Muhammet Ali BULAMA BİLİNMEZE YOLCULUK Bu kitabı ev arkadaşım Erdem sayesinde okudum. Her zamanki gibi yine bir İstanbul yolculuğu öncesi ona gidip "Bana bir kitap ver de, gidip gelirken okuyayım" dememle başladım bu güzel kitabı okumaya. Bazen yeni bir kitaba başlarken tereddüt ederim. Kitabın kendini göstermesi, beni etkilemesi gerekir ki devam edeyim okumaya. Fakat bu kitapta öyle bir şey olmadı, beni etkilese de etkilemese de zaten bitirecektim bu kitabı. Çünkü arkadaşım kitabı verirken bir gencin İslam'la tanışması olarak özetlemişti kitabı ve oldum olası hep bu tip hikayelere ilgisi olan ben, bu kitabı okumasam olmazdı. Kitapta beni en çok etkileyen şey babasının Cihan'ı namaz kılarken görüp ona hakaret üstüne hakaret etmesi oldu. Eskiden ailemden duyardım; bazı insanların namaz kılmayı gericilik olarak kabul ettiğini, Kur'an okumayı cahillik gördüğünü fakat inanmazdım. Çünkü benim büyüdüğüm ortamda büyüklerimiz bu ibadetleri yapardı ve bu zamana kadar tek bir insana rastlamadım, bu insanlara kötü gözle baktım. Benim tahminim bizim nesil çok güzel bir zamanda doğdu. Ne çok erken doğup insanların İslam'ı gerçekten yaşamaya çalışan bir Müslümanı gördüğünde; cahillik, gericilik diyerek yerden yere vurduğunu gördük, ne de çok geç doğup dün yerden yere vurulan bu insanların bugün baş tacı olduğunu görme fırsatını kaçırdık. Kitapta bir başka önemli konu ise Cihan'ın Avrupa'da gördükleri. Cihan Avrupalıların bizden daha fazla dine önem verdiğini, pazar günleri kimsenin parti yapmadığını, herkesin kiliseye gittiğini, insanların, çocuklarını eğitim almaları için küçük yaşta kiliseye gönderdiklerinden bahsediyor. Aslına bakacak olursak yeni bir şey değil Avrupalılara özenmemiz, onlar gibi yaşamaya çalışmamız, 100 yıllık hikâye. Fakat haberimiz yok onlar gibi yaşadıkça benliğimizi kaybediyoruz ve yine haberimiz yok bundan iki yahut üç nesil sonra Türk kültürünün adı anılmayacak. Anlamadığım şey şu; bir kadının peçesi çıkarıldı diye öleceğini bile bile ayaklanan, direnen milletin torunları bundan sadece 5060 yıl sonra nasıl böyle bir zihniyete bürünür? Modernleşme adı altında zaman zaman zor kullanarak bu millete çarşafını çıkarttıranlar, fesini bıraktıranlar ve Cihan'ın babası Sedat Bey gibi bir nesle vesile olanlar nasıl hala kahraman olarak anılıyor bu ülkede! Kitapta beni en çok etkileyecek karaktere gelecek olursak tartışmasız Tûba derim. O kadar masum o kadar narin bir karakter ki insan ona, yaşadıklarına acımaktan kendini alamıyor. İslam'la daha yeni tanışmaya başlamışken akrabaları tarafından bu şekilde muamele görmesi belki de onu daha çok cesaretlendirdi bu yolu seçme konusunda, belki de akrabalarının ne kadar sapkın olduğunu hissetti ve onların İslam'a bu kadar karşı olması kararında etkili oldu. Kitapta aniden çekip gidişi ve bir süre hiç bahsedilmemesi beni bir hayli meraklandırdı. Sanki içimde bir yerlerde biliyordum onun çıkıp geleceğini ve çevirdiğim her sayfada ilk onun adını arayacak kadar yakın buldum kendime. Kitabın sonunda eşini, Cihan'ı, kaybetmesi olayında ise gerçekten acısına ortak oldum diyebilirim. Ne diyebilirim ki, bu kitabı okurken o kızda geleceğimi gördüm ben, gelecekte nasıl bir insanla hayatımı devam ettirmeliyim sorusuna cevap buldum. Bu kitap genel itibariyle bana kaderimizi yaşadığımızı hatırlattı. Bir insanın hayatında ne kadar çok dönüm noktası olabileceğini hatırlattı. Hepsinden öte hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmamamız gerektiğini ve Allah'ın bir kapıyı kapatıp bir kapıyı açacağını unutmamamız gerektiğini hatırlattı. Kitabın sonunda Doktor Cihan'ın vurguladığı gibi her zaman birlikte olmalı, haksızlıklar karşısında birlikte mücadele etmeliyiz. KAYNAKÇA Yıldız, A. G. (2007). Kenan Özcan [Kitap Kapağı]. Yıldız, A. G. (2007). Boşluk. İstanbul: Timaş