1 İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER .........................................................

advertisement
1
İÇİNDEKİLER
İÇİNDEKİLER ................................................................................................. I
KISALTMALAR.....................................................................................................III
TABLOLAR ................................................................................................... IV
GİRİŞ ..............................................................................................................1
I. BÖLÜM
KRİZİN TANIMI, KAPSAMI VE NEDENLERİ
1. KRİZİN TANIMI VE ÖZELLİKLERİ.......................................................2
2. KRİZLERİN ÖNCÜ GÖSTERGELERİ..................................................4
3. DÜNYADA YAŞANAN KRİZLER .........................................................7
3.1.
Meksika Krizi..............................................................................8
3.2.
Asya Krizi ...................................................................................8
3.3.
Arjantin Krizi...............................................................................9
3.4.
Türkiye 1994 ve 2000–2001 Krizleri.........................................10
4. KRİZE HAZIRLIKLI OLMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER .........12
4.1.
SWOT Analizi ..........................................................................13
4.2.
Şirket Politikaları ......................................................................15
II. BÖLÜM
KRİZ VE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ
1. KRİZ DÖNEMİNDE İNSAN KAYNAKLARININ ÖNEMİ......................17
2. FİRMALARIN KRİZ DÖNEMİNDE KULLANDIKLARI MEVCUT İNSAN
KAYNAKLARI UYGULAMALARI .......................................................18
3. KRİZ DÖNEMİNDE ALTERNATİF İNSAN KAYNAKLARI
POLİTİKALARI...................................................................................19
3.1.
Yönetim Kademelerini Birleştirmek .........................................19
3.2.
Dış Kaynak Kullanımına Gitmek .............................................20
3.3.
Yaratıcı Fikirlerin Önünü Açmak .............................................22
2
III. BÖLÜM
MEVCUT KÜRESEL KRİZ SÜRECİNDE İNSAN KAYNAKLARI
YÖNETİMİNDE ORTAYA ÇIKAN DEĞİŞİKLİKLER
1. MEVCUT KÜRESEL KRİZİN ORTAYA ÇIKIŞI VE GELİŞİMİ ............23
2. KÜRESEL KRİZİN İŞGÜCÜ PİYASALARI VE İSTİHDAMA
ETKİSİ ...............................................................................................25
3. KÜRESEL KRİZDE YÖNETİCİLERİN PERFORMANSLARI..............28
4. KÜRESEL KRİZ İLE BİRLİKTE KARİYER PLANLARINDAKİ
DEĞİŞİKLİKLER ................................................................................30
SONUÇ .........................................................................................................32
KAYNAKÇA .................................................................................................33
3
KISALTMALAR:
ABD:
Amerika Birleşik Devletleri
FED:
Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası
GSMH: Gayri Safi Milli Hasıla
IMF:
Uluslararası Para Fonu
ILO:
Uluslararası Çalışma Örgütü
İŞKUR: Türkiye İş Kurumu
ODTÜ: Orta Doğu Teknik Üniversitesi
TEFE:
Toptan Eşya Fiyat Endeksi
TÜFE:
Tüketici Fiyat Endeksi
4
TABLOLAR:
Tablo 1: Krizlerin Öncü Göstergeleri ..............................................................5
Tablo 2: Dünya Genelindeki İşsiz Sayıları ve İşsizlik Oranları .....................26
Tablo 3: Yöneticilerin Gelecekteki Özellikleri ...............................................30
Tablo 4: Tercih Edilen Üniversite ve Bölümlerin Yüzdelik Oranları ..............31
1
GİRİŞ
Günümüzde, insanın gelişim sürecine uygun olarak, insan ihtiyaçları
artmış ve bu ihtiyaçlar giderek çeşitlenmiştir. İhtiyaçlardaki çeşitlenmenin
artması, bir yandan üretimde artışa yol açarken, diğer yandan da kaliteli mal
ve hizmet talebini arttırmıştır. İnsanların artan ve çeşitlenen bu ihtiyaçlarını
karşılamak üzere çeşitli sektörlerde, çok sayıda mal ve hizmet üreten örgütler
kurulmuştur. Kaliteli mal ve hizmet arayışı, aynı sektörde mal ve hizmet
üreten örgüt sayısının hızla artmasına yol açmış, bu durum rekabeti en üst
seviyeye ulaştırmış, bu rekabet ortamında birçok örgütün varlığı tehlikeye
girmiştir.
Küreselleşme ile birlikte geçmiş dönemlerden çok daha yoğun bir
rekabet ve belirsizlik ortamında faaliyetlerini sürdüren örgütlerin varlığını
devam
ettirebilmeleri,
bu
tehlikelerden
korunmalarına
veya
fırsatlar
değerlendirebilmelerine bağlıdır. Küresel krizinde etkisinin çok daha yoğun
bir şekilde hissedildiği şu günlerde örgütlerin insan kaynakları yapılarındaki
dönüşüm ve krizin etkilerinin doğru analiz edilmesi ve gereken tedbirlerin
alınması, örgütsel anlamda büyük önem taşıyan ve göz ardı edilmemesi
gereken bir konudur.
Günümüzde krizlerle birlikte insan kaynaklarının geldiği son noktayı
ortaya koymaya çalıştığımız çalışmamızın ilk bölümü; kriz kavramı,
göstergeleri, dünyada yaşanan krizler ve kriz öncesinde alınması gereken
tedbirlerden oluşmaktadır. İkinci bölüm; kriz dönemlerin de uygulanan ve
uygulanması tavsiye edilen insan kaynakları yönetimi ve insan kaynaklarının
kriz dönemlerindeki öneminden bahsetmektedir. Son bölüm ise; mevcut
yaşanan
küresel
kriz
ışığında
işgücü
piyasaları,
istihdam,
yönetici
performansları ve kariyer planlarının son durumunu ortaya koymaktadır.
2
I.
BÖLÜM: KRİZİN TANIMI, KAPSAMI VE NEDENLERİ
1.
KRİZİN TANIMI VE ÖZELLİKLERİ
Kriz, kar
amacı
gütmeyen
örgütler,
devlet
kurumları,
hizmet
kuruluşları, küçük ortaklıklar, uluslararası örgütler gibi, tüm örgütlerde ortaya
çıkan son derece nazik bir konudur. Karşılaşılan her olayı kriz olarak
değerlendirmek doğru değildir. Ancak olayların ortaya çıktığı alan ve etkili
olduğu çevreye göre, kriz olup olmadığına karar verilir1.
Bu açıdan baktığımızda genel olarak krizler, herhangi bir mal, hizmet,
üretim faktörü veya döviz piyasasındaki fiyat ve/veya miktarlarda, ani ve
beklenmedik bir şekilde ortaya çıkarak, kabul edilebilir bir sınırın ötesinde
gerçekleşen
ve
ülke
ekonomisinde
ciddi
sorunlar
yaratan
şiddetli
dalgalanmalar olarak tanımlanabilmektedir2.
Finansal
kriz
kavramı
ise;
finansal
piyasalarda
ortaya
çıkan
bozulmaların finansal kurumların performansını olumsuz etkileyerek tüm
ekonomiye yayılması sonucu, ödeme sistemlerinin bozulması ve kaynakların
etkin dağılımını engellemesi olarak tanımlanmaktadır3.
Günümüzün değişken ve karmaşık ekonomik, teknolojik ve politik
yapısından dolayı organizasyonlar açısından ise genel olarak kriz; hızlı ve ani
bir şekilde meydana gelen, önceden tahmin edilemeyen ve zaman baskısı
yaratan bir durumdur. Daha kapsamlı bir tanım yapmak gerekirse kriz,
örgütsel amaçların gerçekleştirilmesi için fırsat veya tehdit yaratan,
1
Hasan Ekinci, Ferit İzci, “Kriz Yönetiminde İnsan Kaynaklarına Psikolojik Desteğin Önemi ve
Kayseri Tekstil Sektöründe Bir Araştırma”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, C. 12, S. 2, 2006, ss. 39–40.
2
Mert Ural, “Finansal Krizler ve Türkiye”, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, C. 18, S. 1, 2003, s. 12.
3
Sayım Işık, Koray Duman, Adil Korkmaz, “Türkiye Ekonomisinde Finansal Krizler: Bir Faktör
Analizi Uygulaması”, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C. 19, S.
1, 2004, s. 46.
3
organizasyonun amaçlarına ulaşma yeteneğini azaltan veya ortadan
kaldıran, karar vermede organizasyonel araştırmaları gerekli kılan, çözüm
stratejilerinin
belirsizliği
nedeniyle
risk
yaratan
bir
durum
olarak
4
tanımlanabilmektedir .
Herhangi bir durumu kriz olarak adlandırabilmek için krizin temel
unsurları ya da özelliklerinin bilinmesinde yarar bulunmaktadır5:

Kriz, önceden bilinmeyen ya da öngörülemeyen bazı gelişmelerin
makro düzeyde devlet; mikro düzeyde ise organizasyonları ciddi
olarak etkileyecek sonuçlar ortaya çıkarmasıdır. Sadece ani ve
beklenmedik bir anda ortaya çıkan olumsuz gelişmeleri kriz olarak
adlandırmak doğrudur. Yoksa normal süreç içerisinde ortaya çıkan her
sorun kriz demek değildir. Kriz, bu açıdan beklenmedik biçimde ortaya
çıkan “ciddi bir sorun” olarak düşünülmelidir. Rutin gelişmeler ve
sorunlar kriz değildir.

Krizin en önemli özelliği önceden tahmin edilemeyen ya da
bilinemeyen bir anda ortaya çıkmasıdır.

Krizin bir diğer önemli özeliği, kişiler ve organizasyonlar için hem bir
tehlike ve tehdit oluşturması, hem de yeni fırsatlar yaratmasıdır. Bu
anlamda kriz, genellikle düşünüldüğü gibi tamamen “negatif” karakter
taşıyan bir kavram değildir.

Krizler, kısa ya da uzun süreli olabilirler. Krizlerin organizasyonlar
üzerindeki etkisinin kısa ya da uzun sürmesi, organizasyonun krize
karşı koyabilecek tedbirleri zamanında almasına ve uygulamasına
bağlıdır.

Nihayet, krizlerin bir diğer özelliği bir bulaşıcı hastalık gibi yayılma
etkisi göstermesidir. Herhangi bir organizasyonda ortaya çıkan bir kriz
4
Barış Safran, “Krizlerin Aşılmasında Önemli Bir Araç Olan İşveren Motivasyonuna Yönelik
Olarak İstanbul Tekstil Sektörü İşletmelerinin İncelenmesi”, Celal Bayar Üniversitesi İktisadi ve
İdari Bilimler Fakültesi Yönetim ve Ekonomi Dergisi, C. 10, S. 1, 2003, s. 60.
5
Coşkun Can Aktan, “Kriz Yönetimi”, (Erişim)www.canaktan.net/canaktan_personal/canaktanarastirmalari/toplam-kalite/aktan-kriz-yonetimi.pdf, 17.04.2009, ss. 1–2.
4
diğer sektörleri de etkisi altına alabilir. Ya da bir organizasyonda
yaşanan krizler, bu organizasyonla ilişki içerisinde olan diğer
organizasyonları da krize sokabilir.
2.
KRİZLERİN ÖNCÜ GÖSTERGELERİ
Ekonomide yarattığı tüm sorunlar ve yüklediği maliyetler nedeniyle
krizlerin önceden tahmin edilebilmesi, sorun ve maliyetlerin azaltılmasında
önemli rol oynamaktadır. Bu nedenle krizlerin önceden tahmin edilebilmesi
için, çeşitli ekonomik değişkenler gösterge olarak kullanılmakta ve bu
göstergelerin seçilmesinde, ülkenin temel makroekonomik kriterleri göz
önüne alınmaktadır6.
Krizlere yol açan bu göstergelerin belirlenmesinde ülke ekonomileri
arasında farklar bulunmaktadır. Dolayısıyla, bu göstergeler ortaya koyulurken
her bir ekonomi kendi içerisinde mikro temelde değerlendirilmekte ve makro
unsurlar
da
hesaba
katılarak
bir
analiz
yapılmaya
çalışılmaktadır.
Uluslararası Para Fonu (IMF) bazı göstergeleri birçok ülkede test etmiş ve
bunların içinden birkaçını erken uyarı sinyalleri olarak kabul etmiştir. IMF
tarafından benimsenen başlıca öncü göstergeler; reel kur, kısa vadeli
sermaye hareketleri, kredi genişlemesi, enflasyon, para arzı/rezerv oranı,
ihracat hacmi, cari açık, bütçe açığı, kamu harcamaları, bankaların döviz
pozisyonları, bankaların tahsili gecikmiş alacakları, yurt içi faiz oranları, iç-dış
faiz farkı, borsa endeksleri olarak özetlenebilir7.
6
Ural, a.g.m., s. 13.
Bülent Erdoğan, “Gelişmekte Olan Ülkelerde Finansal Krizler ve Finansal Kriz Modelleri”,
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmış Yüksek Lisans
Tezi, Şubat-2006, s. 5.
7
5
Tablo 1: Krizlerin Öncü Göstergeleri
Kaynak: Erdoğan, a.g.t., s. 11.
Tablo 1’de IMF, istikrar unsurlarını mikro ve makro temelde belirlemiş
ve bunları çeşitli alt gruplara ayırmıştır. Bu göstergeler içerisinde en yaygın
6
olarak kullanılan ve birçok çalışmada temel olarak kabul edilenler arasında
bulunan şu başlıklar önemlidir8:

Uluslararası rezervler,

Reel döviz kuru,

Rezerv yeterliliği (M2/R),

.Cari açık.
Uluslararası Rezervler : Ülkedeki mevcut döviz rezervlerini yüksek
tutmak krizlerden korunmada önemli rol oynamaktadır. Çünkü döviz
üzerinden yapılacak ataklara karşı mevcut rezervler kullanılarak müdahale
etme imkanı bulunmaktadır. Ancak döviz içeriği de bu konuda büyük önem
taşımaktadır. Çünkü sıcak para tabir edilen portföy yatırımlarının şişirdiği bir
rezerv büyüklüğü güvence olmaktan öte krizin en büyük tetikleyicilerinden
birisini oluşturur.
Reel Döviz Kuru : Aşırı değerli reel döviz kurunun krize neden olma
mekanizması; bankaların, diğer banka dışı finansal kuruluşların ve reel
sektörde yer alan işletmelerin döviz pozisyonlarında ortaya çıkan açıklıklar
nedeniyle bankacılık krizlerine yol açması şeklinde işlemektedir. Aşırı
değerlenen reel döviz kuru neticesinde bozulan ödemeler dengesi,
uluslararası piyasalarda faiz oranlarının yükselmesi gibi çeşitli tetikleyici
nedenlerle uluslararası sermaye akımları bir anda tersine dönmekte, bu
durum zaten artması gereken döviz kurunda ani ve büyük sıçramalara neden
olmaktadır.
Rezerv Yeterliliği : Krize karşı en önemli savunma aracı ülkedeki
mevcut rezervlerin yüksekliğidir. Çünkü döviz üzerinden oluşturulacak
ataklara
karşı
mevcut
rezervler
kullanılarak
müdahale
imkanı
bulunmamaktadır. Bununla birlikte döviz rezervlerinin kompozisyonu da
8
Erdoğan, a.g.t., s. 11.
7
büyük önem taşımaktadır. Çünkü sıcak para tabir edilen portföy yatırımlarının
şişirdiği bir rezerv büyüklüğü, güvence olmaktan öte bir risk faktörüdür.
Cari Açık : Bir ülkenin krize girme riskini belirleyen önemli faktörlerden
birisi cari açıkların Gayri Safi Milli Hasılaya (GSMH) oranıdır. Ampirik
çalışmalarda kullanılan ülke örnekleri, gelişmekte olan ülkelerde krizlerin
farklı makroekonomik koşullarda ortaya çıkabileceğini göstermektedir.
Örneğin, Tayland gibi Ödemeler Bilançolarındaki cari işlemler açığı
sürdürülemez boyutta olan ülkeler krize girebildiği gibi, bu açıkların nispeten
düşük olduğu Endonezya ve Rusya gibi ülkelerde de krizler ortaya
çıkabilmektedir. Öte yandan, önemli bütçe açığı veren Rusya, Brezilya ve
Türkiye gibi ülkeler kadar, bütçe fazlasına sahip Meksika gibi ülkelerde de
krizler görülebilmektedir9.
3.
DÜNYADA YAŞANAN KRİZLER
Dünya üzerinde çok sayıda ülkenin kısa dönem ekonomik krizlerle
karşı karşıya kalması az gelişmiş ülkeler açısından son on, on beş yıla
damgasını vuran en temel olgulardan birisidir10. Avrupa Para Krizi (1992-93),
Latin Amerika “Tekila Krizi” (1994-95), Türkiye Krizi (1994), Güney Doğu
Asya Krizi (1997-98), Endonezya Krizi (1997), Rusya Krizi (1998), Brezilya
Krizi (1999), Türkiye Krizi (2000-2001) , Arjantin Krizi (2002) çok sayıdaki
krizlerinden sadece bazılarıdır11. Bu dönemde yaşanan krizler arasında en
büyük ilgiyi 1994 Meksika, 1997 Asya, 1998 Rusya, 1994 ve 2000-2001
Türkiye ve 2002 Arjantin krizlerinin çektiğini söylemek yerinde olacaktır12.
9
Erdoğan, a.g.t., ss. 11–15.
Murat Koyuncu, Fikret Şenses, “Kısa Dönem Krizlerin Sosyoekonomik Etkileri: Türkiye,
Endonezya ve Arjantin Deneyimleri”, Çalışma ve Toplum Dergisi, S. 13. , Mart-2003, s. 11.
11
Işık, Duman, Korkmaz, a.g.m., s. 46.
12
Koyuncu, Şenses, a.g.m., s. 11.
10
8
3.1.
Meksika Krizi:
Meksika, Aralık/1994 tarihinde para biriminde ortaya çıkan büyük
çöküş ile sarsılmış, kriz konusundaki bekleyişlerin artması üzerine 20 Aralık
1994 tarihinde ulusal para birimi pezoyu devalüe etmek zorunda kalarak
finansal bir krizle karşılaşmıştır. 1990–1993 arası dönemde ülkeye özel
yabancı sermaye girişi 72,5 milyar dolar düzeyine çıkmıştır. 1994 yılına
girildiğinde kimse bir kriz öngörmemiştir. Ancak 1994’ün sonuna doğru
oluşan panik havası ile ülke döviz rezervleri 26 milyar dolardan 6 milyar
dolara gerilemiştir. Bu olayı büyük bir devalüasyonun takip etmesi ise krize
ortam oluşturmuştur.
Yaşanan krize bakıldığında temel nedenin, 1980’lerin sonunda ve
1990’ların başında olumlu konjonktürün etkisiyle ülkeye gelen çok kısa
dönemli sıcak paranın, değerlenmiş kur, yüksek cari ödemeler açığı, özel
tasarruflardaki düşme ve politik istikrarsızlıkları görerek ülkeden çıkmaya
başlaması olduğu görülmektedir13.
3.2.
Asya Krizi:
Temmuz 1997 de Tayland’da başlayıp, diğer Güneydoğu Asya
ülkelerine (Endonezya, Malezya, Filipinler ve Güney Kore) yayılan ekonomik
ve finansal kriz, IMF ve başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere
gelişmiş ülkeler tarafından sağlanan 100 milyar dolarlık finansal desteğe
rağmen tüm dünyayı etkisi altına alan bir kriz olma özelliğini taşımaktadır14.
13
Muhammet Akdiş, “Küreselleşmenin Finansal Piyasalar Üzerindeki Etkileri ve Türkiye:
Finansal Krizler-Beklentiler”, Dış Ticaret Müsteşarlığı, Dış Ticaret Dergisi, Y. 7, S. 26, Ekim-2002,
s. 10.
14
R. Tuna Turagay, “Güneydoğu Asya Ülkelerinde Yaşanan Finansal ve Ekonomik Krizin Genel
Değerlendirmesi ve Dünya Ekonomisi ve Ticareti Üzerinde Yaratacağı Muhtemel Etkiler”, T.C.
Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı EAD Genel Müdürlüğünce Çıkarılan Rapor ve Araştırmalar,
Nisan 1998,
(Erişim)http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/TanitimKoordinasyonDb/8ozsayma98.doc,
13.01.2009, s. 1.
9
Böyle bir krizin önceden tahmin edilememiş olması, krize uğrayan ülkelerin
reel ekonomilerinde herhangi bir problem bulunmaması da, hem uluslararası
mali sistemin yönetimi ve denetimi sorununu hem de krizde önemli rol
oynayan spekülatif sermaye hareketlerini yeniden gündeme getirmiştir15.
1990’ların başından beri Avrupa ve Japonya’da devam eden zayıf
büyüme, cazip yatırım imkanlarını mevcut tasarrufların gerisinde bırakmıştır.
Büyük miktarlara ulaşan özel sermaye akımları, yüksek getiri bekleyen
uluslararası yatırımcılar tarafından mevcut riskler göz önüne alınmadan,
yükselen yeni pazarlara kaydırılmıştır. Güneydoğu Asya ülkelerine böylesine
büyük miktarlarda kısa süreli yabancı sermaye girişi, yerli mali varlıkların
fiyatını yükseltmiş ve finans piyasalarında suni ve spekülasyona açık bir
kabarmaya sebebiyet vermiştir. Bu nedenle, Güneydoğu Asya krizinde
spekülasyonun da çok etkili bir rolü olduğu söylenmiştir. Asya krizinden sonra
bölgede faaliyet gösteren şirketlerin hisselerinde olağanüstü düşüşler
oluşmuştur. Bu nedenle de Asya şirketleri batılı şirketlerce çok cazip
bedellerle ele geçirilmişlerdir. Kriz sonucunda Hong Kong, Endonezya,
Güney Kore ve Tayland borsalarında 1997 yılında ortaya çıkan sermaye
kaybı 200 milyar dolar seviyesine ulaşmıştır16.
3.3.
Arjantin Krizi:
Arjantin, 2001 yılı sonuna kadar uyguladığı ve 2001 krizinin koşullarını
oluşturan iktisat politikalarını Mart 1991’de uygulamaya konulan Konvertibilite
(Cavallo) Programı ile başlatmıştır. Programın başlatıldığı sırada, Arjantin
uzun yıllardır süregelen
hiperenflasyonla yaşamaktaydı. Bu nedenle
programın öncelikli hedefi enflasyonist süreci kırmak ve parasal istikrarı
15
16
Akdiş, a.g.m., ss. 10–11.
Akdiş, a.g.m., s. 12.
10
sağlamak şeklinde belirlenmişti17. Bu çöküntü sürecinin ana ekseninde
Arjantin ekonomisinin önemli bir yapısal değişime uğramasına neden olan
‘Konvertibilite Planı’ adlı neoliberal program yer almaktadır18.
Kasım 2001’de başlayan Arjantin krizi önemli ölçüde geçmiş on yılda
kamu
maliyesi
ve
finansal
sistemde
biriktirilen
sorunlardan
kaynaklanmaktadır. Krizin başlangıcından yaklaşık üç ay sonra, yani Şubat
2002 tarihi itibariyle Arjantin ekonomik, siyasi ve sosyal açılardan tamamen
kaos içine girmiştir. Para ve kur politikalarındaki kafa karışıklığı katlı kur
uygulamaları, daha önce gerçekleştirilen kontrollü devalüasyonun getirdiği
maliyetin halka yansıtılmamaya çalışılması, bankaların döviz aktif ve
pasiflerinin farklı kurlardan pezoya çevrilmesi gibi tutarsız uygulamalarda
çöküşü açıkça ortaya koymaktadır19.
3.4.
Türkiye 1994 ve 2000-2001 Krizleri:
1994 Krizi: 1990’lı yıllarda uygulamaya konulan politikaların bir
sonucu olarak, Türk Lirası’nın yabancı paralar karşısında reel olarak değer
kazanması, ihracatı kısıtlarken, ithalatı kolaylaştırmıştır. Bunun sonucunda,
1993 yılında dış ticaret açığı en yüksek seviyesine ulaşmış, yılsonunda
finansal piyasalarda istikrarsızlığın artması ve döviz kurlarındaki aşırı
dalgalanmalar, ekonomide geleceğe ilişkin kötümser beklentileri arttırırken,
belirsizlik ortamını da beraberinde getirmiştir. Bununla birlikte, giderek artan
bütçe açıkları ve yükselen fiyatların yol açtığı iç dengesizlikler sonucu
bozulan dış denge, 1994 yılındaki ekonomik gelişmeleri etkileyen önemli
faktörler arasında yer almıştır. Merkez Bankası’nın açık piyasa işlemleri
yoluyla, gerek döviz, gerek Türk Lirası piyasalarına yaptığı müdahalelerin,
kur ve faiz hareketlerinin istikrara kavuşturmakta tek başına yeterli olmaması
17
E. Alpan İnan, “Arjantin Krizinin Sebepleri ve Gelişimi”, Bankacılar Dergisi, Y. 13, S. 42, Eylül
2002, ss. 57–58.
18
Koyuncu, Şenses, a.g.m. , s. 22.
19
İnan, a.g.m. , ss. 68–69.
11
ve aynı zamanda döviz rezerv kayıplarının giderek büyümesi; 1994 krizini
getirmiştir. 1994 krizi, Merkez Bankası’nın duruma zamanında ve gerekli
ölçüde müdahale edecek kadar rezervi olmaması nedeniyle yaygınlaşmış ve
tüm bankacılık sektörünü ve ekonomiyi etkisi altına almıştır20.
Yaşanan kriz sonrasında; cari açık 1 milyar dolardan 6,4 milyar dolara
fırlamış, dış borç stoku 12 milyar dolar artış göstermiştir. Kısa vadeli borçlar
18,5 milyar dolara fırlayarak tarihi bir rekor kırmıştır. Toplam net sermaye
çıkışı 4,2 milyar dolara varmış, faiz hadleri Hazine bonolarında yüzde 400'ü
aşarken Toptan Eşya Fiyat Endeksi (TEFE) yüzde 121, Tüketici Fiyat
Endeksi (TÜFE) yüzde 106'ya yani üç haneli rakamlara sıçramıştır. GSMH'
de yüzde 6'ya varan bir daralma yaşanırken, işsizlik yüzde 20'ye ulaşmıştır21.
2000 Kasım-2001 Şubat Krizi: Türkiye 2000 yılına çok önemli
ekonomik kararların alındığı bir ortamda girmiştir. 1999 yılı Haziran ayında
IMF ile yapılan görüşmelerde, Yakın İzleme Anlaşması’nın programa bağlı ve
mali finans destekli bir anlaşmaya dönüştürülmesi benimsenmiş ve 20002002
döneminde
uygulanacak
makroekonomik
politikaların
çerçevesi
çizilmiştir. Hükümet, IMF’ ye sunduğu ve kabul gördüğü 9 Aralık 1999 tarihli
Niyet Mektubu sonrasında, 1 Ocak 2000’den itibaren üç yıllık bir ekonomik
süreci kapsayan, maliye, para, kur ve gelir politikalarının yanı sıra, yapısal
değişimleri
de
içeren
enflasyonu
düşürme
programını
uygulamaya
koymuştur.
Programın uygulamaya konulması ile birlikte, ekonomide çok kısa
sürede bazı olumlu gelişmeler gözlenmiş olmasına rağmen, Kasım 2000
yılında Türk mali piyasalarında likidite sıkışıklığının neden olduğu döviz
talebindeki hızlı artış, uluslararası piyasalardaki bozulma ve içerde yaşanan
20
Oğuz Yıldırım, “Türk Bankacılık Sektöründe Yaşanan Finansal Krizler (1980-2002):
(Nedenleri, Sonuçları ve Ekonomik Etkileri)”, İktisat Dergisi, İstanbul Üniversitesi İFMC Yayın
Organı, 2004, ss. 5–6.
21
ATO, “Krizler Tarihi Raporu”, (Erişim)http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=276&l=1,
17.11.2008, s. 3.
12
olumsuz etkilerden kaynaklanan bir kriz yaşanmıştır. Bu kriz ancak IMF
kredisi ile önlenebilmiş, fakat enflasyonu düşürme programı büyük bir yara
almıştır. Şubat 2001 yılında ise, mali piyasalardaki güvenin kırılgan yapısı bir
kez daha finansal krize yol açmış, bunun bir sonucu olarak 2000 Enflasyonu
Düşürme Programı’nda öngörülen para ve kur politikaları terk edilerek, 22
Şubat 2001 yılında dalgalı kur sistemine geçilmiş, böylelikle Enflasyonu
Düşürme Programı da sona ermiştir.
Türkiye ekonomisinde 2000’li yıllarda yaşanan her iki krizi de, başta
bankacılık sektörü olmak üzere bütün sektörleri ve ekonomik yaşamı
olumsuz yönde etkilemiştir22.
Bu iki kriz sonucunda; ekonomi yüzde 8,5-9 oranında daralmış, ulusal
gelir 51 milyar dolar azalmış, kişi başına gelir 725 dolar gerilemiş, 19 banka
kapanmış, 1.5 milyon kişi işsiz kalmış, yüzde 30’lara düşen enflasyon yüzde
70’i aşmış, hazinenin faiz ödemeleri yüzde 101 artmış, iç borç stoku 2000
yılının 4 katına ulaşmıştır23.
4.
KRİZE HAZIRLIKLI OLMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER
İşletmeler kriz aşamasına gelmeden önce bazı sinyalleri alır. Eğer bu
sinyaller doğru değerlendirilir ve gerekli önlemler alınırsa işletme ister krize
girsin isterse kriz oluşum sürecinin başlarında olsun mevcut durumdan en
avantajlı şekilde çıkmasını bilecektir. Bu açıdan krize karşı geliştirilecek
strateji ve teknikleri kriz ile başa çıkmada krizi yönetmek kadar önemlidir.
Krize hazır olabilmek için işletmenin iç faktörlerini ve dış çevresini
sürekli ve dikkatle izlemesi ve alınan sinyallerin dikkatli bir şekilde analiz
22
Yıldırım, a.g.m. , ss. 8–10.
Zeynep Karaçor, “Öğrenen Ekonomi Türkiye: Kasım 2000-Şubat 2001 Krizinin Öğrettikleri”,
Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, S. 16, Aralık-2006, s. 388.
23
13
edilmesi gerekmektedir. İşletme yaptığı analizlerin sonucu olarak bazı
hazırlıkları ve tahminleri geliştirebilir. Örneğin, ürün eskimesi (ürünün hayat
eğrisinin sonuna yaklaşması) gibi bir noktaya geldiğini gören bir işletme
muhtemel bir kriz ile de karşı karşıyadır. Bu ise, pazarın sürekli izlenmesi ve
satışlardaki değişimi izleme ile anlaşılabilir. Bu şekilde işletme içi faktörler ve
dış çevre faktörleri birbirleriyle uyumlu bir şekilde izlenerek işletme sürekli
olarak olumsuzluklara karşı hazır halde bulunmalıdır. Aynı şekilde gerek
bölgesel ve gerekse ulusal düzeyde meydana gelen oluşumlara bağlı olarak
ortaya çıkması muhtemel olan ve işletme üzerinde olumsuz etkiler
yapabilecek gelişmeler de izlenerek muhtemel kriz oluşumlarının önüne
geçilebilir. Bu aşamada örneğin, işletmenin hammadde tedarikinde ortaya
çıkabilecek herhangi bir probleme karşı muhtemel yeni kaynaklar arayışına
girme veya pazarda meydana gelebilecek daralmalara karşı yeni pazar
arayışlarına girmek krize karşı işletmeyi hazır halde tutacaktır24.
Bu açıdan bakıldığında kriz dönemine girilmeden işletme için gerekli
uygulamalara öncelik verilmeli, gerekli analizler ve politikalar bu dönemden
önce ortaya koyulmalıdır.
4.1.
SWOT Analizi:
Kurumsal yapının bir takım kriterlere tabi tutularak incelenmesi
teknikleri, modern iş yönetiminin en önemli araçlarıdır. Bu sayede o kurumun
o anki durumu, doğru işleyip işlemediği kolaylıkla belirlenmiş olmaktadır. Bu
tekniklerden biri olan "SWOT Analizi", organizasyonun kurumsal işlerliği,
rekabet gücü, sektördeki konumu, piyasadaki dış tehditlerin varlığı vs. gibi iç
ve dış değerlendirmelerin yapılabildiği en etkili değerlendirme yöntemlerinden
biridir. Organizasyonların kriz dönemlerine önceden hazırlıklı olmasını
24
Hasan Tağraf, N. Talat Arslan, “Kriz Oluşum Süreci ve Kriz Yönetiminde Proaktif Yaklaşım”,
Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, C. 4, S. 1, 2003, ss. 152–153.
14
sağlamak ve kriz dönemlerinde uygulamak adına önemli bir teknik olan
SWOT Analizinin kelime açılımı25;
S: Strength (Organizasyonun güçlü/üstün olduğu yönlerinin tespit edilmesi
demektir.)
W: Weakness (Organizasyonun güçsüz/zayıf olduğu yönlerin tespit edilmesi
demektir.)
O: Opportunity (Organizasyonun sahip olduğu fırsatları ifade etmektedir.)
T: Threat (Organizasyonun karşı karşıya bulunduğu tehdit ve tehlikeleri ifade
etmektedir.)
şeklindedir.
SWOT Analizi kullanımı oldukça basit olan, firmanın ya da kurumun
stratejik olarak kendi durumunu ölçebilmesi için kullanabileceği bir stratejik
planlama aracıdır. Kurumun kendi içindeki faktörlerini, dışarıdan gelen
faktörlerle sistemli şekilde karşılaştıran bir araçtır.
SWOT
Analizi,
organizasyonların
değerlendirmesine, hem de organizasyon
hem
kendi
iç
durum
dışındaki pazar yapısının,
rakiplerin durumunun analiz edilmesine imkan sağlar.
Organizasyonlarda SWOT Analizi yapılmasının başlıca iki yararı
bulunmaktadır. İlk olarak, SWOT Analizi yapılarak organizasyonun mevcut
durumu tespit edilir. Bu çerçevede güçlü ve zayıf yönler ile organizasyonun
karşı karşıya bulunduğu fırsatlar ve tehdit unsurları ortaya konulmaya
çalışılır. Bu anlamda SWOT bir "mevcut durum" analizidir. SWOT aynı
zamanda organizasyonun gelecekteki durumunun ne olacağını tespit ve
tahmin etmeye yarayan bir analiz tekniğidir. Bu ikinci anlamda SWOT bir
25
Pelin Alcan, “SWOT Analizi”,
(Erişim) www.yildiz.edu.tr/~palcan/word%20dokuman/SWOT%20Analizi%20SON%20HAL.doc -,
02.05.2009, s. 1.
15
"gelecek durum" analizidir. SWOT Analizinin en önemli yönü organizasyonun
hem iç, hem de dış durum değerlendirmesine imkan tanımasıdır.
Organizasyonel başarı için organizasyondaki yapı ve sistemin,
çalışanların durumunun, çevre ve çalışma ortamının, teknoloji yapısının,
müşteri profilinin, organizasyon kültürünün, performans göstergelerinin,
enformasyon akışı gibi tüm unsurların dikkate alınması gerekir. İşte SWOT
analizi bu tür bir değerlendirmeye imkan sağlar26.
Kriz dönemlerinde de önce iç durum analizi yapılarak organizasyonun
güçlü ve zayıf yönleri; daha sonra da dış durum analizi yapılarak
organizasyonun rakip firmalar karşısındaki durumu, pazardaki fırsatlar ve
tehditler tespit edilmeye çalışılmalıdır ki, organizasyon açısından kriz
döneminin atlatılması açısından hazırlıklı olunsun27.
4.2.
Şirket Politikaları:
Firmaların kriz öncesi ve kriz dönemlerinde sergiledikleri farklı
davranış biçimleri bulunmaktadır. Krizin ortaya çıkış sürecinde panik
yaklaşımı sergileyen firmalar; plansız küçülme, bazı ürünlerin piyasadan
çekilmesi ve işten çıkarma gibi politikalara yönelebilmektedirler. Ancak
bulundukları durumu kurtarmaya çalışan firmalar kısa vadeli planlarla günü
kurtarmaya çalışırken aslında çalışanlarının güvenini ve sahip olduğu kalifiye
insan kaynağını, müşterilerini, piyasa paylarını ve hatta varlıklarını bile
yitirebilmektedir.
Kriz çıkmadan önce bu ihtimali her zaman göz önünde bulundurarak,
alternatif çıkış noktalarını düşünüp her kademeyle paylaşan firmalar;
önceden alınan tedbirler sayesinde üretim ve pazarlama faaliyetlerini, krizle
26
27
Alcan, a.g.k., ss. 2–3.
Aktan, a.g.m., s. 13.
16
ortaya çıkan yeni şartlara uyarlayarak, rakipleri panik içindeyken, krizden
karlı çıkmayı başarabilmektedirler.
Kriz öncesi alınacak tedbirlerin başında likit kalmak (nakit para akışını
korumak) ve acil ihtiyaçlar dışında borçlanılmaması gelmektedir. Kriz dönemi
öncesi dinamik pazarlar ile bağlantı kurulması, firmaların kriz durumunda
yaşadığı sorunların başında gelen nakit sıkışıklığına çözüm getirecektir. Bu
aynı zamanda riskin dağıtılmasını da sağlamaktadır. Böylece tek bir kaynak
yerine birkaç çeşit kaynaktan gelecek olan nakit akışı, firma riskini
azaltmaktadır28.
Ayrıca kriz öncesi stratejik planlamanın, gerekli envanter yönetiminin,
finans ve pazarlama uygulamalarının, bilgi yönetiminin ve insan kaynakları
yönetiminin en iyi şekilde yapılması uzun vadeli olarak firmaya hem kriz
öncesinde
hem
de
kriz
döneminin
atlatılması
sürecinde
avantaj
sağlayacaktır.
Stratejilerini kriz gerçeğine göre belirleyen firmalar, krize uyumlu,
esnek yönetim politikaları geliştirdikleri sürece krizlerden etkilenmemekten
öte karlı da çıkabilmektedirler29.
28
29
Feray Canbay, “Kriz Yönetimi”, Ekonomist Dergisi, S. 11, 2001, s. 1.
Canbay, a.g.m., s. 2.
17
II.
BÖLÜM: KRİZ VE İNSAN KAYNAKLARI YÖNETİMİ
Kriz dönemlerinde İnsan Kaynakları Yönetimi her zamankinden çok
daha önemli bir konuma gelmektedir. İnsan kaynaklarını en iyi şekilde
yönetebilen firmalar, diğer firmalara göre büyük ölçüde verimlilik artışı ve
rekabet avantajı elde etmektedirler. Bu durumda firmaların karlılıklarına
yansımaktadır.
1.
KRİZ DÖNEMİNDE İNSAN KAYNAKLARININ ÖNEMİ
Kriz yönetimiyle ilgili basit bir kural vardır: “Kriz Yönetimi, krize
girmeyecek bir yapı kurmaktır”. Diğer bir deyişle, hasta olduğunda hastalığı
hafif atlatabilecek sağlıklı bir bünyeyi oluşturacak bir program uygulamaktır.
İşletme
açısından
bakıldığında
insan
kaynakları
bölümü,
kurumun
zindeliğinden sorumludur ve krizler için insan kaynakları bölümlerinin
firmaların geleceklerini ve bireylerin kariyerlerini krizden koruma konusunda
en önemli birim olduğu unutulmamalıdır.
Günümüz dünyasının işletmeleri daha önce hiç olmadığı kadar yoğun
ve aynı zamanda küresel bir rekabet ortamında faaliyetlerini sürdürmek
durumundadırlar. Küresel ortamda rekabet üstünlüğüne sahip olabilmek ise
işletmedeki insan kaynaklarının bilgi, beceri ve yeteneklerinden tam olarak
yararlanılması ve işe dönük moral ve motivasyonlarının sağlanması kısaca
onların etkin ve verimli kullanılmalarıyla mümkün olacaktır. İşte insan
kaynakları yönetimi tam bu noktada karşımıza çıkmakta ve işletme
organizasyonlarının küresel düşünüp yerel davranma stratejileri ile uyumlu
amaç ve hedeflerine ulaşmalarında çalışanların nasıl daha
yüksek
performanslı, etkin, aynı zamanda moral ve motivasyonları yüksek, mutlu ve
huzurlu olabilecekleri konusunda aktif rol oynamaktadır.
18
İşletme organizasyonları için rekabet üstünlüğüne sahip olabilmek,
ancak yeni bir düşünce tarzı olarak ifade edebileceğimiz insan kaynakları
yönetimi ile mümkün olabilecektir. İnsan kaynakları yönetiminin önemi
uygulama alanında her geçen gün artmaktadır. Çalışanı işten çıkarıp,
maliyet düşeceğini sanmak yerine, İnsan kaynakları yönetimine verilecek
önemle çalışanların iş akitlerinin sona erdirilmesi yerine farklı alternatifler
ile maliyetini düşürecek yöntemler ortaya çıkabilecektir. Bunun için tüm
yönetim sistemlerinin yanında İnsan kaynakları yönetimine ayrı bir önem
verilmesi gerekmektedir30.
2.
FİRMALARIN
KRİZ
DÖNEMİNDE
KULLANDIKLARI
MEVCUT
İNSAN KAYNAKLARI UYGULAMALARI
Kriz dönemlerinde firmaların kullandıkları mevcut insan kaynakları
uygulamaları bulunmaktadır. Bu uygulamaların birçoğu benzerlik gösterirken
birçok firmada diğerler firmalardan farklı uygulamalara gitmektedirler.
Firmaların çoğu kriz dönemlerinde işletmelerin verimliliğini arttırmak ve
maliyetlerini azaltmak için çalışanlara ücretli izin vermek, ücretsiz izine
çıkarmak,
esnek
çalışma
saatlerini
kullanmak
gibi
uygulamalara
yönelmektedirler. Kısa çalışma ödeneğinden yararlanmakta, firmaların kriz
dönemlerinde çokça başvurdukları insan kaynakları uygulamaları arasında
yer almaktadır31.
Kriz dönemlerinde firmaların büyük çoğunluğunun tercih ettiği bu
uygulamaların yanında, ücretlerin azaltılması, fazla mesai yapılmaması,
30
Ekrem Öztürk, “Küresel Krizde İnsan Kaynaklarının Önemi Bir Kez Daha Vurgulandı”, Şubat
2009, (Erişim) http://www.kirsehirgunisigi.com/1116+Kuresel--Krizde--insan-Kaynaklarinin--onemi-bir-kez--daha--vurgulandi.html, 03.05.2009, s. 2.
31
Kocaeli Sanayi Odası, “Küresel Ekonomik Krizin Kocaeli İşgücü Piyasasına Etkileri Anketi
Sonuç Raporu”, Mart 2009, (Erişim)
http://www.kosano.org.tr/uploaded/file/IK/KSO_Kriz_isgucune_etkisi_anket_rapor%20(2).pdf,
17.04.2009, s. 3.
19
personel azaltma, zam yapılmaması, iki vardiya olarak çalışma gibi birçok
uygulamada gündeme gelmektedir32.
3.
KRİZ
DÖNEMİNDE
ALTERNATİF
İNSAN
KAYNAKLARI
POLİTİKALARI
Kriz dönemlerinde birçok şirketin maliyetleri düşürmek için aklına
gelen ilk yöntem çalışan sayısını azaltmaktır. Oysa çalışan sayısını
azaltmaya varana kadar birçok önlem mevcuttur. Kriz döneminde kötü insan
kaynakları yönetimi, iyi bir şirket yaratmak için harcanan paraların biranda
çöpe gitmesine neden olabilmektedir.
Bu
nedenle
her
seferinde
insan
kaynaklarının,
özellikle
kriz
dönemlerinde insan kaynaklarının önemi vurgulanmakta, bu dönemlerde
geliştirilecek doğru insan kaynakları politikalarına dikkat çekilmektedir.
3.1.
Yönetim Kademelerini Birleştirmek:
Bilişim sektörü kriz dönemlerinden en fazla etkilenen sektörlerin
başında
gelmektedir.
Kriz
dönemlerinde
kurumsal
müşteriler
bilişim
yatırımlarını bekletirken tüketiciler harcamalarını ertelemekte, bilişim sektörü
de kriz sürecinden en çabuk etkilenen sektör olmaktadır.
Bilişim pazarının en büyük oyuncularından olan HP, kriz karşısında
temel stratejisini, “gelirlerin azaldığı ölçüde giderleri azaltarak kontrollü
gitme.” olarak belirlemektedir. HP’ de şirket kazandıkça çalışanın kazandığı
performans karşılığı ödüllendirme, ücret, prim sistemi uygulanmakta ve
şirketin
32
gelirleri
ve
karlılığı
Kocaeli Sanayi Odası, a.g.k., s. 3.
düştüğü
ölçüde
çalışanların
geliri
de
20
etkilenmektedir. Kriz nedeniyle HP’ de insan kaynakları alanında yan faydalar
konusunda kademeli düşüş gerçekleştirilmekte, açık ofis sistemi, eğitimleri iç
eğitimlerle sürdürme, ücretli ve ücretsiz izinler, part-time çalışma ve yan
faydalarda süreli tasfiye gibi çözümler kullanılmaktadır.
HP Türkiye İnsan Kaynakları Müdürü Adnan Erdoğmuş, şirketlerin
yetiştirdikleri
uzmanları
kaybetmesi
yerine
yönetici
kademelerinde
birleştirmeye gitmelerini önermekte ve “Eğer mutlaka tenkisat yapılacaksa,
bu yönetici kademelerinden başlayabilir. Yönetim kademelerinden feragat
edilerek birleşmelere gidilmesi durumunda çok sayıda uzman bir anda
kurtarılabilir. Bunu bu şekilde yapan kurumlar, kriz sonrasında insana
yatırımla vakit kaybetmeyeceği için müşteri önündeki gücünü hazır kıta tutar
ve tekrar işler açıldığında bu süreci bu şekilde yönetmeyen rakiplerine karşı
kriz çıkışında ivmeyle büyür” şeklindeki açıklamasıyla yönetim kademelerinin
birleştirilmesinin faydalarını ortaya koymaktadır33.
3.2.
Dış Kaynak Kullanımına Gitmek (Outsource):
Dış kaynak kullanımı, bir işletmenin sunmayı düşündüğü bir servisi
kendi
bünyesinde
üretmeyip,
bu
servisin
yapılmasını
bu
konuda
uzmanlaşmış olan başka bir firmaya bırakmasıdır. Bu uygulama işletmelere
zaman ve maliyetler açısından büyük ölçüde tasarruf sağlayan önemli bir
adımdır. Bu şekilde işletme aynı zamanda istediği kaliteyi de uzmanlaşmış
firma sayesinde yakalamış olur ve işletmenin verimlilik gücünde artış
sağlanır34.
İşletmeler maliyeti azaltma, sermaye giderlerinden kaçınma (genellikle
direkt maliyet azaltmaktan daha çok önem verilmektedir), sabit giderleri
33
Fortune, “Krizde Yaratıcı İK Politikaları”, Ocak 2009,
(Erişim) http://www.fortuneturkey.com/haberdetay.asp?news_id=424, 17.04.2009, s. 2.
34
Kubilay Ecerkale, Ahmet Kovancı, “İnsan Kaynaklarında Dış Kaynak Kullanımı”, Havacılık ve
Uzay Teknolojileri Dergisi, C. 2, S. 2, Temmuz-2005, s. 69.
21
değişken giderlere dönüştürme (işgücünde bir azalma olduğunda insan
kaynakları harcamaları buna bağlı olarak azalacaktır) gibi etkenlerden dolayı
dış kaynak kullanımına yönelmektedirler. Dış kaynak kullanılan insan
kaynakları fonksiyonlarını kısaca sıralamamız gerekirse35;

Planlama ve politika,

Seçme ve yerleştirme,

Gelişim ve eğitim,

Performans yönetimi ve ücretlendirmedir.
Günümüzün istikrarsız ekonomi koşullarında organizasyonların gelir
tablolarındaki maliyetleri azaltmanın yollarını bulması gerekmekte ve dış
kaynak kullanımı bu maliyetleri düşürmek için başvurulabilecek yollardan bir
tanesi olarak bilinmektedir. Maliyetleri azaltmada, insan kaynaklarının dış
kaynak
kullanımı
yoluyla
sağlamasının
etkisi
hiçbir
şüpheye
yer
bırakmayacak şekilde ispatlanmıştır. British Telecom, Accentura HR Services
ile yaptığı anlaşma doğrultusunda işe alım, işten çıkarma ve işgücü veri
tabanı faaliyetlerini dış kaynak kullanarak sağlama yoluna gitmiştir. Bunun
sonucunda insan kaynakları harcamalarını %20 oranında azalmıştır36.
Türkiye’de 2,5 yıldır faaliyet gösteren dünyanın lider Telekom
şirketlerinden Vodafone da, çağrı merkezi, Bilişim Teknolojileri gibi
departmanların bazı kısımlarında dış kaynak kullanımına gitmeyi (outsource)
planlamaktadır37.
35
Ecerkale, Kovancı, a.g.m., ss. 70–73.
Ecerkale, Kovancı, a.g.m., s. 71.
37
Fortune, a.g.k., s. 2.
36
22
3.3.
Yaratıcı Fikirlerin Önünü Açmak:
Krizlerde en büyük sorunlardan biri tüketimin daralmasıdır. Doğal
olarak da, insanların harcamaları için para kazanmaları gerekmektedir.
Kazançları tehlike altına giren insanlar, temel ihtiyaçlarının dışındaki ürünleri
birkaç kez düşünüp alma yolunu tercih etmektedirler. Bu nedenle de kriz
dönemlerinde uygulanacak, maliyetlerin düşürülmesini, talebin artmasını
sağlayacak yaratıcı fikirlerin ortaya koyulması gerekmektedir.
İnsanların süreç ne olursa olsun her zaman tercih ettiği içecek olan
Coca-Cola İçecek, Türkiye İnsan Kaynakları Direktörü Kaan Böke, kriz
döneminde de tercih edilen marka olmayı ve büyümeyi hedeflediklerini
söylemektedir. Bu nedenle, boşalan pozisyonların doldurulmasında çok hız
kesmediklerini, hedeflerin gerçekleşmesinde çalışanların motivasyonunun
çok önemli bir unsur olduğunu belirtmektedir. Çalışanların demotive
olmamaları
için
günlük
yaşantılarına
tedbirli
olarak
devam
etmeye
çalıştıklarını anlatmaktadır.
Ayrıca Coca-Cola, çalışan ve yöneticilerini krizde yaratıcı fikirler
geliştirmeye de sevk etmektedir. Öne sürülen yaratıcı fikirlerden biri, daha az
suyla üretim yapmaktır. Ağustos ayında Ankara Fabrikası’nda 1 litrelik üretim
için normalde 1,6 litre düzeyinde olan su kullanımı 1,25 litreye düşürülerek
rekor kırılmıştır. Böke, “Kalite ve maliyet yönetimi sadece kriz dönemlerinde
değil, rekabet edebilmek için de önemli. Böyle dönemlerde iyi çalışan, iyi lider
ortaya çıkar. Herkesin çok daha dikkatli, çok daha tasarruflu, kendi
şirketiymiş gibi düşünerek hareket etmesi gerekiyor” diye belirtmektedir38.
38
Fortune, a.g.k., s. 3.
23
III.
BÖLÜM:
MEVCUT
KÜRESEL
KRİZ
SÜRECİNDE
İNSAN
KAYNAKLARI YÖNETİMİNDE ORTAYA ÇIKAN DEĞİŞİKLİKLER
Önce küresel finans piyasalarının, ardından küresel ekonomi ile
birlikte, “ana akım” iktisat konseptinin ve topyekun kapitalist sistemin derin bir
krize girdiği, neoliberal paradigmayı oluşturan bütün mitlerin yerle bir olduğu
tarihsel önemde bir döneme tanıklık etmekteyiz. 2007 yılı boyunca öncü
göstergeleri olgunlaşıp netleşen kriz, uzun süre görmezden gelinmeye
çalışılmış ancak Eylül 2008’de ABD’de finans piyasalarının dibe vurmasıyla
dünyanın gündemine oturmuştur. Artık neoliberal kürselleşmenin mimarları
dahi, eserlerini “yüzyılın krizi”, “1929 Buhranı’ndan sonra sistemin en şiddetli
krizi” ve benzeri nitelemelerle tanımlamaktadırlar39 .
1.
MEVCUT KÜRESEL KRİZİN ORTAYA ÇIKIŞI VE GELİŞİMİ
Küresel kriz süreci derinliği, etkileri ve sonuçları açısından tarihin hiçbir
döneminde yaşanmamış süreç olarak tanımlanmaktadır. ABD’de mortgage
piyasasında ortaya çıkan kredi krizi, önce finans piyasalarını sonra da mali
piyasaları etkisi altına alarak küresel ekonominin tamamına yayılmıştır. Başta
ABD de olmak üzere dünyanın birçok gelişmiş ekonomisinde bankaların
batmasına, bazı bankacılık modellerinin yok olmasına, hatta bazı ülkelerin
iflas kararları açıklamasına sebep olmuştur.
Bütün dünyayı artan bir şekilde etkisi altına alan ekonomik krizin temel
sebebi, ekonominin patlama sağlayan balon oluşumlarının kontrol edilemez
hale gelmesidir. Balon oluşumlardan kasıt sadece varlık fiyatlarındaki
şişkinlik değil, sayısını ve tutarını kimsenin bilemediği oluşumların tekrar ve
tekrar menkul kıymet yatırım araçlarına dönüştürülerek toksin varlıklar haline
gelmesidir.
39
Nergis Mütevellioğlu, Sinan Sönmez, Küreselleşme, Kriz ve Türkiye’de Neoliberal Dönüşüm,
İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 234, Şubat 2009, s. xix.
24
Mortgage sektöründeki krizin ilk belirtileri Ağustos 2007 tarihinde
ortaya çıkmıştır. Krizin patlak verdiği 2007 yılı sonunda ABD’deki mortgage
piyasasının büyüklüğü 10 trilyon doları aşmış ve mortgage piyasası bu
büyüklüğüyle dünyanın en büyük piyasası konumuna ulaşmıştır. Para
hacminin bu denli büyük boyutlara ulaşmasıyla birlikte finansal kuruluşlar
kredibilitesi (güvenilirliği) zayıf olan kişilere de mortgage kredisi vermeye
başlamış, bu durum finansal kuruluşların riskli bir mali yapıya saplanmalarına
ve geri dönüşü olmayan bir yola girmelerine sebep olmuştur. 2007 yılı sonu
itibariyle ABD’deki mortgage piyasasında subprime olarak adlandırılan ve dar
gelirli kimselere kullandırılan yüksek riskli kredilerin boyutu 1,5 trilyon doları
aşmıştır.
2005 yılının başına kadar ABD’de faizler çok düşük olduğu için alt ve
orta gelir grubundaki insanlar değişken faizli kredileri kullanmaktaydılar.
Ancak, son dönemlerde Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası’nın
(FED) faiz oranlarını artırmasıyla konut sektörü durgunluğa girmiş, konut
fiyatları ve kira gelirleri piyasa seviyesinin altına düşmüş, mortgage kredilerini
kullanan düşük gelirli gruplar çektikleri kredileri düzenli olarak ödeyemez hale
gelmişlerdir. Bunların yanında ABD’deki bankalar müşterilerine verdikleri
konut kredilerinin finansmanını, yatırım bankalarına tahvil ihraç etmek
suretiyle, yani borçlanarak sağlamaktaydılar. Ancak FED’ in faiz oranlarını
artırmasıyla birlikte kredilerin geri dönüşümünde aksaklıklar belirmiş,
mortgage piyasalarının ve yatırım bankalarının sonunu hazırlayan süreç bu
aşamada işlemeye başlamıştır.
2007 yılında ABD’de finans, sigorta, gayrimenkul, inşaat ve madencilik
sektörü başta olmak üzere reel sektörde
görülen büyüme hızının
yavaşlaması, ekonomik büyümenin de yavaşlamasına neden olmuştur. FED’
in faiz oranlarını artırması kredi piyasasında daraltıcı etki yapmış, 2006
yılında ABD kredi piyasası %13,2 oranında artarken, bu oran 2007 yılında
%4,8’e gerilemiş, 2008 yılında da kredi piyasası gerilemeye devam etmiştir.
25
Özetle mortgage kredilerindeki yapısal bozukluklar, menkul kıymetlerin
fonlaşmasında yaşanan sıkıntılar, FED ve mortgage piyasası arasındaki faiz
yapısının
uyumsuzlaşması,
konut
fiyatlarındaki
suni
artışlar,
türev
piyasalarının haddinden fazla genişlemesi ve kredi derecelendirme sürecinde
yaşanan sorunlar, içinde yaşadığımız küresel kriz sürecinin tetikleyicisi
olmuştur40.
2.
KÜRESEL KRİZİN İŞGÜCÜ PİYASALARI VE İSTİHDAMA ETKİSİ
Kriz nedeniyle kredi piyasalarında yaşanan şoklar, yatırımların
azalmasına ve piyasalardaki güvensizliğin artmasına sebep olmuş, bu durum
yatırım, üretim ve tüketim seviyesinin gerilemesine, ekonomik büyümenin
yavaşlamasına ve milyonlarca insanın işsiz kalmasına yol açmıştır. Kriz
sürecinde pek çok sektörde büyük miktarda daralmaların yaşanması, işçilerin
geçici süreli işten çıkarılmalarına ve küresel çapta istihdam şoklarının
yaşanmasına sebep olmuştur41.
40
İsmail Kobal, “Küresel Krizin Küresel İstihdama Etkileri”, Nisan 2009,
(Erişim) http://www.alomaliye.com/2009/ismail_kobal_kuresel_kriz.htm, 16.04.2009, s. 1.
41
Kobal, a.g.m., s. 2.
26
Tablo 2: Dünya Genelindeki İşsiz Sayıları ve İşsizlik Oranları
Kaynak: Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), Trends Econometric Models, Aralık 2008.
Çoğu ülkede şirketler küresel krizle mücadele etmek ve krizden en az
kayıpla kurtulmak için operasyon maliyetlerini azaltmaya çalışmakta,
harcamalarını kısmakta, yatırımlarını ertelemekte ve çalıştırdığı işgücü
sayısını azaltmaktadır. Ayrıca kredi piyasalarının küçülmesi ve gelirlerin
düşmesi, iş yatırımlarının ve endüstriyel üretimin kötüleşmesine sebep
olmaktadır. Buna karşılık tüketicilerin yaşam şartlarındaki belirsizlikler,
çalışanların her an işlerini kaybedecek olmalarından kaynaklanan korku,
çalışma şartlarının ve ücret düzeylerinin zayıflaması, alternatif çalışma
seçeneklerinin azalması gibi sebeplerle tüketim harcamaları da kısılmaktadır.
Üretim ve tüketim seviyesinin birbirini tetikler vaziyette kısırdöngüye
girmesiyle birlikte, ekonomik aktiviteler bir spiral halinde düşüşe geçmektedir.
Bunun yanında bankalar arası piyasanın borç verme işlemini durdurmuş
olması ülkelerdeki faiz oranlarının düşmesine sebep olmuş, ancak düşük faiz
oranlarının üretim ve tüketim üzerine yansıtılamamış olmasıyla kriz sarmalı
derinleşmeye başlamıştır. Sonuç olarak, 2008 yılına doğru ekonomik
aktivitelerin zayıflamasıyla pek çok ekonomide GSMH seviyesi düşmeye
başlamış, resmi ağızlardan resesyon (durgunluk) ilanları yapılmıştır42.
42
Kobal, a.g.m., s. 3.
27
Türkiye’nin en büyük insan kaynakları şirketlerinden biri olan Mercer,
2009’un ilk çeyreğinde, şirketlerin küresel kriz sonrasında nasıl bir yol haritası
belirlediklerini,
üretimden
insan
kaynakları
yönetimlerine,
yeni
iş
yaklaşımlarının krizle birlikte nasıl şekillendiğine ilişkin bir araştırma
yapmıştır.
“Ekonomik
Krizin Türkiye’deki
İnsan Kaynaklarına
Etkileri
Araştırması”na Türkiye’de faaliyet gösteren 77 çok uluslu ve kurumsallaşmış
Türk şirketi katılmıştır43.
Araştırmaya göre; Şirketlerin yüzde 35’i, 2009’da çalışan sayısını
azaltılmayı planlarken, yüzde 43’ü ise değişiklik planlamamaktadır. Şirketlerin
eleman sayısı konusundaki yıllara göre eğilimleri de şöyledir; 2008 yılında
yüzde 28’i eleman sayısında azalma olduğunu söylerken, yüzde 45’i
değişiklik olmadığını, yüzde 30’u ise artma olduğunu belirtmektedir. Krizin
şirketlerde çalışan gruplarına etkisi de şöyle açıklanmaktadır; üst düzey
yöneticiler konusunda şirketlerin yüzde 25’i işe alımı durdurmuştur, yüzde 5’i
ücretsiz izin vermiştir, yüzde 8’i ise pozisyon indirimine gitmiştir. Orta düzey
yöneticiler konusunda şirketlerin yüzde 35'i işe alımları durdurmuş, yüzde
23’ü pozisyon indirmiş, yüzde 5’i ücretsiz izin uygulamaktadır. Uzman satış
kadrosunda ise şirketlerin yüzde 38’i işe alımları durdururken, yüzde 17’si
pozisyon indirimine gitmiştir44.
Türkiye İş Kurumu’ndan (İŞKUR) edinilen son bilgilere göre de işsizlik
oranlarındaki artış gözle görülür bir büyüklüğe ulaşmıştır. Ocak-Nisan 2009
aralığında Kuruma kayıtlı işsiz sayısı 532 bin 862 kişi artarak bir milyon 266
bin 917 kişi olmuştur. 2008 yılı Ocak-Nisan aralığının verilerine göre 2009 yılı
için yüzde 46,26’lık bir değişim söz konusudur. 2008 Nisan verilerine göre de
2009 Nisan ayında Kuruma kayıtlı işsiz sayısında yüzde 72,59 oranında bir
artış gerçekleşmiştir45.
43
Kobifinans, “Krizin İnsan Kaynaklarına Etkileri”,
(Erişim)http://www.kobifinans.com.tr/tr/bilgi_merkezi/020701/22248, 17.04.2009, s. 1.
44
Kobifinans, a.g.k., s. 1.
45
İŞKUR, “İstatistik Bülteni”, Nisan 2009,
(Erişim)http://www.iskur.gov.tr/LoadExternalPage.aspx?uicode=statikistatistikindex, 08.05.2008, s. 2.
28
3.
KÜRESEL KRİZDE YÖNETİCİLERİN PERFORMANSLARI
Türkiye’nin önde gelen insan kaynakları şirketlerinden Data Expert’in
1500 yöneticinin katılımıyla gerçekleştirdiği bir araştırma, Avrupalı ve Türk
yöneticilerin kriz anlarındaki performanslarına ışık tutmaktadır.
Türkiye’de yaşanan politik ve ekonomik krizlerin yöneticileri daha
esnek kıldığını söyleyen Data Expert ortağı Yasin Altunkaya, “Bir Avrupalıyı
ekonomik krizle baş başa bıraktığınız da sudan çıkmış balığa dönüyor. Türk
yöneticiler ise farklı çalışma koşulları altında çok iyi bir performans
gösteriyorlar. Türk yöneticiler farklı bir ülkeye gittiklerinde o ülkenin
ekonomisine ve şartlarına çok kolay adapte olabiliyor” demektedir.
Türk yöneticilerin büyük çoğunluğu geri bildirim alma, stratejik bakış,
sorun iletişimi gibi alanlarda Avrupalı meslektaşlarından geri kalmaktadırlar.
Ancak esneklik, krizlerle mücadele, satış ve pazarlama yeteneği konusunda
da Türk yöneticiler Avrupalı meslektaşlarını sınıfta bırakmaktadır. Sorun
çözme ve iletişim yeteneğine gelindiğinde ise Avrupalı ve Türk yöneticiler
arasında enteresan bir farklılık ortaya çıkmaktadır: Türk yöneticiler sorunu
görmezden gelme veya soruna dolaylı yoldan yaklaşma taktiği izlerken,
yabancı yöneticiler bir soruna direkt olarak yaklaşmaktadırlar. Altunkaya, “Ne
zamanki sorun ufak halden büyük hale gelip kronikleşirse o zaman müdahale
ediyoruz. Avrupalılar ise sorun çok ufakken daha onunla ilgileniyor ve bu
sorun daha büyümeden sorunu çözüme ulaştırdıktan sonra geri kalan işlerine
devam ediyor. Bunun bir sebebi bizim iletişim yeteneğimizden kaynaklanıyor”
diye konuşmaktadır.
Avrupalı yöneticilerin geri bildirim almaya ve vermeye çok alışkın
olduklarını, bunun en büyük sebebinin de insan kaynağı fonksiyonunun
bizden daha iyi yönetilmesini keşfetmeleri olarak açıklayan Altunkaya, “360
derece değerlendirmeleri, kişisel değerlendirmeler gibi fonksiyonel araçları
bizden 50 sene önce kullanmaya başladılar. Zaman içerisinde gelişti, geri
29
bildirim almak ve vermek çok doğal ve olan bir davranış şeklinde karşılanıyor.
Türkiye de ise insan kaynaklarını yönetmenin henüz 15 yıllık bir geçmişi var”
şeklinde açıklamaktadır46.
Yapılan araştırmaya göre, Türk ve Avrupalı yöneticilerin özelliklerini şu
şekilde sıralayabilmekteyiz47:
Avrupalı Yöneticiler;

Krizlere karşı hassas davranıyorlar

Geri bildirime açık bulunuyorlar

Mantıklı hareket ediyorlar

İyi lider özellikleri gösteriyorlar

Kurumsal yapı onlar için birinci planda

Sorunları en başından ele alıp çözüyorlar
Türk Yöneticiler;

Krizlerde soğukkanlı davranıyorlar

Geri bildirime kapalı duruyorlar

Duygusal tepkiler verebiliyorlar

İyi liderlik özelliklerine sahipler

Kurumsal yapı ikinci planda, asıl hedef satışı artırmaktır

Sorunları en başındayken görmezden geliyor, kronikleşince ele
alıyorlar
1994
yılında
J.
L.
Gibson
tarafından
yapılan,
günümüzdeki
yöneticilerle gelecekteki yöneticilerin özellikleri arasındaki temel farklılıkların
karşılaştırıldığı, eski bir çalışmanın, küresel aşamadaki bir firmanın
46
Rota Haber, “Yöneticilerde Kriz Performansı Ölçüldü”, Eylül 2008,
(Erişim)http://www.tumgazeteler.com/?a=4159722, 17.04.2009, ss. 1–3.
47
Rota Haber, a.g.k., s. 3.
30
yöneticilerinin sahip olması gereken özelliklerin neler olduğu konusunda bize
bilgi vermektedir48.
Tablo 3: Yöneticilerin Gelecekteki Özellikleri
Günümüz Yöneticileri
Gelecekteki Yöneticiler
Her konuda bilgi sahibi
Öğrenen Liderler
Yerel Vizyon
Küresel Vizyon
Geleceği geçmişe bakarak öğrenmek
Geleceği sezmek
Bireylerle ilgilenen
Kuruluş ve bireylerle ilgilenen
Vizyon sahibi
Diğerlerinin vizyonuna olanak sağlayan
Güç kullanan
Güç ve olanakları kullanan
Amaç ve metotları dikte eden
Süreçleri belirleyen
Tek adam
Yönetsel takımın bir parçası
Yetkili
Etkili
Tek kültür odaklı
Çok kültür odaklı
Hissedar ve yatırımcılara güven veren
Hissedar, müşteri ve iş görenlere güven veren
Kaynak: Argon, Eren, a.g.e., s. 280.
4.
KÜRESEL
KRİZLE
BİRLİKTE
KARİYER
PLANLARINDAKİ
DEĞİŞİKLİKLER
Aylardır tüm dünyayı kasıp kavuran kriz nedeniyle toplu işten
çıkarmalar sürmektedir. Sadece ABD'de 150 bin bankacı işsiz kalmıştır.
2009'da bu sayının 500 bini bulması beklenmekte, İngiltere'de ise işsiz
sayısının bu yıl 2 milyonu bulacağı öngörülmektedir. Tüm dünyada ise kriz
nedeniyle işini kaybedenlerin sayısı 5 milyona yaklaşmıştır.
Benzer bir durum Türkiye'de 2001 yılında yaşanmıştı. Yaklaşık 30 bin
bankacı işsiz kalmış, beyaz yakalılar farklı sektörlere yönelmişti. ABD’de de
hemen hemen benzer gelişmeler yaşanmakta, işsiz kalan bankacılar, farklı
sektörlere yönelmektedir.
48
Türkan Argon, Altay Eren, İnsan Kaynakları Yönetimi, Ankara, Nobel Basımevi, Şubat 2004, s.
280.
31
Kriz her ne kadar Türk mali piyasalarını derinden etkilemese de
yatırımlar önemli oranda durmuş durumdadır. Finans sektörü yeni yatırım
yapmak yerine tasarrufa yönelmekte, hatta bazı projeler durduğu için toplu
işten çıkarmalar yaşanmaktadır. Finans, Türk gençleri için her zaman ilk
tercih edilen ideal sektör olmamıştır ama son gelişmelerden sonra tercih
sıralamasındaki yeri biraz daha gerileyecek gibi görünmektedir. Bir insan
kaynakları sitesi tarafından Ekonomist dergisi için yapılan araştırmada,
işverenlerin işe alımlarda en çok Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ve
Boğaziçi üniversitesini, mühendislik bölümlerinden mezun gençleri tercih
ettiğini göstermektedir49.
Tablo 4: Tercih Edilen Üniversite ve Bölümlerin Yüzdelik Oranları
Okul Adı
Yüzdelik Dilim
Bölüm Adı
Yüzdelik
Dilim
ODTÜ
%16
Elektrik Elektronik Müh.
%13
Boğaziçi
%12
Makine Müh.
%9
İTÜ
%12
Bilgisayar Müh.
%5
Bilkent
%8
Endüstri Müh.
%5
İÜ
%4
İşletme
%4
Yıldız
%4
Kimya Müh.
%3
Ankara
%2
İktisat
%3
9 Eylül
%2
Biyoloji
%2
Ege
%2
Muhasebe
%2
İşletme Müh.
%2
Kaynak: Realist, a.g.k., s. 2.
49
Realist, “Gençlerin Kariyer Planları Değişiyor”, Ocak 2009,
(Erişim)http://server2.realist.gen.tr/haber/84993/genclerin-kariyer-plani-degisiyor.htm, 17.04.2009, s.
1.
32
SONUÇ
Gergin bir bekleyiş içerisindeyiz. Daha uzak değil, sadece bir kaç ay
öncesine kadar “finansal sistemde sınırlı bir çalkantı” olarak değerlendirilen
dalgalanmalar şimdi “1929 buhranından bu yana kapitalizmin yaşadığı en
şiddetli küresel kriz “olarak anılır oldu. Önceleri, “Türkiye ekonomisi sağlam
temeller üzerinde; bu sefer her şey değişik; dış açığı finanse ediyoruz, sorun
yok; aslında bu kriz bizim için fırsattır” şeklinde göz ardı edilen gerçekler,
şimdi “Türkiye küresel krizden elbette etkilenecektir; IMF ile hemen
anlaşalım; yapısal reformlara devam edilsin” yorumlarına dönüştü. Gerçekten
de birçok yabancı derecelendirme kuruluşunun ve uluslararası araştırma
birimlerinin raporlarında Türkiye ekonomisi küresel krizden en fazla
etkilenecek ülkeler arasında ilk sıralarda anılıyor.
Küresel kriz ve yaratığı korkutucu gerçeklerin göz ardı edilmeden
örgütsel sürece yansıtılması ve gerekli önlemlerin daha fazla geç kalınmadan
alınması noktasında insan kaynakları, önemini bir kez daha ortaya
koymuştur.
Kriz döneminde örgütlerin varlıklarını sürdürebilmek, kendilerini ve
çalışanlarını korumak için kısa ve orta vadeli politikalar oluşturmaları
gerekmektedir. İşlerin durdurulması, üretimin kısılması ve özellikle işçilerin
işten çıkarılması gibi panikle yapılan ve uzun vadede örgütün varlığını
tehlikeye
atan
uygulamalardan
kaçınılması
noktasında,
doğru
insan
kaynakları politikalarının ortaya konulması bu dönemin en az zararla
atlatılması noktasında büyük öneme sahiptir.
33
Kaynakça:
AKDİŞ, Muhammet; “Küreselleşmenin Finansal Piyasalar Üzerindeki
Etkileri ve Türkiye: Finansal Krizler-Beklentiler”, Dış Ticaret Müsteşarlığı,
Dış Ticaret Dergisi, Y. 7, S. 26, Ekim-2002.
AKTAN, Coşkun Can; “Kriz Yönetimi”,
(Erişim)www.canaktan.net/canaktan_personal/canaktan-arastirmalari/toplamkalite/aktan-kriz-yonetimi.pdf .
ALCAN, Pelin; “SWOT Analizi”,
(Erişim)www.yildiz.edu.tr/~palcan/word%20dokuman/SWOT%20Analizi%20S
ON%20HAL.doc - .
ARGON, Türkan, EREN, Altay; İnsan Kaynakları Yönetimi, Ankara, Nobel
Basımevi, Şubat 2004.
ATO; Krizler Tarihi Raporu”,
(Erişim)http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=276&l=1 .
CANBAY, Feray; “Kriz Yönetimi”, Ekonomist Dergisi, S. 11, 2001.
ECERKALE, Kubilay, KOVANCI, Ahmet; “İnsan Kaynaklarında Dış Kaynak
Kullanımı”, Havacılık ve Uzay Teknolojileri Dergisi, C. 2, S. 2, Temmuz2005.
EKİNCİ, Hasan, İZCİ, Ferit; “Kriz Yönetiminde İnsan Kaynaklarına
Psikolojik Desteğin Önemi ve Kayseri Tekstil Sektöründe Bir
Araştırma”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C. 12, S.
2, 2006.
ERDOĞAN, Bülent; “Gelişmekte Olan Ülkelerde Finansal Krizler ve
Finansal Kriz Modelleri”, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmış Yüksek Lisans Tezi, Şubat-2006.
FORTUNE; “Krizde Yaratıcı İK Politikaları”, Ocak 2009,
(Erişim) http://www.fortuneturkey.com/haberdetay.asp?news_id=424 .
IŞIK, Sayım, DUMAN, Koray, KORKMAZ, Adil; “Türkiye Ekonomisinde
Finansal Krizler: Bir Faktör Analizi Uygulaması”, Dokuz Eylül Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C. 19, S. 1, 2004.
İNAN, E. Alpan; “Arjantin Krizinin Sebepleri ve Gelişimi”, Bankacılar
Dergisi, Y. 13, S. 42, Eylül 2002.
34
İŞKUR; “İstatistik Bülteni”, Nisan 2009,
(Erişim)http://www.iskur.gov.tr/LoadExternalPage.aspx?uicode=statikistatistik
index .
KARAÇOR, Zeynep; “Öğrenen Ekonomi Türkiye: Kasım 2000-Şubat 2001
Krizinin Öğrettikleri”, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
S. 16, Aralık-2006.
KSO; “Küresel Ekonomik Krizin Kocaeli İşgücü Piyasasına Etkileri
Anketi Sonuç Raporu”, Mart 2009,
(Erişim)http://www.kosano.org.tr/uploaded/file/IK/KSO_Kriz_isgucune_etkisi_
anket_rapor%20(2).pdf .
KOBAL, İsmail; “Küresel Krizin Küresel İstihdama Etkileri”, Nisan 2009,
(Erişim) http://www.alomaliye.com/2009/ismail_kobal_kuresel_kriz.htm .
KOBİFİNANS; “Krizin İnsan Kaynaklarına Etkileri”,
(Erişim)http://www.kobifinans.com.tr/tr/bilgi_merkezi/020701/22248
KOYUNCU,
Murat,
ŞENSES,
Fikret; “Kısa Dönem
Krizlerin
Sosyoekonomik Etkileri: Türkiye, Endonezya ve Arjantin Deneyimleri”,
Çalışma ve Toplum Dergisi, S. 13. , Mart-2003.
MÜTEVELLİOĞLU, Nergis, SÖNMEZ, Sinan; Küreselleşme, Kriz ve
Türkiye’de Neoliberal Dönüşüm, İstanbul, İstanbul Bilgi Üniversitesi
Yayınları 234, Şubat 2009.
ÖZTÜRK, Ekrem; “Küresel Krizde İnsan Kaynaklarının Önemi Bir Kez
Daha Vurgulandı”, Şubat 2009,
(Erişim)http://www.kirsehirgunisigi.com/1116+Kuresel--Krizde--insanKaynaklarinin--onemi--bir-kez--daha--vurgulandi.html .
REALİST; “Gençlerin Kariyer Planları Değişiyor”, Ocak 2009,
(Erişim)http://server2.realist.gen.tr/haber/84993/genclerin-kariyer-planidegisiyor.htm .
ROTA HABER; “Yöneticilerde Kriz Performansı Ölçüldü”, Eylül 2008,
(Erişim)http://www.tumgazeteler.com/?a=4159722 .
SAFRAN, Barış; “Krizlerin Aşılmasında Önemli Bir Araç Olan İşveren
Motivasyonuna Yönelik Olarak İstanbul Tekstil Sektörü İşletmelerinin
İncelenmesi”, Celal Bayar Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Yönetim ve Ekonomi Dergisi, C. 10, S. 1, 2003.
TAĞRAF, Hasan, ARSLAN, N. Talat; “Kriz Oluşum Süreci ve Kriz
Yönetiminde Proaktif Yaklaşım”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari
Bilimler Dergisi, C. 4, S. 1, 2003.
35
TURAGAY, R. Tuna; “Güneydoğu Asya Ülkelerinde Yaşanan Finansal ve
Ekonomik Krizin Genel Değerlendirmesi ve Dünya Ekonomisi ve
Ticareti Üzerinde Yaratacağı Muhtemel Etkiler”, T.C. Başbakanlık Dış
Ticaret Müsteşarlığı EAD Genel Müdürlüğünce Çıkarılan Rapor ve
Araştırmalar, Nisan 1998,
(Erişim)http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/EAD/TanitimKoordinasyonDb
/8ozsayma98.doc .
URAL, Mert; “Finansal Krizler ve Türkiye”, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi
ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C. 18, S. 1, 2003.
YILDIRIM, Oğuz; “Türk Bankacılık Sektöründe Yaşanan Finansal Krizler
(1980-2002): (Nedenleri, Sonuçları ve Ekonomik Etkileri)”, İktisat Dergisi,
İstanbul Üniversitesi İFMC Yayın Organı, 2004.
Download