TE’VÝL ni bu açýdan örnek olarak zikretmek mümkündür. Mâtürîdî’nin Kitâbü’t-Tev¼îd’i ise kelâm yönteminin hem ilk çalýþmasý hem de temel eseridir. BÝBLÝYOGRAFYA : Tehânevî, Keþþâf, I, 26; Hasan-ý Basrî, Risâle fi’l-šader (nþr. Muhammed Ýmâre, Resâßilü’l-£adl ve’t-tev¼îd içinde), Kahire 1971, I, 83, 85; Ýbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (Teceddüd), s. 203, 206208, 214-219, 224, 227, 233-235, 256; Hayyât, el-Ýnti½âr, s. 92; Teftâzânî, Þer¼u’l-£Ašåßid (nþr. M. Adnân Dervîþ), Beyrut 1411/1991, s. 51-52; Ýlyas Çelebi, Ýslâm Ýnanç Sisteminde Akýlcýlýk ve Kadý Abdülcebbar, Ýstanbul 2002, s. 147-177, 254; a.mlf., “Kitâbü’s-Sünne”, DÝA, XXVI, 116; a.mlf., “Sýfat”, a.e., XXXVII, 104-105; Ahmet Saim Kýlavuz, “Akaid”, a.e., II, 213-214; Yusuf Þevki Yavuz, “Kelâm”, a.e., XXV, 196; Emrullah Yüksel, “Kitâbü’t-Tevhîd”, a.e., XXVI, 116-117; a.mlf., “Kitâbü’t-Tevhîd”, a.e., XXVI, 119; Bekir Topaloðlu, “Kitâbü’t-Tevhîd”, a.e., XXVI, 118-119; a.mlf., “Mâtürîdî”, a.e., XXVIII, 156. ÿMustafa Sinanoðlu – — TEVHÝDHÂNE ( ) Baðýmsýz mescidleri olmayan tekkelerde âyinin icra edildiði, vakit namazlarýnýn kýlýndýðý mekâna verilen ad ˜ (bk. TEKKE). – ™ — TEVHÎDÎ ˜ (bk. EBÛ HAYYÂN et-TEVHÎDÎ). – ™ — TE’VÝL ( ) א ˜ Naslarda yer alan bir lafza taþýdýðý muhtemel mânalardan birini tercih edip yükleme anlamýnda terim. ™ Sözlükte “dönüp varmak, dönüp gelmek” anlamýndaki evl kökünden türeyen te’vîl “döndürmek; sözü iyice inceleyip varacaðý mânaya yormak; bir þeyi amaçlanan son noktaya ulaþtýrmak” demektir. Terim olarak “naslarda geçen bir lafzý bir delile dayanarak aslî mânasýndan alýp taþýdýðý muhtemel mânalardan birine nakletmek” diye tanýmlanýr (Râgýb el-Ýsfahânî, el-Müfredât, “evl” md.; Ýbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “evl” md.; Lisânü’l-£Arab, “evl” md.). Te’vil Kur’ân-ý Kerîm’de on yedi yerde geçer (Âl-i Ýmrân 3/7 [iki defa]; en-Nisâ 4/59; el-A‘râf 7/53 [iki defa]; Yûnus 10/39; Yûsuf 12/6, 21, 36, 37, 44, 45, 100, 101; el-Ýsrâ 17/ 35; el-Kehf 18/78, 82). Kur’an’da te’vil ileride vuku bulacaðý haber verilen bir ola- yýn zamaný gelince gerçekleþmesini, rüya tabirini ve bir sözün tefsir edilip açýklanmasýný ifade eder (Ýbnü’l-Cevzî, I, 354). Hadislerde de te’vilin “tefsir” anlamýna geldiðine iþaret edilmiþtir. Hz. Peygamber’in Cenâb-ý Hak’tan Abdullah b. Abbas’a te’vili öðretmesini niyaz ederken Kur’an’ý açýklama ilmini kastettiði anlaþýlmaktadýr (Buhârî, “Vudû,” 10; Müslim, “Feçâ,ilü’s-sahâbe”, 138). Erken devirlerde te’vile tefsir mânasý verilmiþ ve Kur’an tefsirine dair eserlerin isimlerinde tefsir karþýlýðýnda te’vil kelimesi kullanýlmýþtýr. Ýbn Kuteybe’nin Teßvîlü müþkili’l-Æurßân’ý ile Taberî’nin Câmi£u’l-beyân £an teßvîli âyi’l-Æurßân’ý buna örnek gösterilebilir. Ýlk dirayet tefsirinin müellifi olan Mâtürîdî ise tefsirle te’vil arasýnda ayýrým yapmýþ, tefsirin “ilâhî kelâmýn mâna ve maksadý hakkýnda kesin ifade kullanma” anlamýna geldiðini, bunun nüzûl sebeplerini bilen ve hadiselere vâkýf olan ashap tarafýndan yapýlabileceðini belirtmiþtir. Te’vil ise sözün varabileceði muhtemel mânalara yorulmasýdýr. Mâtürîdî’ye göre tefsir tek ihtimalli, te’vil çok ihtimallidir (Teßvîlâtü’l-Æurßân, I, 3-4; III, 269273). Bu anlayýþýn sonraki dönemlerde görülen tefsir-te’vil ayýrýmýna esas teþkil ettiðini söylemek mümkündür. Selefiyye’ye mensup âlimlerle bazý çaðdaþ araþtýrmacýlar te’vile tefsir mânasý vermenin Kur’an’daki kullanýma uygun düþmediðini söylemiþtir (Iþýcýk, s. 20-21). Elmalýlý Muhammed Hamdi, Kur’an’daki müteþâbihlerin te’vili konusunu açýklarken te’vilin “lafýzlara anlam verme” ve “lafýzlarýn mânalarýný vuku bulan olaylara uygulama” þeklinde iki türünün bulunduðunu söyleyerek özellikle müteþâbih âyetlerde, uzun süre Kur’an bilgileriyle zihnini yoðurup belli bir derinlik kazandýktan sonra sezilebilecek anlamlarýn bulunduðuna dikkat çekmiþ, Kur’an’ýn içerdiði bu tür kapalý mânalara ulaþabilmek için te’vile baþvurulmasý gerektiðini belirtmiþtir (Hak Dini, II, 1048). Müteþâbih naslarýn te’vili konusunda âlimlerin benimsediði görüþleri þöylece özetlemek mümkündür. 1. Te’vil yoluna baþvurmak câiz deðildir, çünkü müteþâbih âyetler te’vil edilmesi için deðil insanlarýn onlara inanmasý, kulluk ve teslimiyetlerinin denenmesi amacýyla Kur’an’da yer almýþtýr. Bu tür âyetlerin mânasýnýn yalnýz Allah tarafýndan bilindiði hususu Kur’an’da beyan edilmektedir (Âl-i Ýmrân 3/7). Bilhassa ilâhî sýfatlara dair lafýzlarýn te’vili mahiyetlerini sadece Allah’ýn bildiði bu sýfatlarý bilme iddiasý anlamýna gelir ki bunun insanlar için imkânsýz olduðu açýktýr. Ayrýca sözü edilen âyette müteþâbih naslarý te’vil etmeye kalkýþma iþi kýnanmýþ, bu husus sapma eðilimi taþýmanýn alâmetlerinden sayýlmýþ ve te’vile giriþmeden âyetlere inanan âlimler övülmüþtür. Hz. Peygamber ve ashabý müteþâbih âyetleri te’vil etmediði gibi buna teþebbüs edenlere de izin vermemiþtir. Kur’an’da te’vilin tefsir anlamýnda kullanýlmayýp “vuku bulacaðý haber verilen bir olayýn gerçekleþmesi” mânasýnda geçmesi, te’vile “lafýzlarýn tefsiri ve yorumu” anlamýnýn âlimlerce sonradan yüklendiðini göstermektedir. Mâlik b. Enes, Þâfiî, Evzâî ve Süfyân es-Sevrî’nin yaný sýra Selefiyye’nin çoðunluðu ile Hanefiyye-Mâtürîdiyye’ye mensup bazý âlimler bu görüþtedir (Taberî, VI, 200-204; Takýyyüddin Ýbn Teymiyye, s. 75-77; Elmalýlý, II, 1045). Müteþâbihlerin te’viline iliþkin bu yaklaþým bazý âlimlerce bir tür icmâlî te’vil kabul edilmiþtir; çünkü bu, naslardan anlaþýlan zâhirî mânayý teþbihe düþme endiþesiyle de olsa benimsememektir (Âlûsî, XVI, 160). 2. Te’vilin câiz sayýlýp sayýlmamasý, müteþâbih âyetlere dair mânalarýn insanlar tarafýndan bilinir veya bilinemez oluþuyla irtibatlýdýr. Zira müteþâbih âyetler farklý gruplardan oluþur. Anlamlarý sadece Allah tarafýndan bilinen müteþâbihler te’vil edilemez; buna karþýlýk anlamlarý ilimde derinleþmiþ âlimlerce (râsihîn) bilinmeye elveriþli olan müteþâbih âyetlerin te’vili câizdir. Müteþâbihlere inanmak bütün müslümanlar için farz olduðu halde ilgili âyette (Âl-i Ýmrân 3/7) yalnýz ilimde derinleþmiþ âlimlere atýf yapýlmasý, Hz. Peygamber’in Allah’tan te’vil ilmini Ýbn Abbas’a öðretmesini niyaz etmesi ve kendisinin bazý müteþâbihleri te’vil edip bunlarý ashaba öðretmesi, ashap devrinden itibaren âlimlerin müteþâbihler dahil bütün âyetleri tefsir etmesi, Kur’an’da insanlarýn âyetlerin mâna ve muhtevasý üzerinde düþünmeye davet edilmesi, kötü niyetli kiþilerce yapýlan te’villerin reddedilmesine ve doðru te’villerin bilinmesine ihtiyaç duyulmasý, ayrýca naslarýn kesin olan aklî bilgilerin ýþýðýnda anlaþýlma zorunluluðunun bulunmasý bu görüþü güçlendiren deliller arasýnda yer alýr. Âyette müteþâbihleri te’vil etmek isteyenlerin yerilmesi müteþâbihlere muhkem âyetlere aykýrý düþen anlamlar vermeye yönelmeleri, dolayýsýyla dini yozlaþtýrýp bâtýl göstermek gibi kötü niyet taþýmalarýndan ötürüdür. Bir te’vilin geçerli sayýlabilmesi için lafza verilen mânanýn sözlük mânalarý arasýnda bulunmasý þarttýr. Ayrýca anlamý kapalý olmayan muhkem lafýzlar te’vil edilemez. Bu sebeple her te’vil geçerli, tutarlý ve ilmî deðildir. 27 TE’VÝL Hasan-ý Basrî, Buhârî, Ahmed b. Hanbel, Ebû Ali el-Cübbâî, Kadî Abdülcebbâr, Mâtürîdî, Gazzâlî, Ebü’l-Muîn en-Nesefî, Fahreddin er-Râzî ve Elmalýlý Muhammed Hamdi gibi âlimlerin dahil olduðu çoðunluk bu görüþtedir (Þerîf er-Radî, V, 127129; Kadî Abdülcebbâr, s. 600-601; Fahreddin er-Râzî, s. 224-227; Ramazan b. Muhammed el-Hanefî, s. 114). Her ne kadar Ahmed b. Hanbel naslarýn te’vilini câiz görmeyen birinci grup içinde zikredilmiþse de onun bazý müteþâbihleri te’vil ettiði bilinmektedir (Takýyyüddin Ýbn Teymiyye, s. 9798; Sadreddîn-i Þîrâzî, s. 90-92). Kelâmcýlarý eleþtirmesine ve Selefiyye’yi temsil etmesine raðmen Ýbn Teymiyye de “izâfî müteþâbih” diye nitelediði âyetlerin te’vil edilmesini câiz görmüþtür (Tefsîru sûreti’l-ÝÅlâ½, s. 83-92). 3. Ýlimde derinleþmiþ olanlar bütün naslarý te’vil edebilir. Bunlar Hz. Peygamber baþta olmak üzere Ehl-i beyt’e mensup âlimlerdir. Diðer âlimlerce yapýlan te’viller ise gerçeði yansýtmaktan uzaktýr. Þiî âlimleri bu görüþtedir (Halîl Yâsîn, I, 16). 4. Naslarý lafzî-zâhirî mânalarýna göre anlayýp açýklamak mümkün olduðundan herhangi bir þekilde te’vil edilmelerine gerek yoktur. Zira Kur’an’da ve hadislerde geçen bütün lafýzlara içerdikleri lafzîzâhirî mânalarýn verilmesi zorunludur. Þayet bu lafýzlarla ilk bakýþta anlaþýlmayan baþka anlamlar ifade edilmek istenseydi bunlar farklý anlaþýlmaya elveriþli olmayan lafýzlar kullanýlarak belirtilir, böylece ihtilâfa düþülmesi engellenirdi. Müþebbihe ve Mücessime gruplarý bu görüþtedir (Kasým er-Ressî, I, 105-110). 5. Naslarý ancak ilâhî emirlere tam itaat etmek suretiyle keþf ve ilhama mazhar olan ehlullah te’vil edebilir. Kalplerini mâsivâdan temizleyip zikrullah ile dolduran sâlih ve müttaki âlimler Allah katýnda elde ettikleri derecelerine göre naslarýn gerçek te’vilini yaparlar. Sûfiyye’ye mensup âlimler bu görüþü savunur (Sadreddîn-i Þîrâzî, s. 77-90; Âlûsî, XVI, 159-160). Te’vil kelâm ilminde ilâhî sýfatlarýn anlaþýlmasý, peygamberlerin ismet sýfatýyla bazý naslar arasýndaki çeliþkili görünümün giderilmesi, kýyamet alâmetleriyle âhiret hallerinin izah edilmesi, iman-günah-tekfir meselelerinin yorumlanmasý gibi birçok konuda baþvurulan akýlcý yöntemin ana unsurlarýndan birini oluþturur. Ancak kelâm âlimlerine göre naslarýn te’vil edilebilmesi için lafzî-zâhirî mânanýn verilmesini imkânsýz kýlan naklî veya aklî kesin delilin bulunmasý, yapýlan te’vilin Arap dili kurallarýna uygun olmasý, diðer muhtemel mânalar arasýndan tercih edilen an28 lamýn kastedildiðini kanýtlayan bir delile dayanýlmasý, ayrýca bu tür naslara dil yönünden içermediði bir anlamýn yüklenmemesi þarttýr. Þartlarýna uyularak yapýlan te’viller sahih kabul edilmekle birlikte kesinlik arzetmez ve ilâhî maksadý bütünüyle ortaya koyduðu anlamýna gelmez. Te’vil tefsir ilminin de ana konularýndan birini teþkil eder. Zâhir, mücmel ve hafî olan lafýzlarýn te’vil edilmesi müfessirlerin çoðunluðu tarafýndan kabul edilir. Müfessirler tefsirle te’vil arasýnda bazý farklarýn bulunduðuna dikkat çekmiþtir. Buna göre tefsir metinden doðrudan doðruya ve açýkça anlaþýlan, te’vil ise metinden iþaret yoluyla anlaþýlabilen mânayý açýklamak veya tefsir Hz. Peygamber’den nakledilen rivayetlere, te’vil ise dil kurallarýna ve aklî bilgilere dayanýlarak metni açýklamak yahut tefsir âyetleri parçalara ayýrýp anlaþýlýr duruma gelmesini saðlamak, te’vil ise onlarýn içerdiði genel anlama nihaî bir açýklama getirmektir. Te’vil sadece ilâhî kitaplarýn yorumlanmasý anlamýna gelirken tefsir ilâhî olan ve olmayan bütün metinlerin açýklanmasýný ifade eder (Râgýb el-Ýsfahânî, s. 47-48; Hâlid Abdurrahman el-Ak, s. 52-53). Te’vil kavramý tasavvufta da kullanýlýr. Keþf ve ilhama baðlý olarak yapýldýðý ileri sürülen ve iþârî tefsir diye adlandýrýlan yorumlar te’vil kabul edilir. Sûfiyye geleneðine baðlý âlimler, özellikle velî kabul ettikleri sûfîlere ait þathiyyâtýn zihinlerde uyandýrdýðý tereddütleri gidermek için te’vile baþvurur. Abdülvehhâb eþ-Þa‘rânî’nin el-Fet¼ fî teßvîli mâ ½adara £ani’l-kümmeli mine’þ-þa¹¼ adlý eseri bunun örneklerinden birini teþkil eder. Galiyye içinde yer alan bazý fýrkalar Allah’ýn Hz. Peygamber’e tenzili, imamlara ise te’vili indirdiðini söyleyerek tenzili zâhirî ilim, te’vili de bâtýnî ilim saymýþlardýr. Âlimlerin çoðunluðu, Kur’an ve Sünnet’in doðru þekilde anlaþýlabilmesi için te’vile baþvurulmasý gerektiðinde ittifak etmiþ, ancak bâtýnî te’villerin câiz olmadýðýný ve bu te’villerin dinî bakýmdan hiçbir deðer taþýmadýðýný ýsrarla belirtmiþlerdir. Ayrýca kurallarýna uyulsa bile te’villerin kesin deðil zan ifade ettiðine dikkat çekmiþlerdir. Te’villere bu nazarla bakýlmasý dinde esnek bir anlayýþ saðlamasý bakýmýndan büyük önem taþýr. Te’vil konusu kelâm ve tefsir kitaplarýnda ele alýnmýþ, buna dair müstakil eserler de yazýlmýþtýr: Gazzâlî, Æånûnü’t-teßvîl (Kahire 1359/1940); Ýbnü’z-Zübeyr es-Sekafî, Milâkü’t-teßvîli’l-šå¹ý£ bi-×evi’l-il¼âd ve’t-ta£¹îl (Beyrut 1403/1983); Ebû Bekir Ýbnü’l-Arabî, Æånûnü’t-teßvîl (Bey- rut 1990); Ýbn Fûrek, Müþkilü’l-¼adî¦ ve beyânüh: Teßvîlü’l-aÅbâri’l-müþkile (Dýmaþk 2003); Muvaffakuddin Ýbn Kudâme, ¬emmü’t-teßvîl (Küveyt 1995); Takýyyüddin Ýbn Teymiyye, el-Ýklîl fi’l-müteþâbih ve’t-teßvîl (Kahire 1367); Salâh Abdülfettâh el-Hâlidî, et-Tefsîr ve’t-teßvîl fi’l-Æurßân (Amman 1996); Muhammed b. Abdurrahman Maðrâvî, el-Müfessirûn beyne’t-teßvîl ve’l-i¦bât fî âyâti’½-½ýfât (Beyrut 2000); Hamîdüddin Ferâhî, et-Tekmîl fî u½ûli’t-teßvîl (A‘zamgarh 1411/1991). BÝBLÝYOGRAFYA : et-Ta£rîfât, “Te,vîl” md.; Tehânevî, Keþþâf, I, 376-377; Kasým er-Ressî, U½ûlü’l-£adl ve’t-tev¼îd (nþr. Muhammed Ýmâre, Resâßilü’l-£adl ve’t-tev¼îd içinde), Kahire 1971, I, 105-110; Taberî, Câmi £u’l-beyân (Þâkir), VI, 200-205; Mâtürîdî, Teßvîlâtü’l-Æurßân (nþr. Ahmet Vanlýoðlu), Ýstanbul 2005, I, 3-4; III (nþr. Mehmet Boynukalýn), s. 269273; Þerîf er-Radî, ¥ašåßišu’t-teßvîl fî müteþâbihi’t-tenzîl, Tahran 1406, V, 127-129; Kadî Abdülcebbâr, Þer¼u’l-U½ûli’l-Åamse, s. 600-601; Râgýb el-Ýsfahânî, Mušaddimetü Câmi£i’t-tefâsîr (nþr. Ahmed Hasan Ferhât), Küveyt 1405/1984, s. 4748; Nesefî, Teb½ýratü’l-edille (Salamé), I, 130; Ýbnü’l-Cevzî, Zâdü’l-mesîr, I, 354; Fahreddin er-Râzî, Esâsü’t-tašdîs (nþr. Ahmed Hicâzî es-Sekka), Kahire 1406/1986, s. 224-227; Takýyyüddin Ýbn Teymiyye, Tefsîrü sûreti’l-ÝÅlâ½ (nþr. M. Bedreddin en-Na‘sânî), Kahire 1323, s. 75-77, 83-92, 97-98; Sadreddîn-i Þîrâzî, Müteþâbihü’l-Æurßân (nþr. Seyyid Celâleddin Âþtiyânî), Tahran 1362, s. 77-90, 90-92; Âlûsî, Rû¼u’l-me£ânî, III, 80; XVI, 159-160; Ramazan b. Muhammed el-Hanefî, Þer¼u Rama²ân Efendi £alâ Þer¼i’l-£Ašåßid, Ýstanbul 1320, s. 114; Elmalýlý, Hak Dini, II, 1045, 1048; Halîl Yâsîn, EŠvâß £alâ müteþâbihâti’l-Æurßân, Beyrut 1980, I, 16, 123-124; Hâlid Abdurrahman el-Ak, U½ûlü’t-tefsîr ve šavâ£idüh, Beyrut 1406/ 1986, s. 52-53; Iysa A. Bello, The Medieval Islamic Controversy between Philosophy and Orthodoxy: Ijmå‘ and Ta’w¢l in the Conflict between al-Ghazål¢ and Ibn Rushd, Leiden 1989, s. 52-82; Yusuf Iþýcýk, Kurßan’ý Anlamada Temel Problem: Tevil, Konya 1997, s. 19-60; Salâh Abdülfettâh el-Hâlidî, et-Tefsîr ve’t-teßvîl fi’l-Æurßân, Amman 1416/1996, s. 21-35; I. Poonawala, “Ta,výl”, EI 2 (Ýng.), X, 390-392. ÿYusuf Þevki Yavuz ™ FIKIH. Fýkýh usulünde te’vil, “bir sözün bir delilden hareketle zâhir anlamýnýn terkedilerek taþýdýðý diðer bir mânaya göre anlaþýlmasý, kapalý lafýzlarýn açýklanmasý” mânasýnda kullanýlmýþtýr. Terim olarak te’vil en yaygýn tanýmlarýndan birine göre lafzýn bir delil sebebiyle mercuh ihtimale hamledilmesidir. Buna göre te’vil iþleminde lafzýn ilk akla gelen belirgin (zâhir) veya diðer anlamlarýna baskýn (râcih) bir anlamý bulunmakta, fakat bir delil dolayýsýyla bu anlam býrakýlarak lafzýn muhtemel olmakla birlikte akla hemen gelmeyen veya râcih olmayan diðer anlamý esas