Darü`l-harpte faiz meselesi

advertisement
On5yirmi5.com
Darü'l-harpte faiz meselesi
"Darü'l-harp de 'harp ülkesi' yani Müslümanların harp halinde oldukları ülke demek.
Bunun karşılığı 'Darü'l-İslam', yani İslam ülkesi, devleti, diyarı. Bu iki kavram naslar,
yani Kitap ve Sünnet tarafından konmuş ve nitelikleri belirlenmiş kavramlar değil.
'Darü'l-İslam' kavramı hadislerde hiç geçmez."
Yayın Tarihi : 27 Mayıs 2016 Cuma (oluşturma : 10/20/2017)
Prof. Dr. Faruk Beşer'in Yenişafak gazetesindeki yazısı...
Bize çok sorulan sorulardan birisi budur: Hanefilere göre darü'l-harpte faiz alınabilirmiş. O halde
Avrupa ülkelerinde, hatta Türkiye'de faiz alıp verebilir miyiz?
Önce 'darü'l-harp' ne demek, onu görelim. Dâr; yurt, ev, ülke demek. Darü'l-harp de 'harp ülkesi' yani
Müslümanların harp halinde oldukları ülke demek. Bunun karşılığı 'Darü'l-İslam', yani İslam ülkesi,
devleti, diyarı. Bu iki kavram naslar, yani Kitap ve Sünnet tarafından konmuş ve nitelikleri
belirlenmiş kavramlar değil. 'Darü'l-İslam' kavramı hadislerde hiç geçmez.
Bu kavramlar İslam fıkıhçılarının öteki ile ilişkileri, siyeri, bugünkü tabiriyle, devletler hukukunu
düzenlemek için koydukları kavramlardır.
Darü'l-İslam, İslam ülkesidir, darü'l-harp de küfür ülkesidir. Ama bir yerin darü'l-İslam ya da darü'lküfür sayılabilmesinin şartları da bütün mezheplere göre farklıdır. Bazı fıkıhçılara göre bu ayrımın
nirengi noktası, bir ülkede İslam ahkâmının uygulanıp uygulanmamasıdır. Uygulanıyorsa orası darü'lİslam'dır, velev ki, Müslümanlar azınlıkta olsunlar. Uygulanmıyorsa darü'l-harptır, velev ki
Müslümanlar çoğunlukta olsunlar, Türkiye gibi.Bazılarına göre ise belirleyici özellik bir ülkede İslam
ahkâmının bir kez olsun uygulanmış olmasıdır. Orası artık kıyamete kadar darü'l-İslamdır. Velev ki hiç
Müslüman kalmamış olsun, Endülüs gibi.
Sonradan bu kavramlar sürekli değişmiş; ilk önce Moğol İstilası sırasında İbn Teymiye bu ikisine bir
de ne İslam ne harp yurdu olan ara ülke kavramını eklemiş. Sonra darü'l-ahd, darü'l-küfür, darü'ssulh, hatta son zamanlarda Türkiye gibi ülkeler için darü'r-ridde kavramları ortaya çıkmış. Yani bu
kavramlar zamana ve şarta göre zorunlu olarak doğmuş ve zorunlu olarak değişmiş.
Bunu şunun için söylüyoruz; 'darü'l-İslam' ya da 'darü'l-harp' denilerek verilen hükümlerin kahir
ekseriyeti zamanın şartlarına göre verilen hükümlerdir. Bu konuyu en iyisi değerli dostum Prof. Dr.
Ahmet Özel'e sormak lazım. Çünkü 'İslam'da Ülke Kavramı' diye emek mahsulü basılmış bir doktora
tezi var.
Söylediklerimizin özeti şu: 'darü'l-harpte faiz' meselesi İslam'ın naslarla belirlenmiş bir hükmü, yani
bir sabitesi değil.
Faiz alıp vermek isteyenlerin bu konuda tutundukları delil Ebu Hanife'den nakledilen ve Hanefi fıkıh
kitaplarında hadis olarak da yer alan 'Darü'l-harpte Müslümanla harbî arasında faiz yoktur' sözüdür.
Ama böyle bir hadisin bulunmadığını başta İmam Şafiî olmak üzere pek çok âlim söyler. Ebu
Hanife'nin baş öğrencisi Ebu Yusuf bile bunu hocasından naklederken, öyle zannediyorum ki, diye
zanlı bir ifade ile anlatır.
Var olduğunu kabul edelim:
Ebu Hanife bunu söylerken, harp halinde olan ülkeler zaten birbirlerinden alabildiklerini alırlar. Bu
hukuken meşrudur diye düşünerek söylemiştir. Kaldı ki o, müslümanın darü'l-harpte faiz vereceğini
değil alabileceğini söylemiştir. Gerekçesi şudur; harp halinde olduğumuz insanların malları bize
helaldir. Müslüman kendisine helal olan bir malı hangi yolla olursa olsun alabilir. Hatta kesin
kazanacağını biliyorsa kumarla dahi alabilir. Çünkü o mal zaten onundur ama başka alabilecek bir
yolunu bulamadığı için bu yolla alıyor demektir. Ayrıca harp, düşmanı zayıflatmak için vardır. Onu
iktisaden zayıflatmak da harbin bir parçasıdır.
İkinci olarak, yine bu sözün hadis olduğunu varsayalım, o takdirde bunun darü'l-harpte müslim ile
gayrimüslim arasında faiz alışverişinin cevazına delalet etmesi kesin değil zannîdir. Çünkü '
Müslimle gayrimüslim arasında faiz yoktur' demek; faiz onlar arasında bile olmaz, olmamalıdır
anlamına da gelebilir. Buna karşılık faizden söz eden naslar hem çoktur, hem de umumi ve kesindir.
Bilindiği gibi Kur'an-ı Kerim'de en şiddetli tehdit gören günah faizdir. 'Kim faizi bırakmazsa Allah'a
ve Resulü'ne karşı bir nevi savaş halinde olduğunu bilsin' buyrulur. Resulüllah Efendimiz Veda
Haccı'nda 'faizin her türlüsünü yasakladığını ve ayaklarının altına aldığını' söyler. Bunca kesin nas
karşısında, faiz gibi hatarlı bir konuda zannî bir delile tutunmak da hatarlıdır.
Kaldı ki, bugün faiz kişiler arasında değil, daha çok kişi ile banka arasında cereyan etmektedir.
Bankada Müslümanın da gayrimüslimin de parası vardır. O halde bankadan faiz alan, onu sadece
gayrimüslimden almış olmaz. Müslümanın faiz vermeyeceği konusunda ise herkes müttefiktir.
yazının devamını okumak için...
Bu dökümanı orjinal adreste göster
Darü'l-harpte faiz meselesi
Download