19. Ulusal Biyoloji Kongresi bölgedeki hayvan fauna elemanlarının oluşumunda, hangi bölgelerden nasıl etkilendiğinin ortaya çıkarılmasında fitocoğrafik ve zoocografik çalışmaların birlikte değerlendirilmesi gerektiği vurgulanır. Bu çalışmada, Karadeniz Bölgesi’ndeki Gomphocerinae (Orthoptera-Acrididae) taksonlarının vejetaston kuşaklarına-yükseltilere göre dağılımı araştırılmıştır. Bunun için; Karadeniz Bölgesi’nin topoğrofyası, vejetasyonu, yüksekliği gibi faktörler dikkate alınarak, bölgedeki 18 il ve bölgeye komşu 7 il sınırları içerisinde belirlenen 70 ana lokalite olmak üzere toplam 172 farklı lokaliteden 2003-2006 yılları arasında her yıl haziran-ekim ayların arasında Araştırma bölgesinden Gomphoceriane’ya ait 6170 adet ergin örnek toplanmıştır. Toplanan Gomphocerinae takson örneklerinin: i) Tarımsal zarar oluşturma durumları, ii) Bölgede yoğun olarak bulunan taksonlar, iii) Taksonların dağılım gösterdiği yükseltiler-vejetasyon kuşakları, iv) En fazla takson sayısına sahip lokalite, v) Taksonların hangi bölge fauna elemanı oldukları tespit edilmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Karadeniz Bölgesi, Acrididae, Gomphocerinae, faunistik, vejetasyon, biyocoğrafya SZ 043 Türkiye Malakocoğrafyası: Güncel Bulgulara Göre Türkiye'nin Malakocoğrafik Değerlendirmesi Ümit KEBAPÇI Süleyman Demirel Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Isparta kebapci@gmail.com Tam olarak tanımlanmadığı kabul edilse de Türkiye gastropodları hakkındaki çalışmalar 1700'lü yıllardan beri tespit edilmekte olup, detaylı bir şekilde çalışılmış bulunmaktadır. Eldeki veriler bazı genellemeler için yeterli durumdadır. Türkiye, literatür ve çalışmalara göre halen 42 familya ve 593 tür kara salyangozu ile türleşme ve açısından özel bir ayrıcalığa sahiptir. Toplam 707 (%52 endemijk) olan tür ve türaltı takson miktarı neoendemiklerin yüksekliğine işaret etmekte ise de, filocoğrafya dikkate alındığında paleoendemik kalıntı taksonların öznemli oranda olduğu gözlenmektedir. Çalışmada, dağılımlar ve türlerin korotipleri göz önüne alınarak söz konusu taksonların biyocoğrafik olarak değerlendirilmesi ve Anadolu'nun dağılımlar ışında malakocoğrafik olarak bölgelendirilmesi yapılmıştır. Karadeniz Teknik Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON SZ 044 Kemaliye (Erzincan) Sucul Coleoptera Faunasının Zoocoğrafik Analizi 1 Mustafa C. DARILMAZ1, Ali DEMİRSOY2 Gazi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara 2 Hacettepe Üniversitesi, Fen Fakültesi, Biyoloji Bölümü, Ankara mdarilmaz@yahoo.com Temmuz, 2006 ve Haziran-Eylül, 2007 tarihleri arasında Kemaliye ilçesi sulak alanlarında sucul Coleoptera faunası araştırılmıştır. Gyrinidae, Haliplidae, Noteridae, Dytiscidae, Helophoridae, Hydrophilidae, Hydrochidae, Hydraenidae ve Dryopidae familyalarına ait toplam 61 tür tespit edilmiştir. Zoocoğrafik analiz sonucunda türlerin elementleri belirlenmiştir. Element oranları: %5 Palearktik, % 16 Batı Palearktik, % 16 European, % 9,8 Güneybatı Asiatik, % 1,6 Asiatik-European, % 18 Sibero-European, % 5 Turana-Balkan, % 1,6 Turana-European, % 5 Turana-EuropeanMediterran, % 6,5 Turana-Mediterran, % 1,6 Balkano-Anatolian, % 3,3 Anatolo-Caucasian, % 5 Anatolian Endemik, % 5 İrano-Anatolian olarak belirlenmiştir. Tespit edilen türlerin tamamı araştırma alanından ilk defa kaydedilmiştir. Ayrıca Laccobius persicus ve Laccobius alternus (Hydrophilidae) türleri Türkiye faunası için yeni kayıttır. Anahtar Kelimeler: Sucul Coleoptera, zoocoğrafya, fauna, yeni kayıt, Kemaliye SZ 045 Diyarbakır (Bismil) Leylek Populasyon Dinamiği (2005-2007 Yılları) Ahmet KILIÇ Dicle Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, 21280, Diyarbakır ahmetk@dicle.edu.tr Türkiye’de üremelerini gerçekleştiren türlerden biri de leylektir (Ciconia ciconia). Leylekler yalnızca üreme döneminde değil, son yıllarda kışın da yurdumuzda bulunan türlerden biri olarak görülmektedir. Yuvalarını insan yerleşim bölgelerine de kurarlar. Leylek eşlerinin birbirlerini yuvaları dolayısıyla tanıdıkları kabul edilmektedir. Bunun, uzun yıllar aynı yuvayı kullanmaları dolayısıyla olduğu söylenir. Genel olarak yerleşim yerlerinde bir veya birkaç yuva kurarlar. Dicle Nehri kıyısında 53 yuva yaklaşık 200m aralıklarla sıralanmaktadır. 194 19. Ulusal Biyoloji Kongresi Diyarbakır (Bismil) en büyük leylek üreme populasyonuna sahiptir. Oldukça kısa bir mesafede (20 km) leylekler birbirlerinden eşit uzaklıktaki yüksek gerilim hatları üzerine kurdukları yuvalarda yavrularını yetiştirdiler. Bu çalışma beş yıldan beri sürdürülmektedir. Leylek yuvaları düzenli olarak üreme döneminde her hafta, üreme öncesi ve üreme sonrası dönemde ise iki haftada bir izlenmiştir. 2005-2007 yılları arasında leylek populasyon dinamiği belirlenmiştir. 2003-2004 yılları arası gözlem ve değerlendirmeler bu çalışma ile kıyaslanmıştır. Son üç yıl içinde toplam yavru yetiştirme sayısında bir artış görülmektedir. Kullanılan yuva sayısında artış tespit edilmemiştir. Başarılı kuluçka sayısında artış belirlenmiştir. Beş yavrulu yuva sayılarında bariz artış dikkat çekicidir. 2007 üreme döneminde populasyondaki yavruların yarısına yakını beş yavrulu yuvalarda yetiştirilmiştir. 2007 yılında yuva başına ortalama 2.34 yavru düşmektedir. Bu çalışmaların sürdürülmesi, iklimsel ve çevresel koşulların leylek populasyona olan etkilerini ortaya çıkaracaktır. Elde edilecek sonuçlar, değişik türlerin populasyon dinamiğinin anlaşılmasına katkıda bulunabilecektir. Anahtar Sözcükler: Populasyon Dinamiği, beyaz leylek, Ciconia ciconia, yuva, yavru, üreme populasyonu, Dicle Nehri, Diyarbakır, Bismil, Güneydoğu Anadolu Bölgesi SZ 046 Rüzgâr Türbinlerinin Kuşlar ve Yarasalar Üzerine Etkileri Levent TURAN Hacettepe Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, 06800, Beytepe, Ankara letur@hacettepe.edu.tr Günümüzde giderek artan enerji gereksinimini karşılayabilmek amacıyla tüm kaynaklar gittikçe artan ölçülerde kullanılmaya başlanmıştır. Bunlar arasında son ürünleri itibariyle çevreye zarar veren veya çevre dostu enerji türleri söz konusudur. Çevre dostu olarak nitelenmesinde sakınca görülmeyen enerji üretim biçimlerinden birisi de rüzgâr türbinleri aracılığıyla rüzgâr enerjisi üretilmesidir. Türkiye bu açıdan birçok ülkeden avantajlı bir konumdadır. Kuruluş maliyetleri dışında hiçbir dezavantajı bulunmadığı öne sürülen rüzgâr türbinlerinin Türkiye’deki sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Ağustos 2007 itibariyle işletmedeki kurulu güç 131 MW olup yapılmakta olan, veya izin alınanlarla birlikte planlanan değer ise bunun çok üzerindedir. Yani halen yapılmakta olanların yanında birçok santral da yapılacaktır. Karadeniz Teknik Üniversitesi, Biyoloji Bölümü, TRABZON Buna karşılık palearktiğin en önemli kuş göç yollarının üzerinde bulunması ve barındırdığı nadir yarasa türleri bu yapılardan olumsuz etkilenebilmektedirler. Anahtar Kelimeler: Rüzgar türbinleri, kuşlar, yarasalar SZ 047 Yeni Nesil Yakıt : Biyodizel Volkan Vural TAŞ, Dilek TEKDAL, Dicle DÖNMEZ Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Zootekni bölümü, 01150, Balcalı, Adana vuraltas@gmail.com Fosil yakıtlarından elde edilen petrolün kaynaklarının yetersiz olması ve buna bağlı olarak petrol ürünlerinin fiyatlarının pahalı olması insanları alternatif enerji kaynaklarına yöneltmiştir. Dünyadaki pek çok ülke özellikle gelişmiş ülkeler enerji politikaları gereği yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanım paylarını artırma çabasındadırlar. Bu alternatif enerji kaynaklarının bir tanesi de “biyodizel”dir. Biyodizel; kolza (kanola), ayçiçek, soya, aspir gibi yağlı tohum bitkilerinden elde edilen yağların, bazı alg türlerinden, hayvansal yağlardan ve hayvansal atıklardan bir katalizatör eşliğinde kısa zincirli bir alkol ile (metanol veya etanol) reaksiyonu sonucunda açığa çıkan ve yakıt olarak kullanılan bir üründür. Biyodizel üretiminin çeşitli metodları olmakla birlikte günümüzde en yaygın olarak kullanılan yöntem “transesterifikasyon yöntemi”dir. Transesterifikasyon; yağ asitlerinin (bitkisel yağlar, evsel atık yağlar, hayvansal yağlar) bazik bir katalizör eşliğinde alkol (metanol, etanol vb.) ile esterleşme reaksiyonudur. Biyodizel’in birçok avantajının yanında en önemlisi sera gazları içinde büyük bir pay sahibi olan CO2, yanma sonucu ortaya çıkan bir emisyon olup; dünyanın en önemli çevre sorunu olan küresel ısınmaya neden olmaktadır. Yine yanma sonucu açığa çıkan ve sera gazları arasında yer alan CO, SOx, NOx emisyonları da insan sağlığına zararlıdır. Dolayısıyla biyodizel, tarımsal bitkilerden elde edilmesi nedeniyle, biyolojik karbon döngüsü içinde, fotosentez ile CO2'i dönüştürüp karbon döngüsünü hızlandırdığı için sera etkisini artırıcı yönde etki göstermemektedir. Bu olumlu özelliklerinden dolayı biyodizel ekonomik ve çevre dostu bir yakıt olarak Avusturya, Fransa, Almanya, İtalya, İrlanda, Norveç, İsveç, Polonya, Slovakya ve Çek Cumhuriyeti’nin de içinde bulunduğu birçok Avrupa ülkeleri tarafından tercih edilmektedir. 195