Şizofreni: Ağaçlarla Konuşan Adam

advertisement
Şizofreni: Ağaçlarla Konuşan Adam
Yirmi yaşına bastıktan iki ay sonra bir gün ağaçlar Henry’ye konuşmaya başladı.
Dondurucu bir kış gecesi ona fısıldadılar: “Nehre gir.”İngiltere’nin güneyindeki Brighton sahil
kentindeki güzel sanatlar üniversitesinde resim öğrencisi idi Henry. Elbiselerini çıkarmadan
kasaba yakınlarındaki Newhaven nehrine daldı. Karşı sahile yaklaştığında balıkçılar tarafından
kurtarılmasaydı belki de boğulacaktı.
Independent gazetesinin dış politika muhabiri Patrick Cockburn oğlunun akıl hastanesine
kapatıldığını Afganistan’da, eşinden aldığı telefonla öğrendi. Alelacele uçağa atlayıp geri döndü.
Bu şekilde Cockburn ailesinin Şizofreni ile yedi yıl sürecek sınavı başlamış oldu.
Şizofreni, nedeni bilinmeyen, tedavisi zor bir akıl bozukluğudur. Yaygın olarak kullanılan tedavi
yöntemi ilaçtır. Ama ilaç hastalığı iyileştirmez. Hastayı uyuşturarak, olduğundan değişik bir kişi
haline getirerek, kontrol altında tutmayı amaçlar.
Şizofreni hastası, genellikle ve özellikle hastalığın ilk dönemlerinde, ilaç almaktan kaçınır.
Ağzında saklayıp tükürür ya da tuvalete gidip kusar. Çünkü ilaçların yıkıcı yan etkilerinden
nefret eder.
Esas neden ise hastanın kendini hasta sanmamasıdır. O değişik bir boyuta geçmiştir. Duyduğu
sesler ve gördüğü hayaller gerçektir. Ona göre sorun diğerlerinin bunları duymaması ve
görmemesidir.
“Bende şizofreni var mı?” diye soruyor Henry, babası ile birlikte yazdığı çarpıcı bir kitapta.(*)
“Annem, babam ve lanet psikiyatristlere soracak olursanız, kesinlikle evet. Buna inanmaları için
bazı nedenler var: Sokaklarda veya kırlarda çıplak dolaşırken yakalanmam ve ağaçlara ve
korulara konuşmam. Bana soracak olursanız, ben dünyayı diğer insanlardan değişik
görüyorum.”
1/4
Şizofreni: Ağaçlarla Konuşan Adam
Tıraş olmuyor, yıkanmıyordu. Zaman zaman, çocuklaşıp çişini üstüne yapıyordu. Resim
yapmayı bıraktı. Yalınayak yürümeye başladı. Ayaklarının altı yara oldu. Üstü başı o kadar kirli
idi ki bazen, izinli dışarı çıktığında, polis evsiz barksızlardan sanıp onu sorguya çekiyordu.
Anne, babası ve küçük kardeşi Alex için çoğu zaman konuşarak ona ulaşamaz hale geldiler.
“Rüzgârın rehberliğinde yürümeyi ve ağaçlara konuşmayı” psikiyatristi ile konuşmaya
yeğliyordu.
Kaçıp kayboluyor, kışın ortasında çırılçıplak korularda dolaşıyor, dik duvarlara tırmanıyor,
nehirlere dalıyor, polis onu ararken ailesi “öldü” haberi gelecek diye endişeden mahvoluyordu.
“Beynimde kafiyeli bir biçimde konuşan bir ses var,” diye anlatıyor Henry. “Bana kaçmamı
söyledi, çırılçıplak soyunup ormana girmemi söyledi ve bunu yaptığımda orman canlandı ve
bana konuştu.”
Bazen bir buçuk yıl sigarayı kesiyor bazen durmadan sigara içiyordu.“..Günde iki paket sigara
içiyordum. Kapatıldığınız zaman hayat o kadar yavaş geçer ki sayılarla düşünmeye başlarsınız:
Günde kaç dakika var, haftada kaç saat var, bir milyon saat kaç gün eder. Yerdeki karolara
bakarsınız ve kaç tane olduğunu tahmin etmeye çalışırsınız. Hayatınızdaki her şey sıkıcıdır.”
Dört duvar arasından kurtulmak için kapatıldığı en güvenli hastanelerden bile kaçıyordu.
“Kapatılmak asap bozucu olmakla beraber esas kaçma nedenim ağaçların beni çağırmasıydı.
Ağaçlar beni çağırıyordu, kaçmaya mecburdum.”
Sanki de hiç iyileşmeyecek, hayatı, onun için, hastaneler ve kaçıp kaybolmalar, ailesi için
endişe ve korkulardan ibaret olacaktı.
2/4
Şizofreni: Ağaçlarla Konuşan Adam
Henry’nin şizofren olmasının beşinci yılında, Patrick, her geçen yıl, oğlunun geçirdiği krizlerin
daha şiddetli bir hal aldığını yazıyor.
“Kalıp şuydu: Şiddetli bir psikotik epizodun (krizin) ardından, dört beş aylık bir süreç içinde,
ilacın etkisiyle bir düzelme meydana geliyor, yaratıcılık ve konsantrasyon geri dönmeye
başlıyordu. Tam, gözetim altında normale benzeyen bir hayat sürmesi mümkün görünmeye
başlarken, yeniden şiddetli bir krize tutuluyordu. Bu tekrar kötüleşmenin nedeninin ne olduğuna
hiçbir zaman emin olamadık.”
Patrick’e göre neden, oğlunun gizlice ilacı bırakması olamazdı çünkü bazen iğneleri
düzenli olarak yapılırken de kötüleşebiliyordu. “Belki” diye yazıyor, “aklı başına gelince durumun
felaketini, akranlarından ne kadar geri kaldığını kavrıyor, kendini bırakıyordu.”
Henry, hasta olduğunu hiç kabul etmedi. “Benim bir sorunum yoktu.” Hap almak
istemiyordu “çünkü hayatımı sapına kadar yaşamak istiyordum ve hap almanın bunu
önleyeceğine dair endişelerim vardı.” Ayrıca haplar “insan parçalarından” yapılmış olabilirdi.
Henry, hap alırken, “sürekli yarı uyur halde idi ve şişmanlıyordu ama iyileşmiyordu,” diye yazıyor
Patrick.
Şizofreniyi karmaşık yapan olgu hastalığın kesin çizgilere sahip olmamasıdır.
Büyük bir olasılıkla birden çok şizofreni türü var.
Bazen bipolar bozukluklara şizofreni teşhisi konmaktadır. Şizofreni teşhisi konan iki kişinin
hastalık belirtileri tamamen farklı olabilmektedir. Şizofreniyi “sıradan insan davranışlarını
olağanüstü abartılı şekilleri” sayanlar da var.
Bu nedenle, şizofren davranışlardan dolayı hastaneye kabul edilenlere, değişik
zamanlarda, değişik teşhisler konduğu sık görülen bir olaydır.
Ünlü İngiliz bir doktorun daha önce şizofreni teşhisi konan bir hastayı muayene
ettikten sonra “Bunun bipolar bozukluk olduğu apaçık. Hangi aptal buna şizofreni teşhisi
koydu?” diye bağırdığı anlatılır. Yanındaki doktor sırıtarak “Siz,” diye cevap vermiş.
**Şizofreni ile baş etmek sevgi, sabır ve sebat ister. Bu olağanüstü, insana
dokunan, benzersiz kitaptan öğrenilecek en önemli şeylerden biri budur.
“Bütün krizleri atlattık çünkü birbirimizi destekledik ve hiçbir zaman onun için ne yapmamız
gerektiği konusunda ciddi bir fikir ayrılığına düşmedik,” diyor Patrick.
Şizofreni konusunda eskisi kadar cahil değil ve bu hastalık onu eskisi kadar
korkutmuyor.
Yedi yıl sonra “şunu gördüm ki, en çılgın anlarında bile Henry realite ile bağını tamamen
koparmadı. Bu nedenle, bu hastalığın tamamen aklı başından olmaktan topyekûn deliliğe giden,
tek yönlü bir yol olmadığını, biliyorum.
Bugün Henry’nin hastalığını tamamen ortadan kaldırılması zor bir akıl bozukluğu olarak
görüyorum ama aynı anda düşünüyorum ki belki (şizofreni) Henry’nin aklının bir bölgesine
hapsedilebilir ve eskiden olduğunun aksine, kişiliğinin ve hareketlerinin esas itici gücü olmaktan
çıkar.” Patrick böyle düşünmekte haklı idi. Henry yıllar geçtikçe hastalığı ile daha etkin bir
biçimde mücadele etti. Hastaneden kaçmamaya başladı, ilaçlarını düzenli aldı. Artık kapatılmış
yaşamıyor. Hâlâ, akıl hastası mı, emin değil.
Patrick’in teşhisi de doğru: Şizofreni
oğlunun beyninin bir köşesinde, hiç gitmemek üzere kalacak. Kitap Henry’nin sözleri ile bitiyor:
“Benim için çok uzun bir yol oldu ama öyle sanıyorum ki düzlükten önceki son dönemece
giriyorum. Lewisham’daki bahçede, altında oturduğum bir ağaç var. Bana konuşuyor ve ümit
veriyor.”
3/4
Şizofreni: Ağaçlarla Konuşan Adam
*Kaynak: Patrick & Henry Cockburn /Henry’s Demons (Henry’nin Cinleri). Metin Münir- Milliyet.
4/4
Download