Demokrasi güçlendikçe terör kaçacak Ocak 28, 2012 - 9:48:58 Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Bu terörün, sadece silahla, maddi güçle, dişe diş mücadeleyle, zorla, kuvvetle önlenmesinin mümkün olmadığını da biliyoruz" dedi. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, ''Bu terörün, sadece silahla, maddi güçle, dişe diş mücadeleyle, zorla, kuvvetle önlenmesinin mümkün olmadığını da biliyoruz. O, olacaktır ama onun yanında, onu destekleyen mutlaka ekonomik, sosyal, toplumsal adımlar da atılacaktır'' dedi. Beraberinde Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker ile Keyfi Kebap'ta yemeğe katılan Arınç, burada yaptığı konuşmada, çok değerli insanlarıyla maneviyat, ilim, kültür, huzur ve kardeşlik şehri olan Diyarbakır'da bir günlüğüne de olsa bulunmanın kendilerini çok mutlu ettiğini söyledi. Arınç, Ulu Caminin restorasyon çalışmalarının yakın bir tarihte tamamlanacağını belirterek, Cumhuriyet hükümetleri döneminde, en güçlü yatırım, en yüksek kalkınmanın kendi hükümetleri döneminde olduğunu bildirdi. Bu sayede milletin yıllardır ihmal edilen hizmetlerle tanıştığını, sağlıkta, eğitimde ve ulaşımda iyi bir noktada gelindiğini bildiren Arınç, geçmişte 150-160 bin kişinin yolcu olarak gelip gittiği Diyarbakır Havaalanında bu sayının bir milyon 700 binin üzerine çıktığını kaydetti. Arınç, Diyarbakır'dan günde 20'ye yakın düzenlenen uçak seferleriyle Türkiye'nin her tarafına ulaşmanın mümkün olduğunu ifade ederek, şöyle konuştu: ''Ulaşımda, enerjide, sulamada, hamdolsun ki bir eksiğimiz yok. GAP'a büyük destek veriliyor, ayrıca kendi programımızda olan konularda da Maliye Bakanımızın da büyük desteğiyle bölgemize gelecek hizmetlerde hiç bir aksama yok. Daha ne yapacağız- Daha da çok katkı sağlayacağız. Çünkü Türkiye'nin bütünüyle gelişmesi ve kalkınması özellikle de bölgemizin şartlarını da dikkate alarak adeta bir pozitif ayrımcılıkla bölgemize daha çok hizmet getireceğiz, getirdik, artıracağız. Başbakanımızın da talimatı bu, Hükümetimizin de grubumuzun da kararı bu. Biz sadece ekonomik kalkınmayı Türkiye'ye getirmekle kalmadık, Türkiye'de toplumsal barışı kurduk, kuruyoruz. Önümüzdeki engelleri de aşacağız. Çok şükür bugün ayrımcılık yok. Bölge, etnik ve inanç farklılığı sebebiyle hatta kıyafete varıncaya kadar, her birinin ayrımcılık ve ötekileştirme olduğu politikalar geçmişte kaldı.'' ''Hükümetimiz döneminde hepimiz kucaklaşıyoruz, hepimiz ortak değerlerde buluşuyoruz, yeter ki terör olmasın, yeter ki kan dökülmesin, gözyaşı akmasın, yeter ki bu sıkıntılar biran önce bitsin'' diyen Arınç, şöyle devam etti: ''Ama maalesef bunu devam ettirmek çabasında olanlar var. Elbette bu yanlıştır. Bu terörün, sadece silahla, sadece maddi güçle, sadece dişe diş mücadeleyle, zorla, kuvvetle önlenmesinin mümkün olmadığını da biliyoruz. O, olacaktır ama onun yanında, onu destekleyen mutlaka ekonomik, sosyal, toplumsal adımlar da atılacaktır. Terör bir sonuçsa, onu hazırlayan sebeplerin her biriyle bizim mutlaka yüzleşmemiz, hesaplaşmamız gerekir. Dolayısıyla insanların kendilerini rahatlıkla ifade edebilecekleri, kimliğini söyleyebilecekleri, bu kimliğin gerektirdiği bütün anayasal haklarını, insan haklarını kullanabilecekleri bir toplum meydana getirmek istiyoruz.'' Arınç, bin sene öncesinden bugüne, farklılıkların güçlendiren ve zenginleştiren unsur olarak kabul edilmesine rağmen maalesef son 40-50 yıldır Türkiye'de ayrılık konusu haline getirildiğini, Türk-Kürt, suni-alevi ve laik-yobaz ayrımının Türkiye'ye yıllar kaybettirdiğini söyledi. Şimdi bunların her birini bir tarafa atarak, milli birlik ve kardeşliği pekiştirecek işler yapmak istediklerini ifade eden Arınç, şöyle konuştu: ''Herkes düşüncesini, ifadesini mutlaka en güzel şekliyle kullanmalıdır. Çok özgürlük var ama bunların ortak bileşkesi ifade özgürlüğüdür. Bize hoş gelmese bile, yüzümüzü buruştursak bile, nefreti içimizden taşısak bile herkes düşündüğünü elbette hukuk içerisinde ifade edebilmelidir. Ancak, ifade özgürlüğüne ne kadar tarafsak, bunu şiddet yoluyla, terör yoluyla kullanmak isteyenlere, siyaset yapacakları yerde, şiddeti kullananlara karşı da tavrımız elbette farklı olacaktır. Şiddet yok, kaba kuvvet yok. 'Herkes bunun gibi düşünecek, bu olacak, bu olmazsa ortalığı yakacağım, yıkacağım.' demek, siyaset dili değildir. Üç kez seçime girdiklerini, oylarını artırarak milletin desteğiyle seçimden çıktıklarını ifade eden Arınç şöyle dedi: ''Birileri 'eskiden Demokrat Parti böyleydi' diyor. Ben çok iyi biliyorum, bu işin uzmanıyım. 1950'de büyük bir sel aldı, götürdü, 1954'de duruldu, 1957'de de çöktü, içinden parçalandı. 1960'da da darbe oldu. Demirel 1965'de gelmedi mi geldi, 1969'da geldi ama 1970'de partisi parçalandı. Sonra koalisyonlar çöktü. Özal da 1983'de geldi, 1987'de zor geldi, 1988'de partisi bölündü. Onların maruz kaldıklarının biz 500 misline maruz kaldık. Eğer bize karşı gösterilen direnç, bizi yıkmak için bir takım planlar ve komplolar onlara yapılsaydı vallahi rüzgarından giderlerdi. Ama biz hamdolsun 10 yıldan beri bir tek Allah'tan korktuk. Başka hiç bir şeyden korkmadık. Yerimizde duruyoruz. Yüzde 35, yüzde 47, yüzde 50... Şimdi rakamlar ne gösteriyor- Yüzde 55, Çıta yükseldi. Bu Diyarbakır için de böyle, Türkiye için de böyle. Ama biz milletimize hizmet etmek ile bunları alıyoruz. Yakın siyasi tarihimizde bu partinin, bu hükümetin kazandığı siyasi başarı kadar büyüğünü kimse görmedi.'' ''Demokrasi güçlendikçe terör de başını alıp bu memleketten kaçacaktır'' Başbakan Yardımcısı Arınç, terörle bulaşığı olmayan, şiddeti araç olarak kullanmayı aklına getirmeyen her masum fikre, hoşlarına gitsin veya gitmesin daima serbestiyet tanıdıklarını ve onlara karşı hiçbir yaptırım uygulamadıklarını söyledi. Özgürlükleri pekiştiren daha çok güzel işler yapacaklarını bildiren Arınç, ''Demokrasi güçlendikçe terör de başını alıp bu memleketten inşallah kaçacaktır. Herkesin önündeki kimliğini ve hakkını rahatlıkla ifade etmesine engel olan hususlar birebir kayboldukça bu ülkede biz birbirimizi daha iyi tanımak ve anlamak imkanı bulacağız'' dedi. ''Yumrukla el sıkışılmaz, elinizi açacaksınız'' Arınç, kendini Kürt olarak ifade etmek isteyen, 'Benim kimliğim budur, annem babam budur, ben bu ülkede yaşıyorum' diyenlere eskiden ceberutlukla karşılık verildiğini, 'Söyletme vurun' denildiğini, cezaevine konulduğunu belirterek, bu yanlışlıkların faturasını şimdi çok acı biçimde gördüklerini kaydetti. Şimdi Türkiye'de artık yeni bir anlayışın var olduğunu vurgulayan Arınç, şöyle konuştu: ''Yüzyıllar boyu bu kimlikte yaşamış ve doğmuş olan insanlara hiçbir şekilde 'Hayır o sen değilsin' diyemeyiz. Böyle demek akıllıca bir iş değil, ahmaklığın ta kendisidir. Biz bu topraklarda şu veya bu kimlikle yaşamış olan insanların her birine saygı göstermek mecburiyetindeyiz. Diyarbakır'ın tarihini buraya geleceğim için karıştırdığımda, karşıma en yüksek düzeyde Ermeniler çıktı. Yani belediye encümeninde, vilayette, ağır ceza reisliğinde, mal müdürlüğünde ismini hala hatırladığımız pek çok insan var. Bu topraklardan şu kavimler geldi geçti, bir kısmı hala da var. Bugün biz güzel bir müzik dinlerken, bunun içerisinde bu topraklara hayat veren kültürün farklılıklarını da gördük. Çok şükür Anadolu böyle bereketli bir memleket, böyle doğurgan, böyle üretken bir ülke, herkes kendinden bir şeyler katmış. İstanbul'da mimari dendiği zaman Balyan efendilerden başlayarak, bilmem hangi efendilere kadar, musiki ve bestekar dendiği zaman bilmem hangi Rum'dan kime kadar bu ülkede yaşamış insanlar var. Elbette bir insanın 'Ben şuyum diyebilmesi' Türkiye'de çok önemlidir. Bu birbirimize elimizi vermemize, birbirimizi tanıyıp sevgi duymamıza yol açacaktır. Sıkılı yumrukla el sıkışılmaz, elinizi açacaksınız. Karşınızdakini kabul etmek, sizin onunla kucaklaşmanız için bir vesiledir. 'Ben seni tanimayrum' dediğiniz zaman karşılığı 'Ben de seni tanimayrumdur' Bu dünyaca bilinen bir gerçektir. İnkar ve asimilasyon politikalarıyla Türkiye yıllarını kaybetti. Hayır, birbirimizi tanıyacağız, birbirimizi seveceğiz. Rabbim bile bize, 'Ben sizi kabile kabile, şube şube yarattım, yeter ki birbirinizle tanışıp dayanışma içinde olasınız' diyor. Ayet meali böyle. Hiç kimse doğarken anne ve babasının kim olacağına kendisi karar veremiyor.'' ''Vatandaşlarımıza birinci sınıf hiç ayrımcılık olmadan eşit haklarla huzur ve özgürlük içinde yaşayacağız'' diyen Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Kürt kardeşlerimizi ne kadar çok seviyorsak teröre de o kadar karşıyız. Kanla, tehditle, baskıyla, şantajla ülkeyi maalesef yaşanmaz hale getirmeye çalışanlarla da onların anladığı dilden mücadele etmek, bizim görevimizdir. Biz bu kardeşliği büyüttükçe, birbirimizle kucaklaştıkça sermaye bulamayacaklardır. Milletimiz onlara sırtını dönecek ve bir gün bu işi bırakmak zorunda da kalacaklardır. Her şey hukuk içinde olacaktır. Devletin bir yüzü var. Cumhurbaşkanımız sayın Abdullah Gül, meclisin geçen yılki açılış konuşmasında çok önemli bir cümle söyledi. Hani 'derin devlet filan' diyorlar ya sanki iki devlet olmalıymış gibi, dedi ki; 'Devletin bir tek yüzü var, iki yüzü yok, o tek yüzü de hukuktur'. (Biz böyle bir ülkeyiz) diyoruz. Böyle bir memleket istiyoruz. Şu Diyarbakır'ın kimliği hamdolsun ki Müslüman bir kimliktir. Kalkınmamızı artıracağız, refahı artıcağız. Herkes bir kağıt ulaştırmak istiyor, herkes yoksuluğundan bahsediyor, herkes iş istiyor. Hani toplasanız belki bir kaç yüz veya birkaç bin insan... Ama beni en duygulandıran olay şudur; bu terör patladıktan sonra bu ırkçılık belası ortaya çıktıktan sonra bir köyde bir kasabada günde yüzden fazlasına sofrasını açan o cömert insanlar o belanın içinde o hale geldiler ki Ulu Cami'nin kapısında dilenmeye başladılar. O insanları o cömertliklerinden kopararak, sokakta fukara olarak bırakanlara Allah lanet etsin.'' ''Şimdi yolsuzluk yok, yol var'' 2000 yılından önce emekli olmuş ama çok az emekli maaşı alan ve birbirlerinden farkı statülere sahip vatandaşların durumunu eşitlemek istediklerini ifade eden Arınç, bu konuda yüzde 60, yüzde 70 ve yüzde 75 olarak önlerinde 3 seçenek bulunduğunu belirtti. Arınç, bu konuda ne kadar çok insan istifade edecekse, cebine ne kadar çok para girecekse ona göre karar verdiklerine dikkati çekerek, şöyle dedi: ''Başbakanımız 'Yüzde 75' dedi. Biz de 'Bu kadar para bulabilecek miyiz-' dedik. Hazinemiz bol, verdikçe veriyor Cenabı Allah. İşte düşünüyor Maliye Bakanı kara kara. Ama bulacak, buluyor da. Bu ülkede en zor şey Maliye Bakanı olmak. Hazine onda, maliye onda. Eskiden olsa, geçen Avrupa'da Strasburg'da söyledim. Bu ülkenin başbakanı bir milyon dolar borç bulabilmek için Avrupa'ya gider, saatlerce kapıda beklerdi. Öldüler Allah rahmet eylesin, çaresizliklerini anlatıyorum. Kapılar yüzlerine kapanır, kabul etmezlerdi. Eğer birisinden bir yüz bulmuşlar da diyelim ki bir milyon dolar para buldularsa Türkiye'ye müjde gönderirler, '1 milyon dolar kredi bulduk' derlerdi. Şu kadar sente muhtaç olduğumuz günlerden bahsediyorum. Biz şimdi bir milyon dolar kredi aramıyoruz, bir milyar dolar yoksul ülkelere para yardımı yapıyoruz. Bu ne büyük bir nimet, bu ne kadar zenginlik ve berekettir. Eskiden böyle değildi, yolsuzluk vardı. Oradaki havuz birilerinin ceplerine giderdi. Eş, dost, akraba, yaren bir şey kalmazdı ki senin tarlana kadar gelebilsin. Şimdi yolsuzluk yok, yol var, 15 bin kilometre bölünmüş yol, otobanlar var. Hatta karadan gidemezse denizin altına girip tünelden gidenler var. Havadan uçanlar var. İzmir-İstanbul otobanı takriben 10 katrilyona mal oluyor. Yüksek hızlı trenler, yeni havaalanları inşa ediyoruz. Almanya, İtalya, Yunanistan, İspanya ve Portekiz'in haline bakın, bir de bizim halimize bakın. Oralarda işçi ve memurların maaşı donduruldu. Milletvekilleri para alamaz hale geldiler, borçlarını döndüremiyorlar. 4'ünde hükümet düştü 5'nci de sırada. Biz 13,5 katrilyon zorunlu tasarruf ödeyen bir hükümetiz. Hükümete geldik, kasaları açtık, boş. Bizden önce 'zorunlu tasarruf' diye para toplamışlar. Kağıt üstünde var ama kasanın içinde fareler cirit atıyor. Nereye gitti bu para- Yandı, bitti, kül oldu. Şimdi ben hükümet olarak bunu ödemek zorunda mıyım- Hayır. Kağıt üstünde bakarsınız, 'yok ki; ne ödeyeceğim' diyebilirsiniz. Milletten toplamışlar, bütçenin açıklarına harcamışlar. Onun, bunun cebine, batan bankalara gitmiş. Ama o milletten alınan bir emanettir. 'Bir gram sorumluluğumuz olmamasına rağmen bu parayı sonuna kadar ödeyeceğiz' dedik. Bu ülkede 13,5 katrilyon para ödendi, IMF'nin borçlarına 20 milyar dolar para ödedik. Şimdi geri ödemelerini yapıyoruz. Hiçbir borç bırakmayacağız.'' Sağlığa 70 katrilyon bütçe Arınç, hükümet olarak sağlığa büyük bükçe ayırdıklarını, bu kapsamda 20'ye yakın ambulans helikopterin hizmet verdiğini, devlet hastanelerinin özel hastanelerden çok daha temiz ve bakımlı hale geldiğini, birbirleri ile yarıştığını söyledi. Geçmişte hastanelerde yerde veya bir yatakta 3 hastanın yattığını ifade eden Arınç, eskiden hastalara ameliyat için 6, tomografi için 7 ay sonrasına gün verildiğini belirtti. Arınç, eskiden SKK'lı olduğunu ve bunları yaşadıklarını anlatarak, şöyle devam etti: ''Düzce milletvekilimiz seçim zamanı Yığılca kasabasının çok uzak bir köyüne gitmiş. Erkekler olmadığı için milletvekilini kadınlar karşılamış. 'Evlat niye geldin-' diye sormuş biri. Milletvekilimiz de 'Ben milletvekili adayıyım, bana oy verin.' demiş. Hangi partiden olduğunu öğrendiklerinde, 'Buraya kadar niye geldin- Zaten sana oy vereceğim' demiş. Milletvekili sebebini sorduğunda yaşlı kadın, 'Ben böbrek hastasıyım. Mutlaka diyalize girmem gerek. Bu köyden ne aşağıya giden ne de aşağıdan gelen var. Dolayısıyla ben ölümü bekliyordum. Bir gün sağlık müdürü geldi, yanında ekibi de vardı. Benim için köye özel bir minibüs göndereceklerini, haftada 3 gün beni alıp diyalize götüreceklerini söylediler. Alay ettiklerini sandım. 3 aydır bu şekilde diyalize gidiyorum. Bunlara şükran borcum olarak teşekkür etmesem olur mu-' demiş. Hastanın halinden çeken anlar. Bize 'Allah razı osun, ne güzel işler yapıyorsunuz' diyorlar. Sağlığa 70 katrilyon harcama yaptık. Helali hoş olsun. Yeter ki siz memnun olun. Birileri aydan aya kurultay yapıyor, birileri de aydan aya hedefe ulaşıyor.''