Felsefe Dünyası, 200212, Sayı 36 AMERİKAN FELSEFESİNİN YENİDEN CANLANIŞI: JOHN J. MCDERMOTT Yrd. Doç. Dr Celal TÜRER* ABD'de felsefeciler, Amerika'daki felsefe tarihini son yıllarda daha çok incelemektedirler. Bu yönelimin bir çok nedeni sıralanabilir ancak en temel saik, geniş oranda J. Dewey düşüncesine dayanan, bazen yeni pragmatizm olarak adlandırılan hareket olarak görünmektedir. Sebep ne olursa olsun Amerika filozofları, Amerikan felsefesine, tarihine ve mirasına artan bir ilgiyle eğilmektedirler. Bu yazımızda çalışmalarını Amerikan felsefe tarihi üzerine yoğunlaştıran çağdaş Amerikan felsefecilerinden John J. McDermott"un felsefesini genel hatlarıyla tanıtıp, Amerikan felsefe tarihini nasıl yorumladığını Emerson, Royce, James ve Dewey örnekleriyle aktarmaya çalışacağız.1 Amerikan felsefesi tarihine ilgi gösterenlerden ve ilginin artmasına sebep olanlardan biri hiç kuskusuz John J. McDermott'dur.2 J. Campbell, kırk yılı aşkın süre içinde çalışmaları ve yazılarıyla McDermott'un Amerikan felsefi düşünce tarihine yeniden ilginin doğmasında temel bir rol oynadığına işaret eder.3 McDermott'un Amerikan felseErciyes Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Felsefe Tarihi A. B. D. Öğretim Üyesi * McDermott'un iki kitabı The Culture of Experience (1976) ve Streams of Experience (1986) incelendiğinde ilk kitabın geneîde düşüncelerini/felsefesini tanıtan bir mahiyette olduğu, ikincisinin ise bu düşüncelerle Amerikan felsefesini nasil yorumladığını gösteren içerik taşıdığı görülecektir. Birbiriyle geçişleri bulunan ve birbirini tamamlayan bu kitapları bir arada incelemenin McDermott'un düşüncelerini bir bütün olarak okumada daha verimli olacağı kanaatindeyiz. 2 John Joseph McDermott, 5 Ocak 1932'de New York'ta doğdu. 1953'te Broklyn'deki St Francis College'den pekiyi derecesi ile mezun oîdu. Doktorasını, Fordharft Üniversitesinden 1959'da "Üstün başarı" ile aldı. Tezi, Experience is Pedagogical: The Genesis and Essence of the American Nineteenth Centry Notion Of Experience idi. McDermott. 1953-1954 arası Lisede Latince ve İngilizce öğretmenliği yaptı. 1954-1957 arası mezun olduğu okul St. Francisse Felsefe ve İngilizce dersleri verdi. 1957 den 1977 yılına kadar Queens College/CUNY'de felsefe öğretti. 1977 yılında Texas A&M Üniversitesinde Felsefe bölümü başkanlığını yaptı. 1981'de Seçkin (Distinguised) felsefe profesörü, 1986'da Abell Liberal Sanatlar profesörü unvanını aldı. McDermott, Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya'da önemli felsefi konuşmalar yaptı. O, çeşitli felsefî kuruluşlara üyedir; 1977-1980 SAAP'ın (Society for Advanced of American Philosophy) başkanlığı ve 19891992 yılları arası APA' nın (American Philosophical Association) idari kadrosunda görev almıştır. Danthford Vakfı, Hatforf Üniversitesi gibi bir çok kurumdan ödül almıştır. Halen Texas A&M Üniversitesi Felsefe bölümünde Lisans üstü dersleri vermekte ve çalışmalarına devam etmektedir. 3 James Campbell, The Pragmatic Scholar: McDermott On The History of American Philosophy, 12-13 Ekim 2001, 'Exploring of McDermott's Philosophy' konferansında sunulan tebliğ, s. 2. 83 Felsefe Dünyası 4 fesine yaptığı katkılar, hiç kuşkusuz eserlerinde açıkça görülebilir. Onun Amerikan düşünce tarihiyle serüveni 1958' de Martin Buber'in felsefesine dair ilk yaymi ile başlar ve hala devanı etmektedir. O, Amerikan felsefe ve kültürünün çok semereli yazarlarından biridir. Mevcut bibliyografyası bu olguya tanıklık eder. McDermott, fikirlerini anlaşılabilir her formatta; bilimsel makaleler ve kitap bölümlerinde, önsöz ve girişlerde, mülakatlarda, editör yazılarında ve hatta şiirlerinde ortaya koyarak büyük bir külliyat meydana getirmiştir.5 Bu yazılardan bir kısmı antoloji biçiminde The Culture of Experience (1976) ve Streams of Experience (1986) adlı kitaplarında toplanmıştır. McDermott'un ilgisinin alanı ve çeşitliliği etik, estetik, sosyal felsefe, eğitim felsefesi, din ve felsefe tarihi olmak üzere felsefe ve kültürün her ana boyutunu içerir. O, Amerikan felsefesinin en temel filozoftan; Emerson, W. Whitman, C. S Peirce, W. James, John Devvey, G. H. Mead, Josiah Royce, George Santayana, Susanna K. Langer ve C. I. Levis hakkında çalışmalar yapmıştır, 1967 ile 1973 yıllan arasında o, kendisine uluslararası şöhret kazandıran The Writings of William James: A Comphrensive Edition (1967), The Basic Writings of Josiah Royce (1969) ve The Philosophy of John Dewey {1973) abidevi üçlü edisyonunu oluşturmuştur. Uzun yıllar W, James'in uzmanı olarak tanınan McDermott, on dokuz ciltlik Harvard edisyonu The Works of William James ile Virginia Üniversitesinin halen yirmi cildi tamamlanmış, The Correspondence of William James çalışmalarının editörlüğünü yapmıştır. Bunun yanı sıra edit ettiği, A Cultural Introduction to Philosophy from Antiquity to Descartes (1985) adlı kitap felsefe çevrelerinden geniş alaka görmüştür. I McDermott, fikirlerinde "tecrübeyi' temel alır ve Peirce'ün ifadesiyle 'tecrübe tek öğretmenimizdir' der.5 Ona göre tecrübe "bizim yaptığımız ve bize yapılandan daha fazla olmayan bunun yanı sıra bu yaptıklarımızda onları önceleyen tarzdır".7 O, araştırmalarının amacının tecrübenin doku ve önemini araştırmak ve ıslah etmek olduğunu beyan eder. Ona göre tecrübede felsefi fikirlerin serimlenmesi, felsefecilerin aktüel bir görevidir.8 Onun araştırdığı temel tecrübe ise Amerikan felsefi geleneğidir. Zira bu gelenek, 4 Society for Advanced of American Philosophy (SAAP), 12-13 Eylül 2001'de, Carbondale/Illinois'de McDermott'un 70. doğum gününü kutlamak amacıyla "McDermott'un Felsefesini Keşfetmek" adı altında 2 gün süren bir konferans tertipledi. Bu toplantıya katılan çok sayıdaki eski ve yeni bir çok meslektaşı, öğrencileri ve arkadaşları McDermott'un başta hümanizmi olmak üzere, fikirlerinden ve Amerikan felsefesine katkılarından övgüyle bahsettiler. Ona duyulan sevgi ve saygı sanırım başka Amerikan felsefecilerini kıskandıracak düzeydeydi. Kanaatimce bunun nedeni, engin bilgisinin yanı sıra babacan, mütevazı ve derin şahsiyeti, toplayıcı kişiliği ve öğrencilerine verdiği değerdir. 5 Yayınlarının uzun ve ayrıntılı listesi James Campbell ve Richard E. Han tarafından The Writings of John J. McDermott adlı kitapçıkta toplanmıştır. McDermott, 4 kitap, 7 edisyon ve 150 inin üzerinde makale, giriş, önsöz ve değerlendirme yazmıştır. 6 J. McDermott, The Culture of Experience, New York, 1976, s. 17 ' The Culture of Experience, s. ix. * Tne Culture of Experience, "Önsöz, John E. Smith", s. xviii. 84 Felsefe Dünyası 9 onun için insan hayatındaki eylemleri yorumlayıcı bir mihenk taşıdır. O, bu araştırmalarla "biz ve diğerleri durumumuz ve durumumuz hakkında ne hissediyoruz" düşüncesi10 ni açımlayan bir tür "estetik duyarlılık" geliştirmeye girişir. Dewey'ci bir perspektif olan estetik duyarlılık, gerçekte sanatla alakalı değil, tanımından da anlaşılacağı üzere, tecrübemizin değerlendirilmesine dayanır. Bu değerlendirme, mahrumiyet, kutlama, yabancılaşma, baskı, doğal nostalji, doğal uzam, doğal zaman, şehir mekanı, şehir zamanı ve teknolojik ürünler gibi temaları ve çeşitlerini içerir. Ona göre, estetik duyarlılığın geliştirilmesi, sosyal ve politik değişimle ilgili stratejiler geliştirme ve onlara uyum sağlama açısından gereklidir. Bu bir bakıma, yeni bir kültürel pedagojinin yönüne, yani şahsi beklenti, duyarlılık ve değerlendirmelerimizin yeni ortak kaynağına işaret eder. Zira ona göre gerçek kültür, sempati ve hayranlıklarla yaşar; nefret ve hor görme ile değil ve gerçek kültür, tüm yanlış ambalajların altındaki insan özünü ifşa eder. Bununla beraber o, insan hayatındaki gizli karmaşıklığa işaret ederek, geliştireceğimiz duyarlılığın William James'in ifadesiyle, müphemliğe döneceğini (reinstatement of vague) ifade eder. 1 1 McDermott, yazılarında profesyonel jargonu ve felsefe evinin terimlerini -gerekmedikçe- kullanmaktan kaçınırken, dilin içerdiği kesinlik, metafor ve teknik detayları birer alet gibi ele almanın gerekliliğini vurgular. Bununla beraber onun araştırmalarında özellikle belirttiği iki unsur yönteminin anlaşılmasında ipucu mahiyetindedir. Bunlardan ilki, yorumlarında cinsiyet ayrımını önemsememesi, referanslarını insan durumuna dayandirmasıdir. O, bu konuda hassasiyetini gösterirken dilin bu ayrımı çözebilecek uygunlukta olmadığım da beyan eder. İkinci unsur, şahsi anekdot ve farklı şahsi görüşleri hariç çalışmalarında "biz" zamirini kullanmasıdır. Bu karar, tevazudan değil mevcut mirasın yansıması ve bilgeliğin sonucudur. Ona göre, herkes birbirinden bir şeyler öğrenir, dolayısıyla toplum zihnî tecrübenin temelindedir. 12 Bunlara ilaveten McDermott, yaklaşım ve alanının disiplinler arası olduğunu beyan eder. O, son yıllarda araştırma ve müfredatların alanlarının iyice daraltıldığım, disiplinler arası çalışmanın neredeyse unutulduğundan şikayet eder. Ona göre disiplinler arası çalışmaların özü öncelikle akademik disiplinler cenahından gelmez. Aksine problemlerin ortaya koyulmasında yeni bir dönüm noktasına ihtiyacımız vardır. O, bir taraftan akademik disiplinler kendi yöntemlerini korumaları gerektiğini diğer taraftan da şahsi ve kolektif tecrübemizden kaynaklanan araştırma sahaları ile yöntem ve problemleri içeren yaratıcı ve önemli ilaveler yapmamız gerektiğini vurgular. Sözgelimi, siyah ırk araştır9 McDermott, ilkin Amerikan bayat formunun geleceğe bir paradigma olabileceğine, ikinci olarak ta bu hayat formunun felsefi bir tarz olarak eklemlenemeyeceğini üeri sürerek Amerikan kültürünü kendisi için mihenk taşı kabul eder. Geniş bilgi için bkz. John McDermott, Streams of Experience, The University of Massachusetts Press, 1986, s. 68-70. 10 The Culture of Experience, s. xiü. ' The Culture of Experience, s. xiii. 12 The Culture of Experience, s, xi. 85 Felsefe Dünyası malan, medeniyet(ler) araştırmaları, kadın araştırmaları ve ekoloji çalışmaları gibi... McDermott'a göre filozofların bu bağlamda, disiplinlerine ait yeni yöntemleri, anlamları ve dil(ler)i geliştirmeleri gerekir. Bununla beraber o, filozofların felsefi problemler olarak yapılanan ve nitelenen problemlere kendilerini hapsetmemeleri gerektiğini de ifade eder. Zira McDermott'a göre insan durumu bizatihi problematiktir ve bu yüzden teknik kaynağı nasıl olursa olsun o, felsefi bilgelikle derinden alakalıdır. Dahası disiplinler arası yaklaşımı benimseyen filozoflar, problemlerin mevcut çeşitlerinin ötesine giderek değil onlar üzerinde yoğunlaşarak, ürünlerinde onları yakalayarak meseleleri ele almalıdır. 13 McDermott'a göre tüm tecrübe ve kültür, aslında "tecrübenin tecrübesi" dir. O, tecrübenin anlaşılmasının, onun -izleri sürülerek- dönüm veya başlangıç noktalarının tespit edilmesiyle alakalı olduğuna inanır. Zira meseleleri dondurup, belli bir zaman diliminde ele alan ve bu tecrübeleri sarmalayan dilin problemlerini göz ardı eden "kötü zihinciîik" ona göre tecrübenin anlaşılmasında işlev görmez. Bu yüzden McDermott, genel olarak Amerikan düşüncesinin "klasik" veya "altın dönemi" olarak adlandırılan Peirce, James, Dewey, Mead, Royce ve Santayana'nın çalışmalarına odaklansa da 1 4 kendini bu dönemle sınırlamaz, bu dönemi oluşturan tecrübeyi de inceler. Nitekim o, 1959'da "Experience is Pedagogical: The Genesis and Essense of the American Nineteenth Century Notion of Experience" adlı doktora tezinde şunları söyler: Amerika düşüncesindeki tecrübe kavramının gelişimi, üç seviyede tahlil edilebilir. İlki, Amerikanın on yedinci, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyılın ilk dönemini yansıtan 'tecrübenin tecrübesi'...Bakir topraklarda ortaya çıkan bir kültür ve ulusun doğumu daha sonraki Amerikan mizacının anlaşılmasında asli unsurdur. Tahlilin ikinci seviyesi, Amerika'nın kendi tarih ve kültürel tavrının gelişmesinde (Amerikan) öz bilinç tecrübesiyle ilgilidir. Sözgelimi Frederick Jackson Turner, ilk göç " The Culture of Experience, s. xi-xii. ** Amerikan düşüncesi genel olarak şöyle sınıflandırılmaktadır: a) Sivil savaş öncesi, b) Sivil savaş sonrası veya a) İlk American felsefesi 1-Koloni Donemi: Püritenlik ve 19. yy İdealizmi (Jonaton Edwars, Samuel Johnson...), 2-Amerikan Aydınlanması (Thomas Jefferson Thomas Paine, Samuel Adams...}, 3-Transandantalizm ve Romantik Dünya görüsü (Ralp W. Emerson, Henry D. Tohreau...), b) Amerikan Felsefesinin altın çağı (Pragmatism; Peirce, James, Dewey. Mead, İdealizm; Josiah Royce, Realizm and Natüralizm; G. Santayana, Süreç felsefesi; Whitehead, Naturalism;R. W. Sellars, S Hook) Bkz, John Ryder, Interpreting America, Vanderbilt University Press, 1999; Guy W. Stroh, American Philosophy, New York, 1968. 1930'lardan sonraki sınıflandırmalar konusunda genellemeler henüz oluşmamıştır. Bu konuyla ilgili J. Campbell ve Bruce Kuklick farklı değerlendirmelerde bulunmaktadır. Sözgelimi Kucklick 1912'den sonraki dönemi Profesyonel Felsefe başlığı altında a)Profesyonel Realizm (Wilfird Seliar) b) Avrupa Etkisi (Carnap'tan Herbert Marcuse'a kadar) c) Harvard ve Oxford Dönemi (Nelson Goodman'dan W. V. Quine kadar) d) Profesyonel felsefenin Sıkıntısı ( T. Kuhn'dan R. Rorty'yr kadar) Bruce Kucklick, A History of Philosophy in America, Oxford, 2001. 86 Felsefe Dünyası edenlerin Amerikan bağlamındaki yeniliğini onaylamış ve onlann Amerikan demokrasisi ile kültürünün gelişmesindeki önemine dikkat çekmiştir. Tahlilin üçüncü seviyesi, on dokuzuncu yüzyıl Amerika'sında öne çıkan tecrübe 15 kavramının felsefi yorumu ile ilgilidir. McDermott, Amerika'nın on altıncı yüzyıl Avrupa'sının yeniden yapılandın« tecrübelerinin üzerinde ve ona karşı geliştiğini ileri sürer. 16 O, Amerikanın 1492'de keşfedilmediğini,1507'de Cosmographie Introductio adlı kitapta Waldseemüller haritası olarak bilinen dünya haritasının yayımlanmasıyla keşfedildiğini, bu haritanın yeryüzünün ana kıtaları olarak bilinen Avrupa, Asya ve Afrika'ya dördüncüsünü eklediğini beyan eder. Ona göre Avrupa bilincinde yeni dünya olarak kabul edilen Amerika, on altıncı yüzyılın dinî, felsefî, kültürel devrimleriyle şekillenmiştir.17 O, bu bağlamda Santayana'nın şu sözlerini aktarır: Bu topraklar Kızılderililerle -onlann ifadeleriyle, efendilerle- savaşarak ele geçirilmiştir. Ülke yeni, fakat ırk yaşlı, saf ve vakur hatıralarla doluydu. Ülke, yeni şişedeki eski şarap gibiydi ve Amerika canlı bir felsefeyi, insanın kaderi hakkında farklı dünya görüşünü ve belli kanaatlere sahip olmak için mevcut Üniversite ve akademik felsefe bölümlerini beklemek zorunda değildi. 18 McDermott'a göre on yedinci yüzyıl Amerika'sının karakteri olan bu "ilkelliğin yansımalarının" dallanıp budaklanması ile ilk yerleşenlerin karşılaştıkları tecrübeler, radikal olarak farklı bir tasavvur ile gerçek dünyanın bir sistem olarak anlaşılmasına yardım edecek tecrübî bir mizaç olarak düşünülebilir. Ona göre bu tecrübe bağlamının zekanm kaynağı olarak görülmesi belki de sorunların üstesinden gelmede tecrübe kavramının yol göstericiliğine işaret eder. Bu durum, miras alınan bilgeliğin üstünde ve ötesindedir. Bu yüzden on yedinci yüzyıl Amerika'sı, yerleşenlerin yansıttığı gelenek ile Yeni Dünyanın tecrübede keşfettiği "nasıl olmalı" sorusu arasında cereyan eden kültürel "tecrübenin tecrübesi" zemininde yükselir. 19 McDermott'a göre Amerikan tecrübesi, yapı, nizam, birlik yerine süreç ve çokluk metaforlanyla gelişmiştir. Bu iddia, "yepyeni" karşısında "tamamıyla eski" geleneksel tartışmasına dönüşmemelidir; benzerlikler mevcuttur ancak bir bütün olarak yepyeni bir 20 insan durumu mevcuttur. Bu tecrübedeki yeniliklerden ilki, Amerika'nın yerleştiği ye- 16 18 19 20 John McDermott, "Experience is Pedagogical: the Genesis and Essense of the American Nineteenth Century Notion of Experience" Doktora tezi, Fordham University, 1959, s. 4-9. William J. Gavin, "The Locality is the Only UniversahJohn J. McDermott On American Culture and Experience, 12-13 Ekim 2001 Exploring of McDermott's Philosophy' konferansında sunulan tebliğ, s. 3;77ıe Culture of Experience, s. 2-4. The Culture of Experience, s. 2. The Culture of Experience, s. 2. The Culture of Experience, s. 3 McDermott, Amerikan kültürünü analizlerinde daima kendisinin kültürel bir şovenist veya aşırı milliyetçi (jingoist) olmadığım ifade eder. O, bu gerçeği Amerikan kültürünün süper ve orijinal bir kültür olmadığı sözleriyle de teyit eder. Bkz. Streams of Experience, s. 64. 87 Felsefe Dünyası rin farklılığıdır. İkincisi ise çağdaş ve gelecek durumların analiz edileceği yeni durumlardır. McDermott'a göre teoriler bu yeni durumlarda işlememiş, bunun yerine bağlamlar yeni ölçütler olarak inşa edilmiş, yeni durumların zenginliği yeni kaynaklar ve yeni değerlendirme olanaklarını oluşturmuştur. Ona göre teorik ve ilkel yapılar arasındaki bu geçişler yerleşenler için tecrübede yoğrulabilir (melleable) bir çevre, durum kazandırmıştır. McDermott'a göre Yeni dünyanın en verimli yeniliği, iklimi, ürünü, mineralleri değil, araştırma modundaki değişim, diğer bir deyişle yeni bilgi anlayışıdır.21 Ona göre her nesil tecrübeyi kullanarak kendi durumları ve olaylarıyla ilgili bir dil geliştirirler. Fakat sadece Amerikan felsefesi tecrübenin anlamındaki değişimi başarmıştır. Amerikan bilincindeki gelişme "tecrübenin tecrübesinden" "tecrübe" kavramına ve nihayetinde Devvey'de kültürel ve felsefi bakış acısı olan "tecrübe yöntemine" dönüşmüştür. Ortaya çıkan felsefe, imkanların her yerde, yeniliğin tabiatta genel olarak yayıldığı umulmayan (unexpected) bir felsefedir. Bu felsefede ne özel bilenler sınıfı ne de Amerika'nın aşkı için doğrular vardır. Tecrübe, her yerde herkes için mevcut; tüm fikirler pazarlara çıkmıştır. Olması gereken ile olan arasında keskin ayrım yoktur ve eylem için farz edilen nedenler eylemlerin kendisinden daha az önemli değildir. McDermott bu felsefeyle, büyüme ve yayılma ile özdeşleştirilen gelişmenin apaçık olarak görüldüğünü, öğrenme ve eylemin Amerikanın yenilikten kaçamayacağı bir şey haline dönüştüğünü iddia eder. McDermott, Amerikalıların tecrübelerini nasıl sürdürdükleri ile onları felsefede nasıl teorize ettikleri arasındaki ilişkinin görülmesinin önemine dikkat çeker. O, Amerikan felsefesi ile on altıncı yüzyıldaki üç devrimin ilişkisini analiz eder. Bu devrimlerden ilki, yukarıda da geçtiği üzere 1507 harita devrimidir. McDermott'a göre Amerikanın haritaya dahil edilmesi ona gerçekliğini vermiştir. Bu tarihten sonra dünya terimi bile beiirli, farz edilen yer değil, keşfettiğimiz bir kozmik mesele olmuştur. İkinci devrim ise, Protestan devrimidir. Ona göre bu devrim, İncilin tek bir yorumunun olmayacağı anlamına gelir ve bu hareket, karışıklık ve olumlu anlamda müphemlik üretir. Püritenliğin yaratıcı kesinsizliği, yeni sahalara yönelir, bulacağından daha fazla getireceğiyle ilgilenir.22 Üçüncü devrim, düşünceye daha geniş bir bağlam kazandıran Kopernik devrimidir. Aristotelesçi/Batlamyuscu kainat, bilindiği gibi kendine yeten ve devirli idi. Bu görüş yıkıldığında yeryüzü gezegen olmuştur. Amerikan felsefesi bu devrimlerle sapmayı ve iyimser görüşü değil eşsiz bir alter- • natifı sembolize etmiştir. Bu üç paradigmaya Avrupa düşüncesinden farklı olarak cevap-' lar üreten Amerikan düşüncesi, ürettiği meseleleri radikal olarak insanileştirme nokta-! sıyla, kainatın anlamını keşfetme seviyesini değiştirmiştir. McDermott bu konuda objek2 1 22 The Culture of Experience, s. 5-6;9. The Culture of Experience, s. 104; William J. Gavin, "The Locality is the Only Universal: John J. McDermott On American Culture and Experience, 12-13 Ekim 2001 Exploring of McDermott's Philosophy' konferansında sunulan tebliğ, s. 6. Felsefe Dünyası tif ve kesinliğin yanlış ve hayal olabileceği iddialarının tehlikesinin farkındadır. Ona göre bir kültür sadece kendisi iç yapısını oluşturur ve bu yapıyla problemlere cevap verir. McDermott, bu bağlamda Amerikan tecrübesinin vere(bile)ceği cevapların gelişmenin en yüksek seviyede gerçekleşmesi için sağlam bir çerçeve olduğunu söyler. Ona göre Amerikanın on yedinci yüzyıl felsefesi, zihniliğin kaynağı olarak zamanın önceliğini açık olarak söyleyen, modası geçmiş doktrinlere karşı Ruhun kendisini nasıl tezahür ettirdiğini gösteren bir eskatoloji geliştirir. Teori ötesi bir seviyede McDermott, Amerikan kültürünün kullanılacak bir model olarak yeni yüzyıla bir şeyler sunduğunu ileri sürer. Ona göre Yunan kültürü nasıl Avrupa kültürünü oluşturmada keskin rol oynayan felsefi metaforların aleti idiyse Amerikan kültürü de yeni jeo-politik insanın oluşmasında felsefi bir metafor olabilir. 23 McDermott'a göre Amerikanın on yedinci yüzyıl felsefesi tam anlamıyla bir felsefe olmasa da bu tecrübe, temelde yeniliğe dönüşen bir durumun kolektif tecrübesine acele ve hazır cevaptır. Bu tecrübî bağlamın önemi, ikinci dünya savaşında egzistansiyalizm ile ortaya çıkan "tecrübe üzerine düşünme" problemiyle paralellik teşkil eder. Tecrübe üzerine düşünme onu yeniden ele alma değerlendirme, yeni durumlara adapte etme uğraşısıdır. McDermott burada çok önemli bir olgunun gözden kaçırılmaması gerektiğine işaret eder. Bu olgu, Amerikan felsefesinin "altın çağma" nostaljik olarak geri dönmenin mümkün olmadığıdır. 24 Ona göre tecrübe, yeni bağlama atfedildiğinde pozitif bir değere sahiptir. Bunun dışında tecrübeyi bağlamların dışına çıkarmak sorunlar üretir. McDermott bu noktada yapı çağındaki Amerikan halkının sembolik boyutu mu temsil ettiğini ya da onların harici meşaleler mi? olduğu sorusunu sorar. Bu soru, kesin olmayan kainatta aslî sorunsalın yeniden ifade edilmesini ortaya çıkarır: "Amerika bağlamı, tarihi kaderin antropomorfik görüşü ile açık kainat doktrini, yani insanın çevresini insanileştirmenin sembolleştirilmesini mi veya insan hayatının belli başlı boyutlarında canlı kendini aldatan poliannacı bir dünya görüşünü mü temsil eder? McDermott, bu dilemmaya "ilkelliğin yansıması" veya "tecrübenin tecrübesi" olarak adlandırdığı Amerika'da gelişen bilgiyi -kültür epistemolojini- yeni bir tavır ile desteklemeyi ve korumayı önerir.25 McDermott'a göre kültür epistemolojisi, "ne olmalı"nın kavramsal sezinlemesi üzerinde tecrübe veya teorik yapılar ile ilkel yapılar arasında uzun ilişki serisi için bir seviye nasıl oluşturulacağı meselesidir. Bu ise çevrenin tesirinin önemi meselesidir. Ona göre çevrenin tesiri, Amerikan mizacının karakteristik görünümü olmuştur. Sözgelimi tipik Amerikan felsefî ürünü olarak kabul eden Pragmatizm, düşünce üzerinde tecrübenin üstünlüğünü onaylayan kökleşmiş tavrın solmuş bir yansımasıdır. O, tecrübenin tecrübe2 3 2 4 2 5 J. McDermott, The American Angle of Vision- I, Cross Currents, 15 Fall 1965, s. 86; The Culture of Experience, s. 9-10, The American Angle of Vision- II, s. 434. The American Angle of Vision- II, s. 436-437. 89 Felsefe Dünyası sinde tabiat ve zamanın yeni anlamlar kazandığını ileri sürer. Bu tecrübede tabiat, temelde uzam olarak ve konu olarak ta kısmen insan oğlunun ürünü olarak görülür. Zaman ise tekrar eden ve devirli durumun bir ölçümü değil bir tercih olarak görülür.26 McDermott'a göre meseledeki ana nokta kültürde derin olarak içerilmiş yansıyıcı (reflective) ilkellik sorunudur. Bu meselede Batı kültürü kendi söylem modunda olayların diline teorik cevaplardan oluşan bir tavır sergilemiştir. Amerikan geleneği ise geniş coğrafî, politik ve manevi ayaklanmalar ile karakterize edilen değişen bir sahne ile karşılaşmıştır. Bu dönüm noktaları kültürün devamını inşa eder, anlamanın temel ve hatta ilkel kategorilerine uygun düşer. Yansıyıcı tecrübenin anlamı, böyle bir dönüşümün kültürün gönüllülüğünde temeldir.27 McDermott, 'tecrübenin tecrübesinin' 'tecrübe' kavramını geliştirdiğine inanır. Bu durumun aksi olarak o, tecrübenin tecrübesinden tecrübenin "eklemine" hareket eden kayma mesafesi hakkında da endişelenir. Zira mesele bu eklemin kültürel zenginliği destekleyici zenginlik ve vasıta olup-olmamasıdır. Bu noktada McDermott, bizim, felsefenin kendine yeten olamadığını ve yansımanın tecrübenin daha geniş bağlamında yerleştiğini biimemiz gerektiğini ifade eder. Burada sorunsal, kaçınılmaz olarak iyi ya varlığın dilinin aslî rolü ya da Dewey'in dediği gibi felsefenin somutlaşması meselesidir. Dewey şöyle der: "Felsefe, filozofların problemleri ile ilgili bir alet ve insanın problemlerini zenginleştirmede yöntem olmayı kestiğinde kendisini yeniler."28 McDermott'a göre deneysel olarak gergin tecrübe, keskin olamayan tecrübeye karşıdır. Bunun yansıması ise sosyolojik çevre olarak tecrübenin her dönemdeki felsefi düşünce üzerinde koz oluşudur.29 Mesele bu noktada sosyolojik çevre adına tecrübeyi bir kesinliğin yerine koyma veya diğeriyle değiştirme riskidir. Başka şekilde ifade edersek 'tecrübenin tecrübesi' eklemlenir mi? W. J. Gavin, bu noktada McDermott'un en sevdiği filozoflardan biri olan W. James'in "saf tecrübe" hakkındaki görüşlerini ödünç aldığını beyan eder.30 McDermott, James'in 'saf tecrübe dil sahnesine girdikten sonra onu 31 tekrar ele geçirmek zordur' görüşüne katılır. Tabii ki bu durum McDermott'u araştırmalarından alıkoymaz. McDermott, kültürün temel öğreniminden analiz yöntemini ayırmanın iki tehlikesine dikkat çeker.32 Bunlardan ilki, analizin aynı terminolojiyi hem eleştiride hem de tas2 6 The Culture of Experience, s. 205-215. The American Angle of Vision- II, s. 441. John Dewey, The Need for Recovery of Philosophy" 19J7, The Middle Works of John Dewey, 10. eilt ed. Jo Ann Boydson, (Carbondaie.Sowhem Illinois U. P., 1985), s. 46. 2 9 The American Angle of Vision- II, s. 453. 3 0 William J. Gavin, "The Locality is the Only Universal: John J. McDermott On American Culture and Experience, s. 13. 3 * William James, A Pluralistic Universe, ed. F. Burkhardt, 1977, Harvard, 131432. 3 ' William J. Gavin, "The Locality is the Only Universal: John J. McDermott On American Culture and Experience, s. 13. 2 2 8 90 Felsefe Dünyası virde kutlanarak öz yaşamanın dilini yakalayamamasıdır. Analiz, ancak daha geniş kültürlerle ilişkiye girerek tecrit edilir. İkinci tehlike düşünce ve eylem arasında böylesi bir ayrımın tecrübenin yeniden yapılanmasını tehlikeye sokmasıdır. McDermott, 77ie American Angle of Vision- II da Püritenîerden Dewey'e kadar düşünce ve eylem arasım bir arada görme çabalarının ortaya konulduğunu beyan eder. 3 3 McDermott, kişinin kendi tecrübesinin Amerikan tecrübesinde ilk örnek olarak kullanmasına dikkat çekerek bu duruma tabiatta yansıyan güçtü bir delil getirir. Ona göre ikinci büyük tehlike oldukça açıktır; bağlam sorunu. O, bağlamın önemini bize tekrar hatırlatarak radikal anlamda bağlamın nasıl ve ne zaman değiştiğine dikkat çeker. McDermott, bize üç bağlam önerir; kır, şehir, global bağlam, McDermott, ulusal kültür hakkında yapılacak genellemelerin bir kaçı dışında genelde noksan ve hatalı olacağını beyan eder. Ona göre algılayanın yargıları her ne kadar yaratıcı olsa da çoğu kez dardır. Bu durum, Amerika'nın karmaşık ve geniş kültürü için özellikle doğru bir yorumdur. Bununla beraber kültürler çoğunlukla bu genellemelerle yaşarlar zira bu genellemeler tarihin akışını yansıtan imajların oluşturduğu eklentilerdir. Bir çok durumda genellemelerin kaynağındaki olgu yetersiz olsa da genellemenin gücü tecrübî desteği sağlar. O, bu olgunun bir çok yazar tarafından farkına varıldığını ifade eder. 3 4 McDermott, ilk yerleşenlerin bağlamının kültürü anlamada önemli olduğunu ve bu bağlamın iki temel önemli yolda değiştiğini beyan eder. O, kır bağlamının bir çok metodolojik probleme rağmen şehirleştiğini ve global olduğunu iddia eder. 3 5 McDermott'a göre Amerika şehir insanı, tabiat tarafından ifsat (upset) edilmiştir. Şehir insanının bilincinin derinliklerinde doğa metaforlan, beklentileri ve nostalji akıp gitmektedir. Çağdaş Amerika için bu durumun içerimi önemlidir. İlkin bu içerim Amerikan hayatını karakterize eden dramatik ve zorunlu doğa çatışmalarını anlamayı zorunlu kılar. İkincisi, mevcut şehir bağlamımızın gücü ve sınırlarını teşhis etmede çoğu kez başarısız oluşumuzu gösterir. Zira bu bağlam tabiatın rolünü anlamayı gerektirir. McDermott'a göre Amerikan kültüründe doğanın temel anlamı, bu anlamın zaman anlayışı için önemi ve kurumsal dönüşümler için ilgili imkanları ortaya koyul(a)mamıştır. Eğer bu konulara yoğunlaşıhrsa mevcut şehir zorluklarını aşmada doğanın güçlü rolü hakkında bazı aydınlanmalara sahip olunabileceğini söyler. McDermott, tabiatın anlamının felsefi boyutlarının Avrupa düşüncesinde derin köklere ve karmaşık anlamlara sahip olduğunu ancak Amerikan kültüründe bu gelene36 ğin bir değeri olmadığını ifade eder. Amerikan kültüründe tabiatın tecrübesinin vahşilik ile cennet arasında diyalektik bir gerilim ortaya koyar. Püritenlerin odisus 'u bu an3 3 3 4 3 5 3 6 The American Angle of Vision- II, s. 454. The Culture of Experience, s. 180. Tlıe Culture of Experience, s. 180. The Culture of Experience, s. 181. 91 Felsefe Dünyası lamda yol göstericidir. O, Püritenlerin o zamana kadar arazi (land) olarak tecrübe edilen tabiatı kültürel ve dinî hayatın37 sembolik formüllendirmeleri için temel zemin olarak inşa ettiklerini ileri sürer. O, Puritan tecrübenin orijinal olduğunu ve bu hakkın kabul edilmesi gerektiğini düşünür.38 McDermott'a göre bunlardan daha önemlisi arazi tecrübesinin demokratik etos için temel olduğunu ve bunun on dokuzuncu yüzyıla kadar sürdüğünü ifade eder. Ona göre bu topraklar, özgürlük için zorunlu olan insan enerjisinin yansıyıcı yönünün sezgisini ifade eder. Kısaca "bu toprakların metafizik gücü" kültürün oluşmasında ayırıcı karakterdedir.39 McDermott, şehir imajının ve tecrübesinin çeşitli özelliklerini aktararak40 kır mekanı ve zamanının şehir mekanı ve zamanından farklı olduğunu söyler. Ona göre şehir mekanı dikeydir yatay değildir, şehir mekanı boşlukta değil seçilen mekanda bulunur ve dikey mekan olarak şehir mekanı tek bir sitedeki çoğuldur. Aynı şekilde şehir zamanı ince, kır zamanı ise kaba zamandır.41 Şehir zamanı saatlidir. McDermott'a göre Amerikan insanı şehirli ve megapolitandır ve şehir onun yeni evidir. Şehir hayatı, imajların işleyişine ve sembollerin karmaşık dizgesine dayanır.42 Bu durumun ortaya çıkardığı her türlü suniliklerin anlamlarını araştırmamız, onları algılayışımız ve onlarla ilişkimizin yönünü gösterecektir.43 Bu yüzden o, şehir yapısı ve şehir insanı arasındaki ilişkinin anlaşılmasını zenginleştirmenin zorunlu olduğunu, bu akışın sağlanması gerektiğini ileri sürer. 44 McDermott, şehir tecrübesinin California'da fiziki anlamda bittiğini, şehir tecrübesi olarak kendine döndüğünü ancak görünüm olarak California'nın Çin'i, Yeni Dünyayı, global bir dünyayı anons ettiğini beyan eder. McDermott bu bağlamda klasik felsefenin 21 yüzyıla veya global bağlama vasiyetinin ne olabileceğini ortaya koyar. Ona göre bu hediyeler: 1- İnsan durumunun olumlu ve acıklı olmayan karakteri olarak çoğulculuk, 2- Mahallilik 3- Her adımda uzanım ve ilişkilerin gerçekleşmesi, 4-Nihai anlamın olmadığı insanî durum için uzlaştırıcı veya iyileştirici imkanlarının mevcudiyetidir. Klasik Amerikan felsefesinde bu hediyeler çoğulculuk, mahallilik, hoşgörü, iyileştiricilik (meliorism), pragmatik epistemoloji ve etik, vasıtanın zorunluluğu ve nihai kurtuluş hakkında şüphe olarak takdim edilir.45 McDermott, Transiency and Amelioration'da bunları 1Çoğulculuk 2- Mahallilik, 3-İrtibatsızlık, 4- Geçicilik, 5- Yapısal olarak eskatolojisizlik olarak da ortaya koyar.46 3 7 3 8 3 9 4 0 4 1 4 2 4 3 4 4 4 5 The Culture of Experience, s. 182-184. The Culture of Experience, s. 182. The Culture of Experience, s. 184-186. The Culture of Experience, s. 192-199. The Culture of Experience, s. 213. The Culture of Experience, s. 214;223;199. The Culture of Experience, s. 217-218. The Culture of Experience, s. 199. Streams of Experience, s. 96. Streams of Experience, s. 73-74. 92 Felsefe Dünyası McDermott yeni (global) tecrübemizin daha karmaşık olacağını, en iyi stratejinin kozmik ufuklarımızı yeni düşüncelere açmak, bağlam değişmelerine dikkat etmek olacağını düşünür. McDermott, karmaşık meselelerin, sorunların ve krizlerin üstesinden gelinmesi konusunda daima Amerikan felsefesinin metinlerinin sınırları ötesine geçmeyi ve tecrübenin kaos haline geri dönmeyi dener. McDermott'un bu noktadaki çabalarından ilki, kendisini pragmatist olarak isimlendirmemesidir. O, pragmatist terimini kendisi için kullanamayacağını zira kendisinin tecrübenin teşhisiyle (diagnosis) ilgilenen birisi olduğunu ifade ederek, Camus ile ilgili olduğu kadar Dewey ile ilgili olduğunu ifade eder. Ona göre Amerikan felsefesi "pragmatizm" terimiyle yanlış anlaşılmıştır. Oysa Amerikan felsefecileri, tecrübe filozofları yani tecrübe akışının teşhisçisi olarak anlaşılmalıdırlar. Zira onlar gözlerini dünyadaki hayatımızın sorunsal karakterine dikerler ve fikirlerde dolaşmaya girişirler. McDermott'a göre Pragmatizm bir yöntemdir ve tek bir yöntemin sınırları içinde kalmaz. O, James'in, Royce'un, Devvey'in pragmatizminden bahsederek yöntemlerinin farklı oluşlarına dikkat çeker. Ancak o, tüm bu farklara rağmen her zaman "pragmatik netice" olduğunu ve bu neticenin daha sonraki dilsel ve kavramsal formüllendirmeleri olsa da nihai olarak tecrübeyle ilgili olduğunu ifade eder. 4 7 Burada o, James'in 'tecrübe gerisinde bir şekilde yöntem bırakır' düşüncesine katılır. McDermott ikinci olarak ilişkilerin önemini vurgular. Bununla beraber o, bazen bu ilişkileri çeşitli yerlerde sorunsallaştırır. Bu yüzden "Life is in the Transitions"da James'in yabancılaşma ilişkiye girmeyi yeteneksizleştirir ifadesini tecrübemizde bazı detayların nasıl bozulduğunu "açlık, doyurma ve ifsat" ilişkileriyle tasvir ederek açıklar. 48 McDermott, James'in 'tecrübenin kenar ve saçaklarıyla geliştiği' görüşünü beyan ederek bir "uzvun kesilmesi ilişkisi ile bastırma ilişkisini" tecrübenin fakirleştirilmesi listesine ekler. Ona göre açlık ilişkisi burada "apriorinin yeniden bedenleşmesi" olarak tasvir edilir. Doyurma ilişkisi, yeni tecrübelerini bir tabancanın tetiğini tutar gibi toplayan veya bir şeyler yiyen ama tat almayan bir insan kaderini tasvir eder. İfsat ilişkisi, tecrübeleri görsel amaçları dolayısıyla mahalli olarak fanatik olan kimseleri tasvir eder. Bastırma ilişkisi, Kafka'nın tasvir ettiği gibi babası tarafından gece eve kilitlenen kimseyi tasvir eder. Bu durumlarla McDermott, kendine tecrübedeki ilişkilerin devamlılığını gösteren bir kılavuz inşa eder. Başka bir yerde oluşun ontolojik olarak başıboş, ilintisiz karmaşık bir strateji, Peirce metafiziğini benimseyenleri dehşete düşürecek seviyede farklı olduğunu, bazen bu konularda Camus gibi düşündüğünü beyan eder. McDermott'un üçüncü çabası, ilişkileri sorunsallaştırmak yerine onların mevcudiyetlerinin daima var olacağına güvenmesidir. Bu yüzden o, çeşitli yazılarında Amerikanın gelişme mitine dair inancında yaygın bir erozyon yaşanıyor olsa d a 4 9 "nektarın 4 7 Streams of Experience, s. 105; 127-128. The Culture of Experience, s. 104-108. 4 9 Streams of Experience, s. 64;67;87. 4 8 93 Felsefe Dünyası (özün) yolculukta olduğunu" bu noktada birinin James'ci "inanma iradesini" denemesi gerektiğini ileri sürer.50 McDermott "nektarın yolculukta olduğuna" inanır ve buna inanmanın canlı bir tercih olduğunu okuyucusuna daima tavsiye eder. McDermott, kendi yaşamlarımızı daimi keder, yani sonun bağlamında tecrübe etmemiz gerektiğini vurgular. O şöyle der: Sonlunun tahribatından çekiyoruz bu gerçek insan durumundaki tüm gerçekleri bastıran ve inkar eden durumdur.51 Onun bu noktada çözümü umulmadık bir çözümdür. Çözüm, geçicüiliğin ve yolculuğun kalitesini ortaya koymak ve artırmaktır. McDermott bu durumu şöyle açıklar: Sonluluğumuzla karşılaşacağımızı reddetmek yerine senin ve benim ölümümüze dalmahyız.52 McDermott'a göre ironik olarak, ölümün kaçınılmaz haklı karakterini kabulünü reddedişimiz hayatı yaşamayı değerli kılabilir. McDermott, yolculuğun mücadelelerle süslendiğini ve bu yolculukta bizim için sadece çabalamanın var olduğunu, diğerinin bizim işimiz olmadığını hatırlatır. McDermott, düşüncenin ölümden ziyade yaşama merkezinde yüksel(til)mesini önerir. Ona göre başka türlüsü problemlerimizin çözümünde faydalı değildir. Sözgelimi hayattaki her şey problem veya sorusal durumuna döndürülemez. Zira sorun ile dert arasında keskin bir ayrım vardır. İlki, uzlaşarak, uzağa atarak veya sorundaki zorluk zamanla aşınarak üstesinden gelinebilir bir durumdur. Oysa dert, farklıdır. Onun anlamı aklın bittiği bir durumdur. Böyle bir durumda her şey anlamını kaybeder. Bu noktada uğraşmak, mümkün ve manevi olarak yardım edici olsa da derdin hafiflemesine katkıda bulunamaz. McDermott'a göre tüm bu çabaların sonucu, gerçekliğin tehlikesiyle karşı karşıya olduğumuzdur. O, açıklamanın gök kubbesi olmadığını, başka bir yere gidemeyeceğimizi ve dolayısıyla tek evrenselliğin mahallilik (locality) olduğunu ileri sürer. Evrensel tekildedir ve nektar yolculuktadır. Kültür ve tecrübe arasında 'tecrübenin tecrübesi' ve 'tecrübenin eklemi' olarak ortaya konulan ilişki karmaşık ve zor ilişkidir. Her eklem, en azından potansiyel olarak bir sorundur. Amerika'nın Yeni dünyaya hediyesi, kültür tarafından yaşatılan tecrübenin niteliğinin yaratıcı bir gelecek ve yaşama kabiliyeti için uygun olduğunu kanıtlamaktır. Amerikan kültürü ona göre karmaşık, çoğulcu ve geçiş511 5 İ 5 2 Streams of Experience, s. 91. Streams ofExperience, s. 157; 164. Streams of Experience, s. 95. 94 Felsefe Dünyası li yapısıyla yeni zenginliklere yol açabilir. Bu görev, yeni tehlike ve zorluklara giriş olsa da denenmeye değerdir. II McDermott'un Amerikan felsefesi tarihim yorumu, yukarıda aktarmaya çalıştığımız tecrübe anlayışı ekseninde gelişir. O, bu konuyu çeşitli yazılarında ele alır. Norman S. Grabo Streams of Experience' m "Önsöz"ünde kitaptaki on beş makalenin sistematik görünmese de McDermott'un klasik Amerikan felsefesini/tecrübesini nasıl yorumladığını yansıtan bir düzende olduğunu ve okuyucuya doğru bir yön göstereceğini ileri sürer. 53 Grabo'ya göre McDermott bu yorumlarıyla geçmiş ile geleceği birbirine bağlayan sağlam bir köprü kurmaya girişir. McDermott, Streams of Experience'in "Giriş'lnde şimdiden, şimdi ile geçmişi değerlendirmenin yeni imkanlar ortaya koyacağını, geçmişi anlamanın canlı bir boyut kazandıracağım ifade eder. 54 McDermott'a göre felsefe tarihi paradigmatik dönüşümler sahnesidir. O, Batı düşüncesi tarihinde paradigmatik dönüşümler oluşturan Plato, Augustine, Descartes, Kant, Marx, Nietzsche ve W. James'in dramatik öneme sahip olduğunu, bu düşünürlerin insan zihnine yeni durumlar tanıttığım ve yeni arayışların devam edeceğini, nihai sonuçların erişimimizin ötesinde olduğunu ifade eder. Ona göre kurtuluşu beklememeliyiz zira garanti edilmiş insan geleceği bir hayal ve yanılsamadır. Bu yüzden o, yorulmayan, eski problemlerinden vazgeçmeyen aksine yenilerini ilave eden, kültürel olarak ölümsüz olan felsefenin sorgulamasına,55 alternatif getirmesine56 veya hiç bir şeyden korkmayan tavrına sarılmanın en kutsal çaba olduğunu söyler.57 McDermott, felsefe tarihi içinde Amerikan felsefenin/tecrübenin ana boyutlannı araştırır ve onlar hakkında yazılar yazar. Onun araştırdığı temel tecrübe, Amerikan felsefi geleneği McDermott için insan hayatındaki eylemleri yorumlayıcı bir mihenk taşıdır. Bu mihenk taşı ona göre hayatı anlamanın, gelişmenin, ilerlemenin yoludur. McDermott, bir bütün olarak Amerikan felsefesi tarihiyle ilgilense de dikkatini ve yoğunluğunu klasik döneme verir. Zira o, klasik dönemde olağanüstü bir şey olduğuna inanır. Bu dönem çok renkli bir mozaiği temsil eder. Amerikan sahnesinde yansıyan bu görüşler, aralarında farklılıklar oîsa da çoğu kez eleştirel fakat ayırt edici biçimde çoğulcu, iyileş58 tirici ve dünyevîdir. O, bu felsefeyi hem Amerikan kültürü olarak anlar hem de Amerikan felsefesinin zemini olarak yorumlar. McDermott, Amerikan felsefe tarihine Püriten tecrübesini derinden analiz ederek " Streams of Experience, s. ıx. ^ Streams of Experience, s. xvı-xvıı. 5 5 Sokrates'in "Sorgulanmayan hayat yaşamaya değmez." ifadesi. 5 6 The Letter of William James, ed. Henry James, Boston, 1920, c I, s. 190. James'in "Felsefe daima alternatif görme alışkanlığıdır" ifadesi. " Streams of Experience, s. 4. 5 8 John E. Smith, The Spirit of American Philosophy, New York, 1963 de bu felsefenin özelliklerim genel olarak özetler. Bkz s.187-214. 5 95 Felsefe Dünyası başlar. O, Püriten doktrininin Puritan yaşantısını ortaya koyduğunu vurgular. Ona göre Pürken doktrini, onların olayları nasıl yorumladıklarını, uğraşılarıyla tecrübeleriyle nasıl meydan okuduklarını ve yeni dünyada varlıklarının ne anlama geldiğini içerir. McDermott, Püritenlerin yüreklerindeki araştırmaya derin ve özel ilgilerinin karşılaştıkları tecrübeleri nasıl yorumladıklanyla ilgili bir yöntem oluşturduğunu ve bu yöntemin Amerikan ruhunda kalıcı tortu bıraktığını söyler. Sözgelimi Püritenlerin arazi tecrübelerinin kültürel ve dini hayatın sembolik formüllendirmelerine derin katkıları bunun en belirgin örneğidir. Püritenlerin Amerika'yı Yeni Kudüs olarak kabul etmeleri, eğer Tanrı gelirse bu topraklara geleceğini ve kendisini tabiatın ritmi olarak göstereceğine inanmaları, Mormonların ülke hakkındaki beklentileri, arazinin dini yorumu McDermott'a göre geleneğin dini ve ahlaki zemin üzerinde şekillendiğini ortaya koyar. O, arazi tecrübesinin demokratik etos için temel teşkil ettiğini, Jefferson ile bu tecrübenin on dokuzuncu yüzyıl Amerikan politikasına derin bir nitelik kazandırdığını söyler.59 McDermott, Amerikan felsefesi tarihinde B. Franklinen ve arkadaşlarının yaşamlarında yeni keşifler gerçekleştirdiğini ve bu yaşamların felsefi olarak anlamlı yaşamlar olduğunu beyan eder. O, bu yaşamların her birinin Amerikan kültürünün pragmatik özünü; sonlu, geçişli, yumuşak huylu karakteri, sorunları tecrübe zemininde çözme isteklerini temsil ettiğini söyler. McDermott, Amerikan felsefe geleneğini her hangi bir dar pragmatik anlamda anlamayı önermez. Ona göre, Amerikan felsefe tarihi, pragmatizm tarihi değildir ve doğrunun nasıl işleyeceği problemine indirgenemez. Bu geleneğin çözüm yöntemi sorunları en geniş yelpaze içinde ele almaktır. McDermott, sorunların dar ve indirgeyici yorumunun Amerikan felsefesinde olmadığını, aksine Avrupa düşüncesinde olduğunu ileri sürer. O, burada Avrupalı düşünürlerin uzun zaman Amerikan felsefesine tenezzül etmeyişini eleştirir. Ona göre bu durumun nedeni Amerikan entelektüellerinin eyleme aşırı önem vermeleri, Emerson'un uyanlannı dikkate almayıp geçmiş hikmet yerine yeni hikmete önem vermeleridir. McDermott, Amerikan felsefesinin klasik öncesi dönemini araştıranların bilgi ve metodoloji problemleriyle uğraşmasının Amerikan düşünce ve toplumunun oluşmasında güçlü rol oynayan psikoloji, din, metafizik estetik ve eğitim gibi entellektüel meseleleri ihmal ettirdiğine dikkat çeker. Ona göre bu durum, Amerikan felsefesinin sadece pragmatizmle özdeşleştirilmesine sebep olmuştur. Oysa McDermott'a göre pragmatizm, bir felsefeden ziyade bir yöntemdir. Pragmatizm, her yönüyle felsefî bir sisteme niyetlenmemiş, sadece temsilcilerinin iddialannı açıklamada bir yol olarak tasarlanmıştır. Bu yüzden o, kendisini pragmatist olarak adlandırmaz ama çalışmaları son derece pragmatiktir.60 J. Campbell, McDerroott'un Amerikan felsefe tarihine dair yazılarında iki metodo5 9 " The me Culture (JtııtureofotExperience, Hxpenence, s. s. 1ıa* _ . .. _ _ • James Campbell, The Pragmatic Scholar: McDermott On The History of American Philosophy, s. 3. &f\. 6 0 96 Felsefe Dünyası lojinin hemen göze çarpacağını söyler. Bunlardan ilki, metinsel geleneğin sunulması ve açıklanması daha sonra bu fikir ve perspektiflerin çağdaş Amerikan yaşamına uygulamasıdır. McDermott amacının, Amerikan felsefe geleneğini korumaktan çok çağımızın önemli problemleriyle yüzleştirmek, tarihi vasıtaları çoğaltarak günümüz durumlarını anlamada ve çözmede yardımcı olmalarım sağlamak olduğunu beyan eder.6î CampbelFe göre McDermott'un Amerikan felsefe tarihini serimlemesinden çıkarılacak ikinci metodolojik vurgusu, bu felsefenin sadece fikirlerin hikayesi olmadığı aynı zamanda insanların bilmesi gereken hikayesi olduğudur.62 O, yazılarıyla bibliyografik çalışmaların önemini göstermiştir. McDermott'a göre her büyük düşünürün, hayatı ve çalışmaları arasında tutarlı ve kronolojik aktarımlar yapılmalıdır. Zira bibliyografik düşüncelerde, hayattaki dramatik merkezlerin önemi büyüktür. Düşünürlerin hayatlarında oynadıkları rolle, eserleri arasında büyük ilişki(ler) vardır. Sözgelimi James'in yaşadığı krizler James'i anlamada, Dewey'in annesinin kurtuluş doktrini reddetmesi onun dinî ve sosyal hayata bakışıyla derinden alakalıdır. McDermott'a göre hayattaki dramatik merkezlerin keşfi, varoluşun imkanlarına, anlamına sağlam bir zemin sağlar. O, güneşin dün diğerlerinin üzerine doğup, ışıldadığı gibi bugün de bizim üzerimize doğup, ışıldayacağını ve eğer içimizdeki potansiyelleri bilirsek, kendi tecrübemizdeki sembollerle problemlerin üstesinden gelebileceğimizi söyler. McDermott, bu düşünceler ışığında Amerikan felsefesi tarihinin en önemli şahsiyetleri Emerson, Royce, James ve Dewey'in düşüncelerine şimdinin penceresinden yorumlamağa girişir. III McDermott, yazılarında Ralp Waldo Emerson'un (1803-1882) düşüncelerinin öneminin ve etkilerinin çeşitli çalışmalar olmasına rağmen yeterince anlaşılamadığını ileri sürer.63 Ona göre Emerson ile ilgili çalışmalar Amerikan tecrübesinin pratik veçhelerinin araştırılmasında temel temaları oluşturur. Bu yüzden o, Emerson devrimini ve mirasını araştırmanın tecrübenin anlaşılmasına sağlam bir zemin sağlayacağına inanır. Zira Emerson'un düşünceleri kendisinden sonraki bir çok filozof üzerinde kalıcı etkiler oluşturmuştur. McDermott, Emerson'un hayat ve çalışmalarının ana temasının imkan olduğunu söyler. Ona göre bu imkan, iki kaynaktan beslenir. Bunlardan ilki, tabiatın sembolik zenginlikleriyle ilgili olduğunda ferdin ruhundaki gizli kuvvetlere olağanüstü güven. İkicisi ise Amerikan tecrübesinin tarihinin yeni ve yaratıcı manevi enerji kaynağı olabileceğine inancı.64 Onun mesajı, açıktır. Durumumuzun açıklığını kendi tecrübemizin imkanlarındaki sembollere aktarmalıyız. İmkanın bu durumu, varoluşun anlamının şahsî keşfi 6 1 The Culture of Experience, s. 100; Streams of Experience, s. 229. °2 The Pragmatic Scholar: McDermott On The History of American Philosophy, s. 4. 6 3 Streams of Experience, s. 29. 6 4 Streams of Experience, s. 30;79 97 Felsefe Dünyası için felsefî bir zemin sağlar. Emerson, kendimizi sonsuz mesaja açtığımızda bile sıradan tecrübenin ortaya çıktığını ve eğer içimizdeki potansiyelleri bilirsek, harici bir kurtuluşa gereksinim duymayacağımızı söyler. McDermott, Emerson'un hayatının yukarıdaki düşüncelere ışık tutacak yansımalara sahip olduğunu ileri sürer. Emerson, atalan Protestan rahip olan bir ailede doğar. 1829' da Harvard'dan mezun oldu ve aynı yıl Boston'da Second Unitarian Kilisesinde papazlık görevini kabul eder. 1832'den sonra bu görevden ayrılarak konferanslar ve yazılar yazmak amacıyla çeşitli seyahatlerde bulunur. Yazıları ve konferansları ile Yeni İngiltere Aşkıncılığının (Trancendantalism) lideri olur. Emerson'un hayatı tarihsel olarak bu şekilde sunulsa da McDermott'a göre onun hayatı, erken ölümler ve hastalıklar ile evindeki yangının sebep olduğu tahribat arasında akıp gitmiştir. Emerson, sekiz yaşında iken babasını, evlendikten iki yıl sonra hanımını, beş yaşında oğlu Waldo'yu kaybetmiştir. Hayatındaki diğer şahsi trajediler Emerson'un optimist olmasını engellemiştir. Bu yüzden Emerson'un yazılan durumumuzun en zengin mümkün çeşitlerine, özellikle de kötülük sorunumuza karşı bir çaba olarak okunabilir. McDermott, Emerson'un reflektif şahsın gelişmesinde üç ana etkiden; tabiat, tarih, eylem veya tecrübeden65 bahsettiğini söyler. Emerson, aktif hayatın üzerinde düşünselin geleneksel üstünlüğünü kabul etmez. O, eylemin aslî, eylemsiz insanın eksik olacağını, düşüncenin de olgunlaşmayacağını ileri sürer. Emerson'a göre yaşam, toplam bir eylemdir oysa düşünce, kısmî eylemdir.66 Bu yüzden o, Amerikan insanına kainatla orijinal bir ilişki içinde olmaya teşvik etmiştir. McDermott, Emerson'un genelleştirilmiş araştırma yaklaşımının, James, Dewey ve Royce'da açıkça görüldüğünü, onun James ve Dewey'in felsefelerinin merkezinde olan "radikal tecrübecilik" doktrinini öngördüğünü ifade eder. Ancak o, Emerson'un ilişkiler yorumunun James ve Dewey' kikinden farklı olduğunu da belirtir. Emerson, ilişkilerin eşyalar üzerindeki birincil önemini olumlar. Dahası, onun metaforlan toplam ve nihaiden çok daimiliğin diline bağlanır. Nihayetinde Emerson, Kant ile başlayan James ve Dewey'de tekrar edilen modern faraziyeyi, yani bilinen bir şekilde bilenin fonksiyondur görüşünü paylaşır. Emerson, tabiatın tecrübede mevcut zengin sembolleri ortaya koyarak yeni imkanlara yol alacağımızı söyler. Ona göre bu ilişki açık tabiat ile aktif ruhlar arasında olabilir. Aslında her yeni ilişki, yeni bir dünyadır. Sözcüklerin yapımı, yeni dünyaların yapımıdır. İlişkilerin kuvvetlendirilmesi sözcükleri daha fazla tanımlar. Onlar ise tecrübe ettiğimiz dünyanın ürünleridir. Emerson'a göre dünya, semboliktir ve hayatın sembolik karakterim öğrenene kadar hiç bir şey öğrenemeyiz. Konuşmanın tüm kısımları metaforlardır. Bu görüşün paralelinde tabiatın tümü, insan zihnin bir metaforudur. McDermott, 6 5 6 6 Streams of Experience, s. 30;79 Streams of Experience, s. 32. 98 Felsefe Dünyası Ernersoncu projeyi tabiatın ham verileri ile insan tasavvurunun sembolik formüllendirmeleri arasındaki diyalektiğe odaklanmış olarak okursak, Emerson'un yaygın yorumunun klasik amerikan filozofları ile doğrudan bir ilişki görebileceğimizi ileri sürer.67 McDermott, her Amerikan filozofunun bu diyalektiği farklı bağlamlarda ama benzer şekilde ortaya koyduğunu ifade ederek, bunun örneklerini Peirce, Dewey, Royce ve W. James'in düşüncelerinde gösterir. Bunların yanı sıra McDermott, Emerson'un kozmopolit dini öğrenimi ve demokratik mizacının Amerikan felsefesinin klasik öncesi dönemi açısından önemini vurgular. Tek bir cümleyle McDermott'un Emerson'u açıklık ve demokratik mesajın ilham ettiği felsefi ihtilalinin dramatik bir görünümüdür. IV McDermott, Josiah Royce'un (1855-1916) edebî, coğrafik, popüler ve teknik felsefi makaleler, teolojik araştırmalar, mantık ve matematikteki formal yazılar ve romanlan ile yaratıcı çalışmalar ortaya koyduğunu ve bu çalışmalarda üslubunun son derece farklı ve sıra dışı olduğunu ifade eder. Ona göre Royce'un felsefi çalışması Amerikan felsefesinin değerlendirilmesinde hem büyük öneme hem de minnettarlığa sahiptir. McDermott, Royce'un çalışmalarında 'yabancı' veya 'germenci (teotonic)' bir şeyler olduğu iddiasını reddeder. Ona göre Royce, Avrupa romantizmine özellikle Alman idealizmine bağlanırken Amerikan tecrübesi tarafından derin ve açık bir şekilde etkilenmiştir.68 McDermott, Royce'un felsefesini, birbirine zıt görünen fikir dalgalarının üstesinden gelmek olarak tasvir eder. McDermott, alışılageldik şekilde bu düşüncelerin arkasında yatan şahsi detaylara dalar. O, Royce'un hayatının felsefesinin anlaşılmasında bir anahtar olacağını ancak Royce'un şahsi detaylar konusunda ketum olduğunu beyan eder. Royce, California'ya ilk yerleşen evangelist bir ailede tek erkek çocuk olarak doğdu ve yetişti.69 AvrupaAmerika entellektüel hayatının en meşhur okullarında eğitim gördü. Bu okullar, California, Leipzig, Göttingen ve Johns Hopkins Üniversiteleri idi. Mezun olduktan sonra Berkeley Üniversitesine döndü. 1876'da W. James ile tanıştı daha sonra James'in etkisiyle 1882'de Harvard'da görev aldı ve burada otuz yılı aşkın felsefe öğretti.70 Akademik başarısına karşın, Cambridge'deki günlerinde önemsemezlikle karşılaştı. McDermott'un deyişiyle, bu derin manevi bir dışlanma idi. Aslında bu duygu Royce'un derdinin avukatıdır. McDermott, Royce'un zihni derdini ve çocuklarının bazılarının trajik yaşamlarını bile gizlediğinden bahseder.71 Bu talihsizliğe, hissiz bir evlilik, keskin zihni problem" ' Streams of Experience, s. 34. The Basic Writings of Josiah Royce, ed. McDermott, Chicago, 1969, s. 41 6 ^ Josiah Royce, The Philosophy of Loyalty, Vanderbilt University Press, 1995 "Introduction to the New Edition", by J, McDermott, s. ix. 7 0 Josiah Royce, The Philosophy of Loyalty, "Introduction to the New Edition", by J, McDermott, s. xi. 77ie Basic Writings ofJosiah Royce, s. xv. 6 8 99 Felsefe Dünyası 1er, depresyon ve oğlu Cristopher'un hastalığı, ekonomik problemler dahil olmuştur. McDermott, Royce'un şahsi meselelerini diğerlerinin meselesi gibi gördüğünü ve Royce'un tüm bu katlanılan şeylerin bir anlamı olduğuna inandığını ifade eder. O, Royce'un olağanüstü başarılarını içsel kuvveti ve yaşama azmine bağlar ve bu çabaların Royce'un topluma şükranı olduğunu beyan eder. McDermott, Royce'un felsefesini uygun olmayan parçaların daha geniş bir sistemde anlamını bulduğu incelikli bir idealizm olarak tanımlar. Royce'a göre tek fikirler, sonsuz bir sitemin parçası olarak anlaşılmadıkça parça olarak kalırlar. Royce tek tek fikirlerin dahi bütünün bir parçası olduğunu, bu şekilde yorumlanmadıkça zihnin hata yapacağını söyler. Hata, bazı objeleri tanıtmaya niyetlenen düşünce ve yargılardır. Royce, hatayı Doğru'nun dikişsiz elbisesinin bir parçası olan heykel gövdesi olarak görür. Ona göre tecrübî sunîlik olarak bir parça, hatanm varlığı birisi tarafından -bir yerde ve bir şekilde- sadece tüm imkanların bilindiği toplam ürün ortaya çıkınca bilinir. McDermott'a göre Royce'un tüm sisteminin pratik yolu veya uygulaması ahlak ve din felsefesinde ortaya çıkar. Sözgelimi hata sorunu gibi kötülük meselesinin de aynı yolla düşünülebileceğini ileri sürer. Royce'un varoluşun özü problemi, hata ve kötülüğün bazı felsefî çözümleri bulunarak tedavi edilmesine dayanır. Royce'a göre kısmi kötülüğün varhğı Mutlak İyinin varlığına delil olabilir. O, The Problem ofJob'da ahlaki kötülük eyleminin, iyi irademizle onun üstesinden geleceğimiz bir işaret olarak kabul eder. McDermott, Royce'un idealistik çözümünün nihai olarak başarılı olacağına inanmaz. Zira Royce, zorlukların gerektirdiği zihni bağlamları tecrübî yemlenmeler olarak görür. Campbell, McDermott'un Royce'un ilk dönem felsefi çalışmaları ile sosyal felsefeye dönüşüne önem vermediğini yazar.72 McDermott, Royce'un çalışmalarının hayatının sonlarına doğru sosyal felsefeye dönüştüğünü, bu felsefenin toplumu geliştirmede isteklilik, hoşgörü ve nasihatlarla örüldüğünü yazar. Royce, 7Î2e Problem of Christianity'de Hıristiyanlığın sembol ve geleneksel fikirlerini kendi sistemi ışığında tekrar yorumlar. McDermott'a göre o, Peirce'ün üçlü işaretler doktrinini yorum yöntemine dönüştürür. Bu kitapta Royce, Mutlak İdealizmin diline sadakat gösterir ve 'süreç halindeki' toplumdan çok Mutlak hakkında konuşur. Royce, insanların birbiri arasındaki çatışmaları uzlaştırarak ve bunları yorumlayarak büyük toplumları oluşturabileceklerini söyler. Royce bunun formülünü The Philosophy of Loyalty 'de verir. Royce, böylesi bir topluma sahip olmanın toplumun hedeflerine sadakat gösterirsek mümkün olabileceğini söyler. Royce'a göre sadakat, günlük hayatımızda ve en derin ihtiyaç ve özlemlerimizi destekleyen çabalardaki en önemli erdemdir. Tabii ki çok azımız topluma bu sadakati gösterebiliriz. Royce, özel acılarımız bizi toplumdan soyutlamaya götürse de sosyal yerimizin ince anlamının bizi sabit sözlüklere yönelteceğini söyier. 7 2 The Pragmatic Scholar: McDermott On The History of American Philosophy, s. 6. 100 Felsefe Dünyası Royce'a göre büyük ve seviien bir toplum inşa etmenin önündeki en büyük engel, birbirinden ayn fertlerin varoluşudur. Sadakatsiz ve ilgisiz şahıs, toplumun bozulmasını isteyen politik, sosyal ve dini ideolojilerin aradığı saf alettir. Birbirinden ayrı insanların sadakati bedavacılık illeti kaybolduğunda biter ve bu noktada özgürlük ve sadakatlerimize saldın başlar. Sadakat ne zaman büyük bir topluma dönüşürse o zaman sorunlarımızı çözücü olur. McDermott, Royce'u takip ederken iki zorlukla karşılaştığımızı belirtir. Bir tarafta, ferdi özgürlüğünü bahane ederek toplumun çekim gücüne direnen insanların yükün paylaşılmasına katılmayışı meselesi. McDermott'a göre topluma bağlılık ile şahsi otonomi arasında hiç bitmeyen derin ve stresli çatışma vardır. Diğer tarafta, ileriyi/geleceği bilmedeki zorluğumuz. McDermott, bu durumu tuzağa düşmeden yağmacıyı bilmenin mümkün olmadığı örneğiyle açıklar. Bununla beraber McDermott, her iki zorluğun aslında Royce'un problemlerinden çok bizim problemlerimiz olduğunu söyleyerek, sadakatin her şeye rağmen insan problemlerinin üstesinden gelmede başlangıç noktası olduğunu beyan eder. V McDermott, William James'i zamanının en polemikli ve en önemli problemleriyle uğraşan yeni ufuklar açan (seminal) bir filozof olarak nitelendirir. Ona göre James, bir bütün olarak okunduğunda 'zamansız bir yazardır'. 73 James, tarihi ve sosyolojik bağlam göz ardı edilirse, tek bir nesil ve özel bir felsefi harekete bağlanamaz. McDermott, Whitehead'in James'i felsefe tarihinin en büyük dört filozofundan -Platon, Aristoteles, Leibniz ve James- biri olarak nitelendirmesini ciddiye alır. 7 4 McDermott'a göre Amerikan felsefesinin altın çağı, James'siz anlaşılamaz. Bu yüzden o, James hakkında yapılacak çalışmaların hem o çağın hem de günümüzün problemlerinin anlaşılmasına büyük katkılar yapacağına inanır. Campbell, McDermott'un James'i yeniden keşfetme çabaları ile artık James'in ihmal edilmeyeceğini ileri sürer. 75 McDermott'a göre James'in düşüncesi yirminci yüzyıl düşünce ve değerlerine bir giriştir. James'in radikal tecrübecilik anlayışının içerimi olarak ilişkiler doktrini, çoğulculuk, pragmatik bağlamcılık, geçicilik ve ahlak zaferi için savaş önerisi onun potansi76 yel katkılarıdır. Bir başka deyişle modern fizik, psiko analiz ve derinlik psikolojisi, modern sanat ve ilişkiye verdiği önem ile yirminci yüzyıl düşünce ve değerlerine girişi 7 3 The Writings of William James, ed. McDermott, Chicago. 1977. s. xv. The Writings of William James, s. xxü. " 1930'lardan sonra Pragmatik hareket bir çok nedenle gözden düşmüş, bir kaç filozof dışında bu gelenek sürdüriilememişttr. 1960' lardan sonra Pragmatizmin ana temsilcileri başta olmak üzere Amerikan Felsefe tarihi üzerine çalışmalar yoğunlaşmaya başlamış, bu filozoflarla ilgili Araştırma Enstitüleri kurulmuş, eserleri yeniden edit edilmiş ve bu filozoflara dair yapılacak çalışmalar desteklenmiştir. Bu çabaların bugün de artarak sürdüğünü görmekteyiz. (C. Türer); The Pragmatic Scholar: McDermott On The History of American Philosophy, s. 7. 7 4 7 6 Streams of Experience, s. 108. 101 Felsefe Dünyası sağlar. McDermott'a göre daha da önemlisi James, bir süreç felsefecisidir; sonuç ve ürünlerden daha çok akış ve yolculuğu onaylayan bir düşünceyi temsil eder. Bu yolculukta James, insan tecrübesinin üç büyük ana noktasını belirlemiştir; öz-bilinç, ulusal kültür ve kozmik yapı. McDermott, James ailesinin77 analiz edilen birkaç aileden biri olduğuna işaret ede78 rek James ailesinin hala cazibesini ve gizemini sürdürdüğünü beyan eder. McDermott bir çok sebepten dolayı James ailesini anlamanın James'in hayatı ve eserlerini anlamada çok önemli olduğunu beyan eder. O, sözgelimi babasının Swedenborg doktrinin James'in din anlayışının oluşmasında etkili olduğunun yazar. Yine o, James'in zayıf bünyesinin sinirlerinin zayıflığına ve kuruntulara sebep olduğunu, dolayısıyla sayısız semptomlar geçirdiğini ifade eder. Ona göre James'in hayatı bazen dengesizlikler, rahatsızlıklar, olağanüstü azim ve zaferlerle doludur. McDermott, onun kriz yazılarına vurgu yaparak, 1868-1870 yılları arasındaki yazılarının yeni Prometuscu bir tablo çizdiğini vurgular.79 McDermott, James'in felsefi girişiminin yeni ile başladığını,80 eğer bu görüşleri biri anlarsa hiçbir şeyin artık eskisi gibi görünmeyeceğini söyler. Ona göre James'in 'farklılığın olmadığı herhangi bir yerin başka bir yerde fark ortaya çıkarmayacağı' görüşü doğruluk konusunda Kopernik devriminin taşıdığı anlama benzer. Bu anlayış tecrübemizin insan hayatının önemli ve yaratıcı görünümleri taşıdığını ve düşüncenin açık uçlu yapısının geleneksel felsefeye skandal olacak yeni bir çığır açarak, bize verimli ve makul bir varış yeri kazandırdığını ortaya koyar. McDermott, James'in 'varoluşumuz, toplam anlamın olmadığı, zihniîiğin ve bilginin son bulmadığı daimi tecrübeyi mümkün kılar' ifadesiyle gerçekliğin insan zihnine nihai ve tam olarak verilmediğine vurgu yapar. McDermott'a göre bu görüşün anlamı gerçekliğin durgun ve tamamlanmış olmadığı, aksine evrimsel, gelişmeci ve süreçsel olduğudur. Bu durum ise insan araştırma ve çabalarını değerli kılar. McDermott, James'e göre insan zihni ve gerçekliğin, insan tasavvurunun "güçleri" ile insan eyleminin "enerjileri" ile anlamın kaynağını oluşturmak için ilişkiye girdiğini ve bu şekilde ortaya konan anlamın, hiç bir zaman tamamlanmaz olduğu görüşünü aktarır. James'e göre "gerçekliğin en önemli mahiyeti" güçlerimize uygun olması ve bu yüzden de tam olarak açıklanmaz olmasıdır." McDermott'a göre James'teki bu 'sonu gelmeyen çoğulculuk' iki yönlüdür. Bir 7 7 W. James'in ailesindeki hemen hemen her kişi önemli şahsiyetlerdir. Babası Henry James, zamanının önemli bir teologu, kardeşi Henry James Amerikanın sıra dışı, en seçkin yazarlarından biri oluşu, diğer erkek kardeşleri Garth ve Robertson James'in çeşitli meziyetleri ve kız kardeşi Alice'in sanatçı özelliği bu aileyi seçkin ve önemli kılmaktadır. 7 8 The Writings of William James, ed. McDermott, Chicago. 1977. s. xxiv-xxv. (R. W. B. Lewis. The Jameses; A Family Narrative, New York. 19991 ve Linda Simon, Genuine Reality; A Life of William James, New Yok 1998 eserleri James ailesini tanımak için en faydalı eserlerdir.) 7 " Screams of Experience, s. 44-56. 8 0 James'in Pragmatism adlı kitabını şu başlığı taşır: 'Bazı eski düşünme tarzları için yeni bir ad.' 102 Felsefe Dünyası yanda kendi tarihini ihlal eden çokluk olarak tabiat, diğer tarafta 'her insan perspektifinin' diğer perspektiflerle uyuşacak yapıda olmayışı. Dahası, bu çoğulculuk, geçici, bir kereliği temsil etmez. McDermott, James'in çoğulculuğu, bizi teolojik, bilimsel ve ideolojik karmaşadan kurtaracak, açıklığı bulacağımız geçici sapma veya oyun olmadığını aksine çoğulculuğun, sadece insanın değil aynı zamanda gerçekliğin karşı çıkılmaz evrimci ve gelişmeci karakteri olduğunu yazar. 81 Ona göre James'in çoğulculuğu, çağdaş dünya sahnesinin şahsî, sosyal, politik ve ulusal politikaları için temel standarttır. McDermott'a göre James çoğulculuğunun zemini, bilginin son olmadığı eskatolojisine ve tecrübe akışını olumlayan, toplam açıklama ilkesi olmayan zihniliğe dayanır. Ona göre James'in 'bilinç ırmağı' teorisi eylem ve düşünce arasını kapatmada seçkin bir çabayı temsil eder. 8 2 McDermott, James'in siniklik ve agnostisizmden din, bilim, ahlak ve psikolojik alanlarında kaçındığını ifade eder. Zira James bu alanlardaki problemleri varoluşsal kabul eder. James, sözgelimi inanç konusunda insanın iki seçeneğin -inanma ya da inanmamanın- dışına çıkamayacağını, meseleleri teorik kabul ederek agnostik duruşla problemden kaçamayacağını beyan eder. Ona göre James'in tüm çabası, hayatın anlamı ve değeri konusunda derin bir bilinç uyandırmak ve insanları bu doğrultuda çabalara sevk etmektir. Bu yüzden McDermott, James'in bir iyimserci olmadığına dikkat çeker. Çünkü James imanı, kesin olduğumuz bir şey hakkındaki inanç olarak değil aksine enerji, sondaj, risk olarak görür. Hayat, bağlam, az ya da çok, zengin veya fakir olarak ortaya çıkan uğraşılar serisidir. McDermott, James'in zamanındaki monizm, düalizm, panpisişizm, fenomenalizm, tecriibecilik ve idealizm olarak listelediği görüşleri felsefi perspektifte genel bir görüş olarak geliştirmeye giriştiğini yazar. James'in geliştirdiği yeni felsefesi "radikal tecrübeciliktir". Tecrübe, James'in felsefesinde tek ve en önemli ilgidir. James'e göre insan yaşamım inşa etmede tecrübeye güvenmeliyiz, zira yeterince dikkat gösterirsek tecrübenin pedagojik mahiyetini görebiliriz.83 James'in vurguladığı tecrübenin pedagojik mahiyeti, McDermott'un düşüncelerini oluşturan ana unsurlardan biridir. McDermott, James'in ilişkilerin statüsü olarak tanıttığı, radikal tecriibeciliğin pragmatizm ile asli ilişkide olduğunu, birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini söyler. Ona göre ilişkisel özden bakılınca pragmatizm radikal tecriibeciliğin yöntemsel uygulaması olarak anlaşılabilir.84 McDermott, James'in temel dünya görüşünü anlamak için James'ten uzunca bir alıntı yapar: İnsan tecrübesi, geniş oranda gerçekliğin eylemler içinde aktığının farkındadır. Bu akış, sürece dönen, bitirilmemiş, henüz tamamlanmış yapı ve alakalı yenilikleri kıran bir °* Streams of Experience, s. 112. 8 ^ Streams of Experience, s. 111. 8 3 Streams of Experience, s. 109. 8 4 The Culture of Experience, s. 102. 103 Felsefe Dünyası mahiyettedir. Yaşantımızın çoğunu çok az kısmı kavramsal sistem veya alışkanlıklarla açıklanan tanıdık tecrübe alanlarına odaklanmış olarak yaşarız. İdeal olarak bu odak, tecrübenin saçaklarına ulaşıncaya kadar çoğu zaman müphem ve eklem olarak fakat daima ve derin anlamlar içinde ilerler. Dini tecrübe, sıradan olmayan fiziki tecrübe, estetik tecrübe, uyuşturucu tecrübesi, Yogadaki psiko fizyolojik durumlar ve nöroük ve psikotik tecrübeler, potansiyel olarak tecrübenin saçaklanndaki zenginliklerdir.85 McDerrnott'a göre James, bu düşüncelerle tecrübemizin içeriklerine yönelmemizin yeni tecrübe ve yeni ilişkiler için zemin sağlayacağına inandığını beyan eder. Zira radikal tecrübecilik, daimi ve tecrübe edilen ilişkilerin daha geniş bir zeminini içerir. McDermott, James'in felsefesinin ana temaları, çoğulculuk, şansçılık (tychism), geçicilik, radikal tecrübecilik, pragmatizm, sonuççu etik ve ahlak savaşçılığına bir sistem kazandırmaya çalışır.86 Fakat ona göre bu konular arasında akış/süreklilik o kadar güçlüdür ki başlıklar önemli değildir. McDermott'un ısrarla tekrarladığı nokta Pragmatism 'in yazarının dar bir sunumundan daha fazla olduğudur. McDermott'a göre James'ten pragmatist olarak bahsetmek veya öyle olduğunu söylemek yetersizdir. O, kendi türünde, kendine has, kendi şahsi niteliklerini felsefeye veren ve tamamen yeni bir bağlamda konuşan bir filozoftur. Campbell, McDermott'un James'i hayli önemsemesine rağmen bazen fikirlerini hem temel olarak hem de geniş çerçeveden eleştirdiğim ifade eder. Sözgelimi McDermott, Ralp Barton Perry'nin James'in ciddi çalışmalar yapmadığı yolundaki bazı iddialarını reddederken diğer filozofların düşüncelerinin James'ci yeniden yapılandırmasını eleştirmede tereddüt etmez. McDermott, James'in çok önemli felsefi münakaşalarda, kahramanın karşıdakinin durumunu tümüyle zikretmemesi gibi James'in de diğer filozofların düşüncelerini bağlamlarından kopararak okuduğunu ve değerlendirdiğini söyler. Ona göre bu basitleştirilmiş sunumların James'in felsefe tarihine dair bilgisinin ana hatları gösterdiğini iddia eder. Bu zayıflığın bir örneğini olarak Kant'ı insafsızca eleştirmesidir. McDermott'un diğer eleştirisi onun Emerson'u diğer yazarlardan daha çok içten ve 87 yardımsever bulduğunu söylese de onun mirasını sistematik olarak anlamadığıdır. McDermott bunlara ilaveten James'in sosyal felsefenin sınırlarını ciddi bir şekilde eleştirir. Sözgelimi o, James'in ferdin imkanlarının farkında iken bu imkanların diğerlerinin yaşamlarındaki güçlüklere kapalı olduğuna dikkat çeker. Ona göre James ben merkezli olmak noktasında içtendir fakat sosyal eşitsizliklerden habersizdir. James, şahsi ha8 5 77ie Culture of Experience, s.106-107. **" James felsefesine yapılan bazı eleştiriler, felsefesinin dağınık ve sistemsiz olduğu konusundadır. McDermott başta olmak üzere bir çok yazar bunun doğru olmadığım ortaya koyarlar. Bu konuda en iddialı çalışmaları ortaya koyan Ellen Cappy Suckiel'dir. Suckiet'in The Pragmatic Philosophy of William James, Notre Dame, i 982 ve The Heaven's Champion, William James's Philosophy of Religion, Notre Dame, 1998 adlı eserleri (tarafımızdan her iki eser tercüme edilmiş, yayın aşamasındadır) James'in sistematikliği konusunda meydan okur. 8 7 The Pragmatic Scholar: McDermott On The History of American Philosophy, s. 11. 104 Felsefe Dünyası yatın hususi boyutlarına önem verirken eylemlerimizde sosyal matrislerin öneminin farkında değildir. McDermott, James'in sosyal meseleler konusunda -sivil savaş, San Francisco depremi, Amerika'daki kölelik problemini sona erdirilmesi konularıyla- ilgisiz kaldığını beyan eder. Tüm bunlara rağmen McDermott, James'in tanım ve formüllerle yaşanan bir hayat yerine ve saçaklanyla gelişen, yeni, konuşulmayan, sadece onu konuşanın bildiği gizli bir hayat mesajının savunulması gerektiğini ileri sürer. VI McDermott, yazılarında ısrarla John Dewey'in (1859-1952) Amerika'nın en önemli düşünürü olduğunu yazar. Ona göre James, Avrupa özelliklerini taşırken Amerika'yı bir toplum olarak anlayan Dewey'in tamamen Amerikan olduğuna dikkat çeker.88 Ona göre bu özelliklerle Dewey, insanın odisus krizine, günlük olaylara karşı teknik düşüncesi ve temel felsefi spekülasyonuyla diğer düşünürlerden daha önceliklidir. Dewey, McDermott'a göre Emerson'u dilini ve özelliğini en iyi anlayan klasik Amerikan filozofudur. Bunun sebebi tıpkı Emerson gibi Dewey'in de işçi bir ailede doğup, büyümesidir. 89 Campbell'e göre McDermott'un Dewey'i Emersoncu olarak takdim etmesi, Amerikan felsefesinin genel, Dewey'in felsefesinin özel olduğu meselesine tekrar gündeme getirmektir.90 Dewey, Vermont Üniversitesini bitirdikten sonra bir kaç yıl Lisede felsefe öğretir. 1884'de John Hopkins Üniversitesinde doktorasını alır. Michigan ve Chicago Üniversitelerinde görev yapar. 1910 yılından sonra aralarında Türkiye olmak üzere çeşitli ülkelerde felsefesi ve eğitim anlayışı üzerine konferanslar verir. McDermott, trajediler ve uğraşıların anlamı konusunda diğer filozoflar gibi Dewey'de naiv bir tutumda olmadığım ifade eder. Zira onun durumu diğer filozoflardan farklı değildir. İki çocuğunun erken yaşta ölümleri, Chicago'dan ayrılmak zorunda oluşları ve karısının şahsi problemleri bu zorluklara işaret etmektedir. McDermott, Dewey'in inatçı mizaca sahip oluşunun ve meseleleri doğrudan konuşmasının bizim açımızdan hem iyi hem de kötü oluşundan bahseder. Bu durum anlamlı yaşamlar yaratma arayışında Dewey'in dengesini keşfetmeyi zorlaştırır. Sözgelimi Dewey ne iyimserci ne kötümsercidir. Bu iki geleneğin insanın aktüel durumuna uygun cevap olmadığını düşünür. İyimserlik, tabii güçlerin kaprisleri konusunda safdilliktir. Kötümserlik ise, imkan, gelişme, yenilik ve insan ruhunun, kabiliyetlerinin boyun eğmez karakterine perde çekmektir. McDermott, Dewey'in insan eylemlerinin geleceği konusunda bu iki geleneksel görüşün gizli tuzağının farkında olduğunu 91 yazar. Dewey, James'in girişimini benimseyerek, iyileştiriciliğin Amerikan mizacıyla uygun olduğunu söyler. Dewey, tüm problemlerin eğilebilir ve işlevsel olduğunu düşü°° Streams of Experience, s. 117. " Streams of Experience, s. 43. *° The Pragmatic Scholar: McDermott On The History of American Philosophy, s. 12. 9 1 Streams of Experience, s. 118. 105 Felsefe Dünyası nür. McDermott, Dewey'in, problemlerimize karşı "geçiş metafiziği" önerdiğini söyler. Dewey'e göre insan hayatı bir yerden diğer bir yere, komediden trajediye arayışta, seyahattedir. Uzun veya kısa dönemde sorunlar bütünüyle çözül(e)meyecektir. Böylesi bir dünyada açıktır ki nihai kurtuluş yoktur, ümitsiz olmaya da gerek yoktur. Dewey'in vizyonu, nihai kesinliğin ve aşkın (trancendant) anlamın olmadığı insan varoluşudur. Bu vizyonda olumsuzluk yoktur ancak bununla beraber nihilizm de anlamlı değildir. Bu arayışta 'iyileştiricilik' selamlanacak insan yaklaşımıdır. Dewey, insanın en derin duygularını harekete geçirerek 'nektarın yolculukta', insan için nihai amaçların hayal olduğunu, hayatın çeşitli zorluklarına rağmen günden güne daha iyiye doğru ilerlediğini söyler. McDermott, Dewey'in mezhep ve dogmaya karşı olmasına rağmen dindar olarak nitelendirir. Dewey'in annesinin müdahaleci din anlayışına karşı oluşu din anlayışını oluşturmasında oldukça etkili olmuştur. Dewey'in hayat anlayışı, ona tabiatın ritmi ve insanın geçişli tabiatı için olağanüstü duyarlılığın ortaya çıktığı seküler ayin (liturgy) verir. McDermott'un tasvir ettiği gibi Dewey'in tecrübeye estetik inancı, aktüel durumun karmaşık içeriğini boşaltan, gerçekliğin tecrübesini yüksek ve aşağı tecrübelere bölen felsefi geleneği iptal eder. Bu ayrım, daimi gelişmeyi, iyileştiriciliği ve ilişkilerin oluşmasını engeller. Dewey, tecrübeye dikkatlice katıldığımızda ilişkileri, çıkarımlar, uzanımları, karşılaştırmaları, dış bakışı, yönleri ve uyanları fark edebileceğimizi söyler.« McDermott'a göre Dewey, James'in çoğulculuk, pragmatik bağlamcılık ve geçicilik formlarını devam ettirerek daha şümullü ve sofistike sosyal ve politik ürünler inşa etmeye gayret etmiştir. İlk yıllarında sosyal ve politik konularda Hegel'in etkisinde kalmışsa da daha sonra şahsi imkan ve kurumların sınırlılığı konusunda daha gerçekçi aydınlanmalara ulaşmıştır. Yine o, başlangıçta James'in psikolojisi ve ferdin gelişimi konusunda fikirlerini benimsemişse de daha sonra kendi fikirlerini oluşturarak James'e eleştiriler getirmiştir. Dewey, James'ten farklı olarak ferdi zekanın yanında sosyal zekanın keskin görünümünü vurgular. Sosyal umudumuz, insan hayatının ihtiyaçlarım besleyecek, destekleyecek değerlendirecek bir dünya yaratacağıdır. Bu noktada felsefenin görevi, durumumuzun sorunsal karakterini gösterecek haritalar oluşturmaktır. O, ne kadar plan yapılsa da geleceğin tahmin edilemezliğinin farkındadır. Gelecek konusunda tecrübelerimize güvenmekten başka çaremiz yoktur. Onun bu noktada ortaya koyduğu pragmatik duyarlılık, sonuçların etkin olarak değerlendirilmesinde ana görüştür. Ve yaratıcı zihnin tesadüfi işgalini göstermesi. Dewey için sosyal görü, dinin hayatin özüdür. Geleneksel dini inanç tarafından doyurulan insan inançlarının farkındalığı ve toplumun eylemlerinin inayeti içindir. McDermott, bu vizyonu Dewey'in Hegel'ci düşüncesinin tümünde sosyal ve kurumsal bağlamın farkındalığı ile durur James ve Peirce'den ayrılır. 92 Streams of Experience, s. 215-216. 106 Felsefe Dünyası McDermott, Dewey'in eğitim anlayışının James ve Peirce'ün eğitim anlayışından sosyal ve kurumsal ayrımı fertten ayırmayarak ayrılır. McDermott, Dewey'in hem metafizik denge anlayışının ve hem de sosyal araştırma vizyonun eğitimin imkanlarına ve anlama kabiliyetine katkı sağladığını ifade eder. Sosyal araştırma ile Dewey, toplumun sorumluluğunun kapasite ve limitlerine göre tüm şahısları eğitmek olduğunu söyler. Buna toplumun birinci zorunluluğu adı verir. Metafizik denge ise olağanüstü potansiyelleri, tecrübemizin ritmiyle hareket edersek nasıl öğrenebileceğimiz ve günlük tecrübemizde yüksek sanat ve kültürün tekrar girişimini nasıl sağlayacağımızla ilgilidir. Bu yolla Dewey, yavanlığın, alışkanlığın ve rutinin üstesinden gelmeyi amaçlar. McDermott, Dewey'den başka hiç bir filozofun eğitim problemlerini bu kadar çok içtenlikle ve doğrudan yansıtarak, pratik olarak ele almadığını yazar. Dewey'e göre eğitim, genç için sosyal durumların düşünsel olarak yapılandırılıp problem çözmeye doğru güdülendiği ve kılavuzluk edildiği kontrol edilmiş ve basitleştirilmiş bir çevredir. Eğitim, doğrudan öğrenmeyi sağlamaz; aksine öğrenenin yaratıcı problem çözme aracılığıyla öğrenmeyi dolaylı yoldan sağlar. Dewey, her insanın hayat boyu eğitime ihtiyaç duyduğunu, çünkü gelişen (improved) problem çözme ihtiyacının hiçbir zaman bitmeyeceğini söyler. Dewey şöyle der: Demokrasi ve modern endüstri şartlannın gelişmesi sebebiyle, medeniyetin bundan yirmi yıl sonra tam olarak nasıl olacağını söylemek imkansızdır. Dolayısıyla çocuğu herhangi kesin bir şarta göre hazırlamak imkansızdır.93 Dewey, okulları demokratik toplumun çivisi olarak kabul eder. Dewey, bu okullardaki öğretmenlerin zihnen hazır, tecrübeyle donanmış, çocukları geçiş kapasiteleriyle donanmış ve erişkinlere gerekli değişiklikler yapmaya hazır olmaları gerektiğini beyan eder. Öğretmenler, öğrencinin problem çözme yeteneğini geliştirmeye yardımcı olmalıdırlar. Dewey'i problem çözme ile demokrasi arasında asli bir ilişki görür. Ona göre bir demokrasiye katılım, problem çözme yeteneğini gerektirir, zira modern demokrasi, bir şahsın hayatı boyunca sosyal yapısını ve ilişkilerini garanti eden sabit bir hayat formu önermez. McDermott, Dewey'in öğretmenlerin, öğrencilerin, okulların, toplumun Amerikan demokrasisinin geleceği için organize olmasını ve politik gelişmelere katılması gerektiği görüşünü aktanr. McDermott'a göre Dewey, değer ve yargıların kültürel tecrübenin bağlamlarında şekillendiğini ileri sürer. Bu, değerlerin insandan bağımsız değerin olmadığı ve onların göreli olduğu anlamına gelir. Dewey için bu durum gayet tabii ve kaçınılmazdır. McDermott, Dewey'in stoacılığın Amerikan versiyonunu ortaya koyduğunu, bu stoacılığın, boyun eğmeye karşın insan ihtiyaçları adına tabiatın tekrar yaratılması için tabiattaki imkanları içerdiğini ifade eder. "My Pedagogic Creed," Birinci madde, paragraf 6. 107 Felsefe Dünyası McDermott'un yukarıdaki görüşlerden anlaşılacağı üzere Dewey'i eleştirisi oldukça azdır. Campbell'e göre bu eleştirilerden biri, Dewey'in James'te mevcut kozmolojik sorunlara dair tartışmalara ilgi göstermemesi, gizeme karşı kendisini korumasıdır. Ona göre Dewey, felsefi eğiliminin genişliğine ve insan tecrübesinin detaylarına hitap etmesine rağmen özellikle dinî formüllendirmelerde spekülasyondan kaçar. McDermott daha da ilerleyerek 1980'lerde Dewey'in politik bilgeliğini sorgular. Dewey'in eğitime iyimserci olarak bakışını eleştirir. Ona göre Dewey, akılcılığa, iyi iradeye, zekanın dağıtılmasına müthiş güven duymuştu ama maalesef insan oğlunun kötülük, şeytanî güçlerini hesap edememişti. McDermott Dewey'in eğitimin sınırlan ve iddialanyla ilgili ciddi yanlışlıklar yaptığını iddia eder. Bu eleştirilere rağmen McDermott Dewey'in Amerikan felsefesinin en önemli filozofu olduğunu, gelecek ile bugün arasını uzlaştırma bilgeliğini gösterecek başka kimseyi tanımadığını söyler.94 McDermott, Amerikan felsefe tarihini yorumunda tüm hikayeyi söylemeye niyetlenmez. Ona göre bir şahsın perspektifinden tüm hikayeyi anlatabilmek yanılmacadır ve bunu ummak/beklemek haksızlıktır. McDermott'un yorumlan bizi drama ve hayatın değerini uyandırmakta kolektif felsefi geçmişi kullanarak hikayeleri paylaşma anlamına gelir. McDermott, bu çalışmalann diğerlerine kapı araladığını ve yapılacak çalışmaların Amerikan felsefesine katkı olacağını söyler, Ona göre kültür iki seviyede yaşar. Bunlardan ilki kültürün orijinal karakterini araştırmak, ikincisi araştınlan bu modeli tarihi orijininin ötesinde relatif olarak işletebilmek. McDermott daha iyi ve güçlü bir gelecek için bu görevin yerine getirilmesi gerektiğine inanır. O, pragmatik yaklaşımın ferdîliği ile olacak ki bize daima "hayatın geçişte" veya "nektann yolculukta" olduğunu söyler. Streams of Experience, s. 14. 108 Felsefe Dünyası Abstract The Revival of American Philosophy: John J. McDermott John McDermott has played a primary role in the great renascence of interest in the history of American philosophical thought since 1958 and he has contributed and continues to contribute to advancement of that tradition in numerous areas. McDermott's work on the history of American philosophy has focused upon the 'classical' period but he does not limit himself to these years or figures. McDermott believes that there is something extraordinary about the classic period. He belives that experience is our only teacher. He wants to develop an "aesthetic sensibility" revealing "how we and others feel our situation and feel about our situation. According to McDermott American philosophy/experiences may be able to offer something to the next centry, by serving as a model. So he attempts to utilise the insights of that tradition in an effort to confront the significant problems of our time. In his interpreting of American philosophy he focused on not only story of ideas but also of people since he believes that these stories are dramatic centers of life and represent pragmatic core of American culture. 109