O. Senatosu B : 40 mıştır ve Ortak Pazarın geçiş dönemine girme münasebetiyle yapılan incelemeler sonunda, A. P. İktidarı süresince Türk ekonomisinde böyle bir sınava dayanacak hiçbir ciddî hazır­ lığın yapılmadığı bir kez daha sabit olmuştur. Değerli arkadaşlarım, sonuç şudur : Adalet Partisi İktidarı yanlış yoldadır. Plân anlayışı ve uygulayışı yanlış; dengeli kal­ kınma anlayışı yanlış; bütçe, vergi, kredi, fi­ yat, ücret politikası yanlıştır. îşte bütün bu yanlışlar yüzündendir M, sade vatandaş Türkiye'deki gelişmeden hakkı olan âdil payı alamamakta ve ortaya sosyal ve eko­ nomik ciddî bir bunalım çıkmaktadır. Hükümetin tuttuğu bu yol, plân esprisine olduğu kadar, Anayasanın sosyal Devlet ilkesi­ ne de aykırıdır. Buna rağmen Hükümet, vasıtalı vergilere mütemadiyen zam yapmak suretiyle, esasen ge­ çinme imkân ve takatini çoktan yitirmiş dar ve sabit gelirli vatandaşın belini daha da büke­ rek, onlardan yeni yeni vergi alma yolunu ter­ cih etmektedir. İnsanlık haysiyetine yakışan hayat ve refah devleti vaadinin uygulanması bu mudur? Hükümet, Türk toplumu içinde insanımızı böylesine farklı, dengesiz ve adaletsiz bir orta­ ma sürüklemekle ekonomik huzursuzluğu sos­ yal huzursuzlukla kamçılamakta ve çok tehli­ keli bir varlık düşmanlığına da yol açmaktadır. Değerli arkadaşlarım; Hükümetin bu yanlış tutumu yüzünden : Varlıklı, varlığının gönül rahatını duyama­ dığı ve yarından emin olamadığı için huzurunu yitirmiştir. Sade vatandaş, geçinemediği, insan gibi yaşıyamadığı, geleceğe umutla bağlanamadığı; sos­ yal ve moral çöküntünün tehdidi altına girdiği için huzursuzdur. Köylü, ilkel hayattan yakasını bir türlü kur­ taramadığı için huzursuzdur... Yani Türkiye huzursuzdur. Öyle ise sorabilir miyiz : Adalet Partisi İk­ tidarının Türk Milletine yaptığı (Huzur ve re­ fah devleti) va'di nerede kaldı? Çok değerli senatörler, yüksek huzurunuzda ibret verici birkaç gerçeği de söyledikten sonra, konuşmamı bağlıyacağım. — 712 6 . 2 . 1970 O :2 Yapılan bir eleştiriye göre, Türkiye'de 3 milyon insan pamuk tarlalarından günlük na­ fakasını güçlükle çıkarıyor. Fakat bu pamukları alıp satmakta birleşen 117 kişinin her biri yılda ortalama 3,5 milyon lira kazanmakta. Türkiye'de 4 milyon vatandaş, tütün tarlala­ rında döktüğü alın teri karşılığında zor geçini­ yor. Ama bu tütünleri paraya çevirmekte işbirli­ ği yapan 91 kişiden her biri senede ortalama ikibuçuk milyon kazanıyor. Böyle örnekler pek çok. Bu bir iç sömürü değil midir?... Hükümet, bunu temelinden çözecek tedbir­ leri ve bir kooperatif politikasını cesaretle ele alabiliyor mu? Sanayi ve ticaret alanlarındaki yanlış tutum­ dan ve yanlış kredi politikası yüzünden doğan sömürü ise canlı örnekleriyle meydanda, Hükümet bunların üzerine cesaretle gidebili­ yor mu? Şimdi bir de dış sömürüyü görelim : Arkadaşlarım; millî menfaatlerimizle ve ege­ menliğimizle çatışmıyan, memleketin kalkınma­ sına yararlı ve gerçek zaruret ölçüleriyle sınırlı olan ve kârı bir dış sömürü mahiyetini almıyan yabancı sermayenin aleyhinde bulunmak güçtür. Fakat lütfen eldeki bâzı rakamlara göre, şu duruma bakınız : Bir müessese Türkiye'ye 4,5 milyon yabancı sermaye getirmiş, üçbuçuk yılda dışarıya 20 milyon kâr aktarmış. Bir başka müessese 1,5 milyon getirmiş. Dört yılda 20 milyonluk kârı dışarıya kendi memleketine götürmüş... Görülüyor ki, yabancı sermaye memlekete getirdiğinin kat kat çoğunu dışarı götürmekte ve buna resmen izin verilmektedir. Bu bir dış sömürü değil de nedir? Şimdi neden madenlerimizin ve petrollerimi­ zin üzerine titrediğimizin içyüzü daha iyi anla­ şılıyor mu? Sayın Mesut Erez de bu konuda 29 Ocak 1970 günü Senatoda şu sözleriyle durumu kıs­ men açıkladı ve : «Yaptığımız tetkiklerde, ya­ bancı sermayenin yarattığı katma değerin % 30 ile % 40 mı transfer ettiği ve bakiyesinin yurt içinde kaldığı görülmektedir.» dedi.