TEBLİĞ GÖREVİ قُ ْم فَا َ ْنذِّر* يََٓا اَيُّ َها ْال ُمد َِّّثر (Müddessir: 1) TEBLİĞ HAKKIN, İYİLİĞİN, FAZİLETİN KISACASI İSLAM'IN SANCAKTARLIĞINI YAPMAK, YOLUNU ŞAŞIRMIŞ BE-ŞERİYYETE KILAVUZ OLMAK. ONU AĞZINA KADAR YUVARLANDIĞI SİYAH VE KORKUNÇ UÇURUMLARIN KENARINDAN BİR ANNE ŞEFKATİNDE ÇEKİP ÇIKARMAKTIR. Muhterem Müslümanlar! Hayrı tebliğ etmek, Allah'ın insan omuzlarına yüklediği şerefli ve fakat çileli bir görevdir. Bu kutsi mesuliyetin ilk muhatapları peygamberlerdir. Tebliğ ve irşat vazifesi, çilelerin, meşakkatlerin ve zorlukların en büyüğüyle onları çevrelemiş, bu misilsiz insanlar ise bütün ömürlerini o sahada sarf ederek yaşamışlardır. Tebliğ hakkın, iyiliğin, faziletin kısacası İslam'ın sancaktarlığını yapmak, yolunu şaşırmış beşeriyete kılavuz olmak, onu ağzına kadar yuvarlandığı siyah ve korkunç uçurumların kenarından bir anne şefkatinde çekip çıkarmaktır. Nebilerin en büyük mirası budur. Son nebi, son resul, son Allah elçisi Hz. Muhammed'in ümmetine yüklediği şerefli görev budur... Tebliğ etmek... İslam’ı tebliğ etmek. Önce kendi nefsine, sonra ailene, sonra insanlığa Allah'ın vazgeçilmez prensiplerini anlatmak, yaşamak... Bütün bir dünyanın kinle, hınçla, iftira ve yalanla üzerine saldırdığı zamanlarda, kardeşlerin için, milletin için erimek, yanmak, kavrulmak pahasına tebliğ... Bu şanlı görevi yerine getirirken bize örnek olacak hadiseler vardır. Şimdi vereceğimiz muhteşem örnekler İslam’ı yaşama ve yaşatma davasında azmin, imanın, fedakarlığın, samimiyet ve teslimiyetin ne demek olduğunu, gözlerimizi yaşartacak bir güzellikle takdim edecektir. Muhterem Müslümanlar; Bilgi başarının ilk şartıdır. Mutluluğun kaynağı ilimdir. Cehalet insanoğlunun alnına vurulmuş en kara, en çirkin mühürdür. Tebliğ gibi sınırsız derecede önemli bir görev için müminler bilgili olmaya, İslam’ın tarihini, kültürünü, ekonomik düzenini hülasa İslam’ın temelinden doruğuna bütün meselelerini öğrenmeye mecburdur. Bizim yıkılmışlığımızın, yokluğa sürüklenişimizin, sıkıntı ve buhranlardan bir türlü kurtulamayışımızın en büyük sebebi cahilliğimizdir. Resulullahın hayatını bilen ve onu kılavuz edinen hangi kişi, hangi millet yok olup gitmiştir? Resulullahın hayatını öğrenmek, onun tebliğ usulünü, bu uğur da çektiği takat ve güç yetirilmez çileyi, ıstırabı öğrenmek, bize ebedi cennetin kapılarını açacaktır. Aziz Kardeşlerim, Allah'ın sevgilisi Hz. Muhammed doğduğu büyüdüğü şehirde, Mekke’de, kendi akrabaları, kendi öz amcaları, yeğenleri tarafından hakaretler görmüş, işkencelere uğramış, bunalmış ve belki davetimi kabul ederler, tebliğime müspet cevap verirler diye Taif'e koşmuştu... Hazreti Yusuf'un yüzünden güzel yüzünde bir ümit, bir sevgi nuru çağlıyordu. Taif'e geldi...Anlattı...İslam’ı tebliğ etti. Alaya aldılar, kızgın güneş altında hakaretler yağdırdılar ona, hatta taşladılar. En asil, en güzel, en şerefli vücut taşlana taşlana, sendeleye sendeleye yürüdü... "Belki hiç bir insanın yapamayacağını yaptı yine...Mübarek dudakları aralandı, elleri yüce Allah'ın dergahına uzandı ve yalvardı Hz. Muhammed dedi ki: — "İlahi, kuvvetimin zaafa uğradığını, çaresiz kaldığımı, halk nazarında hor görüldüğümü ancak sana arz ederim, ancak sana şekva ederim. Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin hor görüpte dalına bindiği biçarelerin Rabbı Sensin, İlahi, huysuz, yüzsüz bir düşman eline beni düşürmeyecek, hatta hayatımın dizginlerini eline verdiğin akrabadan bir dosta bile bırakmayacak kadar beni esirgersin, İlahi, gazabına uğradıysam çektiğim belalara, mihnetlere aldırmam. Fakat senin siyanetin bunları göstermeyecek kadar geniştir. İlahi, gazabına uğramaktan, rızasızlığına duçar olmaktan, senin o karanlıkları parıl parıl parlatan, dünya ve ahirete ait işlerin medarı Salahı olan yüzünün nuruna sığınırım. İlahi, sen razı olasıya kadar işte affını diliyorum. Her kuvvet, her kudret seninle kaimdir...". Muhterem Müslümanlar! Tebliğ budur, tebliğin çilesi budur... İnsanı sevmek, insana acımak, onu yolların en doğrusuna davet etmek budur... Şu canavarlaşmış hayatın ortasında mümin, bir garip tebliğ eridir... Erimek, tükenmek pahasına çevresine ışık saçan bir mum olmak zorundayız... Kendi içimizi düzeltmeye, dışımızı düzeltmeye, kahrolup gitmiş kardeşlerimizi kurtarmaya, bu uğurda ağlamaya, çalışmaya, ölesiye gayret göstermeye mecburuz... Tebliğ eri çobandır. Sürüsünden mesul olmayan çoban olur mu? Sürüsünü düşünmeyen çobanın kendisini de parçalamaz mı canavarlar? Müminler! Tebliğ ediyorum ki maddi ve manevi felahımızın tek çıkar yolu. Allah'ın kopmak bilmeyen ipine, Kuranı Azimüşşan'a sığınmaktır. Başka yol yoktur. Mart 1980