Ayna Nöronlar: Đçimizdeki dünya Đnsan zihninin kendisi dışındaki dünyayı ve başka insanların duygu ve niyetlerini nasıl anladığının sırrı çözülüyor mu? Beynimizdeki bazı hücreler dünyayı bir ayna gibi yansıtıyor! Eşinizle bir restoranda yemek yiyorsunuz. Çorbadan ilk yudumu aldığınızda, tuzunun az olduğunu düşünüyor ve tuzluğa doğru uzanmak istiyorsunuz ki, eşiniz tuzluğu size doğru uzatırken “tuzsuz mu?” diye soruyor. Eşiniz sizin içtiğiniz çorbadan içmiyor, yalnızca bir kaşık içtiniz ve yemeğin tuzu hakkında ağzınızdan tek kelime çıkmamıştı. Dahası yemeğe tuz atmayı yalnızca bir an önce düşünmüştünüz ama eşiniz aklınızdan geçeni okuyabiliyormuş gibi size tuzluğu uzattı. Üstelik haklıydı, tuz eklemek istiyordunuz. Çoğumuzun başından bu ve buna benzer nice olay geçiyor. Hemen çoğunda bu aklından geçeni okuyormuş gibi olmanın nasıl olup da mümkün olduğunu düşünmüyoruz bile. En fazla “Aaa nasıl da bildin!” deyip, geçiyoruz. Oysa daha ilk kaşığı tattığımız anda eşimizin bize tuzu uzatabilmesi, beynimizin muazzam bir hızda çalışabilmesi gerekiyor. Đnsan zihninin en eski sorusu Kadim zamanlardan bu yana insanın kendisi dışındaki dünyayı nasıl algılayıp, anladığı en çok merak edilen konulardan biri olmuştur. Gerçek zannettiğimiz gerçekten gerçek mi? Bizim dışımızda olanlar hakkındaki fikirlerimiz nasıl oluşuyor? Dahası bir başkasının hareketlerini, düşüncelerini, ne yapmaya niyetlendiğini, ne hissettiğini nasıl oluyor da anlayabiliyoruz? Bu sorulara insanoğlu felsefeden sanata, biyolojiden kimyaya kadar çok sayıda disiplin aracılığıyla yanıt bulmaya çalışmaktadır. Platon, algılayıp, görüp, anladığımızı sandığımız dünyanın ideaların bir gölgesinden ibaret olduğunu ve ideaların ne olduğunu insan zihninin anlayamayacağını söylemişti. Sonra Berkeley, insanın dış dünyanın gerçekte nasıl olduğuna dair en küçük bir fikrinin olamayacağını, bilebileceği tek şeyin olsa olsa algılayabildiklerinden ibaret olduğunu ve algıların gerçeğin ne kadarını algılayabildiğinin de bilinemeyeceğini iddia etmişti. Marx ve Engels ise zihnimizin bizim dışımızdaki bir dünyanın bir yansıtıcısı olduğunu, bir dış gerçeklik olmasaydı, zihnin de bir şeyi yansıtmasının mümkün olamayacağını dolayısıyla insan bilincinin dünyanın bir yansıması olduğunu söylemişlerdi. Beyin işlevleri ve zihnin çalışması üzerine araştırma yapan bilimciler ise eskiden bu sürecin beyinde bilinçli bir faaliyet olarak gerçekleştiğini düşünüyorlardı. Yani eşimiz, kaşığı ağzımıza götürürken bize bakıyor, ilk yudumu aldığımızda yüzümüzün ifadesini anlıyor, bu ifadenin ne anlama gelebileceği üzerine düşünüyor, bu arada bedenimizin belli belirsiz hareketinin tuzluğa uzanma hamlesi olabileceğini tahmin ediyor ve sonrada yemeği tuzsuz bulduğumuzu ve tuz eklemeyi düşünmüş olabileceğimizi çıkarıyordu! Daha da ilginci, bize tuzu uzatan eşimize, “Çorbayı tuzsuz bulduğumu ve tuz atmaya niyetlendiğimi nasıl anladın?” diye sorsak, bize bu akıl yürütmeyi bilinçli olarak yaptığına dair en küçük bir şey söyleyemeyecek; olasılıkla “bilmem, bana öyle geldi!” diye yanıtlayacaktır. Peki ama eşimiz başkalarının aklından geçeni okuma yeteneğine sahip değilse yemeği tuzsuz bulduğumuzu nasıl anlayabiliyor? Ya eşimiz, tıpkı bizim, diğer insanların hatta maymunların bile becerebildiği gibi karşısındakinin aklından geçeni anlama yeteneğine sahipse! Aklın fark ettiği tesadüf 1990’lı yılların başında Đtalya’da Parma Üniversitesinde dört araştırmacı maymunların sinir sistemi ve beyin işlevleri üzerine araştırmalar yürüttükleri laboratuarlarında çalışırlarken kendi deyimleriyle bir rastlantı sonucu son yirmi yılın en önemli keşiflerinden birini yaptılar. Beyin faaliyetlerini inceledikleri bir maymunun beynindeki bir grup nöronun, laboratuar çalışanlarından birinin yemek yemesini seyrederken, ateşlendiğini fark ettiler. Đlgi çekici olan hayvanın beyninde ateşlenen nöronların, yemek yiyen kişinin beyninde elini yemeğe uzatmasını sağlayan nöronlarla aynı grupta olmalarıydı. Önce bu gözlemlerinin rastlantısal olduğunu düşündüler ama bilimci öngörüleriyle durumu yinelemeye karar verdiler. Makak maymunu eliyle uzanıp bir meyveyi tutma eylemi sırasında beyninin bir bölgesinde ateşlenen nöronlar, hayvan aynı hareketi yapan başka bir maymunu seyrederken de ateşleniyordu. Yani hiç hareket etmeden başka bir maymunun hareketini izleyen maymunun beynindeki nöronlar sanki hareketi kendisi yapıyormuş gibi çalışıyordu.Sonuç gerçekten çok şaşırtıcıydı. Maymun hangi hareketi gözlemlerse kendi beyninde de o hareketi yaptıran nöronlar ateşleniyordu. Giacomo Rizzolatti, Leonardo Fogassi, Luciano Fadiga ve Vittorio Gallese adlı nörobilimcilerin bu keşifleriyle insan zihninin başkalarının duygu, eylem ve niyetlerini nasıl anladığını bulmanın yolları açılmış oldu. Nörobilimciler hareketi gözleyen maymunda ateşlenen bu hücre grubuna “ayna nöronlar” adını verdiler. Ayna nöronlar kendileri bir harekete neden olmadan ama sanki hareketi yaptırıyormuş gibi çalışan nöronlardı. Bu buluş insan beyninin dış dünyadan gelen uyaranları nasıl algıladığını ve algıladıklarının gerçek olduğuna nasıl karar verdiğini anlama yolunda yepyeni ve büyük bir adım atılmasını sağladı. Birbiri ardına yapılan araştırmalar ayna nöronların sadece hareketleri değil, gözlenen kişinin duygularının ve hatta ne düşünüp neye niyetlendiğinin anlaşılmasını da sağladığını göstermeye başladı. Đnsan beyni nasıl biliyor, ya hayvanlar? Bir başka insanın hareketlerini, duygularını ve niyetini anlamamızı sağlayan, gördüğümüz o kişinin beyninde ateşlenen nöronların aynılarının tıpkı bir aynada yansıyormuş gibi bizim beynimizde de ateşlenmesiyle gerçekleşiyor olabiliyor! Kaliforniya Üniversitesi Beyin ve Biliş Merkezi Başkanı VS Ramachandran, ayna nöronların keşfini, biyolojide DNA’nın keşfedilmesiyle eş değer tutuyor. Ayna nöronların insanlardan önce maymunlarda saptanmış olması, insan zihni ile hayvan zihni arasında olduğu kabul edilen düşünebilme farkının da doğru olmayabileceğini göstermektedir. eskiden insan dışı primatların başkalarının zihinsel durumlarını anlamadıkları kabul ediliyordu. Oysa bu gün bırakın başkalarının zihinsel durumunu niyetini bile anlayabileceklerini yani bir anlamda “akıl yürütebildiklerini” gösteren çalışmalar yapılmakta. Ayna nöronlar beynin parietal lob adı verilen yan bölgelerinde yer alıyor. Bu bölgenin hem beynin hareketten sorumlu motor, hem duygulardan sorumlu limbik hem de düşünceden sorumlu frontal (ön) bölgelerle bağlantıları vardır. Ayna nöronların işlev gördüğü dört temel alan olduğu düşünülmektedir; Başkalarının eylemlerini, niyetlerini yansıtma, duygularını hissetme ve taklit etme. Bu özellikler öğrenmenin beyinde nasıl gerçekleştiğini ve daha da önemlisi dil işlevinin nasıl geliştiğinin açıklanmasında yepyeni bir bakış geliştireceğe benziyor. Ayna nöronlar nasıl çalışıyor Đçimizde ve dışımızda olanları beş duyumuzla algılarız. Bu algılama organları görme, işitme, tatma, koklama ve dokunma işlevlerini gerçekleştirir. Algı organlarıyla alınan duyumlar, elektriksel sinyallere dönüşerek beynimizin farklı bölgelerindeki kısmen özelleşmiş nöronlara ulaştırılır. Bu nöronlar duyumlardan gelen sinyallerle ateşlenir ve milyonlarca bağlantılarıyla binlerce nöronun ateşlenmesini sağlar. Bu süreç an ben an devam eden, bitimsiz bir faaliyettir. Hareketin yansıtılması Masanın üzerinde çok sevdiğimiz bir tatlıyı gördüğümüzde, gözlerimize gelen görüntü beynin arka bölgesindeki görme alanına ulaşır. Görme alanındaki nöronlar ateşlenir ve beynimizdeki bir çok bölgeyi ateşleyerek, zihnimizde tatlının tadı oluşur, bu tat belleğimizdeki o tadı sevdiğimiz hatırasını canlandırır, bu hatıra beynimizin ön bölgesindeki düşünme, karar verme nöronlarımızı ateşler. Gördüğümüzün sevdiğimiz bir tatlı olduğunu ve onu yemek istediğimizi düşünürüz. Ön beynimizdeki nöronlar beynimizin ortasındaki kaslarımızı harekete geçiren nöronları ateşler, masaya doğru yürür, uzanır çatalı kavrar ve tatlıya batırıp ağzımıza götürürüz. Bu hareketin dengeli bir şekilde başarılmasını beyincik düzenler. Đşte hiç kıpırdamadan, bizim bu hareketimizi gözlemleyen bir arkadaşımızın beynindeki kasları hareket ettiren ayna nöronlar, tıpkı bizim kaslarımızı hareket ettiren nöronların ateşlenmesi gibi ateşlenir. Arkadaşımız hareket etmez ama bizim hareketimizin ne olduğunu anlar. Duygunun yansıtılması Đnsanlar duyguları sadece zihinleriyle değil tüm bedenleriyle yaşarlar. Bir duyguya kapıldığımızda yüzümüzde oluşan jest ve mimiklerden, gözlerimizdeki ışıltıya ve bedenimizin aldığı şekle kadar tüm değişiklikler duygunun bileşenleridir. Korku duygusu yaşadığımızda ellerimiz ve dudaklarımız titrer, göz bebeklerimiz irileşir, dudaklarımız kasılır, ağzımız aralanır, burun deliklerimiz açılır, tüylerimiz dikleşir ve derimiz terlemeye başlar, bedenimizi küçülürcesine bükülür. Đşte duygunun bu bileşenlerinden tümüne birden emosyon, hissettiğimiz emosyona ise duygu adı verilir. Sevdiğimiz tatlıyı gördüğümüzde neşe ve haz emosyonları bedenimizi kaplar. Beynimizde tatlı görüntüsünün ulaştığı nöronlar, emosyonları oluşturan beyin bölgelerindeki nöronları ateşler ve biz haz duygusuyla iştahlandığımızı hissederiz, bizim haz emosyonumuzun bedenimizde neden olduğu değişiklikleri gözlemleyen arkadaşımızın beynindeki görme nöronları, onun da haz emosyonunu oluşturan nöronlarının ateşlenmesini sağlar, arkadaşımızda haz duygusunu hisseder ve bizim o tatlıyı sevdiğimizi anlar. Karşımızdakinin hissettiği duyguyu hissedebilmek demek olan empatinin ayna nöronlarca olanaklı olduğu düşünülmektedir. Karşımızdaki insanı dinlerken onun yaşadığı ve dışa vuran emosyonu oluşturan nöronlar, bizim emosyonla ilgili ayna nöronlarımızı ateşlemekte ve biz de aynı emosyonu yaşamaya başladığımızdan aynı duyguyu hissetmeye başlamaktayız. Niyetin anlaşılması Tatlıyı gördüğümüzde kapıldığımız emosyonu gören arkadaşımızda ateşlenen ayna nöronlar hareketlenen bedenimize bakar ve biz daha tatlıya uzanmadan, bizim tatlıyı yemek üzere çatalı tutmaya niyetlendiğimizi anlar. Tatlının olduğu odaya girdiğimiz ve tatlıyı gördüğümüz anda odada bulunan ve bize bakan arkadaşımızın biz daha masaya yönelmeden tatlıyı yiyeceğimizi anlaması işte böyle mümkün olur. Bu tatlı hikayesini okuyan anneler, mutfağa giren çocuklarının ne yemek isteyeceklerini nasıl olup da daha çocuk mutfağa girer girmez hissedebildiklerini hatırlayacaklardır. Taklit Hepimiz karşımızda ağzını ekşiterek biri limon yediğinde elimizde olmadan sanki biz de limonu yemiş ve ağzımız ekşimiz gibi yüzümüzü buruşturduğumuzu biliriz. Đşte bu limon yemeden yemiş gibi hissedip, elimizde olmadan yüzümüzü buruşturmamızı ayna nöronların yaptığı düşünülmektedir. Bir bebekle vakit geçiren hemen herkes bebeklerin onlara bakan kişinin mimiklerini birebir tekrarladıklarını bilir. Çok uzun yıllar birlikte yaşayan insanların birbirlerine benzemeye başladıkları da hep söylenir. Bu insanları birbirine benzeten özellikle yüzlerindeki jest ve mimiklerin aynılaşmasıdır. Bu aynılaşmanın da ayna nöronların en çok gördükleri ve ona göre ateşlendikleri mimiklere göre biçimlenmesinden kaynaklandığı düşünülebilir. Çorbanın tuzu Restoranda çorbadan ilk yudumu aldığınızda başta yüzünüz ve bedeninizde oluşan değişim, eşinzin ayna nöronlarını ateşledi ve eşiniz çorbanın tuzsuz olduğu duyumunu çorbayı hiç içmeden sadece size bakarak hissetti. Çorba tuzsuzsa tuz eklemek gerekeceği için daha elinizi uzatmaya niyetlenirken tuzluğu alıp size doğru uzatırken, “tuzu az mı, sevgilim?” diye sordu. Ona ne kadar aşık olduğunuzu, aklınızdan geçeni okuyacak kadar sizi tanıdığını düşünüp, gözleriniz ışıldadı. Tabi ki onun da ayna nöronları ateşlenerek onun gözlerini de pırıltılarla doldurdu. Çorbadan çıkan romantizmle yemeğinizi afiyetle yediniz. Beynimiz edilgin bir ayna mı? Ayna nöronları keşfedileli henüz yirmi yıl bile olmadı. Ancak insan zihninin işleyişinin biyolojik ve kimyasal düzeyde anlaşılması için çok önemli araştırma alanı olmuş durumdalar. Ayna nöronların insanın kendisi dışındaki dünyada olup bitenleri tıpkı bir aynadaki yansıma gibi içine almasını sağladığı ve bu yansıyan bilginin insanın zihninde yürüyen faaliyeti başlatan yol olduğu fikri beynin anlaşılması alanında çok büyük bir adım. Otizm hastalığı olan bireylerin kendilerinin dışındaki dünyaya ilgisiz kalmaları ve çevrelerindekilerin duygularını anlayamamalarının bir ayna nöron işlev bozulması olduğunu düşünen bilimciler çok çeşitli araştırmalar sürdürüyorlar. Ayna nöronların öğrenme ve dilin gelişimindeki katkıları da araştırılıyor. Ancak henüz yanıtlanmamış çok sayıda soru var. Örneğin ayna nöronların çok karmaşık eylemlerin gözlemlenmesi sırasında nasıl ateşlendiği henüz bilinmiyor. Ayna nöron ateşlenmesinin kişinin hiç ayırtında olmadığı bir süreç olması bu alanda karmaşık deney düzeneklerinin hazırlamasını zorlaştırıyor. Öte yandan bilindışı denilen zihin faaliyetlerinin anlaşılmasında ayna nöronların rolünün araştırılması büyük umutlar vaat ediyor. Zihnimizde olup biten her şeyin ayna nöronların işlevinden kaynaklandığı bu yüzden ne algılarsak beynimizin edilgin bir şekilde ona boyun eğdiğini söylemek mümkün değil. Ancak insanın ve belki de diğer canlıların kendilerinin dışındaki dünyada olup bitenleri anlamasının en azından kendilerinin dışındaki dünyadan gelen uyaranlarca başladığının bilinmesi, gerçekliğin insanın zihnindeki bir hayalden ibaret olmadığını gösteren en önemli kanıt olarak görünüyor. Biz algıladığımız için değil kendisini bize algılattığı için gerçekliğin olduğunu bilmek felsefenin o kadim hakikat nedir, sorusuna Platon ve Berkeley’in yanıtlarının yanlış olduğunu gösteriyor. Kutu bilgi Nöron Sinir hücresi. Beyinde iki temel hücre tipi vardır: nöronlar ve glialar. Nöronlar beynin temel işlevlerini yüklenirlerken glialar çok çeşitli görevlerinin yanı sıra destek hüzcreleri olarak bilinirler. Nöronlar birbirleriyle bağlantılar kurarak bir ağ oluştururlar. Her nöron diğer binlerce nörondan elektriksel ve kimyasal yapıda bilgi alır ve yine binlerce nörona bilgi gönderir. Nöronlar istirahat halinde de sürekli çalışırlar. Nöronlar arası bu iletişim algılama, yorumlama, bilgi işleme, duyguları hissetme, kas hareketlerini sağlama ve en önemlisi düşünme sürecinin yani insan zihninin oluşmasını sağlar. Nöronun ateşlenmesi, onun etkin hale gelmesi bilgi alıp bilgi vermesi anlamına gelir. Örneğin elimizi havaya kaldırmamızı sağlayan kas hareketi bu hareketi sağlayan nöronların ateşlenmesiyle olur. Bellek işlevi de nöronların ateşlenmesiyle ortaya çıkar. Belirli bir nöron grubu ateşlendiğinde bir duygu yaşantılarız. Bir grup nöron ateşlendiğinde örneğin üzüntü hissederiz, başka bir grup nöron ateşlendiğinde ise neşe hissederiz. Bir görsel duyum algıladığımızda beynimizin arka, bir ses işittiğimizde şakak bölgelerindeki nöronlar ateşlenmiş demektir. Bir konu hakkında düşünürken ise beynimizin alın bölgesinin gerisindeki nöronlar ateşlenir.