5.Bediüzzaman ve Risale-i Nur Sempozyumu / Ankara, 27 Mayıs 2012 hayratvakfi.org | risaleinursempozyumu.org İTTİHAD-I İSLAMDA SİYASİ VE İKTİSADİ SEBEPLERİN ETKİSİ Dr. Muhammed Sa’d Abdülmecid Kasım Siyasetle iktisat arasındaki alaka, delile ihtiyaç gerektirmeyecek şekilde açıktır. Bu iki alanla ittihad-ı İslam arasındaki alaka da aynı şekilde açıktır, fakat bu alakanın Kur’an ve sünnetten geldiğinin ve bazı mazharlarının gösterilmesine ihtiyaç vardır. Bunun modern İslam medeniyetinin kalkınmasına yardımda bulunacağı ümidindeyim. Bu kalkınmanın ise temeli Kur’an ve sünnet olan istikametli şuurlu bir görüş çerçevesinde ve Peygamberimiz(asm)’in hayatındaki numunelerden hareketle gerçekleşeceğini düşünüyorum. Bunun için bu tebliğde aslı Kur’an’dan ve sünnetten nasslar olan bazı örneklere işaret etmeye çalıştım. Bu örneklerde tebliğimizin konusu olan üç başlık “Siyaset-İktisat-İttihad-ı İslam” açıkça ele alınmaktadır. Bunun yanında bu örnekler çerçevesinde alem-i İslam’ın şu an içinde bulunduğu haleti incelerken misallerdeki en önemli verilerine işaret edeceğim ve bu veriler ışığında ne yapmamız gerektiğine kısaca işaret edeceğim. Sonra da her örnekten sonra Bediüzzaman Hazretleri’nin konuyla ilgili fikrini beyan edeceğim. Bu tebliğin umumen ilim talebelerine, hususen siyaset ilmi, iktisat ilmi veya ittihad-ı İslam ilmi talebelerine ehass olarak Bediüzzaman Hazretleri’nin talebelerine geniş bir ufuk kapısı olmasını temenni ediyorum. Çünkü ben, şu anda dünyanın hayatın her safhasında istikametli bir İslam görüşüne şiddetle muhtaç olduğu kanaatindeyim. BİRİNCİ NASS “Allah’ın (menettiği) sınırları üzerinde duran (haramları işlemeyen) kimse ile, o sınırların içine düşen kimselerin hali, bir gemi halkının hali gibidir ki, onlar gemi üzerinde kur’a attılar. Bazısına geminin üstü düştü, bazısına da altı (anbar kısmı) isabet etti. Geminin alt kısmında bulunanlar sudan almak istedikleri zaman yukardakilerin üzerine uğruyorlardı. Bunlar (kendi kendilerine): Biz nasibimiz olan anbarda bir delik açsak (ezalanmamış) ve üstümüzdekilere eza (eziyet) vermemiş oluruz, dediler. Şimdi üst kattakiler bu aşağı kattaki insanları bu dilekleriyle başbaşa bıraksalar, hepsi helak olurlar. Fakat onların (cinayet işleyecek) ellerini tutsalar hem kendileri kurtulur, hem de onlar (mücrimler) toptan kurtulurlar.” (Buhari, Şirket 6) Verilenler Hadis-i şerif şunlara işaret ediyor: İki topluluk. Biri Allah'ın hudutları üzerinde duran, diğeri o sınırların içine düşen. Alt ve üst diye ikiye ayrılan bir mekan. Zaruri ihtiyaçlar.(Su-gemi) Zaruri ihtiyaca karşı değişik görüşler.(Diğer grubu rahatsız etmek istemeyen yani onlardan su istemeyerek onların rahatını temin etmek isteyen bir topluluk ile gemiyi alttan delmenin gemiyi batıracağını düşünen bir topluluk) 5- Zararın açık olmasıyla hep birlikte hareket etmek. 1234- Günümüzde Alem-i İslam’ın İçinde Bulunduğu Durum Hadisteki verilenlere bakarak içinde bulunduğumuz durum şudur: 1 5.Bediüzzaman ve Risale-i Nur Sempozyumu / Ankara, 27 Mayıs 2012 hayratvakfi.org | risaleinursempozyumu.org 1- Alem-i İslam bütün devletleriyle tek bir gemidir. 2- Günümüzdeki her İslam devleti gelirlerine, ihtiyaçlarına ve görüşlerine göre bazen üstte, bazen de alttadır. 3- Bazı İslam devletlerinin ihtiyacından fazla gelire sahiptir, bir kısmının ihtiyaçlarıyla geliri eşit haldedir, bazıları zaruri ihtiyaçları kadar gelire sahiptir, bir kısmının da zaruri ihtiyacını karşılayacak kadar bile geliri yoktur. İhtiyacından fazla gelire sahip devletler, fakir devletlerin zaruri ihtiyacını karşılamazsa geminin alt tarafından suyun sızıp gemiyi batırması gibi bu durum fakir devletlerin gediklerinin ve sıkıntılarının artmasına ve bu gediklerin âlem-i İslam’da yayılmasına neden olur. 4- Alem-i İslamda siyasi ve iktisadi rejimler ile görüşler çeşitlendi. Bu ise, menfaat çatışmasına ve enaniyetin yayılmasına neden olmaktadır. Yapılması Gerekenler 1- İslam ümmetindeki her bir devletin liderliğini muhafaza ederek başarılı bir şekilde ittihad edebilmesidir. Bu hadis, bu manayı kuvvetlendirir ve gerçekleşmesini ispat eder. Aynı zamanda alttakilerin ve üsttekilerin ittihad etmesini de şart koşmamıştır, sadece zararı önleme noktasında ittihad etmelerini şart koşmuştur. Bu ise gayet kolaydır, yüksek siyasi bir iradeye ve hükümdarlara gerek yoktur. 2- İktisadi gelirlerin idaresi, kaynakların nasıl kullanıldığına ve idare edildiğine bakar. Hadis de bu iki topluluğun hayatta kalmaları için gemi ve su gibi iki temel unsura vurgu yapıyor. 3- Ümmetin hayırlı olması, iyiliği emredip kötülüğü men etmesine yani tebliğ etmesine bağlıdır. Tebliğden de önce gelen şey, ümmetin her bir ferdinin neyin iyi, neyin kötü olduğunu bilmesi ve toplumun buna göre şekillenmesidir. Böyle olursa ümmet-i İslamiyenin ittihad etmesi için vesileler çoğalır ve bu birlik sağlanmış olur. Bediüzzaman Hazretleri’nin Görüşü Okuyucuları ve araştırmacıları umumen Risale-i Nur’da “gemi” kelimesi geçen yerlere ve hususen 13. Lem’a’ya havale ediyorum. Zira Üstad diyor ki: “Şeytanlar ve şeytanlara uyanlar, dalalete sülûk ettikleri için, küçük bir hareketle çok tahribat yapabilirler. Ve çok mahlukatın hukukuna tecavüz ediyorlar. Az bir fiil ile çok hasaret veriyorlar. Nasılki bir sultanın büyük bir ticaret gemisinde vazife gören bir âdem az bir hareketle, belki küçük bir vazifeyi terketmesiyle, o gemi ile alâkadar bütün vazifedarların semere-i sa'ylarının ve netice-i amellerinin mahvına ve ibtaline sebebiyet verdiği için, o geminin sahib-i zîşanı, o âsiden, o gemi ile alâkadar olan bütün raiyetinin hesabına azîm şikâyetler edip o âsiyi dehşetli tehdid eder ve onun cüz'î hareketini değil, belki o hareketinin müdhiş neticelerini nazara alarak ve o sahib-i zîşanın zâtına değil, belki raiyetinin hukuku namına o asiyi dehşetli bir cezaya çarpar. Öyle de: Sultan-ı Ezel ve Ebed dahi, Küre-i Arz gemisinde ehl-i hidâyetle beraber bulunan ve ehl-i dalalet olan hizbü'ş-şeytanın zahiren cüz'î hatiatlarıyla ve isyanlarıyla pek çok mahlukatın hukukuna tecavüz ettikleri için ve mevcudatın vezaif-i âliyelerinin neticelerinin ibtal edilmesine sebebiyet verdikleri için, onlardan azîm şikâyetler etmesi ve onları dehşetli tehdid etmesi ve tahribatlarına karşı mühim tahşidat etmesi, ayn-ı belâgat içinde mahz-ı hikmettir ve gâyet münasib ve muvafıktır. Ve mutabık-ı muktezayı haldir ki; belâgatın tarifidir ve esasıdır ve israf-ı kelâm olan mübalağadan münezzehtir.”1 1 Lem’alar, 73. 2 5.Bediüzzaman ve Risale-i Nur Sempozyumu / Ankara, 27 Mayıs 2012 hayratvakfi.org | risaleinursempozyumu.org İKİNCİ NASS Ebu Musa Eş’ari(ra)’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Eş’arîler, gazâda azıkları tükenmeye yüz tuttuğu veya Medine’de ailelerinin yiyeceği azaldığı zaman, yanlarında ne varsa getirip bir yaygıya dökerler. Sonra bunu bir kapla aralarında eşit olarak paylaşırlar. İşte bu sebeple Eş’arîler bendendir, ben de onlardanım.” (Buhârî, Şirket 1; Müslim, Fezâilü’s-sahâbe 167) Verilenler 1- İslam devletleri içinde değişik topluluklarda görünen siyasi durum.(Es’ariler ve diğerleri) 2- İki şekilde oluşan iktisadi durum: Gazâda azıklarının tükenmeye yüz tutması Ailelerinin yiyeceğinin azalması 3- Sorunun çözümü için siyasi görüş.(Toplama-Paylaşma) 4- Bu görüşün istikametli olması, sünnete ve nebevi uygulamaya uygun olması. 5- Eş’ariler’in birliği ve aralarındaki kaynaşma ve dayanışma. Bu Veriler Işığında Günümüzde Alem-i İslam’ın İçinde Bulunduğu Durum 1- Bu asırda hiçbir İslam devleti hadiste işaret edilen iktisadi durumun haricinde değildir. 2- İslam devletlerinin çoğunda Eş’ariler’in içinde bulundukları durumda uyguladıkları çözüm gibi toplum bireyleri arasında dayanışma ve yardımlaşmayı sağlayacak sistematik siyasi bir görüş bulunmamaktadır. 3- Zengin İslam devletleri, fakir devletlere ya da afetlere düçar olmuş musibetzede devletlere yardım göndermekle yetinmektedirler. Belki bu yardımlara müslüman olmayan devletlerde katılmaktadır. Bu yardımlar güzel amel olsa da hadiste vurgulanan dayanışma tam anlamıyla gerçekleşmemektedir. 4- Bazı İslam devletlerinde, hadiste vurgulanan Eş’ariler’in uygulaması aile ve kabileler boyutunda uygulanmakta ve aralarındaki bağ ve sevgi artmaktadır. Yapılması Gerekenler 1- 2- 34- İslam aleminde ittihad-ı İslamın gerçekleşmesini kolaylaştırmak adına siyasi ve iktisadi sorunları çözebilmek için fertlerin, cemaatlerin ve hükümetlerin şuurlandırılması. Bu ise şuurlandırma rolünü, başta eğitim kuruluşları, dini ve kültürel kuruluşlar olmak üzere devletyin bütün kurumları üstlenmesi gerekir. Hadiste vurgulanan uygulamanın tek bir şeye bağlı olmaması gerekir. Hadiste zikredilen “gazâda azıkları tükenmeye yüz tuttuğu veya Medine’de ailelerinin yiyeceği azaldığı zaman” ifadesi uygulamayı tetikleyen sadece iki sebeptir. Bu uygulamayı gerektiren daha birçok sebep ve durum olabilir. Zira “gaza” kelimesi birinci sebeptir ve İslam ümmetinin düşmanlarını ve kendilerine gelecek zararları def etmek için savaşmalarını ifade eder. Cihat azığın azaldığı veya bittiği çok masraflı bir haldir ki ümmetin başına gelebilecek olan zararlar sadece gazayla sınırlı değildir. Yine “Medine” kelimesi de ikinci sebeptir ve müslümanların hayatlarını devam ettirebilmeleri için muhtaç oldukları şeyin azalmasıyla sıkıntıya düştükleri hali ifade eder. Azığı toplamada ve paylaşmada kendi şahsi istifadesini değil, umumun faydasını düşünmek lazımdır. Fazilet sahibi olmaya çalışmak.( Onlar bendendir, ben de onlardanım) 3 5.Bediüzzaman ve Risale-i Nur Sempozyumu / Ankara, 27 Mayıs 2012 hayratvakfi.org | risaleinursempozyumu.org Bediüzzaman Hazretleri’nin Görüşü Okuyucuları ve araştırmacıları umumen Risale-i Nur’da “zenginler” ve “fakirler” kelimesi geçen yerlere ve hususen 25. Söz’e havale ediyorum. Zira Üstad diyor ki: “Bütün ihtilalat-ı beşeriyenin madeni, bir kelime olduğu gibi bütün ahlâk-ı seyyienin menbaı dahi, bir kelimedir. [Birinci kelime]: Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne. [İkinci kelime]: Sen çalış, ben yiyeyim. Evet hayat-ı ictimaiye-i beşeriyede havas ve avam, yani zenginler ve fakirlerin, müvazeneleriyle rahatla yaşarlar. O müvazenenin esası ise: Havas tabakasında merhamet ve şefkat, aşağısında hürmet ve itaattir. Şimdi birinci kelime, havas tabakasını zulme, ahlâksızlığa, merhametsizliğe sevketmiştir. İkinci kelime, avamı kine, hasede, mübarezeye sevkedip rahat-ı beşeriyeyi birkaç asırdır selbettiği gibi; şu asırda sa'y, sermaye ile mübareze neticesi [herkesçe malûm olan] Avrupa hâdisat-ı azîmesi meydana geldi. İşte medeniyet, bütün cem'iyat-ı hayriye ile ve ahlâkî mektebleriyle ve şedid inzibat ve nizamatıyla, beşerin o iki tabakasını musalaha edemediği gibi, hayat-ı beşerin iki müdhiş yarasını tedavi edememiştir. Kur'ân, birinci kelimeyi esasından vücub-ı zekat ile kal'eder, tedavi eder. İkinci kelimenin esasını hurmet-i riba ile kal'edip tedavi eder. Evet, âyet-i Kur'âniye âlem kapısında durup ribaya yasaktır der.”2 2 Zülfikar, 118. 4