T.B.M.M. B:89 4.6.2003 0:2 Ülkemiz, çoğulcu demokrasi, insan hakları ve hukuk düzenini savunmayı ve güçlendirmeyi amaçlayan Avrupa Konseyinin 13 Nisan 1950'den beri üyesidir. Konsey statüsünün 3 üncü mad­ desinde, her üye devletin, hukukun üstünlüğü ilkesini ve kendi yargı alanı içindeki herkesin insan hakları ve temel haklardan yararlanması ilkesini kabul ettiği açıkça belirtilir. Bu ilkeleri ciddî biçim­ de ihlal eden üye devletlerin Avrupa Konseyindeki temsil haklarının askıya alınması ya da Konsey üyeliğinin sona erdirilmesi yolu ise, statünün 8 inci maddesinde bir yaptırım olarak öngörülmüştür. İnsan hakları, insanın doğasından kaynaklanan, bireyin insan olma sıfatı dolayısıyla insanlık onurunun gereği olarak sahip olduğu ve hiçbir iktidarın tanımasına ve korumasına bağlı olmayan, diğer bir anlatımla devletler ve iktidarlar tanımasa da, saygı göstermese de, yine varlıklarını devam ettiren, niteliklerini kaybetmeyen ve devletin, saygı göstermesi, karışmaması yanında gerçekleş­ mesi için çaba göstermesi de gereken tüm hak ve özgürlükler olarak tanımlanabilir. Günümüzde in­ san haklarının tanınması, korunması ve geliştirilmesi, içhukuk boyutunu aşarak evrensel nitelik kazanmıştır. Nitekim, insan hakları kavramı ve bu bağlamda, özellikle Avrupa İnsan Hakları Mah­ kemesi ve içtihatları, son yıllarda uluslararası alanda olduğu kadar ülkemizde de gündemden düş­ memektedir. Avrupa Konseyi bünyesinde, 4 Kasım 1950'de Roma'da benimsenen İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme ya da çok bilinen adıyla Avrupa İnsan Hakları Söz­ leşmesi, insan hakları alanında en önemli belgelerden birini oluşturmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, içhukuk düzenlerinde doğrudan uygulanabilirliğe sahip olan, mahkemeler önünde doğ­ rudan ileri sürülebilecek bir kurallar bütünüdür. Ayrıca, bu sözleşme, ilk kez uluslararası nitelikte yargısal denetim ve güvence sistemi oluşturmuştur. Sözleşmedeki hakların ihlal edilmiş olduğuna inanan her şahıs, ulusal mahkemelerde yasal çare imkânlarının tükenmiş olması şartıyla, Strazburg'daki İnsan Hakları Mahkemesine şikâyette bulunabilir. Strazburg Mahkemesi de denilen Av­ rupa İnsan Hakları Mahkemesi, faaliyete geçtiği 21 Haziran 1959 tarihinden beri verdiği bini aşkın kararla, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini günün koşulları ışığında hayata geçirmiş, ona somut ve etkili bir içerik kazandırmıştır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine göre, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa kamu düzeninin anayasasını oluşturmaktadır. Mahkeme, içtihatlarıyla, insan haklarının korunması alanın­ da asgarî Avrupa standartlarını ortaya koymuştur. Sözleşmedeki hakların bugünün koşullarına göre güncelleşmesi gereğini vurgulayan Avrupa İnsan Haklan Mahkemesi, ulusal mahkemeler karşısın­ da, sözleşmenin resmî yorum tekelini kendisine ayırmıştır; ayrıca, kendi kararlarının infazının takibi usullerini de tanımlamıştır. Buna göre, bir devlet, daha önceki bir davada, hakkında verilen bir yaptırımı, organları dikkate almazsa, ikinci bir ihlal kararıyla karşılaşabilir. Mahkeme, üçüncü bir taraf hakkında verilen bir karardan gerekli sonucu çıkarmayan bir devleti dahi mahkûm edebilir. Başta hukukçularımız olmak üzere, Türk insanı için, mahkeme ve içtihatlarının rolünü tanımak büyük önem taşımaktadır. Mahkemenin bazı kararları, başka ülkelerde olduğu gibi, ülkemizde de, bazen, büyük gürültü koparmakta, tarafsızlığını sorgulamaya kadar giden tartışma ve tepkilere yol açabilmektedir; ancak, söz konusu yakınmalar, mahkeme içtihatlarına kayıtsız kalmaya yol aç­ mamalıdır; çünkü, her halükârda, daha iyi mücadele edebilmek için, yanlışı tanımak gerekir. Diğer yandan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarının, kimi eskimiş anlayışlarımızdan kurtul­ mamız ve çağdaş ve demokratik değerleri hayata geçirmemiz için gerekli hukukî bilinci uyandırma işlevini de gözardı etmemeliyiz. Sözleşme ve onun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından yorumu, Türkiye'nin aday ül­ ke olarak benimsemek zorunda olduğu Avrupa Birliği müktesebatının da bir parçasını oluşturmak­ tadır. Türkiye'yle ilgili davalar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin iş yükünün önemli bir bölümünü oluşturmaktadır; çünkü, mahkemedeki derdest dosyaların yaklaşık beşte l'i Türkiye'yle ilgilidir. İnsan Hakları Mahkemesi, verdiği kararlarla, halihazırda, Türk hukuk uygulamasını ve -313-