Şeyh Hayat b. Kays el-Harranî`nin Hayatı, Kerametleri ve

advertisement
Şeyh Hayat b. Kays el-Harranî’nin Hayatı, Kerametleri ve Bazı
Hikmetli Sözleri
Yrd. Doç. Dr. Ahmet ASLAN*
Giriş:
el-Harranî’nin Yaşadığı Dönemde Harran’da Siyasî ve Kültürel
Durum
Hicrî IV./M. X. Yüzyılda İslam coğrafyasındaki siyasî ve mezhepsel
bölünmeler hız kazanmıştı. Bunun neticesinde Sünnî-Şiî mücadelesi
ve Batinî hareketler İslam coğrafyasının siyasî ve askerî birliği
parçalamıştı. İran ve Irak bölgelerine hâkim olan Büveyhiler,
Mısır’daki Fatimilerle işbirliği yaparak Abbasi Halifeliği’ni ortadan
kaldırmak için güç birliği içine girmişlerdi. Sünnî halifeliğinin
kurtuluşunu Horasan Bölgesi’nde yeni bir devlet kuran Selçuklularda
gören Abbasi Halifesi el-Kâim Biemrilleh, onları Irak bölgesine
çekmek istiyordu. Büveyhilerin komutanı el-Besasirî adıyla bilinen
Aslan et-Turki’nin Fatimilerle gizli mektuplaşmalarından ve yıkıcı
hareketlerinden endişelenen Abbasi Halifesi el-Kâim Biemrillah, H.
447/M. 1055 yılında Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey’i Bağdat’a çağırdı.
Halifenin çağrısı üzerine Bağdat’a gelen Tuğrul Bey muhteşem bir
törenle karşılandı. Selçukluların Irak bölgesine hâkim olmalarıyla Şiî
Büveyhi devleti ortadan kalktı. Irak, Suriye ve el-Cezire
bölgelerindeki bütün mahalli emirler de Tuğrul Bey’e itaatlerini
bildirdiler1 Daha sonraki tarihlerde Alparslan ve Melikşah İslam
siyasî birliğini sağlamaya çalıştılar. Ancak Büyük Selçuklu Sultanı
Melikşah’ın M.1092 yılında vefat etmesinden sonra Büyük Selçuklu
Devleti parçalanmaya başladı. İslam coğrafyasında yine mahalli
* Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Arap Dili ve Belağatı Anabilim Dalı
Öğretim Üyesi, Ahaslan@harran.edu.tr.
1 İbnu’l-Esir, el-Kamil Fi’t-Tarih, Beyrut 1963, X, 609.
64
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
devletler dönemi dediğimiz bir dönem daha başlamıştı. Bu arada
İslam coğrafyasındaki Şiî-Batinî hareketler daha da hızlandı ve
Hıristiyan Avrupa ile işbirliği yapacak kadar ileri gitmişti1. İslam
âleminin bu siyasî bölünmüşlüğünü fırsat bilen Hıristiyan Avrupa
devletleri Haçlı seferlerini başlattılar. Haçlılar, Anadolu ve Suriye
bölgelerini işgal ederek Urfa-Antakya-Kudüs ve Şam bölgesinin
birçok şehrinde Haçlı kontlukları kurdular. 2 Urfa Haçı Kontu
Baudovin Boulogne Antakya haçlılarından yardım alarak Harran
şehrini ele geçirmek için bir sefer dahi düzenlemişti. Ancak Mardin
Hâkimi Artukoğlu Sökmen ve Musul Emiri Çökürmüş aralarındaki
anlaşmazlıkları bırakarak onların üzerine yürüdüler ve 7 Mayıs 1104
yılında onlara büyük bir darbe vurdular.3
Suriye Selçuklu Devleti’nin Sultanı Tutuş H.488/M.1095
yılında ölünce oğulları Rıdvan ve ondan sonra Dukak devleti ayakta
tutmaya çalıştılar. Ancak Dukak zamanında Suriye Selçuklu
Devleti’nde Atabey Tuğtekin’in nüfuzu artmaya başlamıştı. Dukak’ın
ölümünden sonra Şam Bölgesi’nin hâkimi Tuğtekin oldu ve Börüler
emirliğinin temelini attı. Tuğtekin Haçlılara karşı yaptığı savaşlarla
meşhur olmuş ve bölgede sözü geçer bir komutan haline gelmişti.
Onun yerine geçen oğlu Börü özellikle Haçlılarla işbirliği içinde olan
Batinî-İsmaililerle uğraştı ve çoğunu bölgeden sürmeye çalıştı. Ancak
İsmaililer ona suikast düzenleyerek H.526/1132 yılında onu
öldürdüler Börü’den sonra gelen halefleri halka karşı kötü
davrandılar ve zalimce bir siyaset izlediler. Börülerin son lideri
Muciruddin Abık, bölgeye hâkim olmaya çalışan İmaduddin
Zengi’ye karşı Haçlılarla işbirliğine gidince Suriye halkı ona karşı
Bu konu için Bkz. Ali Muhammed Code el-Ğamidî, Biladü’ş-Şam Kubeyli’l-Ğazvi’sSalibi, Mekke 1992.
2 Haçlı seferleri için Bkz. Steven Runciman, Haçlı Seferleri Tarihi, Çev: Fikret Işıltan
Ankara 1989, I-III.
3 Işın Demirkent, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi, İstanbul 1974, s. 81-93.
1
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
65
çıktı ve Halep Atabeyi Nureddin Zengi ile beraber oldu.1 İşte bu çetin
zamanda Irak ve Suriye coğrafyasına hâkim olan Zengiler Haçlı
Hıristiyanlara karşı cihat hareketinin bayraktarlığını yapmaya
başladılar. Halep Atabeyi Nurettin Zengi Haçlılara karşı cihat açarak
Kuzey Irak, el-Cezire ve Kuzey Suriye bölgelerini tek bayrak altında
toplamaya çalıştı. Harran’ı kendisine üs yaparak H.539/M.1144
yılında Urfa şehrini onlardan almayı başardı.2 Nureddin Zengi
Haçlılara karşı yaptığı savaşlarda Şeyh Hayat’ın manevi gücünden
feyz alıyordu. Nurettin Zengi’nin bir komutanı iken M.1171 yılında
Mısır’daki Şiî Fatimi Devleti’ne son veren Selahaddin Eyyubi daha
sonraki tarihlerde Suriye, Irak ve el-Cezire bölgelerine de hâkim oldu
ve Abbasi halifeliğinin hükmü altındaki İslam coğrafyasını tek bayrak
altında toplayarak Haçlılarla mücadele etmeye başlamıştı. Selahattin
Eyyübi de Şeyh Hayat’ın himmetlerine başvurmuş ve onun dualarını
almaya çalışmıştı.3
Şeyh Hayat’ın doğup büyüdüğü Harran’daki dinî ve kültürel
çevreye gelince buradaki İslamî kültürel ve dinî muhitin İslamî fetihle
beraber oluşmaya başladığını, zühd hayatının buraya yerleşen
sahabilerle geldiğini söyleyebiliriz. Bilindiği üzere İslam dini zühd
hayatını teşvik etmiştir. Kuran-ı Kerim’in birçok ayeti insanları zühd
hayatını yaşamaya ve bu dünyanın geçici güzelliklerinden uzak
durmaya
çağırmaktadır.
Ancak
İslam’daki
zühd
hayatı
Hıristiyanlıktaki ruhban sınıfının anladığı şekilde dünyadan tümüyle
el- etek çekmek şeklinde değildir. Bilakis bu hayatın gerektirdiği
ihtiyaçları karşılayacak sebeplerin arkasında koşmayı ihmal etmeyen
mutedil bir zühd anlayışıdır. ‫و ابتغ فيما آتاك هللا الدار اآلخرة و ال تنس نصيبك‬
‫“ من الدنيا و احسن كما أحسن هللا إليك‬Allah’ın sana verdiği şeylerde
ir ş
yurdunu ara. Bu dünyadan da nasibini unutma Allah’ın sana iyilik yaptığı
Bu konu için bk. Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, ed. Hakkı Dursun Yıldız,
İstanbul 1992, XII, 471-514.
2 Steven Runciman, II, 185-201; Doğuştan Günümüze Büyük İslam Tarihi, XII, 550;
Ramazan Şeşen, Harran Tarihi, Ankara 1993, s. 20.
3 Becker, “Eyyubiler”, İA, IV, 424-429.
1
66
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
gibi sen de iyilik yap” 1 mealindeki Ayet-i Kerime’nin buyurduğu gibi
insanın bu dünyadaki hayata da önem vermiştir. Tabi ki İslam’da ilk
zâhid kişi Hz. Peygamberdi. Bir gün bir sahabî Peygamber’in yanına
gelmiş ve ‫يا رسول هللا دلني على عمل إذا عملته أحبنى هللا و أحبنى الناس فقال‬
‫ “الرسول إزهد في الدنيا يحبك هللا وازهد فيما عند الناس يحبك الناس‬Ya Rasulullah
bana bir amel göster ki onu yaptığım zaman Allah da beni sevsin
insanlar da beni sevsin” demiş. Rasulullah “ Dünyalıklara rağbet etme
ki Allah seni sevsin, İnsanlarda var olan şeylere rağbet etme ki insanlar seni
sevsin” buyurmuştur. Peygamber’den sonra başta Suffa ehli olmak
üzere Hz. Ebu Bekr, Hz. Ali, Hz. Ömer, Abdullah b. Ömer, Ebu’dDerda ve Ebu Zer gibi sahabîler zühd hayatını yaşamaya
çalışmışlardır. Fetih hareketleriyle beraber sahabiler gittikleri yerde
yaşam tarzlarını da beraberlerinde götürmüşlerdir.
Harran bölgesinin fatihi İyaz b. Ğanem zahid sahabîlerden
birisidir. İyaz b. Ğanem çok hoşgörülü ve cömert bir insandı. Öyle
cömert bir insandı ki elinde ne varsa çevresine dağıtırdı. Bir misafiri
geldiğinde yanında ne varsa onu ikram ederdi. Seferde ikram edecek
bir şey bulamadıysa bineğini keser ve arkadaşlarına ikram ederdi. Bu
cömertliğinden dolayı Zadu’r-Rukb (Yolcuların azığı) lakabını almıştı.2
Cömertliğinin yanında çok emin ve dürüst bir insandı. Hıms valiliği
sırasında bazı kimseler Hz. Ömer’in yanına giderek devlet malını
israf ediyor gerekçesiyle İyaz’ı şikâyet etmişlerdir. Hz. Ömer “Mal
kendisinin malıdır, dilediği gibi dağıtabilir. Ancak Allah’ın malından hiçbir
şey vermediğini biliyorum” diyerek hem İyaz’ın cömertliğini hem de
onun kamu malına karşı olan hassasiyetini ifade etmiştir.3 İyaz b.
Ğanem Hıms valiliğe atandıktan sonra akrabalarından birkaç kişi
onun yanına gelerek bazı isteklerde bulunmuşlardır. İyaz onları
misafir ettikten sonra her birine on dinar vererek onları memnun
etmeye çalışmıştır. Fakat gelenler verileni az bularak İyaz’a
el-Kasas 28/77.
İbn Sa’d, et-Tabakatu’l-Kübra, III, 417-418.
3 İbn Sa‘d, III, 417-418.
1
2
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
67
küsmüşlerdir. Bunun üzerine İyaz b. Ğanem misafirlerine “ Ey
amcamın çocukları! Vallahi akrabalığınızı inkâr etmiyorum. Ayrıca
geldiğiniz yolun uzaklığını, çektiğiniz meşakkati de biliyorum. Hizmetçimi
ve bana lazım olan bazı şahsi eşyaları satarak sizlere ir şeyler vermeye
çalıştım. Az verdiysem kusuruma bakmayın” dedi. Misafirleri ise “
Vallahi, Allah senin bu mazeretini kabul etmez. Sen şu anda Şam
bölgesinin yarısının valisi durumundasın. Bize verdiğin ise bizi
evimize ulaştırmayacak kadar azdır” dediler. Buna karşılık İyaz
“Allah’ın malını çalmamı mı istiyorsunuz? Vallahi testere ile
doğranacağımı bilsem dahi yine de bir tek kuruşu zimmetime
geçiremem. Allah’ın malına ihanet edemem” diyerek onların teklifini
reddetmiştir. Bu rivayetlerde de görüldüğü gibi İyaz çok dürüst ve
güvenilir bir insandı. El-Cezire bölgesi gibi zengin bir bölgeyi
fethetmiş ve bir süre buranın valililiğini yapmış olmasına rağmen
terekesiz vefat etmiştir. 1
Harran’da İslamî kültürel ve dinî muhit Emeviler zamanında
daha da kök salmaya başladı. Emevîler döneminde Harran bölgesi
Bizans ve Ermeniyye bölgelerine karşı gaza yapacak orduların
garnizon merkezi oldu. Bunun neticesi olarak birçok Müslüman Arap
aşireti ile beraber bazı sahabîler de bu bölgeye yerleşmiş oldu. Emevî
halifesi el-Velid, H.90/M.709 yılında kardeşi Mesleme b.
Abdülmelik’i bölgeye emir tayin edince, Mesleme el-Cezire eyaletinin
merkezini Kınnesrin’den Harran’a taşıdı. Bu arada Emevî ailesinden
birçok kişi Harran ve Hısn Meslemeye yerleşti.2 Üçüncü Emevi
halifesi Abdülmelik Irak bölgesinde bazı başarılar elde etmiş olan
kardeşi Muhammed b. Mervan’ı H.73/M. 692 yılında el-Cezire
bölgesi valiliğine atadı. El-Cezire bölgesinin valisi olan Muhammed
b. Mervan burada bir saray yaptırarak ilmî ve idarî kadrosunu
oluşturmaya başladı. Bilindiği üzere Emeviler döneminden itibaren
İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, Beyrut 1988, VII, 171; İbnu’l-Esir, Usdu’l-Ğabe Fi
Ma’rifeti’s-Sahabe, IV, 163-164.
2 Barhabreuse, Ebu’l-Farac Tarihi, çev. Ömer Rıza Doğrul, Ankara 1987, I, 190;
Şeşen, s. 10.
1
68
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
İslam dünyasında dinî nasları farklı yorumlamaktan kaynaklanan
itikadî hizipleşmeler de meydana gelmeye başlamıştı. Bunun
neticesinde farklı itikad mezheplerine mensup guruplar arasında
hararetli tartışmalar da meydana geliyordu. Harran’da selef
gurubunu temsil eden Meymun b. Mihran ile tevilci gurubu temsil
eden el-Ca’d b. Dirhem1 arasında Allah’ın sıfatları konusunda
tartışmaların olduğu kaynaklar tarafından zikredilmektedir.2 H.
100/M. 718 yılında halife olan Ömer b. Abdülaziz devletin idarî
cihazında büyük değişikliklere girişti. O zaman kadar genelde Emevi
ailesinin önemli şahsiyetleri tarafından idare edilen el-Cezire
bölgesine bölgenin önemli kabilesi Kays’ın bir kolu olan Katafan
şubesine mensup Fazzara aşiretinden Ömer b. Hubeyra el-Fezzari’yi
tayin etti. Ömer b. Abdülaziz, el-Cezire bölgesinin en büyük
muhaddisi ve fakihi olan Meymun b. Mihran’ı da bölgenin harac
memurluğuna getirmişti. Meymun b. Mihran ilk başta bu görevden
sarfınazar etmek istediyse halifenin ısrarı üzerine bu görevi kabul
etmek zorunda kaldı. 3 Ömer b. Abdülaziz’in yapmış olduğu bu
atamalarla Harran’da yeni akımlara karşı selef akidesine bağlı idareci
gurubu oluşturmak istediğini tahmin ediyoruz.
Abbasiler zamanında ise Harran ve çevresi İslam coğrafyasının
önemli dinî ve kültürel merkezlerinden biri olmuştu. Hayat b.
Kays’ın yaşadığı asırda İslam dünyası siyasî yönden bir çöküş ve
parçalanma içinde olmasına rağmen ilim ve kültürel alanda olumlu
bir gelişme içinde olduğunu görmekteyiz. Abbasi İmparatorluğu’nun
siyasî yönden parçalanması neticesinde İslam coğrafyasının çeşitli
bölgelerinde yeni devletler ortaya çıktı. Bu yeni devletlerin ortaya
çıkmasıyla meydana gelen siyasî oluşumlar beraberinde yeni ilmî ve
kültürel merkezlerin doğmasına sebep oldu. Yeni oluşan bu siyasî ve
el-Ca’d b. Dirhem için Bkz: Ahmet Aslan, “Harranlı Düşünür el-Ca’d b.
Dirhem’in Hayatı ve Görüşleri”, I. Uluslararası Katılımlı Bilim Din ve Felsefe
Tarihinde Harran Okulu Sempozyumu, 28-30 Nisan 2006 Şanlıurfa, II, 371-382.
2 İbn Kesir, IX, 382; ez-Ziriklî, el-A’lam, Beyrut 1995, II, 120.
3 İbn Sa‘d, VII, 177; Işıltan, Urfa Bölgesi Tarihi, s. 49.
1
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
69
kültürel merkezler Bağdat ile yarışın içine girdiler. Bu durum ilmî ve
kültürel alanlardaki rekabeti de beraberinde getirmişti. Merkezler
arasındaki bu ilmî ve kültürel rekabet ilim ve kültürel hayata yeni bir
ivme kazandırdı. Diğer yandan Emeviler ve Abbasilerin ilk
dönemlerinde oluşan ilmî ve kültürel birikim meyvelerini bu
dönemde vermeye başladı. El-Cezire bölgesinde Urfa, Harran ve
Nusaybin okullarında Süryanî ve Sabiî asıllı alimler eski Yunan
felsefe ve ilimlerini Arapçaya tercüme ederek İslam medeniyet
hayatına büyük katkılar yapmışlardır. Çeşitli medeniyet ve
kültürlerin kaynaşması neticesinde Müslüman kültürü yeni bir boyut
kazanmıştı. Diğer yandan İslamî fetihler zirve noktasına ulaşmış
Müslüman halklar heyecan devresinden sükûnet devresine geçmiş ve
daha çok ilim ve ümranla uğraşmaya başlamışlardı. Bu asırda İslam
dünyasındaki ilmî ve kültürel gelişmeye sebep olan bir başka etken
de okul ve kütüphanelerin kurulmuş olmasıdır. Bundan önceki
dönemlerde eğitim ve öğretim mescitlerde ya da emir ve âlimlerin
meclislerinde yapılıyordu. Bu dönemde ise üniversitelere benzeyen
okullar açılmış eğitim ve öğretim geniş halk kitlelerine yayılma
imkânı bulmuştur. Selçuklular döneminde vezir Nizamulmülk, Batinî
hareketlere karşı Müslümanları aydınlatmak maksadıyla Nizamiye
medreselerini ülkenin her tarafına yaymıştır. Selçuklulardan sonra
gelen Zengiler ve Eyyubiler zamanında gerek ümran gerekse kültürel
alanlarda büyük gelişmeler yaşanmıştı. Zengiler ve Eyyubiler ülkenin
her tarafına zaviye, rıbat ve tekkeler kurarak zühd hayatının
gelişmesine de destek olmuşlardı. Şeyh Hayat’ın yetişmesinde etkin
rol alan Şeyh Huseyin el-Bevvarî’nin zaviyesi de bunlardan birisidir
Zengiler ve Eyyubilerin zamanında Harran’a vali olan
Muzafferuddin
Gökbörü
zamanında
Harran
en
parlak
dönemlerinden birini yaşadı. Şehirde ziraat, ticaret ve ilim hayatı
gelişti.
70
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
A. İsmi ve Nesebi
Hakkında bilgi veren kaynakların çoğu ismini Hayat b. Kays b.
Rahhal b. Sultan el-Ensarî el-Harranî şeklinde vermektedirler.1 Ancak
onunla bizzat görüşen İbn Cubeyr isminin Yahya (Hayat) b. Kays b.
Abdülaziz b. Rahhal b. Sultan el-Ensarî el-Harranî olduğunu
söylemektedir.2 Künyesi Ebu’l-Berakat’ır. Kaynaklarda isminin Hayat
b. Kays şeklinde geçmesinin sebebi Mudar kabilesinin önemli kolu
olan Kays kabilesine mensup olmasından dolayıdır. Çünkü Arap
geleneğine göre isim yapmış insanlar babasının adıyla değil mensup
olduğu kabilenin adıyla kendilerini isimlendirirler. Malum olduğu
üzere H.20/M.640 yılında İyaz b. Ğanem komutasındaki Müslüman
ordular Harran’ın da içinde bulunduğu el-Cezire bölgesini
fethetmişlerdi. İslamî fetihten önce bu bölge Rabia kabilesinin bir
kolu olan Tağlib b. Vail’in ana yurdu idi. İslamî fetihten sonra ve
özellikle Hz. Osman’ın halifeliği zamanında Mudar kabilesine
mensup aşiretler Harran bölgesine gelip yerleşmişlerdi. Bu tarihten
sonra bu bölge İslam tarihi litaretüründe Diyar-ı Mudar adıyla
anılmaya başlanmıştı.3 Hz. Ali ve Muaviye arasında geçen hilafet
mücadelesinde Hz. Ali’yi desteklemek amacıyla Mudar kabilesine
mensup Kaysî aşiretler bölgeye yoğun bir şekilde gelmiş ve
yerleşmişlerdi. Çünkü bu bölgenin yerli ahalisi olan Tağlibliler
Muaviye’nin safında yer almışlardı.4 Bu tarihlerden sonra Harran
bölgesi Kaysî aşiretler gurubunun ana merkezlerinden biri olmuştu.
Dolayısıyla asıl isminin Hayat b. Abdülaziz b. Rahhal b. Sultan elEnsarî el-Harranî olduğunu tahmin ediyoruz. Neseb silsilesinden de
anlaşıldığı üzere Medineli Ensar’dan olan Şeyh Hayat’ın ataları da
ez-Zehebî, A’lamu’n-Nubela, XXI, 182; Ali b. Yusuf eş-Şettanufî, Behcetü’l-Esrar
Ma’denu’l-Envar, Kahire 1330, s. 236.
2 İbn Cubeyr, Rihletu İbn Cubeyr, Beyrut 1984, s. 219-220.
3 Bu konu için Bkz. el-Belazurî, Fütuhu’l-Buldan, s. 264; Işıltan, s. 31.
4 İbnu’l-Esir, el-Kamil Fi’t-Tarih, IV, 309-319. Kaysi aşiretlerin bölgeye hâkim olmak
için Tağlib kabilesi ile uzun süren savaşları için Bkz. Ahmet Aslan, “İslamî Fetihten
Emevî Döneminin Sonuna Kadar Diyar-ı Mudar(Harran Bölgesi)’da Arap
Edebiyatı Çevresi, İ.Ü. Şarkiyat Mecmuası, sayı: 22, İstanbul 2013, s. 1-22.
1
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
71
buraya yerleşen Kaysî aşiretindedir. Dolayısıyla Şeyh Hayat, Kaysî
aşiretine mensub Medineli Ensardan olan bir ailenin çocuğudur. elEnsarî nisbesi de buradan gelmektedir. Harran’da doğup büyümüş
olmasından dolayı el-Harranî nisbesini almıştır.1
B. Doğumu ve Yetişmesi
Şeyh Hayat hakkında bilgi veren kaynaklar onun doğum tarihi
ile ilgili malumat vermemektedirler. Ancak H. 581/M. 1185 yılında ve
80 yaşında Harran’da vefat ettiğini söylemektedirler.2 Dolayısıyla 80
yıl yaşadığına göre onun H.501/M.1105 yılında Harran’da
doğduğunu söyleyebiliriz. Şeyh Hayat’ın yetişme dönemi ile ilgili
bilgilere de sahip değiliz. Ancak o dönemin önemli ilim
merkezlerinden biri olan Harran’da doğup büyüyen Şeyh Hayat’ın
buradaki medreselere devam ederek önemli hocalardan dersler
aldığını tahmin ediyoruz. Bununla berber Şeyh Hayat’ın şahsiyetinin
oluşmasında ve tasavvufî bilgileri tahsil etmesinde en etkili
medresenin Harran’da bulunan Şeyh Ebu Abdullah Hüseyin elBevvarî’nin3 zaviyesi olmuştur. Büyük âlim ve Sufî olan Mucelli b.
Yasin’in4 talebesi olan Şeyh Hüseyin el-Bevvarî, Harran’da bir zaviye
tesis ederek öğrenci ve mürit yetiştirmeye çalışmıştır. Kaynakların
verdikleri bilgilere göre Şeyh Hayat çocukluğundan itibaren elli yıl
boyunca bu zaviyede yapılan ilim ve zikir halkalarına katılmıştır.
Şeyh Hüseyin el-Bevvarî’ye talebe olan Şeyh Hayat hakkında bilgi
veren kaynaklar onun elli yıl boyunca şer’î bir mazeretin dışında
eş-Şettanufî, s. 236; Yusuf b. İsmail en-Nebhanî, Camiu Keramati’l-Evliya, Mısır
1974, I, 410; İbnu’l-İmad, Şezaratu’z-Zeheb, Mısır 1979, IV, 269.
2 Abdülvahhab eş-Şa’ranî, et-Tabakatu’l-Kübra, Mısır 2010, I, 153; eş-Şettanufî, s. 236.
1
Şeyh Huseyin el-Bevvari’nin Börüler ailesine mensup ya da onların emrinde
çalışan bir hoca olduğunu tahmin edyoruz. Çünkü Şeyh Hayat’ın yaşadığı
zamanda Harran şehri bir süre Muzafferuddin Börü tarafından idare ediliyordu.
(Bu konu için Bkz. Doğuştan Gümüze Büyük İslam Tarihi, İstanbul 1992, VII, 565.)
4 Micelli b. Yasin’in zürriyeti halen Harran’ın takriben 7 km. kuzeyinde bulunan
Minare köyünde Micelli ailesi adı altında varlığını sürdürmektedir (Ahmet Aslan).
3
72
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
bütün vakit namazlarını buradaki cemaatle beraber kıldığını ve zikir
ile ilim meclislerine katıldığını ifade etmektedirler.1 Şeyh Hayat elHarranî’nin tahsil durumu hakkında da fazla bilgiye sahip değiliz.
Ancak elimizde az bir kısmı mevcut olan hikmetli sözlerine
baktığımızda özellikle tasavvuf ilmi ile ilgili derin bilgisinin
olduğunu görmekteyiz. Söylemiş olduğu hikmetli sözler derin
anlamlı ve İslam tasavvuf düşüncesini özetler mahiyettedir.
Dolayısıyla bu gibi sözleri söyleyen Şeyh Hayatın iyi bir eğitim
aldığını söyleyebiliriz. Zaten Harran gibi bir yerde doğup büyüyen
Şeyh Hayat’ın yüksek derecede eğitim almamış olması düşünülemez.
C. Dinî Şahsiyeti
Şeyh Hayat hakkında bilgi veren kaynaklar daha çok onun
keramet ve himmetlerine yer vermişlerdir. Zaten Şeyh Hayat bir
âlimden çok bir hal insanıdır. Bu eserlere göre Şeyh Hayat b. Kays
büyük bir veli, Allah’ın yakın dostu, tam anlamıyla bir mürşid-i
kâmildir. Himmet sahibi olup tasavvufta yüksek makamlara
kavuşmuş bir evliyadır. Keşf ve kerametleri herkes tarafından malum
olan birisidir. Allahu tealaya yakınlık derecesi bakımından yüksek bir
mevkide bulunuyordu. Hakikat ilimlerinde derin bilgisi vardı. İlimde
ve tarikatta o kadar önemli bir mertebeye ulamıştır ki himmet ve
tasarrufları yed-i beyza’ya benzetilmiştir. Bilindiği üzere yed-i beyza
Hz. Musa aleyhisselam’ın mucize olarak gösterdiği beyaz ve parlak
olan sağ elidir. Hz. Musa aleyhisselam istediği zaman bu sağ elini
yakasına sokup çıkardığında bu elinden güneş gibi bir ilahi nur
parlardı. Bunu gören düşmanları korkup kaçarlardı.2
Şeyh Hayat’ın nasıl bir hal adamı olduğunu anlamak için Ali b.
Yusuf eş-Şattanufi, Behcetu’l-Esrar ve Ma’denu’l-Envar isimli eserinde
hakkında söylemiş olduğu sözleri burada zikretmek faydalı olacak
eş-Şettanufî, s. 236; en-Nebhanî, I, 410; İbnu’l-Mulakkin, Tabakatu’l-Evliya, Kahire
1994, s. 430.
2 İbrahim Düzen, Hz. İbrahim (a.s.)’i Anma Şanlıurfa 1. Kültür ve Sanat Haftası
Faaliyetleri, 9-116.
1
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
73
kanaatindeyiz. eş-Şattanufi Şeyh Hayat için aşağıdaki güzel sözleri
söylemiştir:
‫الشيخ حياة بن قيس من أجالء المشايخ و عظماء العارفين و أعيان المحققين صاحب‬
‫الكرامات الخارقة و األحوال الفاخرة و المقامات الرفيعة والجالالت الجسيمة و الهمم‬
‫الفخيمة والبدايات العظيمة صاحب الفتح السنى و الكشف الجلي و القدر العلي له المقر‬
‫السامي من القرب و الطور العالي في الحقائق و المعراج الرفيع في المعارج و الترقي‬
‫في درجات التمكين و السبق إلى منازل التقدم و هو أحد أركان هذا الشأن و صدور‬
‫أئمة و أعالم العلماء بأحكامه و رؤساء القادة إليه و هو أحد من أظهره هللا تعالى للخلق‬
‫و صرفه في الوجود و خرق له العوائد وأظهر على يديه العجائب و نطقه بالمغيبات و‬
‫مكنه من أحوال اهل النهايات‬
Şeyh Hayat en büyük şeyhlerden, en büyük ariflerden ve en yüksek
mertebeye ulaşan seçkin erenlerdendir. Harikulade kerametlerin,
güzel hallerin, yüce makamların, büyük azametlerin, yüce
himmetlerin ve büyük alametlerin sahibi idi. Şimşek gibi parlayan
fethin, herkese ayan olan keşfin ve yüce mertebelerin sahibidir. Şeyh
Hayat’ın Allah’a yakın olma hususunda yüksek bir derecesi,
hakikatlere muttali olmada yüksek mertebesi, yüce miracı, temkinde
büyük terakkisi ve yüce makamları elde etmede ön saflarda yer alan
büyük bir şeyhtir. Bu yolun (tasavvufun) önemli şahsiyetlerinden
biridir. Tasavvuf ilminin hükümlerini en iyi bilen ve bu alanın
tanınmış simalarının en önde gelen şahsiyetlerden biridir. O Allah’ın
insanlara şeyh olarak gönderdiği, bu dünyada kendisine tasarruf
hakkı verdiği, ğayb hakkında konuşturduğu ve zirve makamlara
ulaşan şeyhlerin hallerine erme imkânı verdiği kişilerden birisidir. 1
Yine kaynaklara göre Şeyh Hayat güler yüzlü, yumuşak huylu,
merhametli ve çok cömert bir insandı. Gece ibadetlerini çok yapardı.
O gerek ilim gerekse hal sahiplerine ışık tutmuş ve kendisine hal ve
eş-Şettanufî, s. 236; Müslüm Abacı, Hayat b. Kays el-Harrani ve Harran, Şanlıurfa
2004, s. 7.
1
74
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
zühd yönünden reislik verilmiş ve eş-Şeyh el-Kudve unvanı
verilmiştir. Şeyh Hayat inzivayı seven, zaman zaman inzivaya çekilen
bir şeyhti. İlmiyle amel eden, inancını en üst seviyede yaşayan bu
mutasavvıf, sahip olduğu bu özellikleriyle halkın ve idarecilerin
gönlünde de taht kurmuştu. Halk kendisine büyük hürmet gösterir,
aralarındaki sorunları çözmek için kendisine başvururdu. Bölge halkı
arasında Şeyh Hayat uzlaştırıcı bir kişiliğe sahipti. Harran iklim
itibariyle kurak bir bölgededir. Bazı yıllarda yağmur yağmadığı için
halk zor durumda kalırdı. Bu gibi zamanlarda Harran halkı Şeyh
Hayat b. Kays hazretlerine koşar onun duasını alır, duasının himmet
ve bereketiyle yağmur yağar, halk susuzluktan kurtulurdu.1
Harran’ın merkez camisi olan Camiu’l-Firdevs’in imamlığını
da yapan Şeyh Hayat’ın şöhreti zamanın sultanlarına kadar ulaşmıştı.
Zamanın mücahid sultanları onun himmet ve dualarını almak için
onu sıkça ziyaret ederlerdi. Halep Atabeyi Nureddin Zengi, Hayat b.
Kays el-Harranî’yi çok kere ziyaret etmiş ve Haçlılara karşı
savaşlarında azim ve himmetinin kuvvetlenmesi için onun duasını
almıştı. Yine İslam birliğini sağlamaya çalışan ve Haçlılara karşı
büyük cihadı açan Selahaddin Eyyubi, Harran’a geldiği zaman ilk
önce Şeyh Hayat’ı ziyaret eder ve onun dualarını isterdi. Ancak
Selahaddin Eyyubi bir keresinde Şeyh Hayat’tan dua talep ettiğinde
kendisine uyarı mahiyetinde Musul’a sefer düzenlememesini
istemiştir. Bu uyarıyı dikkate almayan Selahaddin Musul’a
düzenlediği seferde başarısızlığa uğramıştır.2
Evliyanın büyüklerinden birçoğu Şeyh Hayat’ın hallerini
beğenip söylediklerini tekrar etmişler ve birçok âlim de onun
büyüklüğünü her vesile ile dile getirmeye çalışmıştır. Mesela Şeyh
Ebu Abdullah el-Kuraşî “Hayatta iken keramet gösterip de ölümden
en-Nebhanî, II, 56; eş-Şa’ranî, I, 153.
en-Nebhanî, II, 55; İbnü’l-Mulakkîn, 430; eş-Şa’ranî, I, 153; Mola Cami, Nefahatu’lÜns Min Hadarati’l-Kuds, Tahran 1918, s. 612.
s. 612; İbnu’l-İmad, IV, 269.
1
2
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
75
sonra mezarında da manevi tasarruf sahibi olan dört evliya bilirim.
Bunlar Maruf el-Karhî, , Aldulkadir Geylanî, Ukeyl el-Menbicî ve
Hayat b. Kays el-Harranî’dir”1 demiştir
H. 580/M. 1184 yılında Harran’ı ziyaret eden ünlü seyyah İbn
Cubeyr, Şeyh Hayat’ı ziyaret etmiş ve ziyaretini şöyle anlatmıştır:
“Allah bu şehri dindar, iyi kişilerin oturduğu, kendini Allah’a adamış
insanların mekânı yapmıştır. Harran’da Ebu’l-Berakat Hayat b.
Abdülaziz’i kendi adını taşıyan mescidin güneyinde inşa ettiği
zaviyede ziyaret ettik. Şeyh Hayat 80 yaşını aşmıştı. Bizimle el sıkıştı
ve hayırlı dualarda bulundu. Oğlu Ömer’i görmemizi tavsiye etti. Bu
zaviyenin yanında oğlu Ömer’in zaviyesi de bulunuyordu. Ömer
babasının izinde gitmektedir. Onda zahitlerde bulunan halleri
gördüm.2
XVII. yüzyılın sonlarında Harran’ı ziyaret eden Evliya Çelebi,
Şeyh Hayat’ın bölge halkı üzerindeki etkisini şöyle anlatmıştır: Şeyh
Yahya (Hayat)’nın ziyaret yeri Harran şehrinin dibindedir. O
kutupluğa ayak basmış ulu sultandır. Harran kalesinin yanında çöl
tarafında büyük bir kubbe içinde medfundur. Bedevi Araplar bu
sultana son derece bağlıdırlar. Hatta Araplar arasında mühim bir
mesele için yemin ettirmek icap ederse ta Basra, el-Ahsa, Umman’dan
gelip bu sultan üzerine yemin ederlerdi. Araplar Şeyh Hayat’ın başı
üzerine yemin etmiş olan kimsenin Allah’a yemin etmiş gibi
sayarlardı.3
İbn el-Mulakkin Tabakatu’l-Evliya isimli eserinde büyük Şeyh
Ahmed er-Rıfaî ile ilgili bir kerameti anlatırken Şeyh Hayat elHarranî’yi de zikretmektedir. Buna göre Şeyh Ahmed er-Rifaî H. 555
/M.1160 yılında bazı yakınları ve müritleriyle birlikte hacca gitti.
Dönüşte Medine-i Münevvere’yi ziyaret etti. Medine’ye yaklaştığı
sırada devesinden inip, yürüyerek Ravza-i Mutahhara’ya girdi. erİbnu’l-İmad, IV, 269; eş-Şettanufî, s. 236; Mola Cami, s. 612.
İbn Cubeyr, s. 219-220.
3 Cihat Kürkçüoğlu, Tarih ve Tarım Şehri Harran, Ankara 1995, s. 34; Ali Bakkal,
Harran Okulu, İstanbul 2009, s. 338.
1
2
76
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
Rifaî Hz. Peygamber’in kabri önüne gelince “Es-Selamu aleyke ya
ceddi” dedi. Hz. peygamber kabirden “Aleyka es-Selamu ya veledi!”
dedi. Bunun üzerine cezbeye gelen er-Rifaî diz çöküp “Uzakta iken
benim yerime varıp toprağını öpsün diye ruhumu gönderiyordum.
Şimdi bu şeref bedenime de nasip oldu. Uzat mubarek elini de
dudaklarımla öpeyim” manasındaki şiir beytini okumuştu. Bunun
üzerine Hz. peygamberin kabrinden dışarıya nurani bir uzanmış ve
er-Rifaî bu eli öpmüştü. Bu olaya şahit bine yakın kişi vardı. Bu olaya
şahit olan şeyhler arasında Hayat b. Kays el-Harranî de vardı. Bu
sırada er-Rifaî Şeyh Hayat b. Kays’a teberrüken hırka giydirmiştir.1
Şeyh Hayat irşad faaliyetlerinde bulunmuş ve talebe
yetiştirmeye de çalışmıştır. Bugünkü makamının bulunduğu yerde
bir zaviye tesis ederek hem ilim de zikir halkaları icra etmiştir. Şeyh
Hayat’ın bir ciltlik bir siret kitabı vardı. Bu eser kaybolmadan önce
Şam’da bulunan zürriyetinin yanında bulunuyordu. Ancak bu eser
Ğazan Moğolların Harran ve Şam şehirlerini işgal etmeleri esnasında
talan edilmiş ve kaybolmuştur.2
D. Vefatı
Şeyh Hayat, H. 581/M. 1185 yılının Cemadiyelûla ayının
Çarşamba gecesi Harran’da vefat etti ve Harran’ın batı tarafında
bulunan kabristana defnedildi.3 Kabri şu anda makam olarak ziyaret
edilmektedir. Türbenin üzerinde bulunan daha sonra mescidin giriş
kapısı üzerine konulan Arapça kitabede; Bu türbe H. 592 yılının
Cemadi’l-Ahir ayında kendisi de şeyh, salih insan, zahid ve abid olan
Cuma Hündür, Şanlıurfa ve Çevresinde Zühd ve Tarikatlar, Basılmamış Yüksek
Lisans Tezi, Harran Ün. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Şanlıurfa 1998, s. 38; Süleyman
Uludağ, “Harranî, Hayat b. Kays”, DİA, XVI, 240.
2 eş-Şettanufî, s. 236.
3 eş-Şattanufî, s. 36; Bakkal, s. 338; Kürkçüoğlu, s. 34.
1
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
77
Şeyh Hayat b. Kays’ın oğlu Ömer ve kardeşi Ebubekir ile kız
kardeşinin oğlu Ali tarafından yapıldı ibaresi yazılıdır.1
E. Kaynaklarda Anlatılan Kerametleri
Şeyh Hayat’ın kerametlerini anlatmadan önce keramet
teriminin anlamını vermenin yararlı olacağı kanaatindeyiz. Keramet
kelimesi sözlük anlamı ile alicenap, cömert manasındadır. Dinî ıstılah
olarak Allah’ın bir kimseye cömertliğini, lütfunu, himayesini ve
yardımını göstermesi manasında kullanılmıştır. Buna göre keramet
özel bir anlamda Allah’ın velilerine bolca verdiği mucizeli lütuf ve
ihsanlar demektir.2 Keramet velilerin hayatında sayısız hikâyelerde
esaslı bir şekilde söz konusu olmuştur. Bu kerametler vecd ile dolu
dinî hayatın gerçekleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak
kerametler veliler için yine de bir imtiyaz değil bir imtihandır. Şeyh
Hayat’ın kaynaklarda geçen bazı kerametlerini ise şu şekilde vermeye
çalışacağız.
İbnü’l-Kubbeytî adıyla bilinen Şeyh Ebu Talib Abdüllatif b. Ebi
Ali el-Harranî şöyle der: Harran’da bir cami yapılıyordu. Sıra mihrabı
yerine koymaya gelince kıble konusunda camiyi yapan mimar ile
Hayat b. Kays hazretleri arasında ihtilaf ortaya çıktı. Mimar inat
edince Hayat b. Kays ustaya “Önüne bak kıbleyi göreceksin” dedi.
Tam bu sırada mimar önüne baktı. Bir de ne görsün. Ka’be önünde
duruyordu. Bu duruma hayret eden mimar heyecanından yere düştü
ve bayıldı. 3
Necibuddin Abdülmümin el-Harranî şöyle demektedir: Bir gün
Hayat b. Kays el-Harranî ile beraberindekiler hacca gitmek üzere
sefere çıkmışlardı. Hac yolu üzerinde bulunan bir eve misafir
olmuşlardı. Evin avlusunda bir ağaç vardı. Ümmü Ğaylan adı ile
Mahmut Karakaş, Şanlıurfa ve İlçelerinde Kitabeler, Ankara 2001, s. 369; Hündür, s.
43.
2 Ethem Cebecioğlu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, İstanbul 2004, s. 365.
3 eş-Şettanufî, s. 236; Hündür, s. 41.
1
78
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
bilinen bu ağacın altında istirahate çekildiler. Bu arada Hayat b.
Kays’ın hizmetçisi ona “ Ben hurma yemek istiyorum” dedi. Hayat b.
Kays hizmetçisine “ Ağacı salla, hurma düşer ve yersin” dedi.
Hizmetçisi “Efendim bu ağaç Ümmü Ğaylan ağacıdır. Hurma ağacı
değildir” deyince Hayat b. Kays “Ben sana ağacı salla diyorum” dedi.
Bunun üzerine hizmetçisi ağacı sallayınca misk gibi taze hurma
dökülmeye başladı. Orada bulunanlar hurmaları yedikten sonra
yollarına devam ettiler. 1
Hayat b. Kays el-Harranî’nin oğlu Ebu Hafs Ömer anlatıyor: Şeyh
Rağıb er-Rehebî babamın ziyaretine gelmişti. O sırada babam sabah
namazından sonra evinin kapısının önünde oturmuş kendi işi ile
meşguldü. Rağıb er-Rehebi gelip kapının diğer tarafına oturmuştu.
Babam onunla hiç konuşmamıştı. Şeyh Rağıb buna çok alınmıştı ve
içinden “Ben ta Rehbe’den2 kalkıp geldim. O bana hiç iltifat edip
konuşmadı. Hiç böyle olur mu?” diye içinden söylenmişti. Babam
Şeyh Rağıb’ın içinden geçenleri okudu ve hemen ona şöyle seslendi:
“Benim hakkımda kalbinden geçirdiğin şu itirazından dolayı sana bir
zarar geleceğinden korkuyorum. Bunun dış azalarında mı yoksa iç
azalarında mı meydana gelmesini istersin?” Şeyh Rağıb “Dış
azalarımda olsun” deyince babam elini uzattı. O anda Şeyh Rağıb’ın
gözlerinden bir tanesinin şekli değişmişti. Şeyh Rağıb kalktı, hürmet
gösterdi ve oradan ayrılıp memleketi olan Rehbe’ye geri döndü.
Birkaç sene sonra ben bir yerde kendisi ile karşılaşmıştım. Gözünün
iyileşmiş olduğunu gördüm. Şeyh Rağıb’a bu durumu sordum. Şeyh
Rağıb “ Bir zikir halkasına katılmıştım. Orada babanızın bir talebesi
ile görüştüm. Talebe ellerini hasta gözümün üstüne koydu ve gözüm
hemen iyileşti” diye cevap verdi ve şunu ekledi: “O gün baban benim
Molla Cami, s. 612; Şettanufî, s. 236; en-Nebhanî, II, 55.
Rahbe şehri, Harran’ın takriben 200 km. güneyinde şimdi Suriye Cumhuriyeti’nin
sınırları içinde kalmış tarihi bir şehirdir. Bkz. Yakut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldan,
III, 34-36.
1
2
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
79
gözüme parmağı ile işaret ettiğinde kalp gözüm açılmıştı ve onun
feyzi ile birçok garip şeyler görmeye başlamıştım”.1
Büyük bir şeyh ve aynı zamanda tüccar olan Ğanım b. Ya’la
et-Tikritî, Şeyh Hayat’ın bir kerametini şöyle anlatıyor: Açık ve güzel
bir günde bir gurup tüccarla beraber Yemen’den Hint okyanusuna bir
sefere çıkmıştım. Gemi okyanusun ortasına gelince şiddetli esen
fırtına ve dalgalara tutulduk. Nihayet gemi parçalandı. Ben bir tahta
parçasına tutunarak dalgaların sürüklemesi ile kimsenin yaşamadığı
bomboş bir adaya çıkabildim. Nimetleri bol olan bir adaydı. Adanın
her tarafını dolaştım fakat etrafta hiç bir kimseyi göremedim. Adada
dolaşırken bir mescit gördüm ve içeriye girdim. Mescitte dört kişi
vardı. İçeri girdim ve onlara selam verdim. Bu dört kişi kıbleye
yönelmiş zikir ve ibadetlerini yapıyorlardı. Selamlaştıktan sonra
halimi hatırımı sordular. Zikirlerini bitirdikten sonra benim durumu
sormaya başladılar. Ben de başımdan geçenleri onlara anlatım.
Günün geri kalan kısmını onların yanında geçirdim. O adamların
Allah’a karşı teveccühlerini ve güzel bir şekilde ibadet ettiklerini
müşahade ettim. Yatsı namazı vakti geldiğinde Hayat b. Kays
hazretleri içeri girdi. Selam verip onların yanına oturdu. Dördü
birden ayağa kalkarak Şeyh Hayat’a hürmet ettiler ve onu öne
geçirdiler. Yatsı namazını Şeyh Hayat kıldırdı. Namazdan sonra
sabaha kadar zikir ve ibadetle meşgul olduk. Sabah namazını da
onun imamlığında cemaatle kıldık. Namazdan sonra Hayat b. Kays
şöyle münacatta bulunmaya başladı:
‫يا إالهي ال أجد لي في غيرك مطمعا و ال إلي غيرك منتجعا فوقفت ببابك إطرأ إلى حجابك‬
‫حتي يكشف لي عن تفريج الكربة فاتحلل إلي محاسن القربة و قد أوثقت نفسي عن السرور بك‬
‫ووسمتها بذكرك ولي فيها كوامن أفراح يرتاح إليها صبات أشواقي و لي معك أحوال سيكشفها اللقاء‬
‫يا حبيب التائبين و يا سرور العارفين و يا قرة عين العابدين و يا أنس المنفردين ويا حرز‬
‫الالجئين و يا ظهير المنقطعين ويا من حنت إليه قلوب الصديقين و به أنست أفئدة المحبين وعليه‬
‫علفت همة الخائفين‬
1
eş-Şettanufî, s. 236; Hündür, s. 41.
80
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
Ey Yüce Allahım! Senin dışında hiçbir kimsede çıkar yol
bulamıyorum. Senden başka iltica edeceğim başka bir kimse de
yoktur. Senin huzurunda durdum hicabı önümden kaldır ki sana
yakın olmanın huzurunu yaşayayım ve sıkıntılarımdan kurtulayım.
Sadece seni sevmekle nefsimi güçlendirdim. Nefsimi sadece senin
zikrinle meşgul olmaya alıştırdım. Onda sana olan özlemimi
dindirecek gizli tuttuğum sevinçli hallerim vardır. Sana olan vuslatım
gerçekleştiği zaman benim bu hallerimi ortaya çıkaracaktır.
Ey tövbe edenlerin sevgilisi! Ey ariflerin neşe ve sevgi kaynağı!
Ey abidlerin gözbebeği! Ey yalnız kalmışların dostu! Ey kendisine
iltica etmek isteyenlerin sığınağı! Ey ümidini kesenlerin dayanağı! Ey
sıddıkların kalplerinin kendisinde ülfet bulup meylettiği, sevgililerin
gönüllerinin kendisiyle dost olduğu ve korkanların himmetinin
kendisine bağlandığı Yüce Rabbim! Şeyh Hayat, bu münacatını
bitirdikten sonra ağlamaya başladı. O sırada etrafı aydınlatan nurlar
gördüm. Geceyi bir aydınlık kaplamıştı. Daha sonra Hayat b. Kays
mescitten çıktı ve şu beyitleri söylemeye başladı:
‫سير المحب إلى المحبوب زلزال‬
‫و القلب فيه من األهوال بلبال‬
‫أطوي المهامة من قفر على قدم‬
‫إليك تدفعنى سهول و جبال‬
Sevenin sevgilisine gitmesinde büyük bir sabırsızlık vardır
Çünkü kalpte korkulardan meydana gelen dehşetli bir üzüntü
vardır
Ey sevgili! Ben ıssız çölleri yürüyerek katediyorum
Önüme çıkan bütün ovalar ve dağlar beni hep sana doğru
sürüklüyor
Mescitte gördüğüm o adamlar bana “Bu şeyhe tabi ol” dediler.
Bunun üzerine ben Şeyh Hayat’ı takip ettim. Mescitten çıkar çıkmaz
yer ve gök, denizler ve dağlar, sahralar bizim ayaklarımızın altında
dürülüyordu. Hayat b. Kays her adımını attığında “ Ya Rab! Hayat’a
‫‪81‬‬
‫‪Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013‬‬
‫‪hayat ver” diyordu. Kısa bir zaman sonra Harran’a vardık.‬‬
‫‪Harranlılar henüz sabah namazını kılıyorlardı.1‬‬
‫‪F. Hikmetli Sözleri‬‬
‫المتمكن من امره هو الذي ال يطفي نور معرفته نور ورعه و ال يتكلم في علم باطن ينقضه ظاهر وال‬
‫تحمله الكرامات على هتك أستار محارم هللا‬
‫و حقيقة الوفا إفاقة السر عن رقدة الغفالت و فراغ الهمم عن جميع الكائنات‬
‫ومن أراد التواضع فليوجه نفسه إلى عظمة هللا تعالى فإنها تذوب و تصفو و من نظر إلى سلطان هللا‬
‫تعالى ذهب سلطان نفسه ألن النفوس كلها فقيرة عند هيبته‬
‫و من أحب أن يرى خوف هللا في قلبه و يكاشف بأيات هللا فال يأكل إال حالال و ال يعمل إال في سنة و‬
‫ضرورة‬
‫وما حرم من حرم مشاهدة الملكوت و حجب عن الوصول إال بشيئين بسوء الطعمة و أذى الخلق‬
‫يا أخي إستجلب حالوة الزهد بقصر األمل وإقطع أسباب الطمع بصحة اليأس‬
‫يا أخي تعرض لرقة القلب بمجالسة أهل الذكرو إستجلب نور القلب بدوام الحذر وإستفتح باب الحذر‬
‫بتطويل الفكرة و تزين هلل تعالى بالصدق في جميع األحوال وتحبب إليه بتعجيل الخطا إليه‬
‫و إياك و التسويف فإنه يغرق الهلكى و إياك والعفلة فإنها تسود القب وإياك و التواني فيما ال عذر فيه‬
‫فإنه ملجأ النادمين فالزاهد إبن زمانه‬
‫و تعرض لعفو هللا بحسن المراجعة‬
‫و الخوف رقيب العمل و الرجا شفيع المحب و بأول قدم يطلبه الصادق يجده‬
‫وعالمة ال مريد الحقيقي أن ال يفتر عن ذكره و ال يمل من حقه و ال يستأنس بغيره و يلزم السنة و‬
‫الفريضة فالسنة ترك الدنيا و الفريضة صحبة المولى فمن عمل بالسنة و الفرض فقد كمل أمره‬
‫و من زهد في الدنيا فقد نبه قدرها في نفسه فينبغي له أن يستحي من هللا أن يتخذ غير بدال بما ال قدر‬
‫له عنده‬
‫و عند نزول البال تظهر حقائق الصبر و عند مكاشفة األقدار تظهر حقائق الرضى‬
‫و إياك أن تجعل الزهد حرفتك و لكن إجعله عبادتك‬
‫المحبة سمة المعرفة و عنوان الطريقة يتوصلون بها إلى لقاء هللا‬
‫‪Kamil derecesine ermiş tasarruf sahibi insan odur ki marifeti‬‬
‫‪(bilgiçliği) dindarlığını gölgede bırakmayan kişidir. Batinî ilimler‬‬
‫‪hakkında söz ederken zahirî halleri ile çelişki içinde olmayan kişidir.‬‬
‫;‪ez-Zehebî, IV, 269; Molla Cami, s. 612; eş-Şettanufî, s. 236; en-Nebhanî, II, 55‬‬
‫‪Hündür, s. 39-40.‬‬
‫‪1‬‬
82
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
Kerametleri kendisini Allah’ın mahrem sırlarını çiğnemeye
götürmeyen kişidir.
Vefanın hakikatı nefsi gaflet uykusundan uyandırmaktır. Her
türlü dünya arzusundan kurtulup onlardan uzaklaşmaktır.
Kim tevazulu olmak istiyorsa nefsini Yüce Allah’ın azametine
yönlendirmelidir. Allah’ın azametini idrak eden nefis Allah’ın
büyüklüğü karşısında ezilir ve kendisine gelir. Kim Yüce Allah’ın
kudretini görürse nefsinin kibri azalır. Çünkü Allah’ın heybeti
karşısında bütün nefisler küçülür.
Kim Allah korkusunu kalbinde yaşamak isterse ve Allah’ın
ayetlerine muttali olmak istiyorsa helal rızıktan başkasını yemesin.
Sünnete aykırı bir iş yapmasın.
İnsanı vuslattan mahrum eden ve onun melakut yani metafizik
âlemi görmesini engelleyen iki şey vardır. Bunlardan birincisi haram
yemek ikincisi ise Allah’ın mahlûkatlarına zarar vermektir.
Ey kardeşim! Hayatta müstağni(beklentisi az olan) ol ki
zühdün tadını çıkarasın. Sıhhatli ümitsizlik içinde ol ki sendeki
tamahkârlık duygularının önüne geçebilesin!
Ey kardeşim’ Kalbinin yumuşamasını istiyorsan Allah’ı
zikredenlerle beraber ol. Onların meclislerine katıl. Kalp gözünün
açılmasını istiyorsan her zaman günahlardan korunmaya çalış!
Sürekli tefekkür halinde ol ki günahlardan korunma kapısını
açabilesin. Her halinde ve her davranışında doğru olarak Allah’a hoş
görünmeye çalış. Ona hızlı adımlarla koşarak kendini O’na sevdir.
Dini vecibelerini eda ederken zamanı heder etme! Çünkü
zamanı iyi kullanmazsan zaman seni yok eder. Gaflete dalma! Gaflet
hali uzun zaman devam ederse kalbi karartır. Bir mazeretin olmadan
ibadetlerini ifa etmede tembellik edip ağırdan alma! Ağırdan almak
pişman olacak insanların melceidir. Unutma ki sofi yaşadığı anının
oğludur! Çok istiğfar ederek ve samimi nedamet göstererek geçmiş
günahlarından Hüsnü niyet ile Allah’ın af ve mağfiretini iste.
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
83
Allah’tan korkmak kötü fiil işlememenin koruyucusudur. Ümit
içinde olmak ise aşık olanın can kurtaranıdır. Aşkında sadık olan bir
adım atmakla onu bulur.
Samimi müridin en önemli alameti bir an dahi olsa Allah’ı
zikretmekten ayrılmaması, Allah’ın haklarından meyletmemesi ve
Allah’tan başka herhangi bir kimseyle tam ünsiyet içinde
olmamasıdır. Sünnet ve farzlara sımsıkı sarılmasıdır. Sünnet
dünyalıkları terk etmektir. Farz ise Allah ile beraber olmaktır. Kim
sünneti ve farzı tam olarak yerine getirirse kâmil insan olur.
Kim bu dünyada zahid olmak istiyorsa nefsini dünyanın
değersiz olduğunu ikna etmelidir. Allah’ın yanında değersiz olan
şeylere kiymet vermekten utanmalıdır. Musibet zamanlarında sabrın
hakikati ortaya çıkar. Yani insanın sabırlı olup olmaması bela
anlarında belli olur. Kadere rıza göstermek kötü kaderi görme anında
belli olur.
Ey kardeşim! Zühdün senin mesleğin(geçim kaynağın)
olmasın Yani zühdünü gösteriş ve çıkar aracı yapma’ Zühdü sadece
ibadet amacıyla yaşa! Muhabbet (Allah sevgisi) Yüce Allah’ı
tanımanın işareti ve tarikat ehlinin yol adresidir. Ehli tarikat
muhabbet ile asıl sevgili ile buluşmaya çalışırlar 1
Arapça asılları elimize geçmeyen aşağıdaki hikmetli sözler de
Şeyh Hayat’a aittir.
Aşk kalbi korku ile ünsiyet arasında bırakır. O bir taifenin veya
ehli tarikin mahbuba bağlanmasının, sevgiliye vasıl olmanın belirgin
alametidir. O akla tad, ölüme lezzet veren bir keyfiyettir. Asla
sarsılmaz. Onu tadan kişide hal, vecd ve keşf gibi hallerin coşması ile
hak zahir olur. Kişinin bütün varlığının coşması, ona karşı verilecek
mükâfatın büyüklüğü kişiye müşahade şevkini tattırır. Kabuklu
fıstıkların değeri özleri iledir. İnsanların değeri ise akıllarıyladır.
Saraylar da içindekilerle değer kazanır. Sevgililer sevgilileriyle
övünürler. Aşk ateşi yanınca kişinin her türlü bencil duygularını
1
eş-Şettanufî, s. 236; eş-Şa’ranî, I, 153.
84
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
öldürür, ruhaniyetini yükseltir. Birçok sırları yok eder birçok sırları
da olduğu gibi bırakır. Çünkü ardında silinmeyecek izler de bırakır.1
Şeyh Hayat hakkında bilgi veren kaynaklar aşağıdaki şiir
beyitlerini ona nisbet etmektedirler.2
‫يا واجد الحق أوجد الحقوق كلها‬
‫و إن عجزت عنها فهو من األكابر‬
‫و ما الحب إال خطرة ثم نظرة‬
‫تنسي لهيبا بين تلك السرائر‬
‫إذا سكن الحق السريرة‬
‫ضوعفت ثالثة أحوال ألهل البصائر‬
‫فجال بعيد السر عن كنه وجده‬
‫ويحصره للشوق في حال حائر‬
Ey Hakk(Allah)’ı bulan kişi! Allah’ın senin üzerine düşen
bütün haklarını ver
Eğer bunu yapamıyorsan büyük günah işlemiş olursun
Aşk, kalplerdeki alevli yangınları unutturan
Bir anlık bir hatırlama ve bir bakıştan ibarettir
Eğer Hak(Allah) insanın kalbine tam yerleşirse
Basiret sahibi insanlara üç hal ziyade verilir
Derin sır sahibi kişi aşk tutkusunun içinde dolaşarak
Şaşkın bir şekilde özlem çemberi içinde kıvranır durur
Sonuç
Hayat b. Kays el-Harranî H. 501/M. 1105 yılında Harran’da
doğdu. Hayat b. Kays çocukluğundan itibaren o zaman Harran’da
bulunan medreselere devam ederek büyük hocalardan dersler
almıştır. Özellikle Büyük şeyh Ebu Abdullah el-Bevvarî’nin
1
2
Hündür, s. 42.
eş-Şettanufî, s. 236.
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
85
Harran’da kurmuş olduğu zaviyeye devam ederek ilim ve tasavvuf
bilgileri alarak kendisini yetiştirmiştir. Şeyh Hayat sadece ilim
öğrenmekle kalmamış ilmi ile amel eden evliyanın büyüklerinden ve
ariflerin en ile gelenlerinden biri olmuştur. Elimizde çok az bir kısmı
bulunan hikmetli sözlerine baktığımızda İslami zühd felsefesine vakıf
bir âlim ve zahid olduğu anlaşılmaktadır.
Şeyh Hayat’ın yaşadığı dönemde İslam coğrafyası hem siyasî
hem de kültürel yönden büyük bir parçalanma dönemi içinde idi.
Büyük Selçuklu Devleti’nin parçalanmasından sonra ortaya çıkan
Atabeyler emirlikleri zamanında Şiî-Batınî hareketler artmış ve İslam
siyasî birliğini tehdit eder hale gelmişti. İslam âlemindeki bu siyasî ve
kültürel bölünmüşlüğü fırsat bilen o zamanın Avrupa devletleri Haçlı
seferlerini başlatarak Anadolu ve Suriye coğrafyasının bir kısmını
Müslümanlardan almayı başarmıştı. Ancak Zengi Emirleri ve daha
sonra Selahattin Eyyubi gibi büyük sultanlar İslam siyasî birliğini
sağlamaya çalışarak Haçlılara karşı cihad’ın bayraktarlığını yapmaya
gayret etmişlerdir. İşte böyle buhranlı bir dönemde yaşayan Şeyh
Hayat b. Kays bulunduğu çevrede toplumun önemli bir dini rehberi
olmuştur. Hem halkın hem de o dönemin idarecileri için sıkıntılı
zamanlarda himmetine başvurulan önemli bir mürşid olmuştur.
Şeyh Hayat, hayatını bir abid ve zahid olarak geçirmiş iyi
halleri yumuşak huyu ve cömertliğiyle çevresindeki insanların
manevi önderi olmuştur. Göstermiş olduğu kerametleriyle büyük bir
şeyh ve veli olduğunu da ispatlamıştır. Şeyh Hayat talebe de
yetiştirmiştir. Şeyh bölgedeki halk üzerinde çok büyük bir manevi
etkisi olmuş hatta dönemin Hıristiyanlara karşı cihad eden
Müslüman komutan ve liderler onun himmet ve dualarını almaya
çalışmışlardır. Şeyh Hayat ehli tasavvufun önemli şahsiyetleri
tarafından da takdir edilmiş ve Büyük Şeyh Ahmed er-Rifaî
tarafından hırka giydirilmiştir. Bazı âlimler tarafından hayatta
tasarruf selahiyetine sahip dört büyük şeyhten biri sayılmıştır. Şeyh
86
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
Hayat 80 yaşında iken H.581/M.1185 yılında Harran’da vefat
etmiştir.
Kaynaklar
Abacı, Müslüm, Hayat b. Kays el-Harrani ve Harran, Şanlıurfa
2004.
Aslan, Ahmet, “ Harranlı Düşünür el-Ca’d b. Dirhem’in Hayatı
ve Görüşleri”, I Uluslararası Katılımlı Bilim Din ve Felsefe Tarihinde
Harran Okulu Sempozyumu, Konya 2006, I-II.
-, “ İslamî Fetihten Emevî Dönemi’nin Sonuna Kadar Diyar-ı Mudar
(Harran Bölgesi)’da Arap Edebiyatı Çevresi”, İ.Ü. Şarkıyat Mecmuası,
İstanbul 2013, 22.
Bakkal, Ali, Harran Okulu, İstanbul 2009.
Barhabreuse, Ebu’l-Farac, Ebu’l-Farac Tarihi, Çev. Ömer Rıza
Doğrul, Ankara 1987, I-II.
Cami Mevlana Abdurrahman Ahmed, Nefahatu’l-Üns Min
Hadarati’l-Kuds, Tahran 1918.
C.H. Becker, “Eyyubiler”, İA, IV, İstanbul 1993.
Cebecioğlu, Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü,
İstanbul 2004.
Demirkent, Işın, Urfa Haçlı Kontluğu Tarihi, İstanbul 1974.
Düzen, İbrahim, Hz. İbrahim (a.s.)’i Anma Şanlıurfa 1. Kültür ve
Sanat Haftası Faaliyetleri, Şanlıurfa 1991.
el-Ğamidî, Ali Muhammed Code, Biladü’ş-Şam Kubeyli’lĞazvi’s-Salibi, Mekke 1992.
Hündür, Cuma, Şanlıurfa ve Çevresinde Zühd ve Tarikatlar,
Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, HRÜ. Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Şanlıurfa 1998.
Işıltan Fikret, Urfa Bölgesi Tarihi (Başlangıçtan h.210=m.825’e
Kadar), İstanbul 1960.
İbn Cubeyr, Rihletu İbn Cubeyr, Beyrut 1984/1404.
Harran Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 18, Sayı 30, Temmuz–Aralık 2013
87
İbnu’l-İmad el-Hanbeli, Şezaratu’z-Zeheb Fi Ahbari Men Zeheb,
Mısır 1979.
İbnu’l-Esir, el-Kamil Fi’t-Tarih, Beyrut 1963, I-XII.
-, Usdu’l-Ğabe Fi Ma’rifeti’s-Sahabe, Beyrut, I-V.
İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, Beyrut 1988, I-XIV.
İbnu’l-Mulakkın, Siracuddin, Tabakatu’l-Evliya, Tah: Nureddin
Şeribe, Kahire 1994.
İbn Sa’d, et-Tabakatu’l-Kubra, Beyrut, I-VIII.
İbn Tağriberdî, en-Nucumu’z-Zahira, Mısır 1956, I-XVI.
Karakaş, Mahmut, Şanlıurfa ve İlçelerinde Kitabeler, Ankara 2001.
Kürkçüoğlu, Cihat, Tarih ve Tarım Kenti Harran, Ankara 1995.
en-Nebhanî, Yusuf b. İsmail, Camiu Keramati’l-Evliya, Mısır
1974.
Runciman, Steven, Haçlı Seferleri Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, I-III,
Ankara 1989.
eş-Şa’ranî, Abdülvahhab b. Ahmed, et-Tabakakatu’l-Kübra
el-Musemmatu Bi levakib’l-Envar Fi Tabakati’l-Ahyar, I-XI, Mısır 2010.
eş-Şettanufî, Ali b. Yusuf, Behçetu’l-Esrar ve Ma’denu’l-Envar,
Kahire 1330.
Şeşen, Ramazan, Harran Tarihi, Ankara 1993.
et-Taberî, Ebu Cafer Muhammed, Tarihu’t-Taberî, Tah:
Muhammed Ebu’l-Fida, I-XII, Beyrut 1982.
Uludağ Süleyman, “ Harrani Hayat b. Kays, DİA, İstanbul
1997, XVI.
Yakut el-Hamevî, Mu’cemu’l-Buldan, I-V, Beyrut 1986.
Yıldız, Hakkı Dursun, (Redaktör) Doğuştan Günümüze Büyük
İslam Tarihi, I-XIV, İstanbul 1992.
ez-Ziriklî, Hayruddin, el-A’lam, I-XIII, Beyrut 1995.
Download