T. B. M. M. B: 49 SANAYİ VE TİCARET BAKANI HÜSEYİN CAHİT ARAL (Devamla) — Evet efendim, müsaade (buyurursanız, şiimdi konu üzerinde artık ihükümet üyesi olmaktan ziyade, bir uzman olarak konuşuyo­ rum. Radyasyon; ıbir iyonlaştırıcı radyasyon, bir de iyonlaşitırmayıcı radyasyon vardır, lyonlaştırmayan radyasyonları söyleyeyim ultrarviyole, enfraruj, lazer ışınları, aynı zamanda mikro veyv dediğimiz mikro dalgalar, radyo frekansları dalgaları, ulftrases, aynı zamarida elektrik ve manyetik alan dalgalan ve bu alanlardaki şeyler tamamen iyonlaştırmayan radyasyoridur. öte tarafta, liyonlaştıran radyasyon, iyonlaş­ tırmayı ımeydana getiren, yani Ihüerede veya maddede enerji yüklendiren, enerji artıran radyasyon ise; al­ fa ışınları, beta ışınları, gama ışınları, x (iks) ışınları, kozmik ışınlar ve nötron; 'bunlar normal iyonlaş'tır. mayan değil, iyonlaıştıran ışınlardır. Şimdi ıbunu Ibdlirittikiten sonra, şunu arz edeyim; Türkiye olarak (biz, Dünya Atom Enerji Kurumunun bülltenleri ve aynı zamanda devletlerden gelen ıb'ilgiilere 'göre diğer ülkelerideki durumları öğreniyoruz. Bu hadisede tabiatıyla Folionya, Çekoslavalkya, Romanya'da'kileri bilemiyoruz, onun dışındaki Avrupa dev­ letlerinde en çok radyasyona maruz kalan ülke biz­ zat İsveç'in ıhavadan yaptığı araştırma gereği bize gönderdiği şu haritadır. Bu haritada Stockholm'ün kuzeyinde 'bir metrekareye 120 bin foeceürel radyas­ yon ıbomibandırmanı olmuş, oraya yağmur veya rüz­ gâr olarak gelmiş, foazı yerde metrekareye 85 bin, ba­ zı yerde 50 bin, Ibazı yetfde 30 bin, 15 bin, 10 bin, 9 ibin ve 3 Ibine kadar iniyor. Bunlara dair bilgileri derledikten ısonra, (bütün milletvekillerimize gönderece­ ğiz ibu haritayla birlikte. Türkiye'de ise, bunların yanında fevkalade radyas­ yon oranı az, (biraz evvel söylediğim gibi, 14 kilomet­ re uzunluğunda ve 4 kilometre genişliğinde batıda ilk anlarda tespit ettiğimiz 'bir şeritte yüksek radyasyona maruz kalmış ve orada aşağı yukarı 8 bin beceurel (metrekareye radyasyon olduğu tespit edilmişti ve dekontamine edilmiş. O zaman 26'sına kadar tabii biz bakmıyorduk ve o müddet zarfında Karadenizin o kıyılarında öyle zannediyorum ki sonradan bizim tes­ pitlerimize göre, 'bu hadisenin vuku (bulduğu sıralarda, yanli tahminen 7'si, 8'i veya 9'unda herhalde Rize ta­ rafına ve aynı zamanda Karadeniz'in, Samsun'un do­ ğusunda yağdığı yerlerde, Çernıolbil'den de bir rad­ yasyon getirmiş, bilahara tespit ettik; yani biz o za­ man ayın 26 ısında göreve başladık, bu hadise ondan 22 . \% 1986 0: 3 evvel vuku buluyor. Çünkü, çaydaki birinci sürgün o zaman toplantığı için, öyle anlaşılıyarki o tarihten, 26 mayıstan evvel olması iktiza eder, yani fiilen; ama ihanıgi ıgün olmuştur bilemiyoruz. Şimdi Ibilahara fınfdıklta dia radyasyon çıkınca, on­ dan evvel ıben (daha önceki Meclis toplantısında da arz ettiğim gibi, ıbMm Pazar'Idakli radar istasyonumda ha­ vadaki radyasyonda ıbir yükseklik tespit ettik. Bir tür­ lü gitmiyor, nedenini araştırmak içlin Atom Enerjisi Kurumunun uzmanlarını gönderdik, Samsundan itiba­ ren R>ize'ye kadar bütün araziyi kontrol ettiler; ha­ vada ve aldıkları toprak numunelerinde bir şey çık­ madı. Bilahara fındıkta tespit edilir edilmez, çay, karalahana, mısır, ayçiçeği, balık ve Kara'denizin doğu­ sunda fasulye fazla yendiği için fasulyeyi derhal Atom Enerji Kurumuna sevk ettik. Bütün bu kontrollerde çok enıterasan bir vaziyet müşahade ettik. MUHİTTİN YILDIRIM (Edirne) — Derenin bir yakasında var, diğer yakasında yok. SANAYİ VE TİCARET BAKANI HÜSEYİN CAHİT ARAL (Devamla) — Ayın 14 ünde de arz ettiğim gibi, kısa köklü olanlar, yani lahana, karalahana, mısır, aynı zamanda fasulye gibi, kısa köklü olanlarda radyasyon bekran seviyesinde; fakat uzun köklü olan fındık, çay gibi bitkilerde yüksek. Şimdi, çayda fındıktan daha yüksek. Tabiî burada da arz etmiştim, her bitkinin kendi yapısı ve bünyesine gö­ re kökten alıp yaprağa veya yemişline intikali her bitkinin kendi karakterine bağlıdır, yani şu bitki öy­ leyse yanındaki bitki illa aynı nispette alır, almaz di­ yemiyoruz; çünkü yapısına bağlıdır, o bitkinin kendi yapısına bağlı. Şimdi bu böyle olunca, 'biz tekrar adam gönderdik, giden uzmanlar toprakta bir şey bu­ lamadılar, bulamayınca biz sesimizi çıkarmadık; fa­ kat fındıkta çıkar çıkmaz, bu demin söylediğim mal­ lar geldi, analizleri yapıldı ve analizlerde müşahede ettiğimiz şu oldu; çayda yüksek. Burada arz ettiğim gibti aldığımız numunelerde yüksek, 23 (bin, 33 bin ci­ varında becquerel görüldü. Hemen ilk yaptırdığımız tatbikat, bunun çaya geçen nispeti nedür? Acaba çaya geçiyor mu, geçmiyor mu? Çaya geçerse yüzde yüz imha etmek gerekir. Bunun üzerine yaptığımız tec­ rübelerde... CAFER TAYYAR SADIKLAR (Çanakkale) — En son hangi tarihte Sayın Bakan? SANAYİ VE TİCARET BAKANI HÜSEYİN CAHİT ARAL (Devamla) — Efendim, bunu mayıs­ tan sonra yaptık. YILMAZ İHSAN HASTÜRK (İstanbul) — Üs­ küdar'dan sonra. — 268 —