TÜRK DIŞ SİYASETİNDE SURİYE Suriye-Genel Bilgiler Suriye bölgesi aydınlanma dönemleri açısından medeniyetin iki kutbundan biridir. Doğu Aydınlanmasının merkezidir. Doğu Aydınlanması’ndan biraz önce Suriye bölgesindeki halk arasında, Bizans ve İslam Devletlerinin arasında kalan bir bölge olması nedeniyle, iki dil yaygın olarak kullanılmaktaydı. Bunlar: Yunanca ve Arapça. Emeviler Dönemi’nde, bilindiği üzere, eski Yunanca eserlerin Arapçaya çevrilmesiyle Doğu Aydınlanması diye tabir edilebilecek bir aydınlanma hareketi başladı. Bu tercümelerin Suriye bölgesinde yapılmış olması bir tesadüf değildir, çünkü değinildiği gibi bu bölge bir geçiş bölgesi olduğu için halk arasında Arapça da Yunanca da konuşuluyordu. Tercümeler de Yunancadan Arapçaya yapılmıştır, zaten. (Diğer kutup: İspanya…) Tüccar bir millet, belki de o yüzden diplomaside çok usta, özellikle Şamlılar. Kimlik bunalımı olan bir ülke. Arap milliyetçiliği hakim ama ulus-ülke çatışması var. Arapların yalnızca %6’sı Suriye’dedir… Suriyeliler kendilerini Arap milletinin bir parçası olarak görüyorlar. Ama mevcut Suriye sınırları bütün Arap coğrafyasını kapsamıyor. Dolayısıyla halk ya mevcut sınırları benimsememiş ve bütün Arapları kapsayan bir siyasi bölgenin kurulmasını savunmuş (ve savunmakta) ya da Arap milliyetçiliğine inanmamışlardır. Bu durum ulus tanımıyla mevcut ülke sınırları arasında bir tutarsızlığa neden oluyor. Anayasada “Suriye Arap Bölgesi, Arap anavatanın bir parçasıdır,” der (Madde 1, 2. Fıkra); Suriye Arap Bölgesindeki halk, Arap milletinin bir parçası olup, şamil bir kurtuluşun tahakkuku için emek sarf eder ve çarpışır(Madde 1, 3. Fıkra). Dikkat edilirse anayasada Suriye Arap Cumhuriyeti tabiri kullanılmıyor, Suriye bölgesi geniş Arap bölgesinin bir parçası olarak tanımlanıyor. Suriye, ayrıca, etnik ve dini olarak da çok parçalı bir ülke. Birçok etnik ve dini azınlıkları barındıran bir bölge burası: Nusayriler, Dürziler, Sünniler, İsmaililer, Yezidiler, vs. Etnik olarak da Kürtler, Türkler, Türkmenler, vs. NUSAYRİ yönetim var ama Sünniler çoğunlukta… Arap dünyasının, ki Araplığı tartışılır, hem en medeni (göçebe kültürünün en az olduğu) hem de en aktif toplumunu barındırır. Zamanın Suriye Başbakanı Şükrü Kuvvetli Mısır ve Suriye’nin birleşmesiyle Birleşik Arap Cumhuriyeti kurulduğunda Abdunnasır’a şöyle diyor: “Suriyelilerin yarısı kendini Arap davasının büyük önderi olarak görür. Dörtte biri kendini peygamber zanneder. Yüzde onu da kendinin “Tanrı” olduğunu düşünür.” 1 Tarihte Suriye adında bir devlet yoktur, hatta bugünkü Suriye bölgesinde kurulmuş bir devlet de yoktur. Emeviler dışında ki, Emeviler de Suriyeli değildir; devletin başkentini Arap Yarımadasından Suriye’ye, Şam’a taşmışlardır. Suriye daha çok, çevresindeki devlet geleneğine sahip bölgelerin hakimiyet için mücadele ettikleri bir bölge olagelmiştir. Tarihe bakarsak: o Hititler-Mısır o Bizans-İslam Devleti o Memlükler-Osmanlı o Osmanlı-Mısır(1831-1840 Kavalalı İbrahim Paşa döneminde Mısır Suriye’ye hakim oluyor.) Yakın tarihte: o İngiltere-Fransa (I. Dünya Savaşı ve sonrası Sykes-Picot Anlaşması; San Remo Görüşmeleri) o Bağdat ve Kahire ayrı başkentler olarak ortaya çıktıktan sonra (Irak’ın Bereketli Hilal Tasarısına karşı Mısır’da Arap Ligi kuruldu-1945) o 1958’de Mısır Suriye’ye hakim oluyor. o Soğuk Savaş döneminde ABD ve Sovyetler o Son dönemde ABD-Türkiye-İran-Fransa Bölgede etkin olmak için mücadele eden güçlerden bazılarıdır. SURİYE TÜRKİYE İLİŞKİLERİ Suriye’de iki yapı var. Biri Türkiye’yle yakınlaşmayı destekliyor; biri karşı çıkıyor. Başar Esad Grubu ve Hafız Esad Yanlıları. Hafız Esad yanlıları ya da “Muhafızlar”ın önderi RAMİ MAKHLUF. Makhluf, Hafız Esad’ın akrabası ve büyük işadamı. Hafız Esad döneminde büyük bir servete kavuşuyor. Türkiye’yle yakınlaşmanın Suriye’de elde ettiği konuma bir tehdit oluşturacağını düşünüyor. Türkiye’yle yakın ilişkileri destekleyen grup: Aslında Hafız Esad kendisinde sonra başkanlık için Basil Esad’ı yetiştirmişti. Basil Esad, Şam’da esrarengiz bir trafik kazasında ölünce(1996), Beşar Esad, başkanlık için tek seçenek haline geldi. Aslında Beşar Esad’ın başkanlıkla alakası yoktu. Londra’da göz doktoru oldu. Babasını çok sevmediği söyleniyor. SORUNLAR HATAY SORUNU – 1939’da Türkiye’ye katılıyor. Öncesinde bir özerklik dönemi var. Daha sonra bu özerklik daha da pekiştirilerek Hatay Cumhuriyeti kuruluyor. Sonra da Hatay Meclisi’nde alınan kararla Hatay’da bir referandum yapılıyor ve Hatay Türkiye’ye katılma kararı alıyor. 2 Suriye’de Devlet Dairelerindeki Haritalar- Fahir Konsolosu ve 1970-1974 arasında Şam Büyükelçisi. ALAÇAM-Halep Bir anısını anlatıyor. 29 Kasım 1971’de daha önceki yıllarda olduğu gibi, Türk Büyükelçiliği’nin önünde Hatay’la ilgili gösteriler yapılıyor. Hatay’ın Suriye’ye iadesi isteniyor. Büyükelçi ertesi gün zamanın Dışişleri Bakanı Abdülhalim Khaddam’ı ziyerete gidiyor ve önceki günkü olayları protesto ediyor. Khaddam’ın Cevabı: “Asırlarca beraber yaşadık. Birbirimizi gayet iyi tanıdık. Nihayet 1946’da bağımsız olduk. Bekledik ki, bizim elimizden tutarsınız, ihtiyaçlarımızı sorarsınız, kısacası bizimle ilgilenirsiniz. Ama hiçbir inisiyatif almadınız. Ne bir ziyaret önerinde bulundunuz, ne de bir davet yaptınız. Bağımsızlığımızdan adeta memnun olmadığınız gibi bir izlenim edinir hallere düştük. Bunun bugüne kadar tek istisnası oldu. O da Başbakan Menderes’in 1950’li yıllarda bizi Bağdat Paktı’na sokmak için Şam’a yaptığı resmi ziyarettir. Tabiatı ile biz de bu öneriyi bildiğiniz nedenlerle reddettik. Yıl 1971 durum halen aynen devam ediyor. Biz, şimdi, bu kısırdöngüyü değiştirmek istiyor ve bu nedenle de Dış İşleri Bakanınızı Suriye’yi ziyarete resmen davet ediyorum.” Türk Dışişleri Bakanı Haluk Bayülken Aralık 1972’de Suriye’yi ziyaret etti. O tarihten bu yana ise Hatay’la alakalı hiçbir gösteri yapılmadı, resmi ya da gayri resmi hiçbir yayında bulunulmadı. Fakat Hatay’ı Suriye hudutları içinde gösteren haritalar devlet dairelerinden kaldırılmadı. Fahir Alaçam bu anılarını Turhan Fırat’ın editörlüğünü yaptığı “Dış Politikamızın Perde Arkası” isimli kitabında anlatıyor. Fakat burada önemli bir yanlışlık var. Diyor ki, “2005 yılından itibaren Suriyeliler bu haritaları kaldırarak yerine gerçek durumu aksettiren haritaları koydular.” Bugün bile Suriye’ye gittiğinizde devlet dairelerinde de diğer alanlarda da Suriye haritalarında Hatay Suriye’nin içinde gösteriliyor. Hatta Türk Büyükelçiliği’nin önünde reklam panoları var. Oraya bile zaman zaman çeşitli vesilelerle Hatay’ı Suriye’de gösteren haritalar konuluyor. Ama yakın zamanda devlet dairelerinde olmasa bile özel alanda Hatay’ı Türkiye’de gösteren ya da diğer bir ifadeyle Hatay’ı Suriye’de göstermeyen haritalar kullanılmaya başlandı. Ama bu çok yeni bir gelişme. 2005 yılında Suriye’de hiçbir devlet dairesinde Büyükelçi’nin bahsettiği gibi bir durum yoktu, halen de yok. Hatta bu durum resmi görüşmeler yapılırken küçük çaplı “harita krizleri”nin yaşanmasına neden oldu, 2005’ten sonra da. Hatay’da Halk Oylaması 1938: İddialara göre Fransa ile yapılan gizli anlaşma gereğince Hatay’da 100 yılda bir halk oylaması yapılması gerekiyor ve halk bunun neticesinde Suriye ya da Türkiye’yi tercih edecek. Yine 3 iddialara göre Suriyeli kadınlar Hatay’a gelerek doğum yapıyor ve çocuklarının T.C. Vatandaşı olmasını sağlıyorlar. 1964 tarihli Türk Vatandaşlık Kanunu’nda ve yeni kabul edilen kanunda Türk vatandaşlğı doğumla kazanılabiliyor. Hataylı Öğrenciler. Suriye’de burslu okuyorlar ve istedikleri bölümü seçiyorlar ilkokul mezunu bile olmalarına gerek yok. Bunların mezun olduktan sonra Hatay’a dönüp Suriye lehine çalışmalar yapması ve 2038’de olacak halk oylamasında Suriye lehine oy vermeleri amaçlanıyor. Koyu Arap milliyetçisi olarak yetiştiriliyorlar. Fakat Türkiye de buna karşılık Suriye üniversitelerinin denkliğini tanımıyor. Bunun yanında son dönemlerde iki ülke arasında kurulan çok yakın ilişkiler Suriye üniversitelerinin tanınmasıyla da sonuçlanabilir. SU SORUNU BAŞLANGIÇ: Türkiye-Suriye arasındaki su sorununu Keban Barajı’nın yapımına karar verilmesiyle başladı ve uluslararası bir nitelik kazandı. Türkiye barajın yapımı için 1966 yılında ABD ile bir kredi anlaşması imzalanmış ve Türkiye’den barajın yapımıyla aşağı kıyıdaş ülkeleri mağdur etmeyecek bir miktarda suyun bırakılmasını taahhüt eden bir niyet mektubu istenmiştir. Burada Türkiye aşağı kıyıdaş ülkelere 350m³/sn su bırakmayı taahhüt etmiştir. Daha sonra Türkiye-Suriye ve Irak’la yapılan görüşmelerle Türkiye’den bırakılacak su miktarı önce 400, daha sonra 450m³/sn olarak değiştirildi. Suriye-Türkiye arasındaki su sorununda şu anda bulunulan noktayı belirleyen temel verilerden biri Türkiye-Suriye arasında imzalanan 1987 tarihli Ekonomik İşbirliği Protokolü’dür. Protokolün altıncı maddeden onuncu maddeye kadar olan kısmı Su Başlığını taşır. Burada Türkiye önemli bir taahhütte bulunuyor: “Atatürk Baraj Gölü’nün doldurulması sırasında ve Fırat sularının üç ülke arasında tahsisine kadar Türk tarafı, Türkiye-Suriye sınırından yıllık ortalama olarak 500m³/sn’den fazla su bırakmayı taahhüt eder. Aylık akışın 500m³/sn’nin altına düştüğü durumlarda farkın gelecek ay kapatılmasını kabul eder.” “Nihai tahsise kadar” sözü gelecekte Fırat ve Dicle nehirleri konusunda bir paylaşım yapılacağını gösteriyor. Protokol ne DSİ’ye ne de konuyla ilgili başka bir kuruma danışılmadan imzalandı. 1987 Protkolü’yle birlikte bir de Güvenlik Protokolü imzalanmış ve buna göre Suriye de PKK’yı desteklemeyeceğini, sınırları içinde Türkiye’ye yönelik terör faaliyetlerinde bulunan grupları barındırmayacağı ve bunlarla mücadele edeceğini taahhüt etmiştir. Türkiye suyla alakalı 4 taahhüdünü büyük ölçüde yerine getirdiği halde (kurak olan yıllarda kasıtlı olmayarak gönderilen su miktarında küçük azalmalar yaşandı), bilindiği üzere, Suriye önce Ermeni ASALA örgütünü daha sonra da PKK’yı desteklemiştir. Asi Nehri, 1987 Protokolünde Asi Nehri yer almadı. Oysa Fırat ve Dicle nehirlerine çok benzer bir konumu var Asi’nin. Lübnan topraklarından doğan ve Suriye’den geçerek Hatay’dan Akdeniz’e dökülen bir nehir. Suriye Asi’nin sularını dilediği gibi kullanıyor ve Türkiye’ye su göndermiyor. Bu konunun müzakere edilmesine bile yanaşmıyor, çünkü Hatay’ın kendisine ait olduğu tezinden hareketle bu sorunda Türkiye’nin taraf olmadığını savunuyor. Son yıllarda Türkiye-Suriye sınırında Asi Nehri üzerinde bir Dostluk Barajı yapımı gündemde. Barajın sularından ve burada üretilen elektrikten Türkiye ve Suriye ortak yararlanacak. Suriye pek yanaşmıyor ama Erdoğan’ın ve Abdullah Gül’ün ziyaretlerinde bu konuda bir uzlaşı için görüşüldü. Suriye’nin Tezi: 1959’da Mısır ve Sudan arasında imzalanan Nil Anlaşması’nı temel alıyor. Bu anlaşmaya göre yukarı kıyıdaş 9 ülkenin Nil sularından faydalanması çok büyük oranda engellenmiş ve Nil suları neredeyse tamamen Mısır’a bırakılmıştır. Buna karşın Türkiye’de ABD ve Meksika arasındaki Colorado Nehri’yle alakalı düzenlemeleri örnek gösteriyor. Burada ABD’den doğan Colorado Nehri’nin tüm kullanımı ABD’ye bırakılmıştır. Son yıllarda gelişen ilişkilerle birlikte Türkiye-Suriye arasındaki su krizi geçici bir süre aşılmıştır. Suriye su ihtiyacında sıkıntıya düştüğü zaman Türkiye’den fazla su bırakmasını rica ediyor ve Türkiye’de bu yanıta iyi niyetle olumlu cevap veriyor. Ama nüfus artışı ileride su sıkıntısı yaşamasına neden olacak! İŞBİRLİĞİ ALANLARI Sovyetler Birliği yıkıldı. ABD ve İsrail büyük tehdit. Türkiye arabuluculuk için çok uygun bir seçenek. İran’la yakınlaşmanın çok bir getirisi olmadı. Suriye daha da yalnızlaştı. Irak İşgali öncesinde Irak mı daha önce işgal edilecek Suriye mi tartışmaları yapılırken Suriye’de olan gelişmeler: Beşar Esad’ın Bakanlar Kurulu’nda yapılan ve gizli tutulan bir toplantıda “herhangi bir ABD veya İsrail saldırısı durumunda Türkiye’ye ilhak olmaya hazırlıklı olmalıyız” şeklinde bir ifade kullandığı iddia ediliyor. Üç yerden bu konuşmayı yaptığı konusunda bilgi aldım. Suriye Muhaberat’ından biri, MİT’ten biri ve Şam’daki Türk Büyükelçiliği’nden biri bunu doğruladı. 5 Bu konuşmadan sonra Suriye’deki bütün devlet kurumlarına Türk bayrağı getirtildiği ve ABD veya İsrail’den bir tehdit olması durumunda bunların Suriye bayraklarının yerine çekilmesi emrinin verildiği yine aynı kaynaklar tarafından iddia ediliyor. İlhak durumunda askeri altyapı eksik. Öncelikle havaalanlarının Türk uçaklarının iniş-kalkış yapabileceği şekilde modernize edilmesi gerekiyor. Bunu tamamlama çalışmaları yapılıyor. Daha da ötesi, Suriyeli pilotlar başta F-16’lar olmak üzere Türk uçaklarını uçurabilmek için eğitim alıyorlar. “2008’de K. Irak Hava Harekatlarında Suriyeli pilotlar uçtu.” Bu iddia o dönem bir konferans vermek üzere Suriye’ye gelen bir Türk askeri yetkilisinden. İsrail’le Barış Görüşmelerinde Arabuluculuk Türkiye’nin girişimleri bir yana Suriye bunu ısrarla istiyor. Temel sorunlar: İsrail’in 1967’de işgal ettiği ve 1981’de ilhak ettiğini açıkladığı GOLAN BÖLGESİ (Tepeleri değil)’nin Suriye’ye iadesi. Türkiye bu görüşmelerde Golan’ın İsrail’den ayrılmasıyla ortaya çıkacak su sıkıntısını giderecek. Dikkatli olunması lazım. Çünkü İsrail Golan Bölgesini Hatay’la eş tutuyor. Hatay nasıl Türkiye’ye ilhak olduysa biz de Golan’ı ilhak ettik. 1946’yla 1967 arasında Suriye’nin burayı yönetmiş olması bir şey ifade etmez. Ona kalsa Türkiye Golan’ı 400 yıl idare etmiştir. O halde Türkiye’nin de buranın iadesini isteme hakkı var. Ve eğer öyleyse Golan halkı Türkiye’ye ilhak olmayı tercih eder. Suriye illa ki buranın ilhakını istiyorsa Hatay’daki gibi halk oylaması yapılsın, eğer halk Suriye’yi tercih ederse Suriye Golan’ı alsın deniyor. Ama Golan halkı işgalden önce zaten orayı boşalttı yerlerine de Yahudi yerleşimciler geldi. Golan bölgesinden göç etmek zorunda kalanlar bugün Şam’da yaşıyorlar. İşin Türkiye açısından önemli tarafı buradan Şam’a göç eden çok sayıda Türk var. Golan’da işgal öncesinde tam 17 Türk köyü vardı (Osmanlı zamanında devletin parçalanma tehlikesi fark edilince Orta Doğu’daki stratejik bölgelere güvenilir Türk aşiretleri yerleştirildi. Golan da bu bölgelerden biri). Ayrıca İsrail’in iddiasına göre, Suriye fiilen Golan’ın ilhakını kabul etmiştir. Çünkü İsrail’in kuruluşundan beri en istikrarlı sınırı Suriye sınırıdır. İsrail geçen yıl teşekkür mesajı yayınladı Suriye için, İsrail-Suriye sınırının en istikrarlı sınır olduğunu belirten! Dolayısıyla Türkiye için bu soruna dahil olmakla iki tehlike ortaya çıkıyor. 1) İsrail’le 6 karşılıksız su verme taahhüdü 2) Hatay’ın durumu tartışılır hale gelebilir. Türkiye çözüm için çaba harcamalı ama dikkatli olmalı. Suriyeliler diplomaside çok ustalar! Golan sorunu Hatay’la aynı kefeye koyulur ve Suriye’ye verilirse Hatay konusunda da tartışmalar başlayabilir. Suriye-Kktc Yakınlaşması Hem Türkiye Suriye ilişkilerinde işbirliği konularından diğer bir örnek, Suriye’nin KKTC’yle olan ilişkileri. 2002 yılından sonra Suriye-KKTC’yle ilişkilerini geliştirmeye başladı. Son dönemlerde Lazkiye’den KKTC’ye düzenli feribot seferleri yapılıyor. Türkiye’de bu çok olumlu karşılandı ve bunun iki ülke ilişkilerinin gelişmesinde önemli katkısı var. Fakat işin aslı aslında çok başka. Irak işgalinden önce, Suriye’nin işgal edilme tehlikesi de vardı yukarıda da söylendiği üzere. O dönemde Suriye’de çok sayıda Güney Kıbrıslı şirket faaliyet gösteriyordu. İşgal durumu söz konusu olunca Rum şirketlerin tamamı Suriye’yi terk etti. Bunun üzerine Suriye, Rumlara bir yaptırım olarak KKTC’yle ilişkilerini geliştirdi. Ama durum Türkiye’de hiç de böyle algılanmadı. Büyükelçilik yetkililerinin bile durumun gerçeğinden haberleri yok. İktisadi Alanda İşbirliği Sovyetler Birliği yıkıldı. Suriye’nin iktisadi düzeni dünya düzenine uymuyor. Kapalı bir iktisadi düzen var Suriye’de ve dışarıya açılmak istiyorlar. Burada örnek aldıkları ülke Türkiye. Dolayısıyla bu dışarıya açılımda işbirliği yapacakları en önemli ülke Türkiye. Son yıllarda Türk firmaları Suriye’ye akın ettiler. 2005’te hiçbir Türk markası yoktu (tekstil hariç). Şimdi marketlerde çok sayıda Türk ürünü var. Bunun dışında özellikle altyapı ve inşaat sektöründe Türk firmaları büyük ihaleler alıyorlar. Gümrükler aşağı çekiliyor ve Türk firmalarının yatırım yapması için uygun ortam hazırlanıyor. Bunun önünde önemli engeller var. MAKHLUF kapalı iktisadi kaybetmekten korkuyor. düzende elde ettiği kazanımları Türk firmaları mağdur ediliyor. Türk firmaları bayilik alma yoluyla Suriye’ye giriyorlar. Bir Türk firması orada bayilik açıyor. Bu faaliyetler genelde yıl içinde çok sayıda düzenlenen fuarlarla gerçekleşiyor. Burada bayilik almak isteyen şirket hakkında hiçbir araştırma yapılmadan bayilik 7 anlaşması imzalanıyor. Ama aslında anlaşmayı imzalayan şirket aynı ürünü üreten başka bir firmanın bayisi. Türk firmasının bayiliğini alıyor ama onun ürünlerini hiç satmıyor. Bayiliği alarak başkasının bayi olmasını engelliyor ve kendisine rakip bir firmanın girişine engel oluyor. IRAK Irak’ta yapılan I. ve II. Körfez Savaşları’nın sebepleri petrole dayandırılıyor. ASIL SEBEP BU OLAMAZ. Körfez Savaşı’ndan önce de Körfez’de bekleyen ABD Donanması, eğer bu donanma sadece petrol için orada durduysa, bunun maliyeti ABD’deki petrol fiyatları kapsamında değerlendirildiğinde varil başına petrolü ABD 50$ yerine 98$’a alıyor demektir. Körfez Savaşlarının maliyetleri bu hesapta yer almıyor. Irak-İran Savaşı oldu, ABD İran’ı tanımamasına rağmen İran’a yüklü miktarda silah sattı. Irak’ı da İran karşısında destekliyordu. Dolayısıyla Irak’a da yüklü miktarda açıktan silah sattı. Daha sonra ABD’nin İran’a silah sattığı ortaya çıktı ve ABD’de ünlü İrangate skandalı yaşandı. Irak, İran-Irak Savaşı’nda çok güçlendi. İsrail’e büyük bir tehdit oluşturuyordu. Irak’ın Kuveyt’i ilhakı bahane edilerek Irak’a harekat düzenlendi ve Irak zayıf bir devlet haline dönüştürüldü. Daha sonra İran büyük bir tehdit olarak ortaya çıktı. İsrail’i açıktan tehdit etmeye başladı ve nükleer silah üretmeye ve bunları etkin şekilde kullanmasını sağlayacak uzun menzilli füzeler geliştirmeye başladı. Önce Afganistan 11 Eylül bahane edilerek işgal edildi. Daha sonra Irak. Böylece İran kuşatılmış oldu. Tüm bu olayları petrole bağlayarak açıklamak mümkün değil. İsrail’in güvenliği ABD Dış Siyaseti’nin en önemli önceliklerinden biridir; Orta Doğu’daki gelişmeleri sadece petrole bağlayarak açıklamak mümkün değildir. 8