iRSALiYE min erbabi 'd-düvel, Kahire 131 O, s. 150 , 153 ; Kati b Çelebi, Fezleke, ı , 223; Solakzade, Tarih, s. 450 , 608-609; İbn Ebü's-Sürur ei-Bekri, el-Kevakibü's-sa'ire fi al]ba ri Mışr ve'l-Kahire, elHey'etü'l-amme li'l-kitab, Darü'l - kütübi'I-Mıs­ riyye, Timur, Tarih , nr. 2033, vr. 28•·•; Evliya Çelebi. Seyahatnam e, X, 412 vd. , 413-416; Abdülkerim b. Abdurrahman, Tarih-i Mısır, Süleymaniye Ktp., HekimoğluAli Paşa, nr. 705, vr. 8', 15 •, 19' ; Defterdar Sarı Mehmet Paşa. Zübde-i Vekayiat (haz. Abdülkadir ö zcan ). Ankara 1995, s . 271, 417, 609 ; Muhammed b. Yusuf ei-Hallak, Tarih-i Mısr- ı Kahire, iü Ktp ., TY, nr. 628, vr. 79•, 91 ' , 92' ; Yusuf ei-Mellevani, Tuf:ıfe tü 'l­ af:ıbab bi-men meleke Mışr mine'i-mülük ve'nnüvva b, Suhac -Tahtavi Ktp., nr. 28, s. 164, 169, 176 ; Ceberti, 'Aca'ibü 'l-aşar, ı, 51 , 218; ll, 251 ; lll , 218; Kelami, Vekayi '-i Ali Paşa, Süleymaniye Ktp., Halet Efendi , nr. 612, vr. 4•; Barkan. Ka- . nun/ar, s. 361,365, 366, 374-375; a.mlf .. "TImar ", iA , Xll/1 , s. 287 -288 ; Uzunçarşılı, Saray Teşkilatı, s. 77-79, 391; S. Shaw, The Financial and Administrative Organization and Development of Ottoman Egypt 1517-1798, Princeto n 1962, s . 284- 2 85, 305-309 ; a .mlf. , The BudgetofOttoman Egypl1596-1597, The Hague 1968 ; a.mlf .. "The Land Law of Otto man Egypt (9601155 3): A Contribution to the Study of Lan d Holding in the Early Years of Ottoman Rule in Egypt", Isi., XXXVlll ( 1962). s. 1 08; Leyla Abdüllatif Ahmed , el-ida re fi Mışr fi 'l-'aş ri'l­ 'Oşmanf, Kahire 1978, s. 319, 321 , 325, 340, 359, 362-368, 372; Salih Özbaran. "XVl . Yüzyılda Ara bistan 'da O s manlı Yönetiminin Ekonomik Kaynakları , Yemen ve Lahsa Beylerbeyilikle ri" , Türk-Arap iliş kileri Geçmişte, Bugün ve Gelecekte 1. Uluslararast Konfera ns ı Bildiri/eri, Ankara 1979, s . 30; Seyyid Muhammed es-Seyyid , XVI. Astrda Mısır Eya/eti, istanbul 1990, s. 50-53, 115 vd ., 192; Pakalın, ll , 81-82; Halil inalcık. "Ey alet" , EJ2 (ing.). ll , 722-723. ~ SEYY iD MUHAMMED ES-S E YYiD İRŞAD (,:ıı..;.) ~ l) D oğru L yolu gösterme b ir terim . anlamında _j Sözlükte "doğru yolu bulup kararlılıkla benimsemek" anlamındaki rüşd kökünden masdar olan ir şii d "doğru yolu göstermek" demektir. Burada E-özü edilen yolun maddi manada olması mümkün görülmekle birlikte daha çok akli-manevi alanı ilgilendirdiği kabul edilir. Dolayısıyla irşad din terminolojisinde hidayet ile eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Ancak hidayeti gerçekleştirme işi genellikle Allah'a nisbet edildiği halde irşad kula da izafe edilebilmektedir. "AIIah'ın, kulunun fiilini kendi rızasına uygun şekilde yaratması " diye tanımlanabilen tevfik ile (et-Ta'ri{at, "tevfı~" md.) irşad arasında anlam yakın­ lığı bulunmaktadır. Fakat irşad , hem mümin hem de kafire yönelik olduğu halde tevfik sadece mürninler için söz konusu- 454 dur. İrşad kavramıyla anlam yakınlığı bulunan kelimelerden biri de da'vettir. "İn­ sanları İ slam dinin i benimsemeye ve müslümanları dini görevlerini yerine getirmeye çağırma " anlamındaki davet daha çok bu iki anlamın birincisinde, i rşad ise ikincisinde yaygınlık kazanmıştır. Bunlara ayrıca teb liğ, t ezkir. te bşlr , inziir ve emir bi'l-m a'rüf nehiy ani'l-münker kavramlarını da ilave etmek mümkündür. İrşad kelimesi Kur'an-ı Kerim'de yer almamakla birlikte rüşd kökü ve ondan türeyen kelimeler on dokuz ayette geçmektedir (M. F Abdülbaki, el-Mu'cem, "rşd" md .). "Hidayet, doğruluk , isabet, hayır, fayda, reşid olma" manalarma gelen bu kelimeler mutlak olarak veya insana nisbet edilerek kullanılmış , bir ayette mürş id ismi dolaylı biçimde Allah'a izafe edilmiştir (ei -Kehf ı8/ ı 7). Diğer bir ayette doğru yolu bulabileceklerin nitelikleri AIIah'ı kendilerine yakın bilip O'na yönelmek, davetine icabet edip inanmak şek­ linde ifade edilmiştir (el- Bakara 2/ı 86). Doğru yolu bulmuş olanların zi kred il diği bir ayette ise bu nitelikler, "Allah size imanı sevdirmiş , onu gönüllerinize sindirm iş , küfrü , fıskı ve isyanı da size çirkin göstermiştir" (ei-Hucurat 49/7) cümleleriyle belirtilmiştir. Rüşd kavramı hadislerde "maddi ve manevi alandaki doğru yolu bulmak, bu yolu göstermek" anlamında kullanılmıştır (Wen sinck. el-Mu'cem, "rşd " md.). Hz. Peygamber, müslüman olması sırasında Husayn'e bütün davranışlarında doğru olanı bulma yeteneğini kendisine ihsan etmesi için Allah'a dua etmesini tavsiye etmiş (Müsned , lV, 2 ı 7, 444; Tirmizi, "Da'avat" , 69). kendisi de Hucurat suresinde doğru yolu bulmuş olanlar için Zikredilen vasıfları lutfetmesini Cenab-ı Hak'tan talep etmiştir (Müsned, lll, 424). R eşid (raşid) (bütün i ş leri isabetli ve hedefe ul aş ı c ı) kelimesi esma-i hüsnadan biri olarak Allah'a nisbet edilmiştir (i b n Ma ce, "Du' a'", ı O; Tirmizi, "Da' avat", 82). Daha ziyade içe yönelik bir faaliyet olarak müslümanların dini görevlerini yerine getirmesine katkıda bulunma çerçevesinde düşünülen irşadın gerekliliği aç ı ktır. İnsan, dünya hayatında doğru yoldan ayrıl maması, dolayısıyla ebediyet aleminin mutluluğunu elde edebilmesi için bazı imkanlara sahip olmakla birlikte bir takım engellerle de karşılaşmaktadır. Onun sahip bulunduğu imkanlar selim yaratılış , akıl ve sosyal tecrübe türünden şeylerdir. Engeller ise bu imkanların yaziaşması veya yetersiz kalmasından başka yine insan fıtratından ve hariçten gelen yanıltı cı ve faktörlerin etkin güç kazanmasıdır. Kur 'an-ı Kerim, insa n ın iyiyi kötüden ayırt etme yeteneğine ve akli kapasitesine vurgu yapmakla birlikte (er-Rum 30/ 30; a y rıca bk. M. F Abdülbaki, el-Mu'cem, "'al51'' md.) bunların yetersiz kalması veya yanlış kullanılması sebebiyle sosyal gözlem ve tecrübelerin de yanıltı cı olabileceğine işaret etmektedir. "Yeryüzünde bulunanların çoğu na uyacak olursan seni Allah yolundan saptırırlar" (el-En 'am 6/l ı6) mealindeki ayetle, bir toplumun fıtri meziyetlerini değiştirmedikçe Allah'ın onların iyi durumiarını değiştirmeyeceğini beyan eden ayet (er-Ra'd ı 3/11) bu sosyolojik realiteyi haber vermektedir. Önleyici tedbirler alınmadığı takdirde toplumda meydana gelecek bozulmalar Kur'an'da "zulüm" diye nitelendirilmiş ve bunun sonucunda ortaya çı kacak olan f itnenin sadece kötülere değil toplumun bütün fertlerine yönelik olacağı ifade edilmiştir (eiEnfal8/25) . saptırıcı Din, isabetli yolu bulması için kişiye verilen i mkanları destekleyen güçlü bir faktördür. Din insana selim fıtratının özelliklerini hatırlatmakta , aklına vahiy ile ışık tutmakta ve sosyal tecrübesinin sağlıklı yürümesine katkıda bu lu nmaktadır. Bu sebeple irşad faaliyetleri, müslümanlar arasında manevi yardımlaşma ve dayanışmayı sağlayan vasıtaların başında yer almaktadır. Aslında müslümanların irşad görevi kendilerine, d iğer din mensupları­ na ve bütün insanlara ka r şı sorumluluk yüklemektedir (ei-Bakara 2/ 143; Al-i imran 31104. ı ı o). Hz. Peygamber, birtoplumu oluşturan insanları aynı gemiye binmiş olan yolculara benzetmektedir. Geminin alt katında bulunanlar su ihtiyaçlarını karşılamak üzere delik açmaya kalkı­ şır, üst kattakiler de onlara engel olmazsa hep beraber boğulacak, üsttekiler uyarı görevlerini yerine getirdikleri takdirde yine hep beraber selamete ereceklerdir (Buharr, "Şeriket" , 6. "Şehadat" , 30) Hayber Kalesi'nin kuşatılması sırasında Hz. Ali'nin, "Hayber yahudileriyle bizim gibi müslüman oluncaya kadar savaşmalıyız" şeklindeki önerisi üzerine ResGl-i Ekrem'in verdiği cevap irşadın İslam'daki önemini belirtınesi açısından dikkat çekicidir: "Acele etme ya Ali! Hayber toprağına sükünetle gir. sonra onları İslam'a davet et. Şunu bil ki tek bir kişin i n senin i rşadınla müslüman olması en değe r l i ganimet olan kızı l develerin sana ver ilmesinden hayırlıdır" (Buhar!, "Cihad", ı 02; Müslim, "Fez a'ilü'ş- ş al:ıabe" , 34) . el-ÝRÞÂD Nahl sûresinin 125. âyeti irþad için takip edilecek yöntemlere ýþýk tutmaktadýr. Bunlar hikmet, güzel öðüt, iyi niyet ve samimiyete dayalý inandýrýcý tartýþmadýr. Hikmet, her toplumda sayýlarý fazla olmayan âlim ve düþünürlere hitap eden kesin delillerden oluþur. Güzel öðüt, psikolojik faktörlerin kullanýlmasý baþta olmak üzere çeþitli vesilelerle ikna etmeyi amaçlayan bir irþad yolu olup kalabalýk kitlelere yöneliktir. Duruma en elveriþli tartýþma yöntemi ise iyi niyetli olmayan gruplarý hedeflemektedir. Buradaki amaç da onlarý susturup kalabalýk halk kitlelerine verecekleri zararý asgariye indirmektir. Aslýnda cedel yöntemiyle de bazý insanlarýn gerçeði anlayýp benimsemesi mümkündür. Ýlmî faaliyet, halka yönelik çalýþma ve Ýslâm’ý hedef alan eleþtirileri cevaplandýrmak þeklinde de ifade edilebilecek olan bu üç yöntemden baþka ayrýca fiilî irþad yöntemi de önemlidir. Kur’ân-ý Kerîm’de, Ýsrâiloðullarý âlimlerinin ilâhî mesajý okuyup gerçeði bildikleri halde kendilerini unutarak sadece diðer insanlara erdemli olmayý emretmeleri eleþtirilmiþ, böyle davrananlarýn akýllarýný kullanmadýklarý ifade edilmiþtir (el-Bakara 2/44). Ýslâmiyet’in, doðuþundan itibaren insanlarýn gönlünde yer etmesi, yayýlmasý ve evrensel bir din haline gelmesinin önemli âmillerinden biri, baþta Peygamber olmak üzere mensuplarýnýn dinin gereklerini yerine getirmesi, sözleriyle fiillerinin birbirine uymasýdýr. Özellikle büyük halk kitleleri, nazarî bilgilerden çok, örnek müslüman tiplerinden etkilenerek Ýslâm dinini benimsemiþtir. Resûl-i Ekrem’in teheccüt namazlarýnda tekrarladýðý dua ve niyaz ifadeleri arasýnda yer alan, “Allahým! Bütün peygamberler haktýr, Muhammed de haktýr” cümlesi (Buhârî, “Teheccüd”, 1, “Da.avât”, 10), ayrýca hayatýnýn sýkýntýlý ve rahat dönemlerinde sözleriyle fiilleri arasýnda hiçbir farklýlýðýn bulunmamasý konunun önemli kanýtlarýndan birini teþkil etmektedir. Emir bi’l-ma‘rûf nehiy ani’l-münker ilkesi açýsýndan düþünüldüðü takdirde irþadýn bütün müslümanlara yönelik bir görev olduðu anlaþýlýr. Ýnsanýn bilgisi, yetenek ve yetkisi arttýkça sorumluluðu da artar ve bu sorumluluk sade müslüman ferde kadar ulaþýr. “Ey Peygamber! Biz seni gerçeðin bir temsilcisi, bir müjdeci ve uyarýcý, herkesi Alah’ýn izniyle O’na çaðýran ve ýþýk saçan bir kandil konumunda gönderdik” meâlinde- ki âyet (el-Ahzâb 33/45-46), hem Resûl-i Ekrem’in irþad hiyerarþisinin baþýnda yer aldýðýný bildirmekte hem de mürþidin önemli niteliklerini anlatmaktadýr. Âyette sýralanan beþ niteliðin ilki ilâhî gerçeklerin yanýnda sosyal realiteye vâkýf olmayý içermekte, ikinci ve üçüncü nitelikler, özendirme ve uyarma yöntemlerini yerine göre kullanmaya iþaret etmektedir. Hz. Peygamber’in ferdî ve içtimaî konularda daima kolay olaný tercih ettiði bilinmektedir (Buhârî, “Menâkýb”, 27; “Edeb”, 80; Müslim, “Feçâ,il”, 77-78). Ayrýca O, “Elinizden geldikçe kolaylaþtýrýn, güçleþtirmeyin; müjdeleyici olun, nefret ettirici sözler söylemeyin ve bu tür davranýþlardan kaçýnýn” (Buhârî, “.Ýlim”, 11, “Edeb”, 80; Müslim, “Cihâd”, 8) sözleriyle de bunu bir ilke haline getirmiþtir. Dördüncü nitelik olarak zikredilen davet mürþidin sürekli olarak gayret göstermesini, muhataplarý için rahmet ve hidayet talep etmesini gerektirir. Nitekim Hz. Peygamber müþriklere beddua etmesi istendiði en sýkýntýlý zamanlarýnda bile, “Ben lânet edici deðil, davet edici ve rahmet dileyici olarak görevlendirildim” demiþtir (Kadî Ýyâz, I, 221). “Iþýk saçan kandil” olma niteliði mürþidin anlattýðý mesajýn gereklerini yerine getirmesi, misyonuna uygun bir hayat yaþamasý ve fiilî temsil konumunu daima korumasý þeklinde anlaþýlmalýdýr. Mürþid için önemli olan diðer bir vasýf da onun sabýrlý olmasýdýr. Ýrþad faaliyetlerinde göðüs gerilmesi gereken baþlýca iki güçlükten söz etmek mümkündür. Bunlardan biri mürþidin beþerî arzularýnýn direniþi, diðeri ise dýþtan gelecek tepkilerdir. Kur’ân-ý Kerîm’de, irþad görevinin yerine getirilmesi sýrasýnda ortaya çýkacak güçlüklere karþý sabýr ve namazý (veya dua) vasýta kýlarak Allah’tan yardým istenmesi tavsiye edilmiþtir (el-Bakara 2/ 45, 153; Lokmân 31/17). Resûl-i Ekrem de insanlarýn arasýna girip eziyetlerine katlanan müslümanýn onlarla bir arada bulunmayan, dolayýsýyla eziyetlerine mâruz kalmayan müslümandan daha hayýrlý olduðunu bildirmiþtir (Ýbn Mâce, “Fiten”, 23; Tirmizî, “Sýfatü’l-kýyâme”, 55). Ýrþadla ilgili olarak kaleme alýnan eserler genellikle tasavvufî mahiyette veya mev‘iza türündedir. Alay müftüsü Muhammed Þâkir’in Ýrþâdü’l-gåfilîn (Ýstanbul 1326) ve Süleyman Uludað’ýn Ýslâm’da Ýrþad (Ýstanbul, ts.) adlý eserleri bunlar arasýnda sayýlabilir (ayrýca bk. DA‘VET; EMÝR bi’l-MA‘RÛF NEHÝY ani’l-MÜNKER; VAAZ ). BÝBLÝYOGRAFYA : Râgýb el-Ýsfahânî, el-Müfredât, “hkm”, “rþd” md.leri; Lisânü’l-£Arab, “rþd” md.; et-Ta£rîfât, “tevfîk” md.; Kåmus Tercümesi, “rþd” md.; Wensinck, el-Mu £cem, “rþd” md.; M. F. Abdülbâk¢, el-Mu £cem, “rþd”, “.akl” md.leri; Müsned, III, 424; IV, 217, 444; Buhârî, “Þeriket”, 6, “Þehâdât”, 30, “Cihâd”, 102, “Teheccüd”, 1, “Da.avât”, 10, “Menâkýb”, 27, “.Ýlim”, 11, “Edeb”, 80; Müslim, “Feçâ,il”, 77-78, “Feçâ,ilü’s-sahâbe”, 34, “Cihâd”, 8; Ýbn Mâce, “Du.â,”, 10, “Fiten”, 23; Tirmizî, “Bir”, 36, “Da.avât”, 69, 82, “Sýfatü’l-kýyâme”, 55; Ýbn Hiþâm, es-Sîre, I, 266; Kadî Ýyaz, eþ-Þifâß (nþr. M. Emîn Karaali v.dðr.), Dýmaþk 1392, I, 221; Fahreddin er-Râzî, Mefâtî¼u’l-³ayb, Beyrut 1411/1990, XX, 140141; Ebü’l-Beka, el-Külliyyât, s. 380, 476; Þeyhülislâm Mûsâ Kâzým, Dînî, Ýctimâî Makaleler, Ýstanbul 1336, s. 99-102. ÿBekir Topaloðlu – ˜ — el-ÝRÞÂD ()…b‘‰Ma)) Ýmâmü’l-Haremeyn el-Cüveynî’nin (ö. 478/1085) kelâma dair eseri. ™ Tam adý Kitâbü’l-Ýrþâd ilâ šavâ¹ý£i’ledille fî u½ûli’l-i£tišåd olup kaynaklarda çoðunlukla el-Ýrþâd fî u½ûli’l-i£tišåd, bazan da el-Ýrþâd fî u½ûli’d-dîn þeklinde kaydedilmektedir. Kelâm tarihi kaynaklarýnda eserin yine Cüveynî’ye ait eþ-Þâmil’in muhtasarý olduðu belirtilmiþse de bu konuda müellifin herhangi bir açýklamasý olmadýðý gibi eser tam bir ihtisar mahiyetinde de deðildir. Ancak eþ-Þâmil’in telifi sýrasýnda yazýlmýþ olmasý ihtimali kuvvetli görünmektedir (Ahmed b. Abdüllatîf, s. 66). el-Ýrþâd, çok kýsa bir mukaddimeden sonra otuz kadar ana bölümden (bab), meydana gelmektedir. Kelâma giriþ mahiyetindeki ilk bölümde “nazar”, ikincisinde “ilim” konusu iþlendikten sonra sekiz bölüm ulûhiyyet bahislerine ayrýlmýþ, burada temel ulûhiyyet konularý iþlenirken özellikle isbât-ý vâcib delilleri, sýfât-ý ma‘neviyye, kelâm sýfatý ve rü’yetullah meseleleri açýklanmýþtýr. Diðer bölümlerde ise kazâ ve kader problemi ele alýnarak kullara ait fiillerin yaratýlmasý, istitâat, adl ve cevr kavramlarý ve Mu‘tezile’nin aslah görüþü iþlenmiþtir. Ardýndan klasik kelâmýn ikinci temel konusu olan nübüvvet bahislerine geçilmiþ, burada dört bölüm halinde nübüvvetin ispatý, mûcize, Hz. Muhammed’in nübüvveti ve peygamberlerin ortak vasýflarý üzerinde durulmuþtur. Daha sonra sem‘iyyât bahislerine yer verilen eserde ecel, rýzýk, emir bi’l-ma‘rûf 455