Nasıl ki insan, şu âlem-i kebirin bir misal

advertisement
Sorularlarisale.com
Nasıl ki insan, şu âlem-i kebirin bir misal-i musağğarıdır
(...) Namaz dahi, bütün ibâdâtın envaını şamil bir
fihriste-i nuraniyedir ve..." Bu misali; diğer ibadetler
(oruç, hac, zekat..) için de örneklerle açıklar mısınız?
Oruç: İnsanın nisyan kökünden gelmesindeki en önemli sebep, Allah’ı ve kulluğu
unutmasındandır. İnsanların çoğunluğunun gaflet ve dalalette olması da bu manayı
ispat ediyor. Bu unutmak manasının dereceleri vardır. Kimisi için unutmak küfür
derecesinde iken, kimisi için dalalet, kimisi için de gaflet derecesindedir.
İnsanın hayatında bir intizam ve hedef olmaz ise, (intizam ve hedef burada kulluk ve
ibadet anlamındadır) insanın zihni ve düşüncesi nefis ve hevanın peşinde koşar ve
bütün aza ve cihazlarını da bu yolda sarf eder. İnsan adeta kendi benliğinin bir
kölesi, bir aracı haline dönüşür. Her şeyi kendi benliğine hizmet eden bir vasıta
olarak düşünür. Bu da insanı egoist ve hedonist (Hayatın gayesini hazcılık olarak
görenler) yapar. Yani insanı bencil ve zevkperest yapar.
İnsanın yapmış olduğu bütün zulüm ve ahlaksızlıkların temelinde, insanın kendisini
unutması ve gayesiz kalması vardır. Unutmak, burada gaflet ve hedefsizlik
anlamındadır. Yani insanın asıl gayesi ve hedefi ibadet ve kulluk iken, insan bunu
inkar ve gaflet ile unutup, başka şeylere yöneldiği için zalim ve cahil unvanına
liyakat kespetmiştir. Aciz ve fakir olduğunu unutur, sonra da Allah’a meydan
okumaya kadar gider.
İşte Ramazandaki oruç, insana unuttuğu kulluğu hatırlatır ve şişirdiği benliğine ayar
çeker. Oruç insanın serkeşliğini, yani başı bozukluğu giderir, ahlakın güzelleşmesini
temin eder. Nefsine haddini bildirir.
Oruç, insanın nefsini ıslah ve terbiye etmede adeta terbiyelerin ve riyazetlerin özü
ve özeti gibidir. Nasıl ki, namaz ibadetlerin özeti ise, oruç da nefisi terbiye etmek
için önerilen bütün terbiyelerin ve disiplinlerin özeti gibidir. Bu manayı latif bir
şekilde özetleyen şöyle bir nükte vardır:
"Ramazan-ı Şerifin orucu, doğrudan doğruya nefsin mevhum
rububiyetini kırmak ve aczini göstermekle ubudiyetini bildirmek
cihetindeki hikmetlerinden bir hikmeti şudur ki: Nefis Rabbisini
tanımak istemiyor; firavunâne kendi rububiyet istiyor. Ne kadar
azaplar çektirilse, o damar onda kalır. Fakat açlıkla o damarı kırılır.
İşte, Ramazan-ı Şerifteki oruç, doğrudan doğruya nefsin firavunluk
cephesine darbe vurur, kırar. Aczini, zaafını, fakrını gösterir, abd
olduğunu bildirir."
page 1 / 4
"Hadisin rivayetlerinde vardır ki:
Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: "Ben neyim, sen nesin?"
Nefis demiş: "Ben benim, Sen sensin."
"Azap vermiş, Cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: "Ene
ene, ente ente." Hangi nevi azâbı vermiş, enâniyetten
vazgeçmemiş."
"Sonra açlıkla azap vermiş. Yani aç bırakmış. Yine sormuş: "Men
ene? Ve mâ ente?"
"Nefis demiş: "Ente Rabbiye'r-Rahîm., Ve ene abdüke'l-âciz." Yani,
"Sen benim Rabb-i Rahîmimsin. Ben senin âciz bir abdinim."(1)
Zekat: Üstad Hazretlerinin zekatın ne kadar önemli ve insanlığın maddi saadeti için
gerekli olduğuna işaret eden şöyle bir tespitini verelim:
"S - Biz kuvvetimizi nasıl toplayıp namus-u İslâmiye-i milliyeyi
muhafaza edeceğiz?"
"C - Fikr-i milliyetle, milletin cevfinde havz-ı kevser gibi bir havz-ı
mârifet ve muhabbet yapınız. Altındaki suyunu çeken delikleri
maarif ile kapatınız. İçine su akıtan yukarıdaki mecrâları fazilet-i
İslâmiye ile açınız. Büyük bir çeşme var, şimdiye kadar su-i istimal
ile şûristana dağılıp bazı seele ve acezeye neşvünemâ verdi. Bu
çeşmeye güzel bir mecrâ yapınız, mesâi-yi şer'iye ile şu havuza
dökünüz. Sonra da bostan-ı kemâlâtınıza su veriniz. Bu, hiç bitmez
ve tükenmez br menbadır."
"S - Nedir o çeşme?"
"C - Zekât."(2)
Soruda, İslam alemi nasıl iktisadi açıdan dirilip Avrupa’yı geçer deniliyor. Üstad
Hazretleri de cevaben "İslam milliyetçiliğinin inkişafı ile ancak bu sorun halledilir"
diyor. Yani İslam alemi marifet ve muhabbet ile bir bütün haline gelip, her yönden
biri birleri ile kenetlenirlerse ve bu kenetlenmeden hasıl olan maddi ve manevi güç
bir havuzda toplanıp doğru ve güzel bir şekilde kanalize edilir ise, o zaman İslam
page 2 / 4
aleminin önünde kimse duramaz.
Şimdiye kadar İslam aleminin maddi ve manevi gücü bir havuzda toplanmayıp,
dağınık ve şeriatın ölçülerine göre uygun olmayan yerlere savrulduğu için, büyük bir
zafiyet ve israf yaşanmıştır. Bu güçlerin dağınık akmasından hayırlı ve güzel
oluşumlar yerine bazı seele ve aceze denilen dilenci ve bürokrat takımları gelişip
büyümüştür.
İslam milletinin en önemli maddi gücü zekattır. Bu zekat doğru bir şekilde havuzda
toplanıp doğru bir şekilde dağıtılır ise o zaman İslam milleti ihya olup inkişaf eder.
Sadaka da zekat grubundan olduğu için, hüküm sadaka için de aynıdır. Suyu yani
zekatı zararlı ve yabani otların içine değil, güller bahçesinin içine sevk etmek
gerekir ki, İslam ve saadet nimeti tamam olsun. Yani zekat iktisadi sahanın özet bir
ibadetidir. Bu ibadet terke uğrarsa, İslam alemi zayıflar, maddi ve manevi gücünü
kaybeder ve sonunda diğer ibadetleri yapmaya da mecali kalmayacak bir şekle
girer. Derd-i maişeti bahane edip, ibadetlerini terk eden çok Müslüman vardır. İslam
dininin hükümleri biribirini tamamlayan ve biribirine atıfta bulunan hükümlerdir.
Birisi bozuldu mu diğerleri zincirleme bozulur gider.
Hac: İslam aleminin kaynaşmasında ve birliğinde önemli bir ibadettir. Bu noktadan
bakıldığında hac mevsimi bütün inananların birleştiği, ortak bir dil ve ses olduğu ve
külliyet kazandığı umumi bir kongredir. Ayrıca kolektif bir namaz ve niyazdır. Bu
yüzden hacda en ami bir adam dahi veli lisanı ile dua eder denilmiştir. Hac
farizasında da aynı şekilde bir fihriste bir özet manası hükmediyor. En azından İslam
birliğinde ve dirliğinde bir köşe taşı oluyor.
Namazın bu ibadetlere karşı hususiyetini Üstad Hazretleri şu şekilde ifade ediyor:
"Bu cümlenin evvelki cümleyle bağlılığı ve münasebeti gün gibi
âşikârdır. Lâkin bedenî ibadet ve taatlerden namazın tahsisi,
namazın bütün hasenata fihrist ve örnek olduğuna işarettir. Evet,
nasıl ki Fâtiha Kur'ân'a, insan kâinata fihristedir; namaz da
hasenata fihristedir. Çünkü namaz; savm, hac, zekât ve sair
hakikatleri hâvi olduğu gibi, idrakli ve idraksiz mahlûkatın ihtiyarî
ve fıtrî ibadetlerinin nümunelerine de şâmildir. Meselâ secdede,
rükûda, kıyamda olan melâikenin ibadetlerini, hem taş, ağaç ve
hayvanların o ibadetlere benzeyen durumlarını andıran bir
ibadettir."(3)
(1) bk. Mektubat, Yirmi Dokuzuncu Mektup, İkinci Risale.
(2) bk. Münazarat, Sualler ve cevaplar.
page 3 / 4
(3) bk. İşârâtü'l-İ'câz, Bakara Sûresi, Âyet: 3
page 4 / 4
Powered by TCPDF (www.tcpdf.org)
Download