S .D.Ü. İLAHİYAT F AKÜLTESİ YA YlNLARI NO : 7 BİLİMSEL TOPLANTlLAR NO : 2 İLAHİYAT F AKÜLTESİ II. KUTLU DOGUM SEMPOZYUMU ' (TEBLİGLER) Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları,..Merkezi Kütüphanesi Dem. No: Tas. No: ':tb~ p;ç2.91-92/t-Lit•J) 20 NİSAN 1999 ISPARTA TERTİP HEYETi Başkan : Prof. Dr. İsmail YAKIT (Dekan) Sekreter :Yrd. Doç. Dr. Kemal SÖZEN Üyeler : Prof. Dr. Mustafa ÇETİN Prof. Dr. M. Orhan ÜNER Doç. Dr. M. Saffet SARIKAYA ISBN 975-7929-17-4 DİZGİ Ayşe SERİM KAPAK S.D.Ü. Basın ve Halkla İlişkiler BASKI Ali ÇOLAK Yayınlanan Tebliğierin Sorumluluğu Yazariarına Aittir. Yayınlanan tebliğler kaynak gösterilmek şartıyla iktibas ve atıf şeklinde kullanılabilir ©SDÜ İ lahiyat Fakültesi Isparta-2000 iSTEME ADRESi S.D.Ü. ilahiyat Fakültesi Merkez Kampüsü ISPARTA Tel : (0.246) 237 10 61 Fax: (0.246) 237 lO 58 KUR' AN VE HZ. PEYGAMBER'İN BARIŞ ANLAYIŞI Prof. Dr. Mustafa Çetin• İslam barış dinidir. Allah'ın insanlığa gönderdiği en son ve olan Kur'an-ı Kerim'de barış esas prensiptir. İnananlara hitaben bu ilahi kitapta şöyle buyurulmaktadır: "Ey iman edenler, hep birlikte banşa girin. Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o size apaçık düşmandır. " 1 evrensel mesajı Kur'an-ı Kerim'i insanlığa tebliğ eden ve onun esaslarını uygulayarak örnek olan Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.): "Ben rahmet peygamberiyim" 2 buyurduğu gibi savaş yapmaya me'ınur/mecbur olduğunu belirtmiştir. 3 Hz. Peygamber'in esas amacı beşeriyetİn barış içinde huzurlu olarak yaşamasıdır. Harb ancak mecbur kalındığı takdirde yapılır. Kur'an Rasulullah'ın her hususta olduğu gibi savaş konusunda da örnek olduğunu belirtir: "Andolsun ki, Rasulullah'ta,_ sizin için, Allah'a ve ahiret gününü (korku ve umutla) bekleyen ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnek vardır." 4 Bu ayetin manasının daha iyi anlaşılabilmesi için siyak ve sibak (sözgelimi)ın dikkate alınması gerekir. Ayetin geçtiği sure olan Alızab suresinde müslümanların birleşik düşman kuvvetleriyle (Alızab) yaptıklan Hendek savaşından söz edilmektedir. Ayette müslümanlarm Hz. Peygamber'in imanını, savaştaki sabrını, kararlılığını ve güzel ahlakını örnek almalan gerektiği belirtilmektedir. Gerçekten O, ahlaki kemalatı kendisinde bulunduran son peygamberdir. Allah Teala: "Ve muhakkak sen, büyük bir ahlak 2 3 S.D.Ü. ilahiyat Fakültesi Temel İslam Bilimleri Bölüm Başkanı Bakara, 2/208. Burada inananlardan amaç Yahudi ve Hırıstiyanlar gibi kendilerine vahiy gelmiş olanlardır. Ahmed b. Hanbel, Musned, IV, 395. Buhari, İman, 17; Müslim, İman, 32 Ahzab, 33/21. 7 üzerindesin" 5 buyurarak bu gerçeği açıkça ortaya koymuştur. Hz. Peygamber de "Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim" 6 buyurmuştur. Güzel huy ve ahlaka sahip olan bir zat da elbette insanlığı banş içinde yaşatacak, toplumun huzurunu sağlayacak ve bir mutluluk çağı (Asr-ı Saadet) oluşturacaktı. Nitekim Rasulullah Kur'an'ın barış prensibini en güzel bir tarzdauygulamış ve bir "Asr-ı Saadet" (mutluluk çağı) meydana getirmiştir. Bu emsalsiz başanya O, Allah'ın Kur'an'da kendisine uygulamasını emir ve tavsiye ettiği yöntemle ulaşmıştır. "(Rasulüm) Sen bütün insanlığı Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır; ve onlarla en iyi ve en inandıncı yöntemlerle tartış." 7 Bu ayetin anlamı şu ayetin anlamıyla yakından ilgilidir: Geçmiş vahyin mensuplanyla (Ehl-i Kitap) zülüm ve haksızlıktan uzak durduklan sürece en güzel bir yöntemle tartışın ve: Bize indirilene inandığımız gibi size indirilmiş olana inanıyoruz; çünkü bizim ilahımız ile sizin ilahınız tek ve aynıdır. Ve biz O'na teslim olmuşuzdur." 8 . .Bu ayetlerden anlaşılan gerçek, başka inançlara bağlı kimselerle girişilen tartışmalarda yöntem olarak en güzel, en yumuşak ve dolayısıyla en akla ve sağduyuya dayanan usülü seçme konusunda duyarlı ve tutarlı davranılması gerektiğidir. Bu tutum "Dinde zorlama 5 Kalem, 68/4. Bu ayet, "Çünkü sen, üstün bir hayat tarzına sahipsin" şeklinde de çevrilebilir. Zira "huluk" kelimesi bu anlamı da kapsar. Hz. Aişe'nin "O'nun huluku (hayat tarzı) Kur' an' dı" (Müslim, Müsafırin, 139, I, 512) demesi de bunu gösterir. Geniş bilgi için bkz: Muhammed Esed, Kur'an Mesajı, İstanbul, 1997, s. 1174. İbn Mace, Hüsnü'I-Huluk, 8, (2,904). 7 Nahl, 16/125 8 Ankebut, 29/46. Mü'minler, iman konusunda tutarlıdırlar; hiçbir ayrım yapmadan, "Biz, Allahın Peygamberlerinden hiç birini diğerinden ayır_detmeyiz" (Bakara, 2/285) diyerek iman konusunda ölçü ve dengeyi gözetirler. Yahudi ve Hristiyanlar gibi diğer din mensuplarının tutum ve davranışlarındaki tutarsızlığı artık vicdaniara havale ediyorum. Kendi peygamberlerini doğru kabul etmeleri öbürlerine yalancı diye iftirada bulunmaları, barışı bozan faktörlerden olduğunda kuşku yoktur. Aslında bütün peygamberler kardeştir, ayrım yapan kalleştir. 8 yoktur" 9 prensibiyle tam bir uyum ortaya koymaktadır. 10 Yine bir başka ayette şöyle buyrulmaktadır: "(Madem ki) iyilik ile kötülük bir değil, sen (kötülüğü) daha güzel olan ile sav; bak o zaman seninle arasında düşmanlık olan kimse, (eski bir) dostun, gerçek bir arkadaşınmış gibi olur." 11 Şu ayet de bu hususu desteklemektedir: "Akıl (Ulu'l-Elbab), Allalı'ın verdiklerini başkaları için lıarcarlar; kötülüğü iyilikle savarlar." 12 Bilmeden yapılan bir kötülüğün telafısi, iyi bir söz ve davranışla gerçekleşir. Hz. Peygamber'i örnek alan müslümanlar bu metodu uygulamış ve sonuçta başarılı olmuşlardır .. ve sağduyu salıipleri Gerçekte insanlar bir asıldan gelmişlerdir; bu sebeple birbirlerine karşı iyi davranış içerisinde bulunmaları gerekir. Allalı Teala şöyle buyurmuştur: "Ey insanlar! Bakın, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve sizi kavimler ve kabileler haline getirdik ki, birbirinizi tanıyasınız. Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı derin bir sorumluluk bilincine sahip olanınızdır. Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdar olandır." 13 Ayetteki "her birinizi bir erkek ve kadından yarattık" cümlesi, biyolojik orijindeki (kökendeki) bu eşitliğin bütün insanlar için geçerli olan insan onurundaki eşitliğe yansıdığına işaret etmektedir. Ayetin, "birbirinizi tanıyasınız" kısmındaki husus, hepinizin birbiriniz üzerinde hiçbir kalıtımsal(irsi) üstünlüğe sahip olmadan tek bir insanlık ailesine mensup olduğunuzu bilesiniz,şeklinde açıklığa kavuşturulabilir. 14 Bu da Hucurat suı:esinin bu ayetten önce geçen iki ayetinde söz konusu olan, insanların birbirlerinin onurunu koruma ve gözetmeleri emir ve tavsiyesi ile yakından ilgilidir. Başka bir deyişle, insanların "kavimler ve kabilelere dönüşmesi", görünürdeki farklılıklarının ardındaki temel insani Bakara, 2/256 10 Kur'an Mesajı, 557. 11 Fussilet, 41/34 12 Ra' d, 13119, 22 13 Hucurat, 49/13. 14 Kur'an Mesajı, 1057. 9 birliği/birlikteliği anlama ve takdir etme eğilimini azaltınayı değil, aksine bu eğilimi arttırınayı amaçlamaktadır. Bunun karşılığında da bütün ırkçı ve kavmiyetçi önyargılar (asabiyye) kınanmıştır. Hz. Peygamber tarafından ise bu, daha açık bir tarzda kınanmıştır. Yine Rasulullah, insanların kavmi veya kabilevi geçmişlerini yüceitmelerinin nehyi konusunda şunları söylemiştir: "Bakınız, Allah, atalarını yüceltmeye dayanan cahiliyye şirkinin kibrini sizden uzaklaştırdı. İnsan, ya· Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde olan bir mü'min, yahut çaresiz bir günahkardır... " 15 . Bütün insanların bir sürtüşme içerisine girmeden uyumlu olmalarını belirten bu deliller yanında, ·görüş, gönül ve inanç birliğinde olanların bu incelikiere karşı daha dikkatli ve daha duyarlı davranmalan icab eder. Çünkü onlar kardeş olarak nitelendiril- mektedirler. "Bütün mü'minler ancak kardeştir. O halde, (her ne zaman aralan açılırsa) iki kardeşinizin arasını düzeltin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki O'nun rahmetine eresiniz." 16 Barış ve sulhu ön planda tutan Kur' an-ı Kerim 17 , her hususta insanlığın baskı altında tututmaması gerektiğini temel gaye kabul etmiştir. Sevgili Peygamberimiz (S.A.V.), Mekke'de 13 yıl ilahi vahyi insanlara tebliğe ve Kur'an'ın prensiplerini tatbike çalıştı. Sırf hakkı ve haklıları savunduğu için düşmanlannın zulüm, işkence ve eziyetlerine göğüs gerip sabretti. Ashabına da s~ldırganlara karşı sabretmeleri, onlarla savaşa girmemeleri tavsiyesinde bulundu. Sonunda dayanamadı; kendi anayurdunu terk ederek Medine 'ye Allah'ın izniyle hicret etmek mecburiyetinde kaldı. Ashabından bazılan da hicret etti. Fakat puta tapmaya şartlanmış ve insanlan sömünneye alışkarılık haline getirmiş olan düşmarılan yine de durmadılar; Rasulullah Efendimize ve ashabına hayat hakkı tanımadılar. Her türlü gayr-ı meşru şeyleri yapmaya ve saldırgan tutumlarını sürdünneye devam ettiler. Artık bıçak kemiğe dayandı; o saygısız, acımasız ve saldırgan insanlara karşı savunmaya girişrnek 15 Tirmizi, Tefsir, 49. 16 Hucurat, 49/10. 17 Nisa, 41128. 10 gerekiyordu. Çünkü nefis müdafaası her insamn tabii hakkıdır. cam Allah'tan başka alacak kimse olmadığı gibi, iman etmeye ve inandığı gibi yaşamaya, ama hiçbir kimseye zarar vem1emeye, aksine bütün insanlara yararlı olmaya ve hatta tüm yaratıklara karşı merhametli davranmaya engel olacak da yoktur. Bununla birlikte Allah Rasulü Allah Teala' dan emir almadan hiçbir şeye teşebbüs edemezdi. Nitekim savunma konusunda da durum aynı oldu. Barışsever ve rahmet Peygamberi olduğu halde 18 kendisine cihad ve düşmanlada savaş yapma müsaadesi verildi. 19 Hz. Peygamber (S.A.V) Medine'de yaşadığı 10 yıl içerisinde 27 gazve yaptı. Bu gazveterin yapılmasma etkili olan bir çok zorunlu sebepler vardı. Allah'ın verdiği Bunların bazılan şunlardır: 1- Can, mal ve meskenlerin düşman tecavüzünden korumak. Ayın zamanda aciz, fakir, hasta, ihtiyar, kadın ve çocuklan düşman zulmünden kurtarmak. Bu hususla ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyrulm~ktadır: "Kendilerine haksız yere saldırılan20 kimsel_ere (savaşına) izni verilmiştir ve şüphesiz Allah onlara yardım ulaştıncak güçtedir." 21 Onlar ki, sadece "Bizim Rabbimiz Allahdır!" dedikleri için haksız yere yurtlanndan çıkarıldılar. Çünkü Allah, insanlan ıs Müslim, Fedailu's-Sahabe, 126 (2, 1829) ı9 Hz. Peygamber'e müsaade edilen savaşa "mukaddes cihad" denilmiştir. Geniş bilgi için bkz: M. Hamidullah, Introduction to Islam, Türkçe Terc. Kemal Kuşçu, İsiama Giriş, İst. 1961, s. 149. Aslında Hz. Muhammed (S.A.V.)'e peygamberliğinden önce dost düşman herkes tarafından "Muhammedu'l~Emin" denilmiştir. 20 21 Lafzen "o kimseler madem ki zulmedildiler". Öneeti ayette (22/38), geçen "Allah inananları (bütün kötülüklere karşı) koruyacaktır" va'diyle bağlantılı olarak, bu ayet savunma amaçlı savaşa izin olduğunu bildirmektedir. Bu ayet savaş problemine ilişkin ilk atıftır. Söz konusu ayet Hz. Peygamber'in Mekke'den Mediye hicretinden hemen sonra yani hicri birinci yılın başlarında vahyedilmiştir. Savaşın yalruzca savuıuna amacıyla yapılabileceği ilkesi bir yıl sonra vahyedilen Bakara suresinde (2/190-193) daha ayrıntılı bir biçimde ele alınmıştır. Halbuki hicretten önce ashab zaman zaman yaralı, kan revaİı içinde Hz. Peygamber'e gelmiş, kendisinden savaş yapma izni istemişler, Hz. Peygameber de kendilerine, sabretrnelerini, henüz kendisine savaş izninin verilmediğini belirtrnişti. F. Razi, et-Tefsiru'l-Kebir, Beyrut-Trz., c. 23, s. 35 Hacc, 22/39. ll birbirlerine karşı savunmasız bıraksaydı 22 , şüphesiz o zaman, içlerinde Allah'ın isminin çokça anıldığı manastırlar, kiliseler, havralar ve mescidler (çoktan) yıkılıp gitmiş olurdu. Şüphesiz Allah,O'nun davasına arka çıkanlara yardım edecektir: Çünkü,Allah(her şeyi hükmü altında tutan)en yüce iktidar sahibidir. 23 İzini verilen savaş, saldın savaşı değil,savunma ve karşı koyma savaşıdır. Ayetten çıkanlan genel prensipler ve sosyal kurallar ı şöylece özetlemek mümkündür: a-Hak ve hürriyetlerine saldınlan kimseleri savunmak. Zulmü ortadan kaldırıp hak ve hürriyetler sahiplerine iade edilineeye dek,mazluma yardım etmek ve zalimi dize getirmek. b-Zulmün ortadan kaldınlması,toplumsal adaletin gereğidir. c-Saldın için yapılan her savaş zulümdür. Saldırganlann asi olduklannı ortaya koyar. Aslında savaş, haklan korumak, iyi ve doğrp. olanı müdafaa etmek, zayıf, fakir ve ihtiyaç sahiplerine yardımcı olmak içindir; haksızlık yapıp yağmalamak, başkalanna zarar vermek ~·ıd· 24 için d egı ır 2- Cihadın ikinci sebebi, insanlan fıtneden korumak, güven sağlamak, din ve vicdan hürriyetini garantiye almaktır. Nitekim şöyle buyurulmaktadır:"Size savaş açanlara karşı Allah yolunda savaşın, ama(amacınızı aşıp) saldırganlık yapmayın; doğrusu Allah 22 Lafzen "Allah insanlardan bir kısmını diğerinden savmasaydı" (Karş. 2/25 I) Bu ifadeden amaç, gerçekte savunma güçlerinin teşkilini gerektirebilecek en önemli faktörün din özgürlüğünlin savunulması olduğudur. Çünkü, aksi taktirde, "yeryüzü çürümeye ve yozlaşmaya maruz kalırdı". Ayette geçen savmaa kelimesinin çoğulu savmi: İslamdan önce Hristiyan papazlarının manastırlarının ve sabie (yıldıza tapan) sofularının zayiyelerinin adıdır. Bia: Kilise demektir. Çoğulu biya'dır. Saluta'nın çoğulu olan salavat da yahudi mabedleridir. (Bunun aksini savunanlar da vardır). G.B. için Bkz: Mefatihu 'l-Gayb, 23, 35; Hak Dini, (sad.), 5, 492. 23 24 Hacc, 22/40. M.İzzet Derveze, et-Tefsiru'l-Hadis, 7, 107; 493. 12 S.Ateş, Tefsir, 6, 32; Hak Dini, 5, saldırganlan sevmez." "Ancak vazgeçerlerse(siz de bırakın), unutmayın ki Allah çok affedicidir;rahmet kaynağıdır", "O halde, artık zulüm ve baskı kalmayıncaya (fıtne) ve yalnızca Allah' a kulluk edilineeye kadar onlarla savaşın; ancak vazgeçerlerse,(bilinçli olarak) zulüm işleyenierin dışındakilere karşı tüm düşmanlıklar sona . ,26 erecek tır. 25 Bazılan, ayetteki "fıtne" kelimesini ş irk diye ortadan kalkıncaya dek müşriklerle savaşılması gerektiği" anlamını çıkarınışlardır. Ayet böyle bir anlam taşımaz. bir önceki ayette savaştan el çekenlerle savaşılmayacağına göre, müşrikte olsalar, savaştan el çekip banş isteyenlere karşı savaşa devam edilmez. Yani müslümanlar, düşmanlada onlar müslüman oluncaya kadar savaşı sürdüremezler. Nitekim Rasulullah Efendimiz, önce müslümanlara saldınp sonra vazgeçen bazı müşriklerle banş yapmıştır. Nisa suresinin 90. ayeti bu hususu belirttiği gibi Tevbe suresinin 4. ayeti de buna delildir:"Ancak antlaşma yaptığı~:ıız müşriklerden, (şartlara uyan, antlaşma şartlarından) hiçbir şeyi size eksik bırakmayanlara ve size karşı hiç kimseye arka çıkmayaniann antlaşmalanna, kendilerine tanıdığınız süre sonuna kadar tamamlayın. yorumlamışlar ve 193. ayetten,"şirk Ayetteki fıtne kelimesi ile müslümanlar arasında bozgunculuk yapma, vicdanlar üzerinde baskı kurma ve insaniann hürriyetlerini kısma gibi anlarnlar kastedilmektedir. İşte Allah' ın dinine davet hususunda müslümanlara engel olan, yani insaniann hürriyetini kısıtlayan kişilere karşı savaş açmak farzdır. Zorla insanlan dine sokmak için savaş yapılması emredilmediği gibi böyle bir davranış haksız saldınkabul edilmiştir. 25 26 Bakara, 2/190. Bakara suresinin bu ve müteakip ayetleri müslümanlar için savaşın meşruiyyetinin yalnızca(kelimenin en geniş anlamıyla) kendini savuunma amacına bağlı olduğunu tereddütsüz bir şekilde ortaya koymaktadır . Bakara, 2/192, 193. Ayette yer, alan Allah'a kulluk edilineeye kadar tabiri, lafzen,"ve din (yalnız) Allahın oluncaya kadar", yani hiçbir cezalaodırılma korkusu duymadan Allah'a ibadet edilineeye ve hiç kimse başka bir insana korku ile boyun eğmek zorunda kalmayıncaya kadar anlamını belirtir. Din teriminin bu bağlarnda "kulluk" olarak çevrilmesi daha uygundur, çünkü buna karşılık,burada dinin hem akidevi, hem de ahlaki yönlerini kapsamaktadır, yani insanın hem inancını, hem de bu inançtan doğan yükümlülüklerini.Bkz:Kur 'an Mesajı, s.56. 13 Rasulullah (S.A.V.) esas itibariyle ideal bir peygamberdir. Nitekim O'nun bu üstün niteliği "The Ideal Profet" 27 adlı eserde özetlenmektedir. Kur'an'da "Andolsun içinizden size öyle bir elçi geldiki sıkıntıya uğramamz O'na ağır gelir. O size düşkün, müminlere karşı şefkatli ve merhametlidir."28 Ayette geçen içinizden/sizden bir Elçi (min enfisikum) ifadesi ilginçtir. Bu ifade, Hz. Peygamber'in insan olduğunu, ilah29 ve melek30 gibi bir varlık olmadığını belirtmektedir. Çünkü ilah ve melek insana örneklik yapamaz. Beşere ancak, kendi nevinden olan bir zat elÇi olabilir. İşte bu bakımdan da Hz. Muhammed (S.A.V.) itidal sahibi ideal bir peygamberdir. Bu sebeple insanlık alemi O'nun çağrısına dünyada emsali görülmemiş bir tarzda cevap vermiş ve İslam ile müşerref olmuştur. O'nun hedefi Allah'ın emriyle beşeriyeti iki cihan mutluluğuna ulaştırmaktır. Çünkü O, her kademe ve gruptan bütün insanlığın örnek alabileceği bir zattır. O, yetimlik ve fakirlik hayatını tattı. Bekar yaşadı. Evlendi, aile yuvası kurdu, ticaret hayatını gördü. Yine O, ordu teşkil etti, O'nun başında bulundu ve savaş yaptı. Devlet kurdu, devlet başkanlığı yaptı, milleti en ideal bir manada yönetti; milletler arası münasebetleri en iyi şekilde yürüttü .. Kur'an'da, "Rasulullah'ın yanında bulunanların inançsızıara karşı çetin/güçlü, birbirlerine karşı merhametli"31 olduklan bildirildiği halde, yerine göre müslümanlara karşı da savaş açabilecekleri belirtilmektedir. "Eğere insanlardan iki grup vuruşurlarsa onlann arasını düzeltin; şayet biri ötekine saldınrsa Allah'ın buyuruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla vuruşun. Vazgeçerse, artık adaletle onların arasını düzeltin ve daima adil olun ... " 32 Demek ki, Kur' ana' a 27 28 29 30 31 32 Bu eser vaktiyle İngiltere'de "Neşr-i İslam Cemiyeti Reisi" Hoca Kemaleddin tarafından yazılmıştır. Müslümanlığın insani, umumi ve fitri bir din olduğunu belirten hususları kapsamaktadır. G. B. Için bkz: Ahmed Harndi Akseki, İslam, İstanbul-1966, s. 375 Tevbe, 9/128 Tevbe, 9/30. En' am, 6/50; Hud, 11112. Fetih, 48/29 Hucurat, 49/9 14 göre inançlı inançsız saldın kimden gelirse gelsin mükabele edilip etkisiz hale getirilecektir. Bunun için de güçlü olmak gerekir. 33 Ancak o zaman düşman saldırıdan caydınlabilir. Vurucu güce sahip olanlar barışı garantileyebilirler. temel amacı, insanlığın banş içinde yaşatılmasıdır. Savaşa ancak mecbur kalındığı takdirde başvurulur. Kur'an'ı insanlığa tebliğ eden Hz. Peygamber de Kur'an'ın bu prensibini harfiyen uygulamış ve bütün insanlığa örnek olmuştur. Hülasa 33 Kur'an'ın Enfal, 8/60 15