Giriş Sanayi devrimi, üretim ilişkilerine kazandırdığı boyutlarla, sosyal, ekonomik ve hukuki pek çok yeni kavram ve kurumu ortaya çıkarmıştır. Özellikle klasik sanayileşme döneminde işçi-işveren ilişkilerinde işveren lehine oluşan dengesizlik, devletin bu alana müdahale etmesini zorunlu kılmıştır. Bu müdahalelerin sonucu olarak oluşan sosyal hukuk, çalışma ilişkilerinde insan onurunu, haysiyetini ve elbette insan hayatını korumanın aracı olmuştur. Türkiye, Batı Avrupa ile eşzamanlı olarak klasik sanayileşme sürecini yaşamamakla birlikte, Cumhuriyet döneminin sanayileşme tecrübesiyle bu açığı kapatmaya çalışmıştır. Bu arada hem sanayileşmenin hem de sanayi sonrası toplumların karşılaştıkları pek çok problemle yüzleşmek durumunda kalmıştır. Bu problemlerden birisi ve belki de en önemlisi, işin ve işyerinin, insanın sağlığını ve güvenliğini tehdit eden unsurlardan arındırılmasıdır. Geçtiğimiz yıl yasalaşarak çalışma hayatımıza giren 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu, bu açıdan Türkiye için bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Çalışmamızda, söz konusu kanunun iş sağlığı ve güvenliği konusundaki genel yaklaşımı değerlendirilecektir. Kanunun kapsamı, denetim sistemine getirdiği yeni yaklaşım ve öngörülen yaptırımlar değerlendirmemizin üç alt başlığını oluşturacaktır. 1. Kanunun Kapsamı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu(İSGK)’nda en dikkat çekici hususların başında, kanunun kapsam itibariyle çalışma hayatının geneline şamil olması gelmektedir. Bunun yanında Uluslararası Çalışma Örgütü 155 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği ile Çalışma Ortamına İlişkin Sözleşmesinin tanıdığı imkanlar ölçüsünde, bazı iş ve işyerleri ile ilgili istisnalara da yer verilmiştir*. Türk Silahlı Kuvvetleri, genel kolluk kuvvetleri ile Milli İstihbarat Teşkilatı faaliyetleri, afet ve acil durum birimlerinin müdahale faaliyetleri, ev hizmetleri, çalışan istihdam etmeksizin bağımsız çalışanlar ve hükümlü ve tutukluların iş yurtlarındaki çalışmaları, kanun kapsamı dışında tutulmuştur (İSGK/2.md.). Ancak TSK bünyesindeki fabrika, bakım merkezi, dikimevi ve benzeri işyerleri ile afet ve acil durum birimlerinin müdahale dışındaki faaliyetlerinin İSGK kapsamında bulunduğunu hatırlatmak gerekir. Bu yönüyle bakıldığında, İSGK’nun kamu ve özel sektör işyerlerinin hemen tamamını uygulama kapsamına aldığı görülmektedir. İSGK’na genel olarak bakıldığında, kamu ile özel sektör işyerleri arasında risk ve tehlikelere karşı alınması gereken tedbirler, organizasyon yapılanması ve yaptırımlar konusunda ayrım yapılmadığı görülmektedir. Bu yaklaşım 155 ve 161 sayılı Sözleşmeler ile de uyumluluk göstermektedir. Bu anlamda tek farklılığın sağlık ve güvenlik personeli istihdam etme * 106 Uluslararası Çalışma Örgütü’nce 22 Haziran 1981 tarihli oturumda kabul edilen 155 sayılı Sözleşme, Türkiye tarafından 7 Ocak 2004 tarih ve 5038 sayılı Kanun ile kabul edilmiş ve yürürlüğe girmiştir. Yine İş Sağlığı Hizmetlerine İlişkin 161 sayılı Sözleşme de 5039 sayılı Kanunla kabul edilmiştir. Her iki sözleşme İSGK’nun referansını ve ana çerçevesini oluşturmaktadır. Yine Türkiye Cumhuriyeti Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Politika Belgeleri de İSGK’nun alt yapısını oluşturan resmi metinlerdir.