felsefe düny.ası

advertisement
FELSEFE DÜNY.ASI
ARALIK 1992
SAYI: 6
IÇiNDEKiLER
Sahibi:
Türk Felsefe Derneği
Adına
Başkan
~
Prof. Dr. Necati ÖNER
•
Sorumlu Yazı İşleri
Müdürü:
Prof. Dr. Ahmet !NAM
•
Yazı
•
KDV dahil
20.000
Abone: 80.000
Fiyatı:
Biçem Dizgi Üniteleri
231 22 56
ANKARA
•
.
Felsefe Penceresi... ....:...... ll
MehmetAYDIN
Manevi
Değerler,
Ahlak ve Bilim ........ :....... 23
Spiritual Values, Ethics And Science........... 29
Murtaza KORAELÇ!
Gabriel Marcel'e Göre Bağlılık Ve Sadfık:at......... 35
Öm~r Naci SOYKAN
.
Schelling'de Bilgeliği İsterne Olarak
Felsefe ................................................... 40
Philosophie Als W ille Zur W eisheit Bei
Schelling .. ,................ ;............................ 45
Felsefi Açıdan M. Ali Ayni'de Felsefe
ve Tasavvufa Bir Bakış .......... ;.. ;........... :.... 50
Kubilay AYSEVENER :
Arnold J. Toynbee'nin Tarilı
Baskı
Özkan Matbaacılık
1992 1ANKARA
•
P.K.
Mantık Çalışmalan ...................... 2
Müslim AKDEM!R
•
Dizgi
Mektuplaşma
Türkiye'de
~et1NAM
Yaşamaya Açılan
Kurulu:
Prof. Dr. Necati ÖNER
Prof. Dr. Kenan GÜRSOY
Prof. Dr. Ahmet !NAM
Doç. Dr.
Sabri BÜYÜKDÜVENCl
Arş. Gör. Dr. Recep KILIÇ
Arş. Gör.
Hüseyin TOPDEMİR
Arş. Gör. Erdal CENGİZ
Yıllık
J
NecatiÖNER
21-Yenişehir
ANKARA
55 ·
Hakan POYRAZ ·
Bir Felsefe Disiplini Olarak Metafizik...... ,... 67
EmelKOÇ
Adresi:
Görüşü ............
· ·
Edmund Husserl Felsefesinde Cogito ............ 74
Kitap Tanıtma............................... ~ ......... 84
MANEVi DEGERLER, AHLAK VE BiLiM*
Mehmet AYDIN
1.
Tanımlar
ve
bazı
nazari mülahazalar
Oldukça uzun ve macera dolu bir tarihe sahip olan bugünkü bilimsel bilgi
düzeyinin, insanlığın en büyük başanlarından biri olduğundan şüphe edilemez. Genel
anlamda bilgiden bilimsel bilgiye geliş, çok kere -ve belki de hatalı olarak- şu
düşünceyi doğurmuştur: Bilimsel bilgi bağımsız (otonom) dır ve bu özelliğiyle,
öteki bilgi türlerinden ayndır. Otonomluk istikametinde yol alan bu süreç uzun
süreden beri devam etmekteydi; fakat o, bugünkü durumunu geçen yüzyılın ortalarından itibaren kazanmaya başladı.
Bilimin mahiyeti nedir? "Bilim", "teknoloji", "değer" ve benzeri terimierin
tanımlamalarında karşılaşılan güçlükler bilinmektedir; Buna rağmen, ben burada bu
kelimelerden ne anladığıma ve onlar arasında nasıl bir ilişki bulduğuma kısaca temas
etmek istiyorum. Gimiş bir açıdan bakıldığında, bilimsel bilgi ile gerek tabii, gerekse tarihi ve ictimai çevremizi anlama çabası içinde olduğumuzu biliyoruz. Bunu yaparken de sadece gözlemlerimize değil; teemmül, tefekkür ve ilham. yollarının bize
sunduğu verilere de açık olmaya özen gösteririz. Her ne kadar tabiata hakim olma ve
onu çok kere kötü bir şekilde kullanma son yıllarda endişe ile takip edilen tutum ve
davranışlar ise de, bunlar, insanın bilimsel çabalarının kaçınılmaz sonuçları değildir.
"Teknoloji" terimi ile de çok basit -ve belki de çok naiv- olarak bilimsel bilginin en azından bir kısmının uygulama alanına sokulması kastedilmektedir. Teknoloji, kullanılan ve kullanılma imkanına sahip olan topyekün teknik setin çeşitli
amaçlara ulaşması, özellikle de insanın çeşitli alanlarda ortaya çıkan ilıtiyaçlarını
karşılamak üzere mal ve hizmetlerin üretilmesi ve dağıtılması için devreye sokulmasını içerir.
*
Bu Türkçe metin, İngilizce yazının anlamı dikkate alınarak kaleme ·alınmış olup, tam tercüme
değildir.
24
FELSEFE DÜNYASI
"Teknoloji" kelimesi, bu yazının başlığında yer alınamakla birlikte bu
tartışmaya dahil edilmesi gerekiyor; çünlii teknolojinin her noktada değilse de, bilimle doğrudan ve organik bir bağı bulunmaktadır. Teknoloji bilime, bilim de bugün
teknolojiye dayanmaktadır. Oldukça karmaşık ve pahalı teknolojik vasıtalar olmadan,
sözgelişi, bilim laboratuvarlarının faaliyet göstermesi mümkün olmaz. Bunu
söylerken her ikisi arasında her noktada zorunlu bir bağın olduğunu veya her ikisi
arasında önemli farkların bulunmadığını öne sürmüyoruz. Mesela, salt(pure) bilimle
teknoloji arasında çok az ilişki vardır. Aristoteles'in bilimi burada hatıra gelebilecek
en iyi örnektir.
~~anevi değerler" e
gelince, onların herkesi tatmin edecek şekilde hemen
ve kolayca tanımlanması müınkiin değildir. Ama bu, onların büyük ve kara
bulutların ötesinde, dolayısıyla kimsenin ulaşamadığı bir yerde bulunduklan
anlamına gelmez. Halis beşeri tecrübe açısından bakıldığında, iman, hakikat, iyilik,
güzellik, sevgi ve benzeri ruhani değerler -her ne kadar onlar, insan ve toplum biliml~ri alanlarında yazılmış modern pek çok eserde yer almışsa da- hayatımızda
~ılaştığırnız her hangi bir şey kadar gerçek.iirler.
şimdi
Şüphesiz,
"manevi değerler" den söz edebilmek için derli-toplu bir şekilde
bir "insan" yahut "kişi" kavramından yola çıkilması gerekir. Böyle bir
sözediş, insanın, hiç değilse tecrübesine konu olacak aiılamda, ruhani bir yönünün
bulunduğunun kabul edilmesini şart koşar. Söz gelişi, her bakımdan maddecj olan bir
felsefede tutarlı olarak insanın manevi yönünden bahsedilemez. Bu yön çok kere
insanın "dini tecrübesi" ile ilgili olmakla beraber o tecrübeyle mutlak bir özdeşlik
içiİıde de değildir.
i
tanımlanmış
Çok iyi bilindiği gibi; ahlaki-manevi değerlerin ontolojik ve epistemolojik duçok farklı görüşler öne sürülmüştür. Konunun bJJ yönü bizi burada
pek fazla ilgilendirmemektedir. Fakat burada bir noktaya işaret etmekte yarar vardır:
Manevi değerler konusunda çok farklı görüşlerin öne sürülmüş olması, burada bir
rölativizme gitmeyi gerektirmez. İnsanlığın dini-ahlaki tecrübesinin bize sunduğu
sağlam veriler gösteriyor ki, bütün beşeri topluluklarda temel değerler ve ahlak kanunları şu veya bu anlamda varolmuş ve bilinmiş (ma'ruf)tir. Bu söylenirken, insanların her zaman ve her yerde ahlaki değer ve kanunları aynı şekilde algıladıkları ve
uyguladıklarım kabul etmek gibi bir mecburiyetın doğduğu iddia edilmemektedir.
rumları hakkında
Manevi ve ahlaki değerler, öyle değerlerdir ki, bunlar sayesinde bir insan "ahlaki
ve bir toplum "ahlaki toplum" olma özelliğini kazanır. Ahlaki değerler ve kanunlar ahlak'ın konusunu oluşturur. Burada "ahlak" terimi klasik anlamında k'llllanılmaktadır. Bu anlamda ahlak, hem sistemli hale getirilmiş bilgiyi (yani "ilm"i)
hem de kişilikteki ahlaki çizgilerin iyileştirilip güzelleştirilmesini (yani tehzib-i
ahlak'ı) ihtiva eder: Biraz sonra işaret edileceği gibi, ahlaki olgunluk, halis insan
çabasının en yüce gayesini oluşturmaktadır. Bu durumda, bilim ve teknoloji, en son
varlık"
FELSEFEDÜNYASI
25
tabiilde bu olgunluğa ulaşmayı kolaylaştıran amaçlar olmak durumundadır. Şimdi bu
noktayı dikkatten uzak tutmayarak mevcut bilgi ve teknoloji düzeninin günümüzde
durumuna kısaca bir göz atalım.
2. Mevcut bilim ve teknoloji düzeninin
değerlendirilmesi
Son yıllarda, ilk sırada yer alan bazı bilim adamları da dahil olmak üzere, birçok
mevcut bilim ve teknoloji düzenini ciddi bir eleştiriye tabi tutmaya koyuldu. On yedinci yüzyıldan itibaren neredeyse her şey, insanın bilimsel çabası açısından
değerlendirilmeye başlandı. Sözgelişi Hıristiyanlık, o günlerde, bilime karşı olduğu
iddiasıyla eleştirildi. Bugünlerde ise, birçok insan, hatta bazı bilim adamları, dinin
bilime sınır tanımayan -hatta bütünüyle hakedilmeyen- bir destek vermesinden
düşünür,
yakınmaktadırlar.
Aynca, bizzat bilimin temeline yönelik tahlillerde bile büyük ve önemli bir
değişikliğin olduğu görülmektedir. Bilimin sadece olgu ve olayları ele alan bir faaliyet olmayıp, oldukça karmaşık bir yapı olduğunu hepimiz biliyoruz. Her şeyden
önce, bizzat bilimin kendisiyle bilim hakkında yapılmış farklı yorumları birbirinden
ayırmak gerekir. Başka deyişle, bilimsel birikimde sadece olgu ve olaylar değil, yorumlandıkları haliyle olgu ve olaylar vardır. İnsan, bilimi materyalist, pozitivist
yahut idealist bir tarzda yorumlayabilir. Şu veya bu şekilde yorumlama ise, çeşitli
- bilim alanlarında çalışan kişilerin zihinlerini derinlemesine etkileyebilir, etkilemektedir de. Yine bu yorumlar, farklı dünya görüşlerinin oluşmasında bilimin bizzal kendisinden daha ziyade etkili olabilirler. Belki de bundan dolayıdır ki, birçokları ısrarla
"bilimsel çağ"dan, yahut "bilimsel dünya" görüşünden sözetmekten hoşlanmak­
tadırlar. Gerçi onların büyük bir kısmı, "dünya görüşleri" nin bilimden başka birçok
şeyi de ihtiva ettiğinin, dolayısıyla "bilimsellik"in tek başına dünya görüşleri için
sıfat olamayacağının pek farkında görünmemek.iedir.
Bilim ne yapar ve bilim adamının zilıni nasıl faaliyet gösterir? Bilim adamı genellikle tabii ve beşeri dünyamız hakkında -mesela; madde, hareket, insan yapısı, v.s.
ile ilgili olarak- bir takım "faraziyeler" öne sürer. "Faraziye" kelimesinden de
anlaşılacağı üzere bunlar, isbatlanmış gerçekler değildir. Bazı genel faraziyeler, hatta
öngörüşlere başvurulmasaydı, bilim geçirdiği macera dolu tarihe sahip olamazdı.
Aslında, "ön-görüşsüz" yahut "ön-dayanıksız" bilim, sınırları iyice belirlenıneden
kabul edilebilecek bir şey değildir. Bilim adamının isbatlanmış gerçekler dünyasının
ötesine asla gitmediğini söylemek hem hatadır, hem de böyle bir iddia bilimin
gelişme tarihine ters düşen bir genellemedir. Birçok bilim adamı, kendilerini tam
anlamıyla kanıtlanama yan düşüncelerin ortasında bulduğunu itiraf etmektedirler.
Verilerin bilimsel tasvirleri bile, bilim adamının içinde bulunduğu fikri ve
kültürel dünyanın etkisiyle oluşan çeşitli nazari kavramların kullanılmasını gerekli
kılabilir. Bu arada, birçok bilimsel teorinin sadece doğrudan gerçekleştirilen
26
FELSEFEDÜNYASI
gözlemlerin sonuçlanna dayanılarak dile getirilmediğini biliyoruz. Bilim, sadece tabü
bir çevrede değil, aynı zamanda sosyo-k-ültürel bir ortamda faaliyet gösterir. Bundan
dolayıdır ki, özellikle bir iddia, objektillik, tarafsızlık, rasyonellik, v.s. hakkında da
öne sürülebilir. Bu durumda, insanın bilimsel faaliyetinin sadece kendibaşına ayakta .
duran ve kendi yolunu sadece kendisi aydınlatan bir çaba olmadığı söylenebilir.
Aslında, böyle bir otonomluk hiçbir beşeri faaliyette yoktur.
Bu söylenenlerden şöyle bir sonuç çıkarılabilir: Bilimsel çaba ve tuturhumuz,
hem iyimser hem de kötümser aÇıdan yorumlanması, bir takım abartmalara yer vermektedir. Yarım-kötürusere göre, bilim ve teknoloji, esas itibariyle madde ile. ve
maddföünyamızın niceliksel yönüyle meşgul olmaktadır; dolayısıyla bu faaliyette az
da olsa insani olmayan bir taraf vardır. Yine ona göre, bilim ve teknoloji, gelişme ve
ilerleme kavramları çok materyalist, kar-merkezli, seküler ve bu bakımdan tek-yanlı
bir uygarlığın dağınasına zemin hazırlamıştır. O, bilim ve teknoloji alanında büyük
ilerleme gösterilmesine rağmen, bunun insanı daha insancıl ve medeni kılmadiğını
hayretle görmektedir. Mevcut medeniyet ahlaki ve manevi yönde gelişmekten ziyade
maddi yönde gelişmiŞ durumdadır. Dolayİsiyle insan bilim ve teknolojinin
yardımıyla madde üzerinde önemli bir hakimiyet kurmuş olmakla birlikie, bu kudreti
ahlaki ve manevi değerler dünyasıyla uyum içinde olacak şekildekullanamamaktadır.
İnsanı tabü çevresine mahk"Um olmakian k"Uftarmak için Çok şey yapan bilim· ve teknoloji, onu yeniden madde -dolayİsiyle beden- dünyasının hizmetine itilrniş pummda
olmaktan çıkarınamakla tekrar tutsak hale getirmektedir.İnsan ne kadar güç kazarursa
diyor kötümser, varlığımn maddi faktörleri de kendisini daha büyük tehlikeye duçar
etmekiedir;
' :.
Yarı
pesimistin bu tahlili ve değerlendirmesinin de hakikat payının olduğu,
şüphesiz doğrudur. İslam Konferansı Teşkilatı'nın 28 Ocak 1981 yılında Cidde'de
yaptığı toplantıda benzer sonuçlara ulaşmış olması bu tutumun özellikle İslam
dünyasında oldukça yaygın olduğu izlenimini vermektedir. Adı geçen toplantının
sonuç bildirgesinde şöyle bir cümle yer almaktadır: Bilim ve teknoloji alanındaki
bütün başaniarına rağmen, insanoğlu bugün ruhi yoksulluktan, ahlaki çöküntüden ve .
cemiyet plamnda da adaletsizlikten dolayı acı çekmektedir.
Bilim ve teknoloji birçok problemimizi çözdü, birçok derilimize deva oldu.
Onlar, zaman zaman insanın kendi kendini yapıp-edici bir tarzda ifade etmesini, kendi
imkan ve kabiliyetlerini gerçekleştirmesini sağladı. Ne var ki, yine onlar, mevcut
bazı problemleri daha çözülmez hale getirdi ve hatta onlara yenilerini ek!edi. Bugün
birçok bilim adamı bilimsel sonuçların kötüye kullanılmasından endişe etmektedir.
Bundan dolayıdır ki, bazı bilim adamları, sonuçlannı kontrol edemeycekleri bir kısım
bilimsel araştırmalarını durdurmaları için meslektaşıanna çağnda bulunmaktadırlar.
Silah, ekolojik meseleler, genetikmühendisliği ve benzeri alanlarda yürütiilen bazı
araştırmalar huzursuzluklar uyandırmaktadır. Bilimsel bilginin k"Ullanışını belirleye-
FELSEFEDüNYASI
27
nin, bilim olmadığına inanılmaktadır. Başka bir deyişle bilimsel bilgi, kendi
sonuçlarını, bizzat kendisi çok kere kontrol edememektedir.
Bütün bu huzursuzluklara sebep olan, elbette ki, bilim ve teknolojinin bizatihi
kendilerinin değil, onların kullanımı, daha doğrusu kötüye kullanıınıdır. Bilim ve
teknolojinin kullanımını belirleyen, genellikle, bizim "bilim ve teknoloji siyaseti"mizdir. Bu siyaset de, insancıl, ahlaki, manevi, v.s. olduğu gibi gayr-i insani,
tabü ve sosyal çevreyi bozucu, v.s. de olabilir. İşte Birleşmiş Milletler Bilim, Teknoloji ve Gelişme Konferaıisı'run bilim ve teknoloji politikasının gayesini şu
şekilde tanımlama ihtiyacı bundan doğmaktadır: İnsan hayatının niteliğini
geliştirmek, bu hayatı mutlu ve yaratıcı kılmaya çalışmak ve bunları yaparken de fiziksel, zihinsel, alılaki ve manevi sağlığı ve pek tabi değerleri kucaklamak.
Bu nasıl başarılacaktır? Çok kısaca da bu soruya cevap
nuyu bağlamaya çalışaiım.
verrneğe çalışarak
ko-
3 . Sonuç ve bazı düşünceler
Her şeyden önce, kabul edilmesi gerekir ki, bilim veı teknoloji olmadan hiçbir
ilerleme olamaz. O halde aklı başınem hiçbir insan -hele o, gelişmekte olan üJ!celerin
birinde yaşıyorsa- bilim ile bilimciliği veya bilim politik:aiını yahut bilim ile ideolojiyi birbirine karıştırarak bilim ve teknoloji aleyhtarı bir tutum içerisine giremez.
Kendimiz için özel bir tarzda yorumlayabilir, kendi ahlaki ve manevi ideallerimize
uygun düşen bir bilim politikası -hatta, geniş anlamda, ·felsefesi- geliştirebiliriz.
Sözgelişi, insanın bilimsel çaba ve başarılarını evrenin manevi hatta teistik açıdan
yorunılanmasına kapıyı kapatmayacak şekilde değerlendirmeye tabi tutmak· pekala
mümkündür. Böyle bir yaklaşımı eğitim sisteminin genel çerçevesi içine oturtmak
da, aym şekilde, imkan dahilindedir.
tkinci olarak, bilimsel faaliyet, beşeri bir faaliyet olduğuna göre, bütünlüğü
içinde düşünürken başka herhangi bir faaliyetten farksız olarak, ahlaki açıya ilgisiz
kalamaz, çünkü bir faaliyetin insani olmasının en belirgin şartı, son tahlilde, ahiakın
temel ilkelerinin yol göstericiliğine sırt çevirmemesidir. Bilimsel faaliyet bu genel
kııralın dışında değildir. Unutulmaması gerekir ki, bilimin dayandığı değerler, mesela, doğruyu bulup ortaya çıkarma, objektiflik, sonuçları başkalarından saklamama,
yeterli kanıt yoksa bir görüşü doğrı.ı diye öne sürmeme, v.s. gibi değerler, hayatın
diğer alanlarında da geçerli olan insani değerlerdir. Sadece bilimsel buluşların bizzat
kendileri ahlaki açıdan "nötr" sayılabilir.
Üçüncü olarak ne bilim, ne de bilime dayalı teknoloji, bir hayat tarzının
için tek başına yol gösterici olabilir. Onların manevi ve ahlaki kategoriler
hakkında hüküm vermeleri bir yana, kendi faaliyetlerinin topyekün sonuçları
hakkında bile geniş kapsamlı hüküm verebilmeleri mümkün değildir. Sözgelişi, tamamen bilimsellik sınırları içinde kalarak insan hayatının kutsallığından sözedebilir
oluşması
28
FELSEFE DÜNYASI
miyiz? Hangi bilimsel kanun veya verilerden din ve ahiakın temel ilkelerini
çıkarabiliriz? Biz hem bilime, hem de ahlaka muhtacız. Çağdaş psikologlardan birinin haklı olarak işaret ettiği gibi, modern bilim ve teknolojinin kaçl:fiılmaz olarak
ortaya çıkardığı yükün gerekli kıldığı büyük sorumluluğu üstlenmesine ancak manevi değerler insanı hazırlayabilir. Bu değerler, yüksek tezahürlerinde, ne kaba
ahlakçılık, ne de işe yararlılıkla tanımlanabilir.*
Dördüncü olarak, biliyoruz ki, insan hayatı bir birlik ve bütünlük içinde
yaşanmakiadır. Onun hiçbir faaliyeti, öteki faaliyetleriyle ilgisiz değildir. Pratik
amaçlar için insan bilgisinin bölmelere ayrılması, insan hayatının da deruni ve otantik seviyesinde bazı bölmelere ayrılabileceği izlemini vermemelidir. Tecrübenin her
çeşidi,.önünde sonunda, insanın kalbine ulaşır. Bu bakımdan "bilim"i ''bilgelik"ten
ayırmak, yahut yaşanan beşeri tecrübeyi parçalamak, en sonunda kişiliği ve nihayet
kültürü bölüp parçalamadan edemez. Çağımızda olduğu gibi eğer böyle bir
parçalanma ortaya çıkarsa, insan edindiği kısmi alışkanlıklarından· sözgelişi,
düşünme, gözlem yapma, deneme ve duyu verilerine dayanma gibi faaliyetlerindeki
alışkanlıklarından dolayı başka tecrübi zenginliklere kapali kalabilir.
Şu anda acilen gerekli olan şey, bilim ve teknoloji eğitimi içine ahlaki ve manevi değerlerin sindirildiği bir yüksek k-ültür eğitimi politikasının geliştirilmesidir.
Ancak böyle akla yakın bir yola başvuranlar bilimsel ve teknolojik gelişmeleri kontrol eden ve yönlendirenin insan faktörünü eğitme imkanınasahip olabilirler.
Düşünülen bu sistemli ve farklı unsurları mezcedici politikanın bazı risklerinin de
olduğu doğrudur. Beşeri tecrübeye bütünlük arzeden bir yorumun getirilmesi, farfdı
alanların sentezini değil de birbirine karıştırılması sonucu ortaya çıkabilir. Buna
bağlı olarak, dinle bilim, bilimle ahlak, ortaçağın bazı dönemlerinde olduğu gibi,
tam bir karışıklığa sürüklenebilir. Oysa, beşeri tecrübe, daha önce işaret edildiğ gibi
bir bütünlük oluşturmasına rağmen, orada bilim dinin, din de bilimin görevini
·üstlenemez. Sözgelişi, bilim, din ve ahlak konusunda evrenselleştirilebilir hükümier
veremez; ahiakla da bilimin problemleri çözülemez. Kanaatimizce, her türlü beşeri
tecrübenin ve onu konu edinen disiplinin metodolojik, dolayİsiyle kısmi bir otonoıniuğu vardır. Bunu kabul etmek ayrı, bütünlük arzeden bir eğitim sisteminin
önünde sonunda maddi olanla manevi olanı karşı karşıya getireceğine dair yaygınka­
naate, tarihi çok eskilere giden bir peşin hükme inanmak ise, daha ayrı bir şeydir.
Halis bir ahlaki-dini hayat, hakikat peşinde olan gerçek bilimle nasıl çatışma içinde
olabilir?
* Rollo MA Y. Man's Search For Himself, London. 1953. S. 218.
Download