şiddet ERSİN ASLAN’IN ANISINA DOKUNMAK: HEKİMLİĞİN TEDAVİ ETMEKTEN DAYAK YEMEYE EVRİLEN SÜRECİ Dr. Ali İhsan ÖKTEN yi öğrendi. Akciğerlerden bir ses duymak için veya bir ses çıkarabilmek için vurdular, deriye bitkilerden yaptıkları ilaçları sürdüler, kan almak için damarları deldiler ama bunları yaparken hep dokundular. Tıp veya hekimlik bir zamanlar tüm mesleklerin en çok saygı duyulanıydı. Bugün ise tıp veya hekimler hastalıkları tedavi etmek için akla bile gelmeyecek pek çok teknolojiye sahip olmasına rağmen, her geçen gün saygınlığını yitirmekte ve saldırıya uğramaktadır. Eski zamanlarda hekimlerin yaptığı şeylerin bir çoğu düpedüz büyüydü. Mesleğin sırrı ise DOKUNMAYDI. Bu yapılan büyünün en önemli parçasıydı. Ellerin teması son 25-30 yıllara kadar hep yoğun bir şekilde vardı. DOKUNMA, doktorların en eski ve en etkili eylemiydi. Genellikle kendilerine dokunulmasından hoşlanmayan insanlar hasta olduklarında kendilerine en çok doktorun dokunmasını isterlerdi. Yüzyıllar önce ellerini sadece hastanın üzerine koyarak tedavi ettiklerine inanılan hekimler yüzyıllar geçtikçe ellerini kullanma konusunda daha uzmanlaştılar ve bu becerilerini geliştirdiler. Eller, basit temasın dışında bilekteki nabzı, dalağın ucunu veya onun ne kadar büyüdüğünü, karaciğerin kenarlarını hissetme- 4 artı 49 Hekimler dokunmak için sadece ellerini kullanmadılar. Kalbin ve akciğerin kendi sesleri olduğuna ve bu seslerin bazen tanı koymakta işe yaradığı anlaşılınca hekimler çıplak kulaklarını kalbin, göğsün veya sırtın üzerine koyarak dinlemeye başladılar. Çıplak kulağı dayayarak akciğeri veya kalbi dinlemek tıp tarihindeki en büyük ilerlemelerden birisidir. Hastaya doğru eğilmiş başın gövdeye dayanmasından daha dostça bir insan davranışını ve şefkatin daha içten bir ifadesini düşünmek zordur. On dokuzuncu yüzyılda icat edilen stetoskop göğüs bölgesindeki seslerin dinlenme olanağını büyük ölçüde geliştirdi ama doktoru da hastasından belli ölçüde uzaklaştırdı. Stetoskop, ileride ortaya çıkacak, bu mesafeyi arttırmak için tasarımlanmış, birbirini izleyen yeni teknolojilerin ilkiydi. Bugün doktor, en temel görevlerinden pek çoğunu başka bir binadaki muayene odasındaki bilgisayardan, hastayı hiç görmeden yürütebiliyor. Konsültasyona gelen hekimler hastayı hiç görmeden dosyasına ve içindekilere bakarak sırtını veya kalbini dinlemeden EKO, ANGİO, vs. istiyor. Hastayı tomografiye göndererek daha önce parmaklarımız ve kulaklarımız ile bulmak zorunda kaldığımız vücudun iç organlarını bütün ayrıntılarıyla çok kısa sürede görebiliyoruz. Biyokimya veya mikrobiyoloji laboratuarları hastada yeni belirtiler ve semptomların ortaya çıkması için bekleme ve kafa yorma ihtiyacını ortadan kaldırıyor. Bilgisayarlı cihazlar, bir kaç kuşak öncesinde hasta yatağının başucundaki hekimin dokunma, ulaşma, hatta hayal etme gücünün çok ötesinde bir kesinlikle tekleyen kalbin ya da aksayan bir beynin iç yüzünü ortaya koyabiliyor. Tıp ve hekimlik artık ellerin dokunuşu değil, makinelerden gelen sinyallerin okunması demek. Bilimsel tıbbın makineleşmesi ve mekanikleşmesi artık yerleşmiş, kalıcı bir durum. Yeni tıp eskisine göre