HABER BÜLTENİ 22 Ocak 2008 Haber Özetleri Irak Kerkük İl Meclis üyesi Ali Mehdi Sadık başkanlığında bir Türkmen heyeti, temaslarda bulunmak üzere Ankara'ya geldi. İstanbul üzerinden Ankara'ya gelen heyeti, Esenboğa Havalimanında Dışişleri Bakanlığı yetkilileri karşıladı. Kerkük İl Meclisi üyesi Ali Mehdi Sadık, havalimanında yaptığı açıklamada, "Türkmenler, tüm dünyanın gözü önünde büyük sıkıntı yaşıyor. Bu sıkıntılarımızı başta Türkiye olmak üzere, BM, ABD ve tüm dünyaya duyurmak için Türkiye'ye geldik. Umarım, sesimizi duyurabiliriz", dedi. Türkmen heyetinin, bugün Dışişleri Bakanlığında temaslarda bulunması bekleniyor. (AA) 140. Maddeyi Uygulama Yüksek Komisyonu üyesi Nermin Osman yaptığı açıklamada, 140. madde dosyasını incelemek için Irak’taki Birleşmiş Milletler Bürosu tarafından özel bir temsilcinin tayin edildiğini söyledi. Osman, bugün komisyonunun toplanacağını ve toplantıda 140. maddenin uygulanmasını engelleyen konuların konuşulacağını ifade etti. (www.akhbaar.org) BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun'un Irak Özel Temsilcisi Staffan de Mistura, Irak'ta son dönemde güvenlik koşullarında iyileşme bulunduğunu, ancak ülkede uzun dönemli istikrar sağlanabilmesi için siyasi uzlaşmaya gerek olduğunu söyledi. Mistura, dün BM Güvenlik Konseyi'nde düzenlenen Irak konulu toplantıda yaptığı konuşmada, ülkede hem güvenlik hem de siyasi alanda bazı iyileşmeler görüldüğünü, özellikle Irak'ta meydana gelen şiddet olaylarında azalma yaşandığına dikkati çekti. Mistura, yaşanan bu gelişmede Amerikalı asker sayısındaki artışın, Şii lideri Muktada El-Sadr tarafından ilan edilen ateşkesin ve Irak komşularıyla daha çok işbirliği yapılmasının rol oynadığını söyledi. Mistura daha sonra gazetecilere yaptığı açıklamada ise BM'nin Irak'ta artan görev ve sorumlulukları çerçevesinde Bağdat'taki merkez ofisini genişletmek istediğini anlattı. Egemenlik konusunda Iraklıların son derece hassas olduklarını ve bu noktada tümünün kendisini ''Iraklı'' gördüğünü anlatan Mistura, Irak'ta insanlar arasında farklılıklardan çok benzerlikler ve ortaklıklar üzerinde durulması gerektiğini vurguladı. Kerkük referandumun ertelenmesinden de söz eden Mistura, referandumun geçen Aralık ayında yapılması halinde son derece büyük gerginliklerin doğacağına inandıklarını, Irak'ı böylesine bir gerilimden kurtarmak gerektiğini, bu yüzden ertelediklerini anlattı. Mistura BM'nin yalnızca Kerkük sorununda değil, Irak'ın tüm ''tartışmalı bölgelerinin'' statüsünün belirlenmesinde de rol oynayacağını, bu noktada siyasi tartışmaların yaşanacağını, bunun normal olduğunu söyledi. ABD'nin BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Zalmay Halilzad da güvenlik alanında yaşanan 1 iyileşmeye dikkat çekerek ABD'nin geçen yıl Irak'a gönderdiği 30 bin dolayında ek Amerikalı askerin ülkedeki güvenliğe katkıda bulunduğunu söyledi. Halilzad gazetecilere yaptığı açıklamada Suriye ve İran'ın fazla işbirliği yapmadığını belirterek ''Irak'a hala yabancı teröristler ve intihar bombacıları Suriye üzerinden giriyor, Suriye’nin bunu önlenmesi gerek'', diye konuştu. Halilzad, İran devrim muhafızlarının da Şii militanlara ''eğitim ve mali destek verdiğini'' ifade etti. Kerkük referandumu konusunda BM Irak temsilcisi Mistura'nın önemli ve son derece olumlu oynadığını anlatan Halilzad ''Sorun devam ediyor, ama en azından Aralık ayındaki zaman baskısını biraz hafiflettik'', dedi. Irak'ın BM Daimi Temsilcisi Büyükelçi Hamid El-Bayati de gazetecilere yaptığı açıklamada, Irak hükümetinin 2008 yılında ulusal uzlaşmayı sağlamak için yoğun çaba sarf ettiğini, ülkede eskiye göre her alanda iyileşme görüldüğünü söyledi. Bu arada, Rusya'nın BM Daimi Temsilcisi Vitali Çurkin, Irak'ta azalan şiddetin iyi bir gelişme olduğunu, ancak bu eğilimin devam edip etmeyeceğinin şüpheli bulunduğunu ifade etti. (AA) Arap Birliği Genel Sekreteri Amr Musa, Ahmet Bin Hili başkanlığında Arap Birliği’nden bir heyetin önümüzdeki hafta Bağdat’ı ziyaret edeceğini açıkladı. Musa yaptığı açıklamada, “önümüzdeki Mart ayında Suriye’nin başkenti Şam’da yapılacak olan Arap Zirvesi toplantısında Irak konusu önemli bir kapsamda değerlendirilecektir”, diye konuştu. (www.alsabaah.com) Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin Bağdat’ta, Avrupa Birliği’nin Irak Temsilciliği ve Türkiye Büyükelçiliği ile görüştüğü açıklandı. Talabani yaptığı açıklamada, Irak’ın komşuları, özellikle Türkiye ile olan ilişkileri her zaman iyi seviyede olacaktır”, diye konuştu. Talabani konuşmasının devamında, “yeni yılda yeni bir Irak Devleti ortaya çıkacaktır”, ifadesinde bulundu. (www.alsabaah.com) Irak Parlamentosu ve Birleşik Irak İttifakı Listesi üyesi Haydar El-Ubadi, Irak bayrağını değiştirilmesi konusunda bugün Irak Parlamentosunda oylama yapılacağını, ancak parlamentodaki başka bir tartışma konusu olan 2008 yılının bütçesi üzerinde anlaşmazlıkların devam ettiğini söyledi. (www.albadeeliraq.com) Irak'a 2006-2007 yıllarında giren 606 yabancı direnişçinin kişisel bilgilerini içeren belgeler, Amerikan kuvvetleri tarafından geçen sonbaharda, ülkenin kuzeyindeki Sincar kentinde ele geçirildi. Washington Post gazetesinin haberine göre, belgelere dayanarak istatistik çıkaran Amerikalı ordu yetkilileri, Irak'ta bombalı intihar saldırısı düzenleyen her 10 eylemciden 9'unun yabancı olduğunu düşünüyor. Irak'a, Ağustos ayında sona eren bir yıllık dönemde giren her 10 yabancıdan 9'u ülkeye Suriye sınırından sızıyor ve belgelerin, en büyük geçiş noktalarından biri olan Sincar'da bulunmuş olması, bilgilerin güvenilirliğini artırıyor. Rakamlar, Suriye'den gelen direnişçi sayısının tahmin edilenden fazla olduğunu ve Suudi Arabistan ile Ürdün sınırındaki Anbar'dan geçişlerin direnişçiler için daha zor hale geldiğini gösteriyor. Irak'taki Amerikan kuvvetlerinin komutanı David Petraeus'un sözcüsü, direnişe destek vermek için Irak'a giden yabancıların milliyetlerine bakıldığında Kuzey Afrikalı sayısının, önceki istatistiklere göre arttığının gözlendiğini söyledi. Son istatistiklere göre Irak'a gelen direnişçilerin yüzde 40'ını Kuzey Afrikalılar oluşturuyor. Sincar'da ele geçirilen belgeler, 606 direnişçinin kimlik belgelerini, 2 Irak'a giriş tarihlerini ve bazılarının fotoğraflarını kapsıyor. Listede yer alan direnişçilerin büyük bölümünün, ülkelerinde su tesisatçısı, işçi, polis, avukat, asker, silah tüccarı ve öğretmen gibi meslek sahipleri ile birkaç işsiz ve öğrenci oldukları dikkat çekiyor. Aralarında bir de masör bulunuyor. Irak'a sızan direnişçilerden en gencinin 16, en yaşlısının ise 54 yaşında olduğu, direnişçilerin büyük bölümünün intihar eylemi düzenleme isteğinde bulunduğu göze çarpıyor. Mücahitler Şurası Konseyi imzası taşıyan belgelerde bazı eylemcilerin, Irak'a hangi güzergâhı kullanarak geldiklerine dair bilgiler ve El Kaide yetkilileriyle yaptıkları mülakatlara ilişkin zabıtlar da yer alıyor. Ülkesinde ekonomi okuyan Muhammed Ayn El Nas adlı 26 yaşındaki Faslı öğrencinin Irak'a, Türkiye ve Şam üzerinden girdiği, El Kaide yöneticisinin, "Irak'ta ne iş yapmak istiyorsun?" sorusuna, "şehit olmak istiyorum" diyerek cevap verdiği örnek olarak gösteriliyor. Amerikan ordusunun verdiği bilgilere göre Irak'ı 2006 ile 2007'nin ilk 6 ayında kana bulayan, mezhep ayrılıklarından doğan şiddet olayları, Sünnilerin Şiileri hedef alarak düzenlediği intihar saldırılarıyla başladı. El Kaide'nin Irak kanadı geçen yıl sivilleri hedef alan 4500 saldırı düzenledi. Bu saldırılarda 3870 kişi öldü, 18 bin kişi yaralandı. (AA) Kerkük Emniyet Müdürlüğünden yapılan açıklamada, bu sabah El-Adale Polis Merkezi Müdürüne bir suikast düzenlendiği; ancak polis müdürünün yara almadan kurtulduğu bildirildi. (www.aswataliraq.info) Irak'ın kuzeyindeki Beyci kentinde yapılan bir cenaze töreninde düzenlenen intihar saldırısında en az 15 kişinin öldüğü bildirildi. Bir güvenlik yetkilisi, intihar eylemcisinin, cenazede yas tutanların toplandığı çadırın içine girerek üzerindeki bombaları patlattığını söyledi. Yetkili, saldırıda 10 kişinin de yaralandığını belirtti. Öte yandan Irak’ın Musul kentinde bir banliyöde bomba yüklü bir aracın infilak etmesi sonucu 2 kişinin öldüğü bildirildi. Polis, bomba yüklü aracın bir polis devriyesini hedef aldığını, patlamada 2 sivilin öldüğünü, 9'unun yaralandığını belirtti. Patlamada polislerden ölen ya da yaralanan olup olmadığı açıklanmadı. (AA)(AFP)(REUTERS) Ortadoğu Türkiye, İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik ambargo ve abluka uygulamalarına derhal son verilmesi çağrısı yaptı. Dışişleri Bakanlığı tarafından bugün yapılan açıklamada, ''İsrail'in Gazze Şeridi'ne uyguladığı ambargo, bu çerçevede, Gazze Şeridi ile İsrail arasındaki sınır kapılarının kapatılması ve son olarak akaryakıt sevkıyatının durdurulması büyük bir kaygıyla karşılanmıştır'', denildi. Bu uygulamalar sonucunda Gazze Şeridi'nde çok zor şartlar altında yaşamak zorunda kalan sivil halkın yaşam koşullarının daha da kötüleştiğinin, su, elektrik dağıtımı ve sağlık hizmetlerinde ciddi aksamalar meydana geldiğinin kaydedildiği açıklamada, ''Türkiye, Gazze Şeridi'ndeki halkın hayatını daha da zorlaştıran ambargo ve abluka uygulamalarının sadece aşırı unsurların amaçlarına hizmet ettiğine inanmakta ve söz konusu uygulamalara derhal son verilmesi çağrısında bulunmaktadır'', ifadesinde bulunuldu. Açıklamada, ''Gazze'den İsrail'e yönelik roket saldırılarının ve İsrail'in Gazze'ye yönelik askeri operasyonlarının durdurulmasının beklendiği'' de kaydedildi. (AA) 3 İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak, Gazze'nin tek elektrik santralinin yakıt yokluğu nedeniyle kapanmasının üzerinden tam bir gün sonra, elektrik santraline yetecek kadar akaryakıt ile ilaç ve tıbbi malzemelerin Gazze'ye sevkiyatına onay verdi. Ordu radyosu, Barak'ın, uluslararası kamuoyundan gelen yoğun baskılar karşısında, yarından itibaren Gazze'deki elektrik santralinin çalışmasına yetecek kadar akaryakıtın sağlanmasına karar verdiğini açıkladı. Haberde, Savunma Bakanlığının ayrıca, Gazze'ye ilaç ve tıbbi malzeme teminine de izin verdiği belirtildi. Ancak araçlara benzin için henüz onay çıkmadı. mİsrail Altyapı Bakanı Binyamin Ben Eliezer ise İsrail'in Gazze'ye elektrik vermeyi sürdürdüğünü belirtti. Ben Eliezer, İsrail'in elektriği kestiği yolundaki iddiaları yalanlayarak, "Biz, her gün, kendilerine elektrik sağlayan santrale roketler atan tüketicisine elektrik sağlamayı sürdüren tek ülkeyiz", dedi. Bu arada İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Gazze Şeridi'nden yönelen kassam roketlerine karşı, "Gazze'de insani bir krize meydan vermeyeceklerini" söyledi. Olmert, Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ile telefon görüşmesinde ve İsrail'e resmi ziyarette bulunan Hollanda Dışişleri Bakanı Maxime Verhagen ile görüşmesi sırasında yaptığı açıklamalarda, "Bölgede bir insani krize meydan vermeyeceğiz. Bir krizi önlemek için (Gazzelilere) gereken her şeyi sağlayacağız. Ancak hayatı da rahatlatacak şeyleri vermeyeceğiz", dedi. Mısır Cumhurbaşkanı Mübarek de Olmert'e, Gazze'de kötüleşen durumla ilgili endişelerini dile getirdi. (AA) AB Komisyonunun Dış İlişkilerden Sorumlu üyesi Benita Ferrero-Waldner, İsrail'in ''ablukayla ve askeri eylemlerle roket saldırılarını engelleyemeyeceğini'' belirterek, ''Sadece Annapolis'te öngörüldüğü üzere güvenilir siyasi anlaşma Filistinlileri şiddetten döndürebilir'', dedi. FerreroWaldner, yaptığı yazılı açıklamada, roket saldırıları nedeniyle İsrail'in bütün geçiş noktalarını kapatmasının ve akaryakıt sevkıyatını durdurmasının Gazze'de zaten çok ağır şartlar altında yaşayan insanların durumunu daha da kötüleştireceği uyarısında bulundu. İsrail'in yakıt sevkıyatını durdurmasının ardından Gazze'deki tek enerji santralinin tamamen devre dışı kaldığına ve temiz su arzının felce uğradığına dikkati çeken Ferrero-Waldner, geçen hafta sonunda bazı hastanelere bile elektrik verilemediğini, gıda ve ilaç sıkıntısı çekilmeye başlandığını hatırlattı. Ferrero-Waldner, ''Gazze halkının toptan cezalandırılmasına karşı olduğunu'' belirterek, İsrail makamlarına yakıt sevkıyatının ve geçişlerin yeniden başlatılması çağrısında bulundu. (AA) Birleşmiş Milletler Filistinlilere Yardım Ajansı (UNRWA) Sözcüsü Christopher Gunness, İsrail'in çarşamba gününe kadar sınır geçişlerini kolaylaştırmaması halinde, Gazze Şeridi'nde gıda yardımlarını durdurmak zorunda kalacakları uyarısında bulundu. UNRWA, 1,5 milyon dolayında kişinin yaşadığı Gazze Şeridi'nde 860 bin Filistinliye gıda yardımında bulunuyor. Gunness, mevcut durumun bu şekilde devam etmesi halinde, araç ve jeneratörlere yakıtın yanı sıra plastik torba yapımında kullanılan naylonun bulunamaması nedeniyle Çarşamba ya da Perşembe gününden itibaren gıda dağıtım programını durdurmak zorunda kalacaklarını bildirdi. (AA) Gazze Şeridi'ndeki fiili Hamas hükümetinin Başbakanı İsmail Haniye, Mısır'dan, Gazze Şeridi ile arasındaki Refah sınırını açmasını istedi. Haniye, Mısır'dan "Açıklama değil, eyleme geçmesini" istediklerini belirterek, konuyu 4 müzakere etmek üzere bir Hamas delegasyonu gönderebileceğini de kaydetti. Filistin Yasama Meclisi üyelerinden Mustafa Barguti ise Filistin Yönetimi Devlet Başkanı Mahmud Abbas'tan İsrail'le barış görüşmelerini durdurmasını istedi. Barguti, Ramallah'ta gazetecilere yaptığı açıklamada, Filistin Yönetimi'nden İsrail'le görüşmelerini durdurması ve yeniden görüşme masasına dönmek için Gazze Şeridi'ne uygulanan kuşatmayı kaldırması koşulunu öne sürmesini talep etti. (AA) Lübnan'ın Devlet eski Başkanı Emin Cemayel, muhalefeti "rejimi değiştirmek istemekle" suçladı. Cemayel, düzenlediği basın toplantısında, "Muhalefet Lübnan'da rejimi değiştirmek istiyor. Muhalefet, (1989'da imzalanan ve iç savaşa son veren) Taif anlaşmasını ve anayasayı bozabilir ve ülkeyi bilinmezliğe sürükleyebilir", dedi. "Muhalefet Arap Birliği'nin teklif ettiği adil ve eşit çözümleri görüşmek istemiyor gibi gözüküyor" diyen Cemayel, "muhalefetin çözümün önünde barikat kurduğunu" da ifade etti. (AA)(AFP) Almanya Dışişleri Bakanı Frank-Walter Steinmeier, BM'nin 5 daimi üyesi ve Almanya'nın, İran'ın nükleer programıyla ilgili toplantılarının, "İran'a, ortak kaygıların sürdüğünü göstereceğini" söyledi. Steinmeier, Berlin'de yapılacak toplantı öncesinde ARD televizyonuna yaptığı açıklamada, toplantının, İran'ın nükleer programıyla ilgili kaygıların sürdüğünü göstereceğini kaydetti. Toplantıdan "yeni yaptırımlar uygulanması yönünde karar çıkıp çıkmayacağından emin olmadığını" belirten Steinmeier, ancak "İran'a, kaygılarının bertaraf edilmediğini bir kez daha gösterecek bir sonuca ulaşacaklarından emin olduğunu" dile getirdi. (AA)(AP) Lübnan hava savunma sisteminin, ülkenin güneyinde hava sahasına giren İsrail uçaklarına ateş açtığı bildirildi. Polis kaynakları, dün güneyde yerel saatle 09.00 ile 11.00 arasında uçan 4 İsrail uçağına savunma sisteminden ateş açıldığını belirtti. Aynı kaynaklar, hiçbir uçağın isabet almadığını da kaydetti. İsrail'in Lübnan'ın güneyindeki uçuşları, BM Güvenlik Konseyi'nin 2006 yazında, İsrail ile Hizbullah arasındaki savaşa son veren 1701 sayılı kararına göre ihlal sayılıyor. BM, birçok kez İsrail'i bu ihlallere son vermesi konusunda uyardı. (AA)(AFP) İran, Buşehr'de yapımı süren nükleer santral için Rusya'nın verdiği yakıtın beşinci bölümünü de teslim aldı. İran Atom Enerjisi Üretim ve Geliştirme şirketinden bir yetkili, Rusya'nın dün 11 tonluk yeni yakıt yükünü teslim ettiğini bildirdi. İran, bundan önce de 4 kez nükleer yakıt almıştı. Rusya, şimdiye kadar 82 tonluk yakıtın 55 tonunu teslim etti. Geri kalan miktar da üç aşamada, daha önce belirlenen çerçevede teslim edilecek.(AA) Kafkasya ve Orta Asya 5 Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili, yeni hükümeti kurma görevini Başbakan Lado Gurgenidze'ye verdiğini açıkladı. Saakaşvili, Kutaise'deki Kilisede düzenlenen ikinci yemin töreninden sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, yeni hükümeti kurma görevini Başbakan Gurgenidze'ye verdiğini belirterek, bu sürecin 10 gün içinde tamamlanacağını kaydetti. Gurgenidze, Anayasaya göre 10 gün içinde kuracağı yeni kabine listesini Cumhurbaşkanına sunacak. Cumhurbaşkanı da, yeni kabine listesini inceledikten sonra 3 gün içinde güven oylaması yapılmak üzere Parlamentoya gönderecek. Gürcistan Anayasasına göre, yeni Cumhurbaşkanının görevine başlamasından sonra hükümet istifa etmiş sayılıyor ve bununla birlikte yeni kabinenin kurulması için süreç başlamış oluyor. (AA) Gürcistan Cumhurbaşkanı Mihail Saakaşvili, yeni dönem görevi için dün düzenlenen yemin törenine katılmak üzere ülkesine giden Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile ikili ilişkilerin geleceğini görüştü. Saakaşvili, görüşme sırasında yaptığı açıklamada, ilişkilerinde son dönemde ciddi kopukluk olduğunu, artık ilişkileri normalleştirmek istediklerini ve bunun için kararlı adımlar atmaya hazır olduklarını bildirdi. Rusya ile Gürcistan arasındaki ilişkilerde istikrarın önemine değinen Saakaşvili, kendilerinden sonraki nesillere iyi bir gelecek bırakmak için çaba göstermeleri gerektiğini ifade etti. Lavrov da Gürcü halkının bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Rusya'nın dostu olmaya devam edeceğini, iki ülke halklarının ortak bir tarih ve kültüre sahip olduğunu söyledi. Gürcistan ile sorunlar yaşadıklarını, ancak bugün itibariyle ilişkilerin normalleşmesi adına her iki tarafın da kararlı adım atmaya hazır olduğunu kaydeden Lavrov, bu aşamaya gelmiş olmalarının da gelecek için ümit verici olduğunu söyledi. Gürcistan Patriği 2. İlia ile de görüşen Lavrov, Gürcistan'dan bağımsızlığını ilan eden Abhazya ve Güney Osetya ile yaşanan sorunların barışçıl çözümü sürecinde üstlendikleri sorumlulukları yerine getirme gayreti içinde olduklarını kaydetti. Sorunların çözüm bulabilmesi için Tiflis yönetimiyle görüşmelerinin sürdüğünü kaydeden Lavrov, Güney Osetya ve Abhazya halklarının her türlü hak ve özgürlüklerinin güvence altında olduğunu bilmesinin önemli olduğunu vurguladı. Lavrov, bölgede doğabilecek karışıklık ve silahlı çatışmaların Rusya içinde çok tehlikeli sonuçlar doğuracağını, dolayısıyla bölge istikrarın korunması ve tahriklerin engellenmesi için çalıştıklarını belirtti. Patrik 2. İlia ise Gürcistan'ın ayrılıkçı bölgelerle yaşadığı sorunların çözümünde Rusya'nın etkin rol oynayabileceğini belirterek, ''ayrılıkçı hareketlerin bulaşıcı hastalık gibi olduğunu, bu nedenle acil çözümler üretilmesi gerektiğini'' ifade etti. Lavrov'un Gürcistan'daki temasları çerçevesinde muhalefet partilerinin liderleriyle de görüştüğü bildirildi. (AA) Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, ABD'nin füze kalkanına ev sahipliği yapmaya hazır olan Polonya'ya bu konuda baskı yapılmayacağı güvencesi verdi. Lavrov, temaslarda bulunmak için Moskova'ya giden Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski ile görüşmesinin ardından düzenlenen basın toplantısında, ABD'nin Polonya'da kurmak istediği füze kalkanıyla ilgili bir soruya, ''Kimseye bu konuda baskı uygulamayacağız. İstediğimiz sadece kaygılarımızın anlaşılması'' karşılığını verdi. Polonyalı meslektaşının görüşmede, füze kalkanı konusundaki kararın Polonya'nın güvenlik çıkarına 6 göre alınacağını söylediğini belirten Lavrov, ''Ben Polonya'nın pan-Avrupa'nın güvenlik konularını göz önünde bulundurmasını umduğumu ilettim'', dedi. (AA) Avrupa Birliği Yunanistan'daki Türk azınlığı yakından ilgilendiren vakıflar yasa tasarısı Yunan meclisinde. Tasarıda atanmış yöneticilere verilen yetkilerin korunması, Türk azınlığın tepkisine yol açıyor. Yasa tasarısı meclis alt komisyonunda kabul edildi. Tasarı, önümüzdeki günlerde de meclis genel kurulunda oylamaya sunulacak ve resmi gazetede yayınlandıktan sonra yürürlüğe girecek. Ancak, yasa tasarısının hazırlanmasında Türk azınlığa danışılmaması tepkileri de beraberinde getirdi. Gümülcine seçilmiş Müftüsü İbrahim Şerif, kendilerine danışılmadan hazırlanan yasaya tepki gösterdi. Şerif, "Eğer Batı Trakya'da müftülük sorunu halledilmezse yönetimin tayin ettiği bu kişilere yetkiler geniş bir şekilde verilirse vakıfların bugünkü var olan halinden fazla bir değişiklik olmayacak. Bu bakımdan bunlar bizi rahatsız etmekte", dedi. İskeçe milletvekili Çetin Mandacı da, vakıfları bölmeye yönelik bu yetkiler kaldırılmazsa yasayı kabul etmeyeceklerini söyledi. Yunanistan'da 1967 yılında Vakıflar idaresi ve Müftülüklere el koyan Cunta yönetimi, azınlığın kendi idarecilerini seçmesini yasaklamıştı. Daha sonra da Yunanistan, seçmiş olduğu müftüleri ve Vakıf yöneticilerini atayarak Lozan Anlaşması’nı ihlal etmişti. (TRT) Avrupa Parlamentosu'nun (AP) Genişleme Raportörü Alman Hristiyan Demokrat Elmar Brok, AB'nin doğu komşularında üyelik beklentisinin arttığını ileri sürerek, "güçlendirilmiş ortaklık statüsü" formülünün içinin doldurulmasını istedi. Brok, AP genişleme raporu taslağında, "komşu ülkelerle ilişkileri şekillendirmede AB'nin çekim merkezi olacağı, karşılıklı geçişken eş merkezli halkalara dayanan, daimi ve geçici statü verilmesini içeren yeni bir kavram geliştirmeliyiz", çağrısında bulundu. Taslak belgede Türkiye'ye değinmeyen Brok, AB'nin Batı Balkanlara güçlü üyelik taahhüdünde bulunması gereğine vurgu yaparak, bu kapsamda Hırvatistan'la hızlandırılmış katılım müzakerelerinin olumlu sinyal olarak algılanacağını belirtti. AB'nin genişleme politikasının üyelik beklentisi içine giren ülkelerde demokratik, ekonomik ve sosyal reformlar için güçlü bir araç olduğu kaydedilen taslakta, "Fakat çevremizdeki beklentiler artıyor. Bazı komşularımız (ve bazı AB üyeleri) Doğu'daki bazı komşularımıza üyelik olanağını sunmamız gerektiğini iddia ediyorlar. Buna göre AB üyelik perspektifi eksikliği, sınırlarımızda barış, istikrar ve refahı teşvik politikamızı başarısızlığa sürüklüyor. Şu soruyu sormak gerekiyor: Diğer ülkelerin kendi çıkarlarına olan reformları yerine getirmelerinde tek araç üyelik mi?", ifadesine yer verildi. (AA) Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, Londra'da İngiltere Genelkurmay Başkanı Sir Jock Stirrup ile görüştü. Sir Jock'un resmi davetlisi olarak üç günlük bir ziyaret için Londra'ya giden Orgeneral Büyükanıt, dün sabah geniş güvenlik önlemleri arasında Savunma Bakanlığı binasına gitti. Yaklaşık üç saat süren görüşme sırasında bir ara dışarı çıkan Orgeneral Büyükanıt, bu sırada kendisine yöneltilen soruları yanıtsız bıraktı. Orgeneral Büyükanıt, öğlen saatlerinde Savunma Bakanlığı binasından ayrılışı sırasında 7 da sadece ''Görüşmelerimiz sürüyor. Henüz açıklama yapacak bir şey yok'', demekle yetindi. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt'ın bugün de Savunma Bakanı Des Browne ve Dışişleri Bakanı David Miliband ile görüşmesi bekleniyor. (AA) Diğer Haberler Sudan Cumhurbaşkanı Ömer Hasan Ahmet El Beşir, "şu anda Darfur'da gerçek cinayet işleyenlerin, Avrupa'dan ve başkalarından yardım alan kişiler olduğunu" öne sürdü. Resmi ziyaret çerçevesinde Ankara'da temaslarda bulunan El Beşir, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Çankaya Köşkünde baş başa ve heyetler arası görüşmelerde bulundu. Görüşmelerin ardından düzenlenen ortak basın toplantısında El Beşir, "Şu anda Darfur'da gerçek cinayet işleyen kişiler, Avrupa'dan ve başkalarından yardım alan kişilerdir", diye konuştu. El Beşir, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Darfur'u ziyaretinden sonra Türkiye'nin Darfur halkına yapmış olduğu büyük yardımları büyük takdirle karşıladıklarını söyledi. Darfur'un yüzde 90'ında güvenliğin sağlandığını ve Darfur'un çok güvenli bir bölge haline geldiğini belirten El Beşir, şimdi bölgede yüzde yüz güvenliği sağlamak için ellerinden gelen bütün çabayı harcadıklarını söyledi. Ülkenin güneyinde de güvenliğin tesis edildiğini ifade eden El Beşir, "ulusal merkezler ve halk hareketi arasında güzel bir diyalog oluştuğunu, bunun da barışa büyük katkısının olacağını" kaydetti. Açıklamasında, Türkiye ile Sudan arasındaki ilişkilere de değinen El Beşir, iki ülkenin tarihe dayanan çok köklü ilişkilere sahip olduklarını ve iki halk arasında büyük dostluğun bulunduğunu söyledi. El Beşir, iki ülke ilişkilerinin siyasi ve ekonomik alanlarda son dönemde büyük gelişme kaydettiğini de belirterek, Türk şirketlerinin ve özel sektörünün Sudan'da övgüye değer çalışmalar yaptığını ve bu çalışmaların ileride Sudan'ın kalkınmasına çok büyük yararlar sağlayacağına inandığını kaydetti. Beşir, Cumhurbaşkanı Gül’ü Sudan’a davet etti. (AA) Kosova liderleri, uluslararası karar merkezleriyle danışma niteliğinde yapılacak son görüşmelerin ardından bağımsızlık ilanını değerlendiriyor. Kosova Başkanı Fatmir Seydiu ve Başbakanı Haşim Taçi, Meclis Başkanı Yakup Krasniçi ile yaptıkları görüşmenin ardından, bağımsızlık ilanıyla ilgili karar için kesin bir tarihin yakında belirleneceğini bildirdiler. Başbakan Taçi, AB Ortak Dış Politika ve Savunma Yüksek Temsilcisi Javier Solana ve AB Komisyonunun Genişlemeden Sorumlu üyesi Olli Rehn ile hafta sonunda Brüksel'de yapacağı görüşmenin ardından, bağımsızlık ilanının tarih ve biçiminin kesinlik kazanacağını ve bunu Washington ve Brüksel ile işbirliği içinde yapacaklarını söyledi. Bu arada, Kosova basını, İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband'ın Kosova'nın bağımsızlığını, Sırbistan'da 3 Şubatta yapılacak ikinci tur devlet başkanlığı seçiminin ertesi günü ilan etmesini önerdiğini iddia etti. (AA) ABD'de Demokrat Partiden başkan adaylığı için yarışan Barack Obama, kasım ayında yapılacak seçimde ABD başkanlığını kazanması halinde, 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarını tanıma sözü verdi. Obama, daha önceki açıklamalarıyla da Ermeni tezlerini desteklemişti. Demokrat Partinin siyahi başkan adayının açıklaması, Ermeni diasporasını örgütleyen Amerika Ermeni 8 Ulusal Komitesi (ANCA) tarafından da memnuniyetle karşılandı. ANCA da bir açıklama yayınlayarak, ''Ermeni asıllı Amerikalı seçmenler, Obama'nın bu açıklamasını memnuniyetle karşılıyor'', dedi. Barack Obama, ''Ermenistan ile ilişkilerin önemi'' başlığıyla yayınladığı açıklamada, ABD'de yaşayan 1.5 milyon Ermeni asıllı Amerikalının kaygılarına ilişkin sergilediği politikalardan gurur duyduğunu ifade etti ve ABD ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin geliştirilmesine kuvvetle destek verdiğini kaydetti. Obama, ''Başkan olursam, terörizme ve aşırılara karşı savaşımızda güvenilir bir ortak olan Ermenistan'a yardımımız devam edecek. Ermenistan'ın güvenliğini artırmak için Türk ve Azeri blokajına son verilmesi arayışında olacağım ve Amerika'nın kuruluşundan beri desteklediği demokrasi ve kendi kaderini belirleme hakkı temelinde, Yukarı Karabağ'da bütün taraflar için kabul edilebilir, kalıcı bir çözüm için çalışacağım'' ifadelerini kullandı. Obama, kendi yönetiminde, Ermenistan'ın büyümesine destek için ABD ile Ermenistan arasında ticari, siyasi, askeri ve kültürel ilişkilerin güçlendirileceği sözü de verdi. (AA) Dünya Basını İngiltere'de Avam Kamarası'nın gündeminde dün Northern Rock'ı kurtarma planının yanı sıra AB reform antlaşmasının ülkede referanduma sunulup sunulmayacağına ilişkin tartışma da yer almıştı. Independent gazetesi yazarlarından Steve Richards buradan yola çıkarak kamuoyu ilgisini yitirse de Avrupa'nın hala İngiliz siyasetini şekillendirme gücüne sahip olduğunu yazıyor. Richards buna örnek olarak ise Avrupa reformu tartışmasına katılan ana muhalefetteki Muhafazakâr Parti'ye mensup parlamenterlerin sayısının Northern Rock ile ilgili oturuma katılanlardan çok daha fazla olmasını örnek gösteriyor. Bu arada gazetelerin tümünde İşçi Partisi ve Başbakan Gordon Brown üzerinde, AB reform antlaşması hakkında bir referandum düzenlenmesine yönelik baskının gitgide arttığı yorumları yer alıyor. Guardian gazetesi bu sabah, dün Türkiye'ye sürpriz bir ziyaret gerçekleştiren Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir'e ilişkin bir habere yer veriyor. Darfur'da savaş suçları işlemekle suçlanan Cancavid grubunun liderlerinden birini, Musa Hilal'i hükümet danışmanlığına atayan Cumhurbaşkanı El Beşir'in Türkiye'de kendini savunduğunu yazan gazete özetle şöyle diyor: "El Beşir, Türkiye'de yaptığı açıklamada 'Musa Hilal, Darfur'da son derece etkili bir isim. Kendisi Darfur'da istikrar ve güvenliğe katkıda bulunmuştur. Hakkındaki iddialar ise gerçekdışıdır. Kendisine kesinlikle güveniyoruz', dedi." "Ancak Guardian'a 2004'te verdiği bir mülakatta Musa Hilal, Darfur'da başlayan isyan hareketine karşı savaşmak için bir milis kuvveti yetiştirdiğini söylemişti. İnsan hakları grupları da Hilal'in savaşçı yetiştiren kampları yönettiğini ve Kuzey Darfur'daki köylere yönelik pek çok saldırıda yer aldığını söylüyor. " Financial Times gazetesi bugün insanlığın geleceğini ilgilendiren bir rapora yer veriyor. Buna göre bu yüzyıl boyunca toprak ve su sıkıntısı nedeniyle gıda fiyatları artmaya devam edebilecek. Gazetenin aktardığı rapora göre verimlilikte genetik ilerleme veya gübrelerden kaynaklanan artışın artık sonuna 9 gelindi ve artan talep karşısında arz, hiçbir zaman yeterli düzeyde yükselemeyecek. Alman basını, baş yorum köşelerini finans piyasalarındaki sonu kestirilemeyen sarsıntıya ayırdı. ABD’den kaynaklanabilecek resesyon korkusunun etkisiyle Asya ve Avustralya borsaları Salı gününe de yüzde 4,5 ila 10 arasında değer kaybıyla başladı. Die Welt gazetesinin yorumu şöyle: “Dünya ekonomisi yıllarca devri daimi andıran bir mekanizmayla dündü. Amerika yüksek borç altına girip Asya’dan yüklü ithalat yaptı. Çin ürünlerini ucuza sattığı için enflasyon düşük kaldı, Merkez Bankaları da ılımlı para politikası uygulayabildi. Yüksek petrol fiyatı bile dünya ekonomisini etkileyemiyordu. Bu mekanizma ABD’nin borçlarını ödeyecek durumda olduğuna kreditörleri inandığı sürece ayakta kaldı. Ama ABD’ndeki ipotek krizi bu kanaati bir anda sarstı.” Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesi, Alman borsasının uluslararası finans piyasalarındaki gelişmelerden soyutlanabileceğini sananların yanıldığını vurguladığı yorumunu şöyle sürdürüyor: “Bankalar değer kaybının aşırı olduğu ve şirketlerin gerçek değerini yansıtmadığı gerekçesiyle tahvil ve diğer düşük rantlı senetlerin hisse senetlerine alternatif olamayacağını savunuyor. Tecrübeler, borsalardaki ani düşüşlerin ardından borsa endekslerinin toparlandığını gösteriyor. Önümüzdeki günlerde bu gelişme tekerrür edebilir. Ama asıl önemlisi, toparlanmanın kalıcı olup olmayacağı. Şirketler son derece parlak bilançolar açıklasa da makro ekonomik beklentiler hayal kırıcı. Hisse senedi piyasasında şimdilik paniğe gerek yok. Maalesef hisse senetlerine güven duymak için neden de.” Süddeutsche Zeitung gazetesinin borsalardaki global paniğe ayırdığı satırlar ise özetle şöyle: “Uzun bir süredir reel ekonomiden ayrı bir hayat sürdüren borsalar güven sarsıcı gelişmelere dayanıksız hale geldi. Hisse senetleri bütün risklere rağmen değerleniyordu. Enerji ve hammadde fiyatları tırmanıyor, Amerikan ekonomisindeki büyüme son derece hassas bir döneme giriyor, dolar iyice aşınıyordu. Bakmak isteyen bütün bu riskleri görebilirdi. En geç bundan bir yıl önce temkinli yatırımcının bu gelişmelerden gereken sonucu çıkarmış olması gerekirdi. Belki çöküşün henüz başında bulunuyoruz. Dünya borsalarındaki erime önümüzdeki aylarda devam edebilir. Ama Pazartesi şokunun iyi yanı da var. Borsa ve bankalardaki sınırsız ihtiras ve aşırılıklar dönemi şimdilik kapandı. Banker ve borsacılar yatırımcının güven avansını çarçur etti. Şimdi bin bir zahmetle bu güvenin yeniden kazanılması gerekiyor. Yatırımcı, sarhoşluğa kapılana değil, ayık kafayla iş yapana güvenir.” Dünya borsalarındaki krizle ilgili son yorumu da Westdeutsche Zeitung gazetesinden aktarıyoruz: “Borsacı ve yatırımcı dün borsalarda milyarlar kaybetti. Endekslerde yaşanan şok daha kötü gelişmelerin habercisi olabilir. Amerikan ekonomisinin resesyona sürüklenmesi fazla can acıtmaz. Çünkü her çıkışın bir de inişi vardır. Önemli olan Amerikan ekonomisinin ne kadar batacağı ve dünyanın buna tepkisinin ne olacağıdır. Almanya soğukkanlı olmalı, ihracat gerilediği takdirde, kaybı tüketim artışıyla telafi etmelidir. Ama tüketim de cebe daha fazla para girdiği ve işini kaybetme korkusu olmadığı zaman artar. Ücret zamlarında fazla tutucu olunmamalı ve devlet de vergi yükünü azaltıcı adımlar atmalıdır.” 10 Haftanın Yorumu Ufuk Turu Bu haftaki Ufuk Turu’nda; Ortadoğu ile Kafkasya ve Orta Asya’daki gelişmeler ele alınıp, kısa bir değerlendirme sunulmaya çalışılmıştır. Bu bağlamda; Irak Parlamentosu’nun Baas Partisi eski mensuplarına uygulanan birçok kısıtlamayı kaldıran yasayı kabul etmesi, Kerkük’te yaşanan son gelişmeler, ABD Başkanı George Bush ile Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Ortadoğu ziyaretleri, Orta Asya ülkelerinde enerji fiyat artırma eğilimleri, 2008’de AGİT, Rusya-NATO ilişkileri, Gürcistan’ın NATO üyeliği ve Rusya-İran ilişkileri değerlendirilmiştir. Baas Yasası ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgal etmesi ardından görevlerinden uzaklaştırılan Baas Partisi eski mensuplarından bazılarının, yeniden kamu görevlerine dönmelerini mümkün kılan yasa, Irak Parlamentosu’nda kabul edilmiştir. Yasaya göre bu hak sadece Baas Partisi’nde alt kademelerde görev alan kişilere tanınmıştır. Bu ayrım, yasaya şüpheyle bakılmasına sebep olmuş ve yasa uygulanırken keyfiyetin hakim olacağı endişelerini doğurmuştur. Irak Parlamentosu’nun uzun zaman sonra çıkardığı bu ilk yasanın amacının, Saddam’a bağlılıkları süren Sünni Arap kesimlerin, ülkedeki siyasal sürece daha fazla dahil edilmek istenmesi olduğu değerlendirilmektedir. Yasanın kabul edilmesi ardından Condoleezza Rice, Irak’a sürpriz bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Ziyareti sırasında Talabani, Barzani ve El Hekim’le görüşen Rice, eski Baasçıların kamu görevlerine dönmelerine ilişkin yasanın kalıcı olmasını ve ülkede uzlaşmayı sağlayacak diğer yasaların da biran önce parlamentodan geçirilmesini istemiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nin Irak Parlamentosu’ndan kabul etmesini istediği yasaların başında, Ulusal Petrol yasası gelmektedir. Bölgesel Kürt Yönetimi ve Merkezi hükümet arasında da uzun zamandır anlaşmazlık konusu olan Ulusal Petrol Yasası’nın, ulusal zenginliklerin bölüşümü meselesini çözmesinin yanı sıra, başta Amerikalılar olmak üzere uluslararası şirketlere daha fazla avantaj sağlayacağı düşünülmektedir. Kerkük Irak Anayasası 140. maddesi uyarınca, 2007 sonuna kadar yapılması gereken Kerkük referandumunun bu tarihte yapılamaması ile başlayan tartışmalar devam etmektedir. 140. maddenin belirtilen sürede icra edilemediği için kadük olduğu ve artık uygulanamayacağı yönündeki tezler, incelenmek üzere, Irak Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmiştir. Irak Anayasa Mahkemesi konuyla ilgili kararını henüz açıklamamasına rağmen, Bölgesel Kürt Yönetimi ve 140.Madde Uygulama Komisyonu, 140. maddenin altı ay içinde uygulanacağı ön kabulüyle faaliyetlerine devam etmektedir. Bu bağlamda; Bölgesel Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, Kerkük referandumunun altı ay süreyle ertelenmesinin geri dönülmez bir süreci başlattığını ve bu süreç sonunda referandumunun otomatik olarak yapılacağını belirtmiştir. 140. Madde Uygulama Komisyonu da 140. madde kapsamında, 11 göç eden ailelere verilmesi öngörülen tazminatları ödemeye devam edeceğini açıklamıştır. 2007 yılı boyunca Kerkük referandumu her gündeme geldiğinde Anayasa’dan ve hukukun üstünlüğünden bahseden kesimlerin, 2008 itibariyle Anayasa Mahkemesinin nihai kararını bekleme zahmetine dahi girmedikleri gözlemlenmektedir. Öte yandan Sadr Grubunun Türkmen üyesi ve Milletvekili Fevzi Ekrem; 140. maddenin uygulama süresinin Aralık 2007’de sona erdiğini ifade etmiş ve bu maddenin uygulama çalışmalarının Kerkük ve tartışmalı bölgelerde devam etmesi halinde adli dava açacağı uyarısında bulunmuştur. Liderlerin Ortadoğu Ziyaretleri Ortadoğu coğrafyası, özellikle Körfez ülkeleri, son haftalarda pek çok ülke liderinin uğrak yeri haline gelmiştir. ABD Başkanı George Bush ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy bu liderlerden en önemlileridir. George Bush, ziyareti boyunca Kasım 2007’de gerçekleştirilen Annapolis Toplantısı sonrası ağır aksak ilerleyen Filistin-İsrail barış görüşmeleri ve İran’ın nükleer programının bölge ülkelerine yönelik tehdidi üzerinde durmuştur. Ayrıca OPEC ülkelerine petrol arzını arttırmaları çağrısında bulunmuş; petrol fiyatlarının artmasının ve doların değer kaybetmesinin, ABD ekonomisinde durgunluğa yol açacağını ve bunun da tüm dünya ekonomilerini etkileyeceğini belirtmiştir. Ancak, Körfez ülkelerinin ABD ile aynı tehdit algılamasına sahip olmadıkları görülmüş, ABD taleplerinin bu ülkelerde karşılık bulamadığı gözlenmiştir. İran’la ilgili bir sorunları olmadığının altını çizen bölge ülkeleri, ayrıca petrol arzının arttırılması konusunda da temkinli açıklamalarda bulunmuşlardır. Sonuç olarak ABD, Ortadoğu ziyaretinden istediğini elde edemeyerek dönmüştür. Geleneksel olarak Fransa etki alanında bulunmayan Körfez ülkelerine yaptığı ilk ziyarette Nicolas Sarkozy ise; İran’ın etkinlik ve gücünü arttırdığı bölgede Fransa adına bir takım önemli kazanımlar elde etmiştir. Suudi Arabistan’la imzalanan petrol, doğalgaz ve maden kaynaklarında işbirliği anlaşması ve Birleşik Arap Emirlikleri’yle imzalanan ve Fransa’nın bu ülkede dört yüz kişi bulunduracağı bir askeri üs açmasını öngören anlaşma, bu kazanımların en önemlileri olarak ileri çıkmaktadır. Bu anlaşmalar; Fransa’nın ABD politikalarına verdiği desteğin bir sonucu ve yeniden şekillenmekte olan Ortadoğu coğrafyasında artan etkinliğini göstergesi olarak değerlendirilmektedir. Orta Asya Ülkelerinde “Enerji Fiyat Artırma Eğilimleri” Son zamanlarda enerji üreticisi Orta Asya ülkelerinin enerji ihracatlarından umdukları geliri elde edememeleri ve ikinci satıcı ülkelerin (Rusya) üçüncü ülkelere (Avrupa) daha yüksek fiyatla enerji ihraç etmeleri doğal olarak Orta Asya devletlerini fiyat artırmaya itmektedir. Orta Asya’da bir eğilim halini alan bu gelişme bölge devletlerini de birbirine yakınlaştırmaktadır. Örneğin 18 Aralık 2007 tarihinde Türkmenistan ve Özbekistan enerji fiyatlarını artırma politikasında birlikte hareket etme stratejisi belirlemişler, 12 Ocak 2008 tarihinde ise enerji, ticaret ve ekonomi alanlarında işbirliğini hedefleyen Hükümetler arası Komisyon Anlaşması imzalamışlardır. Tüm bu gelişmelerde Rusya’nın payı büyüktür. Artık bu devletler kendilerine ait olan enerjiyi Rusya’nın iki katına Avrupa’ya sattığının bilincine varmaktadır. Örneğin 2007 12 yılında Özbekistan, Rusya’ya doğalgazın m³’ünü 100 $ dolardan satarken, Gazprom bunu Avrupa’ya 250-300 dolardan satmıştır. Özbekistan’ın fiyat artırma noktasında artan baskısı ile Gazprom, Özbekistan doğalgazını 2008 yılının ilk altı ayında 130 $ ve sonraki dönemde 150 dolara çıkarmayı teklif etmiştir. Ayrıca Özbekistan, Tacikistan ve Kırgızistan’a ihraç ettiği enerji fiyatlarını da artırmak istemekte, fakat bu ülkelerin ödeme imkânlarının çok kısıtlı olması bir paradoks yaratmaktadır. Bununla birlikte Özbekistan, bir anlamda Rusya’yı örnek alarak enerji faktörünü dış politikada hedeflerini gerçekleştirme aracı olarak kullanmaya çalışmaktadır. Nitekim, Özbekistan bir yandan fiyat artırmaya çalışırken, öte yandan Rusya-Türkmenistan-Kazakistan boru hattı projesine katılmak için Rusya’ya baskı yapmaktadır. Türkmenistan ise fiyat artırmak için kış aylarını fırsat bilerek İran’a enerji satışını durdurmuştur. Sonuç olarak; Orta Asya ülkeleri için enerjinin en önemli gelir kaynağı olması, fakat bundan gerektiği gibi istifade edememeleri, bölge devletlerini enerji fiyatlarını artırmak için birlikte hareket etmeye zorlamaktadır. Orta Asya ülkelerinde enerji alanında başlayan bu birlikte hareket etme eğiliminin bölgenin diğer devletlerine ve diğer sektörlere de yayılması beklenebilir. AGİT‟in 2008 Yılı Öncelik Konusu: Güvenlik 2007 yılında uluslararası terörizmle mücadele konusunu öncelik konusu yapan AGİT, bu dönemde eski Sovyet coğrafyasında dondurulmuş çatışmaları ve potansiyel istikrarsızlık alanlarını temel ilgi alanı kapsamında öncelikli güvenlik konusu olarak belirlemiştir. Bu anlamda Orta Asya ve Kafkasya bölgesinde AGİT’in sınır güvenliği, Karabağ sorunu, Güney ve Kuzey Osetya gibi sorunları ele alacağı düşünülmektedir. Buradaki en önemli nokta, AGİT’in bu sorunların çözümünde kullanacağı yöntemin yumuşak güç ve güvenlik araçlarına dayanmasıdır. Diplomatik araçlar niteliğindeki bu yöntem, çatışmaların çözümü ve kriz yönetimi olarak da adlandırılmaktadır. Bu çerçevede AGİT, çatışmaların çözümü için uygun koşulların yaratılması ve tarafları sorunlarını çözmek için diplomatik temaslar kurmaya teşvik etmek gibi taktikler belirleyerek bir anlamda bölgede uzlaşma kültürünü yerleştirmeye çalışacaktır. Ancak AGİT’in belirlediği bu yöntemlerin Rusya’nın politikalarıyla çatışacağı ve bu doğrultuda Rusya-AGİT ilişkilerinin gerginleşen bir sürece gireceği söylenebilir. Rusya-NATO İlişkilerinde Gerilimli Süreç 2007 yılında füze kalkanı ve genişleme politikaları nedeniyle Rusya-NATO ilişkilerinin gerilimli bir sürece girdiği görülmektedir. 2008 yılındaki ilişkilerde tansiyonun artacağı ve inişli-çıkışlı bir seyir takip edeceği anlaşılmaktadır. Rusya’nın 10 Ocak 2008 tarihinde aşırı milliyetçi Dmitri Rogozin’i NATO büyükelçisi olarak ataması bunun bir göstergesidir. Nitekim Rogozin ilk toplantıda, NATO’yu başka ülkelerin güvenliklerini tehlikeye atarak kendi güvenliğini sağlamaya çalışmakla suçlamış ve AKKA anlaşmasından güven sorunu nedeniyle çekildiklerini ifade etmiştir. Burada dikkat çeken konu, Soğuk Savaş sonrası küresel bir güvenlik örgütü olarak yapılanan NATO’nun uluslararası güvenlik sağlayıcısı olarak güvenliği tekeline almak istemesidir. Rusya ise NATO’nun bu tavrına güvenlik ikilemine neden olduğu gerekçesiyle karşı çıkmaktadır. Rusya’nın uluslararası politikada söz sahibi olmak istemesi, 13 Rusya ve NATO arasında yaşanacağını göstermektedir. önümüzdeki süreçte güvenlik rekabetinin Gürcistan‟ın NATO Üyeliği Sevdası 5 Ocak 2008 tarihinde yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle birlikte yapılan NATO üyeliği referandumu merkez seçim komisyonu tarafından açıklanmıştır. Buna göre halkın % 72,5’i NATO üyeliğine evet demiştir. Dış politika açısından bu referandumun anlamı, Gürcistan’ın 2008 yılında da NATO’ya üyelik için girişimlerine devam edeceğidir, bu gelişme ise gerginleşen Rusya-Gürcistan ilişkilerinde tansiyonun artmasına neden olacaktır. NATO, Gürcistan’ın üyeliğine temkinli yaklaşmakta, bu girişimin Rusya ile NATO’yu karşı karşıya getirmesinden endişe etmekte, Gürcistan’ın üyeliğinin sonuçlanmasını ertelemektedir. Rusya-Gürcistan ve Rusya-NATO ilişkilerinde gerileme sürecinin devam edeceği, buna karşılık NATO-Gürcistan ilişkilerinin ilerleme sağlanacağı düşünülmektedir. Sonuç olarak; Gürcistan’ın NATO üyeliğinin ABD, NATO ve Rusya arasındaki ilişkilerin seyrine ve ağırlıklı olarak NATO’nun tavrına bağlı olduğu söylenebilir. Rusya-İran „Zoraki‟ Enerji İşbirliği 16 Ekim 2007 tarihindeki Hazar toplantısıyla Rusya-İran ilişkileri yakınlaşma sürecine girmiştir. Bundan sonra Rusya, ABD’ye karşı bir politika izleyerek İran nükleer programını desteklemektedir. İki ülkenin yakınlaşma süreci Rusya ve İran’ı enerji alanında da işbirliğine götürmektedir. Aralık 2007 tarihinde başlayan temaslar, Ocak 2008’de meyvesini vermiş ve Rusya-İran arasında (ABD’nin İran ambargosu hiçe sayılarak) geniş çaplı bir enerji işbirliği anlaşmasının imzalanacağı duyurulmuştur. Mart ayında Gazprom’un proje tekliflerini vermesi ile gerçekleşecek iki ülke arasındaki anlaşmanın; ortak yatırım projeleri, boru hatları inşası, petrol-doğalgaz çıkarma ve işletme projelerini kapsaması beklenmektedir. Ancak bölgenin iki büyük gücü olan Rusya ve İran, temelde iki rakip ülke olarak hem örtüşen hem de çatışan çıkarlara sahiptir. ABD politikaları, iki ülkeyi birbirlerine yakınlaştırmakta ve aralarında zoraki olarak nitelendirilebilecek bir enerji işbirliği yaratmaktadır. İran, hem ABD ambargosu hem de yatırım ihtiyacı nedeniyle Rusya’nın desteğine ihtiyaç duymaktadır. Rusya’nın fırsattan istifade ederek İran’ın zengin enerji kaynakları üzerinde kontrol sağlamayı hedeflediği, bu durumun ise siyasi ve ekonomik açıdan İran’ın Rusya’ya daha bağımlı hale getirdiği söylenebilir. 14