TBMM B: 46 12 . 1 . 2 0 1 0 O: 3 Ülkemizin büyük bölümü birinci ve ikinci derece deprem kuşağı içerisinde yer almaktadır. 17 Ağustos 1999 depreminden sonra Türkiye çok büyük acılar yaşadı. Bir daha bu acıların yaşanmaması noktasında o günden bugüne kadar nelerin alınıp alınmadığıyla ilgili tartışmalar sık sık yapılmakta, bilim adamları, uzmanlar çeşitli ortamlarda, çeşitli toplantılarda nelerin yapılmasıyla ilgili, nelerin yapılmadığıyla ilgili konuşmaları yapmakta, tedbir alınması noktasında da önerilerde bulunmaktadır ama ne yazık ki bugün geldiğimiz noktada-uyarıların dikkate alınmadığı... Olası bir depreme karşı Türkiye'nin maalesef büyük felaketleri yaşayacağı noktasında da bir gerçeği göz ardı edemeyiz çünkü biz hâlâ 99 depreminden ne kadar ders alıp almadığımızı... Biraz evvelki konuşan arkadaşımızın da ortaya koyduğu gibi maalesef ders almadık, ders çıkartmadık. Çünkü bu sebepler arkasında yatan bence birinci sebep, biz depremin olabileceğini düşünüyoruz ama depremin önüne karşı tedbir alması konusunda da gücümüzün yetmeyeceğini vurgulamak istiyoruz. Aslında depremi önleme şansı hiç kimsenin yok, deprem mutlaka olacaktır ama bunun ne zaman olacağıyla ilgili kimse öngörüde bulunamaz. Ama depreme karşı -tedbir alma noktasında dainsanların, yani bizlerin, yani siyasilerin, yani yerel yöneticilerin tedbir alması gibi bir sorumluluğu var. Eğer bugün insanlar depremlerde hayatını kaybediyorsa o depremde hayatını kaybeden insanların kaderi o olmamalı ama biz bakıyoruz ki en kolay yol, "Efendim, kaderimiz." deyip işin içinden çıkıyoruz. Peki, yerel yöneticiler ne iş yapıyorlar, genel yöneticiler ne iş yapıyorlar? Depremin engellenmesi veya deprem karşısında tedbir alınması konusunda gerekli tedbirleri almayıp, yerel yöneticilerin veya genel hükümetlerin bu konuda kanunları çıkartmayıp, denetim mekanizmalarını sağlıklı çalıştırmayıp sonunda deprem olunca "Efendim, ne yapalım, bu bizim kaderimiz." deyip işin içinden çıkıyoruz. Aslında sorumlu, depreme karşı tedbir almayan yöneticilerdir. Bu noktada, yetkililerin, bilhassa hükümetlerin ivedilikle depreme karşı tedbirlerin alınması noktasında uzmanların görüşlerinin dikkate alınarak yerel yöneticilerle birlikte mutlaka çok aktif ve etkin çalışmalar yapılması gerektiğini bir kez daha vurgulamak istiyorum. Değerli arkadaşlarım, dediğimiz gibi, Marmara Bölgesi özellikle sanayinin en yoğun olduğu bölgelerden bir tanesi ve bunların başında da İstanbul, İzmit ve Bursa geliyor. Şimdi sık sık küçük depremlerden sonra hep Marmara Bölgesi'ndeki deprem konuşuluyor ve bu deprem çerçevesinde İstanbul ne kadar etkilenir, çevresi ne kadar etkilenir deniyor ama bilim adamlarının yapmış olduğu açıklamalar ve çalışmalar şunu gösteriyor ki Marmara'da olabilecek olan en büyük deprem en fazla Bursa'yı etkileyecek ve Bursa'da, bu konuda, deniz kıyısı olan Karacabey, Mudanya, Gemlik ve İznik Gölü'ndeki yerleşim birimleri en fazla etkilenecek bölgeler olarak ortaya çıkıyor. Bu noktadaki örneklerden bir tanesini vermek istiyorum: Bizzat gittim, kendim gözlerimle gördüm. İznik'te yapılan bir hastane var. Belki de Türkiye'nin en iyi hastanelerinden bir tanesi ama o hastanenin yapıldığı yer fay hattı üzeri. Yani depremden etkilenmemiş, deprem sonrası yapılıyor ama fay hatları üzerinde olduğu için şu anda çökmeler var. Bunu soru önergesiyle gündeme getirdim ve üzerinde çalışma yapıldığını söylüyorlar. İşte, bakın, depreme karşı tedbir alınmasını söylerken... Bir kere, biz, yer altındaki fayların nereden geçip geçmediğiyle ilgili o çalışmaları nazım imar planlarına koymuyoruz. O planlar içerisinde o fay hatlarının nereden geçtiği gözükmüyor ve ondan sonra planlamalar yapılıyor. Altta fay hattı var ama üstünde binalar var, kamu binaları var. Peki, sonuç? Ne olacak? İnsanlar, hayatlarını kurtarmak için depremden, yaralı olarak hastaneye gidecekler, bir bakacaklar ki hastane yerinde yok. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız. -756-