Metabolomics ve Anne Sütü: Anne Sütü Alan

advertisement
Metabolomiks ve Anne Sütü:
Anne Sütü Alan Bebeklerde
Mikrobiyotanın Gelişimi
Prof.Dr.Ferit Saraçoğlu
YİSAV
• İnsan Genom Projesi (2003) insan vücudunda 30,000-40,000 gen
bulunduğunu, bunların %99.9’unun tüm bireylerde aynı, %0.1’inin farklı
olduğunu ortaya çıkarmıştır.
• %0.1’lik fark neden bazı kişilerin hastalık riski taşıdığını, hastalıkların
şiddetinin kişilerarası farklılık gösterdiğini, bazı kişilerde ilaçlara daha iyi
yanıt alındığını açıklamada önemlidir
• Genlerin tanımlanması ile bilinmeyenler tamamen çözümlenememiş, bu
genlerin fonksiyonları araştırılmaya başlanmış, proteomik ve transkriptomik
çalışmaları yapılmıştır. Ancak bu araştırmalardan elde edilen bilgiler, klinik
fenotipleri açıklamak için yeterli olmamıştır. Çünkü, klinik fenotipi
belirleyen bilgi hücrede oluşan metabolitlerde saklıdır .
• Günümüze kadar biyokimyacılar bugünün normalini ve hastalıkları
anlamada kullanılan metabolik yolların büyük bir kısmını bulmuştur.
Bulunanlar insan hayatının kalitesini ve süresini artırmada kullanılmış ve
bugün yeni teknolojiler ve veri değerlendirme yöntemleri ile daha da
geliştirilmeye çalışılmaktadır
• “Metabol” = değişmek
“-ome” = küme demektir.
• Metabolom = Canlıdaki metabolizmanın tümü
• Metabolomik = Metabolom un çalışılması ( metabolomdaki küçük
moleküllü metabolitlerin yüksek verimli teknolojiler kullanılarak
saptanması, miktarının belirlenmesi ve tanımlanmasıdır).
• İnsanlarda en az 2-3 bin en fazla 20 000 metabolit olduğu düşünülmektedir
• Metabolomik çalışmalarında iki teknoloji kullanılmaktadır; bunlar
1- NMR ( örnekteki tüm metabolitleri tanımlayabilir ,
konsantrasyonlarını saptayabilir)
2-Değişik kütle spektrofotometreleridir (NMR ı tamamlar, daha
hassas olarak tüm metabolitlerin profilini çıkartır)
• Metabolit profilleri bilgisayarlarla uygun programlarla işlenir,
saklanır, sonuçlar değerlendirilir (Biyoinformatik)
İnsan Metabolom Projesi (HMP)-Kanada,2005
• Bu proje ile insan vücudunda idrar, BOS, plazma ve lökositlerde
1 mikro molardan daha fazla konsantrasyonda bulunan tüm metabolitleri
tanımlamak, ölçmek ve normal-anormal değer aralığını belirlemek, bu
verilerin serbestçe elektronik ortamda elde edilebilir olmasını sağlamak
(Human Metabolome Data BaseHMDB) amacıyla yapılmıştır
• Tanımlanan bileşiklere halkın ulaşmasını sağlayacak bir kütüphane
(Human Metabolome Library -HML) oluşturmak amaçlanmıştır.
• HMP tamamlanmıştır, sonuçlara www.hmdb.ca adresinden
ulaşılabilir
• Anne ve anne sütü alan bebeğin diyeti özel bir model oluşturmaktadır. Bu
modelin incelenmesi önemli verilere ulaşılmasını sağlamaktadır
• Bu amaçla sütün genomiği , kimyasal kompozisyonu, biyolojik
özelliklerinin ve memeliler arasındaki ve laktasyon dönemindeki
değişkenliklerinin incelenmesi gerekmektedir.
• Sadece anne sütü almayla, kullanılan değişik mamaların yapıları klinik
olarak karşılaştırılmalı, sağlık ve hastalıklar üzerindeki etkileri açığa
çıkartılmalıdır
• Anne sütü ve meme üzerinde yapılacak çalışmalarla bu mekanizmanın
korunma ve önlemedeki rolü daha iyi belirlenmelidir
• Meme epitel hücresi biyomühendisliğin temeli olan biyoraktör
kompleksini oluşturmakta ve bebekte
•
•
•
•
•
•
•
bağışıklık,
büyüme ve gelişme,
metabolizma,
fizyoloji,
nörolojik gelişme,
mikrobiyotanın kolonizasyonu
Mikrobiotanın olgunlaşmasını sağlamaktadır
• Sütün bileşenlerini eski biyokimyasal yöntemlerle tam olarak açığa
çıkartmak mümkün olmayıp, yeni teknolojilerin kullanılması gerekmektedir
• Omik bilimler ve özellikle metabolomik ile sütün yapısına ait tüm detaylar
ortaya çıkartılabilir
• Süt meme metabolizmasının fonksiyonel çıktısıdır. Biyolojik bir sıvı olup
anne genetiğinden , sağlık durumundan ve çevre koşullarından
etkilenebilir
• Anne sütüne uygulanan metabolomik lerin ilke ve teknolojilerinin
uygulandığı en önemli alan glikomikerdir.
• Glikomikler bol miktarda ve değişik çeşitleri olan glikanların, bunlardan
gebeliğe özgü olan insan sütü oligosakkaritlerinin, glukozile proteinlerin,
peptidlerin ve lipidlerin araştırılmasıdır
• Glikanlar kalın bağırsaklara kadar ulaşabilmekte, dışkıyla atılmakta ve
sağlıklı bebeklerin dışkılarında ölçülebilmektedir
• Şayet süt bebek için sindirilebilir bir besin olarak düşünülüyorsa bu bir
tezat oluşturmaktadır
• Bu tezat anne sütü alan bebeğin bağırsaklarında sağlıklı bir mikrobiota
oluştuğunda ortadan kalkmaktadır. Çünkü mikrobiotadaki bakteriler
glikanları sindirmekte ve büyümelerinde kullanmaktadır
• Anne sütü ve bağırsak bakterileri arasındaki ilişki bebeğin doğum sonrası
gelişimini şekillendirmekte, patojenik bakteriler, virüsler ve toksinlerden
korumaktan, nörolojik ve bağışıklık sistemlerini geliştirmeye ve bağırsak
epitelinin bariyer işlevini arttırmaktadır
• Sütteki glikanlar oldukça seçici sindirilebilirliğe sahip olmanın ötesinde,
steril uterustan çevre bakterilerinin ve süt kaynaklı bakterilerin oluşturduğu,
son derece karmaşık bir bağırsak mikrobiyotasına geçişi düzenlemektedir
• Tüm glikanların metabolitlerinin, bakterilerin seçici metabolizmasıyla
dönüşümü ve insan vücuduyla olan etkileşimleri, metabolizmanın bir
diyet değişkeni olarak tanımlanmasına ve diyetle metabolizmanın bakteri
gelişimi üzerindeki yapı ve fonksiyon ilişkisini incelemek için bir fırsattır .
• Bu çalışmalar yaşam boyunca, karmaşık beslenme kompleksi ve
mikrobiyota ilişkisi için daha geniş bilgiler sağlar. Temelde, sütün glikan
metabolomunun yapı ve kompozisyonunun kapsamlı ve doğru bir şekilde
ölçülmesi yer alır.
• Glykobiyoloji, anne sütündeki protein, peptid ve lipitlere bağlı glikanları ve
serbest oligosakkaridlerin ölçümü için gerekli analitik cihazların bulunması
kısa süre önce gerçekleşmiştir
• Yeni cihazlar tek başına yeterli değildir. Sonuca gidebilmek için kütle
spektrometrisi ile ayırma teknolojisinin , enzim biyoteknolojisinin ve
biyoinformatiğin olması gerekmektedir. Böylece elde edilen sonuçlar
dijital olarak ulaşılabilen kütüphanelerde depolanabilir
• Bu teknolojik gelişmeler, glikanların anne sütünün ana bileşeni olduğunu,
laktasyon döneminde kadınlar arasında hem yapı hem de fonksiyonlar
olarak farklılıklar gösterdiğini ortaya çıkarmıştır. (Smilowitz JT ve ark. Jnutr 2013,
Molinari CE ve ark. Br J Nutr 2012, Froehlich J ve ark. J Agr Food Chem 2010, Uchiyama S ve ark. Nutrition
2011, Liao Y ve ark. J Proteome Res 2011, Ruvoeon Clouet N ve ark. Biochem J 2006)
Metabolomiks ve İnsan Sütü
• Bilimsel araştırmalarla, sütün oluşumundan fonksiyonları başlayana dek ,
DNA ve RNA nın şifrelerinin çözülmesi basitleşmiştir.
• Lineer sekanslamanın basitleşmesi bilim adamlarının DNA'ya bağlı
biyolojik işlemleri açıklamalarına olanak sağlamıştır. Ancak metabolizma
bu basitliğe sahip değildir ve eski moda yöntemlerle karmaşık yapısının
ölçülmeye çalışılması yeterli sonuç verememektedir
• Bilim adamları , günümüzde gelişen teknolojiyle ve yeni cihazlarla gerçek
biyolojik durumu yansıtan doğrulukta, hassasiyette ve içeriğin tümünü
ortaya koyan ölçümler yapabilmektedir
• Günümüzde gıda araştırmalarının temel amacı, tarımsal ürünlerin
genetiğini, yapılarını , metabolizmalarını ve tüketicilerin sağlıkları
üzerindeki etkilerini öğrenmektir
• Birinci adım, tarımsal ürünün büyümesini ve işlenmesini gösterecek,
fenotip ve genetik çalışmalarla yapısının belirlenmesidir
• Sonraki adım diyetle alınan besinin insan metabolizmasını nasıl kontrol
ettiğinin anlaşılmasıdır
• Özellikle yüksek organizmalarda yapı ve fonksiyonların anlaşılması
oldukça zordur. Bu organizmaların 3 boyutlu yapılarının fonksiyonları
çevre faktörleri de dikkate alınmak suretiyle anlaşılmaya çalışılır
• Teknikler yeni yeni ortaya çıkmaya başlamıştır.
• Süt ve mikroorganizmalar arasındaki etkileşim, diyet metabolomiği
için bir model olarak kullanılabilir.
• Buradan elde edilecek bilgiler yüksek hayvanlar daki diyet ve
metabolizma arasındaki ilişkinin anlaşılabilmesi için öğreticidir.
Süt Glycomiksleri
• Glikanlar filogenetik ağaçta biyopolimer grubunda yer alırlar . Enzimatik
metabolizma ürünleridir. Bol miktarda bulunmalarına rağmen ihmal
edilmişlerdir
• Sağlık ve hastalıklardaki önemlerine rağmen kodları sekanslanmamıştır.
• Metabolik sentezlenmenin bir sonucu olarak, sütte görülen yapısal
çeşitliliğe büyük katkıları vardır
• Bir glykanın karmaşıklığı, dallanmasına, bağlanan farklı şekerlerin
sayısına, bu şekerlerin stereospesifik c bağlarına ve bunların tümünün
tek bir kitle içerisinde çok sayıda izomere yol açmasına bağlıdır
• Glykanlar serbest veya heterojen biçimde, ama stereospesifik bir şekilde
tekrar proteinlere, peptitlere veya lipidlere bağlı olabilirler
• Biyoloji, metabolizma ve yapısal çeşitlilikleri tanımlayabilmek için
glikobiyolojiden faydalanmaktadır. Belki de şaşırtıcı olmayan bir şekilde,
evrim boyunca, hücrelerin yüzeyindeki glikanlar ‘’bana ait’’ ve ‘’yabancılar’’
diye ayrılarak bireyselliğin moleküler temelini oluşturmuştur
• Çeşitliliğin boyutu biyolojik organizmaların değerini belirlemektedir. Ancak
bir genetik şablonlarının olmaması araştırmacıları çok zorlamaktadır.
Tanımlanabilmeleri için her glikanın ayrı ayrı incelenmesi gerkmektedir
• Biyolojik ve klinik örneklerde glıkanları rutin olarak ve kapsamlı bir şekilde
ölçmek için teknolojilere ve metodolojilere yönelik araştırmalar
sürmektedir. Böylece glikobiyolojiye niceliksel (kantitatif) , metabolomik bir
yaklaşım mümkün olabilecektir.
• Glikomiksler, bir organizmada bulunan, serbest ya da proteine veya
lipidlere bağlı şeker bileşiklerinin tümünün araştırılmasıdır
• Araştırmacılar şimdi glikomiksi, diyetle sağlık arasındaki ilişkiyi
anlayabilmek için, laktasyon, süt ve kompleks glikanların yenidoğanın
gelişimindeki rolü yönünden araştırmaktadır.
Süt Oligosakkaridleri
• Süt glikobiyolojisi yeni bir alan olmayıp, biyolojide glikanların rollerinin çoğu
süt incelenerek bulunmuştur. Ancak glikanların karmaşık yapısı ölçümlerin
ötesinde yapı ve fonksiyonların ortaya çıkartılmasında büyük zorluklar
yaşatmaktadır
• İnsan sütünde bolca bulunmaları ve yeni doğan tarafından sindirilememeleri
nedeniyle, oligosakkaritler (% 1-2 w / v) araştırmacıların büyük ilgisini
çekmiştir. Bu konuda araştırmalar yapan büyük laboratuvarlar bulunmaktadır
• Bu laboratuvarların analitik glikomikse getirdikleri devrim, ayırma biliminde,
enzim biyoteknolojisinde, kütle spektrometrisinde, otomatik kütüphane
geliştirmede ve hesaplama araç setlerindeki buluşların bir sonucudur
Oligosakkaritler
• Biyoteknoloji ile ekstrake edilebilen karbonhidratlardır
• Normal karbonhidratlar değildir
• Vücut için faydalı, basit şekerlerin bağlandığı 3-10 bağları vardır
• Enginar, kuşkonmaz, hindiba ,
soğan, mercimek ve buğday
çimi gibi bitkilerde bulunur
Oligosakkaritleri Ayrıştırma Bilimi
• Sıvı kromatografisi glikanları ayırmada kullanılmıştır ancak ne normal ne de
ters durağan fazlar yapı içerisindeki çeşitli glıkanları başarıyla ayrıştırmak
için gerekli güce ulaşamamıştır. Yıllarca glikanları topluca ayrıştırabilmek
için gözenekli grafitlenmiş karbonlar (PGC) , sabit , selektif faz olarak
kullanılmıştır . Ancak kısa bir süre önce doğal oligosakaritlerin analizi için
PGC yi, HPLC nin durağan fazı olarak kullanabilmek mümkün olmuştur
(Ninonuevo MR ve ark. J Agric Food Chem 2008)
• Bir HPLC sisteminde yüksek etkinlik, yüksek tekrarlanabilirlik ve sabit faz
seçiciliğinin bir araya getirilmesi glikan izomerlerinin geniş olarak ayırımını
yapabilen birinci jenerasyon ayırma platformlarının temelini oluşturmuştur
(De Leoz ve ark. Anal Bioanal Chem 2013)
• Oligosakkarit ve glikan analizlerinin geleceği, seçicilik, stereo
spesifikasyonun etkinliği ve kantitatif veri almadaki gelişmelere bağlıdır
Glikan Yapısının Stereospesifitesi
• Lycanlar bir şehir için orman ne kadar gerekli ise o kadar önemlidir ve
sayıları çok büyüktür. Lycanlar glikan polimerleri olup stereospesifik
enzimatik reaksiyonların tümüdür. Biyolojide bulunan gerçek yapı sayısı,
modern analitik ve kütüphane sistemleri tarafından yönetilebilecek sayıda
ve erişilebilir durumdadır. Yine de, kesin oligosakkarit yapıları şiral ayırma
evrelerinde kesin olarak tanımlanamaz ve bunun yerine eski bir yöntem
olan stereospesifik enzimlerle parçalanarak analiz yapılması kullanılır.
• Oligosakkaritlerin yapılarını açığa çıkartmada muhtemelen stereospesifik
enzimlerin kullanılması en uygun yöntem olmaya devam edecektir.
Çünkü biyolojik bir kaynak doğru bir şekilde tanımlandıktan sonra, her
sonraki analizde stereospesifik analizleri yapmak gerekli değildir. Bunun
doğruluğu değişik süt oligosakkaritlerinin sterospesifiteleri araştırılırken
görülmüştür ( Sela DA ve ark. Appl Environ Microbiol 2012).
• Kullanımdaki kütle spektrofotometrilerinin ve ayrıştırma platformlarının
doğruluk oranları ve glikan yapılarının karmaşıklığı göz önüne alındığında,
günümüzde doğru metabolomiklerin kurulması çevrimiçi tanımlama
sistemleriyle mümkün olamamaktadır.
• HMO ların yapılarının tanımlayacak etkili yöntemler kurulabilmesi için
detaylı kütüphanelerin inşası gerklidir. Böylece MS, tandem MS ve
exoglycosidase kombinasyonunun avantajını kullanarak yapıların analitik
platformlarda haritalanması sağlanabilmektedir. (Lebrilla CB. Epub 2013)
• Bu yolla insanlarda normal ve anionik süt oligosakkaritlerinden 75 yapısal
isomer gösterilebilmiştir. Diğer memelilerden elde edilen sütler de
devreye sokulduğunda yaklaşık 200 değişik yapı tanımlanmıştır. Bu temel
strateji insan süt biyolojisine yapılan uygulamaların büyük çoğunluğu için
uygundur, çünkü 50 yapı, insan sütlerinde oligosakkaritlerin toplam%
99'unu temsil etmektedir
(Wu S ve ark. J Proteome Res 2010, Wu SA ve ark. J Proteomo Res 2011, Ninonuevo M ve ark.
Electrophoresis 2005).
• Metabolomiks biyolojik örneklerin yapılarını tanımlayabilirken metabolitlerinin
mutlak miktarlarını belirleyememektedir.
• Metabolomun bir alt kümesi olarak, glikanların miktarlarının saptanması
glikobiyoljide metabolomiğin önemli sorunlarından birisi olmaya devam
etmektedir.
• Spektral dedektörlerin olikosakkaritleri ayırt edebilmeleri için gereken
kromoforları yoktur. Bu nedenle, oligosakkaritlerin ölçülebilmesi için
genellikle antranilik asit (AA) veya 2-aminobenzamid (AB) ile işaretlenmeleri
gerekir
• Bugüne kadar glikanların iyonizasyonlarının değişken olması nedeniyle
oligosakkaritlerin kütle spektrometresiyle ölçümleri yapılamamaktadır. Bu
nedenle metabolitlerin ölçümüde büyük bir sorun olarak durmaktadır (Leo F
ve ark. Biosci Biotechnol Biochem 2010)
• İlk memelilerde ve keselilerde oligosakkaritlerin varlığı gösterilmiştir (
Messer Eve ark Carbonhydr Res 1980). Böylece, memelilerde emzirme
süresince sindirilemeyen karbonhidrat biyopolimerlerinin varllığı avantaj
sağlamaktadır. Bu avantaj insanlara gelinceye kadar devam etmiştir.
• Anne sütünde diğer memelilerin sütlerine göre daha büyük
konsantrasyonlarda ve daha çeşitli , çözünebilir olikosakkaritler
bulunmaktadır. Sütteki ortalama miktarı 7 g/L, kolostrumda ise 23 g/L dir (
Coppa GV ve ark. Pediatrics 1993, Gabrielli O ve ark. Pediatrics 2011).
• Çözünebilen oligosakkaritler glikoz (Glc), galaktoz (Gal), Nasetilglukosamin (GIcNAc), fukoz (Fuc) ve sialik asit (NeuAc)
monosakaritlerden oluşur.
• İnsanlarda meme bezinde oligosakarit sentezi, α-lactalbumin varlığında
β-galactotransferase tarafından katalize edilen glukoz ve galaktozun
merkezinde yer alan bir laktoz tarafından başlatılır. HMO yapılarının büyük
çoğunluğu bu laktoz çekirdeğe dayanmaktadır (23). Laktoz, daha sonra
β1–3 bağıyla lacto-N-biosa, (GlcNAc, Galaktoza β1–3 bağıyla) veya β1–6
bağıyla N-acetyllactosamine (GlcNAc, β1–4 bağıyla galaktoza bağlanır
• Bu artan zincir yapısı β1-3 ve β1-6 bağlarıyla lakto-N-biose ve Nacetyllactosamine bağlanarak dahada uzayabilir; Fuc, α1–2, α1–3, or α1–
4 bağlarına bağlanır ve/veya NeuAc artıkları, terminal konumlar (Şek.
8.3) de α2-3 ya α2-6 bağlarıyla bağlanmış α1-2, α1-3 veya α1-4 bağlantılar
ve / veya NeuAc artıkları α2–3 veya α2–6 bağlarıyla terminal pozisyondan
bağlanır
• Terminaldeki şekerler değişik memelilere ait sütleri ayırt etmede kullanılır.
İnsan sütündeki HMO ların % 60-80 i fucosialize iken % 10-15 i sializedir
İnsan Sütündeki Glikanların Fonksiyonlarının
Açıklanması
• Anne sütündeki oligosakaritler yapıları ve bebek tarafından
tüketilememeleri nedeniyle önemli bir biyolojik değere sahiptir.
Memelilerde bebeğin tek gıdası anne sütü olduğundan her annenin
bebeğini emzirmesi ısrarla istenmektedir.
• Anne sütündeki oligosakaritlerin genetiği, sentez ve yapılar tümüyle
saptanabilecek durumdadır. Ancak oligosakkaritlerin fonksiyonlarını tespit
edebilmek kolay değildir. Bu fonksiyonların önce anlaşılması, ardından da
mekanik biçimde in vivo etkinin doğruluğunun test edilmesi gerekmektedir
• İnsan sütündeki oligosakkaritlerin eylemlerini ve potansiyel fonksiyonlarını
değerlendirmek için, günümüzdeki en uygun yaklaşım bakterilerin özgül
suşlarının, özellikle bifidobakterilerin büyümelerini destekleyip
desteklemediğidir ( LoCasico RG ve ark. J Agric Food Chem 2007, Sela DA ve ark.
Trends Microbiol 2010).
• Anne sütü alan bebeklerde bağırsaklardaki mikrobiyota ve bakteriyel
çeşitlilik halen yoğun olarak çalışılmaktadır. Anne sütü alan bebeklerde,
mama alanlara göre bifidobakterilerin mikrobiotaya hakim olduğu
saptanmıştır (Roger LC ve ark. Microbiol 2010).
• Bebeklere deneysel olarak çevreden diğer bakteri suşlarının inokulasyonu
bağırsaktaki hakim olan bakteri popülasyonunu değiştirmemektedir.
• Araştırmalar sütteki oligosakkaritlerin yapılarındaki stereospesifik bağlarla
, stereospesifik glikozidazların genetik repertuarı ve çözünenlere bağlanan
proteinler arasındaki etkileşim anne sütü alan bebeklerin bağırsaklarındaki
mikroorganizmaların kompetetif büyümelerine fırsat vermektedir
Oligosakkaritler ve Bakteri Büyümesi
• Devam eden çalışmalar anne sütündeki bol miktarda ve çeşitli yapılarda
bulunan oligosakkaritlerin bağırsak bakterilerinin büyümesi için gerekli bir
substrat olduğunu düşündürtmektedir (Hipotez). Ancak henüz büyümenin
bakteriler arasında selektif olup olmadığını gösteren hiçbir çalışma
bulunmamaktadır.
• Başlangıçtaki çalışmalar , destekleyici mediumlar olmaksızın, insan sütü
oligosakkaritleri yegane karbon kaynağı olduğunda bakterilerin büyümediğini
göstermiştir (LoCasico RG ve ark. J Agric Food chem 2007)
• Bağırsak bakterileriyle yapılan testlerde (Lactobacillus, Clostridium,
Eubacterium, E. coli, Veillonella , Enterococcus dahil ) sadece
Bifidobacterium ve Bacteroides lerin yoğun olarak büyüdüğü görülmüştür
(Marcobal A ve ark. Cell Host Microbe 2011).
• HMO ile seçilmiş B.bifidum ve B.longum subtiplerinin büyüdüğü, bazı B.
Longum tiplerinde ve B.breve deki büyümenin yavaş olduğu, B.
adolescentis ve B. animales de ise büyüme olmadığı anlaşılmıştır
(LoCasico RG ve ark. Microb Biotechnol 2009).
• Sütteki oligosakkaritlerin bebeğin bağırsak ekosistemindeki bakterilerin
büyümesiyle ilgili karmaşık mekanizma mikroorganizmalarla, özellikle
oligosakkaritleri tüketen bifidobakterilerin substrat olarak kullanıldığı çeşitli
çalışmalar yapılmasını sağlamıştır
• İzole, insan sütü oligosakkaritlerinin tüketildiği bakteri büyüme
çalışmalarında B.longum un bir alt tipi olan ATCC15697 suşunun , 7 veya
daha az şekere sahip oligosakkaritleri en etkin biçimde tüketen bakteri
suşu olduğu bulunmuştur (LoCasico RG ve ark. J agric Food Chem 2007). İnsan
sütündeki oligosakkaritlerin çok büyük çoğunluğu 10 veya daha az şeker
içermektedir (Ninonuevo MR ve ark. J Agric Food Chem 2008).
• Diğer bifidobakteriler, B. longum sub tipleri, B. longum DJO10A ve
B. breve ATCC15700 HMO ile yavaş büyümektedir. Bunların,
çoğunlukla tek şekerli fucosiylatlanmamış / siyalatmamış tipleri
kullanmaktadır. Tüm HMO düşünüldüğünde bu yapıdaki LNnT lerin
insan sütündeki HMO lerinin küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. B.
breve ise HMO içerisindeki tüm monomerle büyüyebilmektedir. Bu
nedenle GIS içerisindeki monosakkaritlerle rahatça büyüyebilir
• HMO ile büyüme yeteneğindeki bakterilerin, sialidaz ve
fucosidaz ile karmaşık glikanları yıkan, kompleks
oligosakkaritlerle olan metabolik aktiviteleri incelenmiştir
• İncelenen suşlardan fucidase aktivitesi sadece B.longum un bir
alt tipi olan infantis te bulunmuştur ve HMO da büyüyen yegane
bakteridir (LoCasico RG ve ark. J Agric Food Chem 2007)
• İntestinal bakterilerin karmaşık biyopolimerleri yıktığı
bilinmektedir. İntestinal bakterilerin çoğu ekstraselluler
glukozidaz enzim sekresyonu yaparak şekeri
serbestleştirmekedir. Serbestleşen şekerler bakteri tarafından
alınarak metabolize edilmektedir.
• Bifido bakteriler lacto-N-biosidase (LNB) aktivitesiyle
oligosakkaritleri parçalamaltadır (30). LNB ABC transsporter ile
B.bifidum içerisine taşınır ve burada LNB ye özgül solut
bağlayıcı proteine bağlanarak merkezi metabolik yolda işlenir
(Suzuki R ve ark.J Biol Chem 2008)
• İnsan sütü oligosakkaritlerinde büyüme yeteneğine sahip olan
yegane bakteri B.longum un alt tipi olan ATCC15697 , HMO ile
karşılaştığında hemen genomunu sekanslamaktadır. Bu
mikroorganizmanın genetik repertuarı bilinmemektedir ve araştırma
konusudur. Elde edilecek sonuçlar ATCC15697 nin, özgül glikan
büyümesinin ve fenotipinin detaylarını verecektir (Sela D ve ark. Proc Natl
Acad Sci 2008)
• Bu suşa ait gen kümeleri, genomu 4 lokusta toplanmış , eşsiz bir
fenotipe sahiptir. En bilgi verici olan 1. kümedir ve gerekli
glukosidasları (sialidase, fucosidase, galactosidase, ve
hexosaminidase) HMO ları metabolie edebilmesi için taşıyıcalara
ihtiyacı vardır
• Metabolomiğin bakteriyel modeli , metabolik yolların ne kadar
karmaşık olduğunu göstermektedir. Büyük HMO kümeleri
içerisinde genlerin kodladığı hücre dışı bağlayıcı proteinler
oligosakkaritleri bağlamaktadır.
• Bu proteinlerin anne sütüyle beslenen bebeklerin
bağırsaklarında, bakteriye yönelik iki fonksiyonları vardır.
Çözünmüş bağlayıcı proteinler, bebek bağırsak lumen tarafında
glıkanlara bağlanarak , mikropların bağlanableceği tüm bağları
doldurup, patojen mikropların bağlanmasına engel olurlar .
• Çözünmüş bağlayıcı proteinler serbest oligosakkaridleri içselleştirerek
endojen metabolizmalrıyla parçalarlar. Bu parçalama mekanizması diğer
mikroplara göre B.longum infantim e büyük bir avantaj sağlar. Bu aynı
zamanda bebek bağırsağı için de bir avantajdır
• Bu genlerin alt grupları bifido bakterilerdeki diğer SBP aile 1
proteinlerinden farklılık gösterirler (Suzuki R ve ark. Proc Natl Acad Sci 2008). Bu
genler insan vücudundaki simbiyotik bir tarzda süt oligosakkaritleriyle
etkileşime girerler. B longum infantis genomu birçok bifidobakteriden farklı
olarak 21 Aile 1 SBP bulundurmaktadır
• Bifidobacterin genomik analizleri nde HMO ile ilgili kümelerin B longum
suşları arasında paylaşıldığını, diğer bifidobaktrilerde, B longum , B
longum DJO10A ve zayıfça büyüyen B adolescentis ATCC15703
(GenBank AP009256) de bulunmadığı saptanmıştır (LoCasico RG ve ark. Microb
Biotechnol 2009)
• Mikrobiyal genetik çalışmalar HMO ile ilişkili gen kümelerinin ATCC15697
ve DJO10A arasında paylaşıldığını göstermektedir.
• Bu yedi genden oluşan operon (tek promotor'un kontrolu altında bulunan
ve çok sayıda genin ifadesini düzenleyen bir sistemdir. Operonda yer
alan genler tipik olarak ortak bir metabolik yolda fonksiyon görürler) LNB
metabolizmasında metabolik substrat kullanımını sağlar (Mattarelli P ve ark. J
Syst Evol Microbiol 2008)
• HMO da zayıfça büyüyen ve glikoprofili küçük miktarda LNnT kullanan
DJO10A nın bu operon vasıtasıyla HMO nıuun bir kısmını kullanmaktadır.
• Bifidobakterilerle ilgili taksonomik karmaşa ve suşlarının heterojenliği
nedeniyle HMO katabolizmasının açığa çıkartılması, bazı önemli bulgular
saptanmışsa da çok zor olacaktır (Falk P e ark. Proc Natl Acad Sci 1993). En
yaygın bebek kaynaklı bifidobakteriler olan B. bi fi dum, B. longum subsp.
infantis, B. longum subsp. longum ve B. Breve nin her birisinin HMO
tüketimi farklıdır.
• B. longum subsp. İnfantis ABC nakledicileri vasıtasıyla düşük molekül
ağırlıklı oligosakkaritleri hücre içerisine alarak yapısındaki monosakkaritler
normal metabolizma yoluna girmeden onları glukosidazlarala katabolize
ederler.
• B. Bifidum hücre dışına fucosidazları ve lact-N-biosidazları salarak HMO
yapısındaki LNB nin ayrılmasını sağlar ( fucose ve sialik asit serbest kalır)
(Ward RE ve ark. Mol Nutr Food Res 2007). Serbest kalan LNB yi hücre içerisine
alarak katabolize eder.
• Hem B. breve hem de B. longum subsp mevcut HMO havuzundan LNnT
leri kullanırlar. B breve aynı zamanda HMO lardaki çeşitli monomer
birleşiklerini tüketerek büyürler (Ward RE ve ark. Mol Nutr Food Res 2007)
• Bebek gastrointestinal sisteminde, mikrobiota içerisindeki farklı
bifidobakterilerin farklı stratejileri olduğu görülmektedir. Glikan yapılarının
mekanizmasını anlamada bunların tümünün bir arada düşünülmesi
gerekmektedir.
Prebiyotikler ve Bebek Bağırsak
Bifidobakterileri
• Anne sütü alan bebeklerde, gelişen bağırsaklarda kolonize olan
bifidobakterilerin faydalı suşlarının yararlı etkileri ile patolojik bakterilerin
aktiviteleri engellenmiş olur (Du XL ve ark. Proc Natl Acad Sci 2000).
• Böylece glikanların varlığı desteklenmiş olur. Henry Tissier anne sütüyle
beslenen bebeklerin dışkılarında, kültür tekniği ve mikroskobik inclemeyle
yaygın olarak izlediği bakterilere "Bacillus bi fidus communis" adını
vermiştir (Tissier H , Naud 1900).
• 100 yıl kadar metodolojik ve teknik yetersilikler nedeniyle fazla bir gelişme
kaydedilememiştir. Ancak arıtk bifidobakterilerin oksijen hassasiyetleri de
dahil olmak üzere pek çok detay anlaşılmaya başlamıştır (Sakata S ve ark.
Microbiol Letter 2005, Roger LC, McCartney AL. Microbiology 2010, Harmen HJ ve ark. J Pediatr Gastroenterol
Nutr 2000 ).
• Günümüzde teknolojik gelişmelere paralel olarak 16s rDNA primerleri,
metagenomik teknikler kullanılıp DNA sekanslaması yapılarak, kültüre ve
çift kat hücre duvar bütünlüğünü korumaya gerek kalmaksızın
bifidobakterilerle ve bebeğin bağırsak mikrobiotasıyla ilgili çok detaylı
analizler yapılabilmektedir.
• Mevcut çalışmalar göstermektedirki anne sütü alan bebeklerin bağırsak
mikrobiotası, yetişkin mikrobiotasına geçmeden önce büyük oranda
bifidobakterilerden ve suşlarından oluşmaktadır. Bunlar ağırlıklı olarak Bifi
dobacterium longum, B. Breve, B. bifi dum, B. pseudocatenulatum ve B.
catenulatum dur ( Gyorgy P ve ark. Arch Biochem Biophys 1954)
• Gorgy ve arkadaşları ( Gyorgy P ve ark. Arch Biochem Biophys 1954), anne sütünün
kendisinin mkrobiotayı etkilediğini göstermiştir. Gözlemlerinde B bifidum
un (daha sonra Lactobacillus bifidum adını almıştır) insan sütü
fraksiyonlarında büyümelerini sürdürdüklerini gösterdiler. Burada etkili olan
faktörü açıklayamadılar ama bifidus faktörü adını verdiler
• Daha sonraki çalışmalar gerçekten insan sütünde bulunan bu faktörün,
insanın kendisi tarafından sindirilerek, sindirilebilir monomerler haline
getirilemediğini ve bağırsaklara kadar geldiğini gösterdi ( Coppa G ve ark.
Springer. Huan Milk 2001, Chaturvedi P ve ark. Human Milk, Springer 2001, Engfer MB ve ark. Am
J Clin Nutr 2000)
• İn vitro , seçici olarak insan sütü oligosakkritlerini kullanarak büyümesini
sürdüren bifidobakteri suşlarını ilk Ward ve ark. Göstermiştir (Ward RE ve ark.
Appl Environ Microbiol 2006, Ward RE ve ark. Mol Nutr Food Res 2007). Daha sonraki detaylı
çalışmalar sadece bazı bifidobakteri suşlarının sterospesifik olarak insan
sütü oligosakkaritlerini tüketebildiğini teyid etmiştir ( Smilowitz JT ve ark.J Nutr 2013,
LoCascio RG ve ark. J Agric Food Chem 2007,Turroni F ve ark. Proc Natl Acad Sci 2010).
• Elde edilen sonuçlar özel suşlar olan B.infantis ve B. Breve nin, tercihen
fucosile ve sialize insan sütü oligosakkaridlerini tükettiğini göstermektedir.
Yani özel glikan yapılarıyla büyüyebilen bifidobakteri suşları bebeğin
bağırsaklarında insan sütüyle büyümelerini sürdürebilmeleri için genetik
adaptasyona uğramaktadır (Sela D ve ark. Proc Natl Acad Sci 2008, Ruiz-Moyano S ve ark. Appl
Environ Microbiol 2013)
• İnsan sütü oligosakkaritleri ve bifidobacteriler arasındaki etkileşim,
insanların aldığı gıda ile genetik olarak bunu metabolik yollarıyla kullanma
ve büyümeleri için faydalanmalarının haritasını çıkartmada eşsiz bir
örnektir. İnsan sütü oligoskakkaritlerine özgül olarak bağlanan, enerji
temini için katabolize eden bifidobakteri suşları ve onların enzimatik
aktiviteleri ortaya çıkartılmıştır (LoCascio RG e ark. J Agric Food Chem 2007, Marcobal
A ve ark. Cell Host Microbe 2011, Garrido D ve ark. Mol Cell Proteomics 2012, Garrido D ve ark.
Food Microbiol 2013, Garrido D ve ark. Anaerobe 2013, Zivkovic AM ve ark. Funct Food Rev
2013).
• HMO ları kullanan Bifidobakterilerdeki bu farklı genler ve farklı
katabolizma yolları da gösterilmiştir
• B. infantis te bulunan 43 kb gen kümesi (HMO kümesi adı verilir) süt
oligosakkaritlerini hücre içine alınmasını ve taşınmasını, metabolizmasını
sağlamak için glukozil hidrolazı kodlamaktadır.
• Diğer taraftan B bifidum HMO tüketimi için başka katalitik aktivite genlerine
de sahiptir. Bu suş fucosidaz ve lacto-N-biosidazı hücre dışına çıkartarak
İnsan süt oligosakkaritlerinde bulunan Laco N biozu hidrolize ederek
bakteri içine taşınmasını ve metabolizmasını sağlamaktadır (Garrido D ve ark.
Microbiology 2013, Garrido D ve ark. PlOS One 2013).
• Bifidobakterilerin insan sütü oligosakkaritlarini metabolize ediş
mekanizmaları düşünülenden farklı bulunmuştur.
• Açığa çıkan metabolitler bakteri fenotipinde de değişikliğe yol açmaktadır.
• Süt oligosakkaritleri B.infantis de özel bir HMO fenotipi oluşturmaktadır,
mikrobiyal ekosistem içerisinde rekabetçi bir başarı elde etmektedir.
• Bakteri bağırsak epiteline daha iyi yapışmakta, epitelden de beslenmekte
ve daha iyi büyümekte, mikrobiyota daha iyi gelişmektedir
(Chicholowski M ve ark. J Pediatr Gastroenterol Nutr 2012)
• Metabolik olarak birbirinden farklı ama kendi besini tarafından indüklenen
bakteri topluluğu bir model olarak ister anne sütü ister mama alsın
prematüre bebeklerin beslenmesinde B.infantis desteği verilerek
kullanılmaktadır.
• Anne sütü alan bebeklerde B.infantis deteği verildiğinde , mama
alanalarla karşılaştırıldığında dışkılarında bifidobakteriler artarken γ Proteobacteria lar azalmaktadır
(Underwood MS ve ark. J Pediatr 2013)
• Bu özgül bakteri grubunun, genlerinde kodlarını taşıdığı HMO yu
parçalama yeteneği insan süt üretimi ve commensal bakterilerin ortak
evrimini düşündürtmektedir. Buna göre anneler bebeklerine verdikleri
sütle onları koruyacak olan bağırsak mikrobiotasını şekillendirmektedir
(Zivkovic AM ve ark. Fuct Food Rev 2013, Bode L ve ark. Adv Nutr: Int Rev J 2012).
Metabolomiksin Geleceği
• Beslenme bilimi insan sağlığını geliştirmek gibi zor bir görevle karşı
karşıyadır.
• Gerekli besinleri belirlemede çok etkili olan indirgemeci kimya ilkeleri
tüm dünyada salgın olan olmayan diyet bağımlı hastalıkların daha
karmaşık sorunlarını çözmede başarısızdır
• İndirgemeci kimyasal yöntemler mutlak tüketilmesi gerekli olan
besinleri etkili biçimde belirleyebilirken, dünyada epidemik olarak
görülen, karmaşık diyetlere bağlı sağlık sorunlarını
tanımlayamamaktadır.
• Sorun toplumdaki herkese tek bir molekül verilerek çözülemez. Bir alan
olarak beslenme dünyada daha bütünleştirici, ve biyolojiye uygun, miktar
olarak yeterli, kişisel ihtiyaçlara cevap verebilen bir stratejiye uygun olarak
geliştirilmelidir. Bunun ilk ayağı tüm doğan bebeklere anne sütü
verilmesidir.
• Biyolojik araçlar olarak genomik, metabolomik , proteomik ve glikeomik
çalışmalar anne sütünün kompleks yapısını ve bebeğin bağırsağındaki
bakteri kolonizasyonu ve mikrobiotasını geliştirmedeki katkısını ortaya
koymuştur. İnsanın evriminde sağlığın kounmasında önemli bir basamak
olduğu ortaya çıkmıştır.
• İnsan, anneleri bebeklerini beslerken aynı zamanda, bilmeden onların
bağırsakları içerisindeki bakterileri de beslemektedir. Annenin
mikrobiotayı besleme ve geliştirmesi tüm beslenme araştırmalarında göz
önünde bulundurulması gereken bir durumdur
• Anne memesi tek ve basit bir molekül değil, karmaşık oligosakkaritlerden
ve glikanlardan oluşan tam bir metabolom üretmektedir. Bu metabolom
bebek tarafından sindirilmemekte bağırsakta ilerleyerek bağırsak
mikrobiyotasına ulaşmaktadır. Karmaşık yapıdaki glikanları, genetik olarak
parçalama yeteneğindeki özgül bazı bakteriler parçalayarak onların
yapısındaki şekerlere ulaşmaktadır
• Mevcut bir besin olarak glikanların kompleks yapısı , bazı bakterilerin
genetik olarak kodlanmış enzimatik kapasiteleri ve mikrobiyotanın
beslenmesi bir model olarak devam eden araştırmalarda kullanılmaktadır.
Biriken bilgiler bebeğin vücudu içerisindeki değişik mikrobik ekosistemlerin
mekanistik yanını ortaya koymaktadır.
Açıkta Kalan Sorular
1- Özel bir mikrobiota nasıl bebeği patojen bakterilerden korumaktadır ve
bu sistemin zayıf yanları nelerdir ?
2- Özel bir mikrobiyota immüniteyi nasıl etkilemektedir, patojenik etkileri
nasıl önlemektedir, benign değişikliklere nasıl reaksiyon vermektedir ve ne
zaman başarısız olmaktadır ?
3- Mikrobiota immün sistemin masif aktivasyonunu nasıl engellemektedir ?
4- Bir bebek doğarak gerçek dünyaya geldiğinde beklenen yaygın
inflamasyon nasıl engellenebilmektedir? ve aynı soruların cevabı yetişkinler
için nasıl olmaktadır ?
•
•
•
•
Nasıl bir etki tüm vücut metabolizmasını etkilemekte ?
Uygun besin alımını sağlamakta ?
Enerji periferik dokulara yönlenmekte ?
Bu mekanizmayla viseral yağlar dokulardan uzaklaştırılarak yerine bebek
yağları konulabilir mi ?
• İnsan sütü oligosakkaritleri ile bebek bağırsak mikrobiotası
arasındaki ilişkileri anlamak için yapılan 1. jenerasyon metabolomik
arşatırmaları biyolojinin bu yeni alanında oldukça başarılı sonuçlar
vermiştir. Ancak daha yürünmesi gereken çok uzun bir yol
bulunmaktadır
Download