T.C. ADALET BAKANLIĞI Eğitim Dairesi BaĢkanlığı ADALET BAKANLIĞI PERSONELĠ GÖREVDE YÜKSELME EĞĠTĠMĠ DERS NOTLARI ĠNSAN HAKLARI Ankara 2011 0 HAK NEDİR Hak; hukuken korunan ve sahibine bu korumadan yararlanma yetkisi veren menfaat olarak tanımlanabilir. Hak kavramı, hukukun temelidir ve her hak, kendisine saygı gösterilmesi yükümlülüğünü de beraberinde getirir. İNSAN HAKLARI İnsan Hakları; İnsanın salt insan olması nedeniyle öznesi olduğu ve doğuştan kazandığı temel hak ve özgürlüklerin tümünü, ayrıca onun tüm yönleriyle kişiliğini korumayı ve geliştirmeyi amaçlayan evrensel ilke ve kurallar bütününü ifade eder. İNSAN HAKLARININ TEMEL ÖZELLİKLERİ VE KAPSAMI 1. Bireysellik 2. Evrensellik 3. Dokunulmazlık 4. Vazgeçilmezlik 5. Devredilmezlik -İnsan hakları "olan" değil "olması gereken" haklardır. -İnsan Haklarının özü ayırım gözetmemedir. Çünkü tanımında da belirttiğimiz gibi,insanın bazı özelliklerine bakılmaksızın, sadece insan olması nedeniyle vardır. -İnsan Hakları evrenseldir. Yani içerik, yer ve zaman bakımından değişmeyen haklardır. -İnsan Hakları, insanın kişiliğini korumayı ve geliştirmeyi amaçlar. -İnsan Hakları, dokunulmazdır. Bu hüküm, Anayasamızın 17. maddesinde de yer almıştır. (Hiç kimsenin vücut bütünlüğüne dokunulamaz, işkence ve eziyete maruz kalamaz, hiç kimseye insan onuru ile bağdaşmayacak ceza verilemez.) -İnsan Hakları, bireyseldir. Bu özellik, insanların hiç kimseye bağlı olmadan, kendi başlarına davranabilmesi, irade açıklayabilmesi anlamına gelir. -İnsan Hakları, vazgeçilemez ve devredilemezdir. Herhangi bir çıkar karşılığı vazgeçilmesi söz konusu değildir. TARĠHĠ GELĠġĠM Eski Yunan‟da çok az da olsa İnsan Haklarını savunan düşünceler görülebilirken insan hakları açısından Orta Çağın karanlık bir dönem olduğu kabul edilir. Yeni çağlarda, Rönesans ve Reform‟dan sonra, İnsan Hakları alanında çok önemli bir aşama olan, doğal hukuk akımı ve kişi hakları öğretisi savunulmaya başlanmıştır. Bu yeni gelişmelerden sonra, özgürlük ve eşitlik ilkelerine de yeni bir içerik kazandırılmış, ikinci kuşak İnsan Hakları dediğimiz, ekonomik ve sosyal hakların doğmaya başlamış ve bu haklar için mücadeleler kendisini göstermiştir. İnsan Hakları alanında, kişi hakları öğretisi dediğimiz görüş dayanağını, doğal hukuktan alır. Doğal yaşama halinde sahip olunan hakları ayrıntılı biçimde ele alan İngiliz Bilim Adamı John Locke, doğal hakları, yaşama ve özgürlük hakları, mülkiyet hakkı ve doğal yasalara ve haklara saldıran ve karşı koyanlara karşı cezalandırma hakkı olmak üzere üç grupta toplamıştır. Doğal yaşamdan bir toplum sözleşmesiyle siyasal topluluğa girerken, insanlar, diğer haklarını korumuş, sadece cezalandırma hakkını devlete devretmiştir. Çünkü bu haklar doğaldır, doğrudan doğuştan kazanılan, sahip olunan haklardır. Onun için devletten önce de vardı, siyasal topluluktan önce de vardır. Dolayısıyla devletin bu hakları ihlali, sınırlaması, kısıtlaması ve ortadan kaldırması söz konusu değildir. Çağdaş İnsan Hakları anlayışı, doğal hukuk görüşünün, laikleşmesi ile kendisini göstermiştir ve. J.Jack Rousseau gibi toplum sözleşmesini, özgürlük, eşitlik ve yönetime katılım görüşünü savunan filozofların görüşleriyle oldukça gelişmiştir. İNSAN HAKLARININ GELİŞİMİNDE ÜÇ ANA EVRE Birinci Evre: (17. ve 18.yylar ) 1 İngiliz, Amerikan ve Fransız devrimlerinin getirdiği klasik hak ve özgürlüklerdir. Bunlar: Yasal eşitlik, kişi güvenliği, düşünce ve inanç özgürlüğü, mülkiyet hakları, siyasal haklardır İkinci Evre: (19. yy.) Kitle hareketleriyle ortaya çıkan “sosyal haklar” söz konusudur. “Sosyal devlet” kavramı doğmuştur. Bu dönemde, özellikle çalışma hakkı, adil ücret, sosyal güvenlik, sendika ve grev, sağlık ve eğitim gibi haklar gündeme gelir. Üçüncü Evre: (20.yy.) Bu dönemde ortaya çıkan haklar, 3. Dünya ülkelerinin talepleridir. Bunlar: Ulusların sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel geleceklerini belirleyebilme hakkı, sosyal gelişme hakkı, barış hakkı, sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı vb. haklardır. ĠNGĠLTERE’DE ĠNSAN HAKLARI İnsan hakları alanında ilk belgelerin, İngiltere‟de kabul edilmeye başlandığı görülür. - 1215 yılında kabul edilen Magna Charta Libertatum (Büyük Özgürlük Fermanı), - 1628‟de kabul edilen Petition of Rights (Haklar Dilekçesi), - 1679 yılında kabul edilen “Habeas Corpus”Yasası, - 1689‟da kabul edilen“Haklar Bildirgesi”, en önemli İngiliz Hak Belgeleridir ve yurttaşları, devlet karşısında koruyan somut belgelerdir. İngiliz Hak Belgelerinin ortaya çıkmasında, İngiliz yargı organlarının çok büyük rolü ve katkısı olmuştur. AMERĠKA’DA ĠNSAN HAKLARI Yeni dünyaya göç edenlerin getirdiği düşünceler Amerika kıtasında kendine yer bulmuş ve 1776 Haziranında kabul edilmiş olan “Virginia Haklar Bildirgesi”nde, insanların doğuştan eşit ve özgür, doğal haklara sahip oldukları görüşü açıkça dile getirilmiş, evrensel bir yaklaşım benimsenmiştir. Buna göre kişiler, hiçbir nedenle, doğuştan edindikleri haklardan yoksun bırakılamaz. Yaşama, özgürlük, mülk edinme, mutluluk ve güvenlik arama ve kazanma; kişilerin doğuştan edindikleri haklar arasındadır. Yürütülen mücadeleler sonucu, İngiltere‟den bağımsızlığını kazanan Kuzeyliler tarafından, 1776 Temmuzda kabul edilmiş olan Amerikan Bağımsızlık Bildirisinde de, doğal haklar anlayışı açıkça benimsenmiştir. Ama haklar, Virginia Bildirisi‟nde olduğu gibi bir liste biçiminde somut olarak sayılmamış, Her insana, kimsenin elinden alamayacağı yaşamak, özgürlük, mutluluğu arama hakları gibi hakların bağışlandığı vurgulanmış, insanların bu hakları güvenceye almak için yönetimler kurduğu, yani siyasal topluluk oluşturduğu, “devlete dönüştüğü” ifadesine yer verilmiştir. FRANSA’DAKĠ GELĠġMELER Fransa‟da ortaya çıkan düşünceler ise daha etkili olmuş, 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi, bazı insan hakları uzmanlarının da altını önemle çizdikleri gibi, çağdaş anlamda İnsan Hakları anlayışının başlangıcını oluşturmuştur. 1946 yılından bu yana bu Bildirge, Fransa‟da anayasal değer taşıyan bir belgedir. 1958 tarihli Fransız Anayasası‟nın önsözünde Bildirgeye yollama yapılmıştır. Açıkça yapılan bir yollama ile Fransız Halkının 1789 Bildirgesi ile İnsan Haklarına bağlılığı resmen ilan edilmiş, yargı organlarının anayasal bir belge ve metin olarak Bildirgeye başvurması yolu açılmıştır. 1789 Bildirgesi soyut bir belgedir. Çünkü belli bir yerle, belli bir ülke ile, belli bir zamanla kendisini sınırlı tutmaz, bütün insanlara, tüm dönemlere, tüm zamanlara seslenen bir yaklaşımı benimsemiştir. Bu özellikleriyle 1789 Bildirgesi, gerçekten çağdaş anlamda İnsan Hakları düşüncesinin başlangıcını oluşturur denilebilir. Fransa‟da özgürlük anlayışını yansıtan 1924‟te kabul edilen bir düzenlemeye göre yasalar ancak, topluma zararlı olan eylemleri yasaklayabilir. Yasanın yasaklamadığı hiçbir şey engellenemez. Bu kamu hukukunun gelişmesinin temel ilkesidir. İnsan hakları açısından, 1. ve 2. Dünya Savaşlarının getirdiği büyük yıkımlardan sonra kurulan uluslararası örgütlerin çalışmaları sonucu, konu iç hukuk boyutundan çıkıp evrensel boyut kazanmaya başlamıştır. 2 BĠRLEġMĠġ MĠLLETLER’DE (BM) ĠNSAN HAKLARI Bu gelişmelerden sonra, insan haklarının BM Teşkilatının kurulması ile birlikte uluslararası hukuk alanına taşındığını ve bireylerin uluslararası hukuk alanında bir hak öznesi kimliği kazandığını görüyoruz. 26 Haziran 1945‟de BM Örgütü kuruldu ve İnsan Hakları, BirleĢmiĢ Milletler AntlaĢmasıyla ilk kez uluslararası hukuk konusu oldu. Çünkü bu uluslararası örgütün kurucu belgesi olan uluslararası belgede, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıdan söz edilmekte, hem Birleşmiş Milletlere bir uluslararası örgüt olarak, hem de Birleşmiş Milletler üyesi devletlere bu ilkeye saygıyı gerçekleştirme konusunda yükümlülükler verilmektedir. Bu antlaşmayı kabul ederek ve antlaşmadaki bütün yükümlülükleri üstlenerek üye olunduğundan, insan hakları ve temel özgürlüklere saygının, yükümlülük doğuran bir ilke niteliği taşıdığı ileri sürülmekteyse de, uymama halinde, bir denetleme ve zorlama mekanizması bulunmamaktadır. İnsan Haklarının neler olduğunu somut olarak belirleme çalışmaları, hemen örgütün kurulmasından sonra başlatılmış, bir İnsan Hakları Komisyonu kurulmuş ve 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen Ġnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, haklar listesini ortaya koymuştur. Bu belge, bildirge niteliği taĢımaktadır, sözleĢme değildir. Yani onaylandığı zaman devletleri hukuksal olarak bağlayacak, bir takım denetim mekanizmalarının işlerliğe geçmesini sağlayacak bir belge değildir. Ama bugün BM sistemi içinde İnsan Hakları belgeleri arasında yer aldığı kabul edilmektedir. BM Kurucu Antlaşmasında geçen insan hakları ve temel özgürlüklerinin neler olduğunu ortaya koyan bir Evrensel Bildirge olarak kabul edilmektedir ve buna dayanarak da BM çerçevesinde, bazı İnsan Hakları Sözleşmeleri kabul edilmiştir. Ġkiz SözleĢmeler:“BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi (BMMSHS)” ile “BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi (BMESHS)” yani bildirgedeki birinci ve ikinci kuşak insan haklarını hukuksal yönden tanıyıp, güvence altına alan sözleşmeler, ülkemiz tarafından, yakın geçmişte imzalanmış olup henüz onaylanmamıştır. BM Medeni ve Siyasi Haklar SözleĢmesi’nde, halkların kendi kaderlerini tayin ve sahip oldukları doğal kaynaklardan faydalanma hakları olduğu belirtildikten sonra, bireyler arasında sözleşmede güvenceye alınan hakların tanınmasında ayrımcılık yapılmaması, bu haklardan kadın ve erkeklerin eşit şekilde yararlandırılması, bu hakların ihlali, resmi sıfatı olmayan kişilerce işlense bile, buna karşı etkin bir iç hukuk yolu tanımak ve sağlamak zorunda olduğu, olağanüstü hallerde devletlerin sözleşmeyle üstlendikleri yükümlülüklerin hangi şartlar altında askıya alınabileceği, yaşama hakkı, işkence, insanlık dışı ve aşağılayıcı muamele yasağı, kişi güvenliği ve özgürlüğü, tutuklama-yargılama şartları, cezaevlerinin insancıl şartlara sahip olması, yabancıların sözleşmeden kaynaklanan hakları, adil yargılanma hakkı, ailenin kurulması ve eşlerin eşit haklara sahip olması, çocuk hakları ve çocukların koruması gibi çok önemli insan hakları güvence altına alınmıştır. Ayrıca, sözleĢme bir yenilik getirmiĢtir. İnsan haklarının devletler tarafından ne kadar güvence altına alındığını denetlemek üzere, bir Ġnsan Hakları Komisyonu kurulmuĢ, bu komisyon Sözleşmeyi onaylamış ve ülkelerinde yürürlüğe koymuş devletlerin, sözleşmenin uygulanmasına ilişkin raporlarını incelemekle ve gerektiğinde onlara somut tavsiyelerde bulunmakla görevli kılınmış, eğer sözleşmenin uygulanmasında bir ihtilafa düşülmüşse, Komisyona genel yorumlar yapma hakkı tanınmış, herhangi bir devletin sözleşmeye taraf bir devletin sözleşmeyi ihlal ettiği iddiasıyla yaptığı şikayetini incelemekle görevli kılınmıştır. Sözleşmeyi onaylamış devletler, sözleşmede öngörülen ilke ve standartları nasıl uygulamaya koyduklarını ve ne sonuç aldıklarını komisyona periyodik olarak raporlar vermekle yükümlü kılınmış, bu raporları komisyon görüşerek ve ilgili devlet temsilcilerine sorular sorarak tavsiyelerde bulunabilecektir. BM Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar SözleĢmesi ise, çalışma hakkı, adil, elverişli çalışma şartlarına kavuşma hakkı, sendikaya girme ve sendika kurma hakkı, sosyal güvenlik ve sosyal sigorta hakkı, ailenin korunması ve aileye yardım, uygun standartlarda hayat şartlarına kavuşma hakkı, vücut ve ruh sağlığı hakkı, eğitim hakkı, kültür ve bilimsel gelişmelerden yararlanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3 Bu sözleşmede öngörülen, 18 bağımsız üyeden oluĢan uzmanlar komitesi, 1985 yılında kurulmuştur. Bu Komite, Sözleşmenin uygulanmasını izlemek ve yönlendirmekle görevlidir. Sözleşmeyi onaylayan âkit devletler, 5 yılda bir bu komiteye sözleşmenin nasıl uygulandığını, ne gibi önlemler aldıklarını ve sonuçları hakkında periyodik raporlar sunmaktadır. Komite de bu raporları değerlendirerek, sözleşmede öngörülen hakların iyileştirilmesi ve gerçekleştirilmesi için devletlere tavsiye ve telkinlerde bulunmakla görevlidir. ĠNSAN HAKLARI ALANINDA TÜRKĠYE’NĠN TARAF OLDUĞU BM SÖZLEġMELERĠ: a) 1965 tarihli BM Her Türlü Irk Ayrımcılığının Önlenmesine ĠliĢkin BirleĢmiĢ Milletler SözleĢmesi b) BM Kadınlara KarĢı Her Türlü ayrımcılığın Önlenmesi SözleĢmesi. Türkiye bir takım çekincelerle bu sözleşmeye taraftır.3 Eylül 1991 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Sözleşmenin güvence altlına aldığı haklar ve ülkelerin alması gereken önlemler, 2.maddesinde somut olarak belirtilmiştir:Anayasa ve yasalarda eşitlik ilkesine yer verecekler, kadınlara karşı ayrımcılığı yasaklayan yasalar çıkaracaklar, kadınların hukuki himayelerden erkeklerle eşit şekilde yararlanmasını sağlayacaklar, ayrımcılıktan kaçınacaklar ve kamu yönetiminin de aynı tutum ve davranışı göstermesini sağlayacaklar, kişi ya da kurumların ayrımcılık yapmalarını önleyecekler, mevcut yasalardan ayrımcılığa yol açan hükümleri ayıklayacaklar, kadınlara karşı ayrımcılığı öngören bütün cezai hükümleri yürürlükten kaldıracaklar. Diğer BM Sözleşmelerinde olduğu gibi, bu sözleşmenin de 17. maddesinde, Sözleşmenin uygulanmasını izlemek ve yönlendirmek üzere 23 kişilik bir uzmanlar komitesi kurulması öngörülmüş ve sözleşmenin 28.maddesine göre akit devletler komiteye 4 yılda bir sözleşmenin uygulanmasına ilişkin aldıkları önlemler ve elde ettikleri sonuçlar hakkına rapor vermekle yükümlü kılınmışlardır. Komite de bu raporu inceleyip değerlendirerek, ilgili devletlere tavsiye ve telkinlerde bulunacaktır. c)BM ĠĢkencenin Önlenmesi SözleĢmesi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu‟nun 1984 yılında aldığı 39/46 sayılı kararla kabul edilmiştir Bu SözleĢmeyle bir takım komiteler kurulmuştur.Diğer sözleşmelerde rastlayamadığımız bir olgu olan iĢkence, kişiye uygulanan fiziki veya manevi ağır acı veya ızdırap veren fiil olarak tanımlanıyor. 1. madde: “Sözleşme amaçlarına göre işkence terimi, bir şahsa veya üçüncü bir şahsa bu şahsın veya üçüncü şahsın işlediği veya işlediğinden şüphe edilen bir fiil sebebiyle cezalandırmak amacıyla bilgi veya itiraf elde etmek için veya ayrım gözeten herhangi bir sebep dolayısıyla bir kamu görevlisinin veya bu sıfatla hareket eden bir başka şahsın teşviki veya rızası veya muvafakatiyle uygulanan, fiziki veya manevi ağır acı veya ızdırap veren bir fiil anlamına gelir ve sadece yasal müeyyidelerin uygulanmasından doğan tabiatında olan ve arızi olarak husule gelen acı ve ızdırabı içermez. Bu madde, konu hakkında daha geniş uygulama hükümleri ihtiva eden herhangi uluslararası bir belge veya milli mevzuata halel getirmez.” İşkence tanımı yapıldıktan sonra, işkence kesin bir ifadeyle yasaklanmıştır. 2. maddede âkit devletler, “işkence olaylarını önlemek üzere etkili yasal idarî, adlî veya tüm diğer önlemleri almakla yükümlü kılınmışlardır. Hiçbir istisnai durum, savaş hali veya tehditi, iç siyasî istikrarsızlık veya herhangi bir olağanüstü hal işkence uygulanması için gerekçe gösterilemez. Keza bir üst görevli veya idarî makamın yetki devri, işkencenin haklılığına gerekçe olarak kabul edilemez”. Sözleşmenin 4.maddesine göre, “taraf devletlerin işkence eylemlerinin ceza kanunlarına göre suç sayılmasını sağlayarak işkencecileri cezalandıracaktır.” Ayrıca bu sözleşmede, devletler arasında iĢkenceyi önlemek üzere bir iĢbirliği yapılmasını öngörmekte, iĢkence tehlikesine maruz kalacak kiĢileri, diğer devletlere iade etmemekle yükümlü kılmakta, bir ülkede işkence yaptıktan sonra diğer bir ülkeye kaçan kişileri diğer devletlere iade etme yükümü altına almakta, sanık iade edilmediği takdirde, kaçtığı ülkede yargılanmasının sağlanması gerektiği hükme bağlanmaktadır. 4 Yine bu sözleşmede 10 uzmandan oluşan, sözleşmede öngörülen alanda çalışma yapmak üzere, işkencenin önlenmesi komitesi kuruluyor ve âkit devletlere sözleşmenin belirttiği yükümlülükleri yerine getirmek üzere aldıkları önlemler konusunda komiteye yılda bir periyodik rapor verme zorunluluğu getiriliyor. Komite tatmin olmadığı takdirde, ek raporlar isteyebilmektedir. Türkiye’nin, 10 Ağustos 1988 tarihinde onaylayarak yürürlüğe koyduğu bu sözleĢmeye göre düzenlenen raporlar, BM Genel Sekreteri tarafından Sözleşmeye taraf tüm devletlere gönderilmekte, her rapor komite tarafından incelenip değerlendirilerek ilgili devlete gönderilmektedir. Taraf devlet kendi tercihine göre raporda yer alan konularda görüşlerini de komiteye bildirmektedir. Sözleşmenin 20.maddesinde Ģikayet yoluyla ilgili düzenlemeye yer verilmiş, bu maddeye göre bir taraf devletin, ülkesinde işkencenin sistematik bir şekilde uygulandığına dair inandırıcı bir bilgi alınması halinde komite, ilgili devleti bu bilgilerin doğruluk derecesinin incelenmesi konusunda işbirliği yapmaya veya buna ilişkin gözlemlerini sunmaya davet edebilir. Komite, ayrıca üyelerinden birisini konuyu incelemek üzere, raportör olarak, konuyla ilgili bir rapor hazırlamak üzere görevlendirebilir, atayabilir. İzin vermesi halinde o ülkeye giderek, yerinde inceleme de yapılabilir. Ancak bu komitenin çalıĢmalarının çok önemli bir özelliği var; gizli yürütülür, açıkça yürütülmez. Merkezi Cenevre‟dir. Komite, yaptığı faaliyetlere ilişkin olarak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu‟na ve taraf devletlere yıllık rapor sunar. ÇalıĢmalar gizli, fakat raporlar her âkit devlete gideceği için açıklanabilmektedir. d)Çocuk Hakları SözleĢmesi. 20 Kasım 1989 tarihinde BM Genel Kurulu‟nda oy birliğiyle kabul edilmiştir. Çocuğun yaşama ve kendisini geliştirme hakkı, isim ve vatandaşlık hakkı, geleceği tehlikede olmadıkça aileden alınmaması hakkı gibi bir takım hakları güvenceye alınmıştır. Devletlere de çocuklar arasında ayrımcılık yapmama yükümlülüğü, getirmiş, çocuğun üstün yararı gözetilerek karar almaları öngörülmüş, çocuğun görüşü alınmadan kendisi hakkında herhangi bir işlem tesis edilmemesi gibi bir takım uygulamalara gidilmesi tasarlanmıştır. Yine bu sözleşmede, çocuk hakları komitesi kurulmuş ve ülkelerden 5 yılda bir uygulama raporunu alıp, değerlendirmekle görevlendirilmiştir. AVRUPA BĠRLĠĞĠ’NDE ĠNSAN HAKLARI Daha çok üyeleri arasında, ekonomik ve siyasi işbirliğini amaçlayan bir uluslararası örgüt olarak teşkilatlanan AB (daha önce Avrupa Toplulukları (AT)), insan hakları alanında, Avrupa Toplulukları Adalet Divanının verdiği kararlardan oluşan içtihatları yanında, bir mevzuat çalışması da yaparak, 2000 yılında Temel Haklar Şartını kabul etmiştir. Bu şartla, AB bu alanda, bazı kriterler kabul ederek, Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine taraf olan üyelerinin daha aktif yer almaları ve yeni üye adaylarının bu kriterlere uyumunun sağlanmasına çalışmaktadır. AVRUPA KONSEYĠ’NDE ĠNSAN HAKLARI Ülkemizle ilgili önemli insan hakları belgelerinden biri de, Avrupa Konseyi çerçevesinde kabul edilen Avrupa Ġnsan Hakları SözleĢmesi(AĠHS)dir. Resmi tercümesi “Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi”dir. Bu sözleşme, 1953 yılında yürürlüğe girmiştir. Türkiye açısından ise 1954 yılının 18 Mayısında yürürlüğe girmiş ve biz bu sözleşmeye taraf olmuşuz. AİHS, Avrupa Konseyine üye ülkelerin taraf olduğu bir sözleşmedir. Avrupa Konseyi‟ne üye ülkelerin sayısı, kuruluş tarihinde 9 iken, günümüzde bu sayı 46‟ya ulaşmıştır. Hepsi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi‟ne taraf olmuş durumdadır. Aslında Avrupa Konseyi çatısı altında daha bir çok sözleşme olmasına karşın, İnsan Hakları Sözleşmesi en önemli olanıdır. Bu Sözleşmenin, Avrupa Konseyine üye ülkelerin kamu düzenini belirleyen bir temel belge olduğu da söylenmektedir. 5 AĠHS’ĠN ÖZELLĠKLERĠ Sözleşme, bireyi uluslararası hukukta hak sahibi yapmıştır. Hukuk tekniği açısından uluslararası bir antlaşma olup, uluslararası hukukta yeni gelişmelere neden olmuş, sözleĢmeye taraf devletlerin, eylem ve iĢlemleri nedeniyle, SözleĢmede güvenceye alınan hakları çiğnenen kiĢilerin, bu devlete karĢı, Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi(AĠHM)’ne baĢvurabilme yolunu açmıĢtır. İnsan haklarının çiğnenmesinden dolayı devletin, bireysel şikayet üzerine, uluslararası yargının önüne çıkarılmasıyla, uluslararası adaletin, ulusal adalete benzetilmesi sağlanmıştır. Bireysel başvuru hakkı, sözleşmenin bel kemiğidir. Bu hak Sözleşme ile getirilen denetim, sisteminin en önemli parçasıdır. SözleĢme ile güvence altına alınan hak ve özgürlüklerin korunmasından her SözleĢmeci devlet tek tek sorumlu tutulmuĢtur. Her sözleşmeci devlet, diğer sözleşmeci devletlerin sözleşmeye saygılı olup olmadıklarını denetlemekle de yükümlüdür. SözleĢmenin sağladığı güvence ikincildir. Sözleşmenin benimsendiği düzende, insan haklarının iç hukukça korunması asıldır. Uluslararası koruma ikincil niteliktedir. Bu nedenle yakınıcı bireyin yakındığı devletin iç hukuk yollarını tüketmesi gerekmektedir. Ancak, bundan sonra devreye girecek sözleşme organları; sözleşme ile güvence altına alınan bir hakkın, ulusal mahkemeden çıkan bir kararla zedelenmesi durumunda devreye girmekte, sözleşme kurallarının çiğnenip çiğnenmediğini saptamaktadır. SözleĢme ile sağlanan haklardan yabancılar da yararlanmaktadır. SözleĢmeci devlet sözleĢme kurallarını sadece vatandaĢlarına değil, yetki alanında bulunan bütün herkese, yerli yabancı ayrımı yapmaksızın tanımak zorundadır. SözleĢme, devletlerin çekince koyma hakkını da sınırlandırmıĢtır. Uluslararası Hukukta genel olarak var olan devletlerin çekince hakkı bu sözleşmede de kabul edilmiş, ancak aşağıdaki sınırlamalara tabi tutulmuştur. 1-Çekince, sözleşmenin belli madde ve maddelerine ilişkin olabilir. 2-Çekince, ulusal bir yasanın sözleşme ile bağdaşmadığı durumda ve ölçüde olabilir. 3-Çekince konusu olan yasa veya yasa kurallarının açıkça belli edilmesi gerekmektedir. Belirlenen sınırlamalara uymadan çekince koyan devletin bu tavrı kabul edilemez. Çekince konmamış gibi AİHS uygulanır. Görüldüğü gibi bu sözleĢme ile bir “Avrupa Kamu Düzeni” oluĢturulmaya çalıĢılmaktadır. Ayrıca sözleşmede tanınan hakların taraf devletlerin ülkesinde bulunan herkes için geçerli olmasının yanı sıra, bu devletlerin ülkesi dışında bulunan yetki alanları içinde de geçerli olacağı kabul edilmektedir. Avrupa Ġnsan Hakları SözleĢmesi’nin en önemli özelliği ,kapsadığı hakların korunmasını sağlamak amacıyla getirdiği denetim mekanizmasında kendini göstermektedir. 1.11.1998 günü yürürlüğe giren ve bu mekanizmada yer alan, AİHK‟nu (Avrupa İnsan Hakları Komisyonu) kaldıran 11 nolu Protokolle, denetim mekanizmasında, sadece, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Bakanlar Komitesi kalmış, daha önce, AİHK‟na yapılan ve burada ilk incelemesi yapılan başvurular, artık doğrudan AİHM‟ne yapılmaya başlanmıştır. İnsan Haklarının korunmasında ilk başvuru yeri olan AİHM, soruşturma, inceleme ve karar organı haline gelmiştir. AİHM, bu görevlerini yerine getirirken, alanında uzman bazı kişi, kurum ve kuruluşlardan bilirkişi olarak faydalanabilmektedir. AK‟ne üye ülkelerin dışişleri bakanlarından oluşan Bakanlar Komitesi ise, AİHM‟nce verilen kararların infazını denetler. 35. madde:Kabul edilebilirlik koĢulları 1. Uluslararası Hukukun genel olarak kabul edilen prensiplerine göre, ancak iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra ve kesin kararın öğrenilmesinden itibaren altı aylık süre içinde AİHM‟ne başvurulabilir. 2. AİHM, 34. madde uyarınca sunulan herhangi bir kişisel başvuruyu aşağıdaki hallerde kabul etmez: 6 a) Başvuru imzasız ise veya; b) Başvuru AİHM tarafından daha önce incelenmiş veya uluslararası diğer bir soruşturma veya yargı merciine yapılmış başka bir başvurunun konusuyla esas itibariyle aynı ise ve yeni olaylar içermiyorsa. 3. AİHM, 34. madde uyarınca yapılan herhangi bir kişisel başvuruyu, işbu Sözleşme ve ek Protokollerinde güvenceye alınmamış bir hakka ilişkin, açıkça dayanaktan yoksun veya başvuru hakkının suiistimali mahiyetinde gördüğü takdirde, kabul edilemez bulur. 4. AİHM, işbu maddeye göre kabul edilemez bulduğu her başvuruyu reddeder. Başvurunun her aşamasında bu karar verilebilir. AĠHM’NE BAġVURUNUN KABUL EDĠLEBĠLĠRLĠK KOġULLARI AİHM‟nin ilk görevi, kendisine verilmiş olan dilekçenin kabul edilebilirliği konusunu karara bağlamaktır. Dilekçenin kabul edilebilmesi ve esastan incelenebilmesi için, bazı koşulların yerine getirilmiş olması gerekmektedir. Bu koşullar şöyle sıralanabilir: 1- Başvuru yapılmadan önce, hakkında başvuru yapılacak ülkedeki iç hukuk yolları tüketilmiş olmalıdır. 2- İç hukuk yolları tüketildikten sonra gerek yargısal gerekse idari (yönetsel) kararın ilgililere bildirilmesinden itibaren 6 ay içinde AĠHM’ne baĢvurulmalıdır. Bu süre kararın tebliğinden değil, öğrenilmesinden itibaren başlamaktadır. 3- Başvuruda bulunanın kimliği belli ve dilekçe bizzat ilgili veya vekili tarafından imzalanmıĢ olmalıdır. 4- Başvuru, daha önce AİHM‟nce incelenmiş bir başvurunun aynısı olmamalıdır. 5- Aynı konuda daha önce başka bir uluslararası kuruluşa başvurulmamış olmalıdır. 6- Başvuru, sözleşme ile bağdaşır ve sözleşme ile güvence altına alınan bir konuda olmalıdır. 7- Başvuru, açıkça temelden yoksun olmamalıdır. 8- Başvuru hakkının kötüye kullanılmaması gerekir AĠHS’ne göre, iki Ģekilde AĠHM’ne baĢvurmak mümkündür: AĠHS madde 33: Devlet baĢvuruları: Her Yüksek Âkit Taraf, işbu Sözleşme ve protokolleri hükümlerine vaki ve kendisinin diğer Yüksek Âkit Tarafa isnat edilebileceğine kanaat getirdiği herhangi bir ihlalden dolayı, AİHM'ne başvurabilir. Hükmünü içerdiğinden ve devletlerin birbirleri aleyhine yaptıkları başvurularda, siyasi konular ağırlık taşıdığından, yukarıda sayılan şartların bir kısmı aranmaz. AĠHS madde 34:KiĢisel baĢvurular: İşbu Sözleşme ve Protokollerinde tanınan hakların, Yüksek Âkit Taraflardan biri tarafından ihlalinden zarar gördüğü iddiasında bulunan her gerçek kişi, hükümet dışı her kuruluş veya kişi grupları, AİHM‟ne başvurabilir. Yüksek Âkit Taraflar bu hakkın etkin bir şekilde kullanılmasına hiçbir suretle engel olmamayı taahhüt ederler.(Eski AİHS Metninde 25. madde olarak yer almaktaydı) Başvurunun incelenmesinde, usulen uygun bulunması halinde, öncelikle maddî vakıalar tespit edilir. Vakıaların tespitinden sonra gerekirse mahallinde soruşturma yapma yöntemi de uygulanabilir. Taraflar arası bir uzlaşma (Dostane Çözüm) sağlanırsa bu uzlaşma benimsenebilir.Aksi takdirde davaya devam edilir. AİHM, Avrupa Konseyi‟ne üye olan devletlerin sayısı kadar yargıçtan oluşur.Ancak, yargıçların adına görev yaptıkları devletin uyruğundan olma şartı yoktur.Avrupa Konseyi üyesi olmayan bir devletin uyruğundan bir yargıç da, görev alabilir. Yargıçlar da kendilerini aday göstermiş olan devletlerden bağımsız olarak görev yaparlar.Adına görev yaptığı devlete karşı yapılan tüm başvuruların görüşülmesine, yargıçlar katılırlar. AĠHM’nin üç önemli görevi vardır; Bunlardan ilki “yargı”, ikincisi “danışma” ve üçüncüsü de “düzenleme” görevidir. Yargısal görev olarak, kendisine gösterilmiş olan sözleşmeden doğan uyuşmazlıkları, zorunlu ve kesin olarak karara bağlamaktır. 7 Diğer bir görevi de Bakanlar Komitesi‟nin istemi üzerine, Sözleşmenin ve Ek Protokollerin yorumu ili ilgili hukuksal sorunlar konusunda danışma niteliğinde görüş bildirmektir. AİHM Kendi çalışma düzenini ve izleyeceği yönetimi kendi saptar. Kendi iç tüzüğünü yapmış, çalışma düzeni ile ilgili kurallarını da belirlemiştir. AĠHM, artık tam gün çalıĢan bir mahkeme olarak görev yapmaktadır. Bütün kiĢisel baĢvurular, bu mahkemeye yapılmaktadır. Tıpkı mahkemeye dava açar gibi dava açılmakta ve her Ģey aleni, normal bir yargılama prosedüründe ne varsa, orada da söz konusudur. AİHM, önüne getirilen uyuşmazlıkları kesin olarak karara bağlayan bir yargı organı niteliğindedir. AİHM‟nin Daireleri tarafından verilen kararlarına karşı, taraflar üç ay içinde, Büyük Daireye itiraza gitmezlerse, kararlar kesinleşir. İtirazın usulüne uygun olup olmadığını 5 kişilik bir Komite inceler. Davalı devletin AİHM kararlarına uyması zorunludur. AİHM kararı ile sadece Sözleşme‟nin çiğnenip çiğnenmediğini saptamakla kalmaz, gereken durumlarda davalı devleti tazminata da mahkum etmektedir. AĠHS 41. Madde Hakkaniyete uygun tatmin; Mahkeme işbu Sözleşme ve Protokollerinin ihlal edildiğine karar verirse ve ilgili yüksek sözleşmeci tarafın iç hukuku bu ihlali ancak kısmen telafi edebiliyorsa, Mahkeme, gerektiği takdirde, hakkaniyete uygun bir surette, zarar gören tarafın tatminine hükmeder. Karar duruşmada okunmakta ve ilgili hükümetleri bağlamaktadır. Kararın yerine getirilmesi ise Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi‟nce izlenmektedir. Bakanlar Komitesi, Avrupa Konseyi üyesi devletlerin DıĢiĢleri Bakanlarından oluĢmakta olup, Sözleşme ile getirilen sistem içinde siyasal karar organı durumundadır. Yılda bir veya iki kez toplanırlar. Bakanlar Komitesi‟nin toplanmadığı zamanlarda görevlerini, üye devletlerin büyükelçi düzeyindeki Avrupa Konseyi nezdindeki daimi temsilcilerinin katılması ile oluşan “Delegeler Komitesi” yerine getirir. AİHS‟ni elimize alıp baktığımızda, Sözleşmenin 3 ana bölümden oluştuğunu görmekteyiz. İlk bölüm, güvenceye alınan haklar ve hürriyetlerle ilgilidir. İkinci bölümde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin kurduğu denetim organları ile ilgili düzenlemeler, son bölümde de bazı beyan ve çekincelerin imza ve onay prosedürlerine ilişkin düzenlemeler yer almaktadır. Sonradan bu sözleşmeye ek bazı protokoller ilave etmek suretiyle yeni haklar da dahil edilmiştir. Mesela, Ülkemizin de taraf olduğu 1 nolu ek protokolde Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi‟nde düzenlenmeyen mülkiyet hakkı, serbest seçim hakkı ve eğitim hakkı düzenlenmiştir. Türkiye‟nin eğitim hakkı konusunda “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” noktasında bir çekincesi vardır. Bundan sonra 4 numaralı Protokole geçmek gerekiyor. Çünkü 2, 3 ve 5 No‟lu Protokoller sözleşmeye hak katan protokoller değilken, 4 No‟lu Protokol, AİHS‟ne hak ilave eden bir Protokoldür. Burada, akitten kaynaklanan bir borçtan dolayı kimsenin hapsedilemeyeceği öngörülmüş ve serbest dolaşım hakkı korumaya alınmıştır. 4 No‟lu protokole henüz taraf değiliz, ama akitten kaynaklanan bir borçtan dolayı kimsenin hapsedilemeyeceği konusunda 03.10.2001 gün ve 4709 sayılı Yasa ile Anayasa‟da değişiklik yapılmıştır. 6 No’lu protokol bizim de taraf olduğumuz bir protokoldür. Bir tek madde öngörüyor. Bu da ölüm cezasının kaldırılmasıdır. Haklarla ilgili 7 No‟lu protokolde, yabancıların sınır dışı edilmesi, ceza mahkumiyetlerinde temyiz hakkı, beraat edilen bir konuda yeniden yargılanmama gibi bazı yeni haklar sıralanmaktadır. Biz bu protokolü imzalamışız ama onaylamamışız. Bugüne kadar 14 Ek protokol dahil olmak üzere ek protokoller hazırlanmış olup, Türkiye bunlardan; 8,9 ve AİHK‟nu kaldıran 11 No‟lu Ek protokolü ve 12,13,14 No.lu protokolleri imzalamıştır. AİHS‟nin başlangıcında, aşağıda imzası bulunan Avrupa Konseyi üyesi hükümetlerin, BM Genel Kurulu tarafından 10 Aralık 1948'de ilan edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ni, Bu Bildiri'nin, metninde açıklanan hakların her yerde ve etkin olarak tanınmasını ve uygulanmasını sağlamayı hedef aldığını, 8 AK‟ nin amacının, üyeleri arasında daha sıkı bir birlik kurmak olduğunu ve insan hakları ile temel özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesinin bu amaca ulaşma yollarından birini oluşturduğunu göz önüne alarak, dünyada barış ve adaletin asıl temelini oluşturan ve sağlanıp korunabilmesi, her şeyden önce, bir yandan da insan hakları konusunda ortak bir anlayış ve ortaklaşa saygı esasına bağlı olan bu temel özgürlüklere derin inançlarını bir daha tekrarlayarak, Aynı inancı taşıyan ve siyasal gelenekler, idealler, özgürlüklere saygı ve hukukun üstünlüğü konularında ortak bir mirası paylaşan Avrupa devletlerinin hükümetleri sıfatıyla, Evrensel Bildiri'de yer alan bazı hakların ortak güvenceye bağlanmasını sağlama yolunda ilk adımları atmayı kararlaştırarak;aşağıdaki hususlarda anlaştıkları belirtilmiştir. AĠHS’nde güvenceye alınan hak ve özgürlükler, 2-18. maddeler arasında düzenlenmiştir. Sözleşmenin, İnsan Haklarına Saygı başlıklı 1.maddesi, Sözleşmeye taraf her ülkenin, Sözleşme‟de belirtilen hak ve özgürlükleri kendi ülkesi içinde sağlama yükümlülüğünü öngörmektedir. Böyle bir madde ile anlatılmak istenen, Sözleşmeye taraf olan ülke, sadece soyut olarak o sözleşmeye taraf olmaktan dolayı bazı yükümlülükler altına girmiş olmayıp, bunun üstünde, Sözleşme‟nin bu 17 maddesinde ve eki protokollerde güvenceye alınan bütün hak ve özgürlükleri, kendi ülkesinde tesis ve eksiksiz olarak uygulama konusunda, uluslararası bir yükümlülük altına girmiş bulunmasıdır. Burada ülke deyimini de biraz açmak gerekiyor. Ülke, sadece devletin unsurlarından en önemlisi olan ülke kavramından biraz daha geniş bir kavram olarak algılanmakta, devletin egemenliğinin etkisinin uzandığı yerler de ülkeye dahil edilerek, yetki alanı geniş tutulmaktadır. AĠHS’NDE GÜVENCEYE ALINAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLER 2. Madde: YaĢam Hakkı: 1.Herkesin yaşam hakkı yasanın koruması altındadır. Yasanın ölüm cezası ile cezalandırdığı bir suçtan dolayı hakkında mahkemece hükmedilen bu cezanın yerine getirilmesi dışında hiç kimse kasten öldürülemez. 2.Öldürme, aşağıdaki durumlardan birinde kuvvete başvurmanın kesin zorunluluk haline gelmesi sonucunda meydana gelmişse, bu maddenin ihlali suretiyle yapılmış sayılmaz: a)Bir kimsenin yasadışı şiddete karşı korunması için; b)Usulüne uygun olarak yakalamak için veya usulüne uygun olarak tutuklu bir kişinin kaçmasını önlemek için; c)Ayaklanma veya isyanın, yasaya uygun olarak bastırılması için. AİHM, yaşam hakkına ilişkin başvurularda, hakkın hem esas hem de usûl bakımından ihlâl edildiğine karar verebilmektedir. Usûl bakımından ihlâl kararı sıklıkla şu hâllerde görülmektedir: a) Kolluk görevlileri tarafından işlenen adam öldürme suçları nedeniyle yürütülen soruşturma ve kovuşturmaların etkili olmaması; soruşturma ve kovuşturmaların zamanaşımı nedeniyle düşmesi. b) Sınır dışı edilecek yabancının, sınır dışı edilmesi halinde öldürüleceği ya da kötü muameleye mâruz kalacağına dair iddiasının idari yargı mercilerince yeterli ölçüde araştırılmaması 3. madde: ĠĢkence, AĢağılayıcı ve Ġnsanlık DıĢı Muamele Yasağı: Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz. Bu konu AİHS‟nde özel bir maddede düzenlenmiş, ayrıca yakın zamanda 1988‟de Avrupa Konseyi bünyesinde Avrupa İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi (AİÖS) çıkarılmıştır. AİHS‟nde işkence yasağını düzenleyen özel bir madde olduğu halde, bu madde, işkencenin yapılmasından sonra harekete geçilmesini öngördüğünden, AİÖS‟ne ihtiyaç duyulması, işkencenin yapılmasını önlemeye yönelik bir takım denetim mekanizmaları getirmek olduğu düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Türkiye de bu AİÖS‟ne 1998 yılında taraf olmuştur. AİHM‟ne göre, belirli bir düzeyde uygulanan kötü muamelenin, işkence olarak nitelendirilmesinde, anılan kavramla insanlık dışı ve aşağılayıcı tutum arasındaki farklılığa yönelik ayrımın, 3. maddede belirtildiği üzere, yapılması gerekmektedir. Bu ayrım vasıtasıyla, 9 Sözleşme‟nin ciddi sıkıntılara neden olan kasti insanlık dışı muameleye özel bir önem verdiği düşünülmektedir. Burada, muamelenin şiddetinin yanı sıra, 26 Haziran 1987 tarihinde yürürlüğe giren ve ülkemizin de taraf olduğu, BM İşkence ve Başka Zalimce, İnsanlıkdışı ve Onur Kırıcı Davranış ya da Cezaya Karşı Sözleşme‟de kabul edildiği gibi İşkenceyi, „bilgi elde etmek için maksatlı acı çektirmek, ceza vermek veya aşağılamak‟ şeklinde tanımlayan bir unsurları da gözönüne alınmalıdır. AİHM, bir durumun, Sözleşme‟nin 3.maddesi kapsamında değerlendirilebilmesi için kötü muamelenin asgari düzeyde sertliğe varması gerektiğini, bunun değerlendirilmesinin olayın şartlarına bağlı olabileceği gibi, muamelenin süresine, fiziksel ve ruhsal etkilerine ve bazı durumlarda da cinsiyet, yaş ve mağdurun sağlık durumuna bağlı olabileceğini, özgürlüğünden mahrum bırakılan bireyin durumunda ise, kendi eylem ve tavırları mutlaka kuvvet kullanılmasını gerektirmedikçe, zora başvurmanın, insan onurunu zedelediği ve ilke olarak 3. maddede öngörülen hakkın ihlal edilmesi anlamına geldiğini kabul etmektedir. AİHM kararlarına göre, bireylerin Devletin gözetimi altındayken uğradıkları bedenî ve ruhsal zararların nasıl oluştuğunun açıklanması külfeti Devlete aittir. Devlet, anılan zararların kaynağının tespiti bakımından, adlî sürecin her aşamasında, alanındaki uluslararası standartları (Örn: Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi kuralları ve standartları ) gözeten bir tıbbî kontrol sistemi oluşturmalıdır. AİHM, Devletin gözetimindeyken meydana gelen bedenî ve ruhsal zararların makul ve tıbbî gereklere uygun olarak açıklanamaması halinde, bu türden zararlara kamu görevlileri tarafından sebebiyet verildiğini kabul etmekte ve AİHS 3. maddenin esastan ihlâline karar vermektedir 4. madde Kölelik ve Zorla ÇalıĢtırma Yasağı: 1.Hiç kimse köle ve kul gibi çalıştırılamaz. 2.Hiç kimse zorla çalıştırılamaz ve zorunlu çalışmaya tabi tutulamaz. 3.Aşağıdaki haller bu maddede sözü geçen "zorla çalıştırma veya zorunlu çalışma"dan sayılmazlar: a)Bu Sözleşme'nin 5. maddesinde öngörülen koşullar altında tutuklu bulunan kimseden, tutukluluğu veya meşruten tahliyesi sürecinde, olağan olarak yapılması istenen çalışma; b)Askeri nitelikte bir hizmet veya inançları gereğince askerlik görevini yapmaktan kaçınmanın mümkün olduğu ülkelerde, bu inanca sahip kimselere zorunlu askerlik yerine gördürülecek başka bir hizmet; c)Toplumun hayat veya refahını tehdit eden kriz ve afet hallerinde, herkesin yapması istenecek her hizmet; d)Normal yurttaşlık yükümlülükleri kapsamına giren her türlü çalışma veya hizmet. Bu maddede getirilen yasaklarla ilgili ülkemiz hakkında verilmiş henüz karar bulunmamaktadır. 5. madde KiĢisel Hürriyet ve Güvenlik Hakkı: 1.Herkesin kişi özgürlüğüne ve güvenliğine hakkı vardır. Aşağıda belirtilen haller ve ilgili mevzuatta sayılan durumlar dışında hiç kimse özgürlüğünden yoksun bırakılamaz. a)Kişinin yetkili mahkeme tarafından mahkum edilmesi üzerine usulüne uygun olarak hapsedilmesi; b)Bir mahkeme tarafından, yasaya uygun olarak verilen bir karara riayetsizlikten dolayı veya yasanın koyduğu bir yükümlülüğün yerine getirilmesini sağlamak için usulüne uygun olarak yakalanması veya gözaltına alınması; c)Bir suç işlediği hakkında geçerli şüphe bulunan veya suç işlemesine ya da suçu işledikten sonra kaçmasına engel olmak zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin bulunması dolayısıyla, bir kimsenin yetkili merci önüne çıkarılmak üzere yakalanması ve gözaltına alınması; d)Bir küçüğün gözetim altında eğitimi için usulüne uygun olarak verilmiş bir karar gereği veya kendisinin yetkili merci önüne çıkarılması için usulüne uygun olarak gözetim altında tutulması, e)Bulaşıcı hastalık yayabilecek bir kimsenin, bir akıl hastasının, bir alkoliğin, 10 uyuşturucu madde bağımlısı bir kişinin veya bir serserinin usulüne uygun olarak gözetim altında bulundurulması, f)Bir kişinin usulüne aykırı olarak ülkeye girmesinin engellenmesi veya kendisi hakkında sınırdışı etme ya da iade işleminin yürütülmekte olması nedeniyle usulüne uygun olarak yakalanması veya gözaltında bulundurulması; 2.Yakalanan her kişiye, yakalama nedenleri ve hangi suçtan yakalandığı en kısa zamanda ve anladığı bir dille bildirilir. 3.Bu maddenin 1.c fıkrasında öngörülen koşullar uyarınca yakalanan veya gözetim altında tutulan herkes, hemen bir yargıç veya adli görev yapmaya yasayla yetkili kılınmış diğer bir görevli önüne çıkarılır; kendisinin makul bir süre içinde yargılanmaya veya adli kovuşturma sırasında serbest bırakılmasını istemeye hakkı vardır. Tahliye, ilgilinin duruşmada hazır bulunmasını sağlayacak bir teminata bağlanabilir. 4.Yakalama veya tutuklu durumda bulunma nedeniyle özgürlüğünden yoksun kılınan herkes, yakalanmasının yasaya uygunluğu hakkında kısa bir süre içinde karar vermesi ve yasaya aykırı görülmesi halinde kendisini serbest bırakması için bir mahkemeye başvurma hakkına sahiptir. 5.Bu madde hükümlerine aykırı olarak yapılmış bir yakalama veya gözaltına alma işleminin mağduru olan herkesin tazminat istemeye hakkı vardır. Gözaltı ile ilgili problemler hep bu maddeden kaynaklanmaktadır. Bu maddeye göre, keyfi olarak kimse hürriyetinden mahrum bırakılamaz. Mutlaka kanuni bir sebebi olacak ve bu da yetmeyecek o kişinin yargılanmasına yönelik bir şüphenin yeterli bir ölçüye, düzeye gelmiş olması aranacaktır. Hürriyetinden mahrum edilen kişinin bu şekilde kanunda tarif edilmiş ve aleyhindeki şüphenin belirlenmiş olması yanında, kısa zamanda hâkim önüne çıkarmak yükümlülüğü vardır. İngiltere aleyhindeki Brogan ve arkadaşları başvurusuyla ilgili olarak verdiği kararla, AİHM, bir kişinin hâkim önüne çıkarılmadan en çok 96 saat yani 4 gün gözaltında tutulabileceğini hükme bağlamış ve 1989 tarihli bu kararından bugüne kadar da bu konuda bir içtihat değişikliği olmamıştır. 6.madde Adil Yargılanma Hakkı: 1.Herkes, hem medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmalıklar, hem de cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, adil ve aleni olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik nedeniyle, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava süresince tamamen veya kısmen, basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir. 2.Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır. 3.Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir: a)Kendisine isnat edilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek; b)Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak; c)Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir avukatın yardımından yararlanmak ve eğer avukat tutmak için mali imkanlardan yoksunsa ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın ücretin ödemeksizin yardımından yararlanabilmek; d)İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında çağrılmasının ve dinlenmesinin sağlanmasını istemek; e)Duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından meccanen yararlanmak. Bu da adil yargılanma hakkını düzenleyen madde olup; masumiyet karinesi ve yargılanan sanığın asgari hakları düzenlenmiş, yargılamaya tabi olan sanığın yazılı olan asgari haklara sahip olması gerekir denilmiştir. Savunma hakkı, mahkemenin dilinden anlamıyorsa, 11 ücretsiz tercüman sağlanması, yargılama hukukunun bilinen silahların eşitliği ilkesi, yani gerek iddia makamı gerek savunma makamı, aynı derecede ve ölçüde imkanlara sahip olmalıdır. Bütün bunlar adil yargılama hakkını düzenleyen 6. maddede öngörülmüştür. Ayrıca yine adil yargılanma hakkının bir unsuru olan kişinin bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanması hakkı olduğu da belirtilmiştir. AİHM, Devlet Güvenlik Mahkemelerimizde, askeri hâkim bulunması nedeniyle bağımsız ve tarafsız mahkeme sayılamayacağını hükmetmekte idi. Bununla ilgili anayasal ve yasal değişiklikler yapıldı. AİHM tarafından en fazla ihlâl kararı, adil yargılanma hakkı konusunda verilmektedir. Anılan madde bağlamında, AİHM tarafından ihlâl kararı verilmesine yol açan başlıca hâller şunlardır: a) Yargılamanın uzun sürmesi (AİHM, yargılamanın makûl süreyi aşıp aşmadığını üç kritere göre değerlendirmektedir: (1) Yargılamaya konu uyuşmazlığın niteliği, (2) tarafların yargılamaya etkisi ve (3) yargılama konusu uyuşmazlığın taraflar için arzettiği önem. b) Devam eden ve AİHM kriterlerine göre süresi makûl sayılmayacak yargılama nedeniyle tarafların tazminat istemelerini mümkün kılacak bir iç hukuk yolunun bulunmaması. c) Ceza yargılamasında, zorunlu nitelikteki usûl işlemlerinin yapılmaması ya da geç yapılması. d) Yargılama aşamalarında avukat yardımından yararlanılamaması 7.madde Cezaların Yasallığı: 1.Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal ve uluslararası hukuka göre bir suç sayılmayan bir fiil veya ihmalden dolayı mahkum edilemez. Yine hiç kimseye, suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. 2.Bu madde, işlendiği zaman uygar uluslar tarafından tanınan genel hukuk ilkelerine göre suç sayılan bir fiil veya ihmal ile suçlanan bir kimsenin yargılanmasına ve cezalandırılmasına engel değildir. Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesini düzenlemektedir. AĠHS’nin 8, 9, 10 ve 11. maddelerinin bir özelliği var. Her maddenin birinci paragrafında, güvenceye aldığı hakkın içeriği verildikten sonra, nasıl ve hangi hallerde kısıtlanabileceği de ikinci paragrafında belirtilmiştir. Ancak bütün bu kısıtlamaların da bir sınırı vardır. Bu da demokratik toplum ölçütüdür. Bu ölçüye uygun ve AİHS‟nin öngördüğü şekilde devlet, bu maddelerdeki hakları kısıtlayabilir. Demokratik toplum ölçütüyle yürürlükte olan Anayasamızın temel hak ve özgürlüklerle ilgili ikinci kısmının gerekçesine baktığımızda karşılaşıyoruz. Anayasadaki hak ve özgürlükler, AİHS göz önünde bulundurularak düzenlenmiş ve bazı maddeler arasında büyük bir benzerlik olduğunu yaptığımız karşılaştırmada görebiliriz. 8.madde Özel Hayat ve Aile Hayatının Korunması: 1.Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir. 2.Bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda, zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabilir. Özel hayat hakkını, konut hakkını ve haberleşme hakkını düzenleyen maddedir. 9.madde DüĢünce, Vicdan ve Din Özgürlüğü: 1.Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapma suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir. 12 2. Din veya inancını açıklama özgürlüğü, ancak kamu güvenliğinin, kamu düzeninin, genel sağlığın veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir. Burada da yine kamu düzeninin sağlanması, suçun önlenmesi, başkalarının hak ve özgürlüklerinin çiğnenmesinin önlenmesi gibi, çeşitli nedenlerle –ki maddenin 2. paragrafında sayılmıştır nasıl kısıtlanacağı belirtilmiş, meşru olarak kısıtlanması öngörülmüş, ancak burada da 8. maddede olduğu gibi, demokratik toplum ölçütünü de aşmamalı denilmektedir. Tabii her olay kendine özgü olduğu içindir ki, demokratik toplum ölçütünü de her olayda ayrı değerlendirmek gerekir. Bu da artık yargılamanın tabiatından gelen bir şeydir. 10. madde Ġfade hürriyeti: 1.Herkes görüşlerini açıklama ve ifade özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve vermek özgürlüğünü de içerir. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine bağlı tutmalarına engel değildir. 2.Kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması veya yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması için yasayla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlamalara ve yaptırımlara bağlanabilir. Burada da herkesin ifade hürriyetine sahip olduğu belirtildikten sonra 2.paragrafta çeşitli nedenlerle kısıtlanabileceği belirtiliyor. Yalnız buradaki nedenlere önceki maddelerde bulunmayan bir neden eklenmiş. Önceki maddelerde kamu düzeni, suçun önlenmesi gibi genel kısıtlama nedenleri belirtilirken, ifade özgürlüğü ile ilgili bu maddede yine o kısıtlama nedenleri sayıldıktan sonra, ek olarak bir de ülke bütünlüğü nedeni eklenmiştir. İfade özgürlüğünün sistematik ihlâli olarak görülen hâller şunlardır: a) Hakaret nedeniyle açılan tazminat davalarında, hakaret sabit görülse bile, fahiş (orantısız) şekilde tazminata hükmedilmesi. b) Rahatsız hatta şok eder nitelikte ancak şiddete çağrı içermeyen ya da haber değeri taşıyan ifadeler nedeniyle kişilerin cezalandırılması c) Açıklamalar ifade özgürlüğü kapsamında kalmasa dahi, açıklamayı yapan ya da yayan kişilerin aşırı (orantısız) şekilde cezalandırılması. 11.madde.Dernek Kurma ve Toplantı Yapma Özgürlüğü: 1.Herkes asayişi bozmayan toplantılar yapmak, dernek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahiptir. 2.Bu hakların kullanılması, demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak, ulusal güvenliğin, kamu emniyetinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başlarının hak ve özgürlüklerinin korunması amaçlarıyla ve ancak yasayla sınırlanabilir. Bu madde, bu hakların kullanılmasında silahlı kuvvetler, kolluk mensupları veya devletin idare mekanizmasında görevli olanlar hakkında meşru sınırlamalar konmasına engel değildir. Bu maddenin de birinci paragrafı hakkı tanımlıyor, ikinci paragrafı, nasıl kısıtlanacağını, kısıtlanma nedenlerini belirtiyor. Örgütlenme hürriyeti de, kötüye kullanılabilir hürriyetlerden biridir. Örgütlenme içine dernekler, sendikalar, siyasi partilerin kurulması giriyor. Akla sadece tüzel kişi biçiminde örgütlenme de gelmemeli, AİHM‟ne göre, tüzel kişiliği olmayan Türk Hukukuna göre şekilsiz sayılabilecek örgütlenmeler de yine bu kapsamdadır. Örgütlenme özgürlüğünün meşru kılınmasını öngören ikinci paragrafta ifade hürriyeti için kullanılan ülke bütünlüğü nedeni burada kullanılmamıştır. Yani ülke bütünlüğü nedeniyle kısıtlama sadece ifade özgürlüğü ile ilgilidir. Örgütlenme özgürlüğünü ülke bütünlüğü nedeniyle kısıtlayamıyorsunuz ama, suçu önlemek ve başkalarının hak ve 13 hürriyetlerini ortadan kaldırmayı engellemek için, ayrıca kamu düzeni ve milli güvenlik nedeniyle kısıtlayabilirsiniz. Dernek kurma ve toplantı özgürlüğünün sistematik ihlâli olarak görülen başlıca durum, barışçıl amaçlar taşıyan, kamu güvenliğini doğrudan tehdit etmeyen toplantı ve gösterilerin yasaklanması; bu tip toplantı ve gösterilere müdahale edilmesidir. 12.madde Evlenme Hakkı: Evlenme çağına gelen erkek ve kadın, bu hakkın kullanılmasını düzenleyen ulusal yasalar uyarınca evlenmek ve aile kurmak hakkına sahiptir. 8. madde ile doğrudan bağlantılı bir maddedir. 13. madde Etkili BaĢvuru Hakkı: Bu Sözleşme'de tanınmış olan hak ve özgürlükleri ihlal edilen herkes, ihlal fiili resmi görev yapan kimseler tarafından bu sıfatlarına dayanılarak yapılmış da olsa, ulusal bir makama etkili bir başvuru yapabilme hakkına sahiptir. Türkiye için çok önem arz eden bir madde. Bu maddeye dayanılarak çok fazla Türkiye aleyhine başvuru yapılmıştır. Hak arama hakkı diye de formüle edilebilecek bir maddedir. Hak arama hakkından kasıt, AİHS‟nde düzenlenen hak ve özgürlüklerle ilgili hakların aranmasıdır. Taraf ülkelerin bu maddedeki sorumluluklarının amacı, başvuranın şikayetinin niteliğine göre değişebilir.Devlet yetkililerinin bu konuda etkin bir şekilde hareket etmeleri gerekir. 14.madde Ayrımcılık Yasağı: Bu Sözleşme'de tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din, siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya sosyal köken, ulusal bir azınlığa mensupluk, servet, doğum veya herhangi başka bir durum bakımından hiçbir ayırımcılık yapılmadan sağlanır. Bu maddenin bir özelliği var. AİHM‟ne bireysel bir başvuru yapacağınızda, daha önceki her bir maddede düzenlenen hak ve özgürlüklerin her birine tek başına veya birkaçına birden dayanabiliyor. Ancak, bu maddeyle ilgili ihlal iddiaları, yapılmış bir başvuru kapsamında dile getirilebiliyor. Örneğin, örgütlenme özgürlüğü ile ilgili olarak 11. maddeye dayanarak bir başvuru yapılıyor, 14. maddeye aykırılık iddiası da, bu bağlamda dile getirilebiliyor. Sadece 14. Madde ile ilgili olarak bireysel başvuru yapılamaz. Bu maddenin ihlal edildiği çok ileri sürülmesine rağmen, ülkemiz aleyhine bir ihlal kararı henüz verilmemiştir. 15. madde Olağanüstü Hallerde Askıya Alma: 1.Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, ancak durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek şartıyla AİHS'nde öngörülen yükümlülüklerine aykırı tedbirler alabilir. 2.Yukarıdaki hüküm, meşru savaş fiilleri sonucunda meydana gelen ölüm hali dışında, 2. madde ile 3. ve 4. maddeler (fıkra 1) ve 7. maddeyi hiçbir suretle ihlale mezun kılmaz. 3.Bu maddeye göre aykırı tedbirler alma hakkını kullanan her Yüksek Sözleşmeci Taraf, alınan tedbirler ve bunları gerektiren nedenler hakkında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne tam bilgi verir. Bu Yüksek Sözleşmeci Taraf, sözü geçen tedbirlerin yürürlükten kalktığı tarihi de Avrupa Konseyi Genel Sekreteri'ne bildirir. Bu madde, bir hak düzenleyen madde değildir. Hakların askıya alınmasını düzenliyor.Anayasa hazırlanırken de, bu düşünülmüş, temel hak ve hürriyetlerin taraf devletlerce askıya alınabileceği öngörülmüştür. Ancak savaş halinde dahi askıya alınamayacak haklar da, bu maddede sayılmıştır. Sayılanların dışındaki maddeler askıya alınabiliyor. Örneğin, ifade hürriyetiyle ilgili 10. madde, örgütlenme özgürlüğü ile ilgili 11. madde askıya alınabiliyor. Yalnız askıya 14 alabilmenin bir formalitesi olarak, askıya aldığınız hangi maddeyse, askıya alma gerekçesiyle birlikte Avrupa Konseyi Genel Sekreteri‟ne beyanda bulunuyorsunuz. 16. madde Yabancıların Siyasi Faaliyetlerinin Kısıtlanması: 10, 11 ve 14. maddelerin hiçbir hükmü, Yüksek Sözleşmeci Tarafların yabancıların siyasal etkinliklerini sınırlamalarına engel sayılmaz. 17. madde Hakların Kötüye Kullanılmasının Yasaklanması: Bu Sözleşme hükümlerinden hiçbiri, bir devlete, topluluğa veya kişiye, Sözleşme'de tanınan hak ve özgürlüklerin yok edilmesine veya burada öngörüldüğünden daha geniş ölçüde sınırlamalara uğratılmasına yönelik bir etkinliğe girişme ya da eylemde bulunma hakkını sağlar biçimde yorumlanamaz. Bu maddeye göre ne devlet, ne kişiler, ne de gruplar Sözleşmede öngörülen hakların o hakların yok edilmesine yol açacak ya da kullanılamaz biçimde tahrip edilmesine yol açacak şekilde, kötüye kullanılamaz ve yorumlayamaz. 18. madde. Hakların Kısıtlanmasının Sınırları: Bu Sözleşme hükümleri gereğince, sözü edilen hak ve özgürlüklere getirilen sınırlamalar ancak öngörülen amaçlar için uygulanabilir. 1 NO.LU EK PROTOKOL 20 Mart 1952'de imzalanan bu protokol ile Sözleşmeye “Mülkiyet Hakkı”, “Eğitim ve Öğrenim Hakkı” ile “Serbest Seçim Yapma Hakkı” eklenmiştir. 1.madde Mülkiyetin Korunması: Her gerçek ve tüzel kişinin, mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslar arası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez. 2.madde Eğitim Hakkı: Hiç kimse eğitim hakkından yoksun bırakılamaz. Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimin kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir. 3.Madde Serbest seçim hakkı Yüksek Sözleşmeci Taraflar, yasama organının seçilmesinde halkın kanaatlerinin özgürce açıklanmasını sağlayacak şartlar içinde makul aralıklarla, gizli oyla serbest seçimler yapmayı taahhüt ederler. Taraf olduğumuz Ek Protokol sadece budur. Mülkiyet hakkı deyince sadece taşınmaz ya da taşınır mülkiyet hakkı olarak anlamamız lazım. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin mülkiyet hakkı anlayışı çok geniştir. Bazı davalarda kanuni faizlerin düşük olması, gecikme faizlerinin düşük olması, mülkiyet hakkının ihlali olarak yorumlanmıştır. Haklı ya da haksız bir nedenle tapuya kayıtlıyken, özel mülkiyete konu edilemeyeceği gerekçesiyle, iyi niyetli malik ya da zilyetlerine uygun bir tazminat ödenmeden bir taşınmazın tapu kaydının iptâli veya imar planlarında kamu hizmetine tahsis edilen ancak çeşitli gerekçelerle yıllarca kamulaştırılmayan taşınmazların sahiplerine, kamulaştırma işlemi tamamlanıncaya kadar taşınmazdan tam yararlanamamaları nedeniyle tazminat ödenmemesi, ihlal kararı verilmesine neden olan durumlara örnek olarak sayılabilir. 15