TCK`ya Rızayla Irza Geçme Başlığı Koyacaklardı

advertisement
On5yirmi5.com
TCK'ya Rızayla Irza Geçme Başlığı Koyacaklardı
Avukat Fatma Benli, kadına yönelik yasak, şiddet, ayrımcılık gibi konularda ülke olarak
”134 ülke arasında sondan 8 sırada” olduğumuzu söyledi.
Yayın Tarihi : 8 Mart 2011 Salı (oluşturma : 10/22/2017)
Röportaj: Arzu Erdoğral
Bugün 8 Mart Dünya Kadınlar Günü…
Her ne kadar kadınlara sadece bir gün daha fazla önem arz edilmesi algısı ile hareket etmesek de,
İnsan hakları, ayrımcılık ve kadına yönelik şiddet gibi birçok konuda mücadele veren ama kimi zaman
başörtülü bir kadın çalışan olarak kendi de sıkıntılar yaşayan Avukat Fatma Benli ile dünyada ve
ülkemizde kadına biçilen rolü konuştuk.
Konu ile ilgili çarpıcı tespitlerde bulunan Benli, “Kadına yönelik yasak, şiddet, ayrımcılık gibi
konularda ülke olarak neredeyiz” sorusundan “kadın hakları açısından şu an en iyi ülkenin hangisi”
olduğuna kadar birçok soruya yanıt verdi.
5 MİLYON KADIN OKUMA-YAZMA BİLMİYOR İnsan Hakları konusunda uzun yıllardır çalışmalar yapan bir isim olarak sizce dünyada ve ülkemizde
kadına biçilen rolün ne olduğunu düşünüyorsunuz? Bulunduğunuz konuma göre kadına biçilen değer değişiyor, genelde vefakâr cefakar her türlü
sıkıntıya göğüs germesi kendisine verilenle yetinmesi gereken bir rol, dolayısıyla sizinle verilenle
yetinmeniz gerektiği için güç sahipleri istediklerinde bunu vermeme hakkını kendilerinde
görebiliyorlar. Aslında Türkiye'de kronik sorun haline gelen başörtüsü yasağı da bununla ilgili,
birileri kadınla ilgili rolleri biçme ve onlara istediğini gibi davranmaya zorlama hakkını kendinde
görebiliyor ve çok rahat bir şekilde “benim öngördüğüm şartları kabul etmezsen bu hakları
kullanamazsın” diyebiliyor: Bu tüm kadın hakları için geçerli bir durum, Türkiye gelişen ve sürekli
büyüyen bir ülke, dolayısıyla beklentilerimiz doğal olarak yüksek, ancak ekonomik ölçütlerde dünya
17. si olan Türkiye, Türkiye tüm modernlik ve çağdaşlık söylemlerine karşın kadınların eğitim,
çalışma ve siyasal yaşama katılımları erkeklerle kıyaslandığında oldukça sorunlu bir ülke
konumunda...
Öyle ki dünya cinsiyet haritasına göre 134 ülkeden 126. sırada geliyor. Bu oran kadınların ve
erkeklerin haklarını kullanması arasındaki makasın ne derece büyük olduğunu gösteriyor, basit bir
örnek erkek okur yazarlığı %99’larda iken, Osmanlı imparatorluğunun son dönemlerinden itibaren
kadın okur yazarlığı teşvik edilmesine ve Cumhuriyetten itibaren zorunlu hale gelmesine karşın
Türkiye de beş milyondan fazla kadın okuma yazma bilmiyor, bir taraftan örneğin İsviçre'den
seneler önce kadına oy kullanma hakkı veren bir ülke olarak övünüyoruz öbür taraftan örneğin
belediye başkanı kadın sayısının parmakla sayılacak kadar az olmasını, hiç kadın vali büyükelçi ya da
koca Türkiye de kadın genel müdür sayısının iki tane olmasını önemsemiyoruz. Çünkü çağdaş Türk
kadınına biçilen rol kendisi için öngörülen sınırlar içerisinde kalması oluyor. KADIN SIĞINMA EVLERİNİN SAYISI AZ Kadına yönelik yasak, şiddet, ayrımcılık gibi konularda ülke olarak neredeyiz? Bu konuda neler
yapılması gerekir sizce?
Belirttiğim üzere 134 ülke arasında sondan 8 sıradayız, üstelik bu seneye has bir istisna değil,
geçen sene 129.'uyduk. Bu da kadına karşı ayrımcılık noktasında oldukça sıkıntılarımız olduğunu
ortaya koyuyor. Anayasa’ya “kadın erkek eşittir, devlet bu eşitliği sağlama yükümlülüğü altındadır”
hükmünü eklemek tek başına yeterli değil. Bu nedenle kadın karşı şiddet oranları Kadın Statüsü
Genel Müdürlüğünün 2010 araştırmasına göre %42. Zira şiddetle ilgili yasal düzenlemeler
yapılmasına karşın pratikte fiilen çözüm sağlayacak yöntemlerimiz yok, şiddetin yaptırımsız kalması
bir döngü şeklinde sürekli tekrarlanmasına neden oluyor, günde 3 tane hatta artık 5 tane kadının,
eşleri ya da yakınları tarafından öldürülmesi şiddet ve hatta kadının yaşam hakkı konusunda çok
ciddi sorunlarımız olduğunu gösteriyor. Bu bağlamda aslında can güvenliğini sağlam ya yönelik
sığınma evleri sayısının azlığı, ailede eşler arasında iletişimsizlik ve şiddetin özellikle toplumsal bir
yaptırımının olmaması yada “eğitimle tüm sorunlar çözülecek” tarzı klişeler sorunun kökleşmesine
neden oluyor. Bu konuda yapılan çalışmaların da çözüm önerilerinin de somut olması gerekiyor. Bir
aile hakiminin "eşimi dövdüm hem ondan hem tüm ilçe halkında özür diliyorum" ilanın dağıttırma
cezası vermesi buna basit bir örnek. Elbette sosyapatları önleyemezsiniz ancak bu tarz toplumsal
kınamalar süregelen şiddeti azaltır. Çünkü toplumsal anlamda bir yaptırımın olduğunu gösterir,
aynı şekilde dayak yiyen kadını aynı eve gönderen polis ya da ölüm tehdidi aldığını söyleyen kadına
gerekli korumaya sağlayan savcı hakkında işlem yaptığınız takdirde caydırıcılığı sağlamış olursunuz.
Bu bağlamda Ayrımcılıkla Mücadele Yasasının çıkması ve ayrımcılık yapanların cezalandırılması bu
bağlamda fayda sağlayacaktır.
TCK'YA RIZAYLA IRZA GEÇME BAŞLIĞI KOYACAKLARDI
Ülkemizde kadın hakları konusunda ilerleme kaydedilen alanların var olduğunu da inanıyor
musunuz?
Özellikle 2002 yılı sonrası hukuki mevzuatımızda çok ciddi değişiklikler ve ilerlemeler mevcut.
Medeni kanun, Türk Ceza Kanununu değişti, İş yasasında Anayasa'da eşitlikle ilgili önemli
düzenlemeler getirildi, ancak yasal düzenlemeler tek başına yeterli değil, çünkü yasal değişiklik
pratik hayata yansımadı. Buna da yasal değişikliklerin topluma iyi anlatılmaması ve yargının yasal
değişiklikleri uygulama noktasındaki isteksizliği neden oldu. Örneğin Türk Ceza Kanunu tasarısı
üzerinde çalışmalarımızın şahsen en önemli nedenlerinden birisi tasarıda “15 yaşından küçük
çocukların rızasıyla ırza geçme” diye bir başlığa yer verecek kadar korkunç mantığa sahip
olmalarıydı. Yasa bu hükümlere yer verilmedi, tasarıda kadınla ilgili 36 maddeden 30 tanesi
değiştirildi. Şu an böyle bir düzenleme yok. Ancak geçtiğimiz ay Mardin'de sonuçlanan NÇ
davasında 13 yaşında iki kadın tarafından 26 kişiye para karşılığı satılan bir çocuk için verilen
kararda, “rızası ile alıkonmuştur, yaptığının ahlaki kötülüğünü biliyor karşı çıkabilirdi” ifadeleri ie
sanıklara en alt sınırda ceza verildi. Bu derece ağır bir olayı kapatmak için yok farz etmek ve
bahaneler bulmak sadece Türkiye den dört bir yanında NÇ artmasına sebebiyet vereceği
önemsenmedi. KADIN KADININ KURDU MU?
Son günlerde kadının kadına yönelik destek anlayışının zayıfladığına şahit oluyoruz. Neler
söylersiniz?
Tam olarak bu fikirde değilim, “ kadın kadının kurdudur” ifadesinin de çok doğru olduğunu
düşünmüyorum. Tabi bu algı kendiside sıkıntı yaşayan bireylerden daha fazla beklenti içinde
olduğumuz için olabilir. Örneğin özellikle başörtüsü yasağında kişilerinin eğitim ve çalışma haklarını
kısıtlayanları en çok kendi hemcinsleri. Bu biraz herkes “benim gibi olsun, böylelikle benim yaptığımı
teyit etsin ve ben kendimi daha iyi hissedeyim” şeklindeki üstten bakış açısının ürünü. Bu yüzden
kişiler bazen kendi hemcinslere karşı tahammülsüz olabiliyor. Basit bir örnek su an 2010 CEDAW
(Ayrımcılığa Karşı Kadın Hakları Komitesi) nihai yorumlarında Türkiye’ye eğitim çalışma siyasal
yaşama katılımda başörtülü kadınlara karşı gerçekleştirilen ayrımcılığı kaldırma ve iki yıl içinde rapor
verme yükümlülüğü verildi. Şu an pek çok üniversitede kıyafet konusunda kimsi bir serbestlik söz
konusu. Buna karşın halen her gün garklı bir üniversiteden bahçe kapısı dahil okula girmediğini ,
hocası tarafından tehdit edildiğini , şapka dahi takmasına izin verilmediğini söyleyen başvurular
alıyorum, genelde ısrarla yasağın devam ettirmek isteyenlerde kadın öğretim görevlileri oluyor
maalesef…
PİPPA'YI ÖLDÜRDÜK, AİHM'E KIZDIK
Sizce kadın hakları konusunda şu an en iyi ülke hangisi? Hangi açılardan?
Bu konuda yorum yapmayı uygun bulmuyorum işin doğrusu. Her ülkenin kendisine göre iyi ve kötü
tarafları var. Birleşmiş Milletlerde bütün dünyadan kadınların katıldığı toplantılara katılma fırsatım
olduğunda, her ülkenin ki buna Avrupa Ülkeleri dâhil kendine ait sorunları olduğunu bazen de hiç
beklemediğimi ülkelerde örneğin kadın temsili konusunda 1bizden çok daha iyi noktada olduğunu
gözlemleme imkanım oldu. Ama bunun bize var olan yanlışları değersiz hale getirmek için bahane
olmaması gerektiğini düşünüyorum, mesela Pippa öldürüldüğünde kötü insan her yerde var dendi,
doğrudur Pippa başka bir ülkede öldürülebilirdi, ama bizim ülkemizde öldürüldü. Doğrudur İtalya'da
aşk cinayetleri var, ama bu bizim ülkemizde insanlarının boşandığı için ya da ailenin isminin
temizlenmesi bahanesi ile öldürülmesinin ağırlığını azaltmaz. Sonuçta biz haksız yere bir insan
öldürüldüğünde tüm insanlığın öldürüldüğünü kabul etmesi gereken bir yapıya sahip olduğumuz için
bizim bahane bulma hakkımız yok. En basitinden defalarca ölümle tehdit edilmiş, evliliği
sürecince bıçaklanmış araba ile ezilmiş sonunda annesi öldürülmüş bir kadının davasında
“Avrupalılar bizi sevmediği için AİHM aleyhimizde karar verdi” deme lüksümüz yok.
Türk kadınının fedakârlığına atıf yapmak için bazı kişiler “Türk kadını cennetliktir” der. Bir avukat
olarak böyle bir durumu çağrıştıran bir olaya şahit oldunuz mu?
İnsan hakları dışında genelde boşanma ve iş davalarına baktığım için profesyonel anlamda bu tarz
bir fedakarlık örneği aklıma gelmiyor şu an, ama Cennetin boşuna annelerin ayaklarının altında
olmadığını ispat eden kendi annelerimizden ve çevremizden pek çok örneği görmek mümkün tabi…
on5yirmi5
Bu dökümanı orjinal adreste göster
TCK'ya Rızayla Irza Geçme Başlığı Koyacaklardı
Download