T.C. ANADOLU ÜNİVERSİTESİ YAYINI NO: 2496 AÇIKÖĞRETİM FAKÜLTESİ YAYINI NO: 1467 GİRİŞİM FİNANSMANI Yazarlar Doç.Dr. Abdullah YALAMA (Ünite 1,5) Yrd.Doç.Dr. Çetin POLAT (Ünite 2,8) Öğr.Gör. Ekrem MERİÇ (Ünite 3,4) Yrd.Doç.Dr. Özlem SAYILIR (Ünite 6,7) Editör Yrd.Doç.Dr. Hasan BAKIR ANADOLU ÜNİVERSİTESİ i www.hedefaof.com Bu kitabın basım, yayım ve satış hakları Anadolu Üniversitesine aittir. “Uzaktan Öğretim” tekniğine uygun olarak hazırlanan bu kitabın bütün hakları saklıdır. İlgili kuruluştan izin almadan kitabın tümü ya da bölümleri mekanik, elektronik, fotokopi, manyetik kayıt veya başka şekillerde çoğaltılamaz, basılamaz ve dağıtılamaz. Copyright © 2012 by Anadolu University All rights reserved No part of this book may be reproduced or stored in a retrieval system, or transmitted in any form or by any means mechanical, electronic, photocopy, magnetic, tape or otherwise, without permission in writing from the University. UZAKTAN ÖĞRETİM TASARIM BİRİMİ Genel Koordinatör Doç.Dr. Müjgan Bozkaya Genel Koordinatör Yardımcısı Doç.Dr. Hasan Çalışkan Öğretim Tasarımcıları Yrd.Doç.Dr. Seçil Banar Öğr.Gör.Dr. Mediha Tezcan Grafik Tasarım Yönetmenleri Prof. Tevfik Fikret Uçar Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız Öğr.Gör. Nilgün Salur Kitap Koordinasyon Birimi Uzm. Nermin Özgür Kapak Düzeni Prof. Tevfik Fikret Uçar Öğr.Gör. Cemalettin Yıldız Grafiker Gülşah Yılmaz Dizgi Açıköğretim Fakültesi Dizgi Ekibi Girişim Finansmanı ISBN 978-975-06-1170-4 2. Baskı Bu kitap ANADOLU ÜNİVERSİTESİ Web-Ofset Tesislerinde 5.000 adet basılmıştır. ESKİŞEHİR, Nisan 2013 ii www.hedefaof.com İçindekiler Önsöz .... 1. Temel Finansal Kavramlar iv 2 2. Finansal Analiz ve Planlama 28 3. Yatırım ve Çalışma Sermayesi . 4. Fizibilite Etüdleri- Yatırım Kararının Alınması. 62 90 5. Girişimcilikte Finansal Destekler 118 6. Alternatif Finansal Kaynaklar ve Halka Açılma 144 7. Melek Yatırımcılar ve Risk Sermayesi 160 8. Ekonomik Krizler ve Finansal Yönetim. 180 iii www.hedefaof.com Önsöz Teknoloji ve haberleşmenin yaygınlaşması ile birlikte artan insan ihtiyaçları girişimciler için yeni fırsatları yaratırken, günümüz global dünyasında ki rekabetçi ortam da işletmeleri ciddi bir rekabet ile karşı karşıya getirmektedir. Girişimcinin sezgileri, gözlemleri ve araştırmaları sonucu geliştirdiği iş fikri ile ilgili fizibilite çalışmasının yapılması, iş fikrinin hayata geçirilmesi için gerekli olan doğru finansal kaynağın bulunması en az yatırım fikri kadar önem taşır. İş fikri ne kadar iyi olursa olsun hatalı finansal tercihler, başarılı olacağı muhtemel girişimin başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olacaktır. Bu neden ile girişim finansmanı kitabımızda; finansal yönetimin temel kavramları verildikten sonra finansal analiz ve planlama, yatırım ve çalışma sermayesi kavramları ve yönetimi konuları açıklanmış daha sonra fizibilite etütleri ile yatırım kararının alınması konusuna değinilmiştir. Başarılı bir iş fikri ile yola çıkan girişimcinin ihtiyaç duyacağı finansal kaynaklar için söz konusu olabilecek destekler ile alternatif finansman teknikleri ve halka açılma konuları incelenmiştir. Yatırımlar için finansal kaynak bulmak bir çok kişi için imkansız gibi gözükse de iyi hazırlanmış iş planları ile girişimcilerin, melek yatırımcılar ve risk sermayesi şirketlerince desteklendikleri de görülmektedir. Bu neden ile melek yatırımcı ve risk sermayesi ayrı bir ünite olarak ele alınmıştır. Son olarak globalleşen dünyada yaşanan ekonomik krizler ve bu krizler karşısında finansal yönetimin nasıl şekilleneceği konusu incelenmiştir. Kitabımız uzaktan eğitim teknikleri ile gerek öğrenci, gerekse konuya ilgi duyan girişimciler için rehber ve kaynak kitap niteliği taşımaktadır. Kitabın hazırlanmasına özveri ile katkı sağlayan yazarlarımıza ve bu süreçte emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimi sunarım. Editör Yrd.Doç.Dr. Hasan BAKIR iv www.hedefaof.com www.hedefaof.com 1 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Finans teorisine ilişkin temel kavramları tanımlayabilecek, Risk ve getiriye ilişkin temel kavramları açıklayabilecek, Paranın zaman değerine ilişkin temel kavramları tanımlayabilecek, Nakit ile ilgili temel kavramları ifade edebilecek, Rekabetçi piyasalara ilişkin temel kavramları tartışabilecek, Etkin sermaye piyasalarına ilişkin temel kavramları açıklayabilecek, Temsilcilik problemine ilişkin temel kavramları ifade edebilecek, Farklı risk türlerine ilişkin temel kavramları açıklayabilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Finans Acenta problemi Risk ve getiri Vergiler Paranın zaman değeri Risk farklılığı Nakit Etik Etkin piyasalar İçindekiler Giriş Finans Teorisinin Temel Konuları Finansmanda Temel Kavramlara Giriş Risk-Getiri İlişkisi Paranın Zaman Değeri Nakit ve İlave Nakit Akımları Rekabetçi Piyasalar Etkin Sermaye Piyasaları Temsil (Acenta) Problemi Vergiler Risk Farklılığı Etik 2 www.hedefaof.com Temel Finansal Kavramlar GİRİŞ Finans kavramı genel bir ifade ile “fon” olarak tanımlanırsa, finansman işletmenin faaliyetlerini devam ettirebilmesi için ihtiyacı olan bu “fonların sağlanması”, finansal yönetimde bu “fonların uygun varlıklara yatırılması” süreci olarak tanımlanabilir. Genel anlamda finans birbiriyle ilişkili bazı temel alanları kapsar. Bu temel alanlar, işletmenin daha etkili bir şekilde finansman yapmasını sağlayan “işletme finansmanı” ya da “finansal yönetim”; bir portföye dahil edilecek menkul kıymetleri risk ve getiri açısından inceleyen “portföy yönetimi”; finansal sistemi ve içindeki kurumları inceleyen “makro finans”; emeklilik ve sigorta gibi bireyleri ilgilendiren konularla uğraşan “bireysel finans”; faiz oranları ya da döviz kurlarındaki oynaklığın olası etkilerini araştıran “risk yönetimi” olarak sıralanabilir. İşletmeler için öncelikle önemli olan finansal yönetim ya da işletme finansıdır. Bu kapsamda finansman kavramı tüm işletme birimlerinin yöneticileri açısından da oldukça önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Finansal rakamlar bize işletme hakkında detaylı bilgiler sunması açısından da oldukça değerlidir. Finans kavramı özetle paranın nereden sağlanıp nereye harcanacağına ve paranın işletmelerinin gelecekteki potansiyel büyümeler için nasıl daha etkin kullanılacağına karar verme aşamasında yol gösteren önemli bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu kapsamda finans teorisine ait temel kavramların öğrenilmesi oldukça önemlidir. Finans teorisinin temel kavramları on temel konu başlığı altında sınıflanabilir. Bunlar; risk – getiri ilişkisi, paranın zaman değeri, nakit, ilave nakit akımları, rekabetçi piyasalar, etkin sermaye piyasaları, temsil (acenta) problemi, vergiler, risk farklılığı ve etiktir. Ünitede işletmeler açısından önemli olabilecek finans ile ilgili genel kavramalar on alt kategori altında incelenecektir. FİNANS TEORİSİNİN TEMEL KONULARI Finans teorisinin temel konuları on temel başlık altında sınıflandırılabilir. Bunlar, risk – getiri ilişkisi, paranın zaman değeri, nakit, ilave nakit akımları, rekabetçi piyasalar, etkin sermaye piyasaları, temsil (acenta) problemi, vergiler, risk farklılığı ve etiktir. Risk ve Getiri İlişkisi: Finansçılar 1950’li yıllara kadar sadece risk ve getiri arasında pozitif bir ilişkinin varlığını söylemekteydi. Ancak, 1952 yılında Harry Markowitz tarafından portföy kuramının geliştirilmesi ve Treynor’un 1961, William Sharpe’ın 1964 ve John Lintner’in 1965 yılındaki makalelerinde geliştirilen finansal varlıkların fiyatlandırması kuramı ile risk – getiri ilişkileri artık ölçülebilir hale gelmiştir. Paranın Zaman Değeri: Paranın zaman değerinden anlatılmak istenen paranın bugünkü değeridir. Bu değer hem enflasyon oranından hem de faiz oranlarından etkilenir. Paranız zaman değeri finans alanında özellikle yatırım projelerinde ve menkul kıymet fiyatlamasında kullanılmaktadır. Nakit: Finansal yönetimin amacının kar maksimizasyonundan değer maksimizasyonuna yönelmesinin nedeni nakit kavramıdır. Çünkü muhasebe ilkeleri gereği firmaların dönem sonu net karı ile dönem sonu nakit miktarı aynı değildir. 3 www.hedefaof.com İlave Nakit Akımları: Herhangi bir yatırımın ya da projenin finansal açıdan değeri, ürettiği nakit akımlarının belli bir iskonto oranıyla bugüne indirgenmiş değeridir. Dolayısıyla finansal yönetim açısından nakit akımlarının doğru bir şekilde hesaplanması hayati önem taşımaktadır. Piyasalar: Piyasalar varlıkların alınıp satıldığı, arz ve talebin kesişerek fiyatın oluştuğu yerlerdir. Piyasa yapısı ise firmaların davranışlarını etkileyen bütün özellikleri anlatmaktadır. Finans yöneticisi firmanın içinde bulunduğu piyasanın özelliklerini iyi analiz etmeli ve piyasa yapısına uygun kararlar almalıdır. Piyasa Etkinliği: Yeni bir bilginin hisse senedi fiyatına yansıma hızıyla ölçülür. Örneğin bir ekonomi kurumunun ekonomiyle ilgili veri açıklaması, Ekonomi Bakanının herhangi bir sektörle ilgili demeç vermesi ya da bir şirketin bilanço yayınlaması sonucu elde edilen bir bilgi hisse senedi fiyatlarına ne kadar çabuk yansıyorsa piyasa o kadar etkindir. Temsil (Acenta) Problemi: İşletmeyi yöneten profosyonel yöneticiler ile işletmeye sermaye ilave eden ortaklar arasındaki menfaat çatışmasından ortaya çıkmaktadır. Vergiler: Bir finans yöneticisi hangi alanda karar alırsa alsın, vergi faktörünü dikkate almak zorundadır. Aynı zamanda vergi ile ilgili yeni yasa veya düzenlemelerin özenle takip edilmesi, şirketin vergi yükümlülüklerinin başarı ile yönetilmesi finans yöneticisinin görev tanımı içinde yer almaktadır. Risk Farklığı: Finansman yöneticisi mevcut risk düzeyinde daha yüksek getirili ya da mevcut getiri düzeyinde daha düşük riskli yatırımları tercih etmelidir. Genel anlamda risk sistematik ve sistematik olmayan riskler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Sistematik riskler enflasyon, faiz, döviz kuru gibi faktörlerden meydana gelen, bütün işletmeleri belirli ölçülerde etkileyen risklerdir. Sistematik olmayan riskler ise firmanın kendisinden kaynaklanan yönetim hataları, iflas riski gibi riskler olup sadece firmanın kendisini etkiler. Etik: Davranışlar finansal yönetim açısından oldukça önemlidir. Örneğin bir firma çalışanı, şirket içinden bir bilgiyi gizlice dışarıya sızdırıp haksız bir şekilde kazanç elde ederse hem “insider trading” suçu işlemiş olur hem de etik dışı bir davranışta bulunmuş olur. Bu kapsamda bu ünitenin devamında temel finansal kavramalar yukarıda ifade edilen on temel kategori altında sınıflandırılarak tartışılacaktır. FİNANSMANDA TEMEL KAVRAMALARA GİRİŞ Finans teorisinin on temel konu başlığına göre finansal kavramlar tartışılmadan önce bazı kavramların hatırlatılması faydalı olacaktır. Finans: Finans, genel olarak, ödeme aracı sağlama şeklinde tanımlanır. Finans aynı zamanda para, mal ve mali işler anlamına da gelmektedir. Finansman: Özel ya da tüzel kişilerin yatırım, üretim ve satış faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi ve bu faaliyetlerin istenilen düzeyde sürdürülmesi için gerekli parasal değerlerin sağlanması, saklanması ve ödenmesi ve bunlarla ilgili maliyetleri de içeren, para bulma ve kullanma etkinliğidir. Özel kuruluşların finanslama faaliyetleri, bankalar ve bu yapıdaki her türlü kredi ve finansman kuruluşlarından sağlanan fonlarla gerçekleştirilir. Kamu kesimi finanslama faaliyetleri ise, emisyon, menkul değer ihracı, dış borçlanma vb. kaynaklardan sağlanan fonlarla yürütülür. Finansal Yönetim: Finansal yönetim, işletme için gerekli olan fonların sağlanması, korunması ve etkin olarak kullanılması anlamına gelir. Dünyada yaşanan globalleşme süreci ile birlikte, üretim unsurlarının, özellikle bunlardan sermayenin dolaşımının önündeki engellerin büyük ölçüde kalkarak dolaşım hızının artması, mal ve hizmetlerin dünya yönelimli üretilip pazarlanması, finansal yönetimin tanımının güncellenmesini gerekli kılmıştır. Dünyadaki yeni yönelimler ışığında finansal yönetimi; minimum riske katlanarak, ortakların refah düzeyini maksimum kılacak şekilde, ihtiyaç duyulan fonların belirlenmesi, bulunması, korunması ve etkin bir şekilde kullanılması olarak tanımlamak mümkündür. 4 www.hedefaof.com Finans, finansman ve finansal yönetim kavramlarını tanımlayınız. Finansal Yönetici: Finansal yöneticinin temel amacı işletme ortaklarının refahının en yüksek düzeyde gerçekleştirilmesidir. Ortakların refahının en yüksek düzeyde gerçekleştirilmesinin amacı, şirketin hisse senetlerinin fiyatlarının yükseltilmesi veya şirketin piyasa değerinin yükseltilmesi ile olur. Finansal Yönetimin Temel Amacı: İşletmelerde finansal yönetimin temel amacı, ortaklarının refah düzeyini yükseltmektir. Finansal yönetim bu temel ve nihai amaca ulaşabilmek için birbirine bağlı üç amacı gerçekleştirmek zorundadır: a. Karın en yükseğe çıkarılması, b. Hisse başına karın en yükseğe çıkarılması, c. İşletmenin piyasa değerinin en yükseğe çıkarılması. Karın en yükseğe çıkarılması hisse senedi başına karın en yükseğe çıkarılmasını sağlayacak, bu da işletmenin piyasa değerini yükseltecektir. İşletmenin piyasa değerinin yükselmesi, ortakların refah düzeyinin yükseltilmesi amacını gerçekleştirecektir. Gelir Tablosu: Gelir tablosu işletmenin belli bir dönemdeki gelirlerini, giderlerini ve net karını gösteren finansal tablodur. Gelir tablosu içerdiği bilgilerle aslında işletmenin bir hesap dönemlik başarı ya da başarısızlık öyküsüdür. İş hayatını düzenleyen belli başlı yasalar, hesap dönemini genellikle bir takvim yılı olarak tanımlar. Ancak işlerin nasıl gittiğini bilmek konusunda sabırsız olan yöneticiler, gelir tablosunu yaklaşık rakamlar içeriyor olsa bile, her ay sonunda görmekten memnun olurlar. Bilanço: Belli bir zamanda firmanın varlıklarının ve yükümlülüklerinin değerini gösteren finansal tablodur. Bilançoda yer alan varlıklar likidite derecelerine göre sıraya dizilirler. Dönen varlıklar işlerin normal akışı içinde bir yıldan daha kısa sürede paraya dönüşecek olan varlıklardır. İşletmeye bir yıldan daha fazla yarar sağlayacak varlıklara duran varlıklar denir. Dönen ve duran varlıkların toplamı olan toplam varlıklar ise kısa vadeli borçlar, uzun vadeli borçlar ve özsermaye ile finanslanır. Başabaş Analizi: Başabaş analizi işletmenin satışlarının maliyetine eşit olduğu, ne kar ettiği ne de zarar ettiği noktayı gösteren analizdir. Finansal planların hazırlanmasında yararlanılan bu analiz tekniği kara geçiş analizi olarak da isimlendirilir. Başabaş analizi aslında kara geçiş noktasını bulmaya yaramakla birlikte, finansal varlıkların karlılığını saptamada, yeni üretime başlama kararını vermede de kullanılır. Ayrıca, bu analiz tekniği ile fiyat değişikliklerinin, sabit giderlerin ve değişir giderlerin yapısında bir değişiklik olması durumunda, bu değişikliklerin işletme karına etkisi de ölçülebilmektedir. Sermaye Yapısı: Her işletme borç ve özsermayenin belirli bir bileşimini kullanır. Bu bileşene sermaye yapısı adı verilmektedir. Örneğin, bir işletme finansman ihtiyacının % 20’sini borç ile % 80’ini özsermaye ile karşılamış olabilir. İşletmelerin kuruluşunda, başlangıçta özkaynaklara ve daha sonraki aşamalarda ise yabancı kaynaklara ihtiyaç duyulmaktadır. İşletmenin öz kaynakları, genel olarak ödemiş sermaye, kanuni ve ihtiyati yedek akçeler ve dağıtılmamış karlardan oluşur. İşletmenin yabancı kaynakları ise genelde kısa ve uzun vadeli borçları, alınan kredileri, çıkarılmış olan tahvillerinden kaynaklanan borçları içermektedir. Sermaye Maliyeti: Sermaye maliyeti, kullanılan veya kullanılması planlanan her çeşit finansman kaynağının maliyetlerinin ağırlıklı ortalamasının alınması yolu ile ulaşılan orandır. Sermaye maliyetinin bulunmasında, kullanılan veya kullanılması planlanan kaynakların yapısal özelliklerinden doğan kaynak maliyetlerinin saptanması gerekmektedir. Her bağımsız kaynağın özelliklerine göre saptanan maliyetlerin ağırlıklı ortalaması toplam sermaye maliyetini vermektedir. Bu maliyet oran olarak ifade edilir ve bu oran yatırılan sermayenin minimum iç karlılık oranının saptanmasına yardımcı olur. Sermaye maliyeti hesaplanmadan yatırım kararları alınamaz. Sermaye Bütçelemesi: Sermaye bütçelemesi, yapılacak yatırımları harcama ve bu yatırımlardan sağlanacak gelirleri parasal olarak gösteren bir yatırım planıdır. Fonlar dar anlamda yatırım için harcanacaksa, bu fonlarla duran varlıklar satın alınacaktır. Yeni bir varlık satın alma, ya da eski bir varlığı yenileme kararı önemli bir karardır. Fabrika, makine ve donatım satınalma planları sermaye bütçesi olarak bilinir ve rasyonel planlar yapmak için gerekli karar verme işlemine de sermaye bütçelemesi denir. 5 www.hedefaof.com Yatırım Fonu: Bir yatırım fonu yatırım şirketleri olarak bilinen tasarruf araçlarının dışında bir yatırım aracıdır. Yatırım fonları hisse senetlerine, tahvil ve bonolara ve kısa dönem para piyasası araçlarına yatırım yaparlar. Bir yatırım fonu açık uçlu bir yatırım şirketidir. Bu nedenle yatırımcıları istedikleri zaman yatırım fonuna katılım payını ifade eden katılım belgesini satarak fondan çıkabileceği gibi, fona katılmak isteyen yatırımcılar katılım belgesi satın alarak fona katılabilirler. Yatırım Ortaklığı: Çeşitli küçük tasarruf sahibi kişilerin parasını bir araya getirerek, bir anonim şirket aracılığı ile bu paranın çeşitli kuruluşların hisse senetlerine yatırılması yoluyla bir portföy oluşturulmasıdır. Bu yolla bir yandan yatırımlar için kaynak sağlanırken, diğer yandan küçük tasarruf sahiplerinin tasarrufları değerlendirilmiş olmakta, aynı zamanda tasarruf sahibinin karı tek bir şirketin geleceğine kalmamaktadır. Portföy içinde çeşitli şirketlere ait hisse senetlerinin yer alması nedeniyle, o faaliyet yılında zarar eden bir şirketin kar dağıtmaması, karlı bir faaliyet yılı geçiren başka bir şirketin dağıttığı yüksek karlarla dengelenebilecektir. Risk Sermayesi: Risk sermayesi, yüksek gelişme potansiyeline sahip ve rekabet üstünlüğü olan veya olabilecek işletmelere uzun vadeli yatırımlarda bulunarak ve gerektiğinde aktif yönetsel destek ve diğer uzmanlık hizmetleri sağlayarak ekonomik değer artışı temin etmek yoluyla portföylerindeki menkul kıymetlerin değerlerini artırmak ve bu menkul kıymetleri elden çıkarmak suretiyle yüksek getiri sağlamayı amaçlayan bir finansman işlemidir. Risk sermayesi finansman biçiminin işlemesi için, mucit, girişimci, risk sermayedarı olmak üzere üç tarafa gereksinim vardır. Mucit, yeni fikri üreten kişi; girişimci yeni pazar, yeni tedarik ve finansman kaynakları bularak yeni ürün, üretim tekniği ya da örgütlenme biçimi geliştiren kişi, risk sermayedarı; risk sermayesi yatırımlarında gerekli sermayeyi sağlayan kişi ve kuruluştur. Teknik Analiz: Hisse senedi fiyatlarını öngörmede kullanılan popüler bir yöntem olan teknik analiz, hisse senetlerinin geçmiş fiyat hareketlerini ve bu hareketlerdeki trendler, grafikler ya da formasyonlar gibi bir takım oluşumları inceleyerek hisse senetlerinin gelecekteki fiyat hareketlerini öngörmeye çalışır. İnceleme sonucunda oluşan formasyonlara dayalı olarak hisse senetlerini alma ya da satma kararı verilmektedir. Teknik analiz, Etkin Piyasalar Hipotezi ile çelişmektedir çünkü; etkin piyasalar hipotezi hisse senetlerinin öngörülemeyeceğini belirtmektedir. Etkin Piyasalar Hipotezi ileriki konu başlıklarında detaylı olarak tartışılacaktır. Temel Analiz: Temel analizde önemli olan alım veya satıma konu olan hisse senedinin olması gereken fiyatı (değeri) ile piyasa fiyatı arasındaki farka göre rasyonel alım – satım kararlarını oluşturmaktır. Temel analiz; ekonomi, endüstri ve işletme analizi olmak üzere üç aşamalı olarak yapılmaktadır. Bir başka ifade ile hisse senedinin değerinin; ilgili olduğu şirketin, şirketin yer aldığı sektörün ve ekonomik ortamın koşullarına bağlı olarak belirlenmesinin gerektiği varsayılmaktadır. Döviz: Uluslararası ödemelerde geçerli olan; yabancı paralar, para işlevi gören her türlü bono, çek, poliçe, kredi mektubu, havale ve benzeri varlıklara verilen addır. Nakit biçimindeki yabancı paralara bazı uygulamalarda “efektif” döviz ismi verilmektedir. Repo: Repo, hazine bonosu ya da tahvil gibi menkul kıymetlerin, belirli bir süre sonra önceden belirlenen fiyattan geri alınması taahhüdü ile satılması işlemidir. Repo, bankalar tarafından kısa vadeli ve yüksek tutarlar için uygulanan bir yatırım aracıdır. Merkez Bankaları tarafından da kısa vadeli likidite ihtiyacını karşılamak amacıyla bankalara, vadesinde geri almak şartıyla hazine bonosu satışıyla repo işlemi yapılmaktadır. Ters Repo: Ters repo menkul kıymetlerin geri satma vaadiyle satın alınmasıdır. Ters repo isminden de anlaşılacağı üzere repo işleminin tersidir. Burada ellerinde bulunan nakit fazlasını, bir getiri elde etmek amacıyla değerlendirmek isteyen kişi ve kurumların bu nakit ile belirli bir fiyat üzerinden ve önceden belirlenen vade sonunda geri satma kaydıyla menkul kıymet almalarıdır. Barter: Terim olarak barter “takas” anlamına gelir. Ancak barter ticaret sistemi bilinen birebir karşılıklı takas işlemlerinden farklı gelişmiş bir sistemdir. Satın alınan mal ve hizmetin bedelinin üretilen mal ve hizmet ile ödendiği bir finans ve ticaret sistemidir. Barter, bir firmanın satın aldığı mal ve hizmetin bedelini kendi ürettiği mal veya hizmetle geri ödemesidir. Para olmaksızın yapılan, sahip olunan 6 www.hedefaof.com mal ve hizmete karşılık, ihtiyaç duyulan mal ve hizmetin satın alınması işlemidir. Bu sistemde de para kullanılmaktadır. Ancak diğer ticari işlemlerden farklı bir işlevi vardır. Burada para bir değer saklama aracı olarak değil, bir muhasebe birimi olarak kullanılmaktadır. Barter sistemi uygulamada, bir taraftan mal ve hizmetlerin satışında bir pazarlama ve satış tekniği olarak kullanılmakta, bir taraftan da bir finans tekniği olarak finansman ihtiyacında faydalanılmaktadır. Barter sistemi, firmaların bir araya gelerek oluşturduğu bir pazardır. Barter sistemi, barter pazarını oluşturan firmaların arz ve talepleriyle işler. Barter sistemi ile çalışan bir firma, barter ortak pazarından satın aldığı malların ve hizmetlerin bedelini, ürettiği veya ticaretini yaptığı ürünleri barter ortak pazarında satarak öder. Barter pazarına ürün satan firma, bedelini, barter pazarında satışa sunulmuş mallar ve hizmetler listesinden dilediğini satın alarak tahsil eder. Böylece, dış ticarette, iki ülke arasında belirlenen sabit bir kur üzerinden, ihracat ve ithalat işlemleri birleştirilmiş olmaktadır. İhracat yapan, ödemeyi karşı taraftan ithalat yaparak gerçekleştirmektedir. Franchising: Bir ürün ya da hizmet üzerinde imtiyaz hakkı olan özel ya da tüzel kişinin, bir başka üretici ya da tacire bu ürün ya da hizmeti belirli bir bölge ve süre ile sınırlı olmak üzere üretmek ya da satmak hakkını, bir bedel karşılığında vermesi işlemidir. Factoring: Factoring, işletmelerin genellikle kısa vadeli satışlarından doğan alacak haklarının, factor kuruluşa satılmasıyla, işletmelere fon sağlama olanağı veren bir finansman yöntemidir. Factoring işlemi yapan kuruluşlara factor denilmektedir. Başka bir deyişle, factoring, factor ile alacaklı işletme arasında yapılan ve süreklilik gösteren bir anlaşmadır. Bu anlaşma ile alacaklı işletme, 3. kişi ve kişiler üzerindeki alacaklarının tamamını veya bir bölümünü factor’e devretmeyi ve bu işlemi borçlulara bildirmeyi kabul eder. Buna karşılık factor alacakları tahsil etmeyi, ödenmeme riskini üstlenmeyi, alacak tutarlarını peşin olarak veya belirli bir vadenin bitiminde ödemeyi taahhüt eder. Amaç, işletmenin bürokratik işlemlerden kurtulması ve alacaklarını vadeden önce tahsil ederek finansman gereksinimini karşılamasıdır. Buradan anlaşılacağı gibi, factoring’de işletmelere muhasebe, tahsilât ve finansman hizmetlerinin tümü veya bir kısmı sunulmaktadır. Forfaiting: Forfaiting, mal ve hizmet ihracatından doğan ve gelecekte tahsil edilecek bir alacağın, vadeden önce satılarak tahsil edilmesidir. Alacağın satıcısına forfaitist, devralan kuruluşa forfaiter denir. Senetli ve senetsiz bir alacak forfaiting konusu olabilir. Ancak, uygulamada, poliçe ve bono gibi senetlerle temsil edilen alacaklar üzerinden forfaiting yapılmaktadır. İthalatçı, güvenilir bir borçlu değilse, forfaiter kendisine devredilecek olan alacağın, aval veya benzeri şekilde kabul edilebileceği bir banka teminatına bağlanmasını isteyebilir. Böylece, forfaiter’in alacağını tahsil edememe riski azalmaktadır. Öte yandan, alacağın ikincil piyasada işlem görmesine olanak sağlanmaktadır. Böylece, forfaiterin söz konusu alacağı vade sonuna kadar portföyünde tutmasına gerek kalmamaktadır. VDMK: Varlığa Dayalı Menkul Kıymet (VDMK), menkul kıymetleştirme yoluyla oluşturulan borçlanma araçlarına verilen isimdir. Menkul kıymetleştirme, gelecekteki nakit girişi doğuracak alacaklar, bireysel krediler ve benzeri borçlanma araçlarının bir araya getirilerek havuz oluşturulması, bu havuzlara dayalı olarak menkul kıymet türetilmesi ve havuzların kredibilitelerinin zenginleştirilerek ve derecelendirilerek yatırımcılara statılması işlemidir. Menkul kıymetleştirme geleneksel araçları ortadan kaldırarak, fon ihtiyacı duyanların, doğrudan para ve sermaye piyasalarına ulaşmalarıdır. Menkul kıymetleştirme, likit olmayan varlıkların, yatırımcılar için likit ve pazarlanabilir varlıklar haline dönüştürülmesidir. Kıyı Bankacılığı: Genellikle serbest bölgelerde faaliyette bulunan, müdahale ve denetim ile vergilemenin asgari düzeyde tutulduğu koşullarda kovertibl paralar üzerine işlem yaparak çok uluslu şirketlere ve uluslararası kuruluşlara hizmet veren bir bankacılık türüdür. Kıyı bankacılığının gelişebilmesi için ülkenin sahip olması gerekli koşullardan bazıları şunlardır; siyasi istikrar, yeterli döviz rezervleri, gelişmiş bir ulaşım ve haberleşme, nitelikli personel, uygun bir yasal çerçeve. Uluslararası mali işlemlerin oldukça liberal bir biçimde yürütüldüğü Hong Kong, Panama, Güney Kore, Filipinler, Singapur, Bermuda kıyı bankacılığının en ünlü finans merkezleridir. Forward: Forward sözleşme, satıcının belli bir ürünü ileri bir tarihte, baştan anlaşılan bir fiyat üzerinden alıcıya teslim etmesini öngören sözleşmelerdir. Sözleşmenin şartları (fiyat, miktar, kalite, 7 www.hedefaof.com zaman ve yer) alıcı ile satıcı tarafından karşılıklı belirlenmektedir. Forward sözleşmeleri taraflar arasında serbestçe yapıldığı için karşılıklı bir güven gerektirir. Diğer bir ifadeyle forward sözleşmelerde kredi riski vardır. Taraflardan birinin yükümlülüğünü yerine getirmeme riski, garanti altına alınmış değildir. Ayrıca iki taraf arasında yapılan forward sözleşmeler diğer piyasa katılımcılarının bilgisine açık değildir. Bu nedenle forward sözleşmeler net bir şekilde geleceğe yönelik fiyatlar için referans özelliği taşımazlar. Forward sözleşmelerde taraflar vade sonuna kadar pozisyonlarını kapatamazlar. Pozisyonların kapatılması sözleşmenin iptali ile mümkündür. Forward sözleşmeler, sözleşmede özel bir hüküm yoksa bir başkasına devredilemez. Ayrıca devri hukuken mümkün olsa bile her bir forward sözleşme kendine özgü hükümler taşıdığından ve standart olmadığından devri kolay değildir. Sözleşmeyi devralacak bir alıcı bulmak ve sözleşmeyi makul bir fiyatla devretmek neredeyse imkânsızdır. Futures: Belirli nitelikteki ve miktardaki bir malın veya bir mali enstrümanın, bugünden gelecekteki bir tarihte belirlenmiş bir fiyat üzerinden teslimini veya teslim alınmasını hükme bağlayan yasal sözleşmelere futures sözleşmeler denilmektedir. Futures sözleşmelerde standart teslim tarihleri ve standart varlık miktarı söz konusudur. Futures sözleşmeler belli başlı organize olmuş futures borsalarında işlem görmektedirler. Tarafların kar ve zararları günlük olarak belirlenir. Futures sözleşmeler riskten korunma, spekülasyon ve arbitraj amaçları ile kullanılmaktadır. Swap: Swap iki taraf arasında önceden belirlenen bir sistem içinde belirli bir finansal varlıktan kaynaklanan gelecekteki nakit akışlarının değiştirilmesi konusunda yapılan bir sözleşmedir. Tüm swaplarda taraflardan biri finansal piyasalarda sahip olduğu bir faydayı diğer tarafın başka bir piyasada sahip olduğu fayda karşılığında takas etmektedir. Bu durum karşılaştırmalı avantaj olarak adlandırılır. Bu kapsamda swap, riskleri değiştirmenin bir yoludur. Opsiyon: Opsiyonlar, değeri başka bir varlığın değerine bağımlı olarak değişen türev ürünlerdir. Opsiyonlar, belli bir vadeye kadar (veya belirli bir vadede), opsiyona dayanak varlık oluşturan belli miktardaki bir malı, finansal ürünü, sermaye piyasası aracını veya ekonomik göstergeyi belli bir fiyattan (kullanım fiyatı) alma ya da satma hakkını, belli bir prim karşılığında opsiyonu satın alan kişiye (lehdara) veren ancak zorunlu tutmayan, buna karşın opsiyonun satıcısını (keşidecisini) lehdar tarafından talep edilmesi halinde satmaya zorunlu tutan sözleşmelerdir. Opsiyon satan yatırımcı, opsiyonu alan kişiden tahsil ettiği prim karşılığında, opsiyonun vadesinde veya vadesi dolana kadar olan her hangi bir tarihte, opsiyona dayanak oluşturan belli miktardaki bir malı, finansal ürünü, bir sermaye piyasası aracını veya bir ekonomik göstergeyi, opsiyonu alan yatırımcının talebi halinde belirli bir fiyattan alma ya da satma yükümlülüğünü üzerine alır. Türkiye’de vadeli işlemler piyasası hakkında detaylı bilgi için www.vob.org.tr adresine bakınız. RİSK-GETİRİ İLİŞKİSİ Risk: Finansal açıdan risk, beklenen getirinin gerçekleşen getiriden sapma olasılığıdır. Yatırımcının yapmış olduğu yatırımdan sağlayacağı verimin, beklenen verimin altına düşme veya üstüne çıkma olasılığı söz konusudur. İşte bu olasılık, yatırımcı açısından yapmış olduğu yatırımın riskini oluşturur. Örneğin, bir menkul kıymetin gerçekleşen getirisi, beklenen, tahmin edilen getiriden ne kadar büyük farklılık veya sapma gösteriyorsa, söz konusu menkul kıymetin riskinin o kadar yüksek olduğu söylenebilir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta insanlara risk nedir? Sorusunu sorduğumuzda aldığımız cevapların hemen hepsinde bazı ortak noktaların dikkat çekmesidir. Buradaki ortak noktalardan ilki riskin geleceğe ilişkin “belirsizlik” çağrıştıran bir kavram olmasıdır. İkinci ortak nokta olarak risk belirsizliğin içinde “olumsuz” bir şeyin ortaya çıkma ihtimalini akla getirmektedir. Bir başka ifade ile beklentilere “ters” bir şeyin ortaya çıkma ihtimalidir. Açıkça anlaşılmaktadır ki risk kavramını duyunca zihninde geleceğe dair pozitif bir beklentiyi canlandıran birine rastlamak oldukça zordur. Beklentilere “ters” bir şeyin ortaya çıkma ihtimali genelde hep negatif olarak zihinde canlandırılmasına rağmen aslında risk beklenen sonuçtan pozitif sapma ihtimalini de içermektedir. Bu kapsamda bu sapmanın negatif olabileceği gibi pozitif de olabileceğini (gözden kaçırıldığı üzere) unutmamak gerekir. Bu 8 www.hedefaof.com çerçevede risk yönetimini en basit şekilde “geleceğe ilişkin belirsizlikten aleyhimize bir sonuç çıkması ihtimalini azaltmak veya lehimize bir sonuç çıkma ihtimalini güçlendirmek” biçiminde tanımlayabiliriz. Risk yönetim süreci risklerin tanımlanması, risklerin ölçülmesi, uygulama ve takip – değerlendirme olmak üzere dört temel bileşenden oluşmaktadır. Risklerin Tanımlanması: Risk Yönetim sürecinde öncelikle yapılması gerekenler risklerin tanımlanması ve özelliklerinin belirlenmesidir. Unutulmamalıdır ki özellikleri bilinmeyen risk yönetilemez. Risklerin Ölçülmesi: Tanımlanan risklerin sayısallaştırılıp ölçülebilir hale getirildiği aşamadır. Literatürde üzerinde yoğun olarak çalışılan bir alan olmasına rağmen hala gelişmeye çok açık bir alandır. Uygulama: Tanımlanan, ölçülen ve somut hale getirilen risklere karşı koruyucu tedbirlerinin uygulanması aşamasını kapsamaktadır. Riskten kaçınma, risk azaltımı veya risk transferi gibi risk yönetim araçları bu aşamada devreye girmektedir. Takip ve Değerlendirme: Politika ve uygulamaların başarısının sürekli takip ve değerlendirmeye tabi tutulması ve raporlanmasıdır. Takip ve değerlendirme hem risklerin iyi yönetilip yönetilmediğini hem de risklerin kabul edilebilen sınırlar dâhilinde tutulup tutulamadığı değerlendirme sürecidir. Getiri: Bir yatırımdan belirli bir dönem içinde yapılan yatırıma karşılık elde edilen gelirdir. Getiri çoğunlukla başlangıçtaki menkul değerin pazar fiyatının yüzde oranı olarak tanımlanmaktadır. Beklenen Getiri: Beklenen getiri, belli bir dönem getirileri ile bu getirilerin gerçekleşme olasılıklarının çarpımının toplamıdır. Başka bir deyişle, beklenen getiri, risk veya belirsizlik ortamında beklenen değer sonuçlarının ortalama değerini ölçmeye yarayan bir ölçüttür. Beklenen getiri basit bir şekilde hesaplanabilir. Ekonominin durgunluk dönemi yaşama olasılığı % 10 ve bu dönemin getirisi 0.05, normal bir dönem gerçekleşme olasılığı % 60 ve bu dönemin getirisi 0.60, ekonomide patlama olma olasılığı % 30 ve bu dönemin getirisi 0.90 olsun. Bu durumda beklenen getiri, [(0.10*0.05) + (0.60*0.60) + (0.30*0.90)] = % 63.5 olacaktır. İstenen Getiri Oranı: Bir yatırımcıyı yatırım yapmaya razı eden en az getiri oranıdır. Sermaye Varlıklarını Fiyatlama Modeli: Sermaye Varlıklarını Fiyatlama Modeli (CAPM) risk ile getiri arasındaki ilişkiyi açıklayan kuramdır; buna göre herhangi bir menkul kıymetin beklenen risk primi, menkul kıymetin betası ile piyasa risk priminin çarpımına eşittir. Riskten Kaçınma: Tüm koşullar eşitken, yatırımcıların riskli varlıklar arasında en az riske sahip olanı seçeceği yönündeki varsayımdır. Volatilite: Bir menkul kıymetin riskinin bir ölçüsüdür. Bir varlığın çok volatil olması ya da yüksek volatiliteye sahip olması, bu varlığın fiyatlarının çok fazla dalgalandığı anlamına gelmektedir. Çeşitlendirme: “Tüm yumurtaları aynı sepete koymayın” ifadesi ile aynı anlama gelmektedir. Eğer tüm paranızı bir varlığa yatırırsanız, geleceğiniz sadece bu varlığın performansına bağlı olacaktır. Bu varlığın değeri yükseldiğinde zengin olur; değeri düştüğünde fakirleşirsiniz. Ancak, paranızı farklı varlıklar arasında paylaştırırsanız bir başka ifade ile portföy oluşturursanız, portföy içindeki varlıklarınızın değeri zaman içerisinde dalgalanabilir ancak; portföyünüzün değeri istikrarlı olacaktır. Açığa Satış: Sahip olunmayan bir menkul kıymetin satılması işlemidir. Açığa satış işlemi bir menkul kıymetin fiyatının gelecekte düşeceği yönünde beklentiler varsa yapılmaktadır. Örneğin, ABC hisse senedinin fiyatının yakın gelecekte 65 $’dan 50 $’a düşeceğine inanılmaktadır. Bu durumda yatırımcı Gamze Hanım belli sayıda diyelim ki, 100 adet hisse senedini aracı kurumundan ödünç alır ve bu hisse senetlerini 6500 $’a satar. Birkaç gün sonra, eğer hisse fiyatları 50 $’a düşerse, Gamze Hanım 100 adet hisse senedini 5000 $’a piyasadan alır ve aracı kurumuna 100 adet hisse borcunu kapatır. Bu süreçte, Gamze Hanım 1500 $ kar eder. Eğer Gamze Hanımın beklentilerinin aksine hisse senedinin fiyatı 85 $’a yükselirse o zamanda Gamze Hanım 2000 $ ((85$ - 65$)*100) zarar elde eder. Hedging: Beklenmeyen fiyat değişimlerinin karlar üzerindeki olumsuz etkisini elimine etmeyi amaçlayan bir finansal işlemdir. 9 www.hedefaof.com Portföy: Menkul kıymet sepetidir. Örneğin, paranızın 5000 $’ını devlet tahvillerine, 4000 $’ını hisse senetlerine, 6000 $’ını hazine bonolarına yatırabilirsiniz. Bu menkul kıymetlerdeki toplam yatırımınız portföy olarak adlandırılır. Kovaryans: Kovaryans iki değişkenin zaman içindeki değişmelerinin birlikteliğinin ölçüsüdür. Kovaryans pozitifse iki yatırımın getirileri aynı yönde hareket ediyor demektir. Negatif kovaryans ise getirilerin ters yönde değişmekte olduğunu gösterir. O halde kovaryansın sayısal büyüklüğü değil işareti (yönü) önemlidir. Korelasyon Katsayısı: İki değişken arasındaki zaman içindeki değişmelerin birlikteliğinin sayısal bir ölçütüdür. Korelasyon katsayısı - 1 ile + 1 arasında değerler almaktadır. + 1’e yakın bir korelasyon katsayısı iki değişken arasında güçlü bir pozitif ilişkiyi gösterirken, - 1’e yakın bir korelasyon katsayısı güçlü bir negatif ilişkiyi göstermektedir. Korelasyon katsayısının + 1 olması ise iki değişken arasında mükemmel bir pozitif ilişkiyi, - 1 ise mükemmel bir negatif ilişkiyi gösterir. Korelasyon katsayısının 0 olması iki değişken arasında hiçbir ilişki olmadığını ifade eder. Örneğin, iki hisse senedinin getirileri arasındaki korelasyon katsayısı - 0.977 ise bu hisse senetlerinin getirileri arasında güçlü bir negatif ilişki olduğu anlamına gelmektedir. Burada portföy riskini çeşitlendirerek azaltmak isteyen rasyonel bir yatırımcının, portföyüne korelasyonu - 1 e yakın hisse senetlerini dahil etmesi gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. Akbank hisse senedi ile Konya Çimento hisse senedi arasındaki korelasyon katsayısı - 0,15 ise, bu iki hisse senedinin getirileri arasında nasıl bir ilişki olduğunu söyleyebilirsiniz? Yatırım Danışmanlığı: Yatırım danışmanlığı karşılığında bir maddi yarar sağlamak amacıyla, müşterilerine (yatırımcılara) sermaye piyasası araçları ile bunları ihraç eden ortaklık veya kuruluşlar hakkında ve benzeri konularda yönlendirici nitelikte yazılı veya sözlü yorum ve yatırım önerilerinde bulunma faaliyetidir. Yatırım danışmanlığı yapabilmek için SPK’dan yetki alma koşulu aranmaktadır. Piyasa Kapitalizasyonu: Borsaya kayıtlı şirketlerin hisse senetlerinin piyasa değerinin dolaşımdaki hisse senetleri sayısı ile çarpılarak bulunan şirket piyasa değerlerinin toplamıdır. İmtiyazlı Hisse Senedi: Kar payları bakımından adi hisse senedine göre önceliği olan hisse senetleridir. Çoğu şirket için imtiyazlı hisse senedi adi hisse senetlerine göre çok daha az önem taşır. Bununla birlikte, şirket birleşmelerinde ve diğer bazı özel durumlarda imtiyazlı hisse senedi kullanışlı bir finansman yöntemi olabilir. İmtiyazlı hisse senedi, borç gibi yatırımcıya bir dizi sabit ödeme taahhüdünde bulunur ve ender istisnalar dışında öncelikli kar payları zamanında ve tam ödenir. Bununla birlikte, imtiyazlı hisse senedi yasal olarak bir özkaynak menkul kıymetidir. Çünkü imtiyazlı bir kar payı ödemesi yönetimin kararına kalmış bir şeydir. Tek yükümlülük, imtiyazlı kar payı ödenmeden, adi hisse senedine kar payı ödenemeyeceğidir. Eğer şirket iflas ederse, ödeme kuyruğunda, imtiyazlı hisse senedi sahipleri, borçlulardan sonra, fakat adi hisse senedi sahiplerinden önce yer alır. Devlet Tahvili: Devlet tahvili yatırımcısına sabit gelir sağlayan, uzun vadeli ve devlet tarafından uzun vadeli finansman ihtiyacını karşılamak amacıyla ihraç edilen bir menkul kıymet türüdür. Devlet tahvilleri sabit faizli, değişken faizli olabildiği gibi dövize endeksli de olabilirler. Hazine Bonosu: Üzerinde faiz kuponu taşımayan ve bir yıldan kısa vadeli devlet borçlanma senetleridir. Burada unutulmaması gereken durum hazine bonolarının iskonto esasına göre satıldığıdır. Halka Arz: Bir anonim şirketinin ilk kez hisse ihracına birincil halka arz adı verilir. Birincil halka arz mevcut hissedarların kendi hisselerini devretme şeklinde olabileceği gibi, sermaye artırımı amacıyla yeni hisse satışı şeklinde de olabilir. Bu iki yöntemin her ikisinin aynı anda kullanılması da mümkündür. Zaten halka açık olan bir anonim şirketinin sermaye artırımı amacıyla hisse senedi ihraç etmesine ise ikincil halka arz adı verilir. Sermaye Arttırımı: Sermaye artırımı iki şekilde yapılır. Birincisi, sermaye artırımı gereksinimi ortaya çıktığında, sermaye artırımı şirketin özkaynakları kullanılarak yapılır. Bu tür sermaye artırımları 10 www.hedefaof.com bilançoda özkaynaklar sınıfı içerisinde yer alan yedeklerin sermayeye ilave edilmesi şeklinde gerçekleştirilir. Bu şekilde gerçekleştirilen sermaye artırımları şirkete nakit girişi sağlamaz ve “bedelsiz sermaye artırımı” olarak adlandırılır. Bedelsiz sermaye artımı gerçekleştirildiğinde, bedelsiz sermaye artışı tutarını temsil eden hisse senetleri eski ortaklara, şirket payları oranında ve bir bedel alınmadan dağıtılır. İkincisi ise, şirkete yeni ortaklar alınması şeklinde olur. Şirkete yeni ortaklar alınması (hisse senetlerinin satılması), şirkete nakit girişi sağlar. Bu tür sermaye artırımlarına “bedelli sermaye artırımı” denir. Bedelli sermaye artırımı işletmelerin, özellikle likiditesi ve kısa ve uzun vadeli borçlarını ödeyebilme gücü üzerinde olumlu etkiler yapar. Takasbank: Takasbank, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nda (İMKB) gerçekleştirilen alım/satım işlemlerinin menkul kıymet ve nakit takasının yerine getirilmesinden sorumlu merkezi takas kurumudur. Menkul kıymet alım/satım işlemlerinin takası, İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'nın (İMKB) faaliyete geçtiği tarihlerde üyelerin kendi aralarında gerçekleştirilirken, 1988 yılından itibaren Borsa bünyesinde kurulan bir müdürlük tarafından yerine getirilmeye başlanmıştır. 1 Ocak 1992 tarihinden itibaren, Borsada gerçekleşen işlemlere ilişkin menkul kıymetlerin takası ve saklama yetkisi, İMKB ve üyelerinin ortaklığı ile kurulan İMKB Takas ve Saklama A.Ş.'ye verilmiş ve şirket bu tarihte faaliyete geçmiştir. 01.01.1996 tarihinden itibaren de bu şirket, Takasbank – İMKB Takas ve Saklama Bankası A.Ş. adıyla bir sektör bankasına dönüşmüştür. Takasbank, Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) tarafından Türkiye'nin Merkezi Saklama Kuruluşu ve Ulusal Numaralandırma Kuruluşu olarak görevlendirilmiştir. Merkezi Saklama Kuruluşu faaliyetleri açısından, Takasbank'ın işlev ve faaliyetleri Sermaye Piyasası Kanunu ve SPK'nun düzenlemelerine tabidir. İMKB – 100 endeksi: İMKB Hisse Senetleri Piyasası için temel endeks olarak kullanılmaktadır. 1986 yılında 40 şirketin hisse senedi ile başlayan ve zamanla sayısı 100 şirketin hisse senedi ile sınırlanan Bileşik Endeks’in devamı niteliğindedir. Ulusal Pazar’da işlem gören şirketlerle, Kurumsal Ürünler Pazarı’nda işlem gören gayrimenkul yatırım ortaklıkları ve girişim sermayesi yatırım ortaklıkları arasından seçilen 100 hisse senedinden oluşmaktadır. İMKB - 100 endeksi ve hesaplama yöntemlerine ilişkin detaylı bilgi için http://www.imkb.gov.tr/Indexes/StockIndexesHome.aspx adresine bakınız. VOB: Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası A.Ş., Türkiye'nin ilk özel borsa kuruluşudur. 4 Şubat 2005 tarihinde İzmir'de işleme açılmıştır. Bu borsada Vadeli İşlem Sözleşmeleri risk yönetimi, yatırım, spekülasyon ve arbitraj amaçlı olarak yatırımcılar tarafından kullanılır. Çeşitli amaçlara sahip bu yatırımcılar spot piyasaya oranla daha düşük bir maliyetle bu piyasalarda işlem yapabileceklerdir. Döviz dalgalanmalarından korunmak amacıyla kurulmuş olmasına rağmen, Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası A.Ş. günümüzde daha çok spekülasyon amaçlı kullanılmaktadır. Bu borsada alım sözleşmesi veya satım sözleşmesi yapıldığında, alınan veya satılan dövizin tüm bedeli değil, % 10'u ödenmektedir. Günümüzde bu uygulama sadece döviz için değil; İMKB - 30 endeksi, İMKB - 100 endeksi, değerli maden endeksleri, petrol ve türevi olan enerji kaynakları gibi başka birçok dayanak varlık için de kullanılmaktadır. Spekülasyon amaçlı kullanımının yanında, ithalat ya da ihracat yoluyla döviz borçlanan ya da döviz alacağı olan yatırımcıların riskten kurtulmaları için iyi bir araçtır. Dayanak Varlık: Türev ürünlerinin fiyatını belirleyen ve spot piyasada alınıp satılabilen varlıklara dayanak varlık denir. Teorik olarak üzerinde alım satım işlemlerinin yapılabildiği her nesne bir türev ürüne dayanak olabilmektedir. İyi bir dayanak varlığın en belirgin özelliği mübadele edilebilir ve likit olmasıdır. Mübadele edilebilir olması bir malın alternatifleri kadar iyi olup değiştirilebilir olması; likit olması ise belirli bir zamanda aktif alıcı ve satıcı sayısının fazla olmasıdır. Her ne kadar bu iki kriteri taşıyan oldukça fazla sayıda varlık bulmak mümkünse de dayanak varlık olarak kullanılan varlıklara baktığımızda, bunların dövizler, para (faiz oranları), hisse senetleri ve emtialar olmak üzere dört grup altında toplandığı görülmektedir. Spekülasyon: Bilgiye dayalı olarak yatırım varlıklarının fiyat hareketlerinden kazaç elde etmeye çalışma işlemidir. Spekülasyon “risk üstlenme” ile de eşanlamlı olarak kullanılmaktadır. Örneğin, Halil Semih hampetrolün varilinin 2 yıl içerisinde 100 $’a yükseleceğini düşünmektedir (Piyasa tahmini 80 11 www.hedefaof.com $’dır) ve gelecekte ham petrolün varilini 80 $’dan almak için forward sözleşmesine girer. Bu durumda Halil Semih ham petrol fiyatları üzerine spekülasyon yapmaktadır. Eğer 2 yıl sonunda ham petrolün piyasa fiyatı 110 $ olursa, 80 $ üzerinden bir forward sözleşmesi yaptığı için 80 $’dan ham petrolü alır ve 110 $’a satarak 30 $ kar eder. Ancak 2 yılın sonunda ham petrolün fiyatının diyelim ki 55 $ olduğu durumda da 80 $’dan alıp 55 $’dan satacağı için zarar etme ihtimali bulunmaktadır. Arbitraj: Arbitraj piyasalar arasındaki fiyat dengesizliklerinden yararlanarak risksiz kar elde edilmesi sürecidir. Örneğin bir malın coğrafi olarak farklı iki mekânda farklı iki fiyattan işlem gördüğünü düşünelim. Bu durumda arbitrajcı malı ucuz olan yerden alır, pahalı olan yerde satar ve risksiz kar elde eder. Yabancı paraların kur farklarından kazanç sağlamaya ilişkin bir örnek verilirse, bir dövizin nispi olarak ucuz olduğu piyasadan alınıp pahalı olduğu piyasada satılması ve aradaki farktan yararlanılması işlemidir. Örneğin, New York döviz piyasasında 1 Sterlin = 1.66 Dolar iken, Londra döviz piyasasında 1 Sterlin = 2 Dolara yükselmişse, meydana gelen kur farkı arbitraj işlemini başlatır. Arbitraj yapan ilk aşamada, New York’tan Dolar vererek Sterlin satın alır; ikinci aşamada bu Sterlinleri kullanarak Londra piyasasından bu kez Dolar satın alarak bunları yeniden New York’a aktarır. Böylece kur farklarından kazanç sağlamış olur. Çeşitli piyasalarda var olan fiyat farklılıklarından yararlanmak amcıyla değerli maden, değerli evrak alım satım işlemleri de arbitraj kapsamında düşünülmelidir. Uygulamada arbitraj işlemlerinin genellikle bankalar tarafından gerçekleştirildiği görülmektedir. Arbitraj işlemini yapan arbitrajcı risk üstlenmemektedir. Dealar: Dearlarlar hem kendi adlarına hem de başkalarının adlarına işlem yapma yetkisine sahiptir. Burada hatırlatmak gerekir ki brokerler sadece başkaları adına işlem yapabilirken, kendi adlarına işlem yapamamaktadırlar. Spekülator: Spekülasyon yapan kişilere spekülatör denir. Spekülatörler ileride fiyat değişikliğine uğraması beklenen para, menkul kıymet, mal vb. varlıkları, aradaki fiyat farkından yararlanarak kar etmek amacıyla, önceden satın almakta ve beklenen fiyat değişikliği gerçekleştiğinde satmaktadır. Özellikle siyasal ve ekonomik bunalım dönemlerinde spekülatörlerin faaliyetleri, bazı durumlarda bunalımın niteliğini daha da arttırıcı rol oynayabilmektedir. Spekülatörler fiyatın gelecekteki yönünü tahmin ederek pozisyon alan yatırımcılardır. Bu kapsamda “spekülatör” kavramı genel algının aksine piyasada pozisyon alması arzulanmayan yatırımcı değildir. Spekülatörler piyasanın işlem hacmini ve likiditesini yükselttikleri için piyasada yer alması istenen yatırımcılardır. Hedger: Üstlendiği riski elimine edecek karşıt bir işlem yapan yatırımcıdır. Hedging: Hedging finans literatüründe üstlenilen riski elimine edecek karşıt bir işlem yapma faaliyeti olarak tanımlanmaktadır. Bir spot aktifte ya da pasifte alınması düşünülen pozisyonun yerine geçici olarak ikame edilen pozisyona veya mevcut bir spot aktif ya da pasif pozisyonun fiyat riskini gidermek amacıyla, pozisyonun kapatılacağı ana dek alınan ters pozisyona verilen genel bir addır. İşletmeler, hedging işlemi ile gelecekte döviz kurları, faiz oranları, hisse senedi ve ticari ürün fiyatlarındaki ters hareketlerden kaynaklanacak zararlardan korunmayı amaçlarlar. Sigorta: Sigorta, belirli bir prim karşılığında bir kimsenin para ile ölçülebilir, yasa ile korumaya değer bir sigortalanabilir menfaatine zarar veren bir rizikonun gerçekleşmesi halinde bu zararı karşılayacak tutarda sigortalının tazminata hak kazanmasını sağlayan çift taraflı bir sözleşmedir. Sigorta sözleşmesinin hukuki geçerlilik kazanabilmesi için tarafların, teminat altına alınmak istenen riziko, sigorta konusu, sigorta bedeli, sigorta süresi, sigorta şartları ve prim gibi esaslı unsurların üzerinde mutabık kalmaları gerekmektedir. Sigorta, hiçbir zaman bir kazanç kaynağı olmamakla birlikte, sigortalının refahını 12 www.hedefaof.com hasardan bir gün öncesine getirme fonksiyonu ile hem ülke ekonomisinde hem de bireyler açısından büyük önem taşımaktadır. Aktüer ve Aktüerya: Aktüer finansal riskleri değerlendirebilen, çözümler öneren, ve her çözümün uzun dönemdeki sonuçlarını irdeleyebilen bir profesyoneldir. Aktüer yalnızca bugünü değil yarınları da düşünerek finansal belirsizlikleri değerlendirir. İleriye yönelik projeksiyonlar yaparak stratejik kararlar için önerilerde bulunur. Aktüerya, hayat sigortalarının ilk uygulamaları ile birlikte 1792 yılında İngiltere'de ortaya çıkmış olan, çok güçlü bir matematiksel ve istatistiksel altyapı gerektiren, sigorta, uzun vadeli yatırımlar ve emeklilik ile ilgili fiyatlandırma ve risk analizine yönelik hesaplama ve tahmin yöntemlerinin bütününü içeren bir bilim dalıdır. PARANIN ZAMAN DEĞERİ Iskonto Oranı: Gelecekteki nakit akışlarının bugünkü değerini hesaplamakta kullanılan faiz oranıdır. Eğer 1 yıl sonraki 1’nin bugünkü değeri 0.83 ise, iskonto oranı bu durumda 1 / (1+0.2) = % 20 olacaktır. Elbette, iskonto oranı ve gelecek nakit akışları bilindiğinde, bugünkü değeri de bulabiliriz. Örneğin, yıllık % 10 iskonto oranı ile, bir yıl sonraki 100’nin bugünkü değeri ile iki yıl sonraki 150’nin bugünkü değeri toplamı 100 / (1+0.1) + 150 (1+0.1)2 = 214.88 olacaktır. Basit Faiz: Basit faiz hesaplamasında, yatırılmış olan anaparanın belli bir dönem sonunda getireceği faiz tutarı, geçerli faiz oranı üzerinden hesaplanmakta ve yatırılan anapara dönem sonunda değişmemektedir. Başka bir deyişle, belirli dönemlerde kazanılan faiz tutarını hesaplamak için her zaman aynı anapara tutarı dikkate alınmaktadır. 1000’nin % 10 yıllık faiz üzerinden, 6 yıllık faizi, 1000*0,10*6 = 600 olacaktır. Bileşik Faiz: Bileşik faiz, belirli bir döneme ait faiz tutarının anaparaya eklenmesi ile bulunan, toplam üzerinden hesaplanan faizdir. Bileşik faiz hesaplamasına basit bir örnek verilebilir. Bir tasarruf sahibi 1000’sini % 32 faiz oranı üzerinden bankaya yatırsın. Bir yılın sonunda ne kadar parası olacağı şu şekilde hesaplanabilir: 1000* (1+0,32) = 1320. Bugünkü Değer: Gelecekte elde edilecek nakit akışlarının, belli bir faiz veya iskonto oranına göre başlangıç yılına indirgenmesidir. Bu nedenle, bugünkü değer, genellikle gelecekteki ödemelerin iskonto edilmiş değerleri toplamı olarak bilinir. Bugünkü değer, daima bileşik faiz kullanılarak hesaplanır. Finans yöneticileri bugünkü değeri hesaplayarak karar vermeyi kolaylaştırırlar. Bugünkü değer, bugünkü 1’nin bir yıl sonraki 1’den daha değerli olduğunu ifade eder. Bir yatırımcı yaptığı yatırımdan 5 yıl sonra 4000 gelir sağlayacaksa ve yatırımcının iskonto oranı % 32 ise, bu yatırımcının yatırımının bugünkü değeri 4000*0,250 = 1000’dir. Bu hesaplamada 0,250, 1’nin bugünkü değer tablosundan % 32 faiz oranının 5 yıllık değeridir. Efektif faiz oranı: Faiz oranları genelde yıllık oranlar olarak ifade edilirler. Bu, yıllık nominal faiz oranıdır. Ancak, faiz dönemleri bir yıldan daha kısa ise (örneğin 3 aylık), bir yılda elde edilen gerçek (efektif) faiz Efektif Yıllık Oran olarak belirtilir. Efektif faiz oranı şu formül ile hesaplanır: m ⎛ i ⎞ EF = ⎜1 + nom ⎟ − 1. Burada m, yıl içindeki faizlendirme dönemidir. 6 ayda bir faiz hesaplamalı, m ⎠ ⎝ 2 nominal faiz oranı % 10 ise efektif faiz oranı EF = ⎛⎜1 + 0,10 ⎟⎞ − 1 = (1.05)2 – 1 = 1.1025 – 1 = 0.1025 = % 2 ⎠ ⎝ 10.25’dir. İç Karlılık Oranı: Bir yatırımdan elde edilen zımni getiridir. Örneğin, bugün 100 yatırım yaptınız ve 1 yıl sonra 120 elde ettiniz. Bu durumda iç karlılık oranı yıllık % 20 olacaktır. Benzer şekilde, nominal değeri 1000 olan 12 ay vadeli bir hazine bonosunu 909.09’ye bugün satın aldınız ve elde edeceğiniz gerçek getiri % 10 olsun. (% 10 iskonto oranından iskonto edilen 1000 bugün size 909.09 vermektedir). Burada, iç karlılık oranı % 10’dur. Genelde iskonto oranı, bir yatırımın bugünkü değerini sıfıra eşitleyen iskonto oranıdır. Hazine bonosu örneğinde, başlangıç yatırımı 909.09, getirisi ise 13 www.hedefaof.com 1000 ve net bugünkü değeri = 1000 / (1+r) – 909.09’dur. Net bugünkü değeri 0’a eşitlediğinizde ve iskonto oranı, r’yi çözdüğünüzde, iç karlılık oranını % 10 olarak bulursunuz. Yatırım: Yatırım kelimesi birbirinden farklı kavramları içine almaktadır. Yatırım kavramının halk arasındaki tanımı, gelecekte gelir elde etmek amacıyla, mevcut sermayenin (fonların) belirli alanlara aktarılması ya da kısaca ekonomik değerlerin kar amacı ile bir işe tahsisidir. Bu kapsamda, belirli bir sermayeye sahip olan bir kişinin, parasının tamamıyla ya da bir kısmıyla işyeri açması, mevcut işyerini genişletmesi, kurulu bir işyerine ortak olması ya da menkul kıymet, altın, döviz gayrimenkul vb. satın alması, bu yatırım kavramını karşılayacak şekilde kullanılmaktadır. İktisat bilimi açısında yatırım kavramı ise belirli bir dönemin yaratıcı faaliyetlerini meydana getiren donatım stokuna yapılan, diğer bir değişle belirli bir dönemde milli gelirden tüketilmeyerek reel kapital stokuna yapılan ek şeklinde tanımlanabilir. Buna göre, mevcut sermaye stokunda oluşan net artış anlamında ele alınan yatırımlar, ekonomide sermaye oluşumunu tamamlayan önemli bir halka olmaktadır. İşletme biliminde yatırım kavramı, değişik şekillerde tanımlanmaktadır. Bunlar, “yatırım, gelecekte daha fazla gelir ya da başka yararlar elde etme amacı ile yapılan harcamalardır”, “yatırım, sabit üretim araçlarına yapılan ilavelerdir”, “yatırım, sermayenin ayni ya da mali varlıkları ele geçirme amacı ile harcanmasıdır”, “yatırım, belirli bir zamanda bir defaya mahsus olmak üzere yapılan ve birbirini takip eden devrelerde gelir elde etme olanağı veren harcamalardır” şeklindedir . Yatırım Projesi: Bir plan dahilinde başlama ve bitiş zamanı açıkça belirlenmiş, sınırlı kaynaklarla gerçekleştirilebilecek mal ve hizmet üretimine ilişkin faaliyetler kümesine yatırım projesi adı verilmektedir. Basit ifadeyle, yatırım projesi bir yatırım önerisidir. Yatırım projesi, yatırımın ekonomik ömrü, yatırım dönemi ve tasfiye dönemine ilişkin olarak, risk ve belirsizlik koşulları da dikkate alınmak suretiyle karlılığın ve yararlılık derecesinin ölçülmesi ve gerçekleşebilirliğinin belirlenmesi amacına yönelik bir plan olarak hazırlanır. Büyük ölçüde kaynak ayırmayı gerektiren yatırım kararının sezgiler ile alınması düşünülemeyeceğine göre, doğruluğunu kanıtlayacak bir projeye dayandırılması gerekir. Girişimci: Kar elde etmek amacı ile riski üstüne alarak, başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere mal ve hizmet ortaya çıkarmak için üretim faktörlerinin tedarik ve birleştirilmesi olanağını sağlayan kişidir. Mal veya hizmetin ortaya konabilmesi için gerekli üretim faktörlerinden biri olarak kabul edilen müteşebbis, diğer üretim faktörleri toprak, emek ve sermayeyi bir araya getirip, birleştirme görevini üstlenmiştir. Bu açıklamalar ışığında müteşebbisin fonksiyonları şöyle sıralanabilir: riski ve belirsizliği üstlenmeli, mal veya hizmet ortaya koymak için üretim faktörlerini tedarik etme ve üretilecek mal ve hizmetlere karar vererek gerekli girdi bileşimlerini belirleme, taleple ilgili beklentilere göre üretim miktarını belirleme. Risksiz Faiz Oranı: Hazine bonosu faizi gibi geri ödenmeme riski olmayan faiz oranıdır. Enflasyon Pirimi: Finansal piyasaların, beklenen enflasyon oranı nedeni ile riski olmayan reel faiz oranına eklediği primdir. Örneğin, hazine bonosunun 14 Ekim 1999 günkü yıllık faiz oranı olan % 92 enflasyon primini içermektedir. % 92’ye riski olmayan faiz oranı denmektedir. Bizim her gün izlediğimiz hazine bonosu faizi riski olmayan reel faiz oranı değil, riski olmayan faiz oranıdır. Nominal Faiz: Nominal faiz oranı, reel faiz oranı ile beklenen enflasyonun toplamıdır. Ne reel faiz oranı ne de beklenen enflasyon doğrudan gözlenemediği için, nominal faiz oranının doğru bileşeni bilenmemektedir. Ancak, genellikle gelecek enflasyonu öngörmek için son dönemlerdeki enflasyon oranları kullanılmaktadır. Bu nedenle, nominal faiz oranları gözlemlenerek ve geçmiş enflasyon oranları dikkate alındığında, reel faiz oranları hakkında bir bilgiye ulaşılmış olunur. Neden reel faiz oranları ile beklenen enflasyon oranının toplamı olan nominal faiz oranı talep edilir? Bunu anlamak için, enflasyonun olmadığı ve fiyatların hiç değişmediği bir dünyada yaşadığımızı düşünün. Bugün 100 biriktirirsek, bugünkü harcamamızı ertelediğimiz için gelecek yıl 100’den daha fazlasına ihtiyaç duyarız. Çünkü harcamamızı ertelememizin bedelini isteriz. Diyelim ki bu bedel % 3 olsun. Bu durumda bugün 100 tasarruf etmenin karşılığında gelecek yıl 103 elde edeceğiz demektir. Diyelim ki 1 adet elmanın fiyatı 1 olsun. Bu durumda harcamamızı erteleyerek 3 elma daha fazla talep ediyoruz. Burada % 3 reel faiz oranını göstermektedir. Şimdi enflasyon oranının % 7 olduğunu düşünün. Gelecek yıl elmanın fiyatı bu durumda 1.07 olacaktır. Eğer hala harcamamızı ertelediğimiz için % 3 talep edersek, 14 www.hedefaof.com bir yıl sonra sadece 103/1.07 = 96.26 elma alabiliriz. Peki hala 103 adet elma alabilmek için ne kadarlık bir bedel talep etmeliyiz? Kabaca bir hesap yapıldığında 103 elma almak için talep etmemiz gereken bedel % 10 olmaktadır. Bu % 10 enflasyon oranı ile reel faiz oranının toplamıdır. Reel Faiz: Nominal faiz oranının enflasyon oranı ile deflate edilmesi ile ortaya çıkan orandır. Örneğin, enflasyon oranının % 100 olduğu bir ortamda, verilen faiz oranı % 110 ise reel faiz oranı verginin olmadığı bir durumda %10 olacaktır. LIBOR: Londra bankaları arasında günlük olarak belirlenen, dolar mevduatı faiz teklif oranıdır. Genellikle, üç – altı ay vadeli krediler için geçerli olan bu faiz oranı, uluslararası kredi işlemlerinde referans olarak kabul edilir. NAKİT VE İLAVE NAKİT AKIMLARI Kar: Dördüncü üretim faktörü olarak kabul edilen “teşebbüs” unsurunun üretimden almış olduğu paya verilen isimdir. Genel olarak, bir firmanın üretimi için yaptığı harcamalarla, bu üretimin piyasada satılması sonucu elde ettiği gelir arasındaki fark olarak tanımlanan karın günlük ekonomik yaşamda çeşitli türleri söz konusudur. İşin sahibi olan küçük müteşebbisin elde etmiş olduğu kar içinde, müteşebbisin kullandığı kendi özkaynaklarının payı ile kar iç içe geçmiş durumdadır. Buna brüt kar denilmektedir. Anonim şirket tipindeki büyük firmalarda üretimin piyasada satışından elde edilen toplam gelirden toplam harcamaların çıkartılması ile firmanın muhasebe karı bulunur. Muhasebe karından ekonomik kar kavramına geçebilmek için, firma sahiplerinin üretimde kendi emek, toprak ve sermayelerini kullanmaları halinde bu faktörlerin payları olan ücret, rant ve faizin firma gelirinden çıkartılması gerekmektedir. Saf kar ise, firma gelirinden bütün genel masraflar ödendikten, hammadde ve üretim faktörlerine gerekli ödemeler yapıldıktan sonra, amortisman ve gelecekteki belirsizlikler için ayrılan payların ilave edilip toplam gelirden çıkartılmasından sonra kalan farkı ifade etmektedir. Brüt Kar: Bir şirket müşterisine satmış olduğu her bir birim üründe brüt kar yaratmaktadır. Eğer bu bir ürün ise brüt kar, ürünün satıldığı fiyat ile bu ürünü üretmek için katlanılan birim işçilik ve malzeme maliyetleri arasındaki farktır. Örneğin, eğer bir elektrik aracın işletmeye işçilik ve malzeme maliyeti 20 ise ve bu ürün 50’ye satılıyorsa, her birim başına brüt kar 30 olacaktır. Eğer şirket bir hizmet satıyorsa, brüt kar müşteriye giden faturanın miktarı ve o hizmetin sağlanmasındaki emek, malzeme ve ekipman maliyetlerinin toplamı arasındaki farktır. Örneğin bir mühendislik şirketi bir plan için 1500 fiyat biçiyorsa ve bu üretimin maliyeti toplamda 1000 (100’si emek maliyeti olmak üzere) ise, bu durumda brüt kar her birim sözleşme başına 1500 – 1000 = 500 olacaktır. Kar Payı: Adi hisse senedi yatırımlarından elde edilen gelirdir. Nasıl ki tahvili elde tutmanın getirisi faiz kazancı ise, hisse senetlerini elde tutmanın getirisi de karpayıdır. Karpayı hisse senedini aldığınız firma tarafından ödenir. Nakit: Kâğıt veya madeni para şeklinde, ödeme aracı olarak elde hazır bulundurulan değerdir. Nakit Akışı: Bir şirkete, organizasyona, hane halkına ya da herhangi bir finansal kuruma giren ya da çıkan fiili nakit miktarıdır. Örneğin, bir şirket 100.000’ye bir makine satın almış olsun. Bu 100.000 bir nakit çıkışıdır. Serbest Nakit Akışı: Serbest nakit akışı, firmanın bir yıl içindeki toplam nakit girişlerinden, faaliyetlerin, tüm yatırımların ve vergilerin sebep olduğu nakit çıkışları düşüldükten sonra kalan ve firmaya fon sağlayan kişilere (alacaklılar, öncelikli ve adi hisse senedi sahipleri) ödenebilecek nakit tutar demektir. Firmanın pazar değerini serbest nakit akışının büyüklüğü ve riski belirler. Nakit Akım Tablosu: Belli bir zaman diliminde firmanın nakit girişlerini ve nakit çıkışlarını gösteren finansal tablodur. Likit Varlıklar: Bir işletmenin bir değer kaybına uğramadan kısa sürede nakte dönüştürebileceği varlıklarıdır. Likidite, nakte yakınlık derecesini ifade eden bir kavramdır. Bir varlık, sahibi tarafından ne kadar kısa sürede ve ne kadar az bir değer kaybıyla nakte dönüştürülebilirse, o kadar likit kabul edilir. Buna göre en likit varlık işletmenin ya da kişinin sahip olduğu nakit diğer bir deyişle paradır. İstenildiği 15 www.hedefaof.com anda paraya çevrilebilen devlet tahvilleri bile likit varlıklar iken, bir işletmenin sahip olduğu makinaların fabrika binalarının likiditesi düşüktür. Çalışma (İşletme) Sermayesi: Bir işletmenin dönen varlıkları (nakit, menkul değerler, alacaklar ve stoklar) işletme sermayesi ya da çalışma sermayesi olarak anılır. Bu varlıkların özelliği, işletme faaliyetleri sırasında bir türden başka bir türe dönüşmeleridir. Örneğin, peşin ödemeyle hammadde alındığında nakit hammadde stoklarına dönüşmüş olur. Söz konusu hammaddeler üretimde kullanıldığında sırasıyla önce yarı mamul sonra mamul stoklarına dönüşür. Mamuller satıldığında alacaklara, alacaklar tahsil edildiğinde ise paraya dönüşür. Böylece nakitle başlayan döngü, tekrar nakitle tamamlanmış olur. Bu döngüye faaliyet döngüsü, bu döngünün tamamlanması için geçen süreye ise nakde dönüşüm süresi adı verilir. Net İşletme Sermayesi: İşletme sermayesi ile kısa süreli borçlar arasındaki farka net işletme sermayesi adı verilmektedir. Net işletme sermayesi pozitif ya da negatif değer alabilir. Dönen varlıkların kısa süreli borçlardan fazla olması durumunda oluşan pozitif net işletme sermayesi, dönen varlıkların uzun süreli kaynaklarla fonlanan kısmını temsil eder. Negatif net işletme sermayesi duran varlıların kısa süreli kaynaklarla fonlanan kısmıdır. Likidite: Bir varlığın hızlı bir şekilde ve değerinden kaybetmeksizin paraya çevrilebilme gücüdür. REKABETÇİ PİYASALAR Piyasa: Satın almak istedikleri mal, hizmet veya menkul kıymetler için gereken satın alma gücüne sahip alıcılar ile alıcıların talep ettikleri mal, hizmet veya menkul kıymetlere sahip olup da bunları satmak isteyen satıcıların amaçlarını gerçekleştirecek şekilde buluşmalarını sağlayacak her türlü ortamdır. Piyasaların oluşması için belli mekânın oluşma zorunluluğu yoktur. Alıcı ve satıcılar belirli bir mekanda karşı karşıya gelebilecekleri gibi, telefon, fax, internet, ATM, internet gibi bir çok değişik iletişim ortamı kullanarak da karşılaşabilirler. Mal Piyasası: Mal bir gelir sağlamak amacıyla ticareti yapılan ticari bir varlıktır. Hizmetlerde bu kapsamda değerlendirilmektedir. Mal piyasaları mal ve hizmetler ile bu mal ve hizmetlerin üretiminde kullanılan üretim faktörlerinin ticaretinin yapıldığı piyasalardır. Bu piyasalara enerji piyasası, altın piyasası örnek gösterilebilir. Finansal Piyasa: Bu piyasalara finansal varlık piyasaları da denilmektedir. İşletmelerinin veya fon gereksinimi olan kuruluşların fon talepleri ile fon arz edenlerin fon arzının karşılaştığı piyasalardır. Finansal araçlar veya varlıklar fiziki mallardan farklı olarak, taşıyıcısına direkt olarak bir hizmet sağlamaz, genellikle finansal varlıkları satan (fon talep eden) kurumların varlıkları üzerinde bir talep hakkı doğururlar. Finansal varlık; hisse senedi niteliğinde ise bir ortaklık ilişkisi doğurur. Bu piyasalarda genellikle menkul kıymetler işlem görmektedir. Bir başka ifade ile finansal piyasalar tasarruf yapanlar (fon arz ederler) ile yatırım yapanların (fon talep edenler) karşılaştığı piyasalardır. Fon fazlası ve fon gereksinimi olanlarının varlığı piyasaların varlığını oluşturur. Sermaye Piyasası: İşletmelerin, özellikle halka açık anonim ortaklıkların orta ve uzun vadeli fon gereksinimlerini karşıladıkları bir faktör piyasasıdır. Bir başka ifade ile sermaye piyasaları, uzun vadeli fon arz ve talebinin karşılaştığı piyasalardır. Birinci El Piyasa: Finansaman gereksinimlerinin karşılanmak amacıyla ihraçları planlanan menkul kıymetlerin ilk satışının gerçekleştirildiği piyasalardır. Birinci el piyasalarda menkul kıymetlerin satışının gerçekleştirilmesi, ihracı yapan şirket veya kuruma nakit girişi sağlar. Birinci el piyasalara ilk ihraç piyasaları da denilmektedir. İkinci El Piyasa: Menkul kıymetlerin birici el piyasada satıldıktan sonra, yatırımcıların almış oldukları menkul kıytmetleri satmaları veya bir başka yatırımcıdan menkul kıymet almaları şeklinde işlemlerin gerçekleştirildiği piyasalara ikinci el piyasa denilmektedir. İkinci el piyasalar menkul kıymetlerin likiditelerini sağlar. İkinci el piyasada yapılan işlemler menkul kıymet ihraç etmiş olan şirkete nakit girişi sağlamaz. 16 www.hedefaof.com Piyasa Derinliği: Piyasada gerçekleşen işlem miktarı veya tutarını ifade etmektedir. Piyasa Genişliği: Piyasada işlem gören menkul kıymet veya finansal araç çeşitliliğini ifade etmektedir. Para Piyasası: Kısa vadeli fon arz ve talebinin karşılandığı piyasalara para piyasası denilmektedir. Spot Piyasa ve Vadeli Piyasa: Vadeli işlemler piyasasında işlem gören forward sözleşmeler, gelecek sözleşmeleri, opsiyonlar gibi türev enstrümanlar hisse senedi, tahviller vb. gibi spot piyasa enstrümanlarına dayanak olarak çıkarıldıklarından spot ve vadeli işlem piyasaları arasında yakın bir ilişki vardır. Her malın bir spot fiyatı vardır. Spot fiyat, peşin fiyat olarak da ifade edilmektedir. O halde spot fiyattan kasıt malın hemen tesliminde geçerli olan pazar fiyatıdır. Örneğin, bir marketten bir kilo mercimek aldığımızda ödediğimiz fiyat mercimeğin spot fiyatıdır. Benzer biçimde bir külçe altını hemen teslim yoluyla satın aldığımızda ödenen bedel de spot fiyat olacaktır. Bu kapsamda bir külçe altının peşin pazarda hemen teslim yoluyla satın alınabileceği gibi, gelecekte belirli bir tarihte teslim koşuluyla da (vadeli işlem sözleşmeleri aracılığıyla) satın alınabileceği unutulmamalıdır. Vadeli işlem, anlaşmanın bugün yapılmasına rağmen anlaşma yükümlülüklerinin gelecekte yerine getirilmesi sürecine genel olarak verilen isimdir. Belirli bir miktar veya nitelikteki ürünü (ya da finansal enstrümanı) belirli bir vadede, önceden belirlenen fiyattan alma veya satma yükümlülüğü veren sözleşmelere vadeli işlem sözleşmeleri denir. Tezgahüstü Piyasa: Finansal araçların alım-satım işlemlerinin belli kurallara bağlanmadığı ve bu işlemlerin herhangi bir fiziksel mekâna bağlı kalmadan yapıldığı piyasalar tezgahüstü piyasalardır. Tahtakale piyasası ülkemizde tezgahüstü piyasalara örnek gösterilebilir. Bu piyasalar organize olmuş piyasalardan daha yüksek işlem hacmine sahiptir ve organize piyasaların önemli bir alternatifidir. Tezgahüstü piyasalarda aracılar yüz yüze değil, birbirlerine telefon ve internet ağları ile bağlanarak işlem yaparlar. İşlemler genellikle iki finansal kurum ya da bir finansal kurum ile kurumsal müşterisi arasında yapılmaktadır. Finansal kurumlar işlem hacmi yoğun olan enstrümanlarda piyasa yapıcısı olarak faaliyet gösterirler. Bu nedenle finansal kurumlar alış ve satış fiyatlarını belirleme üzerinde etkilidir. Tezgahüstü piyasalarda yapılan telefon görüşmeleri genellikle kayıt altına alınmaktadır. Sözleşme üzerine herhangi bir anlaşmazlık olduğunda, bu anlaşmazlığı çözmek için bu kayıtlara başvurulmaktadır. Derecelendirme: Derecelendirme bir varlığın taşıdığı bazı özelliklerin kalite düzeyinin belirlenmesini ifade etmektedir. Finansal piyasalar açısından derecelendirme farklı anlamda kullanılmaktadır. Derecelendirme özellikle uluslararası piyasalardan kaynak sağlayan ülke ve kuruluşların dış borç anapara ve faiz ödemelerini zamanında ödeyememe riskini ölçmek için kullanılan bir araçtır. Tam Rekabet Piyasası: Bir mal için tek bir fiyatın geçerli olduğu ve bu fiyatın da sadece arz ve talep tarafından belirlendiği piyasa türüdür. Tam rekabet piyasasının dört özelliğinden bahsedilebilir: Piyasada Çok Sayıda Alıcı ve Satıcının Olması Gerekir: Bu koşulun bir sonucu olarak, hiçbir alıcı ya da satıcı fiyatları etkileyememeli ve firmalar birbirinden bağımsız olarak hareket edebilmelidir. Piyasada yer alan taraflar, yani alıcı ve satıcılar, piyasa arz ve talebini etkileyemeyecek kadar küçük olmalıdır. Piyasadaki Firmalar Tarafından Satılan Ürünler Homojen Olmalıdır: Bu piyasadaki her firma tarafından satılan ürün, başka bir firma tarafından satılan ürünün tam ikamesi olmalıdır. Homojenlik koşulu olarak da adlandırılan bu özellik kapsamında, tüketiciler aynı olduklarına inandıkları ürünün, çok sayıdaki satıcıları arasında tercih yapabilmelidir. Piyasadaki Taraflar Fiyat, Kalite vb. gibi Konular Hakkında Tam Bilgiye Sahip Olmalıdır: Açıklık ya da tam bilgi koşulu olarak da adlandırılan bu özellik çerçevesinde, tüketiciler seçeneklerin tümüne ait bilgilere sahip olmalıdır. Firmalar Herhangi Bir Ciddi Engel Olmaksızın Piyasaya Serbestçe Girebilmeli ve Çıkabilmelidir: Örneğin kaynaklar, kaynak akışkanlığını engelleyen kamusal düzenlemeler olmaksızın piyasanın içine veya dışına hareket edebilmelidir. Bu durum mobilite koşulu olarak da isimlendirilmektedir. 17 www.hedefaof.com Detaylı bilgi için Marc Levinson, Guide to Financial Market, Bloomberg Press, 2010, UK kitabına bakınız. ETKİN SERMAYE PİYASALARI Tesadüfî Yürüyüş: Menkul kıymet fiyatlarının tesadüfi olarak hareket ettiği ve öngörülemez olduğu durumdur. Diyelim ki yatırımcı Gamze Hanım hisse senedi fiyatlarının öngörülebilir olduğunu gözlemledi. Bu bir yatırımcı için bulunmaz bir fırsattır. Eğer yatırımcılar, hisse senedi fiyatlarını öngörmek için Gamze Hanımın modelini kullanırlarsa, bu durumda modelin fiyatlarının yükseleceğini gösterdiği hisse senetlerini alıp, düşeceğini belirttiği hisse senetlerini satarlarsa sürekli karlar elde edebilirler. Etkin Sermaye Piyasaları: Etkin sermaye piyasaları, menkul kıymet fiyatlarının piyasaya yeni gelen bilgiye anında tepki verdiği ve menkul kıymet fiyatlarının menkul kıymete ilişkin tüm bilgileri yansıttığı piyasalar olarak tanımlanmaktadır. Geçmiş 20 yılın en ilginç ve önemli akademik çalışmaları sermaye piyasalarının etkinliğini test etmiştir. Bu araştırmaların bulguları yatırımcılar ve portföy yöneticileri için önemli çıkarımlar sağlanması açısından önemlidir. Etkin Piyasalar Hipotezi: Etkin piyasalar hipotezine göre, menkul kıymet fiyatları pazara ulaşan tüm bilgileri yansıtmaktadır. Rekabet koşullarının geçerli olduğu piyasalarda bir mal veya hizmetin fiyatı, o mal veya hizmetin arz ve talebinin eşitlenmesi ile ortaya çıkar. Bu fiyat, aynı zamanda herkesin ulaşabildiği bilgilere dayanan ve tarafların üzerinde uzlaştığı fiyat olacaktır. Yeni gelen bir bilgi, piyasa tarafından yorumlanır ve ortaya o mal veya hizmet için yeni fiyat çıkar. Yeni bilgi girişi hisse senetleri fiyatlarını etkilemektedir. Etkin Piyasalar Hipotezi’ne göre hisse senedi fiyatı, herkes tarafından ulaşabilen bilgiyi yansıtır. Bu hipotezin sadece hisse senetleri piyasasında değil, tüm piyasalarda geçerli olduğunu savunulur. Hipoteze göre piyasa etkinliği, fiyat uyarlamasının, yeni bilgi karşısında hangi hızda ve hangi doğrulukta gerçekleştiğine bağlıdır. Diğer bir ifadeyle, piyasaya yeni giren bilgi sonucunda, fiyatlar yeni bilgiye doğru ve hızlı bir biçimde uyarlanıyorsa o piyasa etkindir. Bu teoriye göre etkin bir piyasada bir yatırımcının anormal getiri sağlaması mümkün değildir. Fama etkin piyasayı mevcut tüm bilgilerin fiyatlara tam olarak yansıması olarak tanımlamıştır. Fama, piyasa etkinliğini bilgi girişinin çeşitlerine göre sınıflandırmıştır. Buna göre etkin piyasalar hipotezi derecelerine göre üç gruba ayrılmıştır: Zayıf Formda Etkin Piyasa: Hipotezin en düşük derecesidir. Zayıf formda etkinlikte, yatırımcının geçmiş fiyat hareketlerini kullanarak normalin üstünde getiri elde edemeyeceği varsayılır. Buna göre teknik analiz, zaman serileri ve benzer analizlerin hiçbir yararı yoktur. Yarı Formda Etkin Piyasa: Hipotezin ikinci derecesi olan yarı güçlü formda bir piyasada yatırımcının geçmiş fiyatlara ek olarak, kamuya açıklanmış bilgileri kullanarak normalin üstünde getiri sağlayamayacağı varsayılır. Temel analiz, mali tablolar analizi ya da şirketlerle ilgili diğer güncel bilgiler yatırım kararı verilirken dikkate alınmamalıdır. Güçlü Formda Etkin Piyasa: Hipotezin en yüksek derecesi olan güçlü form etkin bir piyasada ise yatırımcının, kamuya açıklanmamış özel bilgilerle normalin üstünde getiri sağlayamayacağı varsayılmaktadır. Piyasa güçlü formda etkin olduğunda, o piyasada hiçkimse -içeriden öğrenenler, büyük fon yöneticileri, en önemli analistler- anormal getiri elde edemezler. Zayıf, yarı güçlü ve güçlü formda etkinlik nedir? Açıklayınız. Anomali: Fama’nın ortaya koyduğu etkin piyasalar hipotezinin varsayımına göre hiçbir yatırımcı normalin üstünde getiri sağlayamaz. Ancak etkin piyasalar hipotezinin ortaya koyduğu bu varsayım ile çelişen ampirik bulgulara rastlanmıştır. Hipotez ile bağdaşmayan bu bulgulara normalden sapma anlamına gelen “anomali” denmektedir. 18 www.hedefaof.com TEMSİL (ACENTA PROBLEMİ) PROBLEMİ Temsilcilik Sorunu (Agency Problem): Halka açık anonim şirket olarak isimlendirilen şirketlerde, sermaye hisseleri patronun kim olduğunun belli olmayacağı şekilde dağılmış olabilir. Bu durumda, ellerine önemli bir güç geçmiş olan şirket yöneticileri, kendi kişisel kazançlarını ön plana çekerek, hissedarların servetinin maksimizasyonu hedefinden sapma gösterebilirler. İş güvenliği, yaşam biçimi, şoförlü lüks arabalar, pahalı klüp üyelikleri, işadamı sınıfında seyahatler, 5 yıldızlı otellerde konaklamalar, aşırı lüks biçimde döşenmiş ofisler vs.’ nin tümü, aslında hissedarlardan yöneticilere servet transferi anlamını taşır ve bu sorun finans literatüründe temsilcilik sorunu olarak bilinmektedir. Üzerinde görüş birliği sağlanan mekanizmalardan biri pazar güçleridir. Gelişmiş pazar ekonomilerinde, yatırım fonları ve yatırım ortaklıkları, hayat sigorta şirketleri, emeklilik fonları gibi kurumsal yatırımcılar anonim şirket hisselerine blok halinde yatırım yapmaktadırlar. Bu kurumsal yatırımcılar şirkette bir temsilcilik sorunu olduğunu hissettiği anda, oy haklarını kullanarak şirket yönetimini değiştirebilirler. Bir başka pazar mekanizması ise düşmanca ele geçirme’dir. Düşmanca ele geçirme bir şirketin mevcut yönetim kurulunun desteklemediği bir başka şirket ya da grup tarafından satın alınmasıdır. Bu tür ele geçirmeler, şirketin iyi yönetilmediği, bu nedenle de hisselerin cari pazar değerinin, gerçek değerin altında olduğu düşüncesiyle yapılır. Düşmanca ele geçirmelere karşı uygulanabilecek bazı taktikler varsa da, ele geçirilme ve işini kaybetme korkusu, yöneticileri hissedarların çıkarları doğrultusunda hareket etmeye zorlayan bir etkendir. Diğer bir mekanizma, şirket hissedarlarının temsilcilik maliyetleri adı verilen bazı maliyetlere katlanarak yönetici – hissedar çıkar çatışmalarını en aza indirmektir. Temsilcilik maliyetleri, iç denetim sistemlerinin kurulması, yöneticilerin dürüst olmayan davranışlarının sebep olacağı muhtemel şirket zararlarının telafisi için mali sorumluluk sigortası yaptırılması ve yöneticileri hissedarların çıkarlarına hizmet etmeye özendiren mali teşvik sistemlerinin geliştirilmesi için katlanılan maliyetlerdir. Temsilsilcilik sorununa rağmen anonim şirketlerin hayatlarını sürdürmelerine yardımcı olan mekanizmaları açıklayınız. Kurumsal Yönetim: Kurumsal yönetim, yöneticilerin sorumluluğunu ortakların sorumluluğundan daha geniş bir kapsamda tanımlayan bir yönetim anlayışıdır. Yönetim şirket ortakları dışında; şirketin müşterilerine, çalışanlarına, tedarikçilerine ve toplumdaki diğer çıkar sahiplerine karşı da sorumludur. Bu sorumluluğun yerine getirilmesi açısından temel gereklilikler; şirket yönetiminin kararlarını adil ve sorumluluk duygusuyla alması, şeffaflık ve hesap verilebilirliktir. Entelektüel Sermaye: Bu güne kadar bu konu üzerinde çalışanların hem fikir oldukları bir entelektüel sermaye tanımı bulunmamaktadır. Çeşitli yazarlar entelektüel sermayeyi farklı biçimlerde tanımlamışlardır. Hugh Mc Donald entelektüel sermayeyi bir kuruluşun içinde bulunan ve ilave avantaj yaratmada kullanabileceği bilgi olarak tanımlamaktadır. Bu tanım entelektüel sermayenin ne olduğundan çok neye yaradığını anlatır. Thomas A. Steward ise entelektüel sermayeyi zenginlik yaratmak üzere kullanıma sokulabilecek entelektüel malzeme, yani; bilgi, enformasyon, entelektüel mülkiyet ve deneyim olarak ifade etmiştir. Gutherie’den “bir işletmenin gayri maddi varlıklarının değeridir” şeklinde bir başka tanım gelmiştir. Grafsan ve Leif Edvisson “insan persfektifinden geleceğin değerlerini yaratmada yardımcı olabilecek kazanılmış anlayışların toplamıyla birlikte ilişkileri de kapsayan bir kavramdır” diyerek entelektüel sermyeyi tanımlamışlardır. David Klein ve Laurence Prusak ise daha yüksek değerli bir varlık üretmek üzere formalleştirilmiş, elde edilmiş, harekete geçirilmiş entelektüel malzeme olarak entelektüel sermayeyi tanımlayarak bir başka bakış açısı getirmişlerdir. Bu tanımın üstün tarafı entelektüel sermaye ve malzeme arasında bir ayrıma gitmesidir. Annie Brooking’e göre entelektüel sermayenin tanımı ise işletmenin faaliyetlerini sürdürmesini sağlayan maddi olmayan varlıkların tümü şeklindedir. Yine entelektüel sermaye kavramı muhasebe açısından defter değeri ile piyasa değeri arasındaki fark olarak ifade edilmiştir. Union Fenosa (İspanya’nın en büyük firmalarından birisi) ise “entelektüel sermaye şimdi ve gelecekte, örgütün kar yaratma yeteneğini güçlendiren soyut varlıkların toplamıdır” şeklindeki ifadesiyle konuya farklı bir tanımla yaklaşmıştır. Görüldüğü gibi entelektüel sermaye birçok yazar veya kurum tarafından farklı şekilde ifade edilmiştir. Bu tanımların ulaştığı 19 www.hedefaof.com sonuçlardan yola çıkarak bir entelektüel sermaye tanımı yapmak gerekirse; entelektüel sermaye bir işletmenin içinde bulunan ama bilançolarında tam olarak görülemeyen, işletmeye rekabet üstünlüğü sağlayan, geleceğin değerlerini yaratan, işletmedeki maddi olmayan varlıkların tümünü kapsayan, bilgi, enformasyon, entelektüel mülkiyet ve deneyimin değere dönüşmüş biçimidir. VERGİLER Vergi: Kamu giderlerini karşılamak üzere, devletin, vergileme yetkisine dayanarak ve tek taraflı olarak, kişilerin gelir ve servetlerinden, cebren aldığı ekonomik değerdir. Vergi Oranı: Vergi matrahına uygulanarak alınacak verginin niceliğini saptayan sayıdır. Vergi oranları 3 biçimdir: Matrah ne olursa olsun vergi oranı değişmezse düz oranlı (sabit vergi), matrahın büyümesiyle vergi oranıda büyürse artan oranlı, matrah büyüdükçe vergi oranı küçülürse azalan oranlı vergi adını alır. Örneğin ülkemizde uygulanan kurumlar vergisi düz oranlı, gelir vergisi artan oranlıdır. Azalan oranlı vergiye ise araç vergileri örnek gösterilebilir. Vergi Matrahı: Ticari kara vergi kanunlarının uygulanarak, vergiye esas karın belirlenmesi, üzerinden vergi hesaplanacak parasal tutardır. Kurumlar Vergisi: Kurumlar Vergisi, kurum kazançları üzerinden alınan bir vergi türüdür. Aşağıda yazılı kurumların kazançları Kurumlar Vergisi'ne tabidir. Sermaye şirketleri, Kooperatifler, İktisadi Kamu Müesseseleri, Dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmeler, 3239 sayılı Kanunun 71'inci maddesiyle eklenen bent ile İş ortaklıkları. Ülkemizde kurumlar vergisi oranı % 20 olarak hesaplanmaktadır. Gelir Vergisi: Gerçek kişilerin gelirleri gelir vergisine tabidir. Gelir bir gerçek kişinin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safi tutarıdır. Gelire giren kazanç ve iratlar şunlardır: Ticari kazançlar, zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançları, gayrimenkul sermaye iratları, menkul sermaye iratları, diğer kazanç ve iratlar. Bu kanunda aksine hüküm olmadıkça, yukarıda yazılı kazanç ve iratlar, gelirin tespitinde gerçek ve safi miktarları ile dikkate alınır. Vergi Kalkanı (Vergi Tasarrufu): Verginin işletmenin sermaye yapısı üzerindeki etkisi, temel olarak kaynak (sermaye) maliyeti belirlenirken ortaya çıkar. Vergi, kullanılan finansman kaynağının niteliğine göre; maliyeti arttırır, maliyeti azaltır veya maliyeti etkilemez. Genel olarak, yabancı kaynakların sağlanması sırasında ödenen faiz ve yapılan benzeri ödemeler, vergi matrahının belirlenmesinde gider olarak indirim konusu yapılmaktadır. Bunlardan dolayı işletmenin kullandığı yabancı kaynağın (borcun) gerçek maliyeti, vergi oranına bağlı olarak değişmekle birlikte ödenilen faizden daha düşüktür. İşletmeler borç/özkaynaklarını, borçlarının arttırılması yoluyla arttırarak, bir başka ifadeyle finansman kaldıracını yükselterek kaynak maliyetlerini azaltma olanağına sahiptirler. Bu olanak vergi kalkanı olarak bilinmektedir. Vergi Tasarrufu Etkisi: Borçlananarak elde edilen fonlar için ödenen faiz giderlerinin vergi matrahını azaltması ödenecek verginin daha az bir tutar üzerinden hesaplanmasına yol açmakta bu da şirketin daha az vergi ödemesine neden olmaktadır. Bu duruma vergi tasarrufu etkisi denir. Vergi Tercihleri Kuramı: Sermaye kazançlarının, firmanın dağıttığı kar paylarından daha düşük oranlarda vergilendirildiği durumlarda; ortakların daha az vergi ödemek düşüncesiyle sermaye kazançlarını kar paylarına tercih etiğini vurgulayan kuramdır. Vergiden Kaçınma: Vergi kanunlarının firmaları korumak için izin verdiği bazı avantajlardan yararlanma durumudur. Örneğin firmada duran varlık olarak kullanılan bir fotokopi makinası satıldığında elde edilen kar o yılın vergi matrahına ilave edilmez ve ayrı bir hesapta izlenebilir. Vergi Kaçırma: Vergi kanunlarına aykırı olarak karların vergi matrahına ilave edilmemesi. Transfer Fiyatlandırması: Transfer fiyatlandırması ilişkili şirketlerin kendi aralarındaki mal veya hizmet transferlerinde bu ürün veya hizmetler için belirledikleri fiyatlandırmadır. Bu yöntemle birbirleriyle ilişkili şirketler birbirlerine fon transferini gerçekleştirme şansını yakalarlar ve bu şirketler daha az vergi yüküne sahip olan bölümüne aktarılan fonlarla birlikte toplamda daha az vergi yükü altında kalmış olurlar. Özellikle uluslararası şirketlerin değişik ülkelerde bulunan şubelerine veya 20 www.hedefaof.com yapılanmalarına dönük gerçekleştirdikleri bu tarz işlemler yerel vergi otoritelerinin vergi matrah tabanlarının aşınmasına yol açtığı için son yıllarda devletler bu tarz şirketlerin kendi aralarındaki işlemlerde uyguladıkları fiyatları "transfer fiyatları" inceleme altına almakta veya belirleme yoluna gitmektedir. Transfer fiyatlaması bir vergi kaçırma olayının ifadesi değildir. Transfer fiyatlaması, bağlı şirketler arasında gerçekleşen bir fiyatlama sistemidir. Bu şirketler arasındaki transferlerde uygulanacak fiyat tespitinin bir iktisadi gereklilik olduğu tartışmasızdır. Örümcek ağları gibi dünyayı saran şirket büyümeleri ve birleşmeleri dikkatlerin bu konuda yoğunlaşmasına neden olmuştur. Konuyu vergi idarelerinin takibe almasına ve araştırmasına yol açan etken ise, bu sistemin yanıltıcı amaçlarla kullanılmasından başka bir şey değildir. Şirketler arasındaki fiyatın, vergi kaçırma amacı ile değiştirilmesi halinde hükümetler önemli gelir kayıplarına uğrayacaklardır. RİSK FARKLIĞI Sistematik Risk: Genel ekonomik, politik ve sosyal çevredeki değişmelerden kaynaklanan ve karakteri itibariyle tüm menkul kıymetlerin getirilerindeki değişmeyi sistematik olarak aynı anda etkileyen (etkinin derecesi farklı olabilir fakat; yönü genellikle aynıdır) risktir. Bu riski menkul kıymetler arasında bir çeşitlendirme yaparak kaldırmak ya da minimize etmek mümkün değildir. Sistematik Olmayan (Çeşitlendirilebilir) Risk: Menkul kıymeti ihraç eden firmadaki ya da belli bir endüstri kolundaki değişmelere bağlı olan risktir. Bu risk ise ortadan kaldırılabilir ya da minimize edilebilir. Standart Sapma: Bir istatistiksel serinin terimlerinin ortalama değerden ne kadar sapma gösterdiklerini ölçmeye yarayan istatistiksel bir ölçüdür. Bir seriye ait terimlerin, serinin aritmetik ortalamasından farklarının kareli ortalaması olarak tanımlanır. Standart sapma ölçüsü finansta riskin bir ölçütü olarak kullanılmaktadır. Beta Katsayısı: Bir menkul kıymetin sistematik riskinin bir ölçüsüdür. Bir menkul kıymetin getirisi hem firmaya özgü karakteristiklerden hem de faiz oranları gibi piyasa dinamiklerinden etkilenebilir. Beta, bir menkul kıymetin getirisinin piyasa dinamiklerine duyarlılığının bir ölçüsüdür. Sistematik riski düşük olan menkul kıymetin beta değeri 1’den küçükken, sistematik riski yüksek olan menkul kıymetin beta değeri 1’den büyüktür. Betası 2.4 olan bir hisse senedinin durumunda, piyasa % 1 arttığında (düştüğünde) hisse senedinin fiyatı % 2.4 artmaktadır (düşmektedir). Beta 0.5 ise bu durumda piyasa % 1 arttığında (düştüğünde) hisse senedinin fiyatı % 0.5 artmaktadır (düşmektedir). Varyasyon Katsayısı: Yatırımları değerlendirirken, daha yüksek getiri beklerken, daha düşük risk aranmaktadır. Ancak iki yatırım projesine karşılaştırırken hangi projenin risk ve getiri ölçütlerini bir arada kullanarak tercih edilebileceğini söyleyebilmek için bir başka ölçüte daha bakmak gerekir. Bu ölçüt onların göreceli riskliliğini bize veren varyasyon katsayısıdır. Varyasyon katsayısı, her bir birim getirinin riskini vermektedir. Buna gore, riskten kaçan yatırımcı daha düşük varyasyon katsayısı olan projeleri tercih edecektir. A hisse senedinin varyasyon katsayısı 1.3, B hisse senedinin varyasyon katsayısı 1.8, C hisse senedinin varyasyon katsayısı 1.1’dir. Riski seven bir yatırımcı iseniz, hangi hisse senedini tercih ederdiniz? ETİK Son zamanlarda yaşanan gerek küresel büyüklükteki ekonomik krizler gerekse firma bazındaki yönetim skandalları mesleki etik ve ahlak kavramlarını bir kez da gündeme taşımıştır. Etik bir insanın doğru ile yanlışı ayırt ederken dikkate aldığı kişisel kriterler olarak tanımlanabilir. Meslek etiği ise mesleki davranışla ilgili olarak neyin doğru neyin yanlış, neyin haklı ya da haksız olduğu hakkında inançlara dayalı ilkeler ve kurallar bütünüdür. Dolayısıyla finans alanında kariyer yapmak isteyenlerin mesleki değerler ve etik konularında temel bilgilerle donanması zorunlu hale gelmektedir. Nitekim Uluslararası Muhasebeciler Federasyonu (International Federation of Accountants–IFAC) tarafından hazırlanan ve 21 www.hedefaof.com 2005 yılından itibaren geçerli kabul edilen, dünyanın IFAC üyesi olan tüm muhasebe örgütleri tarafından uygulanması gerekli olan muhasebeci eğitimi standartlarında, muhasebe eğitim programlarında yer alan etik değerler ve davranışlar kapsamının aşağıdaki unsurları içermesi gerekmektedir: • Toplum çıkarları ve sosyal sorumluluk duyarlılığı, • Sürekli gelişim ve yaşam boyu öğrenme, • Güvenilirlik, sorumluluk, zamanlılık, saygı, • Yasalar ve düzenlemeler. Muhasebe mesleğinde etik dışı davranışlara yol açan nedenlerse aşağıdaki gibi sıralanabilir: Kişisel nedenlere bağılı olarak; • Etik ölçüleri farklı yorumları • Kişinin bencil davranması • Etik ikilemler • Mesleki bilgi yetersizliği Dışarıdan kaynaklanan nedenlere bağlı olarak; • İşletme yönetiminin etik davranışları algılama farkı • Rekabet • Meslek ücretleri • Karşılıklı güvensizlik • Sahte ve yanıltıcı belge • Etik davranışların esnetilmesi Finansal piyasalarda en sık gözlemlenen etik dışı davranışlar ise içerden öğrenenlerin ticareti ve manipülasyondur. İçeriden Öğrenenler Ticareti: Sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek, henüz kamuya açıklanmamış bilgileri kendisine veya üçüncü kişilere menfaat sağlamak amacıyla kullanarak, sermaye piyasasında işlem yapanlar arasındaki fırsat eşitliğini bozacak şekilde yarar sağlamak veya bir zararı bertaraf etmek, içeriden öğrenenler ticaretidir. İçeriden öğrenenler ticareti şirketlerin işlerini çok yakından izleyen kişiler için söz konusudur. Şirketlerin patronları, yönetim kurulu üyeleri, yöneticileri, muhasebe ve benzeri servilerde çalışanlar, bu kişilerle yakın kişiler içinde olan başka kişilerdir. Gelişmiş ülkelerde içeriden öğrenenlerin ticareti yasalar ile yasaklanmıştır. Manipülasyon: Manipülasyon, insanları kandırarak bir menkul kıymeti almaya veya satmaya sevk etmeye veya menkul kıymetin fiyatını yapay bir seviyede tutmaya yönelik davranışlardır. Manipülasyonla ilgili, menkul kıymet piyasalarında arz ve talebin serbest bir şekilde karşı karşıya gelerek fiyatları belirlemesine yönelik sürecin kasıtlı olarak engellenmesi şeklinde yapılan tanımlar da mevcuttur. Bu tanımlara göre (1) arz ve talebin serbest bir şekilde etkileşimini engelleyerek fiyat mekanizmalarına müdehalede bulunmak, (2) insanları kandırarak bir menkul kıymette işlem yapmaya sevk etmek, (3) menkul kıymet fiyatını yapay bir seviyede tutmak, maksadıyla tasarlanan eylemler manipülatif olarak kabul edilmektedir. Spekülasyon gelmediğine dikkat ediniz. ve Manipülasyon 22 www.hedefaof.com kavramlarının aynı anlama Özet Etkin piyasalar, menkul kıymet fiyatlarının piyasaya yeni gelen bilgiye anında tepki verdiği ve menkul kıymet fiyatlarının menkul kıymete ilişkin tüm bilgileri yansıttığı piyasalar olarak tanımlanmaktadır. Etkin piyasalar derecelerine göre, zayıf formda etkin, yarı güçlü formda etkin ve güçlü formda etkin olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Temel finansal kavramlar, finansın temel konuları göz önünde bulundurularak on kategori altında sınıflandırılmıştır. Bunlar; risk – getiri ilişkisi, paranın zaman değeri, nakit, ilave nakit akımları, rekabetçi piyasalar, etkin sermaye piyasaları, temsil (acenta) problemi, vergiler, risk farklılığı ve etiktir. Risk ve getiri yatırım kararlarının alınması açısından önem taşımaktadır. Risk beklenen getirinin gerçekleşen getiriden sapma olasılığı iken, getiri bir yatırımdan belirli bir dönem içinde yapılan yatırıma karşılık elde edilen gelirdir. Halka açık anonim şirket olarak isimlendirilen şirketlerde, sermaye hisseleri patronun kim olduğunun belli olmayacağı şekilde dağılmış olabilir. Bu durumda, ellerine önemli bir güç geçmiş olan şirket yöneticileri, kendi kişisel kazançlarını ön plana çekerek, hissedarların servetinin maksimizasyonu hedefinden sapma gösterebilirler bu sorun temsilcilik problemi olarak adlandırılır. Paranın zaman değeri finans alanında özellikle yatırım projelerinde ve menkul kıymet fiyatlamasında kullanılmaktadır. İskonto oranı ve bugünkü değer kavramları paranın zaman değerinin hesaplanmasında en çok kullanılan kavramlardandır. İskonto oranı gelecekteki nakit akışlarının bugünkü değerini hesaplamakta kullanılan faiz oranı; bugünkü değer ise gelecekte elde edilecek getirileri, belli bir faiz veya iskonto oranından başlangıç yılında indirgemektedir. Bir finans yöneticisi hangi alanda karar alırsa alsın, vergi faktörünü dikkate almak zorundadır. Finansman yöneticisi mevcut risk düzeyinde daha yüksek getirili ya da mevcut getiri düzeyinde daha düşük riskli yatırımları tercih etmelidir. Genel anlamda risk sistematik ve sistematik olmayan riskler olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Sistematik riskler enflasyon, faiz, döviz kuru gibi faktörlerden meydana gelen, bütün işletmeleri belirli ölçülerde etkileyen risklerdir. Sistematik olmayan riskler ise firmanın kendisinden kaynaklanan yönetim hataları, iflas riski gibi riskler olup sadece firmanın kendisini etkiler. Finansal yönetimin amacının kar maksimizasyonundan değer maksimizasyonuna yönelmesinin nedeni nakit kavramıdır. Çünkü muhasebe ilkeleri gereği firmaların dönem sonu net karı ile dönem sonu nakit miktarı aynı değildir. Nakit, kâğıt veya madeni para şeklinde, ödeme aracı olarak elde hazır bulundurulan değerdir. Kar, bir firmanın üretimi için yaptığı harcamalarla, bu üretimin piyasada satılması sonucu elde ettiği gelir arasındaki fark olarak tanımlanmaktadır. Etik davranışlar finansal yönetim açısından oldukça önemlidir. Örneğin bir firma çalışanı, şirket içinden bir bilgiyi gizlice dışarıya sızdırıp haksız bir şekilde kazanç elde ederse hem “insider trading” suçu işlemiş olur, hem de etik dışı bir davranışta bulunmuş olur. İçeriden öğrenenler ticareti sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek, henüz kamuya açıklanmamış bilgileri kendisine veya üçüncü kişilere menfaat sağlamak amacıyla kullanarak, sermaye piyasasında işlem yapanlar arasındaki fırsat eşitliğini bozacak şekilde yarar sağlamak veya bir zararı bertaraf etmek olarak tanımlanabilir. Piyasa yapısı firmaların davranışlarını etkileyen bütün özellikleri anlatmaktadır. Finans yöneticisi firmanın içinde bulunduğu piyasanın özelliklerini iyi analiz etmeli ve piyasa yapısına uygun kararlar almalıdır. Tam rekabet piyasası bir mal için tek bir fiyatın geçerli olduğu ve bu fiyatın da sadece arz ve talep tarafından belirlendiği piyasa türüdür. 23 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım 1. X hisse senedinin varyasyon katsayısı 0.8, Y hisse senedinin varyasyon katsayısı 1.2, Z hisse senedinin varyasyon katsayısı 1.5, W hissesinin varyasyon katsayısı 1.7 ve Q hisse senedinin varyasyon katsayısı 2’dir. Riskten kaçan bir yatırımcı olarak aşağıdaki hisse senetlerinden hangisine yatırım yapmayı tercih edersiniz? 5. 6 ayda bir faiz hesaplamalı, nominal faiz oranı % 20 ise, efektif faiz oranı kaç olur? a. X d. % 19 b. Y e. % 21 c. Z 6. Finansaman gereksinimlerinin karşılanmak amacıyla ihraçları planlanan menkul kıymetlerin ilk satışının gerçekleştirildiği piyasalara ne ad verilmektedir? a. % 10 b. % 13 c. % 16 d. W e. Q a. 2. İnsanları kandırarak bir menkul kıymeti almaya veya satmaya sevk etmeye veya menkul kıymetin fiyatını yapay bir seviyede tutmaya yönelik davranışlara ne denir? Finansal piyasa b. Sermaye piyasası c. Birincil piyasa a. Arbitraj d. İkincil piyasa b. Spekülasyon e. Tezgahüstü piyasası c. Manipülasyon d. Hedging 7. Bir işletmenin dönen varlıkları 1000, kısa vadeli borçları 600 ise net işletme sermayesi ne kadardır? e. İçeriden öğrenenler ticareti a. 400 3. Yatırımcının geçmiş fiyat hareketlerini kullanarak normalin üstünde getiri elde edemediği bir piyasa nasıl adlandırılır? b. 800 a. Etkin olmayan piyasa d. 1600 b. Zayıf formda etkin piyasa e. 1800 c. Yarı güçlü formda etkin piyasa 8. 5000’nin % 20 yıllık faiz üzerinden, 4 yıllık faizini hesaplayınız. c. 1200 d. Güçlü formda etkin piyasa a. 1000 e. Etkin piyasa b. 2000 4. Enflasyon oranının % 60 olduğu bir ortamda, faiz oranı % 80 ise reel faiz oranı (verginin olmadığı varsayımında) ne olur? c. 3000 d. 4000 a. % 20 e. 5000 b. % 50 c. % 80 d. % 110 e. % 140 24 www.hedefaof.com 9. Kar elde etmek amacı ile riski üstüne alarak, başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere mal ve hizmet ortaya çıkarmak için üretim faktörlerinin tedarikini ve birleştirilmesi olanağını sağlayan kişiye ne ad verilir? Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı a. Spekülatör 2. c Yanıtınız yanlış ise “Manipülasyon” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 1. b Yanıtınız yanlış ise “Varyasyon katsayısı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. b. Arbitrajcı 3. b Yanıtınız yanlış ise “Etkin piyasalar hipotezi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. c. Hedger d. Girişimci e. Aktüer 4. a Yanıtınız yanlış ise “Reel Faiz Oranı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. ABC hisse senedinin betası + 2 ise piyasa % 3 arttığında ABC hisse senedi % kaç artar ya da azalır? 5. e Yanıtınız yanlış ise “Efektif Faiz Oranı.” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. a. % 1.5 artar 6. c Yanıtınız yanlış ise “Birincil Piyasa” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. b. % 1.5 düşer 7. a Yanıtınız yanlış ise “Net İşletme Sermayesi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. c. % 6 artar 8. d Yanıtınız yanlış ise “Basit Faiz” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. d. % 6 düşer e. Değişmez 9. d Yanıtınız yanlış ise “Girişimci” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. c Yanıtınız yanlış ise “Beta Katsayısı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 25 www.hedefaof.com Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Sıra Sizde 1 Sıra Sizde 4 Finans, ödeme aracı sağlama ve para, mal ve mali işler anlamında kullanılmaktadır. Gelişmiş pazar ekonomilerinde, yatırım fonları ve ortaklıkları, hayat sigorta şirketleri, emeklilik fonları gibi kurumsal yatırımcılar anonim şirket hisselerine blok halinde yatırım yapmaktadırlar. Bu kurumsal yatırımcılar şirkette bir temsilcilik sorunu olduğunu hissettiği anda, oy haklarını kullanarak şirket yönetimini değiştirebilirler. Düşmanca ele geçirme bir şirketin mevcut yönetim kurulunun desteklemediği bir başka şirket ya da grup tarafından satın alınmasıdır. Bu tür ele geçirmeler, şirketin iyi yönetilmediği, bu nedenle de hisselerin cari pazar değerinin, gerçek değerin altında olduğu düşüncesiyle yapılır. Diğer bir mekanizma, şirket hissedarlarının temsilcilik maliyetleri adı verilen bazı maliyetlere katlanarak yönetici – hissedar çıkar çatışmalarını en aza indirmektir. Temsilcilik maliyetleri, iç denetim sistemlerinin kurulması, yöneticilerin dürüst olmayan davranışlarının sebep olacağı muhtemel şirket zararlarının telafisi için mali sorumluluk sigortası yaptırılması ve yöneticileri hissedarların çıkarlarına hizmet etmeye özendiren mali teşvik sistemlerinin geliştirilmesi için katlanılan maliyetlerdir Finansman, özel ya da tüzel kişilerin yatırım, üretim ve satış faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi ve bu faaliyetlerin istenilen düzeyde sürdürülmesi için gerekli parasal değerlerin sağlanması, saklanması ve ödenmesi ve bunlarla ilgili maliyetleri de içeren, para bulma ve kullanma etkinliğidir. Finansal yönetim, işletme için gerekli olan fonların sağlanması, korunması ve etkin olarak kullanılması anlamına gelir. Sıra Sizde 2 Akbank hisse senedi ile Konya çimento hisse senedi arasındaki korelasyon katsayısının - 0.15 olması, bu iki hisse senedi arasında negatif ancak; zayıf bir ilişki olduğunu göstermektedir. Çünkü, korelasyon katsayısı - 1 ile + 1 arasında değer alır ve - 1’e yaklaştıkça negatif korelasyonun gücü, + 1’e yaklaştıkça pozitif korelasyonun gücü artar. Sıra Sizde 3 Zayıf formda etkinlikte, yatırımcının geçmiş fiyat hareketlerini kullanarak normalin üstünde getiri elde edemeyeceği varsayılır. Buna göre teknik analiz, zaman serileri ve benzer analizlerin hiçbir yararı yoktur. Yarı güçlü formda, bir piyasada yatırımcının geçmiş fiyatlara ek olarak, kamuya açıklanmış bilgileri kullanarak normalin üstünde getiri sağlayamayacağı varsayılır. Temel analiz, mali tablolar analizi ya da şirketlerle ilgili diğer güncel bilgiler yatırım kararı verilirken dikkate alınmamalıdır. Güçlü form etkin bir piyasada ise yatırımcının, kamuya açıklanmamış özel bilgilerle normalin üstünde getiri sağlayamayacağı varsayılmaktadır. Piyasa güçlü formda etkin olduğunda, o piyasada hiçkimse içeriden öğrenenler, büyük fon yöneticileri, en önemli analistler- anormal getiri elde edemezler. Sıra Sizde 5 Riski seven bir yatırımcı, varyasyon katsayısı en yüksek hisse senedi olan B hisse senedini tercih edecektir. Çünkü varyasyon katsayısı arttıkça hisse senedinin riski artar. 26 www.hedefaof.com Yararlanılan Kaynaklar Karan, Mehmet Baha (2001). “Yatırım Analizi ve Portföy Yönetimi”, Gazi Kitabevi, Ankara. Altınbaş, M. Ayhan (2006). Bankacılıkta Risk Yönetimi ve Sermaye Yeterliliği, Turhan Kitapevi, Ankara. Kutlu, A. (2008). Muhasebe Meslek Ahlakı. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Ansiklopedik Ekonomi Sözlüğü, Dünya Kitapları, 266. Dünya Yayıncılık, İstanbul, 2006. Mishkin F.S. (2004). “The Economics of Money, Banking and Financial Markets”, Pearson Addison Wesley, America. Apak, Sudi ve Demirel, Engin (2009). “Finansal Yönetim: Cilt I. Sermaye Piyasaları”, Papatya Yayıncılık, İstanbul. Okka, O. (2009). Finansal Yönetim Teori ve Çözümlü Problemler, 3. Baskı, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Aşıkoğlu, Rıza, Kaderli Y., Demir S., ve Çelikkol H. (2011). “Yatırım Projelerinin Hazırlanması Değerlendirilmesi ve Realize Edilmesi”, Ankara. Özbirecikli, M. (2007). “Ana hatlarıyla Uluslar arası Muhasebeci Eğitimi Standartları” Muhasebe-Finansman Öğretim Üyeleri Bilim ve Araştırma Derneği Dergisi, 2007 Ocak sayısı. Bodie Zvi, Kane A. ve Marcus A.J. (2008). “Investments", McGraw Hill International Edition. Sayılgan, G. (2004). Soru ve Yanıtlarla Finansal Piyasalar ve Finansman Yöntemleri, Ankara: Turhan Kitapevi Brealey, R.A., Myers S.C: ve Marcus A.J. (2007). “İşletmen Finansının Temelleri”, Çev: Ünal Bozkurt, Türkan Arıkan, Hatice Doğukanlı, Mc-Graw Hill- Literatür, İstanbul. Sayılgan, G. (2006). Soru ve Yanıtlarla İşletme Finansmanı, (2. Bası), Ankara: Turhan Kitapevi Reilly Frank, Brown Keith (2002). “Investment Analysis Portfolio Management, Seventh Edition. Büker, Semih, Aşıkoğlu, Rıza ve Sevil, Güven (2008). “Finansal Yönetim”, Ankara. Canbaş Serpil ve Doğukanlı Hatice, “Finansal Pazarlar”, Beta Yayınları, İstanbul, 2001. Türev Araçlar Lisanslama Rehberi, Vadeli İŞlem ve Opsiyon Borsası, 2006. Chance, Don M., Roberts Brooks (2008). Introduction to Derivatives and Risk Management, South-Western Cengage Learning, United States of America. Wei, Jason Z. (2005). “A Layman’s Guide to Financial Terms”, University of Toronto. Yalama A. (2006). “Entelektüel Sermayenin Entelektüel Katma Değer Katsayısı (VAIC) ile Ölçülmesi ve Veri Zarflama Analizi (DEA)Yöntemi Kullanılarak Karlılığa Etkisinin Sınanması: IMKB’ ye Kote Bankalarda Uygulanması”, Ünal Aysal Tez Değerlendirme Yarışma Dizisi, İktisadi Araştırmalar Vakfı, İstanbul. Ceylan, Ali, “İşletmelerde Finansal Yönetim” (2004). Ekin Kitabevi, Bursa. Ceylan, Ali ve Korkmaz, Turhan (1998). “Borsada Uygulamalı Portföy Yönetimi”, Ekin Kitabevi, Bursa. Copeland, T.E., Weston, J.F. ve Shastri, K. (2005). “Financial Theory and Corporate Policy”, Pearson Addison Wesley, Fourth Edition. Yıldırım, Kemal, Şıklar İ, ve Bakırtaş İ. (2005). “Mikro İktisada Giriş”, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa. http://www.imkb.gov.tr/ Gürsoy, Cudi Tuncer (2007). “Finansal Yönetim İlkeleri”, Doğuş Üniversitesi Yayınları. http://www.tsev.org.tr/tr/ Hisse Senedi Piyasasında Manipülasyon, Sermaye Piyasası Kurulu, 2003. http://www.genesis.iitm.ac.in Hançerlioğlu, O. (1993). Ekonomi Sözlüğü, İstanbul: Remzi Kitapevi. http://www.vergidegundem.com.tr http://tr.wikipedia.org http://www.alomaliye.com Hull, J.C., (2009). Options, Futures, and Other http://www.mevzuat.adalet.gov.tr Derivatives, Prentice Hall, Upper Saddle River New Jersey. http://www.selcukozturk.net/ 27 www.hedefaof.com 2 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Finansal analiz kavramını, kapsamını, türlerini ve finansal tabloları açıklayabilecek, Finansal analiz yöntemlerini ve uygulamalarını açıklayabilecek, Finansal planlamanın kapsamını, önemini ve planlama sürecini açıklayabilecek bilgi ve becerilere sahip olacaksınız. Anahtar Kavramlar Finansal Analiz Bilanço Bütçeleme Likidite (Nakit) Planlama Gelir (Hasılat) Başabaş Gider (Maliyet) İçindekiler Giriş Finansal Analiz Finansal Planlama 28 www.hedefaof.com Finansal Analiz ve Planlama GİRİŞ İşletmeler, insanların sonsuz olan mal ve hizmet ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla mal ve hizmet üretme ve bunları satarak da kar elde etme çabasında olan ekonomik birimlerdir. İşletmeler mal ve hizmet üretmek için de genel olarak emek, sermaye ve toprak olarak adlandırılabilecek kıt olan üretim faktörlerini, üretim süreci içinde bir araya getirirler. İşletmeler, üretim faktörlerini üretime dahil etmek için üretim faktörü sahiplerinden bu faktörleri kiralamakta ve bunun karşılığında da ödeme yapmaktadırlar. Bu ödeme için başta işletme sermayesi olmak üzere bir takım finansal olanakları kullanmaktadırlar. İster büyük isterse küçük bir işletme olsun bütün işletmelerde finansman olanakları sınırlıdır. Dolayısıyla finansman olanaklarının, işletme maliyetlerini minimum kılacak şekilde etkin kullanımı işletme açısından oldukça önemlidir. İşletmenin sahip olduğu finansman olanaklarının etkin kullanımı için, öncelikle üretim sürecinin aşamaları ve bu aşamalardaki faaliyetler en küçük ayrıntısına kadar düşünülmek suretiyle maliyet unsurlarının ne olduğu göz önünde bulundurularak doğru bir maliyet analizi yapılması gereklidir. Maliyet analizinden sonra yapılması gereken ise en düşük maliyetli ve sürdürülebilir finansman kaynaklarının belirlenmesi ve bu kaynakların en uygun şekilde, yani işletme maliyetlerini minimum kılacak şekilde kullanılmasıdır. Bu süreçte işletme karar vericilerinin finansal kaynakların belirlenmesi ve kullanılması ile ilgili olarak finansal analiz sürecini etkin bir şekilde yönetmeleri gerekmektedir. Finansal kaynaklarını yanlış (yüksek maliyetli kaynaklar) belirleyen ve / veya bu kaynakları yanlış bir şekilde kullanan işletmelerin üretim maliyetleri yüksek olacak ve bu işletmeler faaliyette bulundukları piyasada rekabette rakiplerine göre dezavantajlı duruma düşeceklerdir. Maliyetlerde etkinliği yakalayamamış işletmeler, ilerleyen zaman içinde sıkıntılar (yüksek üretim maliyeti dolayısıyla rekabet dezavantajı) yaşayacak ve bu durumu en kısa zamanda telafi etmediği takdirde piyasayı terketmek zorunda kalabileceklerdir. İşletmelerin, ticari hayatta başarılı olabilmelerinde kaynak kullanımının etkinliğini sağlamak en önemli karar konusudur. Bunun için, yeterli ve doğru bir finansal analiz ve planlama sürecinin oluşturulması ve yönetilmesi şarttır. FİNANSAL ANALİZ İşletmenin, üretim planlamasının başlamasından, ürünün nihai kullanıcıya ulaştırılmasına kadar geçen süreci kapsayan, üretimin her aşamasında alacağı kararlarda temel hareket noktası maliyet minimizasyonudur. Yani işletme karar vericilerinin verdikleri her kararla işletmeye minimum düzeyde külfet yüklenecek şekilde hareket etmeleri işletmenin başarısı açısından çok önemlidir. İşletme nitelikten ödün vermeksizin üretimini ne kadar az maliyetle gerçekleştirirse, ihtiyacı olan finansman gereksinimi de o kadar az olacaktır. Finansman ihtiyacının yanı sıra finansman olanakları içinde en uygun (en düşük maliyetli) kaynağın belirlenmesi de işletmenin maliyet minimizasyonu amacı için gereklidir. İşletmenin bu aşamada yapması gereken ise yeterli ve doğru bir finansal analiz ve planlama yapmaktır. 29 www.hedefaof.com Finansal Analiz Kavramı ve Kapsamı Finansal Analiz, işletmenin içinde bulunduğu dönemdeki finansal yapısının durumunu ve finansal yapısındaki gelişmeleri belirleme ve değerlendirme, işletmenin finansal durumunu aynı sektörde faaliyette bulunan diğer işletmelerle karşılaştırma ve işletmenin finansal planlarını yönlendirmek amacıyla geleceğe yönelik tahminlerde bulunma işlemlerinin bütününü ifade etmektedir. Finansal analiz sonucunda işletme güçlü ve zayıf yönlerini belirleyebilecek ve buna göre yapılması gerekenlerle ilgili kararlar alabilecektir. Bununla birlikte işletmenin var olan durumu, faaliyetleri, kısa ve uzun vadeli hedefleri doğrultusunda gerçekleştirilecek işlemler işletme için çok önemlidir ve işletmenin her türlü faaliyetinin bir mali külfeti vardır ve bir şekilde finanse edilmesi gerekir. İşletmenin başarılı olması, hedeflerinin gerçekleştiğini gösterir ki işletme kar elde etmiş ve elde ettiği hasılatla birlikte öz kaynak açısından finansal olanakları gelişmiş demektir. Eğer işletme başarısız olmuşsa, bu durumda işletmenin elde ettiği hasılat masraflarını karşılamaya yetmemiştir, yani zarar etmiştir. Her iki durum da finansal karar verici açısından önemlidir, çünkü finansal karar verici işletmenin içinde bulunduğu durumu bilmeden, karar veremez. Bu nedenle finansal karar verici işletmenin finansal yapısını gösteren tabloları analiz eder ve analizin sonuçlarını ve işletmenin hedeflerini göz önünde bulundurarak işletmenin finansman ihtiyacını ve bu ihtiyacın nasıl karşılanacağını belirler. Finansal karar verici, finansal analiz sürecinde temel olarak şu konulara dikkat eder: İşletmenin alacak ve borçlarının durumu, İşletmenin envanter durumu, İşletmenin maliyet unsurları, Öz sermayenin büyüklüğü, Yatırım miktarı ve hangi aşamada olduğu, İşletmenin kar – zarar durumu, Finansal karar verici, analiz sürecinde ayrıca şu konuları da göz önünde bulundurmalıdır (şu anki ve gelecekteki durumları): Piyasadaki rekabet düzeyi, Rakiplerin finansal yapısı, Sektördeki karlılık, Hedef kitlenin tutumu, Makro ekonomik yapı, Finansal olanakların sayısı ve uygunluğu, İlişikli uluslararası piyasalar, Girdi piyasası. Bunların yapılmasındaki yani finansal analizin yapılmasındaki temel amaç işletmenin en düşük maliyetle ve en uygun koşullarda finansman ihtiyacının giderilmesidir. Finansal analize ihtiyaç duyan karar vericiler kimlerdir? Finansal analize neden ihtiyaç duyarlar? 30 www.hedefaof.com Finansal Analiz Türleri Finansal analize tabi tutulacak veriler çeşitli şekillerde analiz edilebilir: 1. Amacına göre finansal analiz, 2. Kapsamına ve yapılış biçimine göre finansal analiz, 3. Analizi yapana ve kullanılacak dokümana göre finansal analiz, Amacına Göre Finansal Analiz Sermaye sahipleri, işletme karar vericileri, finansal kurumlar, işletme ortakları, diğer işletmeler gibi çeşitli kesimler farklı amaçlarla finansal analize ihtiyaç duymaktadırlar. Yapılış amaçlarına göre finansal analiz üç başlık altında incelenmektedir: 1. Yönetim Analizi: İşletmede karar verme yetkisine sahip işletme yöneticilerinin, işletmenin gerçekleştirdiği faaliyetler sonucunda başarıya ulaşabilmesi için alacakları kararların finansal boyutunu belirlerken yapmış oldukları analizleri ifade etmektedir. Bu amaçla yapılacak finansal analizle işletmenin maliyetlerini karşılama gücü ve finansman gereksinimi tespit edilmeye çalışılmaktadır. Ayrıca, işletmenin faaliyetlerinde başarıya ulaşıp ulaşmadığı, maliyetleri ve piyasanın durumuna göre fiyatlama politikasının ne olacağı, işletmenin üretim sürecindeki her aşamada etkinliğin nasıl sağlanacağı ile ilgili yönetim kararlarının alınmasında da finansal analiz katkı sağlayacaktır. Bununla birlikte işletmenin faaliyetlerini gelecekte de başarıyla gerçekleştirebilmesi için finansal tahmin ve bu tahminler doğrultusunda planlama yapmak da yönetim amaçlı finansal analizin kapsamına girmektedir. 2. Yatırım Analizi: Yatırım yapma amacıyla hareket eden karar vericilerin yapmış olduğu finansal analiz faaliyetini ifade etmektedir. Bu kapsamda işletmenin hisse sahibi yatırımcıları ile bu işletmeye ortak olmayı düşünen potansiyel yatırımcıların doğru bir yatırım kararı alabilmeleri için finansal analiz yapmaları gereklidir. Bu doğrultuda bir yatırımcı bir işletmeye ortak (hissedar) olmadan önce, o işletmenin finansal yapısını inceleyerek, gelecekteki durumunu tespit etmeye çalışacaktır. Sonuçta geçmişteki ve bugünkü yapısını analiz ettiği söz konusu işletmenin geleceği ile ilgili olumlu izlenim edinmişse yatırımı gerçekleştirecek, aksi takdirde bu yatırımı yapmayacaktır. Yatırımcı finansal analizi gerçekleştirirken, işletmenin sürekliliğini ve güvenirliliğini, karlılığını, öz sermaye gücünü, aktif – pasif nicelik ve niteliğini, yatırım gücünü, gelecekteki kar potansiyelini, kar payı dağıtım durumunu, hisse senetlerindeki değer değişmelerini göz önünde bulunduracaktır. 3. Kredi Analizi: Kredi analizi özellikle borç veren kurumlar ya da kredili satış yapan diğer işletmelerin yapması gereken bir analizdir. Bu analizle kredi talep eden işletmenin finansal tablolarından elde edilen verilerle geçmiş dönemlerdeki borç ödeme süreci ile birlikte işletmenin likidite durumu, borç ödeme yeteneği tespit edilmeye çalışılır. Kapsamına ve Yapılış Şekline Göre Finansal Analiz Finansal analizlerde zaman kavramının finansal değişkenler üzerindeki etkisi göz ardı edilmemelidir. Bu kapsamda zamanın dikkate alınıp alınmamasına göre finansal analiz iki şekilde yapılabilecektir: 1. Statik (Durağan) Analiz: Bu şekilde yapılan finansal analizlerde finansal tabloları oluşturan verilerin belli bir tarih ya da dönemdeki durumları ve birbirleri ile ilişkileri analiz edilmektedir. Bu analiz şekli “Dikey Analiz” olarak da isimlendirilmektedir. 2. Dinamik Analiz: Birbirini takip eden ve farklı zamanlarda düzenlenmiş yani farklı dönemlere ait finansal tablolardan elde edilen verilerin, takip edilen dönemler kapsamında birbirleri ile ilişkisi ve etkileşimi ile birlikte, aynı dönemlerde sektördeki diğer işletmelerin finansal tablolarındaki verilerle karşılaştırılması, değerlendirilmesi ve yorumlanması şeklinde gerçekleştirilen finansal analiz şeklidir. Bu analiz şekli “Yatay Analiz” olarak da isimlendirilmektedir. 31 www.hedefaof.com İşletme karar vericilerinin işletmenin başarıya ulaşmasını sağlamada zaman faktörünün etkisini de göz ardı etmemeleri gereklidir. Sadece bir şekilde yani sadece statik ya da sadece dinamik analiz yapmak doğru kararın alınmasını sağlamada yeterli olmayacaktır. Yapılan finansal analizlerde statik analizin yanı sıra dinamik analizlerin de kullanılmasının işletme başarısının sağlanmasında büyük önemi olacaktır. Analizi Yapana ve Kullanılacak Dokümana Göre Finansal Analiz Finansal analizi yapan kişiler işletmenin kendi personeli olabilir ya da işletmenin personeli olmayan dışarıdan biri olabilir. Analizde kullanılan doküman işletme tarafından yayınlanan bir doküman olabilir ya da yayınlanmayan işletmeye özel bir doküman olabilir. Finansal analiz, analizi yapan kişilere ve dokümana göre iki başlık altında incelenebilir: 1. İç Analiz: Analizi yapan kişinin işletmenin kendi personeli olduğu finansal analiz türüdür. Bu tür finansal analiz durumunda analizi yapan kişi, işletmenin kendi personeli olduğu için işletmenin yayınlamadığı ve üçüncü kişiler tarafından görülemeyecek işletmeye mahsus olan dokümanı da analizlerinde kullanabilir. Bu durumda yapılacak finansal analiz daha gerçekçi ve doğru olabilecek ve böylece bu analiz sonuçlarına ve değerlendirmelerine dayanılarak alınacak kararlar da daha doğru olacaktır. 2. Dış Analiz: Analizi yapan kişinin işletmenin personeli olmayan işletme dışı bir analistin olduğu finansal analiz türüdür. İşletme dışı analistler, analizin konusu işletme ile ilgili finansal ve ticari ilişkilerinde alacağı kararı belirlemek isteyen, finansal kuruluşlar, bankalar, yatırımcılar, tedarikçiler gibi kurumların personeli veya temsilcisi olabilir. İşletmenin personeli olmayan işletme dışı analistler, ancak işletme tarafından yayınlanan ve üçüncü kişiler tarafından görülebilen dokümanı analizlerinde kullanabilirler. Dış analizde, analizi yapan kişi, işletmenin kendi personeli olmadığı için işletmenin yayınlamadığı ve üçüncü kişiler tarafından görülemeyecek işletmeye mahsus olan dokümana ulaşamayacağı ve habersiz olacağı için yapılan analiz, dış analistin bilgi, beceri ve deneyimlerinin ölçüsünde gerçeği yansıtacaktır, ancak iç analiz kadar kesin ve gerçekçi olamayabilecektir. Finansal analizde zamanın önemi nedir? Finansal Tablolar İşletmeler, üretim sürecinde karar verirken bir takım bilgileri kullanırlar. Kullandıkları bu bilgileri de faaliyetleri sırasında varlıklarında meydana gelen değişiklikleri kayıt altına aldıkları muhasebe sisteminden elde ederler. İşlemede yapılan faaliyetler ayrıntılı bir şekilde ve belli bir sisteme (Tek Düzen Muhasebe Sistemi) göre kayıt altına alınmakta ve sınıflandırılmaktadır. Ancak bu bilgilerin işletme kararlarında muhasebe kayıtlarında yer aldığı gibi kullanılması çok zordur. Bu nedenle muhasebe kayıtları kullanılarak özet tablolar oluşturulmakta ve faaliyetlerini yönlendirmek için alacakları kararları belirlemeleri amacıyla işletme yönetiminin kullanımına sunulmaktadır. Finansal tablolar, işletmede ilgili birimler tarafından çeşitli ve farklı amaçlarla kullanılmak üzere, muhasebe sistemi dahilinde oluşturulan verilerin özetlenmesi yoluyla hazırlanan, bir kısmı üçüncü kişilerin bilgisine de sunulan ve işletmenin finansal durumu hakkında bilgiler veren tablolardır. Türkiye’de uygulanan Tek Düzen Muhasebe Sistemi’ne göre finansal tablolar Şekil – 2.1’de görüldüğü gibi Temel ve Ek Finansal Tablolar olmak üzere iki başlık altında düzenlenmiştir. 32 www.hedefaof.com Finansal Tablolar Temel Finansal Tablolar Ek Finansal Tablolar Bilanço Gelir Tablosu Fon Akım Tablosu Nakit Akım Tablosu Kar Dağıtım Tablosu Öz Sermaye Değişim Tablosu İşletme Sermayesi Değişim Tablosu Satışların Maliyeti Tablosu Şekil 2.1: Finansal Tablolar Finansal tablolar şu amaçlarla oluşturulmaktadır: İşletmenin varlıkları ve kaynaklarının durumunu belirlemek, İşletmenin borç ve alacak durumu çerçevesinde kredibilitesini ortaya koymak, İçinde bulunulan ve gelecek dönemdeki likidite akışını değerlendirmek ve yönlendirmek, Ticari ve⁄veya finansal ilişkide olunan ya da olunabilecek finansal kuruluşlar, bankalar ve yatırımcıları gibi kişi, kurum ve kuruluşları işletmenin finansal yapısı ile ilgili bilgilendirmek. Temel Finansal Tablolar Temel nitelikteki finansal tablolar, Bilanço ve Gelir Tablosu’dur. Bilanço Bilanço, söz konusu işletmenin belli bir tarihteki mali durumu hakkında bilgi veren, muhasebe sisteminden alınan bilgiler doğrultusunda işletmenin varlıkları (aktifleri), borçları ve öz sermaye yapısı ile ilgili bilgilerin yer aldığı temel nitelikteki finansal tablodur. Bilançonun aktif ve pasif olmak üzere iki bölümü vardır. Bilançonun aktif tarafını Dönen ve Duran Varlıklar oluşturmaktadır. Dönen Varlıklar, ilgili dönem içinde miktarı sürekli değişen (artan ya da azalan) kasada ve bankalarda yer alan nakit varlıklar, satılarak kolaylıkla nakde dönüştürülebilen hisse senedi ve tahvil gibi menkul kıymetler, alacaklar, stoklar ile devreden katma değer vergisi, peşin ödenmiş vergiler, avanslar gibi diğer dönen varlıkları kapsayan likit (kolaylıkla nakde dönüştürülebilen) işletme varlıklardır. Duran Varlıklar ise, ilgili dönemde miktarı değişmeyen ya da miktarının değişmesi hesap döneminden daha uzun zaman alan, tahsilat vadesi bir hesap döneminden daha uzun olan ya da şüpheli duruma düşen ticari alacaklar, yine kısa dönemde nakde dönüştürülmesi zor olan mali, maddi ve maddi olmayan duran varlıklar ile amortismana tabi varlıklar, sonraki dönemlerde indirime tabi olacak peşin vergiler, sonraki dönemlere yönelik stoklar gibi diğer duran varlıkları kapsayan likit olmayan nakde dönüştürülmesi uzun zaman alan, işletme varlıklarıdır. Bilanço’nun pasif tarafı ise aktif tarafın yani varlıkların kaynaklarını göstermektedir. Pasif taraf, mali, ticari ve diğer borçlardan oluşan kısa ve uzun vadeli yabancı kaynaklar ile ödenmiş sermaye, sermaye ve kar yedekleri, geçmiş yıl kar ve zararları, net dönem kar ya da zararı değerlerinden oluşan işletmenin yükümlülüklerini gösterir. Bilançonun aktif ve pasif tarafı birbirine eşittir, yani dengededir. 33 www.hedefaof.com Gelir Tablosu Diğer temel nitelikteki finansal tablo ise Gelir Tablosu’dur. Gelir Tablosu, işletmenin belli bir dönem içindeki bütün gelirlerini ve giderlerini gösteren, dolayısıyla bu dönem sonundaki net kar ya da zarar durumunu ortaya koyan temel nitelikteki finansal tablodur. Gelir tablosu içinde Brüt ve Net Satışlar ve Brüt Satış Karı, Faaliyet Karı, Olağan Kar, Dönem Karı ve Net Dönem Karı bölümleri yer alır. Ek Finansal Tablolar Finansal analizlerde kullanılan ve ek nitelikli finansal tablolar şunlardır: Fon Akım Tablosu Nakit Akım Tablosu Kar Dağıtım Tablosu Öz Sermaye Değişim Tablosu İşletme Sermayesi Değişim Tablosu Satışların Maliyeti Tablosu Fon Akım Tablosu Fon Akım Tablosu, bir işletmenin belli bir dönem içinde sahip oldukları tüm finansal kaynaklar ile bunların kullanılacağı yerleri gösteren tablodur. Diğer bir değişle işletmenin yatırım ve finansman gerektiren faaliyetleri ile bunların finansman kaynaklarını gösteren ek nitelikteki finansal tablodur. Nakit Akım Tablosu Nakit Akım Tablosu, işletmenin belli bir dönemdeki nakit akışlarını, bunların kaynaklarını ve nerelerde kullanılacağını gösteren ek nitelikteki finansal bir tablodur. Kar Dağıtım Tablosu Kar Dağıtım Tablosu, işletmenin belli bir dönemdeki karının nasıl dağıtılacağını gösteren finansal tablodur. Söz konusu dönemde oluşan kardan, dağıtılacak kar payları, ayrılacak yedekler, ödenecek vergiler, temettü miktarlarının nasıl tasnif edileceği bu tabloda açıklanır. Öz Sermaye Değişim Tablosu Öz Sermaye Değişim Tablosu, belli bir dönemde artış ya da azalış şeklinde öz sermayede meydana gelen değişmeleri ortaya koyan ek nitelikteki finansal bir tablodur. Tablo, ödenmiş sermaye, sermaye ve kar yedekleri, geçmiş ve söz konusu dönem karı ya da zararındaki artış ya da azalışları nedenleri ile birlikte ortaya koyar. İşletme Sermayesi Değişim Tablosu İşletme Sermayesi Değişim Tablosu, belli bir dönem içinde artış ya da azalış şeklinde işletme sermayesinde meydana gelen değişmeleri gösteren ek nitelikteki finansal bir tablodur. Bu tablo işletme sermayesindeki bu değişmelerin nedenleri ve kaynaklarını da açıklamaktadır. Satışların Maliyeti Tablosu Satışların Maliyeti Tablosu, satışların maliyeti ile ilgili muhasebe kayıtlarından elde edilen verilerden oluşturulan ve belli bir dönem içinde gerçekleştirilen satışların maliyetlerini özet olarak ortaya koyan ek nitelikli finansal bir tablodur. Bu tabloda belli bir dönemdeki satışlar ile maliyetleri karşılaştırılarak brüt ve net satış karı ve zararı belirlenmektedir. Finansal analizlerde kullanılan tablolar arasında en çok kullanılan finansal tablolar hangileridir? Bu tablolar hazırlanırken kullanılan veriler nasıl elde edilmektedir? 34 www.hedefaof.com Finansal Analiz Yöntemleri İşletme yönetiminin işletmenin faaliyetleri ile ilgili kararlarını yönlendirirken bu faaliyetlerin gerçekleştirilebilmesi için gerekli finansman miktarı, bu finansmanın nasıl sağlanacağını belirlemesi gerekir. Bunu yaparken öncelikle işletmenin finansal yapısının ve finansal potansiyelinin belirlenmesi gerekir. Yukarıda özet olarak açıklanan tabloların analizi finansal açıdan işletmenin durumunu ortaya koymada büyük paya sahip olacaktır. Böylece hem işletme hem de bu işletme ile ticari ilişki içinde olan veya iş yapmayı düşünen ekonomik birimler, işletmenin karlılık durumu, borçları, varlıkları, borç ödeme yeteneği, kaynaklarının verimliliği gibi konular hakkında bilgi sahibi olacaklardır. Elde ettikleri bu bilgilerle de söz konusu ticari kararlarını yönlendireceklerdir. Hangi finansal analiz yöntemi kullanılırsa kullanılsın, analizi yapan kişi ya da ekibin bilgi düzeyi, becerisi ve deneyimi analizin başarısını artırmada önemli bir etkendir. İşletmelerin finansal analiz yaparken kullanabilecekleri çeşitli yöntemler vardır. Bu yöntemler şu şekilde sıralanabilir: 1. Oran Yöntemiyle Finansal Analiz (Rasyo Analizi) 2. Eğilim Oranları Yöntemiyle Finansal Analiz (Trend Analizi) 3. Yüzde Yöntemiyle Finansal Analiz (Dikey Analiz) 4. Karşılaştırmalı Finansal Analiz (Yatay Analiz) Oran Yöntemiyle Finansal Analiz (Rasyo Analizi) Oran yöntemiyle finansal analiz, finansal analiz yöntemleri içinde en çok kullanılan ve en kapsamlı yöntemdir. Diğer yöntemlerde olduğu gibi bu yöntemde de işletmenin ekonomik ve finansal durumu, kaynaklarının verimliliği, karlılık durumu, kredibilitesi, likit olanakları gibi konuları belirlemek amacıyla finansal analiz yapılmaktadır. Oran yöntemiyle finansal analizde oran kavramı, finansal tablolarda yer alan iki değer arasındaki ilişkinin matematiksel olarak belirlenmesini ifade etmektedir. Bu işlemde finansal tablolar içinde amaca yönelik olarak belirlenen iki değer birbirine oranlanmak suretiyle bir oran elde edilmektedir. Bu finansal tablolardaki değerlerin sayısının oldukça fazla olduğu düşünüldüğünde, bunlar için oluşturulacak ve hesaplanacak oranların da sayısının çok fazla olacağı söylenebilir. Ama önemli olan finansal analizin yapılma amacı çerçevesinde en kısa zamanda, doğru karar verebilmek için gerekli oranların oluşturulması, hesaplanması ve yorumlanmasıdır. Bu kapsamda oran yöntemiyle finansal analiz üç evrede gerçekleştirilebilecektir: 1. Analize tabi tutulan süreç içerisindeki işletmenin ve⁄veya benzer işletmelerin finansal yapısını ortaya koyan verilerin toplanması: Amaca yönelik olarak geçmişe ve içinde bulunulan döneme ait doğru ve yeterli düzeyde verilerin toplanması, analizin doğruluğu açısından oldukça önemlidir. Bunun için de muhasebe kayıtlarının zamanında, yeterli ve doğru bir şekilde tutulmuş ve analizde kullanılacak tabloların yeterli ve doğru bir şekilde oluşturulmuş olması gereklidir. 2. Toplanan veriler kullanılarak söz konusu işletmeye ve⁄veya diğer işletmelere ait oranların belirlenmesi: Gereksiz ve anlamsız oran hesaplamaları analizin amacından sapmasına neden olacağı için analizde kullanılan oranların doğru bir şekilde belirlenmesi, doğru bir finansal analiz için gereklidir. Belirlenen oran yüzde şeklinde veya katı şeklinde belirlenir. Aksi takdirde zaman kaybı yaşanırken, bu analizler sonucunda kararlarına yön verecek olan işletmelerin kararlarından bekledikleri etkinlik gerçekleşmeyecek ve işletme açısından başarısızlık söz konusu olabilecektir. 3. Belirlenen bu oranların yorumlanması: Veriler ve oranların doğru belirlenmesi kadar, bunların yorumlanması da en az onlar kadar önemlidir. Oranlar yorumlanırken, geçmiş dönemlerdeki oranlar ve yorumları, benzer işletme yorumları ve ilgili standartlar karşılaştırılmalıdır. Oranın anlam kazanabilmesi için belli bir standarda ya da belirlenmiş ölçülere göre yorumlanması gereklidir. Ayrıca, yorum yapılırken, dönemsel ve konjonktürel etkilerin, oranların 35 www.hedefaof.com hesaplanmasında kullanılan değerlerin ve destekleyici bilgilerin de (verimlilik düzeyi, tedarik koşulları, enflasyon, döviz kurları, devlet destekleri, finansal piyasalardaki gelişmeler, mali ve ekonomik açıdan sektördeki gelişmeler, gibi…) göz önünde bulundurulması yorumların doğruluğunu ve etkinliğini artıracaktır. Yorumlamanın başarısında analizi yapan kişi ya da ekibin bilgi, beceri ve deneyim düzeyi önemlidir. Başarılı işletmelerin ve sektörün oranları ve standartları muhakkak değerlendirme ve yorumları desteklemek amacıyla kullanılmalıdır. Oranlarla işletmenin geçmişi ve içinde bulunulan dönem değerlendirilirken geleceğe dair eğilimler de yakalanmaya çalışılmalıdır. Oran yöntemiyle finansal analizde kullanılan tablolar beş başlık altında toplanmaktadır: 1. Likidite Oranları 2. Mali Oranlar 3. Faaliyet Oranları 4. Karlılık Oranları 5. Piyasa Performans Oranları Likidite Oranları Likidite Oranları, işletmenin kısa vadeli borçlarını ödeyebilme gücünün belirlenmesinde kullanılan oranlardır. Bir yerde kısa vadeli borçları ödeyebilecek yeterlilikte işletme sermayesinin olup olmadığı belirlenmeye çalışılmaktadır. Bu oranlar belirlenen standarttan ne düşük ne de yüksek olmamalıdır. Oranların düşük olması durumunda işletme kısa vadeli borçlarını ödeyebilecek likiditeye sahip olmadığı sonucuna varılırken, yüksek olduğu durumlarda ise değerlendirilmeyen ve boşu boşuna tutulan bir finansman gücü söz konusudur ki, her iki durumda da işletme amaçlarından uzak bir performans düzeyinde kalacak ve başarısız olacaktır. Likidite oranları şu oranlardan oluşmaktadır: 1. Cari Oran: İşletmenin dönen varlıklarının, kısa vadeli yabancı kaynaklarına (kısa vadeli borçlarına) bölünmesiyle bulunan orandır. Cari Oran’ın 2 olması esastır. Bu her bir birimlik kısa vadeli borca karşılık iki birim dönen varlık bulunması gerekliliğini ifade etmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde likidite çok yüksek olmadığı için bu oranın 1,5 ya da %150 olması yeterli görülmektedir. 2. Likidite Oranı (Asit – Test Oranı): İşletmenin stokları ve gelecek aylara ait giderleri dışındaki likit dönen varlıklarının kısa vadeli yabancı kaynaklarına (kısa vadeli borçlarına) bölünmesiyle bulunan orandır. ı Bu oran cari orana göre daha hassas ve üstün bir orandır. Likidite Oranının 1 olması esastır. Bu her bir birimlik kısa vadeli borca karşılık iki birim dönen varlık bulunması gerekliliğini ifade etmektedir. Bu oran stokların likit hale (nakit) getirilmesindeki ve değerlemelerindeki zorluklar nedeniyle belirlenmiştir. Bu oranın 1 olması yeterli olmayabilir, çünkü alacakların tahsil süresi uzun ise bu oranın üstündeki bir oran da yeterli olmayacaktır. Bu nedenle bu orana ek olarak, stok devir hızı, alacakların tahsilat süreleri, stoklara bağımlılık gibi bir takım unsurların da göz önünde bulundurulması gereklidir. 3. Nakit Oranı: Para ve para benzeri dönen varlıkların kısa vadeli yabancı kaynaklara bölünmesiyle belirlenen orandır. Bu oranın hesaplanmasındaki amaç vadesi gelen kısa vadeli 36 www.hedefaof.com yabancı kaynakların acil bir şekilde karşılanması gerekliliğidir ki bu durumda hazır değerlerin yeterlilik düzeyi önemlidir. ı Nakit oranının 0,20’nin altına düşmemesi esastır. Nakit oranının istenen düzeyde olması, satışların durduğu ve alacak tahsilatlarının istenen düzeyde olmadığı durumlarda işletmenin kısa vadeli yabancı kaynaklarını karşılayabileceği anlamına gelmektedir. 4. Stokların Net Çalışma Sermayesine Oranı: İşletmenin stoklarının net çalışma sermayesine bölünmesiyle belirlenen orandır. Oran, net çalışma sermayesinin ne kadarının stoklardan oluştuğunu gösterir. ıÇışı Bu oranın yüksek olması likit varlıkların yetersiz olduğunu ve net işletme sermayesinin önemli bir kısmının stoklardan oluştuğunu gösterir ki bu istenen bir durum değildir. Bu oranın yüksek olması aynı zamanda kısa vadeli yabancı kaynakların ödenmesinde sıkıntılar olabileceğini de göstermektedir. Bununla birlikte stok devir hızı yüksek ve alacak tahsilatları yeterli düzeydeyse oranın yüksek olmasında bir sakınca yoktur. Mali Oranlar Mali Oranlar işletmenin, yeterli düzeyde finanse edilip edilmediği, yabancı kaynakların edinildiği kredi verenlerin güven payının yeterli olup olmadığı, uzun süreli yükümlülüklerini yerine getirip getiremeyeceği gibi işletmenin finansal yapısı içerisindeki yabancı kaynaklardan ne ölçüde faydalandığını ve yabancı kaynaklarla özkaynaklar arasındaki ilişkiyi ortaya koyan oranlardır. Mali oranlar çerçevesindeki hesaplamalarla aslında işletmenin yükümlülüklerini yerine getirebilme yeteneğinin belirlenmesi amaçlanmaktadır. Bu amaçla çok sayıda oran belirlenebilir ve hesaplanabilir. Finansal analizde mali oranlar kapsamında kullanılan oranlar şöyle sıralanabilir: 1. Yabancı Kaynakların Özsermayeye Oranı (Borçlanma Oranı): Borçlanma oranı olarak da adlandırılan bu oran işletmenin, yabancı kaynaklarının (toplam borç) özsermayesine bölünmesiyle hesaplanır ve işletmenin borçları ile öz sermayesi arasındaki ilişkiyi ifade eder. ııÖı Bu oranın 1 olması idealdir. Eğer oran 1’den büyükse, işletmenin yabancı kaynakları (borçları) özsermayesinden daha fazladır. Bu durumda borç verenler bu oranın 1’den büyüklüğü ölçüsünde risk altındadır. Böyle durumlarda kredi verenler kefalet ya da ipotek uygulaması isteyebilirler ve bu durum alınacak kredinin faizinin de yüksek olmasına neden olarak borçlanma maliyetini artırabilir. Bu oranın 1’den küçük olması, işletmenin borçlarından daha fazla özsermayeye sahip olduğunu gösterir ki bu kredi verenler açısından riskin olmadığını gösterir ve işletmenin tasfiyesi durumunda özsermayesi ile borçlarını ödeyebileceğini gösterir. 2. Yabancı Kaynakların Toplam Aktiflere Oranı (Finansal Kaldıraç Oranı): Finansal Kaldıraç Oranı olarak da adlandırılan bu oran işletme aktiflerinin hangi oranda yabancı kaynakları ile (toplam borç) karşılandığını gösterir ki yabancı kaynak miktarının toplam aktiflere bölünmesi ile hesaplanır. ııı Bu oranın 0,5’in üstünde olması işletmenin aktiflerinin yetersizliğini ortaya koymaktadır ki bu durum borçların ödenebilirliği açısından sıkıntı olduğunu göstermektedir. Ancak gelişmekte olan 37 www.hedefaof.com ülkelerde finansman kaynaklarındaki sorunlar dolayısıyla bu oranın 0,6 düzeyinde olması da kabul edilebilir bir sınır değer olarak görülmektedir. 3. Özsermayenin Toplam Aktiflere Oranı (Özsermaye Oranı): Özsermaye oranı olarak da adlandırılan bu oran aktiflerin hangi oranda işletme tarafından sağlandığını göstermektedir. Oran şu şekilde hesaplanır: Öı Bu oran işletmenin orta ve uzun vadeli borçlanmaya gitmesi durumunda işletmenin mali gücünü ortaya koyan oran olarak göz önünde bulundurulacaktır. Bu oranın 0,5 olması ideal olarak görülmektedir. Bu değerin üstündeki oranlar, borçlanma durumunda uygulanacak faiz oranın, dolayısıyla işletmenin borçlanma maliyetinin düşük olmasını sağlayacaktır. Oranın yüksek olması ve bu yöndeki gelişimi işletme yönetiminin başarılı bir yönetim gösterdiği düşünülebilir. Özellikle piyasadaki ya da ekonomideki kriz durumlarında bu oranın yüksek olması işletmenin krizi zararsız ya da en az zararla atlatması açısından avantaj sağlayacaktır. 4. Kısa Vadeli Yabancı Kaynakların Toplam Varlıklara Oranı: Bu oran kısa vadeli yabancı kaynaklarla (borçlar) toplam varlıklar arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. Oran işletmenin varlıklarının hangi oranda kısa vadeli yabancı kaynaklardan karşılandığını göstermektedir. Oran şu şekilde hesaplanır: ııııı Bu oranın 0,35 olması idealdir. Bu oran, uzun vadeli borç bulmada sıkıntı yaşayan ve finansman ihtiyacını kısa vadeli borçlanma ile gidermek isteyen işletmelerin borcu karşılama gücü hakkında bilgi verir. Bu nedenle oran küçüldükçe işletmenin borçları karşılama imkanının yükseleceği kanısı oluşturur ve bu işletme kolayca kısa vadeli borçlanabilir. Oranın büyük olması ise tersi bir kanın oluşmasına, dolayısıyla işletmenin borçlanma imkanının azalmasına, borçlandığında ise kredi maliyetinin (faizlerin) yüksek olmasına neden olacaktır. 5. Uzun Vadeli Yabancı Kaynakların Toplam Varlıklara Oranı: Bu oran varlıkların hangi oranda uzun vadeli yabancı kaynaklardan karşılandığını gösterir. Oran uzun vadeli yabancı kaynaklarla (borçlar) toplam varlıklar arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. Oran şu şekilde hesaplanır: ıııı Bu oran yükseldikçe işletmenin her yıl ödemek zorunda olduğu faiz miktarının artmasına neden olacaktır, çünkü vade uzadıkça faiz oranı ve yükü de artacaktır. Özellikle kriz dönemlerinde uzun vadeli borçların miktarının yüksek olması işletmeyi zor durumda bırakabilecektir. Bu nedenle ekonomideki dalgalanmalara hassas olmayan, satışları ve gelirleri düzenli olan işletmelerin bu tür finansmana başvurması uygun bir karar olabilecektir. Ekonomik ve finansal dalgalanmalara duyarlı olan, satışları ve gelirleri düzensiz olan işletmeler için ise aşırı uzun vadeli borçlanma, borçlarının ve faizlerinin ödenmesi açısından zorluklar yaratabilecektir. 6. Maddi Duran Varlıkların Özsermayeye Oranı: Bu oran işletmenin, maddi duran varlıklarını (gayrimenkul, makine – teçhizat, fabrika binası, tesisler gibi…) hangi oranda özsermayesinden karşıladığını gösteren orandır. Oran şu şekilde hesaplanır: ııÖı Hesaplama yapılırken maddi duran varlıkların formüle uygulanacak değerinin amortismanlar düşüldükten sonra hesaplanan değer olması gereklidir. Oranın 1 olarak bulunması, işletmenin maddi duran varlıklarının tamamını özsermayesiyle karşıladığını gösterir. Bu durum kredi verenler açısından olumlu bir durumdur, çünkü borcun ödenememesi durumunda eldeki maddi 38 www.hedefaof.com duran varlıkların satılmasıyla borç tahsilatının yapılabilmesi imkanı vardır. Oranın 1’den büyük olması mali açıdan güçsüzlüğü ifade eder ki kredi verenler bu oran küçüldükçe kredi vermede zorluklar çıkarabilirler. Ancak sanayi işletmelerinde, özellikle de yeni kurulmuş sanayi işletmelerinde bu oranın 0,65 olması ideal olarak görülür. 7. Maddi Duran Varlıkların Uzun Vadeli Yabancı Kaynaklara Oranı: Bu oran işletmenin, maddi duran varlıklarını (gayrimenkul, makine – teçhizat, fabrika binası, tesisler gibi…) hangi oranda uzun vadeli yabancı kaynaklardan karşıladığını gösteren orandır. Oran şu şekilde hesaplanır: ı ı ı Hesaplama yapılırken bu oranda da maddi duran varlıkların formüle uygulanacak değerinin amortismanlar düşüldükten sonra hesaplanan değer olması gereklidir. Oranın 1’den büyük olması işletmenin her 1 birim uzun vadeli borcuna karşılık daha fazla duran varlığının olduğunu gösterir ki bu durum kredi verenler açısından emniyet payının yeterli olduğu kanısını oluşturur ve olumlu karşılanır. 8. İç Kaynaklar Oranı: Otofinansman olarak da adlandırılan oran, işletmenin ödenmiş sermayesinin hangi oranda sermaye dışı özkaynaklardan karşılandığını gösterir. Oran şu şekilde hesaplanır: ı ı ı Oran ne kadar yüksek çıkarsa, işletmenin karlılığının ve özsermayesini artırma gücünün yüksek olduğu düşünülür. Faaliyet Oranları Faaliyet oranları, işletmenin faaliyetlerinde kullanılan aktif değerlerin verimlilik düzeyleri ile ilgili bilgi verirken, aktif değerlerin verimli kullanılıp kullanılmadığını göstermektedir. Bu oranlar “Verimlilik Oranları”, “Devir Hızı Oranları” olarak da adlandırılmaktadır. Faaliyet oranları, satışlar ve aktif varlıklar arasında ilişki kapsamında aktif varlıklara yetersiz ya da aşırı yatırım yapılıp yapılmadığı ile ilgili bilgi verirken, fonların nasıl kullanıldığı, yatırım maliyetlerinin düzeyi, etkin nakit akımı düzeyini belirlemektedir ki bu işletmenin başarı düzeyini de belirleyecektir. Faaliyet oranlarının sayısı çoğaltılabilir, ancak bunlardan en çok kullanılanları ve önemlileri şunlardır: 1. Stok Devir Hızı: Bu oran işletmenin stoklarının belli bir dönem içerisinde kaç defa yenilendiğini gösterir. İşletmelerin ticari ya da üretici olmalarına göre üç tür stoktan söz edilebileceği için üç farklı stok devir hızı hesaplaması yapılabilecektir: ıı ı ıı ıı ığ ğ Formüllerin paydasında yer alan ortalama değerler, dönembaşı ve sonu stoklarının toplamının 2’ye bölünmesi ile belirlenir. Stok devir hızı ile ilgili bir ölçü vermek güçtür. Çünkü işletmenin büyüklüğüne ve üretim hacmine, üretimin yapısına göre stok devir hızları değişmektedir. Bunun için aynı üretim kolunda faaliyette bulunan işletmelerin geçmiş dönem devir hızlarının ortalaması bunun için bir ölçü olabilir. Bu ölçülere göre, stok devir hızının yüksek olması, işletmede stokların iyi yönetildiğini ve ihtiyaç kadar stok bulundurulduğunu gösterir ki bu stok 39 www.hedefaof.com maliyetlerinin (depo kirası, sigorta maliyeti, stok finansman maliyeti, stoktaki malların fiyatlarındaki düşme dolayısıyla stok tedarik maliyetinin yükselmesi, zayiler gibi…) düşmesi anlamına gelir. Stok maliyetlerinin bu şekilde düşük olması fiyatlama avantajı dolayısıyla işletmenin rekabette de rahat etmesine neden olacaktır. Bunun yanı sıra üretim maliyeti içindeki stok maliyetleri düşük olacağı için kar miktarının da artmasına neden olabilecektir. Ayrıca stok devir hızının yüksek olması, fazla stoklamanın sonucunda, tüketici tercihlerindeki değişmeler dolayısıyla, stoğun değerlendirilememesi riskini de ortadan kaldıracaktır. 2. Alacak Devir Hızı: Bu oran belli bir dönem içinde kaç kez alacak tahsilatı yapıldığını ve işletmenin alacak tahsilatındaki yetkinliğini ve likiditesini gösteren önemli bir göstergedir. Oran şu şekilde hesaplanmaktadır: ıı Üretim ve ticaret alanına göre farklılaşabildiğinden, alacak devir hızı ile ilgili bir gösterge değer vermek güçtür. Bu nedenle aynı alanda faaliyet gösteren işletmelerin geçmiş dönemlerdeki alacak devir hızı değerlerinin ortalaması bir gösterge olabilecektir. Alacak devir hızının yüksek olması, işletmenin tahsilatlarda sıkıntı yaşamadığını ve dolayısıyla peşin satışların yanı sıra önemli bir nakit giriş kaynağı olan alacakların kolaylıkla tahsil edilmesiyle yeterli bir özsermayeye ve otofinansman olanağına sahip olduğunu gösterir. Ayrıca şüpheli alacak miktarının ve tahsilat kayıplarının düşük olması anlamına gelir ki bu da satış niteliğinin yüksek olduğunu, satış politikasının doğru olduğunu ve işletmenin başarısını gösterir. Alacak devir hızının düşük olması ise işletmenin satışlarına oranla yeterli düzeyde tahsilat yapamadığını, tahsilat kayıplarını ifade eder. Bu durumda işletme nakit sıkıntısı yaşayabilecek ve yükümlülüklerini yerine getirmede başarısız olabilecektir. Alacak devir hızı düşük olan işletmelere kredi tahsisinde güçlüklerin oluşması anlamına geldiğinden, bu durum kredi verenler açısından önemli bir göstergedir. 3. Ortalama Tahsil Süresi: İşletme kaynaklarının ne kadar süre ile kredili satışlara dayandığını gösteren orandır. Bu oran şu şekilde hesaplanmaktadır: ü üüış Ortalama tahsil süresinin yüksek ya da düşük çıkmasını, işletmenin faaliyette olduğu iş kolundaki diğer işletmelerin geçmiş dönemlerdeki ortalama süreleri belirleyecektir. Ortalama tahsil süresinin yüksek çıkması olumsuz durumdur, çünkü işletme alacaklarının tahsilinde sıkıntılar yaşadığı ve tahsilatların uzun sürdüğünün bir göstergesidir. Düşük olduğu durumda ise alacak tahsillerinin etkin bir şekilde yürütüldüğü ve satış politikalarının başarılı olduğunun bir göstergesidir. Tahsilatların gecikmesi, işletmenin yükümlülüklerini yerine getirmesinde gerekli olan finansmanın sağlanmasında sıkıntılar oluşmasına ve ilerleyen süreçte işletmenin başarısız olmasına neden olabilir. 4. Özsermaye Devir Hızı: İşletme özsermayesinin işletmede hangi düzeyde verimli kullanıldığı ile ilgili bilgi veren bir orandır. Öıı Ö Bu oranla ilgili ölçüt, işletmenin faaliyette bulunduğu iş kolundaki işletmelerin geçmiş dönemlerdeki devir hızlarının ortalamasına göre belirlenir. Devir hızının yüksek olması işletmenin sermayesini verimli kullandığı ve atıl sermaye bulundurmadığı şeklinde yorumlanır ki bu olumlu bir durumdur. Düşük çıkması ise atıl sermayenin bulunduğunu gösterir ki bu olumsuz bir durumdur. 5. İşletme Sermayesi Devir Hızı: İşletme sermayesinin işletmede hangi düzeyde verimli kullanıldığı ile ilgili bilgi veren bir orandır. 40 www.hedefaof.com İşıı İş Bu oranla ilgili ölçüt, işletmenin faaliyette bulunduğu iş kolundaki işletmelerin geçmiş dönemlerdeki devir hızlarının ortalamasına göre belirlenir. Devir hızının yüksek ya da düşük olması olumlu bir durumu da olumsuz bir durumu da ifade eder. İşletme sermayesi devir hızının yüksek olması işletme sermayesinin iyi yönetilmesinin bir sonucu da olabilir, işletme sermayesinin yetersizliğinin de bir sonucu olabilir. Oranın düşük çıkması, işletmenin aşırı sermaye bulundurması, stok ve alacak devir hızının düşük olması, aşırı likit kaynak bulundurması (sermayenin atıl olması) gibi durumları ifade edebilir. 6. Maddi Duran Varlıklar Devir Hızı: İşletmenin sahip olduğu maddi duran varlıklarının (gayrimenkul, tesis, makine – teçhizat gibi…) işletmedeki faaliyetlerde hangi düzeyde verimli kullanıldığı ile ilgili bilgi veren bir orandır. ııı ı Bu oranla ilgili kesin bir ölçüt verilememekle birlikte, sanayi işletmelerinde “5” devir hızı ideal bir hız olarak söylenebilir. Bu devir hızının yüksek çıkması maddi duran varlıkların etkin kullanıldığını ve işletmenin yüksek kapasite ile çalıştığının bir göstergesidir. Bu hızın düşük çıkması ise işletmede maddi duran varlıkların verimsiz kullanıldığını göstermektedir. Bu durum işletmenin atıl kapasiteye sahip olduğunun bir göstergesidir ki işletmenin finans kaynaklarını etkinsiz kullandığının bir göstergesidir. 7. Aktif (Varlık) Devir Hızı: İşletmenin faaliyetlerinde sermayeyi hangi yoğunlukta kullandığının bir göstergesidir. Şu şekilde hesaplanır: ıı ı Bu oranla ilgili ölçüt, işletmenin faaliyette bulunduğu iş kolundaki işletmelerin geçmiş dönemlerdeki devir hızlarının ortalamasına göre belirlenir. Aktif devir hızının yüksek olması işletme varlık toplamı içinde duran varlıkların önemsiz düzeyde olduğunu, düşük olması ise işletmenin varlıkları içinde duran varlıkların büyük yer tuttuğunun bir göstergesidir. Bir endüstride varlık devir hızının düşük olması işletmede atıl kaynakların olduğu ile ilgili fikir verir. Yeni yatırım sürecinde olan işletmelerde bu hızın düşük çıkması normaldir. Aktif devir hızı karlılığın bir göstergesi olarak da yorumlanabilmektedir. Aktif devir hızı yüksek olan işletmeler riski az olan ve karlılığı yüksek olan işletmeler olarak yorumlanır. 8. Ticari Borçlar Devir Hızı: İşletme ticari borçlarının belli bir dönem içerisinde kaç kez ödendiğini gösteren orandır. Hesaplama şekli şöyledir: çıı ç Bu oranla ilgili ölçüt, işletmenin faaliyette bulunduğu iş kolundaki işletmelerin geçmiş dönemlerdeki devir hızlarının ortalamasına göre belirlenir. Devir hızının yüksek olması kredi verenler ya da kredili satış yapanlar açısından olumlu bir durumdur ki bu durumda tahsilat açısından sorun olmayacağını ve kredi verenler açısından emniyet payının yeterli olduğunu gösterir. Ancak bu devir hızının düşük olması da işletme açısından olumlu bir durumdur, çünkü işletme borç devir hızını düşürerek finansman olanağını genişletebilir. Bu da işletmenin finansman ihtiyacının giderilmesinde katkı sağlayacaktır. 9. Hazır Değer Devir Hızı: İşletmenin nakit ve kolaylıkla nakde dönüştürülebilen, yani hazır değerlerinin belli bir dönemdeki devir hızını, dolayısıyla işletmenin hazır değerlerinin kaç katı satış yaptığını gösteren orandır. Hesaplama şekli şöyledir: 41 www.hedefaof.com ığıı ığ Bu oranla ilgili ölçüt, işletmenin faaliyette bulunduğu iş kolundaki işletmelerin geçmiş dönemlerdeki devir hızlarının ortalamasına göre belirlenir. Devir hızının yüksek olması, işletmenin atıl hazır değerler bulundurmadığının, hazır değerlerini etkin kullandığının ve işletme kasasında bulunan tutarın işletmenin ihtiyaçlarını giderecek miktarda belirlediğinin bir göstergesidir. Karlılık Oranları Kar, işletmelerin var oluşunun temelinde yatan amaçtır. Karlılık da bir işletmenin başarı düzeyini göstermektedir. İşletmelerin belli bir dönem sonundaki başarısının ölçüleri olarak da kar çerçevesinde belirlenen oranlar kullanılmaktadır. Kredi verenler, ortaklar, potansiyel ortaklar, yatırımcılar gibi karar vericilerin kararlarını yönlendirmelerinde karlılık yani işletmelerin başarı düzeyi önemli bir belirleyicidir. Bilançoda yer alan her unsurla kar ilişkisi araştırılmak üzere çok sayıda oran belirlenebilir. Ancak karlılık analizinde çoğunlukla kullanılan ve yeterli düzeyde fikir veren oranlar şu şekilde sıralanabilir: 1. Aktif Karlılık Oranı: İşletmenin aktiflerinin işletmenin karlılığına katkısını belirleyen orandır ve işletmenin aktiflerini ne oranda verimli kullandığını gösterir. Hesaplama şekli şöyledir: ııı Bu oranla ilgili ölçüt, işletmenin faaliyette bulunduğu iş kolundaki işletmelerin geçmiş dönemlerdeki oranlarının ortalamasına göre belirlenir. Oranın yüksek olması, işletmenin faaliyetlerini çoğunlukla sahip olduğu aktiflerle yürüttüğünün ve karlılıkta aktiflerin etkin kullanıldığının bir göstergesidir. 2. Özsermayenin Karlılığı Oranı: İşletmenin özsermayesinin işletmenin karlılığına katkısını belirleyen orandır ve işletmenin özsermayesini ne oranda verimli kullandığını gösterir. Hesaplama şekli şöyledir: Öıığıı Bu oranla ilgili ölçüt, işletmenin faaliyette bulunduğu iş kolundaki işletmelerin geçmiş dönemlerdeki oranlarının ortalamasına göre belirlenmesiyle birlikte bu oranın sanayi işletmelerinde 0,13 ile 0,15 oranında olması idealdir. Oranın yükselmesi, sermayenin etkin kullanıldığını, daha fazla karın daha az sermaye ile gerçekleştirildiğini ifade eder. Bu da ilerleyen süreçte dağıtılmayan işletme karlarına düşen payın ve özsermayenin artması anlamına gelir. Oranın düşmesi ise sermayenin etkin kullanılmadığını ve belli bir sermaye ile daha az kar elde edildiğini ifade eder. 3. Dönem Karı Oranı: Oran işletmenin dönem karının, satışlarının ne kadarlık bir payını oluşturduğunu gösterir. Hesaplama şekli şöyledir: öıı Bu oranla ilgili ölçüt, işletmenin faaliyette bulunduğu iş kolundaki işletmelerin geçmiş dönemlerdeki oranlarının ortalamasına göre belirlenir. Oranın yüksek çıkması istenen bir durumdur. Oran yükseldikçe satış politikalarının başarılı olduğu ve satışların karlılığının arttığı yorumu yapılır. 42 www.hedefaof.com Menkul Piyasası Oranları Piyasa performans oranları kapsamında kullanılan oranlar, çoğunlukla menkul kıymet yatırımcıları açısından önem arzederler ve menkul kıymetler piyasasında yer alan bir işletmenin hisse senetlerinin asıl değerlerinin belirlenmesinde gösterge niteliğindedirler. Bu oranlar şu şekilde sıralanabilir: 1. Fiyat – Kazanç Oranı: Bu oran hisse senedinin belli bir zamandaki piyasa (borsa) değerinin, hisse senedinden elde edilen kazanca (gelir) oranlanmasıyla hesaplanır: çı Hesaplanan oranın, piyasadaki aynı sektörde faaliyette bulunan diğer işletme hisse senetlerinin oranları göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi gerekir. Oranın düşük olması istenen durumdur. Oran düştükçe hisse senedinin yatırımcısına sağladığı oransal kazanç artmaktadır. 2. Piyasa Değeri – Defter Değeri Oranı: Oran işletmenin özsermayesi ile piyasa (borsa) değeri arasındaki ilişkiyi ve işletmenin piyasa değerinin işletme özsermayesinin kaç katı olduğunu ortaya koyar. Oran şu şekilde hesaplanır: ğ ğ Hesaplanan oranın, piyasadaki aynı sektörde faaliyette bulunan diğer işletme hisse senetlerinin oranları göz önünde bulundurularak değerlendirilmesi gerekir. Oran büyüdükçe işletmenin hisselerinin fazla değerlendiğini gösterir. Bu oranın büyümesi, hisse senedinin satılması, küçülmesi ise hisse senedinin alınması gereğini ifade etmektedir. 3. Diğer Piyasa Oranları: Menkul değer yatırımcılarının kararlarını yönlendirmelerinde, kar payı (temettü) dağıtımı da belirleyici olmaktadır. Bu oranlar yükseldikçe hisse senedi başına kar payı dağıtımı oranı artacaktır ki oranların geçmiş dönemlerdeki değerleri yatırımcılar için yatırım yapma konusunda ipucu görevi görecektir. Oranlar sektördeki diğer işletmelerin hisse senetlerine ait oranlarla karşılaştırıldığında anlam kazanacaktır. Buna göre yatırımcılar, bu oranların değerinin geçmiş dönemlerde yüksek olduğu hisse senetlerini tercih edeceklerdir. Söz konusu oranlar şu şekilde hesaplanmaktadır: şığıı Bu oran hisse senedi başına dağıtılacak temettü miktarını vermektedir. ğııı Bu oran işletmenin elde ettiği dönem karının ne kadarını dağıtılmak üzere ayırdığını gösterir. ü Bu oran hisse senedinin temettü verme potansiyelini ortaya koyar. Oran analizine genel olarak bakıldığında eksi yönleri ve sınırlılıkları neler olabilir? Yorumlayınız. Eğilim Oranları Yöntemiyle Finansal Analiz (Trend Analizi) Ekonomik karar vericilerin işletmelerin finansal yapılarını analiz etmek suretiyle kararlarını yönlendirmede başvurdukları analiz yöntemlerinden bir diğeri de Eğilim Oranları (Trend) Yöntemiyle Finansal Analiz’dir. Finansal tablolardan elde edilen verilerin zaman içerisindeki gelişim süreci göz önünde bulundurularak hesaplanan oranların (yüzdelerin) analiz edilmesini ifade eden Eğilim Oranları 43 www.hedefaof.com (Trend) Analizi’nde belli bir yılın verileri baz alınır ve analiz süreci içerisinde bu verilerde diğer yıllarda meydana gelen değişmelerle ilişkilendirilerek belirlenen oransal (yüzdesel) eğilim yorumlanır. Eğilim oranları analizinde yıllar itibarı ile hesaplanan değerler bir indeks değeridir. Bu hesaplama, döneme dahil edilen her yıl için finansal tablolardan elde edilen değerler, aynı tablo kaleminin baz yıldaki değerine oranlanarak gerçekleştirilir. Bunun sonucunda baz yıl 100 kabul edilirse, yapılan hesaplamalar sonucu elde edilen değer, baz yılın değeri olan 100’ün altında ise, hesaplamanın yapıldığı yılda baz yıla göre bir azalmanın olduğu, 100’ün üstündeki değerlerde ise baz yıla göre bir artış olduğu şeklinde yorumlanır. ğıü Döneme dahil edilen her yıl için bu hesaplama yapıldığında, söz konusu dönemde ilgili kalemin trendi ortaya çıkmış olur. Finansal tablolardaki kalemlerle ilgili bu şekilde uygulanacak süreç sonucunda, işletmenin faaliyetleri ile ilgili olumlu ve/veya olumsuz durumlar belirlenebilecektir. Finansal tablolardaki tek bir kalemle ilgili yapılan hesaplama işletmenin faaliyetlerinin başarısını ya da başarısızlığını belirlemede yeterli olmayacaktır. Bunun için birbiri ile ilişkili olabileceği düşünülen her bir kalem için eğilim belirlenmesi ve bu eğilimlerin karşılaştırılması gerekir. Eğilim (trend) oranları (yüzdeleri) yöntemiyle finansal analiz dahilinde, finansal tablolardaki şu kalemlerin ilişkisi belirlenmekte ve karşılaştırılmaktadır: • Ticari Alacaklar – Net Satışlar İlişkisi • Net Satışlar – Satışların Maliyeti İlişkisi • Net Satışlar – Net Kar İlişkisi • Stoklar – Net Satışlar İlişkisi • Stoklar – Ticari Borçlar İlişkisi • Maddi Duran Varlıklar – Net Satışlar İlişkisi • Maddi Duran Varlıklar - Özsermaye İlişkisi • Dönen Varlıklar – Kısa Vadeli Borçlar İlişkisi • Dönen Varlıklar – Net Satışlar İlişkisi • Yabancı Kaynaklar –Özsermaye İlişkisi • Brüt Satış Karı – Faliyet Giderleri İlişkisi Yukarıda sayılan sıkça başvurulan ve eğilim analizi yapılan finansal tablo kalemleri ilişkileri dışında çok sayıda farklı kalemler arası ilişki eğilim analizine dahil edilebilir. Ancak aralarında ilişki olma olasılığı düşük olan kalemlerin analize dahil edilmesi hem gereksiz hem de zaman kaybıdır. Bu nedenle eğilim analizi yapılırken yukarıda çok sık kullanılan ilişkiler gibi ilişki ve eğilim araştırması yapılan kalemlerin doğru bir şekilde belirlenmesi gerekir. Analiz yapılırken (eğilim oranları (yüzdeleri) değerlendirilirken) sadece eğilime bakmak yanıltıcı olabilir, bunun yanı sıra kalemlerin değerlerinin de göz önünde bulundurulması önemlidir. Eğilim (Trend) oranları analizinin kapsadığı dönemin uzunluğu önemlidir. Analiz ne kadar uzun dönemi kapsarsa, o kadar etkin bir analiz yapılmış olacaktır. Eğilim analizinde belirlenecek baz yılın, gerek ülke ekonomisi ve gerekse işletme faaliyetleri açısından normal bir yıl olmasına dikkat edilmesinde fayda vardır. İstisnai olayların ve durumların yaşandığı (küresel, ulusal ya da sektörel krizin olduğu, enflasyonun yüksek olduğu, siyasi istikrarsızlığın olduğu, işletme açısından yeniden yapılanmanın olduğu, grev ve lokavt gibi hareketlerin olduğu, aşırı karların olduğu, aşırı zararların olduğu yıllar gibi…) yılların seçilmesi eğilim analizinin sonuçlarını farklılaştırarak yanlış kararlara yol açacak yorumların yapılmasına neden olabilir. 44 www.hedefaof.com Yüzde Yöntemiyle Finansal Analiz (Dikey Analiz) Dikey analiz olarak da adlandırılan yüzde yöntemiyle finansal analiz, finansal tablolar içindeki kalemlerin değerlerinin dahil olduğu finansal tablonun toplam değeri içindeki payı hesaplanarak ve aynı sektördeki diğer işletmelerin finansal tablolarına yapılan benzer uygulama sonucunda hesaplanan aynı kalemlerin payı ile karşılaştırılarak yapılır. Yüzde hesaplamasında bir finansal tabloyu oluşturan kalemlerin toplamı 100 kabul edilir ve analiz edilecek kalemin bu toplam içindeki payı yüzde olarak belirlenir: ü Genel olarak ifade edilen bu hesaplama yöntemiyle belirlenen yüzde, işletmenin faaliyette bulunduğu sektördeki diğer firmaların aynı tablosu ve kalemi için yapılacak benzer hesaplama sonucu belirlenen yüzde ile karşılaştırılarak yorum yapılır. Bu analiz belli bir tarihte oluşturulan tablolar için yapılabileceği gibi çok sayıda dönem için de yapılarak analiz dinamik hale getirilebilir. Tablo – 2.1. İşletme Bilançosu ve Yüzde Analiz Değerleri (31.12.2011) BİLANÇO KALEMLERİ AKTİF Grup % Genel % 15.550 1.200 12.000 750 1.500 500 490 31.990 49 4 38 2 5 2 2 37 3 28 2 4 1 1 76 9.550 750 10.300 42.290 93 7 23 2 24 10.500 8.500 355 19.355 54 44 2 21 17 1 39 20.500 650 18.655 -9.575 30.230 49.585 68 2 62 32 41 1 38 19 61 Değer DÖNEN VARLIKLAR Hazır Değerler Menkul Kıymetler Ticari Alacaklar Diğer Alacaklar Stoklar Gelecek Aylara Ait Giderler ve Gelir Tahakkukları Diğer Dönen Varlıklar Dönen Varlıklar Toplamı DURAN VARLIKLAR Maddi Duran Varlıklar Gelecek Yıllara Ait Giderler ve Gelir Tahakkukları Duran Varlıklar Toplamı AKTİF TOPLAMI PASİF KISA VADELİ YABANCI K. Mali Borçlar Ticari Borçlar Diğer Borçlar Kısa Vade. Yabancı K. Toplamı ÖZ KAYNAKLAR Ödenmiş Sermaye Kar Yedekleri Geçmiş Yıllar Karları Dönem Net Zararı(-) Öz Kaynaklar Toplamı PASİF TOPLAMI Yüzde analizi ile işletmenin finansal yapısının analizinin yanı sıra işletmenin sektör içindeki yeri de belirlenmiş olur. Bu analizle işletme yönetimi, özsermayesi, duran ve dönen varlıkları, yabancı kaynakları, alacakları, stokları ve satışları gibi finansal yapısının unsurlarının niteliği ve boyutları hakkında bilgi sahibi olacaktır. Dolayısıyla işletmenin faaliyetlerini yönlendirirken bu yüzdeleri de göz önünde bulundurarak aldığı kararlar başarısını olumlu etkileyecektir. Tablo – 2.1’de bir işletmeye ait bilanço ve bu bilanço için yapılan yüzde analizi değerleri yer almaktadır. Bu bilanço kapsamında hesaplanan yüzdelere göre örneğin; hazır değerlerin dahil olduğu grup olan dönen varlıkların %49’unu oluştururken, genel toplamı ifade eden aktiflerin ise %37’sini oluşturmaktadır. Bu hazır değer yüzdeleri işletmenin aktiflerinin önemli bir kısmının hazır değerlerden oluştuğunu göstermektedir. Bu görünümün 45 www.hedefaof.com de işletmenin özellikle kısa vadeli yabancı kaynakları karşılaması açısından avantaj yarattığı söylenebilir. Aslında bu değerin düzeyinin yeterli olup olmadığı diğer işletmelerin aynı kaleminin yüzdesi ile karşılaştırıldığında daha anlamlı olacaktır. Böylece işletmenin sektör içindeki yeri de belli olacaktır. Karşılaştırmalı Finansal Analiz (Yatay Analiz) Yatay Analiz olarak da adlandırılan Karşılaştırmalı Finansal Analiz tekniği ile bir döneme ait olan herhangi bir finansal tablo ile ondan bir önceki dönemin aynı tablosu karşılaştırılarak, ilgili dönemdeki tablo kalemlerinin değerlerinin bir önceki dönemin değerlerinden hangi oranda ve hangi yönde (artış ya da azalış) değişiklik gösterdiği belirlendikten sonra değerlendirilerek işletme kararları belirlenir. Bu yöntemde işletmenin kendi finansal tablolarındaki dönemler arası değişiklikler analiz edilir. Bu karşılaştırmalar aynı koşullarda sektördeki başka bir işletmenin benzer kalemi içinde yapılabilir ki bu durumda işletmenin benzer işletmelere göre karşılaştırması yapılan kalem itibarı ile faaliyetinin başarısı belirlenmiş olur. Bu analiz kapsamında bir tablo kaleminin iki dönem değerinin karşılaştırılmasında uygulanan hesaplama yöntemi şu şekildedir: ğşüışış Karşılaştırmalı tablo analizinde dikkat edilmesi gereken kriterler genel olarak şöyle sıralanabilir: • Karşılaştırmaları yapılacak tabloların dönem uzunlukları aynı olmalı, • Uygulanan kayıt ve değerleme yöntemleri aynı olmalı, • Karşılaştırma yapılırken dönemler itibarı ile işletmenin faaliyetlerini etkileyebilecek enflasyon, işletme içi ve dışı krizler gibi durumlarda dikkate alınmalı, • Gerektiğinde başka finansal tablolar da analize dahil edilmelidir. Karşılaştırmalar yüzdesel olarak yapılabileceği gibi dönemlere ait olan mutlak tablo değerleri ile de yapılabilir. Mutlak değerler göz önünde bulundurularak yapılan karşılaştırmalar (artış ya da azalış) tek başına yeterli olmayacaktır. Bununla birlikte değişimin oranı da çok önemlidir. Karşılaştırmalarda özellikle iki dönemden fazla dönem kullanıldığında yüzdesel değişme daha anlamlı olacaktır. X1 X2 Değişim (+ ya da – ) Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar 160.000 200.000 + % 25 Duran Varlıklar 150.000 195.000 + % 30 Yukarıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere X1’den X2’ye işletmenin kısa vadeli yabancı kaynakları %25 oranında artmıştır. Bu durum mutlak değer olarak da görülebilmektedir, ancak bu artışın etkisini tam olarak görebilmek için yüzdesel değişmenin de bilinmesinde fayda vardır. Bu analizde değişmelerin nedenleri de belirlenebilir. Eğilim (trend) analizinde enflasyonun etkisini nedir? FİNANSAL PLANLAMA Planlama kelime anlamı olarak gelecekte hangi faaliyetlerin, ne zaman, nerede ve nasıl yapılacağının belirlenmesi olarak tanımlanabilir. Bir işletmenin de herhangi bir faaliyetini gerçekleştirmeden önce, bu faaliyetin gelecekte gerçekleştirilmesi durumunda olası getirilerini ve maliyetlerini doğru bir şekilde hesaplayarak belirlemesi gerekir. Bu hesaplamalar işletme karar vericilerinin girişim faaliyetlerini gerçekleştirip gerçekleştirmeyecekleri konusunda fikir verecektir. Başarılı bir ekonomik ve ticari faaliyet için girişim sürecinin başlangıcında, hangi ürünün üretileceğinin kararlaştırılmasından ürünün nihai 46 www.hedefaof.com kullanıcıya teslimine kadar geçen süreç içerisindeki her aşamanın en küçük ayrıntısına kadar düşünülerek üretim sürecinin planlanması ve bu üretim süreci planı dahilinde oluşacak maliyetlerin doğru olarak belirlenmesi ve söz konusu maliyetlerin en uygun şekilde nasıl karşılanacağına dair finansal planlamanın yapılması gerekir. Finansal Planlama Kavramı ve Kapsamı Girişimcinin girişim fikrini oluşturmaya başlamasından itibaren üretim süreci başlamıştır. Üretim sürecinin başlamasından itibaren finansal planlama süreci de başlamıştır. Girişim fikrinin oluşmasından itibaren ürünün üretilip tüketicinin eline geçene kadar ki sürecin her aşamasını en küçük ayrıntısına kadar düşünmek zorunda olan girişimcinin, bu en küçük detayın bile finansmanını nasıl gerçekleştireceğini planlaması gerekir. Girişimcinin, bunun yanı sıra daha girişim aktivitesinin başında işletmenin büyüme, kriz ve yeniden yapılanma gibi stratejik kararlarının da planlarını ve buna bağlı olarak finansal planlarını yapması gerekir. Bu açıklamalar ışığında finansal planlama şu şekilde tanımlanabilir: Finansal Planlama, girişimcinin ya da işletme karar vericisinin amaçları doğrultusunda, girişim ya da işletme ile ilgili faaliyetler ve olası sorunların öngörülmesi suretiyle planlanması ve buna bağlı olarak oluşacak maliyet ve yapılması gereken harcamaların miktarının ve nasıl finanse edileceğinin belirlenmesidir. Planlamadan beklenen faydanın sağlanabilmesi için şu konulara dikkat edilmelidir: • Planlama yapılacak faaliyetler için bir rehber görevi görmektedir. • Gerçeği yansıtacak şekilde hazırlanmalıdır. • Plan dahilinde belirlenen hedeflere tam anlamıyla ulaşılması beklenmez, amaç değil araçtır. • Planlar değişen ekonomik şartlara kolaylıkla uyum sağlayacak esnekliğe sahip olmalıdır. • Planlar birbirleriyle uyum içinde olan kısa ve uzun vadeli hedefleri kapsamalıdır. İşletmenin planladığı faaliyetlerinin finansal planlanmasında şu dört ana konu önemlidir; • Duran varlıkların miktarının hangi düzeyde olacağı, • İhtiyaç duyulabilecek likidite ve işletme sermayesi miktarının ne olacağı, • Tüm varlıkların finansmanı için öz ve yabancı kaynak oranının ne olacağı, • Elde edilecek karın kullanımı, Finansal planlama süreci, her bir faaliyet için hem 1-2 yıl süreyi kapsayan kısa dönem ve hem de 3-5 yıllık süreyi kapsayan uzun dönem düşünülerek gerçekleştirilir ki buna “Planlama Ufku” denir. Finansal planlama, şu üç durum göz önünde bulundurularak yapılmalıdır: • En Kötü Durum: Girişimciler veya işletme karar vericileri planlama yaparken, girişim veya işletme faaliyetleri ve faaliyette bulunacağı çevrenin içindeki durum ile ilgili en kötü senaryoyu göz önünde bulundurarak, herşeyin işletmenin ya da girişimin aleyhine gelişeceği düşünülerek, kararlarını bu en kötü duruma göre oluşturmalı, böyle durumlardaki davranışlarını belirlemelidir. Bu durum girişim faaliyetinin olumsuz durumlardaki mukavemet gücünü gösterecektir. • Normal Durum: Girişimciler veya işletme karar vericileri planlama yaparken, girişim veya işletme faaliyetleri ve faaliyette bulunacağı çevrenin durumunun normal koşullarda nasıl olacağını, geçmiş dönem tecrübelerini de gözönünde bulundurarak belirlemelidir. • En İyi Durum: Girişimciler veya işletme karar vericileri planlama yaparken, girişim veya işletme faaliyetleri ve faaliyette bulunacağı çevre için herşeyin girişimin veya işletmenin lehine en mükemmel ekonomik şartlar ve gelişmelerin olacağı düşünülerek, böyle bir sürecin yaşanması durumundaki kararları belirlemelidirler. 47 www.hedefaof.com Finansal Planlama Süreci Finansal planlama süreci girişim fikrinin veya yeni yapılanma fikrinin oluşmasından itibaren başlayacaktır. Bu aşama işletme açısından planlama aşamasıdır ve girişim faaliyetinin gerçekleştirilmesine kadar geçen süreçte üretim faaliyetinin her bölümü ve her aşaması en küçük ayrıntısına kadar düşünülerek nasıl finanse edileceği planlanacaktır. Finansal Strateji ve Hedefleri Belirleme Yatırım ve girişim faaliyetine dair beklentilerin, hedeflerin ve tehditlerin ortaya konulduğu yatırım ve girişim stratejisi kapsamında finansman stratejisinin belirlenmesi Finansal Verilerin Toplanması Bu stratejiler doğrultusunda finansal analizler yapılmak üzere verilerin toplanması Finansal Analizlerin Yapılması Finansal planın oluşturulmasında temel teşkil edecek finansal analizlerin yapılması Proforma Finansal Tabloların Oluşturulması Üretim sürecine dair harcama kalemleri ile ilgili likit bütçesinin ve proforma finansal tabloların (bilanço, gelir tablosu) hazırlanarak finansal planların oluşturulması Finansal Planın Oluşturulması (Tahminler) Satış tahminine bağlı olarak üretim sürecinde gerekli sabit (tesis, satış yeri, makine – teçhizat) ve değişken girdi (işçilik, hammadde, enerji gibi…) gereksiniminin belirlenmesi Finansal Planın Test Edilmesi Belirlenen stratejik hedeflerle finansal plan arasındaki uyumun belirlenmesi amacıyla finansal planın test edilmesi Finansal Planın Revize Edilmesi Finansal planın test sürecinden sonra ortaya çıkması muhtemel sorunların ve uyumsuzlukların giderilmesi Yatırım ve Girişim Faaliyetinin Uygulanması Yatırım ve girişim stratejisi ve bunlara bağlı olarak oluşturulan finansal planlar doğrultusunda yatırım ve girişim faaliyetinin uygulanması Şekil – 2.2: Finansal Planlama Süreci Finansal planlama sürecinde yapılan faaliyetler şu şekilde özetlenebilir: • İşletmelerin faaliyetlerinin finansmanı için farklı alternatifler belirleme ve bunları analiz etme, • İşletme faaliyetleri için belirlenen finansal seçeneklerin bugünkü ve gelecekteki (tahmin) sonuçlarının belirlenmesi, • İşletme faaliyetleri için hedef performans ölçütleri belirleme. Finansal planlamanın, likidite planlaması (nakit bütçenin hazırlanması) ve kar planlaması (proforma finansal tablolar oluşturulması) kapsamında yönlenecek iki farklı konusu vardır. Bu iki konu da işletmenin stratejileri doğrultusunda belirlenen hedefler ve performans ölçütleri göz önünde bulundurularak şekillendirilecektir. Bu kapsamda finansal planlama süreci stratejik içerikli uzun vadeli finansal planlar ve buna bağlı olarak işletme faaliyetlerini içeren kısa vadeli finansal planlar ile yürütülecektir. 48 www.hedefaof.com Kısa Vadeli Finansal Planlar Kısa vadeli finansal planlar, işletmenin strateji ve politikalarının belirlemiş olduğu hedefler ve performans ölçütlerinin elde edilebilmesi için yapılması gereken faaliyetlerin nasıl finanse edileceğini belirlemek amacıyla oluşturulur. Bunun için yapılacak analizler sonucunda alternatif seçenekler içinden en uygun olanının tercih edilmesi gereklidir. En uygun finansman kaynağının belirlenmesinde doğru ve yeterli düzeyde verinin elde edilmesi önemlidir. Bu aşamada analizlerde ve tahminlemede kullanılacak veri kaynakları, işletmelerin kendisinin ya da faaliyette bulunulacak sektördeki diğer işletmelerin geçmiş faaliyet bütçeleri, nakit bütçeleri ve proforma tablolarıdır. İşletmenin temel hareket noktası ürettiği üründen ne kadar satacağı ve ne kadar hasılat elde edeceğidir. Buna göre üretim planlarını (tesis binası, enerji, makine – teçhizat, hammadde ve yarı mamul madde ve işgücü planlaması gibi…), oluşturacak ve bu planlar dahilinde öncelikle finansman gereksinimini tahmin etmeye çalışacaktır. Bu işlemi takiben proforma nitelikteki gelir tabloları, işletme bütçesi, nakit bütçesi, bilançosu oluşturulacaktır. Uzun Vadeli Finansal Planlar Uzun vadeli finansal planlar, işletmenin strateji ve politikaları çerçevesinden hazırlanır. Uzun vadeli planlar 2–10 yıllık dönemi kapsayabilmektedir. Genellikle 5 yıllık planlar tercih edilmektedir. Bu planlar, işletmenin yeni piyasalara girme, yeni ürün geliştirme ve bu ürünü piyasaya sunma, ölçek artırma, yeni sektörlerde faaliyette bulunma gibi işletmenin yeniden yapılanmasını gerektiren faaliyetlerinin finansmanı için doğru kaynaklar belirleme işlemlerini kapsamaktadır. Bunun için de yapılan analizler dahilinde bütçeler ve proforma finansal tablolar hazırlanarak, hedefler ve performans ölçütleri belirlenmektedir. Uzun vadeli finansal planların yapılmasında dikkat edilmesi gereken temel unsurlar neler olabilir? Bütçeleme İşletmelerin varoluş amaçları kar elde etmektir. Bunu için de katlanmış oldukları üretim maliyetlerinin, ürünlerin satışı ile elde etmiş oldukları hasılattan düşük olması gerekir. Aksi takdirde zarar etmiş olurlar. Bu durumda üretim ve ticari faaliyetlerini durdurmaları ve piyasayı terk etmeleri gereklidir. Bunun yaşamamak için işletmelerin kaynaklarını en uygun şekilde kullanarak üretim maliyetlerini düşürmeleri gerekir, çünkü işletmeler maliyetlerini düşürdükleri ölçüde karlarını arttırabilecektir. İşletmenin üretimi gerçekleştirebilmesi için bir araya getirmesi gereken üretim faktörlerini satın alması ve/veya kiralaması gerekmektedir. Bu şekilde kullanma hakkını satın aldığı ve/veya kiraladığı üretim faktörlerini üretimde kullanabilecek ve üretimi gerçekleştirebilecektir. İster büyük isterse küçük olsun tüm işletmelerin bu üretim faktörlerini üretime dahil edebilmeleri için gerekli olan finansman olanaklarının sınırı vardır. Bu finansman olanaklarını etkin kullanamadıkları takdirde ya üretim maliyetleri yüksek olacak ya da çıktı düzeyleri düşük gerçekleşecektir. Her iki durum da fiyatlama ve dolayısıyla rekabette kaynaklarını etkin kullanamayan işletmeleri dezavantajlı duruma düşürecektir. Günümüz ekonomik koşulları düşünüldüğünde, rekabetin yüksekliği buna karşın üretim olanaklarını elde etmedeki sıkışıklık, kaynak kullanımında etkinliğin sağlanması gerekliliğini, işletmeler için daha da hayati kılmaktadır. İşletmelerin üretim faktörlerini üretime dahil edebilmede kullandıkları en önemli kaynağı finansal kaynaklarıdır. Bu aşamada bütçe önemli rol üstlenmektedir. Planlama ile bütçeleme birbirlerini tamamlayan iki önemli kavramdır. Finansal kaynakların etkin kullanımı iyi bir finansal planlamaya bağlıdır. Stratejisini ve hedeflerini cari olarak ve gelecek için doğru belirlemiş, bu hedeflere ulaşabilmek için üretim analizini iyi yapmış ve buna bağlı olarak finansal planlarını iyi yapmış işletme, faaliyette bulunduğu piyasada rekabet açısından avantajlı olacaktır. Yalnız başına doğru bir planlama yeterli olmayacaktır. Planlamanın yanı sıra doğru ve etkin bir bütçeleme, işletmenin başarıya ulaşmasında çok önemlidir. Aslında planlamanın bir parçası olan bütçe doğru 49 www.hedefaof.com yapılmazsa işletme başarısızlığı kaçınılmazdır. Doğru ve yeterli bir bütçeleme ile işletme işgücü, hammadde, yarı mamul madde, makine-teçhizat ve tesis gibi üretim girdilerinin en uygun ekonomik koşullarda işletme tarafından kullanılmasına olanak sağlayacaktır. Bütçe Kavramı Bütçe, belli bir dönem içinde finansal faaliyetlerin rakamlarla özetlenmiş halidir. Bütçe ile işletme yönetimi belli bir süreç içeresinde yapacakları faaliyetleri kontrol etme ve yönetme olanağı elde etmektedir. Bütçeler kısa dönemli ve uzun dönemli olarak hazırlanabilmektedir. Kısa dönemli bütçeler işletmelerin kısa dönemde gerçekleştirmeyi planladıkları faaliyetlerin finansmanını nasıl yapacaklarını yani harcama planlarını ortaya koymaktadır. Uzun dönemli bütçeler ise işletmelerin uzun döneme dair planladıkları faaliyetlerinin finansmanını nasıl yapacaklarını yani uzun dönemli harcama planlarını ortaya koymaktadır. Bir işletme ya da girişim bütçesinin sahip olması gereken özellikler temel olarak şu şekilde sıralanabilir: • Bütçe basit ve anlaşılır olmalıdır. • Tüm üretim faaliyetlerini kapsayacak yeterlilikte olmalıdır. • Belirlenen strateji ve hedeflere uygun ve gerçekleştirilebilir olmalıdır. • Kolaylıkla revize edilebilir, dinamik ve esnek bir yapıya sahip olmalıdır. Girişimcinin ve/veya işletme karar vericisinin faaliyetlerinin planlaması finansal planlama ile uyum içinde olmalıdır. Bunun içinde başarılı bir bütçe hazırlanması temel girişim davranışıdır. Girişimci ve/veya işletme karar vericisinin bütçe hazırlayarak genel olarak elde edeceği avantajlar şunlardır: • Girişim ve devamında üretim sürecinde yapılacak işlerin daha önceden tasarlanmasını sağlar. • İşletmenin iç uzmanlaşmasının sınırlarını oluşturur ve bunlara bağlı olarak bu bölümlerin hedef ve standartlarını ortaya koyar. • Faaliyetlerin denetimi açısından ölçütlerin belirlenmesini sağlar. • Kaynak (girdi) israfının önüne geçer ve etkin verimlilik düzeyine ulaşmaya olanak sağlar. • Girişim ve üretim faaliyetlerine bağlı olarak finansal gereksinimleri nicel olarak ortaya koyarken, finansal kaynakların nasıl yönlendirileceği ile ilgili rehber görevi görür. • Yönetim açısından disiplin oluşturur ve işletme faaliyetlerinin ciddiyetle yürütülmesine katkı sağlar. • Beklenmedik durumlar karşısında (krizler, aşırı enflasyon, piyasada daralma, uluslararası piyasalardaki olumsuz ekonomik koşullar gibi işletmenin zarara uğrama riski) daha bu durumlar oluşmadan yöneticilerin yapması gerekenleri ortaya koyar. Bütçenin bu gibi yararlarının yanında, hazırlanması ve uygulanmasında karşılaştığı sınırlılıkları da sözkonusudur. Genel olarak bütçe uygulamasının sınırlılıkları ise şu şekilde sıralanabilir: • Bütçenin başarısı hazırlanmasında kullanılan verilerin yeterliliği ve doğruluğu ile ilişkilidir. Dolayısıyla eğer yeterli ve doğru veri yoksa bütçenin işletmeye yararından çok zararı olacaktır. • Bütçe durağan bir varlık olarak görüldüğü takdirde etkinliğini kaybedecektir. Bütçenin değişen ekonomik koşullara göre yeniden düzenlenmesi şarttır. • Bütçeyi hazırlayan ve bütçeyi uygulayacaklar, bütçenin oluşturmuş olduğu disipline uymalıdırlar. Aksi takdirde bütçe amacına ulaşmayacaktır. İşletmenin tüm bölümleri bütçenin kendilerine vermiş olduğu görevi yerine getirdiği takdirde bütçe amacına ulaşacak ve işletme de başarıya ulaşacaktır. 50 www.hedefaof.com • Bütçeye körü körüne bağlılık işletmenin karşısına çıkan fırsatları kaçırmasına neden olabilecektir. Bu nedenle bütçenin işletmenin politikaları içindeki yerinin tam olarak belirlenmesinde yarar vardır ki bütçe işlevinin ötesine geçmesin. • Bütçenin belirlemiş olduğu standartlar işletme çalışanlarını baskı altına sokabilir. Bu da verimliliğin düşmesine neden olabilecektir. Bu nedenle belirlenecek standart ve hedeflerin gerçekçi olması için çaba gösterilmelidir. Finansal planla bütçe arasında nasıl bir ilişki vardır? Bütçe Sisteminin Amaçları Girişim ve/veya işletme faaliyetlerinin planlanmasında bütçenin yerinin belirlenmesi, bütçenin amaçlarının ortaya konmasıyla ortaya çıkacaktır. Bu kapsamda bütçe sisteminin amaçları şu şekilde sıralanabilir: • Girişim ve/veya işletme faaliyetlerinin planlanmasında rehber olmak, • Gelecekteki finansman ihtiyacını ortaya koymak, • İşletmenin maliyetlerini kontrol altına almak ve aşırı ve gereksiz harcamaların önüne geçmek, • İşletmenin faaliyetleri için hedefler ve standartlar belirleyerek bir disiplin oluşturmak, • Kriz, piyasa daralması, finansal sıkışıklık gibi beklenmedik durumlarda yöneticilere yol göstermek, • İşletme içindeki alt kademeler için performans hedefleri belirlemek, • İşletmenin ulaştığı performans ve başarı düzeyini belirlemesi için bilgi vermek. Girişimci ve/veya işletme karar vericilerinin, bu amaçlarla bütçe sistemine başvururken, bütçeleme faaliyetinin bir plan olduğunu unutmamaları gereklidir. Aksi takdirde, belirlenen bütçeye tam bağlılık ilerleyen süreçte hazırlayanların yetersiz öngörüleri dolayısıyla işletmenin amaçlarından uzaklaşmasına neden olabilir. Bütçenin gerçek bir rehber görevi üstlenebilmesinde yöneticilerin bütçenin işletmenin planları içindeki yerini tam olarak belirlemesi ve bütçe sistemine amacının dışında misyonlar yüklememesi önemlidir. Bütçe Türleri Bütçe sistemi dahilinde oluşturulabilecek bütçeler farklı açılardan incelenebilir: 1. 2. Konularına Göre Bütçeler: Bütçeler içerdikleri konulara göre Gider ve Gelir Bütçeleri olarak iki başlık altında incelenebilir. Gider Bütçeleri, girişim fikrinin oluşmasından, üretilen ürünün nihai kullanıcıya teslimine kadar geçen süreci içine alan üretim süreci içinde maliyetleri artıran her türlü harcamayı içerir ve girdi harcamaları (üretim maliyeti) ile çıktı arasındaki ilişkiyi ortaya koyar. Gelir Bütçeleri ise üretim süreci sonucunda ortaya çıkan ürünün satış tahminleri ile oluşturulur ve çıktı ile hasılat (satış geliri) arasındaki ilişkiyi belirler. Amaçlarına Göre Bütçeler: Bütçeler amaçlarına göre Faaliyet ve Program Bütçeleri olmak üzere ikiye ayrılır. Faaliyet Bütçeleri, işletmenin üretim faaliyetleri kapsamında tedarik, satış, işçilik, genel üretim, satış maliyeti gibi gelir – gider düzeyi net ve kesin olarak belirlenebilen faaliyetlerinin harcamalarının planlamasının yapıldığı bütçelerdir. Program Bütçeleri ise, işletme içerisinde üretimi destekleyici ve çoğunlukla yönetim ve planlama fonksiyonları kapsamındaki faaliyetlerin harcamalarını planlayan bütçelerdir ve pazarlama – reklam – satış – dağıtım, insan kaynakları, eğitim, araştırma – geliştirme, finansman ve genel yönetim fonksiyonlarına yönelik harcamaları kapsar. 51 www.hedefaof.com 3. 4. 5. Özelliklerine Göre Bütçeler: Bütçeler özelliklerine göre Dinamik ve Statik Bütçeler olmak üzere ikiye ayrılır. Dinamik Bütçeler, tek bir döneme ait verilere dayanmayan ve farklı zamanlardaki faaliyetlerin verilerini kullanarak ve gelecekte meydana gelecek değişikliklere kolaylıkla uyum sağlayacak özelliğe sahip bütçelerdir. Statik Bütçeler ise, belli bir zamandaki üretim hacmini hedef alan, üretim süreci ve üretim niceliği açısından hedef değerler ortaya koyan ve buna yönelik faaliyetlerin harcamalarını planlayan bütçelerdir. Kapsamına Göre Bütçeler: Bütçeler kapsamlarına göre Kısmi ve Genel Bütçeler olmak üzere ikiye ayrılır. Kısmi bütçeler, tedarik, üretim, pazarlama, yatırım, nakit bütçesi gibi işletmenin belirli bölümlerinin faaliyetlerine yönelik harcamaları planlayan bütçelerdir. Genel Bütçeler ise, işletme içinde işletmenin tüm faaliyetlerini ilgilendiren planlama ve yönetsel faaliyetlerini kapsayan, proforma bilanço ve gelir tablolarını da içeren bütçelerdir. Dönemlerine Göre Bütçeler: Bütçeler dönemlerine göre Kısa ve Uzun Dönem Bütçeleri olmak üzere ikiye ayrılır. Uzun Dönem Bütçeler, işletmenin strateji ve politikaları çerçevesinden hazırlanan, 2 – 10 yıllık dönemi kapsayabilen, işletmenin yeni piyasalara girme, yeni ürün geliştirme ve bu ürünü piyasaya sunma, ölçek artırma, yeni sektörlerde faaliyette bulunma gibi işletmenin yeniden yapılanmasını gerektiren faaliyetlerinin finansmanı için doğru kaynaklar belirleme işlemlerini kapsamaktadır. Kısa Dönem Bütçeleri ise, işletmenin strateji ve politikalarının belirlemiş olduğu hedefler ve performans ölçütlerinin elde edilebilmesi için yapılması gereken faaliyetlerin nasıl finanse edileceğini belirlemek amacıyla oluşturulur. Bu kapsamda işletmenin daha çok işletme stratejisi ve politikaları doğrultusunda belirlenen yürütme faaliyetlerine (üretim sürecindeki tüm faaliyetler) yönelik harcamalar bütçelendirilir. Bu bütçeler 1 – 2 yıllık bir dönemi kapsamaktadır. Bütçenin Hazırlanması Bütçeleme sisteminin yararları ve sınırlılıkları ortaya koymuştur ki bir girişimci ve işletmeci için iyi hazırlanmış bir bütçe işletmenin başarısını etkileyen en önemli olgudur. Bütçenin girişimci ve işletmeci için önemi hazırlanmasında hassas davranılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle bütçe hazırlanırken bu konuda uzman olan personelin görevlendirilmesi gereklidir. Bütçe çalışması sürecinde işletmenin strateji ve politikaları esas alındığı için bu konuda işletmenin üst yöneticilerinin de içerisinde yer aldığı uzman bir ekipten (bu ekip içinde başta finans biriminin sorumlusu olmak üzere, muhasebe, üretim, pazarlama, insan kaynakları, araştırma-geliştirme gibi işletmenin birim sorumluları yer alabilir) oluşması etkinliği artıracaktır. # Şekil 2.3: Bütçe Ekibi Bütçenin hazırlanması sürecinin adımları şu şekilde sıralanabilir: 1. Bütçenin Amacının Belirlenmesi: Bütçe, işletme planlarının rakamsal ifadesi niteliğinde olduğu için bütçeleme sürecinin başında işletmenin stratejileri ve politikaları doğrultusunda faaliyet amaçlarının belirlenmesi gerekir. Dolayısıyla bütçe dönemi sonunda ulaşılması amaçlanan hedeflerin ve standartların kesin hatları ile net bir şekilde ortaya konulması gerekir, çünkü 52 www.hedefaof.com 2. 3. 4. bütçeleme sürecinde bundan sonra yapılacakların temel hareket noktası bu hedef ve standartlar (Pazar payı, harcama sınırı, belli bir kar oranı, belli bir ciro düzeyi gibi…)olacaktır. Bu saptamanın doğru ve yeterli düzeyde yapılması (gerçekleştirilebilirliği) bütçelemenin de başarılı olmasına neden olacaktır. Varsayımlar ve Önplanlama: Bütçe hazırlıkları içerisinde önemli konulardan bir diğeri de bir takım varsayımların ve önplanlamanın yapılmasıdır. Bu varsayımlar işletmenin faaliyette bulunacağı endüstri ve faaliyet konusu ile ilgili, rakiplerin piyasa payları, fiyat miktarı, verimlilik düzeyi, ücretler, girdi maliyetleri, genel giderler gibi ve ülke ekonomisi ve küresel ekonomi ile ilgili, enflasyon, döviz kurları, vergi oranları, kotalar, üretim standartları, teşvikler, devlet yardımları, faiz oranları gibi parametreleri kapsamaktadır. Planlar yapılırken bu parametrelerin gelecekteki durumunun ne olacağı ile ilgili bir varsayım ortaya koyarak işletme karar vericileri önplanlama yapacaktır. Bu önplanlama kapsamında üretilecek ürünün, hedefler doğrultusunda ne kadar üretileceği, bu üretim için gerekli olan tesis ölçeği, üretim sürecinde kullanılacak makine – teçhizat ve teknoloji, bulundurulması gereken hammadde, yarı mamul madde ve mamul madde miktarı, üretim maliyeti, ürünün nerelerde ve nasıl satılacağı, satış maliyeti, beklenilen hasılat, beklenilen kar oranı ve miktarı, vergi yükümlülüğü, karın dağıtımı, kriz, piyasada daralma, finansal sıkışıklık ve aşırı talep artışı gibi beklenmedik durumlar karşısında yapılacak faaliyetler gibi uygulamalar ortaya konacaktır. Bu çalışmalar yapılırken de varsayımlar ve bu konularla ilgili işletmenin ve sektördeki diğer işletmelerin geçmiş dönemlerdeki verileri göz önünde bulundurulacaktır. Bütçe Taslaklarının Hazırlanması: Bu aşamada, varsayımlar ve geçmiş yılların verileri kullanılarak ve gerçekçi öngörülerle hazırlanan plan (önplanlama) doğrultusunda girişim ve üretim faaliyeti süreci içerisinde çeşitli taslak bütçeler hazırlanmaktadır. Bu kapsamda, yatırım bütçesi, üretim bütçesi, satınalma bütçesi, satış bütçesi, çeşitli üretim bölümleri itibarı ile (üretim, pazarlama, insan kaynakları, araştırma – geliştirme, muhasebe – finansman, satınalma departmanları) harcama bütçeleri, nakit bütçesi, proforma bilanço ve sonuç tabloları hazırlanmaktadır. Bu bütçelerin hazırlanması kadar uyum içinde olması da önemlidir. Bu uyumu da işletmenin stratejileri ve politikaları kapsamında belirlemiş olduğu hedefler ve standartlar doğrultusunda bütçe ekibi sağlayacaktır. Bütçe ekibi bu bütçelerle ilgili tartışmaları ve analizleri sonucunda uzlaşı içinde bu taslaklardan oluşan bütçe tasarısına son şeklini vererek onaylanmak üzere yönetim kuruluna sunacaktır. Bütçenin Onaylanması: Bu aşamada bütçe ekibi son şeklini verdikleri bütçe tasarısını yönetim kurulunun ya da işletmenin üst yönetiminin onayına sunacaktır. Onay mercii olan yönetim kademesi, bütçe tasarısını işletmenin strateji ve politikalarına uygunluğu ve gerçekleştirilebilirliği ile ilgili incelemesinden sonra uygun bulursa bütçe tasarını onaylayacak ve böylece bütçe konusu yatırım, girişim veya üretim faaliyeti için yapılacak faaliyetleri kabul etmiş olacaktır. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerdeki işletmeler için bütçelemenin önemi nedir? Yorumlayınız. Tahminleme Finansal planlamanın önemli bir süreci de “tahminleme”dir. İyi bir planlamanın temelinde yatan faaliyet isabetli bir tahminlemedir. Tahminleme ne kadar gerçeğe uygun olursa planlama da o düzeyde başarılı olacaktır. Finansal tahminleme, işletme planları dahilinde gerçekleştirilecek olan girişim, yatırım ve üretim faaliyetleri için yapılacak harcamaların miktarı ve nasıl karşılanacağını içerir. Finansal tahminleme sürecinde gerçekleştirilen analizler sonucunda belirlenmeye çalışılan unsurlar şunlardır: • Talep analizi sonucunda belirlenen üretim miktarını üretecek tesisin, makine – teçhizatın niceliği (sabit girdiler), finansman ihtiyacının ve nasıl finanse edileceğinin belirlenmesi, 53 www.hedefaof.com Planlanan üretimi sağlamak için gerekli olan hammadde, yarı mamul madde, işçilik, enerji gibi değişken girdilerin niceliğinin, finansman ihtiyacının ve nasıl finanse edileceğinin belirlenmesi, • Ürünlerin satış maliyeti ve hasılatın belirlenmesi. Finansal tahminlemeyi yapacak ekip, bu tahminleme için yararlanacakları verilerini, işletmenin geçmiş yıllardaki faaliyetlerindeki verileri, sektördeki diğer işletmelerin verilerini, piyasa verileri, ülke ekonomisi ve uluslararası ekonominin verilerinden oluşturacaktır. • Tahminleme sürecinde girişim, yatırım ve üretim aşamalarındaki tüm faaliyetler için yapılacak harcamalar doğrultusunda finansman ihtiyacı ve nasıl karşılanacağı ile ilgili çalışmalar yapılacaktır. Tahminleme de kullanılacak analizler çeşitli tekniklerle gerçekleştirilebilmektedir. Bu kapsamda ünite içerisinde üzerinde ayrıntılı bir şekilde durulan teknikler (finansal analiz teknikleri), oranlamalar, ortalamalar, yüzdeler, indeksler, basit ve çoklu regresyon, yapay sinir ağı gibi bir takım istatistiki ve bilimsel yöntemler tahminlemede kullanılabilmektedir. Kar Planlaması Girişim, yatırım ve işletme faaliyetlerinin temel amacı kar elde etmek ve bunu maksimum kılmaktır. Bir girişimci ve⁄veya işletme yönetiminin faaliyetlerini yönlendirirken temel dayanak noktası o faaliyetin karlı olmasıdır. Faaliyetin karlı olup olmadığına ise yapacakları analizlerle karar vereceklerdir. Bu kapsamda girişimci ve işletme yönetimlerinin temel olarak kullandıkları iki yöntem vardır: Başabaş Analizi Faaliyet Kaldıracı Kar, ticari faaliyet sonucu gelirlerin giderleri (maliyetleri) aşan kısmı olarak tanımlanabilir. Üretim sürecinde iki tür gider vardır: fabrika binası, makine – teçhizat, kira, idari personel giderleri, amortismanlar, faiz giderleri gibi kısa dönemde miktarı değiştirilemeyen girdilerin maliyetlerini ifade eden “Sabit Giderler” (FC) ve işçilik, enerji, hammadde, yarı mamul madde gibi üretimle birlikte oluşan ve kısa dönemde miktarı değiştirilebilen girdilerin maliyetlerini ifade eden “Değişken Giderler” (VC). Toplam Gelir (TR) ve sabit ve değişken giderlerin toplamından oluşan (FC + VC)Toplam Maliyet (TC) değerleri ile Toplam Kar (TP) basitçe şu şekilde ifade edilebilir: TP = TR – TC Bu farkın sonucunun pozitif (+) olması durumunda “kar”dan, negatif (–) olması durumunda ise “zarar”dan söz edilir. Eğer bu farkın sonucu sıfır (0) ise bu üretim ve satış düzeylerinde ne kar ne de zarar sözkonusudur ki bu üretim ve satış düzeyi “Başabaş” olarak nitelendirilir. Kar planlaması dahilinde yapılan Başabaş ve Faaliyet Kaldıracı analizleri işletmelerin gelir tabloları göz önünde bulundurularak yapılır. Bu analizlerde kullanılacak gelir ve gider değerleri belirlenirken gelir tablosundaki veriler kullanılmaktadır. Girişimci ya da işletme yönetimi yapmış oldukları kar analizleri sonucunda analize konu olan faaliyeti gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceklerine karar vereceklerdir. Başabaş Analizi Girişimci ve⁄veya işletme yönetimlerin, finansal planları dahilinde kar planlamasını yaparken satışlardan elde edilecek üretim düzeyi, hasılat ve üretim maliyetleri arasındaki ilişkiye bağlı olarak yapmış oldukları kar analizine Başabaş Analizi denir. Başabaş analizinde, değişik üretim düzeylerindeki hasılat ve maliyet karşılaştırmaları yapılarak, hangi üretim düzeylerinde zarar, hangi üretim düzeylerinde kar ve hangi üretim düzeylerinde ise kar ya da zarar durumunun olmadığı (başa baş olduğu) belirlenmeye çalışılır. Böylece kar amacı güden ve bu karı maksimumlaştırmaya çabalayan girişim ve⁄veya işletme faaliyetinde hangi düzeyde üretim ve satış yapılması gerektiği belirlenmiş olacaktır. 54 www.hedefaof.com Şekil – 2.4’de bir işletmeye ait Toplam Gelir (TR), Toplam Maliyet (TC) ve Sabit Maliyet (FC) eğrilerinin yeraldığı grafikte, düşey eksende maliyet ve gelir değerleri ve yatay eksende ise üretim ve satış değerleri gösterilmektedir. Grafikte görüldüğü üzere sabit maliyet (FC) eğrisi FC0 düzeyinden başlayan yatay eksene paralel bir doğru ile gösterilmektedir, çünkü kısa dönemde adından da anlaşıldığı üzere sabit olan maliyetler değişmemektedir. Toplam maliyet (TC) eğrisi ise üretimin hiç olmadığı durumda bile var olan FC0 sabit maliyet düzeyinden başlamaktadır. Dolayısıyla grafiği hiç değiştirmeden sadece yatay ekseni sabit maliyetler kadar yukarı kaldırdığımızda yani FC0’ın orijin olduğunu varsaydığımızda, TC eğrisi değişken maliyetleri (VC) gösteren eğri durumuna gelecektir. Yani “TC eğrisi, değişken maliyet (VC) eğrisinin sabit maliyetler kadar yukarı kaymış halidir” şeklinde ifade edilebilir. Toplam gelir (TR) eğrisi ise orijinden başlayan önce artan sonra ise azalan bir eğri şeklindedir. Grafikte, A noktasına kadar ki (Q1 üretim ve satış düzeyine kadar) ve B noktasından sonraki (Q3 üretim ve satış düzeyinden sonra) üretim ve satış düzeylerinde TC, TR’yi aştığı için zararı ifade etmektedir. Grafikte Z ile gösterilen gri fonlu bölgelerin ifade etti üretim ve satış düzeyleri, işletme için “zarar bölgeleri”dir. A noktasının ifade ettiği Q1 üretim ve satış düzeyi ile B noktasının ifade ettiği Q3 üretim ve satış düzeyi arasındaki üretim ve satış düzeylerinde TR, TC’yi aştığından işletme için kar söz konusudur. Grafikte A noktası ile B noktası arasındaki taralı bölge “Kar Bölgesi” olarak ifade edilmektedir ve bu bölgede TR ve TC eğrileri arasında dikey açıklığın en yüksek olduğu Q2 üretim ve satış düzeyi, işletmenin maksimum kara ulaştığı üretim ve satış düzeyidir. A ve B noktalarının ifade ettiği sırasıyla Q1 ve Q3 üretim ve satış düzeylerinde ise TR ve TC birbirlerine eşit olduğu için bu noktalar “Başabaş Noktaları” olarak ifade edilmektedir. Grafikten de anlaşıldığı gibi işletmenin Q1 ve Q3 üretim ve satış düzeyleri arasındaki miktarlarda üretim ve satış yapması gerekmektedir ki amacı olan karı elde edebilsin. Doğaldır ki kar elde etmenin yanı sıra işletmenin bu karı maksimum kılmaya çabalaması temel amacıdır. Dolayısıyla işletme bu temel amacını gerçekleştirebilmesi için grafikte Q2 üretim ve satış düzeyinin ifade ettiği karın maksimum olduğu üretim ve satış düzeyini elde etmelidir. Şekil 2.4: Toplam Gelir (TR) ve Toplam Maliyet (TC) Eğrileri ile Başabaş Analizi Grafikte görsel olarak incelenen başa baş analizi için işletmenin gelir tabloları kullanılmaktadır. İşletme gelir tablosundaki veriler ışığında hangi üretim ve satış düzeylerinin zarar (grafikteki Z bölgeleri gibi), hangi üretim ve satış düzeylerinin kar (grafikteki taralı bölge) ve hangi üretim ve satış düzeylerinin başa baş (Q1 ve Q3 üretim ve satış düzeyleri gibi) olduğunu belirlemelidir. Doğru bir şekilde yapılan analiz sonucunda Başabaş Analizi yöntemiyle sağlıklı bir kar planlaması yapılabilecektir. Tek bir gelir tablosunun kullanılması suretiyle yapılan başabaş analizi gelecekteki gerçekleşmeler için yeterli olmayabilir. Bu nedenle daha gerçekçi ve etkin bir başabaş analizi için geçmiş dönemlerdeki gelir tablolarının verilerinin yanı sıra, girdi fiyatlarındaki değişmeler, enflasyon, döviz kuru, teşvikler ve devlet yardımları, vergi, resim, fon ve harçlar, ücretlerdeki değişmeler, üretim standartları, gibi daha çok sayıda sıralanabilecek maliyeti azaltıcı ve artırıcı, gelirleri azaltıcı ve artırıcı değişkenleri de muhakkak analize dahil etmek gerekir. 55 www.hedefaof.com Faaliyet Kaldıracı İşletmeler üretim sürecinde sabit ve değişken girdiler kullanabilmektedir. Bir işletmenin sabit girdi miktarı ne kadar çok ise kara geçebilmesi için o kadar çok satış yapması gereklidir. Sabit girdilerin ve dolayısıyla bunlara ayrılan finansmanın yüksek olması, satışlarda yaşanacak olumsuzluklar durumunda işletmenin sabit girdilerini karşılayabilecek bir satış düzeyine ulaşmasında sıkıntılar yaşatacaktır ve işletme için yüksek sabit girdi ile çalışma risk teşkil edebilecektir. Ancak üretimin niteliğine, yani emek yoğun (daha çok işgücünün kullanıldığı) üretim ya da sermaye yoğun (daha çok sabit girdi niteliğindeki makine-teçhizatın kullanıldığı) olmasına göre kullanılan sabit girdi miktarı da değişecektir. Sermaye yoğun üretim gerektiren üretim sürecinde doğal olarak sabit girdiler maliyetlerde önemli yer tutacaktır. Üretimde sabit girdi olduğu durumda “kaldıraç” kavramından söz edilebilir. Eğer üretimde sabit girdi yoksa kaldıraçta sözkonusu olmayacaktır. Kaldıraç analizi sabit girdilerin kullanılma sınırını ortaya koyan analizdir. Faaliyet Kaldıracı, üretim ve satış sürecinde kullanılan sabit girdilerin miktarına bağlı olarak satışlardaki değişmenin kara olan etkisini ifade eder ve faiz ve vergi öncesi kardaki yüzdesel değişmenin (%ΔFVK) hasılattaki yüzdesel değişmeye (%ΔH) oranlanmasıyla hesaplanan katsayı ile ifade edilir. %∆FVK f= = %∆H f FVK2 - FVK1 FVK1 H2 - H1 H1 : Faaliyet Kaldıracı Katsayısı FVK : Faiz ve Vergi Öncesi Kar H : Hasılat Örn: A işletmesinin hasılatı 150.500 ’den 195.500 ye çıktığında faiz ve vergi öncesi karı 65.250’den 90.250’ye yükselmiştir. Bu durum için faaliyet kaldıracı hesaplanacak olursa: 90.250 – 65.250 %∆FVK = = 195.500 – 150.500 %∆H 150.500 Faaliyet kaldıraca katsayısı (f) 1,28 olarak hesaplanmıştır. Buna göre hasılattaki %1’lik artış faiz ve vergi öncesi karı %1,28 artırmaktadır. Bu katsayı; f>1 ise katsayı yüksektir ve işletmenin riski azdır ve bu katsayı daha da büyüdükçe risk azalacaktır. f<1 ise katsayı düşüktür ve işletmenin riski yüksektir ve bu katsayı sıfıra (0) yaklaştıkça risk artacaktır, çünkü elde edilen karın giderleri, özellikle de sabit giderleri karşılama gücü azalmaktadır. Kar planlamasının işletme açısından önemi nedir? 56 www.hedefaof.com Özet İşletme, üretim planlamasının başlamasından, ürünün nihai kullanıcıya ulaştırılmasına kadar geçen süreci kapsayan üretimin her aşamasında alacağı kararlarda temel hareket noktası maliyet minimizasyonudur. İşletme nitelikten ödün vermeksizin üretimini ne kadar az maliyetle gerçekleştirirse, ihtiyacı olan finansman gereksinimi de o kadar az olacaktır. İşletmenin bu aşamada yapması gereken ise yeterli ve doğru bir finansal analiz ve planlama yapmaktır. sorunların öngörülmesi suretiyle planlanması ve buna bağlı olarak oluşacak maliyet ve yapılması gereken harcamaların miktarının ve nasıl finanse edileceğinin belirlenmesidir. Planlama ile bütçeleme birbirlerini tamamlayan iki önemli kavramdır. Finansal kaynakların etkin kullanımı iyi bir finansal planlamaya bağlıdır. Doğru ve etkin bir bütçeleme, işletmenin başarıya ulaşmasında çok önemlidir. Aslında planlamanın bir parçası olan bütçe doğru yapılmazsa işletme başarısızlığı kaçınılmazdır. Finansal Analiz, işletmenin içinde bulunduğu dönemdeki finansal yapısının durumunu ve finansal yapısındaki gelişmeleri belirleme ve değerlendirme, işletmenin finansal durumunu aynı sektörde faaliyette bulunan diğer işletmelerle karşılaştırma ve işletmenin finansal planlarını yönlendirmek amacıyla geleceğe yönelik tahminlerde bulunma işlemlerinin bütününü ifade etmektedir. Finansal planlamanın önemli bir süreci de “tahminleme”dir. Tahminleme ne kadar gerçeğe uygun olursa planlama da o düzeyde başarılı olacaktır. Finansal tahminleme, işletme planları dahilinde gerçekleştirilecek olan girişim, yatırım ve üretim faaliyetleri için yapılacak harcamaların miktarı ve nasıl karşılanacağını içerir. Bir girişimci ve∕veya işletme yönetiminin faaliyetlerini yönlendirirken temel dayanak noktası o faaliyetin karlı olmasıdır. Bu kapsamda girişimci ve işletme yönetimlerinin kar planlaması yaparken temel olarak kullandıkları iki yöntem vardır: Başabaş Analizi, Faaliyet Kaldıracı Finansal analize tabi tutulacak veriler çeşitli şekillerde analiz edilebilir: Amacına göre finansal analiz, kapsamına ve yapılış biçimine göre finansal analiz, analizi yapana ve kullanılacak dokümana göre finansal analiz. İşlemede yapılan faaliyetler ayrıntılı bir şekilde ve belli bir sisteme göre kayıt altına alınmakta ve sınıflandırılmaktadır. Bu muhasebe kayıtları kullanılarak özet tablolar oluşturulmakta ve faaliyetlerini yönlendirmek için alacakları kararları belirlemeleri amacıyla işletme yönetiminin kullanımına sunulmaktadır. Temel nitelikteki finansal tablolar, bilanço ve gelir tablosudur. İşletme yönetiminin işletmenin faaliyetleri ile ilgili kararlarını yönlendirirken başvuracakları çeşitli finansal analiz yöntemleri vardır: Oran yöntemiyle finansal analiz, eğilim oranları yöntemiyle finansal analiz, yüzde yöntemiyle finansal analiz, karşılaştırmalı finansal analiz. Bir işletmenin herhangi bir faaliyetini gerçekleştirmeden önce, bu faaliyetin gelecekte gerçekleştirilmesi durumunda olası getirilerini ve maliyetlerini doğru bir şekilde hesaplayarak belirlemesi gerekir. Girişimcinin girişim fikrini oluşturmaya başlamasından itibaren üretim süreci başlar. Üretim sürecinin başlamasından itibaren de finansal planlama süreci de başlamıştır. Finansal Planlama, girişimcinin ya da işletme karar vericisinin amaçları doğrultusunda, girişim ya da işletme ile ilgili faaliyetler ve olası 57 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım 6. Aşağıdakilerden hangisi gelir tablosu içinde yer alan bölümlerden biri değildir? 1. Aşağıdakilerden hangisi finansal karar vericinin finansal analiz sürecinde temel olarak dikkat ettiği konulardan biri değildir? a. Brüt Satışlar a. Öz sermayenin büyüklüğü b. Olağan Kar b. Piyasadaki rekabet düzeyi c. Sürekli Satışlar c. İşletmenin maliyet unsurları d. Dönem Karı d. İşletmenin alacak ve borçlarının durumu e. Net Dönem Karı e. Yatırım miktarı ve hangi aşamada olduğu 7. Aşağıdakilerden hangisi işletmelerin finansal analiz yaparken kullanabilecekleri yöntemlerden biri değildir? 2. Aşağıdakilerden hangisi amacına göre finansal analiz kapsamındaki analiz türlerindendir? a. Yatay Analiz a. Karşılaştırmalı Finansal Analiz b. Dikey Analiz b. Oran Yöntemiyle Finansal Analiz c. Dinamik Analiz c. Yüzde Yöntemiyle Finansal Analiz d. Yönetim Analizi d. Mutlak Analiz Yöntemiyle Finansal Analiz e. Statik (Durağan) Analiz e. Eğilim Oranları Yöntemiyle Finansal Analiz 3. Aşağıdakilerden hangisi kapsamına ve yapılış şekline göre finansal analiz kapsamındaki analiz türlerindendir? 8. Aşağıdakilerden hangisi finansal planlamanın yöneleceği konulardan biridir? a. Kar planlaması a. Kredi Analiz b. Tasfiye Planlaması b. Dikey Analiz c. Teknolojik Planlama c. Yatay Analiz d. Büyüme Planlaması d. Yönetim Analizi e. Çevre Planlaması e. Statik (Durağan) Analiz 9. Aşağıdakilerden hangisi özelliklerine göre bütçe ayrımı kapsamındaki bütçe türlerindendir? 4. Aşağıdakilerden hangisi temel finansal tablolardandır? a. Genel Bütçe a. Bilanço b. Gider Bütçesi b. Fon Akım Tablosu c. Dinamik Bütçe c. Nakit Akım Tablosu d. Faaliyet Bütçesi d. Kar Dağıtım Tablosu e. Program Bütçesi e. Öz Sermaye Değişim Tablosu 10. Aşağıdakilerden hangisi bütçe oluşturma sürecinin ilk aşamasıdır? 5. Aşağıdakilerden hangisi bilançonun pasif tarafında yer alan bir kalemdir? a. Bütçenin onaylanması a. Alacaklar b. Bütçenin amacının belirlenmesi b. Kasa c. Bütçe taslaklarının hazırlanması c. Bankalar d. Bütçenin varsayımlarının yapılması d. Menkul Kıymetler e. Bütçenin önplanlamasının yapılması e. Kısa Vadeli Yabancı Varlıklar 58 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı 1.b Yanıtınız yanlış ise “Finansal Analiz Kavramı ve Kapsamı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Yatırım, girişim ve işletme kararlarını yönlendirmek isteyen aktörler, finansal analiz yapmalarındaki amaçları şunlardır; Sıra Sizde 1 2.d Yanıtınız yanlış ise “Finansal Analiz Türleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Kamu Kurumları: Vergi, sigorta ödemeleri, gibi yükümlülükleri olan işletmelerin ödemeleri gereken bedellerin ve görevleri gereğince kanun ve yönetmeliklerin belirlediği bir takım standart, uygulama ve ölçütleri yerine getirip getirmediğinin tespiti amacıyla kullanılırlar. Bu kurumlar, Vergi Dairesi, Sosyal Güvenlik Kurumu, Sermaye Piyasası Kurumu, Menkul Kıymetler Borsası, Hazine Müsteşarlığı, Merkez Bankası gibi kurumlardır. 3.e Yanıtınız yanlış ise “Finansal Analiz Türleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 4.a Yanıtınız yanlış ise “Finansal Tablolar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 5.e Yanıtınız yanlış ise “Finansal Tablolar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 6. c Yanıtınız yanlış ise “Finansal Tablolar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Yatırımcılar: Menkul kıymet satın alıp – satarak para kazanmak isteyenler doğru yatırım yapmak amacıyla kullanırlar. 7. d Yanıtınız yanlış ise “Finansal Analiz Yöntemleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Girişimciler: Ellerindeki sermayeyi kullanarak işletme kurmak ya da işletmelerini genişletmek amacıyla kullanırlar. 8. a Yanıtınız yanlış ise “Finansal Planlama Süreci” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. c Yanıtınız yanlış ise “Bütçeleme” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Kredi Verenler: Bankalar, finans kurumları gibi kredi verme faaliyeti gerçekleştirenler, kredi talebinde bulunan ticari kuruluşların geri ödeme yeterliliklerini tespit etmek amacıyla kullanırlar. 10. b Yanıtınız yanlış ise “Bütçeleme” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Diğer: Bilim adamları, araştırmacılar, öğrenciler, ticari meslek organizasyonları, yapmış oldukları çalışmalarda kullanmak amacıyla başvururlar. Sıra Sizde 2 Yapılan finansal analizde zamanın finansal değişkenler üzerindeki etkisi gözardı edilmemelidir. Geçmişte belli bir zamanda ya da bugün oluşan bir takım gelişmeler gelecekteki gerçekleşmeleri tahmin etmede belli bir düzeyde katkı sağlayabilecektir. Bu nedenle yapılan analizlerde zaman içinde meydana gelen gelişmelerin, bu gelişmelerin yönlerinin, bu gelişmeleri yönlendiren etkenlerin ve hangi oranda etkilediklerinin belirlenmesi önemlidir. Bu nedenle analizlerde statik analizin yanı sıra dinamik analizin de kullanılması ve böylece zaman içinde analize dahil edilen değişkenlerde meydana gelen değişmelerin de göz önünde bulundurulması hata payının azalmasına ve daha doğru kararların alınmasına katkı sağlayacaktır. 59 www.hedefaof.com Sıra Sizde 3 Sıra Sizde 7 Finansal analizde tüm finansal tablolar önemlidir. Ancak bunlardan Bilanço ve Gelir Tabloları en önemli finansal tablolardır. Bu tablolar muhasebe kayıtlarına dayanarak hazırlanan mizanlardan elde edilen verilerle oluşturulmaktadır. Finansal plan işletmenin strateji ve politikaları doğrultusunda amaçlarına ulaşabilmesinde var olan finansal kaynaklar içinde işletmenin maliyetlerini minimize eden kaynağı tespit etmeyi amaç edinirken, bütçe bu planın öngörülmüş ve sayılarla ifadesidir. Sıra Sizde 4 Sıra Sizde 8 Oran analizinde sektördeki her işletmenin verilerinin kullanılması sorun yaratabilir. Eğer başarısız bir işletme seçilmişse ulaşılacak analizin sonuçları fayda sağlamayacaktır. Oran analizi statik bir analiz olduğu için zaman faktörü analizlerde kullanılmamaktadır. Sektördeki diğer işletmelerin verileri doğru kabul edilerek analizler yapılmaktadır. Ancak diğer işletmeler açıkladıkları verileri eksik ve yanlış yayınlayabilirler. Bu da analizin doğruluğunu etkileyebilecektir. Oranlar belirlenirken gereksiz ve anlamsız oranlar kullanılması verilecek kararın gecikmesine ve yanlış olmasına neden olabilecektir. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde iş hayatındaki sorunların başında finansman sorunu gelmektedir. Bu gibi ülkelerde tasarruflar yeterli olmadığı için yatırımları ve girişim faaliyetlerinin finansmanında kullanılacak fonların sağlanmasında da sorunlar vardır. Kredi maliyetleri yani faizler yüksektir. Bu nedenle bu yapıya sahip ülkelerde kıt bir kaynak olan finansman olanaklarının etkin kullanılması çok önemlidir. Etkin kullanmada da işletme karar vericilerinin girişim ve üretim faaliyetlerini çok iyi planlaması ve doğru bir bütçe oluşturması gerekir. Ancak bu şekilde kıt olan finansal kaynaklar etkin kullanılabilecektir. Sıra Sizde 5 Sıra Sizde 9 Etkin bir eğilim analizi için analiz dönemindeki fiyat değişmeleri, konjonktürel etkiler analizlerde muhakkak göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin, satış miktarı (adet, kg., metre gibi…) azaldığı halde enflasyon dolayısıyla fiyatlardaki yüksek oranlardaki artış, finansal tablolara satış değerleri artışı şeklinde yansıyabilir ki bu durumda satış miktarı düştüğü halde tablodaki değer sanki satışlar artmış gibi bir yorum yapılmasına neden olarak yanıltıcı sonuç ve kararların çıkmasına neden olabilir. İşletmenin faaliyeti sonucunda ulaşmak istediği hedef kar elde etmek ve bu karı maksimum kılmaktır. Dolayısıyla işletme yönetiminin giriştiği faaliyetin karlı olup olmadığı kanısına varması gereklidir. Eğer işletme yönetimi herhangi bir kar planlaması yapmaz ise girişimin niteliği bir kumarın ötesine geçemez. Yani işi şansa kalmıştır. Eğer daha uygulamaya geçmeden girişilecek faaliyetin karsız olduğunu belirleyebilirse, herhangi bir zararla karşılaşmayacak, kaynakları boşa gitmeyecek ve bu kaynakları başka bir faaliyetinde kullanmak üzere yeni bir planlama yapacaktır. Sıra Sizde 6 Uzun vadeli planlar, uzun bir dönemi kapsadığı için belirsizlik dolayısıyla risk fazladır. Bu nedenle bu tür planların uygulanması öngörülemeyen bir takım sorunların ortaya çıkma olasılığı nedeniyle zorlaşmaktadır. Bu nedenle uzun vadeli hedefleri destekleyen kısa vadeli hedeflerle hareket edilmesinde ve sık sık revize edilmesinde fayda vardır. 60 www.hedefaof.com Yararlanılan Kaynaklar Akgüç, Ö. (1995), Mali Tablolar Analizi, Genişletilmiş 9. Baskı, İşletme Fakültesi Muhasebe Enstitüsü Yayın No:64, İstanbul Akgüç, Ö. (1998), Finansal Yönetim, Yenilenmiş 7. Baskı, İşletme Fakültesi Muhasebe Enstitüsü Yayın No:65, İstanbul Ataman, Ü., Hacırüstemoğlu R. (1999), Yöneticiler İçin Muhasebe ve Finans Bilgileri, Türkmen Kitabevi, İstanbul Bakır, H., Şahin C. (2009), Yöneticiler İçin Finansal Tablolar Analizi, Detay Yayıncılık, Ankara Bektöre, S., Çömlekçi, F., Sözbilir H. (2000), Mali Tablolar Analizi, Birlik Ofset Yayıncılık, Eskişehir Büker, S., Aşıkoğlu, R., Sevil, G. (1994), Finansal Yönetim, Eskişehir Çam, S. (2007), İşletmelerde Bütçe Yönetimi, Hayat Yayınları, İstanbul Güvemli, O. (1990), İşletmelerde Kısa ve Uzun Süreli Planlama, 2. Baskı, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul Haftacı, V. (2007), İşletme Bütçeleri, 5. Baskı, Beta Basım Yayım Dağıtım AŞ., İstanbul Müftüoğlu, T. (1999), İşletme İktisadı, 3. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara Okka, O. (2010), Finansal Yönetim: Teori ve Çözümlü Problemler, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara Sarıaslan, H., Erol C. (2008), Finansal Yönetim: Kavramlar, Kurumlar ve İlkeler, Siyasal Kitabevi, Ankara Sayılgan, G. (2006), İşletme Finansmanı, 2. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara Yükçü S. Tükenmez, M. ve Diğerleri (1999), Finansal Yönetim, Vizyon Yayınları, İzmir 61 www.hedefaof.com 3 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; İşletmelerde çalışma sermayesi yönetimi kavramını açıklayabilecek, Çalışma sermayesi risk ve karlılık arasındaki ilişkiyi ifade edebilecek, Çalışma sermayesi finansmanını açıklayabilecek, İşletmelerde nakit yönetimi kavramını tanımlayabilecek, İşletmelerde alacak yönetimi kavramını tanımlayabilecek, İşletmelerde stok yönetimi ile ilgili kavramları tartışabilecek bilgi ve becerilere sahip olacaksınız. Anahtar Kavramlar Çalışma Sermayesi Finansman Stratejileri Net çalışma Sermayesi Nakit Yönetimi İşletme Sermayesi Alacak Yönetimi Çalışma Sermayesi Finansmanı Stok Yönetimi Çalışma Sermayesi Gereksinimi İçindekiler Giriş Yatırım Çalışma Sermayesi Kavramı Nakit Yönetimi Alacak Yönetimi Stok Yönetimi 62 www.hedefaof.com Yatırım ve Çalışma Sermayesi GİRİŞ İşletme yönetiminde modern yaklaşım, işletme faaliyetlerini bir bütün olarak ele almaktadır. Bu bağlamda işletme faaliyetleri incelenirken dönen varlıklar (çalışma sermayesi) ile maddi duran varlıklar yönetimi arasındaki bir ayırım yapay karşılanmaktadır. Duran varlıklara yapılan bir yatırım, işletmenin işletme sermayesini de etkileyerek, çalışma sermayesi gereksinimini arttırmaktadır. Sistem yaklaşımı gereği, işletme faaliyetlerinin birbirini tamamlayan bir bütün olarak ortaya konabilmesi için faaliyetlerin ana parçalara ayrılması ve bu parçaların ayrı ayrı analiz edilmesi gerekmektedir. Bu açıdan, bir işletmede dönen varlıklar (çalışma sermayesi) yönetimi ile duran varlık yönetiminin birbirinden ayrı değerlendirilmesi, bütünü açıklayabilmek için bütünü oluşturan bileşenlerin ayrı ayrı ele alınması gerekmektedir. İşletme bilançosunun aktifi, varlıkların yapısını, pasifi ise kaynakların yapısını açıklamaktadır. Aktif ve pasif yapısı, işletmenin değerini belirlemektedir. Genel olarak işletme aktifleri içerisinde dönen varlıklar, pasifler içerisinde de kısa vadeli yabancı kaynaklar önem taşımaktadır. Bu nedenle işletmeler açısından bu iki gurubun yönetimi anlamına gelen, kısa vadeli finansal yönetim ayrı bir öneme sahiptir. Finans yöneticileri, zamanlarının önemli bir bölümünü cari varlık ve cari borçlar olarak da tanımlanan bu gurupların yönetimine ayırmaktadır. Bu ünitede kısa vadeli varlıkların yönetimi açıklanarak, kısa vadeli varlık kalemlerinden nakit, alacak ve stokların yönetimi üzerinde durulacaktır. YATIRIM Üretim gücünün elde edilmesi, korunması ve arttırılması için yapılan her türlü harcama yatırım olarak adlandırılmaktadır. Yatırımlar yararlanılan hizmet türüne göre mali yatırımlar ve üretim yatırımları olarak sınıflandırılmaktadır. Mali yatırımlar sermayenin mal ve hizmet üretimi dışındaki alanlarda değerlendirilmesidir. Bu yatırımların temel amacı, yatırımda kullanılan sermayeye belirli bir faiz getirisi sağlamak, uzun süreli likidite rezervi oluşturmak, işletmenin ekonomik gücünü ve değerliliğini arttırmak, vergi avantajlarından yararlanmaktır. Bu tür yatırımların üretim işlevi ile doğrudan ilgisi bulunmamaktadır. Bu nedenle bu bölümde işletmeler açısından önemli olan üretim yatırımları üzerinde durulacaktır. İşletmelerde bir yıldan kısa sürede mal ve hizmetlere dönüşecek varlıklara yapılan yatırımlar dönen varlık yatırımları, (çalışma sermayesi) bir yıldan uzun süre yararlanılacak maddi duran varlıklara ve/veya maddi olmayan duran varlıklara yapılan yatırımlar ise duran varlık yatırımları olarak tanımlanır. Bir işletmede duran varlıklara yapılan yatırımlarla, dönen varlıklara yapılan harcamalar arasında temel farklılıklar bulunmaktadır. Genel olarak duran varlıklarla ilgili harcamalar, dönen varlıklar için yapılan harcamalara oranla daha daha fazladır. Dönen varlıklara yapılan harcamalar bölünebilir olduğu halde, (bir müşteriye kredili satış yapıp, yapmamak, belirli bir hammadde ya da mamul maldan az ya da fazla stok tutmak gibi) duran varlık yatırımları bölünmezlik gösterirler. Bu farklılık iki gurubun finansman kaynaklarını da etkilemektedir. 63 www.hedefaof.com Dönen varlıklar için yapılan harcamalar, göreli olarak kısa süreli olduğundan, dönen varlıklarla ilgili kararları kısa süreli dönemlerde düzeltmek, revize etmek olasıdır. Maddi duran varlık yatırımlarında işletme fonları uzun süre bağlı kalmakta, uzun dönemli yatırımlar nedeni ile tahminler güçleşmekte, buna bağlı olarak alınan kararları revize etme olanağı kısıtlı olduğundan, hatalı kararlar işletme açısından önemli sonuçlara yol açmaktadır. Dönen varlık harcamaları ve duran varlıklara yatırım arasında likidite yönünden farklılık vardır. Dönen varlık harcamalarının hızlı bir şekilde ve değer kaybı olmadan paraya çevrilme yeteneği var iken bu durum duran varlık harcamaları için olası değildir. Dönen varlıklara yapılan harcamaların işletmenin risk derecesi üzerinde etkisi sınırlı olup, duran varlıklara yapılan yatırımlar işletme riskini önemli ölçüde arttırmaktadır. Sıraladığımız bu farklar dönen varlık harcamaları ve duran varlık yatırımlarının ayrı olarak incelenmesini gerektirmektedir. Bu ünitede işletmenin dönen varlık harcamaları ve kısa vadeli varlıkların yönetimi, diğer bir deyişle çalışma sermayesi üzerinde durulacak, duran varlık yatırımı ve finansmanı ise 4. Ünitede “Fizibilite Etüdleri, Yatırım Kararının Alınması” konusunda açıklanacaktır. ÇALIŞMA SERMAYESİ KAVRAMI Cari varlıklar olarak da bilinen çalışma sermayesi (işletme sermayesi) işletme bilançosundaki dönen varlıklar toplamıdır. Dönen varlıklar; hazır değerler, menkul değerler, alacaklar ve stoklardan oluşmaktadır. Dönen varlık unsurları en likit olandan en az likit olana doğru sıralanmaktadır. Burada likidite kavramı ile belirtilen; bir varlığın istendiği anda gerçek değerinde paraya çevrilebilebilme özelliğidir. Bu tanıma göre likiditesi en yüksek olan gurup hazır değerler, likiditesi en düşük olan gurup ise stoklardır. Cari borçlar ise işletme bilançosunun pasifinde yer alan kısa vadeli yabancı kaynakları belirtmektedir. Kısa vadeli yabancı kaynaklar; bir yıl içerisinde ödenmesi gereken satıcı kredileri, banka kredileri, ödenecek vergi ve diğer yasal yükümlülüklerden oluşmaktadır. Net çalışma sermayesi (net işletme sermayesi) ise dönen varlıklar toplamından kısa vadeli yabancı kaynaklar toplamının çıkarılması ile bulunan tutardır. Dönen varlıklar toplamı, kısa vadeli yabancı kaynaklardan büyükse işletme pozitif net çalışma sermayesine, küçükse negatif net çalışma sermayesine sahiptir. İşletmelerin ödemelerinin aksamaması, faaliyetlerinin düzenli olması için net çalışma sermayesinin pozitif olması gereklidir. Net çalışma sermayesinin negatif olması, işletmenin kısa vadeli yükümlülükleri karşılamada güçlük yaşayacağı şeklinde yorumlanır. Çalışma sermayesi ile net çalışma sermayesi arasındaki fark nedir? İşletmeler bir yıldan kısa sürede paraya çevrilecek, likiditesi yüksek dönen varlıkları ile kısa vadeli yabancı kaynaklarda yer alan borçlarını öderler. İşletme yöneticileri kısa vadeli yabancı kaynaklarda belirtilen borçların ödeme zamanlarını ya da vade yapılarını tam olarak öngöremiyorsa ya da öngörülemeyen nakit çıkışları olası ise daha fazla dönen varlık tutmak, net işletme sermayesi oranını yüksek tutmak zorundadır. Kısa vadeli borçların ödeme zamanları tam olarak biliniyorsa daha az dönen varlık tutmanın, net işletme sermayesi oranını düşük tutmanın bir sakıncası bulunmayacaktır. Çalışma sermayesi ile duran varlıklar arasında bir ilişki var mıdır? 64 www.hedefaof.com Çalışma Sermayesi Yönetiminin İşletmeler Açısından Önemi Çalışma sermayesi çeşitli nedenlerle finansal yönetimin en önemli konularından biri haline gelmiştir. Bu nedenleri şu şekilde sıralayabiliriz. • Çalışma sermayesi yönetimine ayrılan süre: İşletmelerde yapılan çalışmalar, finans yöneticisinin zamanının büyük bölümünü paranın günlük akışı ile ilgilenerek geçirdiğini ortaya koymaktadır. Hammadde, mamul ve yarı mamul alımı, kredi verilmesi veya alınması gibi günlük işlemler çalışma sermayesinin önemini arttırmaktadır. • Dönen varlıklara yapılan yatırım tutarı: İşletmelerin faaliyet konularına göre değişmekle birlikte, dönen varlıkların işletme toplam varlıkları içerisindeki payı önemli tutarlara ulaşmaktadır. Üretim işletmelerinde genellikle toplam varlıkların %50’si, toptan ve perakende ticaretle uğraşan işletmelerde %70’i dönen varlıklardan oluşmaktadır. • İşletmenin iş hacmi ile çalışma sermayesi arasındaki ilişki: Bir işletmenin satış hacminin artması, satış hacminde de aynı yönde artışa neden olacaktır. Satışların büyümesi işletmenin hammadde alışlarında, stoklarında, alacaklarında, nakit ve benzerlerinde de büyümeye neden olacaktır. Ancak satışlarla çalışma sermayesi arasındaki ilişki doğrusal olmayabilir. Diğer bir ifade ile etkin bir çalışma sermayesi yönetimiyle çalışma sermayesindeki artış oranı, satışlardaki artış oranından daha düşük düzeyde gerçekleştirilebilir. • Çalışma sermayesi ile işletmenin karlılığı arasındaki ilişki: Bir işletme çalışma sermayesi tutarını belirlerken karlılık ve risk faktörlerini dengelemek durumundadır. Çalışma sermayesi için ayrılan fonların bir fırsat maliyeti vardır. İşletme daha fazla çalışma sermayesine yatırım yaparak likiditeyi yükseltip, riski düşürürken, karlılığını da düşürecektir. Daha fazla paranın bağlanması, bu paranın alternatif kullanımından vazgeçilmesine neden olacaktır. Örneğin bu fazlalığın borç ödemelerinde kullanılmasıyla faiz yükünden kurtulmak mümkündür. Fazla stok bulundurulması, stokların bozulması, modasının geçmesi gibi zararlara neden olabilecektir. Yine alacaklara daha fazla fonun bağlanması, şüpheli alacak tutarını arttıracaktır. Diğer taraftan karlılığı arttırmak için çalışma sermayesine daha az yatırım yapıldığında kısa vadeli borçların ödenmeme riski artacaktır. Buna ek olarak işletmenin yeterli çalışma sermayesine sahip olmaması durumunda, işletmenin tam kapasite çalışması mümkün olamayacağı gibi, üretim aksamaları nedeni ile de karlılık olumsuz etkilenecektir. • Çalışma sermayesinin küçük işletmeler açısından önemi: Çalışma sermayesi yönetimi tüm işletmeler için önemli olmakla birlikte, özellikle küçük işletmeler açısından daha büyük öneme sahiptir. Küçük işletmeler duran varlıklarını kiralayarak edinebilirken, dönen varlıklarının (çalışma sermayesi) finansmanında zorlanmaktadırlar. Ek olarak küçük işletmelerin kasa, stoklar, alacaklar gibi dönen varlıklara yapılması gerekli tutarları azaltmaları güçtür. Küçük işletmelerin sermaye piyasasından fon sağlama olanaklarının da oldukça sınırlı ve güç olması nedeni ile kısa vadeli yabancı kaynak kullanımı zorunluluk haline gelmektedir. Bu ise işletmenin likiditesini olumsuz etkilemekte, buna bağlı olarak riskini arttırmaktadır. Küçük işletmelerin çalışma sermayesi gereksiniminin daha fazla olmasının nedeni ne olabilir? Çalışma Sermayesi Türleri İşletme çalışma sermayesi; sürekli çalışma sermayesi, geçici çalışma sermayesi ve yarı değişken çalışma sermayesi olmak üzere üç bileşenden oluşmaktadır. Sürekli çalışma sermayesi, sabit çalışma sermayesi olarak da bilinir. İşletmenin minimum düzeyde faaliyetlerini sürdürebilmesi için gerekli olan çalışma sermayesidir. Sürekli çalışma sermayesi satış hacmine ve zamana bağlı olarak değişim göstermez. 65 www.hedefaof.com Geçici çalışma sermayesi, değişken çalışma sermayesi olarak da bilinir. Mevsimsel talep artışlarını karşılamak ve öngörülemeyen özel durumlar için gereksinim duyulan çalışma sermayesidir. Yarı değişken çalışma sermayesi ise satış hacmine va zamana bağlı olarak bir önceki döneme göre artış gösteren çalışma sermayesidir. Çalışma Sermayesi Gereksinimi Çalışma sermayesi aşağıda sıralanan işletme gereksinimlerini gidermek için gereklidir. • Üretim gerçekleştirebilmek ya da işletme faaliyetlerini devam ettirebilmek için gereksinim duyulan hammadde ve işletme malzemesini satın alabilmek için işletme sermayesine gereksinim bulunmaktadır. Bu alımlar üretimi devam ettirebilmek için belirli aralıklarla düzenli olarak yapılır. • İşletmenin faaliyetlerini sürdürebilmek için gereksinim duyduğu çalışanlarına ücretlerini zamanında ödemesi gereklidir. İşletmenin bu ödemeler için çalışma sermayesine gereksinimi vardır. • Elektrik, su, doğalgaz gibi günlük giderleri karşılayabilmek için çalışma sermayesine gereksinim vardır. • İşletmeler ihtiyaçları olduğunda borçlanırlar. Borçların anapara ve faizlerinin zamanında ödenebilmesi için çalışma sermayesine gereksinim duyulmaktadır. • Gereksinim duyulan çalışma sermayesinin yetersiz olması yanında fazla olması da finansal açıdan bazı olumsuzluklar ve riskler taşır. Çalışma sermayesinin gereğinden fazla olmasının etkileri şunlardır: • Gereğinden fazla hammadde ve işletme malzemesi bulundurulması çalışma sermayesinin artmasına yol açar. • Alacakların fazla olması, alacak tahsilinde yaşanan güçlükler çalışma sermayesini arttırdığı gibi, artan çalışma sermayesi işletmenin borçlarının artmasına da yol açar. • Gereksiz harcamalar yapılmasına yol açabilir. • Spekülatif yatırımlar gereğinden fazla olabilir. • Karlılığın düşmesine yol açar. Çalışma sermayesinin yetersiz olmasının etkilerini şu şekilde sıralayabiliriz: • İşletmenin gereksinim duyduğu hammadde ve işletme malzemesinin zamanında ve istendiği kadar elde edilememsine neden olur. • Çalışanların ücretlerinin zamanında ödenememesi çalışma düzeninin bozulmasına yol açar. • Duran varlıkların tam kapasite ile kullanılması olanaksız duruma gelir. • Yatırımların getiri oranını düşürür. • İşletme faaliyetlerinin yavaşlamasına neden olur. Çalışma sermayesinin yetersizliği aşağıdaki gelişmelerden anlaşılabilir: • Net işletme sermayesinin negatif olması, • Borçların zamanında ödenememesi, • Stokların siparişleri karşılamada yetersiz kalması, • Müşterilerin vadeli satış taleplerinin karşılanamaması, • Üretimde gerekli girdilerin zamanında, uygun koşullarda ve miktarda temin edilememesi, 66 www.hedefaof.com • Artan talebe karşılık, bu talebi karşılayacak iş hacmini geliştirici araçların sağlanaması, • İşletmenin çevre şartlarındaki değişimlere ve dış gelişmelere ayak uyduramaması. Çalışma sermayesi yeterli ve yetersiz iki işletmeyi karşılaştırınız. Çalışma Sermayesi Gereksinimini Belirleyen Faktörler İşletmelerde çalışma sermayesi gereksinimini belirleyen faktörler şu şekilde sıralanabilir: • İşin doğası: Çalışma sermayesi gereksinimi işin doğasına göre değişebilmektedir. Eğer işletme, katı bir kredi politikası uyguluyor ve satışlarını genellikle peşin yapıyorsa daha düşük çalışma sermayesi ile faaliyet gösterebilir. Örneğin bir lojistik işletmesi, perakende işletmesine göre daha düşük çalışma sermayesi ile faaliyet gösterebilir. • Üretim döngüsü:Çalışma sermayesi miktarı, üretim döngüsünün uzunluğu ile doğru orantılıdır. İşletmenin üretim döngüsü uzadıkça çalışma sermayesi gereksinimi artmaktadır. • Üretim politikası: İşletme durağan bir üretim politikasına sahip ise çalışma sermayesi düzeyi çok fazla değişiklik göstermeyecek, üretimde iniş çıkışlar oluyorsa, çalışma sermayesi düzeyi de değişecektir. • Kredi politikası: İşletme satışlarında uzun vade tanıyorsa, çalışma sermayesi gereksinimi artacaktır. • Büyüme ve gelişme: İşletme büyüme ve gelişmeye önem veriyorsa, çalışma sermayesi gereksinimi de aynı doğrultuda artış gösterecektir. • Hammadde gereksinimi: Çalışma sermayesinin önemli bir kısmını, üretimin temel bileşenleri olan hammadde ve işletme malzemesi oluşturmaktadır. İşletme üretim akışını devam ettirebilmek için hammadde ve işletme malzemelerini daha fazla almak, yeterli stok bulundurma eğiliminde olan işletmelerde çalışma sermayesi gereksinimi artmaktadır. • Kredi bulma olanakları: İşletme para piyasasından kolay borçlanabiliyorsa, kasa ve bankalarda daha az para bulunduracaktır. Bu da çalışma sermayesi gereksinimi azaltacaktır. • Üretim kapasitesi ve birim üretim maliyeti: Üretim kapasitesi yüksek işletmelerde ya da birim üretim maliyeti yüksek olan işletmelerde çalışma sermayesi gereksinimi artmaktadır. • Rekabet düzeyi: Rekabet düzeyi yüksek sektörlerde faaliyette bulunan işletmelerin kredili satışlarına bağlı olarak alacak düzeyleri de yükseleceğinden çalışma sermayesi gereksinimi artacaktır. Çalışma Sermayesi Döngüsü ve Nakit Dönüşüm Döngüsü İşletmelerde çalışma sermayesine yatırımı etkileyen yatırım döngüsü hammaddelerin satın alınmasıyla başlar. Hammadde alımları için yapılacak ödemeler için geçen süre “ticari borçların ödenme süresi” dir. Hammaddeler kullanılarak mamul haline dönüştürülür. Stoklara ilk yatırımla satış tarihi arasında geçen süreye “stokta geçen süre”; satış tarihi ile işletmeye yapılan ödemelerin tarihi arasında geçen süreye de “ticari alacakların tahsil süresi” denir. İlk hammaddelerin alımıyla son ödemeler arasındaki süre “toplam süre”dir. Bu süre, stok ve alacak dönemlerinin toplamına eşittir. Ancak nakdin bağlandığı net süre, işletmenin faturalarını ödeme süresi düşülerek bulunur. İşletmenin hammaddelerine yaptığı ödemeler ile müşterilerden tahsil ettiği ödemeler arasındaki zaman uzunluğuna “nakde dönüşüm süresi” denir. Nakde dönüşme süresi uzadıkça işletmelerin çalışma sermayesine olan ihtiyacı artacaktır. Nakit Dönüşüm Süresi = (Stokta geçen süre + Alacakların tahsil süresi - Borçları ödeme süresi) İster büyük işletme isterse de küçük işletme olsun tüm üretim ortamlarında hammaddenin sağlanması, üretimin gerçekleştirilmesi, nihai müşterilere satılması, ödemelerin müşterilerden tahsil edilmesi gibi 67 www.hedefaof.com işletme faaliyetlerinin farklı aşamalarının tanımlanması nakit dönüşüm döngüsü ve çalışma sermayesi döngüsü açısından önemlidir. Çalışma sermayesi döngüsü hammaddenin sağlanması, müşterilere yönelik taahhütlerin verilmesi, üretimin yapılması, mal ve hizmetlerin satılması ve müşterilerden paranın tahsil edilmesine kadarki tüm dönemi kapsar. Bu açıdan bakıldığında çalışma sermayesi döngüsü nakit dönüşüm döngüsünden farklıdır. Nakit dönüşüm döngüsü ise tahakkuk etmiş borçların ödenmesi ile alacakların tahsil edilmesi arasındaki geçen süreyi gösterir. Çalışma Sermayesine Yatırım Politikaları İşletmelerde çalışma sermayesi düzeyi, büyük oranda finans yöneticisinin risk alma tutumuna bağlıdır. Yüksek riskli bir çalışma sermayesi bileşimi oluşturulması atılgan (atak) politika olarak adlandırılır. Atılgan politikanın aksine çok düşük risk alarak çalışma sermayesi düzeyinin belirlenmesine ihtiyatlı (sakıngan) politika adı verilirken, normal (ılımlı) politika bu iki uç değer arasında yer almaktadır. Şekil 3.1: Çalışma Sermayesi Yatırım Politikaları Şekil 3.1’de çalışma sermayesinin düzeyini belirlemek için kullanılan üç alternatif politika görülmektedir. Çalışma sermayesi yatırım politikalarına göre her satış düzeyini desteklemek için farklı miktarda dönen varlık bulundurulmaktadır. Şekilde en dik eğime sahip doğru “yüksek” ya da ihtiyatlı çalışma sermayesi politikasını göstermektedir. Bu politika izlendiğinde işletmede daha fazla nakit, nakit benzeri varlık ve stoktan oluşan dönen varlık bulundurulmaktadır. Bu politikanın izlenmesi durumunda satışların, müşterilere uygun bir kredili satış politikası ile teşvik edilmesinden dolayı alacakların toplamı da fazla olmaktadır. İhtiyatlı çalışma sermayesi politikasının tam tersi olan “düşük çalışma sermayesi” ya da atılgan çalışma sermayesi politikasının izlenmesi durumunda, olabilecek en az miktarda nakit, nakit benzeri varlık, alacak ve stoktan oluşan dönen varlık bulundurulmaktadır. Üçüncü politika olan “orta düzeyde çalışma sermayesi” ya da normal (ılımlı) çalışma sermayesi politikası ise diğer iki aşırı politikanın arasında yer alan bir politikadır. Satışların, maliyetlerin, ödeme ve tahsil zamanları gibi durumlarının net olarak öngörülebildiği belirlilik koşulları altında işletme çalışma sermayesi minimum düzeyde belirlenecektir. Çalışma sermayesinin gereğinden fazla belirlenmesi, karlarda artışa yol açmaksızın işletmenin yabancı kaynak gereksinimini arttıracaktır. Tersi durumda çalışma sermayesi düzeyinin az belirlenmesi de etkin olmayan üretim ve stok yetersizliği gibi nedenlerle satış kayıplarına ve geciken ödemeler nedeni ile katlanılan ek maliyetlere bağlı olarak kar düşüklüğü ile sonuçlanacaktır. Belirsizlik şartları altında beklenen ödemeler, beklenen satışlar, olası sipariş verme ve teslim alma zamanları ve benzeri durumlar, ek çalışma sermayesi gerektirecektir. Atılgan çalışma sermayesi politikasında işletmeler, nakit ve stoklar için minimum güvenlik stoku bulunduracak, satışlarda azalma riskini karşılama düşüncesiyle daha sıkı kredi politikası uygulayacaktır. Atılgan çalışma sermayesi politikası genel olarak beklenen yüksek gelir yanında yüksek riski de barındırır. 68 www.hedefaof.com Çalışma Sermayesinin Finansmanı Bir işletmenin finansman gereksinimi, dönen varlıkların ve duran varlıkların toplamına eşittir. Dönen varlıklar, dönen varlıkların sabit kısmı ya da başka bir deyişle sürekli çalışma sermayesi ile dalgalanma gösteren dönen varlıklar olarak iki gurupta değerlendirilir. Dönen varlıkların dalgalanma gösteren kısmı, işletme satışlarının mevsimsel ya da konjonktürel yapısıyla ilgilidir. Birçok işletmenin alacakları ve stokları yılın belirli dönemlerinde yüksek değerlere ulaşır. Dönen varlıkların sabit kısmını ise işletmenin uzun bir süre gereksinimini karşılayabilecek nakit ve stok olarak bulundurulması gereken asgari tutar oluşturur. Finansmanın temel ilkesi gereği, dönen varlıkların kısa vadeli yabancı kaynaklarla, duran varlıkların ise uzun vadeli yabancı kaynaklar ve özkaynaklarla fonlanması gerekir. İşletme bilançosunu oluşturan varlıkların finansmanında bu temel ilke gözardı edildiğinde işletmenin riski artar. Örneğin duran varlık finansmanında kısa vadeli yabancı kaynakların kullanılması durumunda borçların vadeleri geldiğinde ödeme güçlükleri yaşanabilir. Benzer şekilde dönen varlıkların uzun vadeli yabancı kaynaklarla finansmanında kaynak maliyeti yüksek olabileceği gibi yönetimin esnekliği de kaybolacaktır. Çalışma sermayesinin finansmanı üç temel politika ile belirlenebilmektedir. Bunlar dengeli finansman, ihtiyatlı finansman ve atılgan finansman stratejileridir. Dengeli Finansman Stratejisi Dengeli finansman stratejisinde, duran varlıklar ve çalışma sermayesinin sürekli kısmı uzun vadeli kaynaklarla, çalışma sermayesinin dalgalanma gösteren kısmı ise kısa vadeli kaynaklarla finanse edilmektedir. T Şekil 3.2: Çalışma Sermayesinin Dengeli Finansman Stratejisi Kaynakların vade yapısı ile finansmanında kullanıldığı varlıkların paraya çevrilme zamanlarının uyumlu olması kuralı bu stratejide yerine getirilmektedir. Bu stratejide işletmenin riski oldukça düşüktür. Çalışma sermayesini oluşturan varlıkların tutatrlarında dalgalanma olmadığında kısa vadeli yabancı kaynak kullanma yoluna gidilmemektedir. Bu stratejide diğerlerine oranla kaynak maliyeti daha yüksektir. Uzun vadeki yabancı kaynakların fazla kullanımı kaynak maliyetini yükseltmekte, karlılığı düşürücü etki yaratmaktadır. İhtiyatlı Finansman Stratejisi İhtiyatlı finansman stratejisinde finans yöneticileri, riski en düşük düzeyde tutmayı amaçlar. Stratejiye göre işletmenin sahip olduğu tüm varlıklar, yani duran ve dönen varlıkların tamamı uzun vadeli kaynaklarla finanse edilir. 69 www.hedefaof.com Şekil 3.3: Çalışma Sermayesinin İhtiyatlı Finansman Stratejisi Uzun vadeli kaynak kullanımında, bu kaynakların geri ödeme dönemleri önceden tam olarak bilinmekte, ödeme güçlüklerine karşı çok önceden önlem alınabilmektedir. İhtiyatlı finansman stratejisinin uygulanmasında iki nedenden dolayı güçlük yaşanmaktadır. İlk olarak özellikle küçük işletmelerin sermaye piyasasından fon temin etmeleri oldukça güçtür. Özellikle ülkemiz gibi sermaye birikiminin az, sermaye piyasalarının yeterince gelişmemiş olduğu ülkelerde işletmeler uzun vadeli kaynaklar yerine kısa vadeli kaynaklara yönelmektedir. İkinci neden de uzun vadeli kaynak maliyetinin kısa vadeli kaynak maliyetine göre fazla olması nedeni ile işletmelerin kısa vadeli kaynaklara yönelmek zorunda kalmasıdır. Atılgan Finansman Stratejisi Atılgan finansman stratejisinde duran varlıklar uzun vadeli kaynaklarla finanse edilirken, çalışma sermayesinin hem sürekli kısmı, hem de dalgalanma gösteren kısmı kısa vadeli kaynaklarla finanse edilmektedir. Atılgan finansman stratejisi diğer stratejilere göre daha riskli olmakla birlikte, karlılık düzeyi daha yüksektir. Kısa vadeli kaynak maliyeti, uzun vadeli kaynaklardan daha düşük olduğundan, kısa vadeli borçların yükselmesi, kaynak maliyetini azaltmakta, özkaynak verimliliğini arttırmaktadır. Bu stratejinin bir adım ileri götürülmesi ile çalışma sermayesinin sürekli kısmı ve dalgalanma gösteren kısmı yanında duran varlıkların da bir kısmının kısa vadeli kaynaklarla finanse edilmesi de gündeme gelebilmektedir. Bu tür bir stratejinin kullanılması durumunda ekonomik durgunluk dönemlerinde ya da işletmenin satışlarının düşmesi durumunda kısa vadeli yabancı kaynakların geri ödenmesinde sıkıntılar yaşanabilecektir. Şekil 3.4 :Çalışma Sermayesinin Atılgan Finansman Stratejisi 70 www.hedefaof.com Hangi durumda atılgan çalışma sermayesi politikasını tercih edersiniz? Çalışma Sermayesi Finansmanında Karlılık ve Risk Değişimi Çalışma sermayesinin düzeyi belirlenirken, cari borçlarının saptanması, işletmenin likiditesiyle borçlarının vadelerine ilişkin kararların verilmesi gerekir. Bu tür kararlar ise risk ve kârlılık analizi yapılmadan verilemez. İşletme riskinin değerlendirilmesi için işletmenin likidite analizi yapılmalıdır. Likidite varlıkların paraya dönüştürülebilme yeteneği olarak tanımlanabilir. Likiditenin iki boyutu vardır; ilki varlığın paraya dönüştürülmesi için gereken zaman, ikincisi varlığın nakde dönüştürüldüğünde değeri ve bu değerin belirliliğidir. Örneğin, sabit makinelere yapılan yatırım genellikle pazarlanabilir senetlere yapılan yatırımdan daha az likittir. Çünkü bir makinenin satışı pazarlanabilir senetlerin satışından daha uzun sürede gerçekleştirilebilecektir. Ayrıca, makinenin satış değeri de pazarlanabilir menkul değerlerden daha çok belirsizlik taşımaktadır. İşletmelerin sahip oldukları varlıklar, ne kadar kısa sürede ve değerinden fazla bir sapma göstermeden paraya dönüştürülebiliyorsa o oranda likittir. Dolayısıyla hazır değerler, menkul değerler, alacaklar ve stoklar, duran varlıklara oranla daha likit varlıklardır. Dönen varlık kalemlerinin de likidite derecesi farklılık gösterir. Dönen varlıklar içinde en likit olanı nakit ve pazarlanabilir senetlerdir. Bilançoda varlık kalemleri likidite derecelerine göre sıralanmıştır. Dönen varlıklardan duran varlıklara doğru likidite azalmakta, kârlılık artmaktadır. Sermaye yapısında ise kısa süreli kaynakların kârlılığı -kısa süreli borçlanmanın maliyeti uzun süreli borçlanmanın maliyetinden düşük olduğu sürece- yüksek olup, uzun süreli kaynaklara göre finansal riski daha büyüktür. Dolayısıyla dönen varlıklar içinde likit varlıkların oranı arttıkça işletmenin riski ve kârlılığı azalır. Çalışma sermayesinin finansmanında kısa vadeli kaynaklardan yararlanılması durumunda, kredi maliyeti göreceli olarak düşük olmasına karşılık risk artmaktadır. Bu durumda işletme riskin artmasını göze alarak, daha ucuz kaynak kullanmak yolu ile karlılığını arttıracak ya da karlılıktan vazgeçerek uzun vadeli kredi kullanarak riski azaltacaktır. Risk ve karlılık arasında doğru yönlü bir ilişki vardır. Risk arttıkça karlılık artar, risk düştükçe karlılık da düşer. Burada finans yöneticisi, kar ile risk arasında bir değişim yapacaktır. Kar ve risk arasındaki değişimi sayısal bir örnek yardımı ile aşağıda gösterebiliriz. Örnek: Aktif toplamı (50.000 dönen varlık, 50.000 duran varlık olmak üzere) 100.000, borç özsermaye oranı %100 olan bir işletme, çalışma sermayesi finansmanında maliyeti %24 olan kısa vadeli borçla, %30 olan uzun vadeli borç arasında bir seçim yapmak durumundadır. Bu konudaki seçenekleri ihtiyatlı (tüm borçlar uzun vadeli), normal (borçların %50’si uzun, %50’si kısa vadeli) ve atak (tüm borçlar kısa süreli) olmak üzere üçe indirgeyerek kar ve risk değişimini inceleyelim. 71 www.hedefaof.com Tablo:3.1: Çalışma Sermayesi Finansmanında Karlılık ve Risk Değişimi Seçenek I İhtiyatlı Seçenek II Normal Seçenek III Atılgan Dönen Varlıklar 50 50 50 Duran Varlıklar 50 50 50 Aktif Toplamı 100 100 100 Özsermaye 50 50 50 Kısa Vadeli Borç (%24) ------ 25 50 Uzun Vadeli Borç (%30) 50 25 ------ FVÖK Faiz Önceki Kar 40 40 40 Finansman Giderleri(-) 15 13,5 12 Vergi Öncesi Kar 25 26,5 28 Gelir Vergileri (%25) 6,25 6,625 7 Net Kar 18,75 19,875 21 Net Kar / Özsermaye 38% 40% 42% ve Vergiden Tabloda görüleceği üzere; işletmenin ihtiyatlı finansman stratejisi izleyerek, işletme sermayesi gereksinimini uzun vadeli kredilerle karşılaması durumunda özsermaye karlılığı %38 iken, atak bir politika sonucu tamamen kısa vadeli kredi kullanımı seçeneğinde bu oran %42’ye yükselmektedir. Ancak bu seçenek, işletme açısından riskli bir durum oluşturmaktadır. İşletmenin faiz ve vergiden önceki karının (FVÖK) 21.000 nin altına düşmesi durumunda bankalar, büyük olasılıkla kısa vadeli kredileri yenilemekten kaçınabilir ya da artan riske karşılık dolaylı şekilde de olsa faiz oranını yükseltme yoluna gidebilirler. Bir taraftan işletmenin faiz ve vergiden önceki karının (FVÖK) düşmesi, diğer taraftan faiz oranının yükselmesi işletmeyi mali açıdan zor duruma sokabilir. İşletmenin durumunu düzeltmemesi durumunda, karşılaşılan mali güçlükler, yeni kredi sağlayamama veya mevcut kredilerin yenilenememesi işletmeyi tasfiye sürecine götürebilir. Tabloda incelenen işletmenin finans yöneticisi olarak hangi finansman stratejisini seçersiniz? NAKİT YÖNETİMİ İşletmelerde finans yöneticisinin temel amacı, işletmenin piyasa değerini en yükseğe çıkarmaktır. Finans yöneticileri bu amacın gerçekleştirilebilmesi için, öncelikle en uygun kaynak bileşimini sağlamalı daha sonra işletmenin sağlamış olduğu kaynakları risk ve kârlılığı göz önüne alarak en uygun varlıklara yatırmalıdır. Para ya da nakit değerler bu açıdan bakıldığında işletmeye gelir getirmeyen, kazanç sağlamayan varlıklardır. Ancak, nakit değerler doğrudan işletmeye gelir getirmese bile, mutlaka bulundurulması gereken varlıklardır. İşletmelerde nakit yönetiminin temel amacı likidite ile işletmenin uzun vadeli kârlılığı arasında denge kurmaktır. Bunun için de işletmenin nakit kaynakları mümkün olduğunca hızlı ve etkin bir şekilde kontrol altına alınmalı ve bu kaynaklar en uygun şekilde kullanılmalı ve yararlanmalıdır. Birinci amacı gerçekleştirebilmek için, doğru, kesin ve zamanında yapılmış tahmin ve raporlama sistemine, nakit toplama ve harcama yöntemlerinin belirlenmesine ihtiyaç vardır. İkinci amacı gerçekleştirebilmek için 72 www.hedefaof.com ise, nakit gereksinimini en aza indirmek, paranın nereden ve nasıl sağlanacağını belirlemek, yatırılan fonlardan riski de göz önüne alarak en yüksek getiri sağlamak gerekmektedir. İşletmeler nakit akımlarını tek bir havuzdan yönlendirmeyi tercih ederler. Çeşitli kaynaklardan elde edilen fonlar, işletmenin nakit girişlerini oluştururken, her türlü harcamalar nakit çıkışına sebep olur. Nakit yönetimi ile nakit giriş ve çıkışları kontrol altında tutulmaya çalışılmaktadır. Nakit girişleri, nakit çıkışlarından fazla ise bir fazlalık oluşacaktır. Bu fazlalık ya borçların ödenmesinde ya da çeşitli varlıklara yatırım yapılmasında kullanılır. Yatırım yapılacak varlıklar maddi varlıklar olabileceği gibi, finansal varlıklar da olabilir. Nakit yönetimi kapsamında yatırımdan finansal varlıklara yapılan yatırım kastedilmektedir. Nakit çıkışları, nakit girişlerinden fazla ise bir açık söz konusudur. Bu açık ya borçlanarak ya da daha önce yatırım amacıyla alınmış olan finansal varlıkların satımıyla kapatılabilir. İşletmelerin nakit bulundurma nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz: • İşlem Amacıyla: İşletmeler, faaliyetlerini aksatmadan yürütebilmek için hammadde alımı, ücret ödemesi, vergi ve borç geri ödemesi gibi çeşitli ödemeleri yapmak zorundadır. İşletmeler öncelikle bu ödemeleri zamanında yapabilmek için işlem amacıyla nakit bulundurmak zorundadır. • İhtiyat Amacıyla: Günlük olağan ödemelerin dışında beklenmeyen harcamalar da olabilecektir. Bu harcamaların planlanması ve önceden bilinmesi mümkün değildir. İşletmeler, bu tip beklenmeyen giderlere karşı hazırlıklı olmak için ihtiyat amacıyla nakit bulundururlar. • Spekülasyon Amacıyla: İş hayatında işletmelerin karşısına çeşitli fırsatlar çıkabilir. Düşük fiyatlı hammadde temini, düşük fiyatlı gayrimenkul satınalabilme fırsatı, düşük fiyatla alınabilecek başka bir işletme ya da düşük fiyatla değerlenmiş menkul kıymetler olabilir. İşletmeler piyasa fiyatı düşen ya da piyasa değerinden düşük değerle alınabilecek bu tür varlıkların alım fırsatlarını kaçırmamak için spekülasyon amacıyla nakit bulundurabilir. Nakit Yönetiminin Amaçları Nakit yönetiminin hedefi, işletmenin yükümlülüklerini yerine getirememe riskini minimum yapmaya çalışmaktır. Yükümlülüklerin yerine getirilememe riski, vadesi gelen borçların ödenememesi anlamına gelmektedir. İşletmeler böyle bir durumla karşılaştığında teknik olarak iflas durumuna düşerler. Bu nedenle işletmeler, böyle bir riskle karşılaşmamak için belirli bir nakit bulundurmak zorundadır. İşletme faaliyetlerinin aksamaması ve üretimin devam edebilmesi açısından, işletmede yeteri kadar nakit bulundurulması gerekli iken, gereğinden fazla atıl durumda nakit bulundurmak eleştirilmektedir. Bu şekilde atıl olarak bulundurulan nakit, getirisi bulunmadığından ya da diğer bir ifade ile getirisi olan diğer alanlara yönlendirilemdiğinden işletmenin karlılığı üzerinde azaltıcı etki barındırmaktadır. Yöneticiler fazla nakit dengesi akit bulundurma ile az nakit buludurma arasında, sonuçları da gözönünde bulundurarak bir nakit dengesi oluşturmak zorundadır. Fazla nakit bulundurmak işletmenin riskini düşürürken, nakit yetersizliği riski arttıracaktır. Düşük riskle faaliyet göstermek, karlılığı olumsuz etkilemekte iken, yüksek riskte faaliyet göstermek, karlılığı olumlu yönde etkilemektedir. Risk ve getiri arasında denge kurulur iken iki temel amaç gözönünde bulundurulmalıdır. • Elde bulundurulan nakit, işletmenin faaliyetlerinin yürütülmesinde giderleri karşılayabilecek düzeyde olmalıdır. • Atıl durumdaki nakite yapılacak yatırım en düşük düzeyde tutulmalıdır. Bu iki temel amacı gerçekleştirebilmek için nakit yönetiminde bazı kararlar alınmalıdır. Bu kapsamda nakit dengesinin optimal düzeyde tutulabilmesi için iki şartın gerçekleşmiş olması gerekir: i. Planlanan dönemle ilgili olarak net nakit akışları tamamen doğru, kesin olarak tahmin edilmiş olmalıdır. ii. Nakit giriş ve çıkışları arasında mükemmel bir uyum olmalıdır. 73 www.hedefaof.com Ülkemizdeki işletmelerin geçici yatırımlarla ilgili yatırım politikalarının özellikleri nelerdir? Etkin bir nakit yönetiminde ilk adım, nakit akışı tahminleridir. İşletmenin pazarlama ve üretim birimlerinden sağlanan veriler finans bölümü tarafından değerlendirilerek, nakit akışları genellikle başarıyla belirlenebilir. Bu amaçla oluşturulan nakit bütçesi, planlanan dönemdeki nakit akışlarını tahmin etmeye yarayan bir araçtır. Nakit bütçesi, sadece olası durumları göz önüne alarak oluşturulmuş bir tahmindir. Tamamen doğru bir şekilde nakit akışlarının belirlenmesi mümkün değildir. Kesin olarak bu tahminlerin tutmasını beklemek gerçekçi bir yaklaşım değildir. İşletmenin nakit giriş ve çıkışları arasında zaman uyumu bulunmamaktadır. Bazı nakit giriş ve çıkışları düzensiz iken, bazıları süreklilik arz eder. Üretilen ürünlerin bir kısmı peşin olarak satılırken bir kısmı vadeli olarak satılır. İşletmenin ihtiyaç duyduğu malzemeler ve hammaddeler de benzer şekilde peşin alındığı gibi vadeli olarak da alınabilmektedir. İşletmenin alacaklarının tahsili ile ödemesi aynı zamana denk gelmeyebilir. Bu nedenle yukarıda belirtilen ikinci amacın yerine getirilmesi, uygulamada mümkün değildir. Başka bir deyişle işletmeler, sıfıra yakın düzeyde nakitle çalışamazlar. Burada karar verilmesi gereken temel konu, elde ne kadar nakit bulundurulacağı sorunudur. Nakit yönetimini gerçekleştirecek olan finans yöneticileri, ayrıca aşağıdaki sorunlara da cevap bulmaya çalışmalıdır: • Nakit girişi nasıl hızlandırılabilir ya da nakit çıkışları nasıl yavaşlatılabilir? • Oluşturulacak menkul kıymet portföyünün bileşimi nasıl olmalıdır? • Nakit değerlere ve menkul değerlere yapılacak yatırımın düzeyi ne olmalıdır? Nakit Yönetiminde Etkinliği Artırabilecek Önlemler Nakit giriş ve çıkışları arasındaki zaman uyumsuzluğu, öngörülmeyen harcamaların yapılması ihtimali; işletmeleri nakit değerler tutmaya zorlamaktadır. Ancak gereğinden fazla nakit değer tutulması, işletmenin kârlılığını düşürücü etki yapmaktadır. Bu nedenle, nakit miktarının minimum düzeyde tutulması, nakit giriş ve çıkışlarının mümkün olduğunca uyumlu duruma getirilmesi gerekmektedir. Bu amaçla bazı önlemler alınabilir. Bu önlemler nakit girişini hızlandırıcı ve nakit çıkışlarını kontrol altına alıcı tedbirler olarak iki başlıkta toplanabilir. Nakit girişini hızlandırabilecek bazı uygulamalar şunlardır: • Satışlar, piyasa koşulları uygun ve işletmenin rekabet gücünü azaltmayacaksa peşin yapılmalıdır. En azından vadeli satışlarda, satış bedelinin bir kısmı peşin tahsil edilmelidir. İleri vadeli mal teslimlerinde depozito ya da avans alımlarına başvurulmalıdır. Peşin satışları teşvik amacıyla müşterilere cazip teklifler sunulmalıdır, • Müşterilerin taksitlerini rahatlıkla ödemelerini sağlamak için kolaylaştırıcı önlemler alınmalıdır. İş yeri merkezinde etkin ve hızlı çalışan bir tahsilat ağı kurulmalıdır. Başka yerlerden taksitlerini yatırmak isteyenlere kolaylık olması açısından banka hesap numaraları verilmelidir. Bankalarla, havale bedeli alınmaması yönünde anlaşmalar yapılmalıdır, • Çok sayıda banka şubesi ile çalışmak yerine hesaplar belirli bankalarda (tercihen geniş bir şube ağı olan bankalarda) ve şubelerde toplanmalıdır. Gün sonundaki bakiyenin atıl kalmaması için hesap bakiyelerinin günlük repoda, günlük mevduatta ya da B tipi fonlarda değerlendirilmesi talep edilmelidir, • Müşterilerden alınan banka çekleri hızlı bir biçimde tahsil edilmelidir. Alınan çek, çalışılan bankaya ait değilse çekin banka tarafından takas odası aracılığıyla tahsil edilmesi sağlanmalıdır, • Alacakların gecikmesini önlemek için gecikme faizleri uygulanarak müşterilerin ödemelerini zamanında yapması sağlanmalıdır, 74 www.hedefaof.com • Alacaklar çek ve senede bağlanmalıdır. Alacakların çek ya da senede bağlanmasının avantajı, bunların gerektiğinde ciro edilerek nakde dönüştürülebilmesidir, Senetler banka aracılığıyla protestolu olarak tahsil edilmelidir. • Son kullanma tarihi yaklaşmış, mevsimi ya da modası geçmiş mallar indirimli fiyatlarla ya da promosyonlu olarak satılıp nakit girişi hızlandırılmalıdır, • Nakit girişlerinin düştüğü dönemlerde kampanyalı satışlarla nakit girişi hızlandırılmalıdır, • Belirli zaman aralıklarıyla işletmenin varlıkları gözden geçirilmeli; işe yaramayan, işletmeye bir katkısı olmayan hatta gereksiz giderlere yol açan varlıklar satılarak nakde dönüştürülmelidir, • Müşterilerin ödeme tarihlerinin, nakit çıkışlarının yoğun olduğu günlerden birkaç gün öncesine gelmesine özen gösterilmelidir. Nakit çıkışlarını kontrol altına almak amacıyla da şu önlemler alınabilir: • Stok alımlarında peşin ödeme ile satıcı kredisinin ve banka kredisinin maliyeti karşılaştırılmalı, hangisi avantajlı ise ödeme buna göre yapılmalıdır. Örneğin; peşin alım iskontosu banka kredisinin maliyetinden daha fazla ise alımlar peşin yapılmalı; ancak peşin almak kredi faizini karşılamıyorsa vadeli alımlar tercih edilmelidir, • Ödemeler belirli günlerde toplanmalıdır. Tüm ödemeler belirli bir plana göre yapılmalı, belirsizlik ortadan kaldırılmalıdır, • Ödeme yetkisi belirli kişilerde olmalı ve her yetkilinin ödeme limiti belirlenmelidir. Limitin aşılması durumunda bir üst yetkiliden onay alınmalıdır, • Giderleri artıracak gereksiz bazı alışkanlıklardan vazgeçilmelidir. Çok fazla önemsenmeyen ancak dikkat edildiğinde işletmenin giderlerinde önemli tasarruflar sağlayabilecek tedbirler alınmalıdır. Örneğin gereksiz elektrik, su, telefon kullanımı engellenmeli; makine ve araçların periyodik bakımları yapılmalı, şubeler arasında bilgisayar ağı kurularak iletişim masrafları düşürülmelidir, • İhmal edilen konulardan biri de personelin eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Personel eğitimine önem verilerek daha az personelle daha etkin ve verimli çalışılabilir. Bu da nakit çıkışlarını azaltıcı yönde etki yapacaktır. Benzer şekilde personelin çalışma şartları iyileştirilerek; dinlenmesine, tatil yapmasına olanak tanınarak, motivasyon artırılarak, personelden kaynaklanan hatalar asgariye indirilerek masraflar azaltılabilir, • Büyük miktarda nakit çıkışı gerektiren, ancak aciliyeti olmayan ya da yapılması durumunda işletmeye çok büyük katkı sağlamayan yatırımlar ertelenmeli ya da iptal edilmelidir, • Aylık, haftalık hatta günlük nakit bütçeleri hazırlanarak nakit hareketleri sürekli kontrol altında tutulmalıdır. Nakit bütçelerinin nakit yönetimine getireceği katkılar nelerdir? Nakit Benzeri Varlıklar İşletmeler, nakit açıkları verdiklerinde kısa vadeli kaynaklardan faydalandıkları gibi, nakit fazlası verdiklerinde de bu fazlalığı kısa vadeli finansal araçlarda değerlendirmelidir. Nakit fazlası, atıl olarak kasada ya da vadesiz banka hesaplarında bekletildiğinde bu değerlerden bir kazanç sağlanamayacaktır. Bu fazlalıkların çeşitli finansal araçlarda değerlendirilmesi, işletmelere küçümsenmeyecek getiri sağlar. Faiz geliri veya kâr payı sağlamak veya fiyat değişmelerinden yararlanarak kârlar elde etmek amacıyla geçici bir süre elde tutulan bu finansal araçlara menkul kıymet denmektedir. Bu araçlara yatırım yapılırken dikkat edilmesi, göz önünde bulundurulması gereken bazı faktörler vardır. Bunlar: • Vade: İşletmeler, geçici bir süreyle değerlendirecekleri nakit değerlerini kısa vadeli finansal araçlarda değerlendirmelidir. Nakit ihtiyacının ortaya çıkacağı zamana bağlı olarak bu süre, bir gün olabileceği gibi birkaç ay da olabilir. 75 www.hedefaof.com • Risk: Tüm finansal varlıklar, ekonominin ve işletmelerin tümünü etkileyen sistematik risklerden aynı derecede etkilenir. Bu riskler; faiz oranı riski, enflasyon riski ve piyasa riskidir. Bu risklerden tamamen korunmak mümkün değildir. Ancak finansal araçları çıkaran kuruluşlara özgü sistematik olmayan riskler çeşitlendirme ile azaltılabilir. Nakit fazlalarının yüksek risk taşımayan hazine bonosu, repo gibi alanlarda değerlendirilmesi çalışma sermayesi yönetimi açısından gereklidir. • Likidite: Daha önce de ifade edildiği gibi likidite, varlıkların istendiği anda gerçek değerinde paraya dönüşme özelliğidir. Kısa vadeli atıl nakitlerin yatırıldığı araçların likiditesi yüksek olmalıdır. Çünkü paraya ihtiyaç olduğunda bu varlıklar en kısa zamanda nakde dönüştürülebilmelidir. • Getiri: Nakitlerin finansal araçlarda değerlendirilme amacı, bunları atıl olarak tutmak yerine bir getiri sağlamaktır. Bu nedenle finansal araçlara yatırım yaparken bu araçların getiri düzeyi de değerlendirilmelidir. • Vergilendirme: Yatırım yapılan finansal araçlardan elde edilen getiri üzerinden ödenen vergiler, reel kârlılığı düşürücü etki yapar. Bu nedenle finansal araçlara yatırım yapılırken, vergi durumu da göz önünde bulundurularak düşük vergi ödenecek şekilde seçim yapılmalıdır. İşletmelerin yatırım yapabileceği finansal varlıkları şu şekilde sıralayabiliriz: • Hisse senetleri: Hisse senetleri, işletmelerin sermayelerini temsilen çıkardıkları menkul kıymetlerdir. Bazı işletmelerin hisse senetleri borsada işlem görür. Bunların fiyatı borsada arz ve talebe göre oluşur. Bu nedenle hisse senetlerine yatırım yapmak risklidir. Kısa vadeli yatırımlar için çok uygun değildir. • Hazine bonosu ve tahviller: Hazine bonosu ve tahviller, devletin bütçe açığını kapatmak için hazine tarafından çıkarılan menkul kıymetlerdir. Hazine bonolarının vadesi bir yıldan kısa iken, tahvillerin vadesi bir yıldan daha uzundur. Ödenmeme riski düşüktür ve ikincil piyasada işlem görürler. Kısa vadeli yatırım için uygundur. • Repo-ters repo: Repo, geri alım vaadiyle satım demektir. Ters repo ise geri satım vaadiyle alım demektir. İşletmeler, atıl durumdaki nakitlerini ters repo yaparak değerlendirirler. Repoyu bankalar ve aracı kurumlar yapar. Bir günden bir aya kadar yapılabilir ve kısa vadeli yatırımlar için uygundur. • Yatırım fonları: Yatırım fonları, çeşitli menkul kıymetlerden oluşan portföylerdir. Bankalar, aracı kurumlar, sigorta şirketleri tarafından kurulurlar. A tipi yatırım fonları hisse senedi ağırlıklı oluşturulduğu ve fiyat değişkenliği fazla olduğu için, içeriğinde hisse senedi ağırlığı düşük olan B tipi yatırım fonlarına göre daha risklidir. Kısa vadeli yatırımlar açısından B tipi yatırım fonları daha uygundur. ALACAK YÖNETİMİ İşletmeler satışlarını artırmak, rekabet ortamı gereği vadeli satış yapmak zorunda kalabilirler. Başka bir deyişle alacaklarını tahsil edene kadar müşterilerini finanse ederler. Satışların getirisinin, alacaklara bağlanan fonların maliyetinden yüksek olması durumunda, vadeli satış yapmak işletmeye kar yönünde katkı sağlar. Satışların getirisinin, alacaklara bağlanan fonların maliyetinden düşük olması durumunda ise vadeli satış yapılarak işletmenin satışları artar; ancak öz sermaye kârlılığı düşer. Bu nedenle alacakların yönetiminde dikkate alınması gereken, müşterilere vade tanıyarak öz sermaye kârlılığını artırmak olmalıdır. Alacaklar, bilançoda satış fiyatı üzerinden, stoklar ise maliyet bedeli üzerinden kaydedilir. Kredili satışların artış göstermesi, alacakları artırırken stokları azaltır. Aradaki fark, işletmeye kâr olarak yansır. Alacaklar tahsil edildiği sürece bu durum işletmenin piyasa değerini artırırken; alacakların tahsilinde yaşanan sorunlar, işletmenin piyasa değerini olumsuz etkiler. İşletmelerin kredi politikasını esnek tutarak alacaklarını artırmasının işletmeye getirdiği yükler bulunmaktadır. Bu yükleri şu şekilde sıralayabiliriz; 76 www.hedefaof.com • Tahsilat Maliyeti: İşletmeler kredili satışlardan kaynaklanan alacaklarını tahsil etmek için tahsilat merkezleri oluşturarak, buralarda personel çalıştırarak ek maliyetlerle karşı karşıya kalırlar. • Sermaye Maliyeti: Müşterilere vade tanındığında bunları finanse edebilmek için kaynak ayırmak gerekmektedir. Bu kaynakların işletmeye bir maliyeti vardır. • Tahsil Edememe Maliyeti: Bazı müşteriler, vadesi gelen borçlarını çeşitli nedenlerle ödeyemeyebilirler; bu alacaklar değersiz hale gelebilir. Bu durum, işletmenin kârlılığını azaltıcı yönde etki yapar. Alacakların Düzeyini Etkileyen Faktörler İşletmelerde alacakların düzeyini etkileyen birçok faktör bulunmaktadır. Bunlardan ilki; “kredili satışların toplam satışlara oranı”dır. Bu faktör, işletmenin alacak düzeyini belirlemede temel bir rol oynamasına rağmen finans yöneticisinin kontrolünde değildir. İş hayatının doğası gereği kredili satışlar ve peşin satışlar birlikte yapılmaktadır. Örneğin gıda sektöründe faaliyet gösteren işletmeler, çoğunlukla peşin satış yaparken dayanıklı tüketim malları sektöründe faaliyet gösteren işletmeler daha çok kredili satış gerçekleştirmektedir. İş hayatında oluşan bu eğilimler nedeniyle finans yöneticisi, kredili satış yapılıp yapılmaması konusunda yetki sahibi değildir. Alacakların düzeyini belirleyen ikinci faktör, “satışların hacmi”dir. İşletmenin satışları arttıkça alacakları da artış gösterecektir. Satışları mevsimsellik gösteren, sürekli büyüme içerisinde olan işletmelerde doğal olarak alacaklar artacaktır. Satışların hacmi, alacaklara yapılacak yatırımın düzeyini belirlemesine rağmen bu durum da finans yöneticisinin karar değişkenlerinden biri değildir. Alacaklara yapılacak yatırımın düzeyini belirleyen bir diğer faktör de “işletmenin kredi ve tahsilat politikası”dır. Örneğin işletme kredi politikasını daha esnek tutarsa, alacakları da artış gösterir. Tahsilat ve kredi politikası kararları, satışların düzeyinde ve kredili satışların toplam satışlara oranına önemli etkiler yapar. Alacaklara yapılacak yatırımın düzeyini belirleyen faktörlerden sadece kredi ve tahsilat politikası finans yöneticisinin kontrolü altındadır. Bu üç temel faktörün yanı sıra farklı birçok faktör alacakların düzeyine etki etmektedir. Örneğin ekonomide bir durgunluk yaşandığında satışlar düşme eğilimine girer. Satışlardaki bu düşüşü önlemek isteyen işletmeler, kredili satışlara yöneldiğinden toplam satışlar içerisinde kredili satışların payı artış gösterir. Buna bağlı olarak toplam varlıklar içinde alacakların payı da artar. İçinde bulunulan sektörde yaşanan rekabet de alacakların düzeyinin belirlenmesinde etkilidir. Rekabetin yüksek olduğu sektörlerde işletmeler, satışlarını artırabilmek için kredili satışlara önem vereceğinden alacaklar da artış gösterir. Bir diğer faktör de işletmenin büyüklüğüdür. Büyük işletmelerin finans kaynakları daha fazla olduğundan alacaklara daha fazla yatırım yapma imkânına sahiptir. İşletmenin uyguladığı nakit iskontosu da alacakların düzeyini etkiler. Peşin satışlarda yüksek bir iskonto oranı uygulanıyorsa alacakların düzeyi düşecektir. Finans yöneticisinin temel amacı işletmenin piyasa değerini en yükseğe çıkartmaktır. Müşterileri kalitesine göre sınıflandırmak, hissedarların kâr maksimizasyonunu sağlayacak kararlarda önemli bir veridir. Yüksek kâr marjıyla çalışan işletmeler, düşük kâr marjlı işletmelere göre daha liberal bir kredi politikası izleyebilir. Alacaklara daha fazla yatırım yapmak, işletmenin risk düzeyini nasıl etkiler? 77 www.hedefaof.com Alacakların Düzeyinin Belirlenmesi Alacaklara bağlanan fonları iki faktör belirler. Birincisi; kredili satışların hacmi, ikincisi ise satışların yapıldığı zaman ile tahsilatın yapıldığı zaman arasında geçen süredir. Örneğin bir işletmenin günlük 5.000 lik satış yaptığını ve müşterilerine 20 gün vade tanıdığını varsayalım. Bu durumda işletmeye ilk 20 gün nakit girişi olmayacaktır. 20 günde de 5.000 x 20 = 100.000 lik satış yapmış olacaktır. 21. günden itibaren her gün 5.000 nakit girişi olacaktır. Dolayısıyla alacaklar 100.000 de sabitlenecektir. Bunu genelleştirecek olursak: olacaktır. Alacakların düzeyini etkileyen faktörlerden biri de nakit iskontosudur. Bir büro mobilyası üreticisinin her yıl 5.000 adet büro mobilyası yaptığını, her bir büro mobilyası takımının satış fiyatının 2.500 olduğu varsayılsın. Üretici, müşterilerine 15 gün içinde ödeme yaparlarsa % 2 iskonto tanımakta; 45 gün içerisinde ödeme yaparlarsa herhangi bir iskonto uygulamamaktadır. Müşterilerin %80’i iskontodan yararlanmakta, kalan %20’si ise yararlanmamaktadır. Bu durumda; Yukarıdaki koşulların varlığı hâlinde yılın herhangi bir gününde işletmenin alacakları 719.187 olur. Başka bir deyişle işletmenin alacaklarından kaynaklı 719.187 fona ihtiyacı vardır. STOK YÖNETİMİ Stok yönetimi, işletmenin normal faaliyetlerini yürütebilmek için satmak üzere ürettiği ya da satın aldığı varlıkların kontrolünü içermektedir. Stok yönetiminin, üretim yönetimi ile birlikte koordineli olarak yapılması gereklidir. Stok yönetiminde ne alınacak, nasıl alınacak, kaça alınacak, nereden alınacak, nerede stoklanacak, nerede kullanılacak gibi sorulara cevap bulmaya çalışılır. Bu sorulardan bir kısmını üretim departmanı cevaplandırırken bir kısmını finans departmanı cevaplandırır. Finans yöneticisi, stoklar için ihtiyaç duyulan finansı sağlamak ve stokların işletmenin toplam kârlılığına katkısını artırmakla yükümlüdür. Genel olarak stoklar; ham maddeler, yarı mamuller ve mamullerden oluşmaktadır. Stok yönetiminin önemi, stoklara yapılan yatırımın büyüklüğüne bağlıdır. Toplam varlıklar içinde stokların payı işletmenin türüne bağlı olarak farklılık gösterir. Bu nedenle stok yönetiminin ve kontrolünün önemi işletmeden işletmeye farklılık göstermektedir. Örneğin toplam varlıklarının yarısını stokların oluşturduğu otomotiv sektöründe stok yönetimi büyük öneme sahip iken, toplam varlıklarının % 2’ si oranında stoklara sahip olan otel işletmeciliğinde stok yönetiminin önemi daha azdır. 78 www.hedefaof.com Stok Türleri ve Amaçları Faaliyetleri birbirinden bağımsız olan işletmelerde, stoklar üretim ve mamül satışlarını fazla etkilemez. Ancak faaliyetleri birbirine bağımlı olan işletmelerde stok olmaması ya da stokların yetersizliği üretimin durmasına, gecikmesine yol açar. Böyle bir durum ise maliyetlerin artmasına, müşteri siparişlerinin zamanında yerine getirilememesine ve müşteri kaybına yol açar. Bu nedenle stok yönetimi ve kontrolü finans yöneticisinin en önemli işlerinden biridir. Stoklara yatırım kararları risk ve getiri arasında bir denge kurulmasını gerektirir. Stok seviyesi düşük tutulduğunda çeşitli işletme fonksiyonlarının birbirine bağımlı olması durumunda, üretimde durma, gecikme ve müşteri isteklerinin zamanında yerine getirilememesi riskiyle karşılaşılır. Stoklara daha az yatırım yapıldığında, tasarruf edilen para başka alanlarda kullanılarak getiri elde edilir. Buna karşılık stok miktarı artırıldıkça, depolama ve stok tutma maliyetleri artacağından daha fazla sermaye getirisi talep edilecektir. Daha fazla stokla çalışan işletmeler risklerini düşürmekle birlikte, stok giderleri artacaktır. Hammadde Stokları Hammadde stokları işletmenin üretimini gerçekleştirebilmek için diğer işletmelerden satın aldığı temel maddelerden oluşur. Çelik, kereste, petrol, kablo, lastik hammaddelere örnek olarak verilebilir. Tipi ne olursa olsun, tüm üretim işletmeleri hammadde bulundurmak zorundadır. Hammadde stokunun tutulmasının amacı üretim aksamasını önlemektir. Hammadde alımında bir gecikme olursa ya da hammadde temininde güçlük çekilirse, hammadde stokları kullanılarak üretime devam edilir. Bu nedenle hammadde alımı ile hammadde stokları birbirinden bağımsız düşünülmelidir. Hammadde stoku bulundurmayı etkileyen faktörler: • Gelecek dönemde planlanan üretim miktarı, • Üretimin mevsimlik oluşu, • Üretimin gelecek dönemlerde kesintiye uğramaması için bulundurulması gerekli emniyet stoku, • Büyük alımlarda sağlanan stoklar nedeniyle yapılan tasarruflar, • Hammadde fiyatlarındaki gelişmeler hakkında bekleyişler, • Hammaddenin stokta bekleme için dayanıklılığı, • Stok bulundurma maliyetleri, • Finansman imkanlarının çokluğu ve maliyeti, • İşletmenin depolama kapasitesi, • Hammaddenin sağlandığı kaynak sayısı Yarı Mamul Stokları Yarı mamüller, henüz kullanılmaya hazır hâle gelmemiş, üzerinde daha işlem yapılması gereken, üretimi tamamlanmamış mallardan oluşur. Daha karmaşık ve uzun üretim sürecine sahip işletmeler yarı mamul stoklarına daha fazla yatırım yaparlar. Yarı mamul stoku tutulmasının amacı üretim sürecindeki bir faaliyetteki aksamanın diğer bir faaliyeti etkilemesini önlemektir. Yarı mamül stokları bulundurmayı etkileyen faktörler: • İmalat sürecinin teknik niteliği ve uzunluğu, • İmalat sırasında yaratılan katma değer, • Üretim faaliyetinin sürekliliği, • Üretim miktarı, • Yarı mamüllerin başka işletmelere yaptırılıp yaptırılmaması. Mamul Stokları Mamul stokları, üretimi tamamlanmış, ancak henüz satılmamış maddelerden oluşur. Mamul stoku tutmanın amacı, üretim ile satış faaliyetleri arasında eşgüdümü sağlamaktır. Bir çok sektörde satışlar stoklardan yapılır. Üretim için satışların yapılması beklenmez. 79 www.hedefaof.com Mamül stoku bulundurmayı etkileyen faktörler: • Satış hacmi, • Talebin yapısı, • Piyasadaki rekabet şartları, • Satış bölgelerinin çeşitliliği, • Dağıtım kanallarının yapısı ve çeşitliliği, • Üretimin sipariş veya piyasa için yapılması, • Mamülün fiziki özellikleri, • Üretimin çeşitliliği, • İş gücü yetersizliği veya grev beklentisine karşı korunmak, • Stok bulundurmanın maliyeti, • Stok bulundurmama maliyeti, • Stok bulundurma ve bulundurmamanın riskleri. Stok Maliyetleri Stok maliyetlerini oluşturan başlıca unsurlar aşağıda ana hatlarıyla açıklanmaktadır: • Stok Fiyatları: Stoklarla ilgili ilk ve temel maliyet unsuru, stokların fiyatıdır. Ham madde ve malzemeler satın alma fiyatları ile maliyetlendirilir. Yarı mamullerin maliyeti üretimin aşamasında ham madde ve malzeme kullanımlarına, tamamlanma oranında işçilik ve genel üretim maliyetlerin eklenmesi ile hesaplanır. Müşteriler için satışa hazırlanmış, tamamıyla bitirilmiş malların toplam mal oluş değerleri de mamullerin fiyatı olarak maliyetini gösterir. Maliyet unsuru olarak stoklar değerlendirilirken, hammadde ve malzeme, üretimi tamamlanmış mamul mallar ve üretimine devam edilen yarı mamul malların değerleri toplamı dikkate alınır. • Stok Tedarik Maliyeti: Malların satın alınması ile ilgili olarak katlanılan giderler, ödenen ücretler, haberleşme giderleri, kalite kontrol analizleri ile ilgili harcamalar sipariş maliyetinin unsurlarıdır. Sipariş giderleri sipariş sayısı ile doğru orantılı olarak artıp azalmaktadır. Sipariş sayısı arttıkça her parti sipariş için yeni maliyetlere katlanılmaktadır. • Stok Bulundurma Maliyeti: Bulundurulan stok miktarına bağlı olarak değişen, stok miktarı arttıkça artan, bulundurulan stok miktarı azaldıkça azalan bir maliyet türüdür. Stok bulundurma maliyetleri üç grupta incelenebilir: • Stokların bulunduruldukları yerlerle ilgili maliyetler (kira, bakım, onarım, çeşitli vergiler, ısıtma ve aydınlatma giderleri, güvenlik giderleri), • Hizmet maliyetleri (sigorta primleri, teslim ve taşıma giderleri, personel giderleri), • Stok riskleri (fiyat düşmeleri, talep azalmaları, fire ve bozulmalardan dolayı oluşacak kayıplar). • Stok Bulundurmama Maliyeti: Stok yetersizliği durumunda üretimde aksamalar olabilir. Üretimdeki aksama, satışların ve dolayısıyla kârların düşmesine neden olabileceği gibi sabit maliyetlere de katlanılmasına sebep olmaktadır. Ayrıca talepleri zamanında karşılanamayan müşteriler, rakip işletmelere yönelebilir. Buna ek olarak, talebi zamanında karşılanamayan müşterilere sözleşme gereği tazminat ödenmek zorunda kalınabilir. Enflasyonun stok yönetimi üzerindeki etkileri nelerdir? 80 www.hedefaof.com Stok Maliyetlerinin Hesaplanması Stok fiyatı dışında stok maliyetlerini belirleyen iki önemli faktör, sipariş maliyetleri (tedarik maliyetleri) ve stok tutma (stok bulundurma) maliyetleridir. Stok Tutma Maliyeti = Ortalama Stok x Birim Tutma Maliyeti Sipariş Maliyeti = Sipariş Sayısı x Her Siparişin Maliyeti Toplam Stok Maliyeti = Stok Tutma Maliyeti + Sipariş Maliyeti Bir işletmenin her ay 500 birim stoğa ihtiyacı olduğunu, her seferde 50 birim olmak üzere ayda 10 kez sipariş verdiğini, ortalama 250 birim stok tuttuğunu, her siparişin maliyetinin 15 olduğunu, birim başına stokta tutma maliyetinin de 2 olduğunu varsayalım. Bu durumda: Stok Tutma Maliyeti = 250 x 2 = 500 Sipariş Maliyeti = 10 x 15 = 150 Toplam Stok Maliyeti = 500 + 150 = 650 olur. Bu maliyeti daha aşağı indirmek olasıdır. Ekonomik sipariş miktarı formülü yardımıyla optimum sipariş miktarı hesaplanabilir. olarak bulunacaktır. Her bir alımda 10 birim sipariş verildiğinde verilen siparişlerin yarısı stokta tutulduğunda toplam stok maliyeti 650 olmaktadır. Buna karşılık her seferinde 86,6 birim sipariş verilirse toplam maliyet 173,2 ye gerilemektedir. Öyleyse ekonomik sipariş miktarı örneğimizdeki işletme için 86,6 birimdir. Bu noktada maliyetlerin minimum olup olmadığını kontrol etmek için ekonomik sipariş miktarından yaklaşık 10 birim fazla ve 10 birim az olmak üzere iki sipariş miktarını hesapladımızda 76 birimlik siparişte; olacaktır. En düşük toplam stok maliyeti 86,6 birim sipariş verildiğinde gerçekleşmektedir. İşletme 250 birim stok yapmaktadır. Ancak işletme yöneticileri gerek görürlerse bu stok miktarı üzerine güvenlik amacıyla ve sipariş edilen mallar gelinceye kadar aksama olmaması için ek stok ekleyebilir. 81 www.hedefaof.com Stok Değerleme Yöntemleri İşletmelerde stoklar üzerinde alınması gerekli finansal kararlardan birisi de, üretimde kullanılacak olan stokların, üretime yönlendirilirken hangi bedelle değerleneceğinin belirlenmesidir. Uygulamada kullanılan farklı stok değerleme yöntemleri şu şekildedir. • Belirli İş Partilerine Göre Değerleme Yöntemi: Satın alınan stokların, üretilecek belirli hizmetlerle ilgili olarak stoklanması ve alış maliyetleri ile yalnız ilgili işe aktarılarak kullanılması şeklinde bir değerleme yöntemidir. Bu yöntem daha çok, özel müşteri siparişlerini yerine getirmek için alınan hammadde ve malzemelere uygulanır. • Ortalama Maliyet Yöntemi: Piyasa fiyatları sabit oranlarda ve sıklıkla değiştiği takdirde, hammadde ve malzeme genel olarak küçük hacimli ve düşük maliyetli birimlerden oluştuklarında ve üretime de küçük miktarlardan oluşan partiler halinde gönderildiğinde bu yöntem kullanışlı olmaktadır. Ortalama maliyet yönteminin tartılı ortalama ve hareketli ortalama olmak üzere iki türü uygulanabilmektedir. • İlk Giren İlk Çıkar Yöntemi (FİFO): Üretime yönlendirilen stokların ilk satın alınan partiden başlayarak yapıldığı varsayılarak değerleme yapılmaktadır. Yöntemdeki bu sıralama fiziksel değil, hesaben yapılmaktadır. Enflasyon yoğun ortamlarda işletme karını arttırdığı için tercih edilen bir yöntem olmamaktadır. • Son Giren İlk Çıkar Yöntemi (LİFO): Bu yöntemde üretime gönderilen hammadde ve malzemeler, en son satın alınan partiden başlayarak alış maliyetleri ile değerlendirilir. Enflasyonist ortamda işletme karını az gösterdiği için tercih edilen bir yöntemdir. • Standart Maliyet Yöntemi: Yöntemde stoklar üretime yönlendirilirken, önceden bilimsel araştırmalara göre belirlenen standart maliyetlere dayalı olarak değerlenerek fiyalanır. • Piyasa Fiyatı Yöntemi: Bu yöntemde üretimde kullanılan stokların değerlemesi, üretime yönlendirildikleri günün piyasa fiyatları ile yapılmaktadır. Stok Kontrol Yöntemleri Stok kontroluna ait olarak geliştirilmiş yöntemlerin temel amacı; işletmelerin ihtiyaç duyduğu malzemeleri, ihtiyaç duyulduğu anda, istenilen miktarda ve optimum sermaye maliyeti ile sağlanmasını gerçekleştirecek stok düzeylerinin belirlenmesidir. Bu amaçla kullanılan çeşitli teknikler aşağıda belirtilmiştir: • Gözle Kontrol Yöntemi: Stokların, işletmeler içinde yer alan depo görevlileri tarafından, deneyime dayalı olarak gözden geçirilmesi ile gerçekleştirilir. Depo görevlisi periyodik sürelerle sorumluluğu altındaki tüm malzemeleri gözden geçirerek azalan malzemeleri belirler ve satınalma işleminin başlatılması için planlama birimini uyarır. Basit bir yöntem olmasına rağmen, deneyime dayalı ve kişisel yargıya bağlı olması nedeniyle hata ihtimali yüksek olan bir kontrol yöntemidir. Ayrıca malzemeler sistematik olarak yerleştirilmemişse gözle kontrol zor olarak gerçekleştirilir ve kullanım miktarlarındaki olağanüstü değişimleri izlemeye imkan vermez. • ABC Yöntemi: Bu yöntemde stoklar belirli bir ölçüte göre sınıflandırılmayıp, çeşitli ölçütlere göre sınıflandırılmaktadır. En çok kullanılan ölçüt, bir yıl içinde imalatta kullanılan değerlerin toplam değer içindeki oransal önemidir. İşletmelerde stoklar ayrıntılı bir biçimde incelendiğinde üç sınıfa ayrılabilir: A sınıfındaki stoklar, yıllık kullanım değerinin büyük bir kısmını oluşturdukları halde, miktarca toplam stokların sadece küçük bir kısmını oluştururlar. C sınıfındakiler de, miktarca toplam stokların büyük bir kısmını oluşturdukları halde, üretimde kullanılan değerin küçük bir yüzdesini oluşturur. B sınıfında yer alan stoklar ise A ve C sınıfları arasında bulunan stok kalemleridir. • Sabit Sipariş Süresi Yöntemi: Her stok türü için maksimum stok düzeyi belirlendikten sonra, stokların siparişi için belirli bir sabit süre belirlenir. Sürelerin bitiminde eksilen stok seviyeleri maksimum stok düzeyine kadar sipariş verilerek tamamlanır. Yöntemde periyotlar içindeki kullanım miktarı sabit değilse her bir siparişin miktarı diğerinden farklı olarak gerçekleşir. Stok 82 www.hedefaof.com çeşitliliği çok olduğunda uygulanması güç bir yöntemdir. Ayrıca siparişlerin süreye bağımlılık göstermesi de satıcıların sunacağı kârlı alımlardan yararlanma özelliğini ortadan kaldırır. • Sabit Sipariş Miktarı Yöntemi: Bu yöntem sabit sipariş süresi yönteminin tersi olarak düşünülmüştür. Yöntemde stoklar belirli bir düzeye düştüğünde, önceden belirlenmiş ve stok maliyetlerini en alt düzeyde tutacak bir miktar sipariş edilir. Yöntemde her bir stok kalemi için emniyet düzeyleri ve ekonomik sipariş miktarlarının bilinmesi gerekir. Yöntem sabit bir miktarın siparişine dayalı olarak çalıştırıldığı için, tüketim hızı sabit olmadığı takdirde, sipariş periyodu her bir sipariş için değişiklik gösterebilir. • Malzeme İhtiyaç Planlaması (MİP)Yöntemi: MİP Yönteminin amacı, tüm stok türleri bazında dönemler itibariyle brüt ve net stok ihtiyaçlarının belirlenmesi ve stok yönetimi için gerçekçi bilgilerin üretilmesidir. Yöntemde bu amaç için geliştirilmiş bilgisayar programlarından yararlanılmaktadır. Yöntem, herhangi bir stok kalemi için duyulacak ihtiyaç miktarını ve zamanını önceden belirlemeye dayanmaktadır. • Stoksuz Malzeme Yönetim (JIT) Sistemi: Stokların işletme aktiflerindeki büyük yatırım kalemlerinden birisi olması, işletme yöneticilerini son zamanlarda stoksuz stok yönetimi veya tam zamanında (Just in Time = JIT) stok yönetimi gibi yeni arayışlara itmiştir. JIT Sistemi üretim için gerekli olan malzemenin, gerektiği anda ihtiyaç noktasında bulunmasını sağlayan, sıfır stok ve sıfır hatayı hedef alan bir malzeme yönetimi sistemidir. Japonlar tarafından geliştirilen bir yöntemdir. Yöntem, az sayıda satıcıdan yüksek kalitede ürünü, küçük partiler halinde ve tam zamanında teslim almaya dayanır. Yöntem, Toplam Kalite Yönetimi (TKY) uygulamaları içerisinde de önemli bir teknik olarak kullanılır. • Barkod Sistemi: Barkod, bir ürünün hangi ülkede, hangi işletmede üretildiği ya da ambalajlandığını gösteren, malın cinsini ve özelliklerini tanımlayan, uluslararası kurallara göre belirlenmiş ince ve kalın birbirine paralel düşey çizgi ve boşluklardan oluşan bir tanımlama sistemidir. Barkodlar bilgisayar yardımıyla özel okuyucularla tanımlanarak bilgi ortamına aktarılırlar. Barkod sistemi, 12 Avrupa ülkesinde ürünlerin tanımlanması için standart bir simge geliştirmek amacıyla oluşturulan EAN kısaltmalı birliğin getirdiği bir uygulamadır. Avrupa Mal Numaralama Sistemi olarak da adlandırılan barkod uygulaması kısa sürede benimsenerek diğer ülkelere de yayılmıştır. Türkiye bu birliğe 1988 yılında girmiştir. Barkod sistemi önceleri süper marketlerde kasa önündeki yığılmaları önlemek için uygulanmaya başlanmış, ancak sağladığı yararların büyüklüğü nedeniyle, üretim yönetimi, sevkıyat, envanter hazırlama, stok kontrolü gibi alanlarda da yararlı bir biçimde kullanılmaya başlanmıştır. Stok Yönetiminde Etkinlik İlkeleri Stok yönetiminde etkinlik sağlayabilecek ilkeler şu şekilde sıralanabilir: • Çeşitli stok kalemleri arasında denge sağlanarak bazı stok kalemlerinde aşırı şişkinliğin önlenmesi, • Satın alma, üretim ve finansman bölümleri arasında yakın bir iş birliği sağlanması, • Üretim süresinin kısaltılması ve bu yolla yarı mamul stokunun en düşük seviyeye indirilmesi, • Teknik veya ekonomik nedenlerle sürüm kabiliyeti azalmış, paraya dönüşüm hızı yavaşlamış stok kalemlerinin özel fiyat indirimleri yoluyla satış olanaklarının artırılması, • Mevcut satışların mevsimlere dengeli bir şekilde dağıtılmasını sağlayıcı fiyat politikası izleyerek bazı ay ve mevsimlerde aşırı stok birikiminin önlenmesi, • Kalite kontrolüne gereken önem verilerek iadelerin ve müşterilerle çıkabilecek uyuşmazlıkların azaltılması, • Ham madde, malzeme tedarik süresini kısaltmak ve düzenli hâle getirmek yoluyla stok miktarının azaltılması, 83 www.hedefaof.com • Ürün basitleştirilmesi, malzeme standardizasyonu için mühendislik araştırmalarına önem verilmesi, • Satın alma ve üretme seçeneklerinin yeniden gözden geçirilerek, ekonomik görüldüğü taktirde, işletme içinde üretme yerine diğer firmalardan satın alma yoluna gidilmesi, • Ürün çeşitliliğinin azaltılması, işletme için önem taşımayan ürünlerin çıkartılarak stok tutmada tasarruf sağlanması, • Stoklar için en uygun değerleme yöntemini uygulayarak gerçek olmayan kârlar üzerinden vergi ödenmesinin önlenmesi. 84 www.hedefaof.com Özet Üretim gücünün elde edilmesi, korunması ve arttırılması için yapılan her türlü harcama yatırım olarak adlandırılmaktadır. Yatırımlar yararlanılan hizmet türüne göre mali yatırımlar ve üretim yatırımları olarak sınıflandırılmaktadır. Çalışma sermayesinin finansmanı üç temel politika ile belirlenebilmektedir. Bunlar dengeli finansman, ihtiyatlı finansman ve atılgan finansman stratejileridir. Çalışma sermayesinin düzeyi belirlenirken, cari borçlarının saptanması, işletmenin likiditesiyle borçlarının vadelerine ilişkin kararların verilmesi gerekir. Bu tür kararlar ise risk ve kârlılık analizi yapılmadan verilemez. İşletmelerde bir yıldan kısa sürede mal ve hizmetlere dönüşecek varlıklara yapılan yatırımlar dönen varlık yatırımları, (çalışma sermayesi) bir yıldan uzun süre yararlanılacak maddi duran varlıklara ve/veya maddi olmayan duran varlıklara yapılan yatırımlar ise duran varlık yatırımları olarak tanımlanır. Risk ve karlılık arasında doğru yönlü bir ilişki vardır. Risk arttıkça karlılık artar, risk düştükçe karlılık da düşer. Burada finans yöneticisi, kar ile risk arasında bir değişim yapacaktır. Cari varlıklar olarak da bilinen çalışma sermayesi işletme bilançosundaki dönen varlıklar toplamıdır. Dönen varlıklar; hazır değerler, menkul değerler, alacaklar ve stoklardan oluşmaktadır. İşletmelerde nakit yönetiminin temel amacı likidite ile işletmenin uzun vadeli kârlılığı arasında denge kurmaktır. Bunun için de işletmenin nakit kaynakları mümkün olduğunca hızlı ve etkin bir şekilde kontrol altına alınmalı ve bu kaynaklar en uygun şekilde kullanılmalı ve yararlanmalıdır. Net çalışma sermayesi ise dönen varlıklar toplamından kısa vadeli yabancı kaynaklar toplamının çıkarılması ile bulunan tutardır. Çalışma sermayesi; yönetimine ayrılan süre, dönen varlıklara yapılan yatırım tutarı, işletmenin iş hacmi ile arasındaki ilişki, işletmenin karlılığı arasındaki ilişki, küçük işletmeler açısından önemi açılarından işletmeler finansmanında büyük yer tutmaktadır. İşletmeler satışlarını artırmak, rekabet ortamı gereği vadeli satış yapmak zorunda kalabilirler. Başka bir deyişle alacaklarını tahsil edene kadar müşterilerini finanse ederler. Satışların getirisinin, alacaklara bağlanan fonların maliyetinden yüksek olması durumunda, vadeli satış yapmak işletmeye kar yönünde katkı sağlar. İşletme çalışma sermayesi; sürekli çalışma sermayesi, geçici çalışma sermayesi ve yarı değişken çalışma sermayesi olmak üzere üç bileşenden oluşmaktadır. Stok yönetimi, işletmenin normal faaliyetlerini yürütebilmek için satmak üzere ürettiği ya da satın aldığı varlıkların kontrolünü içermektedir. Stok yönetiminin, üretim yönetimi ile birlikte koordineli olarak yapılması gereklidir. Stok yönetiminde ne alınacak, nasıl alınacak, kaça alınacak, nereden alınacak, nerede stoklanacak, nerede kullanılacak gibi sorulara cevap bulmaya çalışılır. Bu sorulardan bir kısmını üretim departmanı cevaplandırırken bir kısmını finans departmanı cevaplandırır. Finans yöneticisi, stoklar için ihtiyaç duyulan finansmanı sağlamak ve stokların işletmenin toplam kârlılığına katkısını artırmakla yükümlüdür. İşletmelerde çalışma sermayesi düzeyi, büyük oranda finans yöneticisinin risk alma tutumuna bağlıdır. Yüksek riskli bir çalışma sermayesi bileşimi oluşturulması atılgan (atak) politika olarak adlandırılır. Atılgan politikanın aksine çok düşük risk alarak çalışma sermayesi düzeyinin belirlenmesine ihtiyatlı (sakıngan) politika adı verilirken, normal (ılımlı) politika bu iki uç değer arasında yer almaktadır. Bir işletmenin finansman gereksinimi, dönen varlıkların ve duran varlıkların toplamına eşittir. Dönen varlıklar, dönen varlıkların sabit kısmı ya da başka bir deyişle sürekli çalışma sermayesi ile dalgalanma gösteren dönen varlıklar olarak iki gurupta değerlendirilir. Finansmanın temel ilkesi gereği, dönen varlıkların kısa vadeli yabancı kaynaklarla, duran varlıkların ise uzun vadeli yabancı kaynaklar ve özkaynaklarla fonlanması gerekir. Genel olarak stoklar; ham maddeler, yarı mamuller ve mamullerden oluşmaktadır. Stok yönetiminin önemi, stoklara yapılan yatırımın büyüklüğüne bağlıdır. Toplam varlıklar içinde stokların payı işletmenin türüne bağlı olarak farklılık gösterir. 85 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım 1. Bir işletmenin faaliyete başlayabilmesi için kullanılan, kısa sürede paraya çevrilebilme özelliğine sahip varlıklara ne ad verilir? 6. Aşağıdakilerden hangisi işletmelerde nakit bulundurma gereksinimini arttırmaz? a. Çalışma sermayesi b. Yeni yatırım yapılması b. Stoklar c. Peşin alışlar a. Toptan alışlar c. Hazır değerler d. Kredi geri ödemesi d. Alacaklar e. Alacak devir hızının yüksek olması e. Likidite 7. İşletmeler ellerindeki nakit fazlasını geçici olarak hangi varlıklarda değerlendirir? 2. Dönen varlıklardan kısa vadeli borçlar çıkarıldığında kalan farka ne ad verilir? a. Alacaklar a. Çalışma sermayesi b. Stoklar b. Net çalışma sermayesi c. Kısa vadeli yabancı kaynaklar c. İşletme kaynakları d. Duran varlıklar d. Likidite e. Yatırım e. Menkul Kıymetler 3. Aşağıdaki formüllerden hangisi net çalışma sermayesini verir? 8. Aşağıdakilerden hangisi işletmelerde alacak düzeyini arttırmaz? a. Ekonomide durgunluk a. Dönen Varlıklar - Yabancı Kaynaklar b. Dönen Varlıklar Kaynaklar - c. Dönen Varlıklar Kaynaklar - Uzun Vadeli b. Satışların artması Yab. c. Kredili satışların artması Kısa Vadeli Yab. d. Sektörde rekabetin olmaması e. Ekonomik durgunluk d. Dönen Varlıklar - Duran Varlıklar 9. Aşağıdakilerden hangisi işletmelerde hammadde stoku bulundurmayı etkileyen faktörlerden biri değildir? e. Duran Varlıklar - Kısa Vadeli Yab. Kaynaklar 4. Dönen varlıklara az yatırımla likiditenin düşürülmesi, risk düzeyinin arttırılarak varlıkların oluşturulması, aşağıdakilerden hangisidir? a. Planlanan üretim miktarı a. Tutucu Çalışma Sermayesi Politikası b. Stok bulundurma maliyetleri b. Atak Çalışma Sermayesi Politikası c. Üretimin mevsimlik olmayışı c. Ilımlı Çalışma Sermayesi Politikası d. İşletmenin depolama kapasitesi d. Riskli Çalışma Sermayesi Politikası e. Hammaddenin sağlandığı kaynak sayısı e. Optimal çalışma Sermayesi Politikası 10. Enflasyon dönemlerinde aşağıdaki değerleme yöntemlerinden hangisi tercih edilir. 5. İşletmelerin minimum işletme faaliyetlerini sürdürebilmesi için gerekli olan çalışma sermayesine ne ad verilir? a. Standart maliyet yöntemi b. Tartılı ortalama maliyet yöntemi a. Net çalışma sermayesi c. Hareketli ortalama maliyet yöntemi b. Çalışma sermayesi döngüsü d. İlk giren ilk çıkar yöntemi c. Olağanüstü çalışma sermayesi e. Son giren ilk çıkar yöntemi d. Sürekli çalışma sermayesi e. Değişken çalışma sermayesi 86 www.hedefaof.com Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde 1 1. a Yanıtınız yanlış ise “Çalışma Sermayesi Kavramı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Çalışma sermayesi işletme bilançosunun aktifinde yer alan dönen varlıkların toplamı iken, net çalışma sermayesi hesaplanırken dönen varlıklardan kısa vadeli borçların düşülmesi ile ulaşılan değer işletmenin net çalışma sermayesi olacaktır. 2. b Yanıtınız yanlış ise “Çalışma Sermayesi Kavramı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 3. c Yanıtınız yanlış ise “Çalışma Sermayesi Kavramı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 2 Bir işletmenin üretim yapabilmesi, faaliyetlerini yürütebilmesi için bina, taşıt, makine, demirbaş gibi uzun süre kullanabileceği duran varlıklara gereksinimi vardır. Ancak işletme faaliyetlerinin yürütülebilmesi için duran varlıklar yeterli değildir. Üretim yapabilmek için hammaddeye, kesintisiz satış için stoklara, günlük giderleri karşılayabilmek için nakit değerlere ve satışları arttırabilmek için alacaklara kaynak ayırmaya, genel bir ifade ile çalışma sermayesine gereksinimi vardır. 4. b Yanıtınız yanlış ise “Atılgan Finansman Stratejisi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 5. d Yanıtınız yanlış ise “Çalışma Sermayesi Türleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 6. e Yanıtınız yanlış ise “Nakit Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 7. e Yanıtınız yanlış ise “Nakit Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 3 8. d Yanıtınız yanlış ise “Alacak Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Küçük işletmelerin para ve sermaye piyasalarından fon temini olanakları kısıtlıdır. Küçük işletmelerin duran varlıkları kiralama olanakları bulunmakla birlikte, çalışma sermayesi gereksinimlerini erteleme olanakları olmadığından çalışma sermayesi yönetimi küçük işletmelerde daha fazla önem kazanmaktadır. 9.c Yanıtınız yanlış ise “Stok Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10.e Yanıtınız yanlış ise “Stok Yönetimi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 4 Çalışma sermayesi yetersiz olan işletmeler tam kapasite ile üretim yapamaz, mamul stoklarını talebi karşılayabilecek düzeyde tutamaz ve düşük karlılık oranları ile çalışırlar. Vadesi gelen ödemeler ve borçlarda sıkıntı yaşamaları kaçınılmazdır. Çalışma sermayesi yeterli olan işletmelerde ise kredili satışlara bağlanan fonlar nedeni ile müşterilere daha uzun vadeler sunulabilmekte, dolayısıyla satışlarını ve karlılığını arttırabilmekte, vadesi gelen ödemelerle ilgili sorun yaşamamakta, tam kapasite ve yüksek karlılıkla çalışmaktadır. Sıra Sizde 5 Piyasa koşullarının iyi olduğu, satışların ve tahsilat oranının yüksek olduğu, işletmenin ucuz ve hızlı kredi elde edebildiği durumlarda atılgan çalışma sermayesi politikası işletme karlılığını arttırabilmektedir. 87 www.hedefaof.com Sıra Sizde 6 Sıra Sizde 8 İşletmenin ihtiyatlı finansman stratejisi izleyerek, işletme sermayesi gereksinimini uzun vadeli kredilerle karşılaması durumunda özsermaye karlılığı %38 iken, atak bir politika sonucu tamamen kısa vadeli kredi kullanımı seçeneğinde bu oran %42’ye yükselmektedir. Bu açıdan bakıldığında atılgan finans stratejisi tercih edilebilir. Nakit yönetimi, bir işletmenin elinde bulundurduğu nakitlerin etkin kullanımı ve buna bağlı olarak işletmenin piyasa değerini arttırmayı amaçlamaktadır. Nakit bütçeleri ise işletmenin üretim ve satış bütçelerinden elde edilen bilgilerle hazırlanan, işletmenin nakit mevcudu ya da gereksinimini ortaya koyan kısa vadeli planlardır. İyi hazırlanmış bir nakit bütçesi, nakit yönetimini kolaylaştırmanın yanında, satın alınacak ya da satılacak menkul kıymetlerin zamanlaması konusunda da yardımcı olacaktır. Ancak bu seçenek, işletme açısından riskli bir durum oluşturmaktadır. İşletmenin faiz ve vergiden önceki karının (FVÖK) 21.000 TL’nin altına düşmesi durumunda bankalar, büyük olasılıkla kısa vadeli kredileri yenilemekten kaçınabilir ya da artan riske karşılık dolaylı şekilde de olsa faiz oranını yükseltme yoluna gidebilirler. Bir taraftan işletmenin faiz ve vergiden önceki karının (FVÖK) düşmesi, diğer taraftan faiz oranının yükselmesi işletmeyi mali açıdan zor duruma sokabilir. İşletmenin durumunu düzeltmemesi durumunda, karşılaşılan mali güçlükler, yeni kredi sağlayamama veya mevcut kredilerin yenilenememesi işletmeyi tasfiye sürecine götürebilir. Bu nedenle %40 özsermaye karlılığı sunan Normal finansman stratejisinin seçimi de hatalı olmayacaktır. Finans stratejisinin seçiminde işletmenin finans yöneticisinin risk ve karlılık bileşimini belirlemesi gereklidir. Sıra Sizde 9 Kredili satışlara ağırlık vermek ya da kredili satışlarda vadeyi uzatmak işletmenin satışalrını arttırmakla birlikte, alacakların aktif toplamı içerisindeki oranının yükselmesine bağlı olarak riski de artacaktır. Alacak tahsilatının gecikmesi ya da hiç yapılamaması, alacaklara bağlı fonların alternatif getirilerinden yararlanılamaması ve bunlara bağlı olarak işletme karlılığının düşmesi işletmenin karşılaşabileceği risklerdendir. Sıra Sizde 10 Enflasyon dönemlerinde piyasa genel fiyatlarında sürekli artışlar yaşanacaktır. Özellikle satışı hızlı, devir hızı yüksek malların enflasyon dönemlerinde stoklanması işletme karlılığını arttıracaktır. Bununla birlikte stoklara ayrılacak fonların alternatif getirilerinin de enflasyon nedeni ile yükseleceği göz önünde bulundurulursa, stok getirisi ile alternatif getirilerin incelenmesi gerekmektedir. Sıra Sizde 7 Ülkemizde işletmeler nakit fazlalarını genellikle repo, hazine bonosu ve B tipi yatırım fonlarına yönlendirmektedir. Bunlardan hazine bonosu vergiden muaf tutulması, reel getirisinin yüksek olması ve düşük rik taşıması nedeni ile tarcih edilmektedir. Repo ise kısa vadelerle yapılması nedeniyle nakit giriş ve çıkışları arasında kısa süre olan işletmelerin ilk tercihi olmaktadır. B tipi yatırım fonları ise getiri oranlarının yüksekliği, istenildiği zaman satılabilmesine bağlı olarak sağladığı esneklik nedeni ile tercih nedenidir. 88 www.hedefaof.com Yararlanılan Kaynaklar Aksoy, A. (1993). İşletme Sermayesi Yönetimi. Ankara, Gazi Kitabevi. Kieschnick R., LaPlante M., Moussawi R., Working Capital Management, Agency Costs, and Firm Value. www.fma.org/Texas/Papers/valnowc_fma2008.p df Aydın, N., Başar, M., ve Coşkun, M. (2009). Finansal Yönetim. Eskişehir, Detay Yayıncılık. McMenamin, J. (2005) Financial Management. Routledge. Baker, K.K., Powell, G. (2005). Understanding Financial Management. Blackwell Publishing Okka, O. (2009) Finansal Yönetim. İstanbul, Nobel Yayın Dağıtım. Brealey, R.A., Myers, S.C., Marcus, A.J., Fundamentals of Corporate Finance. McGrawHill Irwin. Sarıaslan,H., Erol, C., (2008) Finansal Yönetim. Ankara, Siyasal Basın Yayın Dağıtım. Akgüç, Ö. (1994). Finansal Yönetim. İstanbul Avcıol Basım-Yayın, 6. Baskı. Sushma V., Bhupesh K.S.(2007). “Empirical Study Impact of Working Capital Management Policies on Corporate Performance An Empirical Study”, Global Business Review. 8; 267. Brigham, E.F., Weston, J.F., Besley, S. (1996). Essentials of Managerial Finance. USA, The Dreyden Press, 11. Baskı. Fabozzi, F.J., Peterson, P.P. (2003). Financial Management and Analysis. USA, John Wiley and Sons. Şen M., Oruç E. (2009). “Relationship Between Efficiency Level of Working Capital Management and Return on Total Assets in ISE”, International Journal of Business and Management. Volume 4, No:10. Gitman, L.J. (2003). Principle of Managerial Finance. Addison Wesley. 89 www.hedefaof.com 4 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Fizibilite raporu kavramını ve hazırlanış amacını ifade edebilecek, Bir yatırım kararının verilebilmesi için gerekli olan yatırım verilerini açıklayabilecek, Yatırım projelerinin değerleme yöntemlerini öğrenecek ve değerleme yapma bilgi ve becerisine sahip olacaksınız. Anahtar Kavramlar Sermaye Bütçelemesi Geri Ödeme Süresi Fizibilite Etüdü Net Bugünkü Değer Yatırım Kararı İç Karlılık İskonto Oranı Karlılık Endeksi İçindekiler Giriş Fizibilite Raporu Kavramı ve Amaçları Fizibilite Raporu (Yatırım Projesi) Hazırlama Süreci Fizibilite Raporu İçeriği Yatırım Projelerini Değerleme Yöntemleri Statik Yöntemler Dinamik Yöntemler Proje Tekliflerinin Finansmanı 90 www.hedefaof.com Fizibilite Etüdleri – Yatırım Kararının Alınması GİRİŞ İşletmelerde bir yıldan kısa sürede mal ve hizmetlere dönüşecek varlıklara yapılan yatırımlar dönen varlık yatırımları, (çalışma sermayesi) bir yıldan uzun süre yararlanılacak maddi veya maddi olmayan duran varlıklara yapılan yatırımlar ise duran varlık yatırımları olarak tanımlanır. Dönen varlık yatırımları 3. Ünitede “Yatırım ve Çalışma Sermayesi” konusunda açıklandı. Bu ünitede duran varlık yatırımlarına ilişkin fizibilite etüdleri ve yatırım kararının alınması konuları örneklerle açıklanacaktır. İşletmelerin amaçlarını gerçekleştirmede temel faktör olan yatırımların, beklenen sonuçları verebilmeleri için bilimsel açıdan, akılcı bir çerçevede hazırlanmaları ve değerlendirilmeleri gerekmektedir. Bu nedenle duran varlık yatırımlarında bir yatırım projesinin hazırlanma ve değerlendirilmesi çalışmaları önem kazanmaktadır. Proje, bir konu etrafında düşüncelerin yoğunlaştırılması, sorunun çözümü için tüm ayrıntıların ve uygulanacak yöntemlerin sistematik olarak belirlenmesi ve ortaya konulması çabasıdır. Proje bir konu üzerinde ayrıntılı ve sistematik düşünce olgusu olduğu kadar, mevcut bilgi ve ek araştırmalar ile bir senteze ulaşma davranışıdır. Proje hazırlanması, büyük harcamalar gerektiren duran varlık yatırımlarında kaynakların etkin kullanılması için zorunludur. Yatırım projesi, belirli bir üretim işini en az maliyetle gerçekleştirmek ve en yüksek ekonomik ve teknik etkinliğe ulaşmak için, kapasitenin ve üretimin, bilgi ve verilerin sistematik kullanımı ile kararlaştırılması ve uygulanması davranışıdır. Bir yatırım projesinin hazırlanması ve değerlendirilme çalışması ya da yaygın olarak bilinen diğer adı ile "fizibilite etüdü" genel olarak üç temel amaç için hazırlanır. Bu amaçlar; I. II. III. optimal kaynak kullanımının sağlanması, kamu teşviği sağlanması ve kredi kullanımı, dış finansman (kredi) kullanımıdır. Bir işletmede duran varlıklara yapılan yatırım, dönen varlıklara yapılan yatırıma göre, daha önemli ve daha güçtür. Bunun nedenleri arasında duran varlık yatırımlarının büyük tutarlarda olması, fonların duran varlıklarda uzun süreli bağlı kalması, fon maliyetlerinin daha yüksek olması, duran varlıkların yenileme açısından esnekliğe sahip olmaması ve duran varlık yatırımlarında riskin daha yüksek olması sayılabilir. Sabit varlıklara yatırım “sermaye bütçelemesi” olarak da ifade edilmektedir. Sermaye bütçelemesi kavramında; sermaye terimi, üretim sürecinde şekil değiştirmeden ve bir yıldan uzun süreli kullanılan makine, taşıt, bina gibi duran varlıkları tanımlamaktadır. Bütçeleme terimi ise, bir yatırımdan belirli bir dönem boyunca beklenen nakit girişlerini ve çıkışlarını gösteren bir planı tanımlamaktadır. Sermaye Bütçelemesi, uygun ve verimli yatırım alanlarının araştırılmasını ve yatırım projelerinin değerlendirilmesini içeren faaliyetler bütünüdür. 91 www.hedefaof.com Sermaye bütçelemesi veya yatırım kararlarının verilmesi, geleceğin belirli olup olmamasına göre farklı şekillerde yapılmaktadır. Bu ünitede, yatırım projeleri arasında seçim yapılırken risk faktörü dikkate alınmamış, bütün yatırım projelerinin aynı risk düzeyinde olduğu varsayılmıştır. FİZİBİLİTE RAPORU KAVRAMI VE AMAÇLARI Yatırımlar, işletmelerin amaçlarını gerçekleştirme ve varlıklarını devam ettirmede temel faktördür. Yatırımların, planlı bir yaklaşım benimsenmiş olsun ya da olmasın, beklenen sonuçları yaratabilmeleri için bilimsel gelişmelerin ışığında daha öneri ya da proje aşamasında iken, akılcı bir çerçevede hazırlanmaları ve değerlendirilmeleri gereklidir. Bu değerlendirme, sınırlı kaynakların optimal kullanımı ve dağılımı için temel bir koşuldur. Bu nedenle bir yatırım projesinin hazırlanma ve değerlendirilmesi çalışmalarında izlenecek yaklaşımın, hem pek çok faaliyeti içeren yatırım projesinin kendi içindeki bütünlüğünü, hem de yatırım önerisinin, gelecekte içinde yer alacağı sektör ile ilişkisinin ve son olarak da ülke ekonomisinin işleyeşini dikkate alacak biçimde, geniş ve bütüncül olması gerekir. Bir yatırım önerisinin başarısı, herşeyden önce onu çevreleyen ve işleyişine etki eden sosyo-ekonomik koşullarla etkileşimini uyum içinde düzenlemesine bağlıdır. Proje, bir konu etrafında düşüncelerin yoğunlaştırılması, sorunun çözüme kavuşturulması için tüm ayrıntıların düşünülmesi ve uygulanacak yöntemlerin sistematik olarak belirlenmesi ve ortaya konulması çabasıdır. Proje, bir konu etrafında ayrıntılı ve sistematik düşünce olgusu olduğu kadar, mevcut bilgi ve ek araştırmalar ile bir senteze ulaşma davranışıdır. Birçok kişi bir işi gerçekleştirirken yazılı olmasa da düşünce anlamında bir proje yapar ve bu projeye göre hareket eder. Proje hazırlanması, karmaşık, uzun bir zaman dilimine yayılan, birçok aşaması olan ve büyük harcamaları gerektiren işlerde, kaynakların etkin kullanılması için zorunludur. Yatırım projesi, belirli bir üretim işini en az maliyetle gerçekleştirmek ve en yüksek ekonomik ve teknik etkinliğe ulaşmak için, hangi malın hangi kapasitede ve nerede üretileceğinin, mevcut bilgi ve verilerin sistematik kullanımı ile kararlaştırılarak, uygulamaya konulması davranışıdır. Yatırım projeleri, kıt kaynaklarla en çok getiri ya da fayda sağlamak amacıyla ilgili konuya ait tekil planlardır. Bu tanımdan da anlaşacağı gibi, akılcı biçimde yürütülen her ekonomik faaliyet bir proje kapsamında yer alır. Bu noktada fizibilite (raporu) etüdü, yatırım projeleri için kesin yatırım kararı alınmadan önce, yapılması düşünülen yatırımlarla ilgili olarak ekonomik, teknik ve finansal araştırmaların yapılarak, sözkonusu yatırımın karlı olup olmadığını ortaya koyan çalışmalar şeklinde tanımlanabilir. Fizibilite raporları neden hazırlanır? Bir yatırım projesinin hazırlanması ve değerlendirilme çalışması ya da yaygın olarak bilinen adı ile "fizibilite etüdü" genel olarak üç temel amaç için hazırlanır. Bu amaçlardan birincisi, makro ve mikro bazda yatırım kararını alacak olanların, optimal kaynak kullanımı sağlamak amacı ile bir yatırım projesini hazırlama ve değerlendirme çalışmasına ihtiyaç duymalarıdır. Bu açıdan fizibilite etüdü, doğru yatırım alanının kapısını açan ve yol gösteren bir rehberdir. İkinci olarak, hükümetler özel sektör yatırımlarını teşvik etmek ve desteklemek amacı ile işletmelere yatırım teşvikleri ve krediler verirler. Hükümetlerin değerlendirme uzmanları, verilen bu teşvik ve kredilerin doğru yatırımlara aktarıldığından emin olmak ve zamanı geldiğinde verilen kredileri geri ödeyebilecek niteliğe sahip yatırım önerileri olduğu yargısına varmak için talep sahiplerinden, yatırım önerilerine ilişkin bir fizibilite etüdü isterler. Son olarak, yatırımda bulunacak işletmeler, arzuladıkları yatırımlarını gerçekleştirmek için eğer bir finansman kuruluşundan dış finansman (kredi) talebinde bulunuyorlarsa, akılcı finansman kuruluşları, yatırım önerisinin talep edilen borcu ve faizini zamanı geldiğinde ödeyebilecek nitelikte olduğunu önceden görmek ve emin olmak için bir fizibilite etüdü (raporu) isterler. Fizibilite raporları hangi amaçlarla hazırlanır? 92 www.hedefaof.com www.kalkinma.com.tr/fizibilite-etudu.aspx FİZİBİLİTE RAPORU (YATIRIM PROJESİ) HAZIRLAMA SÜRECİ Projeler, genel bir planın parçalarıdır. Plan ve projeler arasında organik bir bağlantı mevcuttur. Plan, çeşitli alan ve konuları ilgilendiren çok sayıda projenin ekonomik olarak değerlendirilmesi ve belirli amaç doğrultusunda koordine edilmesinden oluşur. İşletmeler, belirli amaçlarına ancak bir dizi yatırım projelerini uygulayarak ulaşabilirler. Proje hazırlanması, gelişme hedefinin son aşamasıdır. Planlama çalışması uygulanacak projelerin, başarı şanslarını önceden nesnel ölçülere göre değerlendirip, aralarında bir öncelik sıralaması yapılmak durumundadır. Bu sıralamada kullanılacak nesnel kriterlere yatırım ölçütleri adı verilir. Planlama ile proje arasındaki ilişkiler ortaya konulurken, iki önemli noktaya dikkat etmek gerekir. Planlamada, ekonominin ve/veya işletmenin belirli bir zaman sürecindeki tüm faaliyetlerine ve amaçlarına bütünleşik olarak bakılır. Projede ise sözkonusu ekonomik faaliyetleri yürütecek, bu faaliyetlerden sorumlu olacak ve bu faaliyetlere katkıda bulunacak birimler ölçütünde değerlendirmeler sözkonusudur. Planlama bir çeşit projeksiyon işlemidir. Diğer bir deyişle, geleceği tahmin etme işlemidir. Bunun için geçmiş verilerden yararlanılır. Proje çalışmalarında ise geçmişin verileri toplanır, değerlendirilir ve işletme planları ile uyumlu bir çalışma ortaya çıkarılır. Yatırım projelerinin süreci incelendiğinde, üç temel aşamadan söz etmek gerekir. Bunlardan proje fikri, bir ya da bir kaç projenin hazırlanması ve yatırım kararının alınmasıdır. İşletme için öncelikle ortaya çıkan ihtiyaca uygun proje fikrinin ortaya konulması gerekir. Proje fikri aşaması; bir mal veya hizmetin üretilmesi ile ilgili çeşitli alternatiflerin geliştirilmesi, her alternatif ile ilgili gelirlerin ve harcamaların hesaplanması ve mevcut alternatiflerin incelenerek, daha önceden belirlenmiş bazı ölçütlere göre bir ön elemenin yapılmasından oluşur. Mevcut proje fikirleri ön elemeye tabi tutulduktan sonra, kalan proje fikri ya da fikirleri için bir veya bir kaç projenin hazırlanması aşamasına geçilir. Bu aşamada; eldeki alternatiflerin ekonomik, mali ve teknik açılardan değerlendirilmesi ve mümkün olan en iyilerin belirlenmesi ile ölçülemeyen faktörlerin değerlendirilmesi yapılır. Sürecin son aşamasında ise işletme yönetimi yatırım kararı alır. FİZİBİLİTE RAPORU İÇERİĞİ Fizibilite raporları genel ilke olarak ne kullanılmayan detayları içerecek şekilde gerektiğinden uzun, ne de ihtiyaç duyulan bilgileri içermeyecek şekilde gerektiğinden kısa hazırlanmalıdır. Bir fizibilite raporu sunuş ve özet tablosundan sonra şu ana bölümlerden oluşur: 1. Projenin tanımı 2. Projenin yapılacağı ülkenin genel tanıtımı 3. Yatırımın niteliğinin açıklanması 4. Projelerin inceleme ve irdeleme raporu 5. İş programı 6. Firma profili 7. Finansal analiz 8. Sonuç 9. Ekler 93 www.hedefaof.com Projenin Tanımı Bölümü Geliştirilen projenin kimler tarafından nerede uygulanacağını ve içeriğinin neleri kapsadığı hakkında bilgilerin verildiği bölümdür. Bu bölümde projenin yapılacağı yer, büyüklüğü, yatırımın kimler tarafından yapılacağı, nasıl finanse edileceği, alınması gereken izin ve belgelerin neler olduğu konularında özet bilgiler verildikten sonra projenin yapılacağı ülke, şehir ve bölgeden de kısaca bahsedilir. Projenin Yapılacağı Ülkenin Genel Tanıtım Bölümü Projenin yapılacağı ülkenin yeri, jeo-politik önemi, yüzölçümü, etnik ve dinsel yapısı, iklim yapısı, önemli kentleri ve başkenti hakkında genel bilgilere ek olarak ülkenin siyasi geçmişi, yönetim şekli ve mevcut hükümet yapısı, siyasi sistem, partiler, politik risk, üye olduğu önemli uluslararası kuruluşlar ve üyelik süreçlerinden bahsedilir. Bu bölümde ayrıca ülkenin ekonomik yapısı başlığı altında ülkenin; para birimi, gayrisafi milli hasılası, iş gücü, bütçe yapısı, endüstriyel üretimi, dış ticareti, doğal kaynakları, sanayisinin gelişmişliği, finansal kurum ve kuruluşları, ülkede uluslararası düzeyde özel sektör uygulamaları için alınmış olan teşvik ve tedbirlerin neler olduğu, ülkede yabancı kuruluşların yapmış olduğu ekonomik aktivitelerin neler olduğu hakkında bilgi verilir. Son olarak bu bölümde projenin yapılacağı şehrin özellikle alt ve üst yapısı hakkında genel bilgi verilerek, proje tedarikçilerinin kimler olabileceği hakkında araştırma bulgularından bahsedilmeli, ayrıca kentin ekonomik ve sosyo-kültürel yapısı hakkında bilgi verilmelidir. Yatırımın Niteliğinin Açıklanması Bölümü Bu bölümde proje finansmanının nasıl sağlandığı ve/veya sağlanacağı, yatırımı yapacak işletmenin faaliyet gösterdiği alan veya alanlar, proje uygulamasının nasıl yapılacağı, bu uygulama neticesinde yönetim ve işletme yapısında yapılması düşünülen değişiklikler ile karşılaşılması muhtemel mali ve yönetsel problemlerin nasıl çözüleceği hakkında bilgiler yer alır. Projelerin İnceleme ve İrdeleme Raporu Bölümü Projenin inceleme ve irdeleme raporu bölümü; projenin inşaat ve mimari açıdan teknik olarak irdelendiği bir bölümdür. Bu bölümde, alt başlıklar olarak mimari projenin genel olarak değerlendirilmesi, kullanım alanlarının metrekare listesi ve çizelgesi, metraj ve keşifler, statik ve betonarme projeler, mekanik tesisat projeleri detaylı olarak yer alır. Mimari projenin genel olarak değerlendirilmesinin yapıldığı bölümde; mimari projenin uygulanacağı ülkenin ve şehrin standartlarına uygunluğu hakkında bilgi verildikten sonra projenin mimari tasarımında çevredeki yapıların konumları gözönünde bulundurulup, bulundurulmadığı açıklanır. Daha sonra projenin fonksiyonelliği ve teknolojiyi kullanım şekli anlatılarak, mimari projenin şehre katkısı ve neden böyle bir projeye ihtiyaç duyulduğu ayrıntılı bir şekilde belirtilmelidir. Mimari projeler bölümünde yer verilecek kullanım alanları metrekare listesi ve çizelgesine yer verilmelidir. Proje çok katlı ise her kat için ayrı ayrı olmak üzere katlarda bulunan ofislerin, asansörlerin, merdivenlerin, yangın merdivenlerinin, yük asansörlerinin, wc, mutfak, arşiv odaları, toplantı ve yönetici odalarının ve diğer özel kullanım alanlı bölümlerin adet ve metre kare büyüklükleri hakkında bilgi verilerek bu bilgiler bir çizelge halinde projeye eklenir. Mimari projeler bölümünde yer alan diğer bir bölüm de metraj ve keşiflerdir. Bu bölümde inşaat imalatları ile ilgili seçilen mimari malzemelerin cinsinin, niteliğinin, kalitesinin, projede öngörülen teknolojik malzeme kullanımının ve seçiminin yapı sınıfı ile uyumluluğu, malzeme seçimlerinin ulusal ve uluslararası kriterlere uygun olup olmadığı ile proje metrajlarının inşaat alanı ile tutarlılığı kontrol edilerek raporlanır. Mimari projeler bölümü içerisinde son olarak, tesisat ve kurulacak teknik sistemler hakkında bilgi verilir. Bu kısmın mekanik tesisat projeleri alt başlığında iklim şartları, yapıda uygulanacak kullanma suyu tesisatı, yangın suyu tesisatı, pis su ve yangın suyu tesisatı, radyatör ile ısıtma sistemi, ısıtma soğutma tesisatı, kanallı havalandırma tesisatı, egzost havalandırma tesisatı, otomatik kontrol tesisatı ile ilgili teknik bilgiler verilir. Elektrik tesisatı projeleri kısmında; enerji temini ve güç tahminleri, yedek enerji temini, aydınlatma tesisatı konularında açıklamalar yapılır. Ayrıca telefon tesisatı, yangın ihbar ve alarm tesisatı, data sistemi, müzik yayın tesisatı ve yıldırımdan korunmak için yapılan topraklama tesisatı ile ilgili bilgilere de mimari projeler bölümünde yer verilir. 94 www.hedefaof.com İş Programı Bölümü Fizibilite raporunun iş programı bölümünde proje için hazırlanan iş planları ile birlikte bu iş planlarının ana unsurları irdelenir. Bu kapsamda, inşaatın başlamasından bitimine kadar geçecek sürenin öngörülmesi yer alır ve bu süre içerisinde gerçekleştirilecek inşaat aşamaları tek tek belirtilir. Firma Profili Bölümü Fizibilite raporu hazırlanan yatırımın inşaat işlerini gerçekleştirecek olan firma ve/veya firmaların tanıtılarak, her bir firmanın geçmişte gerçekleştirilmesinde görev aldıkları proje ve yatırımların bir dökümüne de firma profili bölümünde yer verilir. Finansal Analiz Bölümü Hazırlanan fizibilite raporunun en önemli bölümlerinden birisi finansal analiz kısmıdır. Finansal analiz bölümü; yatırım tahmini, yatırımın finansmanı, amortismanlar, yıllık işletme giderleri, gelir tahminleri, kar payı ödemeleri, kar ve zarar tahminleri, yatırımın nakit akışları ile ekonomik değerlendirme kısımlarından oluşur. Finansal analiz bölümünün yatırım tahmini kısmında, yatırım tutarının başka bir ifade ile proje maliyetinin tahmin edilmesi çalışması yer alır. Bir yatırımın maliyeti sabit sermaye yatırımı adı verilen tesisin kurulması için ihtiyaç duyulan kaynaklar ile kurulan tesisin çalıştırılması için ihtiyaç duyulan işletme sermayesinden oluşmaktadır. Bir yatırımın finansman ihtiyacının hesaplanabilmesi için aşağıdaki tablonun eksiksiz biçimde doldurulması gerekir. 95 www.hedefaof.com Tablo 4.1: Yatırım Tutarı Tablosu HARCAMA TUTARI 1. Etüd ve proje hazırlama giderleri 2. Patent, know-how vb. giderler 3. Arazi bedeli 4. Arazinin düzenlenmesi ve hazırlık yapıları 5. İnşaat işleri toplamı a. Ana fabrika bina ve tesisleri b. Yardımcı işletme bina ve tesisleri c. Ambarlar d. İdare binaları e. Sosyal bina ve tesisler f. Lojmanlar g. İnşaat makinaları bedeli (kiralanmış ise kira bedeli) h. Diğer inşaat işleri 6. Ulaştırma yatırımları a. İç yollar b. Bağlantı yolları c.İskele ve istasyonlar 7. Ana fabrika makina ve donatımı a. Yurtiçinden alınacak makina ve tesisler (kuruluş yerindeki maliyet bedelleriyle) b. İthal edilecek makina ve tesisler (FOB değeriyle) 8. Yardımcı işletmeler makina ve donatım a. Su b. Elektrik c. Yakıt d. Buhar e. Diğer tesisler (atıkların atılması vb.) 9. Makina ve donatımların taşıma giderleri a. Yurtiçi taşıma ve sigorta b. Dış navlun ve sigorta 10. İthalat ve gümrükleme giderleri 11. Montaj giderleri 12. Genel giderler (vergi, resim, harç vb.) 13. Taşıt araçları 14. İşletmeye alma giderleri 15. Beklenmeyen giderler 16. Yatırım dönemi faizleri SABİT YATIRIM TUTARI 17. İŞLETME SERMAYESİ a. Hammadde stokları b. Mamul madde stokları c. Yedek parça ve yardımcı madde stokları d. Nakit ihtiyacı GENEL YATIRIM TUTARI DÖVİZ Yatırımın finansmanı bölümünde, yatırım tutarının ne kadarının öz kaynaklar ile ne kadarının kredi ile gerçekleştirileceği açıklanır. Yatırım için öngörülen finansman kaynaklarının tahmini maliyetleri belirlendikten sonra yatırımın ağırlıklı ortalama sermaye maliyeti belirlenir. Eğer yatırımın finansmanında yabancı sermaye kullanımı öngörülüyorsa, yatırım finansmanı kısmında yabancı sermaye için faiz ve anapara geri ödeme tablosuna da yer verilir. Proje için uygulanacak amortisman oranı, finansal analiz bölümünün amortismanlar kısmında bulunur. Finansal analiz bölümünün, yıllık işletme giderleri kısmında yer alacak işletme giderleri; proje ile ilgili bakım, onarım, ısıtma, temizlik, mekanik kısımlarının işletme giderleri ile işletmenin personel 96 www.hedefaof.com giderleri gibi giderlerden oluşur. Genellikle finansman giderleri hariç toplam yatırım maliyetinin belli bir oranı işletmenin yıllık işletme gideri olarak öngörülür. Finansal analiz bölümünde yer verilecek önemli bölümlerden birisi de gelir tahminleridir. İşletmenin (projenin) asıl gelir unsuru satışlardır. Ancak projenin satış gelirleri dışında sağlayacağı gelirler varsa bunların da gelir tahminleri kısmında belirtilmesi gerekir. Finansal analiz bölümünde ortaklara ödenecek tahmini kar payları, kar payı ödemeleri kısmında, projenin işletilmesiyle ortaya çıkacak tahmini kar ve zarar tahminleri, kar ve zarar tahminleri kısmında yer alır. Bu açıklamalardan sonra yatırımın nakit akışı tablo olarak verilir. Finansal analiz bölümünün son kısmında ekonomik değerlendirme yapılır. Ekonomik değerlendirme kısmında, projenin geri dönüş oranı, geri dönüş süresi, iç verim oranı, net bugünkü değeri vb. değerlendirme yöntemleri ile yapılmış hesaplamalar bulunur. Sonuç bölümü Fizibilite raporunun sonuç kısmında raporun özeti dışında genel olarak projenin kabul edilebilirliği hakkında karar da bulunur. Ekler bölümü Fizibilite raporunda verilmesinde fayda olduğu düşünülen bilgi, tablo, çizelge gibi bilgiler bu bölümde yer alır. YATIRIM PROJELERİNİ DEĞERLEME YÖNTEMLERİ Fizibilite raporları tamamlandıktan sonra hazırlanan çalışmaların finansal açıdan değerlendirilmesi gerekir; çünkü işletmelerin finansal kaynakları ne kadar geniş olursa olsun bütün yatırım projelerini gerçekleştirmesi mümkün değildir. Bu nedenle işletmeler sınırlı kaynakların kullanımı bakımından birbiri ile rekabet halinde bulunan yatırım teklifleri arasında bir seçim yapmak, bunları önem derecesine göre sıralamak ve bazı yatırımlardan da vazgeçmek zorundadır. İşletmeler kaynakların alternatif kullanım alanları arasında bir seçim yapabilmek ve kaynakları amaca uygun en iyi sonuçlar verebilecek yatırımlara yönlendirebilmek için projelerini değerlendirip karara varmak durumundadır. Yatırım kararının verilmesinden önce yatırım tekliflerinin önceliklerine göre sıralanması gerekir. Bu sıralama yapılırken kullanılacak objektif bir kriterin olması şarttır. Bu kriter aynı zamanda, doğru bir karara varılabilmesi için gerekli bilgileri tek bir rakamda toplayabilmeli, yatırımın geri ödeme süresini belirleyebilmeli, hesaplaması kolay ve hızlı yapılabilir olmalıdır. Belirli bir sistematik düzen içerisinde hazırlanan fizibilite raporlarında öngörülen nakit akımlarının, finansal karlılık açısından değerlendirilmesi gerekir. Alternatif yatırım önerilerini karşılaştırmada kullanılan yöntemleri çeşitli şekillerde sınıflandırmak mümkündür. En çok kabul gören sınıflandırma biçimi, yöntemlerin paranın zaman değerini dikkate alıp almamasına göre yapılan sınıflandırmadır. Bu sınıflandırmaya göre değerleme yöntemleri statik ve dinamik yöntemler olarak ikiye ayrılabilir. Statik ve dinamik yöntemler arasındaki farklılık nedir? Kullanılan değerleme yöntemlerine göre yatırım alternatiflerinin önceliklerinin değişip değişmediğini inceleyebilmek için aşağıda yatırım tutarları ve yıllar itibariyle gelirleri bulunan yatırım alternatifleri ilgili yöntemler açıklanırken değerlendirilecektir. 97 www.hedefaof.com Tablo 2: Yatırım Alternatifleri A Projesi 1.Yıl B Projesi Yatırım Tutarı Net Nakit Girişi 20.000 5.000 Yatırım Tutarı Net Nakit Girişi 30.000 9.000 2.Yıl 6.000 13.000 3.Yıl 9.000 12.000 4.Yıl 9.000 9.000 5.Yıl 8.000 11.000 37.000 54.000 7.000 12.000 TOPLAM Hurda Değer STATİK YÖNTEMLER Paranın zaman değerini dikkate almayan yöntemlerin sayısı oldukça fazladır. Toplam net nakit girişinin yatırım tutarına oranı yöntemi, yıllık ortalama net nakit girişinin yatırım turarına oranı yöntemi, ortalama yıllık gelirin ortalama yatırım tutarına oranı yöntemi ve geri ödeme süresi yöntemi, masraf karşılaştırma yöntemi, kontrol suretiyle sıralama yöntemi statik yöntemlere örnek verilebilir. Statik yöntemler arasında uygulamada en çok kullanılan yöntemler; I. Toplam net nakit girişinin yatırım tutarına oranı yöntemi, II. Yıllık ortalama net nakit girişinin yatırım turarına oranı yöntemi, III. Ortalama yıllık gelirin ortalama yatırım tutarına oranı yöntemi ve IV. Geri ödeme süresi yöntemidir. Toplam Net Nakit Girişinin Yatırım Tutarına Oranı Yöntemi Yatırım projesinin faydalı ömrü boyunca sağlayacağı net nakit girişlerinin, projenin yatırım tutarına oranlanmasına “Toplam net nakit girişinin yatırım tutarına oranı yöntemi” adı verilir. Yöntemde hesaplama şu şekilde yapılmaktadır. Bu yöntemde, yatırım karlılığının en fazla olduğu, diğer bir deyişle, net nakit girişleri toplamının yatırım tutarına oranının en büyük olduğu yatırım projesi seçilir. Yöntem paranın zaman değerini dikkate almadığı gibi, değerlendirmeye alınan projelerin ekonomik ömürlerini ve ekonomik ömür sonundaki hurda (kalıntı) değerini de göz ardı etmektedir. Tablo:2’de verilen bilgilere göre, A ve B projelerinin “Toplam net nakit girişinin yatırım tutarına oranı” nı hesapladığımızda; A Projesi için; Yatırım Karlılığı = 37.000.- / 20.000.=1,85 B Projesi için Yatırım Karlılığı = 54.000.- / 30.000.=1,80 olarak hesaplanmaktadır. Toplam Net Nakit Girişinin Yatırım Tutarına Oranı Yöntemine göre yatırım karlılığının daha yüksek olduğu A projesi seçilmelidir. 98 www.hedefaof.com B Projesinin net nakit girişleri toplamı 60.000 olursa, hangi proje alternatifi seçilecektir? Yıllık Ortalama Net Nakit Girişinin Yatırım Turarına Oranı Yöntemi Ortalama yıllık net nakit girişinin yatırım tutarına oranı yönteminde projenin sağlayacağı ortalama net nakit girişleri projenin maliyetine oranlanır. Bu yöntemin bir önce verilen, toplam net nakit girişinin yatırım tutarına oranı yönteminden farkı, elde edilecek net nakit girişlerinin, yatırımın faydalı ömrünü veren yıl sayısına bölünerek ortalamasının alınmasıdır. Yöntemde hesaplama şu şekilde yapılmaktadır. Yıllık ortalama net nakit girişinin yatırım tutarına oranı yöntemi kolay hesaplanabilen bir yöntemdir. Ancak hesaplama sırasında net nakit girişi belirlenirken, amortismanlar işletmenin yıllık net nakit girişinden, diğer bir ifade ile karından indirilmelidir. Bununla birlikte, vergiler yıllık net nakit girişinden indirilmez. Başka bir ifade ile hesaplamada kullanılan net nakit girişi rakamı amortismanlar düşüldükten sonra hesaplanan vergi öncesi kardır. Bu oranın hesaplanmasında yaşanan başka bir sıkıntı da faiz ödemelerinden kaynaklanmaktadır. Bu konuda iki görüş bulunmaktadır. Bu görüşlerden birincisi net kar hesaplanırken faiz giderleri kar rakamından düşülür. Bununla birlikte yatırımda yabancı sermaye kullanıldığı düşünülerek yatırım tutarından kullanılan yabancı sermaye miktarı da düşülür ve hesaplanan net kar ve yatırım tutarının kalan kısmı üzerinden hesaplama yapılır. İkinci görüş ise net kar rakamının hesaplanmasında faiz giderlerinin kar rakamından düşülmemesini savunur. Faiz giderleri kar rakamından düşülmediği için oranın paydasında bulunan yatırım tutarı rakamında da bir değişiklik yapılmaz. Ortalama yıllık net karın yatırım tutarına oranı statik bir yöntem olup paranın zaman değerini dikkate almamaktadır. Ancak işletmenin yatırımı için almış olduğu kredinin vade ve ödeme koşullarına göre faiz tutarları değişiklik gösterecektir. Faiz giderlerinin ortalama net kardan düşülerek yapılacak hesaplama, yatırım tekliflerinin anlamlı bir şekilde karşılaştırılmasına izin vermemektedir. Örneğimizdeki proje tekliflerini yönteme göre değerlendirecek olursak aşağıdaki sonuçları elde ederiz. A Projesi için; Yatırım Karlılığı = [37.000.- / 5 Yıl] / 20.000.=0,37 B Projesi için; Yatırım Karlılığı = [54.000.- / 5 Yıl] / 30.000.=0,36 olarak hesaplanmaktadır. Yıllık Ortalama Net Nakit Girişinin Yatırım Tutarına Oranı Yöntemine göre yatırım karlılığı ve ortalama getirisi daha yüksek olduğu A projesi seçilmelidir. B Projesinin net nakit girişleri toplamı 60.000 olursa, hangi proje alternatifi seçilecektir? Ortalama net karın yatırım tutarına oranı yöntemi, diğer statik yöntemler gibi paranın zaman değerini dikkate almamaktadır. Yöntem, yatırım harcamaları ve yıllık karları birbirinden farklı projeler arasında 99 www.hedefaof.com hatalı tercihler yapılmasına neden olmakta, farklı amortisman hesaplama yöntemleri kullanıldığında yıllık karların hesaplanmasında farklılıklara neden olmaktadır. Son olarak, zaman içinde ortaya çıkan harcamalar dikkate alınamadığı için ciddi şekilde eleştirilmektedir. Ortalama Yıllık Gelirin Ortalama Yatırım Tutarına Oranı Yöntemi Ortalama yıllık gelirin ortalama yatırım tutarına oranı yöntemi, ortalama yıllık gelirin ortalama yatırım tutarına bölünmesi ile bulunur. Projeler arasında seçim yapılmak istenildiğinde yatırım karlılığı en yüksek olan proje ilk tercih edilecek proje olur. Ortalama yıllık gelirin ortalama yatırım tutarına oranı aşağıdaki eşitlik yardımıyla bulunur. Ortalama yıllık gelirin, ortalama yatırım tutarına oranı yöntemi statik bir yöntem olmasından dolayı paranın zaman değerini dikkate almamaktadır. Yine bir önceki yöntemde olduğu gibi farklı amortisman yöntemlerinin kullanılması durumunda ortalama yıllık gelirin yatırım tutarına oranı yöntemi yanıltıcı sonuçlar verebilmektedir. Hesaplamaya katılan hurda değerin de gelecekte ne olacağının objektif değerler ile belirlenmesi de yöntemdeki başka bir sorundur. Ekonomik ömürleri sonunda A Projesinin hurda değerinin 7.000. ve B Projesinin hurda değerinin 12.000. olacağı bilgisi ile, Ortalama Yıllık Gelirin Ortalama Yatırıma Oranı’nı hesaplarsak; A Projesi için; Yatırım Karlılığı = [37.000 / 5 Yıl] / [(20.000 – 7.000) / 2] =1,14 B Projesi için; Yatırım Karlılığı = [54.000 / 5 Yıl] / [30.000 – 12.000) /2] =1,20 olarak hesaplanmaktadır. Ortalama Yıllık Gelirin Ortalama Yatırıma Oranı Yöntemine göre yatırım karlılığının daha yüksek olduğu B projesi seçilmelidir. Ekonomik ömrü sonunda A projesinin hurda değerinin 10.000 olacağını varsaydığımızda hangi proje seçilmelidir? Geri Ödeme Süresi Yöntemi Geri ödeme süresi yöntemi, yatırım tekliflerinin değerlendirilmesinde çok sık kullanılan bir yöntemdir. Geri ödeme süresi, bir yatırımın vergiden sonraki yıllık gelirleri ile amortismanlar toplamının, kaç dönem sonra o yatırım için katlanılan fon çıkışına eşit olacağını gösteren süre şeklinde tanımlanabilir. Bu yöntem kendini hızla amorti eden, başka bir ifade ile geri ödeme süresi en kısa olan yatırıma öncelik vermektedir. Yatırım tekliflerinin değerlendirilmesinde geri ödeme süresi yöntemi, hesaplama tekniği bakımından kolay olduğu için yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Özellikle likidite güçlüğü ile karşı karşıya bulunan işletmelerde ve gelirin elde edilmesinde risk oranı yüksek olan yatırım alternatiflerinin değerlendirilmesinde bu yöntem büyük ölçüde uygulama alanı bulmaktadır. 100 www.hedefaof.com Bu yöntem yatırım teklifinin karlılığını ölçmez. Karlılık, başlangıçtaki yatırım harcamasının karşılanmsından sonraki gelirlerin büyüklüğüne bağlıdır. Fakat geri ödeme süresi yönteminde, geri ödeme süresinden sonraki gelirler dikkate alınmaz. Başka bir ifade ile geri ödeme süresi yöntemi, yatırımın ekonomik ömrünü ve ekonomik ömrü sonundaki değeri (hurda değeri) dikkate almamaktadır. Geri ödeme süresi yöntemi aşağıdaki konulardan dolayı eleştiri almaktadır; • Geri ödeme süresi yöntemi, likiditeye gereğinden fazla önem vermektedir. • Yatırımın riski sınırlı ölçülerde görülebilmektedir. Geri ödeme süresi kısa olan projenin uygulanması durumunda, işletme belirsizlikten daha önce kurtulduğu için proje daha az riskli kabul edilir. • Geri ödeme süresi yöntemi, geri ödeme süresinden sonra yatırımın gelirini hesaba katmamaktadır. Eğer yatırımın geri ödeme süresinden sonra az ya da çok gelir getirme özelliği taşıyorsa, bu gelirler değerleme dışı kalmaktadır. • Geri ödeme süresi statik bir yöntemdir dolayısıyla paranın zaman değerini dikkate almaz. Bu yöntemde bugün elde edilecek gelir ile gelecekte elde edilecek gelir arasında bir farklılık yok kabul edilmektedir. Daha önce verilen yatırım teklifleri geri ödeme süresi yöntemi ile değerlendirilir ise aşağıdaki sonuçlar elde edilir. Geri ödeme dönemi, sağlanacak net nakit girişleri yıllar itibariyle farklı olduğu için, yıllık net nakit girişleri kümülatif toplamının, yatırım tutarına eşit olduğu yıl sayısı olacaktır. Tablo 4.3: Geri Ödeme SüresiTablosu A Projesi Yatırım Tutarı Yıllar B Projesi Net Nakit Girişi Kümülatif Yatırım Nakit Girişi Tutarı 20.000 Yıllar Net Nakit Girişi Kümülatif Nakit Girişi 30.000 1.Yıl 5.000 5.000 1.Yıl 9.000 9.000 2.Yıl 6.000 11.000 2.Yıl 13.000 22.000 3.Yıl 9.000 20.000 3.Yıl 12.000 34.000 4.Yıl 9.000 29.000 4.Yıl 9.000 43.000 5.Yıl 8.000 37.000 5.Yıl 11.000 54.000 Bu bilgilere göre A Projesinin Geri Ödeme Süresi 3 yıl, B projesinin Geri Ödeme Süresi 2 yıl 8 ay olarak hesaplanmaktadır Geri Ödeme Süresi Yöntemine göre, geri ödeme süresi daha kısa olan B projesi seçilmelidir. B Projesinin yatırım tutarı 40.000 olsaydı geri ödeme süresine ve proje seçimine etkisi ne olurdu? DİNAMİK YÖNTEMLER Dinamik yöntemler ya da diğer adıyla iskonto edilmiş nakit akışları yöntemleri, statik yöntemlerin en büyük sakıncası olan paranın zaman değerini dikkate almamasından kaynaklanan sıkıntıyı ortadan kaldırarak farklı büyüklükte ve birbirinden farklı ekonomik ömürlere sahip yatırım projelerinin değerlendirilmesine imkan vermektedir. En yaygın şekilde kullanılan dinamik yöntemler; net bugünkü değer yöntemi, iç karlılık oranı yöntemi, karlılık endeksi yöntemi ve yıllık eşdeğer gider yöntemidir. 101 www.hedefaof.com Net Bugünkü Değer Yöntemi Bir projenin net bugünkü değeri, yatırımdan beklenen net nakit girişlerinin belli bir iskonto oranı ile indirgenmiş değerleri toplamından, yatırım harcamalarının bugünkü değerleri toplamının çıkarılmasıyla bulunur. Projenin kabulü için çıkan sonucun pozitif olması gerekir. Bu yönteme göre net bugünkü değer pozitif ise (NBD>0) yatırım yapılır, değilse yapılmaz. Negatif çıkan yatırım projelerinden vazgeçilir. Yöntemin aşamaları şunlardır: 1. Adım: Projenin yatırım tutarı belirlenir. 2. Adım: Yatırım projesinin net nakit girişleri, hurda değeri ve ekonomik ömrü belirlenir. 3. Adım: Nakit akışlarını bugüne indirgemede kullanılacak iskonto oranı belirlenir. 4. Adım: İskonto oranı yardımı ile nakit girişlerinin bugünkü değerleri bulunur.Eğer yatırım süresi bir yıldan uzun ise, yıllık yatırım harcamalarının da bugünkü değerleri bulunur. 5. Adım. Net nakit girişlerinin bugünkü değerleri toplamından, yatırım harcamalarının bugünkü değerleri toplamı çıkarılarak, yatırım projesinin net bugünkü değeri bulunur. 6. Adım: Net bugünkü değeri, sıfırdan büyük olan proje kabul edilir, sıfırdan küçükse kabul edilmez. Birden fazla yatırım projesi arasında seçim yapılıyorsa, en yüksek net bugünkü değere sahip olan proje seçilir. Yatırımın bugünkü değeri için sözü edilenler aşağıdaki eşitlik ile gösterilebilir. Eşitlikte; NBD: Net bugünkü değer : Projeye ait nakit girişlerini i : İskonto oranını C : Projenin nakit çıkışlarını t : Zamanı ifade etmektedir. Projenin net bugünkü değeri sıfırdan büyük olduğu zaman proje kabul edilecek, küçük olduğunda ise reddedilecektir. Projenin net bugünkü değeri ne ölçüde büyükse işletmenin faaliyetlerinden elde edeceği katma değer o ölçüde artacaktır. Bu durum eğer işletme halka açıksa hisse senetleri piyasasına da yansır ve işletmenin hisse senetlerinin değerini yükselir. Bu işletmenin piyasa değerinin yükselmesi anlamına gelir, dolayısıyla işletme ortaklarının varlıkları da artmış olur. Net bugünkü değer yöntemi ile yatırım teklifleri değerlendirilirken dikkat edilmesi gereken önemli kriterler de mevcuttur. Bu kriterlerin başında işletmenin yatırım harcamalarını ve nakit girişlerini indirgemede kullanılan iskonto oranı gelir. İskonto oranının düşük ya da yüksek belirlenmesi yatırım tekliflerinin kabul ya da reddini etkilemekte, yatırım teklifleri arasındaki sıralamayı değiştirmektedir. Yüksek iskonto oranı belirlenmesi durumunda, ekonomik ömürlerinin ilk yıllarında diğer yatırım tekliflerine oranla daha yüksek nakit girişi sağlayan projeler öne çıkarken, iskonto oranının düşük belirlenmesi durumunda nakit girişlerinin zaman içindeki dağılımı yerine, nakit girişlerinin mutlak tutarı önem kazanmaktadır. Bu nedenle net bugünkü değer yönteminde iskonto oranı belirlenirken; benzer yatırımlardaki karlılık oranı, yatırımın taşıdığı risk, işletmenin ortalama sermaye maliyeti, işletmenin ortalama karlılık oranı, yatırımcının beklediği getiri oranı, yatırımdan beklenen minumum verim, 102 www.hedefaof.com sermayenin alternatif maliyeti (fırsat maliyeti), işletmenin temettü (karpayı) politikası, sermaye piyasasının gelişmişlik düzeyi, işletmenin dış kaynak ihtiyacı ile işletmenin sahip olduğu ticari itibarın dikkate alınması gerekir. Net bugünkü değer yönteminde (NBD) dikkat edilmesi gereken başka bir kriter de yatırımın ekonomik ömrü sonundaki hurda değerinin olup olmadığıdır. Birçok yatırımın ekonomik ömrü sonunda az ya da çok bir hurda değeri (kalıntı değeri) vardır. Hurda değer var ise bu değerin net bugünkü değer hesabına katılması gerekir. Yatırımdan kalan hurdalar satıldığında işletmeye gelir sağlayacağı için bu değerin yatırımın getirisi olarak düşünülmesi gerekir. Yatırımın hurda değeri (H) yukarıda verilen eşitliğe eklendiğinde eşitlik aşağıdaki gibi olacaktır. Net bugünkü değer (NBD) yönteminde iskonto oranı genellikle işletmenin ağırlıklı ortalama sermaye maliyetinden daha yüksek bir değer olarak belirlenir. İskonto oranının ağırlıklı ortalama sermaye maliyetinden büyük olmasının istenmesinin nedeni nedir ? Net bugünkü değer yönteminin de diğer değerleme yöntemleri gibi bir takım üstünlükleri ve sakıncaları vardır. Net bugünkü değer yönteminin diğer değerleme yöntemlerine göre üstünlükleri şu şekilde sayılabilir. • Net bugünkü değer yöntemi, dinamik bir yöntemtir. Diğer bir ifade ile paranın zaman değerini dikkate alır. • Net bugünkü değer yönteminde yatırım teklifinin taşıdığı risk, iskonto oranı farklılaştırılarak kolaylıkla hesaplamalara katılabilir. • Nakit giriş ve çıkışlarının hesaplanmasında kullanılan iskonto oranı, yatırım teklifinin finansman olanakları ve finansman maliyetleri gözönüne alınarak belirlenebildiği için, net bugünkü değer yönteminde yatırımın finansmanı konusu maliyet yönüyle hesaba katılmaktadır. Net bugünkü değer yönteminin üstünlükleri yanında bir takım sakıncaları da bulunmaktadır. Bu sakıncalar şu şekilde sıralanabilir: • Net bugünkü değer yönteminde, iskonto oranı önceden belirlenmekte ve değişmeyeceği kabul edilmektedir. Ekonomik ömürleri uzun olan yatırım tekliflerinin ekonomik ömürleri boyunca sabit bir iskonto oranı ile değerlendirilmesi çok doğru değildir. Her ne kadar ortalama bir iskonto oranı ya da farklı yıllarda farklı iskonto oranları kullanılanılarak yöntemin bu sakıncası ortadan kaldırılmaya çalışılsa da uzun ekonomik ömürlerde gelecekteki iskonto oranının belirlenmesinde tutarlılığı sağlamanın güçlüğü nedeni ile yöntemin güvenilirliğine gölge düşmektedir. • Farklı büyüklükteki yatırım projelerinin karşılaştırılmasında, net bugünkü değer yöntemi uygun bir yöntem olarak gözükmemektedir. • Net bugünkü değerin sıfır çıkması durumunda yatırım teklifi için harcanacak nakitler ile yatırım teklifinden elde edilecek nakitler birbirine eşit olmaktadır. Bu durumda iskonto oranı ortalama sermaye maliyetini içerdiği için yatırım teklifinin kabul edilmesi düşünülmektedir. Daha önce yatırım tutarları ve nakit girişleri verilen iki proje teklifi için, ekonomik ömürleri sonunda A Projesinin hurda değerinin 7.000 ve B Projesinin hurda değerinin 12.000 olacağını varsayarak %12 iskonto oranına göre her iki projenin net bugünkü değerlerini bularak, net bugünkü değer yöntemine göre elde edeceğimiz sonuçları inceleyelim. A projesi için: 103 www.hedefaof.com veriler eşitlikte yerine konulabileceği gibi bugünkü değer tablosundan da yararlanılabilir. %12 iskonto oranına ilişkin bugünkü değer tablosundaki değerler aşağıda verilmiştir. Tablo 4.4: Bugünkü Değer Tablosu 12% 1 yıl 2 yıl 3 yıl 4 yıl 5 yıl 0,893 0,797 0,712 0,636 0,567 A Projesi teklifi için nakit girişlerinin bugünkü değeri : 5.000 (0,893) + 6.000 (0,797) + 9.000 (0,712) + 9.000 (0,636) + 8.000 (0,567) + 7.000 (0,567) = 29.884 A Projesi teklifi için nakit çıkışlarının bugünkü değeri : 20.000 A Projesi teklifinin net bugünkü değerini bulmak için, nakit girişlerinin bugünkü değerinden nakit çıkışlarının bugünkü değeri çıkarılır ise; NBD = 29.884 - 20.000 A Projesi NBD = 9.884 bulunur. Bulunan değer pozitif olduğu için A projesi kabul edilecektir. Başka bir ifade ile A projesi %12 karlılık oranını sağlayabilmektedir. Bu nedenle proje kabul edilecektir. A Projesi teklifi için yapılan işlemler diğer proje için de yapıldığı takdirde aşağıdaki sonuçlar elde edilecektir. B Projesi teklifi için nakit girişlerinin bugünkü değeri : 9.000 (0,893) + 13.000 (0,797) + 12.000 (0,712) + 9.000 (0,636) + 11.000 (0,567) + 12.000 (0,567) = 45.707 B Projesi teklifi için nakit çıkışlarının bugünkü değeri : 30.000 B Projesi teklifinin net bugünkü değerini bulmak için, nakit girişlerinin bugünkü değerinden nakit çıkışlarının bugünkü değeri çıkarılır ise; NBD = 45.707 - 30.000 B Projesi NBD = 15.707 bulunur. Net Bugünkü Değer Yöntemine göre iki proje teklifi arasından, net bugünkü değeri daha yüksek olan B projesi seçilmelidir. Bu bilgilere göre reddettiğiniz projenin karlı olmadığı söylenemez, bugünkü değer anlamında getirisinin B projesinden daha az olacağı söylenebilir. A projesindeki yatırımın 5. yıl sonundaki hurda değeri 20.000 olursa, B projesi seçilebilir mi ? İç Karlılık Oranı Yöntemi İskonto edilmiş nakit akımları yöntemi olarak da adlandırılan iç karlılık oranı yöntemi, yatırımcıların yöntemi olarak da ifade edilmektedir. Net bugünkü değer yöntemine çok benzeyen iç karlılık yönteminde, projenin nakit giriş ve çıkışlarından yararlanılarak projenin iç karlılık oranı hesaplanmaya çalışılır. İç verim oranı da denilen bu oran projenin nakit giriş ve çıkışlarının bugünkü değerlerini birbirine eşitleyen orandır. 104 www.hedefaof.com Net bugünkü değer yönteminde değerlemeyi yapanlar tarafından belirlenen iskonto oranı, iç karlılık oranı yönteminde her bir proje için, projenin kendi iskonto (verim) oranının hesaplanması şeklinde bulunmaktadır. İç karlılık oranı yönteminde her bir proje için kendisine özgü bulunan iç karlılık oranları birbirleri ile ve/veya işletmenin ağırlıklı ortalama sermaye maliyeti ile karşılaştırılarak projenin kabul ya da reddine karar verilir. İç karlılık oranı, projenin nakit giriş ve çıkışlarını birbirine eşitleyen iskonto oranı olmaktadır. Bu durumda; Nakit çıkışlarınının indirgenmiş değerleri toplamı = Nakit girişlerinin indirgenmiş değerleri toplamı olmalıdır. Eşitlikte; F : projenin sağladığı nakit girişlerini, H :projenin hurda değerini, C :projenin gerektirdiği nakit çıkışlarını, n :her bir dönemi, k : yatırımın yıl olarak tesis süresini, eşitlikteki ( i ) ise iç karlılık oranını göstermektedir. İç karlılık oranı yöntemi, net bugünkü değer yöntemi gibi bugünkü değer kavramlarını kullanmaktadır. Ancak proje teklifinin değerlendirilmesinde iskonto oranının rastgele seçimine izin vermemektedir. İç karlılık oranı yöntemi projenin nakit giriş ve çıkışlarını birbirine eşitleyen iskonto oranının bulunmasını istemektedir. Bahsedilen iskonto oranının bulunması ancak deneme yanılma yöntemi ile mümkün olabilmektedir. Bu noktada enterpolasyon kavramından da bahsetmekte yarar vardır. İstatistiksel bir yöntem olan enterpolasyon; gruplandırılmış bir serinin bilinen değerlerine dayanarak, bilinmeyen değerlerin hesaplanmasıdır şeklinde tanımlanır. Bulunan iç karlılık oranı işletmenin sermaye maliyetinden büyük ise proje kabul edilecek, tersi durumda ise reddedilecektir. Hesaplamalarda net sonuçlara ulaşabilmek amacıyla, yatırım tutarlarının: A projesi için 23.884 B projesi için 38.939 olduğunu varsayarak İç Karlılık Oranı’nı aşağıdaki şekilde hesaplayabiliriz. İç karlılık oranı istatistiksel olarak enterpolasyon yöntemi ile ya da sınama-yanılma yöntemiyle hesaplanmaktadır. Sınama-yanılma yönteminde bugünkü değer tablosu kullanılmakta iskonto oranları değiştirilerek yinelenen hesaplamalarla çözüme ulaşılmaktadır. Hurda değer hesaplamalarda son yılın nakit girişi olarak kabul edilmelidir. Sınama-yanılma yönteminde sırasıyla %18, %19 ve %20 iskonto oranlarını kullanırsak; 105 www.hedefaof.com Tablo 4.5: A ve B Projesi İç Karlılık Hesaplama Tablosu A Projesi Nakit Girişi Bugünkü Değer 18% 19% Bugünkü Değer 20% Bugünkü Değer 5.000 0,847 4.235 0,840 4.200 0,833 4,165 6.000 0,718 4.308 0,706 4.236 0,694 4,164 8.000 0,608 5.472 0,593 5.377 0,578 5.202 9.000 0,515 4,635 0,498 4,482 0,482 4,338 5.000 0,437 3.496 0,419 3.352 0,401 3.208 7.000 0,437 3,059 0,419 2.933 0,401 2,807 TOPLAM 25.205 24.540 23.884 B Projesi Nakit Girişi Bugünkü Değer 18% 19% Bugünkü Değer 20% Bugünkü Değer 9.000 0,847 7.623 0,840 7.560 0,833 7.497 13.000 0,718 9.334 0,706 9.178 0,694 9.022 12.000 0,608 7.296 0,593 7.116 0,578 6.936 9.000 0,515 4.635 0,498 4.482 0,482 4.338 11.000 0,437 4.807 0,419 4.609 0,401 4.411 12.000 0,437 5.244 0,419 5.028 0,401 4.812 TOPLAM 38.939 37.973 37.016 değerlerine ulaşabiliriz. Soruda verilen yatırım tutarlarına göre A projesinin iç karlılık oranı %20, B projesinin iç karlılık oranı ise %18 olarak bulunmaktadır. Piyasa faiz oranının %20 olduğunu varsayarsak, iç karlılığın yatırım tutarına eşit olduğu A projesi seçilmelidir. Piyasa fazi oranının %40 olduğu bir durumda, iç karlılık oranı %30 olan bir yatırım projesini kabul edermisiniz? İç karlılık oranı yöntemi, teklif edilen yatırımların hangisinin kabul edilip hangisinin kabul edilmeyeceğini veya projelerin iç karlılık oranlarına göre sıralanmasında kullanılır. İç karlılık oranı yöntemi, geçmiş verilere uygulanarak, işletmenin başarısının endüstri ortalamasına göre karşılaştırmalı olarak saptanmasını sağlar. Yatırım yapıldıktan sonra da bir projenin sonuçlarını ölçmek için bu yöntemden yararlanılır. Bir makinenin yenilenip yenilenmemesi konusunda karar verirken kullanılabilen iç karlılık oranı yöntemi, birleşme ve satın alma kararlarında, bazı işlerin işletme tarafından yapılması ya da dışarıya yaptırılması ile ilgili kararlarda da kullanılabilir. İç karlılık oranı üç nedenden dolayı proje tekliflerinin değerlendirilmesinde önem taşır. Bunlardan ilki iç karlılık oranı projenin beklenen getiri oranıdır. İkincisi, eğer projenin iç karlılık oranı sermaye maliyetinden yüksek ise proje kendi sermaye maliyetini karşıladıktan sonra işletmeye belirli bir gelir sağlamış olacaktır. Son olarak da projenin getiri oranı sermaye maliyetinden daha küçük ise projenin kabul edilmesi işletmeyi belirli bir kayıba uğratacak, işletmenin varlıkları azalacaktır. Başka bir ifade ile iç karlılık oranın başabaş özelliği proje taleplerinin değerlendirilmesinde bu yöntemi farklı, faydalı ve önemli kılmaktadır. 106 www.hedefaof.com İç karlılık yöntemi proje değerlemede zaman faktörünü ve yatırımın ekonomik ömrünü dikkate alan bir yöntem olmakla birlikte bazı sakıncaları da bulunmaktadır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz: • Yatırımın tesis süresinin ve ekonomik ömrünün uzun olduğu ve yatırımın ekonomik ömrü boyunca nakit akışlarının dalgalanma gösterdiği durumlarda, iç karlılık oranının hesaplanması zorlaşmaktadır. • Almaşık veya alternatif yatırım projelerinin değerlendirilmesinde, iç karlılık oranı yönteminin kullanılması, hatalı yatırım projelerinin seçimine neden olabilmektedir. • Nakit girişleri ekonomik ömür boyunca dalgalanma göstererek zaman zaman pozitif, zaman zaman negatif değerler alan projelerinde birden fazla iç karlılık oranı hesaplanabilmekte bu da hatalara neden olmaktadır. Bu durum nakit akımlarının negatif olduğu dönemdeki negatif nakit akımının, o döneme en yakın pozitif nakit akımının olduğu döneme yansıtılarak ortadan kaldırılmasıyla giderilmeye çalışılmaktadır. Karlılık Endeksi Yöntemi Paranın zaman değerini dikkate alan değerleme yöntemleriden biri olan karlılık endeksi yöntemi, fayda maliyet oranı olarak da isimlendirilmektedir. Karlılık endeksi yöntemi; projenin ekonomik ömrü boyunca sağlayacağı nakit girişlerinin bugünkü değerleri toplamının, yatırım harcamalarının (nakit çıkışlarının) bugünkü değerleri toplamına bölünmesi ile hesaplanır. Proje teklifinin kabul edilme şartı işlem sonucunun birden büyük olmasıdır. Birden fazla yatırım projesi arasında ise karlılık endeksi yüksek olan proje seçilecektir. Bu durumu aşağıdaki eşitlik yardımıyla gösterebiliriz. Eşitlikte; KE C : karlılık endeksini, : nakit girişlerinin bugünkü değerini, : nakit çıkışlarını göstermektedir. Nakit çıkışları birden fazla dönemi kapsar ise nakit çıkışlarının da nakit girişleri gibi bugünkü değeri bulunmalıdır. Karlılık endeksi, net bugünkü değer yönteminin değiştirilmiş bir şeklidir. Yatırım tutarı farklı büyüklükteki projelere uygulanabilen karlılık endeksinin bu özelliği, karlılık endeksi yöntemini net bugünkü değer yöntemine göre üstün kılmaktadır. Nakit akımları normal ve bağımsız yatırım projelerinin değerlendirilmesinde karlılık endeksi ve net bugünkü değer yöntemi birbiri ile benzer sonuçlar verir. Ancak karlılık endeksi yöntemi kullanılarak, birinin kabul edilmesi ile diğerinin reddedileceği almaşık yatırım projeleri arasında seçim yaparken, özellikle, almaşık yatırım projelerinin ilk yatırım tutarları arasında büyük farklılıklar varsa, çeşitli sorunlar ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle, ilk yatırım harcamaları farklı olan almaşık yatırım projelerinin değerlendirilmesinde, sermaye kısıtlaması yoksa, net bugünkü değer yöntemi kullanılmalıdır. Eğer sermaye kısıtlaması varsa, karlılık endeksi yönteminin kullanılması daha doğru olacaktır. İskonto oranının %20 olduğunu varsayarak Karlılık Endeksi Yöntemine göre her iki projeyi değerlendirdiğimizde; 107 www.hedefaof.com Hesaplamalarda yatırımın ekonomik ömrü sonundaki hurda değeri, son yılın nakit girişi olarak değerlendirilmelidir. Tablo 4.6: A ve B Projesi Bugünkü Değer Hesaplama Tablosu A Projesi Nakit Girişi B Projesi İskonto Oranı (%20) Bugünkü Değer Nakit Girişi İskonto Oranı (%20) Bugünkü Değer 5.000 0,833 4.165 9.000 0,833 7,497 6.000 0,694 4.164 13.000 0,694 9,022 9.000 0,578 5.203 12.000 0,578 6,936 9.000 0,482 4.338 9.000 0,482 4,338 8.000 0,401 3.208 11.000 0,401 4,411 7.000 0,401 2.807 7.000 0,401 2,807 TOPLAM 23.887 35,011 Projelerin yatırım tutarları A için 20.000, B için 30.000 olduğuna ve yatırım harcamaları ilk yıl yapıldığına göre; A projesi için karlılık endeksi = 23.887 / 20.000 =1,19 B projesi için karlılık endeksi = 35.011 / 30.000 =1,17 olarak hesaplanmaktadır. Karlılık Endeksi Yöntemine göre yatırım karlılık endeksinin daha yüksek olduğu A projesi seçilmelidir. Yıllık Eşdeğer Gider Yöntemi Yıllık eşdeğer gider yöntemi de paranın zaman değerini dikkate alan dinamik yöntemlerden birisidir. Ancak bu yöntemi diğer dinamik yöntemlerden farklı kılan, bu yöntemde projelerin elde ettikleri gelir incelenmemesi, projelerin giderleri açısından değerlemeye tabi tutulmasıdır. Yıllık eşdeğer gider yönteminde projelerin yıllık eşdeğer giderleri hesaplanarak, eşdeğer gideri en düşük olan proje teklifinin seçimi yapılmaktadır. Yatırım projesinin yıllık gideri, işletme giderleri ile yatırım tutarının bir yıla düşen payının toplamına eşittir. Yıllık eşdeğer gider yönteminde önemli olan yatırım tutarının her yıla karşılık gelen gider payının bulunmasıdır. Yatırım tutarının her yıla karşılık gelen gider payının bulunması için aşağıdaki eşitlikten yararlanılır. Eşitlikte; GP: Yatırım tutarının bir yıla düşen payı C : Yatırım tutarı i : İskonto oranını göstermektedir. Yıllık eşdeğer gider yöntemi özellikle, kısıtlı işletme sermayesi olup yatırım projesinin işletme giderlerini karşılama konusunda endişe duyan işletmelerin seçtikleri gider odaklı bir yöntemdir. 108 www.hedefaof.com Örneğin, 80.000 yatırım tutarlı bir projenin olduğunu varsayalım. Yatırımın ömrü 15 yıl olsun. Yıllık işletme giderleri 12.000 ve iskonto oranı %10 olduğunda, işletmenin yıllık işletme giderleri toplamı ne olacaktır ? Örnekteki veriler, eşitlikte yerine konulduğunda; olarak bulunur. İşletmenin yıllık işletme giderleri ise; 12.000 + 10.512 = 22.512 olacaktır. Proje tekliflerini değerlendirerek hangi projenin gerçekleştirileceğine karar vermek gerekmektedir. Bu amaçla geliştirilmiş farklı değerleme yöntemleri bulunmaktadır. Bu değerleme yöntemlerinin her birinin farklı üstünlükleri ve farklı sakıncaları bulunmaktadır. İşletmeler açısından telafisi güç belki de imkansız olan büyük tutarlı sabit varlık yatırımlarına ilişkin projelerde yatırımcılar, sermaye maliyetlerine, iş kolunun özelliklerine ve sermayenin bağlı kalış süresine uygun değerleme yöntemini seçmelidir. PROJE TEKLİFLERİNİN FİNANSMANI İş planları ve yatırım proje teklifleri değerlendirilip projelerin kabulü yönünde görüş hakim olduktan sonra projelerin belirli bir sistematik düzen içinde (iş planları ve fizibilite etüdlerine uygun) gerçekleştirilmeleri aşamasına gelinir. Yatırım projeleri ve iş planlarında yer alan finansman bölümünde projenin kim ya da kimler tarafından nasıl finanse edileceği ayrıntıları ile açıklanmıştır. Ancak bu bölüm de proje finansmanına kaynak bulunmasında dikkat edilmesi gereken ana ilkelerden ve finansman alternatiflerinden kısaca bahsedilecektir. Çünkü bir iş fikri ya da yatırım projesi ne kadar doğru düşünülmüş olsa da finansman kısmında yapılacak hatalar iş fikrinin gerçekleştirilmesi bir yana işletmenin genel olarak iş yaşantısında başarısız olmasına başka bir ifade ile iflasına kadar gidebilen olumsuzluklar doğurabilir. İş fikirleri ya da yatırım projeleri uzun vadeli yatırımlardır. Bu neden ile yatırımların finansman kaynaklarının da uzun vadeli finansman alternatifleri arasından seçilmesi gerekir. Bununla birlikte, yatırımların tamamlanma süreleri ile finansman kaynaklarının geri ödeme dönemlerinin başlama tarihi arasında da zaman açısından uyumun sağlanması gerekir. Proje tekliflerinin kısa vadeli finansman kaynaklarıyla finanse edilmesi, finansman kaynaklarının geri ödeme zamanı geldiğinde projenin henüz tamamlanmamış olması durumda ise işletmeyi finansal açıdan sıkıntıya sokacaktır. Diğer yandan işletmelerin proje finansmanında kullanacakları kaynakların maliyeti de son derece önemlidir. Seçilen finansman kaynakları işletmeleri uzun vadeli finansal yükümlülükler altına sokacaktır. Bu yükümlülüklerin maliyeti işletmenin ortalama sermaye maliyetine etki edecek bu ise projelerin karlılığı konusunda bir sarmal oluşturacaktır. Bu nedenle işletme yönetimleri proje finasmanını sağlama konusunda en uygun en düşük maliyetli finansman alternatiflerini bulmak için çaba içinde olmalıdır. Düşük maliyetli finansman kaynakları işletmenin ağırlıklı ortalama sermaye maliyetinin de düşmesi anlamına gelmektedir. İşletmelerin projelerin finansmanında kullanabilecekleri orta ve uzun vadeli başlıca finansman alternatifleri şu şekilde sıralanabilir: • Öz kaynaklar (hisse senetleri, dağıtılmayan karlar, amortisman fonları vb.) • Orta vadeli banka kredileri • Orta vadeli yatırım malları kredileri • Forfaiting • Leasing 109 www.hedefaof.com • Tahvil çıkarma • Rotatif krediler Özkaynaklar; proje finansmanında öncelikli kullanılması önerilen bir finansman kaynağıdır. İşletme dışından gruplar için proje finansmanında kullanılan özkaynağın, işletme sahip ya da sahiplerinin projenin başarısına olan inançlarının da bir göstergesi olduğu şeklinde algılanması sözkonusudur. Finansman tekniği açısından projeye dışarıdan destek verecek kredi kurumları için de emniyet ölçüsü öz kaynaklardır. Orta vadeli banka kredileri; bankaların proje finansmanına yönelik olarak geliştirdikleri çok sayıda kredi mevcuttur. Bu krediler genellikle yatırım dönemi ödemesiz olarak geliştirilmiştir. Yatırım projeleri genellikle yüksek tutarlı olduğu için bu tür kredilerde yatırım projeleri ya da iş planları bankalar tarafından istenen raporlardır. Birçok orta vadeli banka kredisinde işletmenin ve projenin riskine karşılık özel teminatlar da istenilmektedir. Orta vadeli yatırım malları kredileri; projelerde kullanılması ön görülen yatırım malı satıcılarından sağlanan orta ve uzun vadeli ödeme kolaylıkları bu kapsamda değerlendirilir. Özellikle maddi değerleri yüksek olan yatırım mallarını satın alan işletmeler, bu malların alışı sırasında bu tür kredi olanaklarından yararlanabilmektedir. Forfaiting; özellikle yurtdışından ithal edilen yatırım mallarında alacağın bir banka tarafından güvence altına alınması ile vadeli alacak haklarının, ihracatçıya rücu edilmeksizin iskonto edilerek satılmasıdır. Bu teknikte forfaiting şirketi banka kefaleti ile yatırım mallarının kredili satışına olanak sağlamakta, ortaya çıkan orta ve uzun vadeli alacağı satıcı firmadan satın alarak işlemin gerçekleşmesine yardımcı olmaktadır. Uygulamada forfaiting kadar uzun olmayan alacaklar için forfaitinge çok benzeyen factoring uygulamalarının proje finansmanında kullanıldığı görülmektedir. Leasing; kiralama olarak da bilinen leasing uygulamaları da proje finansamanında özellikle de projeye konu yatırım mallarının finansmanında sıkça kullanılmaktadır. Projeye konu yatırım malı leasing şirketi kanalı ile peşin satın alınmakta ve leasing şirketine taksitler şeklinde ödeme yapılmaktadır. Ödemeler bittiğinde ise anlaşmanın özelliğine göre sözkonusu yatırım malının sahipliği işletmeye geçmektedir. Tahvil çıkarma; işletmeler banka teminatı ile ya da banka teminatı olmaksızın sadece kendileri uzun vadeli borçlanma senetleri (tahvil) çıkararak finansal pazardan kaynak sağlayabilirler. Sağlanan bu kaynaklar ile de proje finansmanı gerçekleştirilebilir. İşletmelerin tahvil çıkarma yolu ile projenin finansmanını sağlaması dolaylı yoldan sağlanan bir finansman şeklidir. Çünkü tahvili satın alarak işletmeye finansman sağlamış olan finansörler projeye değil işletmeye borç vermiş durumdadır. Rotatif krediler; bu krediler işletmelere tanınmış limitler içinde işletmelerin bankadan sürekli kullanabildikleri kredileri ifade etmektedir. Kullanıldıkça azalan ödeme yapıldıkça kullanılabilecek kısmın arttığı bu krediler temelde projelerin finansmanında kullanılmak için değildir. Ancak beklenmeyen giderlerin çıkması durumunda projenin hayata geçirilmesinde gecikme yaşanmaması için bu kaynağın da kullanılması mümkün olabilir. Ancak bu tür rotatif krediler zaman içinde ödeme yapılmasını da gerektirir. Eğer işletme rotatif kredisini belirli dönemlerde tamamen kapatamıyor ve finansman ihtiyacı kronik hale gelmiş ise bu durumda rotatif krediden çıkarak, orta ve uzun vadeli bir krediye geçmesi işletmeye önerilir. 110 www.hedefaof.com Özet İşletmelerin amaçlarını gerçekleştirmede temel faktör olan yatırımların, beklenen sonuçları verebilmeleri için bilimsel açıdan, akılcı bir çerçevede hazırlanmaları ve değerlendirilmeleri gerekmektedir. Bu nedenle duran varlık yatırımlarında bir yatırım projesinin hazırlanma ve değerlendirilmesi çalışmaları önem kazanmaktadır. rehberdir. İkinci olarak, hükümetler özel sektör yatırımlarını teşvik etmek ve desteklemek amacı ile işletmelere yatırım teşvikleri ve krediler verirler. Ancak hükümetlerin değerlendirme uzmanları, verilen bu teşvik ve kredilerin doğru yatırımlara aktarıldığından emin olmak ve zamanı geldiğinde verilen kredileri geri ödeyebilecek niteliğe sahip yatırım önerileri olduğu yargısına varmak için talep sahiplerinden yatırım önerilerine ilişkin bir fizibilite etüdü isterler. Son olarak, yatırımda bulunacak işletmeler arzuladıkları yatırımlarını gerçekleştirmek için eğer bir finansman kuruluşundan dış finansman (kredi) talebinde bulunuyorlarsa, akılcı finansman kuruluşları yatırım önerisinin talep edilen borcu ve faizini zamanı geldiğinde ödeyebilecek nitelikte olduğunu önceden görmek ve emin olmak için bir fizibilite etüdü (raporu) isterler. Proje, bir konu etrafında düşüncelerin yoğunlaştırılması, sorunun çözüme kavuşturulması için tüm ayrıntıların düşünülmesi ve uygulanacak yöntemlerin sistematik olarak belirlenmesi ve ortaya konulması çabasıdır. Proje bir konu etrafında ayrıntılı ve sistematik düşünce olgusu olduğu kadar, mevcut bilgi ve ek araştırmalar ile bir senteze ulaşma davranışıdır. Birçok kişi bir işi gerçekleştirirken yazılı olmasa da düşüncesinde bir proje yapar ve bu projeye göre hareket eder. Proje yapılması, karmaşık, uzunca bir zaman dilimine yayılan, birçok aşaması olan ve büyük harcamaları gerektiren işlerde kaynakların etkin kullanılması için zorunludur. Projeler, genel bir planın parçalarıdır. Plan ve projeler arasında organik bir bağlantı mevcuttur. Plan, çeşitli alan ve konuları ilgilendiren çok sayıda projenin ekonomik olarak değerlendirilmesi ve belirli amaç doğrultusunda koordine edilmesinden oluşur. İşletmeler belirli amaçlarına ancak bir dizi yatırım projelerini uygulayarak ulaşabilirler. Proje hazırlanması gelişme hedefinin son aşamasıdır. Planlama çalışması uygulanacak projelerin başarı şanslarını önceden nesnel ölçülere göre değerlendirip aralarında bir öncelik sıralaması yapılmak durumundadır. Bu sıralamada kullanılacak nesnel kriterlere yatırım ölçütleri adı verilir. Yatırım projesi, belirli bir üretim işini en az maliyetle gerçekleştirmek ve en yüksek ekonomik ve teknik etkinliğe ulaşmak için, hangi malın hangi kapasitede ve nerede üretileceğinin, bilgi ve verilerin sistematik kullanılması ile kararlaştırılması ve uygulamaya konulması davranışıdır. Yatırım projeleri, kıt kaynaklarla en çok getiri veya fayda sağlamak amacıyla düzenlenen, ilgili konuya ait tekil planlardır. Bu tanımdan da anlaşacağı gibi, akılcı biçimde yürütülen her ekonomik faaliyet bir proje kapsamında yer alır. Bu noktada fizibilite (raporu) etüdü, yatırım projeleri için kesin yatırım kararı alınmadan önce yapılması düşünülen yatırımlarla ilgili olarak ekonomik, teknik ve finansal araştırmaların yapılarak, sözkonusu yatırımın karlı olup olmadığını ortaya koyan çalışmalar şeklinde tanımlanabilir. Yatırım projelerinin süreci incelendiğinde üç temel aşamadan söz etmek gerekir. Bunlardan proje fikri, bir ya da bir kaç projenin hazırlanması ve yatırım kararının alınmasıdır. İşletme için öncelikle ortaya çıkan ihtiyaca uygun proje fikrinin ortaya konulması gerekir. Proje fikri aşaması; bir mal veya hizmetin üretilmesi ile ilgili çeşitli alternatiflerin geliştirilmesi, her alternatif ile ilgili gelirlerin ve harcamaların hesaplanması ve mevcut alternatiflerin incelenerek daha önceden belirlenmiş bazı ölçütlere göre bir ön elemenin yapılmasından oluşur. Bir yatırım projesinin hazırlanması ve değerlendirilme çalışması ya da yaygın olarak bilinen diğer adı ile "fizibilite etüdü" genel olarak üç temel amaç için hazırlanır. Bu amaçlardan birincisi, makro ve mikro bazda yatırım kararını alacak olanlar optimal kaynak kullanımı sağlamak amacı ile bir yatırım projesini hazırlama ve değerlendirme çalışmasına ihtiyaç duyarlar. Bu açıdan fizibilite etüdü doğru yatırım alanının kapısını açan ve yol gösteren bir Mevcut proje fikirleri ön elemeye tabi tutulduktan sonra kalan proje fikri ya da fikirleri için bir veya bir kaç projenin hazırlanması aşamasına geçilir. Bu aşamada; eldeki 111 www.hedefaof.com alternatiflerin ekonomik, mali ve teknik açılardan değerlendirilmesi ve mümkün olan en iyilerin belirlenmesi ile ölçülemeyen faktörlerin değerlendirilmesi yapılır. ömürlere sahip yatırım projelerinin değerlendirilmesine olanak tanımaktadır. En yaygın şekilde kullanılan dinamik yöntemler; net bugünkü değer yöntemi, iç karlılık oranı yöntemi, karlılık endeksi yöntemi ve yıllık eşdeğer gider yöntemidir. Sürecin son aşamasında ise işletme yönetimi yatırım kararı alır. Yatırım proje teklifleri değerlendirilip projelerin kabulü yönünde görüş oluştuktan sonra projelerin belirli bir sistematik düzen içinde (fizibilite etüdlerine uygun) gerçekleştirilmeleri aşamasına gelinir. Fizibilite raporları tamamlandıktan sonra hazırlanan çalışmaların finansal açıdan değerlendirilmesi gerekir; çünkü işletmelerin finansal kaynakları ne kadar geniş olursa olsun bütün yatırım projelerini gerçekleştirmesi mümkün değildir. Bu nedenle işletmeler sınırlı kaynakların kullanımı bakımından birbiri ile rekabet halinde bulunan yatırım teklifleri arasında bir seçim yapmak, bunları önem derecesine göre sıralamak ve bazı yatırımlardan da vazgeçmek zorundadır. İşletmeler, kaynakların alternatif kullanım alanları arasında bir seçim yapabilmek ve kaynakları amaca uygun en iyi sonuçlar verebilecek yatırımlara tahsis edebilmek için projelerini değerlendirip karara varmak durumundadır. Proje finansmanına kaynak bulunması önemli bir konudur. Çünkü bir iş fikri ya da yatırım projesi ne kadar doğru düşünülmüş olsa da, finansman anlamında yapılacak hatalar iş fikrinin gerçekleştirilmesi bir yana işletmenin genel olarak iş yaşantısında başarısız olmasına yol açabilir, iflasına kadar gidebilen olumsuzluklar doğurabilir. Yatırım projeleri uzun vadeli yatırımlardır. Bu nedenle yatırımların finansman kaynaklarının da uzun vadeli finansman alternatifleri arasından seçilmesi gerekir. Yatırımların tamamlanma süreleri ile finansal kaynakların geri ödeme dönemleri arasında zaman açısından uyumun sağlanması gerekir. Projelerin kısa vadeli kaynaklarla finanse edilmesi, geri ödeme zamanı geldiğinde projenin henüz tamamlanmamış ise işletmeyi finansal açıdan sıkıntıya sokacaktır. İşletmelerin proje finansmanında kullanacakları kaynakların maliyeti de son derece önemlidir. Seçilen finansman kaynakları işletmeleri uzun vadeli finansal yükümlülükler altına sokacaktır. Bu yükümlülüklerin maliyeti işletmenin ortalama sermaye maliyetine etki edecek bu ise projelerin karlılığı konusunda bir sarmal oluşturacaktır. Bu nedenle işletme yönetimleri proje finasmanını sağlama konusunda en uygun en düşük maliyetli finansman alternatiflerini bulmak için çaba içinde olmalıdır. Düşük maliyetli finansman kaynakları işletmenin ağırlıklı ortalama sermaye maliyetinin de düşmesi anlamına gelmektedir. Yatırım kararının verilmesinden önce yatırım tekliflerinin önceliklerine göre sıralanması gerekir ve bu sıralama yapılırken kullanılacak objektif bir kriterin olması şarttır. Bu kriter aynı zamanda, doğru bir karara varılabilmesi için gerekli bilgileri tek bir rakamda toplayabilmeli, yatırımın geri ödeme süresini belirleyebilmeli, hesaplaması kolay ve hızlı uygulanabilir olmalıdır. Yatırım önerilerini karşılaştırmada kullanılan yöntemleri çeşitli şekillerde sınıflandırmak olasıdır. En yaygın sınıflandırma biçimi, yöntemlerin paranın zaman değerini dikkate alıp almamasına göre yapılan sınıflandırmadır. Buna göre değerleme yöntemleri statik ve dinamik yöntemler olarak ikiye ayrılabilir. Statik yöntemler arasında uygulamada en çok kullanılan yöntemler; toplam net nakit girişinin yatırım tutarına oranı yöntemi, yıllık ortalama net nakit girişinin yatırım turarına oranı yöntemi, ortalama yıllık gelirin ortalama yatırım tutarına oranı yöntemi ve geri ödeme süresi yöntemidir. İşletmelerin projelerin finansmanında kullanabilecekleri orta ve uzun vadeli başlıca finansman alternatifleri şu şekilde sıralanabilir: özkaynaklar (hisse senetleri, dağıtılmayan karlar, amortisman fonları vb.), orta vadeli banka kredileri, orta vadeli yatırım malları kredileri, forfaiting, leasing, tahvil çıkarma ve rotatif krediler. Dinamik yöntemler ya da diğer adıyla iskonto edilmiş nakit akışları yöntemleri, statik yöntemlerin en büyük sakıncası olan paranın zaman değerini dikkate almamasından kaynaklanan sıkıntıyı ortadan kaldırarak farklı büyüklükte ve birbirinden farklı ekonomik 112 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım 1. Yatırım projeleri için kesin yatırım kararı alınmadan önce yapılması düşünülen yatırımlarla ilgili olarak ekonomik, teknik ve finansal araştırmaların yapılarak sözkonusu yatırımın karlılığını ortaya koyan çalışmalara ne ad verilir? 6. Aşağıdakilerden hangisi yatırım projelerinin değerlendirilmesinde kullanılan dinamik yöntemlerden biridir? a. Verimlilik Etüdü b. Toplam net nakit girişinin yatırım tutarına oranı yöntemi a. İç Karlılık Oranı Yöntemi b. Fizibilite Etüdü c. Yıllık ortalama net nakit girişinin yatırım turarına oranı yöntemi c. Finansman Etüdü d. Pazarlama Etüdü d. Ortalama yıllık gelirin ortalama yatırım tutarına oranı yöntemi e. Rasyonelleştirme Çalışması 2. Proje tekliflerinde öncelik sıralaması yapmak için kullanılan nesnel kriterlere ne ad verilir? e. Geri ödeme süresi yöntemi 7. Bir yatırım projesinin toplam net nakit girişleri 450 milyar ve yatırım tutarı 150 milyardır. Projenin ekonomik ömrü ise 3 yıldır. a. Oransal ölçütler b. Teknik ölçütler Bu bilgilere göre toplam net nakit girişinin yatırım tutarına oranı nedir? c. Karlılık ölçütleri d. Etkinlik ölçütleri a. 1/3 e. Yatırım ölçütleri b. 1 3. Gruplandırılmış bir serinin bilinen değerlerine dayanarak, bilinmeyen değerlerinin hesaplanmasına ne ad verilir? c. 2 d. 3 a. Enflasyon e. 9 b. Enterpolasyon d. Resesyon 8. Bir yatırım projesinin yıllık net nakit girişleri her yıl için 50 milyar yatırım tutarı ise 150 milyardır. e. Projesyon Bu bilgilere göre geri ödeme dönemi nedir? 4. Paranın zaman değerini dikkate almayan değerleme yöntemlerine ne ad verilir? a. 3 c. Stakfilasyon b. 4 a. Statik yöntemler c. 5 b. Dinamik yöntemler d. 6 c. Rasyonel yöntemler e. 9 d. Rassal yöntemler e. Enflasyonist yöntemler 9. NBD yönteminde iskonto oranı belirlenirken aşağıdakilerden hangisine dikkate alınmaz ? 5. Aşağıdakilerden hangisi dinamik yöntemlerden biridir? a. Ortalama sermaye maliyeti b. Yatırımın taşıdığı risk a. Geri ödeme süresi yöntemi c. Yatırımın büyüklüğü b. Net bugünkü değer yöntemi d. İşletmenin ortalama karlılığı c. Masraf karşılaştırma yöntemi e. Benzer yatırımlardaki karlılık oranı d. Masrafa oranla gelir yöntemi e. Ortalama yıllık gelirin yatırım tutarına oranı 113 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı 10. Aşağıdakilerden hangisi orta ve uzun vadeli finansman kaynakları arasında yer almaz? a. Factoring 1. b Yanıtınız yanlış ise “Fizibilite etüdü kavramı ve amaçları” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. b. Forfaiting c. Leasing 2. e Yanıtınız yanlış ise “Proje hazırlama ve karar alma süreci” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. d. Özkaynak e. Tahvil 3. b Yanıtınız yanlış ise “İç Karlılık Oranı Yöntemi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 4. a Yanıtınız yanlış ise “Statik yöntemler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 5. b Yanıtınız yanlış ise “Statik yöntemler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 6. a Yanıtınız yanlış ise “Dinamik yöntemler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 7. d Yanıtınız yanlış ise “Toplam net nakit girişinin yatırım tutarına oranı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 8. a Yanıtınız yanlış ise “Geri Ödeme Süresi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. c Yanıtınız yanlış ise “Net bugünkü değer” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. a Yanıtınız yanlış ise “Proje tekliflerinin finansmanı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 114 www.hedefaof.com Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Sıra Sizde 1 yatırımlara aktarıldığından emin olmak ve zamanı geldiğinde verilen kredileri geri ödeyebilecek niteliğe sahip yatırım önerileri olduğu yargısına varmak için talep sahiplerinden yatırım önerilerine ilişkin bir fizibilite etüdü isterler. Son olarak, yatırımda bulunacak işletmeler arzuladıkları yatırımlarını gerçekleştirmek için eğer bir finansman kuruluşundan dış finansman (kredi) talebinde bulunuyorlarsa, akılcı finansman kuruluşları yatırım önerisinin talep edilen borcu ve faizini zamanı geldiğinde ödeyebilecek nitelikte olduğunu önceden görmek ve emin olmak için bir fizibilite etüdü (raporu) isterler. Bir yatırım projesinin hazırlanması ve değerlendirilme çalışması ya da yaygın olarak bilinen diğer adı ile "fizibilite etüdü" genel olarak üç temel amaç ile hazırlanır. Bu amaçlardan birincisi, makro ve mikro bazda yatırım kararını verecek olanlar optimal kaynak kullanımı sağlamak amacı ile bir yatırım projesini hazırlama ve değerlendirme çalışmasına ihtiyaç duyarlar. Bu açıdan fizibilite etüdü doğru yatırım alanının kapısını açan ve yol gösteren bir rehberdir. İkinci olarak, hükümetler özel sektör yatırımlarını teşvik etmek ve desteklemek amacı ile işletmelere yatırım teşvikleri ve krediler verirler. Ancak hükümetlerin uzmanları, verilen bu teşvik ve kredilerin doğru yatırımlara aktarıldığından emin olmak ve zamanı geldiğinde verilen kredileri geri ödeyebilecek niteliğe sahip yatırım önerileri olduğuna inanmak için talep sahiplerinden yatırım önerilerine ilişkin bir fizibilite etüdü isterler. Son olarak, yatırımda bulunacak işletmeler arzuladıkları yatırımlarını gerçekleştirmek için eğer bir finansman kuruluşundan dış finansman (kredi) talebinde bulunuyorlarsa, akılcı finansman kuruluşları yatırım önerisinin talep edilen borcu ve faizini zamanı geldiğinde ödeyebilecek nitelikte olduğunu önceden görmek ve emin olmak için bir fizibilite etüdü (raporu) isterler. Sıra Sizde 3 Yatırım tekliflerinin ekonomik anlamda karlılık açısından değerlendirilmesinde kullanılan yöntemler çeşitli şekillerde sınıflandırmaktadır. En çok kabul gören sınıflandırma biçimi, yöntemlerin paranın zaman değerini dikkate alıp almamasına göre yapılan sınıflandırmadır. Bu sınıflandırmaya göre değerleme yöntemleri statik ve dinamik yöntemler olarak ikiye ayrılabilir. Statik yöntemler paranın zaman değerini dikkate almamaktadır. Başka bir ifade ile gelecekte (5 veya 10 sene sonra) elde edilecek nakit girişi ile bugün elde edilecek nakit girişleri arasında bir ayırım gözetmemektedir. Dinamik yöntemler ise paranın zaman değerini dikkate alarak yatırım tekliflerini değerlemektedir. Sıra Sizde 2 Bir yatırım projesinin hazırlanması ve değerlendirilme çalışması ya da yaygın olarak bilinen diğer adı ile "fizibilite etüdü" genel olarak üç temel amaç için hazırlanır. Bu amaçlardan birincisi, makro ve mikro bazda yatırım kararını verecek olanlar optimal kaynak kullanımı sağlamak amacı ile bir yatırım projesini hazırlama ve değerlendirme çalışmasına ihtiyaç duyarlar. Bu açıdan fizibilite etüdü doğru yatırım alanının kapısını açan ve yol gösteren bir rehberdir. İkinci olarak, hükümetler özel sektör yatırımlarını teşvik etmek ve desteklemek amacı ile işletmelere yatırım teşvikleri ve krediler verirler. Ancak hükümetlerin değerlendirme uzmanları, verilen bu teşvik ve kredilerin doğru Sıra Sizde 4 B Projesinin net nakit girişleri toplamı 60.000 olduğunda; A Projesi için; Yatırım Karlılığı = 37.000 / 20.000 =1,85 B Projesi için Yatırım Karlılığı = 60.000 / 30.000 =2 olarak hesaplanacaktır. Bu durumda Toplam Net Nakit Girişinin Yatırım Tutarına Oranı Yöntemi’ne göre yatırım karlılığının daha yüksek olduğu B projesi seçilecektir. 115 www.hedefaof.com Sıra Sizde 5 Sıra Sizde 7 B Projesinin net nakit girişleri toplamı 60.000 olduğunda; B Projesinin yatırım tutarının 40.000 olması durumunda; A Projesi için; Kümülatif net nakit girişleri: Yatırım Karlılığı = [37.000 / 5 Yıl]/ 20.000 1.Yıl sonunda 9.000 =0,37 2.Yıl sonunda 22.000 B Projesi için; 3.Yıl sonunda 34.000 olacaktır. Yatırım Karlılığı = [60.000 / 5 Yıl] / 30.000 4.Yılın net nakit girişi 9.000 olup, kalan farkın ( 40.000 – 34.000 = 6.000 ) tamamlanması (6.000 / 9.000 * 12 Ay = 8 ay) olarak hesaplanacak, Bprojesinin Geri Ödeme Süresi 3 yıl 8 ay olarak hesaplanacaktır. =0,67 olarak hesaplanacaktır. Bu durumda Yıllık Ortalama Net Nakit Girişinin Yatırım Tutarına Oranı Yöntemi’ne göre yatırım karlılığı ve ortalama getirisi daha yüksek olduğu B projesi seçilecektir. Bu durumda B projesinin Geri Ödeme Süresi A projesinden uzun olacağı için A projesi tercih edilecektir. Sıra Sizde 6 Sıra Sizde 8 Ekonomik ömürleri sonunda A Projesinin hurda değerinin 10.000 ve B Projesinin hurda değerinin 12.000 olacağı bilgisi ile, Ortalama Yıllık Gelirin Ortalama Yatırıma Oranı’nı hesaplarsak; İşletmelerin temel amaçlarından en önemlisi kar elde etmektir. İşletme sahipleri ve/veya ortakları işletmeye verdikleri finansal destekler karşılığında belli bir vadeye sahip olmasa da bir beklenti içindedir. İşletmeler bu beklentileri işletme sahibi veya ortaklara yaptıkları kar payı (dividant) ödemeleri ile karşılamaya çalışır. Diğer yandan işletmede kullanılan yabancı kaynakların da paranın zaman değeri (faiz) nedeni ile bir maliyeti vardır. Kısaca işletme bilançosunda bilançonun pasif tarafında yer alan ve işletme varlıklarının finansmanını oluşturan tüm kalemlerin işletme için bir maliyeti vardır. İşletmenin finansal kaynaklarının ağırlıklı ortalaması alınarak bulunan sermaye maliyeti, projelerin değerlendirilmesinde de anahtar bir kavramdır. Eğer proje teklifi sözü edilen sermaye maliyetinin altında bir getiriye sahip ise bu proje teklifi rededilir. Aksi halde proje teklifinin getirisi sermaye maliyetinin üzerinde ise kabul edilir. Çünkü sermaye maliyetinin altında getiri sağlayan projeler başta işletmenin sermayesi olmak üzere işletmenin kaynaklarını boşa kullanılması anlamına gelmektedir. Bu durum işletmeye ilave yük demektir. Başka bir ifade ile boşa kullanılan işletme kaynakları işletmeye konulan sermayenin verimliliğini de düşürecektir. Bu neden ile işletmeler ağırlıklı ortalama sermaye maliyetlerinin altında getiri sağlayan projeleri kabul etmezler. A Projesi için; Yatırım Karlılığı = [37.000 / 5 Yıl] / [(20.000 – 10.000) / 2] =1,48 B Projesi için Yatırım Karlılığı = [54.000 / 5 Yıl] / [30.00012.000) /2] =1,20 olarak hesaplanacaktır. Bu durumda, Ortalama Yıllık Gelirin Ortalama Yatırıma Oranı Yöntemi’ne göre yatırım karlılığının daha yüksek olduğu A projesi seçilmelidir. 116 www.hedefaof.com Sıra Sizde 9 Yararlanılan Kaynaklar A projesindeki yatırımın 5. Yıl sonundaki hurda değeri 20.000 olduğunda; Akgüç, Ö. (1984). Kredi Taleplerinin Değerlendirilmesi, Ankara, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları. Akgüç, Ö. (1998). Finansal Yönetim, İstanbul, Muhasebe Estitüsü Eğitim ve Araştırma Yayınları No:65 Aydın, N., Başar, M., ve Coşkun, M. (2009). Finansal Yönetim. Eskişehir, Detay Yayıncılık. Baker, K.K., Powell, G. (2005). Understanding Financial Management. Blackwell Publishing Brealey, R.A., Myers, S.C., Marcus, A.J., Fundamentals of Corporate Finance. McGrawHill Irwin. Brigham, E.F., Weston, J.F., Besley, S. (1996). Essentials of Managerial Finance. USA, The Dreyden Press. Büker, S. - Aşıkoğlu R. ve Sevil G. (1997). Finansal Yönetim, Eskişehir. Cleland, D. I. (1990). Project Management, Strategic Design and Implementation, Pittsburg, TAB Books Inc. Çelebi, E. (1992). Yatırım Harcamaları Hesapları Etüt ve Analizleri İle Yatırımların Verimliliğini Artırabilme Olanakları, İstanbul, Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi. Fabozzi, F.J., Peterson, P.P. (2003). Financial Management and Analysis. USA, John Wiley and Sons. Gitman, L.J. (2003). Principle of Managerial Finance. Addison Wesley. King, R. Çev: Özdemir K. (2007). Küçük İşletmeler İçin Büyük Fikirler, İstanbul, Pegasus Yayınları. Maylor, H. (2003) Project Management, London, Prentice Hall. McMenamin, J. (2005) Financial Management. Routledge. Nicholas, J. M. (2004). Project Management for Business and Engineering, New York, Elsevier Inc. Okka, O. (2009). Finansal Yönetim, Ankara, Nobel Yayınları. Sarıaslan,H., Erol, C. (2008) Finansal Yönetim. Ankara, Siyasal Basın Yayın Dağıtım. Suiçmez, H. (1990). Türkiye Kalkınma ve Yatırım Bankacılığında Proje Değerlendirme ve Verimlilik, Ankara, Milli Prodüktivite Merkezi Yayınları. Şahin, H. (1998). Yatırım Projeleri Analizi, Bursa, Ezgi Kitabevi Yayınları. Tutar, H. ve Küçük O. (2003). Girişimcilik ve Küçük İşletme Yönetim, Ankara, Seçkin Yayıncılık. Usta, Ö. (2009). Yatırım Projelerinin Değerlendirilmesi, Ankara, Detay Yayıncılık. A Projesi teklifi için nakit girişlerinin bugünkü değeri : 5.000 (0,893) + 6.000 (0,797) + 9.000 (0,712) + 9.000 (0,636) + 8.000 (0,567) + 20.000 (0,567) = 37.255 olacaktır. A Projesi teklifi için nakit çıkışlarının bugünkü değeri : 20.000 olduğuna göre; A Projesi teklifinin net bugünkü değerini bulmak için, nakit girişlerinin bugünkü değerinden nakit çıkışlarının bugünkü değeri çıkarılır ise; NBD = 37.255 - 20.000 A Projesi NBD = 17.255 bulunacaktır. Bulunan değer pozitif olduğu için A projesi kabul edilecektir. Başka bir ifade ile A projesi %12 karlılık oranını sağlayabilmektedir. Bu nedenle proje kabul edilecektir. A projesi için NBD = 17.255 B projesi için NBD = 15.707 olacağından A projesinin 5. Yıl sonundaki hurda değeri 20.000 olduğunda A projesi tercih edilecektir. Sıra Sizde 10 Önerilen yatırım projesinin kabul edilebilmesi için, yatırımdan beklenen iç karlılık oranının, devlet bono ve tahvillerine uygulanan risksiz faiz oranının üzerinde olmalıdır. Devlet bono ve tahvillerine uygulanan ve risksiz kabul edilen faiz oranının % 40 olduğu durumda, iç karlılık oranı %30 olan yatırım projesinin reddedilmesi gerekir 117 www.hedefaof.com 5 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Girişimcilikte finansman döngüsünü açıklayabilecek, Girişimcilik için finansal analiz ve planlamanın önemini açıklayabilecek, Çalışma sermayesi ve sermaye bütçelemesi kararlarını tartışabilecek, Girişimciler için finansman kaynaklarını tanımlayabilecek, Girişimcilere finansal destek sağlayan kurumları açıklayabilecek bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Finansal Yaşam Döngüsü Finansal Analiz ve Planlama Çalışma Sermayesi ve Sermaye Bütçelemesi Girişimci İçin Finansman Kaynakları Girşimcilere Finansal Destek Sağlayan Kurumlar İçindekiler Giriş Finansal Yaşam Döngüsü Girişimciler İçin Finansal Analiz ve Planlama Çalışma Sermayesi Yönetimi Sermaye Bütçelemesi Girişimci için Finansman Kaynakları Girşimcilere Finansal Destek Sağlayan Kurumlar 118 www.hedefaof.com Girişimcilikte Finansal Destekler GİRİŞ Girişimcilikte en önemli sorun, yeni iş fikirlerini hayata geçirebilmek için ihtiyaç duyulan fonların uygun şartlarda temin edilebilmesidir. Girişimcilerin fon ihtiyacı faaliyet konularına göre sahip olmaları gereken dönen varlıklar ile, işler büyüdüğü zaman yapacakları ilave makine ya da fabrika yatırımlarını kapsayan duran varlıklardan oluşmaktadır. Şüphesiz ki, bu yatırımların hangi aşamada olduğuna bağlı olarak ihtiyaç duyulan fon miktarı da değişecektir. Bu ünitede, girişimcilerin yeni iş fikirlerini ve yatırımlarını yönlendirebilmeleri için gereken finansal yönetim konuları ile ihtiyaç duyulan fon miktarının tespit edilmesi ve hangi finansal araçlar ya da kurumlar aracılığıyla söz konusu yatırımlara finansman bulunabileceği tartışılacaktır. FİNANSMANDA YAŞAM DÖNGÜSÜ Birçok firma kurulduktan sonra ya faaliyetlerini devam ettiremez ya da ilave kaynak bulamadığı için büyüme şansı elde edemez. Ancak bazı firmalar, yenilikçi iş fikirleriyle olağanüstü başarı kazanabilirler. Örneğin Microsoft firması, işin başında motel odasında gece gündüz şifre yazan ve pizza ile karnını doyuran bir avuç bilgisayar programcısından ibaret iken, bugün milyarlarca dolar cirosu olan bir şirket haline gelmiştir. Ya da kişisel bilgisayar çağını başlatan Apple, Steve Jobs ve Steve Wozniak’ın Jobs’un garajında ilk adımı attıkları küçük bir şirket iken bugün piyasa değeri 400 milyar dolara kadar yükselmiştir. İşletme biliminin ileri gelenleri tarafından “girişimci” şirketler olarak kabul edilen bu firmaların finansal yaşama döngüsü aşağıdaki gibidir. Gelirler Risk Şekil 5.1: Girişimci Şirketin Finansal Yaşam Döngüsü 119 www.hedefaof.com Tablo 5.1: Girişimcinin İçinde Bulunduğu Evreye Göre Finansman Kaynakları Kuruluş Gelişme Olgunluk Kişisel birikimler İç nakit akışı İkincil pay teklifi Eş-dosttan alınan borçlar Banka kredisi Hisse senedi satışı Kredi kartları Yatırımcı sermaye Banka kredisi Satıcıdan vadeli mal alımı Birincil halka arz Değerli evraklar Yerel yatırımcılar Varlığa dayalı borç / leasing Varlığa dayalı borç /leasing Kaynak: Luecke, R. (2010). Girişimcinin El Kitabı, İstanbul, İş Bankası Kültür Yayınları, Çev: Ümit Şensoy, s. 108. Kuruluş Aşamasında Finansman Bu aşama firma kurulduktan sonraki ilk aşamadır ve müşteri kazanmak bu süreçte işletmenin birinci amacıdır. Genelde şirketler, bu aşamada ortaklarından ve yakın çevresinden borçlanarak faaliyetlerine devam etmeyi tercih ederler çünkü; borçlanma imkânları kısıtlıdır. Bu aşamada firmanın başlangıç giderleri yatırım ve işletme giderleri olmak üzere ikiye ayrılır. Yatırım giderleri; işyeri (satınalma, iç düzenleme - inşaat, dekorasyon v.s.), donanım (makine, ekipman, araç, aletler v.s.) iken işletme giderleri; kira, personel giderleri, hammadde, elektrik, su, doğalgaz, vb. giderlerdir. Gelişme Aşamasında Finansman Bu aşamaya geldiğinde işletme, satışlarını arttırmış, içinde bulunduğu piyasada bilinir hale gelmiş ve gittikçe büyüyen bir müşteri kitlesine ulaşmayı başarmıştır. Dolayısıyla faaliyet alanını genişletmek, yeni eleman istihdam etmek ve daha fazla kar elde etmek için ilave sermaye gereksinimi ortaya çıkmıştır. Girişimci şirketin gelişme aşamasındaki sermaye kaynakları aşağıda gösterilmiştir: Tablo 5.2: Gelişme Aşamasında Fon Kaynakları Fon Kaynakları İş Faaliyetlerinden Elde Edilen Nakit Akışı Borçlanarak Sermaye Temini Hissedarlar karpayı dağıtımı isterlerse, masrafsız olur. Üretimden kaynaklanan ilave fon ihtiyacını karşılamaya yetmeyebilir. Risk Sermayesi Risk sermayesi, sahiplik bakımından en pahalı sermayedir. Girişimcinin risk sermayesi ile yönetimi paylaşması gerekir. Diğer sermaye türlerinden farklı olarak ek getiri sağlayabilecek iş fırsatları sunabilir. Birincil Halka Arz Büyük miktarda fon toplamanın tek yoludur. Ancak halka açılan firmanın yerine getirmesi gereken yükümlülükleri artmaktadır. Örneğin mali tablolarını periyodik olarak kamuya sunmak ya da dış denetim hizmeti almak gibi. Maliyetlidir, ancak ödenen faiz giderleri vergiden indirilebilir. Faiz oranı ödeme koşullarına ve firmanın güvenilirliğine göre değişebilir. Borç, firmanın riskini arttırır. Kaynak: Luecke, R. (2010). Girişimcinin El Kitabı, İstanbul, İş Bankası Kültür Yayınları, Çev: Ümit Şensoy, s. 108. Olgunluk Aşamasında Finansman Her ne kadar şirketler kurulurken, sonsuza kadar yaşayacakları varsayılsa da, bu varsayım gerçek hayatta pek fazla kabul görmemektedir. Olgunluk aşaması bu döngüdeki son aşamadır. Artık bu aşamada firmanın gelirleri düşmeye başlamıştır. • Firmanın içinde bulunduğu sektördeki başarısı ve karlılığı, rakip firmalarında pazara girmesini sağlayarak rekabet ortamının oluşması, • Firmanın ürettiği ürüne ya da hizmete olan talebin büyük oranda karşılanması (Pazar doygunluğu), 120 www.hedefaof.com • Teknolojide meydana gelen değişiklikler (örneğin firmanın kullandığı üretim teknolojisinin demode olması), • Firmalar büyüdükçe, çalışanlarda görülen motivasyon eksikliği, Yukarıda belirtilen nedenler firmaların hem büyümelerini engellemekte hem de iflasa kadar uzanan çeşitli süreçlerin yaşanmasına neden olmaktadır. Girişimcinin yaşam döngüsündeki aşamalarda hangi kaynaklardan yararlandıklarını kısaca anlatınız. GİRİŞİMCİLER İÇİN FİNANSAL ANALİZ VE PLANLAMA Girişimciler, ellerindeki kıt kaynakları en uygun şekilde değerlendirmek zorundadırlar. Herhangi bir girişim faaliyetinin başarılı olabilmesi için önce iyi bir analiz yapılmalı, daha sonrada planlama faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır. Firmalarda faaliyetlerinin devamlılığını sağlamak, karlı yatırım fırsatlarını değerlendirmek adına finansal analiz ve planlama yaparlar. Çünkü ellerindeki fonları yanlış finansal kararlar alarak, verimsiz alanlarda kullanan şirketler, nakit sıkıntısına düşerek iflas etme riskiyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Tıpkı yaşayan şirketler gibi, yeni iş fikirlerini hayata geçirmeye çalışan girişimcilerde öncelikli olarak finansal analiz ve planlamaya gereken önemi vermelidir. Geniş anlamda finansal analiz, yatırım ve kredi kullanma (finansman) ya da fiyat politikası belirleme gibi işletmeyle ilgili kararları almak, işletmenin hedeflerini gerçekleştirmek ve performansını ölçmek için yapılan faaliyetler bütünüdür. Finansal analizde amaç firmanın gelecek için planlama yaparken ihtiyaç duyacağı veri ve bilgileri hazırlamaktır. Finansal analiz temel olarak oran analizi, yatay analiz, dikey analiz ve trend analizi olmak üzere dört farklı şekilde yapılmaktadır. • Oran analizinde çeşitli bilanço ve gelir tablosu kalemleri birbirlerine oranlanarak işletme hakkında anlamlı sonuçlara ulaşılmaya çalışılır. Likidite oranları ile işletmenin kısa vadeli yükümlülüklerini karşılama gücü belirlenir. Finansal yapı oranları ile işletmenin borç ve özkaynak dağılımı ortaya konur. Faaliyet oranları ile işletmenin varlıklarının etkinliği ölçülürken, karlılık oranları ile işletmenin çeşitli açılardan karlılığı tespit edilir. Son olarak piyasa oranları ile borsada işlem gören şirketlerin performansları değerlendirir. • Yatay analizde işletmelerin mali tabloları yan yana getirilerek, ilgili işletmenin bir önceki döneme göre durumu hakkında bilgi verilir. • Dikey analizde işletmenin bilanço ve gelir tablosundaki kalemlerin ilgili grup içindeki dağılımı tespit edilir. • Trend analizi işletmenin bilanço ya da gelir tablosunun belli bir baz yıla göre en az 5 yıllık süre için analiz edilmesidir. Hangi analiz yöntemi kullanılırsa kullanılsın, finansal analiz işletmenin geçmiş yıllardaki faaliyet sonuçlarının, başarısının, finansal durumunun ortaya konulması ve firmanın rakipleri arasındaki konumunun belirlenmesi amacıyla yapılır. Böylece firmanın güçlü ve zayıf yönleri tespit edilmekte ve buna göre gerekli tedbirler alınarak, firmanın gelecekte izleyeceği politikalar belirlenmektedir. Girişimcilik yeni bir iş fikri ile başlar, sonrası ise iyi bir planlamaya bağlıdır. Dolayısıyla nitelikli hazırlanmış bir iş planı oldukça önemlidir. Finansal planlama, işletmelerin faaliyeti sırasında ortaya çıkması muhtemel her türlü fon giriş ve çıkışının önceden belirlenmesi sürecidir. Bu anlamda finansal planlamadan, bir girişimcilik faaliyetindeki nakit açıklarına ve fazlalıklarına önceden çözüm araması beklenmektedir. Finansal planlama bir projenin riskini indirmekten çok, hangi risklerin girişimci tarafından üstlenilip hangi risklerin alınmayacağını tespit etmek için yapılır. Finansal planlama araçları proforma (tahmini bilanço) bilanço, proforma gelir tablosu (tahmini gelir tablosu) ve nakit bütçesidir. Bunlardan tahmini bilanço ve gelir tablosu bir yıldan uzun süreleri kapsayan uzun vadeli planlar için kullanılırken, nakit bütçesi günlük, haftalık ya da aylık olarak hazırlanabildiği için kısa vadeli planlar için kullanılır. Tahmini bilanço ve gelir tablosu hazırlanırken, satışların bir yıl sonraki düzeyi tahmin edilerek, satışların artması ya da azalmasıyla değişecek kalemlerin alacağı yeni değerler hesaplanır. Örneğin BFH işletmesinin satışlarının 100.000’den 110.000’ye çıkması durumunda oluşacak olan 2011 gelir tablosu aşağıdaki gibidir: 121 www.hedefaof.com Finansal planlama, işletmelerin faaliyeti sırasında ortaya çıkması muhtemel her türlü fon giriş ve çıkışının önceden belirlenmesi sürecidir. Tablo 5.3: BFH İşletmesi İçin Proforma Gelir Tablosu 2011 Verileri 2011 Oranları 2012 Proforma Gelir Tablosu 100000 105.26 % 115789 Satışlardan İndirimler (-) 5000 5.26 % 5789 Net Satışlar 95000 100.00 % 110000 Satışların Maliyeti (-) 55000 57.89 % 63684 Brüt Satış Karı veya Zararı 40000 42.11 % 46316 Faaliyet Giderleri (-) 25000 26.32 % 28947 Faaliyet Karı veya Zararı 15000 15.79 % 17368 Finansman Giderleri (-) 8000 8.42 % 9263 Dönem Karı veya Zararı 7000 7.37 % 8105 Ödenecek Vergi 1400 1.47 % 1621 Dönem Net Karı veya Zararı 5600 5.89 % 6484 BFH İşletmesi Gelir Tablosu Brüt Satışlar Tahmini bilanço ya da gelir tablosu hazırlarken önemli olan satışların gelecekte alacağı değeri doğru tahmin etmektir. Daha sonraki adımda ise satışlarla beraber değişecek kalemler belirlenerek gerekli düzenlemeler yapılır. Burada tahmini gelir tablosu için dikkat edilmesi gereken nokta, başlangıçta net satışlar kalemine 100 referans değeri vererek ilgili kalemlerin bu değere göre gelir tablosundaki oranının hesaplanmasıdır. Sonraki adımlarda hesaplanan oranlarla, net satışların gelecek dönem için tahmin edilen değeri çarpılarak, tahmini gelir tablosu oluşturulur. Kısaca finansal planlama araçlarını kullanarak işletmenin bir sonraki dönemde fon açığı ya da fazlası tespit edilmekte, eğer fon açığı varsa bu açığın hangi kaynaklardan finanse edileceği araştırılmakta, aksi halde eğer fon fazlası varsa da bu fazlanın nerede değerlendirileceği tartışılmaktadır. Özetle finansal planlama, şirketin faaliyetleri sonucu elde edeceği fonların nerede ve nasıl kullanılacağı hakkında ilgililere bilgi akışı sağlamaktadır. ÇALIŞMA SERMAYESİ YÖNETİMİ Çalışma sermayesi yönetimi, firmaların en geç bir yıl içinde nakde dönüştürebileceği dönen varlıkların yönetimiyle ilgili olmakla beraber, kısa vadeli borçlarla dönen varlıklar arasındaki ilişkiyi de kapsamaktadır. Bir işletmenim çalışma sermayesi genellikle nakit, alacaklar ve stoklardan oluşur. Söz konusu kalemler bilanço kalemleri içinde en likit olanlardır. Likidite bir varlığın değerinden çok fazla bir şey kaybetmeden nakde dönüşebilme hızı olarak tanımlanabilir. Üretim ve satış için stok bulundurmak, kredili satış yapmak, yatırım fırsatlarını değerlendirmek ve kaynak açıkları için çalışma sermayesine ihtiyaç duyulmaktadır. Çalışma sermayesi sabit ve değişken olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bu kapsamda çalışma sermayesinin sabit kısmı, satışların artıp azalmasından etkilenmeyen kısmıdır. Örneğin bir baklavacının normal şartlarda bulundurması gereken stok (un, yağ, şeker vb.) miktarı, bayram günlerinde geçici olarak artabilir. Normal dönemlerdeki stok miktarı çalışma sermayesinin sabit kısmını oluştururken, bayram günlerindeki talebi karşılamak için ilave edilen stoklama çalışma sermayesinin değişken kısmını oluşturur. Çalışma sermayesi yönetimi küçük ve orta boylu işletmeler için daha da önemlidir. Sermaye piyasalarından fon temin edemeyen ve kısa süreli banka kredisine bağlı olarak yaşayan işletmelerin bazı dönemlerde nakit ihtiyacı artmakta buna bağlı olarak da riskleri yükselmektedir. İşletmelerin ne kadar çalışma sermayesine sahip olması gerektiği pek çok faktöre göre değişmekle beraber, başlıca faktörler aşağıdaki gibidir: 122 www.hedefaof.com İşletmenin Faaliyet Konusu Ticari faaliyette bulunan işletmeler, üretim faaliyetlerinde bulunan işletmelere göre daha fazla çalışma sermayesine ihtiyaç duyarlar. Örneğin bir tavukçuluk firmasının, bir otomobil firmasına göre dönen varlık ihtiyacı daha fazladır. İşletmelerde çalışma sermayesi ihtiyacı hammadde alımıyla başlar. Hammaddeye yapılacak ödemeler için geçen süre “ticari borçların ödenmesi” sürecidir. Stoklara ilk yatırımla, malın satış tarihi arasında geçen süre “stokta geçen süre” olarak adlandırılırken; satış tarihi ile işletmeye yapılan ödemelerin tarihi arasında geçen süreye “ticari alacakların tahsil süresi” denir. Kısaca işletmenin hammaddelerine ödediği paralar ile müşterilerden tahsil ettiği paralar arasındaki zaman aralığına “nakde dönüşüm süresi” denir. Nakde dönüşüm süresi aşağıdaki gibi hesaplanır: Nakde dönüşüm süresi = (stokta geçen süre + alacakların tahsil süresi – borçların ödeme süresi) İşletme Büyüklüğü Büyük işletmeler faaliyet konuları gereği daha çok sermaye ağırlıklı teknolojilerden yararlanarak üretim ve dağıtım sürecini gerçekleştirdikleri için, bilançolarında dönen varlıklardan daha fazla duran varlık vardır. Dolayısıyla büyük işletmelerin çalışma sermayesi ihtiyacı küçük işletmelere göre daha az olmaktadır. Satışlardaki Düzen Satışların yıldan yıla eğilimi düzenli ise çalışma sermayesi ihtiyacı azalabilir. Likidite, bir varlığın kısa süre içerisinde değer kaybetmeden nakte dönüştürülme sürecidir. SERMAYE BÜTÇELEMESİ Sermaye bütçelemesi genel anlamda firmaların duran varlıklarına yapılacak yatırım kararları ile söz konusu kararlar alınırken kullanılacak yöntemleri kapsamaktadır. Sermaye bütçelemesi kararları uzun vadeli sürecek olan projelerle ilgilidir. Yeni bir fabrika inşa edilmesi ya da yurtdışından ithal edilecek milyon dolarlık iş makinesi alınması sermaye bütçelemesi kararlarına örnek olarak gösterilebilir. Duran varlık yatırımları hem tamamlanması uzun süren hem de maliyeti büyük miktarlara ulaşan yatırımlardır. Çok açıktır ki böylesi büyük yatırımlarından beklenen nakit akımlarını tahmin etmek de zorlaşmaktadır. Burada vade uzadıkça belirsizlik artmakta ve projenin riski yükselebilmektedir. Dolayısıyla girişimcilerinin sermaye bütçelemesi kararlarını yanlış alması telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurabilir. Genellikle duran varlık yatırımları aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir: Genişleme Yatırımları: Mevcut tesisleri ortadan kaldırmadan, kapasiteyi arttırmaya yönelik olarak rekabet avantajı sağlamak için yapılan yatırımlardır. Yenileme Yatırımları: Faaliyetlerin aksamadan devam etmesi için yapılan yatırımlardır. Örneğin eski teknolojiyle üretilmiş bir makinenin yerine son model bir makine alınması gibi. Modernizasyon Yatırımları: Genellikle maliyetleri düşürmek amacıyla var olan teknolojinin geliştirilmesiyle yapılan yatırımlardır. Girişimciler yenilikçi projeleri için ihtiyaç duyacakları kaynakları, finansal analiz ve finansal planlama yaparak tespit edebilirler. Bir girişimcinin ihtiyaç duyacağı fon miktarı dönen varlıklar ile duran varlıkların toplamı kadardır. Dönen varlıklar ile ilgili kararlar çalışma sermayesi yönetimi kapsamında incelenirken, duran varlıklar sermaye bütçelemesi kapsamında incelenir. 123 www.hedefaof.com GİRİŞİMCİLİK İÇİN FİNANSMAN KAYNAKLARI Günümüzde piyasa değeri milyon Dolarla ifade edilen pek çok firmanın başlangıçta küçük sermayeler ile kurulduğu bilinmektedir. Bir girişim planının düşünceden eyleme geçebilmesi için gerekli olan fonların temin edilmesi şattır. Genellikle bu fonlar özkaynak ya da borçlanma yoluyla finanse edilmektedir. Her iki yönteminde kendine göre avantaj ya da dezavantajları vardır. Örneğin borçlanarak finansmanda, bankadan alınan krediler için ödenen faizler vergiden düşülebilir ancak unutmamak gerekir ki, faiz oranlarının değişik nedenlerden dolayı yükselmesi firmanın kredi maliyetini arttıracaktır. Özkaynak ile finansmanda ise belli faiz ödemesi söz konusu değildir. Özkaynakla finansmanda ortaklara kar dağıtımı gerekebilir. Üstelik dağıtılan kar payları vergiden mahsup edilemez. KOBİ, Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletme olarak sınıflandırılan ve kısaca "KOBİ" olarak adlandırılan ekonomik birimlerdir. Girişimciler özelliklede KOBİ’ler gerek kuruluş aşamasında gerekse faaliyetlerini sürdürürken finansal sıkıntı yaşamaktadır. Bu sıkıntıların bir kısmı yönetici hatalarından kaynaklansa da önemli kısmı finansal yönetimi yeterince bilmemekten kaynaklanmaktadır. KOBİ’lerin finansal sorunları aşağıdaki gibi sıralanabilir: • KOBİ’lerin özsermayeleri, büyük işletmelere göre yetersiz kalmaktadır (Banka kredisi kullanırken teminat gösterecek yeterli özkaynağın olmaması). • KOBİ’ler sermaye piyasası araçlarından yararlanamamaktadır (Hisse senedi çıkartıp fon toplamak için Anonim Şirket statüsünde olmak gerekir ancak; KOBİ’ler genelde Limited Şirket olarak kuruldukları için sermaye piyasasından faydalanamazlar). • Düzenli bir finans politikasına (nakit akışı, stok ve alacak yönetimi vb.) sahip olmadıkları için etkin finansal planlama yapamazlar. • Borçlanma yoluna gittikleri zaman alınan kredilerin faizleri yüksek ve miktarları az olmaktadır. • Girişimciler bazen ellerindeki fazla paraları, faaliyet dışı alanlara yatırmaktadırlar (Örneğin bir beyaz eşya üreticisinin, teknolojisini yenilemek yerine arsa ya da arazi satın alması). • Devletin işçi ücretlerinden aldığı vergi ve SSK primleri gibi giderlerin yüksek oranda olması. Aşağıdaki tabloda İstanbul Sanayi Odası tarafından yapılan durum tespit anketi sonuçları verilmiştir. 2011 yılı ilk yarısındaki durum tespit anketi sonuçlarına göre ankete cevap veren işletmeler için özkaynak/yabancı kaynak oranının özkaynak aleyhine gelişim gösterdiği vurgulanmaktadır. KOBİ’lerin fon ihtiyaçlarını karşılamak için başvurdukları finansman kaynakları İSO tarafından 2011 yılında yapılan araştırmaya göre aşağıdaki gibi sunulmuştur: Tablo 5.4: İSO 2011 Ekonomik Durum Tespit Anketi Sonuçları Küçük Ölçekli İşletmeler Orta Ölçekli İşletmeler Büyük Ölçekli İşletmeler Toplam İşletmeler Ticari Banka 72,7 77,0 82,3 75,8 Özkaynak 67,8 59,7 70,8 65,5 Leasing 13,1 20,9 22,9 17,5 Eximbank 7,9 19,4 37,5 17,0 Factoring 9,0 10,2 22,9 11,8 Yatırım ve Kalkınma Bankaları 5,2 9,2 8,3 7,2 Yurt Dışı Finans Kurumu 0,4 3,6 10,4 3,2 Diğer 3,7 1,5 0,0 2,3 Finansman Kaynakları Kaynak: İSO, Ekonomik Durum Tespit Anketi Sonuçları 2011-1. sf: 57. 124 www.hedefaof.com Elde edilen sonuçlardan küçük ölçekli işletmelerin daha az bir bölümünün dış kaynak kullandığı ortaya çıkmaktadır. Küçük işletmelerde en çok kullanılan dışkaynaklar ticari kredi, leasing, factoring ve eximbank kredileridir. Küçük ölçekli işletmelerin % 72,7'si ticari banka kredisine, % 13,1'i leasing'e başvurduklarını belirtmiştir. Factoring'den yararlananların oranı % 9.0, eximbank kredilerinden yararlananların oranı ise % 7.9 düzeydedir. Özellikle küçük ölçekli işletmelerin, orta ve büyük ölçekli firmalara göre eximbank kredilerinden yeterince faydalanamadığı ortaya çıkmaktadır. Dikkat çeken bir diğer nokta ise, küçük ölçekli işletmelerin giderek daha büyük bir bölümünün ticari kredi kullanmaya başlamasıdır. Son yıllarda finans kesiminin küçük ve orta ölçekli işletmelere yönelik kredi olanaklarını artırması bu eğilimi hızlandırmıştır. Özsermaye ile Sağlanan Finansal Destekler Özsermaye ile finansmanda, şirkete sermaye ilave eden kişi aynı zamanda şirketin belli oranda ortağı olacağı için, firmanın ortaklık yapısı değişmektedir. Burada şirkete sermaye ilave eden kişi şirketin yıllık karından “kar payı” adı altında belli bir tutar alabilir. Örneğin şirket dönem sonu net karının 2000 olması durumunda, % 10 kar payı dağıtacağını açıklarsa bu açıklama 200’yi firmanın hisse senedini elinde bulunduran ortaklara dağıtacağı anlamına gelmektedir. O halde bir girişimcinin özsermaye ile finansmanın avantajlarını ya da dezavantajlarını bilmesi gerekir. Aşağıda söz konusu avantaj ve dezavantajlar sıralanmıştır. Avantajlar • Banka kredisi alırken teminat göstermeniz gerekirken, özsermaye ile finansmanda herhangi bir teminat gerekmez. • Girişimci açısından kişisel bir yükümlülük söz konusu değildir. • Düzenli bir nakit çıkışı gerektirmez (borçla finansmanda faiz ödemeleri belli bir takvime göre yapılırken, ortaklara karşı düzenli bir ödeme zorunluluğu yoktur). • Özsermaye ile finansman yapan firmalar ortalama olarak daha hızlı büyümektedir. • Ortaklar firmanın iflasını talep edemez. Dezavantajlar • Ödenen kar payları vergiden indirilmez. • Girişimcinin yeni ortakları olur. Dolayısıyla kişisel kar azalabilir. • Genellikle borçla finansmandan daha pahalıdır. Özkaynak ile Finansal Destek Sağlamada Kullanılan Araçlar Özkaynak ile finansal destek sağlamada kullanılan araçlar aşağıdaki gibidir. Kişisel Tasarruflar Kişisel tasarruflar bir girişimcinin elindeki para ile bilgi birikimini içerir. Genellikle de girişimciler yeterli bilgi birikimine sahip olsalar da, yeterli maddi güce başlangıç aşamasında sahip değildirler. Aile ve Arkadaş Çevresi Bir girişimci başlangıç sermayesini kendisi karşılayamıyorsa, eksik kalan kısmı tamamlamak için başvuracağı ilk kaynak ailesi ve arkadaşlarıdır. Melek Sermaye Literatürde değişik tanımı olmakla beraber melek yatırımcı, başlangıç aşamasındaki bir şirkete destek veren, kaynak bulan ve gerektiğinde tavsiyelerde bulunan, zengin ve üst düzey girişimcilik tecrübesine sahip kişilere verilen isimdir. 125 www.hedefaof.com Yatırımcıya “melek” terimi ise ilk defa İngiltere’de kullanılmıştır. New Hampshire Üniversitesi’nden İngiliz Profesör William Wetzel, ABD’deki girişimcilik faaliyetlerini ve finansman modellerini incelerken yatırımcının getiri beklentisi dışında başka motivasyonlarının da olduğunu vurgulayarak literatürde ilk defa “melek” terimini kullanmıştır. Burada yatırımcıya “melek yatırımcı” denilmesi, yatırımcının yatırım yaptığı şirketle yakın ilişkisinden ve bu şirkete verdiği samimi destekten ileri gelmektedir. Melek yatırımcılar, firmalara hem finansal kaynak sağlamakta, hemde kendi bilgi ve birikimlerini de girişimcilerle paylaşarak girişimcilere yol göstermektedirler. Melek Yatırımcının Özellikleri • Melek yatırımcılar bağımsız hareket edebildikleri gibi birleşerek grup olarak da hareket edebilmekte, bu şekilde daha büyük finansal ihtiyaçlara da cevap verebilmektedirler. • Melek yatırımcılar başarılı olabilecek bir yatırımı desteklemenin yanında, kendilerinin değerlendirebileceği girişim fırsatlarını da takip etmektedirler. • Melek yatırımcılar genellikle yatırım yaptıkları alanla ilgili kişisel deneyime de sahiptirler. • Melek yatırımcı olmayı seçenlerin beklentileri yalnızca yatırdıkları paranın geri dönüşünü sağlamak, katma değer üretmek ve girişim sürecinde rol almak değildir; bunların yanı sıra melek yatırımcıların manevi tatmin beklentisi de vardır. • Melek yatırımcılar istemektedirler. • Melek yatırımcıların büyük çoğunluğu 35 – 65 yaş arası şirket sahibi işadamlarından oluşmaktadır. • Melek yatırımcılar genellikle, proje başına Avrupa Birliği’nde 25–250.000 Euro, ABD’de 10– 500.000 Dolar aralığında yatırımlara destek vermektedir. • Melek yatırımcılar en çok sağlık, medikal hizmetler, yazılım ve biyoteknoloji sektörlerine ilgi duymaktadır. finansman sağladıkları şirketlerin yönetiminde aktif rol almayı Türkiye’deki melek yatırımcılık faaliyetleri için bakınız: http://www.melekyatirimcilardernegi.org Melek Yatırımcıların Avantajları • Melek yatırımcılar genellikle yeni başlayan ve ilk evrelerinde olan işletmelere yatırım yaparlar. • Melek yatırımcılar tüm sektörlere yatırım yapabilirler (hokey sahası, kebapçı, vb.) fakat; yüksek teknolojiye sahip firmalara ayrı bir ilgi vardır. • Melek yatırımcılar finansal kararlarda risk sermayedarlarına göre daha esnektir. • Melek yatırımcıdan sağlanan para kaldıraç etkisi gösterir (yatırım yapılan işletme diğer finansman sağlayıcıları için çekicilik oluşturur). Melek Yatırımcıların Dezavantajları • Melek yatırımcılar aynı firmayı takip eden yatırımlar yapmaktan kaçınırlar. • Melek yatırımcılar girişimcinin kontrol gücünden ödün vermesine sebep olabilecek söz hakkına sahip olmak isterler Melek Yatırımcılarla İlgili Temel Kavramlar Meleklerle ilgili olarak kullanılan çeşitli kavramlar kısaca şu şekilde açıklanabilir: Bakir Melek: İlk defa bir projeyi destekleyecek olan kişilerdir. Tecrübeli Melek: Son üç yıl içinde herhangi bir melek yatırımı yapmamış olmakla beraber daha önceden böyle bir tecrübesi olan kişilerdir. 126 www.hedefaof.com Refah Artırıcı Melek: Tecrübeli bir iş adamı olarak daha önceden ve hâlihazırda bir takım projeleri melek yatırımcı olarak desteklemiş ve desteklemekte olan kişidir. Girişimci Melek: Girişimci bir kişiliğe sahip olan, maddi durumu iyi, birkaç farklı sektörde faaliyet gösteren ve borsada yatırımcıları olan kişilerdir. Gelir Arayan Melek: Bir miktar sermayeyi bir işe koyarak kendisine gelir ya da iş yaratmak isteyen kişidir. Ortak Melek: Projelere destek olmak için yatırım yapan şirket tüzel kişileridir. İş Meleği Ağı (İMA) ya da İş Meleği Portalı: İş meleği ile girişimcileri bir araya getirmek üzere kurulmuş organizasyonlardır. İMA’lar bu organizasyonlarda tarafsızdırlar ve birbiri ile uyuşabilecek melek ve girişimcilerin karşılaşabileceği bir pazar yeri konumundadırlar. Eşleşme Süreci: Girişimci ile iş meleğinin eşleştirildiği (iş yapmak üzere bir araya geldiği) aşamadır. Anlaşma/Eşleşme: İş meleği ile girişimci arasında bir ortaklık anlaşmasına varılan aşamadır. Yatırım Forumu: Girişimcilerin projelerini 15 – 20 dakika arası bir sürede projesi ile ilgilenen iş meleklerine aktardığı sunum toplantılarıdır. İş Melekleri Sendikası: Belli sayıda iş meleğinin bir araya gelmesiyle oluşturulan ve bir örgüt çatısı altında değerlendirmelerin yapıldığı, fonların ne şekilde kullanılacağı üzerine kararların alındığı, bireysel tecrübelerin paylaşıldığı gayrı resmi bir topluluktur. Seri Melek: Bir yıl içerisinde ikiden fazla yatırıma katkıda bulunmuş kişidir. Yatırım Hazırlığı: İş meleği ile girişimcinin bir araya gelerek birbirlerinin taleplerini dinlediği ve ortaklığın temellerinin atıldığı aşamadır. Bu durumda ortaklık payları, çalışma şekli vb. pek çok konu irdelenir. Çıkış Yolu: İş meleklerinin yatırımda bulundukları girişimden hisselerini satarak ayrıldıkları aşamadır. Bu durumda hisseleri girişimci başka bir işletme, üçüncü bir şahıs vb. satın alabilir. Burada başvurulan satış yöntemi çıkış yoludur. Risk Sermayesi (Venture Capital) Burada terimin İngilizce karşılığındaki “venture” baht, talih, cüret ve cesaret anlamlarına gelmektedir. Bu nedenle bir buluşun gerçekleşmesi için yatırılan paraya cesaret sermayesi (venture capital) denir. Yine burada aynı mantıkla ilk defa uygulamaya konulacak bir teknolojiyi satın alarak pazarlayan kimseye de cesur sermayedar (venture capitalist) denilmektedir. Venture capital kavramındaki venture kelimesi sözlüklerde tehlikeli iş, tehlikeli girişim, macera, baht işi, cesaret işi gibi sözcüklerle de karşılığını bulabilmektedir. 1950’li yıllarda başlayan ve bugün Microsoft’a, Yahoo’ya ve Intel’e kadar birçok dünya devinin ortaya çıkmasına neden olan risk sermayesi 2000’li yılların başında tüm dünyada 100 milyar Dolarlık dev bir sektör haline gelmiştir. Klasik anlamda kredi ile iş kurmanın mümkün olamadığı durumlarda risk sermayesi devreye girmektedir. Örneğin teknoloji alanında dev buluş projelerinin finansmanı bankalar aracılığıyla değil, risk sermayedarları aracılığıyla olmuştur. Gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye’de bu finansman modelinin geliştirilmesini zorunlu hale getiren sebep bankaların kredi faiz oranlarının girişimciler açısından oldukça yüksek olmasıdır. Bu yüksek maliyetli kredileri kullanarak uzun vadeli yatırımları gerçekleştirmek çok da mümkün görünmemektedir. Gelişmekte olan ülkelerde girişimci sayısının az olması nedeniyle özel girişimlerin yatırım miktarı da düşük seviyelerde seyretmektedir. Buna bağlı olarak da risk sermayesi finansman modelinin gelişmekte olan ülkelerde öneminin artması çok da şaşırtıcı değildir. Risk Sermayesi, sermaye ya da nakit sıkıntısı çeken, ancak orijinal projeleri ve büyüme potansiyeli olan küçük ölçekli işletmelerle, yeni kurulacak olan firmalara, sabit bir faiz ödemesi gerektirmeyen ve yeni sermayedarlar tarafından sağlanacak sermaye ile projelerini gerçekleştirme imkânı sağlayan, bir tür finansman yöntemidir. Risk sermayesi şirketleri çeşitli şekillerde topladıkları fonları, yaptıkları inceleme 127 www.hedefaof.com ve değerlendirme çalışması sonucunda uygun gördükleri girişimcilere ve projelere aktarırlar. Bununla birlikte risk sermayesi şirketleri, bu girişimcilere yönetsel ve teknik destek de sağlamaktadırlar. Risk sermayesi şirketi, girişimci şirketi faaliyete geçirdikten sonra bu şirketin menkul kıymetler borsasına kote edilmesini ve sahip olduğu hisse senetlerinin borsa aracılığıyla satılmasını veya holdingler tarafından satın alınmasını amaçlar. Risk Sermayesinin Özellikleri • Risk sermayesi yatırımı, özellikle yeni bir teknolojik buluşu hayata geçirmek üzere kurulmuş veya kuruluş aşamasına gelmiş işletmeler için yapılır. • Risk sermayesinin miktarı, sadece yatırımın parasal tutarını kapsamaz. Aynı zamanda projeye sermaye ilave eden kişi ya da kurumun, yönetsel bilgi birikimini ve deneyimlerini de kapsar. • Risk sermayedarı sermaye temin ettiği işletmenin yönetim kurulunda birebir yer alabilir. Bu şekilde yatırımcı ile işletme arasında düzenli ve sürekli bir iletişim sağlanır. Proje ile ilgili stratejik kararlarda risk sermayedarının da söz sahibi olması aynı zamanda aktif katılımı sağlar. • Risk sermayedarı, bir gözlemci gibi davranarak işletme ile ilişkisini sınırlı tutup, işletmeden düzenli raporlar alarak proje üstünde bir kontrol görevi de görebilmektedir. Yatırım tutarının büyük miktarlara ulaşmadığı böyle durumlarda, işletmenin rahat hareket etmesi amaçlanmaktadır. Bir girişimci herhangi bir risk sermayesi şirketine proje sunarken aşağıdaki hususlara dikkat etmelidir: • Girişimciler kendi finansal ihtiyaçları kadar, risk sermayesi şirketinin de yatırım tercihlerini iyi analiz etmelidir. • Girişimciler proforma (tahmini) gelir tablosu ve proforma bilanço hazırlarken şeffaf olmalı, karmaşık finansal düzenlemelerden ve gerçekçi olmayan varsayımlardan uzak durmalıdır. • Girişimciler başlangıçta tek bir ürünün geliştirilmesine ve pazara sunulmasına odaklanmalıdır. • Girişimcilerin projesini olduğundan daha fazla başarılı göstermeye çalışması risk sermayedarları tarafından olumsuz bir davranış olarak karşılanabilir. • Girişimciler projeyi, risk sermayesi şirketlerine sunmadan önce yönetim kadrosunu belirlemelidir. Risk sermaye şirketlerinin kullandığı finansman türleri ise aşağıdaki gibidir: • Düşünce aşamasındaki yatırımların finansmanı • Başlangıç finansmanı • Genişleme finansmanı • Köprü ya da destek finansmanı • Satın alınan destek finansmanı Risk sermayesi ile finansman; mali ve ekonomik fizibilite etüdü ve bu etüde dayalı olarak bir iş planı hazırlanması ve risk sermaye şirketine sunulması suretiyle gerçekleştirilir. Risk sermaye uzmanları iş planını inceler, iş planı uygun görülürse proje daha da detaylandırılır. Proje uygun görülürse, bulucu ve risk sermaye şirketi arasında kurulacak şirket için anlaşma yapılır. Birçok durumda yatırımdan sonra elde edilen nakit akımları girişimci tarafından anlaşılmaz. Nakit akımı ve risk, yatırımının türüne göre değişmektedir. Küçük perakende yatırımlarda nakit akımına ulaşmak birkaç ay, büyük ve teknoloji tabanlı şirketlerde nakit akımına ulaşmak birkaç yıl alabilir. Örneğin ABD’de 172 şirket üzerinde yapılan bir çalışma sonucuna göre yeni risk sermayesi yatırımının nakit akımlarının başlangıç sermayesine ulaşmasının ortalama 30 ayı bulduğu görülmüştür. Türkiye’de risk sermayesi, ilk olarak 1996 yılında Vakıfbank A. Ş. girişimi ile Vakıf Risk Sermayesi Yatırım Ortaklığı A. Ş.’ nin kurulmasıyla ortaya çıkmıştır. Bu şirket Türkiye’de gerçek anlamdaki ilk risk sermayesi şirketidir. Şirket, yazılım, biyoteknoloji, kompozit malzeme ve makine imalat sektörlerini yatırım için öncelikli sektörler olarak belirlemiştir. Bu şirket 2000 yılında borsaya kote olmuştur. Şirketin ilk yatırımı, ODTÜ-KOSGEB Teknoloji Geliştirme Merkezi’nde faaliyet göstermekte olan Tekno Plazma 128 www.hedefaof.com A. Ş.’dir. Fiziksel buharlaşma yöntemi ile çalışan bir kaplama reaktörünü Türkiye’de ilk kez tasarlamış ve üretmiştir. Şirketin ikinci yatırımı ise, Ege Serbest Bölgesi’nde faaliyete başlayan Nova Biyoteknoloji A.Ş.’dir. Şirket, Hepatit A, Hepatit B, HIV gibi çeşitli hastalıklar ile, hamileliğin teşhisinde kullanılacak olan çeşitli tanı kitlerinin, biyoteknolojik yöntemlerle üretilmesinde faaliyet göstermektedir. Şirketin üçüncü yatırımı, bir internet servis sağlayıcısını bünyesinde barındıran Ortadoğu Yazılım Hizmetleri A. Ş.’dir. ODTÜ yerleşkesi içinde faaliyet gösteren şirket, Türkiye’nin ilk internet servis sağlayıcısı TRNET’i kurmuştur. Özkaynak ile finansal destek sağlamanın avantaj ve dezavantajlarını belirterek, bir girişimcinin hangi kaynaklardan özsermaye temin edebileceğini tartışınız. Borç ile Sağlanan Finansal Destekler Girişimcilerin gerek başlangıç aşamasında gerekse faaliyetleri sırasında ihtiyaç duyacağı fonları kendi kaynakları ile karşılaması mümkün değildir. Dolayısıyla gönüllü ya da değil, girişimcilerin büyük bir çoğunluğu iş fikirlerini hayata geçirmek için borçlanmak zorunda kalmaktadırlar. Borçlanma arttıkça da, borçlanmaya bağlı olarak başka maliyetler de ortaya çıkmaktadır. Örneğin alınan ilave kredilerin maliyeti bir önceki krediye göre daha yüksek olabilmektedir. Borçlanmanın avantaj ve dezavantajları ise aşağıdaki gibidir: Avantajlar • Borçlanarak finansmanda firmanın sahibi değişmez. • Alınan krediler için ödenecek faiz tutarı ve tarihi önceden bellidir. • Alınan borçlar 5-7 yıl arası gibi uzun vadede ödenebilir. • Borç veren kreditörler daha başka hizmette sunabilirler. • Vergi avantajı sağlar (ödenen faizler vergi öncesi kardan mahsup edilerek daha az vergi ödenmesine sebep olur). Dezavantajlar • Girişimci zararda etse iflasta etse borçlarını ödemek zorundadır. • Bankalardan kredi alabilmek için çoğu zaman teminat gerekir. • Alınabilecek borç miktarı, firmanın varlıklarının büyüklüğüne bağlıdır. Dolayısıyla girişimciler ihtiyaç duydukları fonların tamamını borçlanarak temin edememe riskine sahiptir. Banka Kredileri Banka kredileri işletmelerin önemli finans kaynaklarındandır. Günümüzde çok farklı uygulama şekilleri vardır. Burada dikkat edilmesi gereken husus bankaların çeşitli isimler altında aldıkları komisyonları, kesinti yaptıkları vergiyi ya da krediyi kullandırmak için ön koşul olarak yararlanması zorunlu tutulan bankacılık hizmetlerinin kredi maliyetlerini yükselttiği gerçeğidir. Aşağıda herhangi bir bankadan alınabilecek kredi türleri verilmiştir: • Spot Krediler • Rotatif Krediler • İhracat Kredileri • Döviz Kredileri • Dövize Endeksli Krediler • İştira - İskonto Kredileri 129 www.hedefaof.com • Teminat Mektubu • Teknoloji Destek Kredisi • Makine/ Ekipman Kredisi • İşyeri Yenileme Kredisi • Sezonluk Malzeme Kredisi Satıcı Kredileri Genellikle firmalar mal ya da hizmet alımlarının büyük bir bölümünü satıcı firmalardan kredili olarak yapmaktadırlar. Bu anlamda satıcı kredileri, firmanın vadeli olarak mal satın alması gibidir. Örneğin bir lokantanın bugünden aldığı 50 çuval unun parasını uncuya 100 gün sonra ödemesi gibi. Bu durumda lokantacı, stokların finansmanında kısa süreli satıcı kredisinden yararlanmıştır. Satıcı kredilerinin sağlanmasındaki kolaylıklar ve formalitenin az olması bu kredilerin kullanılmasında önemli etkenlerdir. Modern Finansman Teknikleri Girişimciler bazı durumlarda örneğin ellerindeki alacak senetlerini tahsil etmek için ya da bir iş makinası almak zorunda kaldıklarında modern finansman tekniklerinden yararlanabilirler. Finansal Kiralama (Leasing) Finansal kiralama bir yatırım malının mülkiyetinin leasing şirketine kalarak, belli bir kira karşılığında, kullanım hakkının kiracıya verilmesi ve yapılan sözleşmede belirlenen değer üzerinden sözleşme süresi sonunda mülkiyetin kiracıya geçmesini sağlayan bir finansman yöntemidir. Finansal kiralama, bir malın özkaynak ya da borçlanarak alınması yerine bir leasing şirketinden satın alınıp yatırımcıya kiralanarak, kira süresi sonunda, sembolik bir bedel karşılığı yatırımcıya satılmasını öngörmektedir. Finansal kiralamada özkaynaklar tükenmez. Finansal kiralama ödemeleri vergi avantajı sağlar. Maliyet bakımından ise leasing, banka kredisinden daha avantajlardır. İflas durumunda da leasinge konu olan ekipman iflas masası dışında yer alır. Factoring Factoring, mal ve hizmet satışından kaynaklanan kısa vadeli ticari alacakların, faktoring şirketine devredilerek, firmanın alacaklarını tahsil edememe riskini azaltmak için yaptığı bir işlemdir. Bu işlemde alacaklar temlik yolu ile devredilmektedir. Factoring şirketi alacakların tahsil edilmesi riskini üslendiği gibi firmaya çeşitli muhasebe hizmetleride sunmakla yükümlüdür. Borç ile finansal destek sağlamanın avantaj ve dezavantajlarını belirterek, bir girişimcinin hangi kaynaklardan borç temin edebileceğini tartışınız. GİRİŞİMCİLERE FİNANSAL DESTEK SAĞLAYAN KURUMLAR Girişimcilere finansal destek sağlayan kuruluşlar; Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Halkbank, Eximbank, KOSGEB, TÜBİTAK – TEYDEP, TÜBİTAK – EUREKA, Kalkınma Ajansları, Ulusal Ajans olmak üzere sekiz ana başlık altında toplanabilir. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Bakanlık tarafından girişimcilere sağlanan destekleme programının detayları aşağıda verilmiştir. Programın Amacı ve Gerekçesi • Ekonomik kalkınma ve istihdam sorunlarının çözümünün temel faktörü olan girişimciliğin desteklenmesi ve yaygınlaştırılması, • Başarılı ve sürdürülebilir işletmelerin kurulması, 130 www.hedefaof.com • Girişimcilik kültürünün yaygınlaştırılması, • İş Geliştirme Merkezlerinin kurulması ile girişimciliğin geliştirilmesi, • İstihdamın artırılması, • Yerel dinamiklere dayalı girişimciliğin desteklenmesidir. Girişimcilik destek programı 3 alt programdan oluşur: • Uygulamalı Girişimcilik Eğitimi • Yeni Girişimci Desteği • İş Geliştirme Merkezi (İŞGEM) Desteği Örneğin, Uygulamalı Girişimcilik Eğitimi minimum 60 saatlik eğitim ve atölye çalışmasından oluşan eğitim programını kapsar (girişimcilik özelliklerinin sınanması, iş fikri egzersizleri yapılması ve iş planı hazırlanması). KOSGEB veya diğer kurum ve kuruluşlar (üniversite, İŞKUR, meslek kuruluşu, belediye v.b.) tarafından düzenlenebilir. Eğitimler, genel ve özel hedef grupları (gençler, kadınlar, dezavantajlı gruplar) için düzenlenir. Eğitimlere katılanlardan ücret alınmaz. Yeni Girişimci Desteğinden ise uygulamalı girişimcilik eğitimini tamamlayarak işini kuran girişimciler ve İŞGEM girişimcileri faydalanabilir. Tablo 5.5: Yeni Girişimci Desteği Destek Unsurları Destek Unsuru Üst Limit (T) Destek Oranı (%) (1. ve 2 . Bölge) İşletme Kuruluş Desteği Geri ödemesiz 5.000 Kuruluş Dönemi Makine, Teçhizat ve Ofis Donanım Desteği Geri ödemesiz 10.000 60 İşletme Giderleri Desteği Geri ödemesiz 12.000 Sabit Yatırım Desteği Geri ödemeli 70.000 (Kadın veya özürlü girişimci: 70) Destek Oranı (%) (3. ve 4. Bölge) 70 (Kadın veya özürlü girişimci: 80) Kaynak: http://www.sanayi.gov.tr/Pages.aspx?pageID=569&lng=tr. Halkbank Halk bankası, Türkiye’de KOBİ’lerin finansman bankası olarak kurulmuştur. Banka günümüzde bu işlevi yanında KOBİ’lerin kalkınma bankası görevini de yürütmek üzere orta ve uzun vadeli proje kredileri vermek, KOBİ’lerin gelişmesi ve büyük sanayiye geçiş sürecinde onlara danışmanlık hizmeti yapmak gibi bir takım fonksiyonları da üstlenmiştir. Halkbankın, işlerini büyütmek ve nakit akışlarını kontrol altına almak isteyen girişimcilere sağladığı girişimci destek kredisinin özellikleri aşağıdaki gibidir: • Yeni açmış olduğu iş konusunda iş tecrübesi bulunmayan, 35 yaşını aşmamış, elinde yeni başlamış olduğu iş konusu ile ilgili uzmanlık belgesi olmayan kişilere 5.000 ’ye kadar, • Yeni açmış olduğu iş kolu ile ilgili olarak en az 2 yıl iş tecrübesi bulunan, 35 yaşını aşmamış, elinde yeni başlamış olduğu iş konusu ile ilgili uzmanlık belgesi olan kişilere 10.000 'ye kadar, • 4 yıllık üniversite mezunu olup, elinde üniversite diploması bulunan, herhangi bir işkolunda en az 5 yıl iş tecrübesi bulunan, 40 yaşını aşmamış, yeni kurduğu iş kolu sınırlaması olmadan 15.000 'ye kadar, • Yeni kurduğu iş kolu ile ilgili olarak 4 yıllık fakülte mezunu olup, üniversite diploması bulunan, eğitimini aldığı iş konusunda en az 5 yıl tecrübesi bulunan, halen yapmakta olduğu iş ve almış olduğu üniversite eğitimi üzerine iş kurmak isteyen, 40 yaşını aşmamış kişilere 25.000 'ye kadar, 131 www.hedefaof.com Ortaklık halinde toplam 25.000 'ye kadar Halkbankasının KOBİ’lere sunduğu diğer destek paketleri ise aşağıdaki gibidir: • Tarım Sektörü'ne Özel • Esnaf'a Özel Krediler • KOBİ Sektörel Destek Paketleri • İmalat Destek Paketi • Teknoloji Destek Paketi • Turizm Destek Paketi • İhracat Sektörü Destek Paketi • Taahhüt Sektörü Destek Paketi • Taşımacılık Sektörüne Destek Paketi • Eczacı Destek Paketi • Girişimci Destek Paketi • Franchising Destek Paketi • Ticaret Destek Paketi • Hizmet Sektörü Destek Paketi KOBİ'lerin sosyal sorumluluk uygulamalarının gelişimine destek olmak için, Halkbank ve Fransız Kalkınma Ajansı işbirliğiyle “KOBİ Dönüşüm” sloganıyla 2008’de başlatılan Kurumsal Sosyal Sorumluluk (KSS) projesi devam etmektedir. KSS projesinin temel amacı; KOBİ'lerin ve Halkbank çalışanlarının çevre, iş sağlığı ve güvenliği ile enerji verimliliği konularında bilinçlendirilmelerine destek olmak ve bu suretle sosyal kalkınmaya katkı sağlamaktır. Bu amaç doğrultusunda, KSS projesi kapsamında yer alan eğitim ve danışmanlık hizmetleri Halkbank adına RİSKMED ve Adelphi Consult firmaları tarafından yürütülmektedir. KOBİ Dönüşüm programı kapsamında bugüne kadar Bursa, Gaziantep, Çorum, İstanbul, Kocaeli, Ankara, Kayseri, Trabzon, Eskişehir, Denizli, Diyarbakır, Konya, Malatya ve Antalya illerinde düzenlenen konferanslara 3.800 KOBİ temsilcisi ve ilgili iştirak etmiştir. Söz konusu 14 ilde 121 adet firmaya bir günlük ücretsiz işyeri durum tespit çalışmaları yapılmıştır. ISO 14001 veya OHSAS 18001 yönetim sertifikalarının kurulmasına yönelik olarak da 5 adet firmaya bir yıl süreli ücretsiz eğitim ve danışmanlık hizmetleri sunulmuştur. Bugün Halkbank’tan başka birçok özel bankada KOBİ’lere özel kredi imkânları ve danışmanlık hizmeti sunmaktadır. Eximbank Türk Eximbank, ihracatçıları, ihracata yönelik üretim yapan imalatçıları ve yurt dışında faaliyet gösteren girişimcileri kısa, orta-uzun vadeli nakdi ve gayrınakdi kredi programları ile desteklemektedir. Ayrıca, vadeli satış işlemlerini teşvik etmek ve bu yolla ihracat hacmini artırmak, yeni ve hedef pazarlara girilmesini kolaylaştırmak amacıyla vadeli ihracat alacaklarını iskonto etmektedir. Türk Eximbank 2010 yılında 3,9 milyar ABD Doları tutarında nakdi kredi desteği ve 5 milyar ABD Doları tutarında sigorta/garanti imkânı sağlayarak ihracata toplam 8,9 milyar ABD Doları seviyesinde bir destek vermiştir. Böylece, Banka nakdi ve gayrinakdi destekleri ile Türkiye ihracatının % 7,8’ine finansman desteği sağlamıştır. • Eximbank’ın girişimcilere sağladığı diğer krediler aşağıdaki gibidir: • Kısa Vadeli İhracat Kredileri • Sevk Öncesi Reeskont Kredisi • Özellikli Krediler • Döviz Kazandırıcı Hizmet Kap. Kredisi. • Dünya Bankası Kaynaklı Krediler 132 www.hedefaof.com • Avrupa Yatırım Bankası Kredisi • İhracata Dönük Üretim Finansman Kredisi. • Yurt Dışı Fuar Katılım Kredisi • Serbest Bölgeler Kosgeb KOSGEB (Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı), 20 Nisan 1990 tarihinde 3624 sayılı Kanun’la kurulmuştur. KOSGEB, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın “ilgili” kuruluşu olup, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun II/b sayılı cetvelindeki özel bütçeli bir kamu kurumudur. KOSGEB’in kuruluş amacı, ülkenin ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanmasında küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin (KOBİ) payını ve etkinliğini artırmak, rekabet güçlerini ve düzeylerini yükseltmek, sanayide entegrasyonu ekonomik gelişmelere uygun biçimde gerçekleştirmektir. 15.06.2010 tarih 27612 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan KOSGEB Destek Programları Yönetmeliği kapsamında oluşturulan 6 destek programı ile KOBİ’ler ve girişimciler desteklenmektedir. Destek programları KOSGEB İcra Komitesi tarafından onaylanmakta ve KOSGEB internet sitesinde duyurulmaktadır. Programlar hakkındaki detay bilgiler ve başvuru evrakları da aynı internet sitesinde bulunmaktadır. • Kosgeb tarafından verilen destek programları aşağıdaki gibidir: • KOBİ Proje Destek Programı • Tematik Proje Destek Programı • İşbirliği Güçbirliği Destek Programı • AR-GE, İnovasyon ve Endüstriyel Uygulama Destek Programı • Genel Destek Programı • Girişimcilik Destek Programı • Gelişen İşletmeler Piyasası KOBİ Destek Programı • Kredi Faiz Desteği Yeni Girişimci Desteği, KOSGEB veya KOSGEB ile işbirliği içinde diğer kuruluşlar tarafından düzenlenen “Uygulamalı Girişimcilik Eğitimleri”ne katıldıktan sonra işletmelerini kuran veya İŞGEM’lerde yer alan işletmelere verilmektedir. Başvuru tarihi itibariyle son iki yıl içinde kurulmuş olmak şartıyla; işletme kuruluş ve danışmanlık giderleri için 5.000, kuruluş dönemi makine, teçhizat ve ofis donanımı giderleri için 10.000, iki yıl boyunca işletme giderleri için 12.000 ve yine 2 yıl içinde satın alınacak makine ve teçhizat için geri ödemeli olarak 70.000 tutarında Yeni Girişimci Desteği verilmektedir . İŞGEM’ler, girişimcilerimizin en kırılgan dönemi olan başlangıç evresinde bir çok hizmetle girişimcilere destek olmaktadır. Dünya Bankası ve AB kaynakları ile KOSGEB tarafından kurulan 14 İŞGEM (Zonguldak, Tarsus, Karadeniz Ereğli, Eskişehir, Adana, Mersin, Van, Samsun, Elazığ, Yozgat, Diyarbakır, Pendik, Hacıbektaş, Kütahya) faaliyetini sürdürmektedir. AB Katılım Öncesi Mali Yardım Aracı Bölgesel Rekabet Edebilirlik Programı (IPA BROP) kapsamında Kastamonu, Malatya ve Tokat’ta İŞGEM kurulmasına ilişkin proje devam etmektedir. KOSGEB Girişimcilik Destek Programı kapsamındaki İŞGEM Kuruluş Desteği ile yeni kurulacak İŞGEM’lere bina tadilatı, mobilya-donanım alımı ve İŞGEM yöneticisi personel giderleri karşılığı olarak geri ödemesiz toplam 750.000 (üst limit) destek verilmektedir. İŞGEM işletme desteği ile personel giderleri, İŞGEM’de yer alan işletmelere yönelik toplu eğitim/danışmanlık faaliyetleri giderleri, İŞGEM binası küçük tadilat giderleri için en fazla 36 ay boyunca geri ödemesiz toplam 100.000 (üst limit) destek verilmektedir. İş Planı Ödülü, üniversiteler tarafından örgün eğitim içerisinde girişimcilik dersi alan öğrenciler arasında düzenlenecek iş planı yarışmalarıdır. Yarışmalar, KOSGEB – üniversite iş birliği ile her üniversitede yılda bir kez düzenlenebilmektedir. Yarışma sonucunda, KOSGEB ve üniversite temsilcilerinden oluşan bir jüri tarafından belirlenen en başarılı iş planı sahibine 15.000, ikinciye 10.000, üçüncüye 5.000 (en fazla 24 ay içinde işlerini kurmuş olmaları kaydı ile) ödül verilmektedir. 133 www.hedefaof.com Kosgeb’in Temel Politikaları • KOBİ’ler Türkiye’de; toplam istihdamın % 78’ini, toplam katma değerin % 55’ini, toplam satışların % 66’sını, toplam yatırımların % 50’sini ve toplam ihracatın % 59’unu oluşturmaktadır. • KOBİ’ler, ülke ekonomisine yatırım, üretim, istihdam, ihracat ve ödedikleri vergiler açısından önemli katkılarda bulunmaktadır. Bu işletmeler, çalışma yöntemlerindeki esneklik sayesinde değişen piyasa koşulları ve teknolojik gelişmelere hızla uyum sağlayabilmektedir. KOBİ'ler, faaliyet gösterdikleri bölgelerde istihdam ve gelir artışı sağlayarak, büyük şehirlere doğru göçü önlemekte ve bölgede, canlı yaşama ve büyüme potansiyeli yüksek olan yeni işletmelerin doğuşuna ortam hazırlamaktadırlar. Diğer yandan, KOBİ'ler, bölgesel kalkınma süreci içerisinde, ülkenin tüm yaratıcı girişimci potansiyelini ortaya çıkarmakta ve kalifiye eleman yetiştirilmesinde de önemli katkılar sağlamaktadır. • KOSGEB, ekonomik ve sosyal kalkınmanın önemli bir unsurunu oluşturan KOBİ’lerin desteklenmesi ve geliştirilmesinden sorumlu ulusal kuruluştur. KOSGEB’in KOBİ’lere yönelik faaliyetleri, Hükümet Programı, Dokuzuncu Kalkınma Planı ve KOSGEB Stratejik Planı ile belirlenen öncelikler dikkate alınarak yürütülmektedir. • KOSGEB’in KOBİ’lerin geliştirilmesi ve desteklenmesine ilişkin genel politikası, hem yüksek nitelikli yeni girişimlerin kurulmasını, hem de var olan küçük işletmelerin becerilerinin ve rekabet güçlerinin geliştirilmesini kapsamaktadır. Bu çerçevede belirlenen öncelikler; • Başarılı yeni girişimlerin kurulması sağlanarak ekonomik aktivitenin ülke geneline yayılması ve istihdamın arttırılması, • KOBİ’lerin yönetim, pazarlama, ürün / hizmette kalite ve standardizasyon, Ar-Ge ve inovasyon konularındaki yetkinliklerinin geliştirilmesi ve çevre, enerji mevzuatına uyumlarının sağlanması, • Gelişim stratejilerini somut faaliyet adımları ve başarı ölçütleri ile projelendirebilen, rekabet gücü yüksek ve büyüme potansiyeli olan KOBİ’lerin proje esaslı olarak desteklenmesi, • KOBİ’lerin bir araya gelerek kapasite ve rekabet gücü yüksek işletmelere dönüşmesini sağlayacak işbirliği projelerinin desteklenmesi, • Meslek kuruluşlarının kendi hedef kitlesinde yer alan KOBİ’lerle ilgili sorunları sınıflandırma ve önceliklendirme konusundaki kabiliyetlerinden yararlanılarak bölge ve sektör bazında spesifik sorunlara daha az bütçe ve insan kaynağı kullanımıyla daha somut çözümler üretilmesinin sağlanması amacıyla meslek kuruluşları projelerinin desteklenmesi, • Ulusal öncelliğe sahip sektörlerin geliştirilmesi, KOBİ’lerin çevre mevzuatına uyum, enerji verimliliği, uluslararası standartlara uyum, ileri teknolojili ürün gruplarına geçiş vb. konulardaki faaliyetlerinin desteklenmesi amacıyla makro politika dokümanlarında işaret edilen öncelikler çerçevesinde tematik proje destek programlarının uygulanması, • KOBİ’lerin finansmana erişimlerinin kolaylaştırılması, kredi garanti ve girişim sermayesi sistemlerinin geliştirilmesi, KOBİ’lerin sermaye piyasalarına açılmalarının sağlanması amacıyla ilgili kuruluşlarla işbirliği içinde çalışılması ve destek programlarının yürütülmesi, • İş ve yatırım ortamının KOBİ ihtiyaçlarına duyarlı hale gelmesi amacıyla ilgili kurumlar nezdinde ve KOBİ politikalarının belirlendiği platformlarda gerekli tedbirlerin alınmasının sağlanması, • KOBİ’lerin KOSGEB hizmet ve desteklerine erişimini kolaylaştırmak amacıyla teşkilat ağının yaygınlaştırılması ve internet tabanlı başvuru/bilgilendirme işlemlerinin etkinliğinin arttırılmasıdır. Tübitak- Teydeb Endüstriyel araştırma ve teknoloji geliştirmeyi ve yenilikçiliği geliştirmek, özendirmek, izlemek ve üniversite-sanayi ilişkilerini gerçekleştirmek TÜBİTAK’ın ana hedeflerindendir. Bu hedef doğrultusunda 134 www.hedefaof.com Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Başkanlığı (TEYDEB), Ülkemizde yerleşik tüm kuruluşların araştırma ve teknoloji geliştirme faaliyetlerini destekleyerek çağımızın en önemli ekonomik gelişme kaynağı olan teknolojinin toplumsal faydaya dönüşmesi sürecine katkıda bulunur. Tübitak Sanayi Ar – Ge Projeleri Destekleme Programı Sanayi Araştırma – Geliştirme Projeleri Destekleme Programı, firma düzeyinde katma değer yaratan kuruluşların araştırma – geliştirme çalışmalarını teşvik etmek ve bu yolla Türk sanayisinin Ar – Ge yeteneğinin yükseltilmesine katkıda bulunmak için yürütülmektedir. Bu amaç doğrultusunda; Türkiye’de yerleşik katma değer yaratan kuruluşların Ar – Ge nitelikli proje harcamalarına % 60’a varan oranlarda geri ödemesiz (hibe) destek sağlanmaktadır. Tübitak Proje Pazarları Destekleme Programı Proje Pazarları Destekleme Programı; üniversitelerden, araştırma kurumlarından ve sanayi kuruluşlarından temsilcilerin bir araya gelmesi ve tarafların somut proje önerilerini paylaşarak muhtemel işbirliklerinin oluşturulduğu etkinlikleri desteklemek için oluşturulmuştur. Üniversite veya araştırma kuruluşlarının bu amaçla düzenledikleri etkinlikler bu programca desteklenmektedir. Tübitak KOBİ Yararına Teknoloji Transferi Destek Programı KOBİ Yararına Teknoloji Transferi Destek Programı üniversite/kamu araştırma kurumlarındaki bilgi birikiminin, KOBİ’lerin ihtiyaçları doğrultusunda, ürüne ya da sürece dönüştürülerek KOBİ’lere aktarılması yoluyla ticarileştirilmesine katkı sağlamayı amaçlamaktadır. Tübitak KOBİ Ar – Ge Başlangıç Destek Programı KOBİ Ar-Ge Başlangıç Destek Programı, KOBİ’leri Araştırma-Teknoloji Geliştirme ve yenilik odaklı proje yapmaya teşvik etmek amacıyla yürütülmektedir. Bu kapsamda KOBİ’lerin ilk iki projesi avantajlı şekilde desteklenmektedir. Tübitak Uluslararası Sanayi Ar – Ge Projeleri Destekleme Programı Uluslararası Sanayi Ar – Ge Projeleri Destekleme Programı uluslararası programlara sunulan uluslararası ortaklı araştırma geliştirme projelerinin desteklenmesi için oluşturulmuştur. Bu program kapsamında destek almaya hak kazanan büyük ölçekli firmaların Ar – Ge projelerinin uygun bulunan proje harcamalarına en fazla % 60, KOBİ’lerin proje harcamalarına da % 75 oranında hibe destek sağlanması öngörülmektedir. Programa başvuruda bulunacak projelerin destek süresinde ve proje bütçelerinde herhangi bir kısıtlama bulunmamaktadır. Tübitak-Eureka EUREKA pazar odaklı, kısa sürede ticarileşebilecek ürün ve süreçlerin geliştirilmesine yönelik projelerin desteklendiği uluslararası işbirliği platformudur. 1985 yılında Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 18 ülke ve Avrupa Birliği’nin katılımıyla kurulan EUREKA o tarihten bu yana 4000’den fazla Ar – Ge projesinin desteklenmesini ve 29 milyar Euro’nun üzerinde Ar – Ge hacmi yaratılmasını sağlamıştır. EUREKA, Avrupa’nın rekabetçiliğinin arttırılması için EUREKA üye ülkelerindeki büyük sanayi kuruluşları ve KOBİ’ler, üniversiteler ve araştırma kuruluşları arasındaki kalıcı Ar – Ge işbirliklerinin arttırılmasını amaçlamaktadır. Bu doğrultuda, EUREKA; • İkili ve çoklu işbirliği (standart) projeleri ile kısa zamanda ticarileşebilecek ürün, süreç ve hizmetler geliştirilmesini, • Şemsiyeler (umbrellas) aracılığıyla stratejik öneme sahip teknoloji alanlarında, ülkeler arasında yakın işbirliği sağlanmasını ve ikili ve çoklu projeler yaratılmasını, • Kümeler (clusters) aracılığıyla Avrupa’daki sektör liderlerinin uzun vadeli Ar – Ge işbirlikleri oluşturmasını ve böylece rekabet öncesi araştırma ortaklıklarının kurulmasını, • EUROSTARS programı aracılığıyla KOBİ’lerin EUREKA programına katılımını artırmayı ve projelerde daha etkin rol almalarını, hedeflemektedir. 135 www.hedefaof.com Programda uluslararası işbirlikleri oluşturulurken, projeler ulusal kaynaklarla (TEYDEB-1509 Programı) desteklenmektedir. Bu kapsamda Türkiye’de EUREKA programının yürütülmesinden TÜBİTAK sorumludur. Desteklenen projelerin dönemsel Ar-Ge Yardımı İstek Formlarının ve projenin son döneminde Proje Sonuç Raporunun Uygulama Esaslarının "Destek Başvuru Zamanlaması" ve "Dönemsel Destek Başvuru Şekli" başlıklı madde hükümleri ve PRODİS üzerindeki açıklamalar dikkate alınarak firma tarafından http://eteydeb.tubitak.gov.tr adresindeki PRODİS uygulaması ile elektronik ortamda gönderilmesi gerekmektedir. Ortak proje başvuruları Uygulama Esaslarına göre eş zamanlı sunulmalıdır. Bu kural gereği, proje ortağı her bir firma AGY303 başvurusunu PRODİS üzerinden ayrı yapar. Tüm ortakların başvuruları yapılmadıkça dönem raporu ön değerlendirmeye alınmaz. Projenin her bir dönemi için hazırlanan ilgili dokümanlar Tübitak başkanlığına ulaştıktan sonra, AGY303 ön değerlendirme sonrasında projenin izleyicisine gönderilmektedir. İzleyici, AGY303 raporunu proje sahibi kuruluş(ları)u yerinde ziyaret ederek inceler, projenin dönemsel gerçekleşmeleri hakkında gerek duyduğu ilave bilgiler alır ve Dönemsel İzleme Raporu (AGY403)’nu hazırlar. İzleyici değerlendirmesinin tamamlanmasının ardından TÜBİTAK-TEYDEB tarafından AGY303 dönem başvurusu, Dönemsel İzleme Raporu AGY403 ve Yeminli Mali Müşavirlik Proje Harcamaları Değerlendirme ve Tasdik Raporu AGY500 incelenir ve uygun bulunan destek tutarı firmanın bildirdiği banka hesabına aktarılır. Destek sürecinin tüm aşamalarında kuruluş yetkilileri/proje yürütücüleri e-posta ile bilgilendirilmekte veya kuruluşlar bu bilgileri PRODİS üzerinden alabilmektedirler. Kalkınma Ajansları Kalkınma Ajansı, ulusal düzeyde Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) koordinasyonunda, kendine özgü teknik ve finansman (bütçe) mekanizmasına sahip, kâr amacı gütmeyen, çabuk karar alıp uygulayabilen, merkezi ve yerel idarelerin dışında, kamu, özel sektör ve STK’ları bir araya getiren, tüzel kişiliği haiz, 5449 sayılı Kanunla düzenlenmemiş işlemlerinde özel hukuk hükümlerine tabi, İstatistikî Bölge Birimleri Sınıflandırması (düzey 2 bölgeleri) esas alınarak Bakanlar Kurulu Kararı ile kurulan, teknik kapasitesi yüksek, uygulamacı olmayan fakat destekleyici, koordinatör ve katalizör olarak faaliyet gösteren kalkınma birimleridir. Ajansların görev, yetki ve sorumlulukları 5449 sayılı Kanunda tanımlanmış olup, bunların genel çerçevesi aşağıda verilmektedir : • Yerel yönetimlerin plânlama çalışmalarına teknik destek sağlamak, • Bölge plân ve programlarının uygulanmasını sağlayıcı faaliyet ve projelere destek olmak, izlemek ve değerlendirmek, • Yerel ve kırsal kalkınmayı destekleyici kapasite geliştirme faaliyetlerinde bulunmak, • Kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasında işbirliklerini geliştirmek ve bu kesimlerin kalkınmayı destekleyici projelerini izlemek, • Kaynaklarını bölge plân ve programlarına uygun olarak kullanmak veya kullandırmak, • Bölgenin kalkınmasını sağlayacak imkânları tespite dönük araştırmalar yapmak, • Bölgenin ulusal ve uluslararası düzeyde tanıtımını yapmak, • Yatırımların takibini ve sonuçlandırılmasını tek elden yürütmek, • Küçük ve orta ölçekli işletmelerle yeni girişimcileri desteklemektir. 136 www.hedefaof.com Tablo 5.6: Kalkınma Ajansları Destekleri Duyurulan Destek Miktarı (T) Proje Başvuru Sayısı Başarılı Bulunan Proje Sayısı Başarılı Bulunan Proje Sayısı/Toplam (%) DOKA 400.000 50 40 80,0 DOĞAKA 740.800 115 79 68,7 KARACADAĞ 600.000 43 35 81,4 KUDAKA 170.000 21 19 90,5 MARKA 765.000 155 97 62,6 MEVKA 830.000 138 94 68,1 ZEKA 567.500 105 87 82,9 4.073.300 627 451 71,9 (2010) Ajans TOPLAM Kaynak: Kalkınma Ajansları Faaliyet Raporu, 2010, sf: 34. Ulusal Ajans AB Eğitim ve Gençlik Programlarının ülke içinde tanıtılması, koordinasyonu, yürütülmesi ve programlardan faydalandırılacak projelerin yurtiçinde değerlendirilmesi, seçimi AB Komisyonu tarafından yapılacak projelerin müracaatlarının derlenmesi ve ön değerlendirmelerinin yapılması, üye ülkeler ve AB Komisyonu ile programın gerçekleştirilmesi ve işbirliği kurulması konusundaki ilişkilerin yürütülmesi amacıyla her ülkede uygulayıcı ve koordinatör birim olarak Ulusal Ajanslar kurulmaktadır . Ülkemizde, Ocak 2002 tarihinde Bakanlar Kurulu Kararı ile Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) bünyesinde Ulusal Ajans görevini yerine getirmek üzere bir daire başkanlığı kurulmuştur (AB Eğitim ve Gençlik Programları Dairesi-ABEGPDB). Diğer taraftan, Türkiye'nin AB programlarından yararlanmasını sağlayacak olan ve daha önce taraflarca 26 Şubat 2002 tarihinde imzalanmış bulunan Çerçeve Anlaşmayı onaylayan 4763 sayılı Kanun da TBMM tarafından görüşülerek uygun bulunmuş ve 28 Haziran 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir. Anlaşmanın içeriği ve dayandığı Bakanlar Kurulu Kararı ise imzaların tamamlanmasından sonra 1 Eylül 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Ulusal Ajans Hayat Boyu Öğrenme, Leonarda Da Vinci ve Erasmus gibi çeşitli programlarla girşimcilere finansal destek sağlamada AB fonlarının kullanılması hakkında eğitim hizmeti vermektedir. Ülkemizde girşimcilerin başvurabileceği finansal destek kuruluşları hakkında kısaca bilgi veriniz. 137 www.hedefaof.com Özet Bir girişimin düşünceden eyleme geçebilmesi için gerekli olan fonların temin edilmesi gerekir. Genellikle bu fonlar özkaynak ya da borçlanma yoluyla finanse edilmektedirler. Her iki yönteminde kendine göre avantaj ya da dezavantajları vardır. Finansal kaynaklar özsermaye ve borçlar olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bir projenin içinde bulunduğu aşamaya göre çeşitli finansman şekilleri vardır. Kuruluş aşamasındaki bir proje, kişisel birikimler, satıcıdan vadeli mal alımı gibi kredilerle finanse edilirken, gelişme aşamasındaki bir projeye banka kredisi ya da halka arz ile kaynak sağlanabilir. Olgunluk aşamasına gelen projeler içinse varlığa dayalı borç ya da leasing yapılabilir. Özsermaye ile finansmanda, şirkete sermaye ilave eden kişi aynı zamanda şirketin belli oranda ortağı olacağı için, firmanın ortaklık yapısı değişmektedir. Aynı zamanda söz konusu kişi şirketin yıllık karından da “kar payı” adı altında belli bir tutar alabilir. Özsermaye kaynakları; kişisel ve yakın çevrenin tasarrufları, melek yatırımcılar ve risk sermayesidir. Girişimcilerin gerek başlangıç aşamasında gerekse faaliyetleri sırasında ihtiyaç duyacağı fonları kendi kaynakları ile karşılaması mümkün değildir. Dolayısıyla gönüllü ya da değil, girişimcilerin büyük bir çoğunluğu iş fikirlerini hayata geçirmek için borçlanmak zorunda kalmaktadırlar. Borçlanma arttıkça da, borçlanmaya bağlı olarak başka maliyetlerde banka ortaya çıkmaktadır. Girişimciler kredilerinden ya da satıcı kredilerinden yararlanabildikleri gibi factoring ya da leasing gibi modern finansman teknikleri ile de fon bulabilirler. Girişimciler, ellerindeki kıt kaynakları en uygun şekilde değerlendirmek zorundadırlar. Herhangi bir girişim faaliyetinin başarılı olabilmesi için önce iyi bir analiz yapılmalı daha sonrada planlama faaliyetlerinin gerçekleştirilmesi sağlanmalıdır. Yeni iş fikirlerini hayata geçirmeye çalışan girişimciler de öncelikli olarak finansal analiz ve planlamaya gereken önemi vermelidir. Finansal analiz: yatırım ve kredi kullanma (finansman) ya da fiyat politikası belirleme gibi işletmeyle ilgili kararların almak, işletmenin hedeflerini gerçekleştirmek ve performansını ölçmek için yapılan faaliyetlerdir. Oran analizi, yatay analiz, dikey analiz ve trend analizi başlıca finansal analiz teknikleridir. Girişimcilik yeni bir iş fikri ile başlar, sonrası ise iyi bir planlamaya bağlıdır. Dolayısıyla nitelikli hazırlanmış bir iş planı oldukça önemlidir. Finansal planlama, işletmelerin faaliyeti sırasında ortaya çıkması muhtemel her türlü fon giriş ve çıkışının önceden belirlenmesi sürecidir. Bu süreçte proforma bilanço ve proforma gelir tablosu hazırlanır. Girişimciler için fon temin eden kurum ve kuruluş sayısı yapılan proje sayısına paralel olarak artmıştır. Çalışma sermayesi yönetimi, firmaların en geç bir yıl içinde nakde dönüştürebileceği dönen varlıkların yönetimiyle ilgili olmakla beraber kısa vadeli borçlarla dönen varlık arasındaki ilişkiyi de kapsamaktadır. Sermaye bütçelemesi ise genel anlamda firmaların duran varlıklarına yapılacak yatırım kararları ile söz konusu kararlar alınırken kullanılacak yöntemleri kapsamaktadır. Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Halkbank ve diğer özel bankalar, Eximbank, Kosgeb, Tübitak-Teydep, Tübitak-Eureka, Kalkınma Ajansları ve Ulusal Ajans gibi kurum ve kuruluşlar farklı özellikteki projelere göre hem fon temin edilmesini sağlamakta hem de girişimciye eğitim ve danışmanlık hizmetleri vermektedirler. Günümüzde piyasa değeri milyon Dolarla ifade edilen pek çok firmanın başlangıçta küçücük sermayeler ile kurulduğu bilinmektedir. 138 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım 1. Aşağıdakilerden hangisi bir girişimcinin poje başlangıç aşamasındaki fon kaynaklarından biridir? 6. Aşağıdakilerden hangisi özkaynak ile finansal destek sağlayan kişi ya da kurumlardan biridir? a. Birinci halka arz a. Melek yatırımcı b. Varlığa dayalı borç b. Satıcı kredisi c. Leasing c. Dövize endeksli kredis d. İkinci halka arz d. % 5 faizli girişim kredisi e. Kişisel tasarruflar e. %10 faizli KOBİ kredisi 7. Aşağıdakilerden hangisi borç ile finansal destek sağlamanın faydalarından biri değildir? 2. Firmanın, içinde bulunduğu piyasada bilinir hale geldiği aşama aşağıdakilerden hangisidir? a. Firmanın sahibi değişmez a. Başlangıç aşaması b. Teminat gerekir b. Kuruluş aşaması c. Ödenecek faiz tutarı ve tarihi önceden bellidir c. Olgunluk aşaması d. Vergi avantajı sağlar d. Gelişme aşaması e. 5-7 yıl arası gibi uzun vadede ödenebilir e. Gerileme aşaması 3. Aşağıdakilerden hangisi girişimcinin finansal analiz tekniklerinden değildir? 8. İhracatçıları ve yurt dışında faaliyet gösteren girişimcileri kredi programları ile destekleyen kurum aşağıdakilerden hangisidir? a. Satışların yüzdesi analizi a. Eximbank b. Trend analizi b. TARİŞ c. Yatay analiz c. TCMB d. Dikey analiz d. İMKB e. Oran analizi e. TUİK a. Stok yatırımları 9. Özellikle Türkiye’de küçük ve orta boylu işletmelere kaynak tahsis eden ve çeşitli danışmanlık hizmeti veren kurum aşağıdakilerden hangisidir? b. Kısa vadeli borçlar a. TÜBİTAK c. Duran varlık yatırımları b. Ulusal Ajans d. Kısa vadeli ticari alacaklar c. KOSGEB e. Dönen varlıklar d. TUSİAD 4. Aşağıdakilerden hangisi sermaye bütçelemesi kararları kapsamında incelenir? e. ATO 5. Aşağıdakilerden hangisi özsermaye ile fon sağlamanın avantajlarından biri değildir? 10. Ülkenin, belli bir bölgesinin ekonomik kalkınmasını hedefleyen aşağıdakilerden hangisidir? a. Teminat gerekmez b. Düzenli nakit çıkışı gerektirmez a. TUİK c. Girişimcinin kişisel yükümlülüğü yoktur b. KOSGEB d. Ödenen kar payları vergiden düşülmez c. Eximbank e. Firmalar ortalama olarak daha hızlı büyürler d. Kalkınma Ajansı e. Ulusal Ajans 139 www.hedefaof.com OKUMA PARÇASI Girişimcilerin olacak... finansman sorununa çare "FİNANSAL ARAÇLARI GELİŞTİRMEYE YÖNELİK EYLEMLER HAZIRLANACAK" Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, bugün kurulan Girişimcilik Konseyi'nin, girişimcilerin finansmanını çözmek için, yerli ve yabancı finans kaynaklarına ulaşımı kolaylaştırmaya, risk sermayesi fonları ve iş melekleri gibi alternatif finansal araçları geliştirmeye yönelik eylemler hazırlayacağını bildirdi. Ergün, Türkiye Girişimcilik Konseyi'nin kuruluş töreninde yaptığı konuşmada, Türkiye'nin, son yıllarda gerçekten çok önemli değişimler yaşadığını, yıllardır birikmiş birçok sorununa çözüm üretirken, geleceğin güçlü Türkiye'sini inşa edecek adımları da atmaya başladığını kaydetti. Geçmişte siyasi ve ekonomik açılardan kronik sorunları bulunan Türkiye'nin, gerek kamu, gerek özel sektör olarak sürekli günü kurtarma hesapları ile meşgul olduğuna işaret eden Ergün, son 9 yılda Türkiye'de oluşan güven ve istikrar ortamının, birçok sorunun çözümünü sağladığını anlattı. Bakan Ergün, geçen hafta Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'nda önemli bir karar aldıklarını belirterek, şunları kaydetti: ''Artık üniversitelere yönelik girişimci ve yenilikçi üniversite endeksleri oluşturacağız ve üniversitelerimizin bu alanlardaki performansını ölçmeye başlayacağız. Üniversiteden kaç girişimci, kaç patent çıkmış? Kaçı lisanslanmış? Kaçı sanayi için ticarileşmiş? Bunlar yeni kriterler olacak. Bugün kurulan Girişimcilik Konseyi, girişimcilerin finansmanını çözmek için, yerli ve yabancı finans kaynaklarına ulaşımı kolaylaştırmaya, risk sermayesi fonları ve iş melekleri gibi alternatif finansal araçları geliştirmeye yönelik eylemler hazırlayacaktır. Yapacağımız çalışmalarla, ilköğretimden üniversiteye kadar eğitimin her aşamasında girişimciliğin, müfredatlarda hem teorik hem de pratik olarak daha fazla yer almasını sağlayacağız. Geçen hafta gerçekleştirdiğimiz Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'ndaki en önemli kararlardan biri buydu. Milli Eğitim Bakanlığı ve YÖK ile çalışma yaparak, bu konu, ilk, orta ve yüksek öğretimde müfredatın ayrılmaz parçası haline gelecektir.'' Bakan Ergün, bu güven ve istikrar ortamının en önemli meyvelerinden birisinin de, artık bu ülkenin ve bu ülke insanlarının orta ve uzun vadeli planlar yaparak, bu planları hayata geçirebilmesi olacağını söyledi. Mevcut durum doğru analiz edilir, geleceğe ilişkin sağlıklı projeksiyonlar oluşturabilir ve buna uygun eylem planlarını devreye sokulabilirse, Türkiye'nin her açıdan çok daha iyi günler yaşayacağını vurgulayan Ergün, '' Bu nedenle, kamunun, özel sektörün, yerel yönetimlerin, üniversitelerin, bütün bir toplumun birlikte hareket etmesi, sorunlara birlikte çözüm araması gerekiyor. Girişimcilik Konseyi'nin yapısına baktığımızda, işte böyle güçlü bir mozaik oluştuğunu görüyoruz. Konseyin yapacağı çalışmalar ile ortaya çıkacak olan sinerji ve enerji, ülkemizde girişimciliğin gelişmesine ciddi katkı sağlayacaktır'' dedi. Kaynak: http://www.yeniasir.com.tr/Ekonomi/2012/01/04/ girisimcilerin-finansman-sorununa-care-olacak. 140 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı çıkışı gerektirmemesi, finansman ile firmaların ortalama olarak daha hızlı büyümesi, ortakların firmanın iflasını talep etmemesi sayılabilirken, dezavantaj olarak; ödenen kar paylarının vergiden indirilmemesi, girişimcinin yeni ortaklarının olması ve genellikle borçla finansmandan daha pahalı olması sıralanabilir. Özsermaye ile finansman için kişisel fonlar, aileden destekler, melek yatırımcılar ve risk sermayesi kullanılabilir. 1. e Yanıtınız yanlış ise “Finansmanda Yaşam Döngüsü” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 2. d Yanıtınız yanlış ise “Finansmanda Yaşam Döngüsü” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 3. a Yanıtınız yanlış ise “Girişimciler İçin Finansal Analiz ve Planlama” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 3 4. c Yanıtınız yanlış ise “Sermaye Bütçelemesi” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Borç ile finansal desteğin avantajları; firmada sahiplik oranının değişmemesi, alınan krediler için ödenecek faiz tutarı ve tarihinin önceden belli olması, alınan borçlar için 5-7 yıl arası gibi uzun vadelerin tanınması, borç veren kreditörlerin daha başka hizmette sunabilmesi ve vergi avantajı sağlaması sayılabilir iken dezavantaj olarak, girişimcinin zararda etse iflasta etse borçlarını ödemek zorunda olması, bankalardan kredi alabilmek için çoğu zaman teminat gerekmesi, alınabilecek borç miktarının, firmanın varlıklarının büyüklüğüne bağlı olması sıralanabilir. Borç ile finansmanda girişimciler banka kredileri ve satıcı kredileri ile finansal destek sağlayabilmektedirler 5. d Yanıtınız yanlış ise “Özkaynak ile Sağlanan Finansal Destekler.” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 6. a Yanıtınız yanlış ise “Özkaynak ile Sağlanan Finansal Destekler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 7. b Yanıtınız yanlış ise “Borç ile Sağlanan Finansal Destekler” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 8. a Yanıtınız yanlış ise “Girişimcilere Finansal Destek Sağlayan Kurumlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. c Yanıtınız yanlış ise “Girişimcilere Finansal Destek Sağlayan Kurumlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 4 Halk bankası, Türkiye de KOBİ’lerin finansman bankası olarak kurulmuştur. Banka günümüzde bu işlevi yanında KOBİ’lerin kalkınma bankası görevini de yürütmektedir. Türk Eximbank, ihracatçıları, ihracata yönelik üretim yapan imalatçıları ve yurt dışında faaliyet gösteren girişimcileri kısa, orta-uzun vadeli nakdi ve gayrınakdi kredi programları ile desteklemektedir. KOSGEB Destek Programları Yönetmeliği kapsamında oluşturulan 6 destek programı ile KOBİ’ler ve girişimciler desteklenmektedir. Destek programları KOSGEB İcra Komitesi tarafından onaylanmakta ve KOSGEB internet sitesinde duyurulmaktadır. Teknoloji ve Yenilik Destek Programları Başkanlığı (TEYDEB), Ülkemizde yerleşik tüm kuruluşların araştırma ve teknoloji geliştirme faaliyetlerini destekleyerek çağımızın en önemli ekonomik gelişme kaynağı olan teknolojinin toplumsal faydaya dönüşmesi sürecine katkıda bulunur. EUREKA, Avrupa’nın rekabetçiliğinin arttırılması için EUREKA üye ülkelerindeki büyük sanayi kuruluşları ve KOBİ’ler, üniversiteler ve araştırma kuruluşları arasındaki kalıcı Ar – Ge işbirliklerinin arttırılmasını amaçlamaktadır. Kalkınma ajansları ise bulundukları bölgelerde çeşitli projelere mali ve 10. d Yanıtınız yanlış ise “Girişimcilere Finansal Destek Sağlayan Kurumlar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Sıra Sizde 1 Girişimci kuruluş aşamasında; kişisel birikimlerden, eş ve dosttan alınan borçlardan, kredi kartlarından, satıcıdan vadeli mal alımından ve yerel yatırımcılardan kaynak sağlarken, gelişme aşamasında; iç nakit akışı, banka kredisi, özsermaye, birincil halka arz ve leasingten kaynak sağlar. Olgunluk aşamasında ise ikincil pay teklifi, hisse senedi satışı, banka kredisi, değerli evrak yada leasing ile kaynak sağlar. Sıra Sizde 2 Özkaynak ile finansmanın avantajları; Banka kredisi alırkenki teminat gibi herhangi bir teminat gerektirmemesi, girişimcinin kişisel bir yükümlülük altına girmemesi, düzenli bir nakit 141 www.hedefaof.com teknik destek vermektedir. Ulusal Ajans, Hayat Boyu Öğrenme, Leonarda Da Vinci ve Erasmus gibi çeşitli programlarla girşimcilere finansal destek sağlamada AB fonlarının kullanılması hakkında eğitim hizmeti vermektedir. Kosgeb Faaliyet Raporu (2010). http://www.kosgeb.gov.tr/Pages/UI/Baskanligimi z.aspx?ref=23, Erişim tarihi: 13.01.2012. Kuğu, T.D. (2004); “Finansman Yöntemi Olarak Risk Sermayesi”, Yönetim ve Ekonomi, Cilt: 11 Sayı: 2, s: 141–153. Luecke, R. (2010). Girişimcinin El Kitabı İstanbul, İş Bankası Kültür Yayınları, Çev: Ümit Şensoy. Yararlanılan Kaynaklar Akdemir, A. (1999). İşletme Bilimine Giriş. Eskişehir, Birlik Ofset Okka, O. (2009). Finansal Yönetim Teori ve Çözümlü Problemler, 3. Baskı, Ankara: Nobel Yayın Dağıtım. Akkaya, Cenk ve İçerli, M. Yılmaz (2001). “Kobi’lerin Finansal Problemlerinin Çözümünde Risk Sermayesi Finansman Modeli”, Dokuz Eylül Üniversitesi SBE Dergisi, Cilt: 3 Sayı: 3. Preston. S .L. (2007). Angel Financing For Entrepreneurs: Early Stage Funding For Long-Term Success, John Wiley & Sons. Akgüç, Ö. (1998). Finansal Yönetim, 7. Baskı, İstanbul: İ.Ü. İşletme Fakültesi Muhasebe Enstitüsü. Sayılgan, G. (2006). İşletme Finansmanı, 2. Baskı, Ankara: Turhan Kitabevi. Steven, R. (2009). Entrepreneurial Finance, McGraw-Hill 2nd Edition. Ay, Sema (2008). Risk Sermayesi ve Kobi’lerin Finansmaninda Risk Sermayesini Önemi PARADOKS, Ekonomi, Sosyoloji ve Politika Dergisi, (e-dergi), http://www.paradoks.org, ISSN 1305-7979, Yıl: 4 Sayı: 2. Uçkun, N. (2009). “KOBİ’lerin Finansal Sorunlarına Melek Sermaye Çare Olabilir mi?”, Muhasebe ve Finansman Dergisi (MUFAD), sayı: 41, Ocak 2009, s. 121–131. Aydın, N., Başar, M., Coşkun, M. (2009). Finansal Yönetim, Ankara: Detay Yayıncılık. Uluyol, Osman (2008). "Girişimcilikte Alternatif Bir Finansman Modeli Olarak Melek Finansman Yöntemi", Girişimcilik Ve Kalkınma Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 2, Ss. 43-68. Ç.O.M.Ü., Biga İ.İ.B.F. CEYLAN A. (2002). Finansal Teknikler, Bursa: Ekin Kitabevi. Ceylan, A. ve Korkmaz, T. (2008). İşletmelerde Finansal Yönetim, 10.Baskı, Bursa: Ekin Yayın Dağıtım. Üner, M. (2008). Genel İşletmecilik, Ankara, Detay Yayıncılık. Damodaran, A. (2001). Corporate Finance (2nd Edition), John Wiley& Son Inc. Tekin, M. (2004). Girişimcilik ve Küçük İşletme Yöneticiliği, Ankara 4. Baskı. Ercan, M. K. ve Ban, Ü. (2008). Finansal Yönetim, Ankara: Gazi Kitabevi. Tutar, H. ve Küçük, O. (2003). Girişimcilik ve Küçük İşletme Yönetimi. Ankara: Seçkin Yayıncılık. Erdoğan, B. Zafer, Develioğlu, K. ve Büyük, K. (2006), Kobiler: İşleyiş, Sorunlar ve Çözüm Önerileri (Çinicilik Sektöründe Bir Uygulama), Ekin Yayınevi, Bursa. Yiğit, M. ve Ü. Güner (2008). "Türkiye' de Dış Ticaret ve Girişimcilik Perspektifinde Risk Sermayesi" Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S.19. İpekten, O. Berna (2006). “Risk Sermayesi Finansman Modeli”, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Cilt: 7, Sayı: 1, ss: 385-408. http://www.eximbank.gov.tr http://www.sanayi.gov.tr http://www.halkbank.com.tr İSO (2010). Ekonomik Durum TespitAnketi Sonuçları 2011-1. www.iso.org.tr Erişim: 12.01.2012. www.kobifinans.com.tr www.abigem.org.tr Kalkınma Ajansları Faaliyet Raporu (2010). T.C Kalkinma Bakanliği Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdürlüğü. http://www.ua.gov.tr Karapınar, A. ve Zaif, F (2009). Finansal Analiz, Ankara: Gazi Kitapevi. http://www.eureka.org.tr http://www.tubitak.gov.tr http://www.fka.org.tr 142 www.hedefaof.com www.hedefaof.com 6 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Finansal yapı ve sermaye yapısı kavramlarını ifade edebilecek, Yabancı kaynak ve öz kaynak finansman kaynaklarının temel özelliklerini açıklayabilecek, Halka açılmanın nedenlerini, işletmelere faydalarını ve getirdiği yükümlülükleri tartışabilecek, Halka arz sürecinin aşamalarını açıklayabilecek, bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Yabancı kaynak Kaldıraç Özkaynak Halka açılma Finansal yapı Halka arz Sermaye maliyeti Kotasyon Finansal risk İçindekiler Giriş Finansal Yapı Yabancı Kaynak Finansmanı Özkaynak Finansmanı Halka Açılma Halka Arz Süreci 144 www.hedefaof.com Alternatif Finansal Kaynaklar ve Halka Açılma GİRİŞ İşletmeler faaliyetlerini sürdürebilmek için nakit, stoklar, binalar ve makinalar gibi çeşitli varlıklara sahip olmak zorundadır. İşletmeler varlıklarını kısa vadeli yabancı kaynaklar, orta veya uzun vadeli yabancı kaynaklarla veya özkaynaklarla finanse etmektedir. İşletmelerin finansman alternatifleri işletmeler için farklı düzeyde risk ve maliyete sahiptir. Halka açılma yoluyla işletmeler özkaynak finansmanı sağlamakta, büyümek ve karlı yatırımlarını gerçekleştirmek amacıyla ihtiyaç duydukları fonları sermaye piyasasından temin etmektedir. Halka arz işletmeler için çeşitli faydalar ve yükümlülükler sunan bir finansman yöntemidir. FİNANSAL YAPI İşletmenin finansal yapısı, işletmenin bilançosunun sağ tarafında yer alan kalemlerin karması olarak tanımlanabilir. İşletmenin finansal yapısı, temelde, işletmenin varlıklarını ne ölçüde yabancı kaynaklarla, ne ölçüde öz kaynaklarla finanse ettiğine bağlı olarak şekillenmektedir. İşletmenin sermaye yapısı ise, işletmenin kullandığı uzun vadeli fonları ifade etmektedir. Finansal Yapı-Kısa Vadeli Borçlar = Sermaye Yapısı Finansal yapı tasarlanırken şu soruların yanıtlanması gerekmektedir: • İşletmenin finansal kaynaklarının vade bileşimi nasıl olmalıdır? Diğer bir deyişle toplam finansman kaynaklarının ne kadarı kısa vadeli ne kadarı uzun vadeli olmalıdır? • İşletmenin finansman kaynaklarının ne kadarı yabancı kaynaklardan, ne kadarı öz kaynaklardan oluşmalıdır? İşletmenin finansal kaynaklarının vade yapısı, büyük ölçüde sahip olduğu varlıklardan etkilenmektedir. Prensip olarak varlıkların ve finansal kaynakların vadelerinin uyumuna dikkat edilmelidir. • Bilançoda duran varlıklar kalemi ile gösterilen sermaye yatırımları, uzun vadeli, yani kalıcı finansal kaynaklarla finanse edilmelidir. • Dönen varlıkların kalıcı kısmı da kalıcı finansal kaynaklarla fonlanmalıdır. • Dönen varlıkların geçici bölümü geçici kaynaklarla, yani kısa vadeli boçlarla finanse edilmelidir. İşletmenin finansal yapısı, işletmenin hisse senedi fiyatını maksimize edecek şekilde, diğer bir deyişle, işletmenin sermaye maliyetini minimize edecek şekilde oluşturulmalıdır. 145 www.hedefaof.com Finansal Kaldıraç İşletmenin aşırı borçlanması iflas riskinin artmasına neden olabilir. İşletmenin gereğinden az borçlanması ise, borcun kaldıraç etkisinden faydalanma fırsatının kaçırılmasına neden olabilir. Bu durumda da, işletmenin hisse senedi, olması gereken fiyatın altında kalabilir. Finansal kaldıraç, işletmenin varlıklarının bir kısmının hissedarların getirilerinin arttırılması amacıyla sabit maliyetli finansal kaynaklarla finanse edilmesidir. Borç veya imtiyazlı hisse senedi ile finansman, sabit maliyete sahiptir. Tahvil ve benzeri finansal araçlarla borçlanma durumunda sabit faiz ödemesi, imtiyazlı hisse senetlerinde ise sabit kar payı ödemesi söz konusudur. Kaldıraç etkisi ile, işletmenin faaliyet karındaki değişimler, işletmenin hisse senedi başına düşen karına etkisi büyüyerek yansımaktadır. Kaldıraç etkisi, borcun vergi avantajından kaynaklanmaktadır. İşletme, faaliyet karından öncelikle faiz ödemelerini yapmakta, daha sonra kalan tutar üzerinden vergi ödemektedir. Ancak, finansal kaldıraç finansal riski beraberinde getirmektedir. Nitekim, faaliyet karındaki düşüşler, hisse senedi başına düşen karda daha büyük bir düşüşe yol açacaktır. YABANCI KAYNAK FİNANSMANI Yabancı kaynak finansmanı, vadelerinde geri ödenmek üzere ödünç alınan fonlardan oluşmaktadır. Yabancı kaynak finansmanı genellikle aşağıdaki unsurları içermektedir: • Vade • Ana para geri ödemesi • Faiz ödemeleri • Kaldıraç etkisi • Vergi avantajı • İşletmenin karından ve iflas durumunda işletmenin varlıklarından öncelikli hak talebi Gerek banka kredilerinin, gerek tahvil ve benzeri borçlanmaya dayalı menkul kıymetlerin maliyetleri ve avantajları halka açılma olasılığını etkilemektedir. Yabancı kaynak kullanımının görece dezavantajları işletmenin koşullarına bağlıdır. Başlangıç aşamasındaki işletmeler ilk yıllarda nakit yaratamazlarsa faiz ödemelerinde zorlanabilirler. Öte yandan, karları istikrara kavuşmuş olgun işletmeler kaldıraç etkisinden faydalanabilirler. Yabancı kaynak veya öz kaynak kararı, finansal piyasaların türüne ve gelişmişlik düzeyine de bağlıdır. Bankacılık sisteminin baskın olduğu ekonomilerde işletmeler halka açılmak yerine banka kredisi kullanmaya daha yatkındır. İşletmenin iflas etmesi durumunda, öncelikle işletmeye borç verenler haklarını alır. Daha sonra imtiyazlı hisse senedi sahipleri, en son da adi hisse senedine sahip olanlar haklarını alır. Kısa Vadeli Yabancı Kaynaklar Kısa vadeli yabancı kaynaklar, vadesi 1 yıl veya 1 yıldan daha kısa olan fonları kapsamaktadır. Başlıca kısa vadeli finansal kaynaklar şunlardır: • Ticari krediler • Kısa vadeli banka kredileri • Finansman bonosu • Faktoring 146 www.hedefaof.com Ticari Krediler İşletmenin ma ve hizmet satın aldığı tedarikçileri, işletmeye, ilgili ödemelerinde vade tanıyabilmektedir. Dolayısıyla, ticari krediler, işletmenin faaliyetleri esnasında kendiliğinden ortaya çıktmaktadır. İşletmenin mal ve hizmet alımlarından kaynaklanan yükümlülükleri bilançoda satıcılar hesabında izlenmektedir. İşletmelerin ticari kredilerinin hacmi satıcıları ile olan ticari ilişkilerine, satıcıların uyguladığı satış koşullarına, işletmenin kredibilitesine ve ticari kredinin görece maliyetine göre değişmektedir. Peşin satın almalarda uygulanan iskontoların daha avantajlı olduğu durumlarda, ticari krediler yerine peşin alımlar tercih edilebilir. Ticari kredi hacminin ve maliyetinin dikkatli bir şekilde yönetilmesi gerekir. Aksi takdirde ne gibi sonuçlarla karşılaşılabilir? Kısa Vadeli Banka Kredileri Kısa vadeli banka kredileri, ticari kredilerle birlikte en sık kullanılan kısa vadeli finansman kaynaklarından biridir. Zira, finansman bonosu ve tahvil gibi boçlanmaya dayalı menkul kıymet ihraç etmek, özellikle küçük işletmeler için maliyetli bir yöntemdir. Ayrıca, bankacılık sistemine dayanan ekonomilerde borçlanmaya dayalı menkul kıymetlerin işlem gördüğü piyasalar yeterince gelişmemiştir. Daha da önemlisi, üç temel nedenden ötürü, banka kredileri küçük ve riskli işletmeler için daha cazip sözleşme şartları sunabilmektedir: • Bankaların tarama ve izleme işlevi Bankalar, tahvil yatırımcılarına göre bilgi üretiminde ölçek ekonomilerinden faydalanma fırsatına sahip olduğundan, işletme seçiminde yanlış seçim yapma riski bankalar için daha düşüktür. Bu nedenle ve bankaların kredileri izleme işlevi sayesinde bankalar işletmelere daha uygun maliyetlerde fon sağlayabilmektedir. • Tasfiye kolaylığı İşletmelerin sıkıntıya düşmesi durumunda işletmenin tasfiyesi, çok sayıda tahvil yatırımcısının olduğu duruma göre daha kolay olduğundan riskli işletmelerin finansmanı kolaylaşmaktadır. • İşletmenin itibarının onaylanması Banka kredilerinin tahsisi, işletmenin itibarının onaylanması anlamına gelmektedir. İşletmeler, daha sonra alternatif finansman yöntemlerine daha rahat ulaşabilmektedir. Bu durum, işletmenin halka açılması durumunda hisse senedi fiyatına da olumlu yansımakta ve özsermaye maliyeti de düşmektedir. İşletmeler bankalardan kredi kullanmak için kredi talebinde bulunduklarında, bankalar tarafından kredibiliteleri değerlendirilmekte ve işletmelere, ihtiyaçlarına uygun vadelerde ve kredibilite düzeylerine göre belirlenen koşullarda kredi tahsis edilebilmektedir. İşletmelerin kredibilitesi, ortakların güvenirliğine, yönetimin kalitesine, işletmenin finansal yapısına, işletmenin nakit yaratma potansiyeline, yatırımlarının karlılık potansiyeline, işletmenin faaliyet gösterdiği sektörün durumuna ve ekonomik koşullara göre değerlendirilmektedir. İşletmelerin kredibilitesi banka kredilerinin maliyetini nasıl etkileyebilir? Finansman Bonosu İşletmelerin kısa vadeli finansman ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik çıkarılan borç senetleri olan finansman bonolarının vadeleri genellikle 3 ay ila 1 yıl arasındadır. 147 www.hedefaof.com Factoring İşletmelerin kredili satışlarından doğan veya doğacak alacaklarının bir aracı kuruma (faktoring şirketi) devredilmesi ve bunun karşılığında alacakların vadesinden önce finansman sağlanması ve tahsilat hizmetlerinin alınmasıdır. Orta ve Uzun Vadeli Yabancı Kaynaklar Vadeleri 1 ila 10 yıl olan yabancı kaynaklar, orta ve uzun vadeli olarak tanımlanabilir. Orta ve vadeli fon kaynakları genellikle belli bir plana göre taksitler halinde ödenmektedir. Başlıca orta ve uzun vadeli finansal kaynaklar şunlardır: • Orta ve Uzun Vadeli Banka Kredileri • Yatırım Malları Kredileri • Leasing • Tahvil Orta ve Uzun Vadeli Banka Kredileri Bankaların fon kaynakları yeterli seviyelerde değilse, bankalar daha çok kısa vadeli kredilere yönelmektedir. Yatırım Malları Kredileri Bina, makina ve arsa gibi sabit varlık yatırımlarının satın alınmasında satıcılar tarafından işletmelere tanınan vadeli ödeme olanakları yatırım malları kredileri kapsamındadır. Leasing Leasing (finansal kiralama), bir yatırım malının mülkiyeti finansman sağlayacak leasing şirketinde kalacak şekilde, belirlenen kiralar karşılığında kullanım hakkının kiracıya verilmesini ve sözleşmede belirtilen sözleşme süresi sonunda mülkiyetinin kiracıya sembolik bir değer karşılığında geçmesini sağlayan bir finansman yöntemidir. Tahvil Özel sektörde faaliyet gösteren anonim şirketler tarafından ihraç edilen borçlanma senetleri olan tahvillerin vadeleri en az iki yıldır. Sabit veya değişken faizli olarak ihraç edilebilen tahvillerin kupon (faiz) ödemeleri yılda 1,2 ya da 4 defa olabilmektedir. Tahviller, elinde bulunduran için alacaklılık hakkı doğuran ve düzenli aralıklarla faiz geliri getiren menkul kıymetlerdir. ÖZ KAYNAK FİNANSMANI İşletmeler hisse senedi ihraç ederek sermaye sağlamaktadır. Hisse senedini satın alan yatırımcılar işletmenin ortağı olmakta ve kardan pay almaktadır. İşletmeler, net karlarından yatırımcılara kar payı (temettü) ödemesi yapabilmektedir. Hiçbir taahhütname imzalamadan yalnızca portföy yatırımı yapan bir yatırımcının satın aldığı ve bedelini ödediği hisse senetlerinden dolayı mali sorumluluğu sınırlıdır. Yatırımcının yüklendiği risk, işletmenin iflası halinde hisse senetlerine yatırdığı fonların, öncelikle işletmeye borç finansmanı sağlayan kreditörlerin haklarının ödenmesinde kullanılmasıdır. Özellikle büyümek ve yeni projelerini finanse etmek işletmeler için pozitif nakit akışları can damarı gibidir. İşletmeler, içsel olarak faaliyetlerinden nakit yaratabilecekleri gibi dışsal kaynaklardan da nakit yaratabilirler. 148 www.hedefaof.com İşletme faaliyetlerinden elde edilen karların dağıtılmayıp işletmede bırkılması ve özkaynaklara eklenmesi yoluyla elde edilen finansmana otofinansman adı verilmektedir. Otofinansman fonları nakit veya nakit olmayan fonlardan oluşabilir. Yeni kurulan işletme ve girişimlerin çoğu, sermaye ihtiyaçlarının tamamını karşılayabilecek kadar gelir elde edemediklerinden dışsal kaynaklara başvurmaktadır. Sermaye sağlanabilecek dışsal kaynaklar şunlardır: • Risk sermayesi şirketleri • Melek Yatırımcılar • Halka açılma ve sermaye piyasalarında hisse senedi ihracı (halka arz) Sermaye piyasalarından halka arz yoluyla görece ucuz ve geniş bir sermaye havuzuna erişmek bu tür işletmeler için cazip bir seçenek olabilir. HALKA AÇILMA Halka açılan işletmeler borsaya kote olmakta ve halka açık borsa şirketi haline gelmektedir. Kotasyon, menkul kıymet borsalarında sürekli işlem görmesi talep edilen sermaye piyasası araçlarının ilgili şartları (kotasyon kriterleri) taşımaları durumunda ilgili pazar listesine kayıt edilmesi ve işlem görmesinin kabul edilmesidir.. Halka Açılmanın Nedenleri İşletmeler çeşitli nedenlerle halka açılarak özkaynak finansmanı temin etmeye karar vermektedir: Finansman Özellikle kredi krizlerinin yaşandığı dönemlerde küçük ve riskli işletmeler sermaye kıtlığından etkilenmektedir. Genellikle gelişmiş ülkelerde teknolojiye dayalı faaliyet gösteren yeni şirketler finansman kısıtlarından kurtulmak amacıyla halka açılmayı tercih edebilmektedir. 149 www.hedefaof.com Yüksek borçluluğa sahip işletmeler de banka kredilerini genişletemediklerinde halka açılma yoluna gidebilmektedir. Yine, finansman kısıtları bağlamında, halka arzla büyük miktarda sermaye elde eden işletmelerin daha az sermaye elde edenlere göre satışlarını, varlıklarını ve işgücünü arttırdıkları gözlenmektedir. Halka arzla beraber likit hale gelen hisse senetleri, yabancı kaynak kullanımlarında teminat olarak gösterilebilir ve daha uygun şartlarda borçlanabilir. İşletmeler, mevcut ortaklarının rüçhan haklarını kısmen veya tamamen kısıtlamak suretiyle gerçekleştirebilecekleri ikincil halka arzlar ile yeni finansman imkânı bulabilir. Hisse senedinin fiyatı işletmenin değeri hakkında bilgi sağladığı için ilave finansman olanaklarına erişimi kolaylaştırmaktadır, zira hisse senedi fiyatı, çeşitli kaynaklardan bilgi toplamanın uygun maliyetli bir yoludur. Halka arzla beraber güçlenen özkaynak yapısı, şirketlerin daha düşük maliyetlerle borçlanmasına olanak sağlamaktadır. İşletmenin finansal kurumlarla pazarlık gücü artmakta ve alternatif finansal kaynaklarla birlikte sermaye maliyeti düşebilmektedir. Rekabet Ortamı Halka açılma kararının stratejik yönü bir kaç faktöre bağlıdır: • İşletmenin ve rakiplerinin rekabetteki konumu • İşletmenin finansal durumu • İşletmenin faaliyet gösterdiği sektörün durumu Rekabet ortamının özelliklerinin ortaya konması, halka açılma kararının analizinde önemli bir adımdır. Rekabet, sektörün ne derece yeni olduğuna, büyüme hızına, istikrar ve olgunluğuna bağlıdır.Sektörün yaşam döngüsü, konsantrasyonu ve ürün çeşitlendirme derecesi rekabetin doğasını belirlemektedir. Sektörün Yaşam Döngüsü Sektörün yaşam döngüsü genellikle 4 aşamada incelenmektedir: • Doğuş (kuruluş) • Büyüme • Olgunlaşma • Gerileme Konsantrasyon Yüksek konsantrasyona sahip sektörlerde az sayıda büyük işletmeden oluşmaktadır. Tam rekabet piyasasında ise çok sayıda küçük işletme yer almaktadır. Bu iki ucun oratsında yer alan seviyede ise büyük ve küçük işletmeler rekabet etmekte ve pazarda baskın bir lider bulunmamaktadır. Ürün Çeşitlendirme Ürünlerin eşdeğer olmaması ve çeşitlendirilmesi işletmelere Pazar gücü sağlamaktadır. Homojen ürünlerin satıldığı pazarlarda ise fiyat rekabeti nedeniyle karlılıklar düşmektedir. Pazarlama Halka açılma kararı pazarlama stratejisinin bir parçası olabilir. Halka arzın pazarlama açısından hedefleri şunlar olabilir: 150 www.hedefaof.com • Yeni pazarlara girmek Farklı ülkelerde kote olmanın nedeni global pazarlama ve üretim faaliyetlerini kolaylaştırmak olabilir. • Markalaşmak Halka arz medyanın ilgisini çektiğinden halka arzın kendisi bir pazarlama aracına dönüşmektedir. • İşgücü piyasaları Halka arzla artan kurumsal itibar sayesinde çekilmesi mümkün olabilir. başarılı çalışanların ve yöneticilerin işletmeye Halka Açılmanın İşletmelere Faydaları Halka açılan işletmeler başta büyümek ve yatırımlarını finanse edebilecek fonları temin etmek olmak üzere halka arzla beraber çeşitli faydalara erişebilmektedir. Finansman Temini İşletmeler hisse senetlerini halka arz ederek diğer finansman alternatiflerine göre daha uzun vadeli ve görece daha ucuz kaynaklara erişebilmektedir. Likidite Piyasadaki arz ve talep doğrultusunda şirketin hisselerinin borsada satılabilmesi, hissedarlara önemli bir likidite imkanı sunmaktadır. İMKB (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) her iş günü açık olduğundan şirketin hisse senetlerinin her zaman bir likiditesi bulunur. Kredibilite, İtibar ve Tanıtım • Hisse senetlerinin organize bir Pazar olan borsada işlem görmesi, şirketlerin tedarikçileri ve finansal kurumlar gibi kreditörleri nezdindeki kredibilitesini arttırmaktadır.. • Halka açılma, şirketin tedarikçileri, müşterileri, çalışanları ve diğer paydaşları ile ilişkilerindeki şeffaflığı ve karşılıklı güveni pekiştirerek kurumsal itibarını güçlendirmektedir. • Belirli aralıklarla Kamuyu Aydınlatma Platformu, borsa ve yatırım-araştırma şirketlerince yayınlanan şirket bilgi ve verileri, şirketlerin ulusal ve uluslararası çapta tanınırlığını artırmaktadır. • İMKB’de işlem gören şirketlerin daha sık medyada alması, halka açık işletmelere maliyetsiz olarak tanıtım imkânı sağlamaktadır. • Hisse senetlerinin işlem görmeye başlaması ile birlikte, şirketler yabancı ülkelerde de kolayca menkul kıymet ihraç edebilir veya yabancı işletmelerle stratejik ortaklıklar kurabilirler. Kurumsallaşma • Halka açılan işletmeler borsaya kote olmakla, Sermaye Piyasası Kurulu ve İstanbul Menkul Kıymetler Borsası tarafından incelemeye tabi olmaktadır. • Hisse senetlerinin işlem görmeye başlaması ile beraber işletmelerin finansal tabloları düzenli olarak bağımsız denetim kuruluşlarınca denetlenmektedir. • Halka açılan şirketler, kamunun aydınlatılması ilkesi çerçevesinde, yatırımcılarını ve diğer paydaşlarını ve kamuoyunu bilgilendirme yükümlülüklerini üstlenmektedir. • Halka açılma sayesinde halka açık şirketlerde kurumsallaşma süreçleri hızlanmakta ve yaşam süreleri uzamaktadır. Özellikle, ömürleri sınırlı olan aile şirketlerinin sürdürülebilirlik riski azalmaktadır. 151 www.hedefaof.com Aile şirketlerinin halka açılmaları durumunda, kurumsallaşmaları meler daha hızlı gerçekleştirilebilecek ve şirketlerin varlığı korunarak sonraki nesillere geçmeleri sağlanabilecektir. Halka Açılmanın İşletmelere Getirdiği Yükümlülükler Halka açılan işletmeler çeşitli faydalara erişmekle beraber, çeşitli yükümlülükleri de üstlenmek zorunda kalmaktadır. Kamunun Aydınlatılması ve Şeffaflık Halka arz süreci sonrasında şirketler yapmak zorunda oldukları raporlamalar ile daha önce kamuoyunda açıklamadıkları bazı operasyonel ve finansal bilgileri de kamuoyu ile paylaşmak durumunda olacaktır. Şirketlerin şeffaflık gereği hissedarları ve kamuoyu ile paylaşacakları bilgileri değerlendirirken aynı zamanda ticari bir sır olarak nitelenebilecek bilgileri de değerlendirmeleri gereklidir. Bazı bilgilerin kamuya açıklanması işletmenin rekabet gücünü ve rekabetteki konumunu etkileyebilir. 3 tür bilgi halka açılma kararını etkileyebilir: • Ürün teknolojisi İşletmeler, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin sonuçlarını ve yeni ürün tasarımına ilişkin bilgileri gizli tutmaya çalışır. Rakiplerin üretim teknolojisini veya süreçlerini taklit etmesinin engellenmesi durumunda etkin ürün çeşitlendirmesi ve düşük üretim maliyetleri sayesinde rekabet üstünlüğü elde edilebilir. • Piyasa koşulları Yeni pazarlara girişin cazibesi kar fırsatlarına bağlıdır. Halka açık olmayan bir işletme piyasanın potansiyel büyüklüğü ve müşteri talebine ilişkin bilgileri açıklamak zorunda olmadığından, geçici bir avantaj elde etmektedir. Özellikle, yeni sektörlerde rakiplerin pazara girişini önlemek isteyen işletmelerin halka açılması gecikebilmektedir. • İşletme içi faaliyetler Halka açık olmayan işletmelerde işletmenin finansal durumu, faaliyetlerinin etkinliği, müşterileri ve stratejik ortakları ile ilgili bilgiler gizli kalmaktadır. Böylece rakiplerin işletmenin güçlü ve zayıf yönlerini öğrenmesinin önüne geçilmektedir. 152 www.hedefaof.com Yatırımcı İlişkileri Finansal raporlama ve yatırımcı ilişkileri sunumları şirket yöneticilerinin aktif katılımını gerektiren faaliyetlerdir. Bu raporların hazırlanması ve kamuoyu ile paylaşılması zaman isteyen ve maliyet içeren unsurlardır. Halka Arzların Ekonomiye Faydaları İhraççı işletmelere sağladığı faydaların yanısıra halka arzlar ülke ekonomisi için de aşağıdakiler gibi çeşitli faydalar yaratmaktadır: • Sermaye piyasalarının gelişmesi • Yeni kurulan işletmelere sermaye aktarımı sayesinde yeni teknoloji kullanımının teşvik edilmesi • Tasarrufların sermaye piyasalarına kanalize edilmesi sayesinde ekonomik büyümenin hızlanması Halka açılan şirketlerin hisselerini satın alan yatırımcıların ne gibi talepleri olabilir? İşletme yönetimi bu talepleri nasıl karşılayabilir? HALKA ARZ SÜRECİ Halka arz, hisse senetlerinin çok sayıda ve önceden bilinmeyen yatırımcılara çağrı ve ilan yoluyla satışı olarak tanımlanabilir. Halka arz, yatırımcıların bir anonim ortaklığa katılmaya veya kurucu ortak olmaya davet edilmesini ve hisse senetlerinin borsalarda devamlı işlem görmeye başlamasını veya sermaye artırımı kapsamında hisse senetlerinin satışını kapsamaktadır. Tipik bir halka arz sürecinde ve sonrasında işletmeler aşağıdaki evrelerden geçmektedir: Değerlendirme ve Halka Arz Kararı Şirket yönetiminin piyasa koşullarını, şirketin durumunu, finansman ihtiyacını, alternatif finansman kaynaklarının avantaj ve deazavantajlarının ve halka arzın maliyetlerini değerlendirdiği evredir. Halka arzın şirketlere getirdiği avantajlarla birlikte katlanılması gereken bazı maliyetler bulunulmaktadır: • Aracı kuruluşlara ödenen ücretler • SPK (Sermaye Piyasası Kurulu) ve İMKB (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) gibi finansal kuruluşlara ödenen çeşitli ücretler • Halka arz öncesinde ve sonrasında ödenen sürekli bağımsız denetim, tanıtım ve diğer danışmanlık giderleri Halka Arza Hazırlık Borsa ve Sermaye Piyasası Kurulu’nun kote olma ile ilgili şart koştuğu aracı kurumun ve bağımsız denetim şirketinin seçimi ile zaman çizelgesinin hazırlanması gibi ön hazırlıkların yapıldığı evredir. • Şirket içi çalışma grubunun oluşturulması • Aracı kurumun ve danışmanların seçimi • Finansal tabloların hazırlanması ve bağımsız denetim şirketinin seçimi 153 www.hedefaof.com • Genel Kurul kararı ve esas sözleşme değişikliği • Halka arz fiyatının belirlenmesi • Başvuru için gerekli belgelerin hazırlanması Şirketin büyüklüğü, faaliyet gösterdiği sektör ve yapısı, Borsa'ya açılma sürecinde kullanılan yöntem, piyasa yapısı gibi çok çeşitli faktörlerden etkilenen halka arz sürecinin uzunluğunun tam olarak belirlenmesi zor olmakla beraber, aşağıda örnek r zaman çizelgesi yer almaktadır. Prosedür 1.Hafta 2.Hafta 3.Hafta 4.Hafta 5.Hafta 6.Hafta 1 2 3 4 5 6 7 1 2 3 4 5 6 7 1 2 3 4 5 6 7 1 2 3 4 5 6 7 1 2 3 4 5 6 7 1 2 3 4 5 6 7 SPK ve İMKB’ye Müracaat SPK ve İMKB İncelemeleri SPK Kaydına Alınma İzahnamenin Tescili İzahname ve Sirküler ilanı Talep Toplanması Satış Sonuçlarının İMKB’ye Verilmesi Borsa Yönetim Kurulu’nun Nihai Kararı Borsa’da İşlem Görmeye Başlanması Kaynak: http://www.imkb.gov.tr/initialpublicoffering/IPOs/IPO_StockMarket/IPOTimetable.aspx Halka Arz Bu evrede aşağıdaki etkinlikler gerçekleştirilmektedir: • İMKB (İstanbul Menkul Kıymetler Borsası) ve SPK’na (Sermaye Piyasası Kurulu) Başvuru • Şirket Tanıtım Faaliyetleri • SPK ve İMKB Şirket İncelemeleri ve Kurul Kaydına Alınma ve İlgili Pazarın Belirlenmesi • Hisselerin Halka Arzı ve Satış Sonuçlarının Bildirilmesi • Borsa Kotuna Alınma ve İşlem Görme Şirketlerin hisse senetlerini halka arz etme şekli, farklı koşullara bağlı olarak değişebilmektedir. Anonim ortaklıkların hisseleri üç yöntemle halka arz edilebilir: • Mevcut hissedarların hisselerinin halka arzı • Sermaye artırımı yolu ile halka arz • Her iki yöntemin uygulanması ile halka arz 154 www.hedefaof.com Hisselerin satışında ise talep toplama, talep toplamadan satış ve borsada satış yöntemlerinden uygun olanı kullanılmaktadır. • Talep Toplama Yöntemi Sabit fiyatla talep toplayarak veya fiyat teklifi yoluyla talep toplayarak gerçekleştirilir. Sabit fiyatla talep toplamada teklifler belirlenen bir fiyat üzerinden toplanır. Fiyat teklifi yolu ile talep toplamada asgari bir satış fiyatı veya fiyat aralığı belirlenir. Asgari satış fiyatının üzerindeki veya fiyat aralığındaki teklifler toplanır. • Talep Toplamaksızın Satış Yöntemi Bu yöntemde hisse senetleri yatırımcılardan talep toplanmadan belirli bir fiyat belirlenerek halka arz edilmektedir. Bu yöntem, diğer yöntemleri kullanma zorunluluğu olmayan şirketler tarafından uygulanabilir. • Borsada Satış Yöntemi Bu satış yöntemi ile şirketler hisselerini İMKB’de birincil piyasada halka arz edebilirler. İMKB yönetimi şirketin borsada işlem görme başvurusu ile beraber borsada birincil piyasada halka arz başvurusunu da değerlendirmektedir. İşlem Görme Sonrası Bu evre, şirketin hisselerinin halka arzından sonra bağımsız denetim, kamuoyunu aydınlatma, yatırımcı ilişkileri ve diğer yükümlülüklerini yerine getirdiği evredir. Şirketlerin hisse senetlerinin, halka arz çalışmalarının tamamlanarak borsada işlem görmeye başlamasından sonra yerine getirilmesi gereken yükümlülükler aşağıdaki gibidir: • Bağımsız Denetim Yükümlülüğü Hisse senetleri borsada işlem gören şirketlerin yıllık ve sınırlı bağımsız denetimden geçmiş altı aylık ara döneme ait finansal tablo ve dipnotlarının belirli süreler içerisinde İMKB ve kamuoyuyla paylaşılması gerekmektedir.Bu yükümlülük belirlenen süre içerisinde yerine getirilmediği veya SPK’dan ek süre izni alınmadığı durumlarda şirketin hisselerinin işlem sırası geçici olarak kapatılmaktadır.b • Kamuoyunu Aydınlatma Yükümlülüğü Borsada işlem gören şirketler yatırımcı kararlarını etkileyebilecek bilgilerin kamuoyuna zamanındaaçıklanmasından sorumludur. İMKB bir şirketin fiyatında olağandışı fiyat hareketi oluştuğunda şirketten fiyatları etkileyebilecek gelişmelerle ilgili bilgi talep etmektedir. Şirket yöneticileri ve diğer sorumlular verilen bilgilerden dolayı yükümlü tutulmaktadır. • Kurumsal Yönetim Yükümlülüğü Bu yükümlülük şirketlerin yönetim kurulları, ortakları ve diğer menfaat sahiplerinin arasındaki ilişkiyi ve tarafların şirket üzerindeki hak ve sorumluluklarını belirler. Bu kapsamda, şirketler yıllık faaliyet raporlarında ve internet sitelerinde Kurumsal Yönetim İlkeleri olan disiplin, şeffaflık, bağımsızlık, hesap verilebilirlik, sorumluluk, eşitlik ve sosyal sorumluluk konularına uyum konusunda beyanda bulunmaktadır. 155 www.hedefaof.com Halka arzla ilgili detaylı belgelere http://www.imkb.gov.tr/data/kilavuzlar/Halka%20Arz%20Seferberligi.pdf adresinden ulaşabilirsiniz. İMKB Hisse Senedi Piyasaları Halka arz edilen hisse senetlerinin Borsa’da işlem görebileceği iki piyasa bulunmaktadır: • Hisse Senetleri Piyasası (HSP) • Gelişen İşletmeler Piyasası (GİP) Borsa kotasyon şartlarını sağlayamayan gelişme ve büyüme potansiyeline sahip şirketlerin sermaye piyasalarından fon sağlamak amacıyla ihraç edecekleri menkul kıymetlerin işlem görebileceği ayrı bir piyasa olarak Gelişen İşletmeler Piyasası (GİP) kurulmuştur. 156 www.hedefaof.com Özet İşletmenin finansal yapısı, işletmenin bilançosunun sağ tarafında yer alan kalemlerin karmasıdır. İşletmenin varlıklarının finansmanında varlıkların ve finansal kaynakların vadelerinin uyumuna dikkat edilmelidir. İşletmenin finansal yapısı, işletmenin hisse senedi fiyatını maksimize edecek şekilde, diğer bir deyişle, işletmenin sermaye maliyetini minimize edecek şekilde oluşturulmalı ve yabancı kaynak ve özkaynak kullanımına karar verilmelidir. İşletmeler finansman, rekabet ve pazarlama temelli çeşitli nedenlerle halka açılarak özkaynak finansmanı temin etmeye karar vermekte ve borsaya kote olarak halka açık borsa şirketi haline gelmektedir. Halka açılan işletmeler başta büyümek ve yatırımlarını finanse edebilecek fonları temin etmek olmak üzere halka arzla beraber likidite, itibar ve kurumsallaşma gibi çeşitli faydalara erişebilmektedir. Halka açılan işletmeler kamunun aydınlatılması ve yatırımcı ilişkileri gibi çeşitli yükümlülükleri de üstlenmek zorunda kalmaktadır. 157 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım 1. İşletmenin bilançosunun sağ tarafında yer alan kalemlerin karmasına ne ad verilmektedir? 6. Aşağıdakilerden hangisi halka arz sürecinin temel aşamalarından biri değildir? a. Finansal yapı a. Değerlendirme ve halka arz kararı b. Sermaye yapısı b. Halka arza hazırlık c. Borç yapısı c. Halka arz d. Kısa vadeli borç yapısı d. İşlem görme sonrası e. Uzun vadeli borç yapısı e. İkincil halka arz 2. İşletmenin mal ve hizmet alımlarından kaynaklanan ticari kredileri bilançoda hangi kalemde izlenir? 7. Halka arzda uygulanacak hisse senedi satış fiyatı halka arzın hangi aşamasında belirlenmektedir? a. Banka kredileri a. Değerlendirme ve halka arz kararı b. Satıcılar b. Halka arza hazırlık c. Alıcılar c. Halka arz d. Stoklar d. İşlem görme sonrası e. Özkaynaklar e. İkincil halka arz 3. Aşağıdakilerden hangisi kısa vadeli yabancı kaynaklardan değildir? 8. Aşağıdakilerden hangisi Kurumsal Yönetim İlkelerinden biri değildir? a. Ticari krediler a. Şeffaflık b. Finansman bonosu b. Hesap verilebilirlik c. Tahvil c. SosyalSorumluluk d. Faktoring d. Eşitlik e. Kısa vadeli banka kredileri e. Karlılık 4. Aşağıdakilerden hangisi orta ve uzun vadeli yabancı kaynaklardan değildir? 9. Hisse senetlerinin çok sayıda ve önceden bilinmeyen yatırımcılara çağrı ve ilan yoluyla satışına ne ad verilir? a. Orta ve Uzun Vadeli Banka Kredileri a. Halka arz b. Yatırım Malları Kredileri b. Kotasyon c. Leasing c. Temettü d. Tahvil d. Risk sermayesi e. Hisse senedi e. Hiçbiri 5. Aşağıdakilerden hangisi işletmelerin kredibilitesini etkileyen unsurlardan biri değildir? 10. Aşağıdakilerden hangisi sermaye sağlanabilecek dışsal kaynaklardan biri değildir? a. Ortakların güvenirliği a. Melek Yatırımcılar b. Yönetimin kalitesi b. Risk sermayesi şirketleri c. İşletmenin nakit yaratma potansiyeli c. Halka arz d. İşletmenin finansal yapısı d. Otofinansman e. İşletmenin sermaye maliyeti e. Yatırım Malları Kredileri 158 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Yararlanılan Kaynaklar Büker S., Aşıkoğlu R., Sevil G (2007). Finansal Yönetim:Ankara 1. a Yanıtınız yanlış ise “Finansal Yapı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Keown ve diğerleri (2008), Foundations of Finance, Pearson. 2. b Yanıtınız yanlış ise “Yabancı Kaynak Finansmanı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Draho J. (2004). The IPO Decision, İngiltere http://www.imkb.gov.tr/data/kilavuzlar/Halka%2 0Arz%20Seferberligi.pdf 3. c Yanıtınız yanlış ise “Yabancı Kaynak Finansmanı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. www.spk.gov.tr 4. e Yanıtınız yanlış ise “Yabancı Kaynak Finansmanı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. PricewaterhouseCoopers Halka Arz Rehberi http://www.pwc.com/tr/tr/challenges/halkaarz rehberi/pdf/IPO.pdf 5. e Yanıtınız yanlış ise “Yabancı Kaynak Finansmanı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 6. e Yanıtınız yanlış ise “Halka Arz Süreci” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 7. b Yanıtınız yanlış ise “Halka Arz Süreci” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 8. e Yanıtınız yanlış ise “Halka Arz Süreci” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. a Yanıtınız yanlış ise “Halka Arz Süreci” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. d Yanıtınız yanlış ise “Halka Açılma” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde Yanıt Anahtarı Sıra Sizde 1 Aksi takdirde aşırı borçlanma ortaya çıkabilir ve işletmenin iflas riski artar. Ticari kredilerin maliyetinin farkında olunmaması sermaye maliyetinin artmasına neden olabilir. Sıra Sizde 2 İşletmelerin kredibilitesi banka kredilerinin maliyetini de etkilemektedir. Görece daha sağlam finansal yapıya ve daha düşük geri ödeme riskine sahip olduğuna inanılan işletmeler daha uygun koşullarda ve faiz maliyetleri ile kredi kullanabilmektedir. Sıra Sizde 3 Yatırımcılar, şirketin satış, karlılık ve pazar payında büyüme talep etmektedir. Şirket yöneticileri kısa dönemdeki karlılık beklentilerine ve uzun dönemli büyüme hedeflerine yönelik stratejileri dengelemelidir. 159 www.hedefaof.com 7 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; Melek Yatırımcılar kavramını açıklayabilecek, Risk sermayesinin özelliklerini ve ekonomiye katkılarını ifade edebilecek, Risk sermayesi çeşitlerini tanımlayabilecek, Risk sermayesi yatırım sürecinin aşamalarını açıklayabilecek, Risk sermayesi sektörünün faaliyetlerini tartışabilecek, bilgi ve becerilere sahip olabilirsiniz. Anahtar Kavramlar Risk sermayesi Değerleme Girişim sermayesi Halka arz Çekirdek sermaye Melek Yatırımcı İç verim oranı Sendikasyon Yatırımdan Çıkış İçindekiler Giriş Risk Sermayesi Melek Yatırımcılar Risk Sermayesinin Özellikleri ve Ekonomiye Katkıları Risk Sermayesi Çeşitleri Risk Sermayesi Yatırım Süreci Risk Sermayesi Sektörü 160 www.hedefaof.com Melek Yatırımcılar ve Risk Sermayesi GİRİŞ Risk Sermayesi, genellikle küçük ve halka açık olmayan işletmelerin kuruluşunu, genişlemesini, etkinliklerini sürdürmesini veya özkaynak yapısının değişmesini finanse etmeye yönelik gerçekleştirilen yatırımdır. Risk Sermayesi ile genellikle Risk Sermayesi örgütleri tarafından sağlanan fonlar kastedilmektedir. Ancak, Risk Sermayesi çeşitli kuruluşların yanı sıra, Melek Yatırımcılar adı verilen varlıklı bireyler tarafından da sağlanabilmektedir. Risk sermayesi yatırımı yapan kişi veya kuruluşlar, yatırım yaptıkları işletmelere sermaye desteği sağlayarak işletmelere ortak olmaktadır. Bu ünitede melek yatırımcılar ve risk sermayesi ile ilgili temel kavramlar sunulmaktadır. RİSK SERMAYESİ Girişim Sermayesi olarak da anılan Risk Sermayesinin amacı, büyüme potansiyeline sahip işletmelerin gelecekte büyük işletmeler haline gelmesidir. Risk Sermayesi, kimi zaman büyük şirketlerin satın alınması sürecinde de kullanılabilmektedir. Risk sermayesinin tarihi 15. Yüzyıla dayanmaktadır. 15. Yüzyılda Avrupalıların Hindistan ve Japonya gibi uzak ülkelere yaptıkları seferlerde varlıklı kimseler finansman sağlamıştır. İngiltere’de 18. Yüzyılda endüstri devriminin girişimcilerin bazı projeleri de varlıklı kimseler tarafından finanse edilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde 1950’li yıllarda risk sermayesi sektörü oluşmaya başlamış ve özellikle 1980’lerden itibaren hızla büyümüştür. Risk Sermayesi yatırımları özellikle aşağıdaki sektörlerde yoğunlaşmaktadır: • Bilgi teknolojileri • Tıbbi hizmetler ve araçlar • İletişim • Biyoteknoloji • Bazı perakendeciler MELEK YATIRIMCILAR Risk Sermayesi şirketleri için cazip olmayan küçük yatırımlar, melek yatırımcılar tarafından finanse edilmektedir. Melek yatırımcılar, özellikle yeni kurulan işletmelerin finansmanında en önemli finansman kaynaklarından biridir. Son araştırmalara göre melek yatırımcılar tarafından dünya çapında sağlanan sermaye miktarı, risk sermayesi sektörü tarafından sağlanan sermaye miktarının 11 katı kadardır. Yaklaşık 50.000 adet işletme, 50 milyar dolar civarında finansman imkanını melek yatırımcılar sayesinde sağlamıştır. Bu rakam ise yeni girişimlerinin finansmanında kullanılan sermayenin yaklaşık %70’ine denk gelmektedir. 161 www.hedefaof.com Risk sermayesi, özellikle son dönemlerde daha karlı yatırımlar yaratması beklenen girişimcileri kendilerine çekmekte zorlanmaya başlamıştır. Risk sermayesi şirketlerinin pazarlama faaliyetlerinde, işletme deneyimlerini paylaşmaktan uzaklaşıp finansman rollerine odaklanmaları, bu sonucun ortaya çıkmasında etkili olmaktadır. Oysa ki, interenet sağlayıcı şirketler başta olmak üzere çok sayıda işletmenin sermaye ihtiyacı küçük olduğundan, bu tür işletmeler kendileri ile daha fazla ilgilenen ve sermaye ihtiyaçlarını karşılayabilecek melek yatırımcılara başvurmaktadır. Melek Yatırımcılar başarılı bir yatırım kadar kişisel fırsatlar peşindedir. Yatırım yaptıkları alanda kişisel deneyime de sahiptirler ve şirketlerin yönetiminde aktif rol almak isterler. Melek Yatırımcılar firmalara değer katma amacına da sahip olduklarından, iş sahiplerinin Melek Yatırımcının vizyonları ile kendilerininkini örtüştürmeleri gerekir Risk Sermayesi şirketi, ilgilendiği şirkete ait sektör hakkında deneyimli olmayabilir, sadece işletmenin sağlayacağı geri dönüşe yoğunlaşmıştır. Melek Yatırımcı ise sıklıkla deneyim sahibidir ve yatırım yaptığı işletmeye bir taraftan katma değer sağlamaya çalışırken diğer taraftanda yatırımının büyümesine çalışır. 2010 yılında New York Times tarafından yayımlanan risk sermayesi uzmanlarının görüşlerine göre, risk sermayesi şirketlerinin genç girişimcilerin bulunması ve desteklenmesindeki rolleri küçülürken, melek yatırımcılar gibi alternatiflerin önemini artmaktadır. Harvard Business School akademisyenleri Josh Lerner ve William Kerr tarafından yapılan araştırmaya göre son yıllarda melek yatırımcılar tarafından desteklenen projeler en az 4 yıl daha uzun süre ile başarılı olmaktadır. Melek yatırımcılar, risk sermayesine göre işletmenin hayat döngüsünde daha erken aşamada finansman sağladıklarından daha yüksek riske maruz kalmaktadır. Buna rağmen, melek yatırımcılar risk sermayesinde kullanılan yönetime katılım gibi geleneksel denetim mekanizmalarını kullanmamaktadır. Melek yatırımcılar, girişimcileri işletmede yüksek ortaklık oranına sahip olmaya zorlayarak girişimcilerin çıkarlarını işletmenin performansına bağlamakta ve bu yolla işletmedeki çıkar çatışmasını engellemeye çalışmaktadır. Ayrıca, melek yatırımcılar risklerini azaltmak amacıyla yakın coğrafyalarda yatırım yapmak ve başka melek yatırımcılarla sendikasyonlar kurmak gibi yöntemlere başvurmaktadır. Resim 7.1: Dragon’s Den Türkiye Ekibi Kaynak: baybarsaltuntas.wordpress.com 162 www.hedefaof.com RİSK SERMAYESİNİN ÖZELLİKLERİ VE EKONOMİYE KATKILARI Risk Sermayesine, çoğunlukla, ürün çeşitlerinin arttırılması veya yeni pazarlara girilmesi gibi planlarla birlikte işletmelerin gelişim sürecinin kritik bir aşamasında gereksinim duyulmaktadır. Mevcut sermayedarlar veya potansiyel sermayedarlar ilgili yatırımları finanse edemeyecek durumda olabilirler ve bankalar da yüksek kredi riski nedeniyle işletmenin gereksinim duyduğu fonları sağlamaktan çekinebilirler. Risk Sermayesi yatırımları temelde 3 farklı yöntemin karması şeklinde finanse edilmektedir: • Adi hisse senetleri • İmtiyazlı hisse senetleri • Teminatsız krediler Teminatlı banka kredileri Risk Sermayesi midir? Neden? Risk Sermayesinin temel özellikleri arasında şunlar yer almaktadır: • Risk Sermayesi, işletmenin mevcut sermayedarları veya yöneticileri tarafından değil, işletme dışı bir yatırımcı tarafından gerçekleştirilen bir yatırımdır. • Risk Sermayesi, orta veya uzun vadeli bir yatırımdır. Risk sermayesi şirketlerinin çoğu 7 yıl içinde yatırımlarını nakde çevirmeyi planlar. • Risk Sermayesi yatırımı paradan ibaret olmayıp zaman ve emek de gerektirmektedir. • Risk Sermayesi sağlayan Risk Sermayesi şirketi, çoğunlukla yatırımlarını korumak ve geliştirmek amacıyla işletmenin yönetim kuruluna bir aday atayarak işletmeyle yakından ilgilenmektedir. • Risk Sermayesi yatırımlarının temel getirisi, kar payı kazancından ziyade sermaye kazancıdır. • Risk Sermayesi, büyük ve köklü işletmelerin finansmanına göre yüksek riskler içermektedir, çünkü finanse edilen işletmelerin iflas etme olasılığı yüksektir. • Finanse edilen işletme başarılı olsa bile, risk sermayesi yatırımı kolaylıkla likide edilememektedir. İşletmenin hisselerini satmak kolay olmadığı gibi, hisselerin satış işlemindeki değerleri hisse senetleri borsalarda işlem gören emsal işletmelerin piyasa değerlerinden daha düşük gerçekleşmektedir. Risk Sermayesi hakkında Delloite Şirketi tarafından 2007’de hazırlanan “Kurumsal Finansman Türkiye’de Girişim Sermayesi” raporundan detaylı bilgi alabilirsiniz. http://www.deloitte.com/assets/Dcom-Turkey/Local%20Assets/Documents/turkeytr_cf_PEinTurkey_180707.pdf Başarılı risk sermayesi uygulamalarının önemli unsurları şunlardır: • Risk sermayesi şirketinin yatırım yaptığı işletmenin yönetimine aktif olarak katılarak bilgi, beceri ve deneyimlerini işletmeyle paylaşması • Yatırım yapılan sektörlerin ve işletmelerin büyüme potansiyelinin yüksek olması • Risk sermayesi şirketinin uzun vadeli yatırım vizyonuna sahip olması • Sermaye piyasalarının yatırımdan çıkışı kolaylaştıracak şekilde gelişmiş olması 163 www.hedefaof.com Risk sermayesi, ekonomiye önemli katkılar sağlayabilmektedir. Risk Sermayesinin ekonomiye olası katkıları arasında şunlar yer almaktadır: • Risk sermayesi, sağladığı finansman ve yönetim desteği sayesinde işletmelerin üretiminde ve ekonomik büyümede artış sağlanmasına yardımcı olabilir • Risk sermayesi, fon fazlası olan yatırımcıların birikimlerinin verimli yatırımlara yönlendirilmesinde köprü görevi görerek tasarrufların yatırımlara dönüştürülmesinde ve ekonomik etkinliğin arttırılmasında etkili olabilir • Risk sermayesi sayesinde özellikle teknolojik yatırımların desteklenmesi ile birlikte teknolojik gelişmeler ivme kazanabilir ve rekabet avantajı elde edilebilir • Risk sermayesi girişimcileri cesaretlendirir ve yenilikçi düşüncelerin yatırıma dönüştürülmesini hızlandırabilir • İşletmelerin halka arza elverişli hale gelmesine yardımcı olduğundan halka arzlarda artış sayesinde sermaye piyasalarının büyümesine ve gelişmesine katkı sağlayabilir • Risk sermayesi, yatırım yaptıkları işletmelerin kredibilitesinin artmasını sağlayarak, işletmelerin diğer finansman olanaklarına erişimini kolaylaştırabilir • Küçük işletmelerin finansman ve yönetim sorunlarının çözülmesinde etkili olabilir • Yeni işletmelerin faaliyete geçmesinin desteklenmesi sayesinde işsizliğin azaltılmasına yardımcı olabilir Risk Sermayesi finansmanı yüksek risk içerdiğinden, Risk Sermayesi şirketleri işletmelerin riskini tek başına yüklenmekten kaçınabilmektedir. Özellikle büyük miktardaki finansmanlar için, birden fazla Risk Sermayesi şirketi bir araya gelerek bir sendikasyon oluşturabilmektedir. Böylece, risk, sendikasyona katılan şirketler arasında paylaşılmaktadır. Şirketlerden biri sendikasyonda yönetici olarak yer almaktadır. Sendikasyon yöneticisinin başlıca görevleri şunlardır: • Yatırım teklifinin tutarına ilişkin değerlemelerin yürütülmesi • Sendikasyona katılan şirketlerin ve finansman paketinin bir araya getirilmesi • Risk Sermayesi finansmanı sağlandıktan sonra finanse edilen işletme ile ilişkilerin yürütülmesi RİSK SERMAYESİ ÇEŞİTLERİ Risk Sermayesi ile finanse edilen işletmeler aşağıdaki özelliklerine göre sınıflandırılabilir: • Sektör veya ürün • Büyüklük • İşletmenin gelişme aşaması Sektöre veya Ürüne göre Risk Sermayesi Yatırımları Risk Sermayesi yatırımları sektörden sektöre farklılık göstermektedir. İleri teknoloji gerektiren bilgisayar ürünleri, tıbbi ürünler, biyoteknolojik ürünler ve araştırma geliştirmeye dayalı yeni ürünler yüksek işletme riskine sahiptir. İnşaat sektörü gibi bazı sektörlerin iş döngüsünde keskin virajlar olduğundan bu sektörler daha risklidir. Perakende ve gıda imalatı gibi sektörler daha az riskli sektörlerdir. Yatırımların Büyüklüğüne göre Risk Sermayesi Yatırımları Genellikle, küçük çaplı yatırımlar yeni kurulan işletmeleri, büyük çaplı yatırımlar ise şirket satın almalarını kapsamaktadır. 164 www.hedefaof.com İşletmenin Gelişim Aşamasına göre Risk Sermayesi Yatırımları İşletmenin gelişim aşamasına göre Risk Sermayesi yatırımları aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir: • Çekirdek sermaye • Şirket kuruluşu • Diğer başlangıç aşaması projeleri • Genişleme finansmanı • Kurtarma finansmanı • Banka borcunun refinansmanı • İkincil satın alma • İşletmenin kendi yöneticileri tarafından satın alınması • İşletmenin başka bir işletmenin yöneticileri tarafından satın alınması Çekirdek Sermaye Bir üretim şirketi kurulmadan önce iş fikrinin ürüne dönüştürülebilmesi için uzun bir araştırma ve geliştirme dönemi söz konusu olabilmektedir. Araştırma ve geliştirme harcamalarının finansmanına yönelik çekirdek sermaye, Risk Sermayesi şeklinde sağlanabilmektedir. Çekirdek sermaye, prototipin yapımı, pazar araştırması gibi ürünün piyasaya sürülmeden önceki etkinliklerin finansmanında kullanılabilmektedir. Çekirdek sermaye yatırımları çok riskli yatırımlardır. Potansiyel risklerin arasında şunlar sayılabilir: • Ürünün kısa ömürlü olması • Rekabetle ilgili bilgi eksikliği • Ürünün piyasaya piyasanın kabul edebileceğinden önce sürülmesi • Ürünün piyasaya rakiplerden sonra sürülmesi • Finansal denetim eksikliği Şirket Kuruluşu Risk Sermayesi, işletmenin ürünlerini veya hizmetlerini satmaya başlamadan önceki kuruluş aşamasında kullanılabilir. Ürün ve hizmetler hazır olduğundan, çekirdek sermaye finansmanının aksine, araştırma ve geliştirme harcamaları söz konusu değildir. Genellikle, kurulan her on işletmeden iki tanesi kurulduktan sonraki iki veya üç yıl içinde, diğer iki tanesi beş yıl içinde başarısız olmakta; bir tanesi çok başarılı olmakta ve kalan dördü de küçük karlarla ayakta kalmaktadır. Diğer Başlangıç Aşaması Projeleri Ürün gelişimini tamamlamış ve ürünlerini pazarlamaya başlamış olan işletmeler, üretim ve satışlarını devam ettirmeye yönelik projelerin finansmanı için Risk Sermayesi kullanabilir. İşletmeler başlangıçta kar edemediklerinden, projelerini faaliyetlerinden sağladıkları nakit akışları ile finanse edememekte ve dış finansmana gerek duymaktadır. 165 www.hedefaof.com Genişleme Finansmanı İşletmenin büyümesi ve genişlemesi için finansman ihtiyacı doğabilir. Örneğin, işletme üretim kapasitesini arttırmak, pazarlama kanallarını geliştirmek veya çalışma sermayesini arttırmak isteyebilir. Genişleme finansmanı, ilk aşama yatırımları veya işletme kurtarma yatırımlarına göre daha az risklidir. Kurtarma Finansmanı Gerilemekte olan bir işletmenin kurtarılması amacıyla risk sermayesi şirketleri fon enjekte edebilmektedir. Bu tür risk sermayesi uygulamaları nadiren uygulanmaktadır. Banka Borcunun Refinansmanı Olgunlaşma aşamasında çok fazla banka kredisi kullanmış işletmeler, banka kredilerini geri ödemek amacıyla Risk Sermayesine başvurabilmektedir. İkincil Satın Alma Daha önce işletmeye risk sermayesi sağlayarak işletmenin hisse senetlerine sahip olan risk sermayesi şirketinin hisse senetlerini başka bir risk sermayesi şirketine satması durumunda, ikincil satın alma söz konusudur. Bu durumda işletmeye yeni sermaye girişi olmayıp sermaye el değiştirmektedir. İşletmenin Kendi Yöneticileri Tarafından Satın Alınması İşlemenin kendi yöneticileri işletmeyi satın almak için risk sermayesine başvurabilir. Özellikle 1980’lerde 1990’larda A.B.D.’nde büyük işletmelerin kendi yöneticileri tarafından risk sermayesi ile satın alınmasına sıkça rastlanmıştır. Bu tür bir şirket satışının gerçekleşmesi için gerekli olan koşullar şunlardır: • İstekli bir satıcı • İstekli bir alıcı • Genellikle risk sermayesi şirketlerinden veya bankalardan sağlanan finansman imkanları Şirket sahiplerinin işletmeyi satma nedenleri şunlar olabilir: • İşletmenin sahibinin emeklilik yaşının yaklaşması • İşletmenin genel stratejisine uymayan işletmeyi satma isteği • Yeni şirket satın alan ortakların eski yatırımlarını likide etme isteği • Kamu kuruluşlarının özelleştirilmesi • Ana şirketin borçlarını kapatmak amacıyla yavru şirketleri nakde çevirme isteği • İşletmenin karlı olmaması veya faaliyetlerine son verilmesi İşletmenin güçlü yönlerini bilen yöneticilerin işletmeyi satın alması ve işletmenin sahibi haline gelmesi işletmenin karlılığını ve başarısını arttırabilir. Satın alma işlemi çoğunlukla risk sermayesi ile finanse edilmekle birlikte, banka kredilerinden ve satıcının sağladığı finanman imkanlarından da faydalanılmaktadır. Satıcı, satışla ilgili ödemelerin bir bölümünü erteleyerek kredi sağlayabilir. İşletmenin Başka Bir İşletmenin Yöneticileri Tarafından Satın Alınması İşletmenin başka bir işletmenin yöneticileri tarafından satın alınması durumunda risk sermayesi kullanılabilir. 166 www.hedefaof.com RİSK SERMAYESİ YATIRIM SÜRECİ Risk sermayesi yatırımı süreci, bir iş fikri olan girişimciyle veya risk sermayesi finansmanı talep eden bir yönetici ekibiyle başlar. Yatırım süreci genellikle üç ila altı ay sürebilmektedir. Yatırım sürecinin aşamaları kabaca aşağıdaki gibidir: İş Fırsatının Saptanması Yeni kurulan veya büyümek isteyen bir işletme için yeni bir ürünün pazarlanması veya pazarda işletmeye para kazanma fırsatı veren bir gelişmenin gerçekleşmesi durumunda bir iş fırsatı ortaya çıkabilir. Risk sermayesi şirketi, iş fırsatının ne kadar iyi olduğuna karar verirken, yatırımın neden şimdi gerçekleştirilmesi gerektiğini ve işletme yönetiminin iş fırsatının değerlendirmesinde diğerlerine göre neden daha iyi konumda olduğunu sorgulamalıdır. Finansman Paketinin Yapılandırılması Her finansman uygulaması kendine özgü özelliklere ve adi hisse senedi, imtiyazlı hisse senedi, banka kredileri gibi farklı unsurları içeren bir yapıya sahiptir. Örnek: 6 yöneticiden oluşan bir yönetici ekip, işletmekte oldukları fast-food işletmesini ana şirketten satın almak amacıyla risk sermayesi şirketine başvurmuştur. İşletmenin satış fiyatı 2 milyon dolar olarak belirlenmiştir, ancak ana şirket satış fiyatının 600.000 dolarlık kısmını 4 yıl vadeli teminatsız kredi olarak vermeyi kabul etmiştir. Krediye yıllık % 4 faiz oranı uygulanacaktır. Yönetici ekip 100.000 dolarlık kısmı kendileri karşılayacaktır. Risk sermayesi şirketi bankalardan %10 yıllık faiz oranı ile 400.000 dolar teminatlı kredinin verilmesini sağlayacaktır. Risk sermayesi şirketi kalan 900.000 doları adi hisse senedi ve imtiyazlı hisse senedi karşılığı finanse edecektir. 167 www.hedefaof.com Finansman yapısı, örneğin, aşağıdaki gibi olursa, Dolar İşletmenin yöneticilerinin adi hisse senetleri 100.000 Risk sermayesi şirketinin adi hisse senetleri 150.000 Risk sermayesi şirketinin imtiyazlı hisse senetleri 750.000 Teminatlı banka kredileri 400.000 Teminatsız ana şirket kredileri 600.000 Toplam 2.000.000 Bu finansman yapısı ile işletmenin yöneticileri, işletmenin 250.000 dolar tutarındaki sermayesinin % 40’ına sahip olacaktır. İşletmenin borçluluk oranı (toplam borç/ toplam sermaye) %50 olacaktır (1 milyon/2 milyon) Risk Sermayesi Şirketi’nin Yatırımlara İlişkin İncelemeleri Risk sermayesi şirketlerinin yatırım yaptıkları işletmeler, halka açık işletmeler gibi kapsamlı bilgileri yatımcılarına açıklama yükümlülüğü taşımazlar. Risk sermayesi şirketleri yatırım yapmayı düşündükleri işletmeleri değerlendirebilmek amacıyla incelemelerde bulunurlar. Yatırımla ilgili incelemeler aşağıdaki konularda yoğunlaşmaktadır: • İşletmenin iş planının kalitesi İş planı işletmeyle ilgili sektör, strateji ve misyon gibi bilgileri; Pazarın büyüklüğü ve pazardaki eğilimler gibi Pazar bilgilerini, ürün bilgilerini, dağıtım kanalları, rakipler ve yönetimle ilgili bilgileri içermektedir. Geçmişe dönük ve proforma finansal tablolarda iş planı ile sunulmaktadır. Talep edilen risk sermayesi miktarı ve risk sermayesi fonlarının kullanım alanları da iş planı içinde yer almaktadır. • İşletmenin ortakları ve potansiyel yatırımcılar • İşletmenin hukuk ve mali danışmanları • Müşteriler ve iş ortaklarının kalitesi • Yatırım türünün risk sermayesi şirketinin yatırım stratejisine uygunluğu • Yatırım tutarının risk sermayesi şirketinin yatırım stratejisine uygunluğu • İşletme yönetiminin kalitesi • İşletme yönetiminin geçmişteki başarıları • İşletme yönetiminin işletmenin uzun vadeli başarısına olan bağlılığı • İşletme yönetiminin risk sermayesi şirketine bakış açısı İşletme Değerleme Yöntemleri Risk sermayesi şirketi bir işletmeye yatırım yapmaya karar verdikten sonra işletmeni değerinin belirlenmesine yönelik çalışmaya başlar. İşletmenin değeri, yatırımın riskinin risk sermayesi şirketinin elde edeceği ortaklık yüzdesi ile telafi edilip edilemeyeceğini belirleyecektir. İşletmenin risk sermayesi yatırımı öncesi değeri risk sermayesi şirketinin ortaklık yüzdesini belirlemede kullanılabilir. Örnek: Bir işletmenin risk sermayesi yatırımından önceki değeri 10 milyon dolarsa ve 10 milyon dolarlık risk sermayesi yatırımı yapılıyorsa, risk sermayesi şirketinin ortaklık payı % 50 ve işletmenin yatırımdan sonraki değeri 20 milyon dolar olacaktır. 168 www.hedefaof.com Risk sermayesi şirketleri işletmenin yatırımdan önceki değerinin düşük olmasını ve dolayısıyla yüksek ortaklık payı elde etmeyi tercih ederler. Girişimciler ise şirketleri işletmenin yatırımdan önceki değerinin yüksek olmasını ve işletmedeki ortaklık paylarının fazla düşmemesini tercih ederler. Sonuç olarak, belirli değerleme yöntemleri kullanılmakla beraber işletmenin yatırım öncesindeki değeri karşılıklı müzakerelerle belirlenmektedir. Değerleme yapılırken, çoğunlukla, aşağıdaki işlemler gerçekleştirilmektedir: • Risk sermayesi yöntemine göre yatırım süresinin sonunda yatırımın değerinin belirlenmesi için proforma finansal tablolarda öngörülmüş olan kar rakamları baz alınmaktadır. • Gerekirse, öngörülen kar rakamları düzeltilerek, kar rakamı benzer özellikteki işletmelerin fiyat kazanç oranı ile çarpılarak işletmenin özkaynaklarının değeri hesaplanmaktadır. • Daha sonra, risk sermayesi şirketi, işletmenin özkaynaklarının değerini yatırımdan beklenen getiri oranını yansıtan belirli bir iskonto oranı ile bugünkü değerine indirgemektedir. Risk sermayesi şirketleri yatırımlarından yüksek getiri talep etmektedir. Bu nedenle de işletmenin değerini yüksek iskonto oranı uygulayarak düşük tutma eğilimindedirler. Örneğin çekirdek sermaye yatırımlarında %80’inin üzerinde iskonto oranı uygulanabilmektedir. Risk sermayesi şirketlerinin yüksek iskonto oranları uygulamasının en önemli nedenleri şunlardır: • Yüksek risk Çekirdek sermaye ve başlangıç aşamasındaki yatırımlar daha yüksek risk içerdiğinden diğer yatırımlara göre daha yüksek iskonto oranlarının uygulandığı yatırımlardır. • Likidite riski Yatırımın, yatırım süresi sonunda nakde çevrilmesinde karşılaşılabilecek riskler iskonto oranının artmasına neden olmaktadır. • Katma değer Risk sermayesi şirketleri, yatırım yaptıkları işletmelere danışmanlık hizmeti ve yönetim desteği sağladıkları için katma değer sağlamaktadır. • Projeksiyonların düzeltilmesi Girişimcilerin kar öngörülerinin aşırı iyimser olduğuna inanan risk sermayesi şirketleri, şişirilmiş projeksiyonları düzeltmek amacı ile yüksek iskonto oranı uygulamaktadır. Yatırımdan beklenen getiri oranı ve yatırımın son değeri belirlendikten sonra işletmenin son değerinin bugünkü değeri aşağıdaki formülle hesaplanmaktadır. BD (İSD) = İSD / (1+İO) Y BD (İSD): İşletmenin son değerinin (yatırım süresi sonundaki değerinin) bugünkü değeri İSD: İşletmenin (özkaynakların) son değeri İO: İskonto oranı (Risk sermayesi şirketinin yatırımdan beklediği getiri oranı) Y: Yatırımın (yıl olarak) süresi Yatırımın son değerinin bugünkü değeri bulunduktan sonra, yapılan yatırımın büyüklüğüne göre risk sermayesi şirketinin ortaklık payı hesaplanabilir. Örnek: Bir işletmenin son değerinin bugünkü değeri 15 milyon dolarsa ve 5 milyon dolarlık risk sermayesi yatırımı yapılıyorsa, risk sermayesi şirketinin ortaklık payı % 33 (5/15) olacaktır. 169 www.hedefaof.com Bir işletmenin risk sermayesi yatırımından önceki değeri 10 milyon dolarsa ve 10 milyon dolarlık risk sermayesi yatırımı yapılıyorsa, risk sermayesi şirketinin ortaklık payı ne olacaktır? Risk Sermayesi Yatırımlarından Çıkış Yolları Risk Sermayesi finansmanı sağlayan şirket yatırımını nakde dönüştürerek yatırımdan çıkmak için çeşitli çıkış yolları kullanabilir. En sık kullanılan yöntemler şunlardır: • Risk Sermayesi şirketi elindeki hisse senetlerini başka bir işletmeye veya aynı sektörde faaliyet gösteren başka bir Risk Sermayesi şirketine satabilir • Risk Sermayesi ile finanse edilen işletmenin yönetimi Risk Sermayesi şirketinin elindeki hisse senetlerini satın alabilir • Risk Sermayesi şirketinin elindeki hisse senetlerini satın alabilecek uzun vadeli bir yatırımcı bulunarak refinansman sağlanabilir • Finanse edilen işletme, eğer koşullar uygunsa, borsaya kote edilerek halka açık hale getirilebilir ve Risk Sermayesi şirketi elindeki hisse senetlerini borsada satabilir RİSK SERMAYESİ SEKTÖRÜ Risk sermayesi olarak fon sağlayabilecek yatırımcıların bulunarak ilgili fonların risk sermayesine gereksinim duyan işletmelere yönlendirilmesi, risk sermayesi sektörü sayesinde gerçekleşmektedir. Risk sermayesi sektörü, risk sermayesi için oluşan arz ve talep için köprü görevi görmektedir. Risk Sermayesi Sektöründeki Kuruluşlar Risk sermayesi sektöründe yer alan kuruluşlar aşağıdaki gibi gruplandırabilir: • Bağımsız şirketler • Bağlı şirketler • Yarı bağlı şirketler Bağımsız Şirketler Bağımsız Risk Sermayesi şirketleri, başta kurumsal müşteriler olmak üzere birden fazla kaynaktan fon temin ederler. Bu tür şirketlerin fonlarında tek başına hakim bir hissedar veya yatırımcı bulunmamaktadır. Fonlar, bağımsız olarak yönetilmekte ve yatırım yapılacak işletmeler şirketin yönetimi tarafından belirlenmektedir. Fona para yatıran yatırımcılar, Risk Sermayesi finansmanı sağlanan işletmelerin hisse senetlerine ödenen temettü gelirinin (kar payı kazancının) yanı sıra, yatırımdan çıkışla birlikte elde edilecek hisse senedi satış gelirinden (sermaye kazancı) de pay alarak yatırımlarından para kazanırlar. Bağımsız fonların belli başlı diğer özellikleri şunlardır: • Bağımsız fonların, genellikle belirli bir sermaye tabanı vardır. Başlangıçta tahsis edilen sermaye dışında yeni sermaye arayışı söz konusu değildir. Şirket yönetimi söz konusu fonlar tükeninceye dek Risk Sermayesi yatırımı yapmaya devam eder. • Bağımsız fonlar, genellikle, öz kaynak odaklıdır. Yani, kar payından ziyade uzun vadeli sermaye kazancı hedeflenmektedir. • Bağımsız fonlar, çoğunlukla 10 yıl gibi belirli bir süre faaliyette bulunmak için kurulurlar. Bu sürenin sonunda fon likide edilerek gelirler yatırımcılar ve yöneticiler arasında önceden belirlenen oranlar doğrultusunda nakit ve/veya fonun elindeki hisse senetleri olarak paylaştırılır. 170 www.hedefaof.com Bağlı Şirketler Bağlı şirketler, fonlarını bağlı bulundukları ana şirketten temin ederler. Ana şirket çoğunlukla bir finansal kurumdur ve temin edilen fonlar ana şirket adına yönetilir. Yöneticiler ana şirket tarafından atanır. Bağlı şirketler, daha çok kar payı kazancı odaklıdır. Yarı Bağlı Şirketler Yarı bağlı şirketler, ana şirket adına yatırım yapmakla birlikte aynı zamanda diğer kaynaklardan temin ettikleri fonları bağımsız olarak yönetirler. Bir banka veya yatırım şirketi fonu kurduktan sonra diğer finansal kurumları da fona katılmaya davet edebilir. Risk Sermayesi Şirketlerinin Sunduğu Hizmetler Risk sermayesi şirketleri, yatırım yaptıkları işletmelere genellikle aşağıdaki alanlarda destek hizmetleri sağlamaktadır: • Stratejik planlama • Finansal planlama • Bütçeleme • Finansal denetim • Maliyet kontrolü • Nakit yönetimi • İnsan Kaynakları Yönetimi Yeni fikir ve buluş sahiplerine uygun bir çalışma ortamı oluşturmak ve girişimcilerin bir araya gelmelerini sağlamak amacıyla, üniversite, sanayi ve kamu kuruluşları arasında işbirliği sağlayan teknoparklar da, risk sermayesine benzer şekilde girişimcilere yeni ürün geliştirmeye yönelik hizmetler sağlamakta ve teknolojinin üretilmesinde önemli işlevler yüklenmektedir. Teknoparkların sundukları hizmetler arasında şunlar yer almaktadır: • Yer temini • Büro hizmetleri • Muhasebe hizmetleri • Danışmanlık hizmetleri • Ekipman temini • Projelendirme • Fizibilite çalışmaları Risk sermayesi ve teknoparkların amaçları benzer olmakla birlikte teknoparklarda doğrudan finansman desteği söz konusu değildir. Teknoparklar, işletmelere finansman sağlayabilecek finansal kurumlarla işletmeler arasında bağlantı kurulmasına yardımcı olmaktadır. Risk Sermayesi Şirketlerinin Yatırım Stratejileri Risk sermayesi şirketleri yatırım yapacakları işletmelere ilişkin bir yatırım stratejisi belirlemelidir. Yatırım stratejisinin 2 temel amacı bulunmaktadır: 171 www.hedefaof.com • Yönetimin odaklanması gereken yatırımlar belirlenerek yönetime yön verir ve gereksiz yatırım önerileriyle uğraşılmasını önleyerek zaman kaybını engeller • Bağımsız risk sermayesi şirketleri için, potansiyel yatırımcıların yatırım yapılan işletmelerin ne tür işletmeler olduğunun anlamasını sağlayarak risklerin ve potansiyel getirilerin değerlendirilmesine olanak sağlar Yatırım stratejisinin unsurları şunlardır: • Yatırım yapılabilecek sektörler • Minimum ve maksimum yatırım tutarları • Tercih edilen yatırım aşaması • Yatırım portföyünün risk /getiri profile Risk Sermayesi Şirketlerinin Gelirleri Risk sermayesi finansmanı, çoğunlukla, içinde şirket satın almalarına yönelik banka kredileri ve tahvil ihracı gibi farklı finansman araçlarının da yer aldığı bir finansman paketinin parçası olarak işletmeler tarafından kullanılmaktadır. Risk sermayesi yatırımlarının tutarı işletmelerin ihtiyaçlarına göre farklılık göstermekle beraber genellikle 250.000 Amerikan dolarından başlamaktadır. Bazı risk sermayesi şirketleri minimum 1.000.000 Amerikan doları tutarındaki yatırımları değerlendirmektedir. Risk sermayesi şirketleri, yatırımları için minimum ve maksimum tutarları belirleyerek yatırım yapmaktadır. Risk sermayesi sektörünün sürekliliği risk sermayesi yatırımlarının başarısına bağlıdır. Bazı projeler başarısız olsa dahi yatırımların ortalama getirisinin yüksek olması gerekmektedir. Risk sermayesi şirketleri, risk sermayesi fonlarını sağlayan hissedarlarına, ana şirketlerine veya fon yatırımcılarına tatmin edici kazançlar sağlamak zorundadır. Aksi takdirde ne gibi sonuçlarla karşılaşılabilir? Risk sermayesi şirketlerinin başlıca gelir kaynakları şunlardır: • Yatırım yapılan işletmelerin hisse senetlerinden elde edilen kar payı gelirleri • Yatırımların satışından elde edilen karlar • Danışmanlık ücretleri ve diğer hizmet ücretleri Örnek: Bir risk sermayesi şirketi, bir işletmeye 1 milyon Amerikan doları tutarında yatırım yapmıştır. Risk sermayesi şirketi işletmenin hisse senetlerinden kar payı alacaktır. Şirket 3. Yılın sonunda 100.000 , 4. Yılın sonunda 150.000 ve 5. Yılın sonunda 200.000 Amerikan doları tutarında kar payı elde etmiştir. 5 yıl sonra işletme borsada halka arz edilmiştir. Risk sermayesi şirketi, kendisine ait olan hisse senetlerini 3.150.000 Amerikan doları karşılığı satmıştır. Analiz: Yatırımın vergi öncesi geliri yatırımın iç verim oranı hesaplanarak bulunabilir. Başlangıç yatırımı: 1.000.000 3.Yıl nakit girişi 100.000 4.Yıl nakit girişi 150.000 5.Yıl nakit girişi 3.350.000 172 www.hedefaof.com Nakit girişlerinin bugünkü değerini, başlangıç yatırımının değerine eşitleyen faiz oranı yatırımın iç verim oranıdır. Bu yatırım için risk sermayesi şirketinin %30 civarında iç verim oranı elde ettiğini varsayarak yatırımın ulaşması gereken tutarlar aşağıdaki gibi hesaplanabilir. Yıl Yılbaşı tutarı Beklenen (%30) (A) getiri (B) = A*30/100 Kar payı Yılsonu tutarı (C) (A)+(B)-(C) 1 1.000.000 300.000 0 1.300.000 2 1.300.000 390.000 0 1.690.000 3 1.690.000 507.000 100.000 2.097.000 4 2.097.000 629.100 150.000 2.576.100 5 2.576.100 772.830 200.000 3.148.930 Beşinci yılın sonunda 3,4 ve 5. Yıllarda elde edilen kar payı geliri de dikkate alınarak yatırımın 3.148.930 Amerikan dolarına satılması durumunda %30 getiri elde edileceği görülmektedir. Şirket yatırımını 3.150.000 Amerikan dolarına sattığı için, örnekteki işlemde işlemde yaklaşık %30 kar edildiği söylenebilir. Dünya’da Risk Sermayesi Sektörünün Durumu ve Geleceği A.B.D’nde risk sermayesi sağlayan ilk kuruluş, 1946’da kurulan American Research & Development şirketidir. Risk sermayesi fonları çok sayıda işletmeye finansman sağlamıştır. Bunlar arasında Apple Computer ve Compaq Computer gibi işletmeler yer almaktadır. A.B.D’nde kişisel bilgisayar sektörünün gelişimi, risk sermayesi sektörünün başarısını ortaya koymaktadır. Avrupa’daki risk sermayesi uygulamalarının büyük bir bölümü İngiltere’de gerçekleşmektedir. Kıta Avrupası’ndaki aile şirketleri geleneğine bağlı olarak işletmelerin yöneticilerden ziyade aile bireylerine devredilmesi söz konusu olmaktadır ve bu yüzden risk sermayesi uygulamalarının sayısı, Kıta Avrupası’nda, A.B.D. ve İngiltere’ye göre sınırlı kalmaktadır. Yine de, son yıllarda Kıta Avrupası’nda da sektörün geliştiği ve büyüdüğü gözlenmektedir. Japonya’da risk sermayesi sektörü uluslararası standartlara göre küçüktür. Risk sermayesi şirketleri yeni işletmelerden çok gelişmekte olan işletmelere yatırım yapmaktadır. A.B.D.’nde özellikle son on yıldır risk sermayesi sektörü tarafından finanse edilen projelerin iç verim oranının, halka arz sayısının, diğer risk sermayesi şirketlerine yapılan satışların ve satış fiyatlarının düşük olduğu gözlenmektedir. Önceden iki yıldan sonra nakit yaratabilen yatırımların günümüzde likit hale gelmesi altı ila on yılı bulmaktadır. 1980’lerden itibaren, risk sermayesi şirketlerinin yatırımlarının uluslararası nitelik kazanmaya başladığı gözlenmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde faaliyet gösteren risk sermayesi şirketleri, emeklilik fonları ve özel kişilerin yanı sıra yabancı sermaye yatırımları ile de fon sağlamaktadır. Ayrıca, A.B.D. kökenli risk sermayesi şirketleri A.B.D. dışındaki işletmelere finansman sağlamaktadır. Avrupa ülkelerinde de uluslararası risk sermayesi yatırımları gerçekleştirilmektedir. Risk sermayesi sektörünün en karlı olduğu 1980-1997 döneminde risk sermayesi yatırımlarının üç aylık bazda yaklaşık %22 getiri sağladığı saptanmıştır. 1997-2000 döneminde internetin ticarileşmesi ile birlikte risk sermayesi uygulamaları % 250 artış göstermiştir. Bu dönemde risk sermayesi yatırımlarının karlılığının da artması ile beraber, yeni yatırımcıların sermaye girişi sağlamasına bağlı olarak risk sermayesi fonlarının arzı artmış ve çok sayıda deneyimsiz risk sermayesi şirketi rekabete katılmıştır. 173 www.hedefaof.com 2000’den itibaren risk sermayesi yatırımlarının sayısı azalmaya başlamış ve 2009’da en düşük seviyeye inmiştir. Yaşanan kredi krizinin de etkisiyle yatırımların likide edilebileceği süreler de uzamıştır. Halka arzların da zorlaşması ile beraber, risk sermayesi yatırımlarının likidite riskinin artması yüzünden, risk sermayesi yatırımlarının karlılığı düşüş göstermiştir. Karlılık oranlarının %10 seviyelerine düşmesi ile birlikte risk sermayesi sektörünün zor duruma düşmekte olduğu görülmektedir. Bazı uzmanlar sektörün küçülmesi gerektiğini ifade etmektedir. Ayrıca, son dönemlerde bazı risk sermayesi şirketlerinin daha az sayıda ve kar potansiyeli yüksek yatırımlara odaklandığı bir strateji uygulamaya başladığı gözlenmektedir. Risk sermayesi şirketlerinin köklerine dönerek işletmelerle daha yakından ilgilenmeleri ve sabırlı davranmaları gerekmektedir. Yatırıma girişirken yatırımın nasıl satılacağından çok girişimcinin nasıl büyük bir işletme yaratabileceği düşünülmelidir. Türkiye’de Risk Sermayesi Uygulamaları Türkiye’deki işletmelerin büyük çoğunluğu küçük işletmelerdir. Küçük işletmeler sanayi ve ticaretin itici gücü olarak esnek yapıları ve teknolojik gelişmelere çabuk uyum sağlama yetenekleri sayesinde, istihdama, ekonomik büyümeye ve kalkınmaya önemli katkılar sağlamaktadır. Türkiye’de faaliyet gösteren küçük işletmeler daha çok aile şirketleridir. Ortakların aynı zamanda yönetici konumunda olduğu ve işletmelerde kurumsallaşma sorunları yaşandığı gözlenmektedir. Bu nedenle işletmeler, kuruluş aşamasında, büyümenin finansmanında ve şirket satın almalarında finansman zorlukları ile karşı karşıya kalmaktadır. Finansman zorluklarının, kurumsal yönetim eksikliği dışında diğer nedenlerinden bazıları şunlardır: • Yetersiz sermaye birikimi • Yüksek devlet borçlarına ve faiz oranlarına bağlı dışlama etkisi • Bankacılık sisteminin ve kredi piayasalarının yetersizliği • Siyasi ve ekonomik istikrarsızlık • Ekonomik krizler • İşletmelerin özkaynaklarının yetersizliği • Sermaye piyasalarının yeterince gelişmiş olmaması • Halka arz oranlarının düşük olması Dünya’da risk sermayesi faaliyetleri, özellikle A.B.D.’nde teknoloji sektöründe yaşanan hızlı büyüme sayesinde 1990’daki 18 milyar dolar civarındaki seviyesinden 1990’ların sonunda 250 milyar dolar seviyesine yükselmiştir. 2001 yılına gelindiğinde risk sermayesi yatırımları Avrupa’da milli gelirin % 0,25’ine, A.B.D.’nde ise milli gelirin % 0,6’sına ulaşmıştır. Ancak, Türkiye’deki risk sermayesi yatırımları, dünyadaki gelişmelere göre oldukça düşük seviyededir. 1995 yılına kadar Türkiye’de kayda değer bir risk sermayesi yatırımı söz konusu değildir. 1999 yılında yapılan toplam yatırımlar 100 milyon dolar seviyesine ulaşmıştır. Dünyadaki eğilimler ve Türkiye’deki gelişmelere bağlı olarak sadece 2000 yılında 100 milyon dolara yakın yatırım yapılmıştır. Yine de, bu rakamlar potansiyelin altındadır. 2001 krizinden sonra yatırımlar azalmış ve sonraki birkaç yılda yıllık 40 milyon dolar seviyesinde seyretmiştir. Risk sermayesi, gelişmekte olan ülkelerde sınırlı olarak kullanılan bir finansman yöntemidir. Benzer şekilde, Türkiye’de Risk sermayesinin gelişmesinin önündeki başlıca engeller şunlardır: 174 www.hedefaof.com • Araştırma geliştirme kaynaklarının yetersizliği • Girişimci kültürünün yerleşmemesi • Yönetimde deneyim eksikliği • Siyasi belirsizlikler • Ekonomik belirsizlikler • Finansal piyasaların az gelişmişliği Türkiye, yabancı risk sermayesi şirketlerinin yatırımları için fırsatlar sunan bir ülkedir. Türkiye’de Risk sermayesine olan talep, özellikle son yıllarda artmaktadır. Risk sermayesi talebini arttıran belli başlı nedenler şunlardır: • Girişimci ruh • Rekabetçi işgücü • Jeopolitik konum • Liberalleşme ve özelleştirme politikaları Dünyadaki sermaye oluşumu, gelişmiş ülkelerde risk sermayesi sektörünün doyuma ulaşması ve gelişmekte olan ülkelerde risk sermayesi sektörünün gelişmesine bağlı olarak Türkiye’de de risk sermayesi sektörünün yakın gelecekte gelişmesi beklenmektedir. 175 www.hedefaof.com Özet Risk Sermayesi ile finanse edilen yatırımlar, sektör veya ürüne, büyüklüklerine ve işletmenin gelişme aşamasına göre sınıflandırılmaktadır. Risk Sermayesi, genellikle küçük ve halka açık olmayan işletmelerin kuruluşunu, genişlemesini, etkinliklerini sürdürmesini veya özkaynak yapısının değişmesini finanse etmeye yönelik gerçekleştirilen yatırımdır. Risk sermayesi yatırımı yapan kişi veya kuruluşlar, yatırım yaptıkları işletmelere sermaye desteği sağlayarak işletmelere ortak olmaktadır. Yatırım süreci iş fırsatının saptanması, iş planının hazırlanması, finansman paketinin yapılandırılması ve yatırımdan çıkış gibi çeşitli aşamalardan oluşmaktadır. Risk sermayesi sektörü, risk sermayesi için oluşan arz ve talep için köprü görevi görmektedir. Risk sermayesi şirketleri, yatırım yaptıkları işletmelere çeşitli destek hizmetleri sağlamaktadır. Risk sermayesi sektörünün sürekliliği risk sermayesi yatırımlarının başarısına bağlıdır. Risk Sermayesi şirketleri için cazip olmayan küçük yatırımlar, melek yatırımcılar tarafından finanse edilmektedir. Risk sermayesi şirketlerinin genç girişimcilerin bulunması ve desteklenmesindeki rolleri küçülürken, melek yatırımcılar gibi alternatiflerin önemini artmaktadır. Türkiye’deki risk sermayesi yatırımları, dünyadaki gelişmelere göre oldukça düşük seviyededir, ancak yakın gelecekte Türkiye’de de risk sermayesi sektörünün gelişmesi beklenmektedir. Risk Sermayesi, orta veya uzun vadeli bir yatırımdır. Risk Sermayesi, büyük ve köklü işletmelerin finansmanına göre yüksek riskler içermektedir Risk sermayesi, fon fazlası olan yatırımcıların birikimlerinin verimli yatırımlara yönlendirilmesinde ve ekonomik etkinliğin arttırılmasında etkili olmaktadır. 176 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım 1. Aşağıdakilerden hangisi risk finansman araçlarından biri değildir? 6. Aşağıdakilerden hangisi risk sermayesi şirketlerinin gelir kaynaklarından biri değildir? sermayesi a. Adi hisse senetleri a. Kar payları b. İmtiyazlı hisse senetleri b. İşletmenin satışı c. İşletmenin eski sahipleri tarafından sağlanan teminatsız krediler c. Danışmanlık ücretleri d. Teminatlı banka kredileri e. Hepsi risk sermayesi araçlarıdır e. Hepsi risk sermayesi kaynaklarındandır 2. Araştırma ve geliştirme harcamaları hangi tür risk sermayesi ile finance edilmektedir? 7. Risk sermayesi yatırım sürecinin ilk aşaması hangisidir? a. Çekirdek sermaye a. İş fırsatının belirlenmesi b. Şirket kuruluşu b. İş planının hazırlanması c. Banka borcunun refinansmanı c. Finansman paketinin oluşturulması d. İkincil satın alma d. Yatırım tutarının belirlenmesi e. Genişleme finansmanı e. Yatırımdan çıkış 3. Aşağıdaki risk sermayesi türlerinden hangisi diğerlerine göre daha risklidir? 8. Aşağıdakilerden hangisi risk sermayesi yatırımından çıkış yollarından biri değildir? a. Çekirdek sermaye a. Halka arz b. Şirket kuruluşu b. Sendikasyon finasmanı c. Banka borcunun refinansmanı c. Üçüncü kişilere satış d. İkincil satın alma d. Mevcut ortaklara satış e. Genişleme finansmanı e. Başka risk sermayesi şirketine satış 4. İşletmeye yeni sermaye girişinin olmadığı, ancak sermayenin el değiştirtiği risk finansmanı türüne ne ad verilmektedir? 9. Bir işletmenin özkaynaklarının son değerinin bugünkü değeri 10 milyon dolarsa ve yapılan risk sermayesi yatırımı 6 milyon dolarsa risk sermayesi şirketinin ortaklık payı ne olur? d. Faiz gelirleri a. Çekirdek sermaye b. % 60 c. Banka borcunun refinansmanı c. % 66 d. İkincil satın alma d. % 33 e. Genişleme finansmanı e. % 34 teknoparkların 10. Risk sermayesi sağlayan varlıklı kimselere ne ad verilir? a. Danışmanlık hizmetleri a. Melek yatırımcı b. Muhasebe hizmetleri b. Sendikasyon yöneticisi c. Finansman desteği c. Tekno park d. Büro hizmetleri d. Risk sermayesi e. Fizibilite çalışmaları e. Girişim sermayesi 177 gelir a. % 40 b. Şirket kuruluşu 5. Aşağıdakilerden hangisi sunduğu hizmetlerden değildir? şirketlerinin www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı Sıra Sizde Yanıt Anahtarı 1. d Yanıtınız yanlış ise “Risk Sermayesinin Özellikleri ve Ekonomiye Katkıları” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Teminatlı banka kredileri Risk Sermayesi değildir, çünkü işletmenin iflas etmesi durumunda, banka teminat olarak aldığı kıymetli varlıkların satışı ile kredinin kapatılmasını sağlayabilir. Sıra Sizde 1 2. a Yanıtınız yanlış ise “Risk Sermayesi Çeşitleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Sıra Sizde 2 3. a Yanıtınız yanlış ise “Risk Sermayesi Çeşitleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. İşletmenin yatırımdan sonraki değeri 20 milyon dolar olacağından ortaklık payı %50 olacaktır. Sıra Sizde 3 4. d Yanıtınız yanlış ise “Risk Sermayesi Çeşitleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Risk sermayesi fonlarına sermaye çekmek güç hale geleceğinden ve fon arzı azalabilir. 5. c Yanıtınız yanlış ise “Risk Sermayesi Sektörü” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Yararlanılan Kaynaklar 6. d Yanıtınız yanlış ise “Risk Sermayesi Sektörü” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Coyle, B. (2000). Venture Capital&Buyouts, U.K.: CIB Publishing. Camp, J.J. (2002). Venture Capital Due Diligence.New York: John Wiley&Sons. 7. a Yanıtınız yanlış ise “Risk Sermayesi Yatırım Süreci” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Tuncel, K. (2000). Risk Sermayesi Finansman Modeli, Ankara, SPK Yayın No: 37. 8. b Yanıtınız yanlış ise “Risk Sermayesi Yatırım Süreci” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Zaimoğlu, T. (2001). Risk Sermayesi ve Türkiye’de Uygulama Olanakları, Ankara, SPK Yayın No: 19. 9. b Yanıtınız yanlış ise “Risk Sermayesi Yatırım Süreci” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. http://www.nooeco.com/VC%5CVC%20in%20T urkey%5CturkVCa%5C_articles%5C040901%20 Turkish%20Private%20Equity%20Market%20%20Euromoney%20PE-VC%20article.pdf dosyasının html sürümü 10. a Yanıtınız yanlış ise “Melek Yatırımcılar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. Delloite, Kurumsal Finansman Türkiye’de Girişim Sermayesi 2007 http://www.deloitte.com/assets/DcomTurkey/Local%20Assets/Documents/turkeytr_cf_PEinTurkey_180707.pdf Rouzies, D. (2010). The VC Shakeout, Harvard Business Review, July-August 2010, s. 21-23. Morrissette, S.G. (2007). A Profile of Angel Investors, The Journal of Private Equity Summer 2007, Vol. 10, No. 3: s. 52-66 Wong, A.Y. (2002). Angel Finance: The Other Venture Capital, http://ssrn.com/abstract=941228 veya http://dx.doi.org/10.2139/ssrn.941228 http://www.kobifinans.com.tr/tr/bilgi_merkezi/02 020701/10658 178 www.hedefaof.com www.hedefaof.com 8 Amaçlarımız Bu üniteyi tamamladıktan sonra; İşletmelerde başarısızlık kavramını ve başarısızlığa neden olan faktörleri açıklayabilecek, Ekonomik kriz kavramını ve ekonomik krize neden olan faktörleri açıklayabilecek, İşletmelerin başarısızlığında ekonomik krizlerin etkisini açıklayabilecek, Ekonomik krizin açıklayabilecek, etkilerinin bertarafına yönelik uygulanacak işletme faaliyetlerini bilgi ve becerilere sahip olabileceksiniz. Anahtar Kavramlar Başarısızlık İflas Ekonomik ve Finansal Kriz Sermaye Yeniden Yapılanma Borç ve Borçlanma Finansman Kar İçindekiler Giriş İşletmelerde Başarısızlık İşletmelerin Başarısızlığında Ekonomik Krizler Ekonomik Krizler ve Krizlerin Neden Olduğu Başarısızlığın Bertaraf Edilmesine Yönelik Politikalar 180 www.hedefaof.com Ekonomik Krizler ve Finansal Yönetim GİRİŞ İnsanlık var olduğundan bu yana günlük hayatı etkileyen olağan üstü koşullar yaşanmıştır. Ancak Sanayi Devrimi’ne kadar, uluslararası ekonomik, siyasi, sosyal ve askeri ilişkiler çok sınırlı düzeyde kalmıştır. Üretim hacminin düşük olduğu (tarımsal üretim ve zanaat atölyelerinde üretim) ve ticaretin de çoğunlukla komşu ülkelerle gerçekleştirildiği Sanayi Devrimi’ne kadar geçen dönemde kriz yaratacak durumlar; kuraklık, salgın hastalıklar, doğal afetler ve savaşlar gibi… olaylar çerçevesinde ortaya çıkmıştır. Yaşanan bu krizler ise krize yol açan neden ortadan kalktıktan sonra son bulmuştur. Günümüz dünyasında ise krizlerin ortaya çıkmasına neden olan çok sayıda neden olabilmektedir. Bilgi – iletişim ve ulaşım teknolojileri ve olanaklarındaki gelişmeler, artık ülkeleri her açıdan (siyasi, sosyal, ekonomik, ticari, bilimsel gibi…) birbirlerine çok yaklaştırmıştır. Yaşanan kriz herhangi bir ülkenin iç sorunu gibi görünse bile, bu sorun, coğrafik olarak yakın olsun ya da olmasın o ülke ile ilişkide olan diğer ülkeleri de etkileyebilmektedir. 20. Yüzyılın başlarında yaşanan I. Dünya Savaşı sonrasında, savaşan Avrupa ülkeleri ve Osmanlı İmparatorluğu ekonomik olarak çok sıkıntılı durumlara düşmüş, hatta Osmanlı Devleti bu savaş sonrasında yıkılmıştır. Dünya tarihindeki bu önemli savaş Avrupa ülkelerinin ekonomilerinin yok olmasına neden olmuş ve Büyük Buhranın (1929 Ekonomik Buhranı) yaşanmasında etken olmuştur. Hızla yükselen ve durdurulamayan enflasyon, üretimdeki düşüş, işsizlik dünya ekonomisinin büyük zarar görmesine neden olmuştur. Sonrasında yaşanan II. Dünya Savaşı, bir öncekinde olduğu gibi dünya ekonomisini olumsuz etkilemiş ve dünya siyasi ve ekonomik hayatının yeniden kurulması ve düzenlenmesi ihtiyacını doğurmuştur. Tabii ki bu gibi durumlar dünya tarihinde uç olarak niteleyebileceğimiz özel durumlardır. Anlaşılacağı üzere her ne kadar askeri bir olgu olsa da savaş, ülkelerin ekonomik kaynaklarına büyük zararlar vermekte ve ekonomilerinin de çökmesine neden olmaktadır. Bunlar dışında küçüklü büyüklü yaşanan askeri çatışmalar, terör olayları ekonomileri olumsuz etkilemiştir. Ancak, bunların yanı sıra yaşanan ve çoğunlukla da uzmanlar tarafından ekonomik nedenlere dayandırılan siyasi çatışmalar, uluslararası ticaretin artması ile birlikte ulusal ve uluslararası düzeyde yaşanan ticari, finansal ve ekonomik krizlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu krizlerin çeşitli etkileri ile de ülke ekonomilerinin makro (ulusal gelir, üretim, ihracat, ithalat, yatırımlar, döviz kuru, vergiler, enflasyon, işsizlik gibi…) ve mikro ekonomik (işletme gelirleri, kar, yatırım, üretim, finansman, hammadde tedariği, işgücü temini, mamul, yarı mamul ve hammadde stokları, alacak tahsilatı ve borç ödemeleri gibi…) olguları olumsuz durumlarla karşı karşıya kalmıştır. Krizlerin, birbirleri ile etkileşim, yani bir neden – sonuç ilişkisi, içinde olduğu mikro ve makro ekonomik sonuçları ortaya çıkmaktadır. Bu ünite çerçevesinde ekonomik krizlerin, işletmeler açısından “Başarısızlık” olarak nitelendirilen, işletmelerin amaçlarının uzağında kalmasındaki etkisi üzerinde durulacak, yani krizlerin makro ekonomik etkilerinden çok mikro ekonomik etkileri incelenecektir. İŞLETMELERDE BAŞARISIZLIK İşletmeler, hanehalkı ve devlet ile birlikte, ekonomik sistem içinde önemli bir ekonomik birimdir. Var oluş amaçları insanların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla mal ve hizmet üretmek ve ürettikleri bu mal ve hizmetleri satarak da kar elde etmektir. İşletmeleri, yaşam süreci içinde, amaçlarına ulaşmalarını engelleyici birçok sorun oluşabilmektedir. Bu sorunlar da işletmelerin başarısızlık yaşamalarına neden olmaktadır. 181 www.hedefaof.com İster gelişmiş isterse gelişmekte olan ülkede faaliyet gösteren bir işletme olsun, amaçlarını elde etmesinde çıkan sorunlar dolayısıyla başarısızlık yaşayabilmektedirler. Geçmişten günümüze gerek işletmenin yapmış olduğu hatalar ve gerekse ulusal ve uluslararası düzeyde yaşanan sıkıntılar, işletmelerin başarısız olmasına ve ticari hayatlarını sonlandırmak zorunda kalmasına neden olmuştur ve olmaktadır. Finansal krizler de işletmelerin amaçlarından uzaklaşarak başarısız olmalarında önemli olaylardır. Finansal krizler dolayısıyla işletmeler alacaklarını tahsil edememe ve borçlarını da ödeyememe durumu ile karşılaşabilmektedirler. Bu durum işletmenin iç ve dış tüm aktivitelerinin aksamasına ve kriz uzun sürdüğü takdirde de iflaslarla sonuçlanan bir sürecin yaşanmasına neden olabilmektedir. Başarısızlık Kavramı Başarısızlık kısaca, belirlenen amaçlara ulaşılamaması ya da sorunların çözülememesi olarak tanımlanabilir. Ekonomik hayatta başarısızlıktan söz edildiğinde de ekonomik birimlerin (hanehalkı, işletmeler ve devlet) amaçlarını gerçekleştirememeleri olarak genel bir ifade kullanılabilir. Eğer hanehalkı tüketim faaliyeti sonucunda faydasını, işletmeler karlarını ve devlet de halkının refahını maksimum kılamıyorsa, her bir ekonomik birimin ve dolayısıyla ekonomik sistemin başarısızlığından söz edilir. Aslında bakıldığında ekonomik birimlerin kararları birbirlerini etkileyebilmektedir. Kararlarında hata yapan ekonomik birimler amaçlarını gerçekleştiremeyecektir. Hatalı kararlar da diğer ekonomik birimlerin aldığı kararları etkileyecek ve genel ekonomik refahın azalmasına neden olabilecektir. Ekonomik refahın azalması ülke içindeki yaşam düzeyinin düşmesi dolayısıyla gelecek yıllarda üretilecek mal ve hizmet miktarının da azalmasına neden olacaktır. Genel olarak düşünüldüğünde işletmelerin bireysel hataları sonucu oluşan başarısızlıklar piyasa başarısızlığına yol açacak sonuçta genel ekonomi dengesi bundan olumsuz etkilenerek refahın düşmesine neden olacaktır. Yukarıda da bahsedildiği gibi işletme başarısızlığı işletmenin amaçlarına ulaşamaması dolayısıyla ortaya çıkacaktır. Peki işletmenin elde edemediğinde başarısızlık yaşayacağı söylenilen amaçları nelerdir? Bu amaçlar şu şekilde sıralanabilir: I. Ekonomik Amaçlar (Birincil): 1. Verimliliği maksimum kılmak: Belli bir miktar girdi ile belli bir dönemde elde edilebilecek en yüksek çıktı düzeyine ulaşmak. 2. Geliri (ciro) maksimum kılmak: İyi bir satış politikası ile belli bir dönem içinde en yüksek satışı gerçekleştirerek geliri maksimum kılmak. 3. Karı maksimum kılmak: İyi bir satış politikasına bağlı olarak doğru bir fiyatlama politikasıyla karı en üst düzeye çıkarmak. 4. Maliyeti minimum kılmak: Belli bir dönem içinde belli bir çıktı düzeyini, mümkün olan en düşük maliyetle elde etmek. 5. İşletmenin piyasa değerini ve marka değerini artırmak: Üretim, verimlilik ve kar maksimizasyonu ve maliyet minimizasyonunun yanı sıra işletmenin piyasa değerini ve ürettiği ürünlerin marka değerini artırmak. II. Ekonomik olmayan amaçlar (İkincil): 1. Piyasada işletmenin güvenirliliğini artırmak: İşletmeler, müşterilerinin güvenini kazandığı ölçüde karını artıracak ve varlığını sürdürebilecektir. Aksi takdirde ürünlerini satamayacak, kar elde edemeyecek ve piyasayı terk etmek zorunda kalabilecektir. 2. Söz sahibi bir işletme olmak: Gerek dahil olduğu piyasa ve gerekse faaliyette bulunduğu ülke ekonomisi içinde, piyasa payı, cirosu, istihdam ettiği işgücü düzeyi, yarattığı katma değer, verdiği vergi, yaptığı ihracat miktarı gibi parametreler açısından güçlü ve alınacak sektörel ve ulusal ekonomik kararlarda söz sahibi olan bir kuruluş olmak. 182 www.hedefaof.com 3. İstihdama katkı sağlamak: Kar etmenin yanı sıra faaliyette bulunduğu bölge ve ülkenin işsizlik düzeyinin azaltılmasına katkı sağlamak. 4. Sosyal sorumluluk yüklenmek: Faaliyette bulunduğu ülkenin sosyal ve kültürel gelişimine ve eğitim düzeyinin yükseltilmesine katkı sağlayacak projeler üretmek ve bu yöndeki projelere destek vermek. 5. Toplumsal değerlere saygı göstermek: Gerek üretim ve pazarlama sürecinde ve gerekse ülke içerisindeki aktivitelerde, bulunduğu ülkenin inançları, örfleri, gelenekleri, dini, dili gibi sosyal ve kültürel değerlerine saygı duyduğunu göstermek. 6. Ülkenin kalkınmasına katkı sağlamak: Yaptığı yatırımlarla ülkenin geri kalmış bölgelerinde, ekonomik, sosyal ve kültürel gelişimini destekleyici faaliyetlerle bu bölgelerin gelişmesine ve kalkınmasına katkı sağlamak. İşletmenin ekonomik amaçlar doğrultusunda belirlediği bir takım hedefleri söz konusudur. Bu hedefler de kısa ve uzun vadeli hedefler olarak sınıflandırılabilir: I. II. Kısa Vadeli Hedefler: Kısa vadeli hedefler işletmenin varolan üretim hacmi sınırları içindeki hedefleridir: 1. Belli bir piyasa payını elde etmek (Örn: piyasanın %20’si), 2. Belli bir üretim düzeyine ulaşmak (Örn: 300.000 adet/ay), 3. Belli bir dönemde belli bir satış düzeyini tutturmak (Örn: 100 bin adet/ay), 4. Belli bir gelir (ciro) düzeyine ulaşmak (Örn: 1 Milyon /ay), 5. Belli bir kar düzeyini elde etmek (Örn: 200 bin /ay, ya da birim başına %15), 6. Belli bir verimlilik düzeyini elde etmek (Örn: 1000 adet/saat), 7. Düşük maliyetli üretim gerçekleştirmek (Örn: 50 / adet), Uzun Vadeli Hedefler: Uzun vadeli hedefler işletmenin strateji ve politikaları doğrultusunda aldığı ve hayata geçirilmesi uzun süre alabilecek hedefleridir: 1. İşletme ölçeğini artırmak (Örn: 100.000 adet/yıl’dan, 150.000 adet/yıl’a çıkarmak) 2. Piyasa payını artırmak (Örn: 3 – 5 yıl içinde piyasa payını %35’e ulaştırmak) 3. Ulusal ve uluslararası düzeyde yeni piyasaları araştırmak ve bu piyasalara girmek, 4. Ürün yelpazesine yeni ürünler eklemek, 5. İşletme gelirini artırmak (Örn: 3 – 5 yıl içinde işletme gelirini 3 Milyon’ye ulaştırmak) 6. Kurumsal değişim (Örn: limitet şirketten, anonim şirkete dönüşmek, halka açılmak gibi…) Yukarıda özet olarak verilen amaçlar ve bu amaçların doğrultusunda belirlenen hedeflerin tutturulamaması ya da gerçekleştirilememesi işletmeler açısından “başarısızlık” olarak nitelenir. Ancak buradaki hedeflerin tutturulamaması işletmenin ekonomik ya da ticari faaliyetlerini durdurması anlamına gelmemektedir. Bu gibi başarısızlıklara belli bir süre katlanılabilinecektir. Ancak işletmenin amaçlarına ulaşamaması öncelikle kısa vadeli hedeflerinin ve ilerleyen süreçte de uzun vadeli hedeflerinin gerçekleşmemesi anlamına gelmektedir. Bununla birlikte böyle bir ortamda işletme tedarik, üretim, depolama, pazarlama, satış, tahsilat, vergi, borç ve kredi ödeme süreçlerinin aksaması söz konusu olacak ve işletme finansal kriz içine girebilecektir. Sonuçta ürününü satamayan, gerekli geliri elde edemeyen, satış tahsilatlarını zamanında yapamayan, borçlarını zamanında ödeyemeyen işletmeler belli bir sürecin sonunda ticari hayatını durdurma kararı almak zorunda kalabilirler ki bu “iflas” etmek yani başarısızlık anlamına gelmektedir. Belirlenen hedeflerden birinin ya da bir kaçının elde edilememesi belki firmanın ticari hayatını sürdürmesine engel değildir, yani başarısızlık olarak nitelenmeyebilir, ancak bu gibi aksamalar 183 www.hedefaof.com maliyetlerin artmasına neden olacaktır. Bu durum işletmenin kar oranının düşmesine ve düşük kar düzeyinin elde edilmesi anlamına gelmektedir. Bunun yanı sıra eğer işletme belli bir kar oranını tutturma amacıyla hareket ederse, bazı hedeflerin elde edilememesi dolayısıyla oluşan maliyet artışı dolayısıyla, fiyatlarını artırmak zorunda kalacak, bu da rakipleri ile rekabette bu işletmenin dezavantajlı duruma düşmesine neden olacaktır. Böylece satışları düşen, stokları artan, gelirleri düşen, karları düşen işletme ilerleyen süreçte yükümlülüklerini (borç ödeme, kredi ödeme, vergi ödeme, maaş – ücret ödeme gibi…) yerine getirmede zorlanacak ve belki de başarısızlık olarak nitelenen “iflas”ın eşiğine gelecektir. İşletme açısından kriz olarak nitelenecek bu durumlar işletmelerin başarısız olarak piyasayı terketmesi ile sonuçlanması büyük olasılıktır. Ancak başarısızlığın nedenlerinin belirlenmesi ve bunları gidermek için gerekli önlemlerin alınması, başarısızlık sürecinin sonlanmasını ve işletmenin ekonomik hayattaki faaliyetlerini sürdürmesini olanaklı kılacaktır. Başarısızlığın tespiti ne kadar önce olursa ya da ne kadar önce öngörülürse alınacak önlemlerin başarısı da o düzeyde yüksek olacak ve belki de işletme kriz sürecini yaşamadan ya da çok hafif atlatarak yaşamına devam edebilecektir. İşletmeler kar elde etme ve karı maksimum kılma ana amacını elde etmek için, üretim kararının oluşmasından üretilen mal ya da hizmetin nihai kullanıcıya ulaştırılmasına kadar geçen sürecin değişik aşamalarındaki, ara amaçları gerçekleştirmesi gerekmektedir. Bu ara amaçlar şu şekilde sınıflandırılabilir: 1. Üretim Ara Amacı 2. Envanter Ara Amacı 3. Piyasa Ara Amacı Üretim Ara Amacı, üretimi söz konusu olan mal ya da hizmetten belli bir süreç içerisinde, tesisin kapasitesi çerçevesinde minimum maliyetle en yüksek çıktıyı elde etmeyi ifade etmektedir. İşletme sahip olduğu üretim kapasitesi ile üretimini en düşük maliyetle gerçekleştirdiği takdirde bu amacını gerçekleştirmiş ve başarılı olmuş demektir. Envanter Ara Amacı, üretimin gerçekleşmesi için gerekli olan hammadde, yarı mamul madde, makine – teçhizat varlığını ve mamul stoğunu ifade etmektedir. Hammadde ve yarı mamul madde stoğu üretimi kesintiye uğratmayacak miktarda depolarda bulundurulması gerekmektedir. Aksi takdirde ya üretim gerçekleşirken hammadde ve yarı mamul madde bitecek ve üretim duracaktır, ya da gerekenden fazla olduğunda stok maliyetlerinin artmasına neden olurken siparişlerin yetişmeme veya birim başına yüksek üretim maliyeti riski ortaya çıkacaktır. Bu durum işletme açısından başarısızlığı ifade etmektedir. Piyasa Ara Amacı, işletmenin ürettiği mal ya da hizmeti mümkün olan en yüksek fiyattan ve mümkün olan en yüksek miktarlarda satması durumunda gerçekleşecektir. Bunun için iyi bir talep ve piyasa analizinin yapılması gereklidir. Bu analiz neticesinde en uygun fiyat ve satış hacmi belirlenmeli ve bu hedef elde edilmeye çabalanmalıdır. Analizin doğru yapılmaması hedeflerin yanlış belirlenmesine neden olurken, bu hedef doğrultusunda belirlenen faaliyetler sonucunda satış miktarı ve geliri azalırken, pazarlama ve satış maliyetlerinin artmasıyla birim başına düşen maliyetin de yükselmesine neden olacaktır. Bu durum da yine işletme için başarısızlık olarak nitelenecektir. Genel olarak bakıldığında, işletmenin amaç ve hedeflerinin farklı açılardan incelenmesi ile ifade edilmeye çalışılan başarısızlık kavramı, işletmenin kötü bir sürecin içerisinde olduğunu göstermektedir. Başta karar alıcılar olmak üzere, üretim fikrinin oluşmasından ürünün nihai kullanıcıya ulaştırılmasına kadar geçen süreçte görev alan tüm aktörlerin başarısızlığın ortaya çıkmaması için çaba sarfetmeleri gerekmektedir. Çünkü işletme sahip olduğu fiziki, finansal ve iş gücü yapısının oluşturduğu bir bileşendir. Herhangi bir nedenle üretim sürecinde oluşacak hatalar başarısızlığın ortaya çıkmasına neden olurken, bu durum, üretim düşüşü ve maliyet artışı ile birlikte ilerleyen dönemlerde işletmeyi iflasa sürükleyerek iş hayatını terketme sonuna ulaştıracaktır. İşletmenin ekonomik ve ekonomik olmayan amaçları arasında nasıl bir ilişki vardır? Yorumlayınız. 184 www.hedefaof.com İşletmelerde Başarısızlığın Nedenleri İşletmelerde amaçlara ve hedeflere ulaşılamaması, yani başarısızlığın birçok nedeni olabilir. Başarısızlığın ortaya çıkmasına neden olan etkenler, işletmenin kendi yapısından kaynaklanacağı gibi işletme dışı bir takım olgularla da ortaya çıkabilir. Dolayısıyla işletmelerde başarısızlığın nedenleri; 1. İçsel Nedenler 2. Dışsal Nedenler olmak üzere iki başlık altında incelenebilir. Aşağıda ayrıntılı bir şekilde incelenecek olan başarısızlığın her bir nedeni, işletmeyi finansal sıkıntılar içine sokacaktır. Hatalı kararlar ve işletme dışı gerçekleşen olumsuzluklar, işletmenin maliyetlerini artıracak, maliyetlerin artması ticari hayatına devam etmek isteyen işletmelerin finansman ihtiyacını artıracak, finansman ihtiyacı artan işletme, yeni finans kaynakları bulmakta zorlandığında maliyet yaratan faaliyetlerin yerine getirilememe durumu ortaya çıkacak ve işletme kriz içine girecektir. Sonuçta, amaçlarından uzaklaşan işletme, sorunların giderilememesi nedeniyle iflas durumu ile yüz yüze kalabilecektir. Başarısızlığın İçsel Nedenleri İşletmeleri başarısızlığa sürükleyen içsel nedenler, girişim fikrinin oluşumundan üretilen ürünün nihai kullanıcıya ulaştırılıncaya kadar geçen süreci içeren üretim sürecinde işletme karar vericilerinin almış olduğu hatalı kararları kapsamaktadır. Dolayısıyla içsel nedenler şu ana başlıklar çerçevesinde incelenebilir: 1. Girişim fikrinin oluşumu ve üretime hazırlık aşamasında yapılan hatalar 2. Üretim sürecinde yapılan hatalar 3. Ürünün pazarlanması sürecinde yapılan hatalar 4. Yeniden yapılanma sürecinde yapılan hatalar 1. Girişim fikrinin oluşumu ve üretime hazırlık aşamasında yapılan hatalar: İşletmelerin başarılarında, girişim fikrinin oluşumu ve üretim faaliyetine geçmeden önce yapılan hatalar üretim sürecinin tamamını etkilemektedir. İşletmelerin başarısında ya da başarısızlığında girişim fikrinin oluşumu sırasındaki her türlü veriyi ve etkeni göz önünde bulundurmaları ya da bulundurmamalarının etkisi büyüktür. Başarısızlığın ortaya çıkmasında bu aşamadaki yapılan hatalar genel olarak şu şekilde sıralanabilir: • Faaliyette bulunulacak iş alanı tespit edilirken hedef tüketici kesiminin talep analizinin yapılmaması ya da hatalı yapılması: Üretilecek mal ya da hizmeti tüketecek hedef kitlenin gelir düzeyi, kültürel yapıları, fiyat değişikliklerine duyarlılıkları gibi talep yapılarını ortaya koyan analizlerin yapılmaması ya da hatalı yapılması. • Piyasa analizinin yapılmaması ya da hatalı yapılması: Faaliyette bulunulacak piyasadaki diğer işletmelerin kurumsal yapıları, kapasiteleri, üretim miktarları, maliyet yapıları, istihdam politikaları, satış miktarları, kar miktarları ve oranları, fiyatlama politikaları gibi piyasanın yapısını ortaya koyan analizlerin yapılmaması ya da hatalı yapılması • Girişimde bulunulacak alanın geleceği ile ilgili beklentilerde yapılan hatalar: Girişim faaliyeti gerçekleştirilmeden önce faaliyette bulunulacak iş alanının karlılık durumunun gelecekte de sürüp sürmeyeceği işletmenin başarısı açısından çok önemlidir. Girişim faaliyeti ile ilgili yapılan analizlerin sonucu içinde bulunulan dönem için girişimin yapılmasını uygun gösterebilir, ancak ilerleyen zaman içinde bu olumlu durum tersine dönebilir ve karlılık durumu ortadan kalkarak işletmeyi başarısız kılabilir. • Kuruluş yeri seçiminin yanlış yapılması: İşletmenin başarısızlığında etken olan faktörlerden bir diğeri de kuruluş yerinin seçiminde yapılan hatalardır. Kuruluş yeri seçimi, işletmenin tüm üretim maliyetlerini yakından ilgilendirmektedir. Piyasaya yakınlık, hammaddeye yakınlık, ulaşım imkanlarına yakınlık ve çeşitliliği, iletişim olanaklarının çeşitliliği gibi işletmenin maliyetlerini birinci düzeyde etkileyen kuruluş yeri seçiminde yapılan hatalar, birim başına maliyetin yüksek çıkmasına neden olur. Bu durum rekabette işletmeyi dezavantajlı duruma düşürürken, karının azalmasına neden olur ve bundan sonraki tüm kararlarını olumsuz etkiler. 185 www.hedefaof.com • Üretim tesis ölçeğinin yanlış belirlenmesi: Tesis ölçeğinin yanlış belirlenmesi işletmenin başarısız olmasında etkendir. Gerekenden fazla kapasiteli bir tesis ölçeği, üretim sürecinde atıl kapasitenin oluşmasına yol açacak, bu da sabit maliyetlerdeki artışla birlikte, üretimde minimum maliyetle üretimi ifade eden optimum kapasiteye ulaşmayı engelleyecektir. Bu durum birim başına düşen yüksek üretim maliyeti sonucunda, rekabet dezavantajı ile birlikte düşük kar oluşumu, işletmenin başarısız olmasına neden olacaktır. Kapasitenin yetersiz belirlenmesi durumunda da talebi karşılamada sıkıntı yaşayacak işletme aşırı kapasite ile çalışmak zorunda kalacak ve bu durum da yüksek maliyetli üretimi getirecektir. Tesis ölçeğinin istenen düzeye gelmesi de zaman alacak ve bu süreç tamamlanana kadar, aşırı kapasite dolayısıyla yüksek maliyetli üretim, rekabet dezavantajı ve karın azalması sebebiyle işletmenin başarısız olması durumu ortaya çıkacaktır. • Üretimle ilgili bir iş planının olmaması ya da yetersiz olması: İşletmelerin başarılarında etken olan kriterlerden biri de doğru bir iş planının yapılıp yapılmadığıdır. Yapılacak plan, kuruluş yeri seçimi, tesis kapasitesi, kullanılacak teknoloji, tedarik, istihdam, pazarlama, rekabet stratejileri, büyüme stratejileri, kriz yönetimi gibi işletmenin tüm faaliyetlerini en basit detayına kadar içermelidir. İş planı olmayan ya da eksik ve hatalı yapan işletmelerin başarısız olması da kaçınılmazdır. • Üretim tekniği ve teknolojisinin tespitinde yapılan hatalar: İşletme kurulurken, üretilecek mal ya da hizmetin, hangi teknikle ve teknoloji ile üretileceği ile ilgili yapılacak hatalar, üretim maliyetlerini artıracaktır. Bunun sonucunda karın azalması hatta rekabetin şiddetinin yüksek olması durumunda zararların ortaya çıkması ve işletmenin iflası kaçınılmazdır. • Faaliyette bulunulacak alan ile ilgili yasal düzenlemelerin göz ardı edilmesi: İşletmelerin hangi alanda olursa olsun, ülkenin neresinde olursa olsun, yasal düzenlemeleri iyi bilmesi gerekir. Aksi takdirde ağır cezalara ve yaptırımlara maruz kalabilir ki bu da işletmelerin üretim maliyetlerini artırırken, karlarını azaltır ve ilerleyen süreçte piyasayı terketme kararının alınmasına, yani başarısızlığa neden olabilir. Girişimin finansmanında yanlış tercihler: Girişim fikrinin oluşumundan üretilen mal ya da hizmetin tüketiciye ulaştırılana kadar geçen sürecin her aşaması maliyet ifade eder. Bu maliyetlerin de en uygun finansman alternatifleri ile karşılanması gerekir. Tercih edilecek finansman seçenekleri, işletmenin finansman maliyetini minimum düzeyde oluşmasını sağlamalıdır. Girişim faaliyeti gerçekleştirilirken kullanılacak finansman olanaklarının da doğru analiz edilmesi gerekir. İşletme yatırım aşamasında (döneminde) bir gelir kaynağı yoktur. Her şey öz kaynaklardan karşılanacaktır. Bu nedenle doğru finansal kaynağın doğru şekilde kullanılması gereklidir. Üretimde kullanılacak makine – teçhizat satın mı alınacak yoksa kiralanacak mı? Bu sorunun cevabı önemlidir. Üretim sürecinde çok sık kullanılmayacak bir makinenin satın alınması işletme için üretim maliyetinin yükselmesine neden olacaktır. Bunun yerine kiralama yolunu tercih etmesi durumunda maliyetleri düşük düzeyde gerçekleşecektir. Bu gibi kararlar finansal kaynakların etkin kullanımı açısından önemlidir. Bu kaynakları oluştururken doğru yöntemleri tercih etmeyen işletmelerin kuruluş maliyetleri çok yüksek olacaktır. Finans piyasasını iyi araştırmayan, daha uygun ve maliyeti düşük kaynaklar varken maliyeti yüksek kaynaklar tercih eden işletmelerin maliyetleri yüksek olacaktır. Bu durum işletmelerin öncelikle karlarının azalmasına neden olurken, rekabette de dezavantajlı duruma düşmesine neden olabilecektir. 2. Üretim sürecinde yapılan hatalar: İşletmelerin başarısızlığında üretim sürecinde yapılan hataların önemli payı vardır. Girişim ve yatırım sürecini başarılı bir şekilde yapan müteşebbis, üretim sürecini de hassas bir şekilde analiz etmelidir. Üretim sürecinde yaşanan sıkıntılar üretim maliyetlerinin artmasına neden olurken, karın ortadan kalkmasına ve sıkıntıların bertaraf edilmemesi durumunda da ilerleyen süreçte iş hayatının sonlanması söz konusu olabilecektir. Başarısızlığın ortaya çıkmasında bu aşamadaki yapılan hatalar genel olarak şu şekilde sıralanabilir: • 186 www.hedefaof.com • İstihdamla ilgili yanlış uygulamalar: İşletmelerde üretim sürecinde görev alan personel, işletmenin üretim miktarının yanı sıra maliyetlerini de üst düzeyde etkileyecektir. Öncelikle görev alacak personelin yeterli miktarda ve doğru seçilmesi bunda etken olmaktadır. Uzmanlık alanlarına göre yanlış işe alımlar ve aşırı istihdam verimliliğin düşmesine ve üretim maliyetinin artmasına neden olacaktır. Bununla birlikte doğru seçim de yeterli olmayacaktır. İlerleyen süreçte üretim teknik ve teknolojilerindeki gelişmeler ve üretilen mal ya da hizmetle ilgili yaşanan değişimler doğrultusunda personelin eğitiminin de zamanında ve yeterli düzeyde yapılmaması işletmeyi başarısızlığa sürükleyecektir. Bunların dışında çalışanların motivasyonu ile ilgili de sürekli analizler yapılmalıdır. Yapılmadığı takdirde, çalışma isteği ile ilgili yaşanacak olumsuz durumlar verimliliğin düşmesine ve üretim maliyetlerinin artmasına neden olacaktır. Bunda çalışanların işin tek düzeliyi dolayısıyla sıkılmaları, aşırı istihdam ve yanlış iş bölüşümü, yanlış maaş ve ücret politikası, çalışanların özlük haklarından yeterli düzeyde yararlandırılmaması, sendikal faaliyetler, hem verimliliğin düşmesine, hem de üretim maliyetlerinin artmasına neden olacaktır. Bunun sonucunda da işletme amaçlarından uzaklaşacak ve ticari hayata veda etmek zorunda kalabilecektir. • Verimlilik düzeyinin yanlış belirlenmesi: İşletmelerin personeli ve makine envanteri doğrultusunda ulaşacağı üretim düzeyini doğru belirlemesi başarısı ile yakından ilgilidir. Bu verimlilik analizini doğru yapmayan işletmeler ne kadar üreteceğini de doğru belirleyemez. Bu durumda işletme ya yeterli düzeyde üretimi zamanında gerçekleştiremeyerek siparişlerini geciktirecek ya da aşırı üretim dolayısıyla stokları ve stok maliyetlerinin artmasına neden olacaktır. Böylece işletme, piyasasına kaybetme ya da üretim maliyetlerinin artması riski ile karşı karşıya kalacaktır. Bunların yanı sıra makine – teçhizatın bakımlarının gerektiği gibi ve zamanında yapılmaması ve eskiyen makinenin yenilenmemesi verimliliğin düşmesine ve maliyetlerin artmasına neden olacaktır. Maliyetlerin artması işletmenin, karının azalmasına ve rekabette dezavantajlı duruma düşmesine ve başarısız olmasına neden olacaktır. • Kalitesiz üretim: Ürünün kalitesiz olması (çabuk bozulması, ihtiyacı yeterli düzeyde gidermemesi, müşteriye zarar vermesi gibi…) ve bu şekilde üretimine devam etmesi durumunda işletme ürünlerini satamayacak ve piyasayı terk etmek zorunda kalabilecektir. • Araştırma – Geliştirme (Ar – Ge) faaliyetlerinin göz ardı edilmesi: Maliyet yaratması dolayısıyla özellikle küçük işletmeler Ar – Ge çalışmaları ile ilgili herhangi bir faaliyette bulunmamaktadırlar. Ancak günümüz iş dünyasında “inovasyon” olarak nitelendirilen yenilik ve geliştirme faaliyetleri işletmelere önemli avantajlar sağlamaktadır. Bunu yapabilen işletmeler, patent ve lisans gibi yasal haklar çerçevesinde rekabette rakiplerine göre daha avantajlı duruma geçmektedirler. Bunu yapamayan işletmeler satışlarında önemli sıkıntılar yaşarken başarısızlıkla yüz yüze kalabilmektedirler. Ar – Ge çalışmalarının teşviki ve desteklenmesi ile ilgili sivil örgütlenmelerin (ticaret odası, sanayi odası, kooperatifler, ihracatçı birlikleri, üretim federasyon ve konfederasyonları gibi…) desteklerinin yanı sıra devletin teşvik ve yardımlarının da olduğu düşünülürse bundan faydalanan işletmeler, Ar – Ge faaliyetlerinin yaratacağı maliyet artışının da önüne geçmiş olacaklardır. Ama bu uygulamalardan haberdar olmayan ya da faydalanmayan firmalar bu avantajı elde edemeyecek ve faydalanan işletmelere göre rekabette dezavantajlı duruma düşeceklerdir. Yanlış – yetersiz bilgi ve iletişimdeki aksamalar: İşletmelerin üretim sürecini doğru değerlendirebilmesi için doğru ve yeterli bilgiyi zamanında alması gereklidir. Çünkü bu bilgiler doğrultusunda üretim faaliyetlerini yönlendirecektir. Örneğin, deposunda ve satış mağazalarında ne kadar mamul mal olduğunu bilmeyen bir işletme, üretim düzeyi ve ikmal miktarı ile ilgili yanlış kararlar verebilecektir. Ya aşırı üretim ve ikmal sonucunda stokların artmasına neden olacak ya da üretim yetersiz kalacak ve müşterilerine yeterli düzeyde mal ve hizmet sunamayacaktır. Yetersiz ve yanlış bilgi, işletmenin, üretimin her aşamasında (tedarik, istihdam, verimlilik, üretim düzeyi, pazarlama, satış sonrası hizmetler gibi…) yanlış kararlar almasına neden olurken, maliyetler artacak ve işletme amaçlarına ulaşamayarak başarısız olacaktır. 3. Ürünün pazarlanması sürecinde yapılan hatalar: • İşletmelerin başarısızlığında üretilen malın nihai kullanıcıya yani müşteriye ulaştırılmasını ifade eden pazarlama sürecinde yapılan hataların da önemli etkisi vardır. Ne kadar kaliteli olursa olsun ürettiği malı satamaması, işletmeyi amaçlarından uzaklaştırarak başarısız olmasına neden olacaktır. Pazarlama sürecinde yaşanan sıkıntılar üretim maliyetlerinin artmasına neden olurken, karın ortadan kalmasına ve 187 www.hedefaof.com sorunların çözülmemesi durumunda ilerleyen süreçte işletmenin iflası söz konusu olabilecektir. Başarısızlığın ortaya çıkmasında bu aşamadaki yapılan hatalar genel olarak şu şekilde sıralanabilir: • Rakip ve talep analizinin yetersiz ya da yanlış yapılması: İşletme ürününü sattığı piyasada yalnız olmayacaktır. Benzer ürünü üreten ve satan başka işletmeler de olacaktır. Bu işletmelerin satış politikalarını, sundukları hizmetleri, ürünlerindeki değişiklikleri yakından takibi gereklidir. Rakiplerin yanı sıra, ürünü satın alacak hedef kitlenin sayısındaki, gelirlerindeki, alışkanlıklarındaki, kültür yapılarındaki, zevk ve tercihlerindeki, demografik yapılarındaki değişmeler gibi talebi belirleyen önemli değişkenleri de sürekli takip etmesi gereklidir. Kısacası işletmenin sürekli piyasayı denetlemesi gereklidir. Bunu yapmayan/yapamayan/yanlış yapan işletmeler rekabette dezavantajlı duruma düşecek, ürününü satamayacak ve dolayısıyla amaçlarına ulaşamayarak başarısız olacaklardır. • Uzman olmayan ve yetersiz sayıda pazarlama personeli istihdamı ve personel motivasyonunun sağlanamaması: Üretimin her aşamasında olduğu gibi pazarlama aşamasında da yeterli miktarda ve uzman personelin istihdam edilmemesi, ürünlerin satılamamasına ve işletmenin başarısız olmasına neden olacaktır. Bunların yanı sıra personelin ücretleme politikası da (maaş, prim gibi…) satışların düzeyini belirleyen etkenlerdendir. Yanlış ücretleme sistemi ya personeli motivasyondan uzaklaştırarak pazarlamaya gerekli ilgiyi göstermelerini engelleyecek ya da aşırı ücretleme dolayısıyla firmanın maliyetleri artacaktır. Personelin satış faaliyetlerini belli düzeyde tutmak için uygulanan satış kotası uygulamasının da sınırlarının doğru belirlenmesi gerekir. Yüksek belirlenen kotalar personelin sıkıntıya girmesine ve belli bir süre sonra işi bırakmasına neden olabilecektir. Bu durum ilerleyen süreçte satış personeli bulma adına sıkıntılar yaratacak ve pazarlama faaliyetlerinin aksamasına neden olabilecektir. Sonuç itibarı ile bu gibi durumlar işletmeyi amaçlarından uzaklaştıracaktır. • Yetersiz ya da aşırı düzeyde tutundurma uygulamaları: Ürünlerin pazarlanmasında satışları artırıcı faaliyetlerin hangi düzeyde uygulanacağı önemlidir. Özellikle rekabetin sıkı olduğu bir piyasada işletmeler piyasa payını artırmak ya da en azında piyasa paylarını korumak adına bir takım tutundurma faaliyetleri gerçekleştirmektedirler. Bu durumdan habersiz olan ya da önemsemeyen işletmeler ürünlerini satamayacaklardır. Tutundurma uygulaması maliyet yaratan uygulamalardır. Dolayısıyla bunun düzeyinin de doğru belirlenmesi gerekir. Gereksiz ve aşırı tutundurma uygulaması satış maliyetlerinin daha da artmasına neden olurken, karın azalmasına da neden olacaktır. Ürünü satamamak ya da yüksek maliyetli satış, işletme için karın azalması ve başarısızlık anlamına gelmektedir. • Satış sonrası hizmetlerin göz ardı edilmesi ya da yetersiz olması: İşletmeler için müşteri memnuniyeti göz ardı edilmemelidir. Rekabet düzeyinin yüksek olduğu piyasalarda işletmeler piyasa paylarını artıma çabaları içerisinde müşterilerine değişik olanaklar sunma ya da onların satın aldıkları ürünle ilgili memnuniyet ve problem süreçlerini takip etme gibi uygulamalar gerçekleştirebilmektedirler. Özellikle satış sonrası üründe çıkabilecek sorunlar dolayısıyla uygulanan garanti sistemi kapsamında ücretsiz bakım – onarım faaliyetleri müşterileri söz konusu işletmenin ürünlerinin tercih etmeleri için yönlendirebilmektedir. Bu gibi uygulamalardan habersiz olan ya da önemsemeyen işletmeler rekabette diğer işletmeler karşısında dezavantajlı duruma düşecek ve ürünlerini satamayabilecektir. Böylece amacından uzaklaşan işletme de başarısız olacaktır. • Satış olanaklarının yetersiz olması: Satışı söz konusu olan mal ya da hizmetle ilgili müşteriye değişik satış imkanlarının (taksitli ve kredili satış, müşterinin memnun kalmaması durumunda satış bedeli iade garantili satışlar, adrese teslim satışlar, gibi…) sunulması, işletmenin ürününü daha kolay satmasına neden olacaktır. Rakipleri bu gibi imkanları müşterilerine sunarken, bir işletmenin bu gibi uygulamaları yapmaması ürününü yeterli düzeyde satamamasına neden olabilecektir. 4. Yeniden yapılanma sürecinde yapılan hatalar İşletmelerin başarısızlığında yeniden yapılanma sürecinde alınan kararlardaki hataların da önemli etkisi vardır. İşletme uzun vadeli stratejileri doğrultusunda yeniden yapılanma amaçlı planlar da yapmalıdır. İşletmeler, maliyetlerini düşürmek, verimliliği artırmak, kaliteyi artırmak, yenilikleri üretime ve ürünlere yansıtmak, karlılığı artırmak, piyasa payını artırmak, tüketici ve rakiplerin gözünde prestijini artırmak 188 www.hedefaof.com gibi nedenlerle yeniden yapılanma sürecine giderler/gitmelidirler. Gelişmeyen, yenilenmeyen ve büyümeyen işletmelerin ticari hayattaki varlıkları, ilerleyen zaman içinde tehlikeye düşebilir. Yeniden yapılanma gerektiren durumlar genel olarak şu şekilde sıralanabilir: • Satın alma veya devralma faaliyetleri, • Birleşme faaliyetleri, • Üretim teknik ve teknolojilerindeki gelişmelerin üretime uyarlanması, • Yeni piyasalara girme kararı, • Yeni ürün sunma kararı, • İşletmenin örgüt yapısının yenilenmesi gereksinimi ve isteği, • Üretimde ve pazarlamada yeni yaklaşımların ve uygulamaların işletmeye adapte edilmesi. Yukarıda kısaca bahsedilen yeniden yapılanma ile ulaşılmak istenen hedefler ve yeniden yapılandırmayı gerektiren durumlar, işletmelerin yanlış analiz, karar ve tercihleri dolayısıyla başarısızlığa neden olabilir. Yeniden yapılanma sürecinde başarısızlığın ortaya çıkmasına neden olan hatalar genel olarak şu şekilde sıralanabilir: • Hedef kitlenin istek ve gereksinimlerinin belirlenmesinde yapılan hatalar: İşletme yeniden yapılanma çerçevesinde ulaşmayı planladığı etkinlik düzeyine ulaşmasında potansiyel müşterisi konumunda olan hedef kitlenin gereksinim ve isteklerini tam ve doğru bir şekilde belirlemesi gereklidir. Bu istek ve gereksinimlerin belirlenmesinde yapılacak hatalar, işletmelerin gereksiz ve ihtiyaçları karşılamada etkisiz olan ürünleri üretmesine neden olurken, bu ürünlerin pazarlanmasında da sorunlarla karşılaşmasına neden olabilecektir. Bu durum işletmenin yeniden yapılanma sürecinden beklediği kazanımlardan ve amaçlarından uzaklaşmasına ve başarısız olarak büyük zararlara uğramasına neden olur. • İşletmenin içinde bulunduğu yapının analizinde yapılan hatalar: Yeniden yapılanma sürecinde işletmenin örgütsel yapısını ve elemanlarını doğru bir şekilde analiz etmesi gerekir ki yeniden yapılanma kapsamında gerekli düzenlemeleri yapabilsin. Ancak bu analizde yapılan hatalar, işletmenin iş süreçleri çerçevesinde organizasyon yapısında yanlış düzenlemelere gitmesine neden olacaktır. Çünkü işletmenin hangi bölümünün yeniden yapılanma faaliyeti dolayısıyla hangi ölçüde ve ne şekilde dönüşüme uğrayacağı tam olarak belirlenemeyecek, dolayısıyla yanlış uygulamalar, maliyetlerin daha da artmasına ve verimliliğin düşmesine neden olabilecektir. Bu sonuç işletmenin temel amacı olan maliyet minimizasyonu, üretim maksimizasyonu ve kar maksimizasyonu amaçlarından uzaklaşmasıyla sonuçlanarak, başarısızlığı getirecektir. • Yanlış yöntem ve sistemin seçilmesi: İşletmenin yeniden yapılanma sürecini ne şekilde gerçekleştireceği de çok önemlidir. Bunu bir işletmeyi satın alarak mı, başka bir işletmeyle birleşerek mi, kendi içinde yeni bir yapılanma oluşturarak mı gerçekleştirecek? Bunu doğru olarak belirlemesi gerekir. Burada temel belirleyici, en hızlı, en etkili ve maliyeti en düşük olan yöntemin veya sistemin seçilmesi olmalıdır. Bu süreçte oluşacak hatalar işletmenin maliyetlerinin yükselmesine neden olacak ve işletmenin yeniden yapılanma faaliyeti dolayısıyla beklentileri karşılanamayacaktır. • Yeniden yapılanma sürecinde tanımlama ve yöntemdeki eksiklikler ve hatalar: İşletmenin yeniden yapılanması sürecinde oluşturulacak iş planı düzenlenirken, yeniden yapılanmanın gerektirdiği değişiklikler, düzenlemeler ve uygulamaların tam ve yeterli düzeyde kesin çizgilerle belirlenmesi gereklidir. Aksi takdirde süreç bir karmaşa ve kargaşa ortamı içine girerken, yapılanma süreci gecikecek ve sistemin oturması, uzun uğraşlar, hata tespiti ve gerekli düzeltmeler dolayısıyla uzun zaman alacaktır. Bu da işletmeye zaman ve gelir kaybı getirirken, yapılanma maliyetlerinin artmasına neden olacaktır. Böylece üretim maliyetleri artan işletme amaç ve hedeflerinden uzaklaşacaktır. • Yönetim kadrosunun yetersizliği ve değişime uyum sorunu: Yeniden yapılanma uzman, becerikli, sorunlar karşısında çabuk ve doğru karar verebilen bir yönetim kadrosu gerektirmektedir. Yetersiz yönetim kadrosu, yeniden yapılanma kapsamında yanlış ve yetersiz değişiklik, düzenleme ve uygulamaların gerçekleştirilmesine neden olurken, yeniden yapılanma süreci aksamalara uğrayacak, yapılanma süreci gecikecek ve sistemin oturması, uzun uğraşlar, hata 189 www.hedefaof.com tespiti ve gerekli düzeltmeler dolayısıyla uzun zaman alacaktır. Bu da işletmeye zaman ve gelir kaybı getirirken, yapılanma maliyetlerinin artmasına neden olacaktır. Böylece üretim maliyetleri artan işletme amaç ve hedeflerinden uzaklaşacaktır. • İşletme çalışanlarının değişime direnmesi: Yeniden yapılanma çalışmaları dolayısıyla, işletme personelinin getirilen değişiklik, düzenleme ve uygulamalar dolayısıyla yetersiz kalmalarına, yeni iş süreçlerinin getirdiği yeni uygulamaları anlamamalarına ve zorlanmalarına neden olacaktır. Bu durum personelin yeniden yapılanmanın getirdiği yeni uygulamalara direnmelerine ve çalışma motivasyonlarını azaltarak verimliliklerinin düşmesine neden olabilecektir. Yeniden yapılanan işletme açısından bu istenmeyen bir durumdur. Bunu öngöremeyerek gerekli destek faaliyetlerini gerçekleştiremeyen işletmeler, yine yeniden yapılanma faaliyetinden beklediği kazanımları ve hedeflerini elde edememe durumu ile karşı karşıya kalacak ve başarısız olarak büyük zararlara katlanmak zorunda kalabilecektir. Başarısızlığın Dışsal Nedenleri İşletmeleri başarısızlığa sürükleyen içsel nedenlerin yanı sıra, işletme dışı ve işletmenin kontrolünde olmayan bir takım gelişmeler dolayısıyla da başarısızlık durumu ortaya çıkabilir. Yukarıda da belirtildiği gibi içsel ya da dışsal nedenler dolayısıyla etkinlikten uzaklaşan işletmelerin en önemli sıkıntısı finansman sıkıntısıdır. Alınan her yanlış karar ya da işletmeyi krize sürükleyen her olgu maliyet artışı ile birlikte ek finansman ihtiyacını da doğuracaktır. Ek finansman ihtiyacını karşılamakta zorlanan ya da yüksek maliyetle karşılamak zorunda kalan işletmeler ise krize neden olan içsel ya da dışsal nedenleri ve etkilerini gideremediği durumda da ticari hayatına son vermek yani iflas etmek durumunda kalacaktır. İşletmenin faaliyette bulunduğu ve etkilendiği çeşitli ortamlardan söz edilebilir. Dışsal etkenler olarak nitelendirilen bu ortamlarda meydana gelen olumsuz gelişmeler, işletmelerin etkinlikten uzaklaşmasına neden olabilir. İşletmenin başarısız olmasına yol açan dışsal nedenler şu şekilde sıralanabilir: 1. Ekonomik ortamdaki olumsuz gelişmeler 2. Sosyal ortamın göz ardı edilmesi 3. Politik ortamdaki olumsuz gelişmeler 4. Teknolojik ortamın göz ardı edilmesi 5. Doğal ortamın göz ardı edilmesi 6. Yasal ortamın göz ardı edilmesi 1. Ekonomik ortamdaki olumsuz gelişmeler: İşletme hem mikro ve hem de makro ekonomik ortam içinde yer almaktadır. Bu ortamları göz ardı eden ya da bu ortamlarda meydana gelen gelişmeleri yanlış yorumlayarak kararlar alan işletmelerin başarısız olması kaçınılmazdır. Mikro ortam olarak nitelenen ortam işletmenin faaliyette bulunduğu piyasada karşılaştığı güçlükler kastedilmektedir. Bunlar da diğer işletmeler ve talebi gerçekleştiren tüketicilerin davranışlarıdır. İşletmeler diğer işletmeleri ve tüketicileri ve onların davranışlarını göz ardı ederek hareket ederlerse, ürünlerini satamama ya da düşük karlarla faaliyette bulunma riski ile karşı karşıya kalacaklardır. Bulunduğu piyasadaki rekabet düzeyi, talebin gelir, fiyat ve çapraz esneklik değerleri gibi belirleyiciler hakkında bilgi sahibi olmadan kararlarını alan işletmelerin başarısız olmaları kesindir. Aynı şekilde makro ekonomik değişkenleri göz önünde bulundurmayan işletmeler de başarısızlık gerçeği ile yüz yüze kalacaktır. Bir ekonomideki enflasyon, faizler, ulusal gelir, kişi başına ulusal gelir, döviz kuru, ihracat ve ithalat, uluslararası fiyatlar gibi makro ekonomik olguları göz önünde bulundurmadan karar alan işletmeler de muhakkak ki başarısız olacaklardır. Ayrıca ekonomik ortamdaki olumsuz gelişmeler de işletmeyi başarısızlığa itebilecektir. Ülke ve dünya ekonomisinde yaşanan krizler, finansal yapısı zayıf olan işletmelerin, alacaklarını tahsil edememe durumunda, borçlarını ödeyememe riski ile karşı karşıya kalmasına neden olacaktır. Faaliyette bulunduğu ortamda işletme sayısının artması rekabetin artmasına ve fiyatların düşmesine neden olurken üretimde maliyet minimizasyonunu sağlayamayan işletmelerin piyasayı terk etmelerine neden olabilir. Piyasada tüketici sayısının azalması, işletmenin ürünlerine olan talebin düşmesi, ülke ekonomisindeki sıkıntılar dolayısıyla gelirlerin azalması, enflasyon dolayısıyla girdi maliyetlerinin artması, yaşanan uluslararası krizler gibi ekonomik ortamda yaşanacak olumsuzluklar işletmelerin amaçlarından 190 www.hedefaof.com uzaklaşmasına neden olurken, finansal yapısı zayıf olan işletmelerin iflas etme durumuna gelmesine neden olabilecektir. 2. Sosyal ortamın göz ardı edilmesi: İşletmenin doğrudan ya da dolaylı olarak ilişkide olduğu insan gruplarının demografik ve kültürel yapıları da işletme başarısını yakından etkileyen sosyal ortamı ifade etmektedir. Sosyal ortamı göz ardı ederek hareket eden ya da sosyal ortamdaki gelişmeleri yanlış analiz eden işletmeler başarısız olacaklardır. Toplumun dili, dini, değer yargıları, gelenek ve görenekleri, alışkanlıkları, kültür yapıları, yaş düzeyi gibi sosyal yapısını önemsemeyen ya da yanlış analiz eden işletmelerin aldıkları kararlar da yanlış olacak, ürettikleri mal ve hizmetleri satamayacak ve amaçlarına ulaşmada başarısız olacaklardır. Çünkü insanlar, zevk ve tercihlerini yönlendiren sosyal belirleyicilerine uymayan, aykırı olan ürünleri ve sosyal değerlerini göz ardı eden, değer vermeyen işletmelerin ürünlerini satın almak istemeyeceklerdir. 3. Politik ortamdaki olumsuz gelişmeler: Ülkesindeki ve ilişkili olduğu ülkelerdeki politik gelişmelerdeki olumsuzluklar da işletmeleri olumsuz etkilemektedir. Ülkesindeki politik karışıklıklar ve istikrarsızlık başta girişimciler olmak üzere o ülkedeki işletmelerin yapacakları yatırımlar ve üretim faaliyetlerini yürütmelerini engelleyecektir. Politik karışıklık ve istikrarsızlık, belirsizliği ve riski artıracaktır. Belirsizlik ve risk de işletmelerin en sıkıntı yaşadıkları ortamdır ki işletmeler bu tür ortamlarda karar vermekte zorlanırlar. Politik istikrarsızlık ve karışıklık durumunda ülkedeki ekonomik faaliyetlerin kurallarını belirleyen devlet karar vericilerinin hangi yönde karar vereceği ile ilgili belirsizliğe neden olur. Girişimci ve işletmeler de bu belirsizlik ortamında hareket edemez hale gelirler çünkü alacakları kararın neticesi büyük zararlar getirebilir. İşletmelerin ticari ilişkisi olan ülkelerin politik durumu da çok önemlidir. O ülkelerde yaşanan politik buhranlar, o ülke ekonomisini de olumsuz etkilerken bu ülkelere mal ve hizmet satan işletmelerin faaliyetlerini gerçekleştirememelerine neden olacaktır. Bu durumda işletmeler ürünlerini satamayarak zarar durumu ile karşı karşıya kalabileceklerdir. 4. Teknolojik ortamın göz ardı edilmesi: İşletmeler ürettikleri mal ya da hizmetin niteliği ve kullandıkları üretim tekniği çerçevesinde teknolojik bir alt yapıya sahiptir. Buna göre teknolojik donanımını düzenler. Ancak zaman ilerledikçe teknoloji değişmekte ve yenilenmektedir. Böyle dinamik yapıya sahip olan bir durumda işletmelerin teknolojik gelişmelere duyarsız olmaları etkinlikleri ile ilgili sıkıntılar yaratacaktır. Teknolojik gelişme, iş verimliliğinin artması anlamına gelmektedir. Çünkü üretimde kullanılacak yeni teknik ve teknoloji ile başta belli bir zaman içinde üretilen ürün niceliğinde artış olabilmektedir. Bunun yanı sıra yeni teknoloji ile birlikte daha az enerji kullanan, üretimdeki fireleri azaltan, daha uzun çalışma ömrüne sahip, bakımı ve onarımı kolay olan, kullanımı kolay olan makine – teçhizat üretim sürecine dahil edilebilecektir. Ayrıca analiz teknikleri, iletişim teknikleri, pazarlama teknikleri, organizasyon teknikleri, işe alma teknikleri gibi işletme içerisindeki tüm faaliyetlerle ilgili teknik ve teknolojik gelişmeler işletme karar vericileri tarafından kullanılmalı ve kullandırılmalıdır. Bu teknolojik yenilenmeyi sağlayan işletmeler verimliliklerini artırıp, maliyetlerini azaltarak rekabette avantaj elde ederken, bunu yapmayan işletmeler ise rekabette dezavantajlı duruma düşecekler ve ürünlerini kar edecekleri fiyattan satma imkanını kaybedeceklerdir. Maliyet dezavantajına sahip olan işletmeler de ilerleyen süreçte rekabet edemeyerek piyasayı terk etmek zorunda kalabileceklerdir. 5. Doğal ortamın göz ardı edilmesi: İşletmeler doğal bir çevrenin içinde faaliyetlerini gerçekleştirmektedir. Özellikle kuruluş yeri seçimi yapılırken doğal ortamın göz önünde bulundurulması çok önemlidir. Hammaddeye yakınlık, enerji kaynaklarına yakınlık, iklim şartları, jeolojik yapı, deniz ve su rezervlerine yakınlık, ulaşım imkanlarına yakınlık ve çeşitliliği, tesisin kurulacağı arazinin ileriki zamanda ölçek büyütme çalışmalarına imkan tanıyacak genişlikte olması gibi kriterler kuruluş yeri için göz önünde bulundurulması gereken doğal şartlar olarak sayılabilir. Bu gibi durumlar göz önünde bulundurulmadan yapılan kuruluş çalışmaları, girişim faaliyetinin daha başında işletmenin dezavantajlı duruma düşmesine neden olacaktır. Çünkü ilerleyen süreçte üretime geçen işletme hammaddeye uzaksa yüksek taşıma maliyetleri, enerji olanaklarına uzaksa yüksek enerji maliyetleri, iklim koşulları üretimi aksatacak yapıya sahipse yüksek üretim maliyetlerine neden olacak ve bu maliyet dezavantajı fiyat belirleme gücüne bağlı olarak karların azalmasına neden olacak ve işletmenin amaçlarını gerçekleştirememesine neden olabilecektir. Bunların yanı sıra günümüzde küresel ısınma olgusunun çevre kirliliği açısından hassasiyeti artırdığı düşünülürse, işletmelerin faaliyetleri dolayısıyla çevreye karşı duyarlılıkları da işletmenin gerek kuruluş ve gerekse üretim evresinde göz önünde bulundurması gereken doğal etmenlerdendir. Eğer çevre kirliliğini göz ardı ederek üretim faaliyeti gerçekleştirilirse, yasal düzenlemeler dolayısıyla işletme büyük cezalar ödemek zorunda kalabilir ki bu da maliyet artışı 191 www.hedefaof.com demektir. Bunun yanı sıra çevreye karşı duyarsızlık işletmenin faaliyette bulunduğu çevredeki yaşayan insanlar ve sivil toplum kuruluşları tarafından baskılara maruz kalmasına neden olurken, işletmenin imajı zarar görür ve işletme boykotlara maruz kalarak gelir kaybına da uğrayabilir. 6. Yasal ortamın göz ardı edilmesi: İşletmeler faaliyette bulunduğu ülkenin yasalarına göre hareket etmek zorundadır. Yaptığı her bir faaliyetin bir takım yasal düzenlemeler çerçevesinde yürütülmesi gerekmektedir. Muhasebe sistemi, vergi tahakkuk ve ödemeleri, üretilecek ürünün içermesi gereken nitelikler, sağlık koşulları, iş gücünün çalışma koşulları ve özlük hakları, çevre ile ilgili yasal düzenlemeler, teşvikler gibi daha sayılabilecek birçok kriterin nasıl olması gerektiği yasalar çerçevesinde belirlenmektedir. Bunları göz ardı eden ve aykırı davranan işletmeler büyük ceza uygulamaları ile karşılaşırken, maliyetleri artacak ve hatta üretimlerini durdurmak zorunda kalabileceklerdir. Ayrıca devletin bazı üretim alanlarında uygulamış olduğu teşvik uygulamaları maliyet azaltıcı niteliktedir. Dolayısıyla teşviklerden faydalanan işletmeler maliyetlerini azaltmak suretiyle, faydalanmayanlara göre avantajlı durumda olacak ve rekabet üstünlüğü elde edebilecektir. İşletmelerin başarısızlık durumu ile yüz yüze kalması nasıl gerçekleşir, bu süreç nasıl işler? İŞLETMELERİN BAŞARISIZLIĞINDA EKONOMİK KRİZLER İşletmelerin başarısız olmalarında etken olan içsel ve dışsal nedenler göz önünde bulundurulduğunda, hepsinin sonucunda maliyet artışı ile birlikte, giderilebilmeleri için finansman gereksinimi oluşmaktadır. Dolayısıyla finansal yapısı zayıf olan ve finansman olanakları kısıtlı olan işletmeler için bu durumlar sonuçta birer finansal krize dönüşebilmekte ve kriz aşılamadığında da işletmeler ticari ortamı terketmek (iflas etmek) durumunda kalabilmektedirler. Ekonomik Krizler Ekonomik krizler, faaliyetlerinin hemen hemen her aşamasında işletmeleri problemlerin içine sürükleyen, içsel ya da dışsal bir takım nedenlerden ortaya çıkabilir. Ülke içinde olsun ya da uluslararası (küresel) düzeyde olsun oluşan ekonomik ve finansal krizler, ticari hayatın başrol oyuncuları olan, küçük ya da büyük ölçekli bütün işletmelerin büyük sorunlarla karşılaşmasına neden olmaktadır. Bu süreçlerden bazı işletmeler çok fazla zarar görmeden çıkabilirken, bazı işletmeler uzun yıllar boyunca etkileri yok etmek için çabalamakta ve bazı işletmeler ise krizi aşamayarak ticari hayatlarını sonlandırmak zorunda kalabilmektedirler. Kriz, sorun ve sorunlar dizisinin, sorunlar aşılana kadar geçen süreç içerisinde yaşanan ortam ve durumu ifade eder. İşletme açısından, finansal kriz ise, ekonomik ve ticari hayatta oluşan belirsizlik ve riskli durumlar dolayısıyla ekonomik ve ticari faaliyetlerin finansmanının sorun haline gelmesi ve bu sorunun çözülemediği durumu ifade etmektedir. Krizin oluşumu ve gelişim süreci üç aşamada gerçekleşmektedir: 1. Sinyal Aşaması: Krizin sinyallerinin alınmaya başladığı aşamadır. Bu aşamada hem işletmelerin hem de devletin karar vericilerinin gerekli önlemleri almaları ve krize hazırlanmaları gereklidir. Bu sinyallerin yorumları yanlış yapılıp ilk aşamada gerekli önlemler alınmaz ise kriz yaşanmaya başlandığında, krizin etkileri ağır bir şekilde hissedilecek, zararlar ve kayıplar geri çevrilemeyeceği gibi daha da artabilecektir. Ancak bu aşamada gerekli önlemler alınır ve stratejiler belirlenir ve uygulanırsa krizin yönetilmesinde başarı sağlanacaktır. Bu aşamada sinyaller şu şekilde sıralanabilir: tahsilatların gecikmesi, satışların düşmesi, karın azalması, borç ödemelerinde sıkıntıların yaşanması, karşılıksız çeklerin miktarındaki artışlar, müşteri şikayetlerinin artması, kredi temininde sıkınlar yaşanması, hammadde temininde zorlukların oluşması gibi… 2. Kriz Aşaması: Bu aşama artık sinyallerin yerini krize bıraktığı aşamadır. Krizin aleni bir şekilde yaşandığı ve krizin gündeme yerleştiği aşamadır. Krizin etkileri tamamen hissedildiğinden, bu aşamada alınacak önlemler ve uygulanacak stratejiler (zamanında yani bir önceki aşamada alınmamışsa), yaşanacak kayıplar ve uğranılacak zararlar geri çevrilemeyecek, hatta kayıp ve 192 www.hedefaof.com zararların daha da artmasına neden olabilecektir. Bu aşamada işletme yönetimi aldığı tedbir ve belirledikleri stratejilerin etkinliğini göreceklerdir. İşletme yönetiminin becerisini ortaya koyan alınan tedbirlerinin yeterlilik düzeyi krizin etki düzeyini belirleyecektir. 3. Normale Dönüş Aşaması: Bu aşama artık krizin tamamen etkisini kaybettiği ve aslında atlatılan krizin değerlendirildiği aşamadır. İşletme yönetimi bu aşamada krizin vermiş olduğu tecrübeleri, işletmenin strateji ve politikalarını revize etmede kullanmalıdır. Aksi takdirde oluşabilecek ve maruz kalınacak yeni krizin etkileri daha fazla olabilecektir. Bu aşama aslında aynı zamanda süreci başarısız geçiren işletmelerin, krizin neden olduğu zararları ve kayıpları giderme çabalarının ve iflas kararı almışlar ise iflas ve tasfiye işlemlerini gerçekleştirildiği aşamadır. İçsel (Yönetim) Kaynaklı Krizler İçsel krizin kaynağı, alınan yanlış karar ve bu kararlara bağlı uygulamalar sonucunda işletme içi optimalitenin sağlanamaması dolayısıyla ortaya çıkan başarısızlıktır. İşletmeler, işletme içi faaliyetlerini gerçekleştirmek amacıyla aldığı kararların yanlış olması durumunda artan maliyetlerini karşılamak için ek finansmana ihtiyaç duyacaklardır. Bu ek finansman ihtiyacının karşılanamadığı durumlar işletme açısından bir ekonomik krizdir. Ancak, oluşan bu ekonomik kriz işletme karar vericilerinin kendi hatalarından kaynaklandığı için içsel bir kriz olarak ortaya çıkacaktır ve krizin aşılması yine işletme karar vericilerinin karar verme beceri ve yeterlilikleri ile bağlantılı olacaktır. İçsel kaynaklı krizler, işletme yönetiminin yanlış analizleri doğrultusunda almış oldukları yanlış kararlar sonucunda, işletmenin amaçlarından uzaklaşmasıyla ortaya çıkmaktadır (Ünite içerisinde bu amaçların ve bu amaçların gerçekleşmemesine neden olan içsel nedenlerden ayrıntılı bir şekilde bahsedilmiştir). Alınan her yanlış karar, işletme için ekstra maliyet yaratacaktır. Yanlış kararların sayısı arttıkça da finansman ihtiyacı artacaktır. Üstüne üstlük, yanlış kararlar, bu kararlara bağlı olarak alınan kararlarında yanlış olmasına neden olacak ve maliyetlerle birlikte finansman ihtiyacı daha da artacaktır. Bu durum işletmenin üretim sürecinin her aşamasında optimaliteden (işletmenin üretimin her aşamasında belirlemiş olduğu amaçlarını gerçekleştirmesi) uzaklaşması anlamına gelmektedir. Bu şartlar içinde faaliyette bulunan işletme, işletmeyi optimaliteden uzaklaştıran nedenleri doğru bir şekilde tespit edip sorunları ortadan kaldıramadığı takdirde, başarısız olacak ve iflas durumu ile karşı karşıya kalacaktır. İşletme içi ekonomik etkinsizlik, işletmeyi finansal krize sürükleyecektir. Yükümlülüklerini yerine getiremeyen işletme (siparişlerin yetiştirilmesi, işletme faaliyetleri içerikli borçların ödenmesi, vergi ödemeleri, maaş ve ücret ödemeleri, kira ödemeleri gibi…) finansal krizle karşı karşıyadır. Bunları ödeyebilmesi için kaynak sağlaması gerekmektedir. Kaynak bulamazsa işletme krizden çıkamayacak ve faaliyetlerini ya geçici olarak (krizin nedeni ortadan kalkana kadar) ya da sürekli olarak son vermek durumunda kalacaktır. Yazılı ve görsel basında, yakın çevrede bu tarz oluşumlar haberlere konu olabilmektedir: “X firması vergi borcunu ödeyemediğinden dolayı kriz içine girdi ve iflasını açıkladı.” Ya da “Y firması borçlarını ödeyemiyor. Hatta 6 aydır çalışanlarının ücretini ödeyememiştir. Daha fazla dayanamayan firma kepenklerini kapatmak zorunda kaldı.” Bir başka haber “Z firması sosyal güvenlik kurumuna borcunu ödeyemediğinden dolayı sosyal güvenlik kurumu tarafından icra takibi başlatıldı ve firmanın makinelerine el konuldu.”. Çok farklı nedenlerle ve değişik yaptırım uygulamaları örnekleri verilebilecek bu gibi haberleri gazetelerin ilk sayfalarında ya da ülke ekonomisindeki önem derecesine göre ekonomi sayfalarında, yerel basında göre bilme durumu söz konusudur. Bu örnek olarak verilen haberlere konu olan durumlar incelenecek olursa, hepsi oluşan yükümlülüklerin yerine getirilememesi sonucu ortaya çıkan zorunlulukları ifade etmektedir. Dışsal (İşletme Dışı) Kaynaklı Krizler İçsel nedenler dolayısıyla oluşan kriz durumları dışında ulusal ve uluslararası düzeyde meydana gelen ve ülke ve/veya dünya ekonomisini etkileyen ekonomik ve finansal krizler de söz konusudur. İletişimin ve ülkeler arası ilişkilerin çok sıkı olduğu günümüz dünya ekonomisinde, herhangi bir ülkede meydana gelen ulusal bir kriz bile diğer ilişkide olduğu ülke ekonomilerini direkt ya da bir domino etkisi ile ve de 193 www.hedefaof.com katlanarak etkileyebilmektedir. Bu tarz krizler, küresel boyut kazanmadan önce belli bir ülke ekonomisinde yaşanan olumsuzluklar sonucunda ortaya çıkmaktadır. Hele ki bu ülke dünya ekonomisinin önemli bir ülkesiyse, bu krizden tüm dünya büyük zarar görebilecektir. Ülkedeki makro ekonomik olumsuzluklar, uluslararası siyasi çatışmalar, savaş, doğal afet, kuraklık, merkezi yönetimden kaynaklanan ülke içi siyasi sıkıntılar, ülke içi toplumsal olaylar, ekonomik ya da adli illegal faaliyetlerin artması gibi bozuklukların giderilememesi dolayısıyla ülkenin genel dengesinin bozulması, enflasyon, üretimde durgunluk, işsizlik, iflasların artması, üretim yetersizliği, gelirlerdeki azalma, talep yetersizliği gibi listesi uzatılabilecek ekonomik olumsuzlukların ülke ekonomisinin kriz yaşamasına neden olmaktadır. Yaşanan kriz, ülkedeki tüm ekonomik birimlerin (hanehalkı, işletmeler, devlet) yaşamanı olumsuz etkilemektedir. Bu krizler dolayısıyla işletmeler finansal, mali ve ticari sorumluluklarını yerine getirememe durumları ile karşılaşmakta ve bunun giderilememesi durumunda da ticari yaşamını sonlandırmak yani iflas etmektedirler. Tabii ki ülkede yaşanan bu kriz dolayısıyla tüm işletmeler iflas etmemektedir. Yukarıda da belirtildiği gibi bu gibi krizlere karşı önlemlerini alan ve finansal yapısı sağlam işletmeler bu krizlerden çok fazla etkilenmeden çıkabilmektedirler. Burada işletme yönetiminin becerileri önem kazanmaktadır. İyi bir yönetim, işletmenin içinde bulunduğu durumu iyi değerlendirmeli ve karşılaşılabilecek olumlu ya da olumsuz her türlü durumu öngörerek, gerekli kararları almalı ve uygulatabilmelidir. Ancak bu durumda işletme ticari hayatına başarılı bir şekilde devam edebilecektir. Aksi takdirde işletmenin ticari yaşamı çok uzun sürmeyebilecektir. Kriz yaşanan bu ülke ile ilişkide olan diğer ülkeler de yaşanan krizden etkilenebilmekte ve krizin küresel boyutlara ulaşmasına neden olabilmektedir. Bu krizden yapısı güçlü olan ülkeler çok az zararla çıkarken, ekonomik ve siyasi yapısı zayıf olan ülkeler hem krizi kat kat daha fazla hissedecek ve hem de krizden çıkması çok uzun süre alabilecektir. Dolayısıyla ekonomisi güçlü olan ya da güçsüz olan ülkede faaliyette bulunan işletmeler de benzer oranda krizden etkileneceklerdir. Ekonomisi güçlü olan ülkedeki firmaların krizden etkilenmeleri düşük düzeyde olurken krizi atlatmaları da çok kolay olacaktır. Ekonomisi güçsüz olan ülkedeki işletmeler ise tam tersine krizin etkilerine yüksek düzeyde maruz kalırken, krizi atlatmaları çok zor olabilecek ya da hiç mümkün olmayabilecektir. Dünya tarihine bakıldığında bugüne kadar günlük hayatı etkileyen çok sayıda olağan üstü durum yaşanmıştır. Ancak Sanayi Devrimi’ne (buluş ve icatların arttığı, özellikle buharlı makinenin icadı ile endüstrileşmenin hızlandığı 18.y.y. ortaları) kadar, uluslararası ekonomik, siyasi, sosyal ve askeri ilişkiler çok sınırlı düzeyde kalmıştır. Üretim hacminin düşük olduğu (tarımsal üretim ve zanaat atölyelerinde üretim) ve ticaretin çoğunlukla komşu ülkelerle gerçekleştirildiği Sanayi Devrimi’ne kadar geçen dönemde kriz yaratacak durumlar; kuraklık, salgın hastalıklar, doğal afetler ve savaşlar gibi… olaylar çerçevesinde ortaya çıkmış ve krizler ise krize yol açan neden ortadan kalktıktan sonra son bulmuştur. Günümüz dünya ekonomisinde ise kriz yaratan çok sayıda neden olabilmektedir. Bilgi – iletişim teknolojileri ve ulaşım teknolojileri ve olanaklarındaki gelişmeler, artık ülkeleri her açıdan (siyasi, sosyal, ekonomik, ticari, bilimsel gibi…) birbirlerine çok yaklaştırmıştır. Yaşanan kriz herhangi bir ülkenin iç sorunu gibi görünse bile, bu sorun, coğrafik olarak yakın olsun ya da olmasın o ülke ile ilişkide olan diğer ülkeleri de etkileyebilmektedir. 20. Yüzyılın başlarında yaşanan I. Dünya Savaşı sonrasında, savaşan Avrupa ülkeleri ve Osmanlı İmparatorluğu ekonomik olarak çok sıkıntılı durumlara düşmüş, hatta Osmanlı Devleti bu savaş sonrasında yıkılmıştır. Daha sonra yaşanan Büyük Buhran (1929 Ekonomik Bunalımı) ve arkasından gelen II. Dünya Savaşı dünya hayatını tamamen değiştirmiştir. Küresel güçler oluşmuş, ülkeler arasında bloklaşmalar başlamış, uluslararası siyasi ve ekonomik işbirliği faaliyetleri artmış ve bu yaşananlar ülkeleri birbirlerine daha bağımlı ve birbirlerinden daha çok etkilenir hale getirmiştir. Dolayısıyla bir ülkede yaşanan herhangi bir olumsuzluk diğer ülkeleri de kolaylıkla etkileyebilmekte ve o ülkenin de asıl krizi yaşayan ülke kadar olmasa da mikro ve makro ekonomik düzeyde sıkıntılar yaşamasına neden olmaktadır. II. Dünya Savaşından sonra süreçte ekonomileri tamamen yok olmuş Avrupa ülkeleri yeniden yapılanma, ekonomik gücü tekrar kazanma amaçlı faaliyetlerin olduğu bir dönem başlamıştır. Bunun yanı sıra NATO ve Varşova Paktı ülkeleri arasında 1980’li yılların sonuna kadar yaşanan Soğuk Savaş dönemi dünyada zaman zaman havanın ısınmasına neden olurken, nükleer tehdit dolayısıyla ülkeleri oldukça tedirgin etmiştir. Ama bu etkileşimin yarattığı bir ekonomik ya da finansal bir bunalımdan söz edilemez. 194 www.hedefaof.com II. Dünya Savaşı sonrası dönemde 1970’li yıllara kadar önemli bir ekonomik buhran yaşanmamıştır. 1970’li yıllardan itibaren ünlü Petrol Krizleri (birincisi 1974 ve ikincisi 1979 – 1980) dünyada petrol fiyatlarının artmasına ve önemli bir girdi olan petrol ve türevlerinin fiyatlarının artmasından dolayı maliyetlerin artma durumu işletmeleri sıkıntıya sokmuştur. Bu dönemle birlikte küresel düzeyde finansal hareketlilik artarken, krizler de yaşanmıştır. 1980’li yıllardan itibaren özellikle gelişmekte olan ülkeler uluslararası finansal piyasalarda daha çok görünmeye başlamışlar ve büyük borçlar ve yükümlülükler altına girmişlerdir. Bu da o dönemlerde başta Latin Amerika ülkeleri olmak üzere borçlu ülkelerin borçlarını ödeyememeleri dolayısıyla küresel bir krizin çıkmasına ve dünya ekonomisinde durgunluğun yaşanmasına neden olmuştur. 1990’lı yıllar da ise Doğu Blokunun dağılmasıyla (Sovyetler Birliği’ni oluşturan ülkelerin bağımsız hale gelmesi ile) ortaya çıkan yeni ülkeler ve gelişmekte olan ülkelerin dışa açık bir ekonomi sistemi benimsemeleri küresel ekonomik krizlerin sayısını artırmıştır. Yine 1990’ların başında Irak’ın Kuveyt’i işgali, petrol fiyatlarının artmasına neden olmuş, bu da başta makroekonomik değişkenler üzerinde olumsuz etki yaratırken, üretim maliyetlerine yansıyarak işletmeler açısından da finansal sıkıntının yaşanmasına neden olmuştur. 1997 yılında Asya ülkelerinde yaşanan ve 1998’de Rusya ekonomisinin içine düştüğü dar boğaz, bu ülkelerle ekonomik ilişkileri olan ülkelerin ekonomileri üzerinde olumsuz etkiler yaratmıştır. Bu dönemde bu sıkıntılardan oldukça etkilenen Türkiye ekonomisi, ayrıca ulusal bazda 1994’teki 5 Nisan Kararları, 1999 depremi, Kasım 2000’deki bankalar krizi, 2001’de başbakan ve cumhurbaşkanı arasındaki gerilim sonucu yaşanan siyasi kriz ve ’de esnek kur sistemine geçiş nedeniyle yaşanan döviz krizi dış açığı artırması gibi krizler ülke ekonomisini olumsuz etkilemiştir. Etkisi açısından Büyük Buhrandan (1929) daha büyük bir kriz olarak nitelenen 2008 ortalarında baş gösteren 2009 boyunca süren ve hala etkilerinin hissedildiği Küresel Finansal Kriz ülke ekonomileri ve dünya ekonomisinde çöküş yaratmıştır. Birçok firma küçülme yoluna gitmiş, işsizlik artmış, birçok firma iflas etmiş, dünyadaki çoğu ülke ekonomisi küçülmüştür. Çoğu ülke ekonomisi ve işletme hala bu krizin yararlarını sarmaya çabalamaktadır. 2010 ve 2011’de de küresel bazda olmasa da yine küresel krizin de etkileri nedeniyle olabileceğini söyleyebileceğimiz, ülkesel ve bölgesel bazda krizler ve ekonomik sıkıntılar yaşanmıştır. Özellikle AB üyesi ülkeler, Yunanistan, İtalya, Macaristan, İspanya, Portekiz ekonomilerinde önemli problemlerle uğraşırken, AB’nin geleceği tartışılır hale gelmiştir. Yukarıda kısaca ve özet olarak bahsedilen ve yakın tarihte yaşanan daha sözü edilmeyen birçok kriz dolayısıyla ülkeler ve dünya ekonomisi olumsuz etkilenmiştir. 1929 Büyük Ekonomik Buhran’ın nedenleri ve sonuçlarını araştırınız. Ekonomik Krizler ve İşletme Başarısızlığı İyi yönetilmeyen ve / veya olumsuz ekonomik ortamda (kriz ortamında) faaliyette bulunan işletmelerin finansal problemler yaşaması kaçınılmazdır. Çünkü böyle bir ortamda en azından artan üretim maliyetlerini karşılayarak, ticari hayatta kalabilmek için finansmana ihtiyacı vardır. Bir işletmenin finansman kaynakları düşünüldüğünde ise en başta öz sermayesi gelmektedir. Bunun dışında banka kredileri, ilişkide olduğu işletmelerden elde ettiği ticari krediler, tahvil ve hisse senedi ihracı sonucu elde ettiği kaynak, faktoring, forfaiting, leasing gibi finansman olanakları gibi sayısı artırılabilecek çok sayıda olanak söz konusudur. Birçok finansman kaynağının olması işletme açısından olumlu bir durumdur ancak faydalanılan her finansman olanağı işletmenin borçlanması ve üretim maliyeti içindeki finansman maliyetinin artması anlamına gelmektedir. İşletmenin olumsuz iç ve dış ekonomik ortamda satışları sonucu oluşan alacaklarının tahsilinde de sorunlar yaşanacaktır. Olumsuz bir ulusal veya uluslararası ekonomik ortamda işletmelerin satışlarının azalması yanı sıra satışları sonucu oluşan alacaklarını tahsil etmekte de sıkıntılar yaşaması muhakkaktır. Böyle bir durumda alacaklarını tahsil edemeyen işletmeler, borç ödemeleri, vergi ödemeleri, maaş – ücret ödemeleri gibi yükümlülüklerini yerine getiremeyecektir. Yükümlülüklerini yerine getirememesi dolayısıyla bu işletmeden alacaklı olan işletmelerde, alacağını tahsil edemediği için kendi yükümlülüklerini yerine getiremeyecektir ki bu durum aynı şekilde bir domino etkisi ile tüm işletmeleri ve ekonomiyi hatta tüm dünya ekonomisini etkileyebilecektir. Bunların yanı sıra finansman sıkıntısı ve 195 www.hedefaof.com finansman maliyetinin yüksek olması dolayısıyla süren yatırımlar duracak ve planlanan yatırımlar gerçekleştirilemeyebilecektir. Anlaşıldığı üzere yükümlülüklerini yerine getiremeyen işletmeler bir takım yasal yaptırımlara maruz kalabilecek ve sonuçta ticari hayatını sonlandırmak yani iflasını ilan etmek zorunda kalabilecektir. Özellikle kriz dönemlerinde iş hayatında bu tip gelişmelerin sayısı artmaktadır. İşletme okyanusta yol alan bir gemiye ve işletme yönetimi de geminin yönetimine benzetilebilir. Fırtınasız gayet güzel deniz ve hava koşullarında yol alan gemiyi yönetmek ve gideceği yere ulaştırmak kolaydır. Ancak fırtınalı bir deniz ve hava koşulları içinde gemiyi gideceği limana ulaştırabilmek çok daha önemlidir. Gemisini fırtına çıktığında bu fırtınadan hiçbir zarar görmeden ya da çok az bir zararla çıkarabilen gemi yönetimi başarılı bir yönetimdir. Çünkü fırtına çıktığında hem geminin yapısı ile ilgili ve hem de fırtınanın büyüklüğü ile ilgili yapılacakları önceden planlayan ve bu planı fırtına çıktığında başarılı bir şekilde uygulayan gemi yönetimi fırtınadan başarı ile çıkacak ve gideceği yere ulaşabilecektir. Ancak bu gibi durumlarla ilgili önlemlerini almayan ya da yanlış, eksik ve yetersiz plan yapan gemi yönetimleri ise gemiyi batıracak ve mürettebatın da bu fırtınadan zarar görmesine neden olacaktır. Anlaşılacağı üzere işletme yönetiminin, bilgi, beceri ve deneyimleri, başarılı bir işletme için oldukça önemlidir. Kriz ortamlarında işletmelerin yaşadıkları problemler şu şekilde sıralanabilir: • Alacakların tahsil edilememesi, • Borçların ödenememesi, • Ödenemeyen çekler ve senetler, • Maaş ve ücretlerin ödenememesi, • Ücretlerini alamayan personelin verimliliğinde düşüş, • Vergilerin ödenememesi • Finansal sıkıntı dolayısıyla hammadde stoklarının yetersiz kalması, • Hammadde yetersizliği dolayısıyla üretimin aksaması ve sipariş teslimatlarının yapılamaması, • Finansman sıkıntısı dolayısıyla ucuz ve kalitesiz hammadde kullanımı ve kalitesiz üretim, • Enerji maliyetlerinin karşılanamaması dolayısıyla üretimin aksaması, • Uygun şartlarda kredi bulunması için zamanın kısıtlı olması dolayısıyla yüksek maliyetli finansman, • Müşteri ve pazar payı kaybı, • Personelde huzursuzluk, • Yönetimde panik havasının olması. Bu gibi sorunlar işletmenin yüksek maliyet, üretimin aksaması, finansman sarmalının içine sokacaktır. Bu durumlar, krize hazırlıklı olmayan işletmeler açısından çok noktadan su alan bir gemi görüntüsü vermektedir ve yükümlülüklerini yerine getiremeyen işletme için kısa zamanda iflas sonu görünmektedir. Bu gibi durumlarda tedbirli olan işletmeler krizi öngörerek, kriz tam anlamıyla etkisini göstermeden oluşacak olumsuz gelişmelere hazırlıklı olacaklardır. Dolayısıyla başta finansal yapısını güçlendirerek, alacaklarını tahsilde gecikmeler olsa dahi, yükümlülüklerini yerine getirebilecek ve işletmenin zarar görmeden ya da olabilecek en düşük zararla kriz sürecinden çıkmasını sağlayabileceklerdir. Finans, krizler ve ticari hayat arasında nasıl bir etkileşim vardır? 196 www.hedefaof.com EKONOMİK KRİZLER VE KRİZLERİN NEDEN OLDUĞU BAŞARISIZLIĞIN BERTARAF EDİLMESİNE YÖNELİK POLİTİKALAR Ünitenin bu bölümüne kadar krizler ve krizlerin neden olduğu işletme başarısızlığından bahsedildi. Bu bölümden itibaren ise işletmenin, krizin öngörülmesi durumunda yapması gerekenler ve krize maruz kalarak başarısızlığa uğraması durumunda krizlerin etkileri ile oluşan işletme başarısızlığının bertaraf edilmesi için neler yapılması gerektiği ile ilgili konular üzerinde durulacaktır. Ekonomik Krizler ve Krizlerin Neden Olacağı Başarısızlığın Öngörülmesi ve Uygulanacak Politikalar Başarılı bir işletme yönetiminin daha işletme kuruluş aşamasındayken; üretimi artırma ya da azaltma, büyüme, rakip sayısının artması, talebin artması ya da azalması, işletme içi yaşanabilecek gelişmeler, alacakların tahsil edilememesi, borçların ödenememesi ve benzeri işletmenin karşılaşabileceği durumları göz önünde bulundurarak ve strateji ve politikalarını belirleyerek planlar yapması gereklidir. Bu durumda işletmenin, ticari hayatta yaşanabilecek beklenmedik durumlardan işletmenin karlı ya da olumsuz durumlarda en az zararla çıkması mümkün olabilecektir. Krizler de işletmenin ticari hayatta her zaman karşılaşılabileceği durumlardandır. İşletme yönetiminin kriz durumunu önceden belirlemesi ve kriz gerçekleştiğinde de yapması gerekenleri planlaması, işletmenin krizden zarar görmeden ya da en az zararla çıkmasını sağlayabilecektir. Başarılı bir işletme yönetimi krizin yaşanacağını önceden haber veren bir takım sinyalleri fark edebilmeli ve biran evvel işletmeyi bu kriz durumuna hazırlamalıdır. Bu sinyaller genel olarak şu şekilde sıralanabilir: 1. İşletme içi sinyaller: a. Verimlilikte düşüşün meydana gelmesi, b. İşletme gelirlerinin maliyetleri karşılayamaması ve sürekli finansman gereksinimi, c. Alacak tahsilatlarında gecikmeler olması ve sıklaşması, d. Ürün ve hizmetle ilgili müşteri şikayetlerinin olması ve artması, e. Ödenemeyen senetlerin ve çeklerin olması, 2. İşletme dışı sinyaller: a. İhracat pazarlarının daralması dolayısıyla ihracatta yaşanan azalma, b. Döviz kurundaki istikrarsızlık dolayısıyla ürünün fiyatlamasında ve ithal hammadde temininde yaşanan problemler, c. Ulusal gelirin azalması, d. Vergi oranlarının yükselmesi, e. Ülke içinde işletme iflaslarının artmaya başlaması, f. Faizlerde istikrarsızlık ve genelde yükselme eğilimi, g. Kredi maliyetlerindeki istikrarsız değişmeler, h. Karşılıksız çek ve senet sayısındaki artışlar, i. Enflasyonist bir ekonomik yapının oluşması ve üretim maliyetlerinin artma eğilimde olması, j. Kredi temininde yaşanan zorluklar. Bu olumsuzluklardan bir tanesinin gerçekleşmesi bir krizin sinyali olmayabilir ve basit uygulamalarla sorun aşılabilir. Ancak bu olumsuzlukların sayısının artması durumunda, işletme yönetiminin gerekli önlemleri alması gerekir. İşletme yönetimi, genel tüm faaliyetlerini gözden geçirerek çeşitli önlemler 197 www.hedefaof.com dizisi ile işletmeyi krize hazırlamalıdır. Bu olumsuzlukların çoğunun kaynağı finansaldır ve bu durumda işletme yönetiminin yapması gereken işletmenin finansal yapısını güçlendirerek krize hazırlamaktır. Böyle bir ekonomik ortamda işletme yönetiminin alacağı tedbirler şu şekilde sıralanabilir: 1. Maliyetleri düşürücü uygulamalar: a. Yenileme ve genişlemeye yönelik yatırımların ertelenmesi, b. Stok yönetimini gözden geçirip gereksiz girdi ve çıktı stokunun oluşmasının engellenmesi, c. Personel ile uzlaşı içinde ücretsiz izin ya da işten çıkarma gerçekleştirerek personel harcamalarının kısılması, d. Rekabette zayıf olduğu piyasalardaki faaliyetlerini durdurulması, e. Daha önce işletme içinde gerçekleştirilen üretimin bazı aşamalarının, bu aşamaları daha ucuza yapan başka işletmeler yaptırılması, f. Krizin büyüklüğüne göre gerekiyorsa üretimin durdurulması, 2. İşletmenin likit varlıklarını (nakit ya da çek, senet, döviz gibi nakde çevrilebilen ticari ödeme araçları) artırıcı uygulamalar: a. Fiyat düşüşü tercihini de kullanarak çeşitli kampanyalarla stokların eritilmesini sağlayıp stok maliyetlerini azaltırken, işletmenin likit ihtiyacının da karşılanabilmesi, b. Faaliyette bulunulan pazarın dışında da (uluslararası pazarlar) ürünün pazarlanması yoluyla ürün satışının ve hasılatın artırılması, c. Atıl durumda bulunan makine – teçhizatın satılarak ya da kiraya verilerek likit varlıkların miktarını artırılması, d. Alacaklılarla anlaşarak borçların vadesinin uzatılması suretiyle borç ödeme sürecini daha uzun bir zamana yayarak işletmenin likit gereksiniminin azaltılması, e. Alacaklılar ve kredi tedarikçileri ile görüşülerek borçların bir kısmından vazgeçmeleri konusunda alacaklılarla anlaşılması, f. Hisse senedi ihracı gerçekleştirerek, kriz oluşmadan daha uygun koşullarda sermaye artırımının gerçekleştirilmesi, 3. İşletme yapısını ve politikalarını krize hazırlayıcı uygulamalar: a. İşletme yönetiminin krizde yaşanacak sıkıntıları belirleyerek alınacak önlemlere yönelik strateji ve politikaların belirlenmesi, b. Başka işletmelerle güçlendirilmesi, işbirliğine gidilerek (birleşme hareketleri) finansal yapının c. Faaliyette bulunulan pazarlarda yaşanacak olumsuzluklar da göz önünde bulundurularak, uluslararası piyasalarda işletmenin üretim maliyetlerini azaltıcı ve satışlarını artırıcı şekilde üretim, üretim tesisi, mağaza, distribütör, bayilik yapılanmalarının oluşturulması, d. Bazı tesis ve alt birimleri satmak ya da kiraya vermek suretiyle küçülmeye gidilerek, hem likidite ihtiyacının karşılanması, hem de maliyet kalemleri azaltılmasının sağlanması. Ekonomik Krizler Dolayısıyla Başarısızlığın Gerçekleşmesi Durumunda Uygulanacak Politikalar Ekonomik Kriz sonucunda başarısızlığa uğrayan işletmenin iki seçeneği vardır; iflasını ilan etmek ya da işletmenin başarısız olmasında etken olan krizin etkilerini yok ederek ticari hayata devam etmek. İşletmenin iflasını ilan etmesi sonucunda yapılacak işlerin önemli bir kısmı formalite ve bürokrasiden ibarettir. İşletme iflas ettiğinde, alacaklılarına, çalışanlarına, hissedarlarına ve devlete karşı yükümlülüklerini nasıl yerine getireceğine ilişkin çalışmalar yapar. Bunun için elindeki nakit ve alacakların oluşturduğu mevcut finansal varlıkların belirlenmesi ve fiziksel varlık envanterinin tasfiyesi çalışmalarını yaparak yükümlü olduğu kişi ve kurumlarla anlaşır. 198 www.hedefaof.com Buna karşın işletme, üzerinde krizin etkilerinin yarattığı etkileri gidererek ticari hayatına devam etmek de isteyebilir. İşletmenin bu krizi aşabilmesi için kriz dolayısıyla yüz yüze kaldığı daha önce ünite içinde bahsedilen problemlerin gidermesi gerekmektedir. Aslında bu problemlerin çözülmesi için yapılması gerekenler, işletme yönetiminin yeni finansman kaynakları bularak işletmenin finansal yapısının güçlendirilmesi temeline dayanmaktadır. Bu durumda işletme yönetiminin sıkı ve hassas bir çalışma yapması gereklidir. İşletme yönetiminin bu çalışmalar dahilinde yapması gerekenler şunlardır: • İşletmenin alacaklıları ile anlaşması • Finansal yapısının güçlendirilmesi • İşletmenin kurumsal ya da finansal açıdan yeniden yapılanması • İşletmenin ticari hayatını sonlandırması (iflas) İşletmenin Alacaklıları ile Anlaşması İşletmenin ekonomik krizin etkileri ile yükümlülükleri dahilinde ödemelerini gerçekleştiremediği alacaklıları ile anlaşarak krizin etkilerini zamana yayarak ortadan kaldırabilir. Bu kapsamda işletme yönetimi; • Borcun ödeme vadesini uzatma anlaşması yapabilir: İşletmenin faaliyetlerine devam etmesi sonucunda işletme yönetimi ile alacaklıların bu borcun ödenebileceği ortak kanısı doğrultusunda iflasın ilanı yerine alacaklılar ile anlaşarak borcun vadesi uzatılabilir. İşletme yönetimi ile alacaklı arasında yeni bir ödeme sözleşmesi düzenlenir ve borcun ödenmesi zamana yayılarak krizin etkileri azaltılarak bertaraf edilmiş olur. • Borcun bir kısmından vazgeçilmesini isteyebilir: İşletme yönetimi borcun ödenebilmesi için alacaklılarla anlaşarak borcun bir kısmından vazgeçmelerini isteyebilir. Bu durumun gerçekleşebilmesi için tüm alacaklıların borcun bir kısmından vazgeçmeleri konusunda anlaşması gerekir. Alacaklılar bu durumda, borçlu olan işletme iflas ettiği durumda belki de tahsil edemeyeceği alacağının bir kısmını kurtarabilecektir. • Borçlanma karşılığı verilen senetlerin konsolidasyonu: İşletme yönetimi, faaliyetleri sonucunda borçları karşılığında imzalamış oldukları senetlerin vadelerinin uzatılmasını isteyebilir. Bu durumda alacaklılar yeni vade belirleme dolayısıyla borca uygulanacak faizle ilgili anlaşma isteyebilir. Borçlu işletme yönetimi ve alacaklılar borç miktarı ve ödeme koşullarında anlaşarak borcun konsolidasyonunu gerçekleştirebilirler. • İşletmenin yönetimini alacaklılara bırakabilir: İşletme yönetimi iflas yerine, alacaklılar ile anlaşarak, işletme yönetimini, işletme krizden çıkarak borçlarını ödeyene kadar alacaklılardan oluşan bir kurula bırakabilir. Bu durumda alacaklılar, alacaklı oldukları işletmenin gelecekteki durumu ile ilgili olumlu düşünüyorlarsa, bu anlaşmayı kabul ederek işletmenin yönetimini devralır ve işletmeden alacaklarının tahsilini tamamlayana kadar işletmeyi yönetirler. Finansal Yapının Güçlendirilmesi İşletmenin ekonomik krizin etkileri ile yükümlülükleri dahilinde ödemelerini gerçekleştiremediği borçlarını finansal yapılarını güçlendirerek ödeyebilirler. Bu kapsamda işletme yönetimi; • Nakde çevrilebileceği varlıklarını satabilir: İşletme yönetimi, envanterindeki kullanmadığı makine – teçhizat ile hammadde ve yarı mamul madde stoğunun bir kısmını satarak, borçlarını finanse edebilir. Bunların yanı sıra, işletmenin mülkiyetinde bulunan gayri menkuller de satılarak borçların finansmanında kullanılabilir. • Küçülme yoluna giderek elindeki envanterin bir kısmını nakde çevirebilir: İşletme yönetimi üretim olanaklarını oluşturan tesis ya da tesislerin bir kısmını satarak, elde ettikleri finansmanla borçlarını ödeme yoluna gidebilirler. • Envanterinin bir kısmını veya tamamını kiraya vererek finansman yaratabilir: İşletme yönetimi, envanterinde bulunan makine – teçhizat, gayrimenkul, üretim tesisi gibi varlıklarını kiralayarak elde ettiği finansmanla borçlarını ödeyebilir. 199 www.hedefaof.com İşletmenin Kurumsal Ya Da Finansal Açıdan Yeniden Yapılanması İşletme yönetimi, ekonomik krizin etkileri ile gerçekleştiremediği yükümlülüklerini, işletmeyi yeniden yapılandırmak suretiyle yerine getirebilir. Bu kapsamda işletme yönetimi; • Alacaklılarına ortaklık teklif edebilir: İşletme yönetimi, borçlarına karşılık, alacaklılarına işletmelerine ortak olması teklifinde bulunabilir. Bu durumda alacaklılar, borçlu olan işletmenin borçlarının tahsilinden vazgeçerken, işletmenin yeni ortakları olacaklardır. Bu durumda işletmenin başarısızlığının temel nedenleri yeniden gözden geçirilerek bunların yeniden yapılandırılması ve yeniden bir organizasyon planlaması yapılması sonucunda işletme daha güçlü bir ekonomik yapıya kavuşturulabilir. • Borçları karşılığında hisse senedi verebilir: İşletme yönetimi, borçlarının karşılığında, alacaklılara hisse senedi vermeyi önerebilir. Böylece borç belgelerine karşılık hisse senedi verilmiş olur. Böylece işletme hem borçlarından kurtulmuş olurken, hem de sermaye artırımına giderek finansal yapısını güçlendirmiş olur. • Başka işletmelerle ortaklığa gidebilir: İşletme yönetimi, borçlarını ödeyebilmek için, başka girişimciler ya da işletme yönetimleri ile anlaşarak, belli bir sermaye katkısı karşılığında ortaklığa gidebilir. Bu yolla elde edilen finansal kaynak, borçların ödemesinde kullanılarak, işletmenin yükümlülüğünü yerine getirmesi sağlanabilir. Ekonomik Krizlerin etkisini yok etmek ya da azaltmak amacıyla işletmelerin aldığı tedbir ve faaliyetlerin yanı sıra devletin krizlerin etkilerinin azaltılmasına yönelik faaliyetleri neler olabilir? İşletmenin Ticari Hayatını Sonlandırması (İflas) Ticari hayatta başarılı olamayan işletme yükümlülüklerini yerine getirmede acze düştüğünde ve bunu gerçekleştiremeyeceği kesinleştiğinde iflas kararı alınacaktır. Türkiye’deki iflas kararı alan bir işletmenin iflas işlemleri 1 yıl gibi bir süre alabilmektedir. İflas kararı alan işletmenin işlemleri, İflas İdaresince oluşturulan bir masa aracılığı ile yürütülmektedir. İşletmenin iflası bağlı bulunduğu ve ilişkide olduğu tüm kurumlara (vergi dairesi, sosyal güvenlik kurulu gibi…), tüm alacaklı ve borçlularına iflas kararını bildirmesi gereklidir. İflas işlemleri çerçevesinde işletmenin tüm aktif ve pasifleri ortaya konur, tüm alacaklar ve borçlar sonuçlandırılır, işletmenin tüm varlıkları nakde çevrilir, çalışanların alacakları öncelikle ödenir ve sonuçta tasfiye kar ya da zararı belirlenir. Tüm tasfiye işlemleri tamamlandıktan ve iflas kaydı yapıldıktan sonra işletmenin adı Ticaret Sicili’nden silinecektir. Nedeni ne olursa olsun başarısızlık durumunda, bu durumun etkilerini yok edemedikleri ve yükümlülüklerini yerine getiremediklerinde, nihai oluşum, işletmenin ticari hayatını sonlandırması yani iflas etmesidir. Bir ülkede, işletme yöneticilerinin yanlış kararları sonucu sürekli iflaslar yaşanmakta, yeni girişimler neticesinde yeni işletmeler kurulmaktadır. Yani birkaç işletmenin kapanması dolayısıyla endüstri ve ülke ekonomisi bundan kötü etkilenecek değildir. Ancak oluşan başarısızlık ulusal veya uluslararası bir kriz sonucunda olmuşsa, bu başta işletmeler olmak üzere endüstri ve ülke ekonomisini önemli ölçüde etkileyecektir. İşletmelerin ticari hayatlarını sonlandırması, ülke ekonomisi, sektör ve işletme yönetimi için hiç istenmeyen bir durumdur. Hele kriz neticesinde oluşan iflaslar ülke üzerinde daha büyük etkiler bırakmaktadır. Böyle bir ortamda bir işletmenin iflasının, ticari etkilerinden çok psikolojik ve toplumsal etkisi daha büyük sorunlar yaratmaktadır. İflas eden işletmede görev alan sahibinden en alt çalışanına kadar tüm personelin psikolojileri tamamen bozulur. İşletme sahibi büyük borçlar altında ezilerek oldukça sıkıntılı bir dönemi yaşamak zorunda kalır. Psikolojik bozukluğun etkisinin yanında iflas sonucunda yerine getirilmesi gereken bürokratik işler, alacakların ve borçların yapılandırılması, envanterin tasfiyesi, personelin özlük hakları ile ilgili işlemler, devlete karşı yükümlülükler gibi tasfiye faaliyetleri işletme sahibi başta olmak üzere 200 www.hedefaof.com yönetimi büyük çöküntü içine sokacaktır. İşletme sahibi için yeni girişimlerin gerçekleştirilmesi açısından cesaretinin kırılması durumu söz konusu olurken, çalışanlar da işsiz kalacak ve yaşamlarını idame ettirecek yeni bir iş bulana kadar psikolojik ve maddi sıkıntılar içinde kalacaklardır. Ayrıca işletme sahibi için iflas durumu kötü bir imajdır ve bu izlenim dolayısıyla yeni girişimlerinde girişim finansmanı açısından kaynak sıkıntısı yaşayabilecektir. Sektör için de olumsuz bir durumdur. Sektördeki bir işletmenin iflas etmesi, diğer işletmeleri tedirgin edecek ve yeni yatırımlar, girişimler ve büyüme kararlarını ertelemelerine, hatta bu tip kararları belki de strateji planlarından çıkarmalarına neden olacaktır. Piyasada iflas eden işletme ile çalışan tedarikçiler, finans kuruluşları ve iş birliği içindeki diğer işletmeler öncelikle alacaklarını tahsil etmede sıkıntılar yaşarken, satışları ve gelirleri de düşecektir. Belki de domino etkisi ile bu işletmelerinde benzer bir sona gitmesinde etken olabilecektir. Böyle bir mikro ekonomik ortamın, makro ekonomiyi yani ülke ekonomisini etkilememesi mümkün değildir. Başta ülkenin üretim hacmi daralacak ve gayri safi milli hasılası düşecek, ekonomi durgunluğa girerken, işsizlik artacak, karşılıksız çekler, ödenmeyen senetler, artan icra ve haciz faaliyetleri gibi ticari ve ekonomik hayattaki olumsuzluklar ekonominin yanı sıra toplumsal hayatı da olumsuz etkileyecektir. İflasın ertelenmesi nedir? Nasıl uygulanır? Sonuçları Nelerdir? 201 www.hedefaof.com Özet Başarısızlık ekonomik birimlerin amaçlarını gerçekleştirememeleridir. Eğer hanehalkı tüketim faaliyeti sonucunda faydasını, işletmeler karlarını ve devlet de halkının refahını maksimum kılamıyorsa her bir ekonomik birimin ve ekonomik sistemin başarısızlığından söz edilir. İçsel kaynaklı krizler, işletme yönetiminin yanlış analizleri doğrultusunda almış oldukları yanlış kararlar sonucunda, işletmenin amaçlarından uzaklaşmasıyla ortaya çıkmaktadır. Alınan her yanlış karar, işletme için ekstra maliyet yaratacaktır. Yanlış kararların sayısı arttıkça da finansman ihtiyacı artacaktır. Kaynak bulamadığı takdirde işletme krizden çıkamayacak ve faaliyetlerini ya geçici olarak (krizin nedeni ortadan kalkana kadar) ya da sürekli olarak son vermek durumunda kalacaktır. Ulusal ve uluslararası düzeyde meydana gelen ve ülke ve/veya dünya ekonomisini etkileyen ekonomik ve finansal krizler de söz konusudur. İşletme açısından bakıldığında, belirlenen hedeflerden birinin ya da bir kaçının elde edilememesi belki firmanın ticari hayatını sürdürmesine engel değildir, yani başarısızlık olarak nitelenmeyebilir, ancak bu gibi aksamalar maliyetlerin artmasına neden olacaktır. Bu durum işletmenin kar oranının düşmesine ve düşük kar düzeyinin elde edilmesi anlamına gelmektedir. Böylece satışları düşen, stokları artan, gelirleri düşen, karları düşen işletme ilerleyen süreçte yükümlülüklerini (borç ödeme, kredi ödeme, vergi ödeme, maaş – ücret ödeme gibi…) yerine getirmede zorlanacak ve belki de başarısızlık olarak nitelenen “iflas”ın eşiğine gelecektir. İşletme açısından kriz olarak nitelenecek bu durumlarda işletmelerin başarısız olarak piyasayı terketmesi ile sonuçlanması büyük olasılıktır. İyi yönetilmeyen ve / veya olumsuz ekonomik ortamda faaliyette bulunan işletmelerin finansal problemler yaşaması kaçınılmazdır. Dolayısıyla yükümlülüklerini yerine getiremeyen işletmeler bir takım yasal yaptırımlara maruz kalabilecek ve sonuçta ticari hayatını sonlandırmak yani iflasını ilan etmek zorunda kalabilecektir. Başarılı bir işletme yönetimi daha işletme kuruluş aşamasındayken karşılaşabileceği durumları göz önünde bulundurarak, strateji ve politikalarını doğrultusunda planlar yapması gereklidir. Böylece işletmenin, ticari hayatta yaşanabilecek beklenmedik durumlardan işletmenin karlı ya da olumsuz durumlarda en az zararla çıkması mümkün olabilecektir. Yöneticiler, krizi önceden haber veren bir takım sinyalleri fark edebilmeli ve biran evvel işletmeyi bu kriz durumuna hazırlamalıdır. Bu sinyallerden bir tanesinin olması bir krizin sinyali olmayabilir ve basit uygulamalarla sorun aşılabilir. İşletmelerde başarısızlığın nedenleri, içsel nedenler, dışsal nedenler, olmak üzere iki başlık altında incelenebilir. İçsel nedenler, üretim sürecinde işletme karar vericilerinin almış olduğu hatalı kararları kapsamaktadır. Dışsal nedenler ise işletme dışı ve işletmenin kontrolünde olmayan bir takım gelişmeler dolayısıyla da başarısızlık durumunu ortaya çıkaran etkenlerdir. İçsel ya da dışsal nedenler dolayısıyla etkinlikten uzaklaşan işletmelerin en önemli sıkıntısı finansman sıkıntısıdır. Dolayısıyla finansal yapısı zayıf olan ve finansman olanakları kısıtlı olan işletmeler için bu durumlar sonuçta birer finansal krize dönüşebilmekte ve kriz aşılamadığında da işletmeler iflas etmektedirler. Kriz sonucunda başarısızlığa uğrayan işletmenin iki seçeneği vardır; iflasını ilan etmek ya da işletmenin başarısız olmasında etken olan krizin etkilerini yok ederek ticari hayata devam etmek. Krizin etkilerin yok ederek ticari hayatına devam etmek isteyen işletme yönetiminin bu çalışmalar dahilinde yapması gerekenler şunlardır: alacaklıları ile anlaşmak, finansal yapıyı güçlendirmek, işletmenin kurumsal ya da finansal açıdan yeniden yapılanmasını sağlamak ya da ticari hayatı terketmek (iflas). Finansal krizler, faaliyetlerinin her aşamasında işletmeleri problemlerin içine sürükleyen, içsel ya da dışsal bir takım nedenlerden ortaya çıkabilir. Ulusal ya da uluslararası (küresel) düzeyde olsun oluşan ekonomik ve finansal krizler, ticari hayatın başrol oyuncuları olan, küçük ya da büyük ölçekli bütün işletmelerin büyük sorunlarla karşılaşmasına neden olmaktadır. Bu süreçlerden bazı işletmeler çok fazla zarar görmeden çıkabilirken, bazı işletmeler uzun yıllar boyunca etkileri yok etmekle çabalamakta ve bazı işletmeler ise krizi aşamayarak ticari hayatlarını sonlandırmak zorunda kalabilmektedirler. 202 www.hedefaof.com Kendimizi Sınayalım 6. Aşağıdakilerden hangisi kriz içine giren ekonomik bir ortamda işletmelerin gerçekleştirmesi gereken likit varlıkları artırıcı uygulamalardan birisi değildir? 1. Aşağıdakilerden hangisi işletmenin ekonomik amaçlarından birisi değildir? a. Verimliliğin maksimum olmasını sağlamak b. Geliri maksimum yapmak c. Karı maksimum kılmak d. Maliyeti minimum düzeye çekmek e. İstihdama katkı sağlamak a. Personel ile uzlaşı içinde ücretsiz izin ya da işten çıkarmaların gerçekleştirilmesi b. Atıl durumda bulunan makine – teçhizatın satılması ya da kiraya verilmesi c. Hisse senedi ihracı gerçekleştirerek, kriz oluşmadan daha uygun koşullarda sermaye artırımının gerçekleştirilmesi 2. Aşağıdakilerden hangisi işletmenin ekonomik olmayan amaçlarından biridir? a. Verimliliği maksimum kılmak b. Geliri (ciro) maksimum kılmak c. Piyasada işletmeyi güvenilir kılmak d. Karı maksimum kılmak e. Maliyeti minimum kılmak d. Alacaklılar ve kredi tedarikçileri ile görüşülerek borçların bir kısmından vazgeçmeleri konusunda alacaklılarla anlaşılması e. Fiyat düşüşü tercihini de kullanarak çeşitli kampanyalarla stokların eritilmesi 7. Aşağıdakilerden hangisi kriz içine giren ekonomik bir ortamda işletmelerin gerçekleştirmesi gereken maliyet düşürücü uygulamalardan birisi değildir? 3. Aşağıdakilerden hangisi işletmenin kısa vadeli hedeflerinden birisidir? a. Yenileme ve genişlemeye yönelik yatırımların ertelenmesi a. Kurumsal değişim b. Piyasa payını artırmak c. İşletme gelirini artırmak d. İşletme ölçeğini artırmak e. Belli bir kar düzeyini elde etmek b. Stok yönetimini gözden geçirip gereksiz girdi ve çıktı stokunun oluşmasının engellenmesi c. Rekabette zayıf olduğu faaliyetlerini durdurulması d. Krizin büyüklüğüne üretimin durdurulması 4. Aşağıdakilerden hangisi işletme başarısızlığının içsel nedenlerinden birisidir? göre piyasalardaki gerekiyorsa e. Atıl durumda bulunan makine – teçhizatın satılması ya da kiraya verilmesi a. Yasal ortamın göz ardı edilmesi b. Sosyal ortamın göz ardı edilmesi c. Politik ortamdaki olumsuz gelişmeler d. Ekonomik ortamdaki olumsuz gelişmeler e. Ürünün pazarlanmasında yapılan hatalar a. Faaliyette bulunulan pazarın dışında da ürünün pazarlanması 5. Aşağıdakilerden hangisi krizin yaşanacağına dair işletme dışı sinyallerden birisidir? b. Atıl durumda bulunan makine – teçhizatın satılması ya da kiraya verilmesi a. Verimlilikte düşüşün meydana gelmesi c. Başka işletmelerle işbirliğine gidilmesi b. Ödenemeyen senetlerin ve çeklerin olması c. Faizlerde istikrarsızlık ve yükselme eğilimi d. Alacak tahsilatlarında gecikmeler olması e. Ürün ilgili müşteri şikayetlerinin artması 8. Aşağıdakilerden hangisi kriz içine giren ekonomik bir ortamda işletmelerin gerçekleştirmesi gereken işletme yapısını ve politikalarını krize hazırlayıcı uygulamalardan birisidir? d. Hisse senedi ihracı gerçekleştirerek, kriz oluşmadan daha uygun koşullarda sermaye artırımının gerçekleştirilmesi e. Alacaklılar ve kredi tedarikçileri ile görüşülerek borçların bir kısmından vazgeçmeleri konu-sunda alacaklılarla anlaşılması 203 www.hedefaof.com 9. Aşağıdakilerden hangisi işletmenin başarısız olması durumunda uygulaması gereken politikalardan birisi değildir? Kendimizi Sınayalım Yanıt Anahtarı a. İşletmenin alacaklıları ile anlaşması 1. e Yanıtınız yanlış ise “Başarısızlık Kavramı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. b. Finansal yapısının güçlendirilmesi c. İşletmenin ticari hayatını sonlandırması 2. c Yanıtınız yanlış ise “Başarısızlık Kavramı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. d. İşletmenin yeni yatırımlar yaparak üretim ölçeğini büyültmesi 3. e Yanıtınız yanlış ise “Başarısızlık Kavramı” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. e. İşletmenin kurumsal ya da finansal açıdan yeniden yapılanması 4. e Yanıtınız yanlış ise “İşletmelerde Başarısızlığın Nedenleri” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. Türkiye’deki iflas kararı alan bir işletmenin iflas işlemleri ile ilgili aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır? 5. c Yanıtınız yanlış ise “Finansal Krizlerin ve Krizlerin Neden Olacağı Başarısızlığın Öngörülmesi ve Uygulanacak Politikalar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. a. İşletmenin tüm varlıkları nakte çevrilir. b. Çalışanların alacakları öncelikle ödenir. 6. a Yanıtınız yanlış ise “Finansal Krizlerin ve Krizlerin Neden Olacağı Başarısızlığın Öngörülmesi ve Uygulanacak Politikalar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. c. İflas kaydı yapılsa bile işletmenin adı Ticaret Sicili’nde kayıtlı kalır. d. İşletmenin tüm aktif ve pasifleri ortaya konur, tüm alacaklar ve borçlar sonuçlandırılır. 7. e Yanıtınız yanlış ise “Finansal Krizlerin ve Krizlerin Neden Olacağı Başarısızlığın Öngörülmesi ve Uygulanacak Politikalar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. e. İşletmenin ilişkide olduğu tüm kurum, alacaklı ve borçlularına iflas kararını bildirmesi gereklidir. 8. c Yanıtınız yanlış ise “Finansal Krizlerin ve Krizlerin Neden Olacağı Başarısızlığın Öngörülmesi ve Uygulanacak Politikalar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 9. d Yanıtınız yanlış ise “Krizler Dolayısıyla Başarısızlığın Gerçekleşmesi Durumunda Uygulanacak Politikalar” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 10. c Yanıtınız yanlış ise “İşletmenin Ticari Hayatını Sonlandırması (İflas)” başlıklı konuyu yeniden gözden geçiriniz. 204 www.hedefaof.com Sıra Sizde Yanıt Anahtarı yapısal bozukluk. Bunun sonucunda ulusal ve uluslararası ekonomi olumsuz etkilenmiş, çok yüksek oranlı işsizlik, gelir dağılımında bozukluk, reel sektördeki üretim düşüşü ve iflaslar, ekonomilerin küçülmesi, gelirlerin düşmesi, ülkelerin borçlarını ödeyememeleri, finansal piyasalardaki istikrarsızlığın artması ve sermaye birikiminin zayıflaması gibi çok sayıda ekonomik olumsuzluk ortaya çıkmıştır. Bunların yanı sıra bazı bilim adamları II. Dünya Savaşı’nın oluşmasında temel neden olarak bu Buhran’ı göstermektedir. Sıra Sizde 1 Ekonomik ve ekonomik olmayan amaçlar şeklinde sınıflanan işletmenin amaçları, birincil ve ikincil olarak da isimlendirilebilir. Birincil denmesindeki gaye, işletmenin öncelikle ekonomik yani ticari olarak varlığını sürdürebilmesini öngören amaçlar olmasından dolayıdır. Eğer öncelikli olan bu amaçlar elde edilmezse, ikincil amaçların gerçekleşmesi mümkün olmayacaktır. Bu “ikincil amaçlar göz ardı edilebilir” anlamına gelmemektedir. Birincil amaçlar gerçekleştirilirken bunlar da göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin; işletmenin finansal sıkıntı çektiği bir durumda işletmeye maliyet yaratıcı ikincil amaçlı bir takım projelere destek vermesi, işletmenin finansal sıkıntıyı daha da fazla hissetmesine neden olabilir. Bu durumda işletmenin stratejik hareket etmesi gerekmekte ve önceliği işletmenin ekonomik amaçlarını içeren faaliyetlerine vermesi gerekmektedir. Sıra Sizde 4 Sebebi ne olursa olsun ekonomik ve ticari hayatta yaşanan krizlerin temelinde finansman sorunu yatmaktadır. Eğer finansal kaynak sayısı sonsuz ve bu kaynaklardan faydalanmak sıkıntısız ve sınırsız olsaydı, hiçbir şekilde ekonomik krizler yaşanmazdı. Finansal olanakların krizlerin oluşmasında etken olduğu kesindir ve her krizden tüm işletmeler eşit oranda etkilenmemekte, diğer bir değişle oluşan krizleri başarılı bir şekilde atlatarak ticari hayatlarına sanki hiç kriz yaşamamış gibi devam edebilmektedirler. Bu durum bazı işletmelerin iyi bazı işletmelerin de kötü yönetildiği sonucunu çıkarabilir. Sıra Sizde 2 İşletmelerin umulmadık bir anda ortaya çıkan bir olumsuzluk durumunda başarısızlığa uğraması çok gerçekleşen bir durum değildir. Genellikle işletmeyi başarısızlığa iten neden ya da nedenlerin oluşması ve etkisini göstermesi zaman alır. Bu nedenlerin oluşma süreci iyi bir yönetim kadrosuna sahip işletmeler tarafından görülmesi zor olmayacaktır (satışların azalması, tahsilatların gecikmesi gibi…) ve böyle bir durumda hemen gerekli tedbirler alınarak işletmenin krizden etkilenmemesi ya da en az zararla atlatması için çabalayacaklardır. Ancak iyi yönetilmeyen bir kriz durumunda işletmenin başarısız olması kaçınılmazdır ve işletme faaliyetlerine son vermek zorunda kalabilir. Sıra Sizde 5 Her ne kadar işletmeler özel kuruluşlar olsa da ülke ekonomisinin en önemli aktörleridir. Bir ülke yönetiminin de kriz gibi olumsuz durumlarda, faaliyetleri ile ülkenin ekonomik ve sosyal hayatına büyük katkı sağlayan özel sektöre destek vermesi gerekmektedir. Bu anlamda yerine getirilmesi gereken devlet faaliyetleri şu şekilde sıralanabilir: vergi indirimleri ve ertelemeleri, düşük faizli ve Döviz kredisi olanakları, düşük maliyetli girdi desteği (düşük fiyatlı, akaryakıt, elektrik, doğalgaz gibi…), Sigorta pirimi kolaylıkları, ihracata yönelik üretimlerde garantiler ve vergi muafiyetleri gibi… Dikkat edilirse bu gibi uygulamalar işletmelerin maliyetlerini azaltıcı ve finansman olanaklarını genişletici uygulamalardır. Sıra Sizde 3 1929 Krizinin nedenleri bir çok bilim adamı tarafından tartışılmıştır. Ama genel olarak bu krizin oluşmasının temelinde hatalı işletme ve kamu kararları ve bunun sonucunda ekonomik parametrelerin içine düşmüş olduğu olumsuz durumlar olarak ifade edilebilir. Bu nedenler şu şekilde sıralanabilir: talepteki azalma ve yetersizliğe bağlı olarak, üretimde meydana gelen azalma, yatırımların azalması, yanlış para politikalarına bağlı olarak zayıf ve istikrarsız finansal yapı, finansal fonlardaki yetersizlikler, bankaların faaliyetlerindeki istikrarsızlıklar ve 205 www.hedefaof.com Sıra Sizde 6 Yararlanılan Kaynaklar İflasın ertelenmesi uygulaması Türkiye’de Türk Ticaret Kanununun 324. ve İcra İflas Kanunu’nun 179. maddesinde yer almaktadır. Akgüç, Ö. (1998), Finansal Yönetim, Yenilenmiş 7. Baskı, İşletme Fakültesi Muhasebe Enstitüsü Yayın No:65, İstanbul İflasın ertelenmesine, işletmenin iflastan kurtarılabileceği, yükümlülüklerini yerine getirebileceği kanaatinin oluşması halinde karar verilebilmektedir. Bu uygulama ile iflas ilanından önce işletmelere yeni bir şans daha verilmekte ve ekonomiye kazandırılmaları amaçlanmaktadır. İşletme yetkililerinden birisi ya da alacaklılardan birisi, işletmenin durumunun iyileştirilmesinin mümkün olacağına dair bir iyileştirme projesini mahkemeye sunarak iflasın ertelenmesini isteyebilmektedir. Mahkeme projeyi makul ve inandırıcı bulursa, iflası ertelemektedir. Aydın, N. Diğerleri (2006), Finansal Yönetim, 4. Baskı, Anadolu Üniversitesi Yayın No: 1465, Açıköğretim Fakültesi Yayın No:779, Eskişehir Mahkeme tarafından iflasın ertelenmesi kararı verilmesi halinde; borçlu işletmeler tarafından verilen teminat mektuplarının nakde çevrilmesi tedbiren durmakta, borçlardan dolayı engellenen zorunlu ihtiyaçların (elektrik, su, doğalgaz gibi…) karşılanmasına müsaade edilmekte, icra takibi sonucu haczedilen ve muhafaza altına alınan, işletmenin faaliyetlerinde kullandığı her türlü teçhizat, büro eşyası, tesis ve demirbaşlar borçlu işletme yetkililerine teslim edilmekte, rehinli mal satışları durdurulmakta, gayrimenkul ve araçların devir ve temliklerinin engellenmesi için işlem başlatılmakta, kamu alacağı ve sigorta primleri dahil hiçbir yasal takip yapılamamakta ve böylece iflasın eşiğinde olan işletmelerin faaliyetlerine devam etmesi sağlanarak, durumlarını düzeltmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır. Güvemli, O. (1990), İşletmelerde Kısa ve Uzun Süreli Planlama, 2. Baskı, Bilim Teknik Yayınevi, İstanbul Büker, S., Aşıkoğlu, R., Sevil, G. (1994), Finansal Yönetim, Eskişehir Dinler, Z. (2002), Mikro Ekonomi, Genişletilmiş Ondördüncü Basım, Ekin Kitabevi Yayınları, Bursa Görol, M.A. (2006), Küresel Arena’da Girişimci ve Girişimcilik, Gazi Kitabevi Yayınları, Ankara Müftüoğlu, T. (1999), İşletme İktisadı, 3. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara Okka, O. (2010), Finansal Yönetim: Teori ve Çözümlü Problemler, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara Özel, S. (2005), Global Finansal Krizler, Deniz Kültür Yayınları No: 13, İstanbul Parasız, İ. (1995), Kriz Ekonomisi, Ezgi Kitabevi Yayınları, Bursa Sarıaslan, H., Erol C. (2008), Finansal Yönetim: Kavramlar, Kurumlar ve İlkeler, Siyasal Kitabevi, Ankara Sayılgan, G. (2006), İşletme Finansmanı, 2. Baskı, Turhan Kitabevi, Ankara Şamiloğlu, F. (2002), Küreselleşme Sürecinde Türkiye'nin Finansal Kaynak Sorunu, Gazi Kitabevi Yayınları, Ankara Yükçü S. Tükenmez, M. ve Diğerleri (1999), Finansal Yönetim, Vizyon Yayınları, İzmir 206 www.hedefaof.com