 34-40. 16. Flanagan RJ, Ruprah M, Meredith TJ, Ramsey JD, et al. An introduction to the clinical toxicology of volatile substances. Drug Saf 1990; 5(5): 359-83. 17. Kimyasal Maddelerle ÇalıĢmalarda Sağlık ve Güvenlik Önlemleri Hakkında Yönetmelik. 26 Aralık 2003 Tarihli Resmi Gazete, Sayı: 25328. 18. Mattia CJ, Ali SF, Bondy SC, et al. Toluene-induced oxidative stress in several brain regions and other organs. Mol Chem Neuropathol 1993; 18(3): 313-328. 96 19. Mattia CJ, LeBel CP, Bondy SC, et al. Effect of toluene and its metabolites on cerebral reactive oxygen species generation. Biochem Pharmacol 1991; 42: 879-882. 20. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 1985 21. Euler MV, Pham TM, Hillefors M, Bjelke B, Henriksson B, Euler GV, et al. Inhalation of low concentrations of toluene induces persistent effects on a learning retention task, beam-walk performance, and cerebrocortical size in rat. Exp Neurology 2000; 163: 1-8. 22. Cruz SL, Mirshahi T, Thomas B, Balster RL, Woodward JJ, et al. Effects of the abused solvent toluene on NMDA and non-NMDA recombinant receptors expressed in oocytes from Xenopus laevis. J Pharmacol Exp Ther 1998; 286: 334-340. 23. Bauche F, Fouchard M, Jgou B, et al. Antioxidant system in rat testicular cells. FEBS Lett 1994; 349: 392–396. 24. Greenberg MM. The central nervous system and exposure to toluen: a risk charactetization. Environ Res 1997; 72: 1-7. 25. Wilson JX. The physiological role of dehydroascorbic acid. FEBS Let 2002; 527(1-3): 5-9. 26. Frei B, Stocker R, Ames BN, et al. Antioxidant defences and lipid peroxidation in human blood plasma. Proc Natl Acad Sci USA 1988; 85: 9748-52. 97 27. Lippoldt A, Andbjer B, Gerst H, Ganten D, Fuxe K, et al. Basic fibroblast growth factor and tenascin C immunoreactivity after partial unilateral hemitranssection of rat brain. Brain Res 1996; 730: 1-16. 28. Beningus VA. Health effects of toluene: a review. Neurotoxicology 1981; 2: 586-588. 29. Anderson CE, Loomis GA, et al. Recognition and prevention of inhalant abuse. American Family Physician 2003; 68: 869-874. 30. Boey KW, Foo SC, Jeyaratnam J, et al. Effects of occupational exposure of toluene: a neuropsychological study on workers in Singapur. Ann Acad Med Singapore 1997; 26: 184-187. 31. Ogata M, Michitsuji H, Fujiki Y, et al. Estimating amounts of toluene inhaled by workers with protective mask using biological indicators of toluene. Toxicol Lett 1999; 108: 233-239. 32. Pierce CH, Dills RL, Morgan MS, Vicini P, Kalman DA, et al. Biological monitoring of controlled toluene exposure. Int Arch Occup Environ Health 1998; 71: 433-444. 33. Agency for Toxic Substances and Disease Registry (ATSDR), 1989. 34. Gotohda T, Tokunaga I, Kubo SI, Morita K, Kitamura O, Eguchi A, et al. Effect of toluene inhalation on astrocytes and neurotrophic factor in rat brain. Forensic Science International 2000; 113: 233-238. 35. Gerasimov MR, Schiffer WK, Marstellar D, Ferrieri R, Alexoff D, Dewey SL, et al. Toluene inhalation produces regionally specific changes in extracellular dopamine. Drug Alcohol Depend 2002; 65: 243-251. 98 36. Riegel AC, Zapata A, Shippenberg TS, French ED, et al. The abused inhalant toluene increases dopamine release in the nucleus accumbens by directly stimulating ventral tegmental area neurons. Neuropsychopharmacology 2007; 32: 1558-1569. 37. Stengard K, Hoglund G, Ungerstedt U, et al. Extracellular dopamine levels within the striatum increase during inhalation exposure to toluene: a microdialysis study in awake, freely moving rats. Toxicol Lett 1994; 71: 245-255. 38.Tomatır AG. Apoptoz: Programlı Hücre Ölümü. Apoptosis: programmed cell death. Pamukkale Üniversitesi Denizli Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, DENĠZLĠ. 39. Myhre Oddvar, Fonnum F, et al. The effect of aliphatic, naphthenic, and aromatic hydrocarbons on production of reactive oxygen species and reactive nitrogen species in rat brain synaptosome fraction: the involvement of calcium, nitric oxide synthase, mitochondria, and phospholipase A. Biochemical Pharmacology 2001; 62: 119-128. 40. Evans EB, Balster RL, et al. CNS depressant effects of volatile organic solvents. Neurosci Biobehav Rev 1991; 15: 233-241. 41. Thompson EB. The many roles of c-Myc in apoptosis. Annual Review of Physiology 1998; 60: 575-600. 42. Arnold GL, Kirby RS, Langendoerfer S, Wilkins-Haug L, et al. Toluene embryopathy: clinical delineation an developmental follow-up. Pediatrics 1994; 93: 216-220. 99 43. Jones HE, Balster RL, et al. Inhalant abuse in pregnancy. Obstetrics and Gynecology Clinics of North America 1998; 25: 153-167. 44. Lowry LK. Review of biological monitoring tests for toluene. In ‗‗Biological Monitoring of Exposure to Chemicals‘‘ (M. H. Ho and H. K. Dillon, Eds.), pp. 1987; 99–109. 45. Kawai, T, Yasugi, T, Mizunuma K, Horiguchi, S, Ikeda M, et al. Comparative evaluation of blood and urine analysis as a tool for biological monitoring of n-hexane and toluene. Int Arch Occup Environ Health 1993; 65: 123–126. 46. Brugnone F, Gobbi M, Ayyad K, Giulari C, Cerpelloni M, Perbellini L, et al. Blood toluene as a biological index of environmental toluene exposure in the ‗‗normal‘‘ population and in occupationally exposed workers immediately after exposure and 16 hours later. Int Arch Occup Environ Health 1995; 66: 421–425. 47. Nishikimi M. Cloning and chromosomal mapping of the human nonfunctional gene for L-gulono-gamma-lactone oxidase, the enzyme for Lascorbic acid biosynthesis missing in man. Journal of Biological Chemistry 1994; 269: 13685–13 688. 48. Englard S, Seifter S, et al. The biochemical functions of ascorbic acid. Annual Review of Nutrition 1986; 6: 365–406. 49. Stubbe JA. Identification of two alpha keto glutarate-dependent dioxygenases in extracts of Rhodotorula glutinis catalyzing deoxyuridine hydroxylation. Journal of Biological Chemistry 1985; 260: 9972–9975. 100 50. Prockop DJ, Kivirikko KI, et al. Collagens: molecular biology, diseases, and potential for therapy. Annual Review of Biochemistry 1995; 64: 403– 434. 51. Rebouche CJ. Ascorbic acid and carnitine biosynthesis. American Journal of Clinical Nutrition 1991; 54(Suppl.): 1147–1152. 52. Levine M. Ascorbic acid and in situ kinetics: a new approach to vitamin requirements. American Journal of Clinical Nutrition 1991; 54(Suppl.): 1157–1162. 53. Eipper B. Peptidylglycine alpha amidating monooxygenase: a multifunctional protein with catalytic, processing, and routing domains. Protein Science 1993; 2: 489–497. 54. Correa P. Human gastric carcinogenesis: a multistep and multifactorial process. First American Cancer Society Award Lecture on Cancer Epidemiology and Prevention. Cancer Research 1992; 52: 6735–6740. 55. McCormick DB, Zhang Z, et al. Cellular assimilation of water-soluble vitamins in the mammal: riboflavin, B6, biotin and C. Proceedings of the Society of Experimental Biology and Medicine 1993; 202: 265–270. 56. Diet, nutrition and the prevention of chronic diseases. Report of a WHO Study Group. Geneva, World Health Organization. 1990 (WHO Technical Report Series, No. 797). 57. Jennings PE. Vitamin C metabolites and microangiography in diabetes mellitis. Diabetes Research 1987; 6: 151–154. 101 58. Faruque O. Relationship between smoking and antioxidant status. British Journal of Nutrition 1995; 73: 625–632. 59. Yavuz T, DelibaĢ N, Yıldırım B, AltuntaĢ L, Candır O, Cora A, Karahan N, ĠbriĢim E, Kutsal A, ve ark. Vascular wall damage in rats induced by methidation amd amelorating effect of vitamin E and C. Arch Toxicol 2004; 78: 655-659. 60. Kalender S, Kalender Y, Ogutcu A, Uzunhisarcikli M, Durak D, Acikgoz F, ve ark. Endosulfan-induced cardiotoxicity and free radical metabolism in rats: the protective effect of vitamin E. Toxicol 2004; 202: 227–235. 61. Kalender Y, Yel M, Kalender S, ve ark. Doxorubicin hepatotoxicity and hepatic free radical metabolism in rats: the effects of vitamin E and catechin. Toxicol 2005; 209: 39–45. 62. Acharya UR, Mishra M, Mishra I, Tripathy RR, et al. Potential role of vitamins in chromium induced spermatogenesis in Swiss mice, Environ Toxicol Pharmacol 2004; 15: 53–59. 63. Kumar JS, Banudevi S, Sharmila M, Murugesan P, Srinivasan N, Balasubramanian K, Aruldhas MM, Arunakaran J, et al. Effects of vitamin C and E on PCB (Aroclor 1254) induced oxidative stress, androgen binding protein and lactate in rat Sertoli cells. Reprod Toxicol 2004; 19: 201–208. 64. El-Missiry MA. Enhanced testicular antioxidant system by ascorbic acid in alloxn diabetic rats. Comp Biochem Phys 1999; 124: 233–7. 65. Marchlewicz M, Wiszniewska B, Baranowska-Bosiacka I, Safranow K, Kolasa A, Glabiwski W, et al. Increased lipid peroxidation and ascorbic 102 acid utilization in testes and epididumis of rats chronically exposed to lead. Biometals 2007; 20: 13–9. 66. Kujo S. Vitamin C: basic metabolism and its function as an index of oxidative stress. Curr Med Chem 2004; 11: 1041–64. 67. Ghosh D, Das UB, Misro M, et al. Protective role of α-tochopherolsuccinate (provitamin-E) in cyclophosphamide induced testicular gametogenic steroidogenic disorders: a correlative approach to oxidative stress. Free Radic Res 2002; 36: 1199–208. 68. Peltola V, Hutaniemi I, Ahotupa M, et al. Antioxidant enzyme activity in the maturing rat testis. J Androl 1992; 13: 450–455. 69. Samanta L, Roy, A, Chainyn GBN, et al. Changes in rat testicular antioxidant defence profile as a function of age and its impairment by hexachlorocyclohexane during critical stages of maturation. Andrologia 1999; 31: 84–90. 70. Frei B, Stocker R, England L, Ames BN, et al. Ascorbate the most effective antioxidant in human blood plasma. Adv Exp Med Biol 1990; 264: 155–163. 71. Buettner GR. The pecking order of free radicals and antioxidants: lipid peroxidation, alpha-tocopherol, and ascorbate. Arch Biochem Biophys 1993; 300: 535–543. 72. Thomas MJ. The role of free radicals and antioxidants: How do we know that they are working. Crit Rev Food Sci Nutr 1995; 35(182): 21-39. 103 73. Gomez-Fernandez JC, Villalain J, Aranda FJ, et al. Localization of atocopherol in membranes. Ann N Y Acad Sci 1989; 570: 109-120. 74. Kagan VE. Recycling and redox cycling of phenolic antioxidants. Ann NY Acad Sci 1998; 854: 425-434 75. Yu W, Simmons-Menchaca M, Gapor A, et al. Induction of apoptosis in human breast cancer cells by tocopherols and tocotrienols. Nutr Cancer 1999; 33: 26-32. 76. McLaren DS, Loveridge N, Duthie GG, Bolton Smith C, et al. Fat Soluble Vitamins In: Human nutrition and dietetics, Garrow, J.S, James, W.P.T,eds. p. 1993; 208-238. 77. Meglia EG, Jensen SK, Lauridsen C, Waller P, et al. α- Tocopherol concentration and stereoisomer composition in plasma and milk from dairy cows fed natural or synthetic vitamin E around calving. J Dairy Res 2006; 73: 227–234. 78. Li D, Saldeen T, Romeo F, Mehta JL, et al. Relative effects of alphaand gamma-tocopherol on low-density lipoprotein oxidation and superoxide dismutase and nitric oxide synthase activity and protein expression in rats. Cardiovasc Pharmacol Ther 1999; 219-226. 79. Larnaout A, Belal S, Zouari M, Fki M, Ben Hamida C, Goebel HH, Ben Hamida M, Hentati F, et al. Friedreich‘s ataxia with isolated vitamin E deficiency: a neuropathological study of a Tunisian patient. Acta Neuropathol 1997; 93: 633–637. 80. Champe PC, Harvey RA: Biyokimya; Nobel Tıp Kitapevleri ltd. Ģti. 1997; 2: 340. 104 81. Tramer F, Rocco F, Micali F, Sandri G, Panfili E, et al. Antioxidant systems in rat epididymal spermatozoa. Biol Reprod 1998; 59: 753–758. 82. Acharya UR, Mishra M, Patro J, Panda MK, et al. Effect of vitamins C and E on spermatogenesis in mice exposed to cadmium. Reprod Toxicol 2008; 25: 84-88. 83. Ono A, Kawashima K, Sekita K, Hirose A, Ogawa Y, Saito M, Naito K, Yasuhara K, Kaneko T, Furuya T, Inoue T, Kurokawa Y, et al. Toluene inhalation induced epididymal sperm dysfunction in rats. Toxicol 1999; 139: 193-205. 84. Erdoğan D, Hatipoğlu MT, Görgün M, Ilgaz C. Genel Histoloji. 3.Baskı. Ankara: Hatiboğlu Yayınevi; 2008. 85. Akay MT. Genel Histoloji Atlası. 13.Baskı. Ankara: Palme Yayıncılık ; 2004. 86. Ishigami A, Tokunaga Immunohistochemical study Itsuo, of rat Kubo S, Gotohda spermatogenesis T, after et al. toluene inhalation. Legal Medicine 2005; 7: 42-46. 87. Beningus VA. Neurobehavioral effects of toluene: a review. Toxicol Teratol 1981; 25: 385-387. 88. Filley CM, Heaton RK, Rosenberg NL, et al. White matter dementia in chronic toluene abuse. Neurology 1990; 40: 532-534. 89. Kamijima M, Nakazawa Y, Yamakawa M, Shibata E, Hisanaga N, Ono Y, Toida M, Takeuchi Y, et al. Metabolic acidosis and renal tubular injury due to pure toluene inhalation. Arch Environ Health 1994; 49: 410–413. 105 90. Ladefoged O, Strange P, Moller A, Lam HR, Ostergaard G, Larsen JJ, Arlien Soborg P, et al. Irreversible effects in rats of toluene (inhalation) exposure for six months. Pharmacol Toxicol 1991; 68: 384–390. 91. Ungvary G, Tatrai E, Szeberenyi S, Rodics K, Lorincz M, Barcza G, et al. Effect of toluene exposure on the liver under different experimental conditions. Exp Mol Pathol 1982; 36: 347–360. 92. Bruckner JV, Peterson RG, et al. Evaluation of toluene and acetone inhalant abuse. II. Model development and toxicology. Toxicol Appl Pharmacol 1981; 61: 302–312. 93. Ono A, Sekita K, Ogawa Y, Hirose A, Suzuki S, Saito M, Naito K, Kaneko T, Furuya T, Kawashima K, Yasuhara K, Matsumoto K, Tanaka S, Inoue T, Kurokawa Y, et al. Reproductive and developmental toxicitystudies of toluene. II. Effects of inhalation exposure on fertility in rats. J Environ Pathol Toxicol Oncol 1996; 15: 9–20. 94. Suzuki T, Kashimura S, Umetsu K, et al. Thinner abuse and aspermia. Med Sci Law 1983; 23: 199–202. 95. Taskinen H, Anttila A, Lindbohm ML, Sallmen M, Hemminki K, et al. Spontaneous abortions and congenital malformations among the wives of men occupationally exposed to organic solvents. Scand. J Work Environ Health 1989; 15: 345–352. 96. Rendon A, Rojas A, Fernandez SI, Pineda I, et al. Increases in chromosome aberrations and in abnormal sperm morphology in rubber factory workers. Mutat Res 1994; 323: 151–157. 106 97. Svensson BG, Nise G, Erfurth EM, Nilsson A, Skerfving S, et al. Hormone status in occupational toluene exposure. Am J Ind Med 1992; 22, 99–107. 98. Aranyi C, O‘Shea WJ, Sherwood RL, Graham JA, Miller FJ, et al. Effects of toluene inhalation on pulmonary host defenses of mice. Toxicol Lett 1985; 25: 103–110. 99. Gotohda T, Tokunaga I, Kitamura O, Kubo S, et al. Toluene inhalation induced neuronal damage in the spinal cord and changes of neurotrophic factors in rat. Legal Medicine 2007; 9: 123-127. 100. Matus A. Stiff mikrotubules and neuronal morphology. Trends Neurosci 1994; 17: 17-22. 101. Gobba F. Occupational exposure to chemicals and sensory organs: a neglected research field. Neurotoxicology 2003; 24: 675–691. 102. Burd GD. Morphological study of the effects of intranasal zinc sulfate irrigation on the mouse olfactory epithelium and olfactory bulb. Microsc Res Tech 1993; 24: 195–213. 103. Ducray A, Bondier JR, Michel G, Bon K, Millot JL, Propper A, Kastner A, et al. Recovery following peripheral destruction of olfactory neurons in young and adult mice. Eur J Neurosci 2002; 15,1907–1917. 104. Giannetti N, Moyse E, Ducray A, Bondier JR, Jourdan F, Propper, A, Kastner A, et al. Accumulation of Ym1/2 protein in the mouse olfactory epithelium during regeneration and aging. Neuroscience 2004; 123: 907– 917. 107 105. Herzog C, Otto T, et al. Regeneration of olfactory receptor neurons following chemical lesion: time course and enhancement with growth factor administration. Brain Res 1999; 849: 155–161. 106. Matheson JM, Lange RW, Lemus R, Karol MH, Luster MI, et al. Importance of inflammatory and immune components in a mouse model of airway reactivity to toluene diisocyanate (TDI). Clin Exp Allergy 2001; 31(7): 1067-76. 107. Riecke K, Grimm D, Shakibaei M, Kossmehl P, Schulze-Tanzil G, Paul M, Stahlmann R, et al. Low doses of 2, 3, 7, 8-tetrachlorodibenzo- pdioxin increase transforming growth factor beta and cause myocardial fibrosis in marmosets (Callithrix jacchus). Arch Toxicol 2002; 76 (5-6): 360-6. 108. Hsiech GC, Sharma RP, Parker RD, et al. Hypothalamic-pituitaryadrenocortical axis activity and immune function after oral exposure to benzene nd toluene. Immunopharmacology 1991; 21: 23-31. 109. Mattia CJ, Adams JD, Bondy SC, et al. Free radical induction in the brain and liver by products of toluene catabolism. Biochem Pharmacol 1993; 46: 103–110. 110. Korbo L, Ladefoged O, Lam HR, Østergaard G, West MJ, Arlien Søborg P, et al. Neuronal loss in hippocampus in rats exposed to toluene. Neurotoxicology 1996; 17: 359–366. 111. LeBel CP, Schatz RA, et al. Altered synaptosomal phospholipid metabolism after tolune. Possible relationship with membrane fluidity, Na+, K+ -adenosine triphosphate and phospholipid methylation. J Pharmacol Exp Ther 1990; 253: 1189-1197. 108 112. Stickney JA, Roberts AE, Silverman DM, Schatz RA, et al. The effect of m-xylene on rat lung benzo [a] pyrene metabolism and microsomal membrane lipids: Comparison with p-xylene. Toxicol 1989; 58: 155-165. 113. Çomunoğlu N, Ekici ID, Eren B, Türkmen N, Fedakar R, Çöloğlu S, ve ark. Toluen bileĢiklerinin toksik etkilerinin 4 otopsi olgusu üzerinden değerlendirilmesi. Adli Tıp Dergisi 2009; 23(1): 33-43. 114. Kontos CD, Wei EP, Williams JI: Cytochemical detection of superoxide in cerebral inflammation and ischemia in vivo. Am J Physiol 263 (Heart Circ. Physiol. 32) 1992; H1234. 115. Mickle D, Ren-Ke L, Weisel RD, et al. Myocardial salvage with Trolox and Ascorbic acid for an acute evolving infraction. Ann Thorae Sung 1989; 47: 533-537. 116. Beckman JK, Coniglio JG, et al. A comparative study of the lipid composition of isolated rat Sertoli and germinal cells. Lipids 1979; 14: 2627. 117. Shen H, Ong C, et al. Detection of oxidative DNA damage in human sperm and its association with sperm function and male infertility. Free Radic Med Biol 2000; 28: 529–36. 118. Dawson EB, Harris WA, Powell LC, et al. Relationship between ascorbic acid and male fertility. World Rev Nutr Diet 1990; 62: 1–26. 119. Salem MH, Kamel KI, Yousef MI, Hassan GA, EL-Nouty FD, et al. Protective role of ascorbic acid to enhance semen quality of rabbits treated with sublethal doses of aflatoxin B1. Toxicol 2001; 162: 209–18. 109 120. Luck MR, Jeyaseelan I, Scholes RA, et al. Ascorbic acid and fertility. Biol Reprod 1995; 52: 262–6. 121. Uzunhisarcikli M, Kalender Y, Dirican K, Kalender S, Ogutcu A, Buyukkomurcu F, ve ark. Acute, subacute and subchronic administration of methyl parathion-induced testicular damage in male rats and protective role of vitamins C and E. Pesticide Biochemistry amd Physiology 2007; 87: 115-122. 122. Krishnamoorthy G, Venkataraman P, Arunkumar A, Vignesh RC, Aruldhas MM, Arunakaran J, et al. Ameliorative effect of vitamins (αtocopherol and ascorbic acid) on PCB (Aroclor 1254) induced oxidative stress in rat epididymal sperm. Reprod Toxicol 2007; 23: 239–245. 123. Sönmez M, Türk G, Yüce A, ve ark. The effect of ascorbic acid supplementation on sperm quality, lipid peroxidation and testesterone levels of male Wistar rats. Theriogenology 2005; 63: 2063-2072. 124. Rana SV, Kumar S, et al. Effect of xylene, toluene and methyl alcohol on liver collagenesis in rats. Indian J Exp Biol 1993; 31(9): 782-4. 125. Guastadisegni C, Mantovani A, Ricciardi C, Stazi AV, Maffi D, Salvati AM, et al. Hematotoxic effects in the rat of a toluene dinitro derivative after short-term exposure. Ecotoxicol Environ Saf 1989; 17(1): 21-9. 126. Tanigawa T, Araki S, Nakata A, Yokoyama K, Sakai T, Sakurai S, et al. Decreases of natural killer cells and T-lymphocyte subpopulations and increases of B lymphocytes following a 5-day occupational exposure to mixed organic solvents. Arch Environ Health 2001; 56(5): 443-8. 110 127. Mizutani T, Oohashi N, Naito H. et al. Myoglobinemia and renal failure in toluene poisoning: a case report. Vet Hum Toxicol 1989; 31(5): 448-50. 128. Kamijo Y, Soma K, Hasegawa I, Ohwada T, et al. Fatal bilateral adrenal hemorrhage following acute toluene poisoning: a case report. J Toxicol Clin Toxicol 1998; 36(4): 365-8. 129. ÇalıĢkan M. Apoptosis: ProgramlanmıĢ Hücre Ölümleri. TÜBĠTAK Turk J Zool. 2000; 24: 31-35. 130. AkĢit H, Bildik A. ve ark. Apoptozis. YYÜ VET FAK DERG. 2008; 19(1): 55,63 131. Bellamy COC, Malcomson RDG, Harrison DJ, Wyllie AH, et al. Cell death in health and disease: the biology and regulation of apoptosis. Seminar in Cancer Biol 1995; 6: 3-16. 132. Ellis RE, Yuan J, Horvitz HR, et al. Mechanisms and functions of cell death. Annu Rev Cell Biol 1991; 7: 663-698. 133. Özvaran M K. Malign mezotelyomada gen tedavisi. Toraks Dergisi. 2004; 5(2): 110-115. 134. Yılmaz Ġ. EriĢkin ratlarda deneysel varikosel oluĢturulması sonrası testislerde germ hücrelerinde apoptozis düzeylerinin yükselmesi ve yükselmiĢ olan apoptozisin varikoselektomi sonrası gerileme düzeyi ve süresinin TUNEL yöntemi ile değerlendirilmesi. Uzmanlık Tezi, Sağlık Bakanlığı Taksim Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi Üroloji Kliniği, Ġstanbul. 2005. 111 135. Galle P R. Apoptosis in liver disease. Journal of Hepatology 1997; 27: 405-412. 136. Dayan YB, Kaveri SV, Kazatchkine M D, Shoenfeld Y, et al. Is cancer an autoimmune process dependent on anti-apoptotic autoantibodies? Medical Hypotheses 2000; 55 (2): 103–108. 137. Öktem S, Özhan MH, Özol D. Apoptozisin önemi. Toraks Dergisi. 2001; 2(1): 91-95. 138. Yüksel B, Kılıç SH, TaĢdemir N, Batıoğlu S, ve ark. Apoptosis and Caspase System. Dr. Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve AraĢtırma Hastanesi – ANKARA. 2009. 139. Nicholson DW. Caspase structure, proteolytic substrates, and function during apoptotic cell death. Cell Death Differ 1999; 6: 1028-1042. 140. Hu YM, Benedict MA, Ding LY, et al. Role of cytochrome c and dATP/ATP hydrolysis in Apaf-I-mediatcd caspase-9 activation and apoptosis. EMBO J 1999; 18: 3586- 3595. 141. Krajewski S, Krajewska M, Ellerby L M, Welsh K, Xie Z, Deveraux Q L, Salvesen G S, Bredesen D E, Rosenthal R E, Fiskum G, Reed J C, et al. Release of caspase-9 from mitochondria during neuronal apoptosis and cerebral ischemia. Proc Natl Acad Sci USA 1999; 96: 5752-5757. 142. Li P, Nijhawan D, Budihardjo I, Srinivasula SM, Ahmad M, Alnemri ES, et al. Cytochrome c and dATP-dependent formation of Apaf1/caspase-9 complex initiates an apoptotic protease cascade. Cell 1997; 91: 479 – 489. 112 143. Nakamura K, Bossy-Wetzel E, Burns K, Fadel MP, Lozyk M, et al. Changes in endoplasmic reticulum luminal environment affect cell sensitivity to apoptosis. J Cell Biol 2000; 150: 731-740. 144. Rao RV, Hermel E, Castro-Obregon S, del Rio G, Ellerby LM, et al. Coupling endoplasmic reticulum stress to the cell death program: mechanism of caspase activation. J Biol Chem 2001; 276: 869-874. 145. Ozansoy M, BaĢak AN. Parkinson hastalığında programlanmıĢ hücre ölümü. Parkinson Hast. Hareket Boz Der 2006; 9(1): 54-61. 146. Büyükgebiz O, Caferler JS, et al. Apoptoz. Sendrom. 2001; 13: 1027. 147. Holst A, Fröhlich T, et al. Experimental studies relating to ship beri-beri and scurvy. II. On the etiology of scurvy. Journal of Hygiene 1907; 7: 634—71. 148. Wilson LG. The clinical definition of scurvy and the discovery of vitamin C. J Hist Med 1975; 30: 40—60. 149. Zilva SS. Hexuronic acid as the antiscorbutic factor. Nature 1932; 129: 690. 150. Szent-Györgyi A. 1928. Observations on the function of the peroxidase systems… Biochemical Journal 1928; 22: 1387—1409. 151. Jacob RA. Vitamin C. In: Shils ME, Olson JA, Shike M, editors. Modern nutrition in health and disease. 8 th. Philadelphia: Lea and Febiger. 1994; 432-448. 113 152. Chatterjee IB. Evolution and biosynthesis of ascorbic acid. Science 1973; 182: 1271—2. 153. Sato P, Uderfriend S, et al. Studies on ascorbic acid related to the genetic basis of scurvy. Vitamins and Hormones 1978; 36: 33—52. 154. Birney EC, Jenness R, Ayaz KM, et al. Inability of bats to synthesize L-ascorbic acid. Nature 1976; 260: 626—8. 155. Mapson LW. Biogenesis of L-ascorbic acid in plants and animals. In The Vitamins Vol 1. Sebrell WH and R. S. Harris, editors. New York and London. 1967; 369-83. 156. Barnes MJ, Kodicek E, et al. Biological hydroxylations and ascorbic acid with special regard to collagen metabolism. Vitamins and Hormones 1972; 30: 1—43. 157. Tannenbaum SR, Wishnok JS, Leaf CD, et al. Inhibition of nitrosamine formation by ascorbic acid. Am J clin Nutr 1991; 53: 247-250. 158. Harris LJ. Vitamins in theory and practice. New York and Cambridge; 1937. 159. Hughes RE. Vitamin C: Some current problems. London; 1981b. 160. Carpenter KJ. The history of scurvy and vitamin C. Cambridge and New York; 1986. 161. Englard S, Seifter S, et al. The biochemical functions of ascorbic acid. Annual Review of Nutrition 1986; 6: 365-406. 114 162. Fleming PJ, Kent Um, et al. Cytochrome b561, ascorbic acid, and transmembrane electron transfer. American Journal of Clinical Nutrition 1991; 54: 1173-8. 163. Rebouche CJ. Ascorbic acid and carnitine biosynthesis. American Journal of Clinical Nutrition 1991; 54: 1147-52. 164. Eipper BA, Mains RE, et al. The role of ascorbate in the biosynthesis of neuroendocrine peptides. American Journal of Clinical Nutrition 1991; 54: 1153-6. 165. Hughes RE. Recommended daily amounts and biochemical rolesthe vitamin C, carnitine, fatigue relationship. In Vitamin C (ascorbic acid) Counsell JN, Hornig DH, editors. London.1981a. 166. Jones E, Hughes RE, et al. Foliar ascorbic acid in some angiosperms. Phytochemistry 1983; 22: 2493-9. 167. Jones, E, Hughes RE, et al. A note on the ascorbic acid content of some trees and woody shrubs. Phytochemistry 1984; 23: 2366-7. 168. Ministry of Agriculture, Fisheries, and Food (MAFF). Nitrate, nitrite and N-nitroso compounds in food. London; 1987. 169. Carr AC, Frei B, et al. Toward a new recommended dietary allowance for vitamin C based on antioxidant and health effects in humans. Am J Clin Nutr 1999; 69(6): 1086-1107. 170. Traxer O, Huet B, Poindexter J, Pak CY, Pearle MS, et al. Effect of ascorbic acid consumption on urinary stone risk factors. J Urol 2003; 170(2 Pt 1): 397-401. 115 171. Massey LK, Liebman M, Kynast-Gales SA, et al. Ascorbate increases human oxaluria and kidney stone risk. J Nutr 2005; 135(7): 1673-1677. 172. Auer BL, Auer D, Rodgers AL, et al. The effect of ascorbic acid ingestion on the biochemical and physicochemical risk factors associated with calcium oxalate kidney stone formation. Clin Chem Lab Med 1998; 36(3): 143-147. 173. Wandzilak TR, D'Andre SD, Davis PA, Williams HE, et al. Effect of high dose vitamin C on urinary oxalate levels. J Urol 1994; 151(4): 834837. 174. Gallo-Torres HE. Obligatory role of bile for the intestinal absorption ofvitamin E. Lipids 1970; 5: 379–384. 175. Traber MG. RRR- and SRR-a-tocopherols are secreted without discrimination in human chylomicrons, but RRR-a-tocopherol is preferentially secreted in very low density lipoproteins. Journal of Lipid Research 1990; 31: 675–685. 176. Sokol RJ. Vitamin E deficiency and neurologic disease. Annual Review of Nutrition 1988; 8: 351–373. 177. Stephens NG. Randomised control trial of vitamin E in patients with coronary disease: Cambridge Heart Antioxidant Study (CHAOS). Lancet 1996; 347: 781–786. 178. Bellizzi MC. Vitamin E and coronary heart disease: the European paradox. European Journal of Clinical Nutrition 1994; 48: 822–831. 116 179. Slover HT. Tocopherols in foods and fats. Lipids 1971; 6: 291–296. 180. Department of Health. Dietary reference values for food energy and nutrients for the United Kingdom. London, Her Majesty‘s Stationery Office, (Report on Health and Social Subjects, No. 41); 1991. 181. Subcommittee on the Tenth Edition of the Recommended Dietary Allowances, Food and Nutrition Board. Recommended dietary allowances, 10th. Washington, DC: National Academy Press; 1989. 182. Stampler MJ. Vitamin E consumption and risk of coronary heart disease in women. New England Journal of Medicine 1993; 328: 1444– 1449. 183. Rimm EB. Vitamin E consumption and risk of coronary heart disease in men. New England Journal of Medicine 1993; 328: 1450–1456. 184. Evans HM, Bishop KS. On the existence of a hitherto unrecognized dietary factor essential for reproduction. Science 1922; 56: 650-661. 185. Food and Nutrition Board, Institute of Medicine. Dietary Reference Intakes for Vitamin C, Vitamin E, Selenium, and Carotenoids. Washington, DC: National Academies Press; 2000. Available http://www.nap.edu/openbook/0309069351/html/index.html. online at: Accessed March 1, 2006. 186. Papas AM. The Vitamin E Factor. New York, NY: HarperCollins Publishers, Inc ; 1999. 187. Papas AM, Editor. Antioxidant Status, Diet, Nutrition and Health. Boca Raton: CRC Press; 1998. 117 188. Tappel AL. Vitamin E as the biological lipid antioxidant. Vitam Horm 1962; 20: 493–510. 189. Esterbauer H, Dieber-Rotheneder M, Striegl G,Waeg G, et al. Role of vitamin E in preventing the oxidation of low density lipoprotein. Am J Clin Nutr 1991; 53: 314-321. 190. Traber MG, Sokol RJ, Ringel SP, Neville HE, Thellman CA, Kayden HJ, et al. Lack of tocopherol in peripheral nerves of vitamin E-deficient patients with peripheral neuropathy. N Engl J Med 1987; 317: 262–265. 191. Kayden HJ, Silber R. The role of vitamin E deficiency in the abnormal autohemolysis of acanthocytosis. Trans Assoc Am Phys 1965; 78: 334341. 192. Sano M, Ernesto C, Thomas RG, et al. A controlled trial of selegiline, alpha-tocopherol, or both as treatment for Alzheimer‘s disease. N Engl Med 1997; 336: 1216-1222. 193. Robertson J McD, Donner AP, Trevithick JR, et al. A possible role for vitamins C and E in cataract prevention. Am J Clin Nutr 1991 Supplement; 35: 346-351. 194. Carmody RJ, McGowan AJ, Cotter TG, et al. Reactive Oxygen Species as Mediators of Photoreceptor Apoptosis in Vitro. Experimental Cell Research 1999; 248: 520- 530. 195. MacLaren AP, Chapman RS, Wyllie AH, Watson CJ, et al. p-53Dependent Apoptosis Ġnduced By Proteasome Inhibition in Mammary Epithelial Cells. Cell Death Differ 2001; 8(3): 210- 218. 118 196. Haendeler J, Tischler V, Hoffmann J, Zeiher MA, Dimmeler S, et al. Low Doses of Reactive Oxygen Species Protect Endothelial Cells From Apoptosis by Increasing Thiredoxin- 1 Expression. FEBS Letters 2004; 577: 427- 433. 197. Thornberry NA, Rano AT, Petreson PE, Rasper MD, Timkey T, Garcia-Calvo M, Houtzager MV, Nordstrom PA, Roy S, Vaillancourt PJ, Chapman TK, Nicholsan WD, et al. A Combinatorial Approach Defines Specificites of Members of The Caspase Family and Granzyme B. The Journal Of Biological Chemistry 1997; 272(29): 17907- 17911. 119 120 11. TEŞEKKÜR Yüksek lisans eğitimim sırasında bilgi ve deneyimleriyle bana yol gösteren, Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı BaĢkanımız Sayın Prof. Dr. Deniz ERDOĞAN baĢta olmak üzere, tez konumun seçilmesi, planlanması ve yürütülmesinde bana daima destek olan tez DanıĢmanım Sayın Prof. Dr. Suna ÖMEROĞLU‘na, tezimin yürütülmesinde bana emekleri geçen değerli hocalarım Prof. Dr. Celal ILGAZ‘a, Prof. Dr. Tahir HATĠPOĞLU‘na, Prof. Dr. Candan ÖZOĞUL‘a, Doç. Dr. Gülnur TAKE‘ye ve Doç. Dr. Çiğdem ELMAS‘a; Tezimin deney ve tez aĢamalarında destek veren ArĢ. Gör. Güleser GÖKTAġ‘a, her zaman yanımda olan ve çok sevdiğim dönem arkadaĢlarıma; Beni bu günlere getiren, maddi manevi desteklerini esirgemeyen aileme ve hayatımı daha da anlamlı hale getiren Ali ATASOY‘a çok teĢekkür ediyorum. Gamze YAVAŞ Ekim 2010 - ANKARA 121 12. ÖZGEÇMİŞ 1985 yılında Ankara‘da doğdum. Ġlk ve orta öğrenimimi Ankara ġahin Ġlköğretim Okulu‘nda, lise öğrenimimi Mustafa Kemal Yabancı Dil Ağırlıklı Lisesi‘nde yaptım. 2003 yılında Anadolu Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü‘ne girdim. 2005 yılında yatay geçiĢle Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji bölümüne girdim. 2008 yılında Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümünü ikinci olarak bitirdim. 2008‘de Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Histoloji ve Embriyoloji Anabilim Dalı‘nda yüksek lisans eğitimine baĢladım. 122