MÜSTENCÝD - BÝLLÂH Mebsû¹, II, 199; Þer¼u’s-Siyeri’l-kebîr, V, 1789-1790, 2134-2135). Serahsî, bir yerde müste’menin getirdiði ticaret malýnýn nisap miktarýndan (200 dirhem) az olmasý halinde eðer kendi devleti ayný durumda müslüman tüccardan vergi alýyorsa misilleme olarak ondan da alýnacaðýný, bir baþka yerde bu miktarýn altýnda kalan maldan hukuken ve örfen vergi alýnmamasý sebebiyle müste’menden de alýnmayacaðýný, onlar bu durumda müslümandan alýp haksýzlýk yapsalar bile müslümanlarýn ayný þeyi yapmamasý gerektiðini, meselâ gayri müslimler müslüman tüccarýn elinden bütün malýný alsalar bile kendilerine verilen emana aykýrý olacaðý için ayný muamelenin onlara yapýlamayacaðýný belirtir (el-Mebsû¹, II, 199-200). Onlarýn müslüman tüccarýn bütün malýný almalarý halinde Hanefî mezhebinde tercih edilen görüþün, Ýslâm devletinin de kendisini ülkesine götürecek miktarý ona býrakýp kalaný almasý, zayýf görüþün ise ayný þeyi tekrar yapmalarýný önlemek için misilleme olarak mallarýnýn tamamýný almak gerektiði yönünde olduðunu kaydeden Ýbnü’l-Hümâm, emandan sonra böyle bir muamelenin emaný bozma sayýlacaðýný, onlarýn bu uygulamasýnýn müslümanlarýn da ayný þeyi yapmalarýný meþrû kýlmadýðýný, aksine müslümanlarýn böyle bir davranýþtan nehyedildiðini, nitekim onlarýn ülkesine emanla giren müslümaný öldürmeleri durumunda aynýsýnýn kendilerine yapýlamayacaðýný söyler (Fet¼u’lšadîr, II, 228). Serahsî de kendilerine can ve mal güvenliði verilince buna aykýrý davranmaya ruhsat bulunmadýðýný, onlarýn verdikleri emana aykýrý hareket etmelerinin müslamanlarýn da ayný þekilde davranmasýný meþrû kýlmayacaðýný belirtir. Nitekim onlarýn müslüman rehineleri öldürmesi halinde karþýlýk olarak onlarýn rehinelerinin öldürülmesi helâl olmaz (el-Mebsû¹, X, 129; Þer¼u’s-Siyeri’l-kebîr, V, 1791). Hanefîler dýþýndaki üç Sünnî mezhep gümrük vergisi konusunda karþýlýklýlýk prensibini esas almamýþtýr; Hanbelîler ile Mâlikîler müste’menden 1/10 oranýnda vergi alýnacaðýný, ancak Mâlikîler, Mekke ve Medine’ye getirilen yiyecek maddelerinde bu oranýn 1/20 olacaðýný, Þâfiîler dýþarýdan getirilen mallar konusunda devlet baþkanýnýn takdirinin esas alýnacaðýný, iki devlet arasýnda antlaþma varsa buna göre hareket edileceðini, Ýslâm ülkesi içindeki ticaretten ise 1/10 vergi alýnacaðýný belirtmiþlerdir (Abdülkerîm Zeydân, s. 191-192; Mv.F, XXX, 109-110). Diplomatik temsilcilerin sahip olduðu malî imtiyazlar, ticaret veya gümrük ver- gisi muafiyetleriyle ilgili olarak da mütekabiliyet esas alýnýr. Elçiler ticaret amacý taþýmayan þahsî mallarýnda gümrük muafiyetine sahiptir. Ticarete gelince Muhammed b. Hasan eþ-Þeybânî, gayri müslim devletin kendi elçilerinin ticaret malýndan bir þey alýnmamasýný þart koþmasý halinde onlarýn müslüman elçilere yönelik uygulamasýna bakýlacaðýný ve eðer bir þey almýyorlarsa ileri sürdükleri bu þartýn kabul edilmesi gerektiðini belirtir. Ancak müslüman elçiler için bu þartý kabul ettikten sonra vefa göstermezlerse kendi elçileri hakkýnda müslümanlarýn da bu þartý kabul etmemesi gerekir; fakat kabul edilmiþse onlarýn muamelesinden sarfýnazarla buna vefa gösterilmesi icap eder (Serahsî, Þer¼u’s-Siyeri’l-kebîr, V, 1790). Müste’menin Ýslâm devletinin vatandaþý (zimmî) olmasý konusu da tartýþýlmýþ, ken- disine tanýnan âzami ikamet süresi bittiði halde dârülislâmda kalmaya devam etmesi yahut bir gayri menkul satýn almasý ve buna vergi tahakkuk etmesi, müste’men kadýnýn müslüman veya zimmî ile evlenmesi gibi Ýslâm devletinin vatandaþlýðýný kabul ettiðini gösteren davranýþlar ulemâ tarafýndan zimmî statüsüne geçmiþ olmanýn sebepleri arasýnda sayýlmýþtýr (Serahsî, el-Mebsû¹, X, 84; Kâsânî, VII, 110; el-Fetâva’l-Hindiyye, II, 234-235; Abdülkerîm Zeydân, s. 32-37). Fukaha, bir müste’menin Ýslâm ülkesine getirdiði herhangi bir mal, binek veya silâhý geri götürmesine engel olunmayacaðýný ilke olarak kabul etmekle birlikte kendi zamanlarýnýn þartlarýna göre düþmanýn müslümanlara karþý güçlenmesine yol açacak baþka bir þeyle deðiþtirmesi veya bunlarý satýn almasý halinde götürmesine izin verilmeyeceðine hükmetmiþlerdir (Serahsî, el-Mebsû¹, X, 89-92; Haccâvî, II, 74; el-Fetâva’l-Hindiyye, II, 233-234; Muhammed b. Abdullah el-Haraþî, III, 154). Bir müslüman veya zimmî de müste’men olarak yabancý bir ülkeye gidebilir. Bu durumda kendisine tanýnan can ve mal güvenliði sebebiyle onun da bulunduðu ülke halkýnýn can ve mal güvenliðini ihlâl etmesi haram kabul edilmiþtir (Serahsî, el-Mebsû¹, X, 9697; Mv.F, XXXVII, 189). BÝBLÝYOGRAFYA : Wensinck, el-Mu£cem, “emn”, “cvr” md.leri; Þâfiî, el-Üm, IV, 109, 118, 124-130, 200; V, 190191; VI, 32, 40, 124, 127, 129; VII, 15, 29, 38-39, 139, 150; Taberî, ÝÅtilâfü’l-fušahâß (nþr. J. Schacht), Leiden 1933, s. 59, 61; Serahsî, el-Mebsû¹, II, 199-200; IX, 56-57; X, 84, 89-97, 129; XI, 102; XIII, 137; XIV, 173; XVI, 139; XXII, 131; XXX, 33; a.mlf., Þer¼u’s-Siyeri’l-kebîr (nþr. Salâhaddin el- Müneccid – Abdülazîz Ahmed), Kahire 1971, II, 466; IV, 1156; V, 1728-1729, 1789-1791, 1900, 1920-1921, 1940, 2012-2013, 2045, 2134-2135; Kâsânî, Bedâßi £, II, 310-313; VI, 280-281; VII, 3440, 100, 107, 110, 131-132, 168; Ýbn Kudâme, el-Mu³nî, VII, 561-563; X, 198-200, 439, 623624; Osman b. Ali ez-Zeylaî, Tebyînü’l-¼ašåßiš, Bulak 1313-15; II, 160, 172; III, 182-183, 266267; IV, 126; VI, 240; Ýbnü’l-Hümâm, Fet¼u’l-šadîr (Kahire), II, 228; III, 284-286; V, 267-268; VI, 248; Haccâvî, el-Ýšnâ£, Kahire 1351, II, 39, 53, 74; IV, 250; el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 567-568; II, 149, 232-235; IV, 334; VI, 454; Muhammed b. Abdullah el-Haraþî, Þer¼u MuÅta½arý ƒalîl, Bulak 1317, II, 138; III, 122-127, 154; IV, 132; VIII, 3-4, 6; Abdülkerîm Zeydân, A¼kâmü’×-×immiyyîn ve’lmüsteßminîn fî dâri’l-Ýslâm, Baðdad 1382/1963; Bedrân Ebü’l-Ayneyn Bedrân, el-£Alâšåtü’l-ictimâ£iyye beyne’l-müslimîn ve ³ayri’l-müslimîn, Ýskenderiye 1984, tür.yer.; Abdülmün‘im Ahmed Bereke, el-Ýslâm ve’l-müsâvât beyne’l-müslimîn ve ³ayri’l-müslimîn, Ýskenderiye 1410/1990, tür.yer.; Ýsmâil Lutfî Fetânî, ÝÅtilâfü’d-dâreyn ve e¦eruhû fî a¼kâmi’l-münâke¼ât ve’l-mu£âmelât, Kahire 1410/1990, tür.yer.; Ahmet Özel, Ýslâm Hukukunda Ülke Kavramý: Dârulislam - Dârulharb, Ýstanbul 1991, s. 273-280, 306-383; a.mlf., “Ýslâm Hukukunda Ülke Kavramý ve Düþman Ülkelerle Ticari Ýliþkiler”, I. Uluslararasý Ýslâm Ticaret Hukukunun Günümüzdeki Meseleleri Kongresi (ed. Mehmet Bayyiðit), Konya 1997, s. 152-177; “.Uþr”, Mv.F, XXX, 109-110; “Müste,men”, a.e., XXXVII, 168-191. ÿAhmet Özel – — MÜSTE’MÝN ˜ (bk. MÜSTE’MEN). – ™ — MÜSTE’MÝN TÜCCAR ˜ (bk. AVRUPA TÜCCARI). – ™ — MÜSTENCÝD - BÝLLÂH ( ' ) א Ebü’l-Muzaffer el-Müstencid - Billâh Yûsuf b. el-Muktefî - Liemrillâh el-Abbâsî (ö. 566/1170) ˜ Abbâsî halifesi (1160-1170). ™ 1 Rebîülâhir 510’da (13 Aðustos 1116) doðdu. Babasý Muktefî - Liemrillâh, annesi Rum asýllý bir câriyedir. 542 (1147) veya 547 (1152) yýlýnda veliaht ilân edilen Müstencid babasýnýn ölümünün (2 Rebîülevvel 555 / 12 Mart 1160) ardýndan hilâfet makamýna geçti. Babasýnýn politikasýný devam ettireceðinin iþareti olarak baþta Vezir Ebü’l-Muzaffer Ýbn Hübeyre olmak üzere eski devlet adamlarýný ve valileri görevde býraktý, Ýbn Hübeyre’ye de hayat boyu 143 MÜSTENCÝD - BÝLLÂH görevde kalacaðýna dair söz verdi (Ýbnü’lCevzî, X, 193). Müstencid - Billâh, Irak Selçuklu Sultaný Süleyman Þah tahta geçtikten hemen sonra Hemedân’a bir elçi göndererek babasýnýn ona yaptýðý iyilikleri hatýrlattý; kendisine itaat etmesini ve sahip olduðu yerlerde adýna hutbe okutmasýný istedi. Süleyman Þah, Sultan Muhammed b. Mahmûd döneminde (1153-1159) oldukça gergin olan iliþkilerin yumuþayacaðýný, halifenin Baðdat’ta kendi adýna hutbe okutacaðýný, böylece Irak’ta Selçuklu nüfuzunun tekrar kurulabileceðini düþünerek bu teklifi kabul etti ve Kadý Nebîhüddin el-Hemedânî baþkanlýðýndaki bir heyeti Baðdat’a gönderdi. Vezir Ýbn Hübeyre tarafýndan kabul edilen heyet üyeleri Baðdat’a sultanýn adýna hutbe okunmasýný saðlamak için geldiklerini söylediler. Vezir onlarýn bu talebini reddetti. Bunun üzerine heyettekiler vezire halifenin elçisi Sevinç en-Nizâmî’nin Süleyman Þah’a bu konuda vaadde bulunduðunu ve buna uyulmasý gerektiðini belirttiler. Bu görüþmelerden kýsa bir süre sonra halifenin elçisi Sevinç enNizâmî ile sultanýn elçisi Nebîhüddin elHemedânî meçhul kiþilerce öldürüldü. Anlaþýldýðýna göre olay Vezir Ýbn Hübeyre tarafýndan planlanmýþtý. Halife, sultanýn kendisine verilen sözlerin uygulanmasýný saðlamak üzere Baðdat’a elçi olarak gönderdiði Nebîhüddin el-Hemedânî’yi öldürtmek suretiyle Süleyman Þah’ýn gözünü korkutup Baðdat’a karþý herhangi bir sefere kalkýþmasýný önlemeyi amaçlamýþtý. Irak Selçuklularý’nýn son güçlü hükümdarý Arslan Þah b. Tuðrul, 555’te (1160) tahta geçtikten sonra saltanatýný meþrulaþtýrmak ve Irâk-ý Arab’da Selçuklu hâkimiyetini tekrar kurmak için faaliyete geçti. Ýlk iþ olarak da Müstencid - Billâh’a bir elçi gönderip adýna hutbe okunmasýný ve idarî düzenlemelerin Sultan Mes‘ûd b. Muhammed Tapar’ýn zamanýndaki (11341152) þekline dönüþtürülmesini talep etti. Halife, Irak’ýn hâkimiyetini Arslanþah’a vermeye niyetli olmadýðý için bu istekleri reddetti. Gönderdiði elçiye kötü davranarak Irak Selçuklularý Devleti’ni tanýmadýðýný ve Selçuklu nüfuzunun Irak’ta artýk tamamen bittiðini Arslan Þah’a göstermek istedi. Hafâce kabilesi 556 Ramazanýnda (Eylül 1161) Hille ve Kûfe’de toplanýp erzak, hurma gibi mallardan paylarýna düþen vergilerin hac emîri Erkuþ tarafýndan kendilerine verilmemesi ve Hille þahnesi Emîr 144 Kaysar’ýn da onu desteklemesi üzerine isyan etti. Erkuþ ve Kaysar’ýn gönderdikleri birlikler Hafâce kabilesini Rahbetüþþâm’a kadar kovaladý. Zor durumda kalan bedevîlerin barýþ talebi kabul edilmeyince savaþ kaçýnýlmaz oldu. Emîr Kaysar savaþta öldürüldü, Emîr Erkuþ aðýr yaralý olarak Rahbe’ye kaçtý. Yenilgi haberi Baðdat’a ulaþýnca Vezir Ebü’l-Muzaffer Ýbn Hübeyre bir ordu ile Hafâce kabilesinin peþine düþtü. Basra’ya kadar takibini sürdüren vezir sonunda Baðdat’a geri dönmek zorunda kaldý. Bu takip sýrasýnda oldukça yýpranan ve yaptýklarýndan piþmanlýk duyarak baðýþlanmalarýný isteyen bedevîler halife tarafýndan affedildi. Halife Müstencid-Billâh, Selçuklular’ý destekleyen Mezyedîler’in mensup olduðu Þiî Benî Esed kabilesini Hille’den uzaklaþtýrmak için Yezden b. Kamâc’ý görevlendirdi. Büyük bir ordu hazýrlayan Yezden, Benî Esed üzerine yürürken bir yandan da Basra’da bulunan Müntefik kabilesinin reisi Ýbn Ma‘rûf’a haber yollayarak yardýma gelmesini istedi. Onun da gelmesiyle birlikte Esed kabilesi kuþatýldý. Kuþatma neticesinde aç ve susuz kalan kabile teslim olmak zorunda kaldý, buna raðmen 4000 kiþi öldürüldü. Münâdîler Hille’de kalacak olanlarýn tamamýnýn öldürüleceðini duyurunca halk þehri terketti. Batîha ve çevresi yardýmlarýndan ötürü Ýbn Ma‘rûf’a verildi (558/1163). Böylece Mezyedîler bertaraf edilmiþ oldu. Vezir Ebü’l-Muzaffer Ýbn Hübeyre 560 (1165) yýlýnda rakipleri tarafýndan doktoru Ýbn Reþâde vasýtasýyla öldürüldü. Yerine oðlu Ýzzeddin getirildi. Müstencid kýsa bir süre sonra Ýzzeddin’i azledip Vâsýt nâzýrý Ýbnü’l-Beledî’yi vezir tayin etti. Hafâce kabilesinin Benî Hazn kolu Sevâd bölgesinin koruyuculuðunu elinde tutuyordu. Yezden b. Kamâc’ýn Hille’yi Hafâce kabilesinin bir diðer kolu olan Benî Kâ‘b’a vermesine öfkelenen Benî Hazn Sevâd bölgesini yaðmaladý. Bunun üzerine Yezden yanýna Benî Kâ‘b reislerinden Gazbân’ý alarak onlarý cezalandýrmak için harekete geçti. Ancak Gazbân, Sevâd’da kendisini sevmeyen askerlerinden biri tarafýndan öldürülünce hareket yarýda kaldý. Sevâd bölgesinin koruyuculuðu daha sonra Benî Hazn’a geri verildi (568/1172-73). Hûzistan hâkimi Þümle’nin (Þemle) yeðeni Ýbn Senkâ, Basra Valisi Mengüpars ile akrabalýk kurmuþtu. Halife Müstencid-Billâh’ýn Mengüpars’ý öldürtmesi üzerine Ýbn Senkâ Basra’ya yürüyerek çevredeki köyleri yaðmaladý (559/1164). Halife Basra Va- lisi Gümüþtegin’e elçi gönderip Ýbn Senkâ ile savaþmasýný istedi. Gümüþtegin kendisinin ordu kumandaný olmayýp vali olduðunu söyleyerek isteði geri çevirdi. Bu durumdan cesaret alan Ýbn Senkâ, Vâsýt’a yürüyüp çevresindeki köyleri yaðmaladý. Vâsýt hâkimi Hatalpars ordu toplayarak onun üzerine yürüdü. Ýbn Senkâ birtakým vaadlerle Hatalpars’ýn emîrlerini kendi tarafýna çekince Hatalpars yenildi ve öldürüldü. Irak’a yürüyen Hûzistan Emîri Þümle, Baðdat yakýnlarýna kadar gelerek Mahikî Kalesi’ni kuþattý ve Müstencid’den bazý taleplerde bulundu. Bu talepleri reddeden halife elçi olarak gönderdiði Yûsuf ed-Dýmaþký aracýlýðýyla onu kýnadý ve kendisini tehdit edip kuþatmaya son vermesini istedi. Þümle özür diledikten sonra Basra, Vâsýt ve Hille’nin Hûzistan’da yanýnda bulunan Sultan Melikþah’ýn oðlu Melik Mahmud’a Sultan Arslan Þah tarafýndan iktâ edildiðini söyleyerek buna ait menþuru gösterdi ve kendisinin bu üç vilâyetten birine razý olduðunu belirtip bunlardan birini almadan gitmeyeceði izlenimini verdi. Yûsuf ed-Dýmaþký durumu halifeye bildirdi. Halife de Emîr Erkuþ’un kumandasýnda bir orduyu Þümle’nin üzerine gönderdi (562/1166-67). Halifenin ordusuna mukavemet edemeyeceðini anlayan Þümle ülkesine geri döndü. Müstencid - Billâh 9 Rebîülâhir 566’da (20 Aralýk 1170) Baðdat’ta vefat etti. Ölümünden Üstâdüddâr Adudüddin Ýbnü’lMüslime ile dönemin kudretli emîrlerinden Kutbüddin Kaymaz ve Yezden sorumlu tutulmaktadýr (Ýbnü’l-Esîr, XI, 360). Yerine Müstazî-Biemrillâh lakabý ile oðlu Ebû Muhammed Hasan geçti. Müstencid - Billâh halka âdil ve müþfik davranmýþ, bazý örfî vergileri kaldýrmýþ, rüþvetçi Kadý Ýbnü’lMurahham’ý tutuklatmýþ, halktan zorla aldýðý mallarýna el koydurmuþtur. Fitne ve fesat çýkaran bozgunculara, halký jurnal edenlere karþý çok sert davranmýþtýr. Babasýnýn siyasî emellerini devam ettirmiþ, onun Irak’tan çýkardýðý Irak Selçuklularý’nýn Batý Ýran’daki topraklarýna da göz koymuþtu. Ancak kabile isyanlarý ve Türk emîrlerinin baskýlarýyla karþý karþýya kalýnca bu konuda baþarýlý olamamýþtý. Müstencid Billâh devrin güçlü hükümdarlarýndan Atabeg Nûreddin Mahmud Zengî ile iyi münasebetler kurmuþ ve onu Mýsýr’ýn fethine teþvik etmiþtir. Bundan dolayý Mýsýr’da Fâtýmî hilâfetine son verilince hutbe Abbâsîler adýna okunmuþtur. Ýbn Hallikân, Nûreddin Mahmud’un Ýmâdüddin el-Ýsfa- MÜSTERÞÝD - BÝLLÂH hânî’yi Halife Müstencid - Billâh’ýn sarayýna elçi olarak gönderdiðini kaydeder (Vefeyât, V, 148-149). Müstencid döneminde Hanbelîlik devlet nezdinde itibar görmeye devam etmiþtir. Hanbelî âlimi Ebü’l-Ferec Ýbnü’l-Cevzî’nin Müstencid’den övgüyle söz etmesinin sebebi budur (el-Munta¾am, X, 194). Ýbnü’lCevzî’nin Kitâbü’l-Müstencid adlý bir eser yazdýðý kaydedilmektedir (Sýbt Ýbnü’l-Cevzî, VIII/2, s. 487-488). Müstencid-Billâh, Ýbn Hamdûn’u et-Te×kiretü’l-¥amdûniyye adlý eserinde Abbâsî Devleti aleyhindeki hikâyelere yer verdiði için hapse attýrmasý ve onun da hapishanede ölmesi sebebiyle eleþtirilmiþtir (Ýbn Hallikân, IV, 380). Müstencid’in iyi bir þair, ayný zamanda astronomi hakkýnda mâlûmat sahibi olduðu belirtilmektedir. 1160’lý yýllarda Baðdat’ý ziyaret eden Tudelalý Benjamin, Müstencid Billâh’ýn baþta Ýbrânîce olmak üzere birçok dil bildiðini, bütün müslümanlar tarafýndan sevilip sayýldýðýný, kendi el emeðiyle geçindiðini, doðru ve güvenilir bir insan olduðunu söyler ve onu bilgisi ve yahudilere hoþgörülü davranmasý sebebiyle över (Ortaçað’da Ýki Yahudi Seyyahýn Avrupa, Asya ve Afrika Gözlemleri, s. 61-62). BÝBLÝYOGRAFYA : Ýbnü’l-Kalânisî, TârîÅu Dýmaþš (Amedroz), s. 330; Ýbnü’l-Ezrak el-Fâriký, Meyyâfârikîn ve Âmid Tarihi: Artuklular Kýsmý (trc. Ahmet Savran), Erzurum 1992, s. 161-162; Tudela’lý Benjamin – Ratisbon’lu Petachia, Ortaçaðda Ýki Yahudi Seyyahýn Avrupa, Asya ve Afrika Gözlemleri (trc. Nuh Arslantaþ), Ýstanbul 2001, s. 61-62; Ýbnü’lCevzî, el-Munta¾am, X, 192-194, 214-217, 232233; Ahbârü’d-devleti’s-Selcûkýyye (Lugal), s. 117; Ýbnü’l-Esîr, el-Kâmil (trc. Abdülkerim Özaydýn), Ýstanbul 1987, XI, 212-214, 219, 221, 227, 234, 242, 260, 261-262, 266-267, 290-292, 316, 360; Bündârî, Zübdetü’n-Nusra (Burslan), s. 259260, 261-262; Sýbt Ýbnü’l-Cevzî, Mirßâtü’z-zamân, VIII/1, s. 233-235, 252, 255, 260, 262, 267, 268, 271, 282, 284-285; VIII/2, s. 487-488; Ýbn Hallikân, Vefeyât, IV, 380-382; V, 148-149; Hindûþah es-Sâhibî, Tecâribü’s-selef (nþr. Abbas Ýkbâl), Tahran 1934, s. 314-316; H. Mason, Two Statesmen of Mediaeval Islam, The Hague - Paris 1972, s. 69-76; Zekeriya Kitapçý, Abbasi Hilafetinde Selçuklu Hatunlarý ve Türk Sultanlarý, Konya 1994, s. 227-229; Eric J. Hanne, The Caliphate Revisited: The Abbasids of 11th and 12 th Century Baghdad (doktora tezi, 1998), The University of Michigan, s. 362-399; Hüseyin Kayhan, Irak Selçuklularý, Konya 2001, s. 228-229, 248-252; K. V. Zetterstéen, “Müstencid”, ÝA, VIII, 834-835; Carole Hillenbrand, “al-Mustanjid”, EI 2 (Ýng.), VII, 726-727. ÿHüseyin Kayhan – — MÜSTENSÝH ˜ (bk. ÝSTÝNSAH). ™ – — MÜSTERÞÝD - BÝLLÂH ( ) א Ebû Mansûr el-Müsterþid - Billâh el-Fazl b. Ahmed el-Müstazhir - Billâh el-Abbâsî (ö. 529/1135) ˜ Abbâsî halifesi (1118-1135). ™ 7 Þâban 486’da (2 Eylül 1093) dünyaya geldi. 484’te (1091) doðduðu da rivayet edilir. Babasý Halife Müstazhir- Billâh, annesi Lübâbe adlý bir câriyedir. Babasýnýn vefatýnýn ardýndan hilâfet makamýna geçti (16 Rebîülâhir 512 / 6 Aðustos 1118). Büyük Selçuklu Sultaný Muhammed Tapar’ýn vefatýndan (511/1118) sonra baþlayan siyasî karýþýklýklarýn devam ettiði bir dönemde halife olan Müsterþid - Billâh, bu durumdan istifade ederek Abbâsîler’in Büveyhîler’in Baðdat’ý istilâ ettikleri tarihten (334/ 945) beri unuttuklarý dünyevî - siyasî hâkimiyeti yeniden canlandýrmak için faaliyete geçti. Merv’i Büyük Selçuklu Devleti’nin baþþehri yapan Sultan Sencer, imparatorluðun batýsýný Irak Selçuklu tahtýna oturttuðu yeðeni Mahmûd b. Muhammed Tapar’ýn idaresine býrakmýþtý. Mahmud’un Irak’taki hâkimiyetine itiraz eden kardeþi Mes‘ûd b. Muhammed Tapar, Mezyedî Emîri Dübeys b. Sadaka ile bazý Türkmenler’in desteðini alarak isyan etti (514/1120). Dübeys’in Irak’ýn çeþitli bölgelerini yaðmalamaya baþlamasý üzerine halife kendisine mektup göndererek bu faaliyetlerine son vermesini istedi. Ancak Dübeys isyaný sürdürüp Baðdat’a kadar geldi. Þehrin karþýsýna çadýr kurup aðýr sözler söyleyerek halifeyi tehdit etti. Sultan Mahmud sonunda halifenin ricasýna uyup Baðdat’a geldi (Receb 514 / Ekim 1120). Dübeys, Sultan Mahmud’u oyalamaya çalýþtýysa da Selçuklu kuvvetleri Hille üzerine yürüyünce kayýnpederi Necmeddin Ýlgazi’ye sýðýnmak zorunda kaldý, sultan ve halifeden özür dileyip itaat arzettiðini bildirdiyse de kabul görmedi (515/1121). Dübeys’in tehditlerine karþý Sultan Mahmud’dan yaz mevsimini Baðdat’ta geçirmesini rica eden halife daha sonra hazýrlýklarýný tamamlayýp Dübeys üzerine yürüdü ve onu maðlûp ederek Baðdat’a döndü (517/1123). Sultan Sencer, Müsterþid - Billâh’ýn Irak’ta Dübeys ile mücadeleye girerek siyasî hadiselerin içinde yer almasýndan rahatsýz oldu. Kadý Herevî baþkanlýðýnda bir elçilik heyetini yeðeni Mahmud’a gönderip halifenin Nizâmülmülk’ün oðlu Ahmed’i vezir tayin et- mesini saðladý. Sencer bu sayede hilâfet makamýnýn hareketlerini kontrol altýnda tutmayý amaçlýyordu. Ahmed’in vezirliðe getirilmesi Müsterþid’i siyasî hadiselerden uzak tutmaya yetmedi. Halife kendi ordusunu kurmak için faaliyete geçti. Ancak bu durum, halifenin asker beslememesi ve Baðdat’ýn güvenliðinin Selçuklular tarafýndan saðlanmasý esasýna dayanan Abbâsîler’le Selçuklular arasýndaki antlaþmanýn ihlâli demekti. Sultan Sencer, Sultan Mahmud’a bir mektup göndererek halifenin antlaþmayý bozduðunu söyledi ve halifeyle ittifakýna son verip Baðdat’a yürümesini emretti. Selçuklu ordusu tarafýndan kuþatýlan Baðdat’ýn bir kýsmý yaðmalandý (Zilhicce 520 / Ocak 1127). Zor durumda kalan halife Sultan Mahmud ile anlaþmak mecburiyetinde kaldý. Sultan Mahmud gerekli saygýyý gösterip Müsterþid’i yeniden hilâfet makamýna oturttu (Ýbnü’l-Esîr, el-Kâmil, X, 504). Baðdat’tan ayrýlmadan önce faaliyetlerini daha yakýndan takip etmek amacýyla Ýmâdüddin Zengî’yi Baðdat þahneliðine getirdi. Bu sýrada Dübeys, Sultan Mahmûd’un kardeþi Melik I. Tuðrul’u Irak Selçuklu tahtýný ele geçirmeye teþvik etti. Bunun üzerine Sultan Mahmud Tuðrul’a karþý halifeyle ittifak yapma yoluna gitti. Mahmud ve halife karþýsýnda güçsüz kaldýklarýný anlayan Dübeys ve Tuðrul, Sultan Sencer’e sýðýnmak zorunda kaldýlar ve Mahmud’u halifeyle iþ birliði yapmakla suçladýlar. Sencer, Hemedan’da bulunan yeðeni Mahmud’u huzuruna çaðýrdý. Mahmud amcasýna itaat ederek Rey’e geldi. Tuðrul ve Dübeys’in þikâyetinin asýlsýz olduðunu gören Sencer Mahmud’u yanýnda tahta oturttu. Sultan Sencer’in müdahalesine raðmen Batý’da karýþýklýklar devam ediyordu. Sultan Mahmud, siyasî gücü ele geçirebilmek için yoðun bir gayret içerisinde olan halifeyi azledip yerine baþka birini geçirmek için sefer hazýrlýklarý yaptýðý bir sýrada vefat etti (525/1131). Küçük yaþtaki oðlu Dâvûd Irak Selçuklu tahtýna çýkarýldý. Dâvûd’un henüz çocuk yaþta bulunmasýndan dolayý ülkenin çeþitli yerlerinde karýþýklýklar meydana geldi. Müsterþid, Baðdat’ta Sultan Dâvûd adýna hutbe okutulmasý için kendisine gönderilen elçilik heyetinin isteðini reddetti. Bu arada Sultan Sencer’in yeðeni Mes‘ûd, Dâvûd’un yaþýnýn küçük olmasýndan istifade ederek Hemedan’a yürüyüp þehri ele geçirdi. Mes‘ûd’un Baðdat’ta adýna hutbe okutulmasý isteði Sultan Sencer’in etkisiyle Halife Müsterþid - Billâh tarafýndan reddedildi. Halifeden umduðu deste145