KEMAL KARA LİSE OSMANLI TARİHİ KEMAL KARA Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığının15.05.2002 tarih ve 232 sayılı kararı ile 2002-2003 öğretim yılından itibaren 5 (beş) yıl süreyle ders kitabı olarak kabul edilmiştir. ÖNDE YAYINCILIK Yerebatan Caddesi Nu.:60 Cağaloğlu / İSTANBUL tlf.: 520 19 22 - 514 09 54 - 514 09 55-514 09 56 belgeç: 513 1985-51365 58 İSTİKLAL MARŞI Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak. Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilâl! Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celâl? Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helâl... Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl! Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garbın afakini sarmışsa çelik zırhlı duyar, Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim yar. Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, "Medeniyet!" dediğin tek dişi kalmış canavar? Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın. Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın. Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın... Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın. Bastığın yerleri "toprak!" diyerek geçme, tanı: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? Şühedâ fışkıracak toprağı sıksan, şühedâ! Canı, cananı, bütün varımı alsın da Huda, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda. Ruhumun senden, ilâhi, şudur ancak emeli: Değmesin mabedimin göğsüne nâmahrem eli. Bu ezanlarki şahadetleri dinin temeli-Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli. O zaman vecd ile.bin secde eder-varsa-taşım, Her cerihamdan, ilâhi, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır ruh-ı mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek arşa değer belki başım. Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilâl! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helâl. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk'a tapan, milletimin istiklâl! Mehmet Akif ERSOY «sürr p. ÜNİTE: 14. ve IS. YÜZYILLARDA U5MANLI DEVLETİ * A. 14. Yüzyıl Başında Yakın Doğu ve Avrupa B. Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu 1- Kayı Boyunun Anadolu'ya Gelişi 13 13 2- Osman Bey Döneminin Siyasal Olayları 14 3- Orhan Bey Döneminin Siyasal Olayları 16 C. Balkanlarda Fetihler 10 19 Ç. Anadolu'da Siyasal Birliğin Kurulması Balkan Kavimleri ile İlk İlişkiler 24 D. Osmanlıların Anadolu'da Türk Siyasal Birliğini Kurması 27 E. Kardeşler Arası Taht Kavgaları 29 F. Devlet Egemenliğinin ve Ülke Bütünlüğünün Yeniden Sağlanması G. Fatih Dönemi 37 l-İstanbul'un Fethi ; 37 2-Batıda Gelişmeler 40 3- Anadolu'da Gelişmeler 42 4-Denizlerde Gelişmeler : H. II. Bayezit Dönemi 43 45 H. ÜNİTE: 16. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ A. Yavuz Sultan Selim Dönemi 50 50 l-Doğu Siyaseti 51 2- İran Seferi 51 3- Mısır Seferi 52 B. Kanunî Dönemi 53 l- İç İsyanlar 53 2-Batıda Gelişmeler 54 3- Doğuda Gelişmeler 59 4- Denizlerde Gelişmeler C. 60 II. Selim Döneminin Siyasal Olayları 67 31 Ç. III. Murat Döneminin Siyasal Olayları 69 D. III. Mehmet Döneminin Siyasal Olayları 71 III. ÜNİ1T "' e 16. YÜZYILLARDA AVRUPA'DAKİ GELİŞMELER A. Bilim ve Teknik Alanlarındaki Gelişmeler B. Siyasal Alandaki Gelişmeler C. Ekonomi Alanındaki Gelişmeler 80 74 74 77 Ç. Düşünce Yaşamında ve Sanatta Gelişmeler 86 D. Avrupa'daki Gelişmelerin Osmanlı Devleti'ne Etkileri A. Osmanlı Devleti'nin Genel Durumu .99 B. I. Ahmet Döneminin Siyasal Olayları 103 C. II. Osman (Genç Osman) Döneminin Siyasal Olayları 95 105 Ç. IV. Murat Döneminin Siyasal Olayları 106 D. IV. Mehmet Döneminin Siyasal Olayları 108 E. II. Süleyman, II. Ahmet ve II. Mustafa Dönemlerinin Siyasal Olayları F. İç Çalkantılar ve İsyanlar G. 17. Yüzyıl Islahatlarının Amacı ve Öz'ellikleri IÎİTC. ı« vi'ryvnnA ncM&Miı ncvı^fj 114 117 "~"5 A. III. Ahmet Döneminin Siyasal Olayları 122 B. I. Mahmut Döneminin Siyasal Olayları 126 C. III. Mustafa Döneminin Siyasal Olayları 128 Ç. I. Abdülhamit Döneminin Siyasal Olayları 130 D. III. Selim Döneminin Siyasal Olayları 132 E. 18. Yüzyıl Islahatlarının Amacı ve Özellikleri VI_ flMİTE. f f va îfl VIITVIII ABUtA AVOITDA 143 A. Bilim ve Teknik Alanındaki Gelişmeler 143 B. Siyasal Alandaki Gelişmeler 147 136 ? 111 C. Ekonomi Alanındaki Gelişmeler 154 Ç. Düşünce Yaşamında Gelişmeler 156 D. Avrupa'daki Gelişmelerin Osmanlı Devleti'ne Etkileri VII. ÜNİTE: 19. YÜZYILDAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI'NIN SOJlffTMA'irAnAO rkCUAMM nCİTICTİ l £3 A. II. Mahmut Dönemi Siyasal Olayları 163 B. Abdülmecit Dönemi Siyasal Olayları 170 C. Abdülaziz Dönemi Siyasal Olayları 174 Ç. II. Abdülhamit Dönemi Siyasal Olayları 178 D. V. Mehmet Reşat Dönemi Siyasal Olayları 188 E. 19. Yüzyıl Islahatlarının Amacı ve Özellikleri 202 VIII. ÜNr™" ACMAMII ırftiTftD vc "YGARLIĞI A. Osmanlılarda Devlet Yönetimi 1- Osmanlı Devlet Anlayışı 2- Merkez Teşkilâtı 213 3- Maliye Teşkilâtı 220 4-Taşra Teşkilâtı 221 5-Askerî Teşkilât 225 209 209 o 6-Hukuk 233 7- İlmiye Teşkilâtı B. 235 Osmanlı Toplumu 240 1- Osmanlı Toplumunun Etnik Yapısı 240 2- Osmanlı Toplumunun Dinî Yapısı 241 3-Meslekî Zümreler 243 159 C. Osmanlılarda Ekonomik Yaşam 248 l-Üretim 248 a) Toprak İdaresi ve Tarım 248 b) Hayvancılık 253 c) Madencilik..... d) Sanayi 254 2-Ticaret 256 a) İç Ticaret 256 b) Dış Ticaret 258 253 c) Ticaret Yollarının Değişmesi 259 ç) Kapitülâsyonlar 260 d) 262 Dış Borçlar 3-Maliye , 264 a) Para Politikası 264 b) Vergi Sistemi 264 c) Bütçe 266 ç) Bankacılık 267 Ç. Osmanlılarda Eğitim ve Öğretim 270 1- Osmanlı Devleti'nin Eğitim Anlayışı 270 2- Halk Eğitimi ve Meslekî Eğitim 272 3-İlköğretim 274 4- Orta ve Yüksek Öğretim 275 5- Batı Tarzında Açılan Okullar 276 6- Maarif Teşkilâtı'nın Kurulması 282 ' 285 D. Osmanlılarda Kültür ve Sanat 1- Osmanlılar Döneminde Türk Kültürünün Genel Özellikleri 2- Yazı, Dil ve Edebiyat 287 285 | 3- Basın ve Yayın 293 4- Düşünce Yaşamı ve Bilim 295 >" 300 5-Güzel Sanatlar 6-Günlük Yaşam 308 i 7- Batının Türk Kültürüne Etkileri l Test Sorularının Cevap Anahtarı 318 j . Sözlük 313 319 İndeks 326 Kronoloji 330 Kaynakça 334 I. ÜNİTE 14. VE 15. YÜZYILLARDA OSMANLI DEVLETİ A. 14. Yüzyıl Başında Yakın Doğu ve Avrupa B. Osmanlı Devleti'nin Kuruluşu C. Balkanlarda Fetihler Ç. Anadolu'da Siyasî Birliğin Kurulması D. Ankara Savaşı E. Kardeşler Arası Taht Kavgaları F. Devlet Egemenliğinin ve Ülke Bütünlüğünün Yeniden Sağlanması G. Fatih Dönemi H. II. Bayezit Dönemi HAZIRLIK ÇALIŞMALARI 1. Yakın Doğu olarak tanımlanan bölgenin neresi olduğunu araştırınız. 2. 14. Yüzyıl başlarında Anadolu'da hangi devletlerin bulunduğunu araştırınız. 3. Kayıların, Anadolu'ya ne zaman geldiklerini ve Kayı adının ne anlama geldi ğini araştırınız. 4. Türklerin, Balkanlara yerleşme amacıyla ne gibi faaliyetlerde bulunduklarını araştırınız. 5. Yıldırım Bayezit'in hangi beyliklere son vererek Anadolu'da siyasî birliği sağladığını araştırınız. 6. Ankara Savaşı'na hangi olayların neden olduğunu araştırınız. 7. Fetret Devrinin ne olduğunu ve nasıl sonuçlandığını araştırınız. *' 8. Varna Savaşı'nın sonucunu araştırınız. 9. İstanbul'un Fethi'ni gerekli kılan nedenlerin neler olduğunu araştırınız. 10. Fatih döneminde, Balkanlarda ve Anadolu'da alınan yerlerin nereler olduğu nu araştırınız. 11. Avrupa devletlerinin, Cem olayı ile yakından ilgilenmelerinin nedenini araş tırınız. 12. II. Bayezit döneminde Osmanlı-Memlûk ilişkilerinin hangi nedenlerden bo zulduğunu araştırınız. 9 l Ka A. 14. YÜZYIL BAŞINDA YAKIN DOĞU VE AVRUPA ınul 1.14. Yüzyıl Başında Yakın Doğu f u* [abuli Akdeniz'in doğu kıyısındaki ülkelerle (Suriye, Lübnan, Filistin, Mısırlar ya| Anadolu, İran, Mezopotamya ve Arabistan'ı kapsayan bölgeye, Yakınmündı Doğu adı verilir. 14. yüzyıl başında, Yakın Doğu'nun en güçlü devleti,içmişi Memlûklar idi. Memlûkler, yıllarca Haçlılar ve Moğollarla savaşarak Ya-Hanlı kın Doğu'nun tümüne egemen oldular. Memlûkler, uzun süre bu bölgede güçlerini devam ettirdiler. Abbasî halifesinin Mısır'da bulunması, Mem-sonra lûklere, İslâm dünyasında, dinî yönden üstünlük sağlıyordu. ruml nişlet Biz rının ı ile Mar deydi, ı düreblllj ca al di. Bu 14. yüzyıl başında Yakın Doğu, ekonomik yönden dünyanın en önemli bölgesi durumundaydı. Hindistan'dan başlayan ve Mısır ile Suriye limanlarında sona eren Baharat Yolu, Memlûk topraklarından geçiyordu. Bu durum, Memlûklerin ekonomisine büyük yarar sağlamaktaydı. 14. yüzyıl başında Yakın Doğu'da yer alan diğer devletler şunlardı: • Türkiye Selçuklu Devleti • Altın Orda Devleti • Bizans İmparatorluğu • Trabzon Rum İmparatorluğu • İlhanlılar Devleti Bu devletlerden Türkiye Selçukluları Devleti, 1243 Kösedağ Savaşıl sonrasında, İlhanlılara bağımlı hâle gelmişti. 14. yüzyılın başında ise siyasal ve askeri gücünü tamamen kaybetmiş durumdaydı. Bu durum,] Anadolu'nun Moğol etkisine girmesine neden oldu. Moğolların önünden! kaçan Türkmenler, sınır bölgelerinde toplanmışlardı. 1308'de Sultan II.J Mesut'un ölümüyle Türkiye Selçuklu Devleti sona erdi. İlhanlılar, bundan sonra Anadolu'yu genel valiler aracılığıyla yönetmeye başladılar. İlhanlı-j ların etkili olamadığı sınır bölgelerinde yaşayan Türkmenler, birçok beylik kurdular. 1336'da İlhanlılar Devleti'nin sona ermesiyle, Türkmen beylikleri bağımsız duruma geldiler. Bu beylikler, bir süre sonra, Türkiye Selçuklu Devleti'nin yerini almak amacıyla aralarında mücadeleye başla-i dılar. Başlangıçta en güçlü beylikler KaramanoğuIIarı, Candaroğulları ve Germiyanoğulları idi. 1O Karadeniz'in kuzeyinde bulunan Altın Orda Devleti Cengiz Hanın torunu Batu Han tarafından kuruldu (1227). Berke Han zamanında Altın Orda ülkesinde yayılan İslâmiyet, Özbek Han zamanında resmî din olarak kabul edildi. Canibek Han döneminde ise İlhanlılara karşı başarılı savaşlar yapılmış, ülke toprak bakımından büyümüştür. Canibek hanın ölümünden sonra beyler arasındaki çatışmalar, devletin zayıflamasına yol açmıştır. Bu durumdan yararlanan Ak Orda Hanı Toktamış, Altın Orda Hanlığı'nı ele geçirdi (1380). Toktamış Han, Rusları yenilgiye uğrattı ve Altın Orda Devleti'ni önemli bir güç durumuna getirdi. Ancak, bir süre sonra Timur'u kendisine rakip görerek onunla mücadele etmeye kalkınca araları açıldı. Toktamış Han, Timur ile yaptığı savaşta yenilgiye uğradı. Bu yenilgiden sonra Altın Orda Devleti eski gücünü kaybetti. Bu durum Rusların işine yaradı. Ruslar, giderek güçlendiler ve topraklarını genişletmeye başladılar. Sonunda Altın Orda Devleti 1502'de yıkıldı. Bizans İmparatorluğu'nun 14. yüzyıl başında Anadolu'daki topraklarının çoğu Türklerin eline geçmişti. Balkan Yarımadası'nın Trakya kesimi ile Marmara Denizi'nin güneyi ve Kocaeli Yarımadası Bizansm yönetimindeydi. Askerî ve siyasal bakımdan zayıfladığı için varlığını güçlükle sürdürebiliyordu. IV. Haçlı Seferi sonunda (1204), İstanbul'un Latinler tara- ERMIVANOGULLARI O 20 40 60 km KARESİOĞULLARI ı) Harita 1: Kuruluş yıllarında Osmanlı Devleti (1299-1323) 11 fından işgali üzerine, bu kentten kaçan Bizans ileri gelenlerinin kurduğu | Trabzon Rum İmparatorluğu ise bu yüzyılın başında İlhanlılara bağlı du rumda bulunuyordu. . ;«, İlhanlı Devleti; İran ve civarında, Moğol İmparatorluğu'nun parçalan-1 masından sonra kurulmuştu. İlhanlılar, 1256'da Cengiz Hanın torunu olan Hulâgü Han tarafından kuruldu. İlhanlılar Devleti, kısa zamanda İran, Irak ve Azerbaycan'a egemen oldu. Türkiye Selçuklu Devleti daha önce, 1243 Kösedağ Savaşı'nda Moğollara yenilmiş ve vergiye bağlanmıştı. Hulâgü Han döneminde Anadolu, ikinci kez Moğol yönetimine girdi ve yüz yıla yakın bir süre İlhanlıların yönetiminde kaldı. İlhanlılar, Suriye ve Filistin'i işgalden sonra Mısır'a doğru ilerlemeye başladılar. Memlûk-ler tarafından 1260'da Ayn-ı Câlut savaşında yenilgiye uğratılan İlhanlılar, Suriye ve Filistin'den çekilmek zorunda kaldılar. Memlûk Sultanı Bay-bars, İlhanlıları 1277'de Elbistan Savaşı'nda yenilgiye uğrattı. Bu savaştan sonra Anadolu'da İlhanlı baskısı daha da arttı ve çok sayıda insan öldürüldü. İlhanlıların (Moğollar), önünden kaçan Türkmenler bu dönemde, Anadolu'ya sığınmışlar ve Anadolu'nun Türk nüfusunu arttırmışlardır. İlhanlılar, Gazan Mahmut Han zamanında İslâmiyete geçtiler. 1243'te Türkiye Selçuklu Devleti'nin İlhanlılarla yapılan Kösedağ Savaşı'nda yenilmesi üzerine Anadolu'da Moğol egemenliği başladı. Anadolu'ya atanan Moğol yerel valileri kimin sultan olacağı dahil, devletin bütün işlerine karıştılar. Türkiye Selçuklu Sultanlığı'nm Anadolu'da hiç bir etkinliği kalmadı. Moğollar, Anadolu'nun zengin malî kaynaklarını sömürdüler. Bundan dolayı İlhanlı-Moğol egemenliği Türkiye Selçuklularının sağladığı güven ve refah döneminden sonra, Anadolu'da yaşayan Türkler için baskı ve yokluk dönemi olmuştur. Memlûkler ve Altın Orda devletleriyle yapılan savaşlar, taht kavgaları ve iç karışıklıklar sonucunda zayıflayan İlhanlılar, Ebu Said Bahadır Hanın ölümünden bir süre sonra 1336'da yıkıldı. 2. 14. Yüzyıl Başında Avrupa 14. yüzyıl başlarında Avrupa devletleri, henüz siyasal birliklerini gerçekleştirememişlerdi. Bütün Avrupa'da derebeylik (feodalite) rejimi hüküm sürmekteydi. Ancak, Fransa ve İngiltere, siyasal birliklerini kurma yolunda önemli adımlar atmışlardı. Bu yüzyılın başında Avrupa'nın en güçlü devleti, Kutsal Roma Germen İmparatorluğu idi. Siyasî birliğin 12 Ortodoks^ lar ise l kanlan < olan dinsel ı Kayı1 dir. Kayı' l bulunmadığı İtalya'da, Napoli Krallığı; Vatikan'daki Papalık yönetimi, Venedik ve Ceneviz cumhuriyetleri ile Floransa Dukalığı; Doğu Avrupa'da ise Lehistan ve Macaristan krallıkları bulunmaktaydı. 14. yüzyıl başlarında İngiltere ve Fransa, Avrupa siyasî tarihinde önemli rol oynayan devletlerdendi. 1337 yılında İngiltere ile Fransa arasındaki Yüzyıl Savaşları, 14. yüzyılda Avrupa'da meydana gelen en önemli siyasal ve askerî olaydır. Başlangıçta İngilizlerin bazı başarılar elde ettiği bu savaşlar, Fransa'nın üstünlüğü ile sona erdi. 14. yüzyılda Avrupa'da ortaya çıkan diğer bir önemli olay, güçlü mo-narşik yönetimlerin kurulmaya başlanmış olmasıdır. Monarşik yönetimlerin kurulması, dinî iktidarı ve Hristiyanlığın birleştirici gücünü sarstı. Papaya ve kiliseye karşı muhalefet hareketleri başladı. Lâtince olan İncil'in, ulusal dillere çevrilmesi gerektiği ileri sürülmeye başlandı. Bütün bu hareketler, gelecekte Reform hareketlerinin ortaya çıkmasına neden oldu. 14. yüzyılın başlarında Balkanlarda siyasal yönden birlik yoktu. Bizans İmparatorluğu, Balkanlar üzerindeki denetimini büyük ölçüde yitirmişti. İmparatorların halk üzerinde hiçbir gücü ve etkisi kalmamıştı. İmparatorluk makamında süreklilik yoktu. Generaller, imparator olmak amacıyla sürekli isyan etmekteydi. Kent ve kasabaları yöneten tekfurlar, merkezî yönetimi dinlememekteydi. Halk, tekfurların baskısından, vergilerin ağırlığından yakınır durumdaydı. 14. yüzyılın başlarında Balkanlarda bulunan başlıca devletler şunlardı: Bulgar Krallığı, Sırp Krallığı, Arnavut, Bosna, Hersek, Eflâk ve Boğdan beylikleri. Bunların içinde en güçlü olanı, Sırp Krallığı idi. Balkanlarda, siyasal birlik olmadığı gibi, mezhep birliği de yoktu. Bulgarlar, Sırplar, Ortodoks; Bosnalılar ve Hersekliler Bogomil; Macarlar, Ulahlar ve Hırvatlar ise Katolik mezhebindendiler. Bu arada, Macarlar ve Venedikliler, Balkanları ele geçirme çabasındaydılar. Ancak, Katolik olmaları ve Ortodoks olan Balkan uluslarını Katolik olmaya zorlamaları, bölgede siyasal ve dinsel çatışmalara neden olmaktaydı. B. OSMANLI DEVLETİ'NİN KURULUŞU l- Kayı Boyunun Anadolu'ya Gelişi Kayı boyu, Oğuzların Bozok kolunun Cünhan soyundan gelmektedir. Kayı boyu, 1071 Malazgirt Savaşı'ndan sonra, diğer Oğuz boylarıyla 13 birlikte Anadolu'ya gelmiştir. Kayı boyundan olanların Anadolu'ya geliş leri, daha sonraki tarihlerde de devam etmiştir. 24 Oğuz boyu içindel önemli bir yere sahip bulunan Kayı'nın anlamı, güç ve kudret sahibi de-| mektir. Tarihî bilgilere göre, Kayı boyunun bir bölümü, Türkiye Selçukluları l Sultanı I. Alâeddin Keykubat zamanında, Ankara yakınlarındaki Kara-cadağ yöresine yerleştirilmiştir. Bu sırada Kayı boyunun başında Ertuğ-rul Bey bulunuyordu. Ertuğrul Beyin yönetimindeki Kayılar, bir süre' sonra batıya doğru ilerleyerek Bizans'ın elinde bulunan Söğüt ve Doma-1 niç'i ele geçirdiler. Kayılar, Söğüt'ü kışlak, Domaniç'i yaylak olarak kullandılar. 2- Osman Bey Döneminin Siyasal Olayları Ertuğrul Bey, bu sırada Türkiye Selçuklu Devleti'nin batı sınırında bir uç beyi idi. Resim 1: Osman Gazinin hükümdar olması'nı gösteren bir minyatür (Hünernâme, Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) Ertuğrul Beyin 1281'de ölümünden sonra, yerine oğlu Osman Bey geçti. 1291 yılma kadar Çobanoğullarına bağlı kalan Osman Bey, bu tarihte Çobano-ğullarının ortadan kalkmasıyla, doğrudan Türkiye Selçuklu Devleti'nin uç beyi oldu. Osman Bey, Bizans tekfurları ile sürekli mücadele etti. Eskişehir yakınlarındaki Karacahisar'ı alarak beyliğin merkezi yaptı. Osman Bey, bu sırada Eskişehir yakınlarında tekkesi bulunan Ahi liderlerinden Edebali ile tanıştı. Daha sonra Edebali'nin kızı Bâlâ Hatun (Mal Hatun) ile evlendi. Osman Bey, bu suretle Ahilerin gücünden yararlandığı gibi, Ahiler de Osmanlı Devleti'nin kuruluşunda önemli rol oynadılar. 14 Osman Bey, topraklarını genişletme amacıyla fetih hareketlerini devam ettirdi. Sakarya boylarındaki Sorkun, Taraklı ve Göynük tarafları ele geçirildi. Osman Beyin bu başarılarından endişeye düşen tekfurlar, kendisini öldürmeye karar verdiler. Harmankaya Tekfuru Köse Mihal, Osman Beyi bu durumdan haberdar edince, Yarhisar, Bilecik ve İnegöl kaleleri ele geçirildi (1299). 1299'da Türkiye Selçukluları Sultanı III. Alâeddin Keykubat'ın, İlhanlı hükümdarının yanına gitmesi sonucu, Anadolu'da bir iktidar boşluğu ortaya çıkmıştı. Bu durumdan yararlanan diğer Türkmen beylikleri gibi, Osman Bey de 1299'da bağımsızlığını ilân etti. Osman Bey, bağımsızlığını ilân ettikten sonra, fetih hareketlerine yeniden hız verdi. Köprühisar'ı alan Osman Bey, İznik'i kuşattı. Ancak, Bizans kuvvetlerinin gelmesi üzerine geri çekildi. İznik'i sürekli gözetim altında tutabilmek için Yenişehir ele geçirildi (1300). Koyunhisar Savaşı (1302) Osman Beyin elde ettiği bu başarılar, komşu Rum tekfurlarını ve Bizans imparatorunu harekete geçirdi. Bu tarihe kadar Bizans, Osman Beyi, ciddî bir tehlike olarak görmemişti. Tekfurlardan gelen haberler üzerine imparator, askerlerini, tekfurlara yardım için gönderdi. Koyun-hisar'da meydana gelen ilk Osmanlı-Bizans savaşını Türkler kazandı. Bu savaştan sonra kuzey kısmı dışında Bursa, Türkler tarafından kuşatıldı. Böylece İzmit yolu açılmış oldu. Osmanlı Devleti Anadolu Beylikleri Bizans imparatorluğu 100 200 300 400 500, Harita 2: 14. yüzyılın başında Türklerin Rumeli'ye geçişi sırasında Balkan yarımadasının siyasal durumu Koyunhisar Sava-şı'ndan sonra Osman Beyin siyaseti, İznik ve Bursa'yı savunmasız bırakmak, bu kentlerin çevresindeki kaleleri ele geçirmek oldu. Bu amaçla, İznik-İzmit yolu üzerindeki Karahi15 sar ele geçirildi (1308). Böylece, İznik-İzmit yolu, Türklerin denetimi al-1 tına girmiş oldu. Fetih faaliyetlerine devam eden Osman Bey, Lefke (Os-l maneli), Mekece, Akhisar (Pamukova), Geyve ve Gölpazarı yakınında-' ki Leblebici (Lüblüce) kalelerini ele geçirdi. Ancak, Osman Bey içini alınması gerekli kent Bursa idi. Bursa'ya giriş ve çıkışları kontrol etmek| için, bu kentin yakınına iki kale inşa edildi (1315). 1320 yılından sonra Osman Bey, beyliğin yönetimini, oğlu Orhan Be-l ye bırakmıştır. Ne zaman öldüğü kesin olarak bilinmeyen Osman Bey, | Bursa'da Gümüşlü Kümbet denilen yere gömülmüştür. İleri görüşlü bir devlet adamı olan Osman Bey, altı yüz yılı aşkın biri süre yaşamış olan Osmanlı Devleti'nin kurucusu olan ve temellerini atan | kişidir. 3- Orhan Bey Döneminin Siyasal Olayları Osman Beyin ölümünden sonra, yerine Orhan Bey geçti (1326). Orhan Bey, babasının Bizans'a karşı yürüttüğü yayılma siyasetini devam ettirdi. Orhan Bey döneminin başlıca önemli siyasal olayları şunlardır: a. Bursa'nın Fethi (1326) Resim 2: Orhan Beyin bir tablosu (Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) Bursa, 1315 yılından itibaren, yakınına yapılan kalelerle kuşatma altına alınmıştı. Orhan Bey, 1326'da güçlü bir orduyla Bursa üzerine yürüdü. Önce güneybatıdaki Orhaneli Kalesi alındı, sonra kent kuşatıldı. Yardım alma umudu kalmayan Bursa tekfuru kenti Osmanlılara teslim etti. Bursa'nın fethinden sonra, beyliğin mer- kezi buraya nakledildi. İpek sanayiinin merkezi durumundaki Bursa'nın fethiyle hazineye önemli bir gelir kaynağı sağlanmış oldu. b) Maltepe Savaşı (1329) Bursa'nın alınmasından sonra, Akça Koca, Kara Mürsel ve Gazi Abdurrahman yönetimindeki kuvvetler, Kandıra, Karamürsel, Şamandıra ve Aydos kalelerini ele geçirdiler. Türk kuvvetlerinin İstanbul Boğazı'na yaklaşmaları karşısında Bizans imparatoru, topladığı kuvvetlerle Osmanlılar üzerine yürüdü. Orhan Bey, bu sırada İznik'i kuşatmış bulunuyordu. Bizans ordusunun Anadolu'ya geçtiği haberi üzerine Orhan Bey, kuşatmayı kaldırdı. Orhan Bey, Bizans ordusunu Maltepe'de büyük bir yenilgiye uğrattı. c) İznik'm Fethi Maltepe Zaferi'nden sonra Orhan Bey, İznik'i yeniden kuşattı. Yardım alma imkânı kalmayan İznik, teslim oldu (1329). İznik'in fethinden sonra Gemlik ve 1337 yılında İzmit ele geçirildi ç) Karesioğullarmm Osmanlı Topraklarına Katılması ;-^- "• tr~ 1345 yılında Karesioğulları, karışıklık içinde bulunuyordu. Karesi J [ Beyin ölümünden sonra, yerine oğlu Demirhan Bey geçmişti. Ancak, karç ııw,v deşi Dursun Bey, buna karşı çıktı ve Osmanlılara sığınarak Orhan Beyden/y ^ yardım istedi. Ortaya çıkan bu taht iddiası, Orhan Beyin Karesi Seferine r) u^ çıkarak Balıkesir, Manyas ve Kapıdağı yörelerini Osmanlı topraklarına katması ile son buldu. Osmanlılar, Karesioğullarının denizcilik alanındaki deneyimlerinden ve donanmalarından yararlanarak Rumeli'ye geçtiler. Marmara kıyılarına egemen oldular ve Adalar denizinde fetihlere başladılar. Karesi beylerinden Hacı İlbeyi, Evrenuz Bey, Ece Halil ve Gazi Fâzıl Bey, Osmanlı hizmetine girdiler. Orhan Beyin son yıllarında fetihler artarak devam ediyordu. Orhan Bey Anadolu'nun önemli kentlerinden Ankara'yı topraklarına katmak istiyordu. Karamanoğulları beyleri de bir ara Ankara'yı ele geçirmeyi denemişlerdi. İlhanlı egemenliğinin Anadolu'da zayıflamaya başlamasıyla Ankara, Eretna Beyliğinin egemenliğine girmişti. Bu arada Türkiye Selçukluları zamanında önemli kentlerden biri olan Ankara, İlhanlılar döneminde Anadolu genel valiliğinin batı bölgeberindendi. Anadolu'da İlhanlı egemenliğinin sona ermesiyle Ankara, Eretna beyi tarafından ele geçirildi. Eretna Beyin ölümünden sonra yerine geçen oğullan döneminde çıkan taht kavgalarından yararlanan Orhan Bey do17 ğu sınırında önemli bir merkez olan burasını Süleyman Paşa komutasında gönderdiği bir kuvvetle ele geçirdi (1354) d) Türklerin Rumeli'ye Geçişi (1353) Bizans İmparatoru III. Andronikos'un 1341'de ölümü üzerine, küçük yaştaki oğlu Yuannis, Kantakuzenos (Kantakuzen)'un vesayeti altında imparator ilân edilmişti. Bir süre sonra Bizans tahtını ele geçirmek isteyen Kantakuzenos, Orhan Beyden yardım istedi. Orhan Bey, bu durumun, Türklerin Rumeli'ye geçişini kolaylaştıracağını düşünerek Kantaku-zenos'un istediği yardımı gönderdi. Kantakuzenos, rakiplerini yenilgiye uğrattı. Kantakuzenos, bundan sonra da, güç durumda kaldıkça Orhan Beyden yardım istedi. Kantakuzenos, Türk kuvvetlerinden sürekli yararlanabilmek amacıyla Bolayır yakınındaki Çitnpe Kalesi'ni Türklere askerî bir üs olarak verdi. 1353'de Süleyman Paşa, Anadolu'ya dönerken Çimpe'de kuvvet bırakarak Osmanlıların Rumeli'ye yerleşmelerini başlattı. Böylece, Rumeli'deki fetihler için önemli bir üs sağlanmış oldu. \ e) Rumeli'nin Fethi Türk kuvvetlerinin Çimpe'ye yerleşmesinden bir süre sonra, Orhan Beyin büyük oğlu Süleyman Paşa, Gelibolu'yu fethetti. Bundan sonra Bolayır, Tekirdağ, Keşan ve Malkara ele geçirildi İstanbulEdirne yolunun ulaşımını güvenli bir biçimde sağlamak ve Karadeniz'e ulaşabilmek için Burgaz ve Çorlu alındı. Süleyman Paşa ile birlikte, Lala Şahin Paşa, Hacı İlbeyi, Evrenuz Bey, Gazi Fâzıl Bey ve Ece Halil Rumeli'nin fethini gerçekleştirdiler. Osmanlılar, Rumeli'ye geçişten bir süre sonra, ele geçirdikileri yerlerde başarılı bir iskân (yerleşim) siyaseti uygulamaya başladılar. Yerleştirme işi, kendiliğinden gidenler ve sürgün yoluyla gönderilenler olmak üzere iki yolla yapılıyordu. Sürgün yoluyla gönderilenler gelişigüzel seçilmezdi. Bunun için Anadolu'dan getirilen konargöçer Yörükler ve Tatarlar tercih edilerek onların tam yerleşik yaşama geçmeleri sağlanırdı. Özellikle, büyük yollar üzerinde bulunan ve askerî yönden önemli kent ve kasabalara, Anadolu'dan getirilen Türk boyları yerleştirildi. Diğer yandan yerli halktan ayaklanma çıkarabilecek olanlar da başka yerlere yerleştiriliyordu. İzlenen bu iskân siyasetinin amaçlan; Rumeli'de Fetih hareketlerine devam edilirken geride düşman bırakmamak, göçerleri yerleşik yaşama geçmeye zorlayarak onları kontrol etmek, Balkanlardaki nüfus yoğunluğunu Müslümanlar lehine dengelemekti. 18 İskân siyaseti, aynı zamanda Balkanlardaki Hristiyanları da Anadolu'ya yerleştirmek şeklinde uygulanarak fetihlerin kalıcı olması istenmiştir. Yerleşik yaşama geçirilen göçerlere toprak verilmiş, belirli bir süre vergi alınmamış ve üretime katkıda bulunmaları sağlanmıştır. Ancak iskân politikası uygulanırken nüfus dengelerinin çok değişmemesine, toprakların boş kalmamasına dikkat edilmiştir. Bu siyasetin sonucu olarak Osmanlılar, Rumeli'de güvenle ilerlediler ve kısa zamanda Balkan Yan- madası'nı ele geçirdiler. Fethedilen yerlere, Anadolu'dan getirilen Türk aileleri yerleştirilmeye başlandı. f) Osmanlı Devleti'nin Kısa Zamanda Gelişmesinin Nedenleri Türkiye Selçuklu Devleti'nin yıkılmasından sonra, yerinde birçok beylik kurulmuştu. Osmanlı Beyliği, ilk zamanlar, bu beylikler içinde en küçüklerden biriydi. Osmanlıların kısa zamanda gelişmelerini ve güçlen melerini sağlayan nedenler şunlardır: /Tt f , "' ' / »ARurulduğu bölgenin coğrafî yönden önemli oluşu • \Başlangıçtan itibaren egemenliğin paylaştırılmaması ilkesine bağ lı kalarak devletin tek bir yönetici tarafından idare edilmesi / • f Fetih hareketleri için gerekli kuvvete sahip olmaları •( Başarılı bir yerleşme siyaseti izlemeleri • \ Tımarlara önem vermeleri Yönetimin, gelişme döneminde tamamen Türklerin elinde olması, l Anadolu Türk beylikleri arasındaki mücadelelere ilk anda katılr~-~~ mamaları, Ji Kuruluş Dönemindeki beylerin ve hükümdarların, üstün özellik-lereCşahip örnek kişiler olmaları. \\ C. BALKANLARDA FETİHLER l-1. Murat Döneminin Siyasal Olayları I. Murat, 1362 yılında, babası Orhan Beyin yerine tahta geçti. Bu sırada Süleyman Paşanın ve ardından Orhan Beyin ölümü, Rumeli'deki Türk ilerleyişinin durmasına neden olmuştu. Bu durumdan yararlanan Bizanslılar; Çorlu, Burgaz ve Malkara'yı geri aldılar. Bu sırada Karamano-ğullarının kışkırtmasıyla ayaklanan Ahiler, daha önce alınarak Osmanlı topraklarına katılan Ankara'yı ele geçirmişlerdi. I. Murat, önce Ankara'yı geri aldı. I. Murat Anadolu'da güvenliği sağladıktan sonra Rumeli'ye 19 geçti. Çorlu, ikinci defa alındı. Evrenuz Bey ve Hacı İlbeyi komutasındaki kuvvetler; İpsala, Dedeağaç, Malkara ve Di-metoka'yı aldılar. Sazlıdere (Babaeski ile Pınarhisar arası)'de birleşik Bulgar ve Bizans kuvvetlerinin yenilgiye uğra-tılmasıyla Edirne Osmanlı yönetimine geçti (1362). Balkanlarda ilerlemeyi sürdüren Türk kuvvetleri, Filibe ve Gü-mülcine'yi aldılar. Balkanlara kesin olarak yerleşme siyaseti izleyen I. Murat, çok sayıda Türk ailesini Anadolu'dan Rumeli'ye getirerek yerleştirdi. a) Sırp Sındığı Savaşı (1364) Resim 3: Nakkaş Osman'ın minyatüründe Murad Hüdaveıtdigâr (Topka-pı Sarayı Müzesi, İstanbul) Türklerin Balkanlarda ilerlemeleri karşısında Sırplar ve Bulgarlar, Pa-pa'dan yardım istediler. Papa, Macar Kralı Layoş'u, bir Haçlı seferi düzenlemekle görevlendirdi. Sırplar, Bulgarlar, Eflâklılar, Bosnalılar, Macarlar birleşerek büyük bir Haçlı ordusu meydana getirdiler. Amaçları, Türkleri Rumeli'den atmaktı. Bu sırada I. Murat, Bursa'da bulunuyordu. Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin Paşa, durumu I. Murat'a bildirerek yardım istedi. Ayrıca, bir önlem olarak Hacı İlbeyi'ni, Haçlıların durumunu öğrenmek için bir keşif yapmakla görevlendirdi. Haçlılar, düzensiz olarak ilerliyorlar ve önlem almak gereğini dahi duymuyorlardı. Haçlı ordusunun konakladığı bir gecede, anî bir baskın düzenleyen Hacı İlbeyi, düşmanı yenilgiye uğrattı. Meriç ırmağı kenarında yapılan bu savaşa, Sırp Sındığı Savaşı denir (1364). Sırp Sındığı Zaferi ile Balkanlarda hızla ilerleme olanağı sağlandı ve fetih yollan açılmış oldu. Balkan devletleri üzerinde, özellikle Bosna'da egemenlik kurmak isteyen Macarlar, Türkler tarafından ağır bir yenilgiye uğratıldılar. Böylece, Bizans'ın Balkanlardaki etkinliği azaldı. b) Çirmen Savaşı (1371) Sırp Sındığı Zaferi'nden sonra, Rumeli'deki fetih hareketlerine hız verildi. Timurtaş Paşa, Lala Şahin Paşa ve I. Murat'ın yönetimindeki kuv20 vetlerle Rumeli'nin fethi tamamlanmış oldu. Türkler ile mücadele ede- ı meyeceğini anlayan Bulgar kralı, Osmanlı egemenliğini kabul etmek zorunda kaldı. Türklerin Balkanlarda hızla ilerlemeleri karşısında, Bulgar kralı ve Sırp kralı ile kardeşi Makedonya Sırp ve Bulgar kralları Türklere karşı birleştiler. Birleşik Sırp kuvvetleri, Evrenuz Bey tarafından Çirmen Savaşı'nda yenilgiye uğratıldılar (1371). Çirmen Zaferi sonrasında, Makedonya ticaret yolu Türklere açıldı. Bu bölgedeki Sırp direnişinin çökertilmesi sonucu Kavala, Drama, Köstendil ve Serez alındı. Anadolu'dan getirilen Türkler, bu bölgelere yerleştirildiler. Bu başarılar sonucu Sırp Krah Lazar ile Bulgar kralı vergi ve asker vermek suretiyle, Osmanlı egemenliğini tanımış oldu. ". ü Türklerin Balkanlarda durumlarını sağlamlaştırmaları için özellikle A Sofya'nın alınması gerekliydi. Bu amaçla, 1380 yılında Balkanlarda yeni- <* o den fetih[e,ce_başlandı. Manastır, Sofya ve Niş alındı. ^ \^ UJ\^ I. Kosova îfklerin EâTlcânlarda ilerlemeleri karşısında Sırp, Boşnak, Hırvat/ve Arnavut prensleri Türklere karşı birleştiler. Bunlar, Osmanlılara saldırmak için uygun bir zaman bekliyorlardı. Bir yandan da Türklere karşı ittifakı genişletmek amacıyla Karamanoğullarıyla anlaşmışlardı. I. Murat, bu birleşmenin önlenmesi için Şahin Paşayı bu işle görevlendirdi. Ancak, Şahin Paşa emrindeki kuvvetler, Ploşnik denilen yerde Sırp ve Boşnak kuvvetleri tarafından pusuya düşürüldü (1387). Türk kuvvetlerinin Ploşnik'te yenilgiye uğratılması, Balkan devletlerini Osmanlılar aleyhine harekete geçirdi. Balkanlardaki bu gelişme karşısında I. Murat, karşı saldırıya geçmeye karar verdi. Öncelikle, Bulgarları saf dışı bırakmak için, Çandarh Ali Paşa kumandasında bir ordu Bulgaristan üzerine gönderildi. Şumnu, Tırnova, Silistre ve Niğbolu alındı. Bulgar Krallığı savaş dışı bırakıldı ve kralı da teslim oldu. I. Murat, Anadolu beylerinden de aldığı yardımcı kuvvetlerle Rumeli'ye geçti. Sırp Kralı Lazar'ın kumandasındaki düşman ordusu Sırp, Boşnak, Macar, Eflâk, Arnavut, Leh ve Çeklerden oluşmaktaydı. Kosova'da yapılan savaşın sonunda Haçlılar yenilgiye uğratıldı (1389). I. Murat, savaş alanını gezerken bir Sırp tarafından hançerlenerek şehit edildi. I. Kosova Savaşı, Türklerin Balkanlarda tutunabilmek için yaptığı mücadelelerin en büyüklerinden biridir. Bu zafer, Balkanların, Türk toprağı durumuna geldiğini kanıtlamıştır. 21 2- Yıldırım Bayezit Döneminin Siyasal Olayları \ I. Murat'ın Kosova'da şehit olması üzerine, yerine büyük oğlu Yıldırım Bayezit geçti (1389). Yıldırım Bayezit, Kosova Za-feri'nden sonra Balkanlarda Fetihlere devam etmek düşüncesin-deydi. Ancak, Karamanoğlu Alâ-eddin Beyin teşvikiyle Anadolu beylikleri Osmanlılara karşı düşmanca bir davranış içine girdiler. Bunun üzerine Bayezit, bir süre Balkanlardaki ilerlemeyi durdurdu ve Anadolu'ya yöneldi. Yıldırım Bayezit döneminde Balkanlardaki başlıca gelişmeler şunlar olmuştur: a) Osmanlı-Bizans İlişkileri ve İstanbul'un Kuşatılması Resim 4: Yıldırım Bayezit'i gösteren bir minyatür (Nakkaş Osman, Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) İstanbul, ilk olarak 1391 yılında Yıldırmi Bayezit tarafından kuşatıldı. Haçlıların Niğbolu'ya yaklaşması üzerine Bayezit kuşatmayı kaldırdı. Niğbolu Zafe-ri'nden sonra Yıldırım Bayezit'in kendisi ile Karaman seferine katılan İmparator Manuel, Bursa'ya dönünce babasının ölümünü haber alarak kendisinden izin almadan istanbul'a kaçmıştı. Bayezit bu kaçışın gizli bir amacı olduğunu düşündü. Edirne'ye geldiği zaman Manuel tarafından Macar Kralı Sigismund'a gönderilen mektubu ele geçirmesi üzerine İstanbul'un yeniden kuşatılmasına karar verdi. 1391 yılında İstanbul, karadan ve denizden kuşatıldı. Niğbolu Savaşı'nın çıkması üzerine kuşatmayı kaldıran Yıldırım Bayezit, Niğbolu Zaferi'nden sonra İstanbul'u yeniden kuşattı. Boğazdan geçişi denetlemek için, Anadolu Hisarı'nı yaptırdı. İstanbul'un ikinci kez kuşatılması, 1401 yılı ortalarına kadar devam etti. Bu tarihte, Timur'un Anadolu'ya girmesi üzerine, Yıldırım Bayezit, anlaşmayı tercih ederek kuşatmayı kaldırdı. Yapılan anlaşmaya göre; 22 • Bizans, her yıl Osmanlılara vergi verecek, • İstanbul'da bir Türk mahallesi kurulacak ve bir cami inşa edilecek, • İstanbul'daki Türklerin davalarına bakmak için kadı atanacaktı. b) Balkanlara Yapılan Yenî Seferler Yıldırım Bayezit, Eflâk voyvodasının Tuna ırmağını geçmesi üzerine, 1392 yılında Rumeli'ye geçti. Eflâk, bu tarihlerde Macarların nüfuzu altındaydı. Yenilgiye uğratılan voyvoda vergi vermeyi kabul etti. Ancak, Niğbolu'da Haçlıların yanında yer alınca, Yıldırım Bayezit, 1397'de yeni bir sefer düzenleyerek Eflâk voyvodasına Osmanlı egemenliğini kabul ettirdi. Anadolu'daki bazı Türk beylikleri, Osmanlılar aleyhine ittifak yapmaya ve bu amaçla çalışmalara başlamışlardı. Osmanlıların bu olaylar ile uğraşmasını fırsat bilen Macar Kralı Sigismund, 1392'de Bulgaristan'a girmişti. Fakat Yıldırım Bayezit'in Rumeli'ye geçmesi üzerine, işgal ettiği yerlerden çekilmek zorunda kaldı. Bu sefer sonunda, Türkleri tek_ba^._ sına durduramayacağını anlayan Sigismund, Avrupa'dan müttefikler aramaya başladı. Bu sefer sırasında Macarları destekleyen Bulgar Krallığı'na son verildi (1393) ve Doğu Bulgaristan topraklan Osmanlı egemenliğine girdi. Yıldırım Bayezit, 1394'te Selânik'i aldıktan sonra, 1397'de Mora Seferini yaptı. Aynı yıllarda Türk akıncıları, Arnavutluk içlerine kadar akınlarda bulundular. / ı Niğbolu Sava^l (1396) Yıldırım Bayezit döneminin en önemli olaylarından biri olan Niğbolu Savaşı'na yol açan nedenler şunlardır: • Yıldırım Bayezit'in, Macar Kralı Sigismund'u yenilgiye uğrattıktan sonra, Bulgar Krallığı'nı ortadan kaldırması ve Osmanlı Devleti'nin sınır larını Tuna ırmağına kadar genişletmesi • 1391 yılından itibaren İstanbul'un kuşatma altına alınmış olması ve Bizans'ın Avrupa'dan yardım isteği • Yıldırım Bayezit'in, Bosna ve Arnavutluk'a yaptığı akınlar sonun da, buralara yerleşmeye çalışması. Bütün bu nedenler sonucu, 1394 yılında Papa IX. Bonifas, Türklere karşı yeni bir Haçlı seferi düzenlenmesi için harekete geçti. Papa'nın bu konuda başvurduğu tüm Avrupa ülkeleri, olumlu cevap verdiler. Macar Kralı Sigismund'un idaresinde büyük bir ordu toplandı. 23 Yıldırım Bayezit, Avrupa'da bir Haçlı seferinin düzenlendiğini ve bu kuvvetlerin yola çıktığını duyunca, İstanbul kuşatmasını kaldırarak Edirj ne'ye geldi. Burada son hazırlıklarını tamamlayarak Niğbolu'ya ulaştı! Niğbolu, daha önceden Haçlılar tarafından kuşatılmış bulunuyordu. Ani çak Haçlı ordusu dağınık durumdaydı. Yıldırım Bayezit onlarla meydan' savajşı yapmak için toplanmalarına olanak tanıdı. Fransız şövalyelerinin saldırısıyla başlayan savaş, Türk ordusunun kesin zaferiyle sonuçlandı (1396). Bu zaferden sonra, Haçlılar tarafından işgal edilmiş olan kaleler geri alındı. Osmanlı egemenliğinde bulunan Vij din Bulgar Krallığı'na son verildi. Macaristan içlerine kadar akınlar yapıl] di, ancak fazla ileri gidilmeyerek esir alınarak geri dönüldü. Ç. ANADOLU'DA SİYASAL BİRLİĞİN KURULMASI '.' VE BALKAN KAVİMLERİ İLE İLK İLİŞKİLER -1. Murat Döneminde Anadolu'daki Etkenlikler I. Murat, hükümdar olduktan sonra ilk seferini Ankara üzerine yaptı.l 1354 yılında Süleyman Paşa tarafından alınan Ankara'da, güçlü bir Ahij örgütü vardı. Karamanoğullarının teşvikiyle isyan eden Ahiler, Osmanlı! kuvvetlerini buradan çıkararak kenti ele geçirmişlerdi. I. Murat, Anadolu l beylerine karşı bir güç gösterisi olarak Ankara önlerine gelip kenti ikin-| ci defa aldı. igbolu Bulgaristan v- KARADENiZ Eskişehir Bergama >Kütarıy 1356 TARİHÎNDE ANADOLU VE BALKANLAR anlı Devleti Anadolu Beylikleri . Bizans imparatorluğu :• Venedik Sömürgeleri Cenova Sömürgeleri Lâtin Devletleri » Trabzon imparatorluğu O 100 200 300 400 500 SURİYE ÇÖLÜ Harita 3:1. Murat döneminde Osmanlı Devleti sınırlan a) Anadolu Beylikleriyle İlişkiler I. Murat, Balkanlarda Osmanlı egemenliğini sağlamlaştırırken, Anadolu beyliklerini de barışçı bir siyaset izleyerek topraklarına katma amacı içindeydi. Bu sırada Germiyanoğulları, Karamanoğullarmın tehdidi altında bulunuyorlardı. Germiyanoğlu Süleyman Şah, bu tehdit karşısında Osmanlılara yaklaşma gereği duydu. Bu amaçla da kızını I. Murat'ın oğlu Yıldırım Bayezit'e verdi. Aynı zamanda kızının çeyizi olarak Kütahya, Tavşanlı, Emet ve Simav'ı Osmanlılara bıraktı (1381). Bir yıl sonra da Hamitoğullarından Akşehir, Yalvaç, Beyşehir, Seydişehir ve İsparta para karşılığı alındı. b) Osmanlı-Karaman Savaşı KaramanoğuIIarı, kendilerini Selçukluların mirasçısı olarak görmekteydiler. Bu nedenle Osmanlıların Anadolu'da genişlemeleri, Karamanoğullarmın siyasetine uygun değildi. İki taraf arasındaki rekabete rağmen I. Murat, kızını Karamanoğlu Beyi Alâeddin Ali Bey ile evlendirdi. I. Murat'ın amacı, kurulacak bu akrabalık sayesinde Rumeli'de fetihlere devam ederken, Karamanoğullarından bir saldırı gelmesini önlemekti. Ancak, bu akrabalık da Karamanoğullarmın Osmanlılara karşı olan düşmanlığını önleyemedi. I. Murat'ın Rumeli'deki fetihlerle meşgul olmasından yararlanan Alâeddin Bey, 1386'da Osmanlı topraklarına saldırarak bazı yerleri işgal etti. Bu durum üzerine I. Murat, KaramanoğuIIarı üzerine sefere çıktı. Konya yakınında yapılan savaşı Osmanlılar kazandı (1387). Savaşı kaybeden Alâeddin Bey, af dileyince bağışlandı ve beyliğinin devamına izin verildi. 2- Yıldırım Bayezit Döneminde Anadolu'daki Etkinlikler / a) Batı Anadolu'daki Beyliklerin Ortadan Kaldırılması I. Murat'ın Kosova'da şehit olduğu haberi üzerine bu durumdan yararlanmak isteyen Anadolu beylikleri (Karaman, Aydın, Saruhan, Menteşe ve Hamitoğulları) Osmanlı topraklarına saldırdılar. Yıldırım Bayezit, bu sırada Rumeli'de bulunuyordu. Rumeli sınırlarında güvenliği sağlayan Yıldırım Bayezit, Anadolu'ya geçti. Candaro-ğulları, Osmanlılara sadık kalarak Yıldırım Bayezit'in yanında yer aldı. Yıldırım Bayezit, önce Germiyanoğulları üzerine yürüdü. II. Yakup Bey, ele geçirilerek hapsedildi ve beyliğine son verildi. Aydınoğlu İsa Bey, kar25 l sı koyamayarak teslim oldu. Bunun ardından Menteşe-oğulları ve Saruhanoğulla- rı Beyliği'ne son verildi (1390). Aynı yıl içinde, Bizans'ın Anadolu'daki son şehri olan Alaşehir de Osmanlı topraklarına katıldı. 1392'de Antalya alınarak Ha-mitoğulları Beyliği'ne son verildi. b) Karamanoğulları Beyliği'ne Son Verilmesi T l Resim S: Yıldırım Bayezit'in cülusunu gösteren] bir minyatür (Nakkaş Osman, Hünernâme, Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) Karamanoğullarının, Osmanlılara karşı düşmanca hareketlerinin sürmesi üzerine, Yıldırım Bayezit 1391'de sefere çıktı. Osmanlı ordusu karşısında tutunamayacağını anlayan Karamanoğlu Alâed-din Ali Bey kaçtı. Bu tarihlerde Sivas, Tokat, Kayseri dolaylarında Kadı Burhaneddin Devleti bulunuyordu. Alâed-din Ali Bey, Osmanlılara karşı Kadı Burhaneddin Ahmet'ten yardım istedi. Ancak, istediği yardımı alamayınca Osmanlı Devleti'nden barış istedi. Bey-j şehir ve Akşehir'i Osmanlılara bırakması ve bir daha Osmanlı toprakları! na saldırmaması koşuluyla barış yapıldı. Niğbolu Savaşı sırasında Karamanoğulları, yeniden Osmanlı topraklarına saldırdı. Niğbolu Zaferi'nden sonra Anadolu'ya geçen Yıldırım Bayezit, Alâeddin Ali Beyin anlaşma teklifini kabul etmedi. 1397'de Konya Ovası'nda yapılan savaşı kazanan Yıldırım Bayezit, Karamanoğullarına son verdi. Konya halkı, kenti Bayezit'e teslim etti. Alâeddin Ali Bey öldürüldü. Niğde, Aksaray ve Karaman Osmanlılara geçti. 26 c) Candaroğulları ve Kadı Burhaneddin Devleti Topraklarının Alınması Yıldırım Bayezit, 1392'de Kastamonu'yu alarak Candaroğulları Beyli-ği'nin Kastamonu koluna son verdi. Bu başarı sonucu, Kızılırmak ve Ye-şilırmak yöresindeki Kadı Burhaneddin nüfuzu altındaki beyler, Osmanlı egemenliğini tanıdılar. Anadolu'daki bu yeni siyasal gelişmeler, Yıldırım Bayezit ile Kadı Ahmet Burhaneddin'i karşı karşıya getirdi. Kadı Burhaneddin Ahmet, Çorum yakınlarındaki Kırkdilim Kalesi önünde yapılan savaşta Osmanlı kuvvetlerini yendi. Orta Anadolu'daki Osmanlı topraklan yağma edildi (l 392). Bu sıralarda Macar kralının Bulgaristan'a girerek A/iğbolu'yu ele geçirmesi üzerine, Yıldırım Bayezit Rumeli'ye geçmek zorunda kaldı. Yıldırım Bayezit, 1398'de Samsun'u aldı. Aynı yıl, Kadı Burhaneddin Ahmet, Akkoyunlu Kara Yülük Osman Bey ile yaptığı savaşta öldü. Kara Yülük Osman Bey, bu savaştan sonra Sivas'ı ele geçirmek istedi. Ancak, daha önce davranan Yıldırım Bayezit, Sivas'ı aldı. Osmanlı Devleti ile Akkoyunluların arası bu nedenle açıldı. Sivas'tan sonra, Tokat ve Kayseri ele geçirilerek Orta Anadolu egemenlik altına alınmış oldu. Yıldırım Bayezit, 1399'da Memlûklere ait olan Malatya'yı aldı. Bundan sonra, Erzincan ve Dulkadıroğulları Beyliği'nin merkezi Elbistan'ı ele geçirdi. Malatya ve Elbistan'ın alınması, Osmanlılar ile Memlûklerin arasını açtı. Timur'un Anadolu'ya girmeye hazırlandığı bir sırada, Memlûk-ler gibi güçlü bir devletin kaybedilmesi, Osmanlılar için iyi olmadı. Yıldırım Bayezit Ankara Savaşı öncesi büyük ölçüde, Anadolu Türk birliğini tamamlamış oldu. Osmanlı Devleti'nin doğuda sınırları Fırat ırmağına kadar genişledi (1401). D. ANKARA SAVAŞI k ^^ a) Ankara Savaşı'nm Nedenleri 1368 yılında Belh kentinde hükümdar ilân edilen Timur, kısa zamanda İran, Kafkasya, Irak ve Azerbaycan'ı alarak Osmanlı Devleti'nin sınırlarına iyice yaklaşmıştı. |& ^H Yıldırım Bayezit'in, Anadolu Türk birliğini kurmak amacıyla beylikle- ^Hii ortadan kaldırması, Kadı Burhaneddin Devleti'nin topraklarını ve Ma- 27 latya'yı alması, Osmanlılar ile Timur Devleti'ni komşu durumuna getir] misti. Çin üzerine sefere çıkmayı düşünen Timur, geride Osmanlılar ve| Memlûkler gibi güçlü devletler bırakmak istemiyordu. Timur, 1393-1394 yıllarında, Anadolu'nun doğusunda ve Irak'ta fa-| aliyette bulunduğu sırada, topraklan Yıldırım tarafından ele geçiriler Anadolu beylikleriyle ilişki kurarak onlardan egemenliğini tanımalarını! istemiş ve çoğundan olumlu cevap almıştı. 1399 yılında Osmanlıların] Malatya ve Elbistan'ı almaları, Memlûkler ile aralarının açılmasına nedenli^ olmuştu. Bu durumu yakından izleyen Timur, her.iki düşmanını ortadanS kaldırmak içmjzamanm geldiğinejcarar-~vjerdiXl400 yılında Azerbayı can'da kışlayan Timur'un yanına gelen Anadolu beyleri, bağlılıklarını bil] d ir i p AnaJAlutya^iJej-içinJD^ başladılar. Bu arada Ti] mur'un önünden kaçan Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf ile Celâyir-| li hükümdar* Ahmet Celâyir de Yıldırım Bayezit'e sığınmıştı. Timur, bu iki hükümdarın kendisine teslim edilmesini istedi. Yıldırım Bayezit bu-| nü kabul etmedi. Bu olay, Yıldırım Bayezit ile savaşmak amacında olan Timur için yeterli bir neden oldu. İki hükümdar, birbirine tehdit içerikli mektuplar gönderdi. Bir süre sonra Timur, Akkoyunlu Hükümdarı Kara] yülük Osman Beyin teşvikiyle Erzurum üzerinden Sivas'a yürüdü. Timur, 1400 yılında Anadolu'ya girdi ve Sivas'ı aldı. Bunun üzerine Yıldırım Bayezit, harekete geçerek Timur'a bağlı olan Erzincan ve Kemahl Beyinin elinden buraları almış, bunun üzerine iki hükümdarın arası büs-l bütün açılmıştı. Timur bir süre bekleyerek Malatya'yı aldı. 1401'de Suriye'yi işgale başladı. Daha sonra Antep, Halep ve Şam'ı aldı. Dönüşte, Mar-l din'i ve üçüncü defa Bağdat'ı aldıktan sonra Tebriz'e geldi, kışı Kara-) bağ'da geçirdi. Bu arada Bayezit ile mektuplaşmaya devam ediyordu. b) Ankara Savaşı 1402 yılında, Timur Anadolu'ya girince Yıldırım Bayezit de harekete! geçti. Yıldırım, savaşı Sivas'ın Akdağ^ıadeni yöresinde yapmak istiyor-l du. Çünkü çoğunlukla ağır süvariye sahip olan Timur'un, burada başarıj lı olma şansı azdı. Timur, Sivas ve Tokat yöresinde savaşmanın tehlikeli olduğunu anla-l yınca, Kayseri'ye geldi. Rahatça savaş yapabilecek bir meydan bulması! gerekiyordu. Orta Anadolu'da ilerleyerek, Ankara'ya geldi ve şehri kuşat-J ti. Yıldırım Bayezit'de, Timur'u izleyerek Ankara önlerine vardı. Şehzade-] ler ve kumandanlar hemen hücuma geçilmesini istedilerse de Yıldırım! Bayezit, mertçe savaşmak istedi ve Timur'un bu güç durumundan yarar-j lanmak yoluna gitmedi. Yıldırım Bayezit, Timur'u güç duruma düşürdü, ı 28 İki ordu, Ankara'nın Çubuk Ovası'nda karşılaştı. Savaş önceleri Osmanlıların başarısıyla sürdü. Ancak, Osmanlı ordusunda bulunan Kara Tatarların Timur tarafına geçmesi üzerine Osmanlılar savaşı kaybetti (1402). Çandarlızade Ali Paşa, Şehzade Süleyman Çelebi ile birlikte savaş meydanını terk ederek Bursa'ya geldi. Mehmet Çelebi de kuvvetleriyle savaştan çekildi. Yıldırım Bayezit son ana kadar mücadele ettiyse de yakalanarak esir alındı. Timur, Ankara Savaşı'ndan sonra Kütahya'ya geldi. Karaman, Germi-yan, Aydın, Saruhan, Menteşe ve Hamitoğulları beyliklerini yeniden kurdu. Kütahya'dan sonra Ege sahillerine inen Timur, İzmir'i aldı. Sekiz ay Anadolu'da kalan Tin^ur, gittiği her yere Yıldırım Bayezit'i de götürdü. Akşehir'e geldiklerinde hastalanan Yıldırım Bayezit, burada öldü (1403). Timur, ülkesine döndükten sonra çıktığı Çin seferinde, yolda hastalandı ve Otrar kentinde öldü (1405). Ankara Savaşı sonunda; • Balkanlarda Osmanlı fetihleri durdu. • Yıldırım Bayezit zamanında dağılması beklenen Bizans'ın yıkılma sı gecikti. • Timur'un geri çekilmesinden sonra, Yıldırım Bayezit'in çocukları arasında taht kavgaları başladı ve Fetret Dönemi başladı (1402-1413). • Timur, Anadolu beyliklerin yeniden canlandırdı ve Karesioğulları ve Eşrefoğulları dışında kalan Anadolu beylikleri yeniden kuruldu, Ti mur Osmanlılarda dahil olmak üzere hepsini kendisine bağladı. Böylece Anadolu Türk birliği bozuldu. • Timur'un çekilmesinden sonra, Anadolu'nun doğusunda güçlenen Akkoyunlular, Osmanlıları tehdit etmeye başladılar. E. KARDEŞLER ARASI TAHT KAVGALARI a) Ankara Savaşı Sonrası Ankara Savaşı'nda Osmanlı ordusu yenilmiş, Anadolu beyleri eski topraklarına sahip olmuşlar ve Osmanlı şehzadeleri arasında saltanat mücadelesi başlamıştı. Osmanlı tarihinde, kardeşler arasında on bir yıl (1402-1413) devam eden bu mücadele dönemine Fetret Devri denir. Yıldırım Bayezit, Ankara Savaşı'na giderken, çocukları Süleyman, İsa, Mehmet, Musa ve Mustafa Çelebi'yi de yanına almıştı. Bunlardan Süley29 man Çelebi, savaşın kaybedildiğini anlayınca Edirne'ye geldi. İsa Çelebi ise Timur'un çekilmesinden sonra Bursa'ya gelerek padişahlığını ilân etmişti. Mehmet Çelebi de Amasya'ya çekilmişti. Musa ve Mustafa Çelebiler, Timur'a esir düşmüşlerdi. Timur, daha sonra Musa Çelebi'yi serbest bırakmış, Mustafa Çelebi'yi ise beraberinde Semerkant'a götürmüştü. l b) Kardeşler Arasında Taht Kavgalarının Başlaması Timur'un Anadolu'dan çekilmesinden sonra, kardeşler arasında ilki mücadele İsa Çelebi ile Musa Çelebi arasında oldu. Musa Çelebi, Ti mur'un yanından ayrıldıktan sonra, Bursa'ya gelip kardeşi İsa Çelebi'yi1 buradan uzaklaştırarak hükümdarlığını ilân etti. Ancak İsa Çelebi, geri gelerek Musa Çelebi'yi Bursa'dan uzaklaştırdı. Musa Çelebi, Germiyano-1 ğullarına sığındı. Mehmet Çelebi, Bursa ve yöresine egemen olan kardeşi İsa Çelebi'ye, Anadolu'yu aralarında bölüşmeyi teklif etti. Fakat ret cevabı alması üze rine Bursa üzerine yürüyerek Ulubat Savaşı'nda İsa Çelebi'yi yendi. Bur-| sa ve İznik'i alan Mehmet Çelebi hükümdarlığını ilân etti. Kardeşi Muş Çelebi'yi yanma getirdi. Rumeli'de hükümdarlığını ilân etmiş olan Süley-j man Çelebi de İsa Çelebi'yi yanına aldı ve yardımcı kuvvetler vererek, onu Bursa üzerine gönderdi. ^ İsa Çelebi, Anadolu beyleriyle anlaştı. Ancak, Mehmet Çelebi ile yaptığı savaşları kaybetti ve yakalanarak öldürüldü (1405). Bu olaydan sonra Süleyman Çelebi, Anadolu'ya geçti ve Bursa'yı aldı. Mehmet Çelebi ise Amasya'ya çekilip Süleyman Çelebi'nin Anadolu'dan çekilmesini sağlamak için, Musa Çelebi'yi Rumeli'ye gönderdi. Bunu haber alan Süleyman Çelebi de Edirne'ye geldi. Rumeli'de, Süleyman ve Musa Çelebi arasında ki mücadeleyi Musa Çelebi, kazandı ve Süleyman Çelebi (1410). Edirne'ye gelen Musa Çelebi, kardeşi Mehmet Çelebi ile olan antlaş-j maya uymadı ve hükümdarlığını ilân etti. Mehmet Çelebi, Sırp despotu, Makedonya ve kendisine sığınan Tür beyleriyle birlikte hareket etmek üzere Rumeli'ye geçti. İki taraf arasın-1 da Sofya yakınlarında yapılan savaşı Musa Çelebi kaybetti ve öldürüldü! (1413). Böylece, on bir yıl süren karışıklık dönemi sona erdi. Osmanlı Devleti, yeniden bir yönetim altında toplanmış oldu. Mehmet Çelebi, son derece sabırlı, azimllve mücadele gücüne sahip bir padişahtı. Tarihimiz derMeErneFÇelebi'ye, Osmanlı Devleti'nin ikinci kurucusu da denir. JK \ x—. \ / 30 . sonr ;ak Osn X F. DEVLET EGEMENLİĞİNİN VE ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜNÜN YENİDEN SAĞLANMASI ' - Çekisi Mehmet Döneminin Siyasal Olayları a) Anadolu Olayları / \ Çelebi Mehmet, 14/13'te padişah olduğu zaman Osmanlılar, Anadolu'da ve Rumeli'de bazı yerleri kaybetmiş bulunuyorlardı. Resim 6: Nakkaş Osman'ın Hüner-nâme'de yer alan minyatüründe Çelebi Mehmet'in ölümünün asker den gizlenmesi (Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) Karamanoğlu Mehmet Bey, Fetret Devrindeki karışıklığı fırsat bilerek Osmanlı topraklarına saldırmıştı. Çelebi Mehmet, Rumeli'de duruma egemen olduktan sonra Anadolu'ya geçti. Cüneydoğullarmdan İzmir'i aldıktan sonra, Karamanoğulları üzerine gitti. Akşehir, Beyşehir ve Seydişehir alındı. Karamanoğlu Mehmet, yaptığı üç savaşı da kaybettikten sonra barış istedi. j Candaroğullarından İsfendiyar Bey, kardeşler mücadelesinde Çelebi Mehmet'in rakiplerini desteklemiş, Osmanlılara ait bazı yerleri almıştı. Bu durum yüzünden bozulan ilişkileri daha sonra düzelmiş; İsfendiyar Bey, Karaman ve Eflâk seferlerinde Çelebi Mehmet'e, oğlu Kasım Bey idaresinde kuvvetler göndererek yardım etmişti. Kasım Bey, Eflâk seferi dönüşünde babası İsfendiyar Beyden; Kastamonu, Küre, Tosya ve Çankırı'nın kendisine verilmesini istedi. İsteği kabul edilmeyince Çelebi Mehmet'e sığınarak bu yerlerin kendisine verilmesi konusunda yardımına başvurdu. İsfendiyar Beyin Çelebi Mehmet'in isteğini reddetmesi üzerine Osmanlı kuvvetleri, Sinop'u kuşattı. İsfendiyar Bey, karşı koyamayacağını anlayarak Osmanlı egemenliğini tanımak zorunda kaldı (1416). Çelebi Mehmet, 1419'da Samsun'u ele geçirdi. Daha sonra, Saruhano-ğulları Beyliği'ni ortadan kaldırdı ve Menteşeoğulları Beyliği'ni egemenlik altına aldı. 31 l b) Batı Olayları ^ ' -ı * Bu Çelebi Mehmet zamanında Gelibolu tersanesi daha da gelişti ve bu|Pe°' V' rada hazırlanan bir donanma, 1415'te, Ege denizine açıldı. 1416'da Mar runa sl£ mara Adası ile Gelibolu arasında, Venediklilerle ilk deniz savaşı yapıldiListed'Vs^ Bu savaşta Osmanlı donanması yenildi. Irator arı Şehzadeler mücadelesinde Musa Çelebi'ye yardım eden Eflâk prensi? neyt kendisine karşı yapılan ve Çelebi Mehmet'in de destek verdiği isyan kar lmParat^ şısında, Osmanlılardan yardım istedi. Eflâk prensi, Macarların da deste maVaca ğini almasına rağmen savaşı kaybetti ve barış istedi. Böylece Eflâk, yeniden Osmanlı egemenliği altına girmiş oldu (1416). c) ve'el "• Murat Şeyh Bedreddin İsyanı \^ Anadolu Türk birliğini yeniden kurmayı amaçlayan Mehmet Çelebi Sarıhanoğulları Beyliği'ni ortadan kaldırdı ve Menteşoğulları Beyliğini egemenliği altına aldı. Çek Mehmet Çelebi döneminde Anadolu'da meydana gelen olaylardan bi Çelebi, ri de Şeyh Bedreddin İsyam'dır. Şeyh Bedreddin, iyi bir eğitim görmüş vt saltanat döneminin önemli bilginlerinden biri olmuştu. Bedreddin'in düşüncele ri, özellikle fetret devrinin getirdiği siyasal ve sosyal karmaşa içerisindı manog taraftar buldu. Batı Anadolu ve Rumeli'de, elinden tımarları alınan sipa Osmanlı hiler, yoksul halk kesimleri ve Hristiyanlar Bedreddin'in etrafında top n. landılar. Bedreddin mülkiyette ortalığı ve eşitliği savunarak devletin otoeden ritesine karşı çıktı. Şeyh Bedreddin'in düşünceleri, Osmanlı Devleti'ndeıu'ya ki İslâm anlayışına uygun değildi. Bedreddin'in düşüncelerinin etkisi iltkaybed müritlerinden Börklüce Mustafa İzmir dolaylarında, Torlak Kemal ise nisa'da isyan başlattı. Faaliyetleri Osmanlı yönetimini rahatsız etmeyt başlayınca Rumeli'ye kaçan Şeyh Bedreddin, Silistre, Dobruca ve Delici] man dolaylarından çok sayıda taraftar topladı. Şeyh Bedreddin'in Deliotj man'da başlattığı ayaklanma kısa zamanda bastırıldı. Şeyh Bedreddin ya* kalandı ve Serez'de idam edildi (1420). dan d) Şehzade Mustafa Çelebi Olayı isyanal Yıldırım Bayezit'in oğlu Mustafa Çelebi, Timur tarafından Semer; kant'a götürülmüştü. Timur'un ölümünden sonra serbest kalan Müstafi Çelebi, Anadolu'ya döndü ve taht üzerinde hak iddia etti. Bu isteğini ge; çekleştirmek amacıyla Bizans İmparatoru Manuel ile anlaştı. Daha sonr; Eflâk'a gitti. Burada kendisine Aydınoğlu Cüneyt Bey de katıldı. Eflâk vı kendilerine katılan Türk kuvvetleriyle Selanik taraflarında faaliyete başj ladılar. , »„>- 32 Bu gelişmeler karşısında harekete geçen Çelebi Mehmet, Mustafa Çe-lebi'yi yenilgiye uğrattı. Mustafa Çelebi ve Cüneyt Bey, Bizans imparatoruna sığındılar. Çelebi Mehmet, Manuel'den, Mustafa Çelebi'nin teslimini istediyse de isteği kabul edilmedi. Bu konuda, Çelebi Mehmet ile imparator arasında bir antlaşma yapıldı. Antlaşmaya göre; Mustafa Çelebi ve Cüneyt Beyin masrafları için, Osmanlılar her yıl 300 bin akçe verecekler, imparator da Çelebi Mehmet sağ oldukça Mustafa Çelebi'yi serbest bırakmayacaktı (1419). Çelebi Mehmet, Edirne'de katıldığı bir av sırasında öldü, yerine oğlu II. Murat geçti (1421). 2-II. Murat Döneminin Siyasal Olayları a) Mustafa Çelebi Olayı Çelebi Mehmet döneminde giriştiği mücadeleyi kaybeden Mustafa Çelebi, II. Murat döneminde, Bizans imparatorunun yardımı ile yeniden saltanat mücadelesine girişti. Gelibolu'ya giden Mustafa Çelebi, Rumeli'deki halk ve askerler tarafından padişah olarak tanındı. Bu arada Kara-manoğulları, Germiyanoğulları, Menteşeoğullan ve Candaroğulları da Osmanlılara karşı saldırıya geçtiler. II. Murat, bu durum karşısında, önce Edirne'de padişahlığını ilân eden amcası Mustafa Çelebi'ye karşı harekete geçti, daha sonra Anadolu'ya geçerek Bursa'ya doğru ilerledi. Ulubat civarında yapılan savaşı kaybeden Mustafa Çelebi Rumeli'ye kaçtı. Edirne'de yakalandı ve idam edildi (1422). b) İstanbul Kuşatması II. Murat, Mustafa Çelebi olayı nedeniyle, İmparator Manuel'i cezalandırmak için İstanbul'u kuşattı (1422). İmparator Manuel, bu kuşatmadan kurtulmak amacıyla, II. Murat'ın kardeşi Şehzade Mustafa Çelebi'yi isyana kışkırttı. Şehzade Mustafa Çelebi, Karamanoğulları ve Germiyano-ğulları'ndan aldığı kuvvetlerle Bursa'yı kuşattı. Halkın rica ve hediyeleri sonunda Bursa'yı almaktan vazgeçen Şehzade Mustafa Çelebi, İznik'e geldi ve kenti aldı. II. Murat, bu olay üzerine İstanbul kuşatmasını kaldırırken, Bizans, bir kez daha amacına ulaşmış oluyordu. İznik üzerine yürüyen II. Murat, şehzadenin yakın adamlarını elde ederek kardeşini yakaladı ve idam ettirdi^ 33 c) Anadolu'da Durum II. Murat, şehzadeler olayından sonra, Anadolu Türk birliğini yeni den kurmak için harekete geçti. Önce, Candaroğulları üzerine gidildi. İki taraf arasında yapılan savaşı kaybeden İsfendiyar Bey, Sinop Kalesi'ne sı ğındı ve barış istedj. — '—^::-} } Aydmoğlu Oüneyj/ Bey, Mustafa Çelebi olayı sırasında kaçarak kendi topraklarma^geîdi ve beyliğinin güçlenmesi için çalıştı. Bunu sağlamak îç1rrde~t)smanlılar ile yeniden mücadeleye başladı. II. Murat, Cüneyt Beyin kesin olarak ortadan kaldırılmasına karar verdi. Anadolu Beylerbeyi Hamza Paşa, Cüneyt Beyin üzerine gönderildi. Ele geçirilen Cüneyt Bey idam edildi ve İzmir yöresi Osmanl-ı topraklarına katıldı. 1425 yılında ise II. Murat, Menteşeoğulları/Beyliği'ne son verdi. JTGermiyahoğlü Beyi 11^ Yakup Beyin erkek çocuğu yoktu ve beyliğini, Osmanlılara vasiyet etmişti. II. Yakup Bey, Kütahya'ya döndükten sonra öldü. II. Yakup Beyin vasiyeti üzerine Germiyanoğulları, Osmanlılara katıldı (1428). Karamanoğlu Mehmet Bey, şehzadeler olayından yararlanarak bir kısım Osmanlı topraklarını işgal etmişti. Mehmet Beyin ölümünden sonra, çocukları arasında taht kavgası çıktı. Osmanlılara sığınan İbrahim Bey, kendisine yapılan yardımlara rağmen Osmanlılara karşı tutumunu sürdürdü. Osmanlılar aleyhine Macarlarla ittifak yaptı. II. Murat, 1435 ve 1444 yıllarında Karamanoğulları üzerine sefere çıktı. Her iki savaşı da kaybeden İbrahim Bey, affedilerek beyliğinin başında bırakıldı. d) Balkanlarda Yapılan Savaşlar ve Edirne-Segedin Antlaşması II. Murat'ın, Ankara Savaşı'ndan sonra Osmanlıların elinden çıkan Se-lânik'i almak istemesi, Osmanlılar ile Venediklileri karşı karşıya getirdi,] Venedikliler, Osmanlılara karşı Macarlar ile ittifak kurdular. Macaris tan'ın, 1420'den sonra Eflâk ve Sırbistan üzerinde etkinliği artmıştı. II. Murat, öncelikle Eflâk ve Sırbistan sorununu çözmeye karar verdi.j 1426'da Osmanlı kuvvetleri, Eflâk voyvodasını ve ona yardımcı olan Ma car kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. Aynı yıl O'smanlı kuvvetlerinin Sırbis-| tan'a girmesi ve Alacahisar'a kadar ilerlemesi üzerine Sırp kralı barış is temek zorunda kaldı. Sırp kralının 1427'de ölümü üzerine, yerine geçen yeni kral, Macarj ların yardımına rağmen başarılı olamadı. Kendisinden önce yapılmış! •Heri haçlılarla! 34 olan antlaşmayı yeniledi ve kızını II.Murat'a verdi. Eflâk voyvodası da Osmanlılara bağlılığını bildirdi. Macaristan ile üç yıllık bir antlaşma imzalandı (1428). Diğer yandan, 1426'dan beri Venediklilerle yapılan savaşa, Selânik'in alınmasıyla son verildi (1430). Yanya ve Serez ele geçirildi. 1431'de Macaristan ile yapılan anlaşma sona erdi. Macar Kralı Sigis-mund, Bosna, Sırbistan ve Eflâk üzerinde egemenliğinin tanınmasını isteyerek bu ülkelerle ittifak yaptı. Bu durum üzerine II. Murat, Balkanlarda Osmanlılar aleyhine bozulan dengeyi yeniden sağlamak için harekete geçti. Osmanlı kuvvetleri Eflâk ve Erdel'e girdi. Bu sırada Macaristan, Si-gismund'un ölümü nedeniyle ülke iç karışıklıklar içinde bulunuyordu. II. Murat, bu durumdan yararlanarak Sırbistan'ı istilâ etti ve semendire'yi aldı. 1440'ta Belgrad kuşatıldı, ancak uzun süren kuşatmaya rağmen alınamadı. Osmanlılar, 1440 ile 1444 yılları arasında Balkanlarda zor bir dönem geçirdiler. 1440'ta Erdel Beyi Jan Hunyat (Hunyadi Yanoş), Bosna'dan Osmanlı kuvvetlerini çıkardı. Jan Hunyat'ın bu başarısı, Avrupa'da, bir Haçlı seferi düzenlenmesine neden oldu. 1443'te Macaristan, Lehistan, Sırbistan, Bosna ve Eflâk, Papalığın da desteğini alarak harekete geçip Osmanlı kuvvetlerini yendiler. Bu sırada Anadolu'da bulunan II. Murat, Karamanoğulları ile antlaşma yaparak Ru meli'ye geçti. İzladi Geçidi, Derbend ve Yalvaç'ta yapılan savaşları, Os manlı ku^yelleri kaybettîT —^ ^ /<-) g^ ; (j, i Antlaşması (1444> v__^_____— — -^J^Tf ), )(>.>- }ts~ J/^vp-f/9 ı \\«2 Jan Hunyat karşısında uğranılan yenilgiler ve Kararnanoğüllarmın saldırısı karşısında, Osmanlılar güç durumda kaldılar. Bunun üzerine II. Murat, Macarlarla EdirneSegedin Antlaşması'nı yaptı. Bu antlaşmaya göre; • Sırp Krallığı yeniden kurulacak • Macaristan korumasındaki Eflâk, eskiden olduğu gibi Osmanlılara vergi verecek • Her iki taraf, Tuna ırmağını aşmamaya dikkat edecek • Antlaşma on yıl geçerli olacaktı. Edirne-Segedin Antlaşması, Osmanlıların Rumeli'ye geçtikten sonra Haçlılarla yaptığı ilk antlaşma olması nedeniyle önem taşır. 35 e) H. Murat'ın Padişahlıktan Çekilmesi ve Varna Savaşı (1444) II. Murat, Balkanlarda uğranılan başarısızlıklar nedeniyle, Karaman Seferi dönüşünde Edirne'ye gitmedi. Padişahlığı oğluna bıraktığını bildirdi. II. Mehmet, tahta geçtiği zaman 12 yaşındaydı. Haçlılar, bu durum dan yararlanmak istediler. Segedin Antlaşması'nı oyalama olarak imzalamışlardı ve amaçları tekrar saldırıya geçmekti. Fransa'daki Kardinal, Pa pa'nın onayı alınmadan yapılan antlaşmanın geçerli olamayacağını ileri| sürerek antlaşmayı tanımadığım bildirdi. Tuna ırmağını geçen Haçlılar, Osmanlı topraklarına saldırıya başladılar. Balkanlardaki bu beklenmeyen gelişme karşısında, başta Sadrazam Çandarlızade Halil Paşa olmak üzere devlet adamlarının çoğu, II. Mu rafın yeniden tahta geçmesini istediler/;".Bu amaçla, II. Murat'ı Edirne'ye| çağırdılar. Bu çağrı karşısında II. Murat'Edirne'ye geldi. 1444'te, Varna'da yapılan savaşta Haçlılar yenilgiye uğratıldı. Macaj ristan Kralı Ladislas öldürüldü. Jan Hunyat, kuvvetlerini dahi toplayan dan savaş alanından kaçtı. Haçlıların, Avrupa'nın güneydoğusunu ve İstanbul'u Osmanlılardan! kurtarmak amacıyla yaptıkları saldırı, Varna'da yenilgiye uğramalarıyla! sonuçlandı. J f) H. Murat'ın Yeniden Tahta Geçmesi ve İkinci Kosova Savaşı (1448) Varna Zaferi'nden sonra bir süre Edirne'de kalan II. Murat, tekrar Ma nisa'ya döndü. Jan Hunyat, Osmanlılar aleyhine yeniden faaliyete geçti, 1445'te Edirne'de, Yeniçeri İsyanı çıktı. İçte ve dışta meydana gelen bu gelişmeler karşısında, II. Murat'ın yeniden padişah olması zorunlu görü lüyordu. II. Murat, Edirne'ye davet edildi ve tekrar tahta geçti. Varna'da uğradığı yenilginin izlerini silmek isteyen Jan Hunyat 1448'de kalabalık bir ordu ile yeniden saldırıya geçti. II. Murat, Haçlı ör dusuyla Kosova'da karşılaştı. İkinci Kosova Savaşı, Türklerin zaferiyle sonuçlandı. Jan Hunyat, kurtuluşu yine kaçmakta buldu. İkinci Kosova Zaferi ile Osmanlılar karşısında gücünü yitiren Orta Avrupa ülkeleri, Balkanlarda uzun süre savunma durumunda kalarak el lerindeki toprakları koruyabilme çabasına düştüler. Bu zafer Türklerin Balkanlarda kesin olarak yerleşmelerini sağladı. H. Murat'ın 1451'de ölümü üzerine, yerine oğlu II. Mehmet (Fatih) üçüncü kez Osmanlı tahtına çıktı. 36 r G. FATİH DONEMİ , i İstanbul'un Fethi a) (l İstanbul'un Fethini Gerekli Kılan Nedenler ' 15. yüzyılın ortalarında Bizans İmparatorluğu, İstanbul ile yakınla- ' rındaki birkaç kaleye sahip bulunuyordu. Ancak, İstanbul'un coğrafî konumu son derece önemliydi. Bizans, Boğazdan geçişi denetleme olanağı- / f na sahipti. Bizanslılar, zaman zaman Osmanlıların Anadolu'dan Rumeli'ye ve Rumeli'den Anadolu'ya kuvvet geçirmelerine güçlük çıkarıyorlardı. Fırsat buldukça Avrupa devletlerini ve Anadolu beyliklerini Osmanlılara karşı kışkırtıyorlar; şehzadelere, isyan için yardımda bulunarak, ülkede iç savaşlara neden oluyorlardı. İstanbul, aynı zamanda kara ve deniz ticaret yollarının üzerinde bulunması nedeniyle, ekonomik yönden de büyük önem taşıyordu. Ayrıca bütün bunları dikkate alan II. Mehmet, Türkler için büyük önem taşıyan İstanbul'u fethederek Rumeli ve Anadolu'daki topraklarını birleştirmek için kentin alınması konusunda kesin kararını verdi. b) İstanbul'un Fethi İle İlgili Hazırlıklar II. Mehmet, Anadolu Hisarı'nın karşısına, bir hisar yapılması için Çandarlı Halil Paşayı görevlendirdi. Bu hisar, Karadeniz'den Bizans'a gelecek yardımları önleyecek ve aynı zamanda da kuşatma sırasında üs olarak kullanılacaktı. Mart 1452'de başlayan inşaat, dört ay içinde tamamlandı. Hisara Boğazkesen adı verildi. Bundan sonra, Boğazdan geçecek bütün yabancı gemiler için izin alma zorunluluğu getirildi. Bizans'ın, İstanbul dışındaki topraklarından Vize ve Silivri kaleleri alınarak batı ile bağlantısı kesildi. Surları aşmak için tekerlekli kuleler yapıldı. Kuşatmayı denizden desteklemek amacıyla güçlü bir donanma hazırlandı. Surları yıkmak amacıyla büyük toplar döktürüldü. Kuşatma sırasında, Mora despotlarının Bizans'a yardım etmelerine engel olmak için akıncılar, Mora üzerine ve Balkanlara gönderildi. c) Bizans ve Avrupa'nın Durumu Osmanlı Devleti'nin İstanbul'u fethetmek için yaptığı bu hazırlıklar karşısında Bizans\ 'bütün umudunu Avrupa'dan gelecek yardıma bağlamıştı. İlk olarak İmparatg* XI. Konstantin, Ortodoks ve Katolik kilisele37 Resim 7: istanbul Rumen Hisarı m, y tüa rinin birleşmesini kabul etti. Böylece Türklere karşı Avrupa'nın ve papaj nın yardımını sağlamayı düşünüyordu. Ancak, halk ve din adamlarının1 çoğu bu birleşmeye karşıydılar. İstanbul'u çevreleyen kara surlarının durumu iyi olmakla beraber, ^ Marmara ve Haliç tarafındaki surlar zayıftı. Ancak, Halic'in ağzına zincit gerildiği için, bu surların zayıflığı tehlike yaratmıyordu. w ki 1 2 C.™ e) l İstan bir ün l nüOs Avrupa'daki genel düşünce ise II. Mehmet'in yaptığı barışçı anlaşma ^ Katolik-lar sonucu onun İstanbul'u almak gibi bir girişimde bulunmayacağı biçif^ mindeydi. Ayrıca, bu tarihlerde İngilizler ile Fransızlar arasındaki Yüz yıl Savaşları henüz yeni sona ermişti. Avrupa devletlerinin Bizans'a as* kerî yardımda bulunmaları son derece zordui\ \ d) İstanbul'un Kuşatılması ve Fethi ^ CV \ V--' II. Mehmet, hazırlıklarını tamamladıktan sonra, Edirne'den harekel etti ve 5 Nisanda İstanbul surları önüne geldi. İmparatora elçi göndere! rek boş yere kan dökülmemesi için, İstanbul'un teslimini istedi. İstanbul'un kuvvetli surlarına ve Avrupa'dan gelecek yardıma güvenen imparator, bu teklifi reddetti. 6 Nisan 1453'te kuşatma başladı. Nisanın on sekizine kadar süren top atışları sonucu, surlarda birçok gedik açıldı. Bunun üzerine bir gece saldırısı düzenlendi. Bu hücumda tekerlekli kuleler kullanıldı. Ancak Bizanslılar bu kuleleri, karada ve suda yanabilen Grejuva (Rum ateşi) ile yaktılar. Aynı anda donanma, zinciri kırarak Halic'e girmek istediyse de başarılı olamadı. Kuşatmanın onuncu günü papanın aracılığı ile Bizanslılara gönderilen üç Ceneviz ve bir Bizans gemisi, Türk gemilerini yararak Halic'e girmeyi başardı. Bunun üzerine II. Mehmet, Osmanlı donanmasının, denizden ulaşamadığı Halic'e karadan kızaklar üzerinde kaydırılarak indirilmesi çalışmalarını başlattı. Galata sırtlarında bulunan 70 gemi, karadan kızaklar üstünde çekilerek Haliç'teki Kasımpaşa Limam'na indirildi. II. Mehmet, 28 Mayıs gecesi büyük bir hücum başlattı. Bu hücum, 29 Mayıs 1453 Salı günü, Türk askerinin İstanbul'a girmesiyle sonuçlan dı.Bu başarısından dolayı II. Mehmet'e Fatih unvanı verildi. _ Fetihten sonra, Bizans halkına mal ve can güvenliği sağlandı. Rumla- ^ nn patriklerini seçmelerine izin verildi. Ermeni ve Yahudi topluluklarına da inanç ve ibadet serbestliği tanındı. Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u ye- " niden imar etmek, ekonomisini canlandırmak ve kentin Türk nüfusunu arttırmak için çalışmalara başladı. İlk olarak kentin bozulan su şebekesi ni, yollarını tamir ettirdi. İstanbul'a Anadolu ve Rumeli'den göçmenler, tüccar ve zanaatkarlar getirtti. Çarşı, hamam, fırın gibi birçok yapı inşa ettirdi. • . Fatih'in bu politika ile gerçekleştirmek istediği amaç, Ortodoks mezhebindeki Hristiyanları denetim altında bulundurarak onlarırt Avrupa'da- / ki Katolik Hristiyanların etkisi altına girmelerini önlemektiı, l / v 1^ / e) Fethin Türk ve Dünya Tarihindeki Önemi v ÎIM ' İstanbul'un Fethi, Fatih Sultan Mehmet ve Osmanlı Devleti'ntf büyük bir ün kazandırdı. Bu kentin ele geçirilmesiyle Avrupa, önemli bir üssü- / nü Osmanlılara bırakmış oldu. İstanbul; ekonomik, askefti ve idarî açıdan Osmanlı Devleti için en uygun başkenttiv\Tünkü Osmanlıların, Anadolu ve Balkanlarda hareket ve denetim kolaylığrelde etmelerini sağlayabilecek çok önemli bir kopumdaydı. / l 39 i Osmanlı Devleti, büyük bir devlet durumuna geldi. Karadeniz ile Akdeniz arasındaki ticaret yollarının denetimi Türklerin eline geçti. Denizciliğe daha fazla önem verilerek güçlü bir donanma oluşturuldu. Ege ve Akdeniz'e açılan Osmanlı donanması, birçok ada ve kaleyi ele geçirdi. Boğazlar ve Boğaz ticaret yollarının Türklerin denetimine geçmesi sonucu Avrupalılar, yeni yollar arayışına girdiler. Fatih'in, balistik alanındaki keşifleri sonucu top tekniği gelişti; bu durum, kentleri kuşatan surların, yıkılabileceklerini gösterdi. Top yapımındaki bu gelişme, Avrupa'da, de . rebeylik (feodalite) yönetimlerinin sonunu getirmiş, merkezî ve güçlü devletlerin kurulmasını sağlamıştınVBu sonuçlarıyla İstanbul'un Fethi, Orta Çağı kapatmış, Yeni Çağın başlangıcını oluşturmuştur. \ . 2- Batıda Gelişmeler \ \ Türklerin İstanbul'u fethi sırasında Avrupa devletleri, aralarındaki çıkar çatışmalarından dolayı, Osmanlı Devleti'ne karşı birleşememişler di. Batıdaki gelişmeleri yakından izleyen Fatih Sultan Mehmet, Avrupa devletlerinin Türklere karşı birleşme olasılığını önlemek için harekete geçti. Avrupa'daki birleşmeye öncülük edebilecek devletlerden olan Ve nedik ile bir anlaşrha imzaladı. Bu anlaşmayla, Venedik'e ticaret serbest ligi tanındı. Cenevizlilere de aynı hak verildi. Elde ettiği ticarî ayrıcalık sonucu Venedik, Osmanlı Devleti'ne karşı yapılmak istenen Haçlı Sefer lerine katılmaktan kaçındı. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'un Fethi'nden sonra Balkanlarda gel nişleme siyasetini başlattı ve ilk seferini Sırbistan üzerine yaptı. ' a) Sırbistan'ın Fethi Sırplar, daha II. Murat zamanında Osmanlı egemenliğini kabul etmiş lerdi. Ancak, fırsat buldukça düşmanca hareketlerden ve Osmanlı top raklarına saldırmaktan geri kalmıyorlardı. Fatih, Balkanlardaki amaçlan nı gerçekleştirebilmek için öncelikle, Sırbistan sorununu halletmeye ka rar verdi. Sırbistan ele geçirilirse Osmanlılar, Macarlara karşı daha kola^ harekete geçme olanağına sahip olabileceklerdi. Fatih bu nedenlerle Sır bistan üzerine sefere çıktı ve Belgrad dışında kalan tüm Sırbistan'ı Os manii topraklarına kattı (1459). b) Mora'nm Fethi İstanbul'un Fethi'nden sonra Fatih, Mora'da bulunan iki Rum despot! luğunu vergiye bağlamıştı. Son Bizans İmparatoru Konstantin'in kardeşleri tarafından yönetilen bu despotluklar birbirleriyle geçinemiyorlardı. 40 Mora halkının, buradaki Rum despotlarından yakınması ve yardım istemesi üzerine Fatih, Mora'yı almaya karar verdi. Osmanlı orduları kı sa zamanda Atina ve Mora'yı aldılar (1460). Ancak, kıyılardaki bazı kale ler Venediklilerde kaldı. ( t c) Eflâk ve Boğdan'm Osmanlı Yönetimine Girmesi f , / , ... Eflâk Beyliği, Yıldırım Bayezit zamanında Osmanlılara bağlanmış!^ j ^ Fatih zamanında Eflâk beyi olan Vlad Tepeş (kazıklı Voyvoda) Macarlara güvenerek vergilerini göndermedi, ayrıca isyan da etti. Bunun üzerine Fatih, Eflâk seferine çıktı. Vlad Tepeş yenildi ve Macaristan'a kaçtı. Ef lâk'a, Vlad'm kardeşi atandı. Böylece Eflâk, Osmanlılara bağlı bir eyalet hâline getirildi (1462). / Boğdan Beyliği, 1455'te, Osmanlılara vergi vermeyi kabul etmişti. Ancak, Osmanlıların doğuda ve batıda savaşmalarını fırsat bilen Boğdan Beyliği, vergilerini ödememeye başlamıştı. Bunun üzerine Boğdan üzerine sefere çıkan Fatih, burayı Osmanlılara bağlı bir beylik durumuna getirdi (1476). ç) Bosna ve Hersek'in Fethi Osmanlı Devleti ile Bosna Krallığı arasındaki ilk ilişkiler I. Murat döneminde başlamıştı. Bosnalılar, Osmanlı Devleti'ne karşı düzenlenen Haçlı seferlerine katılmışlardı. Fatih Sultan Mehmet padişah olduğunda Bosna Krallığı, Osmanlı Devleti'ne vergi veren devletlerden biriydi. Sır-bistan'in fethinden sonra Bosna kralı, Osmanlıların Venediklilerle savaşmasını fırsat bilerek Osmanlılara ödediği vergiyi göndermedi. Ayrıca Bosna'nın alınmasıyla Venedik karadan kuşatılmış olacaktı. Bunun üzerine Fatih, bizzat sefere çıktı. Bu sefer sonunda Bosna fethedildi (1463). Burada bir sancak teşkilâtı kurularak merkeze bağlı bir eyalet durumuna getirildi. Bosna'nın fethinden sonra Hersek Dukalığı da Osmanlı yönetimini kabul etmek zorunda kaldı. Hersek'in kesin olarak fethi II. Bayezit döneminde gerçekleşti. d) Arnavutluk'un Fethi Arnavutluk ile Osmanlılar arasındaki ilişkiler, I. Murat zamanında başlamıştı. Osmanlı ordusunda yetişmiş ve sancak beyliğine kadar yükselmiş olan Arnavut Prensi İskender Bey, II. Murat zamanında Arnavut-luk'a giderek ayaklanmış; üzerine gönderilen kuvvetleri yenilgiye uğratarak Arnavutluk'ta prensliğini ilân etmişti. İskender Bey, Osmanlıları uzun süre uğraştırdı. Fatih, Arnavutluk'a düzenlediği üç sefer sonucu, burayı Osmanlı topraklarına kattı (1479). 41 3- Anadolu'da Gelişmeler , Fatih Sultan Mehmet dönemine kadar, Anadolu'nun tamamı Osmanlı topraklarına katılmış değildi. Amasra'da Cenevizliler, Sinop'ta Candaro ğulları'nın devamı olan İsfendiyaroğulları, Trabzon ve çevresinde Trab zon Rum İmparatorluğu, Konya'da Karamanoğulları, Adana'da Ramaza noğulları, Maraş'ta Dulkadıroğulları ve Doğu Anadolu'da Akkoyunlu Dev leti bulunuyordu. Fatih Sultan Mehmet, Anadolu'da siyasal birliği sağlamak amacıyla fetih hareketine Karadeniz kıyılarından başladı. Çünkü Karadeniz kıyıla rı Anadolu'nun güvenliği ve devletin bütünlüğü açısından oldukça önem liydi. Öncelikle Cenevizlilere ait bir ticaret kolonisi olan Amasra'nın fet hine karar veren Fatih, burayı karadan ve denizden kuşattı. Karşı koya mıyacaklarını anlıyan Cenevizliler, Amasra'yı teslim ettiler (1460), 1461'de Sinop ele geçirilerek İsfendiyaroğulları Beyliği'ne son verildi, Fatih, »m vetdı.| ısı gerek Bundan sonra Fatih; Trabzon Rum İmparatorluğu'nu ortadan kaldırmayı karar verdi. Trabzon Rum imparatoru, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Ha san'ın kayın biraderiydi. Buna güvenerek Osmanlılara ödemesi gerekeı vergileri vermiyordu. Bunun üzerine Fatih Trabzon'a sefere çıktı. Trab i Eğriboz; Rodos' zon karadan ve denizden kuşatıldı. İmparator, Uzun Hasan'dan yardın ümidini kesince Trabzon'u padişaha teslim etti. Böylece, 1461'de Trabl zon Rum İmparatorluğu ortadan kaldırıldı. Bu fetihlerle Karadeniz böll gesi Anadolu Türk birliğine katılmış oldu. Böylece Karadeniz kıyılarınd«ndeydi. sona eren ticaret yollan Osmanlılar tarafından ele geçirilerek Karadeni»riiğj yaply ticaretine hâkim olmada önemli bir adım atılmış oldu. lios'un alın 1463'te Karamanoğlu İbrahim Beyin ölümünden sonra çocukları ara Rodos üzet1 sında taht mücadelesi başladı. İbrahim Beyin büyük oğlu İshak Bey, Aklnamayınca, koyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'ın yardımıyla beyliği ele geçirdi. Bunuıi üzerine kardeşi Pir Ahmet Bey de Fatih'ten yardım istedi. Fatih'in yar b) İtaH Napoli" dımıyla beyliği ele geçiren Pir Ahmet Bey, bir süre sonra Osmanlılara kat dolayı, Get_ sı Venedikliler ile anlaştı. Bu olay üzerine Fatih, sefere çıktı ve Konya iltgönderildi,' Karaman'ın bir bölümü Osmanlı topraklarına katıldı (1466). Pir Ahmet\onya ve f Bey, Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan'a sığındı. Bu olay, Osmanlılar ile ya'mn g\jtAkkoyunluların arasının açılmasına neden oldu. ması, Ror Fatih, Karaman seferinden dönerken, Karamanoğlu halkının bir kıs üzerine, yi mim beraberinde getirerek bunları İstanbul'a ve Rumeli'ye yerleştirdi, reye oldua 14. yüzyılda Doğu Anadolu'da bir devlet kuran Akkoyunlular, Uzunda Gebze jr Hasan zamanında çok güçlendiler. Uzun Hasan, kısa zamanda ülkesinit/u H- Bayezr sınırlarını genişleterek büyük bir devlet kurdu. Uzun Hasan, kazandığımdan ay* f başarılardan sonra, kendini Timur gibi görmeye başladı. Yanına kaçan Karamanoğlu Pir Ahmet'i destekledi. Venedikliler ile Osmanlılar aleyhine ittifak yaptı. Uzun Hasan'ın Osmanlılar aleyhine faaliyetlerde bulunması üzerine Fatih, Akkoyunlular ile savaşa karar verdi. Erzincan yakınlarında Otluk-beli'de yapılan savaşta, Osmanlı ordusu, ateşli silâhların yardımıyla, Ak-koyunlu ordusunu birkaç saat içinde yenilgiye uğrattı (1473). Bu yenilgiden sonra bir daha kendini toparlayamayan Akkoyunlu Devleti, Uzun Hasan'ın ölümünden sonra dağılma sürecine girdi. Bir süre sonra Safevi Devleti Hükümdarı Şah İsmail, Akkoyunlu Devleti'ne son verdi. Böylece Osmanlı Devleti doğuda en güçlü rakibinden kurtularak doğu sınırlarını güvence altına aldı. 4- Denizlerde Gelişmeler a) Ege Adalarının Fethi Fatih, İstanbul'un Fethi'nden sonra Ege adalarının alınmasına büyük önem verdi. Boğazların ve Ege kıyılarının güvenliği için bu adaların alınması gerekiyordu. İlk olarak Cenevizlilerin elinde bulunan Gökçeada, Se-madirek, Taşoz ve Bozcaada, daha sonra da Limni (1456), Midilli (1462) ve Eğriboz adaları alındı (1470). Rodos ve civarındaki küçük adalar St. Jean (Sen Jan) şövalyelerinin elindeydi. Şövalyeler öteden beri Osmanlı Devleti'nin düşmanlarıyla iş birliği yapıyorlardı. Fatih, St. Jean şövalyelerinin üs olarak kullandığı Rodos'un alınması için, 1480'de, Mesih Paşa komutasındaki donanmayı Rodos üzerine gönderdi. Üç ay süren kuşatmadan olumlu bir sonuç alınamayınca, Osmanlı kuvvetleri geri çekilmek zorunda kaldı. b) İtalya (Otranto) Seferi \ , ••• \ ı ^-; 'ı l Napoli Krallığı'nın, Ege ve Akdeniz'deki düşmanca hareketlerinden dolayı, Gedik Ahmet Paşa komutasında bir donanma İtalya üzerine gönderildi. Bu sefer sırasında, Yunanistan'ın batısındaki Zanta, Kefa-lonya ve Ayamavra adaları ele geçirildi (1479). Bir yıl sonra da İtalya'nın güneyinde bulunan Otranto kenti alındı (1480), Otranto'nun alınması, Roma'nın fethi için bir başlangıçtı. Ancak, bu sırada Fatih'in ölümü üzerine, yapılması düşünülen İtalya seferi gerçekleştirilemedi. Fatih, nereye olduğu kesin olarak bilinmeyen yeni bir sefer için yola çıktığı sırada Gebze yakınlarında öldü. Fatih'in ölümünden sonra, yerine geçen oğlu II. Bayezit, Gedik Ahmet Paşayı geri çağırdı. Gedik Ahmet Paşanın İtalya'dan ayrılmasından sonra, Napoli Krallığı, Otranto'yu geri aldı. 43 munaı Harita 4: Fatih Sultan Mehmet'in son zamanlarında Osmanlı Devleti \, ; " -X"-' c) Osmanlı-Venedik Savaşı ; , \ Osmanlıların, denizlerde giderek güçlenmeye başlamaları ve Mora'yı yerleşmeleri Venediklileri endişeye düşürdü. Osmanlı Devleti'nin, Ege| denizindeki bazı adaları fethetmesi üzerine de Venedikliler Osmanlılar; düşmanca davranmaya başladılar. Venediklilerin Mora'ya saldırmalarıyla başlayan Osmanlı-Venedik Savaşları 16 yıl sürdü. 1463'te başlayan sa vaşlar 1479'da sona erdi. Venediklilerin denizlerde güçlü olması nede niyle, Anadolu'nun batı kıyısındaki Türk kentleri büyük zarar gördü. Os manlılar ise Venediklileri, işgal ettikleri topraklardan çıkarıp kara sava şında bozguna uğrattılar. Fatih Sultan Mehmet, Venedik'in Osmanlı Dev leti ile olan ticaretini yasakladı. Savaştan kesin bir sonuç almak içi 1477'de karadan saldırıya geçen Türk akıncıları, Venedik kuvvetlerini ye nilgiye uğratarak Venedik kentine yaklaştılar. 1479'da İşkodra'nın alınmasından sonra, Venedikliler barış isteğinde bulundular. Yapılan antlaşmaya göre; Venedik, savaş sırasında Türklerden aldığn yerleri geri vermeyi ve savaş tazminatı ödemeyi kabul etti. Arnavutluk'ta Kroya ile İşkodra ve çevresi Türklerde kalıyordu. Buna karşılık Türklerde Dalmaçya, Arnavutluk ve Mora'da Venediklilerden aldıkları yeri iade edeceklerdi. Ayrıca Venedik, İstanbul'da balyos adı verilen elçi bulundur ma ve Osmanlı egemenliğindeki yerlerde ticaret yapma haklarını elde etti. 44 Bt'tani Cen Uursa ı lerereK mı iste üze Yen ii. Bur d) Kırım Hanlığı'nm Osmanlılara Bağlanması Fatih döneminde Kırım ve Güney Rusya'da, Kırım Hanlığı bulunuyordu. Kırım Hanlığı, 14. yüzyılın ikinci yarısında Altın Orda Devleti'nin parçalanması üzerine ortaya çıkan hanlıklardan biriydi. Cenevizlilerin Kırım ve Azak denizi kıyılarında çok sayıda ticaret kolonisi vardı. İstanbul ve Amasra'nın Osmanlıların eline geçmesi üzerine güney Karadeniz kıyılarında Cenevizlilerin limanları kalmamıştı. Ancak, Kırım'da Kefe, Azak ve Menküb gibi üç önemli kent hâlâ Cenevizlilerin elindeydi. Bu durum, Cenevizlilerin Asya'dan başlayıp Karadeniz kıyılarında sona eren ticaret yollarına egemen olması anlamına geliyordu. ı A v DO \ Karadeniz ticaretine ve İpek Yolu'nun sona erdiği limanlara sahip ol mak isteyen Fatih, Gedik Ahmet Paşa komutasında bir donanmayı Kı rım'a gönderdi. Cenevizliler buradan çıkarıldığı gibi, Kırım Hanlığı da Osmanlılara bağlandı (1477). Osmanlılar, Asya ticaret yollarının sona er diği yeni limanlara sahip oldukları gibi, Eflâk ve Boğdan'ı doğudan kont rol etme fırsatını da elde ettiler. Böylece Karadeniz bir Türk gölü duru muna geldi. \_ H. II. BAYEZİT DÖNEMİ l-Cem Olayı Fatih Sultan Mehmet öldüğü zaman, büyük oğlu Bayezit, Amasya; küçük oğlu Cem, Konya valisi idi. Sadrazam Karamanlı Mehmet Paşa, Cem'in padişah olmasını istiyordu. Bu amaçla bazı önlemler alarak Ba-yezit'den önce Cem'i İstanbul'a getirmeye çalıştı. Ancak, Karamanlı Mehmet Paşanın rakipleri, Cem'e gönderilen habercileri tutukladılar ve askerleri kışkırttılar. Ayaklanan yeniçeriler, Karamanlı Mehmet Paşayı öldürdüler. Yeniçeriler, Bayezit'in 11 yaşındaki oğlu Korkut'u, babasına vekâleten tahta çıkardılar. Bir süre sonra İstanbul'a gelen Bayezit, oğlu Kor-kut'tan saltanatı resmen teslim aldı (1481). Cem, II. Bayezit'in padişahlığını tanımadı ve topladığı kuvvetlerle Bursa üzerine yürüdü. Bursa'yı ele geçiren Cem, II. Bayezit'e haber göndererek devletin ikiye bölünmesini ve Anadolu'nun kendisine bırakılmasını istedi. II. Bayezit, bu teklifi kabul etmedi ve Anadolu'ya geçerek Bursa üzerine yürüdü. Yenişehir Ovası'ndan yapılan savaşı kaybeden Cem, Konya'ya çekildi. Burada da kendisini güvende bulmayan Cem, Memlûklere sığındı. Os- \ 45 H manii Devleti'nin karışıklık içinde bulunmasından yararlanmak isteyen Karamanoğlu Kasım Bey, Cem'i Anadolu'ya çağırdı. Kasım Beyin amacı, Cem ile birleşip Karama-noğullan Beyliği'ni yeniden kurmaktı. Resim 8: Bayezit'i gösteren bir minyatür (Hünernâme, Topkapı SarayıMüzesi, İstanbul) 1482'de Anadolu'ya gelen Cem, Kasım Bey ile birlikte Konya üzerine yürüdü. Ancak, Konya halkının II. Bayezit'i desteklemesi sonucu Cem, burada da yenilgiye uğradı. II. Bayezit, Cem'e haber göndererek padişahlık isteğinden vazgeçmesini istedi. Kudüs'te oturursa her türlü masraflarının karşılanacağını bildirdi. İsteklerinden vazgeçmeyen Cem, II. Bayezit'in kuvvet gön dermesi üzerine Rodos şövalyelerine sığındı. Cem'in amacı, Rumeli'yi geçmek ve toplayacağı kuvvetlerle İstanbul üzerine yürümekti. Ancak; Rodos şövalyeleri, önceden II. Bayezit ile anlaştıklarından, Cem'i serbest bırakmadılar ve Fransa'ya götürdüler. Fransa'da üç yıl kadar dolaştır diki tan sonra, Papa VIII. İnosan'a teslim ettiler. Papa'nın amacı, Cem'den ya| rarlanmak ve Türkler üzerine Haçlı seferi düzenlemekti. Bu sırada Fran sa Kralı VIII. Sari, İtalya'ya girdi. VIII. Şarl'ın amacı, Cem'i yanına alıp İsi tanbul ve Kudüs üzerine Haçlı seferi düzenlemekti. VIII. Sari, bazı koşull larla Cem'i Papadan aldı. Cem, Napoli'ye geldiği zaman hastalandı 1495'te ölen Cem'in cenazesi daha sonra Bursa'ya getirildi. sona erdi r! • .IttMua Ot II. Bayezit ile kardeşi Cem arasındaki taht kavgalarının önemli bil e u^ l yanı da devlet yönetiminde Türk yöneticiler ile devşirmeler arasındak iktidar mücadelesi olmasıdır. Bu mücadelede II. Bayezit'i devşirme yo neticiler desteklerken, Cem'i, başlarında Sadrazam Karamanlı Mehmet1 Paşanın bulunduğu Türk yöneticiler desteklemiştir. Bu mücadele sonra sında devşirme yöneticiler, yönetimde etkinliği ele geçirdiler. 2- H. Bayezit Döneminin Siyasal Olayları II. Bayezit dönemi, daha önceki dönemlere göre başarısız geçmiştir.ı Bunun nedeni; Cem Sultan'ın taht mücadelesi, doğuda Safevî tehlikesi! 46 çocukları Selim, Ahmet ve Korkut'un tahta geçme istekleriydi. Ayrıca bunda, II. Bayezit'in savaştan kaçınan kişiliği de etkili olmuştur. II. Baye-zit döneminin önemli olayları şunlardır: a) Boğdan Seferi _ • 1484'te Boğdan üzerine sefere çıkan II. Bayezit, Kili ve Akkerman kalelerini ele geçirdi. Boğdan'm fethi ile Karadeniz'in kuzey, batı ve güney kıyılan Osmanlı egemenliği altına girmiş oldu. Ayrıca, Osmanlı toprakları ile Kırım arasında bağlantı kuruldu. b) Osmanh-Memlûk İlişkileri Fatih'in son zamanlarında bozulmaya başlayan Osmanh-Memlûk ilişkileri, II. Bayezit döneminde daha da gerginleşti. İki ülke arasındaki ilişkilerin bozulmasının başlıca nedenleri şunlardı: • Fatih'in, Hicaz su yollarının onarılması ve bakımı konusundaki tek lifinin, Memlûkler tarafından kabul edilmemesi • Memlûk sultanının, Cem Sultan'a bir hükümdar gibi davranması ve Karamanoğlu Kasım Beyi desteklemesi • Memlûklerin, Dulkadıroğulları Beyliği'nin iç işlerine karışmaları ve Ramazanoğulları Beyliği'ni egemenlikleri altına almak istemeleri • Hindistan hükümdarlarından II. Mahmut Şah tarafından Fatih'e bir elçi gönderilmişti. Fakat bu elçi Cidde'de engellenerek yanında bulu nan hediyelerin, Memlûklerin Cidde valisi tarafından Memlûk sultanına gönderilmesi. Osmanlıların giderek güçlenmesi ve İslâm dünyasının lideri durumuna gelmekte olması, Memlûkleri rahatsız etmekteydi. 1485'te başlayan savaşlar, 1491'e kadar devam etti. Her iki taraf için de büyük kayıplara neden olan bu savaşlar, Tunus beyinin aracılığı ile sona erdi. Osmanlılar, bu savaşlarda ele geçirmiş oldukları Çukurova yö-^ resini (Mekke ve Medine evkafına ait olması nedeniyle) Memlûklere bıraktılar. c) Osmanlı-İran İlişkileri Akkoyunlu Devleti'nin yıkılmasından sonra, İran, Azerbaycan ve Doğu Anadolu'da bir Türk devleti olan Safevî Devleti kurulmuştu (1502). Bu devletin kurucusu Şah İsmail'dir. Büyük dedesi Erdebil Şeyhi Safiyüd-din'den dolayı, kurduğu devlete Safevî adı verildi. Şah İsmail'in amacı, önce Şiî mezhebinin taraftarlarını çoğaltmak, sonra da Anadolu'yu ele 47 geçirmekti. II. Bayezit'in yönetimdeki esnek tutumundan yararlanan Şa İsmail, Anadolu'da kendi propagandasına hız verdi. Anadolu'da Şah İsi majjjin propagandasını yapan Şahkulu, büyük bir isyan çıkardı (1511) Antalya, Elmalı, Burdur ve Keçiborlu isyancıların eline geçti. Osmanlı kuvvetleri, ayaklanmayı güçlükle bastırabildi. Şahkulu öldürüldü ve is] yancılar dağıldılar. \> d) Osmanlı-Venedik İlişkileri V^T^--^ V \^ 1499'da Venedik ile ilişkilerin bozulması üzerine II. Bayezit, Moİ ra'dâki Venedik kalelerini almak amacıyla sefere çıktı. Modon, Koron vt İnebahtı (Lepanto) kaleleri alındı. Bu sefer sırasında, Kemal ve Burak re, islerin yönetimindeki Osmanlı donanması, Venedik donanmasını ağır ye nilgiye uğrattı. Otranto seferinden sonra elimizden çıkan Ayamavra \ Kefalonya adaları geri alındı. Bu fetihler sonucu Mora'dan çıkarılan Ven dikliler, 1501 yılında Akdeniz'deki ^rk adalarına ve Midilli'ye saldırd lar. Ancak, Saruhan Valisi Şehzade Korkut'un müdahalesi üzerine başarı 1ı olamadılar. Osmanlılar ile başa çıkamayacaklarını anlayan Venedikliki barış istemek zorunda kaldılar. Bu savaş sırasında alınan yerler Osmaı lılarda kalmak üzere antlaşma yapıldı (1502). *• Ali Dit ı ı.ı II. i DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI 1/4. yüzyıl başında Anadolu'da hangi devletler bulunuyordu? Osmanlı DevJeti'nin kısa zamanda gelişmesini sağlayan nedenler nelerdir? [Ankara Savaşı'nın nedenleri nelerdir? İkinci Kosova Savaşı'nın önemli sonuçları neler olmuştur? 5r« İstanbul'un Fethini zorunlu kılan nedenler nelerdi? 6- İstanbul'un Fethi'nin lürk ve dünya tarihi yönlerinden önemli sonuçlan neler-] dir? 7- Fatih, İstanbul'un Fethin'den sonra Türklere karşı yeniden oluşturulmaya çalı-j sılan, Haçlı ittifakım ne şekilde engellemiştir? \ 8- Kırım Hanlığı'nın Osmanlılara bağlanmasının taşıdığı önem nedir? 9- II. Ba1 °zit döneminde Osmanlı-Memlûk ilişkileri, hangi nedenlerden dolayı1 bozulmuştur? \ 4a I. ÜNİTE TEST SORULARI 1. 14. yüzyılın başlarında Anadolu'da bulunan devletler arasında aşağıda-kilerden hangisi yoktu? A) Türkiye Selçukluları Devleti B) İlhanlılar ^Karaînânoğulları D) Bizans İmparatorluğu E) Trabzon Rum İmparatorluğu 2.1. Ankara Savaşı II. Sırp Sındığı Savaşı III. Varna Savaşı IV. Niğbolu Savaşı V. I. Kosova Savaşı Yukarıdaki savaşların kronolojik sırası aşağıdakilerden hangisidir? A) I., III., V., IV., II. C) B) II., IV., III., I. III., II., I., IV, V. D) IV., II., V, III., I. E) II., V, IV, I., III. 3. Aşağıdakilerden hangisi, II. Murat zamanında gerçekleşen olaylardan değildir? A) Varna Savaşı - B) Mustafa Çelebi Olayı C) Şeyh Bedreddin Olayı D) İstanbul'un Kuşatılması E) II. Kosova Savaşı 4. Aşağıdakilerden hangisi, Fatih döneminde Osmanlı topraklarına katılan yerlerden değildir? A) Sırbistan, Eflâk, Boğdan B) Mora, Bosna, Hersek C) Arnavutluk D) Macaristan E) İmroz, Limni, Midilli 5. Fatih'in, Ortodoks Patrikhanesine ayrıcalıklar vermesinin en önemli ne deni aşağıdakilerden hangisidir? A) Fatih'in lâik düşünüşte olması B) yasaklamanın, inançları değiştiremeyeceği düşüncesi C) Balkan Seferi için Rumların desteğini kazanmak istemesi D) Hristiyan devletler topluluğunu bölmek istemesi E) Müslüman ve Hristiyan halk arasındaki düşmanlığı giderme amacı Ç. III. Murat Döneminin Siyasal Olayları i II. ÜNİTE 16. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ A. Yavuz Sultan Selim Dönemi B. Kanunî Dönemi C. II. Selim Döneminin Siyasal Olayları D. III. Mehmet Döneminin Siyasal Olayları HAZIRLIK ÇALIŞMALARI 1. Yavuz Sultan Selim'in, Doğu Siyaseti ile gerçekleştirmek istediklerinin nelerj olduğunu araştırınız. 2. Yavuz Sultan Selim'in İran Seteri'nin önemli sonuçlarının neler olduğunu| araştırınız. 3. Kapitülâsyon nedir? Kapitülâsyonların Osmanlı Devleti üzerindeki etkilerini! araştırınız. 4. Don-Volga ve Süveyş kanallarının açılmak istenmesindeki amaçlar nelerdir? Araştırınız. gelişmd 5. III. Murat döneminde, İran ve Avusturya ile savaşların yeniden başlaması- doğuda nın nedenlerinin neler olduğunu araştırınız. 6. Haçova Savaşı ile Kanije Savunması'nın, Osmanlı tarihindeki yerini ve öne- "* " mini araştırınız. 1. Av YAVUZ SULTAN SELİM DÖNEMİ II. Bayezit'in üç oğlu vardı. Büyük oğlu Ahmet Amasya'da; ortanca! oğlu Korkut Manisa'da; küçük oğlu Selim, Trabzon'da valiydi. Padişah ol-l ma konusunda varis, kanunen belirlenmediği için, tahta geçen şehzade-l nin diğer kardeşlerini öldüreceği düşüncesi, Selim'in harekete geçmesi-j ne neden oldu. Selim, Rumeli'de kendisine sancak verilmesini istedi. İs-J teği kabul edilmeyince, Kefe Sancak beyi olan qğlu Süleyman'ın yanınal gitti. Kayın pederi Kırım Hanı Mengli Giray'dan aldığı kuvvetlerle Trak-J ya'ya geldi. Bu sırada Şehzade Ahmet'in taraftarları, onu tahta çıkarma] Sini sağla Çaidü 5O konusundaki faaliyetlerini hızlandırdılar. Bunun üzerine isyan eden Selim, Çorlu yakınlarında yapılan Kanşdıran Savaşını kaybetti ve Kefe'ye kaçtı. bütün Türk ve islâm ülkelerî II. Bayezit, yerini oğlu Ahmet'e bırakmak için, onu İstanbul'a çağırdı. Bu sırada Manisa valisi bulunan Korkut da İstanbul'a gelmiş, padişah olması için Yeniçerilerden yardım istemişti. Yeniçeriler ise ataklığını ve cesaretini Karışdıran Savaşı'nda gördükleri Selim'in padişah olmasını istiyorlardı. Bu durum karşısında II. Bayezit, padişahlığı oğlu Selim'e bırakmak zorunda kaldı (1512). .bir yönelm altında toplamaktı. Bu amacını gerçekleştirmek için doğuda^bulunan Tür1c^kelej^muieJ2 katmayı istiyordu. İran'ı tama- men ele geçirerek Türkistan'a ulasmâVî~âîîî5çÎTywd^^ İslam dünyasının önemli bir kısmını Osmanlı yönetimi altında toplamıştı. Yavuz Sultan Selim, yeniçeri Ocağı'nı yeniden düzenlediği gibi, donanmanın da güçlendirilmesine büyük önem verdi. Mısır ve Suriye'den denizciler getirtti. Bu nedenle Yavuz Sultan Selim, saltanatı boyunca, denizciliğin gelişmesi yönünde çaba harcamıştır. Anadolu'da ortaya çıkan gelişmeleri yakından takip etmiş ve Osmanlılar için, büyük tehlikenin doğudan geleceğini tahmin etmiştir. 2- İran Seferi Yavuz Sultan Selim, daha Trabzon valisiyken, İran'daki Türk Safevî Devleti Hükümdarı Şah İsmail'in Osmanlı topraklarını ele geçirme amacını anlamıştı. Padişah olduktan sonra, ülke içindeki huzursuzlukları giderip şehzadeler sorununu çözdükten sonra, İran konusunu ele aldı. Bu arada Şah İsmail mezhep propagandasını yoğunlaştırmıştı. 1514'te İran üzerine hareket eden Yavuz Sultan Selim, Van Gölü'nün doğusundaki Çaldıran Ovası'nda Şah İsmail'i yenilgiye uğrattı. Şah İsmail, savaş alanından güçlükle kaçabildi. Bu savaşta Osmanlı ordusunun ateşli silâhlara sahip olması, savaşı kısa sürede sonuçlandırmış ve zafer kazanılmasını sağlamıştır. Çaldıran Zaferi ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu ele geçirildi. Turna-dağ Savaşı ile Dulkadıroğulları Beyliği'ne son verildi ve bu beyliğin toprakları Osmanlı ülkesine katıldı (1515). Bu zaferin ekonomik yönden 51 önemli sonucu ise Tebriz-Halep ve Tebriz-Bursa ipek yolunun denetip altına alınması oldu. Çaldıran Zaferi ile kazanılan topraklar, Osmanlıli ile Memlûkleri komşu ülkeler durumuna getirdi. 3- Mısır Seferi Osmanlılar ile Memlûkler arasında, Fatih döneminden beri süregel anlaşmazlıklar bulunuyordu. II. Bayezit döneminde, iki ülke arasında ç kan ve altı yıl süren savaşlar sonunda, anlaşmaya varılmıştı. Ancak durum, iki ülke arasındaki mevcut anlaşmazlıkları ortadan kaldırmamı! ti. Yavuz Sultan Selim döneminde Dulkadiroğulları Beyliği'ne son ve mesi, Osmanlılar ile Memlûkler arasındaki gerginliği daha da artırdı. 1516'da Osmanlı ordusu, Memlûklere ait Suriye topraklarından ge rek İran'a gitmek istedi. Memlûklerin buna izin vermemesi üzerine vuz Sultan Selim sefere çıktı. İki ordu, Halep yakınlarında Mercidabık' karşılaştı. Osmanlı ordusu, Memlûk ordusunu büyük bir yenilgiye uğrat (1516). Memlûk Sultanı Kansu Gavri, kaçarken yolda öldü. Halep ve Şaı ele geçirilerek Suriye Osmanlı topraklarına katıldı. Kan ,u Harita 5: Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı Devleti'nin sınırlan 1517'de Yavuz Sultan Selim, Mısır üzerine yürüdü. Kansu Gavri'nin yerine hükümdar olan Tomanbay, Kahire yakınlarında güçlü bir savunma hattı oluşturdu. Ridaniye'de yapılan savaşı kazanan Yavuz Sultan Selim, Memlûk Devleti'ne son verdi (1517). Mısır Seferi'nin önemli sonuçları şunlardır: • Suriye, Filistin, Hicaz ve Mısır Osmanlı topraklarına katıldı. • Venedikliler, Kıbrıs adası için Memlûklere ödedikleri vergiyi, bun dan sonra Osmanlılara vermeye başladı. • Doğu Akdeniz'den geçen Baharat Yolu Osmanlıların eline geçti. • Kutsal emanetler İstanbul'a getirildi. Mısır'ın alınması ile gelecek te, Kuzey Afrika'nın fethi için önemli bir üs elde edilmiş oldu. Mısır Seferi dönüşünde bir süre İstanbul'da kalan Yavuz Sultan Se lim, 1520'de, Edirne'ye giderken yolda öldü. Yavuz Sultan Selim'in ama cı, Edirne'de bir süre kalmak ve yeni bir sefere hazırlanmaktı. Bu seferin Macaristan üzerine olacağı tahmin ediliyordu. - Ç>. <\ B. KANUNÎ DÖNEMİ X Kanunî Sultan Süleyman döneminde doğuda ve batıda Osmanlı Dev leti, sınırlarını genişlettiği gibi, kültür ve uygarlık alanında da ileri bir düzeye ulaşmıştır. 1520 yılında tahta çıkan Kanunî Sultan Süleyman, pa dişahlığının ilk yıllarında, çıkan iç isyanlarla uğraştı. Bu isyanların başhcaları şunlardı: ,^ J / ^-^4^, Vv l-İç İsyanlar l i ' | \ \ r Yavuz Sultan Selim döneminde Şam Valisi Canberdi Gazalî, Yavuz'un ölümünden sonra, Memlûk Devleti'ni yeniden kurmak amacıyla isyan etti. Bunun üzerine Kanunî, Canberdi Gazalî üzerine kuvvetler gönderdi. Yenilgiye uğrayan Canberdi Gazalî yakalanarak idam edildi (1521). Ahmet Paşa, Yavuz Sultan Selim zamanında divanda ikinci vezirdi. Kanunî zamanında, sadrazam olması gerekirken Mısır valiliğine tayin edilmişti. Bu nedenle, Kanunî'ye kızgındı. Mısır'a gidince, eski Memlûk yöneticilerini de çevresinde toplayarak bağımsızlığını ilân etti. Ancak, .Kanunî'ye bağlı kalan askerler ayaklanarak Ahmet Paşayı öldürdüler. Bozok (Yozgat) çevresinde çıkan Baba Zünnûn İsyanı'nda Safevî propagandasının etkisi vardır. Bir vergi işini bahane eden Türkmenler, Baba 53 Zünnûn adında birinin etrafında toplanarak ayaklandılar, alınan önlenlene ler sonucu isyan bastırıldı (1527). Çünkü! Hacı Bektaş Veli soyundan olduğunu iddia eden Kalenderoğlu, tımal"1 a ların haksız yere ellerinden alındığını ileri sürerek Karaman'da isyan efu unu ti (1527). Kanunî tarafından isyancılar üzerine gönderilen Sadrazam İt] rahim Paşa, isyanı bastırdı ve Kalenderoğlu yakalanarak idam edildi. 2- Batı'da Gelişmeler a) Belgrad'ın Fethi Resim 9: Fatih Sultan Mehmet'in Belgrad Ka\ lesi'ne hücumunu gösteren bir minyatür (Hû nernâme, Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul)' Sırplar, Fatih zamanında, Belgrad'ı Macarlara bırakmışlardı. Belgrad, kuruluş yeri bakımından, Macaristan'ın ve Orta Avrupa'nın kapısı durumundaydı. Daha önce II. Murat, Fatih Sultan Mehmet ve II. Baye-zit Belgrat'ı kuşatmışlar, fakat alamamışlardı. Kanunî padişah olduktan sonra birkaç yıldır vergisini ödemeyen Macaristan'a bir elçi gönderdi. Ancak Macar Kralı II. Lui'nin bu elçiyi öldürtmesi üzerine Belgrad, karadan ve nehirden kuşatıldı. Bir ay süren kuşatma sonunda Belgrad fethedildi (1521). Belgrad'ın fethi ile, Avrupa'ya düzenlenecek seferler için önemli bir üs elde edilirken, aynı zamanda Orta Avrupa'nın yolu açılmış oldu. b) Mohaç Savaşı ve Macaristan'ın Fethi \ deş Belgrad'ın fethiyle Macarlara önemli bir darbe vurulmuştu. Bu olayl spnrası, Osmanh-Macar ilişkileri daha da gerginleşti. Macar Kralı II. Luil Osmanlılara karşı düşmanca bir siyaset izlerken Alman İmparatoru Şarl-l 54 V ken'e güveniyordu. Çünkü Şarlken'le aralarında akrabalık bağı bulunuyordu. Resim 10: Kanunî Sultan Süleyman'ın, Mohaç Sava-şı'ndan sonra Macar tahtına getirdiği Yanoş'u kabulünü gösteren bir minyatür ( Hünernâme, Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) II. Lui'nin (Layoş) düşmanca hareketlerinin devam ettiği sırada, Şarlken'e esir düşen Fransa Kralı I. Fransuva'nın yardım isteği üzerine, Macaristan'a sefer yapılmasına karar verildi. Kanunî, ordusuyla sefere çıktı. Macaristan ile 29 Ağustos 1526'da Mo-haç Ovası'nda yapılan savaşta, Macar ordusu yenilgiye uğratıldı. II. Lui bataklıkta boğularak öldü. Osmanlı ordusu, Macaristan içlerine ilerleyişini devam ettirdi ve Budin (Budapeşte) ele geçirildi. Kanunî, Macaristan'ı doğrudan Osmanlı topraklarına katmadı. Osmanlı himayesinde bir Macaristan Krallığı kuruldu. Macar tahtına, Erdel voyvodası olan Jan Za-polya (Yanoş) getir. c) Birinci Viyana Kuşatması Avusturya Arşidükası Ferdinand, ölen Macar Kralı II. Lui'nin kız kardeşiyle evliydi. Bu nedenle, Macaristan tahtının kendine ait olduğunu iddia ediyor ve Yanoş'u Macar kralı olarak tanımıyordu. Kanunî'nin Macaristan'dan ayrılmasından sonra, Budin'i aldı. Yanoş'un yardım isteği üzerine Kanunî sefere çıktı. 55 Avusturya topraklarına giren Kanunî, Ferdinand'ı savaşa zorlamak için Viyana'yı kuşattı (1529). Osmanlı ordusu, kuşatma için hazırlıklı gel memişti. Kış mevsiminin de yaklaşması nedeniyle Osmanlı ordusu döndü. ç) Alman Şef eri Osmanlı ordusunun Viyana'dan çekilmesinden sonra Ferdinand, Macaris-tan'm başkenti Budin'i yeniden kuşattı. Bu olay üzerine Kanunî, sefere çıktı (1532). Bu seferin asıl amacı, Ferdinand ya da Şarlken ile bir meydan savaşı yapmaktı. Ancak, Ferdinand ve Şarlken, Ka-nunî'nin karşısına çıkma cesaretini gösteremediler. Türk akıncıları, Avusturya ve Güney Almanya içlerine kadar yaptıkları akınlar sonucu çok sayıda esir ve ganimetle geri döndüler. Osmanlılarla başa çıkamayacağını anlayan Ferdinand, barış istemek zorunda kaldı (1533). Yapılan antlaşmaya göre; Resim 11:1. Viyana Kuşatması'm gösteren bir minyatür (Hünernâme, Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) • Avusturya kralı, protokol bakımından Os manlı sadrazamına eşit sayılacak, • Ferdinand, Macaristan işlerine karışmayacak, • Ferdinand, elinde bulundurduğu Macar toprakları için her yıl ver gi verecekti. 56 Antlaşmanın geçerlilik süresi Avusturya'ya bırakılıyordu, Avusturya, barışı bozmadıkça, antlaşma devam edecekti. Bu i d) l esiri Bu antlaşma ile Macaristan sorunu, bir süre için çözümlenmiş oldu. d) Macaristan'ın Osmanlı Topraklarına Katılması /' \, 1540'ta Yanoş'un ölümünü fırsat bilen Ferdinand, Macaristan'a girerek Budin'i kuşattı. Ferdinand'ın bu hareketiyle, 1533'te yapılan antlaşma bozulmuş oldu. Kanunî, tekrar Macaristan üzerine sefere çıktı. Osmanlı ordusunun öncü birlikleri, Ferdinand'ın ordusunu Budin önlerinde yenilgiye uğrattılar. Budin'e gelen Kanunî, Macaristan'ı Osmanlı Dev-leti'ne bağladı (1541). Böylece Macaristan, Budin merkez olmak üzere beylerbeylik durumuna getirildi. f) Osmanlı-Avusturya Savaşlarının Yeniden Başlaması 1543'te Ferdinand, Kanunî'ye elçiler göndererek Osmanlı egemenliğindeki Macar topraklarının kendisine verilmesini istedi. Bu isteği kabul edilmeyince, Budin'i kuşattı. Kanunî, yeniden Avusturya üzerine sefere çıktı. Bu sefer sırasında Estergon ve İstoni-Belgrad kaleleri fethedildi. Avusturya'nın isteği üzerine, 1547'de yapılan antlaşma ile savaşa son verildi. Ferdinand'ın 1551'de Erdel işlerine karışması üzerine Kanunî, Rumeli Beylerbeyi Sokullu Mehmet Paşa komutasında bir orduyu Erdel'e gönderdi. Ayrıca, Vezir Ahmet Paşa komutasındaki kuvvetler de Avusturya üzerine gönderildi. Segedin ve Temeşvar kaleleri önünde Avusturya kuvvetleri yenilgiye uğratıldı. Ferdinand yeniden barış istedi. 1562'de daha önce yapılan (1533) antlaşma koşullarına uygun yeni bir antlaşma yapıldı. Fakat bu da sürekli barışın sağlanmasında çok etkili olmadı. Ferdinand'ın ölümünden sonra yerine geçen Maximilian'ın, 1562'de yapılan antlaşmayı tanımaması üzerine Kanunî yeniden sefere çıkmak zorunda kaldı. Bu, Kanunî'nin 13. seferiydi. Osmanlı ordusu Avusturya topraklarına girdiğinde, Zigetvar Kalesi komutanının saldırısına uğrayınca, Kanunî, önce Zigetvar'ın alınmasını istedi. Kuşatmanın devam ettiği sırada Kanunî öldü (1566). Kanunî'nin ölümünden bir gün sonra Zigetvar Kalesi alındı. •'•"•• / / g) ^ / Osmanlı-Fransız İlişkileri ve Kapitülâsyonlar - . A ^ Osmanlı-Fransız ilişkileri, Fransa Kralı I. Frânsuvanın Şarlken'e s/ esir düşmesi ve yardım isteği ile başladı. Osmanlıların, batıda genişledikleri ve güçlü oldukları dönemde, Avrupa'nın en güçlü devleti Alman İmparatorluğu idi. Kanunî'nin padişah olduğu dönemde, Alman İmpara-torluğu'nun başında Şarlken bulunuyordu. Şarlken, akrabalık yoluyla he57 men hemen Avrupa'nın yarısına sahip olmuştu. 1516'da Alman impara derek Avruj torluk tacı için mücadele ettiği Fransa Kralı I. Fransuva ile arası açıktı, ma gelmes 3 Osr Yavuz! dasını yer I. Fransuva, Fransa'nın her yandan Şarlken'in topraklarıyla çevrili o masından dolayı, bu çemberi kırabilmek için yaptığı savaşta yenildi v Şarlken'e tutsak düştü (1522). Önce annesi, daha sonra da I. Fransuvi Kanunî'ye mektup yazarak yardım istediler. 1526'da Macaristan seferin çıkan Kanunî, Mohaç Zaferi ile I. Fransuva'yı esaretten kurtardı. Böylecı Osmanlı-Fransız ilişkileri başlamış oldu. Osmanlı Devleti ile iyi ilişkileri devam ettirmek isteyen Fransa, 153! rik etmen yılında İstanbul'a bir elçi gönderdi. İki ülke arasında dostluk ve ticare Tahmasb ı antlaşması imzalandı. Bu antlaşma iki hükümdarın yaşadığı sürece gs ken ve Fer çerliydi. Fnm^a-tariJıJerinde bu anlaşmaya kapitülâsyon adı verilir. KÎ lerde Avruri nunî'niri, Fransa ile anlaşması ve bazT"âyrîcaTnclar tanımasındaki amacı önemseme bu devleti kendi yanına çekerek Avrupa Hristiyan birliğini parçalamak vı gu ara ı ""Osmanlı ülkesindeki ticareti canlandırmaktı. ^llar neden 1535'te yapılan antlaşma ile Fransızlara tanınan ayrıcalıkların bazr Osmanlıla lan şunlardı: dirmesi ve • Fransız ticaret gemileri, Osmanlı denizlerinde serbestçe dolaşabi nunî 'ranl lecek ve istedikleri limana girebileceklerdi. ! Biriı • Fransız tüccarlardan, diğer ulusların tüccarlarına göre, daha aı gümrük vergisi alınacaktı. Kamus (1533). • Fransız tüccarlar arasındaki davalara, Türkiye'ye gönderilecek biı ibrahim Fransız yargıç bakacaktı. .• Tebriz e, • Fransız tüccarlar ile Türkler arasındaki davalara, divanda kazaske bakacak, ancak bir tercüman bulunacaktı. • Türk tüccarları da Fransa topraklarında aynı haklardan yararlana caklardı. rine, Osn İkiı Kant can ve Vd , Tahmasbl • Antlaşma, iki taraf hükümdarlar"! sağ kaldıkça geçerli olacaktı. ,, . . Bu antlaşma, Fransa için çok yararlı olmakla birlikte, Osmanlılar içiı ye de önemli bir siyasal başarıydı. Bu antlaşmayla, Osmanlı donanmaları Batı Akdeniz'de Fransız limanlarından istedikleri gibi yararlandılar. Fran tant,u\'a, sızlar, daha sonraki yıllarda, tahta çıkan her padişaha gönderdikleri ar mağanlar ile antlaşmayı yenilediler ve daha da genişlettiler. 1740 yılın da yapılan bir antlaşma ile, kapitülâsyonlar, süresiz olarak uzatıldı. Bı ayrıcalıklar, zamanla diğer Avrupa devletlerine de tanındı. Kapitülâsyon Ar lar, Osmanlı Devleti'nin ekonomik alanda gerilemesine neden oldu ve gı 58 derek Avrupa devletlerine, ekonomik ve siyasal alanlarda bağımlı duruma gelmesine yol açtı. Kapitülâsyonlar, 1923'te Lozan Barış Antlaşması ile kesin olarak kaldırıldı. 3-Doğu'da Gelişmeler Osmanlı-İran İlişkileri Yavuz Sultan Selim'in ölümü ile Şah İsmail, Anadolu'daki propagandasını yeniden sürdürmeye başlamış ve Kanunî'nin tahta çıkışını da tebrik etmemişti. Şah İsmail, 1524'te ölünce, yerine oğlu Tahmasb geçti. Şah Tahmasb da Osmanlılar aleyhindeki propagandaya devam ederken, Şarl-ken ve Ferdinand ile anlaşma yolları aramaya başladı. Kanunî, bu tarihlerde Avrupa olayları ile ilgilendiğinden, Tahmasb'ın bu hareketlerini önemsemedi. Bu arada Osmanlılar ile İranlılar arasındaki ilişkiler, çıkan bazı olaylar nedeniyle daha da gerginleşti. İki taraftan da bazı beyler ve emirler Osmanlılara sığınmışlardı. Bağdat valisinin Osmanlılara bağlılığını bildirmesi ve bu durum anlaşılınca Tahmasb tarafından öldürülmesiyle Kanunî İran üzerine sefere çıktı. Birinci İran (Irakeyn) Seferi Kanunî, önce Sadrazam İbrahim Paşayı İran üzerine gönderdi (1533). Şah Tahmasb, Osmanlı kuvvetleriyle savaşı göze alamadığından, İbrahim Paşa kolayca Tebriz'e girdi. Kanunî de İstanbul'dan hareketle Tebriz'e geldi (1534). Aynı yıl, Kanunî Bağdat'ı aldı. Kanunî'nin bu seferine, Osmanlı tarihlerinde, Irakeyn (iki Irak) Seferi denir. İkinci İran Seferi Kanunî'nin İstanbul'a dönmesini fırsat bilen Şah Tahmasb, Azerbaycan ve Van yörelerine saldırarak Tebriz'i geri almıştı. Yine bu sırada, Şah Tahmasb'ın kardeşinin Osmanlılara sığınması ve Kanunî'yi, İran'a bir sefer için teşvik etmesi üzerine Kanunî, 154,8'de yeniden sefere çıktı. Van ve Tebriz geri alındı. 1549'da, ikinci vezir Ahmet Paşa komutasındaki kuvvetler, Gürcistan'ı fethetti. Kanunî, Gürcistan'ın fethinden sonra İstanbul'a döndü. Üçüncü İran (Nahcivan) Seferi Osmanlıların Avusturya ile savaşmasını fırsat bilen Şah Tahmasb yeniden Osmanlı topraklarına saldırdı. Adilcevaz, Muş ve Ahlat gibi Doğu Anadolu'da bazı yerler İranlıların eline geçti. Tahmasb'ı cezalandırmak l 59 mak isteyen Kanunî, üçüncü kez İran seferine çıktı (1553). Kanunî'nint seferi Nahcivan Seferi olarak bilinir. Bu sefer sırasında Erivan, Nahcj van ve Karabağ alındı. Şah Tahmasb, İran içlerine çekildi. Kanunî, İstanbul'a dönüşü sırasında, Amasya'ya gelen İran elçilerini barış önerisini kabul etti (1555). Yapılan Amasya Antlaşması'na gör| Tebriz, Erivan, Irak ve Doğu Anadolu, Osmanlı Devleti'ne kalıyordu, antlaşma aynı zamanda, Osmanlılar ile İranlılar arasında imzalanan i| resmî antlaşma olması yönünden önem taşımaktadır. Resim 12: l. Kanunî Sultan Süleyman'ın Irakeyn Seferi'ni tasvir eden minyatür\ (Mecmû'a-i Menâzil, Matrakçı Nasuh) 4- Denizlerde Gelişmeler Kanunî döneminde Osmanlı orducu bir yandan karada başarılar zanırken, diğer yandan Osmanlı donanması da Akdeniz, Kızıldeniz Hint Okyanusu'nda üstünlük mücadelesi veriyordu. a) Rodos'un Fethi Rodos, Fatih zamanında kuşatılmış, fakat alınamamıştı. Burada bul| nan Sen Jan şövalyeleri, Mısır ve Suriye ile Anadolu arasındaki deniz şımacılığını devamlı engellemekteydiler. Kanunî, Belgrad Seferi dönl şünde donanmayı Rodos üzerine gönderirken, kendisi de Marmaris'te 6O adaya geçti. Denizden ve karadan kuşatılan Rodos Kalesi, uzun süren savaşlardan sonra teslim oldu (1522). Kanunî, şövalyelerin adayı terk etmelerine izin verdi. Alman imparatoru Şarlken, şövalyeleri Malta adasına yerleştirdi. Rodos'un fethi ile Suriye ve Mısır deniz yolunun güvenliği sağlanmış oldu. b) Cezayir'in Osmanlılara Katılması _ ' *' Barbaros Hayrettin Paşa, Midilli'nin 1462'de Osmanlılar tarafından fethinden sonra buraya yerleşmiş olan bir sipahinin oğludur. Barbaros, önce kardeşi İlyas ile, daha sonra ağabeyi Oruç'la Akdeniz'de korsanlığa başladı. İki kardeş bir süre Antalya'da Şehzade Korkut'un hizmetinde görev yaptılar. Osmanlı Devleti'nin, Anadolu kıyılarında korsan gemilerinin dolaşmasını yasaklaması üzerine, Cerbe adasını alarak buraya yerleştiler. Bu sırada, Kuzey Afrika'daki İslâm devletlerinin karışıklık içinde bulunmasından yararlanan İspan- Resim 13: Haydar Reis'in minyatüründe Barbaros follar, Cezayir'de bazı Hayrettin Paşa (Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) yerleri ele geçirmişlerdi. Cezayirlilerin İspanyollara karşı Oruç ve Hızır reislerden yardım istemeleri üzerine, iki kardeş Cezayir'e gittiler. 1516'da İspanyolların elinde bulunan Cezayir'i alarak burada bir hükümet kurdular. Oruç Reis, burada hükümdar oldu. Bir süre sonra İspan-yollarla yapılan savaşta Oruç Reis şehit düşünce, yerine kardeşi Hızır Reis (Barbaros) geçti. Ayriı tarihlerde de Yavuz Sultan Selim Mısır'ı fethetmiş bulunuyordu. Barbaros, Kuzey Afrika'da durumunu güçlendir- II 6.1 Fran güce mini is mek için Yavuz Sultan Selim'den yardım istedi. Selim, Barbaros'a gemi vs asker yolladığı gibi, Anadolu'dan gereği kadar asker toplamasına da izin verdi. ve Kanunî padişah olduktan sonra, Barbaros'u İstanbul'a çağırdı. Barba ros, donanmasıyla birlikte 1533'te İstanbul'a geldi. Kaptanıderyalığa v Cezayir beylerbeyliğine atandı (1534). VJ üzerine! di. Az bil bul'da manii J nilgiye Turgut l r• Resim 14: Rodos'un fethini gösteren bir tablo (Askerî Müze, İstanbul) c) Preveze Deniz Zaferi Barbaros Hayrettin Paşa Osmanlı hizmetine girdikten sonra, Türl donanması, Ege denizinde Venediklilere ait kaleleri alıp İtalya kıyılarını baskınlar düzenledi. Türklerin Akdeniz'de egemenlik kurmalarından çe kinen Venedik, Malta, İspanya ve Portekiz devletleri birleşerek bir Haçl donanması oluşturdular. Bu donanmanın komutanlığına da Andrea Doı ya getirildi. Barbaros Hayrettin Paşa, Haçlı donanmasının Korfu adasında top landığını öğrenince Preveze'ye geldi. İki donanma Preveze önlerinde kaı şılaştı. Preveze önlerinde yapılan deniz savaşında, askerinin sayısının azl gına rağmen, Barbaros Hayrettin Paşa, ustalıklı manevralarla Andn Dorya'yı yenilgiye uğrattı (1538). Bu deniz savaşında, Salih Reis, Şey Ali Reis ve Turgut Reis, büyük yararlıklar gösterdiler. Preveze Zafeı ile Şarlken'in Akdeniz'deki üstünlüğüne son verildi. Akdeniz bir Türk gi Iü durumuna geldi. ç) Osmanlı Donanmasının Fransa'ya Yardımı ' Fransa Kralı I. Fransuva, Şarlken ile denizlerde mücadele edebilecek güce sahip değildi. I. Fransuva, Nis'in alınabilmesi için Kanunî'nin yardı mını istedi. „. ^j#^T^\ ' Barbaros Hayrettin Paşa, 1543'te Fransa'ya yardım için İstanbul'dan ayrıldı. Niş alındı ve Fransızlara teslim edildi. Barbaros Hayrettin Paşa, 1544'te İstanbul'a döndü. Bu, aynı zamanda, Barbaros'un son seferi oldu. Barbaros Hayrettin Paşa, 1546'da İstanbul'da öldü. d) Trablusgarp'ın Fethi -^ C Şarlken, Müslümanlardan aldığı Trablusgarp'ı, Malta adası ile birlikte Rodos'tan çıkarılan Sen Jan şövalyelerine vermişti. Osmanlı donanması, Kaptanıderya Sinan Paşa komutasında denize açılıp Eğriboz adasında bulunan Turgut Reis kuvvetleriyle birleşti. Denizden ve karadan yapılan kuşatma sonucu Trablusgarp alındı (1551). e) Cerbe Savaşı ^ Trablusgarp Beylerbeyi olan Turgut Reis, önceleri kendisine bağlı bulunan Cerbe adasını İspanyollardan almak için burayı kuşattı. Bunun üzerine Haçlı donanması, Andrea Dorya komutasında Cerbe önlerine geldi. Az bir kuvvete sahip olan Turgut Reis, Trablusgarp'a çekildi ve İstanbul'dan yardım istedi. Piyale Paşa komutasında Cerbe önlerine gelen Osmanlı donanması, Andrea Dorya komutasındaki Haçlı donanmasını yenilgiye uğrattı (1559). İspanyollardan alınan Cerbe adasının yönetimi Turgut Reis'e verildi. f) Malta Seferi Sen Jan şövalyeleri, sürekli olarak Osmanlı gemilerine saldırıyorlar dı. Ayrıca, Kuzey Afrika'daki Osmanlı topraklarının güvenliği için Mal^ta!nın fethi gerekliydi. Kaptanıderya Piyale Paşa ve Turgut Reis de bu se fere katıldılar. Malta, kuşatıldı ancak alınamadı. Savaş sırasında Turgut Reis öldü. Bunun üzerine kuşatmadan vazgeçildi ve Osmanlı donanması İstanbul'a döndü (1565). A . , , x \ V. V kıyılarına yakın adalardan olan Sakız, Cenevizlilerin' elinde bulunuyordu. Cenevizliler, her yıl Osmanlılara ödemek zorunda oldukları vergileri, Kanunî'nin son yıllarında ödemekte gecikmişler ve. g) Sakız Adasının Fethi r / / J \ V V Batı Anadolu kıyılarına yakın adalardan öle 63 Şey a n m av Malta kuşatması sırasında Osmanlılara karşı cephe almışlardı. Kan Sultan Süleyman, Zigetvar seferine çıkarkeh Piyale Paşa komutasında donanmayı buranın fethi için gönderdi. Ada fethedildi (1566). Sakı fethiyle, Batı Anadolu kıyılarının güvenliği sağlanmış oldu./ ; ul h) Hint Deniz Seferleri !. Portekizli Vasco de Gama (Vasko do Gama)'nın Ümit Burnu'nu şarak Hindistan'ın batısındaki Calicut (Kalikut) limanına ulaşmasaydı,, Hindistan deniz yolu bulundu. Portekizliler, bir süre sonra Kızılde^r Basra Körfezi'ne bir donanma göndererek Hindistan deniz yolunu den. . . ir y okul timleri altına aldılar. Böylece Müslümaa tüccarların ticaretini engellef . Hint l ler, gemilerine el koydular ve Hindistan'daki Müslüman devletlerle nf cadeleye başladılar. Gücerat İslâm hükümdarı Bahadır Şahın, Porteki lilere karşı Kanunî'den yardım istemesi üzerine Osmanlılar, Hindistat dört sefer düzenlediler. 1538'de başlayan seferler 1553'e kadar dev; etti. Birinci Hint Seferi (1538) lzak Bu seferi, Mısır Valisi Hadım Süleyman Paşa yaptı. Önce Aden a di. Daha sonra, Hindistan'ın batısındaki Diyu Kalesi'ne asker çıkarıldı, sırada Kanunî'den yardım isteyen hükümdar ölmüş, yerine geçen o Portekizlilerle anlaşmıştı. Bu durum karşısında Hadım Süleyman P; Mısır'a geri dönmek zorunda kaldı. Bu dönüş sırasında Yemen'e asker; karılması dışında büyük bir başarı kazanılamadı. İkinci Hint Seferi (1551) Bu seferi düzenlemekle Pirî Reis görevlendirildi. Süveyş'ten harel eden Pirî Reis, Basra Körfezi'ne kadar giderek Hürmüz Kalesi'ni kuşa1 Bu sırada, Portekizlilerin Basra Körfezi'ni kapamaya çalıştıklarını ha alınca, donanmayı Basra'da bırakarak üç gemi ile Mısır'a geri döndü, hareketinden dolayı Kanunî'nin emriyle Mısır'da idam edildi. Akdeniz'i ve denizciliği çok iyi bilen Pirî Reis'in, bu konuda Kit Bahriye adlı eseri vardır. Yine onun çizdiği Dünya Haritası, coğra alanında önemli bir yapıttır. Üçüncü Hint Seferi (1552) yılarımı Bu seferi yapan Murat Reis, Pirî Reis'in Basra'da bıraktığı donanın^ yi Mısır'a getirmekle görevlendirildi. Murat Reis, Basra Körfezi'nin şında karşılaştığı Portekiz donanmasıyla yaptığı savaşta başarılı ola di ve Basra'ya geri döndü. 64 Dördüncü Hint Seferi (1553) • X' Şeydi Ali Reis tarafından düzenlenen bu seferin amacı, Basra'daki donanmayı Mısır'a getirmekti. Karşılaştığı bir Portekiz donanmasını yenilgiye uğratan Şeydi Ali Reis, bir süre sonra büyük bir fırtınaya yakalandı. Gemilerin bir kısmı battı. Kalan gemilerle Hindistan kıyılarına varabildi. Fırtınada yıpranan gemilerle geri dönme fırsatı kalmayınca bunları yerli hükümdarlara sattı. ^L Şeydi Ali Reis, elli arkadaşı ile, üç buçuk yıl süren uzun ve maceralı ^Kir yolculuktan sonra İstanbul'a geldi. Bu sefer sırasında gördüğü ülkeT leri anlatan Mir'at-ül Memalik (Ülkelerin Aynası) adlı eserini yazdı. Hint Deniz Seferlerinin Sonuçları v ^Osmanh denizcileri bu seferlerde Portekizlileri yenilgiye uğrattılar. Bununla beraber Hindistan seferlerinden kesin bir sonuç alınamadı. Por-| tekizliler Hint sularından çıkarılamadı. Çünkü Güney Afrika üzerinden Uzak Doğu ticaretini ele geçiren ve hızla zenginleşen Portekizliler bu bölgenin önemini çok iyi anlamış ve güçlü bir, donanma hazırlamışlardı. Bu yüzden Osmanlı denizcileri Hint okyanusu'nda üstünlük sağlamak için Portekizliler ile giriştikleri mücadelede başarılı olamadılar. Bunun nedenleri Osmanlıların, Akdeniz'deki üstünlük mücadelesine öncelik tanımaları ve Osmanlı yöneticilerinin, Hindistan'ın gelecekteki ekonomik önemini tam kavrayamamalarıdır. Ayrıca batıda yapılacak seferleri daha önemli bulmaları, bu bölgeyle yeterince ilgilenmeleri ve Kanunî'nin bu 'arada yaşının ilerlemiş olmasıdır. Bölgedeki Müslüman Arap ve Hint amirler ile sultanlar sürekli olarak birbirleriyle çatışıyor, bazen Osmanlılara karşı Portekizlilere katılıyorlar, bazen de Yemen'de olduğu gibi isyan çıkartıyorlardı. Yemen, Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı yö-netimine alınmıştı ve yerli ailelere bazı ayrıcalıklar verilmişti. San'a Beylerbeyi Murat Paşanın, verilen bu ayrıcalıkları geri almaya çalışması üzerine Yemen'de ayaklanma çıktı (1566). Bu isyan üzerine II. Selim gönderdiği ordu ile Yemen'i osmanlı topraklarına kattı (1568). II. Selim ve III. Murat dönemleri boyunca Hızır Reis, Sinan paşa ve Osman Paşa gibi de-| ğerli komutan ve devlet adamları, doğuda büyük başarılar elde ettiler. Hazar Denizi'ne kadar tüm Kafkasya ve Irak Osmanlı topraklarına katıldı. Hint seferleri sonunda Portekizliler Hint sularından çıkarılamadı ancak Kızıldeniz ve bu denizin kıyılarında bulunan Yemen, Eritre, Sud,an kıyılarının ve Habeşistan'ın bir bölümü Osmanlı ülkesine katıldı. 65 c. ıı.: Babası l dişahlığı (15 fethedilmişti a) Yer Yemen, ı alınmıştı.' HAN verilmişti. 15 ordu gönde bastırdılan b) Kıt Harita 6: Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlı Devletî'nin sınırlan ellerinde bu Hint Okyanusu'nda kesin egemenlik kurmak isteyen Portekizliler, S, ödüyorlard ve Cava adalarına kadar ulaşmışlardı. Portekizlilerin sa dınta nız yolu karşısında, Sumatra islâm devletlerinden Açe Sultanlığı, Osmanlılarda gemilerin. > yardım estedi. Sokullu, Hızır Reis ile Açe Sultanlıgı'na silâh ve asker y Osmanl, dımında bulundu (1568-1569). Osmanlıların, aynı tarihlerde Akdeniz ven altında savaşmaları; Osmanlı devlet adamlarının, Hindistan'ın gelecekteki kon meleri içinKlb munu iyi değerlendirememesi nedeniyle, bu seferlere gereği kai RAns'ın fcthfc önem verilmemişti. Bu seferlerde başarılı olunamamasının bir nedenli şuncesiyl, koşullarına uygun yapılmış olan Osmanlı donanmasının Hint Okvayıs,n fethıne« su'nun dalgalarına karşı koyamayışıdır. i) Zigetvar Seferi ve Kanunî'nin Ölümü fodinand'ın ölümünden sonra yerine geçen Maksimilyan'ın yapılan antlaşmayı tanımaması ve saldırıya geçmesi «enne Avusturya'ya sefere çıktı. Osmanlı ordusu, Avusturya topraklarına gın ğinde Zigetvar Kalesi komutanının saldırısı ile karşılaşıldı. Bu s:rrrjrsr;=ı—=-;--•-• sancak beyliğinde bulunan Şehzade II. Sebm'e bddınh. Kıbrıs, ı Ttaşıyordu. i donanma ns- de Kıbrıs'ı 66 r C. II. SELİM DÖNEMİNİN SİYASAL OLAYLARI n Babası Kanunî'nin ölümü üzerine II. Selim tahta çıktı. II. Selim'in padişahlığı (1566-1574) döneminde, önemli başarılşr sağlanıp yeni ülkeler fethedilmiştir. Bu dönemin önemli olayları şunlardır: a) Yemen'in Yeniden Fethi Yemen, Hint Seferleri sırasında Hadım Süleyman Paşa tarafından alınmıştı. Yemen'in yönetimi, yerli Zeydiyye ailesinden İmam Mutahhar'a verilmişti. 1567'de İmam Mutahhar'ın isyanı üzerine II. Selim buraya bir ordu göndermeye karar verdi. Osmanlı kuvvetleri kısa zamanda isyanı bastırdılar ve Yemen, Osmanlı ülkesine katılmış oldu (1568). b) Kıbrıs'ın Fethi ' Kıbrıs, coğrafî konumu yönünden Osmanlı Devleti için büyük önem taşıyordu. Suriye ve Mısır'ın fethinden sonra önemi daha da arttı. Kıbrıs'ı ellerinde bulunduran Venedikliler, bunun için her yıl Osmanlılara vergi ödüyorlardı. Kıbrıs, Anadolu için çok önemli bir yerde, Mısır-Suriye deı iz yolu üzerinde bulunuyordu. Korsanlar bu adadan yararlanarak Türk gemilerine saldırıyorlardı. ' Osmanlıların Anadolu, Suriye ve Mısır arasındaki deniz yolunu gü-altında bulundurabilmeleri ve Doğu Akdeniz'e tam egemen olabilmeleri için Kıbrıs'ın alınması gerekliydi. Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, Kıbrıs'ın fethine, Avrupa devletlerini aleyhimize birleştirebileceği düşüncesiyle karşı idi. Sokullu'nun karşı çıkmasına rağmen II. Selim, Kıbrıs'ın fethine karar verdi. Vezir Lala Mustafa Paşa serdarlığa, Piyale Paşa donanma komutanlığına getirildi. 1570'te başlayan savaşlar sonucu Kıbrıs, 15 71'de fethedildi. Antalya, Adana ve Bozok (Yozgat) sancaklarından «getirilen halk, Kıbrıs'a yerleştirildi. îr c) İnebahtı Deniz Savaşı ! Kıbrıs'ın fethi, Avrupa devletlerini yeniden harekete geçirdii. Pa-'pa'nın kışkırtması ile İspanya, Malta, Venedik ve diğer İtalyan devletleri •'birleşerek bir Haçlı donanması oluşturdular. İki donanma İnebahtı Kör-tfezi'nde karşılaştı. Don Juan komutasındaki Haçlı donanması, İnebahitı'da Osmanlı donanmasını bozguna uğratarak gemilerini yaktı (1571). Bu yenilgide, Kaptanıderya Müezzinzade Ali Paşanın denizcilerle değil, kara askerleriyle savaşa katılarak taktik hatası yapması önemli rol oyna- r 67 di. Savaşın sonunda Cezayir Beylerbeyi Uluç Ali Paşa, gemilerini kurtara) rak İstanbul'a getirdi. Bu başarısından dolayı Uluç Ali Paşa, Kılıç unvan ile kaptanıderyalığa getirildi. İnebahtı Deniz Savaşı'nda kaybedilen donanmanın yerine, kısa za manda daha güçlü bir donanma hazırlandı. 1572'de Akdeniz'e açılan Osj manii donanmasına karşı koyamayan Venedikliler, barış istemek zorun) da kaldılar. • *v Tunus, Kanunî zamanında Barbaros Hayrettin Paşa tarafından alın mış, ancak bir süre sonra İspanyolların eline geçmişti. Tunus, bulundu ğu coğrafî konumuyla stratejik yönden büyük öneme sahipti. II. Selini döneminde Tunus'un fethine karar verildi. Sinan Paşa ve Kaptanıderyi Kılıç Ali Paşa komutasındaki kuvvetler 1574'te Tunus'u fethetti. Tunus) bir beylerbeylik durumuna getirildi.,Y , / /'/ d) Osmanlı Donanmasının Endonezya Seferi/ f^ f X; ' Hint Okyanusu'nda kesin bir egemenlik kürmak-reteyen Portekizlileri Sumatra ve Cava adalarına kadar ulaşmışlardı; Portekizlilerin saldırıla karşısında, Sumatra İslâm devletlerinden Aç^Sultanlığı Osmanlılarda yardım istedi. Bu yardım için Kurdoğhı Hızır Hayrettin Reis görevlen 159SJ ticilll önen Resim 15; İnebahtı Kalesi'ni gösteren bir minyatür (Süleymânnâme) - • -~ «.,.*.* *^«*JM: ' 68 dirildi. Açe Sultanlığı'na, birçok silâh ve silâh yapımı için ustalar gönde rildi (1568-1569). Açe'ye gelen Osmanlı asker ve sanatkârları buraya yer leştiler ve bölgenin korunmasında, ycephane ile silâh yapımı gibi konu larda yerli halka yardım ettiler. / h e) Don-Volga ve Süveyş Kanallarının Açılması Girişimleri / ^7 r II. Selim döneminde, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşanın gerçekleştirmeye çalıştığı önemli işlerden biri de Don ve Volga ırmaklarını bir kanal ile birleştirmek istemesidir. Bu sağlanırsa Osmanlı donanması, Karadeniz'den Hazar Denizi'ne geçebilecek; böylece donanma ile İran, kuzeyden deniz yoluyla kıskaç altına alınarak ve Kafkasya bölgesine egemen olunacaktı. Ayrıca Rusya'nın güneye inmesi önlenebilecek; Orta Asya Türkleri ile yakın ilişki kurulabilecek ve buradaki Türkler, Osmanlı yönetimine alınacaktı. Kanalın açılması için asker ve işçi gönderilip işe başlandı (1569). Ancak, Rusların saldırıları ve Kırım hanının, elindeki haklarını büsbütün kaybetme korkusuyla asker ve işçiler arasında isyan çıkarması, kış mevsiminin yaklaşması gibi nedenlerle bu girişim başarıya ulaşamadı. Bu dönemde gerçekleştirilmek istenen bir diğer önemli girişim de Süveyş Kanalı'nın açılmak istenmesidir. Bu düşünce, Osmanlı Devleti'nin Hint Okyanusu'na açılması ve Baharat Yolu'nu Akdeniz'e çevirerek bu yola yeniden işlerlik kazandırması yönlerinden önemliydi.) Böylece Hint Okyanusu'nda Müslüman tüccarlara uygulanan Portekiz baskısı önlenecek, Asya ile yapılan ticaret Osmanlı topraklarından geçecekti. Bu da Osmanlı Devleti'ni ekonomik bakımdan da güçlendirecekti.1568'de kanalın açılacağı bölgede incelemeler yapılmış, fakat Sokullu Mehmet Paşayı çekemeyenlerin engellemeleri nedeniyle, bu düşünce de gerçekleştirilememiştir. Süveyş Kanalı 1869 yılında İngiltere tarafından açılmıştır. Ç. III. MURAT DÖNEMİNİN SİYASAL OLAYLARI \\ \\ II. Selim'in 1574'te ölümünden sonra, yerine oğlu III. Murat (1574-1595) padişah oldu. III. Murat, Anadolu'da sancak beyliği yaparak yöneticilik deneyimi kazanan son Osmanlı padişahı olmuştur. Bu dönemin önemli olayları şunlardır: a) Lehistan'ın Osmanlı Himayesine Alınması Lehistan kralının 1572'de ölmesi üzerine Almanya ve Rusya, Lehistan tahtı için gösterdikleri adayların Leh kralı seçilmesini sağlamak için harekete geçtiler. Lehistan'ın, Almanya ve Rusya arasında varlığını sür69 dürmesi, Osmanlı Devleti yönünden önem taşıyordu. Bu durumu iyi! len Sokullu Mehmet Paşa, Erdel beyini Lehistan kralı olarak seçtird| Böylece Lehistan, Osmanlı himayesine girerken, Osmanlı egemenliği \ Baltık Denizi kıyılarına ulaşmış oldu (1575). Lehistan, 1587 yılına kadîj Osmanlı himayesinde kaldı. b) Fas Sultanlığının Osmanlı Himayesine Alınması Akdeniz'in Atlas Okyanusu'na çıkış kapısı olan Cebelitarık Boğazı'ıj kontrol eden Fas Sultanlığı'nın, aynı zamanda Cezayir'in güvenliği nünden büyük önemi bulunuyordu. Kuzey Afrika kıyalarının fethi tamamlandığı sırada Fas Sultanlığı'nd taht kavgası başlamıştı. Bir kısım Faslılar Portekiz kralından; bazıları ı Osmanlı Devleti'nden yardım istediler. Sokullu, Cezair Beylerbeyi Ran zan jlafayTrFSs-^ulîanj^majyardıma gönderdi. Ramazan Paşa, Fas'a gidej -Tek orayı egemenliği altına almaklsteyen-P-erfekiz kralını Vadî-üs Seb Savaşı'nda yendi (1578). Bu zaferle Fas, Osmanlı himayesini alıntfiış ı du. Bu savaşın sonunda Portekiz Krallığı, İspanya tarafından ele geçirli di. Böylece, Mısır'dan Fas'a kadar bütün Kuzey Afrika, Osmanlıların yŞ netimi ve denetimi altına girdi. c) Osmanlı-İran Savaşı Kanunî döneminde, 1555'te İran ile yapılan Amasya Antlaşması 1577'ye kadar devam etti. Bu tarihte, Van ve Erzurum valileri, İran'ın rışıklık içinde bulunduğunu hükümete duyurup açılacak bir seferin şanlı olacağını bildirdiler. Böylece Osmanlı Devleti için Kafkasya tarafi^ rina ulaşmak Kırım ve doğu Türk dünyasıyla bağlantı kurmak ve İran kuzeyden baskı altına almak mümkün olabilecekti. Ancak, Sadrazam kullu Mehmet Paşa savaşa karşıydı. Kanunî döneminde çekilen güçlüklel ri ve İran'ı elde tutmanın zorluğunu belirttiyse de padişah üzerindeki etj kişi azaldığından, savaş açılmasına engel olamadı. 111. Murat, İran'a savaş açılmasına karar verdi (1578). İran üzerin gönderilecek ordunun komutanlığına Lala Mustafa Paşa getirildi. Osma h orduları, savaşın ilk yıllarında başarı kazandılar ve Hazar Denizi'ne kal dar ilerlediler. Osmanlı ordularının başarıları karşısında İran barış istej mek zorunda kaldı. İki ülke arasında Ferhat Paşa (1. İstanbul) Antl ması yapıldı (1590). Antlaşmaya göre; Tebriz, Karabağ, Gence, Gürcista ve Luristan Osmanlılara bırakıldı. Bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, doğuf da en geniş sınırlarına ulaşmış oldu. ç) Sokullu Mehmet Paşa'nın Ölümü Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa, III. Murat döneminde eski gücünif yitirdi. 1579 yılında uğradığı saldırı sonucu öldürüldü. 7O t 'Osmanlı-Avusturya Savaşı Kanunî döneminden beri süregelen Avusturya savaşlarına, II. Selim döneminde yapılan bir antlaşmayla son verilmişti (1568). Avusturya ile yapılan bu antlaşma, 1593 yılma kadar devam etti. ( 1593 yılında, Bosna ve Macaristan sınırlarında çetelerin sınır bölgelerinde halka saldırmaları, Bosna Valisi Telli Hasan Paşanın pusuya düşürülerek öldürülmesi üzerine III. Murat, Avusturya'ya savaş ilân etti (1593). Avusturya üzerine yürüyen Sadrazam Koca Sinan Paşa, ilk yıllarda başarılar kazandı ve Yanıkkale ele geçirildi. Osmanlı-Avusturya savaşının devam ettiği sırada III. Murat öldü (1595). D. III. MEHMET DÖNEMİNİN SİYASAL OLAYLARI III. Murat'ın yerine, oğlu III. Mehmet (1595-1603) geçti. Bu dönemin Önemli siyasal olayları şunlardır: a) Osmanlı-Avusturya Savaşları ' • III. Mehmet padişah olduğu sırada, Avusturya ile savaşlar devam ediyordu. Eflâk, Boğdan ve Erdel isyanları nedeniyle Osmanlı ordusu ikiye ayrılmıştı. Her iki cephede de savaşlar iyi yönetilememiş, Estergon ve Vi-şegrad kaleleri düşman eline geçmişti. Cephelerden gelen kötü haberler üzerine III. Mehmet, ordunun başında sefere çıkmaya karar verdi. A Resim 16: Haçova Savaşı'nı gösteren bir 16. yy. minyatürü (Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) 71 D)! E) l 4J BW/-' "s^,-. - „, Haçova Meydan Savaşı \ •>• » III. Mehmet'in başında yer aldığı Osmanlı ordusu, Eğri Kalesi'ni kuş; tarak fethetti (1596). Eğri'den Haçova'ya gelindiğinde, burada büyük bil Avusturya ordusuyla karşılaşıldı. Yapılan savaşta Osmanlı kuvvetleri, düşmanı ağır bir yenilgiye uğrat tılar (1596). \ Kanije Savunması : .;,-, V III. Mehmet'in İstanbul'a dönmesinden sonra da Avusturya ile savaş lar devam etti. 1600'de Kanije Kalesi alındı ve komutanlığına Tiryakı Hasan Paşa getirildi. Bir süre sonra Avusturyalılar, büyük bir kuvvetli Kanije'yi kuşattılar. Az bir kuvvetle uzun süre Kanije'yi savunan Tiryaki Hasan Paşa, yaptığı karşı hücumla düşmanı yenilgiye uğrattı (1601). b) Osmanlı-İran Savaşı 3.Ülkesindeki karışıklıklara son veren İran hükümdarı Şah I. Abbas Ferhat Paşa Antlaşması ile kaybettiği yerleri geri almak için harekete geç ti. Osmanlı Devleti'nin Avusturyalılar ile yaptığı savaşlar ve Celâlî İsyatt lan, Şah I. Abbas'a beklediği fırsatı verdi. Tebriz Beylerbeyi Ali Paşa, bl isyan nedeniyle şehirden ayrılınca I. Abbas, savunmasız kalan Tebriz1 ele geçirdi (1603). Bu olay sonrasında Nahcivan ve Revan, İranlıların eli ne geçti. DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI l-\Yavuz Sultan Selim'in, Doğu Siyaseti ile amaçladığı nedir? 2/Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi'nin sonuçlan nelerdir? Kanunî'nin tahta çıktığı yıllarda ülkede hangi iç isyanlar görülmüştür? isyanların nedenleri nelerdi? ^4^Iohaç Savaşı'nın nedeni nedir? 5- Kanunî, Fransa'ya hangi amaçla ayrıcalıklar tanımıştır? 6- Kanunî döneminde Osmanlı donanmasının denizlerde kazandığı öneı "- y' başarılar hangileridir? int deniz seferlerinin amaçları nelerdi? ısmanlılar'ın Hint deniz seferlerinde başarılı olamamalarının nedenle] laelerdir? • Kıbrıs'ın fethini gerekli kılan nedenler neler olmuştur? \Vjv tö-lSuveyş Kanalı'nın açılması hangi yönlerden önemliydi? III. Murat döneminde İran'a niçin savaş açılmıştır? 1 :îsmfiv^ 72. . '' ~-" II. ÜNİTE TEST SORULARI 1. Aşağıdakilerden hangisi, Çaldıran Savaşı'nın sonuçlarından değildir? A) Osmanlıların Doğu Anadolu'yu elde etmeleri B) Anadolu Türk birliğinin kesin olarak kurulması C) Şiîliğin tamamen ortadan kaldırılması D) Osmanlıların, Memlûklerle doğrudan ilişki içine girmeleri E) İran'dan birçok zanaatkarın İstanbul'a getirilmesi 2. Aşağıdakilerden hangisi, Mısır'ın Osmanlılar tarafından alınmasıyla ilgi li değildir? A) Osmanlı hazinesinin çok zenginleşmesi B) Osmanlıların, Kızıldeniz yoluyla Portekizlilerin Hint Okyanusu'nda egemen liklerini engellemeleri C) Mısır, Suriye, Filistin gibi ülkelerin Osmanlı topraklarına katılması D) Doğu Akdeniz ticaretinin Osmanlıların denetimine geçmesi E) Kutsal emanetlerin İstanbul'a taşınması 3. Aşağıdakilerden hangisi, Kanunî'nin Alman Seferi'nin sonuçlarından de ğildir? A) Avusturya kralının protokol bakımından Osmanlı sadrazamına eşit sayılması B) Ferdinand'm, Osmanlılara vergi vermeyi kabul etmesi ; C) On yıl süreli bir barış antlaşması yapılması D) Ferdinand'a, Yanoş'un Macar kralı olmasının kabul ettirilmesi } E) Budin'in Ferdinand'm işgalinden kurtarılması l 4. Aşağıdakilerden hangisi, Hint Seferleri'nin başarısızlıkla sonuçlanması nın nedenlerinden biri olamaz? A) Bu seferlerde ekonomik ve siyasal bir amaç güdülmemesi } B) Osmanlı yöneticilerinin, Hindistan'ın o zamanki ve gelecekteki ekonomik du- , rumunu yeterince değerlendirememeleri C) Osmanlıların, batıya yapılacak seferleri daha kolay ve daha kârlı görmeleri D) İlk seferde Aden emirinin öldürtülmesinin bölgedeki diğer emirler üzerinde olumsuz etkiler yapması E) Osmanlı denizcilerinin Hint Okyanusu'na yabancı olmaları 5. II. Selim döneminde, Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa'nın gerçekleştirme- . ye çalıştığı işlerden biri de Don ve Volga ırmaklarını bir kanal ile birleş- • tirmek istemesi olmuştur? ;- Aşağıdakilerden hangisinin bu kanalın açılmasıyla sağlanacak yararlardan biri olduğu söylenemez? A) Rusya'nın güneye inmesi önlenecek. B) İran, kuzeyden kontrol altına alınacak. C) Baharat Yolu'na işlerlik kazandırılacak D) Kafkasya'ya egemen olunacak. E) Orta Asya Türkleri ile ilişki kurulacak. 73 III. ÜNİTE 15. ve 16. YÜZYILLARDA AVRUPA'DAKİ GELİŞMELER A. Bilim ve Teknik Alanındaki Gelişmeler B. Siyasal Alandaki Gelişmeler C. Ekonomi Alanındaki Gelişmeler Ç. Düşünce Yaşamında ve Sanatta Gelişmeler D. Avrupa'daki Gelişmelerin Osmanlı Devleti'ne Etkileri ürk! w." dildi, l is'tekil HAZIRLIK ÇALIŞMALARI 1. Skolâstik düşüncenin ne olduğunu araştırınız. 2. Barut ve topun birlikte kullanılmasının getirdiği sonuçların neler olduğuı araştırınız. 3. Matbaanın icadının getirdiği sonuçların neler olduğunu araştırınız. nine s' 4. 16. yüzyılda Avrupa'da siyasal alanda meydana gelen en önemli değişikli! araştırınız. 5. Coğrafî keşiflerin yapılmasını hazırlayan başlıca nedenlerin neler olduğun araştırınız. ındal 6. Coğrafî keşiflerin Türk ve İslâm dünyası üzerindeki etkilerinin neler olduğu nu araştırınız. . i 7. Rönesans'ın İtalya'da, Reform'un Almanya'da başlama nedenlerinin neleı^ğ \ olduğunu araştırınız. old İ 8. 15. ve 16. yüzyıllarda Avrupa'daki siyasal olaylardan Osmanlı Devleti'nin n şekilde etkilendiğini araştırınız. fim bul A. BİLİM VE TEKNİK ALANINDAKİ GELİŞMELER Orta Çağda, Türk ve İslâm dünyası, her alanda batıdan üstün durun daydı. 11. ve 13. yüzyıllar arasındaki Haçlı Seferleri sırasında Avrupa)! lar, doğunun yenilik ve zenginliklerini tanıdılar. 16. yüzyıldan itibaret| skolâstik düşüncenin etkisini kaybetmeye başlamasıyla da Avrupa'da l lim ve teknik alanda gelişmeler hızlandı. T4 Barut ve Top Barut, çok önceden Çinliler tarafından bulunmuştu. Daha sonra Türkler, Araplar ve Bizanslılar barutu kullandılar. Avrupalılar, barutu Haçlı Seferleri sırasında Türklerden öğrendiler. 16. yüzyılda top icat edildi. Barut, bundan sonra büyük önem kazandı. Topu ilk olarak, Endülüs'teki (İspanya) Müslümanlar, İtalyanlar, İngilizler ve Osmanlılar kullandılar. Topun kullanıldığı ilk savaş Avrupa'da çıkan Yüzyıl savaşları'dır (1346 Kresy Savaşı'nda) Osmanlılar, Varna ve II. Kosova savaşları ile İstanbul'un Fethi'nde toptan çok yararlandılar. İstanbul'un Fethi sırasında ^Osmanlılar, topun yanı sıra havan topu da kullandılar. Fatih'in İstanbul'u geçirmesi sırasında döktürdüğü büyük toplar, topun gelişmesinde büyük bir aşama sağladı. 15. yüzyılda Venedikliler, kurşun atan tüfekler yaptılar. Topun ve diğer ateşli silâhların kullanılmasıyla bütün Orta Çağ bo-lyunca süregelen derebeylik (feodalite) rejimi, top sayesinde ortadan [kalktı. Krallar, derebeylerin şatolarını toplarla yıkarak derebeylik yöneti-I mine son verdiler. Bunların yerine güçlü krallıklar kuruldu. Kâğıt ve Matbaa Kâğıdı ilk defa Çinliler ve Türkler kullanmışlardır. Çok eskiden beri 'Çinliler ipekten, Türkler pamuktan kâğıt yapmasını biliyorlardı. 751 yılındaki Talaş Savaşı'ndan sonra Müslümanlar da kâğıt yapmasını öğrendiler. Haçlı Seferleri sırasında Avrupalılar kâğıdı tanıdı. Ancak, Avrupa'da ipek ve pamuk az olduğu için, kâğıt pahalıya mal edildi. Avrupalılar, daha sonra paçavra ve selülozdan kâğıt yapmayı başardılar. Bunun sonucu kâğıt bollaştı ve ucuzladı. Kâğıdın önem kazanması, matbaanın icadıyla oldu. Matbaaya benzer bir aracın eskiden Çinliler ve Uygur Türkleri tarafından kullanıldığı bilinmektedir. Ancak, bugünkü şekliyle matbaayı ilk bulan Alman Joannes Guttenberg (Jan Gutenberg) oldu (1450). Kâğıdın ve matbaanın icadı, şu önemli sonuçlan getirdi: • Kitaplar çok sayıda basıldı ve ucuza satıldı. • Okuma-yazma bilenlerin sayısı arttı. Okuma-yazma öğrenmek ve bilmek, kilise adamlarının ayrıcalığı olmaktan çıktı. • Düşünce yaşamı gelişti. Düşünce yaşamının gelişmesi, bir süre son ra Hümanizm, Rönesans ve Reform hareketlerinin doğmasına yol açtı. 75 Pusula Pusula, ilk kez Çinliler tarafından bulunmuştur. Onlardan Müs manlara geçen pusula, Haçlı Seferleri sırasında Avrupalılar tarafın alınmıştır. Yön belirlemeye yarayan pusula, Christopher Colom (Kristof Kolomb)'un sapma açısını bulmasından sonra, daha çok ön kazandı. Pusula sayesinde okyanuslara açılan gemiciler, yeni kıt'aları k fetme olanağı buldular. Gemicilik ve Haritacılıkta Gelişme Haçlı Seferleri sırasında galer (kadırga) ve nef adı verilen sedir aj çından dayanıklı gemiler yapılmıştı. Daha sonra Venedikliler, galerini fifliği ile nefin dayanıklılığını birleştirerek karavel adı verilen gemi yaptılar. Bu gemiler, okyanusların dalgalarına dayanacak şekilde yük güverteli olup, saatte 10 km hız yapabiliyorlardı. Orta Çağın sonla doğru dümen bulundu. Coğrafya Alanında Gelişmeler r line, ı terim Orta Çağda, Avrupalıların dünya hakkındaki bilgileri az ve yanlışll la doluydu. Hristiyan inancına göre, dünya düzdü ve Kudüs, dünyanl tam ortasıydı. Halbuki bu çağda Müslümanların dünya hakkındaki bil» leri, Avrupalılardan çok ileriydi. Müslümanlar, çok eskiden beri dün1 nın yuvarlak olduğunu öğrenmişlerdi. Hindistan ve Çin hakkında ge bilgilere sahiptiler. nere sampmeı. Avrupalıların coğrafya alanında bilgilerinin artmasında, Haçlı Şefi' "iktı Resim 17: Marko Polomu seyahate çıkarken gösteren bir resim 76 lerinin ve Marko Polo'nun büyük etkisi olmuştur. Haçlı Seferleri sırası* da Müslümanlarla ilişkide bulunan Avrupalılar, onların coğrafya alanıP" ın daki bilgilerinden yararlandılar. Coğrafya bilgisinin artmasıyla insanlı Orta Çağın batıl inanışlarından kurtuldular. leriıu Astronomide Gelişmeler Polonyalı Copernik (Kopernik)'in ortaya attığı Güneş Sistemi teorisi, Orta Çağın astronomi alanındaki görüşünü yıktı. Dünya, Güneş'in etrafında dönüyor sözü, büyük tepki uyandırdı. Gerçekte Güneş Sistemi ile ilgili bilgiler, daha önce İslâm dünyasında bilinmekteydi. Kepler, gezegenlerin yörüngelerinin elips şeklinde olduğunu buldu. Galile, bulduğu teleskop ile Ay yüzeyini inceledi ve bilinmeyen yıldızları keşfetti. Kopernik'in kuramını destekleyerek, Dünya'nın, kendi ekseninde ve Güneş çevresinde döndüğünü kesin olarak kanıtladı. Newton, beyazın, yedi rengin birleşmesinden meydana geldiğini buldu. Tıp Alanında Gelişmeler İngiliz tıp bilgini Harvey, akciğerlerde küçük kan dolaşımını keşfetti. Kalp ve kan dolaşımı üzerinde çalışmalar yaptı. Vücut ısısını ölçen termometre bulundu. B. SİYASAL ALANDAKİ GELİŞMELER 15. ve 16. yüzyıllarda Avrupa'da önemli siyasî değişiklikler meydana geldi. En önemli değişiklik, feodalite (derebeylik)nin yıkılması ve yerine, merkezî krallıkların kurulması oldu. Ancak, krallık yönetiminin yeterince güç kazanmadığı ülkelerde (Fransa, İspanya, İngiltere) iç savaşlar çıktı. 14. yüzyıldan beri devam etmekte olan Yüzyıl Savaşları, 15. yüzyılın ortalarında sona erdi. 15. yüzyılın son yarısı ile 16. yüzyılda, Avrupa'nın en güçlü devlet lerinden biri Osmanlı Devleti idi. ; 15. ve 16. yüzyıllarda Avrupa'daki başlıca devletler şunlardı: j İspanya Siyasal birliğin bulunmadığı İber yarımadasında, Kastilya, Aragonya ve Portekiz Hristiyan krallıkları ile Beni Ahmer İslâm Devleti (Gırnata) bulunuyordu. 15. yüzyılın son yarısında Kastilya Kraliçesi İzabella ile Aragonya Kralı Ferdinand'ın evlenmesiyle, bu iki krallık birleşti. Bu evlilik sonucu, İspanya'da siyasî birliğin sağlanması yolunda önemli bir adım atılmış oldu. Bir süre sonra İspanyollar, Beni Ahmer Devleti'ne son verdiler (1492). Coğrafî keşifler sonucu İspanya, güçlü bir devlet durumuna geldi. İspanya Kralı Şarlken, evlilikler yoluyla ele geçirdiği İspanya topraklarının 77 Osmanfı û&vfetine Taki olan yer/er Harita 7: 15. ve 16. yüzyıllarda Avnıpa'daki başlıca devletler yanında, Avrupa'da daha birçok ülkeyi ele geçirdi ve Kutsal Roma-Cerı men imparatoru seçildi (1519). Fransa Kralı I. Fransuva'yı yenerek onu esir aldı. Ancak, Osmanlılara karşı giriştiği mücadelelerde başarılı ola-ı madı. İspanya, 1588'de İngiltere'ye yenilince eski gücünü kaybetti. Portekiz nucu< Portekiz, Avrupa'da genişleme yerine, denizaşırı topraklarda egemen-l lik kurmayı tercih etti. Coğrafî keşifler sonucunda büyük bir sömürge im-l paratorluğu durumuna geldi. Hint Okyanusu'nda ve Fas'ta egemenlik kurmak için Osmanlı Devleti ile savaştı. İngiltere, Fransa ve Hollanda'nın sö-| mürgeciliğe başlaması sonucu, sömürgelerinin çoğunu kaybetti. Fransa Fransa'da 15. yüzyılda derebeylik hüküm sürüyordu. Yüzyıl Savaşla-] rı'nda (1337-1453) topraklarının çoğu İngilizlerin eline geçti. Fransızlar,] 1453'te İngilizleri yenilgiye uğratarak topraklarını işgalden kurtardılar.! Bunun sonucu, ülkede derebeylik yönetimi eski önemini yitirdi. Fran-| sa'da merkezî krallık yönetimi kuruldu. 16. yüzyılın ortalarında I. Fransuva, Pavia Savaşı'nda Şarlken'e yenildfj ve esir düştü. Kanunî'nin yardımıyla esaretten kurtuldu. 16. yüzyılın sori^J larına doğru Fransa, mezhep kavgaları yüzünden çok zayıfladı. İngiltere Yüzyıl Savaşları'ndan yenilgiyle çıkan İngiltere, 15. yüzyılın ortalarında eski gücünü yitirmiş durumdaydı. Daha sonra çıkan iç savaş, otuz yıl kadar devam etti. İç savaş sırasında, birçok İngiliz soylusu yaşamını yitirdi. Bunun sonucu, mutlak krallık güçlendi. 16. yüzyılda Kral VIII. Hanri, reform hareketlerine girişerek Anglikan mezhebini kurdu. Kraliçe I. Elizabeth zamanında denizlerde güçlenen İngiltere, kısa zamanda büyük bir sömürge imparatorluğu durumuna geldi. Almanya 15. yüzyılda Avrupa'nın en güçlü devleti Almanya (Kutsal Roma-Cer- men İmparatorluğu) idi. Ancak, siyasal birliğin bulunmadığı Almanya'da 400'den fazla feodal devlet bulunuyordu. 16. yüzyılın başında Alman ya'nın yönetimi Habsburg Hanedanının elindeydi. Şarlken zamanında Al manya büyük bir imparatorluk durumuna geldi. (1519-1566). İngiltere ve Fransa dışında hemen hemen bütün Avrupa devletleri, Almanya'nın denetimi altındaydı. Bu yüzyılda Almanya'nın karşısında tek güçlü dev let, Osmanlı Devleti idi. 16. yüzyılın ortalarında Osmanlılar, Macaristan'ı ele geçirerek Almanya içlerine kadar ilerlediler. Luther'in başlattığı re form hareketi, Almanya'da mezhep kavgalarının çıkmasına neden oldu. Osmanlılar karşısında ve mezhep kavgalarını önlemede başarısız olan Şarlken, imparatorluğu kardeşi ve oğlu arasında paylaştırdı. Bunun so nucu olarak bir süre sonra imparatorluk parçalandı. İtalya 16. yüzyıl başlarında İtalya'da siyasal birlik yoktu. Ülkede; Napoli, Ve nedik, Ceneviz, Milano, Floransa ve Papalık devletleri bulunuyordu. Vene dik, Cenova ve Floransa, İtalya'nın en güçlü ve zengin devletleriydi. Lehistan 4» ' 15. yüzyılda Lehistan (Polonya), Doğu Avrupa'nın en güçlü devleti olup geniş topraklara sahipti. Ancak, güçlü bir devlet teşkilâtına sahip değildi. Lehistan, 16. yüzyılda eski gücünü yitirdi. Bu durum, güçlü Avrupa devletlerinin, Lehistan'ın iç işlerine karışmalarına yol açtı. 1575'te Lehistan iç işlerine karışan Sokullu Mehmet Paşa, Erdel Beyi Baturi'yi Lehistan kralı seçtirdi. Böylece Lehistan, bir süre için Osmanlı egemenliğine girmiş oldu. Macaristan ' •'•• •'••;•;.:•• -:\; ',.• •:,'••• ' ,'••'.•.;>•,.•..;•, n,; -. nanlarırl 15. yüzyılda Macaristan, Orta Avrupa'nın güçlü devletlerinden biıf°8u A di. Macaristan, Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu ile Osmanlı Devi? sonu' arasında tampon bölge konumundaydı. Güçlü bir kara ordusuna sakf Macaristan'ın denizlerle bağı olmaması, bu devletin gücünü sınırlıyor Birbirleriyle akraba olan Avusturya Kralı Ferdinand ile Kutsal Roma-C men İmparatoru Şarlken, Macaristan üzerinde egemenlik kurmak an cıyla mücadele ettiler. Macaristan, Osmanlıların Rumeli'ye geçişindj sonra kurulan bütün Haçlı ittifaklarına katıldı. 16. yüzyıl ortalarında \ nunî, Macaristan'ı fethederek Osmanlı topraklarına kattı. Rusya Ruslar, 15. yüzyılın sonlarında, Kuzeydoğu Avrupa'da Moskova) Kiev başta olmak üzere küçük prenslikler durumunda yaşıyorlardı, l ğu Avrupa'da Altın Orda Devleti kurulunca Ruslar bu devletin egemen| ği altına girdiler. Altın Orda hanları da Ruslardan sadece vergi alma yetinerek onlara dokunmadılar. Altın Orda Devleti zayıflamaya başlayı ca devletin parçalanmasında Ruslar önemli rol oynadı. Daha sonra orj ya çıkan Kırım, Kazan ve Astarhan hanlıklarının birleşmemeleri içini şanlı bir politika izlediler. Moskova merkez olmak üzere Rus Devleti'r temeli III. İvan tarafından atıldı. Yüzyılın sonlarına doğru Urallara kadl ilerleyen Rusya, Osmanlı Devleti ve Türkistan hanlıkları için büyük t, tehdit oluşturmaya başladı. Diğer Avrupa Devletleri .... . .3 İ6. yüzyıl başlarında Kuzey Avrupa'da; İsveç, Norveç ve Danimarİ devletleri bulunuyordu. Bu devletler, Danimarka'nın öncülüğünde kuri lan Kalmar Birliği içinde yer alıyorlardı. 1523'te Danimarka ile savaş İsveç, bu birlikten ayrıldı. Üç devlet de zamanla bağımsız duruma geldi ler. Daha sonra Reform hareketlerine girişerek Protestanlık mezhebi! benimsediler. C. EKONOMİ ALANINDAKİ GELİŞMELER 15. yüzyılda Avrupa'da nüfusun çoğu tarım alanında çalışıyordu Ekonomik yaşamda paradan çok, mübadele (değiş-tokuş) geçerliydi. Zeıl ginliğin ö ."üşü ise topraktı. Akdeniz kıyısındaki ülkeler, özellikle Cena va ve Venedik, deniz ticaretinde ileri gitmişlerdi. Avrupalılar, gereksinin duydukları ipek, tarçın, karabiber, fildişi gibi malları Doğu Akdeniz 1| 80 , inanlarından yüksek fiyatlarla satın almaktaydılar. Amaçlarından biri de Doğu Akdeniz limanlarını ele geçirmek olan Haçlı Seferleri başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Osmanlı Devleti, Kırım'ı ele geçirerek İpek Yolu'nun; Suriye ve Mısır'ı alarak Baharat Yolu'nun sona erdiği limanları ele geçirmişti. Osmanlı Devleti'nin bu yoldaki siyaseti, Avrupa'yı ekonomik yönden kuşatmak ve bir anlamda kendine bağımlı kılmaktı. 15. yüzyılın sonlarından itibaren Avrupa'daki ekonomik durum değişmeye başladı. Bunda, coğrafî keşiflerin etkisi büyük oldu. Coğrafi Keşifler Orta Çağın sonlarında, dünyanın her yanı bilinmiyordu. 15. yüzyıldan itibaren, coğrafî keşifler sonucu yeni yerler ve kıt'alar bulundu. Pusulanın icadı, gemicilik sanatının gelişmesi ve matbaanın etkisiyle coğrafya bilgisinin ilerlemesi coğrafî keşifleri hazırlayan nedenlerdendi. Coğrafî keşiflerin yapılmasını hazırlayan diğer nedenler ise şunlardı: f, a) Doğu Ülkelerinin Zenginliği ve Avrupalıların Doğu Ülkelerine Git mek İçin Yeni Yollar Aramaları: Coğrafî keşiflerin yapılmasında en önem li neden, doğu ülkelerinin zenginliği, Avrupalıların nüfus artışı ve eko nomik durumun bozulması sonucunda bu ülkelere gitmek istemeleriydi. Çünkü, Avrupalılar tarafından çok aranan baharat, altın, elmas, inci gibi değerli maddeler ve ipekli kumaşlar Asya, İran, Hindistan ve Çin'den ge liyordu. Türk ve Müslüman tüccarlar, bu malları alarak Akdeniz ve Kara deniz limanlarına getirirlerdi. Venedikliler ve Cenevizliler de aldıkları bu malları diğer Avrupa ülkelerine satarlardı. Avrupa'nın denizcilikte ileri düzeyde olan diğer milletleri, bu durum karşısında, Hindistan ve Çin ile doğrudan ticaret yapabilmek için yeni yollar aramaya başladılar. b) Efsane ve Hurafelere İnanmayan Cesur Gemicilerin Yetişmesi: Orta Çağda Avrupalılar, Atlas Okyanusu'nun dibinde gemileri çeken mıknatıs ların bulunduğuna, bu denizde dolaşan denizcilerin kararıp zenci ola caklarına inanırlardı. 15. yüzyılda coğrafya bilimindeki gelişmelerin so nucu bu hurafelere inanmayan cesur gemicilerin yetişmesi de coğrafî ke şiflerin başlamasında önemli bir neden olmuştur. c) Türklerin İstanbul'u Fethederek Çin'den Gelen ve Karadeniz'de So na Eren İpek Yolu'na Egemen Olmaları: Hindistan deniz yolunun keşfine kadar Avrupalılar, kendilerine gerekli malları İskenderiye, Suriye, Filistin ve Karadeniz limanlarından alırlardı. Bu ticaret, Venedik ve Cenevizlilea) I 81 l rin elindeydi. Bunlar, aldıkları malları diğer Avrupa ülkelerine yükse kârla satıyorlardı. İstanbul'un Fethi'nden sonra, Venedik ve Cenevizlikl bu ticareti kaybettiler. Çünkü Türkler, Karadeniz kıyıları ile Kırım'ı el| geçirerek Cenevizlileri buralardan çıkardılar. Bu durum karşısında Avr pahlar, Çin'e ve Hindistan'a gidebilecek yeni yollar aramaya başladılar.) f Amerika'nın Keşfi (1492) Cenovah bir denizci olan Christopher Colombus, sürekli batıya giderse Hindistan'a ulaşacağına inanıyordu. Bu konuda, Müslüman coğrafyacıların dünyanın yuvarlak olduğu düşüncesini benimsedi. Kolomb, 1486'da İspanya Kralı Ferdinand'a başvurdu. Ko-lomb'un isteğini olumlu karşılayan Ferdinand, kendisine üç gemi verdi. Kesim 18: Kristof Kolomb'u gösteren bir tablo İspanya'nın Palos Lima-nı'ndan 1492'de Atlas Okyanusu'na açılan Kolomb, iki ay sonra, Amerika'nın doğusunda Bahama „„. larına vardı. Kolomb, bu adaları, Hindistan'ın batısındaki adalar sandı., ğından, bunlara Batı Hint Adaları adını verdi. Kolomb, bundan sonra üç seyahat daha yaptı. Ancak, yeni bir kıt'î| keşfettiğinin farkına varamadı. Kolomb'un ölümünden sonra, İtalyan denizci Americo Vespuc (Ameriko Vespuçi), bölgeye yaptığı gezi sonrasında, buranın yeni bir kı-| t'a olduğunu bildirdi (1507). Daha sonra bu yeni kıt'aya Amerika adı ve] rildi. • Daha sonra Amerika'nın diğer bölgeleri keşfedildi. İspanyollar, Cor-l tes (Kortez)'in önderliğinde, 1519'da Meksika'nın fethine başladılar. Burada yaşayan ve uygarlıkta oldukça ileri gitmiş olan Aztek ve Maya uy-1 garlıklarını yok ettiler. Meksika'nın fethinden bir süre sonra Almagro ve l Pizzaro adlı iki İspanyol, Güney Amerika'nın batısında bulunan Peru'nun! fethine yöneldiler. Peru'da oturan İnkaları yenerek yurtlarını İspanya'ya) bağladılar (1532). ....- . 82 ' Ateş Adaları O - 940 1880 3760 5640 7520 km. Bart. Oiaz'ın seyahati 14S6 —Kolomb'un seyahatleri 1492-1504 ,. Vasko de Gama'nın seyahati 1497-1 * A.Vespuçı'nin seyahati 1499-1502 Macellan'ın Dünyayı dolaşması 1519-1522 Kabot'un seyahati 1497-1498 Ksrtiyer'in seyahati 15341536 Osmanlı hâkimiyet bölgesi Harita 8- Coğrafî keşifler sonucu bulunan yollar ve yeni yerler Hindistan Deniz Yolunun Bulunması (1498) Resim 19: Vasko do Ga-ma'yı gösteren bir tablo Portekizliler, 15. yüzyılın ilk yarısından itibaren Afrika'nın batı kıyılarında ve Atlas Okya-nusu'nda birçok keşif seyahati yaptılar. Asor ve Kanarya adalarını buldular. Daha sonra da Portekizli Gemici Henry (Hanri) adıya tanınan Prens Henry'nin çalışmaları sayesinde Afrika kıyılarını keşfederek Ekvator'u geçmeyi başardılar. Bu seyahatler sırasında Bartholemy Diaz (Barthelmi Diaz) adlı bir kaptan fırtınaya tutularak güneye doğru sürüklendi. Afrika'nın güneyinde bulunan Natal'a bölgesine doğru gitti. Dönüşte Afrika'nın güney burnu önünden geçti. Buraya Fırtınalar Burnu adını verdi. Ancak o zamanki Portekiz kralı, bu adı Ümit Burnu olarak değiştirdi. Bu keşiflerden bir süre sonra, Vasco de Gama (Vasko do Gama), Hindistan'ın Kaliküt limanına ulaştı (1498). Böylece Hint deniz yolu bulunmuş oldu. Portekizliler, Hindistan ve Çin ticaretini ele geçirmek için Hint Okyanusu'na güçlü bir donanma gönderdiler. 83 Harita 9: Amerika Kıt'ası Dünyanın Dolaşılma: acja|a, (1519-1552) ı7yı Portekizli bir denizısömuı olan Macellan, 1517'de İıg'n ül panya Kralı Şarlken'in hiı C< metine girdi. 1519'da onul K, yardımıyla yola çıktı. Gün4any, Amerika kıyılarını dolaşandı. ,t sonradan kendi adıyla anılı^^ çak olan Macellan Boğazı'C, buldu. Buradan Büyük Ok^i r , ' ve Fi nus a ulaştı. Batıya dogr yolculuğuna devam ede Macellan, Filipin adaların^6 yerlilerle yaptığı çatışma(Ts^a' öldü. İkinci kaptan Del Kıve Hüıuı no yola devam etti. Ura T\uv Burnu'ndan geçerek İspaı önem k ya'ya vardı (1552). Bu yolcıirakların luğun sonunda, dünyamı zengini yuvarlak olduğu kanıtlandı Amerik, yeryüzünün gerçek büyüklüğü, kara ve denizlerin dağılışı hakkında gtuvgarli' niş bilgiler sağlandı. Diğer Keşifler: etkiledi Ye diındı. bitkiler Avı t ljp H: Fransa, Amerika'nın keşfinden sonra papanın bu kıt'ayı ispanyolliAVrUpa ve Portekizliler arasında keyfî bölüştürmesini kabul etmemiş, açık d(y0narı nizlerden her ülkenin yararlanması ilkesini savunarak, keşfedilen ülktjas Q^X lerden yararlanmak istemişti. Ancak Fransızlar bunda başarılı olamad xnem lar ve yalnız kuzey Amerika'nın kuzey bölgesinde Yeni Fransa adiyi .j (bugünkü kanada'nın doğusunda) bir sömürge kurdular. Jacgues Cartit... (Jak kartiye) 1535'de Labrador ve Büyük Göl bölgesini buldu. İngilizler John Cabot (Con Kabıt)'ın, Kanada ve Hudson Körfezi kıyı larını 1497'de keşfetmesiyle Kuzey Amerika'nın doğu kıyılarına yerleş ler. Hollândalılar ise sömürge kurmaya ancak 16. yüzyılın sonlarını! başladılar. O zamana değin, Portekizlilerden satın aldıkları maddeleri» Avrup eşyayı aracı olarak taşımak ve yeniden satmakla yetiniyorlardı. İspanyiçin zarar kralı II. Philippe, Portekiz'i yönetimine aldıktan sonra 1594'te Hollânctanesi, Osn Uların, bu ülke ile ticaret yapmasını yasaklamak isteyince, onlar MoliJevleti'nj/ adalarına yerleşmeye karar verdiler. 17. yüzyılda, Hollândalılar, Doğu Hint sömürgesini kurarak dünyanın en zengin ülkelerinden biri oldular. Coğrafî Keşiflerin Sonuçları Keşiflerden en çok yararlanan İspanyollar ve Portekizliler, ele geçirdikleri yerlerde sömürge imparatorlukları kurdular. İspanyollar Meksika'da, Brezilya dışında bütün Güney Amerika'da ve Filipin adalarında; Portekizliler Afrika kıyılarında, Endonezya adalarında ve Brezilya'da sömürgeler elde ettiler. İspanyollar ve Portekizlileri, İngilizler ve Hollândalılar izlediler. Resim 20: Macetlan't gösteren bir tablo Ticaretle uğraşan burjuva sınıfı önem kazandı. Bunlar soyluların topraklarını satın alıp büyük güç kazandılar. Soylular eski ayrıcalıklarını ve zenginliklerini kaybettiler. Keşiflerden sonra birçok göçmen, Avrupa'dan Amerika'ya göç etmeye başladı. Bu göçlerle birlikte Avrupa kültürü ve uygarlığı dünyaya yayıldı. • Ümit Burnu ve Macellan Boğazı'nın bulunması dünya ekonomisi'ni etkiledi. Arherikadan Avrupa'ya çok miktarda altın ve gümüş geldi. Bu da Avrupa'da fiyat artışlarına ve enflâsyona neden oldu. Baharat ve İpek yolları ile Akdeniz limanları eski önemini yitirdi. Bu limanlar yerine Atlas Okyanusu kıyısındaki Lizbon, Bordo, Anvers, Londra gibi limanlar önem kazandı. Avrupalılar, doğrudan doğu limanlarından ve Hindistan'dan mal almaya başladılar. Kara ticaret yolları, deniz yollan yanında ikinci plâna düştü. *"** Yeni kıt'alar, ırklar, uygarlıklar keşfedildi, hayvan ve bitki türleri tanındı. Çeşitli baharatlar, tütün, kakao, vanilya, ceviz, şeker kamışı vb. bitkiler Avrupa'da tanındı. Hristiyanların dinî inançları sarsıldı. Kiliseye olan güven azaldı. Avrupalılar açısından büyük yararlar sağlayan keşifler, Türk dünyası için zararlı oldu. Çünkü keşifler sonucu dünya ticaret yollarının değişmesi, Osmanlı ekonomisini olumsuz yönde etkiledi. Bu durum Osmanlı Devleti'nin ihracatının ve gümrük gelirlerinin azalmasına neden oldu. 4 Ç. DÜŞÜNCE YAŞAMINDA VE SANATTA GELİŞMELER Orta Çağda Avrupa, skolâstik düşüncenin etkisi altındaydı. Skolâs tik düşüncede, Hristiyanlık dininin esasları değişmez birer temel olaral kabul edilir ve gerçeklere sadece kilisenin gösterdiği yolla ulaşılabilecı ğine inanılırdı. Aristo'nun ve eski Yunan filozoflarından bazılarının rüşlerine dayanan skolâstik düşünce, Hristiyanlığın esaslarının belirler Orta şünce çirdiktenj uzandıla Arapça, Latl cevü Rönes meşinde de rol oynamıştı. Skolâstik düşünce, deney ve gözleme dayanarafî durun çalışmalara karşıydı. 16. yüzyılın başlarından itibaren skolâstik düşünrisi °lma cenin etkisini kaybetmeye başlaması, coğrafî keşifler, Rönesans ve RfOlan Româj form hareketleri, Avrupa'nın düşünce yaşamının ve sanatının gelişmıgibi neden sinde önemli basamaklar olmuştur. bu örgütun| Rönesans Rönesans, 16. yüzyılın sonlarında,'edebiyat ve güzel sanatlarda rülen yenilik ve gelişmelere verilen addır. nesansl İtalya r:de alanında l Rönesans, Orta Çağdan beri süregelen uzun ve sürekli bir çalışmanı sonucudur. Çünkü geçmiş yüzyıllarda yaşayan sanatçılar bu dönemin ör cüleridir. Rönesans'ın en önemli özelliği, Eski Yunan ve Roma uygarlıkla^etl?t1' * nın kültürel kaynaklarına doğru bir yöneliş olmasıdır. Rönesans'ın ortaruşunce!)' çıkışını hazırlayan nedenler şunlardır: Jeı • Türklerin İstanbul'u fethetmeleri üzerine Bizans'ta bulunan baı /a bilginlerin italya'ya göç ederek italyanlara eski Yunanca'yı öğretmek ve bu döneme ait eserlerin tanıtılması. Kendilerinden önce parlak bir garlık yaratmış olan eski Yunan ve Romalıların eserlerini örnek alaı onlardan daha iyilerini yapmak istemeleri. • Matbaanın icadı ile eski döneme ait eserlerin bastırılması ve bu nemin kültürünün öğrenilerek düşüncelerinin hızla yayılması. • Coğrafî keşiflerin sonrasında Avrupa halkının zenginleşmesi ve sam düzeyinin yükselmesi sonucunda, Avrupa'da, sanat ve edebiya zevk alan üstün bir sınıfın doğması. • Yazar, şair ve sanatçıları koruyan kişilerin bulunması. • 15. ve 16. yüzyıllarda dâhi sanatçıların yetişmesi. p». yat| • Orta Çağdan beri gelişmekte olan güzel sanatların, 15. ve 16. yü,nvu>ceı yıllarda olgunlaşması. • Avrupalıların, İslâm kültür ve uygarlığından etkilenmeleri. Jununlal 86 Orta Çağda Avrupa devletlerinin aksine İslâm dünyası bilim ve şünce yaşamında oldukça ileriydi. Müslümanlar Kuzey Afrika'yı ele geçirdikten sonra, bir taraftan İspanya'ya, diğer taraftan Sicilya'ya kadar uzandılar ve bu bölgeleri egemenlikleri altına aldılar. Böylece buralar Arapça, Latince ve İbranicenin konuşulduğu, yani kolayca Arapça'dan La-tinceye çevirilerin yapılabileceği bölgeler durumuna geldi. Rönesans, Avrupa ülkeleri içinde, önce İtalya'da başladı. İtalya, coğrafî durumu nedeniyle İslâm kültüründen etkilenmişti. Eski Roma'nın vârisi olması, İtalya kent devletlerinin zenginliği, Hristiyanlığın merkezi olan Roma'yı ziyaret edenler ve bunların papalığa bağışta bulunmaları gibi nedenlerle büyük gelir sağlıyordu. Bu sayede zenginleşen kilise ve bu örgütün başında bulunan Romalı zenginler, sanatçıları koruyarak Rönesans hareketinin önce İtalya'da başlamasına neden olmuştur. İtalya'da Rönesans a) Edebiyatta Rönesans: İtalya'da Rönesans hareketi, önce edebiyat alanında başladı. Eski Yunan ve Roma edebiyatının incelenmesi sonucu, bunları okuyan, anlayan ve onlar gibi yazmaya çalışan şair ve yazarlar yetişti. Sözcük anlamı yeniden doğuş olan Rönesans, insanların Orta Çağ düşüncesinden kurtularak doğaya dönmeleri ve körü körüne inanmak yerine gerçekleri görerek düşüncelerini değiştirmeleridir. Bu düşünceden yola çıkarak konusunu insan ve doğa sevgisinden alan eserler ortaya koyan şair ve yazarlara hümanist ve bu harekete de hümanizm denir. Hümanistler, modern insanı tasvir edip onun yaşam anlayışını ve duygusunu dile getirmişlerdir. Hümanizm insanın kendi doğasını tanımasına, kendi yasalarını yapmasına, kendi hakkına sahip çıkmasına yol açtığı için hümanistler, Orta Çağın bilim ve edebiyat dili olan Latince yerine, ulusal dillerini kullanarak italyan dilinin gelişmesine çalışmışlardır. Dante, Petrarca (Petrark) Boccacio (Bokaçius), eserleri ile hümanizmin öncüleri olmuşlardır. 15. yüzyılın sonlan ile 16. yüzyılın başlarında yaşayan Machiavelli (Makyavel) ise Prens adlı eseriyle tanınan bir başka hümanisttir. Machiavelli, devlete insanlar olarak bakan ve devletle ilgili kanunları ilahiyattan değil, akıl ve deneyimden çıkaran düşünürlerden biriydi. Machiavelli, Hristiyan dininin kimi tezlerini eleştirdi; örneğin, yazgıya boyun eğmenin insanları zayıflattığı ve.tembelleştirdiği, böylece dünyayı değersiz insanlara feda ettiği düşüncesindeydi. Onun gözünde, en iyi devlet biçimi, burjuvazinin ağır basacağı, cumhuriyetti. Bununla beraber, ona göre; merkezî bir devleti kurmak ve sağlamlaştır87 nin ağır basacağı, cumhu riyetti. Bununla berabeı ona göre; merkezî bir dev leti kurmak ve sağlamla; tırmak için, belli koşullar da, bir hükümdarın sınır sız kişisel diktatörlüğünü yerleştirmek gerekiyordu, Bu hükümdar, ülkedeki parçalanmışlığa bir son verecek ve burjuvaziyi, hem büyük feodallere hem de halk kitlelerine karşı savunacaktı. b) Güzel! lel olarak güzeli Resim 21: Leonardo da Vinci'nin Mona Lisa adlı tablosu (Louvre Müzesi, Paris) İtalyan yazar Tomma so Campanella da Güne; Sitesi adlı eserinde biı yolcuyu konuşturur. Yol cu, hayalî bir ülkeyi nasıl daha Ç°k m' keşfettiğini anlatır; bu Rönesans toplumda üretimde bolü eski Yunan ve şüm vardır. Güneş Site nek alarak yeı si'ni, en bilge ve bilgin biı meydana getiı kişi yönetir. Erkekle kadıı neminin örnek eşit haklara sahiptir. Yirmi yaşından yukarı olanlar, Yüce Kurul'u oluştu saraylardır. Di rurlar; sosyal yaşama ait önemli sorunlar bu kurulda çözülür. Önde ge arasında Br len en saygın kişiler, sanat ve meslekleri en iyi incelemiş olanlar ve bun Michelangelo lan yurttaşların yararına uygulamasını bilen kişilerdir. Campanella, top kazanmışlardır, lumun çektiği acıların nedenini, bencillik ve bilgisizliğe dayandırır. Rönesans İnsanın insanı sömürmesinin ve baskının, ahlâksızlığın olmadığı bi eserlerinde, i toplumu eserlerinde yaratan bu soylu düşünürler, Rönesans Dönemin ze"'ğine önem damgalarını vurmuşlardır. de> 8ö|8e Bütün hümanistlerin atası, Rönesans insanının ilk temsilcisi kabı f . 'ı edilen Petrark ise yaşam karşısında özgür düşünerek antik düşünürlı ; ' , . .......... . !. * ello(Raiael)dö gibi akla büyük önem vermiştir. ~ , larıdır. " Rönesans •'•' lığı, eski Vur ,.. .,..„,. -. QQ J Resim 22:16. yüzyılda yapılmış bir İtalyan konağı b) Güzel Sanatlarda Rönesans: italya'da, hümanizm hareketine paralel olarak güzel sanatlarda da ilerlemeler oldu. Güzel sanatlarda gelişme daha çok mimarlık, resim ve heykeltıraşlık dallarında sağladı Rönesans Dönemi mimarları, eski Yunan ve Roma mimarîsini örnek alarak yeni ve orijinal eserler meydana getirdiler. Rönesans Döneminin örnek yapı tipi, kilise ve saraylardır. Dönemin mimarları arasında Bramante (Bramant) ve Michelangelo (Mikelanj) büyük ün kazanmışlardır. Rönesans Dönemi ressamları, eserlerinde, insan vücudunun güzelliğine önem verdiler. Eserlerinde, gölge ve ışık oyunlarından yararlandılar. Leonardo da Vinci, Michelangelo (Mikelanj) ve Rafa-ello (Rafael) dönemin ünlü ressamlarıdır. Rönesans dönemi heykelnraslığı, eski Yunan heykellerini kopya Kilisesi, Roma) 89 etmekle gelişti. En çok İsa, Meryem ve diğer din büyüklerinin heykelleı yapıldı. Donatello ve Michelangelo (Mikelanj), dönemin ünlü heykel! raşlarındandır. yüzyılı Fransa'da Rönesans diler1 Fransa'da Rönesans hareketleri, kralların etkisiyle başladı. Özellik^1'156' I. François (1. Fransuva), bu hareketlerin öncüsü oldu ve 1530'da Coll*011 v ge de France (Kolej do Frans) in kurulmasını sağladı. İlk hareketlerin ö£y^ cüsü oldu. İtalya etkisinde kalan mimarlar, daha çok, şato ve sarayl| j yaptılar. Ünlü Fransız mimarlarından Pierre Lescot (Piyer Lesko), ris'teki Louvre (Luvr) Sarayı'nın; Jean Bullant (Jan Bulan) ise Tuillı es (Tuileri) Sarayı'nın önemli bölümlerinin yapımını üstlendiler. Resim 25: Albrecht Dürer'in, kendi} tığı bir tablo Resim 24: Rafaello'nun, kendisi tarafından yapılan tablosu 90 Fransa'da Rönesans, hümanizm alanında da gelişti. Rablais (Rab! Ronsard (Ronsar) ve Montaigne (Monteyn), Jean Bodin ünlü Fran şair ve yazarlarıdır. Bunlardan, Jean Bodin hümanistlerin en önemli! arasında sayılmaktadır. Bodin, devrimlerin nedenlerini incelerken, i vetler arasındaki eşitsizliği, yani zenginliğin kimi ellerde toplanıp sulluğun da çoğunluğun payına düşmüş olmasının oynadığı role işi eder,; Bodin, başkaldırıları önlemek için devletin önde gelenlerine, h ödünler vermeye razı olmayı ve gerektiğinde de reformlara başvur öğütler. Almanya'da Rönesans Almanya'da Rönesans, hümanizm hareketiyle başladı. Özellikle 16. yüzyılda büyük hümanistler yetişti. Bunlar, daha çok dinî konulan incelediler ve bu konularda yazılar yazdılar. Alman hümanistleri içinde Luther, kiliseyi ve onun insanlar üzerindeki baskısını eleştiren Erasmus, Melank-ton ve Reuchlin (Röklen), en ünlüleridir. Luther, Almanya'da Reform hareketinin doğmasına neden olan büyük bir hümanist ve dinî önderdir. İncil'i Almancaya çevirmiştir. Resim alanında Albrect Dürer (Albreh Dürer), dinî tablolarıyla ün kazanmıştır. İngiltere'de Rönesans Resim 26: Bruegel'in Köy Düğünü adlı tablosu (Kunthistoriches Museum, Viyana) 91 İngiltere'de Rönesans, daha çok hümanizm alanında gelişti. İngiliz hümanistlerinin en büyüğü Shakespeare (Şekspir) ve Thomas Mo-rus'dur. O, tarihî olayları örnek alarak birçok eser yazmıştır. Hamlet, Ot-hello, Romeo ve Juİiet, Venedik Taciri ünlü eserleridir. Thomas Morus ise madern çağın ilk ütopyacısıdır. Morus, köylülerin kitleler hâlinde tarlalarından kovulduğu dönemin tanığı oldu. Bu köylüler aç, yurtsuz-yuva-sız, Londra'da ve başka yerlerde dolaşıyorlardı; dilenmekten başka yapacakları da yoktu. Morus, tüm bunları ünlü eseri Ütopya'da dile getirdi ve ulaştığı sonuç şuydu: i Tüm bunların kaynağı dengesiz gelir dağılımıdır, her şeyin ölçüs| paradır, böyle durumlarda devlet işlerinin âdil ve yolunda gitmesi ço zordur. Morus'a göre; ancak gelir dağılımı eşit olarak dağıtılırsa adalet \ refah gerçekleşecektir. Ütopya'da yargıçları halk seçer ve onlar da halkın çıkarlarını savun] makla yükümlüdürler; önemli sorunlar, halkın genel tartışmasına sunu lur. Böyle bir siyasal ve sosyal ortam, insanların düşünce ve ahlâk yapıj larına olumlu etkide bulunmaktadır. Morus'un Latincede hiç bir yerd bulunmayan anlamına gelen eseri, Ütopya'da sözde bilinmez bir adadı! yaşayan insanların ülküsel yaşamını çıkarır. Herkes, üretime katkıda bul lunmak için bedensel bir işte çalışmak zorundadır. Ancak görevliler bu| nün dışındadır. Diğer Avrupa Ülkelerinde Rönesans İspanya'da Rönesans, hümanizm ve resim alanında gelişti. Cervanl tes (Servantes), Don Kişot adlı eseriyle, Velasques (Velaskes), Meryem| resimleri ve dinî tablolarıyla ün kazandılar. Hollanda'da Rönesans, resim alanında gelişti ve bu dönemde, ünlü| ressam Rembrandt (Rambrant) yetişti. Rönesans'ın Sonuçları • İlk Çağ eserleri örnek alınarak edebiyat ve sanat alanında yeni vej özgün eserler meydana getirildi. Rönesans mimarîsi adı verilen yeni birj mimarî tarz gelişti. • Avrupa'da edebiyattan ve sanattan zevk alan bir sınıf ortaya çıktı. • Bilim ve teknikte önemli buluşlar oldu. İnsan vücudu üzerinde in-1 celemeler yapıldı ve küçük kan dolaşımı bulundu. Ünlü bilimci Kopernik'in ortaya attığı Güneş Sistemi teorisi, Orta Çağın bu konudaki görü şünü geçersiz saydı. Dünya, Güneş'in etrafında dönüyor, sözü büyük tepki yarattı. Kopernik'ten sonra Kepler, Galile ve Newton bu tezi tamam-1 ladılar. Bilimde elde edilen sonuçlar, bir süre sonra endüstrinin doğma sını sağladı. • Rönesans hareketi din ve inançlar üzerinde meydana getirdiği et:, kiyle, Reform hareketlerinin başlamasının nedenlerinden biri oldu. Reform Reform, 16. yüzyılda, Avrupa'nın büyük bir bölümünü papalığın egemenliğinden çıkaran ve protestan kiliselerinin kurulmasına yol açan dinsel harekettir. 92 r l Reform, önce Almanya'da başladı ve daha sonra diğer Avrupa ülkelerine yayıldı. Reform hareketlerinin ortaya çıkışını hazırlayan başlıca nedenler şunlardır: a) Katolik kilisesinin bozulması: Katolik kilisesi, zamanla Hristiyanlı- ğın amaçlarından uzaklaşmıştı. Katolik din adamları, krallar gibi, saray larda ve şatolarda oturmaya, zevk ve eğlence içinde yaşamaya başlamış lardı. Özellikle Almanya'da, büyük topraklar kilisenin eline geçmişti. Pa pa X. Leon, Sen Piyer Kilisesi'nin inşası için çok para gerekince, endülüjans satışına başladı. Endülüjans, Hristiyanların günahlarından kur tulmak için kiliselerden aldıkları af kâğıdıydı. Bazı din adamları, Papanın bu hareketine karşı çıktılar. Bu hareket, Reform'un doğmasında etkili ol du. b) Matbaanın etkisi: Matbanın icadı ile çok sayıda İncil basıldı. Oku- ma-yazma bilenlerin sayısı arttı. Rönesans hareketleri sırasında İncil, as lı olan Lâtinceden; Almanca, Fransızca, İngilizce ve diğer dillere çevrildi. İncil'i kendi dillerinden okuyan Avrupalılar, kutsal kitabın ne demek is tediğini daha iyi anladılar. Halk, din adamlarının söylediklerinin, İncil'de yazılanlara uymadığını gördü; bunun sonucunda din adamlarına duyu lan güven azaldı. Halk, Hristiyanlığın, İncil'e göre yeniden düzenlenme sini ve kilisenin yeniden yapılanmasını istedi. c) Rönesans'ın etkisi: Rönesans hareketleri sonucu, insanlar daha öz gür düşünmeye başladılar. Eski din kitapları incelendi ve çeşitli dillere çevrildi. Bu dönemin hümanistleri, dinî konuları ele alarak birçok yazı yazdılar. Yazılarında, Katolik kilisesinin yeniden düzenlenmesi gerekti ğini savundular. Almanya'da Reform Almanya'da Reform hareketinin önderi Martin Luther oldu. Bu sıralarda Almanya'da Katolik kilisesi, ülke topraklarının çoğuna sahip olmuştu. Endülüjans satışı hızla devam ediyordu. Kilisenin bu hareketini doğru bulmayan Luther, 95 maddelik bir bildiriyle, endülüjans satışına r 93 f çarşı çıktı. Luther, bu bildirisinde, Tanrı ile kul arasına kimsenin giremeyeceğini, öbür dünyada esenliğe kavuşmak için, imanın yeteceğini, endülüjans alarak kimsenin günahlarından kurtulamayacağını açıkladı. Luther'in bu düşünceleri Almanya'da hızla yayıldı. Bu durum üzeri-le papa, Luther'i aforoz etti. Luther, aforoz kâğıdını halkın gözü önünde yaktı. Papa'nın isteği üzerine, Alman İmparatoru V. Kari (Şarlken), her'i yargılatarak ölüm cezasına çarptırdı. Ancak, dostları, Luther'i kaı rarak sakladılar. Luther, saklandığı bir yıl içinde İncil'i Almancaya çev| di. Luther, bir yazısında, Kiliseyi düzeltmek için, bütün mallar elinden almak gerekir, demişti. Luther'in bu sözlerinin etkisinde! lan köylüler ve şövalyeler, kilise topraklarını ele geçirmek için ayakla) dılar. Bu durum üzerine birleşen Alman prensleri, ayaklanmayı bastmj lar. Almanya'daki bu mücadeleler, İmparator Şarlken'i endişelendir! Şarlken, topladığı bir mecliste, Reform hareketlerinin, yayıldığı yerleri kalmasına dair bir karar çıkarttı (1529). Şarlken'in bu kararını 5 Almaj prensi ile 14 kent protesto etti. Bu nedenle, Luther'den yana olanla Protestan adı verildi. Şarlken ile Luther taraftarları arasında yirmi yıl süren savaşlar oldu. Sonunda, taraflar arasında Ogsburg Antlaşr sı yapıldı (1555). Buna göre, Protestanlara inanç serbestliği tanındı. Reform Hareketlerinin Yayılışı: Almanya'da başlayan Reform reketi, kısa bir süre sonra diğer Avrupa ülkelerine de yayıldı. Bunun so| nucu olarak Kalven de Katolik olan Fransa'da dinsel ayin ve törenlerin l zumsuz olduğunu, insanların ancak dinî inançlarını doğru bir şekildi yerine getirerek vicdanî huzura kavuşacaklarını savunuyordu. Reform hareketleri başladığı zaman Fransa, papaya ve Katolik kilisesine şadı kaldı. Fransa Kralı I. Fransuva, devlet içinde reform hareketlerini yasakl lamıştı. Ancak buna rağmen Protestanlık Fransa'da yayılmaya başladı] Kalven, İsviçre'ye geçerek düşüncelerini burada yaydı. Fransa'da refor hareketlerinde çok sayıda insan yaşamını yitirdi. I. Fransuva'dan sonrıl kral olan II. Hanri, IJ. Fransuva ve XI. Sari, Protestan ve Kalvenistlerle müJ cadele ettiler, bunların taraftarları öldürüldüler, yakıldılar. 30 yıl süreni mezhep kavgaları, IV Henri zamanında sona erdi. IV. Henri, 1598'de ilânl ettiği Nantes (Nant) Fermanı ile Protestanlara ve Kalvenistlere inanç şef | besiliği verdi. Almanya'da reform hareketleri halk tarafından yapılmıştı. İngilte-l re'de ise krallık tarafından yapıldı. İngiltere'de reform hareketleri, kral! VIII. Henri ile başladı. VIII. Henri, karısından ayrılıp başka bir kadınla ev | lenmek isteyince boşanma Katolik mezhebine aykırı olduğu için papal buna izin vermedi. Bunun üzerine VIII. Henri, İngiliz Kilisesinin verdiği! boşanma kararını kabul ederek pa >a ile ilgisini kesti ve İngiliz Kilisesini! 94 kendine bağladı. Bu yeni mezhebe Anglikanizm adı verildi. Kral reformları halka zorla kabul ettirdi. Katolik, Protestan ve Kalvenist ilkelerin birleşmesinden Anglikanizm ortaya çıktı ve Anglikan kiliseleri kuruldu. Reform hareketleri, zamanla İsveç, Norveç ve Danimarka'da da yayıldı. Onlar da Protestanlığı kabul ettiler. Reform'un Sonuçları • Avrupa'da mezhep birliği parçalandı, Katolik ve Ortodoks mez heplerinin yanında Protestanlık, Kalvenizm, Anglikanizm gibi yeni mez hepler kuruldu. • Papalara ve din adamlarına duyulan saygı azaldı. • Katolik kilisesi, kendini düzeltmeye çalıştı. • Protestanlığı kabul eden ülkelerde kilisenin mallan elinden alındı. • Din ve devlet işleri birbirinden ayrıldı. • Okullar, kilisenin elinden alınarak halka verildi. Böylece, lâik öğre tim sistemi kurulmuş oldu. D. AVRUPA'DAKİ GELİŞMELERİN OSMANLI DEVLETİ'NE ETKİLERİ 15. yüzyılın ikinci yarısında ve 16. yüzyılda Osmanlı Devleti, en güçlü dönemini yaşıyordu. Bunun sonucu olarak da siyasal, askerî, ekonomik, bilimsel ve teknik alanlarda Avrupa'ya karşı üstün durumda bulunuyordu. Siyasal ve Askerî Gelişmelerin Etkisi 15. yüzyılda Avrupa devletlerinin siyasal birliklerini kuramamış ol maları, kendi aralarındaki mücadeleleri, 16. yüzyıldaki mezhep kavgala rı, Osmanlı Devleti'nin güçlenmesine ve Avrupa'da hızla ilerlemesine yol açmıştı. Ancak, doğuda Safevî tehlikesi, Anadolu'da çıkan isyanlar, Suri ye ve Mısır yönündeki fetihler, Osmanlı Devleti'nin, Avrupa'nın bu duru mundan tam olarak yararlanmasını önledi. 16. yüzyılın başlarında I. Fransuva ile Şarlken arasındaki mücadele, Osmanlı Devleti'nin ilgi alanını Batı Avrupa'ya çevirdi. Pavia Savaşı'nda, Şarlken'e yenilen ve tutsak düşen I. Fransuva, Kanunî'den yardım iste mek zorunda kalmıştı. Kanunî Sultan Süleyman, 1526 yılında Mohaç Savaşı'nı kazanarak I. Fransuva'yı esaretten kurtardı. Ayrıca, I. Fransu95 va'nm istediği ekonomik ve hukukî ayrıcalıkları kabul ederek Frans Haçlı ittifakından ayırdı. Bu dönemde Karadeniz, Ege ve Akdeniz, Tu gölü durumuna geldi. 1575'te Lehistan Krallığı himaye altına alınaıj Osmanlı Devleti'nin egemenlik alanı, Baltık Denizi kıyılarına kadar ull ti. Fas Sultanlığı da himaye altıa alınarak, Portekizlilerin Kuzey Afrika} yılarına yerleşmesi önlendi. Coğrafî Keşiflerin Etkisi Coğrafî keşifler sonucu, dünya ticaret yollarının değişmesiyle, İpekj Baharat yolları önemini yitirdi. Bu yolların geçtiği kentler ve sona en limanlar eski canlılığını koruyamadı. Bunun sonucu olarak Osmanlı leti'nin gümrük gelirlerinde önemli bir azalma oldu. İspanyolların Amerika'yı keşfinden sonra, çok miktarda altın ve j muş Avrupa'ya taşınmıştı. Bu değerli madenlerin kaçak yollarla Osr ülkesine girmesi, Osmanlı parasının (akçe) değer kaybetmesine (enfl yon) neden oldu. Paranın değer kaybetmesi, hızlı fiyat artışlarına yol| ti. Devlet gelirleri azaldı. Devletin, azalan gelirlerini artırmak için veı leri yükseltmesi, ülkede toplumsal huzursuzluklara ve ayaklanma neden oldu. Osmanlı Devleti'nin ekonomik yönden giderek güçsüz mesi olayı, devlet teşkilâtının ve toprak yönetiminin bozulmasını dal raberinde getirdi. Ekonomik alandaki güçsüzlük, Osmanlı Devleti'ninl rupa karşısındaki siyasî ve askeri üstünlüğünü de kaybetmesine neı| oldu. Avrupa'daki Gelişmeler Karşısında Osmanlı Devleti'nin Tut 16. yüzyılda skolâstik düşüncenin etkisinden kurtulan Avrupa, l nesans ve Reform hareketleri sonucunda, her alanda ilerlemeye başlı Avrupa'da güzel sanatlar, bilim ve teknik alandaki gelişmeler, Osmı| Devleti tarafından yeterince izlenmedi. Bu gelişmelerden uzak kain Osmanlı düşünürleri, özellikle coğrafi keşifler ile tehlikeyi görmüşle:) bu konuda dönemin yöneticilerini uyarmışlardı. Osmanlı yöneticileri de bu tehlikeyi görmüşler, Pîrî Reis ve Ali Reis gibi denizciler, Hint Okyanusu'nda Portekizlilerle mücadell girişmişlerdi. Ancak, bu mücadelede Osmanlılar, Portekizlilere karşıl sin bir üstünlük sağlayamamışlardı. Don-Volga ve Süveyş kanalları açılıp eski ticaret yollarına yeniden canlılık kazandırılması düşüncej de gerçekleştirilememişti. < ; Avrupa'daki gelişmelerin uzağında kalınması sonucu, Osmanlı leti, 17. yüzyıldan itibaren Avrupa karşısında gerilemeye başladı. 96 5-67-8-9- DEGERLENDİRME ÇALIŞMALARI Top, ilk defa hangi uluslar tarafından kullanılmıştır? Barut ve topun birlikte kullanılmasının ne gibi sonuçları olmuştur? Kâğıdın bol ve ucuz elde edilmesiyle, matbaanın bulunmasının ne gibi sonuçları olmuştur? 15. yüzyılda siyasal birliğin bulunmadığı İber Yarımadası'nda hangi devletler bulunuyordu? Kalmar Birliği içinde yer alan Avrupa devletleri hangileriydi? . Coğrafî keşiflerin yapılmasını hazırlayan nedenler nelerdir? Coğrafî keşiflerin ne gibi sonuçları olmuştur? Coğrafî keşiflerin Osmanlı Devleti'ne etkileri neler olmuştur? Rönesans nedir? Rönesans'ın başlıca nedenleri nelerdir? Hümanizm nedir? Hümanizmin öncüleri kimlerdir? Rönesans'ın önemli sonuçları neler olmuştur? Reform nedir? Reform'un ortaya çıkışını hazırlayan nedenler nelerdir? Reform'un önemli sonuçları neler olmuştur? 97 III. ÜNİTE TEST SORULARI 1. Yeni Çağda barutun ateşli silâhlarda kullanılması, kalelerin yıkılma da etkili olmuştur. Avrupa'da krallar, mutlak otoritelerini gerçekleştirmek için bu gücü| çelikle aşağıdakilerden hangisine karşı kullanmışlardır? A) Derebeyliklere B) Sömürgelerindeki direnişçilere C) İstilâcılara D) Farklı dinden olan toplumlara E) Komşu devletlere 2. Aşağıdakilerden hangisinde, verilen ikinci olay, ilk olayın bir son değildir? A) Avrupa'da barutun ateşli silâhlarda kullanılması-Derebeyliğin yıkılması B) Fransız İhtilâli-Reform hareketleri C) Coğrafî keşifler-Sömürge imparatorluklarının kurulması D) Haçlı Savaşları-Akdeniz limanlarının önem kazanması E) Kavimler Göçü-Batı Roma împaratorluğu'nun yıkılması 3. Avrupa'da I. Barut yapmanın öğrenilmesi II. Derebeyliğin yıkılması III. Ateşli silâhların yapılması IV. Merkeziyetçi yönetimlerin güçlenmesi olaylarının oluş sırası nedir? A) I., III., II., IV. B) III., IV., I., II. C) II., IV., L, III. D) IV., II., III., I. E) I., II., III., IV. 4. Yeni Çağ başlarında, Orta Doğu ülkelerini en çok etkileyen olay aş dakilerden hangisidir? A) Haçlı seferleri D) Reform 5. B) Rönesans C) Coğrafî Keşifler E) Yüzyıl Savaşları Aşağıdakilerden hangisi, Avrupa'daki Reform hareketlerinin sonuç rından biri değildir? A) Kilise dışında lâik öğretimin kurulması B) Yeni mezheplerin ortaya çıkması C) Katolik Kilisesinin kendini ıslah etmesi D) Mezhep savaşlarının sona ermesi E) Kilisenin yoksul düşmesi D. İ.İ 98 IV. ÜNİTE 17. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ A. Osmanlı Devleti'nin Genel Durumu B. l. Ahmet Döneminin Siyasal Olayları C. II. Osman (Genç Osman) Döneminin Siyasal Olayları Ç. IV. Murat Döneminin Siyasal Olayları D. IV. Mehmet Döneminin Siyasal Olayları E. II. Süleyman, II. Ahmet ve II. Mustafa Dönemlerinin Siyasal Olayları F. İç İsyanlar G. 17. Yüzyıl Islahatlarının Amacı ve Özellikler HAZIRLIK ÇALIŞMALARI 1. Osmanlı padişahlarının yetiştirilmesi konusunda 16. yüzyıl ile 17. yüzyıl ara sında ne gibi değişiklikler olduğunu araştırınız. 2. Osmanlı Devleti'nin, 16. ve 17. yüzyıllarda genişlemesinin, durmasının ne denlerini araştırınız. 3. l. Ahmet, Osmanlı veraset sistemine, nasıl bir değişiklik getirmiştir? Bunun j olumlu ve olumsuz yönlerinin neler olduğunu araştırınız. j 4. Kasr-ı Şirin Antlaşması'nm hangi yönüyle önem taşıdığını araştırınız. 5. Kutsal İttifak'ın ne zaman ve ne amaçla kurulduğunu araştırınız. 6. Viyana bozgununun ve Karlofça Antlaşması'nm getirdiği sonuçların, Türk tarihi yönünden önemini araştırınız. >* 7. 17. yüzyılda çıkan iç isyanların nedenlerini araştırınız. 8. 17. yüzyılın İslahatçı padişah ve sadrazamlarının kimler olduğunu ve yüzyı lın ıslahatçılarından istenilen sonuçların, hangi nedenlerden dolayı almama- * dığını araştırınız. A. OSMANLI DEVLETİ'NİN GENEL DURUMU l- Osmanlı Devleti'nin Genel Durumu Kanunî döneminde Osmanlı Devleti, sınırlarını büyük ölçüde genişletmiş ve dünyanın en güçlü devletlerinden biri durumuna gelmişfi. Osmanlı Devleti, bu durumunu II. Selim ve III. Murat zamanlarında da de99 \ vam ettirdi. Bununla beraber, egemenlik altına alınan ülkelerin süre) denetim altında bulundurulması zorunluluğu; batıda Avusturya, doğ İran ile yapılan savaşlar ve iç sorunlar, Osmanlı Devleti'ni giderek; durumda bırakmaya başladı. 16. yüzyılın sonunda ve 17. yüzyılda, gif rek Osmanlı Devleti'nin ilerleme gücünün azaldığı, bazı fetihlere (Podı ya ve Girit'in alınması) rağmen bir duraklamanın başladığı açık olar! görülür. Sokullu Mehmet Paşanın 1579'da ölümünden sonra, ülke yön timinde, askerî alanda ve ilim kuruluşlarında çöküş başladı, uzun sür) savaşlar nedeniyle, ülkenin sosyal ve ekonomik dengesi bozuldu. Bu i nemde fetih hareketlerine devam edilmekle beraber, askerî zaferler, ı uzun süren savaşlar sonunda kazanılabildi. Devleti güçlendirmek am cıyla bazı yenilikler yapılmaya çalışıldı. Ancak, yapılan yeniliklerin] lü değişiklikler olmaması, iç ve dış sorunların giderek artması nedeni] le istenilen sonuç alınamadı. 16. yüzyılın ikinci yarısı ve 17. yüzyıllarda Osmanlı Devleti'nin ı rumuna kısaca bakıldığında devletin sorunlarının iç ve dış nedenlerdi kaynaklanmakta olduğu görülür. ../;;.',. Devletin Yapısı ve Padişahların Durumu Mutlakıyetle yönetilen Osmanlı Devleti, çeşitli din ve uluslardan ol şan insanları bünyesinde toplamıştı. Aralarında hiçbir ortak bağ bulu KAFKASYA AVUSTURYA LEHİSTAN (Polonya) RUSYA KARADENİZ -SiNOP BULGARİSTAN SOFYA EDİRNE "" ARABİSTAN O 200 400 600 km OSMANLI DEVLETİ AKDENİZ MISIR IRAN Harita 10: Kanunî Sultan Süleyman zamanında Osmanlı Devleti'nin sınırları] 1OO |tnayan bu toplulukları bir arada tutabilmede, birliği sağlamada, padişah-arın kuvvet ve iktidarları büyük önem taşıyordu. Daha önceki dönemlerde padişahlar, şehzadeliklerinde sancaklara gönderilir, burada devlet slerini öğrenerek göreve gelirler, orduların başında savaşlara katılırlar, |anunname-i Âli Osman'a göre devleti yönetirlerdi. Kanunî'den sonra yene geçen II. Selim ve onun oğlu III. Murat, devlet işleriyle yeterince ilgi-jjnmedikleri gibi, savaşlara da gitmediler. 17. yüzyılda, devletin başına geçen padişahların bir kısmı, çocuk pışta tahta çıkmışlardı. Bu padişahlar zamanında saray kadınları, saray |aları, devlet işlerine karışmaya başladılar. Bunlar arasında, III. Murat'ın rınesi Nurbanû Sultan, eşi Safiye Sultan (Venedikli Bafo ailesinden), kız ardeşi ve Sokullu'nun eşi Esma Sultan gösterilebilir. Sadrazamlar ve Diğer Yöneticilerin Durumu 17. yüzyılda göreve getirilen sadrazamlar ve diğer devlet adamları, getirildikleri görevlere uygun nitelikte değildiler. Geçmişte olduğu gibi bilgili, yetenekli olmaları aranmamış; daha çok, kayırılanlar ve rüşvet verenler önemli görevlere getirilmeye başlanmıştır. Rüşvetle göreve gelenler, verdiklerini geri almak için halka ağır vergiler yüklüyorlardı ve bu tutumlarıyla, ülkede hoşnutsuzluğa neden olmaktaydılar. Diğer yandan, görevin gerektirdiği yeterlikte olmadıklarından, işlerin aksamasına neden oluyorlardı. Önceden ilmiye zümresi (ulema, ilim adamları) geleceklerinden emin oldukları için, kendilerini ilme verirler, adaletten ayrılmazlardı. Duraklama Döneminde kadılık, müezzinlik, müderrislik de satılmaya veya etkili kişilerin akraba ve çocuklarına verilmeye başlandı. Toprak Yönetiminin Bozulması 16. yüzyılda devletin en çok önem verdiği konuların başında, toprak yönetimi geliyordu. Toprak konusunda en küçük bir düzeltme dahi sadrazamın onayını gerektiyordu. Dirlikler, hak edenlere veriliyordu, böylece bu kişiler, gayret ve fedakârlık hissi ile daha çok çalıştıklarından üretim düşmüyordu. 17. yüzyılda dirliklerin, hak edenlere verilmeyip satılmaya başlanması sonucu toprak gelirlerinde azalmalar görüldü. Ordunun ve Donanmanın Bozulması Yavuz ve Kanunî dönemlerinde, askeri düzenin ve kanunların bozul-mamasına büyük önem verilmişti. Ancak, 16. yüzyılın sonlarında, 111. Murat zamanında (1574-1595) askerî kanun ve geleneklere saygı gös-terilmemeye başlandı. 17. yüzyıla gelindiğinde ise işsiz, güçsüz kimselerin Yeniçeri Ocağı'm alınması, askerî teşkilâtın bozulmasına neden ol1O1 du. Bu durumun sonucu olarak, başlarında güçlü bir padişah görmeyen devletin en önemli askerî kurumu Yeniçeri Ocağı ve diğer Kapıkulu Ocakları bozuldu. Kapıkulu askerleri bozulduğu sırada, eyalet askerleri de tımarların dağıtılmasında gösterilen adaletsizlik ve haksızlık yüzünden eski önemlerini yitirdiler. Bu durum da tımarlı sipahilerin bozulmasına, imparatorluğun ekonomik temeli olan tarım ve hayvancılığın gerilemesine yol açtı. Denizcilikle ilgisi olmayan kişilerin kaptanıderyalığa getirilmeleri sonucu, donanma da eski gücünü yitirdi ve girişilen deniz savaşlarının çoğu kaybedildi. 17. yüzyılda Avrupa devletleri, kara ve deniz kuvvetlerini, yeni tekniklerle eğitmeye ve yeni silâhlarla donatmaya başlarken, Osmanlı Devleti bu gelişmelerden uzak kaldı. Maliyenin Bozulması 17. yüzyılda savaşların uzaması, askeri harcamaların artmasına neden oldu. Ayrıca, savaş ganimetlerinin azalması, cülus bahşişlerinin ve ulufe paralarının artması Osmanlı maliyesini sarstı. 17. yüzyılın başlarında Avrupa'da gelişen ulusal ekonomi anlayışı, Asya'daki ticaret yollarını kontrol altına almak, yeni yollar bulmak ve böylece Osmanlı Devle-ti'ni tek yanlı bir pazar hâline getirmekti. Avrupalıların bu politikaları sonucu ticaret yolları değişti. Osmanlı Devleti, yeni ticaret yollarının uzağında kaldı. Ticaret yollarının değişmesi de Osmanlı ekonomisini olumsuz yönde etkiledi. Devlet, gümrük gelirlerinden büyük kayba uğradı. Coğrafî keşifler sonucu Avrupalılar, keşfettikleri ülkelerdeki altın ve gümüşü Avrupa'ya taşıdılar. Avrupa'ya gelen bu madenlerin çeşitli yollarla ülkeye girmesi, Osmanlı parasının değer kaybetmesine neden oldu. Paranın değerindeki düşmeler, asker ve halk arasında hoşnutsuzluklar meydana getirdi. Ayrıca, tımar sisteminin bozulmasıda ülke ekonomisinin temeli olan toprak gelirlerinin azalmasına yol açtı. Kanunî Sultan Süleyman zamanında Fransızlara verilen kapitülâsyonlar, bu dönemde diğer Avrupa devletlerine de (İngiltere ve Hollanda) tanınmış, bu durum, devletin gümrük gelirlerini azalttığı gibi, maliyeyi de maddî sıkıntı içinde bırakmıştı. Okyanuslara ve Çöllere Ulaşılması, Güçlü Devletlerle Komşu Olunması m 16. yüzyıl sonlarında imparatorluğun sınırları doğuda İran dağlarına, Azerbaycan ve Hazar Denizi'ne kadar genişlemişti. Güneyde Büyük Sahra'ya ve Hint Okyanusuna kadar uzanmıştı. Batıda ise sınır Adriya1O2 İ tik'e dayanmıştı. Bu nedenle mevcut sınırların daha fazla genişlemesi artık olanaksız duruma gelmişti. Bunun yanı sıra, özellikle Avrupa'da güçlü devletlerle komşu durumuna gelinmişti. Devletin ilerleme gücünün tükendiği bir dönemde, merkezden uzak sınırların ötesinde yeni fetih hareketlerine girişmek son derece sakıncalıydı, ancak bu durum yöneticilerce dikkate alınmamıştır. Avrupalıların Osmanlılara Karşı Tutumu Osmanlılar, Rumeli'ye geçtikleri andan itibaren, Avrupalı devletlerin yoğun tepkisiyle karşılaştılar. Türkleri Avrupa'dan atmak amacıyla Haçlı Seferleri düzenlediler. Başlangıçta, Haçlılar yenilgiye uğratılmakla beraber, onların amaçları ortadan kalkmamıştı. Avrupalıların bu şekildeki tutumları, zamanla Osmanlı Devleti'ni yıpratmış ve gücünü tüketmiştir. Avrupalıların bu tutumu geçmişten günümüze kadar değişmemiştir. Avrupa'daki İlerlemeler 15. ve 16. yüzyıllarda Avrupa'da köklü değişiklikler olmuş, Rönesans hareketleri sonucunda, bilimde ve teknik alanlarda önemli ilerlemeler sağlanmıştı. Fatih'in bazı girişimlerine rağmen Osmanlı Devleti, bu yenilikleri ve ilerlemeleri izleyemedi. Coğrafî keşifler, Avrupalıların yeni yollar bulmasına ve zenginleşmelerine yol açarken, Osmanlı Devleti'nin ekonomisini olumsuz yönde etkiledi. B. I. AHMET DÖNEMİNİN SİYASAL OLAYLARI III. Mehmet'ten sonra tahta çıkan I. Ahmet (1603-1617), padişahlığın Osmanlı soyundan büyük ve aklı başında olanına geçmesi (ekber ve er-şed) usulünü getirdi. Bundan sonra şehzadeler, sancaklara gönderilme-yip sarayda kafes hayatı yaşadılar. Bu durum şehzadelerin devlet yönet-;timinde bilgi ve deneyim kazanmalarını engelledi. Sarayda öldürülme kaygısı içinde yaşadıklarından, birçoğunun ruh sağlığı bozuldu.I. Ahmet ,tahta çıktığı sırada, doğuda İran, batıda Avusturya ile savaşlar devam ediyordu. İçte ise Celali isyanlarının yaşandığı hareketli bir dönem oldu. a) Osmanh-İran Savaşları III. Mehmet'in son zamanlarında başlayan Osmanh-İran Savaşı, I. Ahmet padişah olduğu sırada da devam ediyordu. Ferhat Paşa Antlaşma-sı'nın getirdiği barış ortamının bozulmasında İran'ın; Osmanlı Avusturya .savaşları ve Celâlî İsyanlarının oluşturduğu karışıklık ortamından yararlanarak Ferhat Paşa Antlaşması ile kaybettiği toprakları geri almak iste1O3 mesi etkili olmuştur. Bunun üzerine İran, Osmanlı Devleti'ne savaş açtı, Azerbaycan'daki Şirvan ve Gence kaleleri İranlıların eline geçti. Kazandıklarını yeterli gören Safevî Devleti'nin hükümdarı Şah Ab-bas, barış istedi. İki ülke arasında Nasuh Paşa (İkinci İstanbul) Antlaşması yapıldı (1612). Buna göre; • Ferhat Paşa Antlaşması'yla alınan yerler, İran'a bırakıldı. • İran, her yıl Osmanlılara 200 deve yükü ipek verecekti. Resim 27: I. Ahmet'in bir minyatürü (Hünernâme, Topkapı Sarayı Müzesi) Osmanlı Devleti'nin böyle bir antlaşmayı kabul etmesinde, Anadolu'daki Celâli İsyanları ve Avrupa'da yapılan savaşlar etkili olmuştur. " Şah Abbas'ın, her yıl göndermesi gereken 200 yük ipeği göndermemesi üzerine İran'a savaş açıldı (1615). Osmanlı ordusu, Revan'ı kuşattı. Sonunda İran'la barış yapıldı ve eski antlaşma yenilendi ve 200 yük ipek, 100 yüke indirildi. Ancak, yapılan antlaşma I. Ahmet tarafından kabul edilmediği için İran'la savaşa devam edildi. I. Ahmet, 1617'de öldüğü zaman Osmanlı-İran Savaşı devam ediyordu. b) Osmanlı-Avusturya Savaşları I. Ahmet padişah olduğunda Avusturya ile savaşlar devam ediyordu. 1605'te Vişegrat ve Estergon alındı. Bu başarılar sonucu Eflâk, Boğdan ve Erdel beyleri yeniden Osmanlı egemenliğini tanıdılar. Macaristan Krallı ğı, Erdel beyine verildi. Osmanlı Devleti'nin kazandığı başarılar sonucu yalnız kalan Avusturya barış istedi. 1606 yılında yapılan Zitvatoruk Antlaşması'na göre; , .;..... !,•.... • Savaş sırasında alınan Eğri, Kanije ve Estergon kaleleri Osmanlılarda kalacak, -.,;-, , : 'i.' .-.i '.,,:•.•;..-;::•.....? "t ;.';;!:, ..:.f ,.,-,,.. jry . ,:.:..,,: • Avusturya, her yıl ödediği 30.000 altın vergi yerine, bir defaya mahsus olmak üzeri 200.000 kuruş ödeyecek, • Avusturya kralı, protokol bakımından Osmanlı padişahına eşit sa yılacaktı. 1O4 c) Osmanh-Lehistan Barışı Lehistan 1575 yılında Osmanlı himayesine alınmıştı. 1587'de Osmanlı himayesinden çıkan Lehistan, Osmanlı egemenliğindeki Eflâk, Boğdan ve Erdel'e saldırdı. Böylece Osmanlı-Lehistan ilişkileri bozuldu. Bosna valisi İskender Paşanın, Eflâk ve Boğdan kuvvetleriyle birlikte harekete geçmesi üzerine, Lehistan barış istedi. Lehistan'ın isteği üzerine iki ülke arasında barış yapıldı (1617). Buna göre; Lehliler, Kırım Kazaklarını Özi (Dinyeper) ırmağından Karadeniz'e çıkarmamayı ve Erdel, Boğdan işlerine müdahale etmemeyi ve Osmanlılar da Tatarlara akın yaptırmamayı taahhüt etmişlerdi. C. II. OSMAN (GENÇ OSMAN) DÖNEMİNİN SİYASAL OLAYLARI I. Ahmet'in ölümünden sonra, I. Mustafa (1617-1618) padişah oldu. Ancak, rahatsızlığı nedeniyle kısa bir süre sonra tahttan indirilip yerine II. Osman (1618-1622) tahta çıkarıldı. II. Osman (Genç Osman), şehzadeliğinde iyi bir eğitim görmüştü. Devletin idari ve askeri yapısında yenilikler yapmak istiyordu. Ancak, genç ve deneyimsiz olması nedeniyle düşündüklerini gerçekleştiremedi. Yeniçerilerin isyanı sonucu tahttan indirilip öldürüldü. II. Osman döneminin önemli siyasal olayları şunlardır: a) Osmanlı-İran Savaşı II. Osman padişah olduğunda Osmanlı-İran Savaşı devam ediyordu. Sadrazam Halil Paşanın komutasındaki Osmanlı ordusu, Şah Abbas'ın bulunduğu Erdebil üzerine yürüdü. Osmanlı ordusu Serav'a geldiğinde, Safevîlerin hazırladığı pusuya düşürülerek büyük kayıplar verdi. Ancak, uzun süren savaşlar nedeniyle Safevîler, savaştan bunalmış durumdaydılar. Bir süre sonra Şah Abbas'ın isteği üzerine, İran ile Serav Antlaşması yapıldı (1618). Buna göre; İran, her yıl Osmanlılara 100 yük ipek verecekti. b) Osmanlı-Lehistan Savaşı Lehistan, 1575 yılında Osmanlı himayesine alınmış, 1587'de ise Osmanlı himayesinden kurtulmuştu. Bundan sonra Lehistan her fırsattan yararlanarak Osmanlı egemenliğinde bulunan Boğdan, Erdel ve Eflâk ^beyliklerinin işlerine karışmaya başladı. 1621 yılında II. Osman, Lehlerin Boğdan işlerine karışması üzerine Lehistan seferine başladı. Yaş yakınlarında kendisine yardıma gelen Kırım hanının kuvvetleriyle birlikte Hotin 1O5 Kalesi'ni kuşattı. Ancak askerin disiplinsizliği ve iyi savaşmaması nedeniyle Hotin Kalesi alınamadı. Bu arada Lehler, Avusturya'dan yardım alarak ordularını takviye ettiler. Lehistan'ın isteği üzerine Hotin Antlaşması yapıldı (1621). Antlaşmaya göre, iki ülke birbirlerinin topraklarına saldırmayacak ve Lehistan, Kırım hanına yılda 40 bin altın vergi verecekti. c) Yeniçeri Ayaklanması ve II. Osman'ın Öldürülmesi II. Osman, devleti yeniden güçlendirmek için bazı yeni likler yapmak istiyordu. Bun lardan biri, asker ocaklarını disiplin altına almaktı. II. Os man, Hotin Seferinde, yenice- „ . „„ „ „ , „,.. Resim 28: Genç Osman'ın bir minyatürü (Hurilerin İşe yaramaz duruma nernâme, Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) geldiklerini görmüştü. Hotin Seferi dönüşünde, bu ocağı kaldırıp yerine yeni bir ocak kurmak istedi. Bu amaçla hacca gitmeye, dönüşte Mısır, Suriye ve Anadolu'dan asker toplayarak bu ocağı kaldırmaya karar verdi. Yeniçeriler, II. Osman'ın bu düşüncesini öğrenince onun hacca gitmesine engel olmak istediler. Ayrıca, I. Mustafa'nın annesi de el altından yeniçerileri kışkırtmaktaydı. Bunun üzerine ayaklanan yeniçeriler, I. Mustafa'yı tahta çıkardılar. II. Osman, önce Yedikule Zindanı'na kapatıldı; daha sonra boğularak öldürüldü. Bu, Osmanlı tarihinde ilk defa bir padişahın, askerî bir ayaklanma sonucunda öldürülmesi olayıdır. Ç. IV. MURAT DÖNEMİNİN SİYASAL OLAYLARI IV. Murat'ın İlk Yılları II. Osman'ın öldürülmesinden sonra, I. Mustafa, ikinci kez tahta çıktı (1622). Ancak, II. Osman'ın öldürülmesi, İstanbul'da ve Anadolu'da karışıklıklar çıkmasına neden oldu. Erzurum Beylerbeyi Abaza Mehmet İ l lanı lanı lanı me geril aldd ketel der W. l U63 naı lun 106 Paşa, II. Osman'ın intikamını almak amacıyla ayaklandı. Yine bu sırada İran ile ilişkiler bozulmaya başladı. Bütün bu olaylar, saltanat değişikliğini zorunlu duruma getirmişti. Sadrazam Kemankeş Ali Paşanın ve diğer devlet adamlarının kararıyla, I. Mustafa tahttan indirildi ve IV. Murat, padişah ilân edildi (1623). IV. Murat'ın (1623-1640) ilk yılları karışıklık içinde geçti. Yaşının küçük olması nedeniyle saltanatının ilk yıllarında yönetim, annesi Kösem Sultan'm ve çevresindeki kişilerin elinde kaldı. Askeri isyanlar çıktı. IV. Murat, 22 yaşında yönetime egemen oldu. Yeniçeri ve sipahi ocakları üzerinde tam otorite kurdu. IV. Murat döneminin önemli siyasal olayları şunlardır: a) Osmanh-İran İlişkileri Şah I. Abbas'ın 1623'te Bağdat'ı ele geçirmesiyle Osmanh-İran savaşları yeniden başladı. İran ile başlayan savaşlar ilk zamanlar iyi yürütüle-medi. Musul ve Kerkük, İranlıların eline geçti. Fakat buralar, daha sonra geri alındı. Revan Seferi IV. Murat, İran karşısında uğranılan başarısızlıklara ve İran'ın saldır1 gan tutumuna son vermek için, kendisi sefere çıkmaya karar verdi. Erzurum ve Kars yoluyla Kafkasya'ya ulaşan IV. Murat, askerî yönden önemi büyük olan Revan'ı kuşattı. Revan Kalesi alındı (1635). Daha sonra Tebriz'e girildi. Kış mevsiminin yaklaşması üzerine IV. Murat, İstanbul'a geri döndü. Bağdat Seferi Osmanlı ordusunun geri dönmesinden sonra, İranlılar, Revan'ı geri aldılar. IV. Murat, İran konusunu bir sonuca bağlamak için yeniden harekete geçti. Şah I. Safi, Revan'ı geri almasına rağmen, İstanbul'a elçi göndererek barış istedi. IV. Murat, elçiyi kabul etmedi. Yeniden sefere çıkan IV. Murat, Halep ve Musul üzerinden Bağdat'a ulaştı ve kenti ele geçirdi (1638). İran'ın isteği üzerine Kasr-ı Şirin Antlaşması (1639) yapıldı. Buna göre; • Azerbaycan ve Revan, İran'a bırakıldı. • Bağdat ve Musul, Osmanlılara kaldı. Bu antlaşmanın önemi, bugünkü Türkiye-İran sınırının büyük bir bölümünün buna göre çizilmiş olmasıdır. b) Osmanh-Lehistan İlişkileri Rus Kazaklarının Karadeniz'de Türk sahillerine ve Rumeli'de Tuna kıyılarına saldırıları, OsmanhLehistan ilişkilerinin bozulmasına neden olr. M »"» -•• "• ',li ' *• •'! . ü' «t '/ du. Kırım kuvvetlerinin Rus Kazaklarının üzerine akın yapması kararlaştırıldı. Ancak, bu sırada İran ile ilişkilerin bozulması nedeniyle Kırım kuvvetlerinin İran'a gönderilmesi yüzünden Lehistan seferi gerçekleştirilemedi. 1630'da Özi Beylerbeyi Mustafa Paşa, Lehistan ile bir antlaşma yaptı. Ancak, barış dönemi uzun sürmedi. İki ülke arasındaki ilişkilerin bozulması sonucu, Osmanlı kuvvetleri Lehistan'a girdi. Osmanlı kuvvetlerinin Lehistan'a girmesi üzerine, İstanbul'a gelen Leh elçisi, IV. Murat tarafından kabul edildi. Ancak anlaşma sağlanamadı. Bunun üzerine IV. Murat, sefere çıkmaya karar verdi (1634). Lehistan, işin ciddiyetini anlayınca, öne sürülen anlaşma koşullarını kabul etti. Buna göre; Lehistan, Rus Kazaklarının Osmanlı topraklarına saldırılarını önleyecek, esirler karşılıklı olarak değiştirilecek ve iki ülke arasında ticaret özendirilecekti. D. IV. MEHMET DÖNEMİNİN SİYASAL OLAYLARI IV. Murat'ın ölümünden sonra, yerine kardeşi Sultan İbrahim padişah oldu. Sultan İbrahim şehzadeliğinde yıllarca korku içinde yaşadığından, sinirleri bozuktu. Sultan İbrahim (1640-1648)'in saltanatının ilk yıllarında, özellikle sadrazam Kemankeş Kara Mustafa Paşanın iyi yönetimi sayesinde olumlu işler yapıldı. Sultan İbrahim döneminin en önemli olayı, Girit'e sefer yapılmasıdır. Bu tarihte Venediklilerin elinde bulunan Girit, korsanların sığınak yeri idi. 1644'te, Mısır'a gitmekte olan bir Osmanlı gemisinin Malta korsanlarının saldırısına uğraması ve korsanların ele geçirdikleri mallan Girit'te satmaları üzerine, Venediklilerle ilişkiler bozuldu. 1645'te donanma, Girit üzerine gönderildi ve adanın merkezi Hanya Resim 29: IV. Mehmet'in bir ele geçirildi. Ancak, adanın tamamı minyatürü (Hünernâme, Topkapı Sarayı Müzesi, istanbul) 108 Ancak, adanın tamamı alınamadığı için, Girit Savaşı yıllarca devam etti. 1648'de çıkan bir ayaklanma sonucu, Sultan İbrahim tahttan indirildi ve boğularak öldürüldü. Sultan İbrahim'den sonra yerine, yedi yaşındaki oğlu IV. Mehmet geçirildi (1648-1687). IV. Mehmet'in ilk yıllarında devlet yönetimi, Büyük Valide Kösem Sultan ile annesi Turhan Sultan'ın elinde kaldı. Bu sırada devlet çok güç durumdaydı. Girit Savaşı devam etmekteydi. Devlet gelirleri son derece azalmış, ordu ve donanma bozulmuş, saray masrafları artmıştı. Bu sırada sadrazamlığa getirilen Tarhuncu Ahmet Paşa, aldığı önlemlerle giderleri azaltmaya, gelirleri çoğaltmaya çalıştı. Ancak, çıkarları bozulanlar, II. Süleyman'ı padişah yapmak istiyor, diyerek kendisini şikâyet edince, Tarhuncu Ahmet Paşa idam edildi (1653). IV. Mehmet'in padişahlığı döneminde yaşanan siyasal olaylar şunlardır: a) Osmanh-Venedik Savaşı Osmanlıların Girit'i işgalinden sonra, 1656'da Venedikliler kuvvetli bir donanma ile Çanakkale Boğazı'na kadar geldiler. Boğaz önündeki adaları işgal ettiler. Çanakkale Boğazı'nı kapatarak Girit'e yardım gönderilmesini engellediler. Sadrazamlığa bu sırada Köprülü Mehmet Paşa getirildi. Köprülü Mehmet Paşa, devleti bu güç durumdan kurtarabilmek için bazı koşullar öne sürdü. Bu koşulların başlıcaları şunlardır: • Sadrazamlık görevine kimsenin karışmaması • Devlet işleriyle ilgili tekliflerin kabul edilmesi • Devlet memurlarının atanmasında ve görevden alınmasında kendi sine baskı yapılmaması • Kendisi hakkında bir şikâyet olursa, soruşturma yapılmadan gö revden alınmaması ve cezalandırılmaması İstekleri kabul edilen Köprülü Mehmet Paşa, tam yetki ile göreve başladı. Asker ocakları üzerinde disiplini yeniden sağladı ve Çanakkale Boğazı'nı kuşatmadan kurtarmak amacıyla harekete geçti. Venedikliler yenilgiye uğratıldı, Limni ve Bozcaada geri alındı. Çanakkale Boğazı açılarak Girit'e asker ve cephane gönderildi. Köprülü Mehmet Paşadan sonra sadrazamlığa getirilen oğlu Fazıl Ahmet Paşa, Girit'e giderek Kandiye Kalesi'ni aldı ve adanın fethini tamamladı (1669). b) H. Viyana Kuşatması , IV. Mehmet dönemindeki Osmanlı-Avusturya savaşları, Erdel Beyi Ra-koçi'nin isyanı ile başladı. Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa, Erdel'e giderek isyan eden Erdel beyini değiştirdi. Avusturya'ya sığınan Rakoçi, Gros Varadin Kalesi'ni Avusturyalılara bıraktı. Bu sırada sadrazam olan Köprü lü Fazıl Ahmet Paşa, Avusturya üzerine yürüyerek Erdel işini çözümlemek istedi. Uyvar kalesi alındı. Kaleyi kurtarmaya gelen Avusturya kuvvetleri yenilgiye uğratıldı ve ardından Zerinvar Kalesi alındı. Bunun üzerine Avusturya, barış istedi. 1664'te yapılan Vasvar Antlaşması'na göre; Uyvar ve Neograd kaleleri Osmanlılarda kalacak; Avusturya, Erdel işlerine karışmayacak ve 200.000 kuruş savaş tazminatı ödeyecekti. 17. yüzyılda yapılan Avusturya savaşlarının en uzun süreli ve sonuç bakımından en kötüsü İkinci Viyana Kuşatması ile başlayan savaşlardır. Bu savaşların nedeni Macaristan'da çıkan bir isyana Osmanlıların karışmaları ve Macaristan'a yardım amacıyla Avusturya'ya savaş açmalarıdır. Bu sıralarda Macaristan'ın Avusturya'ya kalan bölgesinde oturan Macarlar, Avusturya İmparatoru I. Leopold'un baskısına uğramışlardı. Le-opold koyu bir Katolik olduğu için, Macaristan'da mezhep özgürlüğünü kaldırmıştı. İmparatorun bu baskıları karşısında Macarlar, İmre Tökeli'nin başkanlığında isyan ettiler. Avusturya ile başa çıkamayacağını anlayan İmre Tökeli, Osmanlılardan yardım istedi. Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, İmra Tökeli'nin isteğini kabul ederek kendisine Orta Macaristan kralı unvanını verdi. Merzifonlu, Padişah VI. Mehmet'i ikna ederek Divan'dan, Avusturya'ya savaş açılması kararını çıkarttı, osmanlı Devleti'nin bu seferden beklentisi, Zitvatorluk Antlaşması ile sona eren üstünlüğünü, yeniden Avusturya'ya kabul ettirmekti. Osmanlı ordusu, Merzifonlu Kara Mustafa Paşanın komutasında 1683'te Avusturya seferine çıktı, ilk hedef Yanık Kalesi'nin ele geçirilme-siydi. Ancak Merzefonlu Kara Mustafa paşa, bazı komutanların karşı çıkmalarına rağmen, doğrudan Viyana üzerine yürüdü ve kenti kuşattı. Uzun süren kuşatmanın sonucu kentin ele geçirilememesi üzerine düşman zaman kazanmış oldu ve Avusturyalılardan, Almanlardan ve Lehlerden oluşan bir Haçlı ordusu, Leh Kralı Jan Sabieski'nin komutasında Vi-yana'nın yardımına geldi. 1683'te gelen bu Haçlı ordusu ile yapılan savaşta, Osmanlı ordusu yenilgiye uğradı. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, dağılan kuvvetleri toplayıp önce Budin'e, daha sonra Belgrad'a geldi. Osmanlı ordusunun geri çekilmesi sırasında, başta Estergon olmak üzere bazı kaleler Avusturyalıların eline geçti. Osmanlı ordusunun Viyana önlerinde yenilgiye uğraması, Avrupa'da büyük bir sevinç yarattı. 110 c) Osmanlı-Lehistan Savaşı II. Osman (Genç Osman) döneminde yapılan Hotin Antlaşması ile başlayan ve elli yıl süren barış dönemi, 1672'de bozuldu. Lehistan'ın, Osmanlı himayesindeki Ukrayna Kazaklarına saldırması üzerine, IV. Mehmet sefere çıktı. Yenilgiye uğrayan Lehistan'ın isteği üzerine Bucaş Antlaşması yapıldı (1672). Antlaşmaya göre; Podolya Osmanlılarda kalacak; Lehistan, her yıl Osmanlılara vergi verecekti. Ancak, Lehistan Diyet Meclisi antlaşmayı onaylamadığı için yeniden başlayan savaşlar dört yıl kadar devam etti. Osmanlı Devleti'nin, alacağı vergiden vazgeçmesi üzerine, Bucaş Antlaşması yeniden imzalandı (1676). Bucaş Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin toprak elde ettiği son antlaşma olması nedeniyle önemlidir. E. II. SÜLEYMAN, II. AHMET VE II. MUSTAFA DÖNEMLERİNİN SİYASAL OLAYLARI l- II. Süleyman Döneminin Siyasal Olayları II. Süleyman (1687-1691) padişah olduğunda, Avusturya, Lehistan, Venedik, Malta ve Rusya arasında oluşan Kutsal İttifak devletleriyle savaş devam ediyordu. Bu dönemde, Eğri ve Belgrad Avusturyalıların eline geçti. Mora'yı ele geçiren Venedikliler, Yunanistan'da ve Bosna'da bazı kaleleri kuşattılar. Rumeli'de üst üste gelen yenilgiler ve büyük toprak kayıpları üzerine, II. Süleyman sefere çıkmaya karar verdi ve Edirne'den Sofya'ya geldi. Sofya da tehlikeye düşünce, Edirne'ye geri döndü. 1689'da sadrazamlığa Fazıl Mustafa Paşa getirildi. Fazıl Mustafa Paşa, kısa bir sürede idarî, malî ve askeri alanda önemli ıslahatlar yaptı. Bu tarihten sonra savaşın gidişinde, Türklerin lehine değişiklik başladı. 1690'da sefere çıkan Fazıl Mustafa Paşa, Niş ve Belgrad'ı geri aldı. Belg-rad'ın alınmasından sonra 1688'de Venediklerin eline geçen Avlonya üzerine gönderilen Osmanlı kuvvetleri, burayı geri aldı. 1691'de Fazıl Mustafa Paşa, Avusturya üzerine ikinci seferine çıktığı sırada, II. Süleyman öldü. 2- II. Ahmet Döneminin Siyasal Olayları II. Ahmet (1691-1695) tahta çıktığında, Osmanlı orduları değişik cephelerde savaşı sürdürüyordu. Bu sırada Sadrazam Fazıl Mustafa Paşa, Avusturya seferine çıkmıştı. Salankamen denilen yerde, Avusturya kuv111 vetleri üzerine saldırdı. Ancak Fazıl Mustafa Paşa şehit oldu, Osmanlı ordusu dağıldı. Resim 30: Kanuni Sultan Süleyman'ı gösteren bir tablo (Anonim, Innsbruck Müzesi, Viyana) Salankamen bozgunuyla savaş, giderek Osmanlıların aleyhine gelişmeye başladı. İngiliz ve Hollanda (Felemenk) elçileri aracılığıyla Osmanlı Devleti, antlaşma teklifinde bulundu. Ancak, Kutsal İttifak devletleri çok ağır koşullar ileri sürünce antlaşma sağlanamadı. Lehliler, Varat Kales'ini ele geçirdiler. 1693'te Avusturyalılar, Belg-rad'ı kuşattılar. Aynı yıl Erdel seferine çıkan Sadrazam Bozok-lu Mustafa Paşa, Belgrad'a yönelince Avusturyalılar kuşatmayı kaldırdılar. Ancak, Macaristan'daki Göle Kalesi'ni aldılar. Venedikliler, Sakız adasını işgal edip Girit adasındaki Hanya'yı kuşattı, ancak başarılı olamadı (1691). Bu sırada II. Ahmet öldü (1695). 3- II. Mustafa Döneminin Siyasal Olayları II. Mustafa'nın (1695-1703) padişah olmasıyla, devlet adamları savaşı bitirme arzusundaydılar. II. Mustafa ilk olarak, II. Ahmet döneminde elden çıkan Sakız adasını Venedik'ten geri aldı (1695). Papalık ve Malta donanmasınmda destek verdiği Venedik donanması, Osmanlılar tarafından Koyun adası civarında yenilgiye uğratıldı. Mora'da Venedik donanması karşısında başarı elde edildi (1696). II. Mustafa savaştan yanaydı. Ordunun başında Avusturya üzerine sefere çıkan II. Mustafa, Mureş ırmağı kıyısındaki Lipova Kalesi'ni aldı. Daha sonra bir Avusturya ordusunu bozguna uğratıp Lugos Kalesi'ni aldı ve kışı geçirmek için İstanbul'a döndü. : . . . .• .i II. Mustafa, 1696 yılında ikinci Avusturya seferine çıktı. Temeşvar'ı kuşatan Saksonya prensinin komutasındaki orduyu yenilgiye uğrattı. Bu 112 sırada Ruslar da Azak Kalesi'ni ele geçirmişlerdi (1696). II. Mustafa, Avusturya üzerine yaptığı üçüncü seferinde, Zenta denilen yerde yenilgiye uğradı (1697). a) Karlofça Antlaşması (1699) Karlofça Antlaşması, İngiltere ve Flemenk hükümetlerinin araya girmeleriyle Macaristan'da Karlofça kasabasında yapıldı. Osmanlı, Avusturya, Lehistan, Venedik ve Rus delegeleriyle, barış için aracı olan İngiltere ve Hollanda (Felemenk) elçileri, burada yapılan görüşmeler sonucunda antlaşmanın esaslarını belirlediler. Bundan sonra Osmanlı Devleti, Kutsal İttifak devletlerinin her biriyle ayrı ayrı antlaşmayı imzaladı. Kar-lofça'da Rusya ile bir ateşkes antlaşması yapıldı. Asıl antlaşma daha sonra İstanbul'da imzalandı. 1699'da yapılan Karlofça Antlaşması'na göre; • Temeşvar (Banat) dışında, bütün Macaristan ve Erdel, Avusturya'ya verildi. • Ukrayna ve Podolya, Lehistan'a verildi. ./ • Mora ve Dalmaçya kıyıları Venediklilere bırakıldı. • /\ Siljfke / AYıtakya \ H^pıa ( ^ ^ TrablufeHumus Osmanlı Devleti sının Venediklilere ait olan yerler Harita 11: Karlofça Antlaşması'na göre Osmanlı Devleti'nin sınırları 0.1»' ,» »tT-, .p.*-*,-™ ,*•«-> • -|-|3 —^^^- Bir yıl sonra da Rusya ile İstanbul Antlaşması (1700) yapıldı. Bu antlaşma ile, Azak Kalesi Rusya'ya bırakıldı. Karlofça ve İstanbul antlaşmaları, Osmanlı Devleti'nin toprak kaybettiği ilk antlaşmalar oldu. Viyana bozgunu ve Karlofça Antlaşması'nın getirdiği sonuçlan şöyle sıralayabiliriz: • Avrupa'da Türk ilerleyişi durdu. Avrupalıların karşı saldırıları baş ladı. • Osmanlı Devleti, ilk defa toprak kaybına uğradı. • Askerlik ve savaş tekniğinde, Avrupalılardan çok geri kalındığı an laşıldı. Viyana bozgunu ile başlayan geri çekilme blayı, Sakarya Savaşı'na ka dar devam etti (1921). Türk milleti, Mustafa Kemal Paşanın önderliğinde başlattığı Kurtuluş Savaşı ile, düşmanlarının saldırı gücünü kırıp karşı taarruza geçerek vatan topraklarını kurtarmayı başardı (Büyük Taarruz ve Başkumandan Meydan Savaşı-1922). b) Edirne Olayı II. Mustafa, Karlofça Antlaşmasından sonra Edirne'ye çekilmiş, av ve eğlenceyle vakit geçirmeye başlamıştı. Devletin yönetimi, Şeyhülislâm Feyzullah Efendinin elinde kalmıştı. Bu arada padişahın Edirne'yi başkent yapmak istediği söylentisi yayıldı. Böyle bir değişiklikten çıkarları bozulacak olanlar, harekete geçerek İstanbul'da askerî bir isyan çıkardılar. Edirne üzerine yürüyen isyancılar, II. Mustafa'yı tahttan indirerek yerine III. Ahmet'i padişah yaptılar (1703). F. İÇ ÇALKANTILAR VE İSYANLAR 17. yüzyılda çıkan isyanlar, Osmanlı Devleti için zaman zaman büyük tehlike oluşturmuştur. Bu isyanların başlıca nedenleri şunlardır; • Bu dönem padişahlarının ve devlet adamlarının yetersiz kişiler ol maları • Devlet memurlarının seçiminde yeterliliğe bakılmayarak rüşvet ve iltimasın rol oynaması • Tımarlı sipahilerin ihmal edilmesi, Tımar sisteminin bozulması ve buna bağlı olarak tarım ve hayvancılığın gerilemesi • Uzun süren savaşların, güvenliğin bozulmasına ve bunun, çiftçinin) toprağını terk etmesine sebep olması. Üretimin azalması sonucu gıda 114 maddelerinin fiyatlarının artması, halktan ve tüccardan yeni vergiler alınmaya başlanması a) İstanbul İsyanları Yeniçeriler ve sipahiler tarafından çıkarılan isyanlara, zaman zaman halk ve ulema sınıfı da katılmıştır. Askerî isyanların başlangıcı Fatih dönemine kadar gider. İlk defa onun zamanında yeniçeriler, cülus bahşişi için ayaklandılar. Aynı ayaklanma Yavuz Sultan Selim zamanında da tekrarlanmıştır. Bundan sonra, padişah değiştikçe cülus bahşişi almak bir gelenek durumuna geldi. Bu isyanların en önemlileri, III. Murat, II. Osman (Genç Osman), IV. Murat ve IV. Mehmet zamanında çıkanlardır. III. Murat zamanında, hazinede yeterli para olmadığından, yeniçeri lerin aylıklarını (ulufe) vermek için, ayarı düşük akçe sağlanmasına çalı şılıyordu. Bunu duyan yeniçeriler isyan ettiler. İsteklerinin yerine getiril mesi, onların, daha sonraki dönemlerde yeni isteklerde bulunmalarına ve sık sık ayaklanmalarına neden oldu. Yine III. Murat zamanında saraya saldıran sipahiler, saray bostancılarının karşı koymaları sonucu dağıldı lar. İstanbul'da çıkan isyanların en önemlisi, padişah Genç Osman'ın ölümü ile biten ihtilâldir. Genç Osman, Hotin Seferinde yeniçerilerin artık işe yaşamıyacak duruma geldiğini anlamıştı. Seferden döndükten sonra bu ocağı kaldırarak yerine yeni bir ocak kurmak istedi. Bu amaçla hac ziyareti yapmaya, dönüşte Mısır ve Suriye'den asker toplayarak Yeniçeri Ocağı'nı kaldırmaya karar verdi. Yeniçeriler, Genç Osman'ın kendi haklarındaki düşüncelerini öğrenince onun bu ziyarete gitmesine engel olmak istediler. Buna ulemadan da destek gelince yeniçeriler isyan ederek Genç Osman'ı destekleyen sadrazamın, padişahın hocası Ömer Efendinin ve daha bazı kimselerin idamını istediler. Padişah hacca gitmekten vazgeçti. Ancak istenilen kimseleri vermedi. Asiler saraya yürüyerek Deli Mustafa'yı padişah yaptılar. Genç Osman'ı ise öldürdüler. Bu olaydan sonra ülkede on yıl anarşi ve ihtilâl devam etti. IV. Murat zamanında da iki kez saraya yürüyen isyancılar, padişahı ölümle tehdit ettiler. Sadrazam Hafız Ahmet Paşayı, padişahın gözü önünde öldürdüler (1632). T IV. Mehmet zamanında, saray harem ağalarının nüfuzlarının artmasına kızan sipahiler ayaklandılar. IV. Mehmet'i Alay Köşkü'ne çağırarak durumdan şikâyetçi oldular. Yolsuzluklarını söyledikleri bazı kimselerin kendilerine teslimini istediler. İstekleri yerine getirildi. Öldürülenlerin cesetleri Sultan Ahmet Meydanı'nda bir çınara asıldı. Bu olaya Vakvak Vak'ası (Çınar Olayı) denir. 115 Resim 31: Yeniçerileri İstanbul Davutpaşa talimgahında gösteren bir gravür b) Celâli İsyanları Anadolu'da 16. yüzyıldan 17. yüzyılın başlarına kadar devam eden bu isyanlar, bazı yönlerden diğerlerine göre, daha önemli ve çeşitli özellikler gösterir. Celâlî İsyanlarının başlangıcı, Yavuz Sultan Selim dönemine kadar uzanır. Yavuz zamanında Yozgat'ta isyan eden Bozoklu Celâl, mehdîlik iddiasıyla ortaya çıkar. Kısa zamanda çok sayıda taraftar toplar. Sonuçta ortadan kaldırıldıysa da adı unutulmaz. Bu olaydan sonra çıkan isyanların hepsine birden Celâlî İsyanları adı verilir. 17. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin ekonomik durumu bozulmaya başlayınca devletin gelirlerini artırmak için yeni çareler düşünüldü. Mirî toprakların vergilerinin toplanmasında, yöredeki etkili kimselerden yararlanıldı. Bu kişilere mültezim, sisteme de iltizam usulü denildi. Bunun sonucunda sipahilerin dirlikleri kesildi. Vergilerin yükseltilmesi, köylülerin topraklarını terk etmelerine neden oldu. Çoğunluğu sekbanlardan oluşan, işsiz kalan ve geçim darlığına düşenler, valilerin ya da sancak beylerinin hizmetine girdiler. Kadıların ve sancak beylerinin kanunsuz şekilde halktan para toplamaları halkın devlete olan güveninin azalmasına neden oldu. İsyanların çıkmasında ve yaygınlaşmasında, bu tarihlerdeki İran ve Avusturya ile yapılan savaşların da etkisi oldu. Savaşlar nedeniyle Tımarlı sipahilerin orduya katılmaları, isyancılara bekledikleri olanağı verdi. Celâlî İsyanları içinde, devleti en çok uğraştıranları; Karayazıcı, Can-bolatoğlu, Kalenderoğlu, Kör Mahmut, Katırcıoğlu ve Gürcü Nebi isyanlarıdır. 116 Bunlardan Karayazıcı (Abdülhalim), Haçova Savaşı'ndan kaçmış ve ocaktan kaydı silinmişti. Urfa taraflarında isyan eden Karayazıcı, etrafına, hükümete kırgın olan devlet adamlarını ve asker kaçaklarını topladı. Kuvvetlerinin sayısı kısa zamanda artıran Karayazıcı, Sokulluzade Hasan Paşaya yenildi, Samsun'a kaçtı ve yakalanarak öldürüldü. Kardeşi Deli Hasan isyana devam etti. Devleti uzun süre uğraştıran Deli Hasan affedildi ve Bosna valiliğine atandı. Ancak burada da rahat durmayan Deli Hasan, sonunda idam edildi. I. Ahmet zamanında, Celâli İsyanları giderek yaygınlaşıp tehlikeli olmaya başladı. İsyancılar, Anadolu'nun büyük bir bölümünü ele geçirdiler. 1606'da Avusturya ile olan savaşların sona ermesi üzerine, Sadrazam Kuyucu Murat Paşa ve Kanije kahramanı Tiryaki Hasan Paşa, isyancılar üzerine gönderildiler. Önce Canbolatoğlu, daha sonra Kalenderoğlu isyanları bastırıldı. Bunlardan Kalenderoğlu, adamları ile birlikte İran'a sığındı. Anadolu'da çok sayıda Celâlinin öldürülmesi sonucu devletin otoritesi yeniden sağlandı. I. Mustafa zamanında, Erzurum beylerbeyi olan Abaza Mehmet Paşa, II. Osman'ın yeniçeriler tarafından öldürülmesini bahane ederek isyan etti. Abaza Mehmet Paşa, eline geçirdiği yeniçerileri öldürttü. Sonunda, Hüsrev Paşaya yenilerek onunla birlikte İstanbul'a geldi. Padişah tarafından affedildi ve Bosna valiliğine atandı. c) Eyalet İsyanları 17. yüzyılda merkezî yönetimin zayıflaması sonucu Eflâk, Boğdan ve Erdel'de çıkan isyanlar zorlukla bastırılabilmiştir. Bu isyanların bastırılması, Osmanlı Devleti'ni zaman zaman Avrupa devletleriyle karşı karşıya getirdi. Bunlardan başka; Kırım, Yemen, Bağdat, Basra, Trablusgarp gibi uzak eyaletlerde de buna benzer isyanlar oldu. Bu isyanların en önemli özelliği, önderliğini yerli hanedanların yapmış olmasıdır. Çıkan bu isyanlar, bastırılmasına karşın devleti uzun süre uğraştırmıştır. G. 17. YÜZYIL ISLAHATLARININ AMACI VE ÖZELLİKLERİ 17. yüzyılda, Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu güç duruma bir çare bulmak için, ıslahatların yapılması gereği duyulmuştur. Islahatların amacı, devlete eski gücünü yeniden kazandırmak, yönetimi, orduyu ve maliyeyi düzeltmekti. Ancak, bu dönemin ıslahatçıları, her geçen gün kötüye giden durumun gerçek nedenlerini arayıp köklü değişiklikler 117 yapmaktan çok, var olan durumu korumaya çalıştılar. Bu nedenle, ıslahat hareketlerinin biçimi ve yararı, ıslahatçıların şahsına bağlı kalmıştır. Bütün bunların yanında, yapılan ıslahatlar, toplumun tüm kesimini kapsamadığı için, ıslahatlardan istenilen sonuç alınamamıştır. 17. yüzyılın başlıca ıslahatçıları ve gerçekleştirmeye çalıştıkları ıslahatlar şunlardır: Kuyucu Murat Paşa 1606'da sadrazam olduğu zaman Murat Paşanın yaptığı en önemli iş, Celâlî İsyanlarını bastırmasıdır. Kuyucu Murat Paşa, aldığı sert önlemlerle devlet otoritesini yeniden sağladı. Ancak, sağlanan güvenlik ortamı, isyanların gerçek nedenlerini ortadan kaldırma şeklinde olmayıp tamamen askerî önlemlere yönelik olduğu için uzun sürmedi. II. Osman (Genç Osman) Çok enerjik ve kültürlü bir padişah olan II. Osman; sosyal, idarî ve askerî alanlarda yeniden düzenlemeler yapmak istiyordu. II. Osman'ın, ıslahatlar konusunda yaptıkları ve yapmak istedikleri şunlardır: Şeyhülislâmın fetva vermek dışındaki yetkilerini almak suretiyle ilmiye sınıfının devlet işlerine karışmalarına engel oldu. Tamamen bozulan Kapıkulu askerlerini kaldırmak için, Anadolu ve Suriye halkından asker yazma girişiminde bulundu. Kıyafette değişiklik yapmak ve zamana uygun kanunlar çıkarmak düşüncesindeydi. II. Osman, iyi devlet adamlarından yoksun olması, zamansız sertlikleri ve en önemlisi, deneyimsiz olması nedeniyle başarılı olamadı. IV. Murat IV. Murat'ın padişahlığının ilk yılları karışıklıklar içinde geçti. Askerî isyanlar çıktı. Devlet yönetimi saraydaki kadınların, özellikle Valide Kösem Sultan'ın eline geçti. Bu durum, IV. Murat'ın devlet yönetimini ele almasıyla değişti. Önce, yeniçerileri disiplin altına aldı. Daha sonra yeniçerilerden destek alarak sipahi zorbalarını ortadan kaldırdı. Şiddete dayanan kuvvetli bir disiplin sağladı. Orduların başında sefere çıktı. Bu seferler sırasında, Anadolu'da düzeni yeniden sağladı. Tütün yasağı koydu. Meyhaneleri kapatıp gece fenersiz sokağa çıkmayı yasakladı. Yönetimdeki bozuklukları düzelterek, yersiz ve fazla harcamaları önledi, gelirleri artırdı. IV. Murat yaptığı bu çalışmaların yanında ülkenin gerilemesi üzerinde de durmuş, devleti gerilemekten kurtarmak için ne gibi ıslahatlar ya118 l pılması gerektiğini öğrenmek istemiştir. Bu amaçla devlet ileri gelenlerinin düşüncelerine başvurmuştur. Bu dönemin önemli kişilerinden biri olan Koçi Bey, IV. Murat'a Osmanlı devletinin gerilemesinin nedenlerini gösteren bir rapor hazırlayarak sunmuştur. Ancak, IV. Murat bu raporu uygulamaya zaman bulamamıştır. Çünkü herkese yasak ettiği şarap düşkünlüğü nedeniyle genç yaşta ölmüştür. IV. Murat'ın sert önlemlerle gerçekleştirmeye çalıştığı ıslahat hareketleri, kendi dönemi için, bazı geçici başarılar sağlamıştır. Tarhuncu Ahmet Paşa Tarhuncu Ahmet Paşa sadrazam olduğu sırada devam etmekte olan Girit Savaşı nedeniyle, ordunun ve donanmanın paraya gereksinimi vardı. Maliye ise bir çıkmaz içinde bulunuyordu. Tarhuncu Ahmet Paşa, yersiz verilmiş olan görevleri kaldırdı. Divan üyelerinden ve diğer yöneticilerden hazineye para sağladı. Bu dönemde, malî duruma bir çözüm bulmak için bazı illerin, iltizama verilerek valilerin bu gelirin bir kısmını hazineye göndermesine, dirlik sahiplerinin de gelirlerinin bir kısmını hazineye aktarmalarına karar verildi. Bütçeyi denkleştirmek için büyük çaplı bir düzenleme yapmak gerekiyordu. Devletin maliyesi, ordusu, donanması bozulmuş, saray israfları artmıştı. Bu durumu önlemek için tasarruf tedbirlerini uygulamaya koyarak bütçeyi çok sıkı denetim altına almaya çalıştı. Bu ise çok kişinin çıkarma dokunuyordu. Tarhuncu'nun aleyhinde olanlar, Şehzade Süleyman'ı padişah yapmak istiyor, diyerek IV. Mehmet'e duyurunca, Tarhuncu Ahmet Paşa idam edildi. Köprülü Mehmet Paşa Tarhuncu Ahmet Paşanın öldürülmesinden sonra Köprülü Mehmet Paşa, tam yetki ile göreve başladı. Köprülü, ilk olarak ülkenin iç durumu nu düzeltti. Yönetim konusunda ihmalleri görülen devlet adamlarını ce zalandırdı. Sipahilerin ayaklanmasını, yeniçerilerin yardımıyla bastırdı. Devletten haksız yere alınan paraları keserek hazineye koydu. Bozcaada ve Limni'yi alarak Çanakkale Boğazı'nı Venedik kuşatmasından kurtardı. Girit'teki orduya yardım gönderdi. Erdel isyanını bastırdı. Halep Valisi Abaza Hasan Paşanın çıkardığı ayaklanmayı bastırıp isyancıları idam et tirdi. . Köprülü Mehmet Paşa, Osmanlı Devleti'ne, genişleme dönemindeki gücünü yeniden kazandırdı. Osmanlı tarihinde Köprülüler Dönemi diye adlandırılan bir dönem başladı. Köprülü Fazıl Ahmet Paşa Köprülü Mehmet Paşanın ölümünden sonra, sadrazamlığa oğlu Fazıl Ahmet Paşa getirildi. Fazıl Ahmet Paşa, orduyu düzenledi ve özellikle topçu sınıfına önem verdi. Bütçe açığını gidermeye çalıştı. On beş yıl sadrazamlık yaptıktan sonra ölen Fazıl Ahmet Paşa, Osmanlı Devleti'ni, hemen hemen 16. yüzyıldaki gücüne ulaştırdı. Köprülü Fazıl Mustafa Paşa Köprülü Fazıl Ahmet Paşanın kardeşi Fazıl Mustafa Paşa, halka ağır gelen vergileri kaldırdı. Önemli görevlere dürüst ve yetenekli kişileri ge tirerek, devlet işlerine çabukluk kazandırdı. Ordunun eğitimi ile ilgili okullar açtırdı. İstanbul'da, Baruthane-i Âmire ve bazı vilâyetlerde barut imalâthaneleri kurdurdu. Halkın devlete olan bağlılığını artırmak için, insanların sosyal durumu ile yakından ilgilendi. s Amcazade Hüseyin Paşa Halkın gereksinimlerini göz önünde bulundurarak ekonomiyi iyileştirmeye çalıştı. Vergileri, herkesin ödeme gücüne göre düzenledi. Bu dönemde, yerli mallara önem verilip paranın değeri yükseltilmeye çalışıldı. f • ~*m • ' •-<»->»».•«*»<! DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI l- 16. yüzyıl sonlarında hangi olaylar, Osmanlı Devleti'nin giderek gücünü aşmaya başlamıştır? 2-17. yüzyılda Osmanlı maliyesinin gelirleri hangi nedenlerden azalmaya başlamıştır? 3- Zitvatoruk Antlaşması'nın, Osmanlı Devleti yönünden önemi nedir? 4- Yeniçerilerin ayaklanmasına ve 11. Osman'ın öldürülmesine neden olan olay nedir? 5- Kasr-ı Şirin Antlaşması'nın önemi nedir? 6- 1676'da Lehistan ile yapılan Bucaş Antlaşması'nın önemi nedir? 7- Kutsal ittifak, ne zaman ve ne amaçla kurulmuştur? «- Karlofça Antlaşmasl 'njn şartları ve önemi nedir? 9-17. yüzyılda çıkan iç isyanform nedenleri nelerdir? 10- 17. yüzyıl ıslahatlarının amaçlan nelerdir? 11- 17. yüzyılda daha çok hangi alanlarda ıslahatlar yapılmıştır? 120 IV. ÜNİTE TEST SORULARI 1. Tahtın, babadan oğula değil, en yaşlı ve en akıllı hanedan üyesine geçmesi kuralını getiren ve Fatih'in bu konudaki kanunnamesini uygulama-1 dan kaldıran Osmanlı padişahı kimdir? A) I. Ahmet B) II. Ahmet C) IV. Murat D) II. Osman E) III. Selim 4 2." I. Azerbaycan ve Revan, İran'a bırakıldı. II. Bağdat, Osmanlılarda kaldı. III. Osmanlılarla İranlılar arasında bugünkü Türkiye-İran sınırı çizildi. Yukarıya bir kısım maddeleri alınan antlaşma, aşağıdakilerden hangisi-1 dir? . . l A) Amasya Antlaşması B) Ferhat Paşa Antlaşması C) Serav Antlaşması D) Kasr-ı Şirin Antlaşması ,? -J E) Nasuh Paşa Antlaşması 3. Aşağıdaki antlaşmalardan hangisi, Karlofça Antlaşması'nı tamamlamak 4 için imzalanmıştır? A) Ayastefanos B) Berlin C) İstanbul D) Zitvatoruk E) Pasarofça | 4. Karlofça Antlaşması ile ilgili olmayan sonuç aşağıdakilerden hangisi dir? * A) Osmanlılar, batıda ilk kez toprak kaybına uğradılar B) Avrupalılar karşı saldırıya geçtiler C) Osmanlı Devleti'nin hızlı çöküş dönemi başladı D) Osmanlı Devleti'nde iç çözülme hızlandı E) Osmanlılar artık doğuya ve güneye doğru yayılmayı esas aldılar 5. 17. yüzyılda Kuyucu Murat Paşa, IV. Murat, Köprülüler gibi yöneticilerin yönetimlerinin ortak yönü aşağıdakilerden hangisidir? A) Her alanda köklü atılımlarda bulunmak B) Güçlü bir ordu ve donanma oluşturarak, parlak başarılar elde etmek C) Batı'nın çağdaş kurumlarını yapımıza uydurarak topluma yerleştirmek D) Korku ve şiddete dayanan geçici önlemlerle toplumda huzuru sağlamak E) Toplumu ekonomik yönden kalkındırmaya ağırlık vermek 121 V U 18. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETÎ A. III. Ahmet Döneminin Siyasal Olayları B. l. Mahmut Döneminin Siyasal Olayları C. III. Mustafa Döneminin Siyasal Olayları Ç. l. Abdülhamit Döneminin Siyasal Olayları D. III. Selim Döneminin Siyasal Olayları t E. 18. Yüzyıl Islahatlarının Amacı ve Özellikleri * HAZIRLIK ÇALIŞMALARI 1. Osmanlı Devleti'nin, 18. yüzyılın başlarında ne amaçla, hangi ülkelerle sa vaştığını araştırınız. 2. Belgrad anlaşmalarının, hangi yönleriyle Osmanlı tarihinde önem taşıdığını araştırınız. 3. 1740 kapitülâsyonlarının, daha öncekilerden en önemli farkının ne olduğu nu araştırınız. ! 4. Küçük Kaynarca Antlaşması'nın, hangi yönleriyle Osmanlı Devleti için önem f taşıdığını araştırınız. '• 5. Grek Projesi'nin ne olduğunu araştırınız. 6. 1787 Osmanlı-Rus ve Osmanlı-Avusturya savaşlarının, Osmanlı Devleti yö nünden önemli sonuçlarının neler olduğunu araştırınız. 7. 18. yüzyıl ıslahatlarının özelliklerinin neler olduğunu ve bu yüzyılda daha çok hangi alanlarda ıslahatlar yapıldığını araştırınız. 8. l\lizam-ı Cedit ıslahatlarının, hangi yönleriyle daha önceki ıslahatlardan fark lılık gösterdiğini araştırınız. A. III. AHMET DÖNEMİNİN SİYASAL OLAYLARI 18. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti, Karlofça ve İstanbul antlaşmalarıyla büyük toprak kaybına uğramıştı. Bu nedenle, kaybettiği yerleri geri almak amacıyla birçok savaşa girdi ve Rusya, Venedik, Avusturya, İran ile yapılan savaşlarda istediği sonucu alamadığı gibi, yeni toprak kayıplarına da uğradı. 'i- ' 122 Bu dönemin önemli siyasal olayları şunlardır: a) Osmanh-Rus İlişkileri Resim 32: Van Mour'un tablosunda III. Ahmet (Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) 18. yüzyılın başlarında Rusya, güçlenmeye başlamıştı. III. Ahmet, padişah olduğu sırada Rusya'nın başında Çar I. Petro (Deli Petro) bulunuyordu. I. Petro'nun amacı, Rusya'yı büyük bir devlet durumuna getirmekti. Bununla da yetinmeyen I. Petro, ileriye dönük olarak Karadeniz'e inmek, Kırım'a yerleşmek, Balkanlardaki Ortodoksları himayesine almak ve Lehistan üzerinde egemenlik kurmak istiyordu. I. Petro, Kutsal İttifak'a katılmış ve 1700'de imzalanan İstanbul Antlaşması ile Azak Kales'ini almıştı. Böylece Karadeniz'e bir kapı açan I.Petro, bundan sonra, Baltık Denizi kıyılarını elde etmek için, İsveç ile savaşmaya başladı. Prut Savaşı (1711) İsveç Kralı XII. Sari, I. Petro ile yaptığı Poltova Savaşı'nda yenilince, yaralı olarak Osmanlı topraklarına sığınmıştı (1709). İsveç kralını yakalamak isteyen Rus askerlerinin Osmanlı topraklarına girmesi, iki ülkenin arasını açtı. Bu arada I. Petro'nun, Eflâk ve Boğdan beylerini isyana kışkırtması, Kırım Hanı Devlet Giray'ın, I. Petro'nun düşmanca hareketlerini bildirmesi ve XII. Şarl'ın, Osmanlı Devleti'ni savaşa teşvik etmesi sonucu Rusya'ya savaş açıldı (1711). „ Osmanlı ordusu, Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa komutasında sefere çıktı. Rus ordusunun başında I. Petro bulunuyordu. Osmanlı ordusu, Tuna'yı geçerek Eflak'a girdi. Bu sırada I. Petro da Eflak ve Boğdan beyleriyle anlaşarak Beserabya'ya girmiş ve Prut ırmağını geçmişti. Osmanlı ordusunun hızlı yürüyüşü ve I. Petro'yu izleyen Kırım süvarilerinin arkadan yetişmesi üzerine, Rus ordusu Prut ırmağı kıyısında kuşatıl123 di. I. Petro çevrelenmiş bir hâlde çok kötü duruma düştü. Ancak Baltacı Mehmet Paşa, I. Petro'nun bu güç durumundan yararlanmadı. Yapılacak savaşta yeniçerilere pek güvenmeyen Baltacı Mehmet Paşa, Çar I. Petro'nun barış isteğini kabul etti. İsveç Kralı XII. Sari ve Kırım hanı, Çarın vaatlerini yerine getirmeyeceğini belirterek Baltacı Mehmet Paşadan barış yapmamasını istediler. Ancak, Baltacı Mehmet Paşayı kararından dön-düremediler. Yapılan Prut Antlaşması'na (1711) göre; • Azak Kalesi Osmanlılara geri verilecek, • Rusya İstanbul'da elçi bulundurmayacak, • Rusya, Lehistan'ın iç işlerine karışmayacak, • İsveç Kralı XII. Sari, serbestçe ülkesine dönebilecek, • I. Petro ve ordusu serbest bırakılacaktı. Prut Antlaşması'nın şartlarına bakıldığında, Osmanlı Devleti'nin, elde ettiği başarıdan yeterince yararlanamadığı görülür. Bu durumun sorumlusu olarak görülen Baltacı Mehmet Paşa, Edirne'ye döndükten sonra görevden uzaklaştırıldı. Prut Savaşı, Osmanlı Devleti'nin 18. yüzyıl başlarında Rusya gibi güçlü bir devleti yenebilecek durumda olduğunu göstermesi yönünden önem taşır. b) Osmanlı-Venedik İlişkileri Prut seferinin başarıyla sonuçlanmasından sonra, sıra Mora'nın kurtulmasına gelmişti. Venedikliler, Karlofça Antlaşması ile Mora'yı Osmanlılardan almışlardı. Bu sırada Venedikliler, Karadağ halkını, Osmanlılara karşı kışkırtmakta ve Akdeniz'de Türk gemilerine saldırmaktaydılar. Bu arada Katolik Venedik yönetimi, Mora üzerinde büyük bir baskı kurduğundan, Ortodoks Mora halkı, Osmanlı Devleti'nden, kurtarılmaları için yardım istiyordu. Tüm bu nedenlerle Venediklilere savaş açıldı (1715). Sadrazam Silâhtar Ali Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, kısa zamanda Mora'yı ele geçirdi. Osmanlı donanması, Korfu adasını kuşattı. Osmanlıların bu başarılarından tedirgin olan Avusturya, Karlofça Antlaşmasının bozulduğunu ileri sürdü. c) Osmanlı-Avusturya İlişkileri Osmanlıların Mora'yı yeniden ele geçirmesi üzerine Avusturya, harekete geçti. Avusturyalı Prens Ojen, Osmanlı Devleti'ne verdiği ültimatomla, Venediklilerden alınan yerlerin geri verilmesini, aksi hâlde barışın devam edemeyeceğini bildirdi. Divan, Avusturya ile barışın bozulmasına taraftar değildi. Ancak, Mora'da başarılı olan Sadrazam Silâhtar Ali 124 Paşanın ısrarı üzerine, Avusturya'ya savaş açıldı (1716). Macaristan'a giren Osmanlı ordusu, Petervaradin'de büyük bir Avusturya ordusuyla karşılaştı. Sadrazam Silâhtar Ali Paşa şehit oldu ve Osmanlı ordusu dağıldı. Belgrad, Temeşvar, Avusturyalıların eline geçti. Yeni Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa, barıştan yanaydı. 1718'de Pasarofça Antlaşması yapıldı. Buna göre, • Kuzey Sırbistan, Belgrad, Banat ve Eflâk'ın batısı Avusturya'ya ve rildi. • Venediklilerden alman Mora yarımadası ve Girit iskelesi Osmanlalarda kaldı. ç) Osmanlı- İran İlişkileri 18. yüzyılın başlarında İran, mezhep mücadeleleri nedeniyle karışıklıklar içinde bulunuyordu. İran'ın bu durumundan yararlanmak isteyen I. Petro, Kafkasya'ya girerek Derbent ve Baku bölgelerini işgal etti. İran'ın iç işlerinin karışması ve Rusların Kafkasya'ya inmeleri üzerine, Osmanlı orduları da üç koldan (Kafkasya, Azerbaycan, Irak) harekete geçti. Hoy, Kirmanşah, Tiflis, Gence, Tebriz, Erbil ve Hemedan kısa sürede Osmanlıların eline geçti. Osmanlı orduları ile Rus orduları, Safevîlerin egemenliğinde olan Kafkasya'da karşı karşıya geldiler. Fransa'nın araya girmesiyle iki ülke, İstanbul Antlaşması'm imzaladılar (1724). Buna göre; Osmanlı Devleti, İran'ın batı vilâyetlerini (Revan, Tebriz, Hoy, Gence, Kara-bağ, Hemedan), Rusya ise Ceylan, Mazenderan ve Esterabad'ı alacaktı. Şah II. Tahmasb, bu anlaşmayı tanımadı. Horasan'a giderek Afşar liderlerinden Ali Nadir Hanın yardımını sağladı. Saldırıya geçen İranlılar, Hemedan ve Tebriz'i aldılar. İran'ın kazandığı bu başarılar üzerine Osmanlı Devleti İran'a savaş ilân etti. Ancak, III. Ahmet ve Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa, savaşa gitmek istemiyorlardı. İran sınırındaki yenilgiler ve ordunun İran üzerine gönderilememesi, İstanbul'da Patrona Halil Ayaklanmasının çıkmasının nedenlerinden biri oldu (1730). d) Patrona Halil İsyanı ^ Sadrazam Nevşehirli İbrahim Pa$a, bir zevk ve eğlence dönemini başlatmış, artan giderleri karşılamak için, halktan yeni vergiler almıştı. Bu durum, üretiminde artış olmayan halkın daha fazla yoksullaşmasına neden olmuştu. Yine bu dönemde getirilen ticaret vergisi, esnaf ve tica retle uğraşan yeniçeriler tarafından iyi karşılanmadı. Nevşehirli İbrahim Paşanın; oğlunu, damatlarını ve yakınlarını yüksek görevlere getirmesi, kendini çekemeyenlerin sayısının artmasına neden oldu. İbrahim Paşa nın düşmanları toplumda ekonomik ve sosyal huzursuzluğu kullanarak halkı isyana teşvik etmeye başladılar. r 125 Uzun süredir fırsat bekleyen Patrona Halil çevresinde topladığı kişilerle isyan başlattı. İbrahim Paşadan memnun olmayanların ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle işsiz kalan, buna karşılık saray ve ulema çevresinin lüks içinde yaşamasına kızan halkın da katılmasıyla sayıları artan isyancılar saraya saldırdılar. İsyancıların isteği üzerine III. Ahmet, Nevşehirli İbrahim Paşayı ve yakınlarını idam ettirmek zorunda kaldı. İsyancılar, bununla da yetinmedi ve III. Ahmet'i tahttan indirip yerine I. Mahmut'u padişah yaptılar (1730). B. I. MAHMUT DÖNEMİNİN SİYASAL OLAYLARI I. Mahmut'un (1730-1754) ilk zamanlarında devlet, Patrona Halil ve arkadaşlarının elinde kaldı. I. Mahmut, durumu kontrol altına aldıktan sonra, Patrona Halil ve arkadaşlarını, İran sorununu görüşmek bahanesiyle saraya çağırıp, idam ettirdi (1731). I. Mahmut döneminin önemli siyasal olayları şunlardır: a) Osmanlı-İran İlişkileri I. Mahmut zamanında, İran ile savaşlar yeniden başladı. Tebriz ve Hemedan geri alındı. Bunun üzerine II. Tahmasb barış istedi. Doğu ser darı Ahmet Paşa, kendi adıyla anı lan antlaşmayı yaptı (1732). Buna göre; Gence, Tiflis, Revan ve Dağıstan Osmanlılarda; Hemedan, Tebriz, Kirmanşah ve Luristan İranlılarda kalacaktı. Resım 33:1. Mahmut'u gösteren bir minyatür (III. Ahmet Kütüphanesi, İstanbul) II. Tahmasb'ın, Osmanlılar ile yaptığı antlaşma, İran halkını memnun etmedi. Nadir Han, bu du rumdan yararlanarak II. Tahmasb'ı tahttan indirdi. Nadir Han, daha önce Osmanlıların eline geçmiş olan yerleri geri aldı. Amacına ulaştıktan sonra, barış istedi. Os manlı Devleti, bu sırada Rusya ile savaş tehlikesi belirdiğinden, 1732'de imzalanan Ahmet Paşa antlaşmasında belirlenen sınırlar esas olmak üzere, anlaşma yap126 mak zorunda kaldı (1736). Bu anlaşma ile Osmanlılar, ayrıca Nadir Hanın şahlığını tanıdılar. Böylece, İran'da Safevîler hanedanlığı sona erdi; yerine, yine bir Türk soyu olan Afşarlar geçmiş oldu. 1743'te Nadir Şah, Irak'ı almak için yeniden saldırdı. Savaş üç yıl sürdü. İran'da iç karışıklıklar çıkması üzerine Nadir Şah, yeniden barış isteğinde bulundu. Kasr-ı Şirin Antlaşması esas olmak üzere, yeni bir antlaşma yapıldı (1746). Bu son antlaşma, Osmanlı Devleti ile İran arasındaki savaşlara son verdi ve bugüne kadar devam eden barış dönemini açtı. b) Osmanh-Rus ve Avusturya İlişkileri Osmanlı Devleti doğuda İran ile savaştığı sırada, Rusya ile Avusturya Osmanlılar aleyhine anlaştılar. Rusya'nın amacı; Kırım'ı ele geçirmek, Karadeniz'e inmek ve Balkan milletlerini denetimi altına almaktı. Kırım ordusunun, İran'da savaşan Osmanlı ordusuna yardım için Kafkasya'dan geçmesine Rusların izin vermemesi ve Kırım'a saldırmaları üzerine, Rusya'ya savaş açıldı (1736). Bir süre sonra Avusturya da Rusya'nın yanında savaşa katıldı. Osmanlı orduları her iki cephede başarılı oldu. Bosna'ya saldıran Avusturyalılar, Bosna Beylerbeyi Hekimoğlu Ali Paşa tarafından yenilgiye uğratıldılar. Avusturyalılar, Sırbistan ve Eflâk'tan çıkarıldılar. Sadrazam İvaz Mehmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu Niş'i geri aldı. Belgrad önünde Avusturya ordusu yenilgiye uğratıldı. Osmanlı ordusu, Ruslara karşı da başarılar kazandı. Ruslar, Kırım'dan çıkarıldı. Bu arada Fransa'nın araya girmesiyle, Avusturya ile Belgrad Antlaşması yapıldı (1739). Buna göre; Avusturya, Banat dışında, Pasarofça Antlaşması ile Osmanlılardan aldığı Kuzey Sırbistan, Belgrat, Banat ve Eflâk'ın batısını geri verdi. Avusturya ile antlaşma yapıldıktan sonra Ruslar yalnız kaldılar. Bu arada İsveç, Osmanlı Devleti'nin yanında savaşa girmeye hazırlanıyordu. Bu durum karşısında yine araya Fransa girdi. Fransa'nın arabuluculuğu sonucu Ruslarla da Belgrad'da ikinci bir Belgrad Antlaşması yapıldı (1739). Buna göre; • Rusya, bu savaşta aldığı yerleri geri verecek, Karadeniz'de savaş ve ticaret gemisi bulundurmayacaktı. • Azak Kalesi Ruslarda kalacak; ancak Ruslar bu kaleyi yıkacaklar ve yerine de yeni bir kale yapmayacaklardı. Belgrad antlaşmaları Osmanlı Devleti'nin 18. yüzyılda imzaladığı kazançlı son antlaşmalar olmuştur. Bu antlaşmalardan sonra Rusya ve Avusturya, aralarındaki ittifakı yenilerken, Osmanlı Devleti de İsveç'le 127 bir ittifak anlaşması yaptı. Bu olay, Osmanlı tarihinde, ilk defa batılı bir ülkeyle ittifak yapılmış olması yönünden önem taşır. c) Osmanh-Fransız İlişkileri ve 1740 Kapitülâsyonları 18. yüzyıla girildiğinde, Osmanh-Fransız ilişkileri yeniden güçlendi. Lâle Devrinde Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa, Yirmi sekiz Çelebi Mehmet Efendiyi Paris'e elçi olarak gönderdi. Fransa'nın, 1739 Belgrad antlaşmalarında arabuluculuk yapması Osmanlı Devleti lehine çaba harcaması, Osmanlı Devleti üzerindeki et sini artırdı. Buna karşılık, kapitülâsyonlar yeniden gözden geçirildi (1740). Bu ayrıcalıkların en önemli özelliği, bundan sonra devamlı olaca ğı ve değişmeyecek olmasıydı. Fransa'ya tanınan bu yeni haklar, daha sonra diğer devletlere de tanındı. 1740 kapitülâsyonları, gerek koşulları ve gerekse birçok Avrupa devletine tanınması bakımından, Osmanlılar için zararlı oldu. Ülkenin iç ve dış ticareti yabancıların eline geçti. Kapitülâsyonlar, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile kaldırıldı. C. III. MUSTAFA DÖNEMİNİN SİYASAL OLAYLARI I. Mahmut'un 1754'te ölümü üzerine, yerine III. Osman (1754-1757) geçti. Saltanatı çok kısa süren III. Osman dönemi savaşsız geçmişti. Sadece sınır bölgelerinde bazı sorunlar çıkmışsa da bunlar fazla büyümeden önlenmiştir. III. Osman'ın 1757'de ölümü üzerine, yerine III. Mustafa (1757-1774) geçti. III. Mustafa'nın ilk yılları barış içinde geçti. Dönemin sadrazamı Koca Ragıp Paşa, dış siyasette barıştan yanaydı. Kendisi birçok savaşlara katılmış, devletin iç durumunu ve ordunun yetersizliğini anlamıştı. Avusturya ve Rusya'ya karşı, Prusya'nın yardımına güveniyor ve Avrupa devletleri arasındaki rekabetten yararlanmayı düşünüyordu. III. Mustafa döneminin en önemli olayı, 1768'de çıkan Rus Savaşı'dır. 1768 Osmanlı-Rus Savaşı Osmanlılar ile Ruslar arasındaki barış dönemi 1768 yılına kadar devam etmekle beraber, Ruslar, Osmanlı Devleti üzerindeki amaçlarından vazgeçmediler. Bu sırada Rusya'nın başında, Çariçe II. Katerina bulunuyordu. Katerina, Kırım'ı ve Kafkasya'yı almak, Karadeniz'de donanma bulundurmak, Boğazlardan geçiş sağlamak ve Balkanlarda Rusya'dan ya^ na devletler kurmak istiyordu. 128 İki ülke arasındaki barış, 1768'de Lehistan sorunu nedeniyle bozuldu. II. Katerina'nın, bu tarihte boşalan Lehistan tahtına kendi adayını zorla kral seçtirmesini kabul etmeyen Leh vatanseverleri, Ruslara karşı ayaklandılar. Ruslar karşısında başarılı olamayan Lehlerin bir bölümü Osmanlı topraklarına sığındı. Bunları izleyen Rusların, sınırı geçip Lehler ile birlikte Türkleri de öldürmeleri üzerine, Rusya'ya savaş açıldı (1768). Padişah III. Mustafa savaştan yanaydı. Ancak, ordunun disiplini iyi olmadığı gibi, başta iyi komutanlar da bulunmuyordu. Ruslar beş koldan saldırıya geçtiler. Kafkasya, Gürcistan, Ukrayna ve Besarabya üzerine yürüdüler. Bir Rus ordusu, Hotin Kalesi'ni aldıktan sonra, Boğdan ve Eflak'ı istilâya başladı. Yaş ve Bükreş Rusların eline geçti. İsmail Kalesi yakınlarında yapılan savaşta, Osmanlı ordusu askerin disiplinsizliği yüzünden ağır bir yenilgiye uğradı. Tuna'yı geçen Ruslar, diğer yandan Kırım'a girdiler. Bu sırada Baltık Denizi'nden kalkan Rus donanması, İngilizlerin yardımıyla Cebelitarık Boğazı'ndan geçerek Mora kıyılarına geldi. Bu durumdan yararlanmak isteyen Rumlar ayaklandılar. Osmanlı kuvvetlerinin ayaklanmayı bastırması üzerine Rus donanması, Çeşme'deki Türk donanmasını yaktı (l770). Resim 34: III, Mustafa Şehzade Selim ile Topkapı Sarayı'nda gösteren bir minyatür (Hünernâme, Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) Rusların bu başarılarının Avusturya'yı endişelendirmesi üzerine Avusturyalılar, Osmanlılar ile gizli bir anlaşma yaptılar. Buna göre; Avusturya, Eflâk ve Buğdan'ın kurtarılmasına yardım edecek; Osmanlılar da Avusturya lehine sınırda bazı değişiklikler yapacaktı. Bu arada Prusya Krah II. Frederik, savaşa son verilmesi için araya girdi. Barış için yapılan görüşmelerden sonuç alınamadı ve savaş yeniden başladı. Ruslar, 129 Silistre ve Rusçuk'u ele geçirdiler. Bu sırada III. Mustafa öldü ve yerine l Abdülhamit geçti (1774). Ç. I. ABDÜLHAMİT DÖNEMİNİN SİYASAL OLAYLARI I. Abdülhamit (1774-1789) padişah olduğunda, Osmanlı-Rus savaşı bütün şiddetiyle devam ediyordu. I. Abdülhamit, savaşı mümkün olduğu kadar az zararla bitirmeyi düşünüyordu. Ancak, yeni kuvvetlerle sal dırıya geçen Ruslar, Tuna'yı geçtiler. Akdeniz'de bulunan donanmalarıy la da Mısır'da, devlete isyan eden asilere yardım ettiler. Şumnu'da bulu nan sadrazam Muhsinzade Mehmet Paşa, yanındaki az bir kuvvetle Rus ordusuna karşı koyamayacağını anlayarak barış istedi. Osmanlı-Rus delegeleri arasında Küçük Kaynarca denilen yerde çok kısa süren bir görüşmeden sonra, tarihimizin en ağır şartlarını taşıyan Küçük Kaynarca Antlaşması yapıldı (1774) Buna göre; • Kırım'a bağımsızlık verilecek, • Yenikale, Kerç ve Azak dolaylan Ruslara bırakılacak, • Rusya, bu savaşta ele geçirdiği Eflâk, Boğdan ve Beserabya'yı geri verecek, • KDENİ 1739, Belgrad Antlaşmasına göre Osmanlı sınırları n 1774, Küçük Kaynarca Antlaşmasına göre Rusya' ya verilen topraklar n 1774, Küçük Kaynarca Antlaşmasına göre Kırım Hanlığı Harita 12: Küçük Kaynarca Antlaşması'na göre Osmanlı Devleti'nin sınırlan 130 • Rus ticaret gemileri, Karadeniz ve Akdeniz'de serbestçe dolaşabi lecek, • Rusya, İstanbul'da devamlı elçi bulundurabilecek, ; • Rusya, kapitülâsyonlardan yararlanacak, • Rusya, Osmanlı yönetimindeki Ortodoksların haklarını koruyabile cek, • Osmanlı Devleti, Rusya'ya savaş tazminatı ödeyecekti. Antlaşmanın en önemli maddesi, Rusya'nın, Ortodoksların haklarını koruma bahanesiyle Osmanlı Devleti'nin iç işlerine sürekli müdahale hakkını elde etmesidir. Bu antlaşma ile Kırım, Osmanlı toprağı olmaktan çıktı ve Balkanlar, Rus tehlikesine açık bir duruma geldi. Kırım'ın Ruslar tarafından işgal edilmesinden sonra Rus ordusu burada Türklere karşı büyük çaplı bir katliama girişti. Çok sayıda Kırım Türk'ü Rus baskısından kaçarak Türkiye'ye sığınmak zorunda kaldı. Kırım'a, Ruslar ve diğer Hris-tiyan göçmenler yerleştirildiler. a) Rusya'nın Kırım'ı Kendi Topraklarına Katması Rusya, Küçük Kaynarca Antlaşması ile, Kırım'ı, Osmanlı Devleti'nden ayırdıktan sonra, burayı kendi topraklarına katma yollarını aramaya baş ladı. Rus taraftarlarının Devlet Giray'a karşı ayaklanmaları üzerine, Rus orduları Kırım'a girdi. Bunun sonucu Şahin Giray, han oldu (1777). Rusya'nın anlaşmaya aykı rı tutumu üzerine, Osmanlı Devle ti savaşa hazırlandı. Fransa'nın araya girmesiyle iki ülke temsilci leri, İstanbul'da Aynalı Kavak Kasrı'nda, Küçük Kaynarca Antlaşması'nı yeniden gözden geçirdi ler. Aynalı Kavak Tenkihnamesi di ye bilinen bu antlaşmaya göre; Ruslar, üç ay içinde Kırım'ı boşal tacak, Osmanlı Devleti de Şahin Giray'ın Kırım hanı olmasını kabul edecekti. II. Katerina'ya yaverlik etmiş olan Şahin Giray, Kırım'a döndükten sonra Ruslarla birlikte hareket etmeye başladı. Şahin Gi- Sarayı Tablo Galerisi, istanbul) 131 ray'ın Kırım'a geri dönmesi halkın tepkisine neden oldu. Bir süre sonra Kırım'da yeniden isyanlar çıktı. Şahin Giray, Rusya'ya sığınmak zorunda kaldı. Bunu bahane eden II. Katerina, Kırım'a ordu göndererek burayı Rusya'ya kattığını ilân etti (1783). Osmanlı Devleti, savaşacak durumda olmadığından, Kırım'ın Rusya'ya katılmasına ses çıkaramadı. b) 1787 Osmanlı-Rus ve Osmanlı-Avusturya Savaşları Rusya ve Avusturya, Osmanlı Devleti'ni bölmek ve aralarında paylaşmak için bir plân hazırladılar. Bu plân, tarihte Grek Projesi adı ile anılır. Buna göre; Eflâk ve Boğdan'da Dakya devleti kurulacak; Sırbistan, Bosna ve Hersek, Avusturya'ya bırakılacak; Bizans İmparatorluğu yeniden kurulacak ve başına da II. Katerina'nın torunu Konstantin getirilecekti. Bu gelişmeler İngiltere'yi endişelendirdi. İngiltere, kendi çıkarları gereği, Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğünden yanaydı. Osmanlı Devleti Kınm'ı geri almak istiyordu; İngiltere ve Prusya'nın da kışkırtması sonucu Rusya'ya savaş açtı (1787). Bir süre sonra da Avus turya, Rusya'nın yanında savaşa girdi. Avusturya, Bosna'yı; Rusya, Boğdan'ı işgal etti. Rus ve Avusturya orduları, Osmanlı ordusunu yenilgiye uğrattılar. Ruslar, Özi Kalesini alarak halkı kılıçtan geçirdiler. Bu haber İstanbul'a ulaşınca I. Abdülhamit üzüntüsünden öldü. Yerine III. Selim geçti (1789). .-....• D. III. SELİM DÖNEMİNİN SİYASAL OLAYLARI III. Selim (1789-1807), şehzadeliğinde oldukça iyi bir eğitim görmüştü. Memleketin iç ve dış durumunu öğrenmişti. Açık düşünceli, yenilik taraftan bir padişahtı. 111. Selim'in padişah olması, halk arasında memnunlukla karşılanmış ve devleti güç durumlardan kurtarabileceği umudunu uyandırmıştı. Ancak, devletin karşısında büyük sorunlar vardı. Bunların en önemlisi, Rusya ve Avusturya ile devam etmekte olan savaştı. a) Osmanlı-Rus ve Osmanlı- Avusturya Savaşları III. Selim, tahta çıktığında, I. Abdülhamit zamanında başlamış olan 1787 Osmanlı-Rus ve OsmanlıAvusturya savaşları devam ediyordu. III. Selim, düşmana iyi bir ders verilmesinden yanaydı. Ancak, yapılan savaşlar başarılı olmadı. Savaşın gidişinden endişelenen İngiltere ve Prusya, harekete geçti ve İsveç'i, Rusya'ya karşı savaşa teşvik etti. Bunun sonucu, Osmanlı-İsveç ittifakı imzalandı. İsveç'in savaşa girmesi, Rusya'nın Baltık donanmasını Akdeniz'e gönderme girişimini önledi. Bu du132 lat.:ı nıfl m' Devli da \\ rakla rum, savaşın Akdeniz'e yayılmasını engelledi ve Osmanlı Devleti, Akdeniz'de güven içinde kaldı. Ancak, İsveç'in savaşlarda başarılı olamaması ve Rusya ile 1790'da bir antlaşma imzalayıp savaştan çekilmesinden dolayı, bu ittifak fazla bir yarar sağlamadı. İsveç'le ittifakın bozulduğu sırada Osmanlı Devleti, Prusya ile ittifak imzaladı. Bu ittifaka göre; Rus ve Avusturya orduları Tuna'nın güneyine geçtikleri takdirde, Prusya savaşa girecekti. Bu sırada Avusturyalıların, Yergökü Kalesi'ne yaptıkları saldırı başarısızlıkla sonuçlandı. Avusturya, Rusya'dan ayrılarak Osmanlı Devleti'yle Ziştovi Antlaşması'nı imzaladı (1791). Buna göre; • Avusturya, bu savaşta Osmanlı Devleti'nden aldığı yerleri geri ver di. • Osmanlı Devleti, Orsova ile Unna ırmakları çevresinde bazı yerleri Avusturya'ya bıraktı. III. Selim, Avusturya ile barış yapıldıktan sonra, Rusya ile savaşa devam etmek düşüncesindeydi. Ancak, Osmanlı orduları, Balkan ve Kafkas cephelerinde yenilgilere uğradı. Ruslar, Kili ve İsmail kalelerini ele geçirdiler. Sonuçta iki ülke arasında Yaş Antlaşması imzalandı (1792). Buna göre; • Osmanlı Devleti, Kırım'ın Rusya'ya ait olduğunu ve Rusya'nın Gür cistan'daki egemenlik hakkı bulunduğunu kabul etti. • Dinyester ırmağı, iki ülke arasında sınır kabul edildi. • Rusya, Prut ile Dinyester ırmakları arasında kalan toprağın dışın daki yerleri (Bender, Akkerman, Kili ve İsmail kaleleri) geri verecekti. • Rusya, savaş tazminatı almayacaktı. • Eflâk ve Boğdan'ın ayrıcalıkları devam edecekti. • Osmanlı Devleti, Rus ticaret gemilerini Cezayir ve Tunus korsan larına karşı koruyacaktı. Koruyamazsa ve Rus ticaret gemileri zarar gö rürse, Osmanlı Devleti zararı ödeyecekti. Bu savaşın sonunda, Osmanlı Devleti Kırım'ı geri alamadığı gibi, yeni toprak kayıplarına uğradı. b) Osmanh-Fransız İlişkileri Avusturya ve Rusya'nın 18. yüzyılda giderek güçlenmeleri, Osmanlı Devleti'ni Fransa'ya daha çok yaklaştırdı. Bu yüzyılın başındaki savaşlarda Fransa, genellikle Osmanlı Devletini destekledi. Çünkü, Osmanlı toprakları üzerinde diğer Avrupa devletlerine göre daha çok ayrıcalıkları 133 vardı. İki ülke arasındaki ilişkiler, Fransız İhtilâli'ne kadar dostluk içinde sürdü (1789). İhtilâl sırasında tüm Avrupa devletleri, Fransa'ya karşı cephe alırken, Osmanlı Devleti dostluğuna bağlı kaldı ve Fransa'daki yeni yönetimi tanıdı. Bu tarihte padişah olan III. Selim, başlattığı Nizam-ı Cedit ıslahatı sırasında, Fransa'dan subaylar ve teknik uzmanlar getirtti. Osmanlı-Fransız ilişkileri, Direktuvar Hükümeti zamanında bozuldu (1795-1799). Bu sırada Fransa, İngiltere ile savaşıyordu. Fransızlar, İngilizleri yenilgiye uğratabilmek için, Hindistan yolunun kapatılmasını ge rekli görüyorlar, bunun için de Osmanlı Devleti'nin bir eyaleti olan Mısır'ı ele geçirmek istiyorlardı. Fransa'nın Mısır seferiyle ilgili hazırlıklarını İngilizler, Osmanlı Deı leti'ne ilettiler. III. Selim, bu durumu Mısır valisine bildirerek Akdeniz manlarma uğrayacak İngiliz savaş gemilerine yardımcı olunmasını isii di. Napolyon Bonapart yönetimindeki Fransız kuvvetleri, 1798'de İskenderiye'ye çıktı ve Osmanlı kuvvetlerini yenerek Kahire'yi işgal ettiler. Osmanlı Devleti, bu durum üzerine, İngiltere ve Rusya ile bir anlaşma yaparak Fransa'ya savaş ilân etti. İngiliz ve Rus donanmaları Akdeniz'e girdi. Amiral Nelson komutasındaki İngiliz donanması, anî bir baskınla, Ebukır denilen yerde, Fransız donanmasını batırdı. Donanması yok olan Napolyon, Osmanlı Devleti'ni barışa zorlamak için Suriye üzerine yürüdü. Burada Akka Kalesi'ni kuşatan Napolyon, Cezzar Ahmet Paşa komutasındaki Nizâm-ı Cedit askerleri tarafından yenilgiye uğratıldı. Bu yenilgi üzerine Napolyon, yerine General Kleber'i bırakarak gizlice Fransa'ya gitti. Bir süre sonra Osmanlı ordusu Mısır'a girdi. 1802'de yapılan El- Ariş antlaşması sonucu, Mısır yeniden Osmanlı yönetimine girdi. Fransa, kapitülâsyonlardan sürekli yararlanmakla beraber, Osmanlı Devleti'nin aleyhine olan ittifaklara girmekten de geri kalmadı. Osmanlı Devleti'nin, Kuzey Afrika'daki topraklarını ele geçirmeye çalıştı. Balkan milletlerini Osmanlı Devleti'ne karşı kışkırttı. c) Osmanlı Fransız, İngiliz ve Rus İlişkileri Osmanlı Devletinin İngiltere, Fransa ve Rusya ile kurduğu dostluk uzun sürmedi. Çünkü, Fransız tehlikesinin henüz bitmediğini ileri süren Rusya, Ege adalarından çekilmeyi kabul etmiyordu. İngiltere ise Mısır'ı ele geçirmek istiyordu. 134 Napolyon'un 1804'te kendini imparator ilân etmesinden sonra, Os-manlı-Fransız dostluğu yeniden başladı. Osmanlı Devleti, Balkan uluslarını isyana kışkırtan Rusya'ya ve Mısır'ı ele geçirmek isteyen İngiltere'ye karşı, Fransa'ya yaklaşma gereğini duydu. Napolyon'un 1805'te Rus ve Avusturya ordularını Osterliç'te yenmesi, Osmanlı Devleti'ni Fransa'ya daha çok yaklaştırdı. Fransa ile gelişen dostluktan cesaret alan Osmanlı Devleti, Rus yanlısı Eflâk ve Boğdan beylerini görevden aldı. Boğazlar Rus donanmasına kapatıldı. Rusya, bir ültümatomla bu durumu protesto ederken, İngiltere de Rusya'nın yanında yer aldı. İstanbul'a gelen İngiliz ve Rus elçileri, Eflâk ve Boğdan beylerinin eski görevlerine getirilmelerini ve Boğazların açılmasını istediler. Bu durum üzerine Osmanlı Devleti, eski beyleri görevlerine iade ederken, Boğazlar da Rus gemilerine yeniden açıldı. ç) 1806 Osmanlı-Rus Savaşı Rusya, Osmanlı Devleti'nin, bu ültümatomu kabul etmeyeceğini düşünüyordu. Bu nedenle savaş ilân etmeden, Eflâk ve Boğdan'ı işgale başladı. Hotin, Bender, Kili ve Akkerman kalelerini ele geçiren Rus orduları, İsmail Kalesi önünde durdurabildi. Rusya'nın müttefiki olan İngiltere, Osmanlı Devleti'nden, Fransa ile ilişkisini kesmesini, Eflâk ve Buğdan'ın Rusya'ya bırakılmasını istedi. III. Selim, İngiliz isteklerini kabul etmedi. Bu sırada bir İngiliz donanması İstanbul önlerine geldi. Ancak, karadan destek görmedikçe bir sonuç alınamayacağını anlayan İngiliz donanması geri çekilmek zorunda kaldı. İngilizler, bu başarısızlıklarını gidermek için Mısır'a asker çıkardılar. Ancak, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşanın karşı koyması sonucu Mısır'dan atıldılar (1807). Bu sırada Napolyon, Rusya'yı yenmiş ve Rus çarı ile Tilsit Antlaşması'nı imzalamıştı. Bu antlaşmaya göre Fransa, Rusya ile Osmanlı Devleti arasında arabuluculuk yapacaktı. Bu arabulucukta Fransa, Eflâk ve Boğdan'ın Rusya'ya verilmesi için çalışacak, bu gerçekleşmezse Rusya'ya askerî yardımda bulunacaktı. Fransa, bu ikiyüzlü siyasetiyle, kendisine güvenerek savaşa girmiş olan Osmanlı Devleti'ni Rusya karşısında yalnız bıraktı. d) Kabakçı İsyanı ve III. Selim'in Tahttan İndirilmesi III. Selim'in başlattığı ıslahatları yeniçeriler, din adamları ve esnaflar çıkarlarına uygun bulmuyorlardı. Bu nedenle yenilik hareketlerine karşı çıkmaya başladılar. Bu sırada Ruslarla yapılan savaş nedeniyle ordunun İstanbul'da bulunmayışı, ıslahat hareketlerine karşı olanlara fırsat verdi. 135 III. Selim'in Rumeli Kavağı'ndaki yeniçerilere Nizam-ı Cedit elbisesi giydirilmesine karar vermesi, başta dönemin şeyhülislâmı ve sadrazam kaymakamını harekete geçirdi. Bunların kışkırtması üzerine yeniçeriler, Kabakçı Mustafa adlı bir yeniçerinin başkanlığında ayaklandılar. Daha sonra topçular ve cebeciler de isyancılara katıldılar. III. Selim, isyanı öğrenince bir çatışmaya yol açmamak için, Nizam-ı Cedit'in kaldırıldığını ilân etti. Ancak, asiler Nizam-ı Cedit'e taraftar olanların idamını istediler. Sarayı kuşatan asiler III. Selim'i tahttan indirip IV. Mustafa'yı tahta çıkardılar (1807). Islahatlardan yana olanların ğu öldürüldü. Kaçabilenler, Rusçuk Ayanı Alemdar Mustafa Paşa'ya ğındılar. Alemdar Mustafa Paşa, III. Selim'i tekrar tahta çıkarmak ve NİZİ Cedit'i yeniden canlandırmak için İstanbul'a geldi (1808). Başta Kaba;.çı Mustafa olmak üzere isyana öncülük edenleri öldürttü. Bu sırada IV. Muş tafa, Osmanlı soyundan tahta geçebilecek kendisinden başka erkek kal maması için, III. Selim ile II. Mahmut'un öldürülmelerine karar verdi. III. Selim öldürüldü, II. Mahmut ise kurtulmayı başardı. Saraya zorla giren Alemdar Mustafa Paşa, IV. Mustafa'yı tahttan indirerek II. Mahmut'u padişah ilân etti. E. 18. YÜZYIL ISLAHATLARININ AMACI VE ÖZELLİKLERİ 18. yüzyılda, Osmanlı Devleti'nin, Avrupa'dan, bilim, teknik ve askerlik alanlarında geri kaldığı kesin olarak anlaşıldı. Artık, batının bu alanlardaki ilerlemelerinden yararlanılması zorunlu görüldü. 18. yüzyılın ıslahatçıları, gerilemenin nedenleri üzerinde durdular; daha köklü ve kalıcı ıslahatlar düşündüler. Bu amaçla çeşitli Avrupa ülkelerine elçiler gönderilip onlardan bu konuda raporlar hazırlamaları istendi. Özellikle askeri alanda yapılacak ıslahatlar için Avrupa ülkelerinden uzmanlar getirildi. Islahat, çoğunlukla tepeden geldiğinden, halka mal edilemediğinden ve birçok kimsenin (yeniçeriler, esnaf, bazı din adamları, illerdeki valiler) çıkarına dokunduğundan, tepkiyle karşılandı ve ayaklanmalar çıktı. Bu nedenle devleti güçlendirmeyi, toplumu geliştirmeyi amaçlayan 18. yüzyıl ıslahatlarından da istenilen sonuç alınamadı. 18. yüzyılın başlıca ıslahat hareketleri şunlardır: 136 a) Lâle Devri 18. yüzyıl ıslahatlarının ilki, Lâle Devri ile başlar. 1718 Pasarofça Antlaşmasından 1730 Patrona Halil İsyanı'na kadar geçen zamana Lâle Devri denir. Bu dönem, zevk ve eğlence devri olarak görülmekle beraber, daha çok yeni bir düşünce, yeni bir anlayış ve Avrupa'ya yakınlaşma dönemi olarak kabul edilir. Lâle, dönemin edebiyatının, güzel sanatların ve batılılaşma hareket lerinin simgesi durumuna gelmiştir. Lâle Devri Sâdâbât'ta eğlenceleri ve edebiyatıyla, sadece geçici bir devir olarak görülmemelidir. Batı uygarlığının etkisiyle gerçekleşen Osmanlı rönesansmın, aydınlanmasının simgesi olarak düşünülmelidir. Lâle Devrini başlatan Nevşehirli İbrahim Paşa, yenilikten ve barıştan yana biri olmasının yanı sıra, zevk ve eğlenceye de düşkündü. Dönemin padişahı III. Ahmet'in de eğlenceden hoşlanan biri olması, sadrazamı ile kolay anlaşmasını sağladı. Bu dönemde, Haliç ve Boğaziçi kıyılarında birçok eğlence yeri ve köşk yapıldı. Bunların en önemlisi, Sâdâbât köşkü ve bahçesiydi. Yazın Sâdâbât bahçesinde eğlenceler, Boğaziçi'nde ise mehtap sefaları düzenlenirdi. Birçok eser lâle motifleriyle süslenirdi. Tüm bu nedenlerle Nevşehirli İbrahim Paşa dönemine sonradan, Lâle Devri dendi. Şairler, bu zevk ve eğlence dönemini şiirlerinde dile getirdiler. Lâle Devrinde yapılan eğlenceler yüzünden lüks ve gösterişe düşkünlük iyice artmıştı. Devlet, israf nedeniyle oluşan masrafları karşılamak için ek vergiler almaya başlamıştı. Bu da halk arasında hoşnutsuzluğa neden oldu. Resim 36: Lâle Devri eğlencelerini konu edinen bir minyatür (Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) 137 Lâle Devrinde, eğlencelerin yanı sıra, ülke yararına işler de yapıldı. | Başta Viyana olmak üzere Avrupa devletlerine elçiler gönderildi. Yirmi sekiz Çelebi Mehmet de Paris'e elçi atandı. Elçilere, Avrupa'nın incelen mesi ve Türkiye'de uygulanması mümkün yeniliklerin yazılması bildiril-di. Avrupa'dan alınan ilk teknik araç, matbaa oldu. Yirmi sekiz Çelebi Mehmet, Paris'e giderken oğlu Sait Efendi'yi götürmüştü. Sait Efendi, orada matbaayı tanıdı. Türkiye'ye dönünce, Macar asıllı İbrahim Müte ferrika ile birlikte matbaanın açılması çalışmalarına başladılar. Sadra zam Nevşehirli İbrahim Paşaya, matbaanın yararları üzerine bir rapor sundular. Böylece ilk Türk matbaası açılmış oldu (1727). Matbaada ilk olarak, Vanlı Mehmet'in Sihah-i Cevheri adındaki sözlüğü (Vankulu Söz lüğü) basıldı. V ', Resim 37: Nevşehirli Damat İbrahim Paşayı, Şair Nedim ile Göksu sefasında gösteren bir tablo (Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) Lâle Devrinde İstanbul'un imarına çalışıldı. Fransız mimarîsi örnek alınarak birçok yapı inşa edildi. Bu dönemde yapılan eserlerin en özgün olanı III. Ahmet Çeşmesi'dir. İbrahim Paşa, çiniciliğin kaybolmakta olduğunu görerek bu sanatı geliştirmeye çalıştı. İznik ve Kütahya'dan ustalar getirilerek İstanbul'da çini imalâthanesi açıldı. Yeniçerilerden itfaiye bölüğü kuruldu. Doğu klâsiklerinden ve Aristo'dan tercümeler yapıldı. Dış ticaretin geliştirilmesine ve bu yolla ülkeye para girmesine çalışıldı. Yalova'da bir kâğıt fabrikası kuruldu. b) I. Mahmut Dönemi Islahatları Bu dönemde askeri alanda ıslahata başlandı. İlk olarak yabancı askerî uzmanlardan yararlanıldı. Bu sırada Osmanlı hizmetine giren ve aslen Fransız olan Humbaracı Ahmet Paşa Osmanlı ordusunun ıslahına çalıştı. En büyük hizmeti, Humbaracı Ocağı'nı kurması oldu. Humbaracı Ahmet Paşanın hazırladığı rapor ve plânlar, 1736 yılında Osmanlı-Avus-turya savaşında uygulandı ve başarı kazanıldı. Üsküdar'da Hendeseha-ne adı ile askerî mühendis okulu açıldı. c) III. Mustafa Dönemi Islahatları III. Mustafa, maliye, bayındırlık ve özellikle askeri alanda ıslahatlar yapma düşüncesindeydi. Bu alanda kendisine Sadrazam Koca Ragıp Paşanın büyük yardımları oldu. Bu dönemde, Fransızcadan matematik ve astronomiye ait kitaplar tercüme edildi. Avrupa'daki gelişmeleri öğrenmek amacıyla Fransa'ya ve Almanya'ya elçiler gönderildi. III. Mustafa, Yeniçeri Ocağı'nın ıslah edilmesi gereğine inanıyordu. Ancak, bunun güçlüğünü bildiği için, önce topçu sınıfını ıslah edip tophaneyi yeniden düzenleme ve mühendis okulu kurulmasına karar verildi. Bu alanda, Baron do Tot yararlı çalışmalar yaptı. 1755'te Fransız hükümeti tarafından Türkiye'ye gönderildi. III. Mustafa, Baron do Tot'u, Topçu Ocağının ıslahı ile görevlendirdi. Baron do Tot, tophaneyi ıslah edip ağır toplar yerine hafif toplar döktürdü. Artan top ihtiyacının karşılanması için Hasköy'de modern bir top dökümhanesi kuruldu. Sürat Topçuları adında yeni bir ocak kuruldu. Yine bu dönemde, donanma da ele alındı, gemi inşaatı hızlandırıldı. Deniz Mühendishanesi (Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyun) açıldı. (1773). ç) I. Abdülhamit Dönemi Islahatları I. Abdülhamit'in bu dönemde yaptığı ıslahatlar, daha çok askerî alanda yoğunluk kazandı. Bu dönemde, önceki dönemlerden farklı olarak yabancı askerî uzmanlar getirildi. Bu askerî uzmanların Müslüman olma koşulu ve kıyafetleri konusundaki kısıtlamalar, bu dönemde kaldırıldı I. Abdülhamit'e, Sadrazam Halil Hamit Paşa ve Kaptanıderya Cezayirli Gazi Hasan Paşa yardımcı oldular. Cezayirli Gazi Hasan Paşa, modern gemi yapımı ve çağdaş denizci yetiştirme amacına yönelik çalışmalar yapmak için Haliç, Karadeniz ve Ege kıyılarında yeni tersaneler inşa ettirdi. Denizcilik meslek durumuna getirildi. Ege ve Akdeniz köylerinden toplanan gençler, tersane kışlasında, Sinop ve Midilli'de eğitilerek denizci yetiştirildiler. l 139 Sadrazam Halil Hamit Paşa, kara ordusunun ıslahına önem verdi. Rumeli'de sınır kalelerini onartıp yenilerini yaptırdı. Baron do Tot'un kurduğu sür'at topçuları birliği canlandırıldı. Tımar sahiplerini denetlemek için, illere denetçiler gönderildi. Eğitim ve disiplin kabul etmeyen yeniçeriler, ocaktan atıldı. Ekonomiyi güçlendirmeye yönelik önlemler aJjndj. Paranın değerini yükseltmek ve fiyatları dondurmak için emirler çıkarıldı. Yerli mal tüketimi özendirildi. d) III. Selim Dönemi (Nizam-ı Cedit) Islahatları III. Mustafa'nın oğlu olan III. Selim, babası döneminde, Baron do Tot'un çalışmalarını yakından görmüş, Avrupa'daki ve dünyadaki geliş meleri izlemişti. III. Selim'e göre, kendisinden önce padişahların düşündükleri ısla hatlar devleti eski gücüne ulaştırmaya yeterli olmamıştır; bu nedenle sadece askerî alanda değil, devletin tüm kurumlarında ıslahat yapmak ge-rekliydi. III. Selim, 1791 Ziştovi Antlaşması'nın imzalanmasından sonra, Avrupa hakkında bilgi sahibi olmak amacıyla, dönemin bilim adamlarından Ratıp Efendiyi, elçi olarak Viya-na'ya gönderdi. Ratıp Efendi, Avusturya'da görüp incelediklerini bir rapor hâlinde, III. Selim'e sundu. Bu raporda, güçlü bir devlet olabilmenin iyi bir yönetim ve yetkili bir kadroya sahip olmak dış ülkelerle iyi ilişkiler kurmak, halkın refahının sağlanması ve dolu bir hazine ile mümkün olabileceği belirtiliyordu. l 2 3 45-ı O ••:, 7- ü/c, o ,,, 9T, Resim 38: Hippolite Berteaux'un yağlı ya tablosunda III. Selim (Topkapı tablo Galerisi, İstanbul) III. Selim dönemine, Nîzam-ı Cedit dönemi de denir. Yeni düzen anlamına gelen Nizam-ı Cedit, iki şekilde tanımlanabilir. Bunlardan birincisi, III. Selim döneminde kurulan ve Avrupa usulüne göre eğitilip yetiştirilen yeni orduya verilen isimdir. Diğeri m 14O JO ise III. Selim zamanında askerî, malî, hukukî ve diğer alanlarda yapılan ıslahatların tümüne verilen isimdir. III. Selim, ilk olarak Yeniçeri Ocağı'nı ele aldı. Yeniçerilere, haftanın belirli günlerinde eğitim zorunluğu getirildi. Yeniçerilerin sayısında azaltma yapılıp ücretleri yükseltildi. Topçu, humbaracı ve lâğımcı ocakları, ordunun teknik sınıfları durumuna getirildi. Topçu ve istihkâm subayı yetiştiren Mühendishane-i Berrî-i Hümayun bu dönemde kuruldu. Nizam-ı Cedit ordusu kuruldu. Bu orduyu eğitmek için Fransa, Prusya ve İngiltere'den danışmanlar getirildi. Yeni ordunun giderlerini karşılamak için İrâd-ı Cedit hazinesi kuruldu. Denizciliğe önem verildi. Tersaneler yeni baştan ele alınarak, onarıldı ve çalışır duruma getirildiler. Matbaa ıslah edilip okulların gereksinimine yanıt verecek birçok kitap bastırıldı. İdarî alanda düzenlemeler yapıldı. Avrupa devletleriyle ilişkilerde, ittifaklar ve denge sisteminin önemi anlaşıldı. Londra, Paris, Viyana ve Berlin'de daimî elçilikler kuruldu. Halkın yerli malı kullanması için Avrupalıların, ülke içinde ticaret yapmaları yasaklandı. Osmanlı ticaret filosunun çoğaltılması için önlemler alındı. DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI 1- Prut Zaferi'nin Osmanlı Devleti açısından önemi nedir? 2- 1739 Belgrad antlaşmalarının önemi nedir? 3- 1740 kapitülâsyonlarının Osmanlı Devleti üzerindeki etkileri neler olmuştur? 4- 1768 Osmanlı-Rus Savaşı'nın nedenleri nelerdir? 5- Hangi nedenlerden.dolayı, 18. yüzyıl ıslahatlarından istenilen sonuçlar alına mamıştır. 6- Matbaanın Osmanlı Devleti'ne getirilmesi ne gibi sonuçlar doğurmuştur? 7- Lâle Devrinde yapılan başlıca yenilikler nelerdir? 8- IH. Selim döneminin başlıca ıslahatları neler olmuştur? 9- Patrona Halil İsyanı'nın nedenleri nelerdir? 10- Fransa'nın Osmanlı Devleti'ni yalnız bırakarak Rusya ile Tilsit Antlaşması'm imzalamasının nedeni nedir? 141 V. ÜNİTE TEST SORULARI -f 1. Osmanlı Devleti'nin yapmış olduğu antlaşmalardan bazıları şunlardır: I. Zitvatoruk Antlaşması H. Pasarofça Antlaşması III. Belgrad Antlaşması Bu antlaşmalar, aşağıdaki devletlerden hangisiyle yapılmıştır? A) İran B) Rusya 2. C) Avusturya D) İngiltere E) Fransa Osmanlı-Rus ilişkileri üzerinde, Rusya'nın hangi tutumu en az etkili ol muştur? A) Balkan yarımadasını Slavlaştırmaya çalışması B) Açık ve sıcak denizlere çıkmak istemesi C) Orta Asya'ya yayılma siyaseti izlemesi D) Osmanlı ülkesinde Ortodoksların haklarını korumaya çalışması E) Kendini Avrupa devletlerine kabul ettirmeye çalışması 3. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması'mn aşağıda verilen hükümlerinden hangisi, Osmanlı Devleti'nin egemenlik haklarını zedeleyici nitelikte dir? A) Rus ticaret filosunun Karadeniz ve Akdeniz'de ticaret yapma hakkı B) Ruslara, Osmanlı uyruğunda olan Ortodoksların haklarını koruma yetkisinin verilmesi C) Rusların, gerekli gördükleri yerlerde konsolosluk açabilmeleri D) Rus Hristiyanlannın kutsal yerleri serbestçe ziyaret etmeleri E) Eflâk, Boğdan ve Besarabya halkına din ve mezhep özgürlüğü verilmesi 4. Osmanlı Devleti'nin yabancı ülkelerde ilk daimî elçilikler açması, aşağı daki dönemlerden hangisinde olmuştur? K A) Lâle Dönemi B) 111. Selim Dönemi C) II. Mahmut Dönemi D) Tanzimat Dönemi E) 1. Meşrutiyet Dönemi 142 l oV 5. 6 \apui VI. ÜNİTE 17. VE 18. YÜZYILLARDA AVRUPA A. Bilim ve Teknik Alanındaki Gelişmeler B. Siyasal Alandaki Gelişmeler C. Ekonomi Alanındaki Gelişmeler Ç. Düşünce yaşamındaki Gelişmeler D. Avrupa'daki Gelişmelerin Osmanlı Devleti'ne Etkileri jt&i&üi HAZIRLIK ÇALIŞMALARI 1. Keşif, teknoloji, analiz, merkantilizm, sanayi, ham madde ve pazarın ne ol duğunu araştırınız. 2. Bilimsel alandaki gelişmelerin, Sanayi Devrimi'nin ortaya çıkmasındaki etki sinin ne olduğunu araştırınız? 3. Fransız İhtilâli'nin nedenlerini ve getirdiği sonuçların neler olduğunu araştırınız. 4. Sanayi Devrimi'nin ne olduğunu, sanayileşen Avrupa ülkelerinin hangi so runlarla karşılaştıklarını araştırınız. 5. Avrupa'da 17. yüzyılın Akıl Çağı, 18. yüzyılın Aydınlanma Çağı olarak adlan dırılmasının nedenlerini araştırınız. 6. Aydınlanma Çağı'nın önemli sonuçlarının neler olduğunu araştırınız. 7. Sanayi Devrimi'nin, Osmanlı ekonomisi üzerindeki etkilerinin neler olduğunu araştırınız. 8. Osmanlı Devleti'nin, Fransız İhtilâli'nin sonuçlarından nasıl etkilendiğini araştırınız. A. BİLİM VE TEKNİK ALANINDAKİ GELİŞMELER Rönesans Döneminde başlayan bilimsel çalışmalar, 17. yüzyılda bilimde Rönesansı doğurmuştu. 18. yüzyılda ise Sanayi Devrimi ile birlikte insanlık gitgide genişleyen bir makineleşmeye yönelirken birçok zincirleme buluş da gerçekleştirilmiştir. Bu buluşlar, insanların üretim için yaptıkları çabayı derece derece azaltmaya yaramıştır. Sanayi Devrimi, 143 sermayenin ve el emeğinin merkezîleşmesini de beraberinde getiriyor ı du. Makinelerin gitgide karmaşık duruma gelmesi ve enerji kaynaklarına! yakın bir yerde toplanmaları zorunluluğu, büyük fabrikaların kurulması nı gerektiriyordu. Böylece fabrikaların sahipleri, büyük kapitalistlerle iş j çiler arasında eskiden olduğundan çok daha farklı sosyal ilişkiler kuru luyordu. Rönesans döneminde modern bilimlerin de temeli atıldı. Bubi limsel çalışmalarda izlenecek yollar ve yöntemler üzerine eserler yazıl l di. Bu yüzyılda İngiliz Bacon gözlem ve deneyin, Fransız Descartes, me ] todun önemini ortaya koydu. Bilimsel çalışmaların sonucu, geniş bir l gi birikimi oluştu. Bilim, insanlığın hizmetine girmeye başladı. Bilim ala l nmda elde edilen gelişmeler, bir süre sonra teknolojinin gelişmesini sağ ladı. Bilim ve teknoloji arasındaki ilişkinin giderek gelişmesiyle Sanayi| Devrimi gerçekleşti. Sanayicilerin kentlerde yerleşmeleri sonucu birçok yeni kent kurulu! yordu. Artık kentler, sanayi ve ticaret faaliyetlerinin merkezleri olurken] köyler ve kasabalar ise yalnızca tarımsal etkinliklerle sınırla kalıyordu. Sanayi Devrimi'nin aşamasına, Buhar Çağı da denir. Çünkü fabrikala-j rın başlangıçta kullandıkları hidrolik enerjinin yerine buhar enerjisinin| geçmesi bu dönemde gerçekleşmiştir. James Watt (Ceymis Vat) tarafından 1765'te bulunan buhar enerjisi| sanayide kullanmaya başlandı. Resim 39: Descartes'ı gösteren bir tablo Resim 40: Pascal'ı gösteren bir tablo 18. yüzyılın ortalarının ilk yüksek fırınlarından Bessemer (1856) yol netimiyle çelik üretimine diğer metalürjideki gelişmeler özellikle demir] yollan yapımına olanak hazırlamıştır. İlk aşamada, Batı Avrupa tüm bu gelişmelerin merkezi olmuştur. Özellikle maden kömürü bakımından zengin ülkeler sanayi devriminin ortaya çıkmasında önemli rol oynamıştır. Kömürden sonra elektrik ve petrol kullanımı başlamıştır. Daha sonra yeni sanayi alanları ortaya çıkmıştır. Kimya sanayii, otomobil ve uçak yapımına yarayan mekanik sanayiler bunlardandır. Tarım ve sanayide uzmanlaşmanın başlamasıyla mekanik tarım araçları el emeğinin yerine geçmiş, işsiz kalan birçok insan kentlere doğru gelmeye başlamıştır. 17. yüzyılda Avrupa'da fizik, kimya, matematik, astronomi, tıp gibi bilimlerde büyük ilerlemeler oldu. 17. yüzyılda Torricelli (Toriçelli) ha va basıncını buldu. Pascal (Paskal), sıvıların dengesini ve havanın ağırlı ğı üzerine çalışmalar yaptı. Nevvton (Nivtın) yer çekimi kanununu, Galileo (Galile) teleskobu buldu. Matematikte 18. yüzyılda Fransız Lagrange (Legranj), iki denklemin kökleri arasındaki bağıntıları'inceleyerek gruplar kuramıyla ilgili birçok teoremi kanıtladı. Çalışmalarını mekanik ve analitik fonksiyonlar adlı kitaplarında topladı. Laplace (Laplas), gök mekaniği ve olasılıklar hesabı üzerinde çalıştı. İngiliz Herschell (Herşel) yaptığı teleskopla astronomi alanında önemli buluşlar ortaya koydu. Fransız Cassini (Kassini); Venüs, Mars, Jüpiter gezegenleri üzerinde incelemeler yaptı. 18. yüzyılda fizik ve kimya alanında ortaya çıkan ilerlemeler sonucu modern sanayinin temelleri atıldı. Bu yüzyılın bilim adamları, daha çok ısı ve elektrik üzerinde çalıştılar. Fizik alanında İngiliz Fahrenheit (Fah renhayt), Fransız Reaumur (Reomur) termometreyi ve İsveçli Celcius (Selsiyus) oksijeni kanıtladı. Deniş Pepin (Döni Pepan), buharın enerji kaynağı olduğunu kanıtladı. Franclin (Franklin) paratoneri keşfetti. Lavosier (Lavaziye) suyun analizini yaptı, kütlenin sakinimi kanunu buldu. Buhar makinesinin bulunması ve kullanılması, teknolojik gelişmelere öncülük etti. Deniş Pepin'in bulduğu buhar makinesini, James Watt daha da kullanışlı duruma getirdi. George Stephenson (Corc Stevenson) 1814'te ilk lokomotifi yaptı. 1819'da ilk buharlı gemi yapılarak bunların sonucunda da kara Ve deniz taşımacılığı hızla gelişti. 1835'te telgraf, daha sonra da Graham Bell (Graham Bel) tarafından telefon bulundu. 145 17. ve 18. yüzyılda Avrupa'da düşünce alanında köklü değişiklikler meydana geldi. Bunun sonucu olarak, Skolâstik düşünceden akılcı dü-1 şunceye geçiş tamamlandı. Orta Çağda bilim, kilisenin doğrularının ge çerliliğini kanıtlama aracılığıydı. Modern düşünce Orta Çağın bu yaklaşı mından farklı olarak inanç ve düşünce özgürlüğüne ulaşmanın ürünü dür. 18. yüzyıl felsefesine aydınlanma felsefesi adı verilir. Bu nedenle 16. ve 17. yüzyılda Aydınlanma Çağı olarak adlandırılır. 18. yüzyıl aydın lanması İngiliz düşünür, John Lacke (Jön Lök) ile başlar. Yine İngiliz dü şünürü Candillac (Kondillek) ve Fransız düşünürleri Montesquie (Monteskiyö), Voltaîre (Volter), Jean Jacques Russeau (Jan Jak Russo) bu düşünce akımının önemli temsilcileridir. Aydınlanma Çağı, eskinin bütün düşünce kalıplarını değiştirdiği için hem Fransız İhtilâli ve Amerika Birleşik Devletleri'nin kurulması gibi önemli olayların meydana gelmesine neden olmuş, hem de daha sonraki dönemleri derinden etkilemiştir. Aydınlanman düşünürleri ve bilim adamları, insanın doğanın bir parçası olduğuna, aklıyla parçası olduğu bütünü kavrayabileceğine inanıyorlardı. Bunun sonucunda gözlem ve deneyler doğa bilimlerinin gelişmesine yardımcı oldu. İngiltere"de başlayan aydınlanma felsefesi, daha sonra Fransa ve Almanya'da yayıldı. Ülkelerin sosyal ve siyasal özelliklerine uygun biçimler aldı. Aydınlanma Felsefesi, İngiltere'de daha çok deneyci, Fransa'da akılcı, Almanya'da ise mistik-akılcı nitelik kazandı. Aydınlanma filozofları, hürriyet, gelişme, insanî değerler, dinî hoşgörü gibi tüm insanları ilgilendiren kavramları temel ilke edindiler. Akla, doğaya ve insanın mutluluğuna aykırı peşin yargılara ve boş inançlara karşı çıktılar. Bu filozoflar tarafından akıl "Mutluluk için gerekli gerçekleri bilmektir." şeklinde açıklandı. Aydınlanma felsefesinde aklın doğru kullanılmasıyla yararlı bilgiye ulaşabileceği savunuldu. Aklın, özgür düşüncenin ve bilimin önündeki tüm engelleri kaldıran aydınlanma felsefesi, toplumların kültür düzeyini düzeltti. Millî egemenlik, demokrasi, insan hakları gibi değerler toplumları büyük ölçüde etkiledi. Fransız Gay-Lusscak (Geyluzak), gazların genleşme kanunlarını buldu. İngiliz Dalton (Dalton) atom kuramının gerçek kurucusu olup maddenin bölünmezliği varsayımını ele aldı. Gaz karışımlarının sıkışabilirli-ğini inceledi. Organik kimya alanında sağlanan gelişmeler sonucu, kimya sanayii ve eczacılık ilerledi. ü 146 'Tİ! Fransız Ampere (Amper) ile İngiliz Faraday (Faradey), elektromeka-niği buldu. İtalyan Volta, pili bularak devamlı elektrik akımı elde etti. Alman Röntgen, X ışınlarım; Fransız karı koca Curie (Küri)'ler radyumu buldular. Kepler ve Galile'nin ise astronomi ve fizik alanında önemli buluşları oldu. Ayrıca bu dönemde İngiliz Harvey, büyük kan dolaşımını buldu. B. SİYASAL ALANDAKİ GELİŞMELER Yeni Çağın başlarında ortaya çıkan Rönesans ve Reform hareketleri, Avrupa'da görüş ve düşüncelerin değişmesine neden oldu. Aydınlanma Çağının etkisiyle meydana gelen gelişmeler, ülkelerini mutlakıyetle yöneten hükümdarları da etkiledi. Hükümdarlar, yönetim konusunda bazı reformlar yapmaya çalıştılar. Bu hükümdarlar arasında; Prusya kralı Fridedrich (Frederik), Rusya Çariçesi II. Katerina ve Avusturya İmparatoru II. Joseph (Jozef) bulunmaktaydı. Bu hükümdarlarla Avrupa'da Aydınlanma Çağı mutlakıyeti yaşandı. Bu hükümdarlar katı mutla-kıyetçiliği, halk hareketleri sonucu bir ölçüde yumuşatarak insana değer veren bir anlayışla ülkelerini yönetmeye çalıştılar. 17. yüzyılda Avrupa devletlerinin çoğu sömürgeciliğe yöneldi. Hindistan ve Amerika kıt'ası bu sömürgeciliğin ilk hedefi oldu. Rusya, Türkistan'a doğru yayılma siyasetini sürdürdü. 18. yüzyılda Prusya, güçlü bir devlet olarak ortaya çıktı. Bu yüzyılın en önemli siyasî olayı ise 1789 Fransız İhtilâli oldu. 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa'nın başlıca devletleri şunlardı: İspanya 17. yüzyılda siyasî üstünlüğünü ve etkinliğini kaybetti. Sömürge topraklarının bir bölümünü İngiltere'ye bırakmak zorunda kaldı. 18. yüzyılda da gücünü kaybetmeye devam eden İspanya, Avrupa'da, ikinci derecede bir devlet durumuna düştü. ^, Fransa Bu yüzyılda Fransa, Avrupa'nın güçlü devletleri arasına girdi. >•"*• Fransa, 18. yüzyılın başlarında İngiltere ve Almanya ile savaştı. İn giltere'ye karşı, Amerika'daki kolonileri destekledi. Bu olaylar, Fransa'nın ekonomik yönden zayıflamasına neden oldu. Kral 16. Lui zamanında büyük bir ihtilâl çıktı (1789). İhtilâl sonucu, Fransa'da krallık yönetimi yıkıldı. . ..-••-.., 147 İngiltere , 17. yüzyılda kralların, ülkeyi mutlakıyetle yönetmek istemeleri, iç karışıklıklara neden oldu. Uzun mücadelelerden sonra, İngiltere'de meşrutiyet yönetimi kuruldu (1688). İngiltere, 18. yüzyılda çok güçlendi. İstilâ ettiği topraklarda kurduğu sömürgelerle büyük bir sömürge imparatorluğu durumuna geldi. Avrupa l siyasetinde üstün duruma geçti. Ülkede demokrasi yönetimi güç kazandı. Amerika, Bağımsızlık Savaşı'nda yenilgiye uğraması üzerine buradaki kolonilerinin bağımsızlıklarını kabul etti (1783). Almanya 17. yüzyılda Avrupa'nın en büyük imparatorluğu olan Almanya'da si yasal ve dinî birlik yoktu. Birçok prenslik ve serbest kentten meydana geliyordu. Alman İmparoturluğu'nun başında bulunan Habsburg soyu aynı zamanda bu imparatorluğa bağlı olan Avusturya krallık tacına da sahipti. 17. yüzyıldan beri Habsburglar Almanya'da siyasal birlik kur mak için çalışıyorlardı. Avrupa'da din ve mezhep kavgası olarak bilinen Otuz Yıl Savaşları, Almanya'nın büyük ölçüde zayıflamasına neden ol du. Bunun sonucu olarak bazı Alman prenslikleri güçlerini artırmaya ça lıştılar. Bunlar içinde en büyük gelişmeyi gösteren prenslik Prusya oldu. İtalya . ; • . 17. ve 18. yüzyıllarda İtalya'da siyasal birlik yoktu. Dünya ticaret yollarının değişmesi, İtalyan kent devletlerine büyük zarar vermişti. An çak, Venedik ve Ceneviz'in ekonomileri, Akdeniz ticaretine dayanmaya devam ediyordu. Venedik, Osmanlılara karşı giriştiği savaşlarda yenilgiye uğradı. Girit başta olmak üzere, Akdeniz'de bazı yerleri Osmanlılara bırakmak zorunda kaldı. 18. yüzyılın sonlarında İtalya, Fransa'nın eğe menliği altına girdi. Avusturya 17. yüzyılda Avusturya, Avrupa'nın güçlü devletleri arasındaydı. 1699 Karlofça Antlaşması ile Macaristan ve Erdel'i ele geçirdi. 1718 Pasarofça Antlaşması ile en geniş sınırlarına ulaştı. 18. yüzyılda, Prusya ve Rusya ile ittifak kurarak bir kısım Osmanlı topraklarını ele geçirmek is tedi. Ancak, 1789 Fransız İhtilâli'nin çıkmasıyla, bunu gerçekleştirenle di. ••:-,.:•. Lehistan (Polonya) Lehistan, 17. yüzyılda geniş topraklara sahipti. Ancak, ülkede siyasal ve ulusal birlik yoktu. Lehistan, 17. yüzyılın ikinci yarısında Osman'ı 48 Ularla savaştı. İsveç'in Poltova Savaşı'nda Rusya'ya yenilmesi üzerine Lehistan, sınır komşusu bulunan Rusya'nın işgaline açık duruma geldi. 18. yüzyılda Lehistan topraklan, Avusturya, Prusya ve Rusya arasında paylaşıldı. Hollanda (Felemenk) Otuz yıl savaşları sonunda İsveç ile birlikte bağımsızlığını kazanan Hollanda kısa sürede denizlerde üstünlüğü ele geçiren büyük bir güç durumuna geldi. 17. yüzyılda sömürgeciliğe başlayan Hollanda, kısa zamanda başta Endonezya olmak üzere büyük bir sömürge imparatorluğu kurdu. Hollanda, 18. yüzyılda da gelişmesini devam ettirdi. Ancak bu yüzyılın sonlarına doğru denizlerdeki üstünlüğünü İngiltere'ye kaptırdı. Rusya 17. yüzyılda başa geçen çarlar, askeri yeniliklere ve ticarî gelişmelere önem verdiler. Çar I. Petro zamanında Rusya, bir Avrupa devleti olmak için büyük çaba gösterdi. Rusya, bundan sonra bütün gücüyle açık denizlere ulaşmaya çalıştı. Orta Asya'da bulunan Türk hanlıkları (Hive, Buhara, Hokand) aleyhine çalışmalar yaptı. 18. yüzyılda İsveç, Osmanlı Devleti ve Lehistan aleyhine topraklarını genişletti. Yüzyılın ikinci yarısında II. Katerina döneminde Rusya, Avrupa'da güçlü bir devlet durumuna geldi. Prusya 17. yüzyılda kurulan Prusya, II. Frederik zamanında güçlü bir devlet oldu. 18. yüzyılda Avrupa'nın güçlü devletleri arasına girdi. Avusturya ve Rusya ile birlikte, Lehistan'ı paylaştı. Diğer Avrupa Devletleri 17. yüzyılda Kuzey Avrupa devletleri içinde en güçlü olanı İsveç idi. Otuz Yıl Savaşları'ndan başarı ile çıkarak yeni topraklar elde eden İsveç, 18. yüzyıl başında Rusya ile savaştı. Kral XII. Şarl'ın, Poltova'da Çar I. Pet-ro'ya yenilmesi sonucu İsveç, eski gücünü kaybetti. 19. yüzyıla gelindiğinde Avrupa'da bloklaşmalar görüldü. Almanya'nın siyasal birliğini tamamlaması, dengeleri alt üst etti. Almanya, Rusya ve Avusturya 1872'de Üç İmparatorlar Birliği'ni kurdular. Ancak Rusya ve Almanya arasındaki anlaşmazlık bu birliğin kısa sürede dağılmasına neden oldu. Bir süre sonra Almanya, İtalya ve Avusturya arasında 1883 yılında ittifak anlaşması imzalandı. Bu üçlü ittifak karşısında Rusya ve Fransa da 1893 yılında birleşme anlaşması imzaladılar. Alman149 ya'nın güçlenmesinden hoşnut olmayan İngiltere, Rusya ile anlaşmazlığını giderip 1907 yılında Fransız ve Rus ittifakına katıldı. Bu üç ülke ittifak devletlerine karşı üçlü ittilâfı oluşturdular. Bu bloklaşma, dünyayı 1914'de çıkacak olan I. Dünya savaşına götüren nedenlerden biri oldu. Norveç, 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa siyasetinde önemli rol oyna madı. Danimarka, 17. yüzyılda girdiği Otuz Yıl Savaşları'nda yenilgiye uğradı. Bunun sonucu olarak, bölge ülkeleri arasında etkinliğini kaybetti. Amerika Birleşik Devletlerinin Kurulması Amerika'nın 1492 yılında keşfinden sonra Güney Amerika ve Meksika'da İspanyollar, Brezilya'da Portekizliler, Kanada'da Fransızlar, bugünkü Birleşik Amerika'da İngilizler yerleşerek sömürgeler oluşturmuşlardı. İngilizler, başta İngiltere olmak üzere birçok ülkeden göçmen yerleştirerek koloniler kurdular. 18. yüzyılda 13'e ulaşan bu koloniler, bugünkü Amerika Birleşik Devleti'nin temelini oluşturuyordu. Bunların başında, İngiliz kralı yada yerli halk tarafından atanan bir vali bulunuyordu. İngi lizler, Amerika'yı ham madde deposu, ucuz iş gücü kaynağı ve pazar olarak görmekteydiler. İngiltere, Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) sırasında bozulan ekonomisini düzeltmek için kolonilere yeni vergiler konulmasını kararlaştırdı. Koloniler bunu reddettiler. İngiltere, bazı vergileri almaktan vazgeçmesine rağmen gerginliğin artmasını engelleyemedi. Amerikalılar, İngiliz mallarını boykot etmeye başladılar. Boston lima nma gelen İngiliz gemilerindeki çaylar denize döküldü. Bunun üzerine İngilizler limanı ablukaya aldılar. Bu durum üzerine 1774'te Philadelphia (Filadelfiya) kentinde toplanan koloni temsilcileri, kendi onayları olmadan hiç bir vergi konulma-masmı ve ticareti engelleyen yasaların kaldırılmasını İngiltere'den istediler. İngilizler bunu kabul etmediler. 4 Temmuz 1776'da Filadelfiya'da toplanan ikinci kongre 13 sömürgenin bağımsızlığını ilân ederek İngiltere ile savaşa karar verdi. Bu kongrede İnsan Haklan Bildirisi kabul ve ilân edildi. Bu beyannamede şu konular yer almaktaydı: • İnsanların doğal haklan vardır, bunlar devredilemez ve vazgeçilemez. ru: ti 150 Bu haklar; yaşama, özgürlük ve mutluluğu arama hakkıdır. Bu hakları, gücünü halktan alan ve halkın isteğiyle iş başına gelen hükümetler korur. Bu hakları çiğnediği zaman hükümeti değiştirip yerine yenisini getirmek milletin hakkı ve ödevidir. İşte bu düşünceler; dünyaya demokratik yönetim anlayışını getirdi. Resim 41: George Vfashington'ın bir tablosu (Washington Müzesi) Amerika ile İngiltere arasındaki bağım sızlık savaşları sekiz yıl sürdü. Önce Fransa, daha sonra İspanya ve Hollanda Amerika'nın yanında yer aldılar. Diğer Avrupa devletleri tarafsız kaldılar. Sonunda 1783 yılında im zalanan Versay Antlaşması ile savaşa son ve rildi. İngilizler 13 koloninin bağımsızlığını tanıdılar. 1787'de General George Washing ton (Corc Washington) başkanlığında topla nan kongre, bugün de yürürlükte olan Ame rika anayasasını yaparak Amerika Birleşik Devletlerini meydana getirdi. ABD'nin ilk cumhurbaşkanlığına General George Was hington seçildi. Başkenti Washington (Vaşingtın) oldu. ' • • . • - . ->- -• : Fransız İhtilâli l- Nedenleri Fransız ihtilâli, dünya tarihinin en önemli siyasal ve sosyal olaylarından biridir. 18. yüzyılın en önemli olayı olan Fransız ihtilâli (1789) ile Avrupa'da mutlak krallık yönetimini sona erdirmiş, demokrasi ve milliyetçilik ilkelerine dayanan rejimler kurulmuştur. İhtilâlden önce gündemde olmayan millet, özgürlük, eşitlik, adalet ve kardeşlik gibi demokrasinin ana ilkeleri ortaya çıkmış ve yayılmıştır. a) Siyasî nedenler: Fransa, 16. yüzyıldan beri katı bir mutlakıyetle yö netiliyordu. Kral, ülkenin sahibi sayılır, Tanrı'nın yeryüzünde vekili ka bul edilirdi. Ülkede, eşitlik ve özgürlük yoktu. Halktan zorla toplanan paralar, kral ve yakın çevresinin eğlenceleri için harcanırdı. Bu durum, halkın yönetimden hoşnutsuzluğuna neden oldu. * b) Sosyal nedenler: Fransa'da halk, sosyal yönden, soylular, rahipler, burjuvalar ve köylüler olmak üzere dört sınıfa ayrılmıştı. 151 Soylular, geniş haklara ve büyük topraklara sahiptiler. Devlet yönetiminde yüksek görevler ve ordudaki yüksek rütbeler, bunlara aitti. Vergi| vermezlerdi. Rahipler, soylulardan sonra gelen ayrıcalıklı sınıftı. Fransa toprakla-l rının büyük bir kısmı kiliseye aitti. Rahiplerin, devlet ve halk üzerinde] manevî yönden büyük etkileri vardı. Burjuvalar kent ve kasabalarda otururlar, sanat ve ticaretle uğraşır-j lardı. Siyasî hakları yoktu. Ticaretle uğraştıkları için, çok zenginleşmişlerdi. Ülkenin önde gelen düşünürleri ve sanat adamları bu sınıftandı. Köylüler, toplam nüfusun yüzde doksanını meydana getiriyorlardı, l Vergi verirler, askerlik yaparlardı. Soyluların ve rahiplerin topraklarında) çalışırlardı. Bunlara karşılık hiçbir haklan yoktu. c) Ekonomik nedenler: Fransız İhtilâli'nin en önemli nedeni, ülkenin] ekonomik yönden son derece kötü durumda olmasıydı. Fransa, 18. yüzyılda girdiği savaşların çoğunda yenilgiye uğramıştı. Bunun yanı sıra, | Amerikan İhtilâli'nin başarısı için İngilizlere karşı mücadele eden Ameri-1 kalılara parasal yardımda bulunmuştu. Ayrıca, Kral 16. Lui zamanında sarayın masrafları da çok artmıştı. Bütün bunlar, ekonomik durumun bo l zulmasına neden olmuştu. ç) Fransız aydınlarının etkisi: 18. yüzyılda Avrupa'da Aydınlanma l Çağı denilen bir dönem yaşandı. Bu dönemde, her türlü düşüncede akla l öncelik tanındı. Fransa, bu yüzyılda Aydınlanma Çağının merkezi duru- J muna gelmişti. Fransız düşünürleri, siyasetle de yakından ilgilendiler ve ülke sorunlarını incelediler. Mutlakıyet yönetiminin değişmesi gerektiği ni savundular. Bunların en tanınmışları Montesqieu (Montesqiyö), Vol-taire (Volter), Jean Jacgues Rausseau (Janjak Ruso), Diderot (Didero)'dur. Montesqiyö Kanunların Ruhu, Rausseau Sosyal Mukavele adlı eserle riyle ünlüdür. Voltaire'de felsefe, tarih, sosyoloji vb. konularında eserler yazmıştır, düşünce ve vicdan özgürlüğünden yana olmuştur. Rousseau; ihtilâlin doğru ve geçerli yol olduğunu ileri sürmüş, mutlakıyetin yıkılması ve egemenlik hakkının sadece ulusa ait olması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca Diderot yayımladığı Ansiklopedi'de, tüm Fransız düşünürlerinin eserlerine yer vererek halkı aydınlatmaya çalıştı, özgürlük, vergi eşitsizliği, adaletsizlik ve esaret kavramları üzerinde yorumlar yapmıştır. Bu düşünürler Fransız halkını etkileyerek İhtilâlin hazırlayıcısı oldukları gibi, tüm dünya halklarını da düşünsel açıdan etkilediler. 152 d) İngiltere ve Amerika'nın etkileri: 1688'de İngiltere'de meşrutî krallık yönetimi kurulmuştu. İngiltere'de halk, geniş özgürlüklere sahipti. İngiltere'yi yakından görmüş olan Fransızlar, bu hak ve özgürlüklerin kendilerine de verilmesini istiyorlardı. Ayrıca, Amerikalıların bağımsızlıklarını kazanmaları ve İnsan Hakları Bildirisini'ni ilân etmeleri, Fransızlara örnek olmuştu. 2- ihtilâlin başlaması ve Gelişmesi Kral 16. Lui 1789'da ekonomik durumun gıcrefrelt kötüleşmesi üzerine Etajenerö'yü toplantıya çağırdı. Toplantıda, soylular ve rahipler ile halk temsilcileri arasında anlaşmazlık çıktı. Soylular ve rahipler, halk temsilcileriyle aynı mecliste toplanmayı kabul etmediler. Bunun üzerine halk temsilcileri, halkın yüzde doksanından fazlasını temsil ettiklerini ileri sürerek, Etajenerö'yü, Millî Meclis ilân ettiler. Millî Meclis, meclisin onayı alınmadan vergilerin toplanmaması konusunda karar aldı. Bunun üzerine Millî Meclis, Kurucu Meclis durumuna geldi. Kral, yabancı askerlerle Meclisi dağıtmak isteyince, Paris halkı ayaklandı. Silâhlanan halk, Bastil Hapishanesi'ni basarak buradaki mahkûmları serbest bıraktı (14 Temmuz 1789). Bu tarih, Fransa'da millî bayram olarak kutlanmaktadır. Kurucu Meclis, soyluların ve rahiplerin bütün ayrıcalıklarına son verdi. Derebeylik kaldırıldı. Ayrıcalıklar kaldırılarak eşitlik kabul edildi. 28 Ağustos 1789'da İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirisi ilân edildi. Bu bildirinin önemli maddeleri şunlardır: • Özgürlük, başkasına zarar vermeyen her şeyi yapabilmektir. • Egemenlik milletindir. Hiç bir kişi ve kuruluş, milletçe verilmeyen bir egemenliği kullanamaz. • Herkes din, inanç, düşünce, düşünceyi açıklama ve yayma özgür lüğüne sahiptir. • Mülkiyet hakkı kutsal ve dokunulmaz bir haktır. • İnsan ve vatandaş haklarının güvence altına alınması bir kamu gü cünün varlığını zorunlu kılar. • Herkes, suçlu olduğu kanıtlanıncaya kadar suçsuz sayılır. 153 tuauo JBIUBIUII ı>iBpuısıAı>[ y '>JIIISJB>[ Bung "ipJilıA luıuıaug uıeıuıeuın zıuap>jv 'aıAısauısıpg -iî ajı B^uauıy 3A ısauısıSap uıuuBijoA jaaBDi} mnuos •ıpps>[nA ıj -luuEi 'ipuBi§BS JBI§IIJB apuıııaan 'Bpunonuos uuBjung 'ipjuaA uıaug BA auıapaqn§ BpıuuBi 'ipUBjSBS ISBUIUIJB urun jıA ıpBi$Bq BABUIIB uıı>ja aııaqgu luuaA UISBPBU 'ı |-lıAznA ng -ıpABi^BtuuBjnSAn njnsn SBPBU BpmuBi 'JBpB>| BjıAznA • ı_\ UIUBJ. ı 9puın]oq BUB 5n '81 3A ' L\ 'IPJ3A uıaup aıajBDij 3A UIUBI ajıpaızı laseAıs ajg§ japıu§ıp§ apıABUBS 3A ^ııuouo>[9 'an ısauınAnq uuaııu9>| 9A ııuouo>j8 aiaJBDiı BSUBJJ 'aA ^ıuıouo>[3 'jaijajAap \\ unsnjnu 'ısauıuaı jıAznA • L\ rovamııvıv IIAIONOMS ~ •ıpıuBun>ı uapuısı^ıa uıuıp ııuıjauoA ıaiAaa -UİB \oA jBsnjn 'Buısıeuııı>ııA uuBi^njJoiBJBduıı '> ap uıq reıinuos n1"911? u9 Î?IPJ!13§ u!u,ıIBiuqı ZISUBJJ -ıpııAss ııSa apunuo jaj -Epe aA unuB>( 'âBpUBjBA jan -H§BIUI§ABA nap^ıi! laiBpB 3A ^nıanSzg 'y[i\ -1!$3 'ipBi§Bq aAaıuâıSap luaznp uınıdoı i|BABp aSıjzısııâa 'uep aj>[auna uiEAap uaq uçp§B^) BJJO 'Bp.BdnjAy 'ipJijâıSap mısıdBA jBAsos aA ]Bs>[n>j 1nn 'jBSBAıs 'uıuBAunp BJUOS BqBp 'um.BdnjAy aaug !ıiB]ijqı ZISUBJJ ui||j[imi-£ sııog uoAjodBN BUOS BJAISBIU1O JOJBJBdtUI UI.JJBd 'jaAunquın3 '> ZISUBJJ '(£6ZI) !PUP9 l 'mı '9i 'ipınııaS a.siJBj >JBJBUBIB>[BA '^BDUV 'ipsisi >[BUIİB>[ 'mı -91 uaAaıuaısı >jaıuja jnqB>ı nuınjnp ng -ıpuBiiîsı>[ ıSıj -uauıaSa >[Bnnıu UIJBJ^I 'ipBiJizBq BSBABUB Jiq apjGZT 'sıpaw ticaret şirketleri, bankalar ve sigorta şirketleri kurulmaya başladı. Ticarî yaşamda, kâğıt para ve çek kullanılır oldu. 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa'da ticaret, merkantilizme dayanıyordu. Merkantilizm, bir ülkenin, dışardan az mal alma, buna karşılık dışarıya çok mal satıp, zengin olma siyaseti idi. Merkantilizm, özellikle İngiltere ve Fransa'da gelişme olanağı buldu. Çünkü, her iki ülkenin de coğrafî konumlan, denizaşırı ülkelerle ve özellikle de Amerika ile ticarete uygundu. İngiltere, her türlü taşımacılığı kendi gemileriyle yapıyordu. Böylece taşıma işlemine bedel ödememekte, sahip olduğu birçok sömürgeye de ülkesinde üretilen fazla malı satarak buraları sürekli bir pazar olarak kullanabilmekteydiler. Sanayi 18. yüzyıla kadar, sanayi, el tezgâhlarına dayanıyordu. Üretimin az olması ve el emeğine dayanması nedeniyle, üretilen mallar pahalıya mal oluyordu. 1765'te James Watt'm, buhar gücüyle çalışan makineyi bulmasıyla Sanayi Devrimi gerçekleşti. Buhar gücüyle çalışan makineler, önce dokuma sanayisinde, daha sonra madenlerde ve ulaşımda kullanıldı. Sanayi Devrimi'ne geçişi yapan ilk ülke İngiltere oldu. İngiltere, sömürgelerinden ucuza aldığı pamuğu, modern tezgâhlarda işlemeye başladı. Üretimde büyük artış sağlandığı için maliyet düştü. İngiliz dokumaları, birçok ülkenin pazarlarına girdi. Bu arada Osmanlı pazarlarını da ele geçiren İngiliz kumaşları, el tezgâhlarını devre dışı bıraktı. Sanayi Devrimi ile birlikte üretim arttı, fiyatlar ucuzladı. Küçük işletmeler kapandı. Köylerden, fabrikaların bulunduğu kentlere göç başladı. Avrupa'da refah seviyesi yükseldi ve nüfus arttı. Bu gelişmeler sonucu işçi sınıfı ve bunların ücret sorunu ortaya çıktı. Sanayileşen Avrupa devletleri, bol ve ucuz ham madde ile yeni pazarlara gereksinim duydular. Bu nedenle yeni sömürge arayışına girdiler. İngiltere, gelişen sanayisinin ayakta tutabilmek için büyük bir sömürge imparatorluğu kurdu. Sömürgeciliğe yönelen Avrupa devletleri, ele geçirdikleri doğu ülkelerinin dil, tarih ve kültürlerini incelemeye başladılar. Bu inceleme çalışmalarına oryantalizm adı verilir. Oryantalizmin temel amacı, ele geçirilen doğu ülkelerini yönetebilmek ve buralarda Hristiyanlığı yaymaktı. Başlangıçta sadece İslâm dünyasına yönelik olan oryantalizm, sömürge alanları genişledikçe daha da gelişti. 155 Ç. DÜŞÜNCE YAŞAMINDA GELİŞMELER 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa'da düşünce yaşamında büyük gelişme] ler meydana geldi. 17. yüzyılda meydana gelen gelişmeler Akıl Çağı 18,| yüzyıl ise Aydınlanma Çağı olarak adlandırıldı. Aydınlanma Çağında insanın kendi aklına ve deneyimine dayanarak geleneksel görüşler ve örJ yargılardan kurtulabileceği düşünülüyordu. Böylece, yalnızca aklına da-l yanarak dünyayı ve yaşamını kavrayıp düzenleyebileceğine inanıyordu! Aydınlanma Çağı insanın aklının özgür olduğu düşüncesine dayanır ve! burada temel olan inanmak değil, bilmektir. Bu dönemin önemli düşünj ce adamlarından Kant'a göre; Aydınlanma, insanın kendi kusurları sonu] cu düşmüş olduğu olumsuz durumdan yine kendi aklını kullanmak yol luyla çıkma çabasıdır. Çünkü insan içinde bulunduğu olumsuz duruma! aklın kendisi yüzünden değil, onu kullanmaması yüzünden düşmüştür! ve insan şimdiye kadar aklını kendi başına kullanmamış, hep başkaları i nın kılavuzluğuna gerek duymuştur. Buradan yola çıkarak Aydınlanma! Çağında yerleşmiş inanç, gelenek ve eğitim sistemiyle mücadele başlatıldı. Reformların yapılması gerektiği savunuldu. Özellikle Fransa'da tica-l ret sayesinde zenginleşen burjuva sınıfı, kültür ve eğitime daha çokl önem verip yönetim işleriyle ilgilenmeye başladı. Fransa'da yetişen dü-l şünürler özgürlük, eşitlik ve adalet kavramları üzerinde durdular ve bul konularda eserler verdiler. Bunun sonucunda akıl sayesinde, iyi bir top | lum ve iyi bir yönetim kurulabileceği düşüncesi yaygınlaştı. 17. yüzyıl ile birlikte Avrupa'da, skolâstik düşünce yıkılmış, onunl yerini deney, gözlem ve araştırmaya dayanan bilimsel çalışmalar almış-T Resim 42: D'Alembert'i gösteren bir tablo (Louvre Müzesi, Paris) Resim 43: Diderot'tı gösteren bir tablo (Louvre Müzesi, Paris) 156 I tır. 17. ve 18. yüzyılın bilim adamları, bilim yaşamında olduğu gibi dü şünce yaşamında da önemli rol oynadılar. ; Aydınlanma Çağı eskinin bütün düşünce kalıplarını değiştirdiği için, Fransız İhtilâli ve Amerika Birleşik Devletlerinin kurulması gibi önemli olayların meydana gelmesine neden olmuş; ayrıca daha sonraki dönemleri de derinden etkilemiştir. Aydınlanma Çağı Tanrı, akıl, doğa ve insan kavramlarını ele alan bir düşünce ve inanç bütünüdür. Bu düşünce siste-miriinde aklın doğru kullanılmasıyla, yararlı bilgiye ulaşılabileceği, insanın mutluluğunun her türlü baskıdan uzak olmasıyla gerçekleşebileceği temel iddia olarak yer alır. Aydınlanmacı düşünürler ve bilim adamları, insanın doğanın bir parçası olduğunu ve akıl sayesinde bu bütünü kavrayabileceğini düşünürler. Bunun sonucunda gözlem ve deneylerle, doğa bilimlerinde büyük bir gelişme kendisini gösterdi. İngiliz John Locke ve Nevvton gibi bilim adamları bu alanda öncü oldular. Aydınlanma Çağında bugünkü modern bilimlerin de temelleri atıldı. 17. yüzyılda Torricelli (Tariçelli), hava basıncım buldu. Pascal (Paskal), sıvıların dengesi ve havanın ağırlığı üzerine çalışmalar yaptı. Nevvton (Nivton), yer çekimi kanunu, Galileo (Galile), teleskobu buldu. İngiliz Priestley (Priestli) ile Fransız Lavousier (Lavvaziye); modern kimyanın kurucuları oldular. Priestley, oksijeni buldu. Lavousier, suyun analizini yaptı. Havanın oksijen ve azottan ibaret olduğunu ispatladı, suyun sakinimi konununu buldu. Bu yüzyılda, özellikle ısı ve elektrik üzerinde büyük keşifler ve deneyler yapıldı. İngiliz Fahrenheit (Fahrenhayt) suyun kaynama noktasını Fransız Reaumur (Reomür) termometreyi İsveçli Celcius (Selsiyus) termometrenin üç şeklini ve Fransız Mongolfiye kardeşler ilk balonu buldular (1773). Buhar makinesinin bulunması ve kullanılması, teknolojik gelişmelere öncülük etti. Deniş Papin'in bulduğu buhar makinesini, James Watt, (Ceymis Vat) daha da kullanışlı duruma getirdi. George Step-henson (Corc Stevenson), 1814'te ilk lokomotifi yaptı. 1819'da ilk buharlı gemi yapılarak bunların sonucunda da kara ve deniz taşımacılığı hızla gelişti. 1835'te telgraf, daha sonra da Graham Bell tarafından, telefon buldu. Fransız Gay-Lussac (Geyluzak), gazların genleşme kanunlarını buldu. İngiliz Dalton, atom kuramının gerçek kurucusu olup maddenin bölünmezliği varsayımını ele aldı. Gaz karışımlarının sıklaşabilirliğini inceledi. Fransız Ampere (Amper) ile İngiliz Faraday (Faradey) elektro-mekaniği buldu. İtalyan Volta, pili bularak devamlı elektrik akımı elde etti. Alman Röntgen, X ışınlarını; Fransız karıkoca Curie (Küri)'ler radyumu buldular. Amerikalı Franklin (Franklen) paratoneri buldu (1760). 15T 18. yüzyılda en çok gelişen bilimlerden birisi de tabiat bilgisi olmuşj tur. Tabiat bilgisi alanında Fransız Buffon (Büfon) 29 ciltlik bir tabiat ta-| rihi yazmış, bu eserinde hayvan, bitki ve madenlerin niteliklerini incele, mistir. Fransız Lamarce (Lamark), çevrenin etkisi altında, tüm canlıların değiştiğini belirterek transformasyon teorisini ortaya attı. İngiliz Darwin (Darvin), Lamarce (Lamark)'ın teorisini geliştirdi ve evrim teorisini ileriı sürdü. Fransız Pasteur (Pastör) ile Alman Koch (koh), mikrop ve bakteri| leri bularak bakteriyoloji bilim dalının gelişmesine büyük katkı sağladılar. Tıp alanında da büyük gelişme oldu. Anatomi ve fizyolojide büyük] ilerlemeler kaydedildi. Hastalıkların nedenleri üzerine duruldu. Cerrahi lık gelişti. İngiliz Harvvey, büyük kan dolaşımını buldu. İlk defa İngiliz! Jenner (Jener), tarafından çiçek aşısı bulundu. Organik kimya alanında! sağlanan gelişmeler sonucu, kimya sanayii ve eczacılık ilerledi. Yine bil başka İngiliz James Cook (Ceymis Kuk) Güney kutbuna yaklaştı. Yeni| Zelanda adalarını ve Avustralya'nın bir kısmını keşfetti. 18. yüzyılda yetişen ekonomistler, devletin endüstri, ticaret ve taşıl maya getirdiği yasaklara, kurallara karşı çıktılar. Fransız Gourney (Gurl ne) ve İngiliz Adam Smith (Edim Smit), bu yüzyılın ünlü ekonomistleri oldular. Adam Smith (Adım Simit)'in Milletlerin Zenginliği adlı eseri,! kapitalist ekonomiyi savunan ve bunun temellerini belirleyen ilk yapıtl tır. Adam Smith tüm ekonomik doktrinlere yer verdiği kitabında, ülkelei rin refaha ulaşmasının tarım, ticaret ve endüstri ile mümkün olduğunu) belirtti. Smith bu görüşleriyle iktisat biliminin kurucusu kabul edildi. Bu| dönemde Gurne ticaretle liberal sistemi savundu. Kerna ise servetlerin kaynağının toprak olduğunu ileri sürdü. Aydınlanma Çağı, aynı zamanda, çeşitli sözlüklerin, halkın anlayabij leceği eserlerin ve ansiklopedilerin yazıldığı dönem oldu. D'Alembertj (Dalember) ve Diderot (Didero)'nun ansiklopedisi, bu dönemin simge si hâline geldi. 18. yüzyılın düşünürleri, sadece düşünceyle değil siya-| set, tarih, ekonomi ve din konularıyla da ilgilendiler. Fransız İhtilâli'nel yazıları ve düşünceleriyle en çok etki eden Montesguieu (Monteskiyö)l Jean Jacques Rousseau (Jan Jak Russo) ve Diderot( Didero), Voltaml (Volter) gibi Fransız düşünürler önemli çalışmalar yaptı. Bunlar; kanuni sosyal düzen ve lâiklik konusunda eserler yazarak halkın aydınlanması-! na büyük yardımda bulundular. Şiir ve edebiyat alanında Victor Hugol eserleriyle sadece zamanın büyük edebiyatçısı olarak kalmadı, kendin-| den sonra gelenleri de etkiledi. 158 Aydınlanma Çağının düşünce sistemi, akla, doğaya aykırı tüm peşin yargılara karşı çıktı. Savunduğu ilkeler, bütün insanların mutluluğunu amaç ediniyordu. İnsanın, özü gereği, bir değer olduğu temel ilke kabul edildi. Aydınlanma Çağı ile birlikte Avrupa'da kültür düzeyi yükseldi. Ulusal egemenlik, demokrasi, insan hakları gibi kavramlar, düşünce yaşamına girdi. Aydınlanma Çağı, geçmişin düşünce kalıplarını değiştirdi. Fransız İhtilâli ve Amerika Birleşik Devletleri'nin kurulması gibi önemli olayların meydana gelmesine neden oldu. D. AVRUPA'DAKİ GELİŞMELERİN OSMANLI DEVLETİ'NE ETKİLERİ 17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa'da meydana gelen gelişmelerin, Os manlı Devleti üzerinde önemli etkileri oldu. Osmanlı Devleti, 17. yüzyıl da malî ve askerî alanlarda bazı ıslahatlar yaptı. 18. yüzyılda, önceden kaybedilen toprakları geri almak amacıyla yeni savaşlara girdi. Ancak, kaybettiği topraklan geri alamadığı gibi, yeni toprak kayıplarına uğradı. Bilim ve Teknik Alanındaki Gelişmelerin Etkisi Osmanlı Devleti, 18. yüzyılda, bilim ve teknik alanında, Avrupa'dan geride kaldığını kabul etti. Bu yüzyılda giriştiği ıslahatlarla, Avrupa'daki gelişmelerden yararlanmaya çalıştı. Batı dillerindeki bilimsel eserler Türkçeye çevrildi. Lâle Devrinde ilk Türk matbaası açıldı. Ülkedeki kitap sayısı artırılmaya çalışıldı. Avrupa'ya gönderilen elçilerden, buradaki gelişmelerin izlenmesi ve Türkiye'de uygulanması mümkün olan yeniliklerin bildirilmesi istendi. 1734 yılında Üsküdar'da, matematik ve fen bilgilerinin okutulduğu Hendesehane, 1773 yılında Mühendishane açıldı. 1 '"«^i. Askerî Alanda Gelişmelerin Etkisi 18. yüzyılda, bilim ve teknik alanındaki gelişmelerden yararlanan Avrupalılar, ordularını yeni silâhlarla donatmışlardı. I. Mahmut döne miyle birlikte, Avrupa'daki askerî gelişmelerden yararlanma yoluna gi dildi. Avrupa'dan getirilen uzmanların yardımıyla, ordunun topçu ve humbaracı ocakları ıslah edildi. Askerlikle ilgili kitaplar çevrildi. Orduya subay yetiştirmek amacıyla Kara ve Deniz Mühendishaneleri açıldı, Top hane ıslah edildi. 159 H Resim 44: ///. Setim döneminde İstanbul'da açılan Mühendishane-i Berri-i Hümayun (Kara Mühendishanesi)'un eski bir gravürü Ekonomi Alanındaki Gelişmelerin Etkisi 18. yüzyılda Avrupa'nın ekonomik alanda sağladığı gelişmeler, manii Devleti'ni olumsuz yönde etkiledi. Avrupalı ülkelere tanınan kap tülasyon hakkı ile (özellikle ingiltere ile imzalanan Balta Limanı Tican Antlaşmasıyla) Avrupa'da üretilen ürünler Osmanlı Devletine kolay girmeye başladı. Osmanlı Devleti içinde üretim azaldı, buna bağlı olaral ülkenin gelirleride düştü. Halktan alınan vergiler arttırıldı. Avrupa'da! nm ve sanayi alanındaki ilerleme Osmanlılarda köylünün durumunu köj tüleştirdi. Zanaat düzeyinde örgütlü, küçük üretim yapan atölyelerini tadan kalkmasına neden oldu. Osmanlı pazarları özellikle 19. yüzyılııj ortalarından itibaren Avrupa mallarının istilasına uğradı. Sonuçta manii Devleti dışarıya hammadde satan ve dışarıdan mamul madde ala bir ülke durumuna geldi. Ekonomide başlayan bu gerileme siyasal çok şüde hızlandırdı. Avrupa mallarıyla rekabet edemeyen iş yerleri kapan' maya başladı. Bunun sonucu işsizlik arttı. Köylünün ve esnafın gelirleri azaldı. Devlet, azalan gelirlerini artırmak için, halktan yeni vergiler aln gereğini duydu. Osmanlı Devleti, ekonomik yönden, giderek dışa bağırıp lı olmaya başladı. Siyasal Alandaki Gelişmelerin Etkisi 18. yüzyılda giderek güçlenen Rusya, Osmanlı Devleti için büyük bili tehlike durumuna geldi. Osmanlı Devleti, güçlü bir devlete karşı, bir ba? ka güçlü devletin desteğini sağlama yoluna gitti. Bu sayede Avrupa'dakl kuvvetler dengesinden yararlanmaya çalıştı. 18. yüzyılda, siyasal yön| den Osmanlı Devleti'ni etkileyen en önemli olay, Fransız İhtilâli oldu. 160 Fransız İhtilâli, Osmanlı Devleti'ni büyük ölçüde etkiledi. İhtilâlin getirdiği milliyetçilik düşünceleri sonucu, Balkan ulusları Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklandılar. Osmanlı Devleti, bu ayaklanmaları bastırmaya çalışırken, Avrupa devletleriyle de savaşmak zorunda kaldı. Bütün bu olayların sonucu, Osmanlı Devleti, hızla dağılmaya başladı. Fransız İhtilâli'nin bir diğer etkisi de Osmanlı Devleti'nde Batılılaşma hareketleri nin başlamasına neden olmasıdır. Bunun sonucu olarak, yönetim, askerlik ve eğitim alanlarında yenileşme hareketlerine başlandı. Tanzimat ve Islahat Fermanları ilân edildi. DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI 1- 17. ve 18. yüzyıllarda, özellikle hangi bilim dallarında büyük gelişmeler oldu? 2- 17. ve 18. yüzyıllardaki önemli buluşlar nelerdir? 3- Fransız İhtilâli'nin nedenleri nelerdir? 4- Fransız İhtilâli'nin getirdiği sonuçlar neler olmuştur? 5- 17. yüzyıldan itibaren Avrupa'da ekonomik yaşamın canlanmasında hangi et kenler rol oynadı? 6- Merkantilizm nedir? Hangi ülkelerde daha çok gelişmiştir? 7- Sanayi Devrimi'nin sonuçları neler olmuştur? 8- Aydınlanma Çağının düşünce sistemi hangi esaslara dayanıyordu? Savunduğu temel ilke neydi? 9- Aydınlanma Çağının getirdiği sonuçlar nelerdir? 10- Fransız İhtilâli'nin, Osmanlı Devleti üzerindeki etkileri neler olmuştur? 11-Avrupa'daki ekonomik gelişmelerin Osmanlı Devleti üzerindeki etkisi neler olmuştur? 161 VI. ÜNİTE TEST SORULARI . Avrupa'da ulusal devletlerin kurulmasında aşağıdakilerden hangisinin payı en büyüktür? A) Amerikan İhtilâli B) Rönesans ve Reform hareketleri C) Fransız İhtilâli D) Barutun, ateşli silâhlarda kullanılması E) Coğrafî keşifler l. Almanya'nın sömürgecilikte gecikmesinin nedeni aşağıdakilerden han gisidir? A) Donanmasını güçlendirmekte geç kalması B) Sömürgecilik düşüncesini geç benimsemesi C) Birliğini geç kurmuş olması D) Ekonomik durumunun zayıflığı E) Askerî gücünün azlığı 3. Fransız İhtilâli'nin toplumlar üzerindeki en belirgin etkisi aşağıdakiler den hangisidir? f A) Milliyetçilik B) Devletçilik / C) Meşrutiyet D) Sömürgecilik E) Eşitlik 4. Aşağıdakilerden hangisi Fransız İhtilâli'nin yaydığı düşünceler araş : yer almaz? (, A) Kişi özgürlüğü B) Ortak mülkiyet C) Adaletin yaygınlaşması D) İnsanların eşitliği l E) Milliyetçi düşünce 5. 18. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin endüstri alanında çağdaş Avrupa devi letleri düzeyine erişememesinin en önemli nedeni aşağıdakilerden haıj gisidir? • A) Elde yeterli sermayenin bulunmaması B) Ulaşım şartlarının yetersiz olması C) Kişilere mülkiyet hakkının tanınmamış olması D) Bilim ve teknoloji alanlarında gelişmemiş olması .,.„, E) Yabancılara ekonomik ayrıcalıkların verilmiş olması .^i*> - < ••<.> j--?. -. - . ^m 162 VII. ÜNİTE 19. YÜZYILDAN BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞININ SONUCUNA KADAR OSMANLI DEVLETİ A. II. Mahmut Dönemi Siyasal Olayları B. Abdülmecit Dönemi Siyasal Olayları C. Abdülaziz Dönemi Siyasal Olayları Ç. II. Abdülhamit Dönemi Siyasal Olayları D. V. Mehmet Reşat Dönemi Siyasal Olayları E. 19. Yüzyıl Islahatlarının Amacı ve Özellikleri HAZIRLIK ÇALIŞMALARI 1. Kanunuesasî, Sened-i İttifak, meşrutiyet, Panslavizm, Düyunıumumiye, İtti hat ve Terakki, Tanzimat ve Mecelle'nin ne olduğunu araştırınız. 2. Mısır ve Boğazlar sorunlarının nasıl ortaya çıktığını ve ne şekilde çözümlen-1 diğini araştırınız. 3. 1856 Paris Antlaşması'nın, hangi yönleriyle Osmanlı Devleti açısından önem J taşıdığını araştırınız. ; 4. Rusya'nın, Balkan uluslarını sürekli kışkırtmaktaki amacını araştırınız. 5. Rusya ve İngiltere'nin, hangi amaçları doğrultusunda Ermeni sorunu ortaya çıkardıklarını araştırınız. 6. Birinci Balkan Savaşfnın nedenlerini ve sonuçlarını araştırınız. 7. Birinci Dünya Savaşı'nda Osmanlı ordularının, hangi cephelerde, kimlere karşı savaştıklarını araştırınız. 8. 19. yüzyıl ıslahatlarının başlıca amaçlarının neler olduğunu araştırınız. 9. 19. yüzyıl ıslahatlarının, daha öncekilerden farklı yönlerinin neler olduğunu araştırınız. A. II. MAHMUT DÖNEMİ SİYASAL OLAYLARI a) II. Mahmut'un Saltanatının İlk Yılları Kabakçı Mustafa İsyanı sonrasında Alemdar Mustafa Paşa, III. Selim'i yeniden tahta çıkarmak için İstanbul'a geldiğinde, IV. Mustafa, III. Selim 163 ve II. Mahmut'un öldürülmelerine karar vermişti. Bu suikast plânı sonu) cunda III. Selim öldürülmüş, II. Mahmut ise kurtulmayı başarmıştı. Alen dar Mustafa Paşa, IV. Mustafa'yı tahttan indirerek II. Mahmut'u padişal ilân etti. II. Mahmut (1808-1839), kendisini tahta çıkaran Alemdar tafa Paşayı sadrazamlığa getirdi. Alemdar Mustafa Paşa, ilk iş olarak İstanbul'da düzeni sağladıkti sonra, Anadolu ve Rumeli ayanlarını toplantıya çağırdı. Toplantı sonuıv da bir sözleşme imzalandı (1808). Türk siyasî, demokrasi ve anayasal rihi yönünden önemli olan bu sözleşmeye Sened-i İttifak denir. Bu söz! leşmeyi imzalayan ayanlar, padişaha bağlı kalacaklarına söz verdiler. Ayl rica, İstanbul'da padişaha karşı çıkacak bir ayaklanmayı bastırmaya gej leceklerdi. Bunlara karşılık padişah da vergileri düzenlemeyi ve âyanla-| nn varlıklarını ve zorla sayılabilecek bir şekilde elde ettikleri haklarını saygılı olmayı kabul ediyordu. II. Mahmut, hükümdarlığına gölge dil süren bu sözleşmeyi, çaresizlik nedeniyle kabul etmek zorunda kalmış] tır. Böylece padişah, ilk kez yetkilerini paylaşmış oluyordu. Alemdar Mustafa Paşa, Sened-i İttifak'ın imzalanmasından sonra as] kerî alanda ıslahata başladı. Nizam-ı Cedit'in yerine Sekban-ı Cedit adıy la yeni bir ordu kuruldu. Yeniçeri Ocağı'nda dü zenlemeler yapıldı. Sek ban-ı Cedit'in giderek güçlenmesi yeniçerileri endişelendirdi. Ayakla nan yeniçeriler, sadraza mın oturduğu Babıâli'ye saldırdılar. Alemdar Mus tafa Paşa uzun süre is yancılara karşı direndiy se de II. Mahmut'tan bek lediği yardım gelmeyin ce, cephaneliği ateşleye rek yaşamına son verdi (1808). Asilerin saraya saldırmaları üzerine II. Mahmut, IV. Mustafa'yı idam ettirdi. İsyancıların isteği üzerine Sekban-l Resim 45: İL Mahmut'u gösteren bir tablo Cedit Ocağı kaldırıldı. 0 (H" Bertea», Topkapı saray. Müzesi, Tablo Galerisi, istanbul) 164 b) Osmanh-Rus Savaşı II. Mahmut padişah olduğunda, 1806'da başlamış olan Osmanh-Rus savaşı devam ediyordu. Bu sırada Fransa ile Rusya arasında Osmanlı Devleti'nin topraklarını paylaşma görüşmeleri yapıldı. Bu gelişme karşısında Osmanlı Devleti İngiltere ile anlaştı, iki devlet arasında Çanakkale (Kale-i Sultaniye) Antlaşması imzalandı (1809). Bu antlaşma ile barış zamanında savaş gemilerinin hiç birinin boğazlardan geçmemesi kabul edildi. Bir ara durmuş olan Osmanh-Rus savaşı yeniden başladı. Bir süre sonra da Osmanlı Devleti ile Rusya arasında Bükreş Antlaşması imzalanarak savaşa son verildi. 1812'de imzalanan bu antlaşmaya göre; • Dinyester ve Prut ırmakları arasındaki Beserabya arazisi Rusya'ya bırakıldı. • Eflâk ve Boğdan, Osmanlı Devleti'ne geri verildi. • Sırplara bazı haklar tanındı. • Prut ırmağı, Rusya ile Osmanlı Devleti arasında sınır kabul edildi. Bükreş Antlaşması ile Sırplara bazı haklar tanınması, Osmanlı Devleti'nin aleyhine oldu. Çünkü bu olay, diğer Balkan milletlerine de umut ve cesaret verdi. Özellikle Rumlar, Osmanlı Devleti'nden ayrılmak için büyük bir faaliyete giriştiler. c) Sırp İsyanı Sırplar, Fatih Sultan Mehmet döneminde kesin olarak Osmanlı egemenliği altına girmişlerdi. Osmanlı Devleti, egemenliği altındaki bütün Hristiyan azınlıklara tanıdığı dil, din ve ticaret özgürlüğünü Sırplara da tanımıştı. Bunun sonucunda Sırp halkı da uzun yıllar Osmanlı Devleti'ne bağlı kalmıştı. Bu durum, 1699 Karlofça Antlaşmasından sonra değişmeye başladı. Osmanlı Devleti'nde ilk ayaklanan Sırplar oldu. Sırbistan topraklarının savaş alanı hâline gelmesi, bölgedeki bazı yeniçeri ileri gelenlerinin halka kötü davranmaları, 1797'de Fransa'nın Dalmaçya kıyılarını ele geçirmesi ile Sırplar arasında yayılan milliyetçilik düşünceleri ve Rusya'nın kışkırtması, Sırp İsyanı'nın başlıca nedenleridir. Sırp İsyanı Rusya Avusturya ve Fransa'nın kışkırtması sonucu başladı. Kara Yor-gi'nin çevresinde toplanan Sırplar ayaklandılar (1804). 1806 yılında Osmanh-Rus savaşı'nın çıkması, isyanın yayılmasına neden oldu. Savaşın sonunda Ruslarla imzalanan Bükreş Antlaşması ile Sırplara bazı ayrıcalıklar tanındı (1812). Ancak Kara Yorgi, bağımsızlık istediğinden, isyana devam etti. Sırbistan'a gönderilen Osmanlı kuvvetleri Kara Yorgi'yi yenilgiye uğrattılar. Kara Yorgi Avusturya'ya kaçtı. Sırpların eline geçen kaleler geri alındı. 165 Kara Yorgi'den sonra Sırpların başına geçen Miloş Obronoviç, isyan olayını yeniden başlattı. Osmanlı Devleti, Rusya'nın müdahalesine yol açmamak için, Miloş'u Sırp prensi olarak tanıdı. Böylece, Osmanlı Devle ti yönetiminde özerk bir Sırbistan Prensliği kuruldu. Sırbistan, 1829 Edirne Antlaşması ile iç işlerinde bağımsız oldu. Sırbistan, 1878 Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti'nden ayrılarak bağımsız bir ülke durumuna geldi. ç) Yunan İsyanı Osmanlı Devleti'nin geniş toprakları üzerinde yaşayan çeşitli Hristi yan toplumlardan birisi de Kumlardı. Rumlar, Osmanlı Devleti sınırları içindeki Mora ve Ege adaları dışında, dağınık durumda bulunmaktaydı lar. Rumlar, Fatih döneminde Osmanlı egemenliği altına alınmışlardı. Os manlı Devleti'nin adil ve hoşgörülü yönetiminden yararlanan Rumlar, ge leneklerini, dil ve inançlarını korumuşlardı. Rumlar, diğer azınlıklara gö re daha ayrıcalıklıydılar. Devlet yönetiminde görev almak Hristiyanlara kapalı olduğu hâlde, Rumlara divan tercümanlığı, Eflâk ve Boğdan voy vodalıkları gibi yüksek görevler de veriliyordu. Kıyı bölgelerde, adalarda ve kentlerde yaşayan ve genellikle tüccarlık ve gemicilikle uğraşan Rum lar, ekonomik yönden çok iyi durumdaydılar. 18. yüzyılda Ruslar ile olan ilişkiler, Rumlar arasında bağımsızlık düşüncelerinin yayılmasına neden oldu. 1768 Osmanlı-Rus savaşı sırasında Mora kıyılarına gelen Rus do nanması, Mora'da Osmanlılara karşı bir isyanın çıkmasına neden olmuş % tu. j 1789 Fransız İhtilâli'nin etkisiyle milliyetçilik akımı, bütün Avru pa'da yayıldığı gibi Rumlar üzerinde de etkili oldu. Bu milliyetçilik akı mini, Balkanlardaki amaçlarını gerçekleştirme doğrultusunda Rusya dal destekliyordu. Bu sırada eski Yunan uygarlığına duyulan hayranlık gide! rek artıyor, Rumlara, eski Yunanlıların torunları gözüyle bakılıyordu, i Rumlar, başlatacakları isyanı yönetmek amacıyla Etniki Eteria adlı gizli cemiyeti kurdular. Cemiyetin başkanı, Rus çarının yaveri olan Alek-sandr İpsilanti idi. Rumlar, isyana hazır olmakla beraber, Yanya Valisi Tepedelenli Ali Paşadan çekindikleri için bir süre harekete geçemedi ler. Fakat, Tepedelenli'nin bazı nedenlerden ayaklanması ve sonuçta idam edilmesi, Rumlara bekledikleri fırsatı verdi. Rumlar, ilk isyanı Eflâk'ta başlattılar (1820). Eflâklıların, Rumlara yardımcı olmamaları nede niyle isyan çabuk bastırıldı. Yenilgiye uğrayan Aleksandr İpsilanti, Avus di sı Öl 166 turya'ya kaçtı. İkinci isyan, 1821'de Mora'da çıkarıldı. Rumlara yardım için Avrupa'dan Mora'ya birçok gönüllü geldi. İngiliz bankaları, Rumlara büyük ölçüde para yardımında bulundular. Osmanlı kuvvetleri isyanı bastıramayınca II. Mahmut, Mısır Valisi Mehmet Ali Paşadan yardım istedi. Mora'ya çıkan Mısır kuvvetlen, isya nı kısa sürede bastırdı (1827). ;u. ,• ,,, d) 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı Yunan İsyanı'nın bastırılması üzerine İngilizler, Fransızlar ve Ruslar işe karıştılar. Bu devletler, Osmanlı Devleti'nden, Yunanistan'ın bağımsızlığının tanınmasını istediler. II. Mahmut'un bu isteği kabul etmemesi üzerine İngiltere, Fransa ve Rusya, isteklerini zorla elde emek için donanmalarını Mora kıyılarına gönderdiler. Navarin Limanı'nda bulunan Osmanlı ve Mısır donanmalarını yaktılar (1827). Osmanlı Devleti, resmen savaş ilân etmeden, yapılan bu hareketin nedenini sordu ve tazminat istedi. İstanbul'daki İngiliz, Fransız ve Rus elçileri, olayın suçunu Osmanlı donanmasına yüklediler. Sonunda Osmanlı Devleti'nin Rusya ile siyasal ilişkileri kesildi. İngiltere ve Fransa savaş istemiyordu. Rusya, Osmanlı Devleti'ne savaş ilân etti (1828). Eflâk ve Boğdan'ı işgal eden Ruslar, hızla Tuna'ya doğru ilerlerken, doğudan da saldırıya geçerek Kars ve Ardahan'ı ele geçirdiler. 1829 yılında Rus ilerleyişi daha hızlı oldu. Doğuda Erzurum'a giren Ruslar, batıda Silistre'yi alarak Edirne'ye kadar geldiler. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti, Rusya ile Edirne Antlaşması'nı imzaladı (1829). Buna göre; • Doğuda Anapa, Poti, Ahıska, Akçor, Ahıkelk kaleleri Rusya'ya bıra kıldı. • Yunanistan'ın bağımsızlığı tanındı. • Tuna ağzındaki adalar Rusya'ya bırakıldı. • Eflâk, Boğdan ve Sırbistan'a ayrıcalıklar verildi. *** • Rus ticaret gemilerinin boğazlardan serbestçe geçişi kabul edildi. • Osmanlı Devleti'nin, Rusya'ya savaş tazminatı ödemesi kabul edil di. Edirne Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin, Küçük Kaynarca Antlaşması'ndan sonra imzaladığı, koşulları en ağır antlaşma olması yönüyle önem taşır. > •,- , 167 de i va rr. e) Cezayir'in Fransızlar Tarafından İşgali Cezayir, 1533'te Barbaros Hayrettin Paşa tarafından Osmanlı Devlel ti'ne bağlanmıştı ve İstanbul'dan atanan bir beylerbeyi tarafından yöne tiliyordu. Ancak, beylerbeyinin zamanla ülkedeki etkisi azalmış, orada bulunan yeniçerilerin seçtiği dayılar söz sahibi olmuşlardı. 1711'de Cezayir dayısının, yönetimde bağımsız davranması nedeniyle Cezayir'in Osmanlı Devleti ile bağları zayıflamıştı. 1797'de Cezayir dayısı İzmirli Hüseyin Paşa, Fransa'ya borç para vermişti. Fransa, bu borcu ödememişti. 1829'da bir Fransız savaş gemi si Cezayir kentini top ateşine tuttu. Aynı yıl Fransa, Cezayir'e savaş ilân etti ve Cezayir, 1830'da Fransızlar tarafından işgal edildi. Bu sırada önemli iç ve dış sorunlarla karşı karşıya bulunan Osmanlı Devleti, bu işgali sadece protesto etmekle yetinmek zorunda kaldı. f) Mısır ve Boğazlar Sorunu Mısır Sorunu Kavalalı Mehmet Ali'nin Mısır Valisi Olması: Mısır'ın, Fransızlar! tarafından işgali üzerine, buraya giden gönüllüler arasında Mehmet Ali de bulunuyordu. Fransızlar Mısır'dan çekilince, Mehmet Ali Mısır'dan ayrılmadı. Mısır Valisi Hüsrev Paşanın bütün gönüllüleri Mısır'dan uzaklaştırmak istemesi üzerine; Mehmet Ali, emrindeki askerlerle ayaklandı, Hüsrev Paşa kaçtı. Mısır'daki karışıklıkların Mehmet Ali'den kaynaklandığı anlaşılınca, kendisine Cidde valiliği verilerek Mısır'dan uzaklaştml mak istendi. Ancak, Mehmet Ali bunu kabul etmedi. Nihayet devlet kerij dişini, Mısır valiliğine getirmek zorunda kaldı (1804). Mehmet Ali Paşa, Mısır valiliğinde ilk başarısını, İngilizlerin İskende riye'ye asker çıkardıkları zaman gösterdi (1807). Hicaz'da çıkan Vehha isyanını bastırdı. Mehmet Ali Paşa, Fransızların yardımıyla birçok ıslı hat yaptı. Fransa'dan birçok subay, mühendis ve teknisyen getirterek or dusunu ve donanmasını kuvvetlendirdi. Avrupa usulünde eğitilmiş bil ordu kurdu. İskenderiye tersanesi genişletildi. Tarımın gelişmesin önem verildi. Su yollan, kanallar onartıldı. İpek, bez, şeker fabrikala: açıldı. ç^j Mehmet Ali Paşanın İsyanı: Mehmet Ali Paşanın başarılan, İstan bul'da dikkat ve endişe ile izleniyordu. Mora isyanı sırasında, II. Mahmut! Mehmet Ali Paşadan yardım istemiş, buna karşılık Mora valiliğinin, oğlu İbrahim Paşaya verileceği vaat edilmişti. Ancak, Yunanistan bağımsız d\. Iransij İst-.-* 168 lığını kazanınca, Mora'nın bu ülkeye verilmesi nedeniyle Mehmet Ali Pa şa, Suriye valiliğini istedi. II. Mahmut, Girit valiliğini vermeye razı oldu ğu hâlde, Mehmet Ali Paşanın Suriye'de ısrar etmesi, Mora'dan, padişaha sormadan askerlerini çekmesi, 1828 Rus savaşı sırasında istenildiği hâl de asker göndermemesi Mehmet Ali Paşanın artık Osmanlı Devleti'nin yanında olmayacağını gösteriyordu. Bu arada devlet adamları da II. Mah mut'u Mehmet Ali Paşa aleyhine kışkırtıyorlardı. . II. Mahmut, Mehmet Ali Paşayı görevden almaya hazırlanırken, Mehmet Ali Paşa harekete geçerek oğlu İbrahim Paşa komutasında bir orduyu Suriye üzerine gönderdi. Mehmet Ali Paşa İsyanı'nın görünürdeki nedeni, Akkâ valisi Abdullah Paşa ile Mehmet Ali Paşanın bir alacak yüzünden aralarının açılması, bu sırada Mehmet Ali Paşanın zulmünden kaçan bazı Mısırlıların Akkâ'ya sığınmaları idi. Mehmet Ali Paşa, sığınmacıları bahane ederek oğlu İbrahim Paşayı Suriye üzerine göndermişti. II. Mahmut, Mehmet Ali Paşayı asi ilân etti ve Ağa Hüseyin Paşayı bu isyanı bastırmakla görevlendirdi. İbrahim Paşa, Suriye'yi kolayca ele geçirdi. Ağa Hüseyin Paşayı da yenerek Adana'yı aldı (1832). Anadolu'da ilerleyişini sürdüren İbrahim Paşa, ikinci bir Osmanlı ordusunu Konya'da yenilgiye uğrattı. Bundan sonra İbrahim Paşayı durduracak bir kuvvet kalmadı. Mısır kuvvetleri, Kütahya'ya vardı. Kütahya Antlaşması: II. Mahmut, bu tehlike karşısında, harekete geçti. Fransa'nın, Mehmet Ali Paşayı desteklediğini bildiği için, İngiltere'den yardım istedi. İngiltere, Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmak istemediğini bildirince, II. Mahmut Denize düşen, yılana sarılır, diyerek Rusya'dan yardım istedi. Çar I. Nikola, Karadeniz donanmasını İstanbul'a gönderdi. Osmanlı Devleti'nin, Rusya'nın koruyuculuğu altına girmesinden çekinen İngiltere ve Fransa, Rus yardımını önlemek için harekete geçtiler. Osmanlı Devleti ile Mehmet Ali Paşa arasında, Kütahya'da bir anlaşma yapılmasını sağladılar (1833). Buna göre, Mehmet Ali Paşaya, Mısır valiliğinin yanı sıra Suriye valiliği; oğlu İbrahim Paşaya, Adana valiliği verildi. Hünkâr İskelesi Antlaşması: II. Mahmut, bu çözüm şeklinden memnun olmadığı gibi, Mehmet Ali Paşanın yeni bir saldırısı karşısında, Fransa ve İngiltere'ye güvenilemeyeceğini düşünerek Rusya ile Hünkâr İskelesi Antlaşması'nı imzaladı (1833). Buna göre; 169 • Osmanlılar ve Ruslar, bir savaş sırasında birbirlerine yardımı çekler, • Osmanlı Devleti herhangi bir saldırıya uğrarsa, Rusya, karadanv denizden iki taraf arasında belirlenip kararlaştırılacak sayıda ask^-îbiıj likler göndererek yardım edecekti. Ayrıca yardım isteyecek olan tan yardıma gönderilen bütün kuvvetlerin (kara ve deniz) giderlerini ödey çekti. • Rusya bir saldırıya uğrarsa, Osmanlı Devleti, boğazları diğer dev| letlerin savaş gemilerine kapatacak, • Antlaşma sekiz yıl geçerli olacaktı. Boğazlar Sorunu Hünkâr İskelesi Antlaşması ile, Osmanlı Devleti için bir çeşit himay dönemi başladı. Rusya, Boğazlan kapatmak suretiyle Karadeniz'de gü venliği sağladı. Boğazların durumu ile diğer Avrupa devletlerinin de il] gilenmeleri, Boğazlar sorununu ortaya çıkardı. Avrupa devletlerinin Boğazlar ile yakından ilgilenmeleri günümüztj kadar devam etmiştir. Türkiye, 1936 Montrö Sözleşmesi ile Boğazla üzerindeki egemenliğini yeniden kazandı. Mısır Savaşı'nın yeniden başlaması: Kütahya Antlaşması, iki tara] fi da memnun etmedi. II. Mahmut, hazırlıklarını tamamladıktan sonra Mehmet Ali Paşa: yeniden savaşa başladı. Nizip'te yapılan savaşta Osmanlı ordusu yenildi! Bu sırada donanma komutanı Ahmet Paşa, Osmanlı donanmasını İsken! deriye'ye götürerek Mehmet Ali Paşaya teslim etti. Nizip yenilgisi haberi İstanbul'a ulaşmadan II. Mahmut öldü. Yerine, oğlu Abdülmecit gectı| (1839). „ B. ABDÜLMECİT DÖNEMİ SİYASAL OLAYLARI Abdülmecit (1839-1861) döneminin önemli siyasal olayları şunlar ol | muştur: l- Mısır ve Boğazlar Sorununun Çözümü a) Londra Protokolü (1840) Osmanlı Devleti'nin Nizip Savaşında yenilmesi ve ve donanmanın! Mehmet Ali Paşaya teslim edilmesi sonucu, Osmanlılar savunmasız du | rumda kalmışlardı. Avrupa devletleri, bu durum karşısında Rusya'nın, Hünkâr İskelesi Antlaşması'na dayanarak İstanbul'a gelmesinden endişelendiler. İngilizler, Mısır sorununu bir Avrupa sorunu hâline getirdiler. İngiltere'nin girişimi sonucu, Londra'da bir toplantı yapıldı. Toplantıya İngiltere, Prusya, Avusturya ve Rusya katıldı. Görüşmeler sonunda, Mısır sorununun çözümüne ilişkin bir protokol imzalandı (1840). Buna göre; Resim 46: W.J. Edvards'ın gravüründe Sultan Abdülmecit • Mısır valiliği, babadan oğula geçmek üzere Mehmet Ali Paşaya verilecek, • Mısır, Osmanlı Devleti'ne yılda 80 bin kese vergi verecek. • Mehmet Ali Paşanın elinde bulunan Suriye ve Adana, Osmanlı Devleti'ne bırakılacak, • Mehmet Ali Paşa, Osmanlı donanmasını geri verecekti. Fransa'ya güvenen Mehmet Ali Paşa, Londra Protokolü'nü kabul etmedi. Bunun üzerine harekete geçen Osmanlı ve İngiliz donanmaları, Suriye ve Mısır kıyılarını abluka altına aldılar. Osmanlı kuvvetleri, Mısır kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. Bunun üzerine Mehmet Ali Paşa, Londra Protokolü'nü kabul etmek zorunda kaldı. Böylece, Mısır sorunu, kısa bir süre için de olsa çözümlenmiş oldu. ı) Londra Antlaşması (1841) - ; Rusya ile yapılan Hünkar İskelesi Antlaşması, Londra Protokolü'nün imzalanmasından bir yıl sonra sona erdi. Bunun üzerine, Fransa'nın önerisiyle, Avrupa devletleri Londra'da yeniden toplandılar. Konferansa Osmanlı Devleti, İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya ve Prusya katıldı. Konferansta, Boğazlar sorunu görüşüldü ve Londra Antlaşması imzalandı (1841). Buna göre; 171 • Boğazlar, Osmanlı Devleti'nin egemenliği altında kalacak, • Barış zamanında Boğazlardan hiçbir yabancı savaş gemisi geçir yecekti. Londra Antlaşması ile Boğazlar sorunu da belli bir dönem için ı zümlenmiş oldu. Bu uluslar arası antlaşmalar sonucu, Mehmet Ali Paşa, Suriye ve Adı na'yı kaybetti; fakat, Mısır'ın yönetimini, çocuklarına ve torunlarına l zandırdı. Osmanlı Devleti'nin, bir valisinin ayaklanmasını bastıramayı çak kadar güçsüz olduğu anlaşıldı. Rusya, Karadeniz'de güvenliğiıj sağladı. İngiltere, Mehmet Ali Paşanın Mısır'da güçlü bir devlet kurma nı önleyerek Hint deniz yolunu korumuş oldu. Fransa, kendi çıkarlarınj uygun bir sonuç elde edemedi. c) Kırım Savaşı Osmanlı Devleti'nin giderek zayıflaması, Rusya ile İngiltere'yi manii topraklarını paylaşma konusunda çatışma içine sokmuştu. Rus Çal n I. Nikola, Osmanlı Devleti'nin hasta adam olduğunu ve bir an önce top] raklarının paylaşılmasını İngiltere'ye teklif etti. İngiltere, Balta Lir Ticaret Antlaşması (1838) ile Osmanlı Devleti'nden büyük ekonomill ayrıcalıklar elde etmişti. İngiltere, Osmanlı topraklarını paylaştıkları takı dirde Rusya'nın çok güçleneceğini düşünerek çarın bu teklifini kabul etf medi. Rusya, Osmanlı Devleti'nin ilân ettiği Tanzimat Fermanı'nı (1839 ve başlattığı yenileşme çabalarını yakından izliyordu. Özellikle, Osman| lı ordusunun modernleştirilmesi çalışmaları, Çar I. Nikola'nm hemen harekete geçmesine neden oldu. Çar I. Nikola, geleneksel Rus politikası! na uyarak İstanbul'a ve Boğazlara yerleşmek, Balkanlarda Rusya'dan yal na devletler kurmak amacındaydı. Bu nedenle, Osmanlı Devleti'ne müda| hale etmek için fırsat kollamaya başladı. Çar I. Nikola'nm amacı, hasta adam diye nitelediği Osmanlı Devle l ti'ni İngiltere ile paylaşmaktı. İngiltere'nin o günkü siyaseti, Osmanlı! Devleti'nin toprak bütünlüğünün korunmasıydı. Çünkü, sömürgelerinel giden yollar Osmanlı topraklarından geçmekteydi. Bu yolların güvenliği! açısından Osmanlı Devleti'nin toprak bütünlüğü sağlanmalıydı. Bu ne-| denle İngiltere, Rusya'nın önerisini kabul etmedi. Çar I. Nikola, Osmanlı Devleti'ne müdahale için kutsal yerler konu-1 sunu ortaya attı. Kudüs ve Filistin'in bazı yerleri Hristiyanlarca kutsal sa172 yıhrdı. Kutsal yerler, 1535'te, Fransa ile imzalanan Kapitülâsyon Antlaşması ile Fransız Katolik papazlarının yönetimine bırakılmıştı. IV. Murat döneminde, Rum Ortodoks Kilisesi bu hakları Katoliklerin elinden almıştı (1634). Bu tarihten sonra iki mezhep, 1853 yılına kadar bu konuda birbirleriyle çatıştı. Bunun üzerine Çar I. Nikola, Küçük Kaynarca Antlaşma-sı'nın Rusya'ya sağladığı haklara dayanarak kutsal yerler sorununun hemen çözümlenmesini istedi. Bu amaçla, Prens Mençikof u İstanbul'a gönderdi. Mençikof, Osmanlı Devleti'nden Ortodoks Kilisesinin ayrıcalıkları hakkında, değişmeyecek güvenceler vermesini istedi. Osmanlı Devleti bu isteği İngiltere ve Fransa'ya bildirdi. Rusya'nın, Osmanlı Devleti üzerinde etkinlik kazanmasını istemeyen İngiltere ve Fransa'nın önerisi üzerine Rusların istekleri geri çevrildi. Bunun üzerine Çar, Osmanlı Devleti'nden isteklerini zorla almaya kalktı. Rusya, savaş ilân edip Eflâk ve Boğdan'ı işgal etti (1853). Ömer Paşa komutasında Tuna'yı geçen Osmanlı ordusu, Silistre'de Rusları yenilgiye uğrattı. Bu arada Ruslar, Batum'a erzak ve cephane götürmekte olan on parçalık bir Osmanlı filosunu Sinop'ta yaktılar. Osmanlı-Rus Savaşı'nın giderek yayılması üzerine, İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti ile anlaşma yaparak Rusya'ya savaş açtı. 1854 yılı sonunda İtalya birliğini kurmaya çalışan Piyemonte (Sardunya) Hükümeti de Osmanlıların yanında savaşa girdi. Müttefikler, Rusya'yı barışa zorlamak için Kırım'a asker çıkardılar. Sivastopol ele geçirildi. Bu sırada Çar I. Nikola ölmüş, yerine II. Aleksandr geçmişti. Yeni çar, barış istedi. Paris Antlaşması (1856) Kırım Savaşı sonrası barış konferansı Paris'te toplandı. Konferansa Osmanlı Devleti, İngiltere, Fransa, Avusturya ve Piyemonte katıldı. Konferans sonunda Paris Antlaşması imzalandı (1856). Antlaşmaya göre; • Osmanlı Devleti, Avrupa devletler hukukundan yararlanacak ve toprak bütünlüğü, Avrupa devletlerinin garantisi altında olacak, •Karadeniz, tarafsız hâle getirilecek, sadece ticaret gemilerine açık tutulacak, Osmanlı Devleti ve Rusya, Karadeniz'de savaş gemisi bulundurmayacak ve tersane kurmayacaklar, •İki taraf, savaşta ele geçirdikleri yerleri geri verecek, •Tuna'da ticaret serbest olacak, 173 • Eflâk ve Boğdan, özerk bir yönetime sahip olacak, •Osmanlı Devleti'nin, Paris Antlaşması sırasında ilân ettiği 185 Islahat Fermanı, Avrupa devletlerince dikkate alınacak, fakat bu fermana göre yapılacak ıslahatlara karışmayacaklardı. Kırım Savaşları'mn Sonuçları Paris Antlaşması ile Rusya'nın Osmanlı Devleti üzerindeki istekleri geçici bir süre önlenmiş oldu. İngiltere ve Fransa, Akdeniz'de güvenlik lerini korudular. Osmanlı Devleti, Avrupa devletlerinin güvencesi altına girmekle, artık kendini koruyamayacak durumda olduğunu kabul etmiş oluyordu. Bu savaş sırasında Osmanlı Devleti, ilk kez Avrupa devletlerin den borç para aldı. Kısa vadeli ve yüksek faizli bu borçlanma, giderek yel ni borçlanmalara ve devletin ekonomik yönden Avrupa devletlerine baj ğımlı duruma gelmesine yol açtı. Paris Antlaşması'nda, azınlık haklarıy la ilgili Islahat Fermanı'ndan söz edilmişti. Bu olay, bundan sonra Avruj palı devletlerin, Osmanlı Devleti'nin iç işlerine sürekli olarak karışmalal rina yol açmış oldu. •'*"'*' C. ABOÜLAZİZ DÖNEMİ SİYASAL OLAYLARI Resim 47: Abdülaziz'i gösteren bir taife (Topkapı Sarayı Müzesi, Tablo Galerisi, İstatb Abdülmecit'in 1861'de ölümü üzerine, yerine kardeşi Ab-dülaziz (1861-1876) geçti. Ab-dülaziz'in padişahlığının ilk yıllarında Osmanlı Devleti, önemli iç ve dış sorunlarla karşılaştı. Devletin iç ve dış borçları büyük ölçüde artmıştı. Devlet gelirleri düzenli bir şekilde toplanamı-yordu. Tanzimat ve Islahat fer-manlarıyla yetinmeyen azınlıkların istekleri giderek arttı. Avrupa devletleri de azınlıkların istekleri doğrultusunda, Osmanlı Devleti üzerindeki baskılarını artırdılar. Bu dönemin başlıca önemli olayları şunlardır: yel uze 182 egemen Ijun, antlı İUyord 174 l- Balkanlar'da Çıkan İsyanlar Paris Antlaşması ile Rusya'nın Osmanlı Devleti üzerindeki istekleri geçici bir süre engellenmişti. 1870'te Fransa'nın Almanya'ya yenilmesi sonucu, Avrupa'nın siyasal dengesi bozuldu. Rusya, bu durumdan yararlanarak Paris Antlaşması'nm Karadeniz'in tarafsızlığı ile ilgili maddesini tanımadığını bildirdi. Osmanlı Devleti üzerindeki isteklerini gerçekleştirmek için harekete geçti. Bu amaçla Panslavizm propagandasını başlattı. Rusya'nın, Balkanlardaki Slav ırkından olan bütün ulusları kendi egemenliği altına alma siyasetine Panslavizm denir. Rusya'nın bu çalışmaları, Balkanlarda büyük bir huzursuzluk meydana getirdi. Bunun sonucu olarak isyanlar çıktı. a) Karadağ İsyanı 1856 Paris Konferansı'na katılan Karadağ prensi, Osmanlı Devle-ti'nden, bağımsızlığının tanınmasını istedi. Bu isteğin kabul edilmemesi üzerine, 1858'de Osmanlı-Karadağ savaşı başladı. Avrupa devletlerinin müdahalesi sonucu, İstanbul'da bir konferans toplandı ve taraflar arasında anlaşma sağlandı. Ancak Karadağ, sonuçtan memnun kalmadı. 1861'de Hersek İsyanı çıkınca Karadağlılar, isyancılara yardım etmeye başladılar. Bu durum karşısında Osmanlı ordusu, Hersek ve Karadağ üzerine harekete geçti ve amacının Balkanlarda huzuru sağlamak olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Avrupa devletleri tarafsız kaldılar. Osmanlı kuvvetleri, Karadağ kuvvetlerini yenilgiye uğrattı. 1862'de Avrupa devletlerinin aracılığı ile Osmanlı Devleti ve Karadağ arasında, İşkodra Antlaşması yapıldı. Buna göre; Karadağ'ın eski sınırları ve özerkliği, Osmanlı Devleti'nce tanınacaktı. * b) Sırp İsyanı 1829 Edirne Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin Sırbistan üzerindeki egemenliğini sınırlamıştı. 1856 Paris Antlaşması, Sırbistan'ın özerkliğinin, antlaşmada imzası bulunan devletlerin güvencesinde olduğunu belirtiyordu. Paris Antlaşması sonucu Sırbistan'daki Osmanlı askeri garnizonları kaldırıldı. Bunu fırsat bilen Sırplar, 1861'de Türkleri ve Türk askerini Sırbistan'dan çıkarmak amacıyla harekete geçtiler. Osmanlı-Sırp ilişkilerinin gerginleşmesi üzerine Avrupalı devletler olaya karıştılar. Bunların baskısı sonucu Osmanlı Devleti, 1867'de Sırbistan'daki bütün kalelerden Türk askerini çekmeyi kabul etti. Osmanlı Devleti'nin Sırbistan egemenliğinin devam ettiğini göstermek üzere, Belgrad Kalesi'nde, Sırp bayrağının yanında Türk bayrağı da bulunacaktı. 1860 yılında başa 175 geçen yeni Sırp prensi, Rusya'nın Panslavizm siyasetini benimsedi ve t nün gerçekleşmesi yolunda faaliyette bulundu. Sırbistan, şeklen deolj 1878'e kadar Osmanlı Devleti'ne bağlı kaldı. c) Eflâk-Boğdan Olayları 1859'da Eflâk ve Boğdan meclisleri, ortak bir prens seçmişlerdi.! manii Devleti de dış baskılar sonucu, bu durumu kabul etmek zorun kalmıştı, 1862'de Bükreş'te ilk olarak meclis toplandı. Böylece, Osma Devleti'ne bağlı olmakla beraber Eflâk-Boğdan birliği gerçekleşmiş ve Rj manya Prensliği kurulmuş oldu. Romanya'nın Osmanlı Devleti'ne bağlılj ğı, şeklen de olsa 1878'e kadar devam etti. ç) Bosna-Hersek İsyanı 1875'te iç ve dış kışkırtmalar sonucu, Bosna-Hersek'te ayaklanın çıktı. Karadağ ve Sırbistan'ın isyancılara yardım etmesi nedeniyle, isyaj hemen bastırılamadı. Bu durum, Balkanları tehdit etmeye başladı, manii Devleti, bir fermanla Bosna-Hersek'e yeni ayrıcalıklar tanıdı. çak isyan sona ermedi. 1876'da isyan, giderek iç savaşa dcThüşmeye başladı. Aynı tarihti Avusturya, Rusya ve Almanya, Bosna-Hersek'e daha çok ayrıcalık tanın] masını istedi. Ancak, o günkü politikaları gereği İngiltere, Fransa ve hal ya buna karşı çıktı. Bu durum, Osmanlı Devleti'ni bir süre için rahatlaj ti. d) Bulgar İsyanı 1.9. yüzyılın ilk yarısından itibaren, Bulgarlar arasında, Osmanlı Dev| leti'nden ayrılma düşünceleri belirmeye başlamıştı. Bulgarlar ilk olara bağımsız bir Bulgar kilisesinin kurulması için ayaklandılar. Rusların sürekli kışkırtmaları sonucu Bulgarlar, 1876'da Filibe ve Pal zarcık yakınlarında isyanı başlattılar. Osmanlı Devleti ayaklanmayı ba tırınca, her zaman olduğu gibi, Avrupa'da yürütülen propaganda Hristil yanların katledildiği şeklinde oldu. Ruslar, Slav kardeşlerine yari dım gerekçesiyle Osmanlı Devleti'nden, Bulgaristan'da iki özerk bölgel kurmasını istediler. Rusya, İsteğinin reddedilmesi üzerine Osmanlı Dev| leti'ne savaş ilân etti (1877). 2- Girit İsyanı ve Türk-Yunan İlişkileri Girit'i kendi topraklarına katmak isteyen Yunanistan'ın kışkırtmaları! sonucu, 1866'da büyük bir isyan çıktı. Asiler, geçici bir hükümet kurarak! Girit'in Yunanistan'a bağlandığını ilân ettiler. Osmanlı kuvvetleri isyanı! 176 bastırmaya başlayınca, Avrupa devletleri işe karıştılar. Osmanlı Devleti, yabancı devletlerin müdahalesini önlemek amacıyla, Girit'e yeni bir düzen vererek sorunu çözmek istedi. Böylece, Girit'e özerklik veren bir yönetim şekli getirilmiş oldu. Yeni düzenlemenin uygulanmaya başlaması ile isyan yatıştı. Ancak Yunanistan'ın amacı, adayı kendine bağlamaktı. Bu nedenle adaya gönüllüler göndermeye devam etti. Sadrazam Âli Paşa, Yunanistan'ı savaşla tehdit edince, Avrupa devletleri araya girdi. 1869'da Paris'te bir kongre toplandı. Alınan karara göre; Yunanistan, adaya gönüllüler göndermekten vazgeçecek ve zarara uğrayan Müslümanlara tazminat ödeyecekti. Ayrıca adanın yönetimi padişah tarafından atanan valiye veriliyordu. Valinin, biri Müslüman diğeri de Hristiyan iki yardımcısı olacaktı. Girit'in iki resmî dili olacaktı. Böylece Girit sorunu, belli bir dönem için çözümlenmiş oldu. 3-Lübnan Olayı 1860'ta Lübnan halkının büyük kısmını oluşturan Katolik Maruniler ile Müslüman Dürziler arasında çatışmalar çıktı. Bu olayda, bölgede çıkar çatışması içinde olan İngiltere ve Fransa'nın kışkırtıcı faaliyetleri önemli rol oynamıştır. Olayların büyümesi üzerine Hariciye Nazırı Fuat Paşa, Lübnan'a gitti ve gerekli önlemleri alarak güvenliği sağladı. 1861'de İstanbul'da toplanan Avrupa Komisyonunun Lübnan Nizamnamesi kararına göre; Lübnan, Osmanlı Devleti tarafından atanan bir Hristiyan vali tarafından yönetilecekti. Lübnan'ın bu durumu 1914 yılına kadar devam etti. 4- Abdülazîz'în Tahttan indirilmesi Tanzimat Döneminde birçok Türk aydını yetişti. Bunlar, Tanzimat adıyla anılan ıslahatların, Osmanlı Devleti'ni dağılmaktan kurtaramaya cağı görüşündeydiler. Bunlara göre, ülkede meşrutiyet yönetimi kurul malı, padişahın mutlak yönetimine son verilmeliydi. Bu aydınlara Avru palılar, Yeni Osmanlılar adını vermişlerdi. Yeni Osmanlıların düşünce lerini, Mithat Paşa, Serasker Hüseyin Avni Paşa gibi ileri gelen dev let adamları da benimsiyordu. Yeni Osmanlılar, Abdülaziz'in meşrutiyet yönetimini kabul etmeyeceğini bildiklerinden, onu tahttan indirmeye ka rar verdiler. 1876'da Abdülaziz tahttan indirildi, V. Murat padişah ilân edildi. : î- i; - ; 177 Ç. II. ABDÜLHAMİT DÖNEMİ SİYASAL OLAYLARI V. Murat, tahta geçişinden kısa bil süre sonra, sağlığının bozulması nede niyle padişahlıktan indirildi. Meşrutiye ti ilân edeceğine söz veren II. Abdülha mit, padişah ilân edildi (1876). II. Ab dülhamit döneminin önemli olayları şunlardır: MMim<wı»»<m_— ,. Resim 48: Mithat Paşa a) I. Meşrutiyet'in İlânı II. Abdülhamit, Yeni Osmanlılara verdiği sözü tutarak Mithat Paşayı sadrazamlığa getirdi. Mithat Paşanın başkanlığındaki bir kurul tarafından ilk Türk anayasası (Kanunuesasî) hazırlandı. Balkan sorunlarını görüşmek amacıyla İstanbul'da toplanan konfe ransın ilk günü, Kanunuesasî ilân edildi (23 Aralık 1876). Bu durum, konferansa katılan ülkelerin temsilcilerine bildirildi, Mebuslar Meclisinin toplanmasından sonra, Osmanlı-Rus Savaşı'nın (1877-1878) başlaması ülkenin durumunu iyice zorlaştırdı. Savaş, bütün meclis üyelerini önceleri Osmanlı Devleti etrafında birleştirdi. Ancak, çok geçmeden Müslüman olmayanlar desteklerini çektiler ve saraya karşı güvensizlik gösterdiler. Mecliste birlik sağlanamadı. Mebuslar, hükümeti ve orduyu yöneten komutanları sert biçimde eleştirmeye başladılar. Bunun üzerine II. Abdülhamit, görevini yerine getiremediğini öne sürerek Meclisi kapattı (1878). b) Panslavizm Hareketleri ve İstanbul Konferansı Fransa'nın 1870'te Prusya'ya yenilmesi, Avrupa'nın siyasal durumunu değiştirmişti. Bundan yararlanan Rusya, Paris Antlaşması'nın Karadeniz'e ilişkin koşullarını tanımadığını ilân ederek Panslavizm hareketlerini hızlandırdı. Kurulan gizli cemiyetler, Panslavizm (Slav Birliği) düşüncesini Balkan ulusları arasında yaymaya başladılar. Bu propagandalar sonucu, ilk isyan Hersek'te çıktı. Bunu, Sırp ve Bulgarların İsyanları izledi. İsyanların giderek yayılması üzerine, Avrupalı devletler işe karışarak Berlin'de bir konferans düzenlediler. Konferansta, Osmanlı Devleti aley ı 178 hine bazı kararlar alındı. Buna göre; Osmanlı Devleti'ndeki Hristiyanla-rın sahip oldukları hakların yeniden belirlenmesi, barış ön koşullarından biri olarak kabul edildi. Osmanlı Devleti bu kararları tanımayınca, Karadağlılar ve Sırplar savaş açtılar. Osmanlı orduları, Sırp ve Karadağ ordularını yenilgiye uğratınca, Sırp prensi, Avrupa'dan yardım istedi. Rusya, Osmanlı Devleti'ne verdiği ültimatom ile ateşkes antlaşması yapılmasını istedi. Avrupa devletleri, yeni bir savaş çıkmasını istemediklerinden, Balkan sorunlarını görüşmek üzere İstanbul'da bir konferans toplanmasını kararlaştırdılar. Konferansa başkanlık eden Hariciye Nazırı Saffet Paşa, Anayasa'nın ilânı ile Avrupalıların, iç işlerimize karışmalarının önleneceğini umuyordu. Avrupa devletleri ise Sırbistan ve Karadağ'dan Türk askerlerinin çekilmesini, Bosna-Hersek ve Bulgaristan'a özerklik verilmesini istediler. Osmanlı Devleti, bu istekleri kabul etmedi. c) 1877-1878 Osmanh-Rus Savaşı Osmanlı Devleti'nin, İstanbul Kon-feransı'nın aldığı kararları kabul etmemesi üzerine, Rusya savaş açtı (1877). Rus orduları, Balkanlar ve Kafkasya üzerinden saldırıya geçtiler. Doğudan ilerleyen Ruslar, Erzurum'a kadar geldiler. Aziziye tabyalarına giren Ruslar, Erzurum halkının savaşa katılması ile bozguna uğradılar. Balkanlarda ilerleyen Rus orduları, Gazi Osman Paşa tarafından Plevne'de durduruldu. Türk tarihinin en önemli savunma savaşlarından biri Plevne'de oldu. Saldırıyı Rus çarı yönetiyordu. Gazi Osman Paşa, Rusların bütün saldırılarını geri püskürttü. Plevne'nin düşmesinden sonra, Balkanları geçen Rus orduları Çatalca'ya kadar geldi. Şıpka Geçi- Resim 49: Gazi Osman Paşa , di'nde Bulgarların ihanetine uğrayan Süleyman Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu yenildi. Bu sırada Bulgaristan ve Sırbistan'da yaşayan Müslüman halk, İstanbul'a doğru göçe başladı. Rusların İstanbul'a yaklaşması üzerine, Osmanlı Devleti barış istedi. 179 1878'de imzalanan Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşması'na göre; • Sırbistan, Karadağ ve Romanya'ya bağımsızlık verilecek, • Büyük bir Bulgaristan krallığı kurulacak, bu krallığa asıl Bulgari: tan ile Makedonya ve Doğu Rumeli eyaleti bağlanacaktı. Böylece Osma lılarda kalacak olan Rumeli iki kısma bölünmüş olacaktı. • Batum, Kars, Ardahan ve Doğubayazıt, Rusya'ya bırakılacak, • Bosna-Hersek'e özerklik verilecek, ; • Doğu Anadolu'da, Ermenilerin oturduğu yerde ıslahat yapılacak, • Rusya'ya savaş tazminatı ödenecekti. . İngiltere, Bulgaristan'ın Ege Ege Denizi'ne doğru ilerlemesine karşı çıktı ve Balkanlarda, Slav olmayanların tehlikeye düştüğünü öne sürdü,, Ayrıca, Rusya'nın Ege Denizi ve Akdeniz'e inmesi hâlinde Boğazlar, Sû veyş Kanalı ve Basra Körfezi'nin tehlikeye düşeceğini hatırlattı. Bu du rumda, Avrupa barışı tehlikeye düşmüştü. Avrupa devletleri, Alman ya'nın zorlaması ile, Ayastefanos Antlaşması'nın değiştirilmesi için, Berlin'de bir kongre toplanmasını Rusya'ya kabul ettirdiler. Berlin Kongresi Avrupa devletlerinin bir araya geldiği son kongre olması yönüyle de! önem taşır. Çünkü, Avrupa devletleri, Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar] bir araya gelemediler. Bir ay süren kongre sonucu, Berlin Antlaşması imzalandı (1878). Bu antlaşmaya göre; • Ayastefanos Antlaşması'na göre kurulan Bulgar Krallığı üçe ayrı larak; a) Bulgaristan, Balkanların kuzeyinde Osmanlı Devleti'ne bağlı bir prenslik olacak, b) Makedonya, ıslahat yapmak koşuluyla Osmanlı Devleti'ne bağlı ka lacak, c) Doğu Rumeli, ayrıcalıklı bir il olacak ve padişahın tayin edeceği bir Hristiyan vali tarafından yönetilecek, • Sırbistan, Karadağ ve Romanya bağımsız olacak, • Bosna-Hersek, Osmanlı Devleti'nin topraklarından sayılacak, fakat geçici bir süre Avusturya tarafından yönetilecek, • Batum, Kars, Ardahan, Rusya'ya bırakılacak; Doğubayazıt, Os manlı Devleti'nde kalacak, • Doğu Anadolu'da, Ermenilerin oturduğu yerlerde ıslahat yapıla cak, . . . .. :, . ;. ..- .. . .- .; • . -j, • • Rusya'ya savaş tazminatı ödenecekti. Berlin Antlaşması sonrası Osmanlı Devleti, hızla dağılmaya başladı. Ermeni Sorunu Osmanlı Devleti'nin egemenliği altındaki Ermeniler, özellikle büyük kentlerde yaşamakta, ticaret ve sanayi ile uğraşmaktaydılar. Ermeniler, devlete bağlı topluluk olarak bilinirlerdi. Bu nedenle de önemli görevlere getirilmişlerdi. Osmanlı Devleti, Tanzimat ve Islahat fermanlarıyla, diğer topluluklara olduğu gibi Ermenilere de eşit vatandaşlık hakları tanımıştı. 1877-1878 Osmanlı-Rus Sava-şı'ndan önce, bir Ermeni sorunu söz konusu değildi. AYASTAFANOS ANTLAŞMASINA GÖRE OSMANLI AVRUPASI Osmanlı Avrupası 3. Mart 1878 Yunanistan Krallığı 898'de Özerk) AKDENİZ iRusyanm l l Romanyanın jŞırbistanın l IKaradağın Ülkelerine kattıkları Osmanlı Toprakları 600, 400 l Km. 100 200 Harita 13: Berlin (1878) Antlaşmasından sonra Osmanlı Devleti Osmanlı Devleti'nin parçalanması yolunda, İngiltere ve Rusya'nın başvurduğu yollardan biri de Ermenilerin bağımsızlık için kışkırtılmasıdır. Daha Ayastefanos'tan önce, Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşamakta olan Ermeniler, Rusya'ya başvurarak korunmalarını istemişlerdi. Bu yüzden, Ayastefanos Antlaşması'nm hükümleri içine, Osmanlı Devleti'nin Ermenilerin oturdukları bölgelerde reform yapması ve bu yapılana kadar Rusya'nın savaşta işgal etmiş olduğu yerlerden çekilmemesi koşulu eklenmişti. Berlin Antlaşması'nda bu hüküm hafifletilerek Osmanlı Devleti'nin buralarda reform yapması ve bu konuda Avrupa devletlerine bilgi vermesi üzerine anlaşmaya varılmıştı. Böylece isteklerine kavuşamayan Ermeniler, bu tarihten sonra Hmçak ve Taşnak isimli gizli örgütler yoluyla teşkilâtlanmaya başlayacaklar ve Osmanlı Devleti'nin zayıf anlarından yararlanarak saldırı hareketlerine girişeceklerdir. 181 Rusya kendi denetiminde kurulacak bir Ermeni Devleti ile Akdeniz'e çıkmayı amaçlarken; İngiltere ise Ermenileri himayesine alarak Rusya'nın Akdeniz'e inmesine engel olmak istiyordu. Ermeni sorunu Erme-| nilerin değil, Osmanlı Devleti'ni parçalamak isteyen Rusya ve İngiltere'nin etkisiyle olarak ortaya çıktı. Ermeniler, Berlin Antlaşmasından sonra örgütlenmeye başladılar. Bu j amaçla komiteler ve cemiyetler kurdular. Bunların içinde en önemlileri, 1887'de Cenevre'de kurulan Hınçak Komitesi ve 1890'da Tiflis'te kuru lan Taşnaksutyun Partisi idi. Osmanlı Devleti topraklan dışında kuru-ı lup sonradan İstanbul, İzmir, Halep'te şubeler açan bu cemiyetlerin ama-j cı, doğu Anadolu'da bir Ermeni devleti kurmaktı. Ermeniler, 1889 yılın dan itibaren Doğu Anadolu'da tedhiş hareketlerine başladılar. Bu olayla rın en önemlileri, 1894'te başlayan 1. Sasun (Bitlik) İsyanı ve 1904'tekij 2. Sasun İsyanı'dır. Bu isyanlar da bastırıldı. Bir diğer isyan 1905'te Abdülhamit'e yapılan suikast girişimi ve 1909 Adana isyanıdır. Adana'dal çıkan isyan kısa zamanda Maraş, Antakya, Dörtyol, Tarsus gibi yerlerel yayıldı. Sonuçta, alınan idarî ve askerî önlemlerle Adana'daki olaylaıj bastırıldı. j Birinci Dünya Savaşı'nda Doğu Anadolu'da bazı yerleri işgal edeni Ruslar, bölgedeki Ermenileri silâhlandırıp Türklerin köylerine saldırttıj lar. Osmanlı Devleti, savaş sırasında düşmanla iş birliği yapan Ermemle-! ri, bulundukları yerlerden başka bölgelere göç ettirmek zorunda kaldıl (Tehcir kanunu 1915). Bu göç sırasında savaş koşulları salgın hastalıklarj gibi nedenlerle Türklerden ve Ermenilerden ölenler olmuştu. Bu olayı ha sonraki dönemlerde gerçeklerden uzaklaştırılmış; Türkleri kötüleyici! her habere inanmaya hazır olan bazı Avrupalılar tarafından siyasal çıkar-l lan uğruna sürekli gündemde tutulmaya çalışılmıştır. Yıllarca bir aradal dostluk ve barış içinde yaşamını sürdüren bu iki toplum, siyasal oyunla ra alet olmayacak duyarlılığa sahiptirler ve kardeşçe yaşamaya devam] edeceklerdir. Kıbrıs'ın İngilizler Tarafından İşgali 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında İngiltere, Osmanlı Devle-| ti'nin içinde bulunduğu güç durumdan yararlanmak istedi. Osmanlı Dev-l leti ise Ayastefanos Antlaşması'nın hafifletilmesi için, İngiltere'nin deş j teğini sağlamaya çalıştı. İngiltere, Kıbrıs'ın kendisine bırakılması hâlin-j de yardım edeceğini bildirdi. 1878'de yapılan antlaşmaya göre; Kıbrıs,! hukuken Osmanlı toprağı sayılacak, yönetimi ise İngiltere'ye ait olacak-j ti. İngiltere, Rusya'nın Doğu Anadolu'ya saldırması durumunda, gereklij yardımı yapacaktı. .. ,: •., , ; --1 l 182 İngiltere, Birinci Dünya Savaşı sırasında Kıbrıs'ı kendi topraklarına kattığını ilân etti (1914). Kıbrıs Türkleri o tarihe kadar bütün gereksinimlerini Anadolu'dan sağlıyorlardı. Adanın İngiltere'ye bağlanmasından sonra burada ekonomik sıkıntılar arttı. 1954'ten sonra, burada Türkler ve Rumlar arasında başlayan olayları İngiltere önleyemedi. 1960'ta Londra ve Zürih antlaşmalarıyla Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Ancak, ada Rumlarının amacı, Kıbrıs'ı Yunanistan'a katmaktı. Rumların Türklere karşı giriştikleri soykırım hareketi üzerine Türkiye, 1974'te Kıbrıs Barış Hâre-katı'nı gerçekleştirdi. Bunun sonucunda Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. Tunus'un Fransızlar Tarafından İşgali Kuzey Afrika'daki üç Osmanlı eyaletinden biri olan Tunus, 16. yüzyılda Osmanlı egemenliğine girmişti. 1830'da Cezayir'i işgal eden Fransızlar, aynı tarihte Tunus'ta malî kuruluşlar oluşturarak Tunus beylerine bol bol borç para vermişlerdi. Bu arada İtalya ve İngiltere de Tunus ile yakıdan ilgilenmekteydi. 1878'de Berlin'de barış görüşmeleri devam ederken, Almanya Başbakanı Bismark, Fransa'ya Tunus'u teklif etti. Bunun nedeni, 1870'te Fran-sızlar'dan aldıkları Alsas-Loren'i unutturmaktı. İngiltere, Kıbrıs'ın kendileri tarafından işgalini kabul etmesi karşılığı olarak Fransa'nın Tunus'u almasına ses çıkarmayacağını bildirdi. Almanya ve İngiltere'nin desteğini alan Fransa, 1881'de Tunus'u işgal etti. Osmanlı Devleti, olayı protesto etti; ancak işgale engel olamadı. Mısır'ın İngilizler Tarafından İşgali İngiltere, Mısır'ı, doğudaki sömürgelerine ulaşmada önemli bir üs olarak görmekteydi. Bu nedenle Akdeniz'de olduğu gibi, Mısır'da da üstünlük kurma düşüncesindeydi. 1869'da Süveyş Kanalı'nın açılmasıyla Mısır'ın siyasî ve ekonomik önemi daha da arttı. Bu tarihte Mısır hıdivi olan İsmail Paşa İngiltere ve Fransa'dan borç para almıştı. Bir süre sonra İsmail Paşa, borçlarını ödeyemez dururha geldi. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa, bir komisyon kurarak Mısır'ın malî durumunu denetlemeye başladılar. Bu olay Mısır halkı arasında büyük tepkiye neden oldu. Askerler, ayaklandılar ve yönetimi ele geçirdiler. Ülkede çıkan karışıklıklardan yararlanan İngilizler, Mısır'ı işgal ettiler (1882). Osmanlı Devleti, bu duruma itiraz etti, ancak İngilizleri Mısır'dan çıkarabilecek güce sahip olmadığı için itirazı etkili olmadı. 183 Doğu Rumeli Sorunu ve Bulgaristan Kralhğı'nm Kurulması Berlin Antlaşması'na göre, Doğu Rumeli, bir Hristiyan vali tarafın,.... yönetilmek üzere, Osmanlı Devleti'ne bırakılmıştı. Ancak, bir süre soma Rusya, bölgedeki Bulgarları, Bulgaristan ile birleşmeleri için kışkırtmaya başladı. Osmanlı Devleti'nin bölgeye asker göndermesi isteğine, Bulgaristan ve Doğu Rumeli halkı karşı çıktı. Bağımsız bir Bulgaristan kurma düşüncesi ortaya atıldı. Bunun sonucu, Doğu Rumeli'de isyan çıktı (1885). İsyancılar, Doğu Rumeli'nin Bulgaristan ile birleştiğini ilân ettik Bu durum, Berlin Antlaşması'na aykırıydı. Bunun üzerine, Berlin Kongre-si'ne katılan ülkelerin temsilcileri toplandı. Görüşmeler sonunda Doğu Rumeli'nin Bulgaristan Prensliği'ne verilmesi kabul edildi. Müslüman halkın bulunduğu Rodop, Osmanlı idaresine bırakıldı (1886). Rusya'nın, Bulgaristan'ı kendi nüfuzuna almak istemesi, yeni olayla rın çıkmasına neden oldu. İngiltere ve Avusturya, Bulgaristan Prensliği'ni desteklediler. Alman asıllı Ferdinand, Bulgar prensi seçildi. Bu durum karşısında Osmanlı Devleti, Ferdinand'ı Bulgar prensi olarak tanımak zo runda kaldı (1896). Y Bulgaristan Krallığı, 1908'de II. Meşrutiyet döneminde Osmanlı Dev leti'nin içinde bulunduğu karışıklıktan yararlanarak bağımsızlığını ilân . etti ve Osmanlı Devleti'nden ayrıldı. Böylece Doğu Rumeli topraklarının tümünü içine alan Bulgaristan Krallığı kurulmuş oldu (1908). Girit Sorunu ve Osmanlı-Yunan Savaşı Yunanistan, 18294da bağımsızlığını kazandıktan sonra, Rumlaral otorduğu tüm bölgeleri kendisine bağlamak istedi. Böylece Megali İdeaj (Büyük Ülkü) adını verdiği görüşü savunmaya ve eski BizansRum İn ratorluğu'nu yeniden kurmak amacıyla harekete geçti. Bu nedenle, < Rumlarını, Osmanlı Devleti'ne karşı isyana kışkırttı (1866). Bunun ü ne Girit'e giden Sadrazam Ali Paşa, Girit Rumlarına bazı ayrıcalıklar rerek, isyanı yatıştırdı. 1896'da, Girit Rumları yeniden isyan ettiler. 1894'te Yunanlı subay ların kurduğu Etniki Eterya'nın çalışmaları sonucunda isyanı destekleyen Yunanistan, adaya asker çıkardı (1897). Yunanlılarla birleşen ada Rumları, Girit'in yunanistan'a katıldığını ilân ettiler. Bu durum üzerine Osman lı Devleti, 1897'de Yuunanistan'a savaş açtı. Ethem Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, Dömeke Savaşı'nda yunan ordusunu yenilgiye uğrat 184 Resim 50: II. Abdülhamit, şehzadeliği döneminde ti. Böylece Atina yolu Osmanlı ordularına açıldı. Ancak, Avrupa devletlerinin araya girmesiyle istanbul'da, Yunanistan ile bir antlaşma imzalandı. Antlaşmaya göre; Yunanistan, Girit'teki askerlerini geri çekecek ve Osmanlı Dev-leti'ne savaş tazminatı ödeyecekti. Osmanlı Devleti de Girit'e özerklik verecek ve bir Yunan prensini Girit'e vali tayin edecekti. Böylece, Girit'in yönetiminde söz sahibi olan Yunanistan, 1908'de, Osmanlı Devleti'nin karışık durumundan yararlanıp Girit'i kendi topraklarına kattı. Daha sonra Osmanlı Devleti, Balkan Savaşı'mn bitiminde Girit'in yunanistan'a bağlandığını kabul etti. ' : Bosna-Hersek'in Avusturya'ya Bağlanması Berlin Antlaşması'na göre, Bosna-Hersek'in yönetimi, geçici olarak Avusturya'ya bırakılmıştı. Avusturya, 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilânı sırasında çıkan karışıklıklardan yararlanarak BosnaHersek'i kendisine bağladığını ilân etti. Osmanlı Devleti, bu olayı protesto etmekle yetindi. Bir süre sonra Osmanlı Devleti, Avusturya ile anlaştı. Yeni Pazar sancağı Osmanlılarda kalmak üzere, BosnaHersek'in, Avusturya'ya ait olduğu kabul edildi. Duyunıumumiye'nm Kurulması Osmanlı Devleti, ilk olarak 1854 Kırım Savaşı sırasında Avrupa devletlerinden borç almıştı. Alman borçlar, kısa vadeli ve yüksek faizliydi. Bunun yanı sıra, alınan paralar, gelir getirici alanlara yatırılmamıştı. Bu nedenle Osmanlı Devleti, 1875'te borçlarını ödeyemeyeceğini bildirdi. Bunun üzerine alacaklı devletler, alacaklarını kurtarmak için, Duyunı-umumîye (Genel Borçlar) İdaresi adıyla bir malî kuruluş kurdular (1882). Duyunıumumiye, Osmanlı borçlarına karşılık olarak tütün, pul, tuz, ipek gibi gelirlerine el koydu. Ülkenin en önemli gelirlerinin borç ödemelerine ayrılması, Osmanlı ekonomisini daha da zayıflattı. Eski borçlan ödemek için yeniden borç alma yoluna gidildi. Osmanlı Devleti, ekonomik yönden Avrupa devletlerine bağımlı duruma geldi. 185 Osmanlı borçları sorunu, 24 Temmuz 1923'te imzalanan Lozan Baı Antlaşması ile çözümlenebildi. II. Meşrutiyet'in İlânı Padişahlıktan indirilme korkusu II. Abdülhamit'i tedirgin ediyordı Abdülhamit herkesten şüpheleniyor ve kendisine bir suikast yapıla' ğından korkuyordu. Bundan dolayı Dolmabahçe Sarayı'nı terk ederek Yi diz Sarayı'na yerleşti. Kanunuesasî'yi ilân etti, ancak ona hiç uymadı. Hı kûmetin başına güvendiği adamları atayarak devleti istediği gibi yo meye başladı. Ülkede konuşma yazı ve toplantı özgürlüklerine öne sınırlamalar getirdi. Gazetelere sansür koydu. Meşrutiyet yanlılarında] başta Mithat Paşa olmak üzere birçok aydını sürgüne gönderdi. Mitli; Paşa Taif zindanında öldürüldü. Bu olaydan sonra II. Abdülhamit'in baskıcı yönetimi daha da arttı. Hürriyet ve meşrutiyet düşmanı oldu. Abdülhamit'in istibdat yönetimi denilen baskı dönemi 33 yıl sürdü. Ol ke.yi bu durumdan kurtarmak isteyen Meşrutiyet yanlısı aydınlar yeni den harekete geçtiler. Gizli İttihad-ı Osmanî Derneği'ni kurdular. Der neğin amacı, Meşrutiyet yönetimini uygulatmak ve padişahın yetkileri] keyfi kullanmasını denetim altına almaktı. İttihad-ı Osmanî Derneği, d ha sonraki dönemde İttihat ve Terakki Cemiyeti adını aldı. Cemiyel İstanbul'da kısa zamanda genişledi, özellikle Harp Okulu ve Tıbbîye öj rencileri arasında geniş taraftar buldu. İttihat ve Terakki Cemiyeti üyelerinin bir kısmı, II. Abdülhamit yönı timince tutuklanırken, bir kısmı da ülkenin uzak bölgelerine sürgün edi! diler. Bu arada birçok Osmanlı aydını Avrupa'ya kaçtı. Avrupa'ya gide; ler, buralarda çıkardıkları gazetelerde, II. Abdülhamit'i ve yönetimi ele tiren yazılar yazdılar. İttihat ve Terakki, 1906'da, ordu içindeki subaylar arasında yayılma] yi amaçladı. En fazla taraftarı da Selanik ve Makedonya'da buldu. Aynı ta rihlerde Mustafa Kemal de ilk görev yeri olan Şam'da Vatan ve Huni yet Cemiyeti'ni kurdu. Suriye'nin çeşitli kentlerinde cemiyetin şubeleri ni açtı. Mustafa Kemal, Suriye'deki faaliyetlerin belli bir noktada kalij daha ileri gidemeyeceğini anlayınca, Selânik'e gidip cemiyetin bir şub sini de burada açtı. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Makedonya'da gidere! güçlenmesi karşısında, pek etkinliği kalmayan Vatan ve Hürriyet Cemi yeti, İttihat ve Terakki ile birleşti. İngiliz ve Rus devlet adamlarının, 1908 yılında Reval şehrinde bil araya gelip karışıklık içinde bulunan Makedonya'nın, Osmanlı yönetil *« e.n î 186 l • ;:;, " Resim 51: Eski bir kartpostalda Meclis-i Mebusanın açılış töreninde II. Abdülhamit (sol locada) minden ayrılması konusunda anlaşmaları, İttihat ve Terakki Cemiyeti'ni harekete geçirdi. Cemiyet, Avrupa devletlerinin müdahalesini önlemek için, Meşrutiyetin yeniden ilânını gerçekleştirmeye karar verdi. Cemiyete bağlı subaylardan Enver Bey Selanik'te, Ahmet Niyazi Bey Manastır'da kendilerine bağlı birliklerle ayaklandılar. Rumeli'de, Meşrutiyet isteği ve gösterileri giderek yoğunlaştı. Olayların giderek genişlemesinden endişelenen II. Abdülhamit, 23 Temmuz 1908'de Meşrutiyet'i yeniden ilân etti. İkinci Meşrutiyet'in ilânı sırasında meydana gelen karışıklıklardan yararlanan Bulgaristan, bağımsızlığını; Avusturya, Bosna-Hersek'i; Yunanistan, Girit'i kendi topraklarına kattıklarını ilân ettiler. 31 Mart Olayı «**;«" Meşrutiyet'in ikinci kez ilânı ile Kanunuesasî yeniden yürürlüğe girdi ve Mebuslar Meclisi açıldı. Ancak, bir süre sonra Mebuslar Meclisinde, İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne bağlı mebuslar ile karşıtları arasında anlaşmazlıklar ortaya çıktı. Meşrutiyet yönetimine karşı olanlar, askerleri hükümete karşı kışkırtmaya başladılar. Bazı gazeteler, Meşrutiyet yönetimine karşı ağır eleştirilerde bulundular. 8 Nisan 1909'da Serbestî gazetesinin başyazarı Hasan Fehmi'nin vurulmasıyla, Meşrutiyet'e karşı olanlar saldırılarını daha da artırdılar. Bütün bu olayların sonucu, 13 Ni187 san 1909'da (Rumî takvime göre 31 Mart), İttihat ve Terakki'nin Rumeli'den getirdiği Avcı Taburları isyan etti. İsyan kısa zamanda gelişti. Mebuslar Meclisi basılırken, genç subaylar, gazeteciler ve Meşrutiyet yanlılarından yakalananlar öldürüldü. İstanbul'daki olay, Selanik'te duyulunca, İttihat ve Terakki Cemiyeti harekete geçerek tarihimizde Hareket Ordusu diye bilinen bir kuvveti İstanbul'a gönderdi Ordunun komutanı Mahmut Şevket Paşa, kurmay başkanı Mustafa Kemal (Atatürk) idi. İsyan kısa zamanda bastırıldı. Suçlular yargılanarak cezalandırıldı. II. Abdülhamit tahttan indirilerek j V. Mehmet Reşat padişah ilân edildi. ***• Resim 52: Hareket Ordusu'nun bir bataryası'nı Dolmabahçe meydanında gösteren bir fotoğraf D. V. MEHMET REŞAT DÖNEMİ SİYASAL OLAYLARI V. Mehmet Reşat'ın padişahlığı döneminde, İttihat ve Terakki Partisi,! ülke yönetiminde söz sahibi oldu. İttihat ve Terakki Partisi, Osmanlı] Devleti'ni güçlendirme ve yaşatmada, Türkçülüğe önem verdi. Dış siya-1 sette, Almanya'yı destekleyen politikalar izledi. Bundaki amaç, Osmanlı] Devleti'ni Rusya, İngiltere ve Fransa'ya karşı korumak ve kaybedilen yerleri geri almaktı. V. Mehmet Reşat döneminin önemli siyasal olayları şunlardır: 188 a) Trablusgarp Savaşı _ Siyasal birliğini 1870'te tamamlayan İtalya, diğer Avrupa ülkelerine göre sömürgecilikte geç kalmıştı. Dünyanın zengin bölgeleri, daha önce güçlü devletlerce paylaşılmıştı. Bu nedenle İtalya, sömürge elde etmek konusunda, zayıf ülkelerin elinde bulunan topraklara göz dikti. Bu politikası gereği, Osmanlı Devleti'nin güçsüz durumda oluşundan yararlanmak istedi. Trablusgarp, Osmanlı Devleti'nin Afrika'daki son toprak parçası olup İtalya'nın güneyinde bulunuyordu. 1911'de Osmanlı Devleti'ne bir ültimatom veren İtalya, Trablusgarp'ın kendisine teslim edilmesini istedi. İtalya, bu konuda İngiltere ve Fransa'nın desteğini sağlamıştı. İsteğinin kabul edilmemesi üzerine, Osmanlı Devleti'ne savaş açtı. İtalyanlar, güçlü donanmalarının desteğinde Trablusgarp kıyılarına asker çıkardılar. Mısır, İngilizlerin işgalinde bulunduğundan, Osmanlı Devleti karadan Trablusgarp'a yardım gönderemedi. Denizlerde ise İtalya'nın güçlü donanmaya sahip olması nedeniyle bu yolla da yardım göndermek imkânsızdı. Bu nedenlerle, Trablusgarp'ın savunulması, oradaki kuvvetlere ve yerli halka bırakıldı. Ayrıca, Mustafa Kemal ve Enver Bey gibi, genç ve vatansever bazı subaylar gizlice Trablusgarp'a gittiler. Mustafa Kemal, Derne'de; Enver Bey, Bingazi'de kuvvetleri toparladılar. İtalyanlar, üstün kuvvetlere sahip olmalarına rağmen, kıyılardan içerilere gi-demediler. Mustafa Kemal, Deme ve Tobruk'ta önemli başarılar kazandı. İtalya, Osmanlı Devleti'ni barışa zorlamak için, Rodos ve On iki Ada'yı işgal etti, Çanakkale Boğazı'nı topa tuttu. Ancak, bu çabalarından bir sonuç alamadı. Bu sırada, Balkan Savaşı'nın çıkması üzerine, Osmanlı Devleti, yakın ve daha büyük tehlike karşısında, İtalya ile anlaşmak zorunda kaldı. İsviçre'nin Uşi kentinde bir antlaşma yapıldı (1912). Uşi Antlaşması'na göre; • Trablusgarp ve Bingazi boşaltılacaktı. • İtalya, savaş sırasında işgal ettiği On iki Ada'yı Osmanlı Devle ti'ne geri verecekti. Ancak, adaların, Yunanlılar tarafından işgal edilebi leceği düşüncesiyle, Balkan Savaşı'nın sonuna kadar İtalyanlarda kalma sı uygun görüldü. İtalya, sonradan On iki Ada'yı Osmanlı Devleti'ne geri vermekten vazgeçerek kendi toprakları arasına kattı. 1947'ye kadar adaları elinde tutan İtalya, İkinci Dünya Savaşı'nı kaybedince, buraları Yunanistan'a bı raktı. < 189 Trablusgarp Savaşı sonunda, Osmanlı Devleti'nin Kuzey Afrika'da varlığı sona erdi. Trablusgarp Savaşı'ndan cesaret alan Balkan devletler] Osmanlı Devleti'ne karşı topluca saldırıya geçtiler. b) Balkan Savaşları Trablusgarp Savaşı sürerken Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve Bu garistan Osmanlı Devleti'ni Rumeli'den atmak amacıyla anlaştılar. Bi antlaşmanın yapılmasında Rusya'nın büyük rolü oldu. Sırbistan ve Bu| garistan arasında yapılan gizli anlaşmaya, daha sonra Yunanistan ve radağ devletleri de katıldı. Balkan devletleri, bu sırada devam etmekti olan Trablusgarp Savaşı'nı bir fırsat olarak gördüler. Balkan Savaşları' Karadağ'ın, Osmanlı Devleti'ne savaş ilân etmesiyle başladı (8 Ekin| 1912). Birinci Balkan Savaşı Savaş başladığı sırada, Balkanlardaki Osmanlı orduları düzensiz bil durumda bulunuyordu. Ordu içinde particilik ve uyumsuzluk vardı. Bal kanlardaki anlaşmalar açıkça fark edildiği hâlde, Osmanlı yöneticileri ordunun büyük kısmını terhis etmişlerdi. Ordular arasında düzenli bil haberleşme sistemi bulunmuyordu. Dört Balkan ülkesinin saldırısı karşı] sında, Osmanlı orduları hemen her yerde yenilgiye uğradı. Edirne'yi kul satan Bulgar ordusu, Kırklareli ve Lüleburgaz Savaşları'nı kazandıktan sonra, Çatalca önlerine kadar geldi. Makedonya; Bulgar, Sırp ve Karadaf ordularınca işgal edilirken, Yunanlılar, Ege adalarına asker çıkardılar, us, manii Devleti ile karadan bağlantısı kesilen Arnavutluk, bağımsızlığın ilân etti (28 Kasım 1912). Bu gelişmeler üzerine büyük devletlerin aracılığı ile 1912 yılı sonun J da, Londra'da bir konferans toplandı. Balkan devletleri, Edirne dahil büj tün Rumeli'yi istediler. Bu sırada iktidarda bulunan Hürriyet ve İti'âf Partisi, Balkan devletlerinin isteğini kabule hazırlanırken, İttihat ve ıe-. rakki Partisi, düzenlediği Babıâli baskını ile yönetimi ele geçirdi (231 Ocak 1913). Mahmut Şevket Paşanın başkanlığındaki yeni hükümet, sa vaşa devam etme kararı aldı. Ancak, Edirne ve Yanya'nın düşmesi sonul cu, Osmanlı Devleti barış istedi. Birinci Balkan Savaşı, Balkan devletleri! ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan Londra Antlaşması ile sona erdi,| (30 Mayıs 1913). Buna göre; • Midye-Enez hattı sınır kabul edildi. • Arnavutluk ve Ege adalarının durumu büyük devletlerin kararına| bırakıldı. .4,.!,-;,">" • Gelibolu Yarımadası dışında, bütün Trakya Bulgaristan'a bırakıldı. • Yunanistan ve Sırbistan ise makedonya'yı aralarında paylaştı. İkinci Balkan Savaşı Londra Antlaşması'na göre Bulgaristan, diğer devletlerden daha çok toprak elde etmişti. Bundan memnun olmayan Sırbistan ve Yunanistan, Bulgaristan'a saldırdı. Bulgaristan'ın bu durumundan yararlanmak isteyen Romanya da savaşa girdi. Bulgar orduları yenilmeye başladı. Balkan devletleri arasındaki bu çatışmadan yararlanan Osmanlı ordusu, Midye-Enez çizgisini geçti. Bulgarlar geri çekilmek zorunda kaldılar. Osmanlı ordusu, Edirne ve Kırklareli'yi geri aldı. 29 Eylül 1913'de Bulgaristan'la imzalanan İstanbul Antlaşması ile; Meriç ırmağı Osmanlı Devleti ile Bulgaristan arasında sınır olacak, ancak, Dimetoka Osmanlı Devleti'nde kalacaktı. Bu antlaşma ile Bulgaristan'da kalan Türklerin sahip oldukları haklar da belirlendi. 14 Kasım 1913'te Yunanistan ile imzalanan Atina Antlaşması gereğince; Girit Adası Yunanistan'a bırakıldı. Yunanistan'da kalan Türklerin sahip oldukları haklar belirlendi. İkinci Balkan Savaşı sonunda Balkan devletleri, Osmanlı Devleti'nden aldıkları toprakları Bükreş Antlaşması ile aralarında paylaştılar (10 Ağustos 1913). İ*WSi Resim 53: İkinci Balkan Savaşı sırasında Makedonyalı askerlerin Bulgarlara, Sırplara ve Yunanlılara karşı savaşını gösteren bir resim 191 Kıyılarımıza yakın Ege adalarının geleceği ile ilgili karar, Avrupa dev| letlerine bırakılmıştı. Bu devletlerin verdikleri karar ise; Bozcaada, İmroz ve Meis'in dışında kalan adaların Yunanistan'a verilmesi oldu. Osmanlı Devleti bu kararı kabul etmedi. Ancak, Yunanlıların bu adaları ellerinde bulundurdukları günlerde Birinci Dünya Savaşı başladığından, Osmanlı Devleti bu (1914-1918) durumu kabullenmek zorunda kaldı. d Birinci Dünya Savaşı * -« Savaşın Nedenleri 19. yüzyılın sonlarına doğru siyasal birliklerini tamamlayan Alman ya ve İtalya, kısa zamanda sanayilerini geliştirdiler. Ancak, ham madde ve pazar sorunlarının çözümü için sömürge elde etmede geç kalmışlar di. Almanya, 1871'de aldığı Alsas-Loren bölgesi yüzünden, Fransa ile an BALKAN YARIMADASI: 1908-1913 ZSZ. Osmanlı Avrupası 1913 =» Yunanistan Krallığı 1913 Romanya Krallığı 1913 Karadağ Prensliği 1913 İtalya'nın Aldığı Onikiada : 1914 laşmazlık halindeydi. ' -"• : :':":' v:~ Titfeste AVUSTURYA - MACARİSTAN ' ~"c Avusturya'nın,4KS23 Karadağ'ın, Romanya'nın, 6ZZ3 Bulgaristan'ın,^ C1""" Sırbistan'ın, c^^3 Yunanistan'ın^ 1 91 3'de aldıkları Osmanlı Ülkeleri AKDENİZ ]_' _• .___. Harita 14: Balkan Savaşı'ndan sonra Balkan devleti ve Osmanlı Devleti Afrika'da ve Okyanus ya adalarında sömürgeler elde etmeye çalışan Almanya, bura- , larda da İngiltere ile karşı karşıya geldi. Avrupa devletlerinin artan nüfuslarının, hızla büyüyen endüstrilerinin pazar alanı gereksinimini karşılayacakları ve savaş teknolojilerini uy-guluyacakları alanlar gerekiyordu. Uzak denizaşırı bölgelere göre, Avrupa'nın hemen yanı başındaki Balkanlar ve Osmanlı Devleti, Avrupalı devletler için bulunmaz bir fırsattı. 192 Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ile Rusya, Balkanlara yerleşme konusunda siyasal bir çatışma içindeydiler. Almanya, bu konuda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nu destekliyordu. Çünkü, Balkanlar'a egemen olacak bir Rusya, Almanya'nın Balkanlarda ve Osmanlı Devleti üzerindeki amaçlarını gerçekleştirmesine engel olabilirdi. Almanya'nın bu tutumu, Rusya'yı, İngiltere ve Fransa'ya yaklaştırdı. Almanya'nın Osmanlı Devleti'ne yakınlaşması, İngiltere'yi huzursuz ediyordu. Çünkü, Süveyş Kanalı'nın açılmasından sonra büyük önem kazanan Mısır'ın tehlikeye düşmesi, İngiltere'yi korkutuyordu. Ulusal çatışmalar, askerî antlaşmalar ve ekonomik nedenlerle, Avru-pa'lı güçlü devletler, yanlarına bazı küçük devletleri de alarak iki gruba ayrıldılar. Almanya, 1883'de Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve İtalya ile birleşerek Üçlü İttifak (Bağlaşma)'ı kurdu (Savaş başladıktan sonra Osmanlı Devleti ile Bulgaristan bu bloka girerken, İtalya, İtilâf grubuna geçti). Bu birleşme karşısında İngiltere, Fransa ve Rusya da kendi aralarında Üçlü İtilâf (Anlaşma)'ı kurdular (1907) (Sonradan bu gruba Sırbistan, Romanya, Yunanistan, Japonya, İtalya ve ABD katıldı.). Savaşın Başlaması 28 Haziran 1914'te Avusturya-Macaristan Veliahtı Ferdinand, Saray-bosna'da bir Sırp tarafından öldürüldü. Bu olay, Birinci Dünya Savaşı'nı başlatan kıvılcım oldu. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Sırbistan'ı cezalandırmak için savaş ilân etti. Birkaç gün içinde her iki taraf devletleri, birbirlerine savaş ilân ettiler. Böylece Birinci Dünya Savaşı başladı. Almanlar, önce Fransa'yı savaş dışı bırakmak istiyorlardı. Bu amaçla, ilk olarak Fransa ve Belçika üzerine yürüdüler. Ancak, Fransızlarla yaptıkları Marn Savaşı'nı kaybedince geri çekildiler. 16 Kasım 1914'te Osmanlı Devleti, Almanya'nın yanında savaşa girdi. Bundan sonra Üçlü İttifak Devletleri, Balkanlarda büyük başarılar kazanarak Romanya ve Sırbistan'ı işgal ettiler. Ancak, İttifak Devletleri içinde yer alan İtajya, bir süre bekledikten sonra İtilâf Devletleri arasına katıldı. Osmanlı Devleti'nin Savaşa Girmesi ve Cepheler Osmanlı Devleti, Balkan Savaşları'ndaki yenilginin etkisiyle orduyu ve donanmayı ıslah etmeye çalışırken, bir yandan da-iki gruba ayrılmış olan Avrupa'da bazı ittifak girişimlerinde bulundu. İlk ittifak teklifi İngil# tere'ye götürüldü ancak ingiltere şimdilik yeni siyasal bağlar altına 193 giremeyiz diyerek ittifak teklifini kabul etmedi. Daha sonra; ikinci itti fak teklifi Fransa'ya teklif edildi. Fransa, Rusya razı olmadıkça bu ittifakın olamayacağını belirterek reddetti. İttifak girişimlerinin başarısızlık | la sonuçlanması, Osmanlı Devleti'ni Almanya'ya yaklaştırdı. Birinci Dünya Savaşı başladığında Osmanlı Devleti, tarafsız kalmaya| karar verdi. Bununla beraber, seferberlik ilân edip kapitülâsyonları dırdı. İtilâf Devletleri de Osmanlı Devleti'nin tarafsız kalmasını destekli yordu. Böylece, İngiltere'nin Orta Doğu yolu güvenlikte olacak ve yeni cepheler açılmayacaktı. İtilâf Devletleri, bunu sağlayabilmek için, Os-manii Devleti'ne her türlü yardımı yapmaya hazır olduklarını bildirdiler,s Fakat, bu sırada yönetimi elinde bulunduran İttihat ve Terakki Partisi, i tifak Devletleri'ni daha güçlü görmekteydi. İttihat ve Terakki'nin güçliil adamlarından biri olan Enver Paşa, Almanya'nın bu savaşı kesin olarak kazanacağına inanıyordu. Ona göre Almanya'nın yanında savaşa girilirsej daha önce kaybedilmiş olan yerler de geri alınabilirdi. Savaşın başlamasından bir süre sonra, Akdeniz'de bulunan iki Almanl savaş gemisi Goben ve Breslau, İngiliz donanmasından kaçarak Osman] lı Devleti'ne sığındı. Osmanlı Devleti, tarafsızlığını korumak için, bu ge mileri satın aldığını bildirdi. Bu gemiler, Yavuz ve Midilli adları verildik] ten sonra Osmanlı donanmasına dahil edildi. Almanya, savaşın kendi üzerindeki yükünü hafifletmek için, Osman-| h Devleti'nin savaşa girmesinden yanaydı. Böylece, İtilâf Devletleri yeni cepheler açacak, güçlen bölünecek ve Almanya'nın yükü azalacaktı. Ali manlar, bu konuda, Osmanlı Devleti'ne sığınmış olan iki gemiden yarar| landılar, Karadeniz'e çıkan Goben ve Breslau gemileri Türk bayrağı çeke rek Rus limanlarını bombaladılar. Bu olay üzerine Rusya, Osmanlı Devle! ti'ne ültimatom verdi. Osmanlı Devleti ise, bu ültimatoma, 1914'te sava| ilân ederek karşılık verdi. Bir süre sonra Bulgaristan da, Almanya'nın ya nmda savaşa girince, Osmanlı Devleti ile Almanya karadan birleşmiş olj dular. Osmanlı Devleti'nin savaşa girmesiyle, savaş çok geniş alanlara yal yıldı. Bu durum, Üçlü İttifak Devletleri için büyük kazanç oldu. Kafkas| Cephesinin açılmasıyla, Rus kuvvetlerinin bir kısmını üzerine çeken Os manii Devleti, Doğu Avrupa'da İttifak Devletleri'nin yükünü azalttı. Al-l manlarm bu konuda en büyük beklentisi ise Osmanlı padişahının halife! lik gücünden yararlanarak İngiliz sömürgelerindeki Müslümanları! ayaklanması idi. Ancak, V. Mehmet Reşat, savaş ilân ettiği hâlde bu çan 194 riya uyan olmadı. Aksine, Müslümanların çoğu İngiliz sömürgelerinde yaşıyordu. Hint Müslümanları, İngilizlerin yönetiminde bize karşı savaşırken, Araplar da İngilizlere yardım ederek Yemen'de, Hicaz'da ve Suriye'de, Türk askerlerine karşı savaştılar. Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı'nda Çanakkale, Kafkasya, Filistin, Mısır, Hicaz, Irak, Romanya, Galiçya, Makedonya cephelerinde savaştı. Kafkas Cephesi Savaşın ilânı ile birlikte Ruslar, saldırıya geçerek Türk topraklarına girdiler (Kasım 1914). Van, Muş, Bitlis 1915 yılında Rusların eline geçti. Başkomutan Vekili Enver Paşa, Kafkaslardan yapılacak bir saldırının, bölgedeki Müslüman Türk halkın ayaklanmasına ve bu suretle sağlanacak destekle başarıya ulaşacağına inanıyordu. Onun bu düşünceye yönelmesinde Almanların etkisi vardı. Enver Paşanın cepheye giderek doğrudan yönettiği Sarıkamış Harekâtı, büyük felâketle sonuçlandı. Çünkü soğuk, açlık, salgın hastalık gibi nedenlerden dolayı, Sarıkamış Harekâtı'nda büyük kayıplar verildi. 1915'te yeniden saldırıya geçen Ruslar, 1916 yılı başlarında Erzurum, Bitlis, Trabzon ve Erzincan'ı ele geçirdiler. Çanakkale Savaşları'ndan sonra, Doğu cephesinde görevlendirilen Mustafa Kemal, Rusları yenerek Muş ve Bitlis'i geri aldı (6-7 Ağustos 1916). 9 Eylül 1916 tarihine kadar süren bu harekât sırasında, Erzurum kurtarılamadıysa da Rus ilerleyişi durduruldu. 1917'de Rusya'da ihtilâl çıkınca, bölgeyi boşaltan Rusların işgal ettikleri yerler geri alındı. Rusya, savaştan çekildi ve Üçlü İttifak Devletleri ile, Brest-Litovsk Antlaşma-sı'nı imzaladı (3 Mart 1918). Osmanlı Devleti bu antlaşma ile, daha önce Berlin Antlaşması ile Rusya'ya bırakmış olduğu, Kars, Ardahan ve Ba-tum'u geri aldı. Çanakkale Cephesi : Bu cephe, İtilâf Devletleri tarafından açıldı. Cephenin açılma nedeni, İngiltere ve Fransa'nın, Boğazlar yolu ile Rusya'ya yardım etmek istemeleriydi. Rusya'nın, Doğu Avrupa'da ve Kafkaslarda savaşı sürdürebilmesi, müttefiklerin yardımına bağlıydı. Bu cephenin açılmasıyla, İstanbul ele geçirilerek Osmanlı Devleti barışa zorlanmış olacaktı. Bu amaçlarla İngiliz ve Fransız donanması, 19 Şubat 1915'ten itibaren Çanakkale Bo-ğazı'nın iki tarafındaki Türk savunma hatlarını bombardımana başladılar,. Zaman zaman çok şiddetlenen bu bombardımanlar 18 Mart'a kadar devam etti. 195 İngiliz ve Fransız donanmalarının 18 Mart 1915 günü Çanakkale] ğazı'nı geçme girişimleri, ağır yenilgiye uğramalarıyla sonuçlandı. Öncel karadaki Türk birliklerini yenmeden, Boğazların geçilemeyeceğini anla! yan İngilizler, çoğunluğunu Anzak askerleri (Avustralya ve Yeni Zelânj dalılar)nin oluşturduğu bir kuvvetle, 25 Nisan 1915'te Gelibolu Yarımaj dası'na çıkarma yaptılar. Bu bölgede 19. Tümen komutanı olarak bulu j nan Mustafa Kemal, Arıburnu, Conkbayırı ve Anafartalar'da üstün, başarı ve kahramanlık örneği gösterdi. Mustafa Kemal, emrindeki asken şöyle diyordu: Size ben taaruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyol rum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka* kuvvetler ve başka komutanlar gelebilir... Bu bölgede 19. Tümen komutanı olarak bulunan Mustafa Kemal, Arı burnu, Conkbayırı ve Anafartalar'da, emrindeki askerlerle, savaş tarihi ne örnek zaferler ekledi. Özellikle Mustafa Kemal, Anafartalar'daki başa rısmdan dolayı Anafartalar Kahramanı olarak anıldı. Çanakkale'nin ka radan da geçilemeyeceğini anlayan İtilâf Devletleri, Ocak 1916'da Gelibo lu'yu boşaltmak zorunda kaldılar. Çanakkale Savaşları, üstün düşman kuvvetleri karşısında bile, Türk askerinin yenilemeyeceğini bütün dünyaya göstermiştir. Çanakkale ru hu, aynı zamanda Millî Mücadele ruhunun başlangıcı olmuştur. Resim 54: Mustafa Kemal'i, Çanakkale Savaşı sırasında bir siperden savaşın gidişini kontrol ederken gösteren bir fotoğraf 196 Çanakkale'nin karadan da geçilemeyeceğini anlayan Anlaşma Devletleri, Ocak 1916'da Gelibolu'yu boşaltmak zorunda kaldılar, Çanakkale Zaferi ile Gelibolu Yarımadası'nm ve İstanbul'un, Anlaşma Devletleri'nin eline geçmesi önlendi. Müttefiklerinden yardım alamayan Rusya'da Bolşevik Devrimi çıktı (1917). Çarlık Rusyası yıkıldı ve Rusya savaştan çekildi. İngiliz ve Fransızların uğradıkları yenilgi, Müslüman halkların bulunduğu sömürgelerde, özellikle de Hindistan'da ayaklan malara yol açtı. : Irak Cephesi İngilizler tarafından açılan bu cephenin açılma nedenleri, Abadan petrollerini korumak ve Ruslarla birleşerek Hindistan'ın tehdit edilmesini önlemekti. Savaş başladığında Kasım 1914'te Basra'ya çıkan İngilizler, Kût-ül Amare'de yenilgiye uğradılar. Kazanılan bu savaşa rağmen, Irak cephesinde istenilen başarı elde edilemedi ve İngilizler, Irak'tan çıkarılamadı. Basra'ya yeni kuvvetler çıkaran İngilizler, giderek üstünlüğü ele geçirdi- l Resim 55: M. Kemal, Çanakkale Savaşı sırasında, karargâhı önünde arkadaşları ile beraber ler. 11 Mart 1917'de Bağdat, İngilizlerin eline geçti. Irak'ta ilerlemelerini l sürdüren İngilizler, Kerkük'ü aldılar ve 30 Ekim 1918'de Mondros Ateş-j kes Antlaşması imzalandığında Musul'a yaklaşmış bulunuyorlardı. l Mısır Cephesi Mısır cephesi, Almanların isteği üzerine açıldı. Amaç, Süveyş Kanalı'nı ele geçirerek İngilizlerin sömürgeleriyle bağlantısını kesmekti. Ka nal bölgesine yapılan hücumlardan dolayı bu harekâta Kanal Harekâtı adı da verilir. Cemal Paşa komutasındaki kuvvetlerin 1915 yılı içinde yaptıkları hücumlar başarılı olamadı. İngilizler, Aden ve Süveyş'ten sal dırıya geçerek Türk kuvvetlerini geri çekilmek zorunda bıraktılar. Bun dan sonra bu cephedeki savaş önemini kaybetti. İngilizler, daha sonra, Filistin ve Suriye üzerine hücum etmek için hazırlıklara giriştiler. Yemen, Hicaz, Suriye ve Filistin Cepheleri İngilizler bu arada, Yemen, Hicaz ve Filistin Araplarmı isyana kışkır tarak bu bölgedeki Türk ordularını güç durumda bıraktılar. Mekke Emiri Şerif Hüseyin, İngilizlerle iş birliği içindeydi. Düşmanla birlik olan Araplar burada çok sayıda Türk askerini pusuya düşürerek amansızca öl dürdüler. Türk kuvvetleri, bu durum karşısında, bu bölgeleri boşalt kuzeye doğru çekilmeye başladılar. Suriye cephesinde İngilizlere karşı yapılan savaşın komutanı Alman General Liman Von Sanders idi. Yıldırımı Orduları Grup Kumandam olan bu generalin ateşkesle beraber görevi soj na erince, yerine Mustafa Kemal Paşa atandı (31.10.1918). Mustafa Ke| mal, bugünkü Suriye sınırımızı savunmak, amacıyla zor şartlarda başa rıh mücadeleler verdi. ' Romanya, Galiçya ve Makedonya Cepheleri Türk kuvvetleri bu cephelerde, İttifak Devletleri arasında yer alan Avusturya-Macaristan ve Bulgaristan'a yardım için, Rusya, Romanya ve Fransa'ya karşı mücadele ettiler. Ancak savaş, 1918'de İtilâf Devletleri nin galibiyeti ile sonuçlandı. Mondros Ateşkes Anlaşması (30 Ekim 1918) 1917 yılında savaşın gidişini etkileyecek önemli olaylar oldu. Mütte fiklerden yardım alamayan Çarlık Rusya'sında ihtilâl çıkarak savaştan çekilmesi üzerine Rusya, Bağlaşma Devletleri ile Brest-Litovvsk Antlaşma sı'nı imzaladı (3 Mart 1918). Bu antlaşmaya göre; Ruslar, Doğu Anado lu'da işgal ettikleri yerlerden çekildiler. Rusya'nın savaştan çekilmesi Bağlaşma Devletlerini savaşı kazanma konusunda umutlandırdı. Ancal 198 %£ ~" X, LENİNAKAN ™ ' (GÜMRÜ) KURTULUŞ SAVAŞI 1918-1922 ,^^_ 1913 Osmanlı imparatorluğu Hudutları ... 28.9.1920 Tarihindeki Doğu Cephesi 26.2.1920 ve 26.1.0921 Güney cephesi . 22.6.1920 ve 17.7.1921 Batı cephesi „..„..„„ 13 9 1921 Sakarya asıl muhabere hattı ^^m* 26.8.1922 Büyük taarruz cephesi ^^tm Büyük taarruz'un istikametleri O 100 200 300 Km. Geri alınan Kuzey-Doğu vilayetlerimiz 20.10.1921 Kurulan Hatay manda idaresi Harita 15: Mondros Ateşkes Antlaşmasından sonra Anadolu'da işgal edilen yerler Bağlaşma Devletlerinin bu umudu uzun sürmedi. Alman denizaltılarmın, İngiltere'ye malzeme taşıyan Amerikan gemilerini batırması üzerine ABD, Almanya'ya savaş ilân etti. 1917'de ABD'nin savaşa girmesi, Birinci Dünya Savaşı'nın gidişini değiştirdi ve anlaşma Devletleri'nin savaşı kazanma umutlarını sona erdirdi. ABD Başkanı Wilson savaşa girerken bir bildiri yayınladı. Wilson İlkeleri adı verilen bu bildirinin amacı, savaşın sonunda imzalanacak olan barış antlaşmalarının esaslarını belirlemekti. Wilson ilkelerine göre; • Kazanan devletler, yenilgiye uğrattıkları devletlerden toprak alma yacaklar, 9 • Yenilen devletler savaş tazminatı ödemeyecekler; • Devletler arasındaki anlaşmazlıkları çözmek için bir teşkilât kuru lacaktı. 1918'de Anlaşma Devletleri, batıda Almanya cephesinde ve doğuda Filistin ve Irak cephelerinde, Osmanlılar üzerine büyük bir saldırı başlattılar. Savaşın sonlarına doğru Bağlaşma Devletleri'nin savaşı kazanma umutları kalmamıştı. 29 Eylül 1918'de Bulgaristan savaştan çekilince, Osmanlı Devleti'nin Almanya ile bağlantısı kesildi. Bu durumda, savaşı sürdürme olanağı kalmayan Osmanlı Devleti de savaştan çekilmeye karar verdi. 199 Sadrazam Talât Paşa 8 Ekimde istifa edince, yerine Ahmet İzzet Paşa getirildi. Ahmet İzzet Paşa, Antlaşma Devletlerinden ateşkes isteğindi bulundu. Aateşkes ile ilgili görüşmeler, Ege'de Limni adasının Mondros Limanı'nda yapıldı. Görüşmelere, İttilâf Devletleri adına İngilizlerin! Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Calthorpe (Kaltorp), Osmanlı Devleti f adına da Bahriye Nazır, Rauf Bey katıldı. 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması'nınJ özellikle 7 ve 24. maddeleri, açık ve gizli anlamlarıyla, son derece tehj likeliydi. Anlaşmanın başlıca maddeleri şunlardı: • Boğazlardan geçiş serbest olacak ve buradaki mevziler, İtilâf Dev letlerince işgal edilecekti. • Osmanlı orduları derhâl terhis edilecekti. • Osmanlı donanması teslim edilecek ve müttefiklerce uygun görü-| lecek limanlarda demirli tutulacaktı. • Toros tünelleri işgal devletlerine bırakılacak, limanlar, telgraf is-J tasyonları ve tüm demir yolları İtilaf Devletleri'nin denetimine geçeo' ti. Ayrıca Anlaşma Devletleri, bütün limanlardan, tersanelerden, kon™ ve akaryakıt kaynaklarından yararlanabileceklerdi. • İtilâf Devletleri, ülkenin herhangi bir yerini, kendi güvenliklerini tehlikede gördükleri takdirde işgal edebileceklerdi (Madde 7). • Altı doğu ilinde (Erzurum, Van, Harput, Diyarbakır, Sivas, Bitlis) ka rışıklık çıkarsa bu illerin herhangi bir kısmını İtilâf Devletleri işgal ede bileceklerdi (Madde 24). Özellikle bu maddenin düzenlenmesindeki amaç, sözü edilen illerde bir Ermenistan Devleti'nin kurulmasının alt ya pisim hazırlamaktı. • Osmanlı orduları Kafkasya'da, Birinci Dünya Savaşı öncesindeki sı nırlara çekilecekti. Mondros Ateşkes Antlaşması son derece ağır hükümler taşıyordu ve Anlaşma Devletleri'nin daha önce kendi aralarında yapmış oldukları giz li anlaşmaların bir sonucuydu. Birinci Dünya Savaşı sonunda Avrupa'da İmparatorluklar yıkıldı. Bunların yerine çoğunluğu demokrasi rejimi ile yönetilen ulusal devletler kuruldu. Avrupa haritası yeniden çizildi. Birin ci Dünya Savaşı sonunda Anlaşma Devletleri, yenilgiye uğrattıkları İttifak Devletleri ile şu antlaşmaları imzaladılar: • VersaiIIes (versay) Antlaşması: Bu antlaşma Almanya ile anlaş] ma Devletleri arasında imzalandı (28 Haziran 1919). Almanya, Avr pa'da bir kısım topraklarını ve denizaşırı sömürgelerini kaybetti. l 2OO Saint Germain (Sen Jermen) Antlaşması: Avusturya ile Anlaşma Devletleri arasında imzalandı (10 Eylül 1919). Avusturya, Macaristan, Çekoslavakya ve Yugoslavya'nın bağımsızlığını tanıdı. Topraklarının bir bölümünü bu devletlere bıraktı. Bu antlaşma ile AvusturyaMacaristan İmparatorluğu parçalanmış oldu. Neuilly (Nöyyi) Antlaşması: Bulgaristan ile Anlaşma Devletleri arasında imzalandı (27 Kasım 1919). Bulgaristan; topraklarının bir bölümünü Yunanistan, Yugoslavya ve Romanya'ya bıraktı. Trianon (Triyonon) Antlaşması: Macaristan ile Antlaşma Devletleri arasında imzalandı (4 Haziran 1920).Macaristan; topraklarının bir bölümünü Yugoslavya ve Romanya ve Çekoslavakya'ya bıraktı (4 Haziran 1920). Sevres (Sevr) Antlaşması: Osmanlı Devleti ile Anlaşma Devletleri arasında imzalandı (10 Ağustos 1920). Bu antlaşma ile Osmanlı Devle-ti'nin toprakları parçalanıyor, yaşama hakkı elinden alınıyordu. Savaş sonrası (1918-1922) 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması ile, Osmanlı Devleti fiilen sona ermiş oluyordu. 13 Kasım 1918 günü 60 gemiden oluşan düşman donanması, İstanbul'a geldi. Musul, Antep, Urfa ve Ma-raş'ı, İngilizler; Adana dolaylarını Fransızlar; Konya ve Antalya dolaylarını İtalyanlar işgal ettiler. İngilizlerin desteğiyle, 15 Mayıs 1919'da Yunanlılar İzmir'e asker çıkardılar. Türk ulusu, yer yer bu işgallere karşı mücadeleye başladı. 16 Mayıs 1919'da, istanbul'dan Samsun'a hareket eden Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919 günü Samsun'dan Anadolu'ya çıkarak Kurtuluş Savaşı'nı başlattı. Amasya Genelgesi ile vatanın bütünlüğünün ve ulusun bağımsızlığının tehlikede olduğunu belirten Mustafa Kemal Paşa, Erzurum ve Sivas kongreleri ile, ülke çapında ulusal bir örgütlenmeyi gerçekleştirdi. 23 Nisan 1920'de Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. 10 Ağustos 1920'de Osmanlı Devleti ile Anlaşma Devletleri arasında imzalanan Sevres (Sevr) Antlaşması'nı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti tanımadı. Türk ulusu, Mustafa Kemal Paşanın önderliğinde başlattığı Kurtuluş Savaşı'na başlamış ve Anadolu'da yeni Türk devletini kurmuştu. İstanbul Hükümeti Sevr Antlaşması'nı imzalayınca da bunu asla kabul etmeyeceğini açıklamıştı, bunun sonucu olarak, Kurtuluş Savaşı sonunda kazanılan kesin başarıyla, Sevr Antlaşması hiçbir zaman uygulanmadı ve geçersiz oldu. Türkiye Büyük Millet Meclisinin, l kasım 1922'de, Saltanatın Kaldırılması Hakkındaki Kanun'u kabul etmesiyle Osmanlı Devleti, hukuken sona erdi. 201 E. 19. YÜZYIL ISLAHATLARININ AMACI VE ÖZELLİKLERİ Islahatların Amacı 19. yüzyıl ıslahatlarının başlıca amacı, Osmanlı Devleti'ni dağılmaktan kurtarmaktı. Bu nedenle yapılan ıslahatlar, geçmişte olduğu gibi, askerî alanla sınırlı kalmadı. Yönetim, eğitim, kültür, ekonomi ve hukuk alanlarında ıslahatlar yapılmaya çalışıldı. Bütün bunların gerçekleştirilmesiyle devlet güçlendirilecek ve Avrupalı devletlerin, her fırsatta devletin iç işlerine karışmaları önlenmiş olacaktı. Bu yüzyılın başlıca ıslahatları şunlardır: II. Mahmut Dönemi Islahatları Eğitim ve öğretim kurumlarının geliştirilmesinde ilk ele alınan aske rî kurumlar oldu. Bunun nedeni, savaş alanlarındaki başarısızlıkların, or dunun ıslahını zorlu hâle getirmesiydi. 1826'da Yeniçeri Ocağı'nın kaldı rılmasıyla, II. Mahmut'un önünde ıslahat yolu açılmış oldu. Yeniçeri Oca ğı'nın yerine, Asakir-i Mansure-i Muhammediye adında yeni bir ordu kuruldu (1826). Divan teşkilâtı kaldırıldı. Memurlar, dahiliye ve hariciye diye iki kısma ayrıldı. Sadrazama, başvekil; sadaret kethüdasına, dâhîlîye nazırı; reis-ül-küttaba, haricîye nazın denildi. Memurlara maaş bağ landı. Asker ve vergi toplama amacına yönelik olarak 1831'de nüfus sa-J yımı ve emlâk yazımı yapıldı. Ancak, bu sayım askeri amaçlı olduğu için yalnızca erkek nüfus sayıldı. Aynı yıl, Takvim-i Vekayi adıyla ilk Türk çe gazete yayınlandı. 1834'te posta örgütü kuruldu. Kılık ve kıyafette değişiklik yapıldı. Memurlara fes giydirildi. Osmanlı vatandaşı olan her kese din ve mezhep özgürlüğü tanındı. Yeniliklere bizzat padişah öncü lük etti. Padişah, sakalını kısaltarak yeni kıyafetle ülke içinde gezilere çıktı. Elçiliklerde verilen davetlere katılıp opera ve balolara gitti. Padişa hın resminin devlet dairelerine asılması, II. Mahmut'tan itibaren geleırö! durumuna geldi. ; Eğitim alanındaki ıslahat, daha çok askerî amaçlara yönelik olarak yapıldı. 1827'de, ordunun doktor ihtiyacını karşılamak için Mektebi Tıbbîye açıldı. Ordunun eğitimi için, Prusya'dan subaylar getirildi, 1831'de ünlü besteci Givseppe Donizetti Viyana'dan getirtildi ve Sultan 2O2 Abdülmecit tarafından kendisine paşalık unvanı verildi. Donizetti, Türk askerî müziğini Avrupa tarzına uyarlamak yoluyla ilk bandoyu kurdu ve bunu bir saray orkestrasına dönüştürdü. 1834'te Mızaka-i Hümayun okulu açılarak batı müziğinin öğrenimi kurumlaşmıştır. 1835'te Mekteb-i Harbiye (Harp Okulu) açıldı. 1838'de devlet memuru (ve tercüman) yetiştirmek üzere Mekteb-i Maarif-i Adliye ve Mekteb-i Ulûm-ı Edebiye adında iki orta dereceli okul açıldı. Bu dönemde ilk defa olarak Avrupa'ya öğrenci gönderildi. II. Mahmut dönemi ıslahatları, öncekilerine göre daha kapsamlı ve sürekli olmasıyla önem taşır. Tanzimat Dönemi Islahatları Osmanlı tarihinde, Tanzimat Fermanı'nın ilânı ile başlayan ve Birinci Meşrutuyet'in ilânına kadar geçen döneme (1839-1876) Tanzimat Dönemi denir. Tanzimat Fermanı'nın ilânındaki amaç, Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan tüm insanları, hak ve ödevler bakımından eşit duruma getirip kaynaştırmak ve bunun sonucunda bir Osmanlı milleti meydana getirmekti. 3 Kasım 1839'da ilân edilen Tanzimat Fermanı'nda, yeni yapılacak kanunlarla, devlete eski gücünün yeniden kazandırılacağı belirtiliyordu. Yapılacak kanunların dayandırılacağı genel ilkeler şunlardır: • Halkın, din farkı gözetilmeksizin, can, mal ve namus güvenliğinin sağlanması ^ i ,; • Mahkemelerin herkese açık olması, hiç kimsenin yargılanmadan cezalandırılmaması • Herkesten kazancına göre vergi alınması • Askerlik işlerinin belli bir düzene konulması --*,. • Herkesin, mal ve mülküne sahip olması, onları miras olarak bıra kabilmesi. Tanzimat Fermanı'nın ilânından sonra padişah, bu fermana ve ona bağlı olarak yapılacak kanunlara saygılı olacağına yemin etti. Bu ferman, Osmanlı devlet yönetiminde, her gücün üstünde bir kanun gücünün olduğu düşüncesini getirmesi yönüyle önem taşır. 2O3 Tanzimat Döneminde yapılan başlıca ıslahatlar şunlar oldu: Yönetim Alanında: Bu dönemde, merkezî yönetimi güçlendirmek] amacıyla, valilerin yetkileri azaltıldı. Vilâyet ve kazalarda kurulan mec-j lislerde halkın yönetime katılması sağlandı. Hukuk Alanında: Bu dönemde Batı'nın hukuk sisteminden, özellik] le de Fransız kanunlarından yararlanıldı. 1840 yılından itibaren lâik! nunlar çıkarılmaya başlandı. 1868'de Şura-yı Devlet (Danıştay) kuruldıı,| 1870'te Ahmet Cevdet Paşanın başkanlığındaki kurul tarafından celle hazırlandı. Mecelle, fıkıh hükümleri ile bu konudaki çeşitli görü>| leri bir araya getirerek oluşturulan yasa yerine kullanılan eser oldu. Sosyal Alanda: Ulaşım ve haberleşme konularına önem verildi. İzJ mir-Aydın, İstanbul-İzmit arası demir yollan yapıldı. 1845'te İstanbul] Edirne arasına çekilen hat ile, ilk telgraf kullanılmaya başlandı. Kültürel Alanda: 1857'de Maarif Nezareti kurularak eğitim işlet] bu kuruma devredildi. Daha çok, günümüzdeki orta okul seviyesindeki rüştiyelerin açılmasına önem verildi. Öğretmen okulları açıldı. Türkedel biyatında roman türü ortaya çıktı. 1840'ta Ceride-i Havadis, 1860'ta| Tercüman-ı Ahval ve 1861'de Tasvir-i Efkâr gibi gazeteler yayın yaşa mına başladılar. Tanzimat Döneminin diğer bir önemli olayı da 1856'da yayınlana Islahat Fermanı oldu. Islahat Fermanı, Kırım Savaşı'nın sonlarına ru hazırlanarak Paris Antlaşmasından önce ilân edildi. Islahat Fermanj yabancı devletlerin hazırlanmasını istedikleri ve Osmanlı Devleti'nin l bul etmek zorunda kaldığı bir ıslahat programıdır. Islahat Fermanı ilf Osmanlı Devleti'nin sınırları içinde yaşayan Hristiyanlarla ilgili kararla almak Avrupa devletlerinin eline geçti. Islahat Fermanı gereğince; • Hristiyan halka din ve mezhep değiştirme konusunda zorlan yapılmayacak • Hristiyanları küçük düşürücü deyim ve ifadeler kullanılmayacak • Cizye kaldırılacak; vergiler, sınıf ve mezhep farkı gözetilmeksizin] herkesten alınacak, • Hristiyanlar asker olabilecek; askere gitmeyenler, belli bir ücret| ödeyecekler, • Hristiyanlar, devlet memuru olabileceklerdi. 2O4 .^ Resim 56: Tanzimat Fermanı'nın ilânını gösteren bir gravür Abdülaziz ve II. Abdülhamit Döneminde Yapılan Islahatlar 23 Aralık 1876'da ilân edilen I. Meşrutiyet, Osmanlı Devleti'nde önemli bir demokrasi hareketidir. Meşrutiyet'in ilânı ile halk, sınırlı da olsa dolaylı yoldan yönetime katılma ve sesini duyurabilme imkânını buldu. Ancak, Birinci Meşrutiyet Dönemi uzun sürmedi. Meclisi dağıtan, Kanuniesasi (Anayasa)'yi yürürlükten kaldıran II. Abdülhamit, ülkeyi otoriter bir şekilde yönetmeye başladı. Abdülmecit'in ölümü üzerine padişah olan Abdülaziz, Avrupa'dan yüklü bir miktar borç almıştı. Ancak borç alınan paraların ekonomik kalkınma için kullanılmaması, devleti iflâsa sürüklemişti. Aydınlara göre kötü gidişin nedeni, siyasal özgürlüklerin olmaması ve padişahın keyfi yönetimiydi. Tanzimat Döneminin yetiştirdiği aydınlar, sorunların ancak meşrutî bir yönetime geçilerek çözüleceğine inanıyorlardı. Bunlara Yeni Osmanlılar (Jön Türkler) deniliyordu. Bu aydınlar hürriyet, adalet, eşitlik düşüncelerini savunuyorlar ve yapılan yenilikleri yeterli görmüyorlardı. Ziya Paşa, Şinasi, Namık Kemal, Ali Suavi gibi şair ve yazarlar ile Mithat Paşa, Hüseyin Avni Paşa ve Süleyman Paşa gibi devlet adamları da bu aydınlar arasındaydı. Abdülaziz bu görüşleri sertlikle susturmak istedi. Bunun üzerine Yeni Osmanlıların bir bölümü yurt dışına kaçarak çalışmalarını orada sürdürdüler. 2O5 Abdülaziz döneminde eğitim alanında Mekteb-i Mülkiye-i Tıbbiye] Eczacı Mektebi, Kaptan ve Çarkçı Mektebi ile Darülmuallimat (kız öğret" men okulu) öğretime başladı. Yetim Müslüman çocuklar için Darüşşafa j ka açıldı. 1869'da Maarif-i Umumiye Nizamnamesi kabul edildi. (Geneli eğitim kanunu). Bu nizamnameye göre öğretim kademeleri sıbyan (hazır] hk), rüştiye (ilkokul), idadî (ortaokul), sultanî (lise) ve darülfünun (tini] versite) olarak plânladı. Bahriye Nezareti kuruldu. Dışarıdan alınan paralarla büyük ve mo dern bir donanma oluşturdu. Çok sayıda savaş gemisi alındı veya yaptıf rıldı. Deniz ticaret kanunu çıkarıldı. Bu dönemde ilk defa Düstur denilen ve yeni çıkan kanunları bildi] ren bir kanun dergisi yayınlanmaya başlandı. II. Abdülhamit döneminde çeşitli alanlarda ıslahatlara devam edildij Haberleşme alanında önemli yatırımlar yapıldı. Telgrafçılık öğrenimi için,1 yurt dışına öğrenci gönderildi. Posta hizmetleri genişletildi. 1893'te Ör j man-Maadin ve Ziraat Nezareti kurularak tarım işleri, bu bakan1" bağlandı. 1888'de Ziraat Bankası kuruldu. 1892'de Halkalı Ziı,at Mektebi ve 1895'te Veteriner (Baytar) Okulu açıldı. Adana, Sivas] Konya, İzmit, Şam, Halep ve Manastır'da örnek çiftlikler kuruldu. İngütej re, ABD ve Almanya'dan tarım makineleri getirildi. Ulaşım konusund^ özellikle demir yollarının yapımına önem verildi. Almanların yardımıy] la, Bağdat ve Hicaz demir yolları yapıldı. II. Abdülhamit döneminde, eğitim konusuna da büyük önem verildi.1 Maarif Nezareti'nin teşkilâtı genişletildi. Maarif müdürlükleri ve müfet tişlikleri kuruldu. Çeşitli meslek okulları açıldı. Mülkiye, Maliye, Hukutj ve Ticaret mektepleri geliştirildi. 1883'te Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Okulu) açıldı. Bu dönemde, kültürel alanda da gelişmeler ol du. Çok sayıda halk kütüphanesi hizmete girdi. İslamcılık, Türkçülük,) Batıcılık gibi düşünce akımları gelişti. 23 Temmuz 1908'de meşrutiyetin yeniden ilanıyla başlayan İkincil Meşrutiyet Döneminde de ıslahatlara devam edildi. Bu dönemde, ordu nün güçlendirilmesine önem verildi. Ordunun subay kadrosu gençleşti rildi. Almanya'dan yeni silâhlar alındı. Eğitim alanında, kadınlar için Da | rülfünun açıldı. Tarih araştırmaları için, Tarih-i Osmanî Encümeni kuruldu. Islahatların özellikleri ve sonuçları 19. yüzyılda yapılan ıslahatlarla, halk ile devlet arasında yakınlık ku-l rulmaya çalışıldı. Batılı devletlerle dostluk yolları arandı. Kırım Sava «ti, 2O6 Islahatların özellikleri ve sonuçları 19. yüzyılda yapılan ıslahatlarla, halk ile devlet arasında yakınlık kurulmaya çalışıldı. Batılı devletlerle dostluk yolları arandı. Kırım Sava-şı'nda, İngiltere ve Fransa'nın desteği sağlandı. Paris Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Avrupa devletler topluluğunun üyesi kabul edildi. Ancak, bu yüzyılda Avrupalı devletler, Osmanlı Devleti'nin iç işlerine daha çok müdahale etmeye başladılar. Yeni açılan mahkemelerin yanında şer'iye mahkemelerinin görevlerini sürdürmeleri nedeniyle, hukukta birlik sağlanamadı. Yeni açılan okulların yanı sıra, mahalle mektepleri ve medreseler gibi eski eğitim kurumlarının da devam etmesi, eğitimde kültür çatışmalarının ortaya çıkmasına neden oldu. 19. yüzyıl ıslahatları, Osmanlı Devleti'ni dağılmaktan kurtarmak amacıyla yapılmıştı. Ancak, bu ıslahatlar beklenenin aksine, Osmanlı Devleti'nin parçalanmasını çabuklaştırdı. Islahatların getirdiği ortamdan yararlanan ve Avrupalı devletlerin desteğini sağlayan azınlıklar ayaklandı. Sonuçta, iç ayaklanmalar ve Osmanlı Devleti'ni parçalamak isteyen İngiltere, Fransa ve Rusya'nın çıkardığı savaşlar nedeniyle, ıslahatlardan istenilen sonuçlar alınamadı. DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI 1- Mısır ve Boğazlar sorunları nasıl ortaya çıkmıştır? 2- Avrupa devletlerinin, Mısır ve Boğazlar konusuyla ilgilenmelerinin nedenleri nelerdir? 3- Kırım Savaşı'nın nedenleri nelerdir? 4- Balkanlarda çıkan isyanlar karşısında Avrupa devletlerinin, Osmanlı Devleti'ne karşı tutumları ne olmuştur? 5- Kanunuesasî, hangi düşünceyle İstanbul Konferansı'nın toplandığı gün ilân edilmiştir? 6- Düyunıumumiye İdaresi'nin kurulma amacı nedir? 7- İkinci Meşrutiyet'in ilânı sırasında çıkan karışıklıklardan Avrupa devletleri na sıl yararlandılar? 8- Osmanlı Devleti, hangi olay sonrasında Birinci Dünya Savaşı'na girdi? 9- II. Mahmut döneminde, askerî alanda, yönetim ve eğitim alanlarında hangi ıs lahatlar yapıldı? 10- Tanzimat Döneminde, yönetim ve hukuk alanlarında hangi ıslahatlar yapıldı? m l •Jt. ,/f. VII. ÜNİTE TEST SORULARI 1. II. Mahmut, Uyruğumdaki Müslümanları ancak camide, Hristiyanları kilisede, Musevileri de havrada tanımak isterim, demiştir? Bu sözüne bakarak, II. Mahmut'un, nasıl bir uygulamadan yana olduğu söylenebilir? A) İslâmiyet temeline dayanan devlet düzenini değiştirme B) Din kurallarına, kanunlardan daha çok önem verme C) Halkını, din ve kültür yönünden birleştirme : D) Halk arasında din farkı gözetmeme f E) Azınlıklara özel haklar verme 2. Aşağıdakilerden hangisi, Tanzimatın ilânı ile her gücün üstünde, yasa gücünün olduğu ilkesinin benimsendiğini gösteren en güçlü kanıttır? A) Herkesin mal ve mülküne sahip olması • B) Rüşvet ve adam kayırmanın kaldırılması C) Vergilerin, herkesin gelirine göre toplanması D) Osmanlı halkının can ve mal güvenliğine kavuşturulması E) Padişahın yetkilerinin sınırlandırılması 3. Osmanlı Devleti'nde, ıslahat hareketlerinin ortak amacı aşağıdakiler den hangisidir? A) Her türlü yabancı baskının kaldırılması B) Osmanlı halklarının kendi aralarında eşit kılınması C) Batı uygarlığına geçişin sağlanması D) Avrupa devletlerinin dostluğunun sağlanması E) Osmanlı Devleti'nin çöküntüden kurtarılması 4. Osmanlı Devleti'nin gelir kaynaklarına el koymak demek olan Duyum-umumiye İdaresi, aşağıdaki padişahlardan hangisi zamanında kurulmuştur? A) Abdülaziz B) II. Abdülhamit C) Vahdettin D) V. Mehmet Reşat E) Abdülmecit u 5. Osmanlı Devleti'nin, I. Dünya Savaşı'na girmesi, savaşın gidişi üzerinde nasıl bir etkide bulunmuştur? J i A) Savaşı, İttifak Devletleri'nin lehine döndürmüştür f C) ABL .ün savaşa girmesini hızlandırmıştır D) İtalya'nın savaşa girme ihtimalini artırmıştır E) Devletler arası güçler dengesini bozmuştur c , " - -jyjljüif**?W.31B|rrr • 208 .• ifasa B) Savaşı, daha geniş bir alana yaymıştır VIII. ÜNİTE OSMANLI KÜLTÜR VE UYGARLIĞI A. Osmanlı Devlet Yönetimi 1. Osmanlı Devlet Anlayışı 2. Merkez Teşkilâtı 3. Maliye Teşkilâtı 4. Taşra Teşkilâtı 5. Askerî Teşkilât 6. Hukuk 7. İlmiye Teşkilâtı HAZIRLIK ÇALIŞMALARI 1. Osmanlı padişahlarının başlıca görev ve sorumluluklarının neler olduğunu araştırınız. 2. Osmanlı şehzadelerinin, sancaklara yönetici olarak gönderilmelerinin ne denlerini araştırınız. 3. Kubbealtı, devşirme, örfî, şer'î, fetva sözcüklerinin anlamlarını araştırınız. 4. Osmanlı Devleti'nin merkez teşkilâtında, 18. yüzyılda hangi değişikliklerin olduğunu araştırınız. 5. Defterdar, nazır, avarız, tahrir, sancak, tımar, iltizam, mültezim, sâlyane, ar palık, mütesellim ve ayan sözcüklerinin anlamlarını araştırınız. 6. Tanzimat Döneminde Osmanlı Devleti'nin taşra teşkilâtında yapılan yeni dü zenlemelerin neler olduğunu araştırınız. 7. Osmanlıların, 15. yüzyıldan itibaren hangi nedenlerle denizlerde de güçlü olma ya önem verdiklerini araştırınız. 8. 18. yüzyılda Osmanlı ordusunun ıslahı için hangi çalışmaların yapıldığını araştırınız. 9. Şer'î ve örfî hukukun kaynaklarının neler olduğunu araştırınız. 10. Beşik ulemalığı'nın ne olduğunu araştırınız. A. OSMANLI DEVLET YÖNETİMİ 1) Osmanlı Devlet Anlayışı Osmanlılar, bir uç beyliği olarak ortaya çıktılar. Bu nedenle yönetim, ilk zamanlar, eski Türk geleneklerine ve fethedilen yerlerin önceki uygulamalarına göre düzenlenmişti. Yönetim, Osmanlı ailesine aitti ve ailenin . :„.-..» ...*.,*,«. » s»««.,'«»,-z:j(WR«,«.)iBe>ma:.n>-jJı: ^^_ ^ıfjter-iifffi',?. '. •jfS&JPŞÎB^iiBfirSsîiraS başkanı da beyliğin yöneticisiydi. Ancak, bey seçiminde, diğer beyleri! de düşünceleri alınırdı. Osmanlıların, kısa zamanda güçlü bir devlet kurmaları, tutarlı bir devlet anlayışının sonucudur. Osmanlı Devleti, daha önceki Türk-İslâm devletlerinin kültürel mirasları üzerine kurulmuştu. Osmanlılar, 14. yüz yıla kadar, Selçukluların devlet yönetimi konusundaki deneyimlerinden en iyi şekilde yararlandılar. Osmanlı devlet anlayışında, Türk-İslâm Jetlerinin ve Orta Asya geleneğinin etkisi bulunmaktadır. Bununla t ber Osmanlılar, gelişen zamana uygun olarak, merkez ve taşra yöneti minde, kendilerine özgü bir yönetim geliştirdiler. Osmanlı Devleti'nde, devlet başkanı padişah idi. Padişahlar, devletin mutlak hâkimiydiler. İdarî, askerî, malî ve hukukî konularda genişi yetkilere sahiptiler. Ancak, bu yetkilerini kullanırken kanunlara, törelere, gelenek ve göreneklere uymak zorundaydılar. Padişahların sorumlulukları, daha önceki Türk devletlerinin hükümdarlarından farklı değildi, j Ülkenin topraklarını genişletmek ve ülkeyi geliştirmek, halkın refah ve mutluluğunu sağlamak padişahın başlıca göreviydi. En önemli görevi ise ülkede adaleti sağlamaktı. Padişahın egemenlik yetkisine sahip olması, Osmanlı Devleti'nin yönetim şeklini de belirlemişti. Devlet, tam bir merkeziyetçilikle yönetilirdi. Ülkenin bütün bölgeleri, başkentten verilen emirlerle yönetilmekteydi. Yöneticiler, merkezden atanır ve denetlenirdi. Aile içindeki bütün erkek çocuklar, taht üzerinde eşit haklara sahiptiler. Bu nedenle, kimin padişah olacağı hakkında 17. yüzyıl başına kadar kesin bir kural yoktu. Kimin tahta çıkacağı konusunda, devlet adamlarının, ulemanın ve askerlerin tercihleri önemli rol oynamaktaydı. Osmanlılardan önceki Türk devletlerinde hükümdarlar, ülkeyi, kardeşleri ve kendi çocukları arasında paylaştırırdı. Onlar da hükümdar kadar egemenlik hakkına sahiptiler. Bu sistem, güçlü Türk devletlerinin bir süre sonra parçalanmalarına ve yıkılmalarına gerekçe oluyordu. Bu nedenle Osmanlı şehzadeleri, ancak sancak beyi olabildiler. Yetkileri de son derece sınırlıydı. Osmanlılar, Selçuklularda olduğu gibi, bir bölgeyi fetheden komutanlara, o bölgenin yönetimini vermediler, alınan topraklar mutlaka devlete ait oluyordu. 19. yüzyılda ilân edilen Tanzimat Fermanı ve Meşrutiyet, padişahların yetkilerini yeniden düzenleme amacı taşıyordu. Bununla beraber, gerek Tanzimat gerekse Meşrutiyet döneminde padişahlar, mutlak yönetim hakkını kullanmaya devam ettiler. 210 Resim 57: IH, Selim'in Topkapı Sarayı Babüssaâde önünde bayramlaşma törenini gösteren bir minyatür (Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) Padişahlar Osmanlı Devleti, kurulduğu zaman küçük bir beylikti. Devletin başında ilk zamanlar bey ya da gazi unvanı ile anılan bir hükümdar bulunuyordu. Osmanlı hükümdarları içinde ilk defa sultan unvanını I. Murat kullanmıştır. Bunların yanı sıra hükümdarlara, han, hakan ve hünkâr da denilmiştir. Osmanlı hükümdarlarının en yaygın kullandıkları unvan, padişah olmuştur. Padişahlar, devletin kurucusu Osman Beyin soyundan gelirlerdi. Padişahlık, babadan oğula geçmekle beraber, ilk zamanlar bu konuda belli bir veraset sistemi yoktu. Bu durum, eski Türk geleneğinden kaynaklanıyordu. Buna göre, ailenin bütün erkekleri, taht üzerinde hak sahibiydiler. Bu nedenle, her hükümdar değişikliğinde taht kavgaları çıkardı. Tahta çıkan şehzade, egemenlikte hak ileri sürmemeleri için, erkek kardeşlerini öldürtmek zorunda kalıyordu. Bu yöntem, bir saltanat yasası olarak, 17. yüzyıl başlarına kadar devam etti. 17. yüzyıl başlarında I. Ahmet zamanında yapılan bir düzenlemeyle, Osmanlı ailesinin en yaşlı ve olgun olanının tahta geçmesi usulü getirildi. 211 Padişahlar, her konuda çok geniş yetkilere sahip bulunuyorlardı. Önemli konularda, büyük devlet adamlarının düşüncelerini almakla beraber, son kararı yine kendileri verirdi. Divan'a başkanlık etmek (Fatih'le birlikte, bu görev sadrazamlara bırakılmıştır.), ordulara komuta etmek, büyük devlet adamlarını atamak, savaşa ve barışa karar vermek padişahın başlıca görevleriydi. Bu görevlerini yerine getirirken, zamanın şeyhülislâmından fetva alırlardı. Şehzadeler Osmanlı padişahlarının erkek çocuklarına şehzade ya da bilgili, görgülü, kibar anlamına gelen çelebi denirdi. Şehzadeler, küçük yaşlarından itibaren sancaklara gönderilir, askerî ve idarî konularda yetiştirilir-J lerdi. Sancakta bulunan şehzadelere çelebi sultan denirdi. Şehzadelere] yardımcı olmak üzere, yanlarına lala denilen bilgili, tecrübeli devlet adamları verilirdi. Bu uygulamadaki amaç, şehzadelerin devlet yönetimini öğrenmesiydi. 15. yüzyıl ortalarına kadar İzmit, Bursa, Eskişehir, Ay-j dm, Kütahya, Balıkesir, İsparta, Antalya, Amasya, Manisa ve Sivas başlıca şehzade sancakları olmuştur. Resim 58: Sultan Reşat (V. Mehmet), kılıç kuşanmak için Eyüp Camii'ne giderken 16. yüzyılın sonlarından itibaren, şehzadelerin sancaklara gönderilme usulü kaldırıldı. Bunun yerine, sarayda kalmaları ve eğitimlerini bu-j rada tamamlama uygulaması getirildi. III. Mehmet, sancağa gönderileni son şehzade olmuştur. Şehzadelerin sancaklara gönderilmesi uygulama-j sına son verilmesi, onların devlet yönetimiyle ilgilerinin kesilmesine vej toplumdan uzaklaşmalarına neden olmuştur. Şehzadeler, cülus töreniy-^ le tahta çıkar ve onlar için kılıç alayı düzenlenirdi. 2. Merkez Teşkilâtı Osmanlı devlet örgütü, padişahın mutlak egemenliğini gerçekleştirmek için kurulmuştu. Devletin bütün yönetim birimleri doğrudan padişaha bağlı olarak teşkilatlandırılmıştı. Oluşturulan bu sistemin merkezinde, padişah ve saray örgütü bulunuyordu. a)Saray Osmanlı Devleti'nde saray, padişahın özel yaşamının geçtiği ve devletin yönetildiği yerdi. Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan yıkılışına kadar geçen süre içinde yapılan bu yapılar özellikle devletin başkentlerinde yer alırdı. İlk saray, 1326'da Bursa'da, daha sonra 1361'de Edirne'de yapılmıştır. İstanbul'un fethinden sonra, Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan Topkapı Sarayı, 19. yüzyıl ortalarına kadar padişahların oturduğu ve merkez teşkilâtının bulunduğu yer olmuştur. Resim 59: Topkapı Sarayt'nın genel görünümü 213 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren padişahlar, Dolmabahçe Sarayı ve Yıldız Sarayı'nda oturmaya başladılar. Topkapı Sarayı, iki bölümden oluşuyordu: Birûn (Dış Saray) Birûn, sarayın dış bölümüdür. Sarayın, Bab-ı Hümayun adı verilen dil kapısından girildikten sonra Babü's selâm kapısıyla orta avluya geçilir Burada Has Odalar yer alırdı. Bu odalarda saray hizmetlileri bulunurdu Has Ahırları, Zülüflü Baltacılar koğuşları ve Divan-ı Hümayun'un toplan] dığı Kubbealtı da Birûn (dış saray)'a ait bölümlerdi. Birûn ile Enderun (id saray)'u, Babü's-saade denilen kapı birbirine bağlar. Babü's-saade'nin kar-l şısında padişahların, Divan üyelerini ve yabancı elçileri kabul ettiği Arz| Odası bulunurdu. Enderun (İç Saray) Enderun, padişahın özel yaşamını geçirdiği ve saray görevlilerinin! yetiştirildiği bölümdü. Bu bölümde, Enderun denilen saray okulu ve Hal rem bulunurdu. Burada eğitim faaliyeti oda adı verilen yerlerde yapılı maktaydı. Enderun'a alınacaklarla ilgili olarak yapılan işlemler şunlardı:! Devşirme usulüyle toplanan çocuklar, Acemi Ocağı'na gönderilme) den önce, bir seçime tâbi tutulurlar ve önce Edirne Sarayı, Galata Sarayiı ve İbrahim Paşa Sarayı'nda eğitilirlerdi. Bundan sonrası ikinci bir seçimi daha yapılırdı. Seçilenler, Topkapı Sarayı'ndaki Büyük Oda ve Küçük] Odaya alınırlardı. Burada iyi bir eğitimden geçirilirlerdi. Bu eğitimini amacı, saraya alınacak kişileri, devlet adamı, asker ve seçkin kişiler olarak yetiştirmekti. Bu odalardaki eğitim sonrasında da yeni bir seçim ya pılır; seçilenler, padişahın özel hizmetine ait odalara alınırlardı. Bu oda j lar şunlardı: Has Oda: Padişahın günlük hizmetinde bulunanların olduğu yerdi, j Bu odanın yöneticisine Hasodabaşı denirdi. Has Oda, rütbe bakımından] en yüksek hizmetlilerin bulunduğu yerdi. Hazine Odası: Padişahın özel hazinesine ve değerli eşyalarına ba; kanların bulunduğu yerdi. Kiler Odası: Bu odada bulunanlar, padişahın sofra hizmetlerine bakarlardı. Seferli Odası: Müzisyen, berber gibi hizmetlilerin bulunduğu yerdi, l Bu odalarda eğitimlerini tamamlayanlar, çıkma denilen bir tayin! usulüyle Birûn'da ve taşrada önemli görevlere getirilirlerdi. Harem: Saray kadınlarının bulunduğu bölümdü. Burada, padişahın annesi, eşleri ve cariyeler bulunurdu. Harem'deki kadınlar başkalfa ka-dın'ın yönetiminde bir eğitimden geçirilirlerdi. Harem'in yöneticisi harem ağası idi. b) Divanıhümayun Divan, merkez teşkilâtının temelini oluşturmaktaydı. İlk Osmanlı Divanı, Türkiye Selçuklu Devleti'ndeki uygulama örnek alınarak kuruldu. Orhan Bey zamanından beri Osmanlılarda Divan teşkilâtının bulunduğu bilinmektedir. İlk zamanlar Divan üyeleri, padişah, vezir ve Bursa kadısı idi. Buradaki toplantılara padişahlar başkanlık yapmaktaydı. Bu nedenle, padişah nerede ise, Divan da orada toplanırdı. Fatih ve ondan sonraki padişahlar, bu görevi veziriazamlara bıraktılar. Padişahlar, bundan sonra Divan toplantılarını gizli bir pencereden izlemeye başladılar. Fatih Sultan Mehmet zamanına kadar her gün toplanan Divan, sonradan haftada dört gün toplanmaya başladı. Divan, Topkapı Sarayı'nda Kubbealtı denilen yerde toplanırdı. Burada; siyasî, idarî, askerî, örfî, şer'î, adlî ve malî konular, şikâyet ve davalar görüşülüp karara bağlanırdı. Görüşmeler öğle zamanı sona erer, bundan sonra önce vezir-i azam-lar (sadrazam), daha sora diğer Divan üyeleri, padişahın huzuruna çıkarak görüşmeler hakkında bilgi verirlerdi. Resim 60: Kubbealtında toplantıya giden vezirleri gösteren bir gravür 215 Divanıhümayun dışında toplanan diğer Divanlar şunlardı: Veziri azam konağında toplanan ikindi, çarşamba ve cuma divanları; vezi riazam sefere çıktığı zaman toplanan Sefer Divanı, yeniçerilerin maaş larının dağıtılması için toplanan Ulufe Divanı, padişahın yabancı elçile ri kabulü sırasında toplanan Galebe Divanı, olağanüstü hâllerde topla nan Ayak Divanı. . Divanıhümayun Üyeleri Divanıhümayun üyeleri ve bunların başlıca görevleri şunlardı; Padişah Veziriazam (Sadrazam) ı ı- Kubbealtı 1 Nişancı Vezirleri 1 Yeniçeri Ağası Kaptan Paşa (rütbesi vezir ise) 1 Rumeli Kazaskeri 11 1 Anadolu Rumeli Defterdarı (Başdefter) Anadolu Kazaskeri Defterdarı Tablo 1: Divanıhümayun üyeleri • Veziriazam (Sadrazam) Padişahtan sonra en yetkili devlet adamı, veziriazamdı. Devlet yönetiminde padişahın vekili sayılır ve kendisinde, padişahın mührü bulunurdu. Orhan Bey zamanında, toprakların genişlemesi ve devlet işlerinin artması sonucu ilk vezirlik makamı kuruldu. I. Murat zamanında vezirlerin sayısı üçe çıktı. Vezirlerin hiyerarşideki yerlerini göstermek için, birinci vezire veziriazam denildi. Büyük devlet memurlarını atama, görevden alma, veziriazamın buyruğu ile olurdu. Padişah sefere çıkmadığı zaman serdâr-ı ekrem unvaî nıyla orduya komuta ederdi. Veziriazamın görevinden azli, padişah mührünün geri alınmasıyla olurdu. • Vezirler Vezirler, çeşitli devlet işlerinde yetişmiş tecrübeli kişiler olduklarından, görüşlerinden yararlanılır ve veziriazamın verdiği işleri yaparlardı. İlk Osmanlı vezirlerinin çoğu ulema (bilgin) kökenli idiler. Sonradan asker kökenli kişiler de vezirliğe getirildiler. Vezir olabilmek için, sancak beyliği, beylerbeylik ve son olarak da Rumeli Beylerbeyliği'nde bulunmak gerekirdi. Divan toplantılarında, veziriazamın sağında otururlardı. 15. yüzyılın sonlarına kadar Divanda üç vezir bulunuyordu. 16. yüzyılın 216 sonlarında vezir sayısı yediye kadar çıkmıştır. Bu vezirlere, Kubbealtı vezirleri adı verilirdi. • Kazaskerler Kazaskerlik, 1362'de I. Murat zamanında kuruldu. 1480 yılma kadar bir kazasker bulunurken, Fatih döneminde, Anadolu ve Rumeli Kazaskerleri olarak sayıları ikiye çıkarıldı. Bunlardan Rumeli Kazaskeri, rütbe bakımından daha ileri idi. Kazaskerler, Divan'da büyük davalara bakar, kendi bölgelerindeki kadı ve müderrisleri atama ve görevden alma işlerine karar verirlerdi. • Defterdarlar Defterdarlar, Divan'da mâli konularda açıklamalarda bulunurlar, ayrıca devletin gelir ve giderlerine bakarlardı. İlk zamanlarda, defterdar sayısı bir iken, sonraları malî işlerinin artmasından dolayı sayısı ikiye çıkarılmıştır. Bunlar; Rumeli Defterdarı (Başdefterdar) ve Anadolu Defterdarı idi. Anadolu Defterdarı, Anadolu'daki mâli işlere bakardı. Rumeli Defterdarı ise hem Rumeli'de ki hem de diğer bütün malî işlerden sorumluydu. • Nişancı (Tevkiî-i Tuğraî) Nişancı, padişah adına yazılacak fermanlara, beratlara ve nâmelere, hükümdarın imzası olan tuğrasını çekerdi. Ayrıca, devletin arazi kayıtları, tahrir defterlerindeki düzeltmelerde nişancı tarafından yapılırdı. Nişancı, kanunları iyi bilir, gerektiğinde Divan'da açıklamalarda bulunurdu. Nişancı'ya bağlı olarak çalışan reisülküttap, Divan kâtiplerinin şefi idi. Reisülküttap, buranın üyesi olmamakla beraber, Divan işlerindeki deneyimi nedeniyle önemi büyüktü. Görevleri, Divan'da verilen kararla rı düzelttikten sonra tamamlamak, fermana uygun olarak emirleri yaz mak, padişaha ile veziriazama gelen mektupları tercüme ettirmek ve bunlara cevap hazırlamaktı. Reisülküttap, bütün bu işleri kendi başkan lığındaki, çeşitli kalemlerden oluşan bir teşkilât vasıtasıyla yerine geti rirdi. Reisülküttaba bağlı olarak çalışan kalemler ve bunların görevleri şunlardı: * ;5 Beylikçi Kalemi: Divanıhümayun'da alınan kararların ve görüşülen konuların tutanaklarını yazıya geçirirdi. Ayrıca, dış ilişkiler ile ilgili kararları yazıya geçirir, anlaşmalarla ilgili metinleri düzenlerdi. 217 ' Tahvil Kalemi: Bu kalem, yüksek dereceli görevlilerin (vezir, beyler beyi, sancak beyi) özlük işleriyle ferman ve beratları düzenlerdi. Ayrıca zeamet ve tımar kayıtları da bu kalem tarafından tutulurdu. Rüûs Kalemi: Tahvil kaleminin görev alanı dışında kalan bütün gö revülerin (kethüda, dizdar, müderris, imam) özlük işlemleri bu kalem ta rafından düzenlenirdi. Âmedî Kalemi: Veziriazam ile padişah arasındaki yazışmaları, ya bancı devletlere gönderilecek mektupları düzenlerdi. Osmanlı Devle ti'nin, Avrupa ülkelerinde devamlı elçi bulundurmasından sonra, elçiler den gelen raporları kaydetmek, cevap yazmak, şifre çözmek görevi d bu kaleme aitti. Tanzimattan sonra bu kalemin önemi daha da arttı. • Yeniçeri Ağası » Yeniçeri ağası, Yeniçeri ocağının en büyük komutanıydı. Yeniçeri; sı, vezir rütbesine sahip ise, Divan'ın tabiî üyesi sayılıp, görüşmelere ka tılırdı. Yeniçeri ağası, arz günü, vezirlerden önce padişahın huzuruna ç kar, Yeniçeriler hakkında bilgi verirdi. • Kaptanıderya Kaptanıderya, donanma ve denizcilikle ilgili işlerden sorumluydu, 16. yüzyılın ikinci yarısında vezir rütbesi aldıktan sonra Divan üyesi o! dular. • Şeyhülislâm (Müftü) Şeyhülislâm, Divan'da alınan kararların İslâm dinine uygun olup olmadığı konusunda fetva verirdi. Şeyhülislâm, Divan üyesi olmamakla! beraber, Divan'da alınan kararların din kurallarına uygun olup olmadığı!] nı kontrol ederdi. Fatih döneminde rütbe ve makam olarak kazasker'pr den sonra gelen şeyhülislâm, Kanunî döneminde veziriazamla eşit sayıl di. Merkez Teşkilâtında Meydana Gelen Değişiklikler 17. yüzyılın sonlarına doğru Divanıhümayunun önemi giderek azal1! maya başladı. 18. yüzyıl başlarında Divan toplantıları iki, kimi zaman da] dört günde bir yapılmaya başlandı, III. Ahmet zamanında bu toplantılar] haftada iki, sonraları bir güne indirildi. I. Mahmut ve III. Osman za inanlarında Divan toplantıları kaldırıldı. Devlet işleri, Babıali'de (Sadra zam Konağı) görülmeye başlandı. (18 yüzyıldan itibaren veziriazama,] sadrazam denildi.) Babıali, zamanla Osmanlı hükümeti anlamında kulla-] nılmaya başlandı. 18. yüzyılda reisülküttaba bağlı olarak çalışan Divan] kalemlerinin önemi arttı. Avrupa'da devletler arası diplomatik faaliyetle rin artmasıyla birlikte, reisülküttabük, dış ilişkileri düzenleyen ve yürü ten bir makam durumuna geldi. 218 19. yüzyılda Osmanlı devlet yönetiminde önemli değişiklikler yapıldı. II. Mahmut döneminde Divanıhümayun kaldırılarak, bugünkü anlamda Bakanlar Kurulu (Meclis-i Has) oluşturuldu. Sadrazama başvekil, defterdara maliye nâzın, sadaret kethüdasına dahilîye nazırı, reisül-küttaba haricîye nazırı denildi. Askeri işleri düzenlemek için Dâr-ı Şû-ra-i Askerî, yönetim konularını plânlamak için Dâr-ı Şûra-i Bâb-ı Âli, memurların yargılanması, hükümet ile halk arasındaki davaların'görüşülmesi için de Meclis-i Vâlâ-i Ahkâm-ı Adliye denilen komisyonlar kuruldu. Memurlar, dâhiliye ve haricîye olmak üzere iki sınıfa ayrılarak, kendilerine maaş bağlandı. 3 Kasım 1839'da ilân edilen Tanzimat Fermanı ile, yönetimde yeni düzenlemeler yapılacağı bildiriliyordu. Tanzimat Döneminde Meclis-i Vâlâ-i Ahkâm-ı Adliye yeniden düzenlendi. Bu dönemde gerçekleştirilen yenilikler bu mecliste plânlandı. 1854'te Meclis-i Ali-i Tanzimat kuruldu ve yönetmelikleri hazırlama görevi bu meclise verildi. 1868'de Şûra-i Devlet (Danıştay) kuruldu. Tanzimat Döneminde merkez teşkilâtında en önemli değişiklik Seraskerlik'in kurulmuş olmasıdır. Kara kuvvetleri komutanlığı demek olan bu makam, sadrazam ve şeyhülislâmla eşit tutuldu. 23 Aralık 1876'da Kanunuesasî (Anayasa)'nin ilânı ile Osmanlı Devleti, Meşrutiyet yönetimine geçti. Kanunuesasî'ye göre, padişahın yetkilerine dokunulmamakla beraber, kanunların görüşülmesi için iki meclis kuruldu. Bunlardan biri Meclis-i Mebusan, diğeri Meclis-i Ayan idi. Meclis-i Mebusan, Osmanlı vatandaşı olan her 50.000 erkek arasından seçilen milletvekillerinden meydana geliyordu. Meclis-i Ayan üyeleri ise, padişah tarafından seçiliyordu. Kanun tasarılarını Heyet-i Vükelâ (Bakanlar Kurulu) hazırlar ve meclislere sunardı. Yürütme gücünü elinde bulunduran padişah, sadrazamı ve bakanları seçer, görevden alırdı. Hükümet, meclislere değil, padişaha karşı sorumluydu. Padişah l -' Sadrazam l , Heyet-1 Vükelâ (Bakanlar Kurulu) Şeyhülislâm Haricîye Nazın Sadaret Müsteşarı Serasker Maliye Nazırı Evkaf Valide Kethüdası Nâzın Zaptiye Müşiri Kaptanıderya Hazine-i Has Nazın Ticaret Nazın Tophane Müşiri Tablo 2: Tanzimat Döneminde hükümet teşkilâtı. 219 l Birinci Meşrutiyet Dönemi uzun sürmedi. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı bütün meclis üyelerini Osmanlı Devleti etrafında birleştirmişti. Ancak, bir süre sonra Müslüman olmayanlar desteklerini çektiler ve saraya karşı güvensizlik gösterdiler. Meclis'te birlik sağlanamaması üzerine II. Abdülhamit, Meclis'i kapattı (1878). 1908'de II. Meşrutiyet ilân edildikten sonra, çeşitli siyasî partiler ortaya çıktı ve parti hükümetleri kuruldu. 3) Maliye Teşkilâtı Osmanlı Devleti maliye teşkilâtı, I. Murat zamanında kurulmuştur. Devletin mâli işlerine defterdar bakardı. Devletin kuruluş yıllarında bir defterdar bulunurken, sınırların genişlemesi ve malî işlerin artması sonucu, sayıları artmıştır. II. Bayezit döneminde bunların sayısı, Rumeli defterdarı ve Anadolu defterdarı olmak üzere ikiye çıkarıldı. Rumeli defterdarı aynı zamanda Başdefterdar idi. Başdefterdar, devletin bütün malî işlerinden sorumluydu. Divan toplantılarından sonra, padişahın huzuruna çıkarak malî konularda bilgi verirdi. 16. yüzyılın başlarında Mısır, Arabistan ve Bağdat'ın fethinden sonra Arap ve Acem Defterdarlığı kuruldu. 16. yüzyılın sonlarında da Tuna boyundaki ülkeler fethedilince Tuna Yalıları Defterdarlığı kuruldu. 18. yüzyıldan itibaren Başdefterdara şıkk-ı evvel, Anadolu defterdarına şıkk-ı sâni, Arap ve Acem defterdarına şıkk-ı sâlis denilmeye başlandı. Osmanlı maliye teşkilâtında, defterdarlardan sonra başbakı kulu, cizye başbakı kulu, veznedar, sergi nâzın ve sergi halifesi gibi görevliler bulunurdu. Bunların başlıca görevleri şunlardı: Başbakı Kulu: Hazineye borcu olanları izler ve devletin alacakları nı toplardı. . Cizye Başbakı Kulu: Cizye dolayısıyla hazineye borçlu olanları izler ve iltizam gelirlerini ödemeyen mültezimlerden devletin alacağını toplardı. Veznedar: Görevi, piyasadaki paranın ayarını kontrol etmekti. Sergi Nazırı ve Sergi Halifesi: Hazine ile ilgili yazışmaların defterlerini tutmakla görevliydiler. Osmanlı Devleti'nde Dış Hazine (Hazine-i Birûn) ve İç Hazine (Hazine-i Enderun) bulunuyordu. Dış Hazine, devletin asıl hazinesiydi. İç Ha zine, savaş ve beklenmedik harcamaları karşılamak için kurulmuş ihti yat hazinesiydi. , ,....-... MÖ/ 220 Merkez maliye teşkilâtının dışında, ayrıca eyaletlerde, gelirleri ve diğer malî işleri denetleyen vilâyet defterdarları vardı. 19. yüzyılda II. Mahmut döneminde Divan teşkilâtı kaldırılınca, def terdarlığın yerine Maliye Nazırlığı kuruldu; defterdarlık kalemleri, bu na zırlığa bağlandı. ';*dA ,i: Osmanlı Devleti, fethettiği yerlerde düzenli bir maliye teşkilâtı meydana getirirdi. Bir bölge fethedildiği zaman, orada hemen tahrir (yazım) işlemi yapılır ve kimlerin vergi ödeyeceği belirlenirdi. Bu işleri yapmakla görevli olanların başında tahrir emini adı verilen bir kişi bulunurdu. Tahrir defterleri iki adet olarak düzenlenir, biri eyalet merkezinde, diğeri İstanbul'da Defterhane'de saklanırdı. Bir anlaşmazlık çıktığında bu defterlere bakılırdı. 4) Taşra Teşkilâtı a) Osmanlı Devleti'nin İlk Yıllarında Taşra Teşkilâtı Osmanlı Devleti, kuruluşunun ilk zamanlarından itibaren merkeziyetçi bir yönetime sahipti. Devletin yönetim bakımından temel birimi sancak idi. Sancaklar, sancak beyleri tarafından yönetiliyordu. Osman Bey ve Orhan Bey döneminde İznik, Bursa, İzmit, sancak merkezleriydi. Sancaklar, devlet merkezinin askerî ve yönetim temsilciliğini yerine getiren idarî birimlerdi. Sancaklarda sivil yönetici olarak birer kadı bulunuyordu. Rumeli'de toprakların sürekli genişlemesi sonucu, idarî yönden Osmanlı Devleti, Rumeli ve Anadolu eyaletlerine ayrıldı. Bu eyaletler, beylerbeyi denilen idareciler tarafından yönetiliyordu. Rumeli Bey-lerbeyliği'nin merkezi önce Edirne, daha sonra Manastır; Anadolu Bey-lerbeyliği'nin merkezi, önce Ankara, daha sonra Kütahya olmuştur. Beylerbeyleri, bulundukları bölgenin en büyük askerî-idarî yöneticisi ve aynı zamanda tımarlı sipahilerin komutanıydılar. b) 16. Yüzyıldan İtibaren Taşra Teşkilatı 15. yüzyılda toprakların genişlemesfsonucu, Osmanlı eyalet teşkilatı düzenli bir duruma getirildi. Bu yüzyılda taşra teşkilatı, tımar sistemine göre düzenlenmişti. Tımar sisteminde, devlet görevlilerine ve askerlere, belli bölgelerin vergi gelirleri bırakılır, bunun karşılığında hizmet beklenirdi. Tımar sisteminin sağladığı yararlar şunlardı: • Devlet, merkezden toplanması güç olan vergileri kolayca toplamış oluyordu. * 221 • Vergi gelirleri kendilerine bırakılan görevliler, gelirlerinin bir bölü| müyle atlı asker beslemek zorundaydılar. Böylece, her an savaşa haz büyük bir atlı ordu sağlanmış oluyordu. • Bu uygulama, aynı zamanda, geniş devlet topraklarında köylere l dar uzanan bir güvenlik sistemi sağlamış oluyordu. Tımar sisteminin dışında kalan bölgelerde ise iltizam usulü uyg lanıyordu. Bu uygulama, devletin, vergilerin toplanması ve hazind gönderilmesi işini açık artırmaya çıkarmasıydı. En çok parayı veren kişj bu işi alır ve kendisine mültezim denirdi. Mültezimler, dirlik sahipleri nin haklarına sahiptiler. Bu nedenle tımar sistemi ve iltizam usulü bir] birini tamamlayan uygulamalardır. 16. yüzyılda Osmanlı Devleti, tımar sistemini esas alarak eyalette^ kilâtını, askerî-idarî ve kazaî-idarî birimler olarak yeniden düzenled *** :' 1- Askerî-idarî Teşkilât Bu yönetim biriminde Osmanlı eyaletleri, salyaneli (yıllıklı) ve yanesiz (yıllıksız) olmak üzere ikiye ayrılmıştı. Salyaneli Eyaletler: Bu eyaletlerde tımar sistemi uygulanmaz, ve| giler, yıllık olarak toplanırdı. Bu vergiye, yıllık anlamına gelen sal> deniliyordu. Mısır, Habeş, Bağdat, Basra, Yemen, Tunus, Cezayir, salyanej li eyaletlerdi. Bu eyaletlerin yıllık gelirlerinden bir bölümüyle beylerb yi, sancak beyi, askerler ve diğer görevlilerin maaşları ödenir, geri kala nı ise, devlet hazinesine aktarılırdı. Salyanesiz Eyaletler: Bu eyaletlerde tımar sistemi uygulanırdı, l meli, Budin, Anadolu, Karaman, Dulkadır, Sivas, Erzurum, Diyarbak Halep, Şam, salyanesiz eyaletlerdi. Eyaletin başında bulunan beylerbeyi, eyaletin en büyük askerî ve si vil yöneticisiydi. Eyaletler, kendi içlerinde sancaklara ayrılıyordu. Eyalej içinde beylerbeyi merkezinin bulunduğu sancak, Paşa sancağı adiyi anılırdı. Buraya ayrıca bir sancak beyi gönderilmezdi. Sancaklar ise san çak beyi tarafından yönetilirdi. Sancaklarda güvenlik işleri, subaşı 1 rafından yürütülürdü. Subaşı, toplum düzenini sağlar ve suç işleyenleri kadının huzuruna çıkarırdı. 2- Kazaî-İdarî Teşkilât Osmanlı Devleti'nde taşra toprakları, eyalet ve sancak olarak yönei tim birimlerine ayrılırken, aynı topraklar kaza denilen kazaî-idarî birin lere ayrılmıştı. Kazaların başında, yönetici olarak kadı bulunurdu. Kadıl 222 taşra yönetiminde her çeşit idari işi yargı denetiminde tutan bir görevliydi. Kadının taşra yönetimindeki başlıca görevleri şunlardı: • Merkezden gönderilen emirlerin halka ulaşmasını sağlamak • Halkın şikâyet ve isteklerini Divana iletmek ! • Mahkemeye gelen davaları çözümlemek " * " • Her türlü belgeyi onaylamak (günümüzdeki noterlik görevi). Osmanlı Devleti'nde, taşra teşkilâtında, eyaletlerin yanı sıra, devletin yüksek hâkimiyetini tanıyan ayrıcalıklı hükümetler de vardı. Kırım Hanlığı, Mekke Emirliği, Eflâk, Boğdan ve Erdel voyvodalıkları ile Ragüza ve Sakız cumhuriyetleri, ayrıcalıklı hükümetlerdi. Bunlar, iç işlerinde serbest olup, yöneticileri, kendi soyluları arasından, Osmanlı Devleti tarafından tayin edilirdi. Bu hükümetlerden, gördükleri korumaya karşılık belli bir vergi alınırdı. Ancak, Kırım Hanlığı ve Mekke Emirliği'nden vergi alınmazdı. c) Taşra Teşkilatındaki Diğer Görevliler Taşra teşkilâtında, beylerbeyi, sancak beyi ve kadı dışındaki diğer görevliler şunlardı: Muhtesib: Çarşı ve pazar yerlerinde düzenin sağlanmasıyla görevliydiler. Esnaf birliklerinin kanunda belirtilen nitelikte üretim yapmalarını sağlarlar ve fiyatları denetlerdi. Kapan Eminleri: Şehir ve kasabalarda, çevreden gelen ürünlerin toplandığı ve perakendecilere satıldığı yerlere kapan denirdi. Kapan emini, buraya gelen ürünlerin vergilendirilmesini ve adaletli bir şekilde dağıtılmasını sağlamakla görevliydi. Beytülmal Emini: Herhangi bir yerleşim yerinde, kamuya ait çıkarları korumakla görevliydi. Gümrük ve Bâc Eminleri: Kasaba ve şehirlerde, sanat ve ticarî faaliyetlerle ilgili vergileri toplamakla görevliydiler. ç) Taşra Teşkilâtında Meydana Gelen Değişiklikler 17. yüzyıldan itibaren taşra teşkilâtı, giderek eski özelliklerini kaybetmeye başladı. Bu değişiklik, önce taşradaki yöneticilerde görüldü. Bu yüzyılda eyalet ve sancaklara yönetici olarak atanan beylerbeyi ve sancak beyleri, görev yerlerine gitmeyip, yerlerine vekil göndermeye başladılar. Bu vekillere, önceleri müsellim, sonraları mütesellim adı verilmiştir. Böylece, taşra yönetiminde yaygın bir vekâlet uygulaması başladı. İlk zamanlar bu vekiller, beylerbeyi ve sancak beylerinin kapı halkından seçildi. Sonraları bu göreve, eyalet ve sancakların eşraf ve ayan de•203" nilen ileri gelenleri getirilmeye başlandı. Bunun sonucu olarak, 18. yüz! yılda eyalet ve sancaklarda güçlenen ay anlık, giderek merkezî yönetimi le çatışmaya ve ona karşı gelmeye başlayan bir güç olarak ortaya çıktı.] 17. yüzyıldan itibaren taşra teşkilâtında meydana gelen bir diğerde ğişiklik de, taşradaki yöneticilerin askerlik göreviyle ilgiliydi. Eskideni eyalet ve sancaklarda güvenlik işi, tımarlı sipahiler tarafından sağlanır] di. Bu yüzyılda ise, taşranın yeni yöneticileri, kendi kapılarında toplaj dıkları başıbozuk silâhlı gruplarla bu işi görmeye başladılar, ^u başıbol zuk silâhlı gruplara, sarıca sekban ya da levend deniyordu. Paşaların! kapısında toplanan bu silâhlı gruplar, savaş sonraları boş kalmakta ve| eyaletlerde güvenliğin bozulmasına yol açmaktaydılar. 18. yüzyılın başında III. Selim, eyalet ve sancak yönetimine, güveni| lir kişileri getirmeye çalıştı. Ancak, önemli bir başarı sağlayamadı. Mahmut, merkezî yönetimin gücünü artırmak amacıyla, eyaletlerde g revlendirilecek mütesellimlerin, yörenin güçlü kişilerinden olmamasına! dikkat etti. Ayanların merkeze olan bağlılıklarını artırmak için, onlarla Sened-i İttifak denilen belgeyi imzaladı (1808). Bunların yanı sıra, IIH Selim zamanında Nizam-ı Cedid birlikleri ve II. Mahmut zamanında Asal kir-i Mansure-i Muhammediye ordusu kuruldu. 1834'te eyaletlerde ortaya çıkan asker boşluğunu doldurmak için re dif birlikleri, 1836'da da Anadolu'da ve Rumeli'de müşirlikler kuruldu.! Eyalet valilerine, müşir unvanı verildi. II. Mahmut döneminde diğer bir! önemli değişiklik, mahalle ve köylerde muhtarlık teşkilâtının kurulmuş! olmasıdır. Böylece, ayanların yerini muhtarlar almaya başladı ve âyanlı-' ğın kaldırılması için önemli bir adım atılmış oldu. Tanzimat Döneminde yapılan en önemli değişiklik, iltizam usulünün kaldırılması oldu. Hazine gelirlerinin toplanması için muhassıllık-lar kuruldu. Bu değişiklikten istenilen sonuç alınamayınca, 1842de ida-1 rî bir merkez olarak kazalar oluşturuldu ve bunların başına yönetici ola-j rak, kaza müdürü denilen görevliler getirildi. Kaza müdürü, yöre halkının ileri gelenleri arasından seçimle belirlenmeye başlandı. Sancakların] idaresi kaymakama verildi. 1849'da Eyalet ve Sancak Meclisleri kuruldu. 1864 yılında taşra teşkilâtı yeniden düzenlenerek, vilâyet, liva (sancak), kaza ve köy birimleri oluşturuldu. 1871'de köy ile kaza arasında] nahiyeler kuruldu. Daha önce kurulmuş olan Eyalet Meclisi, Vilâyet Meç-1 lisi; Sancak Meclisi de Liva İdare Meclisi adım aldı. 1876'da ilân edilen Kanunuesasî'de, Osmanlı Devleti'nin, toprakla-nyla ve eyaletleriyle bir bütün olduğu belirtildi ve valilere geniş yetkiler | tanındı. 224 5) Askerî Teşkilât a) Osmanlı Devleti'nin Kuruluş Döneminde Askerî Teşkilât Resim 61: IH. Murat'ın, sefer sırasında kullandığı matara (Kunthistorisches Museum, Viyana) Osmanlı Devleti, askerî teşkilâtını oluştururken Türkiye Selçukluları Devleti, İlhanlılar ve Memlûklerin etkisinde kalmıştır. Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında ilk fetihleri yapanlar, aşiret kuvvetleri ile alp erenler ve gazi akıncılardı. Bu kuvvetlerin coğu-[nu atlılar meydana getiriyordu. Ancak, bu kuvvetler ale kuşatmalarında uzun Süre kalamadıklarından, (fetihler gecikmekteydi. Bu nedenle, devamlı savaşa [hazır, yaya ve atlı bir kuv-Ivetin kurulması ihtiyacı (duyuldu. Orhan Bey zamanında ilk düzenli yaya ve atlı birlikler kuruldu. Bu (birliklerin piyade askerine yayalar, atlı askerine de müsellemler denirdi. Yaya ve müsellemlere savaş zamanlarında ikişer akçe gündelik verili-ordu. Savaşa gitmedikleri zamanlarda ise, kendilerine gösterilen toplukları işleyip, bunların gelirini alırlardı. Türkler, Rumeli'ye geçtikten sonra, bu kuvvetler ihtiyaca yetmedi. iBunun üzerine I. Murat zamanında Kapıkulu Ocakları denilen yeni bir askerî teşkilât meydana getirildi. b) Askerî Teşkilâtın Gelişmesi 15. yüzyıla girildiğinde Osmanlı askerî teşkilâtı, kara ve deniz ordusu olmak üzere iki bölümden oluşuyordu. -Kara Ordusu Osmanlı kara ordusu, kapıkulu ocakları, eyalet askerleri (tımarlı sipahiler) ve yardımcı kuvvetlerden meydana geliyordu. 225 9S2 o III 'ipi I§BDQ u35ıu3A 'ısıjuısuo us uıuusppBAıd njn>[idı •ıpzBuıuıjB nSriDoi UIUSHB UBunjnq n§ı )|3>[J3 Jiq 'UB^JIJldBA IUI31$l 3UIJI$A3Q 'IpUBI§Bq BABUIUI|B BU.lSBDÇ) IUI3DV 3]! Oinsn 3UlJI§A3p Bp UBl>[nDOf) UBAlJSUH !>[BpJBIUB>[IBa '3UU3ZH ISBIU •JJB UIUUUIS>[3J3§ UBJO 3J3>(SB BJUBUIBZ 'IpJBIJIUIJB BU(I§BDO ]UI33V HJUOS ueı^BA Jiq ııpq 'j3(Jiu3J§o ıuu3|>[3U3Jo8 3A >[3U3p§ >jjnı 'ıA35>jjnı BPBJ -ng -ıpJiıU3A BUIUBA uıuuspıiB ^jnı Bp.nppBuv 'uBj>ınDo5 usAıjsun UBU -ıje Jiss BpJBjuı>jB 3A BpJBj^BABS U3J3DUO unıânıuınjn>ı Bp,n]oqıi30 'Bj3p >11! UIİI >[3UIJIJ§I13A J3>[SB BJBpfBDO J3§lp 3A U3İIU3A üSl doj '. ZIÎJ3S 3J3ZH JB]B>JBS 3A I§BDO (ij3[apeAid) 'UBJIDBqBJ>B XIII JBjdBZV t[Bdıs (BUIUBUOa) nsnpjo zpraa nsnpjo ^-^31 (J3IUBA11S) JB1I|JB 3A (J3J BpUIUBUIBZ BUBpA3iu jıu 3JHS Jiq Bp nsnpjo •ıp[uAB 3Aı>jı I) JBJBABA 'BpUISBJB IpU3>[ 'UBI>[BDO "I UBIP|§3J iSBDO U3İIU3A 31! I§BDO |lS U3ÎJSB Jiq IU3A '>[3J3II1I§3 BpUIUBA UIUU3J3JIB 3 UBAllSUH UBUI|B JIS3 BpJBJUT>[B 3A BpJB]§BABS BpUIUBA UUB^nDOİ UBU l Bunjnsn 3auı§A3p ap uıiı >iBuiBiı§aB>ı nung -npjnAnp ıuıuıs>i3J 18 3J3>[SB >joi BqBp 'BDuıABi§Bq 3J3]qıi3j sp.ıpuın^ 'ıısjAsa IJUBUISO UB^BDO Bu ocağın komutanına Yeniçeri ağası denirdi. Yeniçeriler, savaş olmadığı zaman Divan muhafızlığı ile İstanbul'da güvenliği sağlarlardı. Yeniçerilere, üç ayda bir ulufe denilen maaş; ayrıca padişah tahta çıktığında cülus bahşişi, ilk sefere çıktığında da sefer bahşişi verilirdi. Yeniçeriler, her an savaşa hazır vaziyetteydiler. Bu nedenle oda denilen kışlalarında kalırlar ve sürekli eğitim görürlerdi. Yeniçeri bölüklerine orta orta subayına çorbacı adı verilirdi. Cebeciler: Yeniçerilerin silâhlarını savaş alanlarına taşırlar, savaştan sonra bunları toplayıp onarırlar ve silâh ambarlarında muhafaza j ederlerdi. Komutanlarına, cebecibaşı denirdi. Topçular: Top dökmek ve bunun için gerekli malzemeleri hazırla makla görevliydiler. Ayrıca, savaşlarda ve kale kuşatmalarında bu topla rı kullanırlardı. Komutanlarına topçubaşı denirdi. Osmanlılar, topu ilk •^•olarak I. Kosova Savaşı'nda kullandılar (1389). Bu ocak, özellikle Fatih ^HlSultan Mehmet zamanında çok gelişti. , • l Top Arabacıları: Top arabalarını yapan ve topları taşıyan bir ocak-P l ti. Komutanına, arabacıbaşı denirdi. j Kumbaracılar: Havan denilen toplarla, humbara denilen gülleleri k j (el bombaları) yapan, hazırlayan ve kullanan bir ocaktı. Komutanına, l humbaracıbaşı denirdi. Lâğımcılar: Kale kuşatmalarında, fitil döşeyerek surları yıkan tekbir sınıftı. Komutanına, lâğımçıbaşı denirdi. , Sakalar: Kapıkulu askerlerinin sularını taşırdı. Komutanına, sakaba-|şı denirdi. Kapıkulu Atlıları (Süvarileri) I. Murat zamanında, sipahi ve silâhtar adıyla iki bölük olarak kurul-luşlardır. Daha sonra bu iki bölüğe, sağ ve sol ulûfeciler ile sağ ve sol (garipler adı verilen dört bölük daha eklenmiştir. Kapıkulu atlıları, seçkin 3ir askeri sınıf olup, derece ve maaş yönünden Yeniçerilerden üstün sayılırdı. Sipah ve silâhtarlar, savaş sırasında padişahın çadırını; ulûfeciler, (saltanat sancaklarını; garipler ise ordunun ağırlıklarını ve hazineyi ko-ırlardı. Kapıkulu atlılarının tamamı İstanbul'da bulunmayıp, Edirne, İz-litve Bursa dolaylarında oturup, sefer sırasında orduya katılırlardı. b) Eyalet Askerleri Osmanlı ordusunun en önemli bölümünü, eyaletlerdeki askerler leydana getiriyordu. Eyalet askerlerinin temelini de tımarlı sipahiler oluşturuyordu. >• 227 Tımarlı Sipahiler: Osmanlı tımar sistemi, daha önceki Müslüma Türk devletlerindeki iktâ sisteminin gelişmiş şekliydi. Tımarlı sipahik rin temeli,toprak yönetimine dayanıyordu. Tımarlı sipahiler, kendilerini dirlik verilen kişilerin beslemek zorunda oldukları atlı askerlerdi. Tımaf lı sipahilerin tamamı atlı olup, Türklerden meydana gelirdi. Tımar, belirli görevler ve hizmetler karşılığı verilen ve yıllık gelil 1.000 ile 20.000 akçe arasında değişen arazi demekti. Tımarlı sipahileı aldıkları tımar karşılığında, savaşa, tımarının azlığına ve çokluğuna ga re, bir ya da birkaç atlı askerle gitmek zorundaydı. Her bin sipahi, bil alay beyinin yönetiminde, alay beyleri kendi sancak beylerinin, onlar d| beylerbeylerinin kumandası altında toplanırlardı. Tımarlı sipahiler, sal vaş sırasında ordunun sağ ve sol kanatlarını meydana getirirler; ordı merkezini, yanlardan gelecek saldırılara karşı savunurlardı. Tımar sahipleri öldüklerinde, tımarının bir kısmı çocuklarına verili yordu. Tımarlı sipahiler, savaşa gitmedikleri zaman, bölgelerindeki asa yiş ve güvenliği sağlamakla görevliydiler. Kanunî Sultan Süleyman'ın soı zamanlarına kadar, devletin en önemli ve en büyük askerî gücüydü, li yüzyılın sonlarından itibaren, boş kalan tımarların, askerlere verilmeyip] askerlikle ilgisi olmayanlara verilmesi sonucu, tımarlı sipahilerin sayısj azalmaya ve eski önemlerini kaybetmeye başladılar. Akıncılar: Sınır boylarında oturan Türklerden meydana gelen hafi süvari kuvvetleriydi. Akıncılar; sadece Türklerden oluşurdu. Başlıca revleri; ordunun keşif hizmetlerini görmek, düşmanın pusu kurmasın engel olmak, nehir geçitlerini belirleyip köprü kurmak, düşman ülkesidl akınlar yapmaktı. Akıncılar, yaptıkları akınlardan ganimet alarak geri döl nerlerdi. Bu akınlarla düşman, ekonomik ve moral yönden çökertilirdij Akıncılar, başlarındaki beylerin isimleriyle anılırlardı. 16. yüzyıl sonlarına kadar büyük hizmetlerde bulunan akıncılar, Efl lâk İsyanı sırasında Veziriazam Sinan Paşanın tedbirsizliği nedeniyle bul yük kayıplar verdiler. Bundan sonra yeniden toparlanamayan akıncılar.J eski güçlerine ulaşamadılar. Azaplar: Kelime anlamı, bekâr erkek demektir. Azaplar, halk arasm-l dan seçilen gönüllü kuvvetlerdi. Bunların masrafları, kendi şehir ve ka-l saba halkı tarafından karşılanırdı. Hafif yaya askeri olan Azaplar, savaş sırasında Yeniçerilerin önünde yer alırlar ve düşmana ilk hücumu yapar | lardı. Silâhları ok, yay, kılıç ve pala idi. Deliler: Sınır ve sınıra yakın yerlerde otururlardı. Bunlar, cesaretle-riyle tanınmış olup, düşmana korkusuzca saldırmaları nedeniyle, deli olarak adlandırılmışlardır. Beylerbeyi ve sancak beylerinin emrinde olan delilerin çoğunluğunu Türkler oluştururdu. Ayrıca Müslüman, Boşnak ve Hırvatlar da bu ocağa alınırdı. Gönüllüler: 15. yüzyılın sonlarında meydana getirilen gönüllü birlikleri, sınır boylarında oturanlardan meydana gelirdi. Sınırlardaki şehir ve kasabaları korumakla görevliydiler. Beşliler: Sınırlardaki palangaların ve kalelerin korunmasıyla görevlendirilmişlerdir. Her beş haneden bir kişi askere alındığı için bu ismi almışlardır. Yayalar ve Müsellemler: Ordunun önünde giderler ve yolları, köp rüleri onarırlardı. / c) Yardımcı Kuvvetler Savaş zamanında, bağlı hükümetlerin (Kırım, Eflâk, Boğdan) askerleri de Osmanlı ordusuna yardım ederlerdi. Bunlar içinde en önemlisi, Kırım kuvvetleriydi. 2- Donanma Osmanlılar, deniz kıyılarındaki bölgeleri ilk kez ele geçirdikleri zaman, Karesi Beyliği'nin gemilerinden yararlanmışlar ve Rumeli'ye bu beyliğin gemileri ile geçmişlerdi. Osmanlılar, Gelibolu'nun alınmasından sonra burada bir tersane kurarak, denizciliğe ilk adımı attılar. II. Murat, Varna Savaşı için Rumeli'ye geçerken, karşılaştığı zorluk nedeniyle, donanmaya olan ihtiyacı görerek bu konuda çalışmalar yaptı. Osmanlı donanmasının gelişmeye başladığı dönem, Fatih zamanıdır. II. Bayezit döneminde, Kemal Reis'in, Osmanlı Devleti hizmetine girmesinden sonra, onun kazandığı başarılarla donanma daha da güçlendi. Kanunî zamanında, Cezayir Beylerbeyi Barbaros Hayrettin Paşanın, Osmanlı hizmetine girerek kaptanıderya olmasıyla Osmanlılar, Akdeniz'de üstünlüğü ele geçirmiş oldular. Donanmanın bütün gemileri, İstanbul, Gelibolu, Süveyş, Basra, Rusçuk, Sinop, İzmit tersanelerinde yapılırdı. Bu tersaneler içinde en önemlisi, İstanbul'da bulunan tersane idi. Tophane'de donanmaya ait gemiler için uzun menzilli toplar dökülürdü. 16. yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı donanmasının esasını kadırgalar meydana getirirdi. Bunlar, o dönemin en gelişmiş savaş gemileriydi. 229 v'v~:* Donanma komutanına kaptanıderya ya da kaptan paşa denirdi] Kaptanıderya, Divan üyesi olup, aynı zamanda Cezayir dahil olmak üze re Ege adalarını da içine alan bir eyaletin beylerbeyi idi. Akdeniz vej Ege'de faaliyet gösteren büyük donanmanın dışında, Tuna İnce Donanj ması ve Kızıldeniz'de bulunan Süveyş Donanması bulunuyordu. Deniz askerlerine levend denirdi. Bunlar, genellikle Batı Anadolu'da-} ki Türkmen çocuklarının arasından seçilirlerdi. 16. yüzyılda gücünün zirvesine ulaşan Osmanlı donanması, büyüW denizciler yetiştirdi. Barbaros Hayrettin Paşa, Turgut Reis, Salih Reis, Pij rî Reis, Murat Reis, Şeydi Ali Reis, Kılıç Ali Reis bunların en ünlüleridir.) Osmanlı Ordusunda Yapılan Islahatlar Kara Ordusu: 17. ve 18. yüzyıllarda uğranılan yenilgiler, ordunun! ıslah edilmesi gerektiğini ortaya koydu. Devşirme Kanunu'na aykırı ola-l rak, askerlikle ilgisi olmayanların Kapıkulu Ocaklarına alınması sonucu! bu ocaklarda disiplin bozuldu. 16. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar Kapı ku-l lu askerlerinin sayısının artması batının gelişen askerî teknolojisi karşı-J sında, hiçbir yarar getirmedi. Aksine, devlete büyük bir ekonomik yüı getirdi. 17. yüzyılda tımar sisteminin bozulması sonucu, eyalet askerle-] rinin sayıları azaldı ve eski güçleri kalmadı. Osmanlı ordusunun ıslah edilmesi konusundaki çalışmalar, 18. yüz-| yılda başladı. 18. yüzyılda ordunun ıslahı konusunda ilk girişim, I. Mahmut (1730-j 1754) döneminde oldu. Bu dönemde, Osmanlı hizmetine giren ve aslen Fransız olan Humbaracı Ahmet Paşa (Kont do Bonneval), ordunun topcu| ve humbaracı ocaklarını ıslah etti. Humbaracı Ahmet Paşanın hazırladığ rapor ve plânlar da Osmanlı ordusuna yararlı oldu. 1736 Osmanlı-Avus turya savaşında onun hazırladığı plân uygulanarak, başarı kazanıldı. III. Mustafa (1757-1774) döneminde topçu ocağının yeniden ıslah ça-j lışmaları başlatıldı. Fransız hükümeti tarafından gönderilen Baron döl Tott'a, topçu ve istihkâm askerlerinin yetiştirilmesi görevi verildi. Sürati topçuları adında yeni bir askerî birlik kuruldu. Tophane ıslah edilip, ye-j ni toplar döküldü. I. Abdülhamit (1774-1789) döneminde Sadrazam Halil Hamit Paşal kara ordusunun ıslahına önem verdi. Sürat topçuları ocağı yeniden dü-| zenlendi. Eğitim ve disiplin kabul etmeyen Yeniçeriler, ocaktan atıldı. 23O Osmanlı kara ordusunun ıslahı için atılan en önemli adım, III. Selim (1789-1807) döneminde Nizam-ı Cedid Ocağının kurulması oldu. Bu ocağı eğitmek için Fransa, Prusya ve İngiltere'den subaylar getirildi. Yeniçerilerin sayısı azaltılıp, askerlerin ücretleri yükseltildi. Topçu, hum-baracı ve lâğımcı ocakları, ordunun teknik sınıfları durumuna getirildi. Nizam-ı Cedid askerleri, başarılarını, Akkâ'da Napolyon'u yenerek gösterdiler. Ancak, Nizam-ı Cedid Ocağı, uzun sürmedi. 1807'de çıkan Kabakçı Mustafa İsyanı ile dağıtıldı. II. Mahmut (1808-1839) döneminde Sadrazam Alemdar Mustafa Paşa tarafından Sekban-ı Cedid Ocağı kuruldu. Yeniçerilerin ayaklanması ve Alemdar Mustafa Paşanın öldürülmesiyle bu ocak da kapatıldı. Daha sonra II. Mahmut Eşkinci adıyla yeni bir ocak kurdu. Yeniçeriler, bu ocağa karşı çıktılar ve ayaklandılar. Ancak, II. Mahmut bu kez hazırlıklıydı. Yeniçerilerle yapılan çatışmalar sonucu bu ocak kapatıldı (1826). Yeniçeri Ocağının yerine, Asakir-i Mansure-i Muhammediye adında yeni bir ordu kuruldu. Ordunun eğitimi için, Avrupa'dan subaylar getirildi. Harp Okulu açıldı ve ordunun komutanına serasker denildi. Daha sonra bu yeni orduya Nizamiye adı verildi. Tanzimat Döneminde askerlik, bir vatan görevi olarak kabul edildi. Düzenli askerlik görevi beş yıl olarak belirlendi (1843). Bu hizmetten sonra, yedi yıl da, yedek ordu olan redif sınıfında hizmet görülmesi esası kabul edildi. Ordunun teşkilâtlanması, Fransız ve Prusya orduları örnek alınarak yapıldı. + Resim 62: Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusunu tören sırasında gösteren bir gravür 'r!4Ss^B|i5*;^*^>***s*^K*lS!aMr*ws*i'*J!"'J*^fc^" Osmanlı ordusu, Hassa, Dersaadet (İstanbul), Rumeli, Anadolu, Ara] bistan, Irak ve Hicaz olmak üzere yedi orduya ayrıldı. II. Abdülhamit döneminde ordunun ıslah çalışmalarında Alman su-l baylarından yararlanılmaya başlandı. Şam, Bağdat ve Edirne'de yeni harp! okulları açıldı. Askerî liselerin sayısı artırıldı. Harp Akademisi (Erkân-ıl Harbiye) açıldı. Yine bu dönemde, Doğu Anadolu'daki aşiretlerden Hamil diye Alayları kuruldu. Hamidiye Alayları'nın kurulma nedeni, Ermeni| isyanlarına ve Rus saldırılarına karşı koymaktı. Balkan Savaşı'ndan sonra ordunun ıslah çalışması yeniden ele alındı! Bu amaçla, ordunun subay kadrosu gençleştirildi. Almanya'dan subaylarl getirildi. Yeni silâhlar satın alındı. Ancak, kısa bir süre sonra Birinci DünJ ya Savaşı'nın çıkması nedeniyle bu çalışmalardan istenilen sonuç alına] madı. Resim 63: Hamidiye kruvazörünün Ressam Tahsin Bey tarafından 1917 yılında yapılan bir tablosu (Askeri Müze, İstanbul) 232 Deniz Ordusu (Donanma): Osmanlı donanması, 16. yüzyıla göre! 17. ve 18. yüzyıllarda başarılı olamadı. Bu başarısızlıklara, denizcilikten] yetişen kişilerin göreve getirilmemiş olmaları ve batıda gelişen gemi tek-j nolojisinin izlenememiş olması gelmektedir. Çeşme (1770) ve Navarinj (1827) olaylarında donanmanın büyük bölümünün kaybedilmesi, yen gemilere ihtiyaç olduğunu gösterdi. Çeşme Olayı'ndan sonra, Cezayirli Gazi Hasan Paşanın başlattığı ıslahatlar sonucu, donanma yeniden kuruldu. Tersaneler tamir edildi. Tersanelerde, Fransız ve İngiliz gemileri örnek alınarak yeni gemiler yapıldı. I. Abdülhamit döneminde Deniz Mühendishanesi (Mühendishane-i Bahrî-î Hümayun) açıldı (1773). III. Selim döneminde Kaptanıderya Küçük Hasan Paşa tarafından tersane genişletildi. Donanmadaki eski gemiler modernleştirildi. Gemi sayısı artırıldı. Umur-ı Bahriye Nezareti kuruldu. 19. yüzyılda Avrupa'da, yelkenli gemilerin yerini, kömürle çalışan zırhlı gemiler almaya başladı. Bu durum, Osmanlı Devleti üzerinde de etkisini gösterdi. Kırım Savaşı'ndan sonra, İngiltere'den zırhlı gemiler satın alındı. Osmanlı donanması, bu dönemde, dünyanın üçüncü büyük deniz gücü durumuna geldi. II. Meşrutiyet Döneminde donanmanın yeniden güçlendirilmesine çalışıldı. Balkan Savaşı'nda Hamidiye kruvazörü, Çanakkale Savaşı'nda Nusret mayın gemisi, büyük kahramanlıklar gösterdi. 6) Hukuk Osmanlı Devleti'nin ilk yıllarında yazılı bir hukuk sistemi yoktu. Hukukî anlaşmazlıkların çözümünde, töreler ve gelenekler geçerliydi. Bunun yanı sıra, Türkiye Selçukluları Devleti'nin hukukî konulardaki uygulamaları devam ettirildi. Toprakların genişlemesi, nüfusun artması ile, yönetim, toprak ve askeri konuların yanında hukuk alanında da yeni düzenlemelerin yapılması gereği ortaya çıktı. Osmanlılar, fethettikleri yerlerdeki kanunları hemen kaldırmıyorlar, bu kanunları, halkın, Osmanlı yönetimine uyumunu sağlamak için, bir süre yürürlükte bırakıyorlardı. Daha sonra bunları Osmanlı kanunlarına uygun hâle getiriyorlardı. Osmanlı Devleti'nde hukuk, şer'î hukuk ve örfî hukuk olmak üzere, iki temele dayanıyordu. Şer'î hukukun kaynağını Kur'an, sünnet, icma ve kıyas oluşturuyordu. Örfî hukuk ise, zaman içinde ortaya çıkan çeşitli anlaşmazlıklara çözüm olarak çıkarılan padişah fermanlarından meydana geliyordu. Örfî hukuk kurallarının, şer'î hukuk kurallarına ters düşmemesine dikkat edilirdi. Şer'î hukukun esasını bozmamak ve ters düşmemek kaydıyla konan örfî hukukun esasları, Kanunname adıyla bir araya getirilmiştir. Şer'î hukukun esasları ise fıkıh kitaplarında toplanmıştır. 233 ••••^•••a ' "fP; 15. yüzyıl ortalarından itibaren Osmanlı hukuku, şer'î ve örfî hukuk alanında gelişmeye başladı. Bilinen ilk Osmanlı Kanunnamesi, bu yüzyılda Fatih Sultan Mehmet'in Kanunname-i Âli Osman adını taşıyan yazılı kanunlarıdır. Daha sonraki Osmanlı padişahları da kanunlar koymuşlardır. Bunlardan en önemlisi, Kanunî Kanunnamesidir. Resim 64: ZembiIIi Ali Efendiyi bilimsel çalış-j masını sunarken gösteren bir minyatür (Hüneı nâme, Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) Osmanlı Devleti'nde, şer'î ve örfî bütün konular, şer'î mahkemelerde çözümleniyordu. Mahkemelerde hâkim olarak kadı bulunuyordu. Mahkemelerde görülen davalar şer'iyye sicilleri denilen defterlere kaydedilirdi. Kadılar, karşılarına gelen davaları şer'î ve örfî hukuk kurallarına göre inceleyip karar verirlerdi. Aynı zamanda şehir ve kasabaların belediye işlerine, vekâletnamelere ve alım-satım konularına) bakarlardı. Hükümetin emirlerini de yerine getirmekle sorumluydular! Şer'î hukuk konularında karar veremedikleri zaman, müftüden görüş isterlerdi. Mahkemeler, herkese açıktı. Mahkemelerin verdikleri kararlar! dan şüpheye düşenler, bir üst mahkeme olan Divanıhumayun'a müraca-j at edebilirlerdi. Burada alınan karar kesin olup değiştirilemezdi. Mahkemelerde, kadılar adına çeşitli görevleri yerine getiren nâiblerl bulunurdu. Nâib, vekil demekti ve yerleşim bölgesinin büyüklüğüne göre, nâib sayısı da değişirdi. Her eyalet ve sancakta, 15. yüzyıl sonlarınaf kadar toprak kadılığı adıyla seyyar kadılıklar bulunuyordu. Osmanlı l Devleti'nde, Müslüman olmayanların davalarına, cemaat mahkemelerin-1 de bakılır ve kendi dinlerinin hukuk kuralları uygulanırdı. 19. yüzyılda Osmanlı hukukunda önemli değişiklikler meydana gel-J di. Bu yüzyılda hukuk alanında yapılan yeni düzenlemelerde, genellikle 234 Avrupa hukuk kuralları örnek alındı. Ancak, yeni kanunların hazırlanmasında İslâm ve batı hukukunu savunanlar arasında düşünce ayrılıkları çıktı. Sonuçta, mevcut hukuk sistemi daha da parçalandı ve istenilen hukuk birliği sağlanamadı. 19. yüzyılda Osmanlı Devleti'nde şer'î mahkemeler, nizamiye mahkemeleri, konsolosluk mahkemeleri ve gayri-Müslim cemaat mahkemeleri bulunuyordu. II. Mahmut döneminde, adalet işlerine bakmak üzere Nezaret-i De-âvi (Davalar Nezareti) kuruldu. Bu nezaret, 1870'te Nezaret-i Adliye adını aldı. Ticaret mahkemeleri ve temyiz mahkemeleri oluşturuldu. 19. yüzyılda Avrupa ile ilişkilerin artması, yeni kanunlara ihtiyaç duyulmasına neden oldu. 1840'ta yeni bir Ceza Kanunu, 1850'de Ticaret Kanunu, 1863'te Deniz Ticaret Kanunu çıkarıldı. 1865'ten itibaren Düstur denilen ve yeni çıkan kanunları bildiren, kanun mecmuası yayımlanmaya başlandı. 1868'de Şûra-yı Devlet (Danıştay) kuruldu. Danıştay'ın kurulması, İslâm hukukundan lâik hukuk sistemine doğru atılan bir adım oldu. 1870'te Ahmet Cevdet Paşanın başkanlığındaki bir kurul tarafından Mecelle hazırlanmaya başlandı. Mecelle, İslâm hukukuna dayalı bir medenî kanundu. 1874'te Galatasaray Sultanisinde ilk Hukuk Mektebi açıldı. 1876'da ilk anayasa (Kanunuesasî) ilân edildi. 7) İlmiye Teşkilâtı İlmiye, ilimle meşgul olanlar topluluğu demektir. Bu sınıfa ulema adı da verilmektedir. Osmanlı Devleti'nde din, eğitim ve adalet işlerine ilmiye sınıfı bakardı. İlmiye sınıfından olup, yargı gücünü uygulayanlara ehl-i ilm denirdi. Divanda kazaskerler tarafından temsil edilen ve şeyhülislâmın da aralarında bulunduğu ilmiye sınıfı kaza (yargı), tedris (öğretim), ifta (fetva verme) görevlerini yerine getirirdi. İlmiye sınıfı (ulema) mensupları, yüksek öğrenim görürlerdi. Medrese eğitimini tamamlayanlar, müderrislik veya kadılık için başvururlardı. Bir kadılığa birden fazla başvuru olursa, sınav yapılırdı. Şeyhülislâm, kazasker, kadı, müderris, müftü, camilerde görevli imam ve müezzinler ilmiye sınıfına dahildiler. Şeyhülislâm İlmiye teşkilâtının başı olan şeyhülislâm, şer'î hukuku yorumlayan ve görüş (fetva) bildiren kişiydi. Devleti ilgilendiren her önemli iş için 235 şeyhülislâmdan fetva istenirdi. Şeyhülislâmlık, 16. yüzyılda Kanunî Su tan Süleyman döneminde önem kazandı ve protokolde, sadrazam ile eşil duruma geldi. Şeyhülislâmlar, giderek siyasî olaylarda da önemli rol oy nadılar. 17. yüzyılda ortaya çıkan kapıkulu isyanlarında, padişahlarııj tahttan indirilmeleri ve öldürülmeleri için fetva verdiler. 18. yüzyılda itibarende savaş ilânı, barış yapılması gibi konularda da şeyhülislâmlar! dan fetva alınmaya başlandı. 19. yüzyıldan itibaren şeyhülislâmlar, binede (hükümet) yer almaya başladılar. Kazaskerler Müderris, kadı ve müftülerin atama, yükselme, görevden alınması işi leri, kazaskerler tarafından yapılırdı. Anadolu ve Rumeli kazaskerleri kendilerine bağlı ulemanın işlemlerini ruznamçe denilen defterlere kayl dediyorlardı. Bu defterlere bakılarak, ilgili kişiler hakkında Divanda iş| lem yapılırdı. Kazaskerlerin tayinleri, 17. yüzyıla kadar sadrazamlar tarafından ya pılıyordu. Bu yüzyıldan itibaren ise, şeyhülislâmlar tarafından yapılma^ ya başlandı. Kadı Adalet işlerine bakmakla görevli olan kadılar, kendilerine gelen koj nuları şer'î ve örfî hukuk kurallarına göre inceler ve karar verirlerdi. Ka-J dılar, devletten maaş almazlardı. Geçimlerini, gördükleri davalar ve yap-j tıkları diğer işlemler üzerinden aldıkları harçlarla sağlamaktaydılar. Ka-j dılar, yargı görevlerinin yanı sıra, hükümetin emirlerini yerine getirirleri belediye ve noterlik işlerini de görürler, vergilerin toplanması ve bunla' rın hazineye aktarılmasını sağlarlardı. İlmiye Teşkilâtının Bozulması 17. yüzyıldan itibaren çeşitli kurumlarda başlayan bozulmalar, ilmi-j ye teşkilâtında da görülmeye başladı. Bu yüzyılda yetişen bilim adamla-| rının az olması ve çocuk yaştaki müderrislerin atanması, medreselerdeki eğitimin bozulmasına neden oldu. Medreselerin bozulması, buradan] yetişen kişilerin iyi bir öğretim görmeden mezun olmalarına yol açtı. Yine bu yüzyılda, bazı görevler parayla satılır hâle geldi. Ulemadan bazı-j lan, çok küçük yaştaki çocukları için bazı görevleri satın almaya başla- j dılar. Bunun sonucu beşik ulemalığı ortaya çıktı. Para ile çeşitli görev-' leri satın alanlar, verdiklerinden fazlasını kazanmak için her türlü yola ! başvurur oldular. İlmiye sınıfı, 18. ve 19. yüzyıllardaki bazı ıslahatlara karşı çıktığı gibi zaman zaman kapıkulu isyanlarına da katıldı. 236 DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI 1- Osmanlı devlet anlayışı hangi etkilerin sonucu ortaya çıkmıştır? 2- Osmanlı padişahlarının başlıca sorumlulukları nelerdir? 3- Osmanlı devlet yönetiminde sarayın yeri ve önemi nedir? 4- Divanıhümayunda hangi konular görüşülür ve kararlar alınırdı? 5- Divanıhümayun üyeleri kimlerdir? 6- 18. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin merkez teşkilâtında hangi değişiklikler yapıl mıştır? 7- Başdefterdarın başlıca görevleri nelerdir? 8- Osmanlı Devleti'nin başlıca gelir kaynakları nelerdir? 9- Tımar sisteminin sağladığı faydalar nelerdir? 10- Salyaneli eyaletlerin özellikleri nelerdir? 11- Salyanesiz eyaletlerin özellikleri nelerdir? 12- III. Selim ve II. Mahmut dönemlerinde taşra teşkilâtında yapılan değişiklikler nelerdir? 13- Osmanlılar, askerî teşkilâtlarını kurarken kimlerden etkilemişlerdir? 14- Yeniçerilerin savaş ve barış zamanlarındaki görevleri nelerdir? 15- Akıncıların görevleri nelerdir? 16- Kadıların başlıca görevleri nelerdir? 17- 1868'de Şûra-yı Devlet (Danıştay)'in kurulması hangi yönden önem taşımakta dır? 18- İlmiye sınıfı kimlerden meydana gelmektedir? 19- İlmiye teşkilâtının bozulma nedenleri nelerdir? 237 J VIII. ÜNİTE TEST SORULARI t? 1. Osmanlı Devleti'nde, bugünkü Bakanlar Kurulunun görev ve yetkilerini aşağıdakilerden hangi kuruluş yerine getirmekteydi? A) Enderun B) Babıâli D) Medrese E) Divanıhümayun 2. C) Kapıkulu Ocakları Aşağıdakilerden hangisi, Osmanlı Devleti'nde padişahın mutlak otos sini sınırlamamıştır? A) Tanzimat Fermanı B) Sened-i İttifak C) Islahat Fermanı D) Kanunname-i Âli Osman E) Kanunuesasî 3. Günümüzdeki Adalet Bakanlığı'nın görev ve yetkileri, aşağıdaki Divf Hümâyun üyelerinden hangisine aittir? A) Veziriazam B) Defterdar D) Kazasker 4. C) Nişancı E) Şeyhülislâm Aşağıdakilerden hangisi Osmanlı yönetiminde görülen özelliklerden bi ri değildir? A) Padişahlık genel olarak babadan büyük oğula geçerdi B) Merkez yönetiminde Divanın önemli yeri vardı C) Büyük davalara kazasker denilen görevliler bakardı D) Şehzadelerin yetiştiricisi olan lalalara geniş yetkiler verilirdi E) Vezirler, divanın doğal üyesiydiler 5. I. Osmanlı saltanat hukukunu ilk kez yazılı hâle getirenll. Hükümdar lık hakkının, Osmanlı ailesinin en yaşlı üyesine ait olduğunu belirten padişahlar, aşağıdakilerden hangisidir? A) Kanunî - III. Mehmet B) Orhan Bey - III. Ahmet C) Yavuz Sultan Selim - II. Selim D) Fatih Sultan Mehmet -1. Ahmet E) II. Bayezid - III. Murat •"***" 236' 6. Aşağıdaki etkinliklerden hangisi, padişah yetkilerinin kısıtlanmasının ' Osmanlı tarihindeki ilk örneğidir? A) Sened-i İttifak f B) Divan örgütünün kaldırılması - i C) Heyet-i Vükelâ'nın oluşturulması » D) Kanunuesasî'nin ilân edilmesi E) Mebuslar meclisinin açılması j l 7. Padişahla ayanlar arasında imzalanan Sened-i İttifakın özelliği, aşağıda- \ kilerden hangisidir? A) Padişahın, ayanlardan yasalara sadık kalacaklarına dair söz alması B) Padişahın, ayanların varlığını ve haklarını tanıması C) Vergilerin, devletin koymuş olduğu yasalara uyularak toplanmasının sağlanması D) Devletin eyaletlerden asker almasının, âyanlarca kabul edilmesi E) Ayanların ıslahat hareketlerini desteklemeyi kabul etmeleri 8. 23 Aralık 1876'da ilân edilen Kanunuesasî'nin, ıslahat fermanlarından farklı özelliği aşağıdakilerden hangisidir? A) Padişahın izniyle kabul edilmiş olması B) Batı uygarlığından etkilenmiş olması C) Halka, temsil hakkını tanıması D) Halktan gelirine göre vergi alınması E) Halka inanç özgürlüğünün tanınması B. OSMANLI TOPLUMU 1 . Osmanlı 2. Osmanlı Toplumunun Dinî Yapısı ,| 3. Meslekî Zümreler ^ HAZIRLIK ÇALIŞMALARI 1. Asimilâsyon, cemaat, devşirme, patrik, hahambaşı, cizye, çiftbozan, lonca| ve yiğitbaşı sözcüklerinin anlamlarını araştırınız. 2. Osmanlı Devleti'nde yönetici olabilmenin koşullarının neler olduğunu araş tırınız. 3. Fatih'in, İstanbul'u fethinden sonra Ortodokslara ve Ermenilere karşı gös terdiği hoşgörünün nedenlerini araştırınız. 4. Osmanlı toplumunun meslekler yönünden hangi gruplara ayrıldığını] araştırınız. 5. Loncaların görevlerini araştırınız. 6. Osmanlı toplumu içinde yer alan etnik topluluklardan hangilerinin, Osmanlı j Devleti'nden ayrılma amacıyla ayaklandıklarını araştırınız. l- OSMANLI TOPLUMUNUN ETNİK YAPISI Osmanlı Devleti'nin kurulduğu yıllarda ülke nüfus^fntnf çoğunluğul Türklerden meydana geliyordu. Ayrıca, Türk nüfusu doğudan yapılanı göçlerle sürekli olarak artmaktaydı. 16. yüzyıl başlarında üç kıt'aya ya-| yılan Osmanlı Devleti, geniş topraklara sahip oldu. Toprakların genişlemesiyle birlikte, çok çeşitli milletlere mensup topluluklar da egemenlik! altına alındı. Türklerden başka, Osmanlı toplumunu meydana getireni milletler arasında, Rumlar, Ermeniler, Yahudiler, Romenler, Slavlar, Arna-| vutlar, Boşnaklar, Gürcüler ve Araplar da vardı. 16. yüzyılda çeşitli etnik grupları egemenliği altında birleştiren Osmanlı Devleti, toplum yapısı yönünden mozaik bir görünüm sergiliyordu. Osmanlı Devleti, bu mozaik yapıyı uzun yıllar çok iyi dengelerle, de-1 vam ettir<_.. Osmanlı Devleti, yönetim, siyaset ve insanlık anlayışının bir sonucu olarak, bu etnik toplulukları kendi içinde serbest bırakmış, hiçbirini asimilâsyona tâbi tutmamıştır. Etnik toplulukların, uzun yıllar bir | 24O arada barış içinde yaşamalarında, topluluklar arasında ayrıcalık gözetil memesi ve adaletle davranılmış olması önemlidir. ı 16. yüzyıl sonlarından itibaren ülkede Türklerin nüfusu azaldı. Buna rağmen ulusal özelliklerini sürdürdüler. Bunun gerçekleştirilmiş olmasının en önemli sebebi, Türkçenin korunmuş olmasıdır. Osmanlı Dev-leti'nde dil önemli bir unsurdu. Devlet yönetiminde görev alabilmenin ilk şartı, Türkçe bilmekti. Osmanlı toplum yapısında Türk nüfusun dışında kalan topluluklar, cemaat adını alıyorlardı ve bütün cemaatler kamu haklarından eşit şekilde yararlanıyorlardı. Zamanla toprakların genişlemesi sonucu, çeşitli cemaatlere mensup olan kişiler de, Müslüman olmaları ve Türkçe bilmeleri şartıyla devlet hizmetine alınmaya başlandı. 18. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti, eski gücünü kaybetmeye başlayında^ topluluklar arasındaki denge korunamadı. 1789 Fransız îhtilâli'nin getirdiği milliyetçilik fikirlerinin etkisi ve 19. yüzyılda Rusya'nın, Panslâvizm propagandası sonucu, Balkan milletleri (Sırplar, Ortodokslar, Bulgarlar) ayaklandılar. Bunun sonucu olarak Osmanlı Devleti başladı. i 2- OSMANLI TOPLUMUNUN DÎNÎ YAPISI Osmanlılar, 1353'te Rumeli'ye geçmelerindemsonrâ fetihlere hız verdiler. Ele geçirilen ülkelerdeki Hristiyanlar da Osmanlı toplumunun bir parçası oldular. Hristiyanlar, Osmanlı yönetiminde, daha önce gördükleri baskılardan ve ağır vergilerden kurtuldular. Osmanlı Devleti toprakları içinde yaşayan halk; MüTslümanlar, Hristiyanlar ve Musevîlerden oluşuyordu. Kanunî Sultan Süleyman döneminde, 1520-1535 yılları arasına ait tahrir defterlerine göre, Osmanlı Devle-ti'nin nüfusu 11.692.480 kişiydi. Bu nüfusun %53,12'sini Müslümanlar, %41,34'ünü Hristiyanlar, %5,4'ünü Museviler meydana getiriyordu. Osmanlı Devleti, ülkede yaşayan toplulukları din ya da mezhep esasına göre teşkilâtlandırıp yönetiyordu. Bu yönetme biçimine millet sistemi deniliyordu. Osmanlı devlet düzeni, Müslümanların hâkimiyeti esasına göre kurulmuştu. Osmanlı Devleti'nin esas nüfusunu Müslümanlar meydana getiriyor du. Osmanlı toplumunda Türkler, Araplar, Acemler, Boşnaklar ve Arna vutlar, Müslüman çoğunluğu oluşturuyordu. Müslümanlar, devletin ku ruluş yıllarından başlayarak devletin yıkılışına kadar ülke sınırları için de çoğunluğu ellerinde bulundurmuşlardır. 241 l Müslüman 1906 15.518.478 1914 15.044.846 Rum 2.833.370 1.792.206 Ermeni 1.140.563 1.294.831 Bulgar 762.754 14.908 Yahudi 256.003 187.073 Protestan 53.880 Diğerleri 332.569 186.152 Toplam 20.897.617 18.520.016 KAYNAK: (Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, İst, 1983. s.295) Stanford J. Shaw, Ezel Kural Shaw) Tablo 5: Osmanlı Devleti'nin 1906 ve 1914 yıllarındaki nüfusunun dinlere göre dağılımı. Osmanlı Devleti, egemenliği altındaki Müslüman olmayan topluluk-] lara, İslâmiyeti kabul etmeleri için zorlama yapmamış, onları din vel inançlarında serbest bırakmıştır. Balkan milletlerinden Boşnaklar ve Ar navutlar, kendiliklerinden Müslüman oldular. Müslüman halk içinde çoğunluğu Türkler meydana getiriyordu. Türkler, daha çok Anadolu'da ya-l şamakta olup, Rumeli'nin fethinden sonra Balkanlara ve Tuna nehri boy-J larına yerleşmişlerdi. Müslüman halkın çoğunluğu, tarım.ve zanaatla uğ-| raşıyordu. Osmanlı toplumunun üçte biri Hristiyan idi. Hristiyanlar içinde del çoğunluğu Ortodokslar oluşturuyordu. Rumlar, Slavlar, Bulgarlar, Orto-j doks; Ermeniler ise Gregoriyen mezhebinden idiler. Ayrıca, sayılan az da| olsa Katolikler de bulunuyordu. Ortodoksların devlet ile olan ilişkileri, Fener Patrikhanesi ve rik tarafından yürütülüyordu. Patrik, Osmanlı yönetim yapısında veziı seviyesindeydi. Patrik seçilen kişinin tayini ve onayı, padişah tarafından! yapılırdı. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethettiğinde, Patrikhane'yi ka-J patmamış; Ortodoksların, patriklerini seçmelerine izin vermişti. Fatih'in] bu şekilde davranmasının sebebi, Ortodoksların, Katolik Avrupa Hristiyanlarmın etkisi altına girmelerini önlemek ve onların devlete bağlanma larını sağlamaktı. . ;-,' • ," ••_•-. . , : Ermenilerin ise ayrı bir Patrikliği bulunmamaktaydı. Fatih, İstan-j bul'un fethinden sonra, Bursa'daki başpiskoposu İstanbul'a Ermeni kili-] sesi patriği olarak tayin etti. Ermeni patriğine, Ortodoks patriği ve ha hambaşı ile eşit yetkiler verildi. Buradaki amaç, Hristiyanlar ve Musevi ler arasındaki dengenin sağlanmasıydı. . Ortodokslar ve Ermeniler, medenî hukuk konusunda, kendi din kurallarını uygularlardı. Bunun dışında, bir Hristiyan, kendi din kurallarına göre değil, İslâm hukukuna göre çalışan resmî devlet mahkemelerinde yargılanmak isterse, bu mümkün olmaktaydı. Osmanlı toplumunda sayıları az olmakla beraber Yakubî, Marunî, Süryanî, Nasturî gibi Hristiyan kiliseleri de bulunuyordu. Hristiyanlar, genellikle ticaret ve tarımla uğraşırlar; askerlik görevi karşılığı olarak cizye adı verilen vergi öderlerdi. 1856 Islahat Fermanı ile Müslümanlarla, Hristiyanlar eşit haklara sahip oldular. Bazı Hristiyan gruplar, Osmanlı devlet yönetiminin zayıfladığı dönemlerde birçok yıkıcı faaliyetlerde bulundular, bu amaçla çeşitli cemiyetler kurdular ve ayaklanmalar çıkardılar. Bu cemiyetler, Avrupa devletlerini, Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışmaları ve müdahalede bulunmaları için kışkırttılar. Osmanlı toplumu içinde yer alan dinî gruplardan biri de, Musevîler-di ve sayıları pek fazla değildi. Museviler, daha çok İstanbul, Edirne, Bursa, Selanik, Bağdat, Halep gibi nüfusu kalabalık şehirlerde oturuyorlardı. 1492'de İspanya'daki Endülüs Devleti'nin yıkılması üzerine, Hristiyanla-rm katliamından kaçan Museviler, Osmanlı Devleti'ne sığındılar. Osmanlı Devleti, kendi topraklarına yerleştirilen Hristiyanlara olduğu gibi, Mu-sevîlere de adaletle davrandı. Musevîlerin, devletle olan ilişkilerinden İstanbul'daki hahambaşı sorumluydu. Osmanlı Devleti'nin Musevilere iyi davranması, diğer ülkelerdeki Musevîlerin bir kısmının da Osmanlı ülkesine göç etmelerine neden oldu. Osmanlı ülkesine sığman Musevîler, hazır sermayeleri ve ticarî alışkanlıkları sonucu, kısa zamanda zenginleştiler. Ticarî alanda Rumlar ve Ermeniler ile rekabet içine girdiler. 3- MESLEKÎ ZÜMRELER Osmanlı toplumu, genel olarak, askerî (yönetenler) ve reaya (yönetilenler) olarak ikiye ayrılırdı. Askeri ile reaya arasındaki tek belirleyici fark, askerînin vergi vermemesi, reayanın ise vergi vermesiydi. Reaya, mesleklere göre çiftçiler, esnaf ve zanaatkarlar, tüccarlar ve göçebeler gibi bölümlere ayrılıyordu. Çiftçiler Osmanlı ekonomisinin temeli, tarıma dayanıyordu. Bu nedenle, ülke nüfusunun büyük bir bölümü köylerde yaşıyordu. Köylerde oturanların çoğu çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşır ve tarım ürünleri yetiştirirlerdi. 243 Osmanlı Devleti'nde, mülk topraklar dışında, toprağın mülkiyeti devlete aitti. Devlete ait topraklar, çiftlik denilen bölümlere ayrılır ve' toprağı işlemekte olanlara kiralanırdı. Çiftliğin işletme hakkını alan çift; çi, yılda 22 akçe çift vergisi öderdi. Bu, gelir vergisinden çok, bir top rak vergisiydi. Çiftçiler, bu çift vergisi dışında, yetiştirdikleri ürünlerde^ üretim vergisi ödüyorlardı. Bu vergi, elde edilen ürünün onda biri ile' onda beşi arasında değişiyordu. Çiftçiler bu topraklan, ekip-biçtikleri, vergilerini ödedikleri sürece, kendi toprakları olarak kullanırlardı. Ancak, toprağı üst üste üç yıl boş bırakır ya da terk edip giderlerse, kendilerinden çiftbozan adı altında bir vergi alınırdı. '"'" Esnaf ve Zanaatkarlar Osmanlı toplumunda esnaf ve zanaatkarlar, faaliyet gösterdikleıj alanlarda lonca adı verilen bir teşkilâta sahiptiler. Her esnaf ve zanaatkar, bir loncaya üye olur, loncanın denetimi ve koruması altında bulunurdu. Genellikle, bir loncanın üyeleri, aynı dine mensuptular. Üyeleri, Müslüman ve gayri Müslim olan loncalar da vardı. Esnaf ve zanaatkarların iş yeri açabilmeleri, ustalık kazanmada geçirecekleri dönemler, bağlı bulundukları loncanın kurallarına göre olmaktaydı. Loncanın başlıca görevleri şunlardı: • Esnaf sayısını, üretilen malların kalitesini, fiyatını, kâr oranını belirlemek • Esnaf arasında haksız rekabeti önlemek • Esnaf ile hükümet ara sındaki İlişkileri düzenle- Resim 6S: Esnaf loncaları alayında kasapların mek. geçişini gösteren bir minyatür (mecmû-ail Me- ' nazil, Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) 244 • Esnaflara kredi vermek, çalışamayan esnafları korumak, yoksullara yardım etmek Loncalar, temelde ahlâk, dürüstlük, cömertlik ve yardımlaşma ruhunu taşımaktaydılar. Loncalar, hiyerarşik bir yapıya sahiptiler. Her loncanın başında, bir şeyh, kethüda ve yiğitbaşı bulunmaktaydı. Bu yöneticiler, loncanın en deneyimli ustaları arasından seçilirdi. Loncanın alt kademelerinde ise çıraklar, kalfalar ve ustalar bulunmaktaydı. Loncanın başında yer alan şeyh, daha çok, özellikle ahlâk ve din konularında sözü dinlenen, önder bir kişiydi. Çıraklık ve ustalık törenlerini yönetir, cezaların yerine getirilmesini sağlardı. Kethüda, loncayı dı-şarda temsil eder ve hükümet ile olan ilişkileri yürütürdü. Yiğitbaşı ise, ham maddeleri ustalar arasında eşit şekilde dağıtma, üretilen malların loncanın belirlediği ölçülere uygunluğunu denetleme görevini yerine getiriyordu. Her loncada, ayrıca, mesleğin sırlarını iyi bilen, malların kalitesi hakkında görüş bildiren, anlaşmazlıkları çözümleyen iki uzman (ehl-i hibre) bulunurdu. Tüccarlar Türk ve İslâm gelenekleri, toplumda, tüccarlara özel bir yer veriyordu. Tüccarlar, devletin yönetimi yönünden çiftçilere ve zanaatkarlara göre daha serbesttiler. Örneğin, çiftçilerin ve zanaatkarların kâr oranı, devlet tarafından %10-15 arasında tutulurken, tüccarlar, kâr oranlarını serbestçe belirliyorlardı. Tüccarlar, ticari alanda iki çeşit faaliyet gösteriyorlardı. Bunların birincisi, zanaatkarların ürettiklerini pazarlama; ikincisi, başka bölgelerden ya da ülkelerden mal alıp satmaktı. Devlet, özellikle bölgeler ve ülkeler arası ticareti geliştirmek amacıyla özendirici tedbirler almıştı. Osmanlı tüccarları, 15. ve 16. yüzyıllarda uluslar arası alanlarda görünmeye başladılar. Bursa, İstanbul, Edirne, Selanik, Halep ve Kahire, önemli ticaret merkezleri durumuna geldi. İpek ve Baharat yolu ile Osmanlı ülkesine gelen mallar, Avrupa'ya taşınıyordu. Uzak ülkelerle denizden yapılan ticaret, daha çok, yabancı gemilerle gerçekleştiriliyordu. Karadeniz ve Doğu Akdeniz ticareti Türklerin, Rumların Yahudilerin ve Ermenilerin elindeydi. Müslüman tüccar grupları, Kuzey İtalya'nın büyük ticaret merkezlerinde kendi ticaret teşkilâtlarını kurmuşlardı. Edirne'nin kumaş tüccarları, Avrupa ile ticaret yapıyorlardı. Anadolu'da ve Dubrovnik tezgâhlarında dokunan kumaşları Paris, Floransa ve Londra'ya gönderip, Osmanlı Devleti'nde çok tutulan özel Avrupa kumaşlarını getiriyorlardı. Pamuk tüccarları, mallarını Anadolu, Mısır, Yemen ve Uzak Doğu'dan alıyor, Avrupa'nın dört bir yanma satıyorlardı. 245 Osmanlı Devleti'nde, Osmanlı vatandaşlarının yanı sıra, yabancı ül-j kelerin tüccarları da ticaret yapabiliyordu. Fatih döneminde Venediklilere, Kanunî döneminde Fransızlara tanınan ticaret yapma ayrıcalığı (kapitülâsyon), daha sonraki dönemlerde diğer ülkelerin tüccarlarına da ta-1 nınmıştı. Devlet, gösterdikleri faaliyetler karşılığında tüccarlardan, güm-| rük, mizan ve damga vergileri almaktaydı. Göçebeler Göçebeler (konargöçer veya yörükler) dağlarda, bozkırlarda ve çöl-j lerde yaşamaktaydılar. Göçebeler, merkezî hükümetin denetiminden! uzak olmakla beraber, yine de kendileri için düzenlenmiş kanunlar çerçevesinde yaşam sürmekteydiler. Dobruca, Arnavutluk, Balkan Dağları,! Kafkasya, Doğu Anadolu ve Arap bölgelerinde yaşayan göçebeler, ulus] adı altında toplanırlardı. Ulus adı altında toplanan göçebeler, boy, aşiret, | oymak, cemaat, oba, isimleri verilen bölümlere ayrılırlardı. Türk göçebelerin başında bey, Arap göçebelerin başında ise şeyh denilen başkanlar! bulunurdu. Bunların devlet ile olan işlerini düzenlemek için kethüda] denilen yardımcıları vardı. Göçebelerin bazıları, tımar ve has teşkilâtına bağlanıp vergilendirilirlerdi. Uzun süren göçlerde, dinî ve hukukî ihtiyaçlarının karşılanması için, göçebelerin yanlarına, özel kadılar tayin] edilirdi. Göçebelerin asıl işleri, hayvancılıktı, kentlerin et, yağ, peynir gibi ihtiyaçlarının çoğunu göçebeler karşılıyordu. Sefer yolları üzerinde bulu-] nan göçebelerden, askerî hizmetler için yararlanılırdı. Irmak ve deniz ya kınlarında yaşayanlar, donanma için malzeme sağlamak ve gemi yapımına yardım etmek zorundaydılar. Göçebeler, besledikleri hayvanlar ve konakladıkları kışlak ve yaylaklar için devlete vergi öderlerdi. 17 yüzyılda Anadolu'da asayişin giderek bozulması üzerine, devleti göçer aşiretlerinin yerleşik yaşama geçmeleri konusunda bazı önlemler] aldı. DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI 1- Osmanlı toplumunu meydana getiren başlıca etnik topluluklar hangileridir? 2- Osmanlı toplumu, dinî yönden hangi topluluklardan meydana geliyordu? 3- Osmanlı toplumu içinde hangi milletler Müslüman topluluğu oluşturuyorlardı? 4- Yahudiler, hangi olay sonrasında Osmanlı Devleti'nden sığınma hakkı istemiş lerdir? 5- Osmanlı toplumu, meslekler açısından hangi gruplara ayrılıyordu? 6- Lonca yöneticilerinin görevleri nelerdir? 246 VIII. ÜNİTE TEST SORULARI 1. Osmanlı Devleti'nde toprağını boş bırakan köylüden alınan vergiye ne ad verilir? A) Çiftbozan B) Öşür C) Avarız D) Haraç E) Cizye 2. Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarında Ahi teşkilâtı, Anadolu'da büyük bir güçtü. Aşağıdaki açıklamalardan hangisi, bu örgütü anlatmaktadır? A) Bizans'a karşı savaşmak isteyenlerin kurduğu bir teşkilâttır. B) Osmanlı padişahlarının nüfuzlarını artırmak için kurdukları bir teşkilâttır. C) Anadolu esnafının dayanışmasını sağlamak, usta yetiştirmek amacıyla her iş kolunda kurdukları teşkilâttır. D) El emeğiyle geçinenlerin haklarını gözeten teşkilâttır. E) Ticaretle uğraşanların kendi aralarındaki dayanışma için kurdukları teşkilât tır. 3. Aşağıdaki Balkan milletlerinden hangisi, kendiliğinden Müslümanlığı kabul etmiştir? C) Boşnaklar A) Sırplar B) Hırvatlar D) Romenler E) Slovenler 4. Osmanlı Devleti'nde Hristiyanlar, askerlik görevi karşılığı olarak aşağı daki vergilerden hangisini ödemekteydiler? A) Haraç B) Öşür C) Cizye D) Avarız E) Çiftbozan 5. Osmanlı Devleti'nde Hristiyanlar, aşağıdakilerden hangisiyle Müslüman larla aynı haklara sahip oldular? A) 1839 Tanzimat Fermanı B) 1856 Islahat Fermanı C) 1876 I. Meşrutiyet D) 1808 Sened-i İttifak E) 1908 II. Meşrutiyet 6. Aşağıdakilerden hangisi, loncaların görevleri arasında yer almaz? A) Esnaflar arasında zararlı rekabeti önlemek B) Esnaf ile hükümet arasındaki ilişkileri düzenlemek C) Üye sayısını, üretilen malların kalitesini, fiyatını belirlemek D) Dış ülkelerden ithal edilen ürünlerin ülke içinde pazarlamasını yapmak E) Üyelerine kredi vermek, çalışamayan üyelerini korumak. EKONOMİK YAŞAM 1. Üretim 2. Ticaret 3. Maliye HAZIRLIK ÇALIŞMALARI 1. Öşür, dirlik, has, zeamet, tımar, mültezim menzil, bedesten ve muhtesil}| sözcüklerinin anlamlarını araştırınız. 2. Osmanlı Devleti'nin tarımsal üretimi artırmak amacıyla aldığı önlemleri araştırınız. 3. Sanayi İnkılâbı'nın, Osmanlı sanayisi üzerindeki etkilerinin neler olduğunu| araştırınız. 4. Osmanlı Devleti'nin, iç ve dış ticareti geliştirmek amacıyla aldığı önlemleri araştırınız. 5. Ticaret yollarının değişmesinin, Osmanlı Devleti'ni nasıl etkilediğini araştırı nız. 6. Kapitülâsyonların, Osmanlı Devleti üzerindeki etkilerini araştırınız. 7. Osmanlı parasının değer kaybetmesinin nedenlerini araştırınız. 8. Osmanlı Devleti'nde vergilerin nasıl toplandığını araştırınız. 9. Osmanlı bütçesinin açık vermesinin nedenlerini araştırınız. s*l-Üretim a) Toprak İdaresi ve Tarım l Osmanlı Devleti'nde ekonominin temeli, tarıma dayanıyordu. Bu ne-j denle toprak yönetimine büyük önem verilmiştir. Toprak yönetimi konu-] sunda Osmanlılar, Türkiye Selçukluları zamanındaki sistemi örnek ala-j rak geliştirdiler. Bu toprak yönetimi sayesinde Osmanlı Devleti, 18. yüzyılın başlarına kadar, tarım ürünleri yönünden, kendine yeterli bir ülke j olmuştur. Toprak İdaresi Osmanlı Devleti'nde toprak, hukukî bakımdan Öşrî, Haracı, Mirî ol-j mak üzere üçe ayrılıyordu. : 248 Öşrî Topraklar: Bu topraklar, fethedildiği zaman Müslümanlara verilmiş ya da fethedildiğinde Müslümanlara ait olan topraklardı. Bu gibi topraklar, sahiplerinin mülkü olup, onlar, bu topraklan istedikleri gibi tasarruf ederler, satarlar, vakıf yapabilirler, başkasına verebilirlerdi. Karşılık olarak, elde ettikleri ürünün onda birini (öşrünü) devlete vergi olarak vermekle yükümlüydüler. Haracı Topraklar: Müslüman olmayan halkın elinde bulunan topraklardı. Bu topraklar sahipleri tarafından satılabilir, miras olarak bırakılabilirdi. Toprak sahipleri, işledikleri toprağın verimine göre, onda bir oranında üretim vergisi (öşür) ve harac-ı muvazzafa adıyla arazi vergisi verirlerdi. Bu toprakları işleyenler öldükleri zaman, aynı şartlarla işlemek ve vergisini vermek üzere, topraklar, oğluna, yoksa kızına kalabilirdi. Ancak, bu topraklar, mülk olmayıp, alınıp satılamaz, vakıf yapılamazdı. Toprağın işlenmesine memur edilen kişi, toprağı boş bırakırsa, toprak ondan alınır, başkasına verilirdi. Devlet, bu topraklarda doğrudan meşgul olmaz; dirlik, has, zeamet ve tımar şeklinde, çeşitli hizmetlere karşılık olmak üzere bırakırdı. Arz-ı Mirî Topraklar: Fetih sonrasında doğrudan devletin mülkiyetine geçirilen, yalnız işlemek şartıyla sahiplerinin üzerinde bırakılan topraklardı. Mirî topraklar, yirmi beş kısma ayrılmış olup, başlıcaları şunlardı: • Havass-ı hümayun toprakları: Gelirleri, doğrudan devlet hazine sine giren topraklar olup, mukataa ve iltizam yoluyla yönetilirlerdi. • Paşmaklık toprakları: Gelirleri, padişah kızlarına ve ailelerine bırakılan topraklardı. • Malikâne toprakları: Devlet adamlarına, hizmetleri karşılığı, mülk olarak verilen topraklardı. • Vakıf toprakları: Gelirleri, çeşitli hayır kurumlarına bırakılan top raklardı. • Yurtluk ve ocaklık topraklar: Fetih sırasında bazı kumandanla ra, hizmetlerine karşılık olmak üzere verilen topraklar olup ölümlerinde çocuklarına kalırdı. • Dirlik toprakları: Gelirleri, devlet memurlarına ve askerlere aylık ve görev karşılığı olarak bırakılan topraklardı. Dirlikler, getirdikleri ge lirlerine göre üç ayrılırdı. Has: Yıllık geliri yüz bin akçeden fazla olan dirliklere denirdi. Haslar; padişahlara, sultanlara, vezirlere, beylerbeylerine, sancak beylerine ı *»•*•<"„ 249 '- — verilirdi. Padişaha ve ailesine verilen haslar dışındakiler, ilgili kişiler gö-j revde kaldıkları sürece kendilerine aitti. Has sahipleri, gelirlerinin her] beş bin akçesi için bir atlı asker (cebeli) yetiştirmek zorundaydılar. Zeamet: Yıllık geliri bin akçeden başlayarak yirmi bin akçeye kadarl olan dirliklere denirdi. Zeametler eyalet merkezinde bulunan hazine ve] tımar defterdarlarına, sancaktardaki alay beylerine, kale komutanlarır divan kâtiplerine verilirdi. Zeamet sahipleri de gelirlerinin her beş biri akçesi için atlı asker yetiştirmek zorundaydılar. Tımar: Yıllık geliri bin akçeden başlayarak yirmi bin akçeye kadar l olan dirliklere denirdi. Osmanlı askerî örgütünde çok önemli yeri olan tımarlar, devletin en büyük askeri gücünü meydana getirirlerdi. Tımar sa-j hipleri, dirliğin bulunduğu sancakta otururlardı. Tımar gelirinin üç bini akçeye kadar olan kısmına kılıç hakkı denir, bundan sonraki her üç bin] akçesi için de bir atlı asker yetiştirirlerdi. Tımar sistemi de devletin di-J ger kurumlarında olduğu gibi 16. yüzyılın sonlarından itibaren bozulma-1 ya başladı. Tımarların dağıtılmasında kanunlara uygun hareket edilme-j mesi, rüşvetle, haksız yere, askerlikle ilgisi olmayanlara verilmesi sonucu tımar sistemi bozulmaya başlamıştır. Osmanlı Devleti'nin tarım konusunda uyguladığı en önemli sistem,! tımar sistemi olmuştur. Bu sistemde, toprağın mülkiyeti devlete, tasarrufu köylüye, devlete verilmesi gereken vergisi sipahiye aitti. Toprağın] tasarruf hakkına sahip olan köylü, aynı zamanda şu yükümlülükleri yerine getirmek zorundaydı: • Nedensiz olarak toprağını terk edemezdi, toprağını üç yıl üst üstel boş bırakamazdı ve ödemek zorunda olduğu vergilerini sipahiye ver-j mekle yükümlüydü. Köylünün bu yükümlülüklerine karşı, devlet de sipahiler aracılığı ile j köylünün güvenliğini ve düzenini koruyordu. Sipahinin de köylüye kar-j sı olan yükümlülükleri şunlardı: Köylünün güvenliğini sağlamak. Köylünün tarım araçlarını temin et-j mek, tohumluk ihtiyacının karşılanmasında yardımcı olmak. Köylünün,] vergilerini en kolay şekilde ödemesini sağlamak. Toprak İdaresinde Meydana Gelen Değişiklikler 17. yüzyıldan itibaren savaşların uzaması, savaş giderlerinin artma-] sı, Anadolu'da çıkan iç karışıklıklar, köylünün durumunu güçleştirdi. Ekonomik sıkıntıların artması sonucu, öşrî topraklar köylünün elinden! 25O çıkmaya ve ayan, eşraf, mütegallibe denilen kişilerin eline geçmeye ve bunun sonucu, büyük çiftlikler kurulmaya başlandı. Zeamet ve tımarlar ise hak edenlere verilmeyip iltizam ve emanet yoluyla vergiler toplandı. Bu uygulamada, mültezim denilen kimseler, bir köyün vergisini peşin olarak devlete ödemekte, kendileri, daha sonra köylüden vergiyi toplamaktaydı. Vergiyi toplarken, yasal bir kâr alma haklan vardı. Ancak, bu kişiler, daha çok vergi toplamak için halka her türlü baskıyı yapmaktaydılar. 19. yüzyılda iyice bozulmuş olan tımar sistemi, Tanzimatla birlikte ortadan kaldırıldı. Osmanlı toprak yönetimi 1858 Arazi Kanunnamesi ile yeniden düzenlendi. Buna göre, Osmanlı toprakları beş ana bölüme ayrıldı: • Mülk topraklar: Serbestçe alınıp satılabilen topraklar olup eski sistemin öşrî ve haracî toprakları bu bölüme dahildi. • Terk edilmiş topraklar (Arazi-i metruke): Kullanım hakkı, bir veya birkaç köy ya da kasabaya ait olan yol, meydan, mera, panayır yer leri bu bölüme dahildi. • Ölü topraklar (Arazi-i mevat): Köy ve kasabaların uzağında, mülkiyeti kimseye ait olmayan, ekilip biçilmeyen, boş ve ıssız topraklar bu bölümde yer alıyordu. • Vakıf topraklar: Vakıflara bırakılmış olan bu toprakların kullanı mı ve denetimi Evkaf Nezareti (Vakıflar Bakanlığı)'ne aitti. • Mirî topraklar: Mülkiyeti devlete ait ve tarıma elverişli topraklar dır. Bu toprakların kullanım hakkı halka aitti ve bunun için belirli bir ver gi alınır ve sahib-i arz denilen memurlar aracılığıyla bunların yönetimi ve kullanımı sağlanırdı. Köylü, elindeki toprağı işlemez ise sahib-i arz tarafından alınır, bir başkasına verilirdi. Çünkü, topraklar halka şartlı olarak verilen topraklardı. Toprak sahibi dilediği gibi toprağını eker ya da kiraya verebilirdi. İlgili memurun izniyle başkasına devredebilir, ölü mü hâlinde ise toprağı aile bireylerine geçerdi. Devlet bu yolla arazi ver gilerinin daha kolay toplanarak hazineye aktarılmasını amaçlıyordu. 1858 Arazi Kanunnamesi uygulamaya girdikten sonra, topraktan alınan bütün vergiler kaldırıldı. Bunun yerine, ürünün yüzde onu oranında tarım vergisi kondu. Ayrıca, bir Tapu Nizamnamesi çıkarıldı ve bütün mülk ve arazilerin yazımı yapıldı. 1867'de alınan bir kararla, Hicaz dışında, yabancılara mülk ve arazi satışı serbest bırakıldı. 251 • Tarım ^-: "-•"••• •'-••••' -"-Y-••* ...'•":'•;• -<-• v.-u..: .;-.Y Osmanlı Devleti'nde ekilebilen toprakların büyük bir kısmında nadasI usulü uygulanıyordu. Tarımda mevcut üretim, gereksinimi karşılayacak! şekilde gerçekleştirilmeye yönelikti. Bu nedenle, bir sancakta üretileni ürünler, öncelikle sancak sınırları içinde pazarlanmak durumundaydı,! Üretim, gereksinimden fazla gerçekleşirse başka bölgelere götürülmesi-] ne izin verilirdi. Tarımsal etkinlikler bağ-bahçe tarımı ve tahıl ekimi olmak üzere, ikil alanda yoğunlaşmıştı. Bağbahçe tarımı, daha çok, sulama olanaklarının! bulunduğu bölgelerde, özellikle kent ve kasaba insanları tarafından ya-j pılıyordu. Büyük kentlerin dört bir yanı bostan, bağ ve meyveliklerle! kaplıydı. İstanbul, Bursa, Edirne gibi büyük şehirlerin çevrelerinde üre-1 tilenler, pazarları ve kapan hanlarını dolduracak kadar boldu. İstan-! bul'un Anadolu yakasında, İzmit'e kadar uzanan topraklar, bostan, bağ] ve meyveliklerle kaplıydı. Devletin ve halkın yaşamında en önemli ürün tahıldı. Tahıl, önemli! bir gelir kaynağıydı. Karadeniz'in kuzeyi, Balkanlar ve Orta Anadolu, en önemli tahıl ekim bölgeleriydi. Mevcut devlet gelirlerinin azalmaması,) hatta artması ve ülkede kıtlığı önleme amacıyla hükümet, tarlaların eki mini düzenleyici önlemler almaya dikkat ederdi. Bu konuda alınan başlıca önlemler şunlardı: • Her çifçi ailesine, 70-150 dönüm arasında toprak verilmesi • Toprakların üç yıl üst üste boş bırakılmasının yasaklanması l • Çiftçilerin, topraklarının hepsini ekmeye zorlanması. • Hayvanların otlatılması sırasında ekili alanların zarar görmeme" ne çalışılması • Çiftçilere, tohumluk ve tarımsal araç yardımında bulunulması. Alınan bu önlemler göstermektedir ki, tahıl ekiminin ülke ekonomisi yönünden önemi büyüktür. Tahıl ekiminin yanı sıra, yağları ve liflen için ekilen bitkiler de ayrı bir önem taşıyordu. Bu alanda en çok kendir, kenevir, pamuk ve susam yetiştiriliyordu. Osmanlı Devleti, 18. yüzyıl başlarına kadar tarım ürünleri yönünden kendine yeterli bir ülkeydi. Ancak, zaman zaman karşılaşılan kuraklık, dolu, sel, çekirge istilâsı, isyanlar, göçler, üretim kayıplarına neden olmaktaydı. 18. yüzyıldan itibaren Balkanlarda tarım ürünlerine olan istek artmaya başladı. Bunun nedeni, Avrupa'da sanayinin önem kazanmasıyla, azalan tarım ürünlerinin dışardan sağlanması idi. 19. yüzyıl sonlarında İngiltere, ABD ve Almanya'dan tarım makineleri satın alındı. Tütün, pamuk gibi sanayi ham maddesi olan ürünlerin üretimi önem kazandı. b) Hayvancılık Osmanlı ekonomisinde, tarımla birlikte hayvancılığın da önemli bir yeri vardı. Ulaşım ve taşımacılıkta hayvan gücünden yararlanılmaktaydı. Ayrıca, süt, deri, yapağı gibi hayvan ürünleri, önemli bir besin kaynağı ve sanayi ham maddesiydiler. Hayvancılık, halkın yaşamında önemli bir yer tutuyordu. Çünkü, aşiret ve Türkmen geleneğinin etkisinin yanında ülkenin coğrafî şartları da hayvancılığa uygundu. Hayvancılık, özellikle göçebelerin en önemli gelir ve geçim kaynağıydı. Bu nedenle Diyarbakır, Erzurum ve Urfa dolaylan, hayvancılık bölgeleriydi. Zamanla göçebelerin Orta ve Batı Anadolu'ya yayılması sonucu, bu bölgelerde de hayvancılık, ekonomik bir faaliyet şeklini aldı. Bursa, Balıkesir, Manisa, Aydın ve İzmit dolaylan, binlerce sürünün beslendiği yerlerdi. İstanbul, Bursa ve Edirne gibi büyük şehirlerin geniş ölçüde et tüketmeleri, ayrıca ülkede dericilik zanaatının gelişmiş olması, hayvancılığı, kazançlı bir iş kılmaktaydı. Ülkede beslenen hayvan cinsleri, başta koyun ve keçi olmak üzere sığır, manda, at, katır, eşek ve deve idi. Anadolu'da zaman zaman görülen hayvan kırgunu, diye anılan hastalıklar, büyük kayıplara yol açmaktaydı. Bu gibi durumlarda, Rumeli'den, Romanya ve Bulgaristan'dan çok sayıda hayvan getirilirdi. İstanbul ve Edirne'nin kasaplık hayvan ihtiyacı da, genellikle Rumeli'den sağlanmaktaydı. c) Madencilik Osmanlılarda ilk madenin işletilmesi Osman Bey zamanında oldu. Bu dönemde Bilecik fethedilince, buradaki demir madeni işletilmeye başlandı. Osmanlı Devleti'nde madenler, iltizam olarak dağıtılır; madenleri işletenler, çıkardıkları madenin beşte birini hazineye pay olarak öderlerdi. Çıkarılan madenlerin çoğu, ülke içinde işlenemediğinden dışarıya ihraç edilirdi. Tanzimat Dönemi sonrasında, madenler, büyük ölçüde işletilmeye başlandı..1861'de İlk Osmanlı Maden Kanunu çıkarıldı. İşletilen madenler içinde en verimli olanları; Zonguldak Ereğli'deki taş kömürü, Diyarbakır Ergani'deki bakır ve demir, Amasya Gümüşhacıköy'deki gümüş ma-denleriyle Eskişehir'deki taş ocaklarıydı. 253 19. yüzyıl sonlarında ülkede çıkarılan madenlerin çoğu İngiltere'ye! ve bir bölümü de Almanya'ya ihraç ediliyordu. İhraç edilen başlıca ma denler; krom, boraks, zımpara, manganez, kurşun, altın, linyit ve arşe nik idi. Ülkede yoğun bir şekilde çıkarılmakta olan tuz, önceleri iltizaı şeklinde işletilirken, 1840'ta işletme hakkı, devlet tekeline alındı. d) Sanayi Osmanlı Devleti'nin ilk yıllarında mevcut sanayi, ülke gereksinimle rini karşılayacak durumdaydı. 16. yüzyılda ise, büyük bir gelişme gös terdi. Dokumacılık, dericilik, bakırcılık, boyacılık ve demircilik, başlıc: gelişmiş sanayi kollarıydı. Karaman ve Konya'da pamuklu dokumacılık; Ankara'da sof, Bursa'da ipekçilik, Selanik'te çuhacılık; Bulgaristan'ın çe şitli yerlerinde aba ve kıl dokumacılığı gelişmişti. Afyon, Denizli ve Ak-' şehir ise çarşaf ve tülbentleri ile tanınıyordu. Halep, Şam ve Antep'te d kunan sam işi denilen kumaşlar, batıda çok rağbet görmekteydi. Av pa'da dokunmuş olan bazı lüks kumaşlar, Osmanlı ülkesinde boyanın; taydı. ^ Osmanlı Devleti'nde gelişme gösteren bir sanayi dalı da savaş sana yii idi. 16. yüzyılda savaş sanayii ile ilgili her şey üretilmekteydi. Tersas ne, tophane, baruthane ve döküm atölyeleri, askerî sanayi kuruluşlarıydı. Resim 66: İstanbul Kasımpaşa tersanesini gösteren bir gravür (19.yy.) 254 Resim 67: İstanbul'da Feshane'de üretimi gösteren bir fotoğraf 18. yüzyılda ortaya çıkan sanayi inkılâbı, Osmanlı sanayisini olum suz yönde etkiledi. Sanayi inkılâbının ilk etkisi, dokuma sanayiinde ol du. İngiliz pamuklu dokumaları, Osmanlı pazarlarını ele geçirerek, bu alandaki yerli sanayinin zarar görmesine neden olmuştur. Avrupa'daki gelişmelere ayak uyduramayan Osmanlı sanayisi, hızla çökmeye başladı. 1820'lerden sonra Avrupa mallarının istilâsı karşısında, Osmanlı devlet adamları Osmanlı sanayisini kurtarmak istediler. Yeniçeri Oca-ğı'nın kaldırılmasından sonra kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye ordusunun fes ihtiyacını karşılamak için, İstanbul'da Feshane adıyla bir imalâthane açıldı. Daha sonra Bakırköy Bez Fabrikası, 1840'ta He-reke Dokuma Fabrikası açıldı. 1860'h yıllarda Islah-ı Sanayii Komisyonu kuruldu. Komisyon, özellikle, çökmeye yüz tutmuş sanayi faaliyeti gösteren esnaf birliklerinin yeniden canlandırılmasına çalıştı. Esnaf, şir-ketleştirilmeye özendirildi. 19. yüzyılda Osmanlı lonca üretiminin büyük ölçüde çöküntüye uğ radı. Özellikle, 1820'lerden sonra Avrupa mallarının istilâsı karşısında 255 Osmanlı devlet adamları Osmanlı sanayisini kurmak istediler. Bu amaçlaj da büyük imalâthaneler açıldı. II. Abdülhamit döneminde, ordunun ihtiyacı için kurulmuş olan mev-l cut silâh ve giyim fabrikaları geliştirildi. Daha önce Abdülaziz zamanm-| da saray ihtiyacını karşılamak için kurulmuş olan kumaş ve porseleni fabrikaları, halkın satın alabileceği malları üretmeye başladı. II. Abdülha-mit'in son yıllarında, özel sermayenin fabrika kurması özendirildi. Bul çabalar sonucu, İstanbul'da birkaç tuğla, pamuklu kumaş, çini ve cam| fabrikası kuruldu. 19. yüzyıl sonlarında ülkede bulunan başlıca fabrikalar şunlardı: İs-l tanbul, Diyarbakır ve Musul'da deri; Selanik'te çini, bira, tuğla ve pamuk-j lu kumaş; İzmit'te kâğıt ve kumaş; Urfa, Gördes ve Uşak'ta halı; Bursa, İz-l mit, Halep ve Edirne'de ipekli kumaş fabrikaları. Ancak, bu fabrikalar, fi l yat ve kalite yönlerinden Avrupa mallarıyla rekabet edebilecek durumda! değillerdi. Bu arada Avrupalı devletler de, Osmanlı sanayisinin gelişimi-J ni engellemekten geri kalmıyorlardı ve Osmanlı sanayisinin ihtiyaç duy-j düğü ham maddelerin fiyatını yüksek tutuyorlardı. Bu nedenle Osmanlı! Devleti'nde üretilen sanayi mallarının fiyatı, Avrupa mallarına göre pa-| halı olmaktaydı. Avrupalı devletler, Osmanlı Devleti'nde, ulaşım, maden ve tarıml alanlarına yaptıkları yardım ve yatırımı, sanayi için yapmadılar. Bütün! bunların sonucu olarak, Osmanlılarda sanayi gelişme imkânı bulamadı. 2. TİCARET a) İç Ticaret Osmanlı Devleti'nin kurulduğu topraklar, doğudan ve batıdan geleni ticaret yollarının birleştiği yerdi. Bu nedenle Osmanlılar, kuruluş yıllarından itibaren, ticaretin gelişmesine önem verdiler. Ticaret, devlet tarafından teşvik edildi. Bu amaçla, ticaret eşyasından alman vergiler, sonj derece düşük tutuldu. Osmanlı Devleti içinde, Osmanlı vatandaşlarının] yanı sıra, yabancı ülkelerin tüccarları da ticaret yapabiliyordu. Egemenlik altına alınan bölgelerde güvenliğin sağlanmasından son-J ra, ekonomik birliğin de gerçekleştirilmesine çalışıldı. Bu yollar üzerindeki menziller arasında at, katır ve deve kervanlarının sefer yapmaları için gerekli imkânlar hazırlanmıştı. Menziller arasın-1 256 MACARİSTAN RVATİSTAN EBDEL Harita 16: Osmanlı Devleti'nde başlıca ticaret yollan daki uzaklık, atın ortalama hızına göre belirlenmişti. Ana yollar, der-bentçi denilen görevlilerin gözetimi altındaydı. Şehirlere gelen mallar bedesten, çarşı ve kapan hanlarında toplanır ve satışa sunulurdu. İlk bedesten, Orhan Bey zamanında Bursa'da, ikincisi ise Çelebi Mehmet zamanında yine Bursa'da İpek Hanı adıyla yapılmıştı. Bedestenlerin en büyüğü, Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan, İstanbul Kapalıçarşıdır. Bu çarşı, dünyada kendi türünün ilk ve en büyük örneğidir. Kapan hanları, her biri tek bir cins ticaret maddesinin toptan satışı ya da dağıtımının yapıldığı kapalı pazar yerleriydi. Kapan hanları, toplayıp dağıtma işini yaptıkları malın adını alırlardı. Örneğin, satılan mal un ise un kapanı, yağ satılıyorsa yağ kapanı gibi. Kapalı pazar yerlerinin dışında, büyük şehirlerde, açık pazarlar da vardı. Yılın, ayın, haftanın belirli günlerinde kurulan bu açık pazarlar, bütün malların alıcı ve satıcılarını bir araya toplayan daha çok, geniş yer kaplayan maddelerin ve hayvanların satıldığı yerlerdi. Bu pazar yerleri de, satılan ticarî malın adıyla anılırdı. Örneğin, saman pazarı, odun pazarı, at pazarı, balık pazarı gibi. ^V Çarşı ve pazar yerleri, muhtesip ve eminlerin denetimi altındaydı. a if 257 f: • >» •• •; •>•,•? •?*••«,••*&*' ;{-. •*• ''" " :. -. ,,;*.••• •jfKv* ' "->#*•; r '4 • ıf\ *. *'.- .* frjn t ; ı--,, î ' >**-.» '>' *t&}i t j" bLr'' ,^.-Si^fM Resin. 68: istanbul'daki KaPahçarf,'nm 18. yüzyılda yap,lmış bir gravürü b) Dış Ticaret Osmanlı Devleti'nin, Anadolu'da egemenlik alanını genişletmesi, egemen olduğu topraklarda güvenliği sağlaması ve liman şehirlerinin ele, geçirilmesi, 14. yüzyılın sonlarından itibaren dış ticaretin gelişmesini sağladı. Yıldırım Bayezit zamanında Erzincan'a kadar olan toprakların alınması sonucu, İran ipek kervanları, Trabzon yolu yerine Bursa yolunu tercih ettiler. Bu dönemde, Hint ve Arap mallarının Anadolu'ya giriş limanlan olan Antalya ve Alanya alındı. Böylece, tüccarların güven içinde Bursa'ya ulaşmaları sağlandı. Fatih Sultan Mehmet zamanında, Trabzon ve Kırım'ın fethiyle İpek Yolu'nun; Yavuz Sultan Selim zamanında, Suriye ve Mısır'ın fethiyle, Baharat Yolu'nun sona erdiği limanlar ele geçirildi. Bu fetihler ile, Osmanlı Devleti, ülkede ticarî yaşamı canlandırdığı gibi, gümrük vergileriyle de önemli bir gelir kaynağına sahip oldu. 16. yüzyıla kadar Osmanlı tüccarları, daha çok ülke içinde faaliyet gösteriyorlardı. 16. yüzyıldan itibaren uluslar arası ticaret alanlarında görünmeye başladılar. Bu yüzyılda Osmanlı Devleti, Avrupa'ya, daha çok pamuk, yün, deri, şap, tuz, orman ürünleri ihraç ediyordu. Bunların karSÎİ&>?»|»P,>TO^^^*İ^M^^~> — 258 şılığmda ise kadife, kürk, çuha, cam, ayna, saat gibi maddeler satın alıyordu. Osmanlı Devleti, 16. yüzyılda doğu ülkeleri için zengin bir müşteri durumuna geldi. İpekli ve diğer pahalı kumaşlar, güzel kokular, süs boyaları, değerli taşlar, aranılan ürünler oldu. 17. yüzyılda dünya ticaret yollarının değişmesi, İran ile yapılan savaşlar, Osmanlı dış ticaretini olumsuz yönde etkiledi. Doğudan gelen ve İzmir'e, Halep'e ulaşan ticaret yollan kapandı. Bunların yanı sıra, Osmanlı topraklarında ticaret yapmalarının büyük kazanç getirdiğini gören Avrupalılar, düşük gümrük vergisi ödeyerek, Osmanlı mallarını dışarıya taşıdılar. Bu durum, Osmanlı sanayisinde ham madde sıkıntısına neden oldu. 19. yüzyıla gelindiğinde dış ticaret, büyük ölçüde yabancıların ve azınlıkların eline geçmiş durumdaydı. II. Mahmut, gayri Müslimler yanında, Müslüman tüccarlara da, hukuk, ticaret ve vergi yönlerinden imtiyazlar tanıdı. Buna rağmen bu alanda olumlu bir sonuç alınamadı. II. Mahmut döneminde ticaret yapılan başlıca ülkeler İngiltere, Fransa, Avusturya, Rusya ve Hollanda idi. Dış ticaret, daha çok, deniz yolu ve Tuna nehri üzerinden yapılıyordu. Deniz yolu nakliyatı genellikle yabancıların tekelindeydi. Çünkü, eskimiş yerli ticaret filosu, bunlarla rekabet edebilecek durumda değildi. Osmanlı Devleti, 19. yüzyılda dış ticarette, ham madde satan, karşılığında, yapılmış eşya satın alan bir ülke durumundadır. El sanatlarının, kaliteli ve ucuz Avrupa mallarıyla rekabet edememesi sonucu, yabancı mallar iç piyasaya hâkim oldu. Dış ticareti gerileten önemli bir neden de Avrupa ticaret gemilerine Karadeniz'e giriş ve çıkış hakkının tanınmasıydı. 1829 Edirne Antlaşması ile bütün devletler, Karadeniz'e ticaret gemisi gönderme hakkını elde ettiler. Modern Avrupa gemileri karşısında, Osmanlı ticaret filosunun iş hacmi azaldı. Osmanlı Devleti'nin dış ticaretinde İzmir, İstanbul, Beyrut, Selanik, Bağdat, İskenderun ve Trabzon limanları ön sırada yer almarktaydılar. c) Ticaret Yollarının Değişmesi 15. yüzyılın sonlarında başlayan coğrafî keşifler, dünyanın bilinmeyen birçok bölgesinin keşfedilmesini sağladı. Bu keşiflerin en önemlileri, Hindistan deniz yolunun bulunması (1489), Amerika'nın keşfi (1492) ve Dünya'mn dolaşılması (1519-1522) olmuştur. Bu keşiflerin sojıucu, yeni ticaret yollarının bulunmasıyla Akdeniz limanları eski önemini kay259 betti. Buna karşılık, Atlas Okyanusu kıyısındaki limanlar önem kazandı. Eski ticaret yollan olan İpek ve Baharat yollan, deniz ticaret yollarıyla rekabet edemediler ve giderek eski canlılıklarını kaybettiler. Bunun sonucu, İpek ve Baharat yollarının sona erdiği Osmanlı limanlan da önemlerini kaybettiler. Osmanlı Devleti'nin, yeni ticaret yollarının uzağında kalması, ekonomik yönden giderek yoksullaşmasına neden oldu. Osmanlı ekonomisi, ticaret yollarının değişmesiyle, önemli gümrük gelirleri kaybına uğradı. Coğrafî keşifler sonucu, gümüş ve altın gibi değerli madenler, Avrupa'ya taşınmıştı. Bu madenler 16. yüzyıl sonlarında Osmanlı ülkesine gelmeye başladı. Bu durum, Osmanlı Devleti'nde paranın değer kaybetmesine ve fiyatların hızla yükselmesine neden oldu. t Resim 69: 19. yüzyılda yapılmış bir gravürde İstanbul ç) Kapııuid^yuaictı Bir ülkede, yabancılara tanınan hukukî ve ticarî ayrıcalıklara kapitü-j lâsyon adı verilir. Orhan Beyin, Cenevizlilerle yaptığı ticaret antlaşma-j sı, bu konuda yabancılara tanınan ilk ayrıcalık olmuştur. , İstanbul'un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet, Cenevizlilere, Osmanlı ülkesinde ticaret yapma ayrıcalığı tanıdı. 1479'da yapılan bici antlaşma ile, Venedikliler de, Osmanlı topraklarında serbestçe ticaret ya pabilme hakkını aldılar. ,, ,»»,., . .,..,,.,,, ,.,, .._,,.„ ,,.:., 26O pre, | c:: lya- l Kapitülâsyon denildiğinde öncelikle, Kanunî Sultan Süleyman'ın '. Fransa'ya tanıdığı ayrıcalıklar akla gelir. Kanunî, I. Fransuva'nın istediği ekonomik, hukukî ve ticarî ayrıcalıkları kabul ederek, Fransa ile bir antlaşma yaptı (1535). Bu antlaşmaya Osmanlı tarihinde ahidname veya imtiyazât-ı mahsusa, Fransa tarihinde ise kapitülâsyon denmektedir. Kanunî'nin, Fransa ile anlaşması ve bazı ayrıcalıklar tanımasındaki amacı, Fransa'yı kendi yanına çekerek, Avrupa Hristiyan birliğini bölmekti. 1535'te yapılan antlaşma (kapitülâsyon) ile Fransızlara tanınan başlıca ayrıcalıklar şunlardı: • Fransız ticaret gemileri, Osmanlı denizlerinde serbestçe dolaşabi lecek, istedikleri limanlara girebileceklerdi. • Fransız tüccarlardan, diğer milletlerin tüccarlarına göre daha az vergi alınacaktı. • Fransız tüccarlar arasındaki hukukî ve ticarî davalara, Türkiye'ye gönderilecek bir Fransız yargıç bakacaktı. • Fransız tüccarlar ile Türkler arasındaki davalara Divan'da kazasker bakacak, ancak bir Fransız tercüman bulunacaktı. • Türk tüccarları da, Fransa topraklarında aynı haklardan yararlana caklardı. • Antlaşma, iki taraf hükümdarları sağ kaldıkça geçerli olacaktı. Kapitülâsyonlar, zamanla diğer ülkelere de tanındı ve Osmanlı Devleti'nin aleyhine işlemeye başladı. 17. yüzyılda bu imtiyazlardan en geniş şekilde yararlanan ülke, İngiltere idi. Kapitülâsyonlar, I. Mahmut zamanında devamlı bir hâle getirildi. 1740 yılında Fransa'ya yeni ayrıcalıklar tanındı. Fransa, Osmanlı Devleti içinde en çok imtiyaza sahip ülke durumuna geldi. 1740 kapitülâsyonlarının en önemli özelliği, Fransa'ya tanınan bu hak ve imtiyazların, bundan böyle, daima yürürlükte kalacağı ve değişmeyeceği idi. 19. yüzyılda, kapitülâsyonlarla ilgili olarak yeni bir antlaşma imzalandı. Bu antlaşma, 1838'de İngiltere ile imzalanan Baltalimanı Antlaşmasıdır. II. Mahmut'un, bu antlaşmayı yapmasındaki amacı, Mehmet Ali Paşaya ve giderek güçlenmekte olan Rusya'ya karşı, İngiltere'nin desteğini sağlamaktı. Baltalimanı Antlaşması ile, yerli tüccarlar, iç gümrük vergisi ödemeye devam ederken, yabancı tüccarlar bu yükümlülükten kurtuldu. 261 1838 Baltalimanı Antlaşması ile, Osmanlı Devleti'nin, bağımsız biri dış ticaret politikası izleme olanağı kalmadı. Osmanlı Devleti, Avrupalı] devletlerin bir açık pazarı durumuna geldi. Avrupalı devletlerin baskıla-1 rı sonucu, Osmanlı Devleti, ithalâttan aldığı gümrük vergilerini sürekli] düşürmek zorunda kaldı. Kapitülâsyonlar, Osmanlı Devleti'nin önce ekonomik, daha sonra siyasî yönden dışa olan bağımlılığını artırdı. Osmanlı Devleti'nin her alanda geri kalmasında büyük rolü olan ka pitülâsyonlar, Kurtuluş Savaşı sonrasında imzalanan Lozan Barış Antlaş ması ile kaldırıldı (24 Temmuz 1923). d) Dış Borçlar 17. yüzyıl başlarından itibaren Osmanlı Devleti'nin gelirlerinde azalmalar görülmeye başladı. Gelirlerin azalmasına karşılık, giderlerin art-1 ması, ülkenin iç kaynaklarını tüketir oldu. Buna rağmen, 19. yüzyılın ör lalarına kadar Osmanlı Devleti, dış borç almadan kendi kendine yeterli olmuştu. Ancak, 1850 yılına gelindiğinde, Osmanlı Devleti'nin kaynakları ken dine yetmez olmuştu. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa'nın teşvikiyle Osmanlı Devleti, ilk kez dış borç aramaya başladı. Kırım Savaşı'nın başlaması, dış borçlanmayı çabuklaştırdı. İlk borç lanma, 24 Ağustos 1854'te başladı ve 1877 yılına kadar devam etti. Os manii Devleti, Kırım Savaşı'nın giderlerini karşılamak; Suriye, Lübnan, Girit ve Yemen isyanlarını bastırmak, piyasadaki kâğıt parayı kaldırmak gibi önemli işler için, İngiltere ve Fransa'dan 19 yıl içinde 84.000.000 Os manii lirası borç aldı. Dış borçlanma 1865 yılından sonra hızlandı. 1865-1875 yılları ara sında her yıl ortalama 19.123.000 lira borç alındı. Ancak, bu paraların yandan fazlası, net gelir olarak devlet hazinesine giriyordu. Osmanlı Devleti, borçlara karşılık olarak Mısır, İzmir, Suriye gümrük gelirlerini göstermişti. 1860'tan sonra öşür vergisi de teminat olarak gösterildi. Daha sonraki yıllarda devletin bütün önemli gelir kaynakları teminat olarak gösterilmeye başlandı. 1874 yılına gelindiğinde dış borç tutarı 238.773.272 liraya ulaşmıştı. 1872 ve 1875 yılları arasında Anadolu'da ve Rumeli'de yaşanan kurak lık, vergi gelirlerini azaltmıştı. Bunun üzerine 1875'te Osmanlı Devleti, borçların faiz ve ana para ödemelerini 5 yıl süreyle yarıya indirdiğini ilân etti. 262 .*" '- --•<....-, w->-£•-, '*'• s , ,....-- v_ : 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşı sonunda, Osmanlı Devleti'ne yüklenen savaş tazminatı, malî durumu daha da kötüleştirdi. Borçlar konusu, Berlin Konferansında görüşüldüyse de bir çözüm bulunamadı. Görüşmeler sonunda 20 Aralık 1881'de Muharrem Kararnamesi ilân edildi. Osmanlı Devleti ile alacaklı devletler arasında varılan anlaşmaya göre, borçlar yeniden düzenlenerek önemli bir indirim sağlandı. Borçların ve taksitlerin geri ödenmesi için, Maliye Nezareti dışında bağımsız bir komisyon kuruldu. Osmanlı borçlarına Düyun-ı Umumiye (Genel Borçlar) dendi. Komisyon ise Düyun-ı Umumiye İdaresi adını aldı. J"*-Osmanlı Devleti, borçlara karşılık olarak tuz, tütün, ipek, damga vergilerini karşılık gösterdi. Böylece, Osmanlı Devleti, uluslar arası malî bir denetim altına girmiş oldu. (Genel Borçlar) İdaresi'nin im 70: istanbul'daki Duyum Umumiye Resim ItfUl HMn. "—j ünümüzde okul olarak kullanılan binası Osmanlı borçlan, ancak Lozan Barış Antlaşması ile çözümlenebildi. 263 3. MALÎYE a) Para Politikası İlk Osmanlı parası Osman Bey döneminde bastırıldı. İkinci olarak! 1327'de Orhan Bey zamanında bastırıldı. Orhan Bey zamanında gümüşi olarak basılan paraya akçe adı verildi. İlk altın para ise, Fatih Sultan Mehmet zamanında basıldı. Osmanlı parası, 16. yüzyıl sonlarından itiba-| ren değer kaybetmeye başladı. Osmanlı Devleti'nde 19. yüzyıla kadar altın ve gümüş paralar kulla-j nıldı. Osmanlı paralarının değerleri, paranın basıldığı madenin değerine bağlıydı. Ülke içinde, Osmanlı paralarının yanında yabancı altın ve gü-| muş paralar da serbestçe kullanılmaktaydı. Osmanlı para sisteminde akçe, piyasada kullanılan bir para olmanın! yanında, piyasada geçerli diğer paraların değerlerini belirlemede kulla-j nılan bir ölçü niteliği taşımaktaydı. Bu sistem içinde akçe, para, kuruş, altın kullanılıyordu. Osmanlı parasındaki düzensizlik ve dalgalanmalar II. Mahmut zamanında da devam etti. Bütçe açıklarının kapatılması amacıyla sürekli olarak paranın değerini düşürme uygulamasına devam edildi. Altın fiyatları, gümüşten kesilen paraya oranla büyük artışlar gösterdi. Abdülmecit zamanında ilk defa kaime adıyla kâğıt para çıkarıldı. Ancak, karşılığı olmayan bu paraya Avrupa devletleri itibar etmediler, iç piyasada da beklenen yararı sağlamadığı gibi her geçen gün değeri düştü. 1843'te altın ve gümüş paralarda yeni bir düzenleme yapıldı. Madenî para basmak için Avrupa'dan makineler getirildi. Bütün bu önlemlere rağmen, Osmanlı parası değer kaybetmeye devam etti. b) Vergi Sistemi Osmanlı hazinesinin en önemli gelir kaynağını, halktan alının vergiler oluşturuyordu. Halktan alınan vergiler, şer'î ve örfî olmak üzere ikiye ayrılıyordu. • Şer'î Vergiler Bu vergiler, din kurallarına göre alınırdı. Öşür, haraç, cizye ve ağnam vergisi, şer'î vergilerdi. l Öşür: Müslümanlardan alınan toprak ürünleri vergisidir. Elde edilen ürünün onda biri vergi olarak ödenirdi. Haraç: Müslüman olmayanlardan alınan vergiydi. Bu vergi, ikiye ay rılıyordu. , n;v;;i l- Harac-ı Mukasama: Elde edilen ürünün onda biri oranında öde nen vergidir. 264 2- Harac-ı Muvazzaf: Tarıma elverişli topraktan yüz ölçümüne göre alınan vergidir. Cizye: Askerlik görevi karşılığı müslüman olmayan sağlıklı erkeklerden alınan vergidir. Bu kişi Müslüman olursa, vergi ödemezdi. Ağnam: Koyun ve keçi sayısına göre alının vergidir. ,*)lfc • Örgî Vergiler Padişahın iradesiyle konan vergilerdi. Ayrıca, olağanüstü durumlarda alınan ve adına avarız denilen vergi de bu gruba dahildi. Avarız vergisi, 17. yüzyıldan itibaren savaşların sürekli hâle gelmesi ve ihtiyaçların artması nedeniyle devamlı bir vergi durumuna geldi. Şer'î ve örfî vergilerin dışındaki diğer vergiler şunlardı: • Tüccarlardan alınan gümrük, mizan ve damga vergileri • Pazarlardan, büyük tartı yerlerinden ve kapan hanlarından alınan vergiler • Maden ocakları, taş ocakları, tuğla ve kiremit harmanlarından alı nan vergiler • Dirlik topraklan içinde suç işleyenlerden alınan paralar • Bir başkasının, mal, mülk ve hayvanlarına zarar verenlerden alınan paralar. Osmanlıların, bir bölgeyi fethettikten sonra yaptıkları en önemli iş, o bölgenin vergi kaynaklarını tespit etmek olmuştur. Bir bölge fethedil-diği zaman, orada hemen tahrir (yazma) işlemine başlanırdı. Bu tahrir sonucu bölgedeki araziler, arazileri kimin işleyeceği, vergi ödemesi gereken kişiler, her köyün ne kadar vergi ödeyeceği belirlenirdi. Şehirlerde oturan halk da, mahalle mahalle kaydedilerek, uğraştıkları ticaret, sanayi faaliyetlerinden alınacak vergiler belirleniyordu. Tahrirler, sancak teşkilâtı esas alınarak yapılıyordu. Tahrir defterlerinde belirlenen vergilerin bir kısmı hazineye alınıyor, diğer kısmı da dirlik sahiplerine bırakılıyordu. Devlet, hazineye ayrılan vergileri, ya memurlar vasıtasıyla toplar ya da toplama hakkını açık artırma yoluyla bir kimseye (mültezim) satardı. Bu uygulamaya iltizam deniyordu. 16. yüzyıldaki geleneksel vergi sistemi, Tanzimat Dönemine kadar devam etti. Tanzimat Döneminde, yapılacak yeni düzenlemelere malî kaynak sağlamak için yeni bir vergi sistemi kurulmaya çalışıldı. Tanzi-matın vergi sistemi, verginin, mültezim ve tımar sahipleri tarafından do265 laylı yoldan toplanması yerine, bütün gelirin, doğrudan hazineye gitme sini öngörüyordu. Tanzimatm amaçlarından biri de herkesin eşit olarak ödeyeceği düzenli vergileri getirmekti. Bu dönemde iltizam usulü kaldı rildl. v~"'.i.t>v.vy. • • ". ...- ;. •• .;.-•. • .:-. .' , Vergi sistemindeki hedefler 1839'de şöyle belirlenmişti: i Ağnam resminin Şer'î vergiler, koyun vergisi (ağnam resmi) ve Müs lüman olmayanların ödedikleri vergi (cizye) dışında kaldırılacak. Toprak ürünlerine, tek vergi olarak, ürün değerinin onda birini oluşturan biı ,vergi getirilecek. 1840 yılı başlarında eyalet ve sancaklara vergi memurları gönderil di. Mal, mülk sayımı yapılarak, herkesten, gelirine göre yılda bir tek ver gi alma işi başlatıldı. Ancak, bu yeni düzenlemeden beklenilen sonuç alı namadı. ve öşür gelirleri büyük ölçüde azaldı. Böylece 1840 yılı sonun da yeniden iltizam sistemine dönüldü. c) Bütçe Osmanlı Devleti'nde gelir ve giderleri gösteren kayıtlara, 16. yüzyıl dan itibaren rastlanmaktadır. Ancak, Osmanlı Devleti'nin gerçek bütçesi ni ortaya çıkarmak son derece zordur. Çünkü, tımar gelirleri, eyalet gelirleri ve vakıf gelirleri, merkezî bütçe içinde yer almıyordu. 16. yüzyıl sonlarına kadar, genellikle gelirler, giderlere göre fazlaydı. 17. yüzyıl başlarından itibaren savaşlar, askerî alandaki ıslahatlar, devletin bürokratik harcamalarının artması nedeniyle, bütçe açık verme ye başladı. Çeşitli zamanlarda bütçeyi denk hâle getirme çabaları oldu. Meselâ 1651'de sadrazam olan Tarhuncu Ahmet Paşa ve 1656'da sadra zam olan Köprülü Mehmet Paşa, gereksiz harcamaları kısarak, bütçe açıklarını kapatmaya çalıştılar. Ancak, bu tedbirler kısa dönem ve kişile re bağlı olduğu için, istenilen başarı elde edilemedi. 18. yüzyılda tımar sisteminin bozulmasıyla gelirlerde büyük azalma [ oldu. III. Selim (1789-1807), padişahlığı döneminde bütçe gelirlerim ar tırmak için çaba gösterdi. Öncelikle tasarruf önlemleri alıp, vergi gelirle rini artırmaya çalıştı. î! ur f 19. yüzyıl başlarında, bütçe açıkları nedeniyle yeni kurumlara kay nak bulmada zorluk çekildiğinden, başka hazineler de kuruldu. Asıl dev let hazinesinin dışında kurulan diğer hazineler şunlar oldu: III. Selim'in kurduğu Nizam-ı Cedid Ocağı için İrâd-ı Cedid Hazinesi, İstanbul'un yi yecek ihtiyacının karşılanması için Zahire Hazinesi, donanmanın gider lerini karşılamak için Tersane Hazinesi. ' '* 266 ç) Bankacılık Kendi sermayesini veya tasarruf sahiplerinin yatırdıkları paraları, bir başkasına borç olarak veren kredi kurumuna banka, bu işlere de bankacılık denir. Osmanlı Devleti'nde ilk kredi kurumu, II. Selim zamanında, Portekizli Yahudi Yasef Nasi tarafından İstanbul'da kuruldu. Osmanlı Devleti'nde bankacılığa ilk geçiş, Tanzimat Döneminde oldu. İlk banka, 1847'de İstanbul'da açıldı. Bank-ı Dersaadet (İstanbul Bankası) adıyla açılan bu banka, Kırım Savaşı öncesi iflâs etti. Daha sonra 1856'da sermayesinin büyük bölümü İngilizlere ait olan Bank-ı Osmanî kuruldu. Merkezi Londra olan Bank-ı Osmanî, Mısır dışında Osmanlı Devleti'nin her yerinde şube açma izni aldı. Mithat Paşa, Tuna valiliği sırasında çiftçinin ihtiyaç duyduğu krediyi sağlamak amacıyla, 1863'te Memleket Sandıklarını, İstanbul'a döndüğünde de 1868'de İstanbul Emniyet Sandığını kurdu. 1872 yılından itibaren vilâyet merkezlerinde de, Emniyet Sandıkları açılmaya başlandı. 1883'te kurulan Menafi Sandıkları, 1888'de Ziraat Bankası adını aldı. Banka kısa sürede devletin tarım sermayesi için en büyük kaynak durumuna gelmekle kalmayıp, büyük bir banka olarak da gelişti. Banka önceleri çiftçilere kredi verirken, daha sonraları, toprağı işleyenin yanında, işletene de kredi verdi. 1906'da II. Abdülhamit'in emriyle Osmanlı İtibar-ı Mîllî Bankası kuruldu. Bankanın kuruluş amacı, ticarî faaliyetleri desteklemek ve ulusal şirketlerin kurulmasını sağlamaktı. Ancak, 1911 yılını takiben art arda gelen savaşlar, bankanın gelişmesine fırsat vermedi. *IP DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI 1- Osmanlı Devleti'nde toprak, hukukî yönden hangi bölümlere ayrılıyordu? 2- Öşrî ve haraci topraklar arasındaki farklar nelerdir? 3- Tımar sisteminin bozulmasının nedenleri nelerdir? 4- 1858 Arazi Kanunnamesi'ne göre, Osmanlı toprakları hangi bölümlere ayrıl mıştır? 5- 16. yüzyılda Osmanlı Devleti'nde hangi sanayi dallan gelişmiştir? 6- 1740 Kapitülâsyonlarının özelliği nedir? 7- Osmanlı Devleti hangi antlaşma sonucu bağımsız bir dış ticaret politikası iz leme olanağını kaybetmiştir? 8- Duyunuumumiye İdaresi, ne zaman ve hangi amaçla kurulmuştur? 9- Şer'î vergiler ile örfî vergiler arasındaki farklar nelerdir? 10- Osmanlı Devleti'nde ilk olarak hangi bankalar kurulmuştur? 11- Mithat Paşanın, kurulmalarına öncülük ettiği kredi kurumlan ve bankalar han gileridir? ' 267 VIII. ÜNİTE TEST SORULARI 1. Osmanlı Devleti'nde tımar sistemiyle ulaşılmak istenen amaçlar arasın] da aşağıdakilerden hangisi yer almaz? A) Askerleri teşvik etmek B) Topraktan daha iyi faydalanmak C) Askerlik masraflarını azaltmak D) Ülkeyi bayındır hâle getirmek E) Devlet gelirlerini yükseltmek 2. Aşağıdakilerden hangisi, Osmanlılarda tımar sahibinin yetkilerinden bi-1 ri değildir? A) Cebeli (atlı asker) yetiştirme B) Vergi toplama C) Köylüyü yargılamak D) Asker toplama E) Toprağın işletilmesini sağlama 3. Aşağıdakilerden hangisi, Osmanlı Devleti'nin gelir kaynakları arasında yer almaz? A) Ganimetler B) Haraç ve cizye C) Öşür D) Vakıf E) Gümrük ve maden vergileri 4. Osmanlı Devleti topraklarından haslar hanedan üyelerine ve vezirlere, zeamet ler kadılara, tımarlar askerlere verilirdi. Bu uygulamada, devlet topraklarının kiraya verileceği kişilerin idarî mevkileri ile aşağıdakilerden hangisi arasında bir paralellik kurulmaya!j çalışılmıştır? A) Toprakların gelirleri B) Halkın yaşam biçimi ve düzeyi ; C) Kişilerin yetişmiş olduğu yöreler D) Toprakların yerleşim merkezlerine yakınlığı E) Kişilerin ihtiyaçları 268 5. Osmanlılarda toprağı kullanma hakkı, devletin denetimi altında halka verilmiş ti. Devlet, toprağını iyi kullanmayan ve arka arkaya üç yıl boş bırakan toprakla-. rmı ellerinden alıp başkalarına verirdi. Böyle bir uygulamanın en önemli amacı ne olabilir? A) Toprak sahiplerinden vergi almak B) Devlet memurları ve askerlerin maaşlarını toprak gelirleriyle ödemek C) Topraklar üzerindeki haklarını korumak D) Üretimin sürekliliğini sağlamak ' ı •t E) Üreticilere yardımcı olmak 6. 19. yüzyılda Osmanlı Devletî'nde küçük sanayi atölyeleri ortadan kalk mış, işsiz insan sayısı artmıştır. Bu durumun ortaya çıkışında aşağıdakilerden hangisi en önemli etken olmuştur? A) Dışardan bol ve ucuz sanayi ürünü mal gelmesi B) Arazi dağıtımının dengesiz olması C) Ham maddenin, sanayileşmiş Avrupa ülkelerine satılması D) Sürekli savaşlar sonucu kaliteli insan gücünün azalması E) Ticaretin azınlıkların elinde olması 7. 18. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin sanayi alanında Avrupa devletleri dü zeyine erişememesînin en önemli nedeni aşağıdakilerden hangisidir? A) Elde yeterli sermayenin bulunmaması B) Ulaşım şartlarının yetersiz olması C) Kişilere mülkiyet hakkının tanınmamış olması D) Bilim ve teknoloji alanlarında gelişmemiş olması E) Yabancılara ekonomik ayrıcalıkların verilmiş olması 8. Aşağıdakilerden hangisi, 19. yüzyıl sonlarında bazı Avrupa devletleri nin başvurdukları ve başlıca amacı, Osmanlı Devleti'nden alacaklarının tahsil edilmesi olan bir yoldur? A) Osmanlı Devleti'ndeki ıslahat çalışmalarına karışma B) Osmanlı ülkesinde ekonomik ve malî denetim kurma C) Osmanlılardan azınlık haklarının artırılmasını isteme D) Osmanlı ülkesinde milliyetçilik akımlarını destekleme E) Osmanlı ülkesini yer yer işgal etme il 269 Ç. OSMANLILARDA EĞİTİM VE ÖĞRETİM 1. Osmanlı Devleti'nin Eğitim Anlayışı 2. Halk Eğitimi ve Meslekî Eğitim 3. İlköğretim 4. Orta ve Yüksek Öğretim 5. Batı Tarzında Açılan Okullar 6. Maarif Teşkilâtı'nın Kurulması HAZIRLIK ÇALIŞMALARI 1. Osmanlı Devleti'nin eğitim sisteminin amacını araştırınız. 2. Osmanlı Devleti'nde eğitim faaliyetlerinin hangi kurumlarda yerine getirildi-1 ğini araştırınız. 3. Lonca, icazet, medrese, imaret, külliye, suhte, danişmend sözcüklerinin i lamlarını araştırınız. ? 4. Osmanlı Devleti'nde meslek okullarının kaçıncı yüzyılda açılmaya başladığı nı ve hangi meslek okullarının açıldığını araştırınız. 5. Osmanlı Devleti'nde eğitimin ilk basamağını oluşturan sıbyan mekteplerinin] özelliklerini araştırınız. 6. Medreselerin, ne zaman ve hangi nedenlerden dolayı bozulmaya başladığı-1 nı araştırınız. 7. Tanzimat Döneminde batı tarzında hangi okulların açıldığını araştırınız. 8. Osmanlı Devleti'nde eğitim birliğinin olmayışının hangi sonuçlara yol açtığı nı araştırınız. 1. OSMANLI DEVLETİ'NİN EĞİTİM ANLAYIŞI Osmanlı Devleti, üç kıt'a üzerinde geniş bir coğrafî bölgede egemen-1 lik kurmuştu. Egemen olduğu topraklar üzerinde birbirinden farklı topluluklar yaşıyordu. Osmanlı Devleti, merkeziyetçi bir devlet yapısına sahipti. Devlet olarak gücünü korumak, varlığını devam ettirmek, devletin otoritesini ülkenin her yanında hâkim kılmak gibi amaçlara ulaşmada,' verilecek olan eğitimin önemi büyüktü. -»Üİ8İ* 27O Osmanlı Devleti'nde eğitimin iki boyutu vardı. Bunlar: • Kişilere geçerli bilgileri ve değerleri aktarmak. • Hedeflenen amaçları gerçekleştirmek için kurulmuş olan kurumlar ile eğitim ve öğretim yapmak. Osmanlı Devleti'nde eğitim ve öğretim işleri dine dayanmaktaydı. Eğitimin temel kurumları olan medreseler padişahlar, vezirler ve varlıklı kişiler tarafından yaptırılırdı. Osmanlı Devleti'nin, sınırlarını hızla genişletmesine paralel olarak, medreseler de hızla çoğalmaya başladı. Osmanlı Devleti'nin eğitim anlayışı, Osmanlı toplumu için amaçlanan ideal insan tipini ortaya çıkarmaktı. Osmanlı eğitiminin, yetiştirmeyi amaçladığı insanın itaatkâr, dindar, şefkatli ve vefakâr olmasıydı. İnsanlar bu özellikleri ne kadar kavramışlarsa, o oranda eğitilmiş sayılırlardı. Eğitim faaliyetleri, sosyal kurumlarda (yaygın eğitim) ve düzenli eğitim kurumlarında (örgün eğitim) yerine getirilirdi. Her iki kurumda da temel amaç, ahlâkî değerleri kişiler arasında yaymak ve nesilden nesile aktarmaktı. Sosyal kurumlar içinde esnaf teşkilâtları, köy ve mahalle örgütleri, ahlâkî değerleri yayma ve aktarma konusunda önemli bir görev üstlen mişlerdi. Sürekli dolaşan dervişler, halk şairleri, halkı çeşitli konularda aydınlatırlardı. Temel bilgiler ise, düzenli eğitim kurumları olan medre selerde verilirdi. ' Osmanlı Devleti'nde eğitim faaliyetleri genel olarak, askerî ve ilmiye sınıfına insan yetiştirmek amacına yönelikti. Askerî ve ilmiye sınıfına insan yetiştiren eğitim kurumları, günümüzdeki örgün eğitim kurumları idi. Bu arada yaygın eğitim içinde, tüccarlar zanaatkarlar ve köylüler de eğitim faaliyetlerinden yararlanırlardı. İlmiye sınıfı, medreselerden yetişiyordu. Medreseleri bitirenler kadılık, müderrislik, müftülük, nişancılık, defterdarlık ve cami hizmetleri gibi görevlere atanırlardı. Devletin Müslüman olmayan vatandaşları ise, kendilerine ait kurumlarda eğitim görmekteydiler. 19H .i ^tfta ,_-,»->•%,... v ,,.,„.,,,.:-., •" "^ «ttf* " > . »,_-«2^^.,1'?«"~iJB l^'"-*" *SâfİÜ^"''17- : • :' ^^T*' .-»- ••-., Resim 71: Kanuni döneminde kurulan İstanbul'daki Süleymaniye Medresesi ve Külliyesi 2. HALK EĞİTİMİ VE MESLEKİ EGİliM Halk Eğitimi ,,>t , ,. Osmanlı toplumu, Tanzimat Dönemine kadar genelde dışa kapalı bir ı toplumdu. Bu dışa kapalılıkta, ulaşım ve haberleşme araçlarının henüz gelişmemiş olmasının büyük etkisi vardı. Toplumu oluşturan kişilerin büyük çoğunluğu, doğdukları bölgede yaşarlar, bu bölgenin dışına peki çıkmazlardı. Kişiler, bulundukları bölgenin dışında gelişen olaylardan çoğu kez habersizdiler. Bu nedenle çeşitli bilgi ve becerileri, bulunduk-1 lan çevreden edinir ve devam ettirirlerdi. Bu bilgileri elde etme işinde de, yaygın eğitim kurumları olarak tanımlayabileceğimiz, o günkü sosyal kurumlardan yararlanılırdı. Kişilerin bu şekilde bilgilendirilmesi ve eğitilmesi işine halk eğitimi adı verilirdi. Halk eğitiminin gerçekleştirildiği başlıca sosyal kurumlar şunlardı: Camiler, ibadet amacıyla topluma dinî ve ahlâkî bilgilerin verildiği yerlerdi. Camiler, aynı zamanda Müslümanların çeşitli işlerini görmek ve karar almak için toplantı yerleri olarak da kullanılırdı. Her semtin cami2.72. ine gelenler, hükümet emirlerinden ve mahallece verilen kararlardan haberdar olurlardı. Mahalle mekteplerinin çoğu, camilerin içinde veya yanlarında bulunurdu. Bu yönleriyle camiler, halk eğitiminin en yaygın olarak gerçekleştirildiği yerlerdi. Camiler dışında da sosyal işlevi olan bazı kurumlar vardı. Bu kurumlar çeşitli konularda halkı bilgilendirirlerdi. Bu bilgilendirme işinde dinî konular ağırlıkta olmakla beraber, müzik, beden ve ahlâk konuları üzerinde de durulurdu. Ayrıca, yolcuları ve misafirleri ağırlamak gibi konaklama ve sosyal yardım hizmeti de görmekteydiler. 1727'de matbaanın kurulması, 19. yüzyılda gazete ve dergilerin yayımlanması, ulaşım ve haberleşme araçlarının gelişmesi, halk eğitimine büyük yarar sağladı. Meslekî Eğitim Osmanlı Devleti'nde meslekî eğitimin en yaygın şekilde verildiği yer lonca teşkilâtlarıydı. Esnaf teşkilâtı olan loncalar, aynı zamanda birer eğitim yeri olup, çeşitli dönemlerde birer sanat okulu olarak görev yaptılar. Esnaf olmak isteyen kişiler, küçük yaşta çırak olarak işe başlar, daha sonra kalfa, bundan sonra ise usta olurlardı. Herhangi bir iş yerinde ustalar, orada çalışmakta olan çırak ve kalfalara, meşgul oldukları zanaat ve teknikle ilgili bilgi verirlerdi. Çıraklıktan kalfalığa, kalfalıktan ustalığa geçiş, sınavla olurdu. Usta unvanı alanlar, bir iş yeri açabilirlerdi. Loncalar, meslekî eğitim konusundaki görevlerini 1912 yılına kadar devam ettirdiler. Bu tarihte kabul edilen bir kanunla loncalar kaldırıldı. Meslekî eğitimin bir şekli de, usta kişilerin yanında yetişmekti. Örneğin; bir mimarın, bir hekimin yanında yetişenler icazet aldıktan sonra, bu görevleri, bağımsız olarak kendileri devam ettirirlerdi. 18. yüzyılda, batı ile ilişkilerin gelişmesi, sanayi inkılâbının gerçekleşmesi, haberleşme ve ulaşım araçlarının gelişmesi, Osmanlı Devleti'nde meslekî eğitimin de etkilenmesine sebep oldu. Bu gelişmelerin bir sonucu olarak, Osmanlı Devleti'nde 19. yüzyılda meslek okulları açılmaya başlandı. 1884'de İstanbul'da, öğretmen yetiştirmek üzere, öğrenim süresi üç yıl olan Darülmuallimin (Erkek Öğretmen Okulu), 1870'te Da-rülmuallimat (Kız Öğretmen Okulu) 1867'de Eczacı Mektebi, 1870'te Heybeliada'da Kaptan Mektebi açıldı. Yine 1864'te devlet dairelerine yabancı dil bilen elemanlar yetiştirmek amacıyla İstanbul'da Lisan Mektebi açıldı. . «m,1 273 Askerî sınıfa insan yetiştirmede en önemli eğitim kurumu, Topkapu Sarayı'ndaki Enderun Mektebi idi. Enderun'a girebilmek için, saray okullarından Galatasaray, Edirne Sarayı, İbrahim Paşa Sarayı okullarını l bitirmiş olmak gerekiyordu. Bu okullara devşirme yoluyla öğrenci alınırdı. Enderun'u bitirenler, kaptanıderya, Yeniçeri ağası, beylerbeyi, vezir) ve sadrazam olarak, askeri sınıfın en üst kademelerine kadar gelebiliyor-lardı. Tanzimat ile birlikte hukuk alanında uzmanlara ihtiyaç duyulmay başlandı. Bu ihtiyaç ilk defa Abdülmecit döneminde, Islahat Fermanı ha zırlanırken hissedildi. Bu amaçla 1874 yılında Hukuk Mektebi açıldı.] 1881'de Ticaret Mektebi, 1892'de Halkalı Ziraat Mektebi, 1895'te{ Baytar Mektebi ve Bursa ile Selanik'te tarım okulları açıldı. 1860 yılında Mithat Paşa, Niş'te bir sanat okulu açmış ve buna: lahhane adını vermişti. Daha sonra 1864'te Sofya ve Rusçuk'ta da, ıslah-) haneler açıldı. Bu okullarda; okuma, yazma, matematik, terzilik, ayakka-_ bıcılık, dericilik ve dokumacılık gibi zanaatlar öğretilirdi. Bu okullarda! sağlanan başarı, bir süre sonra sanayi okullarının açılmasına ortam ha-| zırladı. Yine Mithat Paşa tarafından 1868'de İstanbul'da ilk Sanayi Mek tebi açıldı. Bu okulda öğrencilere; demircilik, dokumacılık, makine, mi marlık konularında dersler verildi. Bir süre sonra Kız Sanayi Mektebi açıldı Bu okulların yanı sıra yine meslekî eğitim veren Orman Mektebi, Maden Mektebi, Telgraf Mektebi, Müze Mektebi gibi meslek okulla n açıldı. • 3. İLKÖĞRETİM Osmanlı Devleti'nde eğitimin ilk basamağı sıbyan mektepleri idi. Bunlara mahalle mektebide denirdi. Her mahallede her caminin yanında bir sıbyan mektebi bulunurdu. Günümüzdeki ilköğretim okullarının benzeri olan sıbyan mektepleri, medreselere başlangıç oluştururdu. Bu okullara, 5-6 yaşma gelen çocuklar alınırdı. Bu okullarda ders verenler, özel eğitim görmüş öğretmenler değildi. Okuma-yazma bilen ve bu işe uygun olduğu kabul edilen herkes bu okullara öğretmen olabilirdi. Sıbyan mekteplerinin belirli sınıfları ve belirli bir süresi yoktu. Bu okullarda alfabe, yazı, okuma, dört işlem ve dinî bilgiler öğretilirdi. Kız ve erkek çocuklar aynı sınıfta öğretim görürlerdi. Osmanlı Devleti'nde ilköğretim, İstanbul'da II. Mahmut döneminde zorunlu hâle getirildi. Sıbyan mektepleri, Tanzimat Dönemine kadar gö274 revlerini devam ettirdiler. Tanzimat'ın ilânından sonra (1839), sıbyan mekteplerine dokunulmadan, iptidaî denilen yeni ilkokullar açılmaya başlandı. Çok ilkel şartlarla eğitim-öğretim yapan sıbyan mekteplerinin iyileştirilmesi işi, ancak İkinci Meşrutiyet'ten sonra ele alınabildi. 4. ORTA VE YÜKSEK ÖĞRETİM 1869'da kabul edilen Maarif-i Umumiye Nizamnamesi'ne göre, ilköğretim 12 yaşına kadar olan bütün çocuklar için zorunlu oldu. Öğretim yöntemleri modernleştirildi. Öğretmenlerin genel kültür seviyelerini artırmak için önlemler alındı. Osmanlı Devleti'nde orta ve yüksek öğretim kurumlarının temelini, medreseler meydana getiriyordu. Medreseler, genel olarak sıbyan mekteplerinin üzerinde eğitim-öğretim yapan orta ve yüksek öğrenim kurumlarıydı. '< i"'; '* * < Osmanlılar, kendilerinden önceki Türkiye Selçukluları ve diğer İslâm ülkelerini örnek alarak, medreseler kurdular. İlk Osmanlı medresesi, 1330 yılında İznik'te Orhan Bey tarafından yaptırılmıştır. Orhan Bey, Bursa'yı aldıktan sonra devlet merkezini buraya naklederken, burada Manastır Medresesi olarak tanınan medreseyi yaptırdı (1335). Daha sonra, I. Murat, Yıldırım Bayezit, Çelebi Mehmet ve II. Murat, hükümdarlıkları dönemlerinde çeşitli yerlerde medreseler yaptırdılar. Osmanlı Devleti'nin topraklan genişledikçe Anadolu ve Rumeli'nin önemli şehirlerinde medreselerin sayısı da arttı. Medreseler, özellikle RumeResim 72: İstanbul'da Gazanfer Ağa Medrese- ^'^ Türk kültürünün hızla si'ndeki eğitimi gösteren bir minyatür „ (Hünerâme, Topkapı Müzesi, istanbul) yayılmasını sağladılar. 275 Medreselerin sayıları arttıkça, bunların dereceleri ve sınıflarının be-l lirlenmesi ihtiyacı ortaya çıktı. Medreselerde ilk teşkilât Fatih zamanın-! da, Mahmut Paşa ve meşhur matematik ve astronomi bilgini Ali Kuşçu | tarafından oluşturuldu. İstanbul'un fethinden sonra, Fatih Sultan Mehmet sahn-ı seman medreselerini yaptırdı. Ayrıca.bu medreselere öğrenci yetiştirmek için tetîmme medreselerikuruldu. Medreseler, padişahlar, vezirler ve varlıklı kişiler tarafından kurulur,] masraflarını karşılamak için vakıflar meydana getirilirdi. Medreseler, bina olarak, bir dershane ve etrafında yeteri kadar öğrenci odalarından! meydana gelirdi. Çoğunlukla camilerin etrafında kurulan medreselerini yanında, imaret, kütüphane, hamam gibi sosyal ve kültürel yapılar yer| alırdı. Bu yapılar topluluğuna külliye adı verilirdi. Medreselerde dersler, müderris denilen öğretmenler ve muid denilen müderris yardımcıları tarafından verilirdi. Öğrencilere ise talebe,! suhte (softa) ve danişmend deniliyordu. Medreselerde öğretim parasız) olup, öğrencilerin her türlü masrafları vakıflar tarafından karşılanırdı. Medreselerde genel olarak Kuran, Hadis, Fıkıh, Kelâm gibi, daha çok, | din bilimleri okutulmaktaydı. Din bilimlerinin yanında bazı medreselerde pozitif bilimler de oku-1 tulmaktaydı. Örneğin; Fatih zamanında kurulan sahn-ı seman medrese-j lerinde, daha çok din bilimleri okutulurken, Kanunî zamanında kurulmuş olan Süleymaniye Medreselerinde kimya, astronomi, matematik, felsefe, tarih, coğrafya gibi bilim dallan okutulmaktaydı. 16. yüzyılda devletin ekonomik yönden güçlenmesi ve öğrenim gör-1 mek isteyenlerin artması sonucu Sivas, Konya, Erzurum ve Edirne'de ye-J ni medreseler açıldı. Medreselerden mezun olanlar kadılık, müderrislik, müftülük, nişancılık, defterdarlık, doktorluk ve cami hizmetleri ile astronomi ve matematik gibi alanlarda görev alırlardı. 5. BATI TARZINDA AÇILAN OKULLAR 18. yüzyıl, Osmanlı Devleti'nin gerilemeye başladığı bir dönemdir.! Bu dönemde bazı yöneticiler, bu duruma çözüm bulmak amacıyla bazı| ıslahatlara giriştiler, ancak beklenilen sonuçlar alınamadı. Medreseler,' Avrupa'daki ilmî ve teknik gelişmeler karşısında yetersiz kalmışlardı. Bu nedenle çağa uygun bir eğitim vermekten uzaktılar. 276 18. yüzyılda Avrupa medeniyetinden yararlanma düşüncesi benimsenmeye başlandı. Özellikle, Lâle Devrinden itibaren açıkça görülmeye başlanan batı modeli yenileşme hareketleri, eğitim ve öğretim kurumlarını da olumlu yönde etkiledi. Osmanlı Devleti'nde, batı tarzında açılan okullardan ilki askerî okullar oldu. Bu alanda ilk olarak 1734'te I. Mahmut zamanında Üsküdar'da Hendesehane açıldı. Matematik ve fen bilgilerinin verildiği bu okul, Yeniçerilerin karşı çıkması sonucu kapatıldı. 1773'te donanmaya, çağdaş bilgilere sahip denizciler yetiştirmek için, Kasımpaşa'da Mühendisha-ne-i Bahrî-i Hümayun (Deniz Harp Okulu) açıldı. Bu okullar, Osmanlı Devleti'nde, batı tarzında açılan ilk eğitim ve öğretim kurumları oldular. III. Selim zamanında 1792'de Humbarahane 1793 yılında kara kuvvetlerinin ihtiyaç duyduğu topçu ve istihkâm subayları ve mühendisler yetiştirmek amacıyla Mühendishane-i Sultanî adıyla yeni bir okul açıldı ve 1795'te Mühendishane-i Berrî-i Hümayun (Topçu Okulu) okulları açıldı. Bu okullarda ders vermek için, Avrupa'dan öğretmenler getirildi. II. Mahmut zamanında eğitim alanında köklü değişikliklere gidildi. İlköğretim zorunlu hâle getirildi. İlk defa Avrupa'ya öğrenci gönderildi. Meclis-i Umur-ı Nafia'nın (Bayındırlık Meclisi) kurulmasıyla, eğitimin yavaş yavaş medresenin tekelinden çıkması sağlandı. 1826'da Tıphanei Âmire (Askerî Tıp Okulu), 1831'de Mızıka-i Hümayun, 1835'te Mek teb-i Ulûm-ı Harbîye (Kara Harp Okulu), 1838'de devlet memuru ve ter cüman yetiştirmek için Mekteb-i Ulûmu Edebiye ve Mekteb-i Maarifi Adliye okulları açıldı. ' Ç£Çî av ıb Tanzimat Döneminde Açılan Okullar Tanzimat Dönemi ile birlikte, batı tarzında açılan okulların sayısı giderek çoğaldı. Tanzimat'la birlikte ilk kez devlet dairelerinin kurulmasıyla, buralarda çalışacak bürokratları yetiştirmek için yeni okullara ihtiyaç duyuldu. 1857'de kurulan Maarif-i Umumîye Nezareti (Genel Eğitim Bakanlığı) ile, ilk kez bir eğitim bakanı, Osmanlı kabinesine girmiş oldu. 1848'de Darülmuallimin (Erkek Öğretmen Okulu), 1849'da lise düzeyinde öğretim yapan Darülmaarif, 1861'de İstanbul'da ilk Kız Rüş- l r H— 277 tiyesi açıldı. Bu tarihe kadar, örgün eğitimde, kızların okula gitmeleri düşünülmemişti. Bu nedenle Kız Rüştiyesinin açılması, Türk eğitim tarihi açısından oldukça önemlidir. 1859'da, günümüzdeki Siyasal Bilgiler Fakültesinin esasını oluşturan Mekteb-i Mülkiye, açıldı. 1864 yılında devlet dairelerine yabancı dil bilen elemanlar yetiştirmek amacıyla İstanbul'da bir Lisan Mektebi açıldı. 1868'de de Galatasaray Sultanîsi (Galatasaray Lisesi) açıldı. 1862'de sıbyan mektepleri yerine iptidaî mektepleri açılmaya başlandı. 1873'te fakir ve kimsesiz çocukları eğitmek için Darüşşafaka açıldı, 1870'te de Darülmuallimat (Kız Öğretmen Okulu) açıldı. 1846'da medrese dışında bir yüksek öğrenim kurumu olarak, darülfünunun açılması gündeme geldi. Darülfünunda okutulacak kitapların hazırlanması amacıyla Encümen-î Daniş adı ile bir komisyon kuruldu. Tüm hazırlıklara rağmen, darülfünun açılamadı. Darülfünunun açılama-yışınm başlıca nedenleri şunlardır: • Darülfünuna öğrenci hazırlayacak okul olmayışı. • Bu tarihlerde Avrupa'da meşrutiyet ve anayasa istekleri yönünde isyanlar çıkmış ve olaylara öğrenciler de katılmıştı. Bu durumun Osman lı Devleti'nde de olabileceği düşüncesiyle yöneticiler, darülfünunun açıl ması konusunda fazla istekli değillerdi. 1870 yılında darülfünun resmen açıldı. Dârülfünun'da, hikmet (felsefe), edebiyat, hukuk, tabiî ilimler ve riyaziye (matematik) bölümleri bulunuyordu. Her bölümün öğretim süresi üç yıldı. Ancak, darülfünun uzun ömürlü olmadı. 1871'de kapatılan darülfünun, zaman zaman açıldı ve 1933 yılına kadar öğretimini devam ettirdi. r . t ^o «*v 1881'de Ticaret Okulu ve Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanat lar Okulu) açıldı. 1883 te Mülkiye Mühendis Mektebi, 1891 de Veteriner Okulu, 1892'de Halkalı Ziraat Mektebi, 1895'te İstanbul Kadir ga'da Baytar Mektebi açıldı. 1900'de darülfünun yeniden açıldı. 1877-1878 Osmanh-Rus Savaşı sonrasında II. Abdülhamit, ordunun yeniden düzenlenmesi ve eğitimi için, Almanya'dan uzman subaylar getirtti. Bunun sonucu, Türk askerî eğitim sistemi, Alman sisteminin etkisinde kaldı. İstanbul'daki Harp Okulu'nun, ordunun subay gereksinimini karşılayamadığı düşünülerek, 1905 yılında Edirne, Manastır, Erzincan, Şam ve Bağdat'ta Harp Okulu açıldı. II. Abdülhamit döneminde açılan batı tarzındaki okullarda okuyan .. 278 Resim 73:1870 yılında İstanbul'da, darülfünun olarak yaptırılan ve 1933te yanan eski adliye binası öğrenciler; okuyan, araştıran, ülkenin sorunlarını düşünen ve tartışan kişiler olarak yetiştiler. Bu dönemde yetişen kuşak, aralarında Mustafa Kemal Atatürk de olmak üzere, gelecekte Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu oldular. Azınlık ve Yabancı Okullar > ' -* Osmanlı eğitim sisteminin en önemli eksikliği, ülkede eğitim birliğinin olmayışıydı. Eğitim birliğinin sağlanamayışındaki engellerden biri de ülkedeki azınlık okullarının ve yabancı okulların varlığıydı. Azınlık okulları, gayrimüslimlere ait eğitim kurumlarıydı. Kiliseler ve havralar, doğrudan ya da bağlı kuruluşları aracılığıyla bu okulları açıyor ve yönetiyorlardı. Devletin, bu okullar üzerinde herhangi bir denetimi yoktu. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'un alınışından sonra Rum azınlığa pek çok olanak sağlayan ayrıcalıklar vermişti. Buna göre Fener Patrikhanesinin denetiminde, kilise ve okul gibi Rum kurumları serbestçe çalışabileceklerdi. Bu hogörüye dayanarak Rumlar, okullarında dil, din ve kültürlerini öğrenerek varlıklarını korudular. 279 f -İ Osmanlı Devleti'nde yaşayan azınlıkların dışında, yabancı devletleri de okullar açmıştır. Yabancı devletlerin Osmanlı sınırları içerisinde okuj açmaları, Kanunî Sultan Süleyman'ın Fransa'ya verdiği siyasal ve kültı rel ayrıcalıklar ile başlar. Yabancı devletler, ilk olarak dinsel nitelik okullar açtılar. Bu devletlerden Fransa, İtalya ve Avusturya Katolik tophıJ luğu; Amerika ve İngiltere ise Protestan topluluğu korumalarına alarak çalıştılar. Osmanlı Devleti'nde yabancı okullar zincirinin ilk halkasını! 1583 yılında İstanbul'da açtıkları Saint Benoit Fransız Okulu ile Fransız! lar oluşturdular. Bu okul, din eğitimi veren büyük çaplı kilise okullarının! yanında, bugünkü anlamda çağdaş eğitim veren ilk yabancı okul oldu. 18. yüzyıla değin azınlık ve yabancı okullar, dinsel eğitim vereni okullar olarak varlıklarını sürdürdüler. 1856 Islahat Fermanı'yla, azınlık-J lara okul açma ve kendi dillerinde eğitim yapma olanağı sağlanmıştı. Bul okullların öğretim biçimi ve öğretmenlerin seçimi, hükümetin kurduğu! Maarif Meclisinin denetiminde olacaktı. Ancak Osmanlı Devleti, kısa sü-f rede azınlık ve yabancı okulları üzerindeki denetimini yitirdi. Azınlık vel yabancı okullarına öğretmen yetiştiren bir öğretim kurumu da mevcut! değildi. 1879'dan sonra, devlet tarafından açılan öğretmen okullarına,! gayrimüslim öğrenciler de alınmaya başlandı. Amaç, azınlık okullarına! da öğretmen yetiştirmekti. Ancak, azınlıklar bu okullara rağbet etme-l diler. Çünkü, ekonomik yönden çok iyi durumda olan azınlıklar, çocukj larını Avrupa'da en iyi okullarda okutuyorlardı. Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan Bulgar, Rum, Ermeni ve Mu-1 seviler, ülkenin çeşitli yerlerinde kendi okullarını açmışlardı. Bu ulusla-j rın amaçları, açtıkları okullar aracılığıyla kendi dil, din ve kültürlerinil yaymak, bu yolla Osmanlı Devleti üzerindeki siyasal etkinliklerini artır-f maktı. Bu okulların giderleri, ilgili azınlığın bağışlarıyla karşılanıyordu. 19. yüzyılda, kapitülâsyonlardan yararlanarak İngiltere, Fransa, Al-j manya, Avusturya, İtalya, ABD ve Rusya, tarafından Osmanlı Devleti'nde | açılan azınlık ve yabancı okulların başlıcaları şunlardır: İngilizler tarafından açılan ve İngiliz Kilisesi'nin denetimi altında bu-1 lunan bu okullar; Irak, Musul, Doğu Anadolu ve Ege Bölgesi'nde yoğun-1 du. Bunun nedeni, İngilizlerin, bu bölgeleri etki alanları olarak seçmiş olmasıydı. Hindistan'a yakınlığı ve zengin petrol bölgesi olması, Suriye] ve Lübnan bölgelerinin önemini artıran nedenlerdi. Daha çok misyonerler aracılığıyla kurulan Amerikan okullarının sa-j yısı, 19. yüzyıl sonlarında 534'e ulaşmıştı. Bu okulların en tanınmışları,! Beyrut Amerikan Üniversitesi ve 1863'te İstanbul'da açılan Robertj Kolej idi. . MJİ :n\i' • *m:v 28O Almanlar tarafından açılan okullar İstanbul, Beyrut ve Kudüs'te bulunuyordu. Avusturya tarafından açılan okullar ise 1882'de kurulan Avusturya Erkek Lisesi ve Ticaret Okulu ile Avusturya Kız Lisesi'dir. Fransa, Osmanlı topraklarında çok sayıda okul açan devletlerden bindir. İlk açılan Fransız okulu, 1583'te Cizvit rahipleri tarafından İstanbul'da kurulan Sen Benuva Okuludur (Saint Benoit). Bu okul, aynı zamanda, Osmanlı Devleti topraklarında açılan ilk yabancı okuldur. İtalyan okulu, İtalyanlar tarafından ilk olarak 1861'de İstanbul'da, 1863'te, Hatay'da açıldı. Ruslar ise ilk olarak 1889'da Bursa'da ve daha sonra İstanbul'da, Terkos Rus Okulu'nu açtılar (1904). Bunun yanında Rusların eğitim çalışmaları da daha çok Suriye ve çevresinde yoğunlaştı. Musevîlere ait, havraların dışında ilk modern okul, 1854 yılında İstanbul'da Musevî Asrî Mektebi adıyla açıldı. 1875 yılından itibaren bir Yahudi kuruluşu olan Alliyans İsrailit başta İstanbul olmak üzere toplumlarının yaşadığı birçok yerde okullar açmışlardı. Osmanlı Devleti'nde okul açan devletlerden biri de İran oldu. İran tarafından açılan okullar, İstanbul ve Bağdat'ta bulunuyordu. Azınlık ve yabancı okulları, modern eğitim anlayışını ve araçlarını Osmanlı Devleti'ne getirmeleri, dünyadaki gelişmeleri ve yenilikleri izlemeleri yönünden, ülkedeki genel eğitime yararlı olmuşlardır. Basit ve temel bilgilerin verildiği bu okullar, ilk yıllarında cemaat okulu özelliğini aşamadılar. Ancak daha sonra başta Amerika, İngiltere ve Fransa'dan ekonomik ve siyasal destek alarak gelişmeye başladılar. Batılı devletler, Osmanlı toprakları üzerinde yerleşerek söz sahibi olmak için bu okulları bir araç durumuna getirdiler. Örneğin; İngiltere'nin açmış olduğu okulların çoğunluğunun, zengin petrol yataklarının bulunduğu güneydoğu bölgesinde olması dikkat çekicidir. Amerikalılar ve Fransızlar da okullarını çoğunlukla Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde açmıştır. Genellikle devletin denetiminden uzak kalan bu okullar, verdikleri eğitim yoluyla Osmanlı yönetimi altında yaşayan toplulukların ulusal duygularını kışkırttılar; devletten ayrılma siyasetini körükleyici, bölücü ve yıkıcı eğitim vererek devletin dağılmasında da önemli bir rol üstlendiler. Yabancı devletlerin destek ve kışkırtmalarıyla da bu okullar, bölücü ve yıkıcı faaliyetlerde bulundular. Bir ülkede ulusal birliğin ve beraberliğin sağlanmasında, verilecek eğitimin önemi büyüktür. Bu nedenle eğitimin ulusal olması gerekir. Eğitimin ulusal olmasından anlaşılan; eğitimin ulusal egemenlik anlayışına L 281 uygun olması, dilinin ve yöntemlerinin ulusal olmasıdır. Bu amaçlarını sağlanması yolunda, 3 Mart 1924'te büyük önder Mustafa Kemal başkan-J Ilgındaki TBMM'de kabul edilen Tevhid-î Tedrisat Kanunu ile okulların] tamamı Milli Eğitim Bakanlığının denetimi altına alınmıştır. \ 6. MAARİF TEŞKİLÂTININ KURULMASI X Tanzimat Döneminde eğitim alanında yapılan yeniliklerin en önemlisi, 1857'de Maarif-i Umumiye Nezareti (Genel Eğitim Bakanlığı)'nin kurulmuş olmasıdır. Maarif-i Umumiye Nezareti'nin kurulmasıyla, ilk defa bir eğitim bakanı, Osmanlı kabinesine girmiştir. 1861'de kabul edilen bir yasayla Harbiye, Bahriye ve Tıbbiye dışındaki bütün okullar, Maarif-i Umumiye Nezareti'ne bağlandılar. Böylece, askeri ve sivil eğitim kurumları birbirinden ayrılmış oldular. Maarif-i Umumiye Nezareti'nin teşkilâtlanması konusunda yapılan en önemli iş, 1869'd a Maarif-i Umumiye Nizamnamesi'nin yürürlüğe girmesi oldu. Bu nizamnamenin en önemli yanı, Osmanlı Devleti'nin, eği tim konusunda kesin tavrını ortaya koyması ve kararlı adımlar atmış ol masıdır. Bu nizamname ile, son otuz yıldır eğitim konusunda yapılanlar, bir sisteme bağlandı. Ayrıca, yüzyılın sonuna kadar uygulanacak olan plânlar hazırlandı. * * "" Maarif-i Umumiye Nizamnamesi'ne göre, 12 yaşına kadar olan bütünj çocuklar için ilköğretim zorunlu oldu. Öğretim yöntemleri modernleşti-rildi. Öğretmenlerin genel kültür düzeylerini yükseltmek için önlemler alındı. Her derecedeki okul için mezuniyet sınavları getirildi. 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi'nde; nerelerde, hangi okulların nasıl açılacağı, bu okulların masraflarının nasıl karşılanacağı ve bu okullarda hangi derslerin okutulacağı belirtiliyordu. Öğrenim süresi dört yıl olan bu okullarda, din dersi (kendi dinlerinde), Osmanlıca, Arapça, Farsça, matematik, muhasebe, geometri, dünya ve Osmanlı tarihi ve coğrafya dersleri okutulmaktaydı. Kasaba ve şehirlerde her bin aile için bir idadî (lise) bulunması zo runluydu. Bu okullarda öğrenim süresi üç yıldı. İdadilerde Osmanlıca, Fransızca, mantık, iktisat, coğrafya, dünya ve Osmanlı tarihi, cebir, muhasebe, fizik, kimya ve teknik resim dersleri okutulmaktaydı. Her vilâyet merkezinde idadîlerin üzerinde mekteb-i sultanî adı verilen bir lise bulunacaktı. Bu okullara, idadilerden mezun olanlar alınacaktı. Bu okullarda, ileri programlarla edebiyat, Arapça, Farsça, Fransız282 ca, ekonomi, hukuk, tarih, mantık, mühendislik, cebir, trigonometri, doğa bilimleri ve kadastro dersleri okutulacaktı. İlkokulların inşa ve bakımları, yerel yönetimlere aitti. Rüşdiye ve idadilerin harcamaları, merkezî bütçe tarafından karşılanmaktaydı. Mek-teb-i sultanîlerin giderleri ise padişahın özel hazinesinden ödenirdi. Maarif-i Umumiye Nezareti (Genel Eğitim Bakanlığı)'nin başlıca görevleri şunlardı: • Bütün okullara öğretmen sağlamak • Okulların eğitim düzeylerini ve okutacakları dersleri belirlemek • Ders kitaplarının yazılmasını ve diğer dillerden tercüme edilmesi ni sağlamak 1869 Maarif-i Umumiye Nizamnamesi'ne göre devlet, ilk defa, millet (azınlık) ve yabancı okulların da eğitim programlarını denetleme hakkını elde etti. Devletin belirlediği amaçlar doğrultusunda çalışmalarını sağlamak için, bu okullara, Maarif-i Umumiye Nezareti'nden izin almaları şartı getirildi. H* DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI 1- Osmanlı Devleti'nde eğitim faaliyetinin başlıca boyutları nelerdir? 2- Askerî ve ilmiye sınıfına insan yetiştiren başlıca eğitim kurumları hangileri dir? 3- 19. yüzyılda Osmanlı Devleti'nde hangi meslek okulları açılmıştır? 4- Mithat Paşa tarafından açılan ıslahhanelerde ve Sanayi Mektebi'nde hangi ko nularda eğitim verilmiştir? 5- Osmanlı Devleti'nde ilköğretim hangi padişah döneminde zorunlu hâle getiril miştir? 6- İlk Osmanlı medresesi, kim tarafından, nerede açılmıştır? l 7- Osmanlı Devleti'nde, batı tarzında ilk olarak hangi okullar açılmıştır? 8- Tanzimat Döneminde batı tarzındaki okullara daha çok gereksinme duyulma sının nedeni nedir? 9- II. Abdülhamit döneminde açılan okulların yakın tarihimiz yönünden önemi nedir? 10- Tanzimat Döneminde eğitim alanında yapılan yeniliklerin en önemlisi nedir? 11- Maarif-i Umumiye Nizamnamesi ile eğitim konusunda hangi kararlar alınmış tır? 12- Maarif-i Umumiye Nezareti'nin başlıca görevleri nelerdir? 283 VIII. ÜNİTE TEST SORULARI 1. Osmanlı Devleti'nde, Tanzimat Dönemi ile birlikte batı tarzında açık okulların sayısı giderek çoğaldı. Bununla beraber, mahalle mektepli ve medreseler de varlıklarını devam ettirmişlerdir. Bu durum, aşağıdakilerden hangisine yol açmıştır? A) Dinsel baskının artmasına B) Yeni bir eğitim politikasının belirlenmesine C) Kültür çatışmalarının ortaya çıkmasına D) Okuryazar sayısının azalmasına E) Bilim ve teknolojinin gelişmesine 2. Osmanlı Devleti, batı eğitim sisteminden etkilenerek 18. yüzyılda HeJ desehane, Mühendishane-i Bahrî-i Hümayun, Humbarahane, Tıbbiye ve | Harbiye gibi okullar açmıştır. Bu gelişmeler Osmanlı Devleti'nin hangi alanda batılılaşmaya öncelik j verdiğini göstermektedir? A) Medrese eğitiminde D) Ekonomik alanda 3. B) Yönetim şeklinde E) Hukuk alanında Aşağıdakilerden hangisi Osmanlı eğitim sisteminin ilk basamağıdır? A) Medrese B) Sıbyan D) Rüşdiye E) İdadî 4. C) Askerî alanda C) Enderun Osmanlı Devleti'nde, ilk defa Avrupa'ya öğrenci gönderilmesi, hangi pa dişah zamanında olmuştur? A) III. Selim B) I. Mahmut C) II. Abdülhamit D) II. Mahmut E) Abdülmecit 5. 1873'te fakir ve kimsesiz çocukları eğitmek amacıyla açılan okul, aşağı- dakilerden hangisidir? A) Mekteb-i Mülkiye B) Darülmaarif C) Darüşşafaka D) Darülfünun E) Mekteb-i Ulûmu Edebiye 6. Osmanlı Devleti'nde ilköğretim, aşağıdaki hangi padişah döneminde zo runlu hâle getirilmiştir? A) Abdülmecit B) II. Abdülhamit D) Abdülâziz C) II. Mahmut E) III. Selim 284 D. OSMANLILARDA KÜLTÜR VE SANAT 1. Osmanlılar Döneminde Türk Kültürünün Genel Özellikleri 2. Yazı, Dil ve Edebiyat 3. Basın ve Yayın 4. Düşünce Hayatı ve Bilim 5. Güzel Sanatlar 6. Günlük Yaşam 7. Batının Türk Kültürüne Etkileri :l HAZIRLIK ÇALIŞMALARI 1. Kültür, sentez, klâsik, gelenek, görenek, ozan, ulema, külliye, rokoko, barok, hat, tezhip ve nakkaş sözcüklerinin anlamlarını araştırınız. | 2. Osmanlı dönemi Türk kültürünün, hangi kültürlerin sentezi olarak ortaya çıktığını araştırınız. 3. Halk Edebiyatı'nm, Divan Edebiyatı'ndan farklı yönlerini araştırınız. 4. İlk Türk matbaasının kuruluş sürecini araştırınız. 5. Ulema ve hattatların, matbaanın açılmasına karşı çıkmalarının nedenlerini f araştırınız. » 6. II. Mahmut döneminde halkın günlük yaşamını etkileyen değişikliklerin ne- , ler olduğunu araştırınız.i 7. Fransız İhtilâli'nin Osmanlı Devleti üzerindeki etkilerini araştırınız. * 8. Batılılaşmak konusunda 19. yüzyıl Osmanlı aydınlarının görüşlerinin neler olduğunu araştırınız. 1. OSMANLILAR DÖNEMİNDE TÜRK KÜLTÜRÜNÜN GENEL ÖZELLİKLERİ Toplumların, eğitim, bilim, sanat, folklor, gelenek-görenek ve sosyal alanda yapmış olduğu faaliyetler ile bunların sonucu oluşan eserler, külI türü meydana getirir. "'•'•"•• 285 İ Osmanlı dönemi Türk kültürü, 13. yüzyıldan itibaren, bir uç beyliği' olan Osmanlı topraklarında gelişmeye başladı. Uçlar, farklı kültürlerin bir araya geldiği yerlerdi. Osmanlıların bir uç beyliği olarak bölgede varlıklarını sürdürmelerinin en önemli sebeplerinden biri de, sahip oldukları yüksek kültür değerleriydi. Osmanlı Devleti'nin kuruluş devriyle başlayan kültürel gelişme, Fatih döneminde olgunluk çağına ulaştı. Fatih ileri görüşlülüğü, hümanist, bilimsever ve geniş kültürüyle, ileri bir kültür hareketinin gelişmesi için gerekli ortamı hazırladı. Osmanlı dönemi Türk kültürü, Kanunî döneminde klâsik şekline ulaştı. Osmanlılar, kendilerinden önceki Türk devletlerinin kültür birikimlerine sahip çıkarak, bu birikimi en iyi şekilde değerlendirdiler. Örneğin; Osmanlı Devleti, kuruluşunda, sivil ve askerî teşkilâtlanmada Selçukluları örnek almıştır. Ancak, örnek aldıkları kurumları, olduğu gibi muhafaza etmemişler, onları daha da geliştirerek, yaşadıkları çağa uygun hâle getirmişlerdir. Osmanlı dönemi Türk kültürünün gelişmesinde; Ahilerin, Anadolu beylikleri ve İslâm dünyasından ilim adamlarının, gazilerin, esnaf ve sanatkârların ve en önemlisi de, padişahların izledikleri kültür politikasının etkisi vardır. Orhan Beyden itibaren padişahlar, kültür politikasının gelişmesi konusunda birçok tedbirler almışlardır. Çünkü, Osmanlı Devleti'nin temel dayanağını ilim ve kültür oluşturuyordu. Osmanlılar, Anadolu'da sadece siyasî birliğin değil, aynı zamanda düşünce birliğinin de sağlanmasına önem verdiler. Anadolu'da düşünce yaşamının geliştiği kurumların başında, tekkeler ve medreseler geliyordu. Tekkeler ve medreseler, Türk halkının kültür yaşamında ve yaşayışında önemli bir yere sahiptiler. Her iki kurum da, Anadolu'da, dinî ve sosyal birlik ile kültür birliğinin sağlanmasında büyük rol oynadı. Kültür alanında sağlanan bu birlik, Osmanlı Devleti'nin üç kıt'ada yüzyıllarca egemen bir devlet olarak varlığını devam ettirmesini sağladı. Tekkelerde gelişen düşünceler kişiden kişiye, gönülden gönüle aktarılırken, medreselerde gelişen düşünceler ise, yazıya dönüştürülmüş olarak, sonraki nesillere aktarılıyordu. Tekke ve medreselerde gelişen ve yayılan düşüncelerin temeli; hoşgörüye, insan sevgisine ve kardeşliğe dayanıyordu. Ortaya konulan bu değerler, aynı zamanda, Anadolu'da millî birliğin sağlanmasında ve güçlendirilmesinde etkili oluyordu. 16. yüzyılın sonlarına kadar deney, gözlem ve araştırmaya önem veren medreseler, düşünce yaşamının ve dolayısıyla kültürün gelişmesine 286 katkıda bulundular. Osmanlı Devleti, 16. yüzyılda, her alanda, gücünün zirvesine ulaştığında, bünyesinde çok çeşitli kültürleri de toplamış bulunuyordu. Bu kültür mozayiği içinde Türk kültürü, en gelişmiş kültür olmakla beraber, diğer kültürleri kendi içinde eritmeyi düşünmemiş, onlara karşı hoşgörü göstermiştir. 16. yüzyılda klâsik şekline ulaşan Osmanlı dönemi Türk kültürü, aynı zamanda, toplumsal ve idarî kurumların da klâsik biçimlerini almasını sağladı. 17. yüzyıldan itibaren, Osmanlı dönemi Türk kültürü, değişen dünya şartlarıyla karşılaştı. 18. yüzyılda bilim, teknik ve askerî konularda Avrupa'nın üstünlüğü kabul edilmişti. Bundan sonra yapılmaya çalışılan ıslahatlarla, batıya yaklaşılmaya çalışıldı. Batı ile artan ilişkiler, giderek, Osmanlı dönemi Türk kültürünü de etkilemeye başladı. Bunun sonucunda Osmanlı dönemi Türk kültürü, kendi kimliğini korumaya ve aynı zamanda değişen dünya şartlarına uyum sağlamaya çalıştı. Bu durum, 19. yüzyılda da devam etti. 19. yüzyılda artan okur yazarlık, kültürel faaliyetlerin gelişmesine de yol açtı. Pek çok halk kitaplığı kuruldu, Osmanlı basını gelişti, çok sayıda kitap, gazete, dergi ve broşür basıldı. Yazarlar, basım evleri aracılığıyla, kültür liderleri olarak, ulemanın yerini aldılar, halkın kültürel yönden gelişmesine katkıda bulundular. 2. YAZI, DİL VE EDEBİYAT Yazı Tarih boyunca çeşitli alfabeleri kullanmış olan Türklerin, en uzun süre kullandıkları alfabe, Arap alfabesi olmuştur. Arap alfabesinin kullanılma nedeni, Türkçeye uygunluğu yönünden değil, Kur'an-ı Kerim'in Arap harfleriyle yazılmış olmasıdır. Çünkü halk arasında Arapça kutsal bir dil olarak algılanmıştır. Oysa bu düşünce yanlıştır. Çünkü kur'an yazılı olarak değil, sözlü olarak indirilmiştir. Halkın Arapaçayı kutsal bir dil olarak görmesi onlayışı Arapçanın yaygınlaşmasında etkili olmuştur. Türk ulusu Arap harfleriyle yazı yazmayı bir sanat hâline getirdi. Kitabeleri, cami ve türbeleri, güzel yazı örnekleriyle ile süslediler. • Bölece hüsnühat (güzel yazı yazma) denilen sanat dalı ortaya çıktı, ayrıca yazı sanatının en gelişmiş örnekleri kûfî, sülüs, reyhanî idi. Bunların dışında, nesih, divanî, ta'lîk ve rik'a gibi yazı çeşitleri de kullanılıyordu. Amasyalı Şeyh Hamdullah, Ahmet Karahisarî, hat sanatının büyük ustaları olarak tanınırlardı. Ik 287 Hû'011 Osmanlı Devleti'nde resmî dil Türkçeydi. XV. yüzyıla girildiğinde Türkçe, fetihler yoluyla geniş coğrafî alanlara yayılırken, edebiyat ve bilim eserleri de Türkçe yazılıyordu. Devlet merkezinde ve taşradaki sancak ve kazalarda bütün kayıtlar Türkçe olarak tutuluyordu. Kazalarda tutulan ve günümüze kadar gelen kadı sicillerinde bunu görmek mümkündür. Resim 74: Ahmet Karahisarî'nin hat sanatına bir örnek (Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) Türkiye Selçukluları Devleti'nin son zamanlarında Arap ve Fars kültürünün temsilcilerine karşı, Anadolu'da ulusal bir tepki ortaya çıkmıştı. Bu tepki, beylikler döneminde de devam etti ve Türkçe ön plâna geçti. Kara-manoğlu Mehmet Bey, 1277'de Türkçeyi resmî dil ilân etti. Günümüzde her yıl ilân etti. Günumuzae neı yn 13 Mayıs, Karaman'da Türk Dil Bayramı olarak kutlanmaktadır. Osmanlılar da Arapça ilim dili, Farsça ise edebiyat dili idi. Bununla beraber, Türkçe olarak da ilmî eserler yazılmaya başlandı. Birçok şair ve yazar, Türkçeyi kullandılar. Türkçe, kısa zamanda ilim, şiir ve edebiyat dili hâline geldi. 15. yüzyıl başlarında Türkçenin büyük bir gelişme göstermesinde, padişahların bu gelişmeyi teşvik etmelerinin önemi büyüktür. Özellikle bu konuda II. Murat'ın büyük çabası olmuştur. II. Murat, kitapların sade bir Türkçe ile yazılmasını istemiştir. Ayrıca onun döneminde Arapça ve Farsça birçok eser Türkçeye çevrilmiştir. Böylece halkın, kendi dilinde bilgilenmesi amaçlanmıştır. ,ai)!î.;-ma.t' ,,-, •-. :. .: ••;,-»,.« -,,w,, . 288 Fatih döneminden sonra, birçok Arapça ve Farsça kelime, Türk diline girmeye başladı. Zamanla bu üç dilin karışması sonucu, Osmanlıca denilen yeni bir dil şekli ortaya çıktı. Osmanlı Devleti sınırları içinde azınlıklar, kendi dilleri ile konuşup yazabiliyordu. Edebiyat Osmanlı Devleti'nin ilk yıllarında edebiyat; halk edebiyatı ve tasavvuf edebiyatı olarak iki kolda gelişti. Gülşehrî, Âşık Paşa, Ahmedî, Şeyhî, Hacı Bayram Veli, Kaygusuz Abdal ve Mevlit yazarı Süleyman Çelebi, bu dönemin ünlü şair ve yazarlarıydı. 15. ve 16. yüzyıllarda edebiyat, Divan, Halk ve Tasavvuf (Tekke) edebiyatı olarak, gelişmesini sürdürdü. Resim 75: FuzulPnin bir minyatürü (Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) Divan edebiyatı: Divan edebiyatı, Anadolu'da Beylikler döneminde yerleşmeye ve yaygınlaşmaya başlamış ve 16. yüzyılda en yüksek gücüne ulaşmıştır. Bakî, Fuzulî ve Ruhî 16. yüzyıl divan edebiyatının şairleridir. Bu dönemde yetişen şairler tüm şiirlerini türlerine göre alfabetik olarak bir tek kitap hâlinde topladıklarından, bu tür kitaplara divan denildiği için bu ismi almıştır. Bu dönemde eserler, Osmanlıca ile yazılırdı. İlk Osmanlı divan şiirinde kaside, gazel, mes-nevî ve rubaî türleri kullanılmıştır. Divan şiirini aşk, güzellik ve tasavvuf gibi dini konular oluştururdu. Halk edebiyatı: Türk halk edebiyatı, gelişmesine Türklerin Anadolu'ya yerleşmelerinden sonra başlamış, Selçuklular ve Osmanlılar zamanında da gelişmesine devam etmiştir. Türklerin Anadolu'ya'yerleşmele-rinden önce, yaşadıkları yerlerde oluşturup daha sonra Anadolu'ya getirdikleri sözlü edebiyattır. Bu eserler sonradan yazıya geçirilmiştir. Halk edebiyatı'nda şairler, önce ozan, daha sona âşık adı ile anılmışlardır. Âşıklar, şiirlerini sade bir Türkçe ile yazmış ve söylemişler, halkın duygu ve düşüncelerini dile getirmişlerdir. Karacaoğlan, Köroğlu, Âşık Ömer, halk edebiyatının ünlü şairlerindendir. 289 Resim 76: Karacaoğlan (Tablo: Cemal Dündar) Resim 77: Köroğlu (Tablo: Valâ Somali) Tasavvuf (Tekke) edebiyatı: Bu edebiyat, tekkelerde yetişen ve da ha çok dinî değerlere ağırlık veren, ancak dörtlükler hâlinde yazılan halk edebiyatı türüdür. Anadolu'da kısa zamanda yayılan ve gelişen tasavvuf edebiyatı, divan ve halk edebiyatı yolundan ilerledi. Bu alanda Mevlâna Celâleddin-i Rumi, Hacı Bektaş Veli, Yunus Emre ve Hacı Bayram Veli, tasavvufî fikir ve düşünceleriyle Anadolu Türkleri üzerinde çok etkili olmuşlardır. Tasavvuf edebiyatını diğerlerinden ayıran özellik, tasav vuf düşüncesine kuvvetle bağlı bulunmasıdır. Bu edebiyat, 15. yüzyılda Kaygusuz Abdal'ı, 16. yüzyılda Pir Sultan Abdal'ı yetiştirdi. Osmanlı padişahları içinde de edebiyat ve şiirle ilgilenenler olmuş, Fatih Sultan Mehmet, II. Bayezit, Yavuz Sultan Selim ve Kanunî Sultan Süleyman, şiirler yazmışlardır. 17. yüzyılda, Türkçenin hâkimiyet alanı genişledi. Yönetim alanla rında görülen sarsıntı ve yenilgilerin getirdiği olumsuzluk Osmanlı ede biyatına kolayca etki edemedi. Bu dönemde, geçmiş yüzyılların Türkleı üzerinde yarattığı gücün devam ettiği, edebiyat alanında bu duygunun yaşamakta olduğu görülür. 17. yüzyılda Türk şiiri, İran etkisinden kurtularak yerli konular iş lenmeye başlandı. Ancak, Arapça ve Farsçanın bol kullanıldığı kelimelel-1 le, uzun cümleler kurma yoluna gidildi. Veysî ve Nergisi, klâsik Osman Uv:Wİ&;«!öfc:V. ' '' 2QQ""":"*"™"**tr' ':•"*«*', lı nesrinin öncüsü ve temsilcisi oldular. Bu yüzyıl, aynı zamanda, tarihî eserler yönünden de bir zenginlik gösterir. Peçevî ibrahim Efendi, Keçecizade Abdülaziz Efendi ve Naima Efendi, bu yüzyılın önemli vakanüvisleri idi. Resim 78: Ziya Gökalp 18. yüzyılda dilde sadeleşmeye gidildi. Lâle Devri'nin ünlü şairi Nedim, eserlerinde Türkçeyi yoğun olarak kullandı, hece vezniyle yazdığı şiirler, halk zevkinin yönetici sınıfta da etkisini göstermesi yönünden önemlidir. Nabi ve Sümbülzade Vehbi, bu yüzyılın diğer önemli şairleridir. 19. yüzyılda, başta yönetim olmak üzere, birçok alanda yapılan yeJP niliklere paralel olarak, dil ve edebi- I Sara yat alanlannda da gelişmeler oldu. l ^Mlr Tanzimat dönemiyle birlikte, konuş- I —t ma ve yazı dili arasındaki farkın gide- Resim 79: Ömer Seyfettin rilmesi ve dilde sadeleşme gereği duyuldu. Okullara, Türkçe dersi kondu. 1876'da ilân edilen Kanunuesa-sî (Anayasa)'ye, devletin resmî dilinin Türkçe olduğunu belirten bir madde konuldu. 1908'de İstanbul'da kurulan Türk Derneği, Türk dilini sadeleştirme amacıyla Türk Derneği Dergisi'ni çıkardı. 1911'de Genç Kalemler Dergisini çıkaran Ömer (Seyfettin, Ali Canip Yöntem ve Ziya Gökalp, Türkçenin sadeleşmesi |yolunda yeni bir dönemi başlattılar. Tanzimatın getirdiği yeniliklerden biri de, edebiyat alanında oldu. Osmanlı edebiyatının yerini, Tanzimat edebiyatı (1860-1895) aldı. Tan-Izimat edebiyatı, Avrupa kültürüyle yetişen şair ve yazarların, batı edebiyatını örnek alarak meydana getirdikleri bir edebiyattır. Bu dönemin şair ve yazarları, şiir, tarih ve mektup gibi edebiyat türlerini, batı anlayışına göre değiştirdiler. Şinaşi, Namık Kemal ve Ziya Paşa, bu edebiyatın 291 ünlü isimleridir. İlk kez, roman, tiyatro, makale ve hikâye türleri edebiyatımıza girdi. Tanzimat dönemi şair ve yazarları, konularını Türk tarihinden alan şiir, roman ve hikâyeler yazdılar. Namık Kemal, yazdığı şiir, tiyatro eseri ve romanlarıyla, ulusal duyguları uyandırmaya çalıştı. Tanzimat Döneminde, edebiyat alanında yapılan en önemli yenilik, düz yazı alanında oldu. Edebiyatta, söz sanatı göstermek yerine, bazı yeni düşünceleri halka yayma amacı güdüldü. Düşünceler kısa ve anlaşılır cümlelerle anlatılmaya çalışıldı. II. Abdülhamit döneminde, edebiyat ala- Resim 80: Tevfik Fikret nında Servet-i Fünûn (1895-1901) denilen yeni bir edebiyat akımı baş ladı. Tevfik Fikret, Cenap Sahabettin, Halit Ziya, bu akımın öncüleri oldular. Servetifünuncular, dilde sadeliği kabul etmeyip, Sanat, sanat içindir ilkesine göre hareket ettiler. Batı medeniyetine ve özellikle de Fransa'ya büyük yakınlık duydu lar. Osmanlı Devleti'nin, ancak Av rupa'yı örnek alarak dağılmaktan kurtulabileceği görüşündeydiler, Bu nedenle Avrupa'nın sanat, ilim ve siyaset alanındaki düşünce ve görüşlerini yaymaya çalıştılar. II. Meşrutiyet döneminde Millî Edebiyat devri başladı. Bu ede biyat ile, Türkçülük akımları kuvvetlendi. Millî Edebiyat Akımını savunanlar, Türk dilini sadeleştirmek için büyük çaba gösterdiler. 1911'de Selanik'te yayınlanan Genç Kalemler Mecmuası'nda, Yeni Lisan adıyla, konuşma dilinin yazı dili durumuna getirilmesini amaçlayan düşünceyi ortaya «"ü»- Ömer Seyfettin ve Ali 292 l Canip Yöntem tarafından başlatılan bu hareket, Ziya Gökalp'ın katılmasıyla güç kazandı. Ziya Gö-kalp, Osmanlıcaya karşı Türkçeyi savunarak, dilde sadeleşmenin öncülüğünü yaptı. Aruz vezni yerine, hece vezninin kullanılmasını savundu. Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal Beyatlı, Mehmet Emin Yurdakul, Faruk Nafiz ÇamlıIbel, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Falih Rıfkı Atay, Reşat Nuri Güntekin, Millî Edebiyat Akımının önde gelen yazarları ol- I dular. 3. BASIN VE YAYIN Resim 82: Şinasi (Roni Margulies kolleksiyonu) '4 1450'de Alman Jan Gutenberg'in matbaayı bulmasından sonra, Av-I rupa'da basım evleri arttı. Osmanlı Devleti'nde de basın ve yayın, matba-|anın ülkeye gelmesinden sonra gelişmeye başladı. İlk Türk Matbaasının Açılması Lâle Devri'nde dış politikada Avrupa devletlerine yakınlık gösterilmeye başlandı. Bu amaçla çeşitli Avrupa ülkelerine elçiler gönderilmişti. Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi de elçi olarak Paris'e giderken, oğlu Sait Efendiyi de beraberinde götürmüştü. Sait Efendi, bu gezi sırasında gördüğü matbaayı, geri döndüğünde İstanbul'da açmak için girişimde bulundu. Bu konuda İbrahim Müteferrika ile anResint 83: Halit Ziya Uşakhgil 293 laştı. Sadrazam Damat İbrahim Paşanın da bu konuda desteğini sağla di. Ancak bazı ulema, toplum üzerindeki etkilerinin azalabileceği; hal tatlar ise işsiz kalacakları endişesiyle matbaanın açılmasına karşı çıktj lar. Matbaanın gelmesini protesto için, İstanbul'da bir gösteri yürüyüş] yaptılar. Sadrazam İbrahim Paşanın girişimleriyle bir uzlaşma yolu lundu. Şeyhülislâm Abdullah Efendi, dinî kitaplar hariç, Türkçe kitaj basılmasında sakınca olmadığına dair fetva verdi. Böylece, hem hattat gelir kaybına uğramayacaklar hem de matbaada tarih, dil, matemati coğrafya ve diğer bilim dallarına ait kitaplar basılabilecekti. Bütün zorluklara ve karşı koymalara rağmen, İbrahim Müteferri1 ka'nın, İstanbul Sultan Selim mahallesindeki evinde ilk Türk matbaası kuruldu (l727). Matbaada basılan ilk kitap, Vanlı Mehmet'in, Sihah-i Cevheri adın daki sözlüğü oldu. Arapçadan Türkçeye olan bu sözlüğe Van Kulu Li gatı dendi. r ;= Matbaada ikinci olarak, Kâtip Çelebi'nin Tuhfet-ül Kibar Fi Esfar ül Bihar adlı eseri basıldı. İlk Türk matbaasının açılması, Osmanlı top lumunun gözlerini dünyaya açması bakımından büyük önem taşımaktadır. .-'.,1: İbrahim Müteferrika'nm 1745'te ölümünden sonra uzun süre işletile meyen matbaa, I. Abdülhamit döneminde, Sadrazam Halil Hamit Pa şanın girişimiyle yeniden faaliyete geçti. Patrona Halil İsyanından (1730) sonraki dönemde Osmanlı Devle ti'nin gelişmesini anlatan, Suphi ve İzzî resmî tarihleri basıldı. 1835'te Osmanlı matbaacılığı büyük gelişme gösterdi. İstanbul ve diğer şehirlerde çok sayıda basım ve yayın evleri kuruldu. Yayın Hayatına Giren Gazete ve Dergiler Yayın yaşamına giren ilk gazete, II. Mahmut zamanında çıkarılan, Takvim-i Vakayidir (1831). Hükümet tarafından haftalık olarak yayın lanan bu gazetede, çıkarılan fermanlar, yasalar, ülke içinde ve dışında meydana gelen olaylar yer alıyordu. Osmanlı Devleti'nde yayın yaşamına giren ikinci gazete, -1840'ta çıkarılan Ceride-i Havadis oldu. 1860'ta Şinasi ve arkadaşı Agâh Efendi tarafından, ilk Türk özel ga294 zetesi olan Tercüman-ı Ahvâl yayınlandı. Türk gazeteciliğinin gelişmesine büyük katkıları olan Tercüman-ı Ahvâl, 1866 yılına kadar yayın yaşamını sürdürdü. 1862'de Şinasi, Şehzade Murat (V. Murat) Tasvir-i Efkâr gazetesini kurdu. Bu gazete kısa zamanda yeni edebî akımların ve siyasî fikirlerin tartışma yeri durumuna geldi. Şinasî'nin Paris'e gönderilmesinden sonra gazetenin başyazarlığını Namık Kemal yürüttü. 1866'da Muhbir gazetesi kuruldu. Genç Osmanlılar, bu gazete aracılığıyla meşrutiyet yönetimi ile ilgili düşüncelerini yayınlama fırsatı buldular. Ancak, kısa bir süre sonra Muhbir gazetesi ve ardından Tasvir-i Efkâr gazetesi kapatıldı (1867). Genç Osmanlıların çoğu yurt dışına kaçtılar. Genç Osmanlılar tarafından yurt dışında, çeşitli gazeteler çıkarıldı ve bunlar çeşitli yollarla ülke içindeki okuyucularına ulaştırıldılar. II. Abdülhamit döneminde basına sansür getirildi. Bundaki amaçlardan biri azınlıkların bölücü faaliyetlerini önlemekti. Bu dönemde Sabah, Vakit ve Tercüman-ı Hakikat gazeteleri yaym yaşamına girdiler. 1895'te Ahmet Rıza, Türkçe ve Fransızca olarak iki ayda bir yayınlanan, Meşveret gazetesini çıkardı. II. Meşrutiyet döneminde Volkan, Saday-ı Millet, Tanin, Mizan gazeteleri kuruldu. Birinci Dünya Savaşı sonrasında da Payam-ı Sabah, Yeni Gün, İkdam, Akşam ve Güleryüz gazeteleri yayın yaşamına girdiler. Gazetelerin yanı sıra, 1862'de Münif Paşa tarafından Mecmua-i Fü-nun ve yine aynı yıl Mustafa Refik tarafından Mir'at adlı dergiler çıkarıldı. 1869'da ilk mizah gazetesi olan Diyojen ve daha sonra Hayal, Çıngıraklı Tatar çıkarıldı. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Refik Halit Karay tarafından Aydede adlı mizah dergisi çıkarıldı. 4. DÜŞÜNCE YAŞAMI VE BİLİM Düşünce Yaşamı Osmanlılar, Anadolu'da sadece siyasî yönden değil, düşünce yaşamı yönünden de birliğin sağlanmasına önem verdiler. Düşünce yaşamının şekillendiği ve geliştiği kurumların başında, tekkeler ve medreseler geliyordu. Her iki kurum da, dinî ve sosyal yönlerden olduğu gibi, düşünce yaşamı yönünden de birliğin sağlanmasında önemli bir rol oynadılar. Düşünce yaşamının temellerini, İslâm hukuku, Türk gelenek ve görenekleri ile, yaşanılan coğrafyanın özellikleri meydana getiriyordu, s ; 295 Tekkelerde gelişen düşünceler, kişiden kişiye medreselerde ise, ya zıya dönüştürülerek, sonraki nesillere aktarılıyordu. Tekke ve medrese lerde gelişen ve yayılan düşüncelerin temeli, insan sevgisine, kardeşliğe ve hoşgörüye dayanıyordu. Osmanlı Devleti'nin daha kuruluş yıllarında, çeşitli din adamları ve düşünürler, halkın aydınlatılmasına büyük önem verdiler. Şeyh Edebâ li, Emir Sultan, Yunus Emre ve Hacı Bektaş Veli, bu düşünürlerden bazılarıdır. 16. yüzyılın sonlarına kadar, çalışmalarında deney, gözlem ve araş tırmaya önem veren medreseler, bu çalışmalarıyla, düşünce yaşamını sürekli geliştirdiler. Gelişen düşünce yaşamının sonucu olarak dinî, huku-| kî, felsefî alanlarda sayısız eserler verildi. 18. yüzyılın başlarından itibaren önce devlet adamları olmak üzerej düşünce yaşamında değişiklikler görülmeye başladı. Bu değişiklikler l Ahmet ve Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa, başlattıkları yeni bil dönemle (Lâle Devri), toplumda yeni düşüncelerin yerleşmesini amaçladılar. Bu yüzyılda, ilk defa, Avrupa'dan geri kalındığı kabul edilirken l Avrupa devletleriyle dostluk kurma yolları arandı. Batı yöntemleri ile ıs-j lahat yapılmasının gerekliliği anlaşıldı ve batıdan birçok eser tercüme! edildi. İnceleme amacıyla Avrupa ülkelerine elçiler gönderildi. Batı ülke-J leriyle yoğunlaşan ilişkiler, Osmanlı toplumunun düşünce yaşamını etkilemeye başladı. Düşünce yaşamında değişikliğe neden olan diğer bir olay ise, 17891 Fransız İhtilâli oldu. İhtilâlin getirmiş olduğu milliyetçilik, hürriyetçilik,] eşitlik gibi değerlerden Osmanlı aydınları büyük ölçüde etkilendiler. III. Selim döneminde önemli yenilikler yapıldı. Fransa'dan getirileni askerlikle ilgili kitaplar, Türkçeye çevrildi. Türk halkı, yerli malı kullan-J maya özendirildi. Viyana, Paris, Londra ve Berlin'de daimî elçilikleri kuruldu. Avrupalılarla yakın ilişkiler içine girildi. III. Selim'den sonra] tahta çıkan II. Mahmut, yenileşme hareketlerini devam ettirdi. Bu dö nemde açılan Harbiye ve Tıbbiye okullarıyla, düşünce yaşamında batı-1 nın etkisi daha da arttı. Türkçe ve Fransızca Takvim-i Vakayi adıyla! gazete çıkarıldı. Batı düşüncesini ve Batı'daki gelişmeleri öğrenmek için j Avrupa'ya ilk defa öğrenci gönderildi. s ,J y ^aö Tanzimat Dönemi (1839-1876), düşünce yaşamının değişikliğe uğramasında en büyük adım oldu. Avrupa karşısında, giderek geri kalındığım l 296 gören aydınlar, önce düşünce alanında köklü değişikliklerin gerçekleşti rilmesi için harekete geçtiler. Toplumu aydınlatmak amacıyla yazdıkları yazılarında, akla ve akılcılığa büyük önem verdiler. Şinasi, Namık Ke mal, Cevdet Paşa, Ali Suavi, Yusuf Akçura savundukları görüşlerle, düşünce yaşamının gelişmesine büyük katkıda bulundular. ;: Tanzimat Dönemi aydınlarınca savunulan yeni görüşler, bir süre sonra Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük, Batıcılık gibi düşünce akımlarının ortaya çıkmasına neden oldu. Osmanlıcılık, Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan bütün toplulukları, hiçbir fark gözetmeksizin, hak ve ödevler bakımından eşit duruma getirip, bir Osmanlı milleti yaratmak düşüncesiydi. Tanzimat Döneminde gelişme gösteren Osmanlıcılık düşüncesi, Batıda milliyetçilik akımlarının gelişmesi karşısında önemini kaybetti.İslamcılık, 19. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıktı. II. Ab-dülhamit döneminde, Panislâmizm adıyla, resmî politika hâline geldi. II. Meşrutiyet'in ilânından sonra, düşünce akımı olarak devam etti. İslamcılık düşüncesini savunanlar görüşlerini Ceride-i İlmiye, Volkan ve Sebilürreşad dergilerinde yayınladılar. İslamcılık, düşüncesini savunanların başında Mehmet Akif, Şemseddin Günaltay, Aksekili Hamdi ve İzmirli İsmail Hakkı geliyordu. Temelleri daha önce atılmış olan Türkçülük, II. Meşrutiyet döneminde, büyük bir düşünce akımı olarak gelişti. Türkçülüğü savunanlardan bir grup, Türk Derneği'ni kurarken, diğer bir grup, Ömer Seyfettin'in çevresinde toplanıp, Genç Kalemler Dergisi'ni çıkardılar. Bir süre sonra Türkçülüğün yayın organı olarak Türk Yurdu Dergisi yayınlandı. Derginin amacı, Osmanlı Devleti'nden önceki Türk tarihinin incelenmesi ve aydınlığa kavuşturulmasıydı. Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu ve Fuat Köprülü, Türk Yurdu Dergisi'nin önde gelen yazarlarıydı. Kendini, dil ve kültür alanında gösteren Türkçülük, siyasî bir boyut kazandı. Balkan Savaşı'nda uğranılan yenilgi, Türkçülüğü savunanların görüşlerinin güçlenmesine neden oldu. Birinci Dünya Savaşı yılları içinde Arapların, milliyetçi görüşü benimseyip, bu yönde harekete geçmeleri, Türkçülüğü savunanların görüşlerini doğruladı. Batıcılık görüşünü savunanlar, Batı medeniyet ve kültürünün bütünüyle alınmasını ve benimsenmesini istiyorlardı. Batıcılar, ekonomik alanda özel girişim eksikliğinin giderilmesini, yatırımcı kişilerin yetiştirilmesini, çağdaşlaşmayı ve kadın hakları gibi konulan savundular. Bütün bu düşüncelerin temelde birleştiği nokta, Osmanlı Devleti'ni yeniden güçlü kılmak ve dağılmaktan kurtarmaktı. 297 Bilim Osmanlı Devleti'nde bilim alanında ilk teşkilâtlanma Orhan Bey za manında gerçekleştirilmiştir. Medreseler, dönemin önemli bilim kurum larıydı.Medreselerden yetişen bilginlere ulema denirdi. Bunlar, daha çok, din bilimlerinde ün yapan kişilerdi. Kuruluş döneminin ilk bilim adamları arasında Davud-ı Kayseri, naklî (tercüme) ve aklî (felsefe mantık) bilimlerde söz sahibiydi. Ayrıca, Molla Fenarî, tasavvuf ve mantık alanında önemli bir bilim adamıydı. I. Murat ve Yıldırım Bâyezit dönemlerinde, tıp alanında ilk çalışmalar görülür. Celâleddin Hızır ve Şeyh Cemaleddin Aksarayî, 14. yüzyılın önemli tıp bilginleriydi. Fatih dönemi ile birlikte, Osmanlı Devleti'nde, bilim alanında da büyük ilerlemeler oldu. Bunun en önemli nedeni, Fatih'in, bilim adamları na saygı göstermesi, bilim adamları arasında ayrım yapmaması ve açık fikirli olmasıydı. Fatih'in padişah olması na kadar, daha çok, kelâm, mantık, fıkıh ön plânda ge lirken, Fatih ile birlikte, müspet bilimler ön plâna çıktı. Matematik ve astrono mide dönemin ünlü bilgini olan Kadızade-i Rumî, bil gisini geliştirmek için gittiği Türkistan'dan dönmemesine rağmen, yetiştirdiği iki öğrencisi, Anadolu'ya gelerek, matematik ve astronominin gelişmesine yardımcı oldu lar. Bunlardan biri Ali Kuş çu'dur. Tıp alanında Akşem-şeddin, Sabuncuoğlu Şe refeddin Ali ve Altıncızâ de, dönemin ünlü bilginleridir. Yavuz Sultan Selim ve Resim 84: Şehinşahnâme, Kanunî Sultan Süleyman dö- (İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi) nemlerinde de büyük bilginler yetişti. Bunlardan Zem-billi Ali Cemali Efendi, hukuk alanındaki bilgisiyle; İbn-i Kemal, din bilimlerinde ve özellikle edebiyat, tarih alanlarında ün yapmışlardır. Osmanlılar, din bilimlerinin yanı sıra, tarih ve coğrafya gibi bilimlere de önem vermişler, bu alanda da değerli bilginler yetiştirmişlerdir. Tarih yazıcılığı, Fatih döneminde büyük gelişme göstermiştir. Enverî'nin Düs-turname'si, Tursun Bey'in Tarih-i Ebülfethi bu dönemin önemli eserleridir. 4ı Resim 85: Piri Reis'in yaptığı Amerika kıt'asını gösteren bir harita 16. yüzyılda, Idrisî Bitlisi, Kemalpasazade, Cenabı Efendi, Hoca Sadettin Efendi, Lütfi Paşa gibi ünlü tarihçiler yetişti. Coğrafya ve kozmoğrafyaya ait eser yazanlar arasında, Muvakkit Mustafa, Piri Reis, başta gelir. Piri Reis, yazdığı Kitab-ı Bahriye adlı eserinde, Akdeniz ve doğudaki denizler, deniz yolları, limanlar, fırtınalar hakkında bilgi verir. Şeydi Ali Reis, Mirat-ül Memalik adlı eseriyle tanınır. 17. yüzyılda, müspet bilimlerden giderek uzaklaşıldığı ve bunların yerini dinî bilimlerin aldığı görülmektedir. Bu yüzyılın en büyük bilgini Kâtip Çelebi'dir. Tarih, coğrafya, denizcilik, maliye ve hukuk alanında değerli eserler vermiştir. Bunlardan Keşf'üz Zünûn, Cihannüma, Fez-leke-i Osmanî (Osmanlı Tarihi), önemli eserleridir. Yine bu dönemde, coğrafya alanında çalışmaları olan önemli bir kişi de Evliya Çelebi'dir. Evliya Çelebi'nin 10 ciltten oluşan Seyahatname's i, Türk kültürü ve tarihinin önemli kaynaklarından biridir. 17. yüzyılda, matematik, tıp ve astronomi alanlarında verilen eserler, daha çok, çevirilere ve önceden yazılmış eserlerin açıklamasına da299 yanıyordu. Bu yüzyılda bilim alanlarında görülen gerilemenin nedenleri ni ve bundan yakınmaları, Koçi Beyin, IV. Murat'a sunduğu raporda görmek mümkündür. Bu yüzyılda resmî Osmanlı tarih yazıcılığı makamı olan vak'anüvislik kuruldu. Bu göreve ilk olarak Naîma Efendi getirildi, 19. yüzyılda, askerî okullarda ve batı tarzında açılan sivil okullarda okutulmak amacıyla, birçok bilimsel eserler tercüme edildi. Bu yüzyılda tarih ve hukuk alanında önemli eserler yazıldı. Bunlar, Ahmet Mithat Efendi tarafından yazılan Tarih-i Hikmet ve Ahmet Cevdet Paşa tara fından yazılan Tarih-i Cevdet ile Kısas-ı Enbiya'dır. Yine Ahmet Cevdet Paşanın başkanlığında bir komisyon tarafından hazırlanan Mecelle, hukuk alanında önemli bir eserdir. 5. GÜZEL SANATLAR Mimarî Başlangıçta, Selçuklu mimarîsinin etkisinde kalan Osmanlı mimarîsi, kısa zamanda bu etkiden kurtuldu. 1300-1453 yılları arası, erken do nem Osmanlı mimarîsi kabul edilir. Kuruluş döneminin ilk önemli eserleri, İznik'teki Hacı Özbek Camii ve Yeşil Camii, Bursa'daki Ulu Camii, Yeşil Camii ve Yeşil Türbe'dir. Yıldırım Bayezit tarafından yaptırılan Bursa Ulu Camii, çok kubbeli cami mimarisinin ilk örneğidir. II. Murat'ın Edirne'de yaptırdığı Üç Şerefeli Camii, klâsik Osmanlı mimarîsine geçişin ilk örneği kabul edilir. Fatih dönemiyle birlikte gelişmeye başlayan Osmanlı mimarîsi, 16. yüzyılda en olgun dönemine ulaştı. Fatih döneminin en önemli eseri, Fa tih'in kendi adına yaptırdığı ve onun adıyla anılan külliyedir. İstanbul'un fethinden sonra, Fatih tarafından yaptırılan Topkapı Sarayı, sivil mimarînin en güzel örneklerinden biridir. Topkapı Sarayı, daire ve köşklerden oluşan bir yapı topluluğudur. Surlara açılan yedi kapısı vardır. Fatih'ten sonra da, Topkapı Sarayı'na, Osmanlı padişahları tarafından birçok köşk ler ve daireler yaptırılmıştır. Sivil mimarînin yanı sıra Osmanlılarda askerî mimarî de gelişmiştir. Yıldırım Bayezit zamanında yaptırılan Anadolu Hisarı ile Fatih zamanında yaptırılan Rumeli Hisarı ve Topkapı Sarayı Surları, askerî mimarînin en güzel örnekleridir. II. Bayezit dönemin de, İstanbul'da Bayezit Camii ve Edirne'deki Bayezit Külliyesi, Mimar Hayrettin tarafından yapılmıştır. 3OO Osmanlı mimarîsi, Mimar Sinan (1489-1588) ile en yüksek düzeye ulaşmıştır. Mimar Sinan, ülkenin her yanında, toplam 300'ün üzerinde eser inşa etmiştir. Mimar Sinan'ın, İstanbul'daki ilk eseri, Kanunî Sultan Süleyman'ın eşi Hürrem Sultan için yaptığı Haseki Külliyesi'dir. Bu eser 16. yüzyılın ilk yarısının tüm mimarî özelliklerini taşımaktadır. Sinan'ın mimarbaşı olduktan sonra yaptığı ilk büyük eser, Kanunî Sultan Süleyman'ın, Manisa'da ölen oğlu Şehzade Mehmet için yaptırdığı Şehzade Camii'dir. Sinan'ın kendi çıraklık dönemi eseri olarak saydığı bu Resim 86: İstanbul Sultan Ahmet Camii cami, çevresindeki yapılarla birlikte İstanbul'un ilk önemli ve büyük külli-yesidir. Resim 87: İstanbul'daki Beylerbeyi Sarayı Mimar Sinan'ın, Ka nunî Sultan Süleyman'ın isteği üzerine yaptığı ve kalfalık dönemi eseri ola rak kabul ettiği ikinci bü yük eseri, Süleymaniye Camii ve Külliyesi dit. Mimar Sinan'ın, ustalık dönemi eseri ise, Edir ne'de inşa ettiği Selimi ye Camii'dir. Selimiye Camii, büyük kubbesiyle, ince uzun dört minaresiyle ve geniş mekân anlayışıyla, klâsik Osmanlı mimarî eserlerinin ba şında yer almaktadır. / Mimar Sinan, ayrıca çok sayıda mescit, medrese, türbe, imarethane, darüşşifa, su yolları ve köprüler inşa etmiştir. Mimar Sinan'ın, Rumeli'de inşa ettiği köprüler günümüzde de kullanılmaktadır. 17. yüzyılda, mimarî alanda Mimar Sinan'ın etki si bir süre devam etti. Mi mar Mehmet Ağa, Sultan Ahmet Camii'ni yaptı. Mi mar Sinan'ın eserlerindeki mistik loşluk yerine, Sultan Ahmet Camii'nde bol ışıklı ve görkemli bir görünüş sağlandı. Uzun bir sürede Mimar Davut, Dalgıç Ah met Çavuş ve Mustafa Ağa tarafından yapılan İs302 Resim 88: Dolmabahçe Sarayı, İstanbul fından yapılan İstanbul Eminönü meydanındaki Yeni Camii, bu yüzyılın önemli klâsik eserlerindendir. Revan ve Bağdat köşkleri ise, sivil mimarînin en iyi örnekleridir. 18. yüzyıl Osmanlı mimarîsinde bir gerileme başlamış ve zevksizlik görülmeye başlamıştır. Çünkü, bu dönemde, Mimar Sinan'ın geometrik ahenk ve zevkli sadeliğinden uzaklaşılmıştır. Batının rokoko ve barok mimarîleri, Osmanlı eserlerinde etkilerini göstermeye başlamıştır. Vali de Camii, Lâleli ve Nuruosmaniye Camileri, batı mimarîsinin etkisiy le yapılmıştır. 19. yüzyılda, geleneksel Osmanlı mimarîsinden tamamen uzaklaşıldı. Bu yüzyılda Avrupa sarayları örnek alınarak Dolmabahçe, Yıldız, Beylerbeyi ve Çırağan Sarayları inşa edildi. II. Abdülhamit dönemin de yapılan Haydarpaşa Tren İstasyonu ve Numune Hastahanesi'nde, Alman mimarîsinin etkisi görülür. Süsleme Sanatları 15. ve 16. yüzyıllarda mimarînin yanı sıra, süsleme sanatları da büyük gelişme göstermiştir. Hattatlık, çinicilik, minyatür, tezhip, oymacılık, kakmacılık ve nakkaşlık, gelişme gösteren başlıca süsleme sanatları olmuştur. / 7 Resim 89: 16. yüzyıla ait işlemeli şekerlik (Topkapı Sarayı müzesi, İstanbul) Resim 90: 16. yüzyıla ait işlemeli sürahi (Topkapı Sarayı Müzesi İstanbul) *" î* t*. Resim 91: Osmanlı padişahlarının kullandığı 16. yüzyıla ait kalem kutusu (Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul) Hattatlık: Güzel yazı yazma sanatına hat, güzel yazı yazanlara d; hattat denirdi. Türk hattatları, yazıyı âdeta bir resim gibi işlemişler, sa nat hâline getirmişlerdir. Hat sanatının en gelişmiş şekilleri, kûfî, sii lüs, nesih, divanî, talik ve rika idi. Bunların içinde en çok kullanılan lan, sülüs ve nesih türleriydi. 16. yüzyılın en ünlü hattatları, Amasya Iı Şeyh Hamdullah ve Ahmet Karahisarî'dir. 17. yüzyılın ünlü hat us tası, Hafız Osman'dır. IS. yüzyılda Mustafa Rakım Efendi, Mehmel Esat Yesarî, 19. yüzyılda Kazasker Mustafa İzzet Efendi gibi ünlü ha! sanatçıları yetişmiştir Osmanlı padişahları içinde de II. Mustafa, IV Murat ve III. Ahmet, iyi bir hattat idiler. Çinicilik: Osmanlı Devleti'nin kuruluş yıllarından itibaren gelişme gösteren bir sanattır. İlk zamanlar, İznik ve Kütahya, çiniciliğin merkezleriydi. 15. yüzyılda, çiniciliğin geliştiği yer Bursa oldu. İlk Osmanlı çini sanatının örneklerini Bursa Yeşil Camii ile Yeşil Türbe ve İstanbul Topkapı Sarayı'noaki Çinili . Köşk'te görmek mum- ^^^^^^•fe Lrnnrlnr Resim 92: Abdal Hayyalî tarafından yapılan 16. yüzyıl hat sanatına bir örnek -' ' ' 304 ,' l Resim 92: 16. yüzyıla ait çini tabak (Topkapı Sarayı Müzesi, İstanbul Resim 93: İstanbul Topkapı Sarayı Çini bezemelerinden bir örnek 18. yüzyıl başlarında çinicilik sanatı gerilemeye başladı. Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa, çinicilik sanatını yeniden canlandırmaya çalıştı. Bu amaçla İznik ve Kütahya'dan ustalar getirterek, İstanbul'da yeni imalâthaneler açtırdı. Ancak, çinicilik, 16. yüzyıldaki üstünlüğüne ve renk tekniğine ulaşamadı. Ciltçilik: Osmanlılarda cilt sanatı, kullanılan derilerin kalitesi, sağlamlığı ve bezemeleriyle (süsleme) dikkat çekmektedir. 15. yüzyıl cilt sanatında sadelik, 16. ve 17. yüzyıllarda ise gösteriş hâkimdir. İslâm Eserleri Müzesi, Topkapı Sarayı Müzesi ve diğer kütüphanelerde, Osmanlı cilt sanatının güzel örneklerini görmek mümkündür. Minyatür ve Resim: Osmanlılarda insan figürü, daha çok, minyatürlerde yer almıştır. Ayrıca Fatih, resim sanatına da ilgi duymuş ve batılı ünlü ressamları İstanbul'a davet etmiş ve Bellini'ye portresini yaptırmıştır. Minyatür sanatı, II. Bâyezit, zamanında gelişme göstermeye başlamıştır. Bunda II. Bayezit'in, diğer İslâm ülkelerindeki minyatür ustalarını İstanbul'a getirtmiş olmasının etkisi vardır. Bu dönem minyatürlerinde genellikle Türkmen minyatürlerinin etkisi görülmektedir. 16. yüzyılda minyatür sanatı Nigârî, Nakkaş Osman gibi ustalarla en yüksek noktaya ulaştı. Kanunî Sultan Süleyman, kendi portresini ve 305 düzenlediği birçok seferin minyatürlerini çizdirmiştir. Bu yüzyılda ede bî eserlerde de, minyatürlere çokça yer verilmeye başlanıldı. 18. yüzyılın en ünlü minyatür ustası ise Levnî'dir. l 19. yüzyılda resim sanatının gelişmesiyle birlikte, padişahların yağ lı boya resimleri yapıldı. II. Mahmut ile birlikte padişah resimlen, devlet dairelerine asılmaya başlandı. Bu yüzyılda resim sanatının gelişme sinde en önemli olay, 1881'de Sanayi-i Nefise Mektebi'nin (Güzel Sa-natlar Okulu) açılmasıdır. Osman Hamdi Bey tarafından kurulan bu okul, güzel sanatların gelişmesi yönünden büyük önem taşımaktadır Osman Hamdi Bey, Şeker Ahmet Paşa ve Osman Nuri Paşa,bA dönemin ünlü ressamlarıdır. Tezhip: El yazması kitapları süsleme yapan sanatkârlara müzehhip denirdi. *. t * Osmanlılarda, tezhip sanatı büyük gelişme göstermiş, Edirne'de ve Top-kapı Sarayı'nda kurulan atölyelerde, birçok kitap tezhiplenmiştir. Fatih Sultan Mehmet döneminde kitaba ve güzel sanatlara verilen önem, tezhip sanatının da hızla gelişmesini sağlamıştır. Kanunî Sultan Süleyman dönemi, tezhip sanatının ikinci parlak devresini oluşturur. 16. yüzyıl, ünlü tezhipçi Kara Mehmet'in yapıtlarıyla simgelenir. Tezhip sanatı, 17. yüzyılda işçilik, renk ve motif zenginliği yönünden gerilemeye başlar. Bu gerileme, 18. ve 19. yüzyıllarda da devam etmişResim 94: Osman Hamdi Beyin bir tablosu tir. (Ankara Resim ve Heykel Müzesi) yun iekj l 3O6 Oymacılık: Taş ve ahşap oymacılığı olarak gelişmiştir. Bu sanat da-Ilında yapıların taş ve ahşap kısımları çeşitli oyma şekillerle süslenirdi. Örneğin; camilerin mihrap, minber, kapı ve pencere kanatları, çeşitli oy-| malarla süslenmekteydi. Kakmacılık: Metal, ahşap ve taş üzerine açılan yuvalara altın, gülmüş, sedef, fil dişi gibi değerli taşlan gömerek yapılan süsleme sanatıdır. Osmanlılar, metal ve ahşap üzerinde kakmacılığı başarıyla uyguladılar. Ayna kenarları, miğfer, kılıç, kalkan, tabanca ve tüfek kabzaları, min-| berler, rahleler, çekmeceler değerli taşlarla süslenirdi. Nakkaşlık: Osmanlılarda özellikle el yazmalarının minyatürlerini ve l tezhiplerini yapan sanatkârlara nakkaş deniyordu. Fatih döneminde sarayda bir nakkaşhane kurulmuş ve başına Baba Nakkaş getirilmişti. Nakkaşlar ayrıca yapıların duvarlarını, tavanlarını yağlı boya ve sulu bo-| ya motiflerle süslerdi. Musiki Türk musikisi, Osmanlılar döneminde gelişti ve geniş bir coğrafyaya l yayıldı, birçok toplumları etkiledi. Osmanlılarda, musikinin öğretildiği ve icra edildiği en önemli okul, Enderun idi. Mehterhane ise, askeri musikinin icra edildiği yerdi. 15. yüzyılda, yaşamış Türk musiki bilgini Abdülkadir Meragî, Osmanlı musikisinin öncüsü kabul edilir. Osmanlılar, musikiyi aynı zamanda akıl hastalarının tedavisinde başarıyla uyguladılar ve bu alanda çığır açtılar. 15. ve 16. yüzyıl Türk musikisinin başlıca aletleri ney, kemence, çöğür, zil, zurna, kopuz, bağlama, davul, kös ve tambur idi. Musiki, 17. ve 18. yüzyıllarda büyük gelişme gösterdi. Özellikle, 17. yüzyılda Ömer Bey, Hafız Post ve Itrî Mustafa Efendi gibi büyük bestekârlar yetişti. 18. yüzyıl, Türk musikisinin yükselme dönemi olarak kabul edilir. Bu yüzyılda III. Ahmet, I. Mahmut ve III. Selim'in musikiye olan ilgileri nedeniyle, musiki hızla gelişti. III. Selim'in birçok eserleri günümüzde de klâsik Türk müziğinde çalınıp söylenmektedir. Musiki, 19. yüzyılda da gelişmesini devam ettirdi. 1826'da II. Mahmut döneminde, Mehterhane kapatıldı ve yerine Mızıka-yı Hümayun •*,t ". ' Resim 95: Hacı Arif Beyin bir tablosu Resim 96: Tamburi Cemil Beyin bir tablosu açıldı (1831). Abdülmecit döneminden itibaren, Batı müziği ön plâna çık ti. Bununla beraber bu dönemde yetişen bestekârlar, Türk musikisinin korunması ve gelişmesi için çaba harcadılar. Selânikli Ahmet Bey, Ha cı Arif Bey, İsmail Dede Efendi, Zekâi Dede, Tamburi Cemil Bey, bu dönemin ünlü bestekârlarıdır. 6. GÜNLÜK YAŞAM Üç kıt'ada geniş bir coğrafî alana yayılmış olan Osmanlı Devleti'nin sınırları içinde ırk, dil, gelenek ve görenekleri birbirinden farklı toplu luklar yer almasına rağmen uzun yıllar yan yana, barış içinde yaşadık Bu toplulukların karşılıklı anlayış ve hoşgörü içinde bir arada yaşamala n zengin bir sosyal yaşamın da meydana gelmesini sağlamıştır. Günlük yaşamda, her topluluk kendi gelenek ve göreneklerini devam ettirirken, aynı zamanda karşılıklı olarak, birbirlerini de etkiliyorlardı. Köylerde Günlük Yaşam Osmanlı Devleti'nde, halkın büyük kısmı tarım ve hayvancılıkla uğ raşmakta ve köylerde yaşamaktaydı. Dışa kapalı bir yaşam tarzının eğe men olduğu köylerde, yüzyıllardan beri süregelen gelenekler ve göre nekler geçerliydi. Köy halkının günlük yaşamının büyük bir kısmı, ev ile iş arasında geçmekteydi. Bahar ve yaz ayları, köylünün çoğunlukla tarla da, bağda ve bahçede çalıştığı dönemlerdi. Kış aylarında ise, akşamları erkekler köy odalarında toplanırlar, günlük işlerini konuşurlar, sohbeti 3O8 ederler ve köyün sorunlarını görüşürlerdi. Bu toplantılarda ayrıca çeşitli masallar, halk hikâyeleri, kahramanlık destanları anlatılırdı. Çeşitli zamanlarda köylere uğrayan gezici halk ozanları, çalıp söyledikleriyle, köy halkının günlük yaşamına ayrı bir renk katarlardı. Dinî bayramlar, düğünler, nişan törenleri, genellikle sakin geçen köy yaşamına canlılık getirirdi. Bu törenler ayrıca, köy halkının birbiriyle olan dayanışmalarını artırır ve kaynaşmalarını sağlardı. Göçebelerde Günlük Yaşam Göçebelerin günlük yaşamında, yaylak ile kışlak arasında yapılan uzun yolculuğun ve yaylaktaki yaşantının önemli yeri vardı. İlkbahar mevsimi başlangıcında yaylalara doğru yapılan yolculuk, günlerce devam ederdi. Yaylaya varıldığında çadırlar kurulur ve normal günlük yaşam başlardı. Sürülerin otlatılması ve bakımı erkeklere; ekmek, peynir, yağ, yoğurt yapılması gibi işler de kadınlara aitti. Göçebeler, ürettikleri çeşitli ürünleri en yakın kasaba ve şehirlere götürerek satar, buralardan 4 Resim 97: İstanbul'daki bir kahvehaneyi gösteren gravür 309 *" çeşitli ihtiyaçlarını karşılarlardı. İlkbahar, yaz ve sonbaharın bir bölümü nü yaylada geçiren göçebeler, kış öncesinde sürülerini toplar, çadırlarını sökerek, kışlaklarına dönüş yolculuğuna başlarlardı. •»• Şehirlerde Günlük Yaşam Şehir ve kasabalarda günlük yaşam oldukça hareketliydi. Günlük yaşamı hareketli kılan en önemli sebepler, buralarda çeşitli mesleklere ait kişilerin bulunması ve ekonomik faaliyetlerin canlılığı idi. 16. yüzyılın ikinci yarısında açılan kahvehaneler, şehir halkının günlük yaşamında oldukça önemliydi. Kahvehaneler, ilk olarak 1555'te İstanbul'da açıldı ve hızla sayıları çoğalarak, devamlı gidilen ve eğlenilen ,'Alm* <£S:1 Resim 98: İstanbul'da Küçüksu mesire yerindeki eğlenceleri gösteren bir gravür yerler hâline geldi. İstanbul'un, Osmanlı şehirleri içinde ayrı ve zengin bir günlük yaşamı vardı. İstanbul'da, 16. yüzyılın sonlarına kadar halkın günlük yaşamında düğünlerin, bayramların ve ramazan ayının ayrı bir yeri ve önemi vardı. Kâğıthane, Boğaz kıyıları, Çamlıca ve Göksu deresi, İstanbulluların, bahar ve yaz aylarında akın akın gittikleri mesire yerleriydi. Ramazan ayı, İstanbul halkının günlük yaşamında ayrı bir canlılığı da beraberinde getirirdi. Ramazan gecelerinde, meddah, karagöz ve orta oyunu gibi seyirlik oyunlar, büyük ilgi görmekteydi. 18. yüzyılda; Osmanlı Devleti'nin Avrupa'ya bakışının değişmesi İs tanbul halkının günlük yaşamını da etkilemeye başladı. Lâle Devri'nde, başta padişah, yöneticiler ve halk, giderek yeni bir yaşam tarzı ile tanış maya başladılar. 19. yüzyılda, İstanbul halkının günlük yaşamında, yeni bir eğlence yeri olarak tiyatro ortaya çıktı. İstanbul'un başlıca eğlence merkezlerin den biri olan Şehzadebaşı'ndaki tiyatrolar, halkın büyük ilgi gösterdiği yerler durumuna geldi. Yine bu dönemde, Boğaz kıyılarında ve Göksu'da- 4 Resim 99: Eski İstanbul'da, bir meddahı, dinleyicilere hikâyeler anlatırken gösteren bir gravür fâll ki sandal gezileri, ayrı bir eğlence olarak halkın günlük yaşamında yer aldı. 19. yüzyılda günlük yaşamda meydana gelen bir diğer önemli değil siklik de, kadın ve erkeğin, birlikte, parti ve balolara gitmesi oldu. Ya-J bancı devletlerin temsilcileri tarafından düzenlenen bu eğlencelere, sa-| ı dece yüksek düzeydeki yöneticiler katılabilmekteydi. Taşrada ise günlük yaşam, geleneklere bağlı bir şekilde devam etmekteydi. 19. yüzyılda, sosyal ve kültürel alandaki değişiklikler, halkın günlükl yaşamında da etkisini göstermeye başladı. II. Mahmut'un, giyim konu-l sunda başlattığı yenilik ve bu alanda yaptığı öncülük, önce yöneticile j re ve giderek halka yansıdı. Özellikle erkeklerde görülen bu değişiklik, bir süre sonra kadınları da etkiledi. Kıyafet değişikliği, giderek ev eşyalarında da kendini gösterdi. Kanepe, sandalye ve masa, Türk evlerine gir-j meye başladı. Haberleşme ve ulaşım alanlarındaki gelişmeler de, yenij yaşam tarzının toplumda hızla yayılmasını ve benimsenmesini sağladı. Osmanlı toplumunda günlük yaşamda görülen değişikliklerde, batı-j nm taklit edilmeye çalışıldığını görmekteyiz. Yönetici ve varlıklı kesim, Hacivat-Karagöz ve orta oyunu seyretmek yerine, tiyatro ve operaya git-j meye, Türk müziği yerine, Mozart ve Rossini'nin melodilerini dinlemeye başladılar. Resim 100:19. yüzyıl sonlarında İstanbul'da açılan tiyatrolardan birinde oyunun başlamasını bekleyen seyircileri gösteren bir fotoğraf 312 Biri İstanbul'un Pera (Beyoğlu) semti, yeni yaşam şeklinin en canlı örneği oldu. Halkın büyük kısmı ise, bu değişiklerden habersiz olarak, eski geleneksel yaşantısını sürdürüyordu. 7. BATININ TÜRK KÜLTÜRÜNE ETKİLERİ Osmanlı Devleti, 18. yüzyıla kadar genel olarak Avrupa'daki gelişmelere uzak kalmıştı. Halbuki, Avrupa, 16. yüzyıldan itibaren Rönesans hareketleriyle bilim ve teknik alanlarında, edebiyat ve güzel sanatlarda; coğrafî keşiflerle de ekonomik alanda hızla gelişmeye başlamıştı. Bilim ve teknik alanlarında elde edilen başarılar, bir süre sonra modern sanayinin temellerinin atılmasına ve hızlı bir üretim artışına neden oldu. Bilim ve teknikteki gelişmelerden askerî alanda da yararlanmaya başlayan Avrupa devletleri, savaş alanlarında da üstünlüğü ele geçirdiler. Bütün bunların sonucu olarak batı, gelişmişliğin bir simgesi durumuna geldi. Gelişmeyi ve ilerlemeyi amaçlayan ülkeler, batının bilim ve tekniğinden yararlanma yolunu seçtiler. 18. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin bilim, teknik ve askerî alanlarda Avrupa'dan geri kaldığı kabul edilmişti. Bu sebeple, batının bilim, teknik ve askerî alandaki ilerlemelerinden yararlanılması zorunlu görülmüştü. Bu yolda yapılan çalışmalar, kısaca, batılılaşma hareketi olarak ifade edilir, batılılaşma, 18. yüzyıl ile birlikte, Osmanlı Devleti'nin, Batı karşısında varlığını korumak ve güçlü olmak amacıyla seçtiği bir yol olarak ortaya çıktı. Lâle Devri (1718-1730), bir batılılaşma hareketi olarak kabul edilir. Bu dönemin hazırlayıcılarından biri olan Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa, batı yöntemleri ile ıslahat yapılması gereğine inanıyordu. Bunun için İngiltere, Fransa ve Felemenk (Hollanda) elçileriyle temasa geçildi. Avusturya'nın istememesine rağmen, Pasarofça Antlaşması'na dayanarak, Viyana'ya bir konsolos gönderildi. 1721'de Yirmisekiz Çelebi Mehmet Efendi, Paris'e elçi tayin edildi. Bu elçilerin görevi, siyasî ve ticarî anlaşmalar yapmanın yanında, batının medeniyet ve eğitim alanlarındaki gelişmelerini izlemekti. Avrupa ile kurulan ilişkiler, sosyal yaşam, kültür ve mimarî alanlarda kendini gösterdi. Bu dönemde, batıdan alınan en önemli teknik ve kültürel araç, matbaa oldu (1727). 4 313 Osmanlı Devleti'nin, batıdan etkilenmesi II. Mahmut döneminde de devam etti. 1826'da Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasıyla, her türlü yenileşmeye karşı olan önemli bir güç ortadan kaldırıldı. II. Mahmut döneminde, dilden düşünceye ve hatta eğlenceye kadar, batı etkisi kendini göstermeye başladı. 1815'te Topkapı Sarayı'ndan Beşiktaş Sarayı'na taşman II. Mahmut, yeni sarayı batı tarzı kanepeler, masalar ve sandalyelerle donattı. Avrupalı bir hükümdar gibi giyinmeye başladı. Bir süre sonra nazırlar, bürokratlar ve subaylar da redingot ya da batı stili üniforma ve pantolon giymeye başladılar. Tanzimat Döneminde batılılaşma hareketi daha da hızlı bir şekilde gelişti. Batılılaşma, bu dönemde kendini, yönetim, hukuk ve eğitim alanlarında gösterdi. Bu dönemde, batılılaşma hareketlerinin hız kazanmasında, yayın yaşamına giren gazetelerin önemli etkisi oldu. Tanzimat Döneminin ünlü devlet adamlarından Mustafa Reşit Paşa, Âli Paşa ve Fuat Paşa, batının yönetim ve askerî teşkilâtını, Osmanlı Devleti'ne aktarırken, batı kültürü de Osmanlı Devleti'ne girmeye başladı. Bu dönemde bir yabancı dil bilmenin gereği ve yararı anlaşıldı. Yabancı dil, memurlukta terfi aracı olmaya başladı. Tanzimat Dönemi ile birlikte sayılan giderek artan yabancı okullar da, batının, Türk kültürü üzerine olan etkilerinin artmasına neden oldu. Tanzimat Dönemi aydınları olarak tanımlanan ve Avrupa'yı yakından görmüş olan Yeni Osmanlılar (Namık Kemal, Şinasi, Ziya Paşa, Mithat Paşa), ülkede I. Meşrutiyet Dönemi yönetiminin kurulmasını savundular. 23 Aralık 1876'da I. Meşrutiyet'in ilânı ile Osmanlı Devleti, Kanunuesa-sî (Anayasa) ile yönetilmeye başlandı. Anayasa ile padişahın yetkileri sınırlandırılmakta ve halka, yönetime katılma hakkı tanınmaktaydı. Ancak, I. Meşrutiyet Dönemi fazla uzun sürmedi. II. Abdülhamit döneminde, batının etkisi, kendini daha çok eğitim alanında gösterdi. Bu dönemde batı tarzında eğitim yapan birçok okul açıldı. Avrupa'ya öğrenciler gönderildi. Okulların eğitim programlarında yoğun olarak fen bilimlerine yer verilmeye başlandı. 23 Temmuz 1908'de ilân edilen II. Meşrutiyet ile Batı, Türk kültürü üzerindeki etkilerini sürdürmeye devam etti. 314 Batının Türk kültürü üzerindeki etkileri, çeşitli dönemlerde aydınlar arasında tartışma konusu oldu. Başta Ziya Gökalp olmak üzere aydınların bir kısmı, batının bilim, teknik alanlarındaki gelişmelerinden yararlanılmasını; buna karşılık, kültürde Türk kalmayı savunuyorlardı. Aralarında Abdullah Cevdet, Kılıçzade Hakkı ve Celâl Nuri (İleri)'nin yer aldığı aydınlar ise, tek bir medeniyet olduğunu, bu nedenle Batı medeniyetinin bir bütün olarak alınmasını savunmaktaydılar. •4 l DEĞERLENDİRME ÇALIŞMALARI 1- Osmanlı Devleti, kuruluş yıllarında sivil ve askerî yönlerden teşkilâtlanırken, hangi devletleri örnek almıştır? 2- 19. yüzyılda dil ve edebiyat alanında ki gelişmeler nelerdir? 3- Tanzimat edebiyatının başlıca özellikleri nelerdir? 4- Millî Edebiyat Akımı'nın dil konusundaki görüş ve çabalan neler olmuştur? 5- ilk Türk matbaasında ilk olarak hangi eserler basılmıştır? 6- Matbaanın Türkiye'ye gelişi, hangi yönlerden büyük önem taşımaktadır? 7- II. Meşrutiyet döneminde yayın hayatına giren gazeteler hangileridir? 8- Osmanlı Devleti'nin kuruluş döneminde, halkın aydınlatılmasına büyük önem veren düşünürler kimlerdir? 9- Tanzimat Dönemi aydmlarınca savunulan görüşler nelerdir? 10- Osmanlılarda gelişme gösteren başlıca güzel sanatlar hangileridir? 11- Mimar Sinan'ın, kalfalık ve ustalık dönemi eserleri hangisidir? 12- 18. yüzyılda Osmanlı mimarisinin etkilendiği Batı mimari tarzı hangisidir? 13- Osmanlı toplumunda şehir ve kasabalarda günlük hayatı canlı tutan nedenler nelerdir? 14- 19. yüzyılda İstanbul halkının günlük hayatında meydana gelen değişiklikler neler olmuştur? 15- Tanzimat Döneminde, Batılılaşma hareketleri daha çok hangi alanlarda görül müştür? 3İ5 r VIII. ÜNİTE TEST SORULARI 1. 15. yüzyıl başlarında Türkçenin büyük bir gelişme göstermesinde, pa dişahların bu gelişmeyi desteklemelerinin önemi büyüktür. Özellikle bu i konuda aşağıdaki padişahlardan hangisinin büyük çabası olmuştur? A) Yıldırım Bayezit B) Çelebi Mehmet C) II. Mehmet j D) II. Murat | E) II. Bayezit 2. 1860'ta Şinasi ve arkadaşı Agâh Efendi tarafından kurulan ilk Türk özel gazetesi aşağıdakilerden hangisidir? ı A) Tasvir-i Efkâr B) Tercüman-ı Ahvâl C) Muhbir D) Tercüman-ı Hakikat E) Meşveret 3. II. Mahmut döneminde ilk defa Avrupa'ya öğrenciler gönderilmiştir. Aşağıdakilerden hangisi, Avrupa'ya öğrenci gönderilmesinin en önemli nedenidir? A) Avrupa'daki gelişmeleri yerinde incelemek B) Avrupalılar ile yakın ilişkilere girmek C) Batı düşüncesini ve batıdaki gelişmeleri öğrenmek D) Osmanlı ülkesinde yabancı dil bilenlerin sayısını artırmak E) Avrupa'yı gören Türklerin sayısını artırmak 4. Osmanlı Devleti'nin ilk yıllarında eğitim için Mısır ve Suriye'ye öğrenci gönderilmiş, bu ülkelerdeki bazı bilim adamları da medreselerde ders vermek üzere Anadolu'ya getirilmiştir. Bu durum, aşağıdakilerden hangisiyle açıklanabilir? A) Osmanlıların medrese eğitimini temel almasıyla ': Suriye'nin ileri düzeyde olmasıyla B) Bu dönemde medrese eğitiminde Mısır ve C) İslâm ülkeleri arasında kültürel ilişkilere önem verilmesiyle D) Mısır ve Suriye'den başka yerde medrese eğitimi olmamasıyla E) Batı eğitim kurumlarıyla ilişki kurulmamış olmasıyla 3l6 5. Asağıdakilerden hangisinde, Mimar Sinan'ın çıraklık, kalfalık ve ustalık dönemlerinde yaptığı camiler, sıraya uygun olarak verilmiştir? A) Selimiye - Şehzade - Süleymaniye B) Süleymaniye - Şehzade - Selimiye f C) Selimiye - Süleymaniye - Şehzade D) Şehzade - Süleymaniye - Selimiye l E) Şehzade - Selimiye - Süleymaniye 6. Avrupa karşısında giderek geri kalındığını gören Tanzimat Dönemi ay dınlan, aşağıdakilerden öncelikle hangisini gerçekleştirmek istemişlerdir? . | A) Halkın can ve mal güvenliğinin sağlanması B) Herkesten kazancına göre vergi alınması C) Düşünce alanında köklü değişikliklerin gerçekleştirilmesi ^ D) Müslüman ve Hristiyan halkın kaynaşması E) Padişahların yetkisinin kısıtlanması 7. Osmanlı Devleti'nde hattatlığın yaygın bir meslek olması, aşağıdakiler den hangisini geciktiren nedenlerden biridir? A) Esnaf teşkilâtlarının kurulmasını B) Dinî kitapların matbaada basılmasını C) Medreselerin yaygınlaşmasını D) Arapçanın bilim dili olmasını E) Ciltçilik sanatının gelişmesini 8. 16. yüzyılda Osmanlı Devleti'nde ünlü tarihçiler yetişmiştir. Asağıdaki lerden hangisi, bu tarihçilerden biri değildir? A) Kemalpaşazade B) Cenabî Efendi C) Pirî Reis D) Lütfi Paşa E) Hoca Sadettin Efendi 317 4 TEST SORULARI CEVAP ANAHTARI I ÜNİTE: ^ 1)C 2) E II. ÜNİTE: 1)C 2) B III. ÜNİTE: 1)A 2) B IV. ÜNİTE: DA 2) D V. ÜNİTE: 1)C 2) E 3) C 4) D 5) D 3) C 4) C 5) C 3) A 4) C 3) C 4) E 3) B 4) B 5) D 5) D VI. ÜNİTE: «. l 1)C 2) C 3) A 4) B 5) D 3,0 ,0 7) B DA 8) C 2) C 3) C 4) C 5) B 6) D 2) C 3) D D 6) A 4) A 7) D 1)C 2) C 3) B 4) D 5) C 6) C DD 2) B 3) C 4) B S) D, 5) 8) B 6) C 7) B 8) C L. T " .ı.^^gSga^Ppi's'-u'T'»"-"-'- • ,,.;»,™,ı^!«*«««Sİ!*İS>fr • 3B8 • •.•-•-•••• - :'-••• Sözlük* • A« aforoz: Hristiyanlıkta, kilise tarafından verilen "cemaatten kovma" cezası. Ahilik: Kökü eski Türk töresinde olan ve Anadolu'da yüksek bir gelişim gösteren esnaf. Zanaatçı, çiftçi gibi bütün çalışma kollarını içine alan ocak. akçe: Eskiden kullanılan gümüş para. akın: Keşif amacıyla sınır birliklerinin düşman ülkesine yaptıkları hücum. analiz: Çözümlemek, tahlil etmek. antlaşma: Savaşan iki tarafın, savaşı keserek barış koşullarını imza etmeleri. anayasa: Bir devletin temel kanunu. Bir devletin yönetim şeklini ve devletle millet arasındaki karşılıklı hak ve ödevleri tespit eden ana kanun. arpalık: Osmanlı Devleti'nde, askerî sınıftan emekli olanlara bağlanan gelirlere verilen genel ad. arz: Divan toplantısı sonunda, padişahın huzuruna çıkmak ve alınan kararları bildirmek. ısimilâsyon: Benzer hâle getirme, kendine benzetme, kendine uydurma, özümleme. aşar: Osmanlı Devleti'nde tarım ürünlerinden alınan onda bir oranında vergi. âşık: Halk içinde yetişen, deyişlerini sazla söyleyen, sözlü şiir geleneğine bağlı halk şairi. avarız: Osmanlı Devleti zamanında olağanüstü hâllerde halka yüklenen malî, aynî ve bedenî vergi. Fakat zamanla sürekli vergi hâline gelmiştir. ayaklanma: Yasalara ve buyruklara karşı gelme. ayan: Bir memleketin, bir bölgenin, bir kasabanın veya bir sınıfın ileri gelenleri hakkında kullanılan ifade. 18. yüzyıldan itibaren Osmanlı Devleti'nin çeşitli yerlerinde, çoğu yerli eşraf ailelerinden olmak üzere türeyen sınıfa da bu isim verilmiştir. Aydınlanma Çağı: Avrupa'da düşünce dünyasını 18. yüzyılda hâkimiyeti altına alan felsefe akımı. "' X azap: Osmanlı kai'a ve deniz kuvvetlerine piyade olarak katılan savaşçı. azınlık: Bir ülkede egemen millete göre ayrı soydan ve)sayıca az olan topluluk. / • B« Babıali: Osmanlı Devleti zamanında Sadaret (Başbakanlık), Dahilîye ve Haricîye (İç İşleri bakanlıkları) ile Şûra-yı Devlet (Danıştay) dairelerinin bulunduğu binaya verilen ad. balistik: Ateşli silâhlarda barut gazının basıncı ile fırlayıp hedefe varıncaya kadar merminin hareketini inceleyen bilim. balyos: Osmanlı Devleti döneminde Venedik elçilerine verilen ad. barok: 1600-1750 yılları arasındaki klâsik sanatı izleyen resim, mimarlık üslûbu. bedesten: İçinde değerli eşya alınıp satılan kapalı çarşı. 319 * birûn: Osmanlı sarayında Harem Daire-, si'nin ve Enderun'un, yani sarayın iç da-I iresinin dışında kalan bölüm. '• beylerbeyi: Osmanlı Devleti'nde eya-' letleri yöneten genel vali. Eyaletin en büyük sivil ve askerî yöneticisi. boy: Ortak bir atadan türediklerine inanan, birbirleriyle kan akrabalığı bulunduğuna inanarak evlenmeyen, toplumsal ve ekonomik ilişkilerini ana erkil, ata erkil anlayışa uygulayan geleneksel topluluk, kabile, klan. burjuva: Orta Çağ'da Avrupa'da şehir-! lerde yaşayan ve ticaretle uğraşanlara verilen ad. •O cedid: Yeni. Celâli: İlk olarak Yavuz Sultan Selim döneminde ortaya çıkan Bozoklu Derviş Celâl'in adamlarına ve ondan yana olanlara, sonraları da, türeyen bütün eşkıyaya verilen ad. cephe: Savaş alanında, düşmana bakan en ileri noktaların meydana getirdiği Çizgi. cizye: Müslüman olmayanlardan alınan ve devlet güvencesinde bulunmanın karşılığı olan vergi. cülus: Padişahların tahta çıkmaları. •ççektiri: Osmanlı donanmasında, kürekle yürüyüp, yelkeni yardımcı olarak kullanılan gemilere verilen genel ad. çelebi: Görgülü, terbiyeli, olgun. Bekta! şî ve Mevlevi pirlerinin en büyükleri verilen unvan. •D» danişment: Sahn medreselerinde odı sahibi olabilen öğrenci. Günümüz anla mmda asistan, yardımcı. darüşşifa: Hastahane defterdar: Osmanlı Devleti'nde ma t işlerinin en yüksek yetkilisi. derbent: Dağda ve sarp yerlerde güç lükle geçilen yer, dar geçit, boğaz, »j derbentçi: Derbentleri koruyan ve ~ çenlerin güvenliğini sağlayan kimse. derebeylik: Özellikle Batı Avrupa'da, toprağı ve üzerinde yaşayan köylüleri, tek bir kimsenin malı sayan Orta Çağ si J yasî düzeni, feodalite. despot: 1. Bir ülkeyi zora ve baskıya i dayanarak yöneten kimse. 2. Ortodoks Rumların din başkanlarına verilen ad. devşirme: Eskiden asker yetiştirmek üzere Yeniçeri Ocağı'na alınacak çocukları seçip toplama işi. dirlik: Osmanlı Devleti'nde bir hizmet^ i karşılık olmak üzere bir kimseye devlet-, çe verilen aylık veya bir yere bağlı gelitj divan: Osmanlı Devleti'nde yöneti adalet, askerlik, maliye gibi konuları görüşüldüğü ve karar alındığı en yük| sek kurul. dizdar: Kale muhafızı. î Düyun-ı Umumîye: Osmanlı Genel Borçlan İdaresi. * .'ffi 32O • t» egemenlik: Milletin ve onun tüzel kişiliği olan devletin yetkilerinin hepsi; hükümranlık, hâkimiyet. elçi: Bir devleti başka bir devlet katında temsil eden kimse. enderim: Topkapı Sarayı'nın üçüncü kapısı olan Akağalar kapısından sonra başlayan kısmına verilen isim. Devlet görevlilerini yetiştiren okul. enflâsyon: Para değerinin düşmesi biçiminde kendini gösteren ekonomik parasal süreç, para şişkinliği, pahalılık. evkaf: Vakıf mallarını yöneten kuruluş. eyalet: Osmanlı Devleti'nde en büyük sivil ve askerî yönetim bölgesi. • F» fatih: İslâm devletlerinde, bir ülkeyi veya bir şehri savaşarak alan hükümdar ve komutanlara verilen unvan. ferman: Padişah tarafından herhangi bir konuda yazılan buyruk. fetih: Bir ülkeyi savaşarak almak. ganimet: Savaşlarda, düşmanlardan elde edilen eşya, araç ve başka mallar. Garp Ocakları: Osmanlıların, Kuzey Afrika'daki Batı Trablus, Cezayir ve Tunus'a verdikleri ad. gazi: 1. Düşmanla savaşan veya savaş yapmış kimse. 2. Savaşta olağanüstü yararlılık göstererek düşmanı yenen komutanlara devlet tarafından verilen onur unvanı. 3. Savaştan sağ ve zafer kazanmış olarak dönen kimse. 321 bilmeleri için verilen bir nevi imtiyaz. Bunların sattığını başkası satamaz ve işlediğini başkası işleyemezdi. •H • hanedan: Hükümdar veya devlet büyüğü gibi bir kişiye dayanan soy, büyük aile. harem: Saray ve konaklarda kadınlara ayrılan daire. has: Yıllık geliri yüz bin akçeden fazla olan dirliklere verilen ad. hat: Güzel yazı. hidiv: Osmanlı Devleti döneminde Ka-valalı Mehmet Ali Paşadan sonra Mısır valilerine verilen unvan. hisar: Sağlam surlarla çevrilmiş küçük kale. bumbara: Demir veya tunçtan dökülmüş, yuvarlak ve boş olan, içine patlayıcı maddeler doldurulup havan topu veya el ile atılan bir tür yuvarlak bomba. humbaracı: Humbara kullanan asker, ı hutbe: Camilerde, cuma ve bayram na mazlarında, mimberde yapılan vaaz. Hutbede adını okutması, bir hükümda rın, bağımsızlığını ilân etmesi demekı tir. j Hümanizm: Eski Yunan ve Lâtin kültü* rünü en yüksek kültür örneği olarak alan ve Orta Çağın Skolâstik düşüncesine karşı, 16. yüzyıl Avrupa'sında doğan ve gelişen felsefe, bilim ve sanat görüşü. .ı• Irakeyn: İran Irakı ve Arap Irakını ifade eden ve iki Irak anlamına gelen Osmanlıca kelime. ıslahat: Daha iyi duruma getirmek için yapılan değişiklik, düzeltme ve iyileştirme, reform. l -İ* iltizam: Devletin gelir kaynaklarının belirli bir bedel karşılığında şahıslara verilmesi usulü. imarethane: Medrese öğrencilerine, fakirlere ve kimsesizlere parasız yemek dağıtmak üzere kurulmuş hayır kurumu. imtiyaz: Başkalarına tanınmayan, özel, kişisel hak veya şart, ayrıcalık. iptidaî: İlkel. İşlenmemiş. İlk durumundaki gibi. İlkokul. isyan: Herhangi bir amaçla, kurulu düzene veya devlet güçlerine karşı gelme, baş kaldırma, ayaklanma. iskân: Yerleştirme. istikraz: Borç isteme, ödünç alma. işgal: Bir yeri ele geçirme. •K• kadı: Tanzimat'a kadar, her türlü davalara; Tanzimat'la Medenî Kanun arasındaki dönemde ise yalnız evlenme, boşanma, nafaka, miras davalarına bakan mahkemelerinin başkanlarına verilen ad. kalem: Resmî dairelerde, yazı, muhasebe kayıt vb. işlerin görüldüğü yet, büro. kaime: Kâğıt para. kapitülâsyon: Bir ülke yurttaşlarını,! zararına olarak, yabancılara verilen ay rıcalık hakları. kardinal: Papayı seçen, danışmanlığı m yapan başpapazlardan her biri. kaptan-ı derya: Osmanlı Devleti'nde deniz kuvvetlerinin en büyük askeri vt idarî âmiri. kasr-ı adi: Topkapı Sarayı'nda, sadra zamla vezirlerin toplandığı divanın üs tündeki demir parmaklıklı köşk. konferans: Uluslar arası bir sorunun çözümü için yapılan toplantı. Kubbealtı: Topkapı Sarayı'nda Divanı hümayun toplantılarının yapıldığı yer, külliye: Bir caminin çevresinde, cami ile birlikte kurulmuş medrese, imaret, sebil, kitaplık, hastahane gibi çeşitli yapıların bütünü. }\ •L» lala: Şehzadelerin özel eğitmenleri. levent: Osmanlı donanmasında ve kıyılarında görev yapan asker sınıfı. liberalizm: Toplumda hürriyet ve set bestliğin uygulanmasını gerekli gören siyasî ve iktisadî doktrin. •M• maarif: Öğretim ve eğitim. 322 Maarif Nezareti: Eğitim Bakanlığı. Mecelle: Fıkıh hükümleriyle, bu konudaki her türlü içtihadı bir araya getiren, Tanzimattan sonra hazırlanmış olan, yasa yerine kullanılan eser. menzil: merkantilizm: Ülkenin refahını, sahip olduğu altın ve gümüş gibi değerli madenlere bağlayan, ülkedeki değerli maden yataklarının işletilmesine önem veren ve ihracatı artırıp ithalâtı azaltmaya çalışan iktisat öğretisi. meşrutiyet: Hükümdarla yönetilen bir ülkede, hükümdarın başkanlığı altında parlâmento yönetimine dayanan hükümet biçimi. mezhep: Bir dinin, görüş ve anlayış ayrılıkları sebebiyle ortaya çıkan kollarından her biri. monarşi: Siyasî otoritenin, genellikle miras yolu ile, bir kişinin üzerinde toplandığı devlet düzeni ve rejim. muhtesib: İslâm şehirlerinde, çarşı ve pazar esnafını din kurallarına göre denetleyen görevli. mutlakiyet: Egemenlik yetkisinin bir kişiye ait olduğu yönetim şekli. mübaşir: Devletin bir buyruğunu ilgili kimselere bildirmekle ya da bir malın vergisini toplamakla görevli kimse. mültezim: Devlete ait vergilerden birinin tahsilini götürü olarak üstüne alan kişi. müsadere: Osmanlı Devleti'nde Tanzimattan önce herhangi bir kişiye ait mallara, padişah adına el konulması. 323 mütareke: Savaşan tarafların, ateşf belli bir süre için kesmesi, ateşkes, silâh bırakılması. • N• naip: Birinin yerine vekillik eden kimİ nota: Bir devletin, başka bir devlete ya da bunun elçisine verdiği yazılı bildiri. • Ö• * önder: Büyük bir işte ön ayak olan, topluluğu yöneten kimse. 3 özerklik: Bir topluluğun, bir kuruluşun ayrı bir yasaya bağlı olarak kendi kendini yönetme hakkı. .p. padişah: Osmanlı Devleti'nde devlet başkanına verilen unvan, hükümdar, sultan. palanga: Sınır boylarında ağaç ve top* rakla yapılmış, hendekle çevrilmiş kü çük hisar. l Panislâmizm: Müslümanları aynı yönetim altında toplama amacını güden politik akım. Panislâvizm: Slav asıllı bütün halkları aynı yönetim altında toplama amacı güden politik akım ve hareket. | paşmaklık: Padişahların annelerine,, kız kardeşlerine, kızlarına, zevcelerine ayrılan haslara verilen isim. ,; patrik: Ortodoks Hristiyanlarffffflfllf^* başkanları. parlâmento: Millet tarafından seçilmiş temsilcilerin, devlet işlerim görüşmek üzere toplandığı yer. .R. redif: Son dönem Osmanlı ordusunda, askerlik görevini bitirdikten sonra yedeğe ayrılan er. redingot: Arkası yırtmaçlı, etekleri uzun, çift sıra düğmeli, resmî erkek ceketi. reform: Daha iyi duruma getirmek için yapılan değişiklik, iyileştirme, düzeltme, ıslahat. rejim: Yönetme, düzenleme biçimi, düzfen. rokoko: 18. yüzyılın başında mimaride Fransa'da çok geçerli olan, kavisli çizgileri bol, gösterişli bir bezeme üslûbu. rüştiye: Osmanlılarda, ortaokul derecesinde eğitim kurumu. •Sv sadrazam: Osmanlı Devleti'nde, padişahtan sonra, devletin en büyük memuru. saltanat: Padişahlık makamı, sultanlık. sanayi: Ham maddeleri işlemek, enerji kaynaklarını yaratmak için kullanılan yöntemlerin ve araçların bütünü, endüstri. sancak: Osmanlı yönetim teşkilâtında illerle ilçeler arasında yer alan yönetim bölümü. sebil: Hayır için su dağıtılan yer. sekban: Osmanlılarda, sınır boylarında görev yapan bir sınıf asker. Eyalet paşaları ve sancak beylerine bağlı ola* rak görev yapan bir sınıf asker. serdar: Osmanlı Devleti'nde padişah' sefere çıkmadığında orduya komuta-eden, başkomutan. sipahi: Atlı asker, süvari. Skolâstik: İnanç ve bilgiyi, kiliseyle, özellikle Aristo'nun bilimsel sistemini uyumlu bir biçimde birleştirmeye çalışan Orta Çağ felsefesi. sömürge: Bir devletin, kendi ülkesinin sınırları dışında egemenlik kurarak yo netliği, ekonomik veya siyasal çıkarlar sağladığı ülke, sömürülen ülke, müstemleke, koloni. sömürgecilik: Genel olarak, bir devle V:i, başka ulusları, devletleri, topluluk lan, siyasal ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılması veya yayılmayı istemesi. sürsat: Osmanlı ordusu sefere giderken civar köyler halkının, geçiş yolu üzerine getirdikleri ve para ile satmak zorunda oldukları zahire. şehzade: Padişahların ve oğullarının erkek çocuklarına verilen unvan. şeyhülislâm: Osmanlı Devleti'nde ilmiye sınıfının başı olan en yüksek din | görevlisi. 324 • T»" tahrir: Osmanlı Devleti'nde, belirli zamanlarda, tımar sistemine esas olmak üzere, toprak yazımının yapılması ve toprağın geliriyle birlikte, orada bulunan vergi mükelleflerinin de kaydedilmesi. Tanzimat: Sultan Abdülmecit zamanında, 1839'da Gülhane Hatt-ı Hümayunu adıyla anılan bir fermanla ilân edilen, yönetimi iyileştirme tasarısı ve bu iyileştirmenin yapıldığı dönem. tebaa: Uyruk. Bir devletin idaresi altında yaşayanlar. tekfur: Bizans derebeylerine verilen isim. teknoloji: Bir sanayi dalı ile ilgili yapım yöntemlerini, kullanılan araç, gereç ve âletleri kapsayan bilgi. teori: Kuram, nazariye. tezhip: Bir el yazmasını, bir kitabı süsleme sanatı. tımar: Devlete ait bir toprağın, senelik gelirine göre bölümlere ayrılıp, askerlere verilmesi. uç: Sınır, hudut. ulema: Osmanlı Devleti'nde din bilginleri. ulufe: Yeniçerilere ve diğer askerlere üç ayda bir verilen maaş. * y. vakıf: Bir hizmetin gelecektede yapılması için belli şartlarla ve resmi bir yolla ayrılarak bir kimse tarafından bırakılan mülk veya para. vekâlet: Birinin yerine bakma görevini üstlenmek. veliaht: Bir hükümdarın ölümünden veya tahttan çekilmesinden sonra tahta geçmeye aday olan kimse. voynuk: Seferde, ordunun ve vezirlerle devlet adamlarının atlarına bakmak; barış zamanında, has ahır ve çayır hizmetinde kullanılmak üzere Müslüman olmayan halktan oluşturulan askerî güç. voyvoda: Eflâk ve Boğdan beylerine verilen ad. • ¥• yeniçeri: Osmanlı Devleti'nde, devşirme usulü ile meydana gelen kara ordusu. yeniçeri ağası: Yeniçeri Ocağı'nın komutanı. yurtluk-ocakhk: Herhangi bir yerin gelirinin ölünceye kadar bir kimseye verilmesi. • Z• zabit: Subay. zaviye: Küçük tekke. zeamet: Yıllık geliri yirmi bin akçe ile yüz bin akçe arasında olan dirliklere verilen ad. •4 325 İNDEKS (DİZİN) Abaza Mehmet Paşa, 106 Abdülhamit II., 281 Agâh Efendi, 297 Ahmet Celâyir, 26 Ahmet Cevdet Paşa, 196 Ahmet Karahisarî, 290 Akça Koca, 16 Alâeddin Keykubat L, 12 Albukrek, 68 Alemdar Mustafa Paşa, 137 Ali Canip Yöntem, 293 Ali Suavi, 301 Amasyalı Şeyh Hamdullah, 290 Andrea Dorya, 65 Asakir-i Mansure-i Muhammediye, 194 Âşık Ömer, 292 Âşık Paşa, 231 Ataullah Efendi, 136 Aynalı Kavak Kasrı, 132 B Baba Zünnûn, 57 Bahadır Şah, 68 Baharat Yolu, 10 Bakî, 291 Baltacı Mehmet Paşa, 123 Baltalimanı Antlaşması, 259 Bank-ı Dersaadet, 265 Bank-ı Osmanî, 265 Barbaros Hayrettin Paşa, 65, 67 Baron do Tot, 140 Batım, 74 Bayezid H., 48 Bozoklu Celâl, 116 C Canberdi Gazalî, 57 Canbey Giray, 117 Canbolatoğlu, 116 Cemal Paşa, 189 Cemaleddin Af gani, 301 CemaleddinAksarayî, 302 Celâl Nuri, 320 Celâleddin Hızır, 302 Ceride-i Havadis, 196 Ceride-i İlmiye, 301 Cervantes (Servantes), 93 Cevdet Paşa, 301 Cezayirli Gazi Hasan Paşa, 141 Cezzar Ahmet Paşa, 135 ç Çalı Bey, 30 Çandarlı Ali Paşa, 20 Çandarh Halil Paşa, 218 Çandarh Kara Halil, 211 Çimpe Kalesi, 17 D Davut-ı Kayseri, 302 Dâr-ı Şûra-i Askerî, 210 Dâr-ı Şûra-i Bâb-ı Âli, 210 Darülfünun, 280 Darülmaarif, 279 Devlet Giray, 123 Derne, 185 Dolmabahçe Sarayı, 204 Domaniç, 12 Donetello, 91 Don Juan, 72 Don Kişot, 93 Dömeke, 181 Düyunu Umumiye, 182 Ebubekir Ratip Efendi, 141 Ebbussuud Efendi, 228 Ece Halil, 17 Etniki - Etaria, 160 Emir Sultan, 300 Encümen-i Daniş, 280 Ertuğrul bey, 12 EthemPaşa, 181 Evrenuz Bey, 17 Evrenuzoğullan, 221 Falih Rıfkı Atay, 295 Faruk Nafiz Çamlıbel, 295 •l 326 Fazıl Ahmet Paşa, 109 Ferhat Paşa, 75 Feshane, 252 Fetret Devri, 28 Fettullah Şirvanî, 303 Filiki Etaria, 160 Fuat Köprülü, 302 Fuat Paşa, 319 Fuzulî, 291 G Galile, 83 Gazi Abdurrahman, 16 Gazi Fâzıl Bey, 17 Gazi Osman Paşa, 176 Gedik Ahmet Paşa, 46 Gret Projesi, 133 Gülşehrî, 291 Gürcü Nebi, 116 H Hacı Bayram Veli, 291 Hacı İlbeyi, 17,20 Hadım Süleyman Paşa, 68 Hafız Ahmet Paşa, 107 Halil Hamit Paşa, 141 Hamidiye Alayları, 226 Hareket Ordusu, 184 Hasan Fehmi, 184 Hekimoğlu Ali Paşa, 128 Hendesehane, 140,278 Hızır Reis, 64 Kumbaracı Ahmet Paşa, 129 Hünkâr İskelesi Antlaşması, 165 Hürriyet ve itilâf Partisi, 186 Hüsrev Paşa, 163 I Islahat Fermanı, 170 Itrî Mustafa Efendi, 312 İ İbn-i Kemal, 228 İbrahim Müteferrika, 139 İsa Çelebi, 28 İshak Bey, 141 İskender paşa, 105 İsmail Dede Efendi, 312 İttihad-ı Osmanî Derneği, 182 İttihat ve Terakki Cemiyeti, 182 İvaz Mehmet Paşa, 128 İzmirli Hüseyin Paşa, 163 James Cook (Ceymis Kuk), 145 Jan Hunyat, 34 Jan Jak Ruso, 148 Kadı Ahmet Burhanettin, 25 Kalmar Birliği, 85 Kanije, 77 Kansu Gavri, 55 Kanunî Sultan Süleyman, 58 327 Kara Mürsel, 16 Kara Yülük Osman Bey, 25 Kara Yusuf, 26 Karamanlı Mehmet Paşa, 49 Karacaoğlan, 292 Kavalalı Mehmet Ali Paşa, 163 Kemankeş Ali Paşa, 106 Kepler, 83 Kılıç Ali Paşa, 73 Koca Ragıp Paşa, 130 Koca Sinan Paşa, 76 KoçiBey, 118 Köroğlu, 292 Köse Mihal, 13 Kösedağ Savaşı, 10 Kösem Sultan, 107 KristofKolomb, 87 Lala Mehmet Paşa, 19 Lala Mustafa Paşa, 75 Lala Şahin Paşa, 19 Leonardo da Vinci, 91 Levnî, 310 Luther, 92 Lübnan Nizamnamesi, 174 M Macellan, 89 Mahmut Şevket Paşa, 184 Marko Polo, 82 o Ogsburg Antlaşması, 94 Olama Han, 63 Orhan Bey, 15 Oruç Reis, 64 Oryantalizm, 151 Osman Bey, 13 Osman II., 106 Osman Hamdi Bey, 310 Osman Nuri Bey, 310 Osmanlı İtibar-ı Millî Bankası, 265 Otranto, 46 Ö Ömer Seyfettin, 293 Özdemiroğlu Osman Paşa, 71 N Nabi, 293 Naima Efendi, 293 Namık Kemal, 294 * Nant Fermanı, 94 Napolyon Bonapart, 135 Nasuh Paşa Antlaşması, 103 Navarin, 161 Nedin, 138 Nergisî, 293 Nevşehirli İbrahim Paşa, 125 Nezaret-i Deâvi, 230 Nezaret-i Adliye, 230 Nizam-ı Cecıu, 135 Mecelle, 196 Mehmet Çelebi, 28 Mehmet H, 40,42 Mehmet ffl., 76 Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, 110 Mesih Paşa, 46 Mithat Paşa, 174 Muharrem Kararnamesi, 260 ; Muhsinzade Mehmet Paşa, 131 Murat I., 19 Munat H., 35 »' Musa Çelebi, 28 Muslihiddin, 38 Mustafa Çelebi, 28 Müezzin/ade Ali Paşa, 72 P Panislâvizm, 172 Pascal (Paskal), 145 Patrona Halil, 157 Pavia Savaşı, 61 Peçevi İbrahim Efendi, 293 Pir Sultan Abdal, 293 Pirî Reis, 68 Piyale Paşa, 71 Plevne, 176 Poltova Savaşı, 123 R Rablais (Rable), 92 Rafaello (Rafael), 91 Ramazan Paşa, 74 Refik Halit Karay, 295 Rembrandt (Rambrant), 93 Reşat Nuri Giintekin, 295 Reuchlin (Röklen), 92 Ronsard (Ronsar), 92 Ruhî, 291 S Sait Efendi, 139 Salih Reis, 65 Sanıca Sekban, 38 Sazhdere, 19 Segedin Antlaşması, 34 Sekban-ı Cedit, 158 Selâmet Giray, 117 Selmanpâk, 192 Sened-i İttifak, 158 Şeydi Ali Reis, 65 Silâhtar Ali Paşa, 124 Sinan Paşa, 71 Sokullu Mehmet Paşa, 74 Söğüt, 12 ş Şah Abbas, 103 Şah İsmail, 55 Şah Tahmasb, 62 Şarlken, 61 Şeyh Bedreddin, 31 Şeyh Edebâli, 300 Şerif Hüseyin, 192 Şinasi, 294 T Takvim-i Vekayi, 194 Talat Paşa, 193 Tamburi Cemil Bey, 312 Tanzimat Fermanı, 170 Tarhuncu Ahmet Paşa, 109 Tasvir-i Efkâr, 196 Telli Hasan Paşa, 76 Tepedelenli Ali Paşa, 160 Tercüman-ı Ahval, 196 Tevfik Fikret, 294 Tıbbiye-i Şahane, 195 Tilsit Antlaşması, 136 Timur, 25 Tiryaki Hasan paşa, 77 Tobruk, 185 Tomanbay, 56 Topkapı Sarayı, 204 Turgut Reis, 65 Turhanbeyoğullan, 221 Tursun Bey, 303 U Urban, 38 Uşi Antlaşması, 185 Uzun Hasan, 45 Ü Üçlü İttifak, 189 Üçlü İtilâf, 189 Vadi-üs Sebil Savaşı, 74 Vakvak Vak'ası, 115 Vasko do Gama, 88 Varvar Antlaşması, 110 Vatan ve Hürriyet Cemiyeti, 182 Veysî, 293 VıctorHugo, 152 Yahya Kemal Beyatlı, 295 Yakup Kadri Karaosmanoğlu, 295 Yaş Antlaşması, 134 Yavuz Sultan Selim, 54,56 Yeni Osmanlılar, 174 Yıldırım Bayezid, 22, 25 Yıldız Sarayı, 204 Yunus Emre, 293 Yusuf Akçura, 301 Z Zigetvar, 69 Ziştovi Antlaşması, 134 Ziya Gökalp, 293 Ziya Paşa, 294 ZülfıkârHan,63 329 KRONOLOJİ 1243Kösedağ Savaşı 1281 Ertuğrul Beyin Ölümü 1299Yarhisar, Bilecik ve İnegöl kalelerinin ele geçirilmesi. Osman Bey'in bağımsızlığını ilân etmesi. ISOOYenişehir'in ele geçirilmesi 1302Koyunhisar Savaşı 1321 Mudanya'nın ele geçirilmesi 13260sman Beyin vefatı. Orhan Beyin başa geçmesi. Bursa'nın fethi 13270rhan Bey zamanında akçe adı verilen gümüş paranın basılması. 1330İznik'te ilk Osmanlı medresesinin açılması. 1329Maltepe Savaşı. İznik'in fethi 1336İlhanlılar Devleti'nin yıkılması 1345Karesioğulları Beyliği'nin Osmanlı topraklarına katılması 1353Türklerin Rumeli'ye geçişi 1358Süleyman Paşanın ölümü 1362Orhan Beyin ölümü 1364Sırp Sındığı Savaşı 1371Çirmen Savaşı 13891. Kosova Savaşı. I. Murat'ın ölümü 1391 Yıldırım Bayezıt'ın İstanbul'u kuşatması 1392Hamitoğulları Beyliği'ne ve Can-dar oğulları'nın Kastamonu koluna son verilmesi 1393Bulgar Krallığı'na son verilmesi 1396Niğbolu Savaşı HOOTimur'un Anadolu'ya girmesi' 1402 Ankara Savaşı 1403Yıldırım Bayezid'in ölümü 1413 Fetret Devrinin sona ermesLl Çelebi Mehmet'in padişah ol] ması 14160smanlı-Venedik deniz savaşı] 1421 Çelebi Mehmet'in ölümü, Murat'ın padişah olması 1422II. Murat'n İstanbul'u kuşatması! 1425Menteşeoğullan Beyliği'ne son] verilmesi 1428Germiyanoğullan'nın Osmanlı-] lara katılması 1444Edirne-Segedin Antlaşması] Varna Savaşı. 1448H. Kosova Savaşı 1451II. Murat'ın ölümü. II. Mehj met'in (Fatih) padişah olması 1453İstanbuI'un fethi 1459Sırbistan'm fethi 1460Mora'nın fethi. İsfendiyaroğul-j lan Beyliği'ne son verilmesi 1461 Trabzon Rum İmparatorluğu'^ son verilmesi 1462 Eflâk'ın Osmanlı Devleti'n bağlanması 1466Bosna ve Hersek'in fethi. Konya]] ve Karanıan'ın alınması 14730tlukbeli Savaşı 1476Boğdan'ın Osmanlı Devleti'ne bağlanması 1477Kırım Hanlığı'nın Osmanlı D leti'ne bağlanması 1478Arnavutluk'un fethi 1480ItaIya seferi ve Otranto'nun alınması. Rodos'un kuşatılması. 1481 Fatih Sultan Mehmet'in ölümü II. Bayezid'in padişah olması 1484II. Bayezid'in Boğdan seferi 14850smanlı-Memlûk savaşının başlaması 14910smanlı-Memlûk savaşının sona ermesi 1492Amerika'nın keşfi, İspanya'daki Endülüs İslâm Devleti'nin yıkılması. 1495Cem Sultan'ın ölümü 1498Hint deniz yolunun bulunması. ISllŞahkulu isyanının çıkması 1512Yavuz Sultan Selim'in padişah olması 1514Çaldıran Savaşı 1516Mercidabık Savaşı 1517Ridaniye Savaşı, Mısır'ın fethi. Avrupa'da Reform hareketlerinin başlaması 1520Yavuz Sultan Selim'in ölümü. Kanunî Sultan Süleyman'ın padişah olması 1521Belgrad'm fethi. Canberdi Gazalî ve Kalenderoğlu isyanı İ522Rodos'un fethi 1526Mohaç Savaşı 15291. Viyana Kuşatması 1532Kanunî'nin Almanya seferi 1533Barbaros Hayrettin Paşanın İstanbul'a gelmesi 1534Kanunî'nin Irakeyn seferi. Bağdat'ın fethi. Barbaros Hayrettin Paşanın Kaptan-ı Deryalığa ve Cezayir Beylerbeyliği'ne atanması 15350smanlı-Fransız Ticaret Antlaşması (Kapitülâsyon)'nın imzalanması 1538Preveze Deniz zaferi. Birinci Hint seferi. 1541 Macaristan'ın Osmanlı ülkesine katılması 1551Trablusgarp'm fethi. İkinci Hint seferi 1552ÜcüncüHint seferi 1553Kanunî'nin Nahçıvan seferi. Dördüncü Hint seferi 1555Amasya Antlaşması. Ogsburg Antlaşması ile Protestanlara inanç serbestliğinin tanınması 1559Cerbe Deniz Savaşı 1565Malta seferi. Turgut Reis'in şehit düşmesi. 1566Zigetvar seferi. Kanunî'nin ölümü. II. Selim'in padişah olması. Sakız adasının fethi 1568Yemen'infethi 1569Don-Volga kanalının açılmasına başlanması 1571 Kıbrıs'ın fethi. İnebahtı Deniz Savaşı 1574Tunus'un fethi. II. Selim'in ölümü. III. Murat'ın padişah olması. 1575 Lehistan'ın Osmanlı himayesine alınması 15 76Fas Sultanlığı'nın Osmanlı himayesine alınması 15770smanlı-İran savaşlarının yeniden başlaması 1580İngilizIere, Osmanlı ülkesinde ticaret yapma imtiyazının tanınması '•4 331 " 1590Ferhat Paşa (I. İstanbul) Antlaş-1 ması. Hollanda'ya ticarî ayrıcalıklar tanınması 1593Avusturya'ya savaş açılması 1596Eğri Kalesi'nin fethi. Haçova Savası IGOlKanije savunması 1606Zitvatoruk Antlaşması **Hi612Nasuh Paşa (H. İstanbul) Antlaşması. Hollanda'ya ticarî ayrıcalıklar tanınması 16170smanlı Devleti ile Lehistan arasında Bussa barışının yapılması 1618 H. Osman'ın (Genç Osman) padişah olması. Serav Antlaşması 16210smanİı-Lehistan Savaşı 162 2II. Osman'ın öldürülmesi 1623IV. Murat'ın padişah olması 163 5IV. Murat'ın Revan seferi 1638Bağdat'm alınması 1639Kasr-ı Şirin Antlaşması ^1645 Girit Savaşı'nın başlaması 1664Vasvar Antlaşması 1669Girit'in Fethi 1672Bucaş Antlaşması 16 78 Cehrin seferi 1ÖH3II. Viyana kuşatması. 1688İngiltere'de Meşrutiyet yönetiminin kurulması. "k 1699Karlofça Antlaşması. 1703Edirne olayı. II. Mustafa'nın tahttan indirilmesi. III. Ahmet'in padişah olması 1709 Poltova Savaşı 1711Prut Savaşı. Prut Antlaşması 17150smanlı-Venedik savaşı 1718Pasarofça Antlaşması 1721Yirmi sekiz Çelebi Mehn Efendi'nin Paris'e elçi tayin ed mesi. 1727İstanbul'da ilk Türk matbaa nın açılması. 1730Patrona Halil İsyanı. Lâle De ri'nin sona ermesi. III. Ahmet'i tahttan indirilmesi 1734Hendesehane'nin açılması. 1739Belgrad Antlaşmaları. 1740Fransa'ya tanınan kapitülâsyolS ların sürekli hâle gelmesi. 17680smanlı-Rus savaşı 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması 1783 Kırım'ın Rusya'ya katılması 1789III. Selim'in padişah olması, j Fransız İhtilâli 1791Zîştovi Antlaşması 1792Yaş4Antlaşması 1798Napolyon'un Mısır seferi 1804Sırp isyanı 18060smanlı-Rus savaşı 1807Kabakçı Mustafa İsyanı. III. Se-1 lim'in tahttan indirilmesi 1808III. Selim'in öldürülmesi. Ilj Mahmut'un padişah olması. Senedi İttifak'ın imzalanması. 1812 Bükreş Antlaşması 181511. Mahmut'un, Topkapı Sara-yı'ndan Beşiktaş Sarayı'na taşınması. 1821 Mora isyanı 332 1883 Mülkiye Mühendis Mektebrmn açılması 1896Girit isyanı 18970smanlı-Yunan Savaşı 19060smanlı itibari Millî Bankası'nın kurulması. 1908II. Meşrutiyet'in ilânı. Bulgaristan'ın bağımsızlığını ilân etmesi. Avusturya'nın Bosna-Hersek'i kendi topraklarına katması 190931 Mart Olayı. II. Abdülhamit'in tahttan indirilmesi 1911 Trablusgarp Savaşı 1912 Uşi Antlaşması. Birinci Balkan Savaşı 1913 İkinci Balkan Savaşı 1914Birinci Dünya Savaşı'nın başla ması 1915ÇanakkaIe Deniz Zaferi. 1918Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesi. Mondros Mütarekesi 1919İzmir'in işgali. Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkarak Millî Mücade-le'yi başlatması. 1826Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması 1827Navarin Olayı 18280smanh-Rus savaşı 1829Edirne Antlaşması. Yunanistan'ın, Osmanlı Devleti'nden ayrılması ve bağımsız olması. 1830Cezayir'in Fransızlar tarafından işgali 1831 Mehmet Ali Paşanın isyanı. 1833 Kütahya Antlaşması. 1839Nizip Savaşı. II. Mahmut'un ölümü. Tanzimat Fermanı'nın ilânı 1841 Londra Antlaşması ve Boğazlar sorununun çözümlenmesi. 18530smanlı-Rus savaşı 1854Kırım Savaşı 1856Paris Antlaşması. Islahat Fer-manı'nın ilânı 1858Cidde Olayları. Osmanlı-Kara-dağ savaşı. İstanbul Kız Rüşti-yesi'nin açılması. 1861Abdülmecit'in ölümü. Abdüla-ziz'in padişah olması. İlk Osmanlı Maden Kanunu'nun çıkarılması 1870Mecelle'nin hazırlanması. 1873Darüşşafaka'nm açılması 1874Hukuk Mektebi'nin açılması. 1876Birinci Meşrutiyet'in ilânı 18770smanlı-Rus savaşı 1878Ayastefanos ve Berlin antlaşmaları 1881 Mustafa Kemal Atatürk'ün doğumu 1882Mısır'ın İngilizler tarafından işgali. 333 • KAYNAKÇA • AD1VAR, Adnan, Osmanlı Türklerinde İlim, Remzi Kitab Evi, İstanbul 1970 AKDAĞ, Mustafa, Türkiye'nin İktisadî ve İçtimaî Tarihi, c.1-11, Bilgi Yayın Evi, İstanbul 1974 , Celâli İsyanları, Bilgi Yayın Evi, Ankara 1963 AKŞİT, Niyazi, A'dan Z'ye Tarih Ansiklopedisi, Serhat Yayın Evi, İstanbul, 1978 AKŞİT, İlhan, Çanakkale Savaşları, Çanakkale Müzesi Müdürlüğü, İstanbul 1973 ARMAOĞLU, Fahir, Siyasî Tarih, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara 1975 ALTINAY, Ahmet Refik, Lâle Devri, Millî Eğitim Yayın Evi, Ankara 1973 BAHARLI, Nihat Sami, Türk Edebiyatı Tarihi, Millî Eğitim Yayın Evi, İstanbul 1986 BAYKARA, Doç. Dr. Tuncer, Osmanlı Tarihi, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, c.4, Görsel Yayınları. BELEN, Fahri, 20'nci Yüzyılda Osmanlı Devleti, Bilgi Yayın Evi, İstanbul 1973 BERKES, Niyazi, Türkiye'de Çağdaşlaşma, Remzi Kitab Evi, İstanbul 1973 ÇEÇEN, Doç. Dr. Anıl, Tarihte Türk Devletleri, Milliyet Yayınları, İstanbul 1986 DEMİRİZ, Doç. Dr. Yıldız, Anadolu Türk Sanatında Süsleme ve Küçük Sanatlar, » Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi c. 5, Görsel Yayınları. ! EROĞLU, Necdet, Yaşayan Atatürk, s. 67, Serhat Yayın Evi, İstanbul 1989 " HALAÇOĞLU, Dr. Yusuf, Osmanlı Tarihi, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, c. 4, Görsel Yayınları. HALAÇOĞLU, Dr. Yusuf, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Görsel yayınları, İstanbul 1988 KARA, Kemal, Meslek Liseleri İçin Tarih, Serhat Yayınları, İstanbul 1990 KAFESOĞLU, İbrahim, Selçuklu Tarihi, Millî Eğitim Yayın Evi, İstanbul 1972 KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi, c. V1-V111, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1954-1962 ÖZTUNA, Yılmaz, Türkiye Tarihi, c. 1M1MV, Hayat Yayınları, İstanbul 1964 SHAW, Stanford, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, c. 1-11, E. Yayınları, İstanbul 1983 SÖZEN, Prof. Dr. Metin, Anadolu Türk mimarîsi, Anadolu Uygarlıkları Ansiklopedisi, c.4, Görsel Yayınları. TANERİ, Prof. Dr. Aydın, Osmanlı Kara ve Deniz Kuvvetleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1981 TANSEL, Dr. Selahattin, Yavuz Sultan Selimjürk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1969 334 , Fatih Sultan Mehmet'in Siyasî ve Askerî Faaliyeti, Türk Tarih Kurumu Ya yınları, İstanbul 1971 , Sultan II. Bayezit'in Siyasî Hayatı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, İstanbul 1966 TÜRKSÖNMEZ, Müjgan, Yeni ve Yakın Çağda Önemli Olaylar ve Hareketler, Eğitim Enstitüsü Yayınları, İzmir 1971 UZUNÇARŞILI, Ord. Prof. ismail Hakkı, Osmanlı Tarihi, c. I, Türk Tarih'Kurumu Yayınları, Ankara 1972 , Osmanlı Tarihi c. II. Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1975 , Osmanlı Tarihi c. III. Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. kısım, Ankara 1973 , Osmanlı Tarihi c. III. 2. kısım, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1977 , Kapıkulu Ocakları, MI. Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1984 , Osmanlı Devleti'nin Saray Teşkilâtı, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1965 WELLS, H.G., Kısa Dünya Tarihi, Varlık Yayınları, İstanbul 1980 YERASİMOS, Stefanos, Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye, Gözlem Yayınları, İstanbul 1977 j YÜCEL, Prof. Dr. Yaşar, Timur'un Orta Doğu-Anadolu Seferleri ve Sonuçları, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1989 •4