• . \af .. • • · . DI EGITIMI ARAŞTIRMALARI • • DERGISI İSLAMiYET'İN EGİTİME GETİRDİGİ DEGERLER (Eğitimle İlgili Bazı Ayetlerin Yorumu) Doç. Dr. Halis AYHAN M.Ü. İHihiyat Fakültesi Din Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesı Kur'an'ın getirdiği değerleri, her alandaki hak ve hürriyetler açısın­ dan yorumlamak, bu alanda araştırma ve çalışmalar yapmak yerindedir. Ancak, bu çalışmalar içinde daha önemli ve daha kalıcı olanı, eğitim ve öğretinıle ilgili ayetleri, fert, toplum ve kültürel değişmeler ve gelişmeleri göz önüne alarak araştırmak, bu konulardaki Kur'an'a dayanan İslami değerleri doğru anlamak olsa gerektir. Kur'an'ın getirdiği eğitim ve öğretirole ilgili değerleri, eğitim psikolojisi, eğitim sosyolojisi, eğitim felsefesi, öğretim metotları ilimlerinin ulaştığı bilgileri dikkate alarak yorumlamak, oldukça ilgi çekici ve yol göstericidir. Ayrıca eğitim tarihimiz boyunca eğitimin müfredatı, öğretim metotları ve eğitim kurumlarındaki değişmelerin, dinimizin ilimle, düşünmeyle, araştırınayla ilgili olarak ortaya koyduğu kuralların doğru ve yanlış aniaşılmasıyla yakından ilgilidir. Tarihi olayları, eğitim tarihi açısın­ dan problematik olarak ele alarak incelemek, günümüzün İslam ülkelerinin içinde bulunduğu, sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik şartların doğru anlaşılması ve çözümüne önemli ölçüde katkıda bulunacaktır. Tarih boyunca ahlak, hukuk, estetik, ekonomi alanlarında insanlığın olduğu ve ürettiği bütün gerçek, hakikat ve değer hükümlerinin oluşmasında en etkili kuralları din koymuştur. Ayrıca din, bütün sosyal ve psikolojik olguların, fiziko-şimik olayların, mantığa göre doğru-yanlış, ahlaka göre iyi-kötü, estetiğe göre güzel-çirkin, hukuka göre suç ve ceza anlayışlarının, dine göre haram-helal gibi değer yargıianna ulaşmasını, fert ve toplum hayatındaki her türlü tutum, tavır, düşünce ve eylemietin ölçüsahip DiN EÖtriM:t ARAŞTIRMALARI 58 lerini ve temel motivasyonunu sağlamaktadır. İnsanlarda din duygusu o kadar köklü ve o kadar devamlı bir şeydir ki, en ağır dinsizlik ortamı ve baskıları bile bu duyguyu büsbütün söküp atamaz. Dalıası var, kendilerinin dinsiz olduğunu resmen ilan edenler bile, haklkatte yok edemedikleri bu duygunun etkisi altındadırlar. Yaratılışın sım karşısında hayret ve huşu duymayan bir akıl sahibi bulunamaz. İnsanlar bu sırrı bazen sanatta, bazen ilimde, bazen başka alanlarda arayabilirler; ancak hiçbir alanda dinin verdiği cevapları bulamazlar. eden sorular ezeli ve ebedi sorulardır. Bir gün bunların cevaplarının bulunacağını ve dolayısıyla dine ihtiyaç kalmayacağını kimse söyleyemez. Dinden uzaklaşanlar bu sorulardan vazgeçmiş veya cevabını bulmuş değillerdir, sadece susuzluklarını başka kaynaklardan gidermeye çalışmaktadırlar 1 • J. J. Rousseau (1712-1778): "Bütün hayatında kalbi, içinde Tanrı yoktur diyenler varsa, ya yalancı ya da mecnundurlar"2 diyor. Din, teknik gibi insanın yalnız aklını; sanat gibi yalnız gönlünü saran bir şuur değildir. Din, insanın bütün benliğini saran şuur­ dur. Kansız yaşanamayacağı gibi, dinsiz de yaşanamaz 3 . I. Hakkı Baltacıoğlu'nun ifadesiyle dincil deneme, denemelerin en son, en tüm, en mutlak, en içten alanıdır. Din kişiliği olmadan, milli kişilik olmuyor. Din, dil, sanat kalkınması olmadıkça, toplum kalkınması da olmaz. Tarih, elde· ettiğimiz bu sonucun doğruluğunu göstermektedir4. Bütün bunların fertlere ve topluı:plara kazandırılması da eğitim ve öğretimin işidir. Dinin konusunu teşkil Eğitim, fert ve toplum açısından en önemli çalışmaların adı olduğu gibi, kültürün de geliştirilerek, nesillerden nesillere intikalini sağlamaktır. Fert açısından insanın doğuştan getirdiği bütün yeteneklerini geliştirmek, eğilimlerini yönlendirmek; toplum açısından ise, en yakın çevresinden başlamak üzere insanın içinde yaşadığı sosyal çevreyle ahenkle bütünleş­ mesini sağlamaktır. Kültür ve medeniyet açısından ise, yüzyıllardır insanlığın müşterek ürünü olarak ortaya çıkan, her alandaki maddi ve manevi kültür değerlerini geliştirerek ve güncelleştirerek, kalkınmaya mani olmayanlarını yetişmekte olan nesillere kazandırmak için yapılan çalışmaların tamamını ifade etmektedir. Bu anlamda eğitim, insanda fiziksel, entellektüel, ahlaki hallerin uyandırılması, geliştirÜmesi faaliyetidir. "Eğitim, ruhu ve karakteri yapıyor, ferde ve millete. bütün değerleri kazandırıyor"5. l.Erol Güngör, Islam'ın Bugünkü Meseleleri, İstanbul 1981, s.137. 2.1. 1. Rousseau, Emile, İstanbul 1966, s.243. 3.I. Hakkı Baltacıoğlu, "D ine Doğru", A. tl. fldlıiydt Fakültesi Dergisi, 1957, I-IV, s.4460. 4.1. Hakkı Baltacıoğlu, agm, s.58. 5.Hilmi Ziya Ülken, Eğitim Felsefesi, İstanbul 1967, s.2. İSLAMiYEriN EÖİTİME GETİRDİGİ DEÖERLER Doğu'da, Batı'da eğitim nn birleştiği noktalar 59 ve öğretim hakkında yapılan bütün tanırola­ şunlardır: a- Kişide beden ve ruh kabiliyetlerini uyandırmak, geliştirmek, ona birtakım bilgi ve becerileri kazandırarak başanlı ve mutlu kılmak, b- Yetişmekte olan nesillere yeteneklerini sonuna kadar geliştirerek, içinde yaşadığı topluma içtenlikle katılarak, kişiliğinin özel yönünü koruyarak, ictimai hayatı geliştirici çalışmalara büyük bir özveriyle katılmak, c- Kültür alanında daha önceki nesillerden devralınan mirasın ilerlemeye engel olmayanlannı gelecek nesillere aktarmak; böylece toplumun milli varlığını koruyup, geliştirmek. Eğitim bu anlamda hem bir oluş (process), hem de bir sonuçtur 1• Farabi'ye (870-950) göre fertlerin ve toplumların bu dünyada ve ahirette mutluluğunu sağlayacak tutum ve davranışlar dört türlüdür: 1) . Nazari erdemler, 2) Düşünce erdemleri, 3) Ahlaki erdemler, 4) Arneli sanatlar. Bütün bunlar ise eğitim ve öğretimle kazanılır. Öğretim, fert ve toplum hayatında nazari erdemleri var etmek demektir. Eğitim ise ahlaki erdemleri, iş ve sanatlan var etme çalışmasıdır2 • Farabi'nin bu anlayışı, günümüzdeki eğitim ve öğretim amaç ve anlayışına uygun düşmektedir. İslamiyet'in fert, toplum ve kültür alanlarında insanlığın eğitim ve bir şekilde tespit edebilmek için, İslamiyet'in gelmesinden önceki eğitim ve öğretim anlayışını kısaca özetlemek yerinde olacaktır. öğretim anlayışına getirdiği değerleri doğru İSLAMiYET'TEN ÖNCE EGİTİM ANLAYIŞI VE BU ALANDAKi GELİŞMELER İlkçağ filozoflannın her alandaki görüşleri gibi, eğitim alanındaki derinden etkilemiştir. Hristiyanlık öncesi eği­ tim hakkındaki görüşlere genel olarak bakıldığında, ortak bir nokta bulunabilir. Hepsinde insan temel alınmış ve bu insanın, kendisi ya da içinde yaşadığı toplum için yetiştirilmesi düşünülmüştür. Ancak bu dönemde yalnız hür insanlar (köleler hariç) dikkate alınarak bir cemaatin, bir devletin üyesi, vatandaşı olarak ele alınmakta ve hepsinde dünyalık bir varlık olarak görülmektedir. Bilgi ve erdeme ulaşmak -özellikle ilkçağ filozoflannın açtığı çığırda- akıl öncülüğünde, kozmik (kevni) ve içtimal düzene uygun insan yetiştirmek, eğitimin başlıca amacı olmuştur. görüşleri de bütün insanlığı l.Halis Ayhan, Eğitim Bilimine Giriş, İstanbul 1995, s.18. 2.Farab1, Tahsflü's-Safıdet, çev. Hüseyin Atay, Ankara 1974, s.3; aynca bk. Bayraktar Bayraklı, Farabi'de Devlet Felsefesi, İstanbul 1993, s.l43; Farabl, Tahsflü's-Sa'adet, neşr. Ca'fer al-i Yasin, Beyrut 1985, s.49,78. DİN EÖiT1M1 ARAŞTIRMALARI . 60 Ortaçağda ilk defa Hz. İsa iledir ki, Batı'da insanın Tanrı'yla ilişkisi bütün erdemierin başı olarak kabul edilmekte ve diğer bütün çalışmalar ve erdemler buna dayandırılmaktadır. Ayrıca bütün insanların Tanrı huzurunda eşitliği, kadınlara tanınan sosyal statü ve üniversal bir ilkeyi benimsemiş olmasıyla Hristiyanlığın eğitim ve öğretim anlayışı, Antik Çağ'daki Grek ve Roma anlayışından çok ileride ve yenilikçi bir karakter göstermektedir. esas alınmakta, dindarlık Bütün bu yenilikçi ve ileri eğitim anlayışına rağmen Hristiyanlık kültürü, müesseseleştikçe, zamanla insana değer vermemiş ve geri plana itmiştir. Hatta ilk günah teorisi yoluyla insanı doğuştan günahkar bir varlık mertebesine düşürmüştür. Ayrıca yalnız öbür dünyayı esas alarak bu dünyayı ve buradaki hayatı değersiz görmüştür. Bu çağda eğitimin başlıca gayesi, üstün bir alana hazırlanmak ve bunun için mümkün olduğu ölçüde dünyadan vazgeçmekti. Bu ise, ruh eğitimi ile mümkün olacaktı. Manastırlarda, havralarda, kiliselerde, insanlara iç dünyasını ve yaratıcısını tanımasının eğitimi ve öğretimi yapılmaktaydı. Bu anlayış yalnız Batı'da olmayıp, Uzakdoğu Budist anlayışında da geçerli idi. Rönesans döneminin genel özelliği, hümanist anlayışta bir eğitimi öne çıkararak, daha önceki anlayışıara tepki oluşturmasıdır. Amacı ise, her yönüyle gelişmiş bir insan (homo universal) yetiştirmek olmuştur. Fakat böyle bir eğitim anlayışı, aynı zamanda zorunlu olarak aristokratik bir karakter kazanmaktadır. Çünkü bu eğitim, okullarda çocuklara kazandırıla­ cak bir şey olmaktan çıkmakta, ancak edebiyatçılar ve sanatçılara hitap etmektedir. Bu hümanist ve seçkinler eğitimi, halk tabakalarının eğitimine tamamen yabancı, hatta onlara zıt bir tutum göstermektedir1• Bu çağda -yalnız Batı'da olmak üzere- ideal insanın, hürriyetini arayan insan olduğu ileri sürülmüş; herşeye karşı hür ve bağımsız insan yetiştirme amacı hedeflenmiştir. Skolastik anlayışa şiddetle karşı gelinmiş, kilise ve müesseselerine yöneltilen hücumlar, giderek dinin esasına ve Tanrı'ya yönelmiştir. Fakat bu yıkıcı anlayış, müspet ve yapıcı bir insan tipini ortaya koyamanuş, bunun eğitim ve öğretimini temellendirememişti. Aydınlanma ise (18-20. yüzyıl) çocuk .ve insan daha yakından tanınmaya çalışılnuş, beden ve ruh gelişmesi, duygu, irade, zeka, heyecan· ve hayili yönleri ve gelişmeleri göz önünde tutularak eğitim ve öğretim yapılması arayışına girilmiştir. Bu devrin temelindeki anlayış, akla dönüşü geliştirmek ve her alanda akıl ve tecrübenin egemenliğine dayanmaktır. Ayrıca eğitimin ve kültürün halk yığınlarına yayılması teşebbüsü de bu yüzyıllarda öncelik taşıyordu. LKemal Aytaç, Avrupa ve sanayileşme çağında Eğitim Tarihi, s. 79-100. · tSLAMiYET1N EÖ1T1ME GETiR.DİÖİ DEÖERLER 61 Fransız ihtilali'yle birlikte bütün ülkelerde monarşilerin sarsılmasın­ dan sonra millet ve demokrasi kavramları herşeyin önüne geçti. Bu dönemde eğitim, hürriyet ve bireysellik üzerine temellendirildi. Fakat demokrasi anlayışı, yorumu ve uygulanması kendi içinde parçalandı. Hürriyetçilerle eşitçiler, liberaller ve sosyalistler olarak ayrıldılar. Zamanla bu iki grup gerginliği çok ileri götürerek hürriyeti inkar eden eşitçilerle (totaliterler), eşitliği ink§.r eden, ferdi hürriyeti ve farklılığı savunan hürriyetçiler olarak ortaya çıktılar. Sosyal ve kültürel alandaki her konuda ·olduğu gibi, eğitimi de bu ideale göre düzenlemeye çalıştılar. Demokrasinin böyle zıt bir biçimde yorumlanması sonucu ortaya çıkan bu iki anlayış, eğitimi çıkınaza götümiektedir. Çocuklan ve gençleri hür ve rakip vatandaşlar olarak mı, yoksa eşitlik arayan insanlar olarak mı yetiştirmeliyiz? Her iki anlayışta da eğitim buhrana sürükleniyor. Birinci halde çocuklar ve gençler her alanda amansız ve acımasız bir müdideleye itiliyor. İlkokul sıralarından itibaren ferdiyetçi bir yarışa zorlanıyor. Başarılı olmak için her türlü yolu meşru görüyor. Çünkü onun idealine göre güçlü ve başanlı olana hayat hakkı tanınıyor. Bu Darwinci, amansız, acımasız müca.deleye göre insanı hayata hazırlamak, eğitimin bir çıkmazı­ dır. Alman filozofu Nietzche'ye (1844-1900) göre, insanlarda acımanın ve yardırnlaşmanın yeri olmayacaktır. Kişi, acıma duyduğunda gücünden yitirir; acıma, gelişmenin yararını büyük ölçüde etkisiz kılar 1 • İkinci halde ise, .çocuklarda kardeşlik, adalet ve eşitlik duyguları hürriyetsiz ve dıştan baskılarla kazandırılmış eşitlik ve disiplin içinde, bir ölçüde dinlerin öğrettiği ahlak anlayışına yaklaşan, ama müeyyidesini dinden almayan laikleşmiş bir ahlaka göre yetiştirilecek ve hayata o şekilde hazırlanacaktır2 • Böyle bir eğitim anlayışı da insan fıtratına, insan ruhunun ihtiyacına ve gelişimine uygun değildir. geliştirilecek, Bütün toplumlar ve bütün fertler için genel geçerli bir tek eğitim sistemi olduğunu, bunun bütün ülkelerde uygulanması gerektiğini savunanlara göre ise, eğitimin amacı şöyle belirtiliyor: "İnsanlara, Batı uygarlıklan topluluğu içinde birkaç bin yılda oluşan insancıl değerler sistemine olabildiğince bağlı bir zihin habitusu (alışkanlık, itiyat, tavır) vermek, aynı zamanda bu sistemin tarihsel bir gelişme ile oluştuğunu ve mutlak bir değer olduğu bilincini kazandırmaktır. Batılı olmayan evren bu eğitimle yetişrnek istiyorsa, herşeyden önce toplumun yaşamından sınırlı ve kalıplaşmış üstyapı öğelerini, toplumun I.F. Nietzche, DeccalHristiyanlığa Lanet, çev. O. Arıoba, İstanbul 1987, s.l5. 2.H. Ziya Ülken, Eğitim Felsefesi, s.228. DİN EÖ1TtM1 ARAŞTIRMALARI 62 zihninden ve gönlünden mümkün olmasa da, hiç olmazsa toplumsal ve siyasal kurumlardan söküp atmak zorundadır" 1 • Herşeyi Batı kültür ve uygarlığında gören hümanist anlayıştaki Türk göre müslümanlık, "1400 yıl önce Arabistan çölünün şartla­ rına uygun olarak meydana gelen dini ve sosyal bir teşkflattır. Hele sonradan bozulmuş şekliyle, çağdaş hayatın icaplarına uyamazdı. Bu yüzden çağın icaplarına düşman olmuştur" 2 • Batı kültür ve medeniyetinin köklerini de eski Yunan ve Latin kültürüne bağlayan hümanistler, bu kültürün unsurlarını da dünyaya dönüklük, akılcılık, hürriyet ve laiklik olduğunu söylerler. Onlara göre: "Bu unsurlar, diğer kültür ve zihniyetierde bulunmaz. Bizim gerimizde hep kötü ve kötülük var, Yunan ve Roma'nın gerisinde hep iyi ve aydınlık var. Eskiden düşünülmüş olan hür ve akılcı düşünce, yepyeni tecrübelerle yeniden düşünülür ve verimli olur. Fakat İslam düşüncesi bir zaman yaşanan düşünce olsa da, onun yeniden düşü­ nülmesi, onu mezardan çıkarmak gibidir. Orada dogmatik kuralların demir kafesi bulunur. Batı dünyasının dışında, düşüncenin hayatından değil, ölümünden söz etmek yerindedir" 3 . aydınlarına Dinlerin, özellikle İslam Dini'nin akla ve hür düşüneeye inıkan böylece her türlü gelişmeyi engellediğini, onun için de dine, din eğitim ve öğretimine taviz vermenin doğru olamayacağını iddia edenler4, fert, toplum, tarihi gelişim, din ve özellikle İslam Dini'nin bütün bu alanlarda ge~irdiği değer hükümlerini doğru tanımıyor ve doğru analizler yapamıyorlar. Bu düşüncede olan aydınlar, Cemil Meriç'in tespitiyle: "Türk düşünce tarihi ve ülkesiyle göbek bağını koparan, vatanında garip bir aydın dramı, alkışlayıcısı da azınlıklar ve Avrupa'dır. Türk kültürünü Eski Yunan'a bağlamak, ummanı ırınağa bağlamak olur" 5 • vermediğini, "'- Unesco'nun her milletin, her kültürün evrensel olana katkıda buluve bu yolda zenginleştirilmesi gerektiği hakkındaki görüşünü, Türk hümanisti reddederek, Yunanlı'dan daha Yunanlı, Avrupalı'dan daha Avrupalı olduğunu ortaya koymuştur6. nacağı Yukarıda kısaca çıkınaza özetlemeye çalıştığımız her üç anlayış da eğitimi ve buhrana sürüklemektedir. İnsanı, toplumu ve kültürel değer- !.Suat Sinanoğlu, Türk Hümaniwıi, Ankara 1988, s.l90-197. 2.Yunus Nadi, "Hukuk-i Medeni", Cumhuriyet Gazetesi 28 Şubat 1926'dan naklen bk. Nuray Mert, Laiklik TartıŞmasma Kavramsal Bir Bakış, s. 85. 3.S. Sinanoğlu, age, s.72,86,87. 4.Mete Tuncay, "Türk Siyasal Düşüncesinin Son Yüzyılında Üç Ana Yöntemin Ortak Çıkınazı Doğmatizm", Felsefe Kurumu Semineri, Ankara 1977, s.31; aynca bk. Muzaffer Sencer, Diııin Türk Toplumuna Etkileri, İstanbul 1967, s.274; a.mlf. Osmanlılarda Din ve Devlet, s.21 O. 5.Cemil Meriç, Bu Ülke, İstanbul 1976, s.55, 59. 6.Yümni Sezen, Hümanizm ve Atatürk Devrimleri, İstanbul 1997, s.194. iSLAMiYETİN EÖiTIME GETİRDİÖİ DEÖERLER 63 leri birlikte ve yerli yerinde dikkate almayıp, tek yönlü ele almaktadır. Halbuki insan, rı1hl çöküntüleri ve düzensiz gelişmeler dışında daima hem gelişme yetenekleri doğrultusunda kemale ulaşma, hem de genişleme, paylaşma, dayanışma ve birlikte olma arayışındadır. Öyle ise bu ritme uygun olarak eğitim idealinde, fert, toplum ve kültürel değerlerin geliştirile­ rek aktarıl~asını birlikte düşünmek esas olmalıdır. Eğitimle ferdin yarışma, hürriyet içinde yükselme ve gelişme, kendine iyilik, kendine yardım, kendini gerçekleştirme, kendini tanıma, kemale erme gibi konularda yetenek ve eğilimleri doğrultusunda ulaşabileceği en yüksek noktalara ulaşmasına yardım edilmelidir. Eğitimin ferdi amaçları bakırnından bütün bunlar gerçekleştirilirken, yardımlaşma, paylaşma, dayanışma, birlikte olma, kardeşlik ortamı, adalet ve liyakat ölçüleri içinde dayanışma içinde olacak bir şekilde eğitim çalışmaları yapmak, eğitimin sosyal amacını ger~ekleştirir. Bir yandan da başka milletierin kültürlerini taklit ederek değil de, kendi kültürel değerlerini bilip tanıyarak, koruyup geliştirerek bütün insanlığın kültür ve medeniyetine katkıda bulunmak gerekir. İslamiyet'in eğitime getirdiği değerleri doğru ania-yarak uygula- maya aktarmak için öncelikle, çağdaşlaşma ve ilerlemenin en temel şartı olan metotlu çalışmalara dayanarak bilim ve teknolojide gelişirken, mill! ve manevi değerlerimizin de gücünü dikkate almak gerekir. Bunun gerçekieşebilmesi için öncelikle aydınlarımızın dünya görüşü, eşya ve olayları algılama tarzı, eğitim ve öğretim anlayıŞları önemlidir. Ancak her alanda yetişmiş aydınlarımız, Batı hilmiyle Batı kişiliğini ve değerlerini birbirine karıştırmış olmalarının sonucu, kişilik ve değer buhranına düşmüşlerdir. Bunun sonucu aydınlar, kendi aralarında maddi ve manevi kalkınma konularında, insan, toplum ve kültürel değerlerimizin gücü ve eğitim-öğre­ tirnle yetişmekte olan nesillere kazandırılması meselelerinde görüş birliğine varamamışlardır. İslam ülkelerinde görülen bu durum, içinde bulunduğumuz şartları açıklayan başlıca sebeptir 1• Tarih boyunca bütün felsefe sistemlerinde ve dinlerde en temel konu, insanın varlığı ve çevresiyle karşılıklı ilişkileri ve tesirleri olmuştur. Epistemolojik (bilginin kaynağı ve değeri), antolajik (varlık ve oluş), etik (ahlak) ve estetik konuları altında tartışılan meselelerio başlangıç ve nihai noktalarını, insanın ruh ve beden özellikleriyle, içinde yaşadığı fizik! ve sosyal çevresiyle karşılıklı tesirleri ve bütün bu ilişkilerde insanın hürriyeti ve sorumluluğu konuları oluşturmuştur. İnsanın varlık hali ve geleceği, tarih boyunca tartışıldığı gibi, günümüzde ve gelecekte tartışılmakla bitecek bir mesele değildir. Eğitim ve öğretimin amacı, müfdedatı ve hatta metotları bu temel anlayışa bağlıdır. !.Halis Ayhan, "Eğitim ve Öğretİrnde Batılılaşma", T.D. V. Islam Ansiklopedisi, V,l62. DiN EG1Ti:M1 ARAŞTIRMALARI 64 İsH1m 'ın İnsan Hürriyeti ve Soruıniuluğuna V erdiği Önem ve Eğitime Getirdiği Kurallar İslam, kendi açısından insanın esas ve değişmez gerçeğini, ruh ve beden özelliklerini, yakın ve uzak geleceğini, bütünüyle insan varlığını dikkate almakta, girdiği ve gireceği her türlü ilişkilerde uyumlu düzenlemeler yapmaktadır. İnsanı yalnız beden ve ruh özellikleriyle, fiziki ve sosyal çevresindeki ilişkileriyle açıklamakla kalmayarak, Yaratıcısını, benüstü alemi, Allah'ı doğru tanımasının yolunu öğretmekte, ölüm sonrası hayat hakkında insanın gönlünü tatmin eden bilgiler vererek, kendini, kendi dı­ şındaki çevresini, kendi üstündeki Rabbini, ölümden sonraki alemi, kendi ötesini bir bütünlük ve tutarlılık içinde açıklamaktadır. İnsanın konumu, yaratılış özellikleri, hem bu dünyadaki durumu, ve olaylar arasındaki yeri, hem de dünya ötesi haliyle Allah'a karşı nasıl bir tutum ve davranış içinde bulunması gerektiği hakkındaki eğitim ve öğretim anlayışıyla İslam, bütün insanlık için temel hareket noktalarını göstermiştir. Bütün mesele, İslamiyet'i doğru anlamak ve insanın yaratılış özelliklerini ve gelişimini doğru tanımaya bağlıdır. Bu anlamda eğitim ve öğretirole ilgili ayetleri -nazil oluş sırasını da dikkate alarak- şu bölümlerde incelemek mümkündür: eşya a- Okuma-yazma ve kalemden bahseden ayetler. b - İnsan bilgisinin kaynağı ve değeriyle ilgili ayetler. c - İnsanın yetiştirilmesiyle, fıtrat özelliklerinin eğitimi ve öğreti­ miyle ilgili ayetler. d- Bilim, ilim ve tefekkürden bahseden ayetler. e - Toplumdan, geçmiş milletierin özelliklerinden, hayat tarzların­ dan ve örflerinden bahseden ayetler. Kur' an-ı Kerim' e bir bütünlük içinde bakıldığında, özellikle eğitim ilgili ayetlerde görülüyor ki, insanın doğuştan getirdiği temel özellikleri, cemiyet içinde kazandığı tutum ve davranışları, tarih boyunca insanlığın geçirmiş olduğu kültür ve medeniyet gelişimi, yer ve gökler hakkında (insanın fiziki çevresi) nazari ve arneli olarak doğru ve yeterli bilgiler verilerek, eğitim ve öğretimin alanına giren bütün konular, hiçbirisi ihmal edilmeden dikkate alınmıştır. İbn Rüşd'ün ifades~yle: "Tekv1n1, teşri'! ve tenzlll kanunların kaynağı aynı olduğu için aralarında tam anlamıyla bir uyum söz konusudur" 1• ve öğretirole doğrudan İçinde bulunduğumuz şartları, eğitim açısından şu şekilde açıkla­ yabiliriz. İnsanın fıtratı ve gelişimi doğru tanınmadığı, toplumun değişimi ve gelişimi doğru algılanamadığı ve Kur'an'a dayanan İslam doğru bilil.İbn Rüşd, Faslu'l-Makiil, çev. Nevzad Ayasbeyoğlu, Ankara 1955, s.8. iSLAMiYETİN EÖİTİME GETiRDlGi DEÖERLER 65 nemediği için, İslam ülkelerinin içinde bulunduğu başarısızlık ve mutsuzluk ortaya çıkmaktadır. Bütün mesele, dini doğru anlamak, ferdin ve toplumun ihtiyacı ve gelişimine uygun bir biçimde öğretim müfredatını belirlemek ve özel öğretim metotlarına uygun olarak, genel öğretim içinde din eğitim ve öğretimi yapmaktır. Eğitimin nitelik ve nicelik bakımından en önemli alanını öğretim zeka, düşünce eğitimi) teşkil eder. Eşya ve olaylar hakkında doğru bilgiler edinmek, zamanı gelince bu bilgileri yerli yerinde kullanarak kavramlar oluşturmak (tecrit ve tamlm ederek eşyayı tanımak), önermeler yapmak, önermeler arasında doğru ilişkiler kurarak mantık bakımından tutarlı ve doğru sonuçlara ulaşmak, akıl yürütmek, insanın bütün varlıklar­ dan üstün olduğunun en belirgin özelliğidir. Aslında bu, insandan başka hiçbir varlıkta olmayan bir özelliktir. (Kur'an'ın ifadesiyle meleklerde de ~öyle bir özellik yoktur.) Kur'an'daki birçok ayet bunu açıklar. (akıl, Okuma-Yazma ve Kalemden Bahseden Ayetler Hz. İsa'dan 610 sene sonra Hz. Muhammed'in şahsında Allah'ın insanlığa ilk emri "Oku"dur. Son İlahi kitabın, kıyamete kadar devam edecek İlahi kuralların böyle başlamasında çok derin manalar olsa gerektir. İnsanlığın başarı ve saadetinin sırrı bu kuralları doğru anlamakta saklıdır. Hem fert ve toplum olarak başarılı ve mutlu olması, hem de tabiata hakim olması ve üstünlüğünün gerçekleşmesi, okumasına ve bilgisine bağlıdır. İslam'ın okumaya, öğrenmeye, araştırmaya verdiği önemi ilk nazil olan ayetlerin ışığında düşünmek, bize şu temel bilgileri veriyor: "Yaratan Rabb'inin adı ile oku. O insanı kan pıhtısından yarattı. Oku, Rabb'in niha- · yetsiz kerem sahibidir ki, O kalemle yazı yazmayı öğretendir. İnsana bilmediğini O öğretti. (Okumamaktan) sakın! Çünkü insanoğlu kendini müstağnl sayarak azgınlık eder (' Alak Süresi, 96/1-5). temel ve ilk görev olduğunu, vazgeçilolunamayacak bir faaliyet olduğunu, ayrıca neleri nasıl öğreneceğini açıkça belirtiyor. Bu ayetlere göre İslam'da öğretimin şu esaslara dayandığını söyleyebiliriz: Kur'an insanlığa, öğretimin mezliğini, müstağnl a- Okumak. (Ancak bu okumak, zahiri anlamda basit ve kuru bir bilgiyle yetinmeyerek, varlığını, beden ve ruh özelliklerini bilmek, bütün benliğini ve benliği üstündeki yaratıcısını düşünerek okumaktır. Rabbin adıyla okuması, kendini ve Rabbini bilmesi isteniyor.) b- Yaratılışı düşünmek. (Özellikle insanın kendi yaratılışına dikkat çekiliyor. Biyolojik açıdan insanın kendini, özelliklerini bilmesi, bunun düşünülmesi ve araştınıması isteniyor.) DiN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI 66 c- Yazıya ulaşılacak önem vermek. (Yalnız okumakla yetinmeyip, kalemle bilgilerin yazılmasının önemi vurgulanıyor.) suretiyle ve Allah'ın da yardımıyla bilmediklerini öğrenebilir. Öğrenim esnasında, her zaman ve her işte Allah'ın keremine güvenerek bilmediklerini öğrenmeye yönelmelidir. d- İnsan, çalışmak e- Bütün bunlar yapılmazsa, yani insan yeterince öğrenim görmez, kendini yetiştirmez, yeteneklerini geliştirmezse, eğitim ve öğretimden kendini müstağni sayarsa ve Allah'ın bu işaret ve ikazına uymazsa, yaniış­ Iara düşerek başarı ve mutluluğa ulaşamaz. Kur'an-ı Kerim'in ilk nazil olan ayetlerinin böyle akll, sem'l, tekvini, teşri'! emirlerle oku, oku diyerek ve kıraatın, kitabetin önemini ihtar ederek gelmesi elbette çok ehemmiyetli, çok şiiyan-ı dikkattir. Bu suretle ümmet, okuyup yazmaya teşvik ve tergib olunmuştur ı. İlk n azil olan ayetlerden başka Kur'' an'ın okumaktan, kitaptan ('Alak Süresi, 97/6-7; A'riif Süresi, 7/203; İsra Süresi, 17/13-14; Hakka Süresi, 69/19-21), hakka ile kalemden (Kalem Süresi, 68/1-2) ve yazmaktan doğrudan ve dalaylı olarak bahseden pek çok ayetlerini, aralanndaki bağlantıya göre düşündüğümüzde çıkacak bilgileri şöyle sıralayabiliriz: a- Kur'an'ın müslümanlara yüklediği ilk mükellefiyet emri, okuma-yazma hakkındadır. Böylece okuma-yazma, ibadet olarak İslam'ın amel yönünden temellerinden biridir. b- Okuma-yazma da diğer arneller gibi bir gaye değil, dünyada ve ahirette saadete götüren en önemli bir vasıtadır. Özellikle Allah'a in-anmaya bağlıdır. Onun için her işe olduğu gibi, okuma-:yazmaya da Allah'ın adıyla başlamak esastır. işe c- Okuma-yazma sadece dünya yarayan bir araçtır. hayatında değil, ahiret hayatında da Kur' an'a göre insanı diğer varlıklardan üstün kılan temel özelliği, ruhi kabiliyetleri, yani aklı ve bilgisidir. Yeryüzünde bedeni özellikleri bakımından birçok varlık insandan daha güçlü ve daha yeteneklidir. Ancak bilgisiyle insan en üstün varlıktır. İlk insanın yaratılışından bahseden ayetlerde insanın bu özelliğine açıkça dikkat çekilmektedir. "Rabbin meleklere, ben yeryüzünde bir halife var edeceğim, demişti. (Meleklerin, insanoğlunun bir özelliğine işaret ederek verdikleri cevap üzerine) Allah, ben şüphesiz sizin bilmediklerinizi bilirim, dedi ve Adem'e bütün isimleri öğretti. Sonra eşyayı meleklere gösterdi. Eğer sözünüzde samimi iseniz bunların isimlerini bana söyleyin, dedi. Cevap verdiler: Sen müiıezzehsin, l.Elmalılı Harndi Yazır, Hak Dfni Kıır'fın Dili, 1962, VII,5952. isLAMlYETiN EGiTiME GETİRDİGİ DEGERLER 67 öğrettiğinden başka bizim bir bilgimiz yoktur. Allah, ey Adem onlara isimlerini söyle! dedi. Adem, isimlerini söyledi" (Bakara Süresi, 2/30-34). Bu ayete göre insanlar, eşyayı tanımak -yalnız kendine gösterilen eşyayı değil, onun dışındakileri de tecrit ve tamim yoluyla tanı!llak- eşya ve olaylar hakkında müşahhas ve mücerret kavramlara, bu kavrarnlara dayanarak önerm~lere, mantık bakımından ulaştığı doğru önermeleri kullanarak, akıl yürütüp bildiklerinden hareket ederek bilmediklerine ulaşmak gücüne sahiptir. Böyle bir ruhsal güç, akıl yürüterek doğru bilgilere ulaşma gücü, yalnız insanlara has temel bir özelliktir. Melekler dahil hiç-· bir varlıkta böyle bir gücün olmadığı belirtiliyor. Melekler ancak nass ile bilgiye ulaşır ve onunla amel eder. İnsan ise istinbat ve kıyas kuvvetine maliktir. İnsanlar, peygamberler vasıtasıyla vahiy ışığında nasiara ulaşır ve bu bilgileri alarak eşya ve olayları tanır, buna ilaveten kendi bilgisini, düşüpme ve araştırma gücünü ve bildiklerini dikkate alarak bilmediklerine ulaşma, hipotezlerinde isabetli olabilme gücüne maliktir 1 • İnsan bu kabiliyetleri kullanarak, geliştirerek, başanlara ve yeryüzündeki herşeyin üstündeki yerine· ulaşır. Buna işaretle Allah, Kur' an'da: "Yerde olanların hepsini sizin için yaratan O'dur" (Bakara Süresi, 2/29) buyurmaktadır. İnsanın öğrenme gücü şu esaslara dayanmaktadır: a- Eşya hakkında kavramlar edinmek, bunu söze aktararak terimler yapmak, eşya ve olaylar hakkında tecrit ve tamimle bilgilere ulaşmak. b- Kavramları sözlü ya da yazılı delaletiere kavuşturmak, eşyaya isimler koymak, onları çeşitli kategorilere ayırarak ve aralarındaki benzerlikleri ve farkları belirleyerek tanımlar ve tasnifler yapabilmek. c- Kavramların birbirleri ile olan rak önermeler .yapmak. ilişkilerini doğru bir şekilde kura- d- Önermeleri doğru bir şekilde kullanarak akıl yürütmek, kıyas (tümdengelim), analoji (temsil), endüksiyon (istikra, tümevarım) yapmak; ayrıca araştırma metotlarını geliştirerek gözlem hipotez ve deneylerde bulunmak (deney metodunu kullanarak keşif ve icatlara ulaşmak). e- Bütün bu yollarla elde ettiği bilgiyi yeri gelince hatırlamak ve uygulamaya aktarabilmek, bunu yaparken yeni yeni bilgilere ulaşmak. "İnsan bu kabiliyeti ve öğrenme gücüyle, yeryüzünde İlahi bilimin hallfesi, mümessili olmuştur" 2 • Kısaca belirtmeye çalıştığımız bu özellikler ve faaliyetler, yalnız insanlara mahsustur. · l.Elmalılı, Hak Dini Kur'an Dili, 1,314, a.mlf., Metfılib ve Mezfılıib, İstanbul 1341, s.18-21. 2.Nevzat Ayasbeyoğlu, İslamiyet'in Eğitime Getirdiği Değerler, İstanbul 1968, s.39. DİN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 68 Kur'an'ı Kerim'de Hz. Adem'in diğer varlıklara üstünlüğü bu şe­ kilde açıklanmış, insanların kendi aralanndaki üstünlük ve başanlan da ilim ve öğrenmeye bağlanmıştır. Irk, soy, sop, bölgesel ve ekonomik farklılıklar sebebiyle insaniann birbirinden üstün olmalan uygun görülmezken, objektif ve subjektif hayatla ilgili iki değer ölçüsü konulmuştur: a- Objektif ve dünya şartlannda geçerli olmak üzere ilim ve aklı yeterince kullanma ölçüsü. Nitekim Kur'an'da şöyle ifade edilir: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri öğüt alırlar" (Zümer Süresi, 39/9). b- Takva ölçüsü, yani kişinin niyetine ve ihHtsına bağlı olarak gerçek durumunu, ancak kişinin kendisinin ve Allah'ın bileceği (subjektif değer ölçüsü) ve ahiret hayatında tam anlamıyla anlaşılabilecek bir değer ölçüsü. Nitekim bu husus Kur'an'da şöyle açıklanır: "Allah katında en değerliniz, O'na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır" (Hucurat Süresi, 49114). Bu tutum ve davranışlan, düşünce ve eylemleri, iman, amel ve ahlaki bütün davranışları açıklayan değer ölçüleri getirilerek, objektif ve subjektif hayat, bir bütünlük içinde ahenkli bir şekilde tanzim edilmiştir. Takva ölçüsünü Kur' an ve hadislerle ortaya koyan değer ölçüleri, konumuzun dışında kalıyorsa da, gelişim psikolojisinin ve eğitimin temel konulanndan olan kişiliğin (şahsiyet) teşekkülü ve eğitiminde, insanın benliğinin ve kişiliğinin bilinmesi önem taşımaktadır. Kişilik, insanın tutumlannın, yeteneklerinin, dış görünüşünün, çevresindeki her çeşit olumlu ve olumsuz olaylara düşünce ve eylem açısından katılımının ve alışkal!-lık­ lannın toplamına denilmektedir. Bir başka ifadeyle, bir insanın duyuş, düşünüş, davranış tarzlarını etkileyen tüm faktörlerin kendine has bir tezahürü olarak ortaya çıkmaktadır ki, insanın kendine ve çevresine uyumlu olarak ortaya koyduğu tutum ve davranışlar bütünüdür1• Şahsiyetli insan, hem kendinin diğer insanlardan müstakil ruhi ve bedeni kabiliyederiyle ayrı bir takım özellikler taşıyan bir varlık olduğunu şuurlu bir şekilde bilen, benliğini (ene hürriyetini) tanıyan, hem de şahsi çıkarları peşinde koşan, bencillik duygulanyla dolan, diğer insanlara yukandan bakan, gurur, kibir duygularını geliştirerek egoizmini tatmin eden bir insan olmayarak, içinde yaşadığı cemiyete içten gelerek tam manasiyla intibak gösteren insan demektir. Şahsiyet denilince, bütün manevi ve ruhi evsafın öyle bir vahdeti anlaşılır ki, o vasıta ile insan kendini hem diğer insanlardan müstakil ve bununla beraber yine kendini insanlığın mahiyetine l.L. Munn Norman, Psikoloji, çev. Nahid Tender, Başaran, Eğitim Psikolojisi, Ankara 1971, s.179. İstanbul 1975, II,497; İ. Ethem 1SLAM1YET1N EGİTİME GE'I1RD1Ö1 DEÖERLER 69 bağlı görecektir 1• Bütün bunların gerçekleştirmesinde, yani yalnız Allah'a kul, onun dışında herşeye karşı ene hürriyetini duyan, yaptığı ve yapacağı her işte niyet planında yalnız O'nun nzasını öne alan bir tutunıla arnellerini yapan, eşya ve olaylan doğru tanıyarak, olumlu eylemleri yapmanın ve olumsuz eylemlerden kaçınmanın yolarını gösteren bir ilimle, topluma intibak edecek bir kişiliğin oluşmasında İslam'ın anlattığı takva ve ilim ölçüsü, fert ve toplum için en temel değerleri oluşturmaktadır. İnsanın ene (benlik) hürriyeti, yaratılışı, beden ve ruhtan meydana gelmesini ve özellikle ruhsal yönüyle bütün yaratıklardan üstün olmasını sağlayan ilim, takva ve salih amel (iyi, doğru, güzel ya da hayır olan bütün davranışlar) gibi düşünce ve eylem alanındaki değer ölçüleri, insanın hürriyet içinde kendini tanıması, kendini gerçekleştirmesi, Rabbini bilmesi v~ kemale ermesinin terbiyevi bütün yolları Kur'an'da gösterilmiştir. Muhammed İkbal'in ifadesiyle: "İnsan benliğinin hakiki şahsiyeti bir şey değil, bir aıneldir. Benliğin tecrübesi ise sadece mütekabilen birbirine delalet eden, sevk ve idare edici bir maksadın vahdeti ile bir arada duran bir arneller silsilesinden ibarettir. Bütün hakikatin, insanı!} sevk ve idare edici davranışlarında saklı olduğudur. İkbai bu görüşünü, Kur'an-ı Kerim'deki şu ayetin beyanında görür: "Sana ruhun ne olduğunu sorarlar. De ki ruh, Rabbimin emrindendir" (İs ra Süresi, 17/85). Emr kelimesinin manasını anlamak için Kur'an-ı Kerim'de "Emr" ve "Halk" kelimeleri arasında beyan edilen farkı hatırda tutmamiz gerekir. Allah'la insan arasındaki ilişkiyi yalnız halk kelimesiyle değil, aynı zamanda emr kelimesiyle, de açıklamak daha doğru olacaktır. Kur'an'da buyurolduğu gibi, "Halk ve emr O'na mahsustur (A'raf Süresi, 7/54). Her ne kadar İlahi emrin ene vahdetleri halinde ne şekilde işlediğini bilemez isek de, İsra Süresi'ndeki ayet-i kerimeden, ruhun hakiki mahiyetinin sevk ve idare edici olduğunu, çünkü Allah'ın sevk ve idare edici kudretiyle yaratıldığını biliyoruz. "Rabbi" kelimesindeki şahıs zamiri, enenin mahiyet ve davranışını biraz daha aydınlatmaktadır. ifade ettiği mana da şudur: Ruh, vahdetinin vüs'ati, tevazünü ve müessiriyetindeki bütün tahavvülleri ile beraber münferİt ve muayyen bir vücüd olarak anlaşılmalıdır. "De ki herkes yaratılışına göre davranır. Kimin doğru· yolda olduğunu Rabbiniz bilir" (İsra, 17/84). Buna göre insanı, mekanda bir eşya ve yahut zaman nizarnı ölçüleri içinde bir takım tecrübeler gibi idrak edemeyiz. İnsanı hükümleriyle, iradi davranışlarıyla, maksat ve arnelleriyle idrak ve takdir etmeli- l.H. Ziya Ülken, Insani Vatanperverlik, İstanbul 1933, s.167; Hali-s Ayhan, Eğitime Giriş ve Islamiyel'in Eğitime Getirdiği Değerler, İstanbul 1988, s.138. DiN EGİTİMİ ARAŞTIRMALARI 70 yizı. İnsan benliğinin zaman ve mekan içinde algılanması konumuzun dı­ ancak Kur'an bu konuyu da aydınlatmaktadır (Mü'rninı1n, 23/12,15 ve insanın yaratılış rnerhalelerini anlatan diğer ayetler). şındadır; İkbal'in açıklarnaları doğrultusunda düşündüğümüz zaman, bizim ruhumuzun kaynağı olan emr, insanın gerçek rnahiyetini ve onun görevini belirtmiş oluyor. İnsanın asıl vatanı burada, dünyada değil fakat ötede aranmalıdır. İnsanın yeryüzündeki misyonu, kendi nefsinin pasını silerek herşeyi başlangıçtaki aşkın kaynağına döndürrnek ve böylece kemale errnektir. İnsan bu alanda hürriyet içinde ilerler, bilgi ile kendini kuvvetlendirir, aşk içinde serpilip gelişir. Zira onda olan ruh, emr alernindendir. Yani hürriyet, bilgi ve aşktan meydana gelmiş bir illernden çıkmıştır. İslarn'ın, insanın esas ve değişmez gerçeği, hem bu dünyadaki -fert ve cemiyet olarak, ruh ve beden olarak- durumu, hem de öbür dünyadaki durumu hakkında, yani yakın ve uzak geleceği hakkında ortaya koyduğu bilgiler, insanı bütünüyle kavrarnaktadır. İnsanın ruh ve beden yönlerini açıklarken birbirinden farklı, fakat aynı zamanda birbirine sıkı sıkıya bağlı bu iki yönünü gerektiği gibi ve özelliklerine göre açıklar. İnsanın kendi nihai kaderini gerçekleştirmesi için gerekli yetenekleri gösterip, gerekli vasıtaları kullanarak hürriyet içinde başarılı ve mutlu olmasını ister. _, J ;~ İnsan şahsiyeti, zihin hürriyetini gerektirir ve bu da bizim tekarnülümüze bir ~ana kazandıraral<. bütün faaliyet alanırnızı düzenler. Batı'da öyle yaygın bir f~kir vardır ki, varlığın gelişmesi için esas olan hürriyet prensibi, kaderci bir karakteri olan İslam'da yoktur2 • Bütün bu iddialar, insanın Kur'an'da nasıl ele alındığını yeterince dikkate almamaktan ileri gelmektedir. Kur'an, insanın ferdiyet ve yeganeliğini önemle belirtir; bir ferdin başkasının yükünü taşıyarnayacağını, ferdi sorurnluluğun esas olduğunu belirterek insanın hürriyetini açıkça ortaya koyar. Kur'an'a dayanan eğitim ve öğretim ilkeleri nazan olarak ele alın­ dığında, yalnız müslümanlar için değil, bütün insanlık için bir anlaşma, bir birleşme ve ilerleme ufku açılmış olur. Ancak İslam kültür ve medeniyetinin dayandığı eğitim ilkeleri zarnanımızda gereği gibi ortaya konulursa, eğitim sistemlerinin dayanacağı teorinin içinde ahenkle, dengeyle yer alırsa, onun ilerletici gücünden toplumun her kesimi faydalanabilir. İslam'ın eğitim için ortaya koyduğu değerleri, öncelikle müslümanlann, teoride ve uygulamada yeterli seviyede başariyla göstermeleri gerekiyor. !.Muhammed İkbill, Islam'da Dfnf Tefekkürün Yeniden Teşekkülü, çev. Söfı Huri, İstanbul 1964, s.ll7, 119. 2.0sman Yahya, Islam ve Insan, çev. Erol Güngör, Islam'ın Bugünkü Meseleleri) İstanbul 1981, s. 248. . . iSLAMiYETİN EGİTİME GEfİRDİGİ DEÖERLER 71 İnsan Bilgisinin Kaynağı ve Değerinden Bahseden Ayetler Kur'an'da mutlak ilmin Allah'ta olduğunu, insan bilgisinin de bu kaynaktan çıktığını, bilginin insandaki duygu, akıl, sezgi gibi bütün yetenekleri kullanarak elde edildiğini, ancak bu bilginin de izafi olduğunu ve derecelere ayrıldığını görüyoruz. "Bilmediğin şeyin ardına düşme, doğ­ rusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur" (İsra Sılres i, 17/37). Bu ayetlerde insan bilgisinin duyulara dayandığını ve duyulann sınırlanna göre izafi olduğunu açıkça görüyoruz. Ayrıca Yusuf Sılresi'nde (12177): "Her ilim sahibinden üstün bir bilen bulunur". Bu ayet de insanlar arasında bilgi yönünden fark bulunduğunu, ilmin derece derece yükseldiğini gösterir. "De ki hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl salıipleri öğüt alırlar" (Zümer Sılresi, 39/9). Burada hukuk yönünden eşitlikten bahsedilmiyor, anlayış, bilgi ve aklı kullanmak açısından objektif bir ölçü ortaya konuluyor. İnsanlar, kendilerini yetiştiren Allah'ın vahiy yoluyla gönderdiği bilgileri, akıl ve sezgilerini kullanarak, deney yoluyla, kendilerini, fiziki çevrelerini, doğru anlamaya çalışmalıdır. Ancak bütün ulaştığı bilgiler, genel anlamda geçediği olsa bile izafidir, sınırlıdır, mutlak değildir. İnsan kendini yetiştiren mutlak ilim sahibi karşısında sorumludur. İnsanın Y etiştirilınesiyle, Fıtrat Özelliklerinin Eğitimi ve Öğretimiyle İlgili Ayetler Kur' an'da, insanın beden ve ruh özelliklerinin. yanında, içinde bufiziki ve sosyal çevresi dikkate alınarak, eğitim ve öğretimlerinin metotlan gösterilmiştir. "Rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle çağır, onlarla en güzel şekilde tartış" (Nahl Sılresi, 16/125). lunduğu Kur'an'da yer alan bu ayetten anlıyoruz ki, hikmet, güzel öğüt ve en güzel tartışma ile davet edilen Allah yolu, hak din, bir öğrenme ve öğ­ retme, yetişme ve yetiştirme yoludur. Bir eğitim ve öğretim metodudur. Türlü seviyedeki insanlara, yeteneklerine, anlayış ve yaklaşımlarına göre İslam Dini'nin hakikatleri anlatılacaktır. Kur'an'da gösterilen bu üç yol için açık ve öğretici misaller vardır. Peygamberimiz'in tebliğ hayatında bunun nasıl uygulandığının açık örneklerini görmekteyiz. Anlatılanları, hikmetle (eşyanın ve olayların anlamını derinliğine kavrayış ile, derinliğine bir bilgi 1. ile), güzel ve ikna edici konuşmalarla yapılacak davete uymayanlar, hatta karşı çıkanlara, davet edenleri cezalandırmaya kalkışanlara karşı gibi, da misliyle mukabelede bulunulabilineceği vermenin daha hayırlı olacağı, aynı ayetlerin devaaçıklanmaktadır. Bütün bu bilgiler bize şunu göstermektedir: sabırla karşılık mında l.Seyyid Şerif Cürcanl, Ta 'rif/it, 1283, s.63, Hikmet maddesi. 72 DİN EÖİTİMİ ARAŞTIRMALARI Kur'an'ın eğitim ve öğretim için ortaya koyduğu metot, hem e ği tirnci hem de eğitime konu olan insan için nazari ve arneli anlamda fıtrata ve sosyo-psikolojik şartlara uygundur. Arapça'da isim ve sıfat olarak kullanılan (Rab) kelimesi, çeşitli şekil­ lerde Kur'an'da Allah isminden sonra en çok geçen kelimedir. Yetiştirici, gözetip koruyucu, ayrıca itaat olunan efendi, herhangi bir durumu düzelten kimse, bir şeyin malikil manalarında kullanılıyor. İslam'da ise bu kelime, "benzeri olmayan efendi, verdiği nimetlerle malıluklarının durumlarını düzelten, yaratma ve emretmenin sahibi" anlamlarını kazanmıştır. Rab kelimesinin bu manası anlaşıldıktan sonra Peygamberimiz: "Hizmetçiler ·sahibine Rabbim değil, seyyidim desin" diyerek, insanların Rab olarak yalnız Allah'ı tanımalarını, yalnız O'na bu şekilde hitap etmelerini emrediyor2 • Rab kelimesinin Kur'an'da bu şekilde kullanılması, sadece mürebbi manasma değil, terbiye gibi olan istila, teklif, emir ve nehiy, tergib ve terhib, taltif, takdir gibi eğitimin bütün unsurlarını ifade etmektedir. Allah için kullanılan Rab kelimesinde, sahip ve malik manaları da bulunmaktadır. Terbiye, bir şeyi kademe kademe tedriç ile kemaline ulaş­ tırmaktır ki, bunun eseri istifa ve tekamül olur3 . ·'~·· ~: Kur'an'ın ilk n azil olan ayetlerinde, namazın her rekatında okunan ilk süresi olan Fatiha'da ve birçok yerde geçen Rab kelimesinin, yalnız manası üzerinde düşünmek bile İslam'ın eğitime nitelik ve nicelik bakı,. ınından nasıl bir önem verdiğini göstermektedir. Kur'an'da ve hadislerde insanların Rab olarak yalnız Allah'ı tanıma­ O'na ibadet edip yalnız O'ndan yardım istemeleri, kişi hürriyetinin en temel göstergesidir. Bu inanç, bu dünya görüşü insanları yüceltirken, başka varlıkları Rab olarak tanımanın ise insanları aşağılayacağını görüyoruz. "Sizin için yeri duralc, göğü bina eden, size şekil verip de şeklinizi güzel yapan, sizi temiz şeylerle rızıklandıran Allah'tır. İşte Rabbiniz olan Allah budur. Alemlerio Rabbi olan Allah ne yücedir. O diridir: O'ndan başka ilah yoktur. Dini yalnız O'na has kılarak O'na yalvarın. Hamd alemierin Rabbi Allah içindir"(Mü'min Süresi, 40/64,65). ları, yalnız : Kur'an'ın ilk süresinde Allah: "Hamd (her türlü övgü), alemierin (1\trenlerin) yetiştiricisi olan. ölçüye sığmaz genişlik ve ineelikle yargıla­ y,cı, din (karşılık, ceza) gününün maliki olan Allah içindir" (Fatiha Süresi, ıl~-3). Kur'an'da alem kelimesinin çoğulunun "avalim" olarak değil de, "alemin" olarak gelmesine dikkat çeken müfessirler, evrenin içinde akıllı !.İbn Manzur, Lis{mu'l-Arab, 1,399. 2.Müslim, Salıilı, K. Elfiiz, IV,l4,15. 3.Elmalılı, Hak Dfni Kur'an Dili, 1,64,65. tSLAMiYErl:N EGİTİME GETİRDİGİ DEGERLER 73 varlıkların eğitimine öncelik verilmesine dikkat çekildiğini söylüyorlar1• Bu ayetlerden, Allah'ın canlı-cansız, akıllı-akılsız bütün cins ve türleriyle evrenin yaratıcısı, yetiştiricisi ve eğiticisi olduğu anlaşılmaktadır. SONUÇ Kur'an'daki eğitim ve öğretirole ilgili ayetleri birlikte düşündüğü­ müzde, insanın bio-psikolojik özelliklerini, içgüdülerini, nefs isteklerini ve eğitimini, kişinin fıtratına uygun bir şekilde ele almak, yeteneklerini tam bir hürriyet içinde çıkabileceği en yüksek noktaya çıkarmak, eğitimlerini de kendine, fiziki ve sosyal çevresine zarar vermeyecek şekilde yönlendirmek esastır. Böylece kişinin kendine iyilik, kendine yardım ve kendini gerçekleştirmek için kendini her yönden aktüel hale getirici öğretim faaliyetlerinde bulunması, kendini kemale erdirmesi ve böylece· hürriyet i'çinde değişme ve gelişme alanlannda yapacağı her türlü faaliyet, İslam tarafından teşvik edilmiştir. Günümüzdeki eğitim çalışmalarında, insanın yetenekleri ve eğilim­ lerinin doğru bir şekilde bilinmesi esastır. Ancak bu bilgilere dayanılarak başarılı bir eğitim yapılabilir. İnsanın bilgi kazanma gücünü, hırsını, tatm1n ya da tatm1nsizlik sebeplerini, heyecanlarını, sevincini, ümit ve beklentilerini, endişe ve korkusunu vb. isteklerini ve bunları gerçekleştirebilme şartlarını, psikoloji araştırmaları ışığında dikkate almak esastır. Ayrıca insanın psiko-sosyal yönden tüm dikkate alortaya çıkı­ Tutum ve davranışlarının oluşumunda, kişiliğinin kanaatlerin, bilgilerin ve estetik değer yargılannın kabı1lünde, ferdin içinde yaşadığı cemiyetin etkileri olduğu önemle dikkate alınmalıdır. Günümüzün her alandaki eğitimcisi, ferdin doğuştan getir~iği nefs istekleriyle, sonradan cemiyet içinde kazandığı nefs isteklerini birIil-ete dikkate almak durumundadır. mak şarttır. gelişmelerini şında, inançların, Motivasyonun sebepleri hakkındaki başlıca teorilerin (maddeci ve ruhçu) tartışmalarından çok günümüzdeki bilimsel açıklamalara, yani biyoloji, psikoloji ve sosyolojinin açıklamalanna dayanarak eğitim yapmak esas olmalıdır. insanda birçok fizyolojik güdüler ve birçok refleksler vardır. Bunlar da doğuştandır. Fakat insanda bütün bu istekler karmaşık bir tarzda ortaya çıkar. İstekierin hepsi değilse bile çoğu öğrenilmiştir. İnsanların davranışları, sosyal tesirlerle, eğitim ve öğretirnle sınırlannuş ve bir istikamete doğru sevk edilmiştir. İnsandaki davranışların· ne kadarının içgüdüler sonucu olduğu çok önemli değildir. Zira insan, haklkatte içgüdüleri ile değil, öğrenmiş olduğu alışkanlıkları ile yaşamaktadır2. l.Elrnalılı, Hak Dfni Kur' tın Dili, 1,63. 2.L.Munn Norrnan, age, II,35. DiN EÖiTiMl ARAŞTIRı\1ALARI 74 İslam eğitim anlayışında, doğuştan getirilen içgüdülerin hepsi -hiçbirisi dışlanmadan- geliştirilmiş ve yönlendirilmiştir. Ayrıca cemiyet içinde ortaya çıkan bütün nefs istekleri; bir arada olma, kazanç, itibar, iktidar, diğergamlık, tecessüs vb. ictimai menşeli olan nefs istekleri de, kişi,­ nin kendine ve içinde yaşadığı toplumun sağlığına uygun düşecek tarzda geliştirilmiş ve yönlendirilmiştir. Kur'an-ı Kerim'de nefs ile ilgili ayetleri bu bakımdan yorumlamaya girmeksizin, yalnız bir tek ayetin anlamı bu konudaki düşüncelerimize ışık tutmak için yeterlidir: "Ey huzur içinde olan can (nefs-i mutma'inne)! O senden razı, sen de O'ndan razı olarak Rabbine dön" (Fecr Süresi, 89/28,29). İnsanın kötülüklerden kaçınması yanında, elde ettiği iyiliği sürekli ve devamlı bir hale getirmesi esastır. insanda ister doğuştan gelmiş olsun, isterse sonradan kazanılmış olsun her türlü isteklecin doğuşu, gelişimi, yönlendirilmesi ve söz konusu isteklerdeki hedeflerin değiştirilmesi, tamamen eğitim ve öğretirole ilgilidir. Uyanan bir isteğin meşru bir ortamda tatı:nlni, tatrrıln edilemeyecekse, niçin tatmin edilemeyeceğini kişinin kendi nefsine açıklamasını ve iç kontrol gücünü kullanarak bu isteğinden vazgeçmesini veya yönlendirmesini öğretmeliyiz. İsteklerinden vazgeçmeyen yahut vazgeçemeyen insanlar, başka insanlara ve içinde yaşadığı topluma ters düşen, cemiyetine uyum gösteremeyen insanlar olurlar. Bu gibi insanlar pek çok kötü alış­ kanlıklara düşebileceği gibi, suç da işieyebilirler ya da ruh hastası olabilirler. Eğitim, jnsanları bu noktalara getirmeden çarelerini bulup göstermeli, ruh ve beden özelliğine ve içinde yaşadığı toplumun değer yargıianna göre tatmin şekillerini öğretmelidir. İnsan, fıtratına uygun bir biçimde, kendisini .ve evreni yaratan Allah'ın Kur'an'da bildirdiği gibi güzel örneklerle eğitilirse, başarılı ve mutlu olacak yeteneklerle donatılrnıştır 1 • i. Hakkı Erzurumlu'nun da dediği gibi: Mu 'in etti bu manayı l:iüccet ve burhan, Ki zübde-i cihandır hazret-i insan. Bin kerre bu sözü sana söyledim inan, Ki kendi kadrini bil, ey bulasa-i devran. Bilinse meşreb-i irfan, hayatı can bulur, Ki ayn-ı ab-ı hayat oldu meşreb-i irfan. , Cihan bağında ey akıl, budur makbul-i ins ü cin, Ne kimse senden incinsin, ne sen kimseden incin. Kim ki, hikmetle insana kıldı nazar, Her işi zatı gereği sezer2. l.Halis Ayhan, Din Eğitimi ve Öğretimi, s.62, a.mlf, Eğitim Bilimine Giriş, İstanbu 1995, s.175. 2.İ. Hakkı Erzurumlu, Marifetnô.me, İstanbul 1980, s.329.