TC ANKARA ÜN VERS TES BL MSEL ARAŞTIRMA PROJES KES N

advertisement
T.C.
ANKARA ÜNİVERSİTESİ
BİLİMSEL ARAŞTIRMA PROJESİ
KESİN RAPORU
KARADENİZ BÖLGESİ SIĞIRLARININ SİDİK KESESİ
TÜMÖRLERİNDE PATOMORFOLOJİK VE
İMMUNOPATOLOJİK İNCELEMELER
Proje Yöneticisi
Prof. Dr. İ. AYHAN ÖZKUL
Yardımcı Araştırıcılar
Doç. Dr. Sevil Atalay VURAL
Dr. Ziya HİÇYILMAZ
Arş. Gör. Dr. Hikmet KELEŞ
PROJE NO:BAP-2004-0810-067
BAŞLAMA TARİHİ: Temmuz 2004
BİTİŞ TARİHİ: Eylül 2007
RAPOR TARİHİ: Ekim 2007
Ankara Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri
Ankara-“2007”
İÇİNDEKİLER
Sayfa
I. Türkçe ve İngilizce Özet
1-2
II. Amaç ve Kapsam
3
III. Materyal ve Yöntem
4
IV. Bulgular
6
V. Sonuç ve Öneriler
10
VI. Kaynaklar
18
VII.Ekler
22
VIII. Resimler
23
I. ÖZET
Karadeniz Bölgesi Sığırlarının Sidik Kesesi Tümörlerinde Patomorfolojik ve
İmmunopatolojik İncelemeler
Çalışmada Karadeniz ve Marmara Bölgesinin çeşitli il ve ilçelerinden sağlanan
enzootik hematürili sığırların sidik keselerinde histopatolojik olarak saptanan,
proliferatif ve tümöral değişikliklerin bazı tümör belirteçleri ile vermiş olduğu
reaksiyonların saptanması; bu hayvanlarda transisyonel epitelde sık görülen ve tanısında
güçlük çekilen hiperplazi ile papillom arasındaki ayırımının yapılması ve prekanseröz
değişikliklerin saptanması amaçlanmıştır.
Bu amaçla değişik ırk ve cinsiyette 223 adet tümör şüpheli sidik kesesi kullanıldı.
Histopatolojik incelemeler sonucunda bu keselerin 181’inde tümöre rastlandı. Keselerin
29’unda epitelyal yada mezenkimal tipte tek bir tümör gözlenirken 152 kesede epitelyal
ve/veya mezenkimal kökenli birden fazla tümörün bulunduğu dikkati çekti. Bu keselerin
38’inde epitelyal, 71’inde mezenşimal, 72’sinde ise hem epitelyal hem de mezenşimal
kökenli tümörler saptandı. Tanımlanan tümörler çoğunlukla sidik kesesinin korpusuna,
daha sonra da sırasıyla kesenin trigonumuna, lateral duvarına ve verteksine lokalize
olmuştu.
Epitelyal kökenli olan benign tümörlerin 96’sı papillom, malign tümörlerin ise
47’si transisyonel hücreli kanser (TCC) idi. Mezenşimal kökenli olan benign tümörlerin
81’i fibrom, malign tümörlerin ise 24’ü hemangiosarkomdan ibaretti.
İmmunohistolojik incelemelerde; histopatolojik incelemeler sırasında normal ve
hiperplazik transisyonel epitel, epitelyal kökenli tümörlerden papillom, karsinoma insitu
ve pagetoid hücreli tümör olgularının ayırımında URO 9, URO 10, p53 ve
sitokeratinden; damarlaşma ve damar dokusu tümörleri için VEGF ve Faktör VIII’den
yararlanıldı. Epitelyal kökenli olan tümörler URO 10, p53 protein ve CK20 reagenzleri
ile, mezenşimal kökenli olanlar ise bilhassa VEGF ve faktör VIII reagenzleri ile
boyandı. Hiperplazi ve papillom tanılı keselerde URO 10 ile pozitif URO 9 ile negatif
boyanmaların elde edilmesi sonucunda bunlar kanser olarak değerlendirildi.
Anahtar Sözcükler : İmmunohistokimya, patoloji, sığır, sidik kesesi, tümör
1
II. SUMMARY
Pathomorphological and Immunohistochemical Studies of Tumors of the Urinary
Bladder in Cattle in the Black Sea Region of Turkey
It was evaluated at bovine urinary bladder with enzootic hematuria obtained from
some cities and provinces in Blacksea and Marmara regions slaughterhouses in the
study. It was aimed that detection of proliferative and neoplastic changes with some
tumor reagents and also making a differentiation between normal epithelium,
hyperplasic epithelium and papillom.
It was used 223 urinary bladders on different breed, age and sex. It was
encountered to tumors histopathologically in 181 of the bladders. While 29 of them were
only seen on one type (epithelial-38 cases or mesenchimal-71 cases) tumor, 152 of them
were seen on more type (epithelial and/or mesenchymal type, 72 cases) tumors. The
tumors were generally localized in corpus, respectively the others, in trigonum, lateral
side and vertex of urinary bladder. The 96 of epithelial benign tumors were papillom
and 47 of epithelial malign tumors were Transitional Cell Tumor (TCC). The 81 of
mesenchymal benign tumors were fibrom and the 24 of mesenchymal malign tumors
were hemangiosarcomas.
Immunohistologically, it was made the distinction of normal and hyperplasic
transitional epithelium, papillom, in situ carcinoma and pagetoid cell tumors by using
URO 9, URO 10, p53 and cytokeratins (CK7 and 20). It was also applied to detect the
vascularisation and the tumors of blood vessels by using Vascular Endothelial Growth
Factor (VEGF) and Factor VIII. The epithelial type tumors were immunopositive using
antibodies againts URO 10, p53 protein and CK 20. The mesenchymal types were
immunopositive with VEGF and Factor VIII and they were evaluated as cancer. The
urinary bladders diagnosed as hyperplasia and papillom, were negative stained with
URO 10 on contrary to URO 9.
Key Words: Cattle, immunohistochemistry, pathology, tumor, urinary bladder
2
II. AMAÇ VE KAPSAM
Sığırların sidik kesesi tümörleri çoğunlukla kronik enzootik hematüri (hematüria
vesicalis bovis, hematüria cancerogenes bovis) olarak bilinen sidik kesesinde kanama,
persiste anemi ve hematüri ile karakterize bir sendromla birlikte görülür (Pamukçu,
1957; Pamukçu, 1974; Maxie, 1985; Özkul ve Aydın, 1996). Hematüri, dünyanın hemen
her tarafında özellikle de eğrelti otunun (Pteridium aquilinum) yetiştiği yerlerde ve
sıklıkla iki yaşın üzerindeki sığırlarda gözlenir (Pamukçu, 1955; Pamukçu, 1963;
Pamukçu ve ark., 1966; Pamukçu, 1974; Pamukçu ve Bryan, 1976; Maxie, 1985).
Hayvanlar bu otu ilkbaharda merada diğer otlarla, kış aylarında ise ya samanla
birlikte ya da yataklık olarak kullanıldığında yiyerek tüketirler (Göksoy, 1966). Doğal
olgularda sidik kesesinde tümörlerin oluşabilmesi için eğrelti otunun az miktarlarda (2
gr/kg) ve uzun süreli alınması gerektiği ortaya çıkmıştır (Pamukçu, 1955; Pamukçu ve
Bryan, 1976). Az miktarlarda uzun süreyle eğrelti otu tüketen hayvanlarda proliferatif ve
tümöral değişiklikler şekillenmektedir. Şekillenen tümörlerin lokalizasyonu ve tipleri
farklılık göstermekte; bazen bir hayvanda sidik kesesinin farklı bölgelerinde lokalize
olan birden fazla sayıda ve farklı tipte mezenşimal ya da epitelyal kökenli tümörlere de
rastlanabilmektedir (Pamukçu, 1957; Kotliar ve ark., 1995; Özkul ve Aydın, 1996;
Soslow ve ark., 1996).
Yurdumuzda özellikle Karadeniz’e kıyısı olan ve Kırklareli’den Rize’ye kadar
uzanan illerde doğal bitki örtüsü olarak bulunan eğrelti otuna bağlı olarak gelişen
hastalık ilk kez Esin ve Artun (1949) tarafından bildirilmiş, daha sonra çeşitli
araştırıcılar (Akçay, 1949; Altan ve Esin, 1950; Pamukçu, 1963; Özkul ve Aydın, 1996)
tarafından detaylı olarak değerlendirilmiştir.
İnsanlarda nedeni bilinmeyen sidik kesesi tümörleri sıklıkla şekillenmekte, bu
tümörlerin biyolojik gelişimleri ise alışılan histopatolojik görünümlerle tahmin
edilememektedir.
Bu
nedenle,
diğer
sistem
tümörlerinde
de
kullanılan,
immunohistokimyasal incelemelerle sidik kesesi tümörlerinde hücre proliferasyon
aktiviteleri ya da hücre siklusu düzenleyicisi olan proteinler veya tümör tiplerini ayırt
etme immunhistolojik reagenzlerle saptanmaktadır (Kotliar ve ark., 1995; Soslow ve
ark., 1996; Foresman ve Messing, 1997; Inagaki ve ark., 1997; Tsuji ve ark., 1997;
3
Borzacchiello ve ark., 2001). Ayrıca, bunlarla tümörün derecelendirilmesi yapılmakta,
prognozu tahmin edilebilmekte (Inagaki ve ark., 1997; Tsuji ve ark., 1997) ve elde
edilen sonuçlara göre de uygun tedavi yöntemleri uygulanarak hastanın yaşam kalitesi
artırılabilmektedir. Veteriner Hekimlikte ise bilhassa Yurdumuzda farklı sistem
tümörlerinde, bazı özel çalışmalar dışında, rutin immunohistokimyasal boyamalar ve
bunların sonucunda tümörlerin derecelendirilmesi ve prognozu hakkında yorumlama
yapılmamaktadır.
Bu çalışmada Karadeniz ve Marmara Bölgesi’nin çeşitli il ve ilçelerinden sağlanan
enzootik hematürili sığırların sidik keselerinde histopatolojik olarak saptanan,
proliferatif ve tümöral değişikliklerin bazı tümör belirteçleri ile vermiş olduğu
reaksiyonların saptanması; bu hayvanlarda transisyonel epitelde sık görülen ve tanısında
güçlük çekilen hiperplazi ile papillom ve prekanseröz değişiklikler arasındaki ayırımının
yapılması amaçlanmıştır.
III. MATERYAL VE YÖNTEM
III.1. Materyal
Çalışmanın materyali; Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, Kastamonu,
Bartın, Zonguldak, Karabük, Adapazarı, İzmit, İstanbul ve Kırklareli illeri ve ilçelerine
ait mezbahalarda kesilen sığırlara ait sidik keselerinden ibaretti. Bu hayvanlara ait 793
adet sidik kesesi incelendi ve bunların 223 adedinde tümörden şüphelenildi. Şüpheli
görülen dokular % 10’luk tamponlu formol içerisine konularak Ankara Üniversitesi
Veteriner Fakültesi Patoloji Anabilim Dalı’na getirildi.
III.2. Yöntem
Makroskobik İncelemeler
Makroskobik olarak tümörden şüpheli bulunan sidik keseleri alındıkları bölgelere
göre kodlandıktan sonra daha önceden hazırlanmış olan ve her kese için ayrı ayrı
düzenlenen, şematik sidik kesesi şekli bulunan, kartlar üzerine tümör ya da tümörler ile
neoplastik
olmayan
lezyonların
lokalizasyonları,
adedi,
şekli,
rengi,
kıvamı,
büyüklükleri not edildi ve her kesede lezyonlara ilgili makroskobik resimler çekildi.
4
Histopatolojik İncelemeler:
Toplanan ve tespiti yapılmış olan tümör şüpheli sidik kesesi örnekleri küçültülerek
rutin doku takibine alındı ve parafinde bloklandı. Her bloktan 5 µm kalınlığında kesitler
alınarak, hematoksilen-eozin (HE), Masson’un trikrom ve van Gieson boyaları ile
boyandı (Luna, 1968) ve ışık mikroskobunda (DM 4000B, Leica) değerlendirilerek
mikroskobik olarak dijital fotoğraf makinesi (Leica DFC280) ile görüntülendi.
Tanımlanan tümörlerin histolojik klasifikasyonu Dünya Sağlık Teşkilatı’ndan
yararlanılarak yapıldı (Pamukçu, 1974).
İmmunhistokimyasal İncelemeler:
Tümörlü sidik keselerinden histopatolojik incelemeler için hazırlanmış olan parafin
bloklardan 3-aminopropyltriethoxysilane (APES) ile kaplanmış adhezivli lamlara alınan
doku kesitlerine immunoperoksidaz yöntemi (Avidin-Biotin Peroxidase Complex [ABPC]) uygulandı. Kesitler ksilollerde deparafinize, dereceli alkol serilerinde de dehidre
edildikten sonra oda ısısında 5 dakika % 3’lük hidrojen peroksitte tutuldu. P53 proteini
ile boyanan kesitler 90°C’de 20 dakika mikrodalgada antigen retrieval solusyonu (Dako)
ile (pH 6.0) muamele edilirken diğer reagenzlerde bu basamak atlandı. Nemli kamaraya
alınan kesitlerin üzerlerine birer damla normal keçi serumu damlatılarak oda ısısında 20
dakika bekletildi. Bunu izleyen aşamada da kesitlere p53 protein, URO-9, URO-10,
faktör VIII, sitokeratin 7 ile 20 ve vasküler endotelyal growth faktör (VEGF) antiserumu (Tablo 1) damlatılıp, 60 dakika oda ısısında inkube edildi. Daha sonra Biotinize
sekonder antikor ve Streptavidin-peroksidaz (Universal LSAB-2 Kiti/Dako) damlatılıp
oda ısısında 20’şer dakika tutuldu. Nihayet kesitler 3-amino-9-etilkarbazol (AECDako)’den oluşan kromojende kontrollü olarak bekletildi. Kesitler normal keçi
serumunun kullanıldığı aşama hariç hematoksilenle boyanıncaya kadar fosfatlı bufferla
(pH 7.4) yıkandı. Aynı zamanda URO 9 ve 10 hariç diğer tüm reagenzlerde tripsin
enzimi uygulanmıştır. Mayer’in hematoksilen boyasında 1 dakika karşıt boyamaya tabi
tutulup çeşme suyu altında yıkandı; üzerlerine su bazlı yapıştırıcı damlatılarak lamelle
kapatıldı.
Kontrol için ayrılan doku kesitlerine de benzer prosedür uygulandı. Ancak primer
antikor yerine normal tavşan serumu kullanıldı. İmmunoperoksidaz yönteme göre bu
5
şekilde hazırlanan doku kesitleri inceleninceye kadar oda sıcaklığında ve karanlıkta
muhafaza edildi.
Tablo 1. Kullanılan tümör reagenzlerinin temin edildikleri yerler ve sulandırmaları
Antikor
URO 9
URO 10
CK 7
CK 20
p53 protein
Factor VIII
VEGF Ab-1
Firma
Bioquote
Bioquote
DAKO
DAKO
DAKO
DAKO
LabVision
Klon
Om5
T43
PAb240
19-22kDa
Katalog no
8090-01
8091-01
M3566
-
Sulandırma
1/250
1/250
1/250
1/250
1/500
1/250
1/500
IV. BULGULAR
IV.1. Makroskobik ve Histopatolojik Bulgular:
Makroskobik olarak 14 farklı il ve/veya ilçeye ait 23 mezbahada toplam 793 adet
sığıra ait sidik keseleri incelendi. Bu mezbahaların 5’inden elde edilen sidik keselerinde
herhangi bir lezyon saptanmazken geriye kalan mezbahalarda incelenen keselerin
223’ünde (%28.12) lezyonlar mevcuttu ve bunların mikroskobik incelenmesinde 181
adedine tümör tanısı konuldu. İllere göre tümörlerin görülme sıklığı Şekil 1’de
gösterildi. Bu tümörlerin çoğunluğu öncelikle sidik kesesinin korpusuna, daha sonra da
sırasıyla kesenin trigonumuna, lateral duvarına ve verteksine lokalize olmuştu (Şekil 2).
Kimi sidik keselerinde birden fazla sayıda tümörün, kesenin değişik yerlerine yerleştiği
dikkati çekti. Ayrıca, mikroskobik olarak bunların 30’u propria mukozanın derinlerine
kadar invaze ve infiltre olmuştu. Tablo 2’de tümör tiplerine göre sidik keselerindeki
lokalizasyonlar ayrıntılı olarak verildi.
6
Tablo 2. Tümörlerin lokalize oldukları sidik kesesi bölümleri, invazyonları ve sayıları.
İdrar kesesi bölümleri
Mikroskobik
Verteks
Korpus
Lateral
Duvar
Trigonum
İnvazyon
İnfiltrasyon
36
29
7
96
81
32
31
24
11
46
30
10
-
-
10
34
17
14
-
2
-
1
-
-
-
-
5
2
1
14
2
7
3
1
6
1
3
1
-
1
1
1
Mikzomatöz değişiklik
4
13
6
7
-
-
TCC
Hemangiosarkom
Hemangioendotelyoma
Malignum
12
14
53
37
23
18
28
17
8
15
8
2
6
11
9
10
4
4
Fibromyosarkom
1
-
-
-
-
-
5
132
19
3
403
3
146
6
178
28
19
Tümör tipleri
Papillom
Fibrom
Hemangioma kapillare
Hemangioma
kavernosum
Hemangioendotelyoma
benignum
Mikzom
Fibromikzom
Fibromatöz degişiklik
Karsinoma insitu
Pagetoid hücreli tümör
Toplam
Mikroskobik olarak tümör tanısı konulanların 38’i (%20.99) yalnız epitelyal; 71’i
(%39.23) yalnız mezenşimal; 72’si (%39.78) ise hem epitelyal hem de mezenşimal
kökenli tümörlerden ibaretti (Tablo 3).
Tablo 3. Kökenlerine göre tümör tipleri ve görülme sıklıkları
Köken
Epitelyal
Mezenşimal
Epitelyal-Mezenşimal
Adet
38
71
72
Yüzde
20,99
39,23
39,78
Epitelyal kökenli olan benign tümörlerin 96’sı papillom, malign tümörlerin ise
47’si transisyonel hücreli kanser (TCC) idi. Mezenşimal kökenli olan benign tümörlerin
81’i fibrom, malign tümörlerin ise 24’ü hemangiosarkomdan ibaretti. Kas ve bağ
dokusundan köken alan tümörlerin ayırımında Masson’un trikrom ve van Gieson
7
boyalarından faydalanıldı. Saptanan diğer tümör tipleri ile beraber tümoral olmayan
patolojik bulgular Tablo 4’de detaylı olarak gösterilmiştir.
Tablo 4. İdrar kesesi tümörlerinin histopatolojik sınıflandırılması**
Tümör Tipleri
Adet*
Benign Olgular
258
Papillom
96
Fibrom
81
Hemangioma kapillare
26
Hemangioma kavernozum
21
Hemangio-endotelyoma benignum
1
Mikzom
10
Fibromikzom
4
Fibromatöz değişiklikler
7
Mikzomatöz değişiklikler
12
Hiperplazi
120
Noduler hiperplazi
78
Papiller hiperplazi
42
Malign Olgular
96
Transisyonel hücreli kanser
47
Hemangio-endotelyoma malignum
9
Angiosarkom
24
Fibromyosarkom
1
Karsinoma insitu
9
Pagetoid hücreli tümör
6
Yüzde*
142,54
53,03
44,75
14,36
11,60
0,55
5,52
2,21
3,87
6,63
66,30
43,10
23,20
53,04
25,97
4,98
13,26
0,55
4,98
3,30
*Yukarıdaki tabloda belirtilen tümörler 181 adet sidik kesinden alınmakla birlikte bir kesede çoğunlukla
birden fazla tümör şekillendiğinden her bir tümör ayrı ayrı değerlendirilmiş ve tümörlere göre yüzde
hesaplamaları 181 kese üzerinden yapılmıştır.
** Yangısal değişiklikler, kanama ve ödem hemen her olguda değişen şiddette gözlendiği için ayrıntılı
olarak tabloda belirtilmemiştir.
Diğer taraftan bu tümörlerin %13.26’sı (24 adet) fibromatozis olup mezenşimal
kökenli tümörlerin %33.80’ini; %8.29’u (15 adet) papillomatozis olup epitelyal kökenli
tümörlerin %39.47’sini oluşturuyordu. Aynı zamanda tek bir kesede %3.31 (6 adet)
oranında sadece fibromatozis veya papillomatozise rastlanılmıştır. Bunlar ise epitelyal
ve mezenşimal kökenli tümörlerin %8.33’ünü oluşturuyordu. Yine %0.55 (1 adet)
oranında ise fibromatozis ve miksomatozis birlikte saptanmıştır. Papillomatozis
olgularında makroskobik olarak bir kesede 2-10 adet papillom; fibromatozis olgularında
ise yine bir kesede 2-26 adet fibrom görülmüştür.
8
İncelenen bu tümörlerden bilhassa malign karakterde olanlarda hidropik
dejenerasyon, yer yer kolonik metaplazi, bez metaplazisi ve neoplastik epitel hücreleri
arasında kistlere ilişkin değişiklikler de gözlenmekteydi.
IV.2. İmmunohistolojik Bulgular:
Rutin histopatolojik incelemelerde, tanıda güçlükle karşılaşılan olguların tanısını
doğrulamak ya da tanı koymak için çeşitli tümör reagenzlerinden faydalanılarak
immunohistolojik incelemeler yapılmıştır. Ancak, tümör saptanan olguların da hepsinde
birebir immunohistolojik değerlendirilmeye gidilmemiştir. Bu amaçla histopatolojik
incelemeler sırasında normal ve hiperplazik transisyonel epitel, epitelyal kökenli
tümörlerden papillom, karsinoma insitu ve pagetoid hücreli tümör olgularının ayırımında
URO 9 (30 adet) , URO 10 (35 adet), p53 protein (1 adet) ve sitokeratinden (CK 7 ve
CK 20’den 16’şar adet); damarlaşma ve damar dokusu tümörleri için VEGF (18 adet) ve
Faktör VIII’den (18 adet) yararlanılmıştır.
URO 9’la yapılan boyamalarda hiperplazi ve papillom olgularından seçilen
preparatlarda diffuz ya da granüler tarzda kırmızı-kahverenkli immunpozitif boyanmalar
elde edilirken; hiperplazi tanısı konan ve URO 9 negatif olgularda URO 10 ile benzer
görünümde boyanmalar elde edilmiştir. Bu nedenle URO 10 pozitif reaksiyon veren
vakalar TCC olarak değerlendirilmiştir. Yine aynı durumun karsinoma in situ tanısı
konan olgularda da mevcut olduğu gözlenmiştir.
TCC ve karsinoma in situ olguları CK 7 ile hepsinde negatifken, CK20 ile TCC ve
karsinoma insitu’ların hepsinde yine granüler ya da diffuz görünümlü immunpozitif
boyanmalar görüldü. URO 10 ve sitokeratinlerle boyanan karsinoma insitu şüpheli
olgular TCC olarak değerlendirildi.
VEGF ile çeşitli damar dokusu tümörlerinde yapılan boyamalarda hem neoplastik
endotel hücrelerinde hem de damarlaşma olarak düşünülen bölgelerdeki endotel
hücrelerinde çok belirgin immunpozitiflik saptandı.
Faktör VIII ile çeşitli damar dokusu tümörlerine yapılan boyamalarda malign
damar dokusu tümörlerinde VEGF’de olduğu gibi endotel hücrelerinde çok belirgin
immunpozitiflik saptandı. Ancak, faktör VIII’in farklı tipte isimlendirilen damar dokusu
tümörlerinin birbirinden ayırımında yardımcı olmadığı görüldü.
9
Malign karakterli tümörlere uygulanan p53 protein boyamasında çok belirgin bir
boyanma elde edilmedi. Gözlenen boyanmalar çok hafif ya da şüpheli olarak
değerlendirildi.
Makroskobik ve mikroskobik incelemede bir kesede gözlenen tümoral olmayan
lezyonlar ve/veya tek tümörler; Resim 1-11’da, multiple tümörler ise Resim 12-15’te
gösterilmiştir.
V. SONUÇ ve ÖNERİLER
Sığır sidik kesesi tümörleri, çoğunlukla kronik enzootik hematüri ile birlikte
görülür. Bu hastalık kompleksi Türkiye’de ilk defa Esin ve Artun (1949) tarafından
bildirilmiş, daha sonra çeşitli araştırıcılarca detaylı olarak incelenmiştir (Akçay, 1949;
Altan ve Esin, 1950; Pamukçu, 1963; Yalçıner, 1970; Özkul ve Aydın, 1996). Hastalık
endemik olarak sıklıkla dağlık ve ormanlık bölgelerde görülmektedir. Türkiye’de de
buna en uygun bölge Karadeniz Bölgesi olup bu bölge denizden yaklaşık 200-1500 m
yükseklikteki ormanlık alanı kapsamaktadır (Pamukçu, 1955; Pamukçu, 1957; Göksoy,
1968).
Hastalığa her mevsimde ve genellikle 2 yaşın üzerindeki sığırlarda, ırk
predispozisyonu göstermeksizin, rastlanır (Pamukçu, 1955; Pamukçu, 1957; Göksoy,
1968; Pinto ve ark., 2004). Çeşitli araştırıcılarca (Peixoto ve ark., 2003, Pinto ve ark.,
2004) eğrelti otunun gittikçe artan ciddi problemlere sebep olduğu ve sürülerin
%28’inden fazlasının (Pinto ve ark., 2004) bazen da % 90’ının (Georgiev, 1955) bu
ottan etkilendiği belirtilmiştir.
Ciddi ekonomik kayıplara sebep olan bu hastalığın etiyolojisine ilgili pek çok
çalışma yapılmıştır. Geçmiş yıllarda hastalığın viral bir ajan, özellikle de papilloma
virus, tarafından oluşturulduğu bildirilmiş (Pamukçu, 1955; Olson ve ark., 1962; Olson
ve ark., 1965; Campo, 1995), daha sonraları ise boya fabrikalarında çalışan insanlarda
sıklıkla sidik kesesi tümörlerine rastlanmasından hareket edilerek bazı aromatik
aminlerin hastalığa sebep olduğu ortaya konulmuştur (Bonser ve ark., 1952; Bonser ve
ark., 1956). Hayvanlarda ise sığırlarda gelişen doğal olguların yanı sıra farelere yedirme
deneyleri ile de desteklenen en geçerli sebebin eğrelti otu olduğu kabul edilmektedir
10
(Yalçıner, 1970; Pamukçu, 1974; Peixoto ve ark., 2003; Pinto ve ark., 2004). Eğrelti otu
(Pteridium aquilinum), genç yaprakları siyanogenetik glikozid içeren ve bazı hayvan
türlerinde thiamin eksikliğine yol açan radyomimetik etkili toksik bir bitkidir (Naftalin
ve Cushnie, 1954a; Thomas, 1963; Göksoy, 1968). Hayvanlar normalde bu bitkiyi
tüketmezler, daha çok aç kalan hayvanlar tarafından tüketilen bitkiyi ahırdaki hayvanlar
kış aylarında ya samanla birlikte ya da yataklık olarak kullanıldığında aç kaldıkları
zaman tüketirler (Göksoy, 1968). Merada eğrelti otu yiyen hayvanlarda tüketilen ot
miktarına ve süresine bağlı olarak zehirlenme meydana gelir. Bu değişikliklere otun
içerdiği quersetin, shikimik asit, prunasin, akuilid A gibi karsinojen maddelerin özellikle
de ana karsinojen madde olan ptaquiloside (a norsesquiterpenoid glycoside)’in sebep
olduğu varsayılmaktadır (Göksoy, 1968; Pamukçu ve ark., 1967; Pamukçu, 1974). Hatta
bu otu tüketen ineklerin sütünü içen insanlarda özellikle sütün ptaquiloside içermesi
nedeniyle özofagus ve mide kanserleri bildirilmiştir (Alonso-Amelot ve ark., 1996;
Shahin ve ark., 1999). Pamukçu ve ark. (1966) ise eğrelti otu yedirilen sığır idrarından
hazırlanan ekstraktı kullanarak farelerde sidik kesesi tümörü meydana getirmişlerdir.
Akut eğrelti otu zehirlenmesinde seroza, mukoza ve çeşitli organlarda peteşiyel ve
ekimotik kanamalar (Naftalin ve Cushnie, 1954a; Naftalin ve Cushnie, 1954b; Göksoy,
1968); kronik eğrelti otu zehirlenmesinde ise sidik kesesinde proliferatif ve neoplastik
değişiklikler meydana gelmektedir (Dilmen, 1961; Göksoy, 1968; Peixoto ve ark.,
2003). Bugün için bu otun doğal olarak sidik kesesinde doğrudan tümör oluşturduğu
kanıtlanmıştır (Smith, 1997). Saptanan tümörler hem epitelyal hem de mezenşimal
kökenlidir. Hatta bir kesede bir veya daha çok kökenleri aynı ve/veya farklı tümör
tiplerinin kombinasyonu görülmektedir (Tokarnia ve ark, 2000; Peixoto ve ark., 2003,,
Göksoy, 1968). Çalışmada %20,99 epitelyal, %39,23 mezenşimal ve %39,78 oranında
da epitelyal ve mezenşimal kökenli tümörlere rastlanmıştır. Mikroskobik incelemede
özellikle epitelyal kökenli tümörlerin papillom, adenom, TCC olduğu ve insan sidik
kesesi tümörleri ile benzediği saptanmıştır (Göksoy, 1968, Pamukçu, 1974; Peixoto ve
ark., 2003). Mezenşimal kökenli tümörlerin ise daha çok fibrom, hemangiom ve sarkom
olduğu görülmüştür (Göksoy, 1968; Pamukçu, 1974; Peixoto ve ark., 2003,). Eğrelti otu
tüketen
sığırlarda sıklıkla tümoral ve
11
tümoral
olmayan
patolojik bulgulara
rastlamışlardır. Çalışmada ise makroskobik olarak 793 hayvan incelenmiş bunların 223
adedinden (%28.12) örnekleme yapılmıştır. Bunların da 181’inde (%81.67) mikroskobik
olarak tümör tespit edilmiştir. Bu tümörlerin 38’i (%20.99) epitelyal; 71’i (%39.23)
mezenşimal; 72’si (%39.78) ise hem epitelyal hem de mezenşimal kökenli bulunmuştur.
Epitelyal benign tümörlerin en sık görüleni papillom olup %53,03 ( 96 adet) oranında
saptandı. Epitelyal malign tümörlerin ise en sık görüleni %25,97 (47 adet) oranında
gözlenen TCC’den ibaretti. Mezenşimal benign tümörlerin en sık gözleneni %44,75 (81
adet) oranında fibrom, mezenşimal malign tümörlerin en sık gözleneni ise %18,78 (34
adet) oranındaki damar dokusu tümörleri idi. Bunlardan %13.26’sı (24 adet)
fibromatozis olup mezenşimal kökenli tümörlerin %33.80’ini; %8.29’u (15 adet) ise
papillomatozis olup epitelyal kökenli tümörlerin %39.47’sini oluşturuyordu. Aynı
zamanda tek bir kesede fibromatozis ve papillomatozis şeklinde %3.31 (6 adet) oranında
rastlanılmıştır. Bunlar ise epitelyal ve mezenşimal kökenli tümörlerin %8.33’ünden
ibaretti. Yine %0.55 (1 adet) oranında fibromatozis ve miksomatozis birlikte
saptanmıştır. Papillomatozis olgularında makroskobik olarak bir kesede 2-10 adet
papillom; fibromatozis olgularında ise bir kesede 2-26 adet fibrom görülmüştür.
Saptanan tüm tümörlerin çoğunlukla sidik kesesinin korpusuna lokalize olduğu dikkati
çekmiştir. Saptanan malign karakterli tümörlerden 28’i propria mukozanın derinlerine
kadar invaze olmuştu. Histopatolojik incelemelerde, literatürde (Peixoto ve ark., 2003)
belirtildiği şekilde, tümörlerin dışında tümoral olmayan patolojik bulgular (hiperplazi,
damarlaşma, yangısal değişiklikler, ödem ve kanama) dikkatimizi çekti. Yangısal
değişiklikler fokal ya da multifokal alanlar halinde lenfosit, makrofaj ve yer yer de
plazma hücrelerinden ibaretti. Pinto ve ark. (2004) inceledikleri sığırlarda tümoral
değişikliklerin % 89 oranında olduğunu bunun da % 71.8’inin malign karakter taşıdığını
bildirmişler, tüm tümörlerin % 49.3’ünün TCC olduğunu kaydetmişlerdir. Özkul ve
Aydın (1996) ise TCC’ye % 14.6 oranında rastlamışlardır. Çalışmada tümörlerin kökeni
ayırt edilmeksizin %53,04 malign karakterde, %132,02 da benign karakterde olduğu
saptandı. Bazı olgularda neoplastik değişikliklerin çevre dokulara metastazlarına da
rastlanmaktadır. Ancak çalışmada sadece sidik keseleri değerlendirildiğinden diğer doku
metastazları ve böbrek lezyonları incelenmemiştir. İnsan hekimliğinde sıklıkla nedeni
12
bilinmeksizin bu tümörler şekillenmektedir ve bunların biyolojik gelişimleri alışılan
histopatolojik görünümlerle tahmin edilememektedir. Bu nedenle de bazı reagenzler
kullanarak
immunohistokimyasal
incelemelerden
faydalanmaktadırlar.
Bu
incelemelerden tümörün tanısını koymada, tümörün derecelendirilmesinde ve prognozun
tahmin edilmesinde yararlanılmaktadır (Inagakı ve ark., 1997; Tsuji ve ark., 1997). Elde
edilen sonuçlara göre de uygun tedavi yöntemleriyle hastanın yaşatılmasına
çalışılmaktadır. Hatta kimi zaman sidik kesesine metastaz yapan farklı sistem
tümörlerinin
ayırımında
ve
klasifikasyonunda
da
bu
tür
incelemelerden
yararlanılmaktadır (Soslow ve ark., 1996). Veteriner hekimlikte ise bilhassa yurdumuzda
farklı sistem tümörlerinde bazı özel çalışmalar dışında rutin immunohistokimyasal
boyamalar ve bunların sonucunda tümörlerin derecelendirilmesi ve prognozu hakkında
yorumlama yapılmamaktadır. Bu çalışmada imkanlar dahilinde elde edilen bazı
reagenzleri kullanarak, Karadeniz ve Marmara Bölgesi’nin çeşitli il ve ilçelerinde
mezbahada kesilen enzootik hematürili sığırlardan elde edilen sidik keselerinde
histopatolojik olarak saptanan, proliferatif ve tümöral değişikliklerin immunohistolojik
reagenzlerle verdikleri reaksiyonların saptanması amaçlanmıştır. Hatta mümkün olduğu
oranda bu hayvanlarda transisyonel epitelde sık görülen ve tanıda güçlük çekilen
hiperplazi ile papillom arasındaki ayırımın yapılmasına da çalışılmıştır. Bu amaçla
URO-9, URO-10, p53 protein, sitokeratin, faktör VIII ve VEGF anti-serumundan
faydalanılmıştır.
Prognostik faktörlerden p53 proteini fare sarkoma hücrelerinde saptanan
spesifik hücresel bir onkoproteindir (deLeo ve ark., 1979). Günümüzde sadece
tümörlü dokularda değil normal dokularda da bulunduğu ortaya konmuştur. Bu
nedenle p53 proteini wild type (normal) p53 proteini” ve “mutant p53 proteini”
olarak iki grupta değerlendirilmektedir. Bunlardan “wild type (normal) p53
proteini”nin
yarılanma
ömrü
çok
kısadır
(6-30
saniye)
ve
dokuda
immunohistokimyasal olarak saptanacak kadar birikimi olmaz. “Mutant p53
proteini”nin ise aksine yarılanma ömrü uzundur ve birikim göstererek hücre
çekirdeğinde kolaylıkla saptanabilir. Mutant formları resesif tümör supresör genin
karakteristiklerine sahip olup, dominant onkogen olarak rol oynayabilir. p53 geni ise
13
tümör oluşumunu baskılayan bir gendir. Bu gende oluşan değişiklikler pekçok
tümörde sitogenetik, moleküler ve immunohistokimyasal metotlarla saptanmaktadır
(Mayr ve ark., 1999; Poller ve ark., 1993). Özellikle immunohistokimyasal metotlarla
p53 proteininin saptanması, p53 genindeki mutasyonun göstergesidir, yüksek dereceli
(grade) ve yüksek proliferasyon indeksli malign tümörlerde ekspresyonu çok fazladır
(Mayr ve ark., 1999; Cote and Taylor, 1994). Çalışmada p53 protein boyaması
malign karakterli özellikle epitelyal karakterli tümörlerde yapılmıştır. Ancak,
literatürlerde belirtilenlerin aksine rutin boyamada malignite derecesi yüksek olarak
düşünülen
tümörlerde
saptanan
boyanma
şiddetinde
belirgin
bir
farklılık
gözlenmemiştir.
İmmunohistokimyasal yöntemler büyük oranda sidik kesesinde saptanan
tümörlerin diğer sistemlere ilgili metastatik bir tümör olup olmadığını anlamada ya da
tek hücre mikro-metastazlarını ortaya koymada ya da normal yapının malign veya henüz
çok belirgin olmayan malignitenin saptanmasında da büyük oranda yardımcıdır.
Bunlardan URO 9 ve 10 (Cote and Taylor, 1994). normal sidik kesesi epiteli ile iyi
diferensiye non-invaziv ve invaziv sidik kesesi kanserinin ayırımında yararlıdır. URO 9
normal epitel ile iyi diferensiye tümörleri URO10 ise sadece invaziv tümörleri boyar. Bir
tümörde URO 9 ile belirgin reaksiyon olması ve üstelik fokal alanlar halinde URO10
pozitif alanlar içermesi agresif bir gelişimi ifade eder (Cote and Taylor, 1994). Bu
reagenzler hem frozen kesitlerde hem de parafin kesitlerde kullanılabilmektedir. Nitekim
bu projede URO9 ve URO10 varlığı parafin kesitlerde aranmıştır. Genel olarak kanser
tanısı konan olgularda çok belirgin URO10 pozitifliği saptanması bu görüşleri destekler
nitelikteydi. Ancak bizim için önemli olan TCC tanısı konulanlardan ziyade hiperplazi
veya papillom tanısı koyduklarımızda malignitenin olup olmadığını saptamaktı. Bu
amaçla URO 9 ve URO10 ile birlikte hem normal sidik kesesi epitelinde, hem hiperplazi
hem de papillom olgularında kullanılmıştır. Hematoksilen-eozin ile hiperplazi ve
papillom olarak değerlendirilen bu olgulara immunohistokimyasal olarak URO 9 ve
URO 10 boyamaları yapılmış, URO 10 pozitif olanlara kanser tanısı konulmuştur.
Ancak, boyanma özellikleri genel olarak değerlendirildiğinde çok yoğun ve şiddetli
boyanmalara rastlanmamış olup bu durum reagenzlerin daha çok insanlara ait
14
tümörlerde kullanılıyor olmasına yorumlanmış, bu reagenzlerin farklı hayvan türlerinde
de çalışılmasının gerektiği kanaatine varılmıştır.
Keratin, hemen her epitel hücresinde yer alan intrasellüler filamental bir proteindir.
Bir seri gen grubu tarafından kodlanır ve molekül ağırlığı yaklaşık 44-68 kd’dir.
Molekül ağırlıkları ve izoelektrik pH değerlerine göre çeşitli alt türleri vardır ve bunlar
farklı farklı epitellerde yer alırlar. CK 7 glanduler ve transisyonel epitelin bir kısmında
bulunan ancak yassı epitelde bulunmayan tip 2 (nötral bazik) bir sitokeratindir.
Ovaryum, akciğer ve meme epitelinde eksprese edilir. CK 20 ise esas olarak mide ve
barsak epitelinde, urotelyumda ve Merkel hücreli tümörlerde bulunan tip 1 (asidik) bir
sitokeratindir. Bu bölümlere ilgili şekillenen kanserlerde eksprese edilir. CK7 ve 20
özellikle indiferensiye epitel hücrelerini pozitif boyarlar. İdrar kesesinin transisyonel
epiteli farklı sitokeratinler içerir (Cote and Taylor, 1994). Bunların içerisinde uroteliyal
tümörleri ayırt etmek için CK7 ve 20’den faydalanılır (Harnden ve ark., 1995; Bassily ve
ark., 2000; Bostwick ve ark., 2002; Meuten, 2002). Ancak bu bu reagenzlerin
uygulanacağı dokularda fikzasyon ve bloklama işlemleri önemlidir. Yoğun olarak
kriostat kesitlerinde saptanmış olan keratin parafin kesitlerde proteolitik enzim
uygulamasıyla saptanmıştır. Çalışmada parafin kesitlerde sitokeratin 7 ve 20 kullanılmış
olup tripsin enzimi uygulanmıştır. Boyama sonuçlarında sadece CK20’ye ilgili pozitiflik
elde edilmiştir.
Tümörler, çeşitli anjiyojenik faktörler salgılatarak anjiyogenezisi uyarır ve yeni
oluşan kan damarları tümör hücrelerinin çoğalmasını ve metastazını hızlandırır. Yeni
damarların oluşumunun birçok düzenleyicisi vardır. En önemli düzenleyicilerinden biri
Vasküler Endotelyal Büyüme Faktörü (VEGF)’dür. VEGF endotel hücresinin
proliferasyonuna, diferensiyasyonuna ve migrasyonuna sebep olur. VEGF geni, 8 ekzon
ve 7 introndan oluşmaktadır. Gen 14 kb’lık kodlama bölgesini kapsamış olup 6.
kromozom (6p21.3) üzerinde bulunur. VEGF molekülü 45 kDa’luk , homodimerik,
heparin-bağımlı bir glikoproteindir. VEGF’nin çeşitli alt grubu tanımlanmıştır: VEGF A,
B, C, D, E, ya da aminoasit sayılarına göre VEGF121, VEGF165, VEGF189, VEGF206 ve
VEGF145 gibi izoformları bulunmaktadır. Vasküler geçirgenlik faktörü olarak da bilinen
VEGF-A’nın tümör anjiyogenezisinde önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Bunu
15
takiben, VEGF gen ailesinin 3 yeni üyesi olan VEGF-B, VEGF-C ve VEGF-D
keşfedilmiş ve tanımlanmıştır. VEGF, aktivitesini üç reseptör ile gerçekleştirir. Tirozin
kinaz yapısında olan bu reseptörleri VEGF-R1 (flt-1), VEGF-R2 (flk-1/KDR) ve VEGFR3 (flt-4)’dür. Bunlardan VEGF-R1 ve R2 endotel hücreleri üzerinde, VEGF-R3 ise lenf
damarları üzerinde bulunur. VEGF reseptörlerinin aktivasyonu; fosfoinositol-3 kinaz,
fosfolipaz-C ve ras GTPaz aktivatör proteinleri gibi bir dizi hücre içi sinyal iletim
proteinini fosforile ederek endotel hücrelerinin çoğalma, göç ve farklılaşmasına neden
olur.
Özellikle
meme
kanserlerinde
VEGF
ifadelenmesi
ile
tümör
mikrovaskülarizasyonu, malignite ve metastaz arasında ilişki bulunmuştur. Bu genin 5’
bölgesi analiz edildiğinde bireyler arasında VEGF ifadelenmesi bakımından oldukça
varyasyon vardır. Bu çeşitlilik birçok polimorfizmlerin varlığını göstermektedir. Bu
gendeki polimorfik bölgeler anjiyogenezisin kritik rol oynadığı bazı hastalıklarda protein
üretimi ile ilişkili bulunmuştur. VEGF-C, tirozin kinaz reseptörlerinden olan ve
öncelikle lenf damarlarının endotelinde ifadelenen VEGF reseptör-3 (Flt-4) ve VEGF
reseptör 2 (Flk-1)’nin ligandıdır. Yakın zamanlarda, VEGF-C ifadelenmesini gastrik,
meme, tiroid ve servikal kanserlerin tümör invazyonu ve lenf düğümü metastazı ile
ilişkili bulan çalışmalar yapılmıştır. Çalışmada VEGF Ab-1 tipi ile hem farklı
tümörlerde hem de damar dokusu tümörlerinde boyamalar yapılmış ve damar
endotellerinde çok belirgin boyanmalar saptanmıştır (Cote and Taylor, 1994).
Diğer taraftan faktör VIII’de endotel hücre belirleyicisi olarak kullanılan bir
reagenzdir. Özellikle endotel hücrelerinden köken alan tümörlerde faydalanılmaktadır
(von Beust ve ark., 1988; Ferrer ve ark., 1995). Ancak zayıf diferensiye
angiosarkomlarla lenfangiosarkom veya hemangiosarkomlar arasında ayrımı saptama
açısından yetersiz kalmaktadır. Çalışmada damar dokusu kökenli tümörlerde, özellikle
de malign karakterde olanlarda, çok yoğun boyanmalar elde edilmiştir. Fakat bu
yoğunluk damar dokusu tipine göre çok belirgin bir farklılık arz etmemiştir.
Sonuç olarak bu proje kapsamında Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop,
Kastamonu, Bartın, Zonguldak, Karabük, Adapazarı, İzmit, İstanbul ve Kırklareli illeri
ve bu illere bağlı ilçelerdeki mezbahalarda yapılan incelemeler sonucunda, kronik
16
enzootik hematüri vakalarının daha önceki çalışmalara nazaran oldukça azaldığı dikkati
çekmiştir. Ancak, Batı Karadeniz bölgesine ait il ve/veya ilçe mezbahalarında elde
edilen materyallerin ya çok azı tümör içermekteydi ya da hiç neoplastik değişiklikler
saptanmadı. Gerek bölgedeki Tarım İl Müdürlükleri’nde görevli gerekse de serbest
çalışan Veteriner Hekimlerle de yapılan görüşmeler sonunda bu düşüşün nedenlerine
yönelik olarak aşağıdaki sonuçlara varılmıştır:
•
Bölgede serbest Veteriner Hekimliğin yaygınlaşması,
•
Eğrelti otunun kronik enzootik hematüri’ye neden olduğu anlaşıldıktan sonra
bölgedeki yetiştiricilerin, serbest ve Tarım İl Müdürlükleri’nde görevli olarak
çalışan Veteriner Hekimlerce konu ile ilgili olarak yeterince bilgilendirildiği,
•
Hayvan rasyonlarının konsantre yem ile desteklenmesi nedeniyle merada
otlayan hayvanların, normal şartlarda tüketmedikleri ancak diğer otların
arasında tesadüfen eğrelti otunu artık çok az miktarlarda tükettikleri ve yine
aynı nedenle ahırlarda altlık olarak kullanılan eğrelti otunun hayvanlar
tarafından tüketilmediği,
•
Bu bölgede eskiden tarım gücü olarak kullanılan sığır ve mandaların yerini
motorlu araçların alması bu hayvanların yaşam süresinin kısalmasına ve
dolayısıyla tümör oluşumu için gerekli olan sürenin olmamasına bağlı olarak
sayıda bir azalma olduğu,
•
Bu sorunun profesyonel işletmelere henüz geçememiş birkaç başlık aile
işletmelerindeki hayvanlarda daha çok görüldüğü,
Diğer taraftan projede ilk kez Türkiye’de eğrelti otuna bağlı şekillenen neoplastik
ve
bazı
nonneoplastik
değişikliklerde
çeşitli
reagenzler
kullanılarak
immunohistokimyasal incelemeler yapılmıştır. Ayrıca, yine projede URO 9 ve URO 10
kullanılarak normal epitel, hiperplazik epitel ve papillom tanımlarının doğruluğunun
araştırılmasının da ilk olması ayrıcalıktır. Bugün özellikle İnsan Hekimliğinde sidik
kesesi tümörlerinin prognozu, tanısı, rekürrensini araştırmak için kullanılan bu
reagenzlerden Veteriner Hekimlikte de yararlanılabilecek olması ve diğer araştırıcılara
ışık tutacak nitelikte olmasının projeyi önemli ve yararlı kılmaktadır.
17
VI. KAYNAKLAR
1. AKÇAY, Ş. (1949). Rapor No. 532. Ziraat Vekaleti, Ankara, 1-5.
2.
ALONSO-AMELOT, M.E., CASTILLO, U., SMITH, B.L., LAUREN, D.R.
(1996). Bracken Ptaquiloside in Milk. Nature, 382:587.
3. ALTAN, Y. ve ESİN, İ. (1950). Bolu’da Görülen Kan İşeme Hastalığı Hakkında Rapor.
Türk. Vet. Hek. Dern. Derg., 20:217-222.
4. BASSILY NH, VALLOROSI CJ, AKDAS G, MONTIE JE, RUBIN MA. (2000).
Coordinate Expression of Cytokeratins 7 and 20 in Prostate Adenocarcinoma and
Bladder Urothelial Carcinoma. Am J Clin Pathol., 113(3):383-388.
5. BONSER, G.M., BRADSHAN, L., CLAYSON, D.B., JULL, J.W. (1956). Further
Study of the Carcinogenesis Properties of Ortho Hydroxy-Amines and Related
Compound by Bladder Implantation in the Mouse. Br J Cancer, 19:539-546.
6. BONSER, G.M., CLAYSON, D.B., JULL, J.W. and PYRAH, L.N. (1952). The
Carcinogenic Properties of 2-amino-1-naphthol hydrochloride and its Parent amine 2naphthylamine. Br J Cancer, 6(4):412-424.
7. BORZACCHIELLO, G., AMBROSIO, P., GALATI, P., POGGIALI, F., VENUTI, A.,
ROPERTO, P. (2001). The Pategoid Variant of Urothelial Carcinoma in Situ of Urinary
Bladder in a Cow. Vet. Pathol., 38:113-116.
8. BOSTWICK, D.G., QUIAN, J. and RAMNANI, D.M. (2002). Prostate and
Bladder. In: Diagnostic Immunohistochemistry. Ed: DABBS, D.J. Churchill
Livingstone, New York, N.Y. pp:407-458.
9.
CAMPO, M.S. (1997). Bovine Papillomavirus and Cancer. Vet J., 154(3):175-188.
10. Cote, R. J., Taylor, C.R. (1994). Immunomicroscopy: A diagnostic Tool For teh
Surgical Pathologist. Tumors of …………….. WB Saunders Company, 2nd
edition, Chapter ……., 2….-2…..
11. DILMEN, S. (1961). Hematuria Vesicalis Bovis Chronica’nın Eğrelti Out ile (P.
aquiline) İlgisi Üzerinde Araştırma. A.Ü. Vet. Fak. Derg., 2:122-142.
12. ESİN, İ., ARTUN, H. Niksar İlçesi Sığırlarında Görülen Mahiyeti Meçhul Hastalık.
Türk Vet. Hek. Der. Derg., 19:54-56, (1949). “Alınmıştır” Yalçıner, Ş. Eğrelti otunun
(pteris aquilina) kanserojenik etkisinin sıçanlar üzerinde araştırılması. Doktora tezi,
Ankara, (1970).
18
13. FERRER, L., FONDEVILA, D., RABANAL, R.M. and VILAFRANCA, M. (1995).
Immunohistochemical Detection of CD31 Antigen in Normal and Neoplastic Canine
Endothelial Cells. J. Comp. Pathol., 112:319-326.
14. FORESMAN, W.H., MESSING. Bladder Cancer: Natural History, Tumor Markers, and
Early Detection Strategies. Semin. Surg. Oncol., 13(5):299-306, (1997).
15. GEORGIEV, T. (1955). Clinical and Chemical Laboratory Investigations of Chronic
Vesical Hematuria. Veterinaria, 4:663-668.
16. GÖKSOY, K. (1968). Sığır Mesane Tümörlerinin Teşekkülünde Eğrelti Otunun (Pteris
aquilina) Rolü. Doktora tezi. 1966. Ongun Kardeşler Matbaası. Ankara.
17. HARNDEN, P., ALLAM, A., JOYCE, A.D., PATEL, A., SELBY, P. and
SOUTHGATE, J. (1995). Cytokeratin 20 Expression by Non-Invasive
Transitional Cell Carcinomas: Potential for Distinguishing Recurrent from NonRecurrent Disease. Histopathology, 27(2):169-74.
18. INAGAKI, T., EBISUNO, S., UEKADO, Y., HIRANO, A., HIROI, A., SHINKA, T.,
OKHAWA, T. (1997).PCNA and p53 in Urinary Bladder Cancer: Correlation with
Histological Findings and Prognosis. Int. J. Urol., 4(2):172-177.
19. INAGAKI, T., EBISUNO, S., UEKADO, Y., HIRANO, A., HIROI, A., SHINKA, T.,
OKHAWA, T. (1997).PCNA and p53 in Urinary Bladder Cancer: Correlation with
Histological Findings and Prognosis. Int. J. Urol., 4(2):172-177.
20. KOTLIAR, S.N., WOOD, C.G., SCHAEFFER, A.J., OYASU, R. (1995). Transitional
Cell Carcinoma Exhibiting Clear Cell Features. A Differential Diagnosis for Clear Cell
Adenocarcinoma of the Urinary Tract. Arch. Pathol. Lab. Med., 119:79-81.
21. Luna, L.N. (1968). Manuel of Histologic Staining Methods of the Armed
Forces
rd
Institute of Pathology. 3 Ed., McGraw-Hill, New York.
22. MAXIE, M.G. (1985). Enzootic Hematuria. The Urinary System. In: Jubb, K.V.F.,
Kennedy, P.C., Palmer, P. Pathology of Domestic Animals. 3rd Ed., Vol II, Academic
Press, Florida. Pp: 398.
23. MEUTEN, D.J. (2002). Tumours of the Urinary System. In: Tumours in
Domestic Animals. Ed: MEUTEN, D.J. Iowa State Press, Ames. pp:509-546.
24. NAFTALIN, J.M. and CUSHNIE, G.H. (1954a). Pathology of bracken poisoning in
cattle. J Comp Pathol., 64(1):54-74.
19
25. NAFTALIN, J.M. and CUSHNIE, G.H. (1954b). Experimental bracken poisoning in
calves. J Comp Pathol., 64(1):75-86.
26. OLSON, C., LUEDKE, A.J. and BROBST, D.F. (1962). Induced Immunity of Skin,
Vagina and Urinary Bladder to Bovine Papillomatosis. Cancer Res., 22:463-468.
27. OLSON, C., PAMUKÇU, A.M. and BROBST, D.F. (1965). Papilloma-like Virus from
Bovine Urinary Bladder Tumours. Cancer Res., 25:840-849.
28. ÖZKUL, I. A., AYDIN, Y. (1996). Tumours of the Urinary Bladder in Cattle and Water
Buffalo in the Black Sea Region of Turkey. Br. Vet. J., 152: 473-475.
29. PAMUKÇU, A. M. (1974). Tumors of the Urinary Bladder. Bull. Wld. Hlth. Org.,
50:43-52.
30. PAMUKÇU, A.M. (1955). Investigations on the Pathology of Enzootic Bovine
Hematuria in Turkey. Zentrabl Vet. Med., 2(5):409-429.
31. PAMUKÇU, A.M. (1957). Tumors of the Urinary Bladder in Cattle and Water Buffalo
Affected with enzootic bovine hematuria. Zentrabl Vet. Med., 4:185-197.
32. PAMUKÇU, A.M. (1963). Epidemiologic Studies on Urinary Bladder Tumors in
Turkish Cattle. Ann. New York Acad. Sci., 108: 938-947.
33. PAMUKÇU, A.M., BRYAN, G.T. (1976). Pathology of the Bovine Urinary Bladder
Tumors. Fırat Üniv. Vet. Fak. Derg., 3(3):27-44.
34. PAMUKÇU, A.M., ERTÜRK, E., BRYAN, G.T. (1977). Induction of Urinary Bladder
and Intestinal Tumors in Mice by Feeding Bracken Fern. Ankara Univ. Vet. Fak. Derg.,
24:28.
35. PAMUKÇU, A.M., ERTÜRK, E., YALÇINER, Ş., BRYAN, G.T. (1976). Histogenesis
of Urinary Bladder Cancer Induced in Rats by Bracken Fern. Invest. Urol., 14:213.
36. PAMUKÇU, A.M., GÖKSOY, S.K., PRICE, J.M. (1967). Urinary Bladder Neoplasms
Induced by Feeding Bracken Fern (Pteris aquilina) to Cows. Cancer Res., 27(1); 917924.
37. PAMUKÇU, A.M., OLSON, C., PRICE, J.M. (1966). Assay of Fractions of Bovine
Urine for Carcinogenic Activity after Feeding Bracken Fern (Pteris aquilina). Cancer
Res., 26(1); 1745-1753.
38. PAMUKÇU, A.M., OLSON, C., PRICE, J.M. (1966). Assay of Fractions of Bovine
Urine for Carcinogenic Activity after Feeding Bracken Fern (Pteris aquilina). Cancer
Res., 26(1); 1745-1753.
20
39. PEIXOTO, P.V., FRANÇA, T.N., BARROS, S.L.C. and TOKARNIA, C.H. (2003).
Histopathological aspects of Bovine Enzootic Hematuria in Brazil. Pesq. Vet. Bras.,
23(2):65-81.
40. PINTO, C. A., JANUARIO, T., GERALDES, M., LAUREN, D. R., SMITH, B. L. and
Robinson, R. C. (2004). Bovine enzootic haematuria on Sao Miguel Island,
Azores………
41. SHAHIN, M., SMITH, B.L. and PRAKASH, A.S. (1999). Bracken Carcinogens in the
Human Diet. Mutat Res., 443(1-2):69-79.
42. SMITH, B.L. (1997). The Toxicity of Bracken Fern (Genus Pteridium) to
Animals and its Relevance to Man. In: Handbook of Plant and Fungal Toxicants.
Ed: D’MELLO, F.J.P. Boca Raton, F.L:CRC Press.
43. SOSLOW, R.A., ROUSE, R.V., HENDRICKSON, M.R., SILVA, E.G., LONGACRE,
T.A. (1996). Transitional Cell Neoplasm of the Ovary and Urinary Bladder: a
Comparative Immunohistochemical Analysis. Int. J. Gynecol. Pathol., 15(3):257-265.
44. SOSLOW, R.A., ROUSE, R.V., HENDRICKSON, M.R., SILVA, E.G., LONGACRE,
T.A. (1996). Transitional Cell Neoplasm of the Ovary and Urinary Bladder: a
Comparative Immunohistochemical Analysis. Int. J. Gynecol. Pathol., 15(3):257-265.
45. THOMAS, A.J. (1963). Bracken Poisoning of Animals. Biochem. J., 65:5.
46. TOKARNİA, C.H., DÖBEREINER, J. and PEIXOTO, P.V. (2000). Plantas Tóxicas do
Brasil. Editora Helianthus, Rio de Janeiro. 320p.
47. TSUJI, M., KOJIMA, K., KANAYAMA, H., KAWAGA, S. (1997). Prognostic Value
of Ki-67 Antigen and p53 Protei in Urinary Bladder Cancer: Immunohistochemical
Analysis of Radical Icystectomy Specimens. Br. J. Urol., 79(3):367-372.
48. TSUJI, M., KOJIMA, K., KANAYAMA, H., KAWAGA, S. (1997). Prognostic Value
of Ki-67 Antigen and p53 Protei in Urinary Bladder Cancer: Immunohistochemical
Analysis of Radical Icystectomy Specimens. Br. J. Urol., 79(3):367-372.
49. von BEUST, B.R., SUTER, M.M., SUMMERS, B.A.
(1988). Factor VIII-Related
Antigen in Canine Endothelial Neoplasms: an Immunohistochemical Study. Vet Pathol.,
25(4):251-255.
50. YALÇINER, Ş. (1970). Eğrelti otunun (Pteris aquilina) kanserojenik etkisinin sıçanlar
üzerinde araştırılması. Doktora tezi, Ankara Üniversitesi.
21
51. Pinto,
C. A., Januario, T., Geraldes, M., Lauren, D. R., Smith, B. L. and Robinson, R. C.
(2004). Bovine enzootic haematuria on Sao Miguel Island, Azores. In: Poisonous Plants and
RelatedToxins, T. Acamovic, C. S. Stewart and T. W. Pennycott, Eds, CAB International,
Oxon, UK, pp. 564^574.
52. deLeo, A. B., Jay, G., Appella, E. ve ark., Detection of a TransformationReleated Antigen in Chemically Induced Sarcomas and Other Transformed Cells
of the Mouse. Proc. Natl. Acad. Sci. USA.,76, 2420. In: İmmunomicroscopy: A
diagnostic Tool for the Surgical Pathologist. Tumors of the Breast. Taylor, C. R.,
Cote, R. J. (1994). WB Saunders Company, Pennsylvania, 219-221, (1979).
53. Mayr, B., Reifinger, M., Alton, K., Novel Canine Tumor Suppressor Gene p53
Mutations in Cases of Skin and Mammary Neoplasm. Vet. Res. Com., 23, 285291, (1999).
54. Poller, D.N., Roberts, E.C., Bell, J.A., Elston, J.W., Blamey, R.W., Ellis, I.O.,
p53 Protein Expression in Mammary Ductal Carcinoma In-Situ: Relationship to
Immunohistochemical Expression of Estrogen Receptor and c-erbB-2 Protein.
Human Pathol., 24, 463-468, (1993).
VII. EKLER
Bilimsel Araştırma Projeleri tarafından 13.07.2004 tarihinde kabul edilen proje
“15,624 YTL (15,624.000 TL) ile desteklenmiştir. Destek miktarı; tüketime yönelik
mal ve malzeme alımları (10,692 YTL) ile yolluk-yevmiyelerin (3457,50 YTL)
karşılanmasında kullanılmış; tüketime yönelik mal ve malzeme alımları kalemindeki
872 YTL, yolluk yevmiye kalemindeki 102,50 YTL ile Geçici Personel kalemindeki
500 YTL kullanılmamıştır.
22
Download