13, Eylül 2017, s. 351-361 Esin KIVRAK KÖROĞLU1

advertisement
Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 351-361
Esin KIVRAK KÖROĞLU1
TÜRKIYE’DE POPÜLĠST SÖYLEMIN KAYNAKLARI: HALKÇILIK,
KÖYCÜLÜK VE ANADOLUCULUK
Özet
Bu çalışma,
Türkiye‟de popülist söylemin kaynaklarını, Halkçılık,
Köycülük ve Anadoluculuk düşüncesine odaklanarak analiz etmeyi
amaçlamaktadır. Son zamanlarda popülizm üzerine yapılan çalışmalarda önemli
artış gözlemlenmektedir. Günümüzde popülizm çalışmalarında söylem kavramı
giderek daha önemli hale gelmiştir. Bu bağlamda Türkiye‟deki popülist söylemin
incelenmesi ve analiz edilmesi de önem arz etmektedir. Çalışma sırasıyla Halkçılık,
Köycülük ve Anadoluculuk kavramlarının doğuşunu ve popülist söyleme
yansımalarını ele almıştır. Çalışma, Türkiye‟deki popülist söylemin halen
Halkçılık, Köycülük, Anadoluculuk gibi erken kaynaklarının etkisinde olduğunu
ortaya koymaktadır. Köycülük halkçılığın toplumsal temelini oluştururken,
Anadoluculuk Halkçılığa coğrafi bir mekan sunmuştur. Halkçılık, Köycülük ve
Anadoluculuk düşüncelerinin temel argümanları halen geçerliğini korumaktadır.
Bu akımları yeniden değerlendirmek güncel çalışmalara da ışık tutacaktır.
Anahtar kelimeler: Popülizm, Halkçılık, Köycülük, Anadoluculuk, Popülist
söylem
THE ROOTS OF POPULIST DISCOURSE IN TURKEY: HALKÇILIK,
PEASANTISM AND ANATOLIANISM
Abstract
This paper aims to analyse the roots of populist discourse in Turkey by
focusing on Halkçılık, Peasantism and Anatolianism. Increasing number of studies
focuses on the populism recently. Today in populism studies the concept of
1
Dr., Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi
Bölümü., esinkivrak@hotmail.com
Esin Kivrak Köroğlu
discourse came into prominence. In this context it is also important to analyze and
examine the populist discourse in Turkey. This study first discusses the birth of
Halkçılık, Peasantism and Anatolianism and their reflections on the populist
discourse respectively. The study argues that, the populist discourse in Turkey still
bears the trace of its early roots as Halkçılık, Peasantism and Anatolianism. While
Peasantism constitutes the social basis of Halkçılık, Anatolianism constitutes the
geographical basis of the this thought. The main arguments of Halkçılık,
Peasantism and Anatolianism are still valid even today. Reevaluating these
thoughts will shed light on the actual studies.
Key words: Populism, Peasantism, Anatolianism, Populist discourse
GĠRĠġ
Popülizm günümüzde siyaset biliminde oldukça önem kazanan bir kavram haline
gelmiştir. Hem dünyada hem Türkiye‟de popülizm kavramını merkez alan ve analiz eden
araştırmaların sayısı çoğalmaktadır. Popülizm çalışmaları genel olarak; halk ve seçkinler /
elitler arasındaki farkı vurgulayarak bu ikilik üzerinde halkın üstünlüğünü, halk egemenliğini ve
değerlerini önceleyen bir düşünce biçimi olarak tanımlanabilir (Mudde,2004 ve Canovan 1981)
Ancak bu geniş tanımlama pek çok açıdan incelenebilir. Çeşitli araştırmacılar popülizm
konusunu incelerken popülizmin ekonomik yönünü veya çeşitli coğrafyalardaki ortak
özelliklerine vurgu yaparak inceleme yapabilirler. Ancak popülizm alanı içerisinde de popülist
söylem konusunu merkez alarak yapılan çalışmalar giderek ön plana çıkmaktadır(Panizza,2005)
Bu doğrultuda, popülist söylemin incelendiği akademik araştırmaların sayısı da giderek
artmaktadır.
Bu artışın popülizm üzerine yapılan çalışmalar bakımından önemli gerekçeleri vardır.
Popülist çalışmalarda; erken dönemde görülen ampirik ve tarihselci (veya ekonomik) yaklaşımı
benimseyerek yapılan çalışmalar yerini giderek söylem yaklaşımı benimseyen çalışmalara
bırakmıştır.2 Ampirik çalışmaların ve ekonomik yaklaşımı benimseyen çalışmaların aldığı
eleştiriler doğrultusunda söylem yaklaşımı sunduğu analitik araçların zenginliği ve çok çeşitli
coğrafyalardaki popülist hareketlerin analizindeki yetkinliği dolayısıyla daha fazla araştırmacı
tarafından tercih edilmektedir.
Popülizm çalışmalarındaki bu eğilim dolayısıyla günümüzde popülist söylemin
incelenmesi büyük önem taşımaktadır. Popülist söylem herhangi bir coğrafyada genellikle
belirli tarihsel koşulların içinden süzülerek gelen ve onların izini taşıyan bir söylemdir.
Türkiye‟de popülist söylem ilk olarak halkçılık akımı çerçevesinde doğmuştur. Cumhuriyetin
kurulmasının hemen ardından Halkın önceliği, halkın değerlerinin yüceltilmesi ve halk
egemenliğinin ilkelerinin halka benimsetilmesi halkçılık düşüncesinin temel amaçlarından
biriydi. Bu bağlamda halkçılık bu amaçlar doğrultusunda diğer düşünce akımlarından beslendi.
Halkçılık kendisine bir coğrafya bulmak için Anadoluculuk ve yöneleceği toplumsal kesimi
tanımlamak için köycülük akımının temel argümanlarından yararlandı. Bu çerçevede bu akımlar
öncelikle halkçılık ve sonrasında Türkiye‟de popülist söylem üzerinde önemli izler bıraktılar.
2
Bu konudaki daha geniş bir tartışma için bkz.Panizza, F. (2005). Introduction. In F. Panizza (Ed.),
Populism and the Mirror of Democracy. London, New York: Verso
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 351-361
352
Türkiye’de Popülist Söylemin Kaynaklari: Halkçilik, Köycülük ve Anadoluculuk
Bu çalışma; Anadoluculuk ve Köycülük hareketinin Türkiye‟de popülist söyleme nasıl
kaynaklık ettiğini analiz etmek etme amacını taşımaktadır. Bu analizi yaparken; öncelikle
Türkiye‟de popülist söylemin geçmişini ve halkçılık düşüncesini kısaca gözden geçireceğim.
Devamında Anadoluculuk ve Köycülük akımlarını analiz ederek bu akımların günümüzde
popülist söyleme miras bıraktıkları öğeleri ortaya koymaya çalışacağım.
1. TÜRKĠYE’DE POPÜLĠST SÖYLEMĠN DOĞUġU
1.1. Halkçılık DüĢüncesinin DoğuĢu
19. Yüzyılın ortalarında hem Amerikan hem de Rus siyasetinde popülizmin güçlü etkisi
seziliyor ve popülizm adım adım siyasetin merkezine yürüyordu. Aynı dönemde dünyada
yaşanan değişim ve dönüşümden dönemin büyük devletlerinden olan Osmanlı Devleti de
etkilendi. Uluslararası etkenlerin Osmanlı‟nın siyasal iç dinamikleriyle buluşması ile Osmanlı
siyasetinde önemli değişiklikler oldu ve “popülizm” yani “halkçılık” siyasetin en önemli
bileşenlerinden biri haline geldi.
Bu çalışmada halkçılık kavramıyla başlayıp popülizm kavramıyla devam etmeyi uygun
gördüm. Çalışma boyunca siyaset bilimi literatüründeki pek çok çalışmaya benzer biçimde,
Osmanlı‟dan Cumhuriyete aktarılan ve halk egemenliğini esas alan ve sonradan Kemalist
Düşünce ile özdeşleşen düşünceye Halkçılık, 1950 sonrası özellikle halk ve elit karşıtlığı
üzerinden siyasal hareketlerin söylemine yerleşen akım için ise popülizm sözcüğünü
kullanıyorum.
Halkçılığın Osmanlı‟da modern düşüncenin etkisi altında kalan bir aydın sınıfının başı
çekmesiyle doğduğunu söylemek mümkündür. Karaömerlioğlu‟na göre halkçılık ideolojisinin
modernleşme ile koşut gitmesi tesadüf değildi. Dünya modernleşirken yeni modern aydınlarını
da yaratıyordu. Bir yandan modernleşen dünya, yönetim bakımında eski özelliklerini sürdürme
eğilimi gösteriyordu. Ancak popülist hareket yeni bir siyaset biçiminin mümkün olduğunu
savunarak bu eskimiş rejimlerin kökten dönüşmesi gerekliliğine vurgu yapıyordu. Tarihimizde
ilk defa Jöntürk döneminde ortaya çıkan halkçılık düşüncesinin 1908 devrimine giden yolda
büyük önemi olduğunu vurgular.
19. yüzyılın sonlarına doğru Osmanlı‟da Abdülhamit rejimine karşı dönem aydınları
alternatif bir takım düşünce akımlarına yönelmişlerdi. Bu dönemde aydınların başını çektiği bir
grup, Osmanlı‟da ilk defa sırtını halka dayamış bir siyasetin mümkün olabileceğini savunuyordu
(Karaömerlioğlu, 2001(1), 273).
Peki, bu hareketin ideolojik altyapısı nerede ve nasıl oluşmuştu? Zafer Toprak, Osmanlı
popülizminin temellerinin öncelikle Selanik‟te atıldığını belirtir. Bu dönemde Selanikli Genç
Osmanlı aydınlarının yazdığı “Genç Kalemler”, Yeni Felsefe Mecmuası” gibi dergilerde “halk”
fikri olgunlaşmaya başlamıştı (Toprak, 2013). İlerleyen dönemde ise özellikle Türk Yurdu
Cemiyetinin bir yayın organı olan “Halka Doğru” dergisi halkçılık düşüncesinin ideolojik
temellerinin atıldığı dergi oldu. Mehmet Özden bu derginin 52 sayı süren serüveninde, Halkçılık
bilincine yaptığı katkıyı kısaca şöyle özetler: Osmanlı toplumsal düzeni avam-havas ya da halkgüzide ekseninde ikiye bölünmüştü. Onlara göre bu farklılık ve mesafe elitlerin halka, halkın ise
elitlere gitmesiyle çözümlenebilirdi. Dergi halkı bilinçlenmeye çağırıyor, artık onları devletin
kendisi olmaya çağırıyordu. Özden‟in sözleriyle “Türk olan, unutulmuş ve tahkir edilmiş ve geri
kalmış bu halk”a iyi niyetli tavsiyeleri vardı (Özden, 2011:118). Kısaca özetlemek gerekirse
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 351-361
353
Esin Kivrak Köroğlu
Osmanlı siyaseti o günlerde aydınlar etrafında örgütlenen güçlü bir halkçılık düşüncesiyle karşı
karşıyaydı.
“Türk milliyetçilerinin kaleminden çıkan tüm halkçı metinler, Osmanlı toplumunda
aralarında iletişimin olmadığı iki farklı kültürel kompartımanın varlığını vurgulamışlardır.
Bunlar saray/divan ve halk kültürleridir. Saray kültürünün yapay, levanten ve kozmopolit
olmasına karşılık halk kültürü sahih, saf ve organiktir. Bir güzide/seçkin zümrenin üyesi olarak
Osmanlı aydını, şayet halka doğru gidecek olursa gerçek zenginlikle temasa geçecek, ArapçaFarsça terkiplerle dolu resmî dilinin yerine halkın sade, yalın ve bir o kadar da zengin Türkçe‟si
ile temasa geçebilecektir. Sonuç olarak Halkçılık düşüncesi etrafında zengin metinlerin teşekkül
etmesi, geç Osmanlı döneminde bir grup aydının halkı bir müspet değer olarak keşfetmelerinin
ürünüydü” (Özden, 2006: 90-91).
Osmanlı‟da Halkçılık düşüncesinin oluşumuna katkıda bulunan aydınları bu noktaya
getiren neydi? Halkçılık üzerine çalışan pek çok akademisyen bu konuda Rus Narodnizminin
etkisinin büyük olduğunu ifade etmektedir. Rusya‟da eğitim almış veya Osmanlıya Rus
coğrafyasından göç etmiş Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu gibi aydınların bu düşüncenin
oluşmasında etkisi büyüktü (Toprak, 2013, Özden, 2011, Karaömerlioğlu, 2001). Ancak bu
etkinin bir sınırı vardır. Türk Halkçılarının Rus Narodniklerinin etkisinde kaldıklarını kabul
etmekle birlikte, Türk halkçılığının Rus popülizmi gibi sosyalist bir motifle değil, “Türkçü ve
Anadolucu” bir motifle popülerlik kazandığını da belirtmek gerekir. Çünkü Türk Halkçılığı aynı
zamanda, Türkçülüğün kabulünü de işaret ediyordu ve milliyetçi düşünce ile el ele yürüyordu.
Halk, basitçe halk olmaktan çıkıyor ve “millet” olmaya doğru gidiyordu.
Toprak‟a göre; sadece Rus Narodnizmi değil, Fransız Devriminin etkisiyle Osmanlı‟ya
yayılan “millet” (nation) anlayışı da Türkiye‟de popülizmin doğuşunda etkindi. 19. yüzyılda
öncelikle gayrimüslim cemaatlerin kimliklerinin farkına varmasıyla birlikte yeni bir “millet”
kavramı Osmanlı coğrafyasına hakim oldu.
Milliyetçilikle popülizmin iç içe geçişi sadece Türkiye‟deki değil tüm dünyadaki popülist
hareketlere yeni bir boyut kazandıracaktı. Angus Stewart, “Populism It‟s Meaning and National
Characteristics” isimli ünlü kitapta, popülizmin bir tür milliyetçilik olduğunu iddia eder.
Steward‟a göre popülizm, halk ve ulusu birbiriyle özdeşleştirir. Stewart‟ın tespitinin Türkiye
için de geçerli olduğunu söylememiz mümkündür.
Milliyetçilik bağlamında Ziya Gökalp‟in halkçılık düşüncesinin oluşumunda yaptığı
katkıyı da hatırlamak gerekir. “Onun için halk güzidelerin, yani eğitimli elitlerin, dışında kalan
bütün katmanlardı. Eğitimin ve soyut bir elit kavramının çizdiği çerçeve içerisinde
belirleniyordu halk kavramı. Dolayısıyla eğitimsiz bir toprak ağası da halktan birisiydi, yoksul
bir köylü de. Gökalp için halk, aralarında çıkar çatışması olmayan, birbirlerini tamamlayan,
sınıfsız kaynaşmış değişik grupların tamamını ifade ediyordu. Durkheim‟ın izlerini taşıyan bu
dayanışmacı bakış Kemalist Cumhuriyete devredilen halk kavramını da büyük ölçüde belirledi”
(Karaömerlioğlu, 2001:274).
1.2. Osmanlı’da Cumhuriyete Halkçılık
Mehmet Özden cumhuriyetin kuruluşunun temelinde yatan düşüncenin, hanedandan
halka yönelmek olduğunu bundan ötürü bu dönemde en çok ön plana çıkan görüşün halkçılık
olmasının doğal olduğunu ortaya koymaktadır (Özden, 2011). Bu süreçte milliyetçilikle
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 351-361
354
Türkiye’de Popülist Söylemin Kaynaklari: Halkçilik, Köycülük ve Anadoluculuk
neredeyse birleşmiş kendine özgü bir halkçılık milli mücadelenin temel kaynaklarından birini
oluşturdu.
Milli Mücadele Döneminde halkçılık bakımından “hakimiyet-i milliye” ve “irade-i milliye”
kavramlarının doğduğu dönem oldu. Toprak ve Karaömerlioğlu‟na göre bu “halk hakimiyeti”
fikri büyük ölçüde Jean Jack Rousseu‟dan esinlenilerek oluşturulmuştu. Mustafa Kemal
Osmanlı İmparatorluğu‟nun ardından Anadolu topraklarında yeni bir egemenliğin kurulmasının
yolunun ancak “halk” tan geçtiğine inanmıştı. “Halk hakimiyeti”, “halkçılık”, “halk hükümeti”
düşünceleri 1920‟den itibaren giderek güçlendi. 1921 yılına gelindiğinde halkçılık artık iç
siyasetin temel ilkesini oluşturuyordu.
1930‟larda tüm dünyada liberal rejimler yerini giderek otoriter rejimlere bırakmıştı.
1920‟lerin liberal düşünceye gösterdiği hoşgörüyü 1930‟lar tanımıyordu. 1929 ekonomik
bunalımının yarattığı etkiler liberal ekonomiye bir tepki doğmasına neden olmuş, devletçi
ekonomik modeller benimsenmeye başlanmıştı. Siyasal rejimler de ekonomideki bu gelişmelere
koşut ilerliyordu. Dönemin en önemli siyasal amacı uluslaşmak olmuş, milliyetçilik giderek
daha önemli hale gelmeye başlamıştı. Türkiye açısından bakıldığında ise artık halk sınıfsız
“tamamen kaynaşmış bir kütle” (Toprak, 420) olarak tanımlamaya başlamıştı.
Bu kaynaşmış kütleyi kaynaştırmak için bir takım programlar ön plana çıktı.
“Milliyetçilik”, “Köycülük” ve “Anadoluculuk” bu dönemin ön plana çıkan temaları oldu.
Anadoluculuk halkın coğrafi bağlılığını güçlendirirken, köycülük çoğunluğu köylü ve yoksul
olan halkın kültürel aidiyetini güçlendirecekti.
1.3. Halkçılık DüĢüncesinden Popülizme
Günümüzde Halkçılık kavramının genellikle Cumhuriyet Dönemindeki politikalarla
özdeşleşmiş politikaları betimlemek amacıyla kullanıldığını görüyoruz. Popülizm kavramı ise
Çok Partili Hayata geçişten sonra ortaya çıkan siyasal söylemleri analiz ederken
kullanılmaktadır. Öte yandan özellikle 1950‟den itibaren Demokrat Parti iktidarından itibaren
halka ve halk egemenliğine, daha özelde milli irade anlayışına yapılan vurgunun popülizm
kavramıyla bağlantılı olarak incelenmektedir. Bu dönemden itibaren Türkiye‟deki popülist
söylem dünyadaki popülist düşüncenin özelliklerine uyumlu biçimde halk ve elitler karşıtlığı
üzerinden kurulmuş bir söylem haline gelmiştir. Bu bağlamda Cumhuriyet dönemi halkçılığının
ise Türkiye‟deki popülizm bakımından özgün bir yeri vardır.
Bu farkı kabul etmekle beraber; Osmanlı‟dan Cumhuriyete oradan da günümüze aktarılan
önemli temalar hala varlığını sürdürmektedir. Köylü Çocuğu Olmak Anadolu Çocuğu olmak,
Anadolu‟dan gelmek, Halkın Arasından Gelmek bugün günümüz popülizminin önem arz eden
baskın öğeleridir ve popülist söyleme halen yön vermektedir. Bundan hareketle bu çalışma
Köycülük ve Anadoluculuk kavramına özellikle yer vermiştir.
Türkiye‟de popülist söylem dünyadaki popülist düşünce biçiminin klasik söylemlerinden
yararlanmamış sıklıkla başka bazı düşünce akımlarına da başvurmuş ve bu düşünce akımlarına
ait söylemlerini kullanarak varlığını devam ettirmiştir. Aradan yıllar geçtikten sonra, coğrafi bir
tehdit ortadan kalmasa da, halkın çok az bir kısmı köylerde yaşamaya devam etse de bu iki
söylem, popülist söylemin önemli öğesi olmaya devam etti.
Türkiye‟de geniş anlamda “milliyetçiliğin” biraz daha daralttığımızda “Anadoluculuk” ve
“Köycülüğün” söylem açısından popülist söylemi desteklediğini ve popülizmle iç içe geçtiğini
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 351-361
355
Esin Kivrak Köroğlu
söyleyebiliriz. Şimdi sırasıyla bu düşünce akımlarına bakarak popülist söylemi nasıl
beslediklerine ve iç içe geçtiklerine bakalım.
2. KÖYCÜLÜK
2.1. Köycülüğün DoğuĢu ve Özellikleri:
Köycülük düşüncesi ilk olarak kapitalizmle tanışan kentleşmeye başlayan toplumlarda, bu
dönüşümlerin köklü etkisini göstermeye başlamasıyla doğdu. Sanayi Devriminin etkileriyle
birlikte tarımsal yapıların çözülmesi büyük bir köylülük kentlilik ikilemini de beraberinde
getirmişti. Sanayileşmenin getirdiği işçi talebinin karşılanması için çoğunluğu köylü olan
kesimin köyden kente gitmesi ve şehirlileşmesi gerekiyordu. Tüm dünyada bu durum karşısında
önemli bir köyden kente göç gerçekleşmiş siyasal düzen bu göç karşısında yeni bir yapılanmaya
gitmişti. Bu seçeneğin bir alternatifi ise köylülerin köylerde kaldığı bir yaşam modeli ile
modernliğe geçiş sağlanmasıydı. Ancak bu şekilde de köylülerin yeni rejime adaptasyonunun
sağlanması gerekiyordu. İşte bu süreçte ortaya çıkan ve köylülerin yeni rejime adapte edilmesi
için yürütülen politikaların ve söylemlerin bütününe köycülük demek mümkündür.
Köylüleri yeni modern toplumsal ve siyasal sistemde bu kadar etkili bir eleman olmasını
sağlayan neydi? Asım Karaömerlioğlu, modernitenin en büyük toplumsal etkisinin köylüler
üzerinde görüldüğünü söyler. 1917 Rus devriminin geçirdiği en zorlu sürecin köylülüğün
tasfiyesi idi. 1.dünya savaşı sonrası Balkanların en önemli sorunu köylü isyanları olmuştu.
Çin‟de ise 1949 Devriminin kaynağı köylülerdi (Karaömerlioğlu, 2001). Canovan popülizmin
kaynaklarını araştırırken Amerika‟daki köylülerin nasıl popülist hareketin başlangıcı olduğunu
ortaya koyuyordu. Sadece bu belli başlı coğrafyalarda değil dünyanın diğer kesimleri de
köylülerin moderniteyle karşılaşmalarıyla yaşanan köklü dönüşümleri hissediyordu. Başından
itibaren köylüler popülist söylemin en önemli hedef kitlelerinden biri olmuştu. Bundan dolayı
köycü söylem popülist söylemin en önemli kaynaklarından biri olmuştu (Canovan, 1981).
2.2. Türk Popülist Söyleminde Köycülük
Türk halkçılığının doğuşundan itibaren en önemli temalarından biri köycülük veya
köylücülüktür. 19. yüzyılda, yani Osmanlı‟da popülist düşüncenin doğduğu dönemde,
popülizmin kendini eklemlediği ilk düşüncelerden biri köylücülük (peasantism) veya
köylüseverlik (peasantphilism) olmuştu. Yusuf Akçura, henüz 1911‟de halkın içeriğinin ne
olduğunu tarif ederken şunları söylüyordu: “köylükte yaşayan, az toprak sahibi yahut büsbütün
topraksız rençperler (peasant); sonra şehirlerde geçinen ufak esnaf ve günlükçü ameleler,
ırgatlar” (aktaran: Özden, 2011:114). Yani yüzyılın hemen başında halkçılık düşüncesinin
doğumuna kaynaklık etmiş bu aydının halk kavramından anladığı büyük oranda köylüleri tarif
ediyordu. Bu tarifin en önemli nedeni, nüfusun büyük çoğunluğunun, Akçura‟nın tarif ettiği bu
kitlenin oluşturmasıydı. Osmanlı döneminde de ülkenin nüfusun büyük çoğunluğunu tarımla
uğraşan köylüler oluşturuyordu. 1927‟de Cumhuriyetin ilk nüfus sayımı yapıldığında, kırsal
nüfus tüm nüfusun %75‟i idi. 1950‟lere gelindiğinde nüfus neredeyse yüzde elli artmıştı ancak
kırsal nüfusun tüm nüfusa oranı aynı kalmıştı. 1950‟den günümüze bu oran kentli nüfus lehine
büyük bir hızla değişti. Ancak, her ne kadar, Türkiye 1950‟lerden itibaren hızlı bir sanayileşme
ve kapitalistleşme sürecine girse de, Türkiye„de hala baskın biçimde köylülüğe dayanan bir
toplumsal dokunun var olduğunu göz ardı etmek mümkün değildir.
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 351-361
356
Türkiye’de Popülist Söylemin Kaynaklari: Halkçilik, Köycülük ve Anadoluculuk
Bu özelliklerden dolayı yeni kurulan bir cumhuriyette siyasal söylemin köycülükle
özdeşleşmesi kaçınılmaz görünmektedir. Bunun çeşitli nedenleri olduğunun altını çizmek
gerekir. Karaömerlioğlu‟na göre (2001) bu baskın köylülük dokusu kendisini kültürde ve
demokratik geleneklerin zayıflığında da belli ediyordu. Bütün toplumsal koşulları
düşündüğümüzde, “köycülük” düşüncesinin halka yönelmek isteyen bir harekete neden bu
kadar cazip geldiğini anlamak mümkün olur.
Toprak‟a göre ise Türkiye‟de halkçılığın doğduğu ilk dönemlerde Rus Narodnizminin
etkili olmasında da Osmanlı‟nın son dönemindeki bu toplumsal yapı en önemli etkendi. Orta
sınıfın yokluğu Osmanlı toplumunda olası bir sınıf siyasetinin önüne geçmiş ve siyasetin
köycülükte ve köylülerde aranmasına neden olmuştu (Toprak, 2013). Bu durumda hem
Osmanlı‟dan getirilen kültürel mirasın hem de dışardan gelen popülist etkilerin köycülük
düşüncesinin yayılmasında etkin olduğunu söylemek mümkündür.
Bu durumda ülkenin entelektüel sınıfı kendilerini köycülük düşüncesini yüceltmeye
vermişler ve köycü kimliğin oluşmasına önemli rol oynamışlardı. Köycülük Rus Narodnik
hareketi gibi, entelektüel sınıftan köylülere ve halka doğru yayılan bir düşünce oldu.
“Fikirlerinin ya da yaşam biçimlerinin değil, sosyopsikolojik konumlarının benzerliği nedeniyle
entelijansiya ile köylülük bir anlamda benzer kaderi paylaşıyorlardı. Değişim sürecinde yitirilen
ortak geçmiş, değerler ve geleceğin belirsizliği popülistleri köylülükle özdeş kimliğe
yöneltiyordu” (Toprak, 2013:43).
Köycülük teması ilk olarak Osmanlı döneminde milliyetçi ve popülist söylemiyle dikkat
çeken Türk Yurdu dergisinde dile getirilmeye başlandı. Çünkü hem dönüşen dünyaya ayak
uydurmak için hem de milliyetçi bir Türk neslinin devamını sağlamak için köylülerin desteğini
almak önkoşuldu (Karaömerlioğlu, 2001:285).
Ancak Türkiye‟de köye ve köylüye olan esas ilginin tüm dünyadakiyle koşut olarak
1930larda başladığını söylemek mümkündür. Yeni rejim iktidarına dayanak ararken yüzünü
nüfusun %75ini oluşturan köylülere dönmeyi uygun görmüştü. Köyleri kalkındırmaya yönelik
bir dizi proje hayata geçirilmek istendi. Halkevleri ve Köy Enstitüleri gibi projeler köycülüğün
yankı bulmasında önemli rol oynadılar. “Köycüler köy hayatını ve köylüleri yüceltiyorlardı.
Düşüncelerini inandırıcı kılmak için ütopik ve gerçekdışı bir köy hayatı ve iktisadı
resmetmekteydiler. Köylüleri Türk milletinin aslını oluşturan, ulusal gelişmede belirleyici,
saflığı bozulmamış, asil akıllı ve değişime açık insanlar olarak tasavvur ediyorlardı”
(Karaömerlioğlu, 2001:287).
Köycülük şehirleşmeden kaynaklanabilecek olası tehlikelerin önlenmesi gayesinden
dolayı şehirleşmeye karşıydı. Şehre olan göçün engellenmesi temel hedeflerden biriydi.
Şehirleşme kozmopolitleşme veya sınıf siyaseti yaratacağından kaçılması gerekiyordu. “Yine
Köylü Milletin Efendisidir” sözünün dönemdeki etkisini düşünürsek köycülüğün Türk popülist
söylemine nasıl derin etkilerde bulunduğunu anlamak kolaylaşır.
1930‟larda tüm dünyada baskın olan köycülük temasının Türkiye‟de de benzer bir etki
yarattığını söylemek mümkündür. Öte yandan 1950‟lerde hem nüfus arttı hem de şehirleşme ve
sanayileşme düşüncesi eskiye nazaran daha fazla ön plana çıktı. Şehirleşme düşüncesi eskisi
kadar hoşnutsuzluk yaratmasa da köycülük söylemi etkisini yitirmedi.
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 351-361
357
Esin Kivrak Köroğlu
Köycülük sadece yeni kurulan cumhuriyetin veya halkçılık düşüncesinin bir kaynağı
olarak kalmadı. 1950‟den itibaren halkçılık değil ancak popülizm olarak niteleyebileceğimiz
düşüncenin de önemli bir kaynağı oldu. Neredeyse 21. yüzyıla gelene kadar baskın olarak
tarımla uğraşan, tarımla uğraşmasa bile şehirli nüfusun büyük bölümü köylerle hala bağı
bulunan Türk toplumunun bu söyleme ilgi göstermesi doğaldır. Demokrat Parti, Adalet Partisi
hatta Ecevit‟in CHP‟sinin köycü temaları kullandığını ve bu sayede popülist söylemlerini
pekiştirdiğini söylemek yerinde olur. Türkiye‟de siyasi partiler her zaman köycülük temasına
vurgu yapmanın kendilerine olan ilgi ve güveni arttıracağının farkında olarak bu temayı
kullanmaya devam etmişlerdir.
3.ANADOLUCULUK
3.1. Anadoluculuğun DoğuĢu
Anadolucu düşüncenin 20. yüzyıl başlarında ortaya çıktığını söylemek mümkündür. Bu
tarih Osmanlı imparatorluğunun toprak kayıplarının son haddine ulaştığı, imparatorluk yerine
yeni bir ulus devlet kurulması düşüncesinin ortaya çıktığı tarihtir. Bu dönemde ortaya çıkan
Türkçülük veya milliyetçilik düşüncesine sahip kişiler Osmanlı İmparatorluğunun geldiği son
duruma bir çıkış yolu ararken öncelikle Turancılık düşüncesini ortaya atmışlardı. Ancak
sonradan imparatorluğun oturduğu coğrafi alanın küçülmesiyle büyük Turan fikrinin
gerçekleştirilmesi fikrinin imkânsızlığı anlaşılmış, bu düşünce yerini Anadolucu düşünceye
bırakmıştı.
“Anadoluculuk, milliyetçiliğin dini ikame etmeye başladığı tarihsel bir ortamda, hayali
vatan kavramından gerçek vatana dönüşümün anahtarı olarak tarihsel bilincin oluşumuna dönük
kültürel bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. Milli Mücadelenin sonuçlarının henüz
kestirilemediği ve gelecek kaygısının ön plana çıktığı bir ortamda yavaş yavaş siyasal ve
ideolojik bir içerik kazanması kaçınılmaz olmuştur. Anadolu Anadolularındır diye formüle
edilebilecek bu ideolojinin kaynağını Misak-ı Milli‟de aramak gerekmektedir. Misak-ı Milli‟nin
dayandığı milliyetçilik ve Halkçılık kavramları Anadoluculuğun dayandığı temel kavramlardır.
Halkçılık, Anadolucularda romantik bir köycülükle de örtüşmüştür” (Atabay, 2002:532).
Buradan hareketler Anadolucu düşüncenin macerası, Osmanlı İmparatorluğunun son
döneminde yaşanan coğrafi küçülmenin yarattığı psikolojik etkiyle, yerine ve yurduna sarılma
duygusunun ön plana çıkmasıyla başlamıştır diyebiliriz. Zafer Toprak‟a göre, özellikle Balkan
Savaşlarından sonra Osmanlı Avrupalı kimliğini tüketmişti. Bundan dolayı tüm dikkatler
Anadolu‟ya yönelmişti. Anadoluculuktan beklenen Türk Milliyetçiliğinin omurgasını
oluşturmasıydı (Toprak, 2013:116).
Cumhuriyet döneminde, Osmanlı coğrafyasının küçülmesi ardından kalan coğrafyanın
yüceltilerek korunması ve ona olan bağlılığın arttırılması amaçlanmıştı. Bu açıdan
Anadoluculuk yeni cumhuriyet halkçılığının coğrafi temelini oluşturuyordu. Milliyetçilik ve
köycülük gibi akımlar da Anadolucu düşüncenin pekiştirilmesinde rol oynamıştı. Anadolucu
düşünce, Küçülen bu coğrafyada milliyetçiliği yeniden kurmak için bir fırsat olarak görülmüştü.
“Anadoluculuk, Turancılığın Türk toplumunda yarattığı unutulmaz acıların ve tecrübelerin
ürünü olarak ona tepki şeklinde doğan bir milliyetçiliktir” (Atabay, 2002:517).
Anadoluculuk akımı özellikle milli mücadele dönemi sonrası bir takım bölünmelerle karşı
karşıya kalmıştı. “Yirmilerde Atatürkçülük ile Anadoluculuk bağımsızlığın kazanılması
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 351-361
358
Türkiye’de Popülist Söylemin Kaynaklari: Halkçilik, Köycülük ve Anadoluculuk
konusunda ortak platformda buluşmuşken Kurtuluş Savaşının silahı mücadele evresinin sona
ermesinden sonra izlenecek yolda ayrılmışlar, Atatürkçülük modernizme yönelirken
Anadoluculuk gelenekçilik ve muhafazakâr bir çizgiye girmiştir. Anadoluculuk kendi içinde iki
kola ayrılmıştır. Laik nitelikli Atatürkçü Anadoluculuk ile muhafazakâr Anadoluculuk”
(Atabay, 2002:518).
Özellikle Milliyetçi Anadolucu düşüncenin yayılması ve benimsenmesinde, Yahya Kemal
Beyatlı, M. Halil Yinanç, Hilmi Ziya Ülken, Remzi Oğuz Arık, Mehmet Kaplan, Mümtaz
Turhan ve Nurettin Topçu -esasen İslamcı Anadolucu da denebilir- gibi aydınların büyük katkısı
olmuştur. Mavi Anadoluculuk akımını ise, Cevat Şakir Kabaağaçlı, Selahattin Eyüboğlu, Azra
Erhat, Vedat Günyol, Melih Cevdet Anday gibi isimler temsil etmişlerdi (Hacisalihoğlu, 2005).
Türkiye‟de popülist söylemin en çok vurgu yaptığı, halk, millet iradesi popülist söylem
bakımından Milliyetçi Anadolucuların fikirlerinin daha etkili olduğunu söylemek mümkündür.
3.2. Türk Popülist Söyleminde Anadoluculuk
Anadoluculuk akımının nasıl söylemde etkin bir yer edindiğine bakacak olursak
Anadoluculuk‟un özellikle milliyetçi söylemin kurulmasında oynadığı rol doğrultusunda
“millet” “milli irade” gibi kavramların temelini oluşturmakta büyük bir önemi olduğunu
söylemek mümkündür. Yukarda da belirtildiği üzere Türkiye‟de bu kavramlar halk kavramı ile
özdeş olarak kullanılmış ve popülist söylem içinde kurucu öğelerden olmuşlardır. Anadoluculuk
buradan hareketle popülist söyleme ve halkçı söyleme doğrudan önemli katkılarda bulunmuş ve
pek çok kavramın tanımlanmasında kurucu rol oynamıştır.
Bingöl ve Pakiş Anadoluculuğun “Milliyetçilik” ve “Millet” fikrinin oluşmasında ve
kurulmasında çok önemli olduğunun altını çizerler. “Anadolucular için „vatan‟ sadece üzerinde
yaşanılan kuru bir toprak parçasından ibaret değildir. Zira Anadolucular, „Anadolu milletini‟
Anadolu‟nun yani üzerinde yaşanılan coğrafyanın yarattığına inanırlar. Bu bakış açısına göre,
bir topluluk ancak üzerinde yaşadığı toprak parçasıyla bütünleşerek „millet‟ haline dönüşebilir;
hiçbir coğrafyaya ait olmayan, hiçbir toprak parçasını kendine yurt edinmemiş olan kitlelerin
„milletleşmesi‟ mümkün değildir” (Bingöl ve Pakiş: 2016:11-12).
Bu bağlamda popülist söylem bakımından kitlelerin, halk millet olarak tanımlanmasında
Anadolucu söylemin katkısını inkar edemeyiz Türk Popülist söyleminde Anadoluculuğun
özellikle muhafazakar partiler tarafından sıklıkla kullanıldığını söyleyebiliriz. Halk kavramına
vurgu yaparken, Anadolu halkının özel bir önemi vardır ve elit seçkinci kesime karşı “Anadolu
köylüsü” , “Anadolu insanı” kavramı sıklıkla kullanılır.
Anadoluculuğun söylemdeki kullanımı sadece geçmişte milleti tanımlamakla da sınırlı
kalmamıştır. Hacısalihoğlu Anadoluculuk kavramının bugün Avrupa Birliğinin parçası olma
yolunda kullanılan söylemlerde dahi temel teşkil ettiğini öne sürmektedir. “Anadoluculuk, 19.
yüzyılda müstemlekelerden kurtulup vatan kavramının oturtulmaya çalışıldığı zamanlarda
başlayıp, Cumhuriyet döneminde milli bir tarihin ortaya konmasında, II. Dünya Savaşı ve
Soğuk Savaş dönemlerinde savunma politikası oluşturulmasında ve son olarak da Avrupa
Birliğine giriş yolunda Batı ile akrabalıklar kurulmasında dolgu malzemesi mahiyetinde
kullanılmıştır” (Hacısalihoğlu, 2005:153-154). Bu bakımdan söylemdeki yerini ve önemini
inkar etmek mümkün değildir.
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 351-361
359
Esin Kivrak Köroğlu
SONUÇ ve TARTIġMA
Çalışma boyunca; Türkiye‟de Popülist Söylemin nasıl bir kaynaktan beslendiğini
Halkçılık, Köycülük ve Anadoluculuk akımları çerçevesinde analiz ettim. Bugün siyasal
söylemde sıklıkla duyulan Halk adamı, Köy Çocuğu, Anadolu Çocuğu, Anadolu Köylüsü,
Anadolu İnsanı gibi kavramların etkili olmasının ardında yatan tarihsel süreci farklı boyutlarıyla
çalışmama taşıdım. Türkiye‟de popülist söylem öncelikle “halka ve halkın değerlerine dayanan
bir düşünce akımının ön plana çıkmasıyla doğmuştur. Halkçılık düşüncesi köylüler, ve
köylücülük düşüncesi sayesinde toplumsal içeriğine kavuşmuştu. Öte yandan kendine aradığı
coğrafi zemini Anadoluculuk düşüncesi sayesinde bulmuştu. Böylelikle Halkçılık düşüncesi en
temelde milliyetçilik ve onun yanında sayesinde güçlü bir söylemsel kaynağa sahip olmuştu.
Günümüzde tüm dünyada popülizmi söylem aracılığıyla inceleyen çalışma sayısı
artmaktadır. Geçmişte kullanılan ampirik ve tarihselci yöntemler yerini zamanla söylem
analizine bırakmaktadır. Türkiye‟de popülizmi söylem bakımından inceleyecek çalışmalar,
günümüzdeki herhangi bir siyasal hareketin veya siyasi düşüncenin (örneğin Muhafazakar
popülizm veya Milliyetçi popülizm) öncelikle beslendiği diğer düşünce akımlarına inmek
durumundadır. Bu çerçevede yapılacak çalışmaların öncelikle Halkçılığın onunla bağlantılı
olarak Milliyetçilik, Köycülük ve Anadoluculuk akımlarının tarihine eğilmesi zorunludur.
Türkiye‟de popülist söylemin 19. Yüzyıla kadar giden bir geçmişi vardır. Bu geçmişe
baktığımızda zaman zaman uluslararası etkilerin, zaman zaman ise ülke içindeki toplumsal
dinamiklerin bu söylemi etkilediği ve yönlendirdiği söylenebilir. Osmanlı‟dan Cumhuriyete
geçiş döneminde coğrafyanın küçülmesinin Anadoluculuk söylemine etkisi, Toplumun nüfus
bakımından büyük çoğunluğunun köylülerden oluşmasının. Toplumsal(köylülerin pek çoğu
şehre göç etmekle birlikte toplumun büyük çoğunluğu köye bağlılığını sürdürmektedir) ve
coğrafi anlamdaki süreklilik ise bu düşünce akımlarının hala söylemdeki etkilerini sürdürmesine
olanak tanımaktadır. Bu bakımdan bu çalışmanın Halkçılık köycülük ve Anadoluculuk
bağlamında ortaya koyduğu tespitler yeni yapılacak ve söylemi merkezine alan araştırmalar
bakımından önem arz etmektedir.
KAYNAKLAR
Atabay, M. (2000). Anadoluculuk. Modern Türkiye‟de Siyasî Düşünce, Cilt: IV. (Milliyetçilik).
İstanbul: İletişim Yayınları, 527.
Bingöl, Y. ve Pakiş, A. (2016). Milliyetçiliğin Anadolucu Söylemde Yeniden Üretimi. Amme
İdaresi Dergisi, Mart 2016, Cilt 49, 1:1-27.
Canovan, M. (1981). Populism. New York: Hartcourt Brace Javonovich.
Karaömerlioğlu, A. (2001). Orda bir Köy var uzakta. İstanbul: İletişim Yayınları.
Mudde, C. (2004). The Populist Zeitgeist. Government and Opposition, 541-563
Özden, M. (2006). Türkiye'de Halkçılığın Evrimi (1908-1918). Sosyal Bilimler Dergisi, 16:89100.
Özden, M. (2011). Bir Halkçı Münevverler Platformu: Halka Doğru Dergisi (1913-1914). Millî
Folklor, Yıl 23, Sayı 89.
Panizza, F. (2005). Introduction. In F. Panizza (Ed.), Populism and the Mirror of Democracy.
London, New York: Verso
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 351-361
360
Türkiye’de Popülist Söylemin Kaynaklari: Halkçilik, Köycülük ve Anadoluculuk
Steward, A. (1969).The Social Roots, G. Ionescu & E. Gellner (Eds.), Populism-Its Meaning
and National Characteristics. London: Weidenfeld and Nicholson.
Toprak, Z. (2013). Türkiye‟de Popülizm (1908-1923). İstanbul: Doğan Kitap.
Hacısalihoğlu, F. (2005). Türk Tarihçiliğinde Anadoluculuk Düşüncesi T.C. Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih (Genel Türk Tarihi) Anabilim Dalı
Yayınlanmamış
Yüksek
Lisans
Tezi.
Erişim
Tarihi:
20.08.2017
www.acikarsiv.ankara.edu.tr
361
TİDSAD
Türk & İslam Dünyası Sosyal Araştırmalar Dergisi /The Journal of Turk & Islam World Social Studies
Yıl: 4, Sayı: 13, Eylül 2017, s. 351-361
Download