Türkiye`nin Bugünkü Tablosu: Geçiş Toplumu

advertisement
Özlem Yüzak
Türkiye'nin Bugünkü Tablosu: Geçiş
Toplumu
Şafak Pavey’in tarihi konuşmasının ardından yaşanan çirkin
polemikler, Meclis’te türbanlı vekillerin dönemi, “özgürlük”
söylemi altında kadını evin içine hapsetmeye çalışan istihdam
paketi, çok çocuk doğurun dayatmaları ve bunun için verilen
teşvikler... Bu ülkede siyaset sanki sadece kadınlar üzerinden
yapılıyor algısı giderek yayılırken durup tabloya dışarıdan
bakmak, büyük resmi görebilmek en azından zihnimi biraz
berraklaştırdı.
Sabancı Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu ve Koç
Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ali Çarkoğlu tarafından Uluslararası
Sosyal Saha Çalışmaları Programı (ISSP) kapsamında hazırlanan
“Türkiye’de Aile, İş ve Toplumsal Cinsiyet” başlıkla raporun
sunumunun ardından sonuçların değerlendirilmesiyle karşımıza
çıkan tablo şu: Tam bir geçiş toplumu süreci yaşıyoruz. Geçiş
toplumları daha otoriter siyasi yapılar üretiyor. Ve aynı şekilde
anomi yaratıyor.
Anomi sözcüğünü de biraz açalım isterseniz... Toplumda ya da
bireyde ölçü ve değerlerin çökmesi ya da amaç ve ülkü
yoksunluğu sonucunda oluşan dengesizlik durumu; kuralsızlık
hali...
Önce raporu biraz özetleyelim:
Hızlı kentleşme ile birlikte çekirdek aile normu artık tamamen
yerleşti. Büyük çoğunluk, artık erkek kadar kadının da aileye
gelir getirmesi gerekliliğini kabul ediyor. Ancak buna karşın,
hem kadın hem erkek, toplumun büyük çoğunluğuna göre
kadının ailedeki temel işlevi çocuk yetiştirmek, ev işleri ile
uğraşmak. Yani istek henüz eyleme yansıyamamış. Zorunlu
olmadıkça kadının ev dışında çalışması arzu edilmiyor. Bir aile
için ideal çocuk sayısı kaçtır sorusuna yanıtlar genelde kentlerde
2, kırsalda ise 3 çocuk olarak veriliyor. Kadının iş yükü erkeklere
göre çok daha ağır; çocuk bakımı, yaşlı bakımı, ev sorumluluğu...
Çalışan kadın için de aynı, çalışmayan kadın için de. Sosyal
devlet talepleri giderek artıyor. Okulöncesi çocukların bakım ve
eğitiminin, keza yaşlı bakımının devlet tarafından karşılanması
talep ediliyor.
durumdalar... Kalaycıoğlu ve Çarkoğlu tüm bunları “toplumda
tansiyon olduğu açık, çelişkiler çok fazla” şeklinde yorumluyor.
İnsanlar kentli olmanın gereklerini anlamış durumdalar: Ciddi
kreş talebi var; kadınlar para kazanmak istiyor, bunun için
beceri kazanmaları lazım; yaşlı bakımını devletin üstlenmesini
istiyorlar. Buna karşın ev için rollerin dışına çıkacak bir yapı ve
sistem oluşmuş değil. Bu süreç ve çelişkiler hem anomi
yaratıyor hem de otoriter siyasi yapıları besliyor. Türkiye’ye özgü
değil bu durum. Tarihte örnekleri var; tıpkı Hitler dönemi
Almanyası,
Mussolini dönemi İtalyası gibi...
AKP iktidarının bu geçiş toplumundan beslendiği çok açık. Bu
durumu sürdürmek işlerine geliyor. Bu yüzden barıştan dem
vurarak şiddeti körüklemek; aydınları, gazetecileri, bilim
insanlarını hapislerde tutarak, katillere hırsızları serbest
bırakmak; toplumu ötekileştirmek; çatışmaları körüklemek; bir
kesimi baskı altında tutarken bir kesime aşırı serbestlik tanımak;
gelir adaletsizliğinden bahsederken rant alanları, haksız kazanç
kapıları açmak bunu sürdürmenin en etkili yolu...
Peki bu durum ne kadar sürebilir? Kafamdaki bu soruyu onlara
da yöneltiyorum...
“90 kuşağı bunu asıl yaşayanlar” diye yanıtlıyorlar. 2020’lere
kadar sürmesi olası. Tabii dünyadaki hızlı değişimi de hesaba
katmak gerekiryor.
Türkiye’de geçen yıl 59 ilde 1555 denekle yüz yüze yapılan saha
çalışmasının sonucunda hazırlanan rapor Türkiye’deki sonuçları
48 ülke ile de karşılaştırıyor. Tahmin edebileceğiniz gibi özellikle
kadının toplum içindeki rolü başta olmak üzere pek çok konuda
Türkiye’de
durum
küresel
tablonun
epey
gerisinde.
Araştırmanın bir de “Hayattan memnuniyet ve mutluluk” kısmı
var ve işin ilginci ağır iş yüklerine
ve kendilerine biçilen role karşın kadınların da erkeklerle hemen
hemen yanı oranda mutlu olduğu. Beklentilerine uygun
yaşıyorlar ve mutlular; evet kadın olarak yükleri ağır. Ama bu
durum kadın olmanın gereği ve bunu baştan kabullenmiş
http://www.mgkmedya.com
Çarşamba, Kasım 6, 2013 - Sayfa 1 / 1
Download