EK 1 KAMU HARCAMALARININ SINIFLANDIRILMASI VE İLKELERİ KAMU HARCAMALARININ SINIFLANDIRMASININ AMAÇLARI Kamu harcamalarının sınıflandırmasının bazı amaçları söz konusudur. Bu amaçlar; 1. Veri harcama kaleminin (türünün) önemini ortaya koymak, 2. Kamu harcamalarının yansımalarını veya etkilerini sınamaya yardımcı olmak 3. Kişileri ve toplumu kamu gelirlerinin (paranın) nereye harcandığı ve sosyal refahın kapsamı konularında aydınlatmaktır. KAMU HARCAMALARININ SINIFLANDIRMALARI Kamu harcamalarının temel sınıflandırmaları, idari sınıflandırma, ekonomik sınıflandırma ve fonksiyonel (işlevsel) sınıflandırma olmak üzere 3 türlüdür. Diğer sınıflandırmalar ise aşağıdaki gibidir1: Nicholson’un Sınıflandırması: Kamu harcamalarının yeniden gelir yaratıp yaratmadığına göre yapılan sınıflandırmadır. Buna göre kamu harcamaları; gelir yaratmayan harcamalar, dolaylı olarak gelir yaratan harcamalar ve kısmen gelir yaratan harcamalar olarak 3 kategoride ele alınmaktadır. Bu sınıflandırma kamu otoriteleri tarafından önem göstermektedir. Özellikle bütçe yapıcı kurumlar (Maliye Bakanlığı) devletin bazı faaliyetlerinin ve harcamalarının (demiryolu, posta, telefon, okullar vb) gelir yaratıcı yönünü ele alırlar. Yine de bu sınıflandırma dar kullanımlı bir sınıflandırma olarak değerlendirilir. Adams’ın Sınıflandırması: Bu sınıflandırma kamu harcamalarını koruyucu harcamalar, ticari harcamalar ve kalkınma harcamaları olarak 3 biçimde ele alır. Yeterince iyi bir sınıflandırmadır. Kamu harcamalarını doğrudan refaha etkileri temelinde değerlendirir. Burada korumadan kasıt, yaşamın ve mülkiyetin korunmasıdır. Bu sınıflandırmanın zorluğu ise, her harcamanın açık bir biçimde herhangi bir kategoriye dâhil edilmeyecek olmasıdır. Dolayısıyla, pratik amaçlara uygun değildir. Çünkü bir kamu harcaması koruyucu olabildiği gibi, aynı zamanda kalkınmaya ilişkin olabilir. Mill’in Sınıflandırması: Bu sınıflandırmaları yapan yazarlar: Joseph Shield Nicholson (1850–1927); İngiliz iktisatçı Henry Carter Adams (1851–1921); Amerikalı iktisatçı John Stuart Mill (1806–1873); İngiliz iktisatçı Wilhelm Roscher (1817–1914); Alman iktisatçı George Findlay Shirras (1885–1955); Hindistanlı iktisatçı Hugh Dalton (1887–1962); İngiliz politikacı ve iktisatçı Gustav Cohn (1840–1919); Alman iktisatçı Carl C. Plehn (1867); Amerikalı iktisatçı Arthur Cecil Pigou (1877–1959); İngiliz iktisatçı 1 Bu sınıflandırmaya göre kamu harcamaları gerekli harcamalar ve isteğe bağlı (optional) harcamalar olarak 2 türlüdür. Ancak, bu önceliğin ve ayrımın nasıl belirleneceği ve hangi harcamaların isteğe bağlı olacağı epey tartışmalıdır. Roscher’in sınıflandırması: Roscher, kamu harcamalarını aciliyet (önem) derecesine göre; gerekli harcamalar, yararlı (yardımcı) harcamalar ve lüzumsuz (superfluous) harcamalar olarak 3 biçimde sınıflandırmaktadır. Burada, gerekli harcamalar ertelenemeyen harcamalardır. Yararlı harcamalar ise ara sıra ertelenebilen harcamalardır. Bu sınıflandırma, Mill’in sınıflandırmasıyla benzerlik gösterir ve harcamalar arasındaki ayrım açık değildir. Shirras’ın Sınıflandırması: Bu sınıflandırmada kamu harcamaları birincil harcamalar ve ikincil harcamalar olarak 2 çeşittir. Buna göre, devletin birincil (temel) işlevleri için yaptığı harcamalar birincil harcamaları oluşturur. Birincil harcamalara örnek olarak savunma harcamaları, hukuk ve düzen harcamaları, borç ödemeleri gösterilebilir. Bunların dışındaki kamu harcamaları ise ikincil harcamalar olarak kabul edilmektedir. Dalton’un Sınıflandırması: Bu sınıflandırmada kamu harcamaları bağışlar ve satın alma fiyatı temel alınarak sınıflandırılır. Devlet harcama yapıyor ancak herhangi bir mal ve hizmet elde etmiyorsa bu bir bağış harcamadır. Devlet harcama yapıyor ve sonucunda bazı mal ve hizmetleri elde ediyorsa buna satın alma fiyatı adı verilir. Bazen bu 2 tür harcama birlikte yapılmaktadır. Örneğin, devlet bazı hizmetler için bir fiyat öderse ve bu fiyat piyasa fiyatından yüksek olursa, aradaki fark bağış harcama olacaktır. Bu anlamda, ödenen faizler bağış harcamadır. Mantıksal olarak iyi bir sınıflandırma olmakla birlikte, her harcamanın ne kadarının bağış olup, ne kadarının satın alma fiyatı olduğunun belirlenmesi neredeyse olanaksızdır. Cohn ve Plehn’in Sınıflandırması: Kamu harcamaları sonucunda ortaya çıkan faydanın boyutları ve kapsamı göz önüne alınarak yapılan sınıflandırmadır. Bu sınıflandırmada 4 tür kamu harcaması ayrımı vardır. Bunlardan ilki, tüm toplumun ortak faydası için yapılan harcamalar, ikincisi, bazı kişilere özel fayda sağlayan harcamalar (en alt gelir grubuna yönelik harcamalar), üçüncüsü, bazı kişilere özel fayda sağlamakla birlikte aynı zamanda tüm topluma fayda sağlayan harcamalar ve dördüncüsü, belirli kişilere özel fayda sağlayan harcamalardır. Ancak, bu sınıflandırmaya göre de harcamalar arasında tam bir ayrım yapmak zordur. Pigou’nun Sınıflandırması: Bu sınıflandırmada kamu harcamaları transfer harcamaları ve transfer dışı (non-transfer) harcamalar olarak 2 temel ayrım çerçevesinde incelenmektedir. Transfer harcamaları borç faizlerini, emekli aylıklarını, sağlık ve işsizlik sigortasını vb. kapsamaktadır. Transfer dışı harcamalar ise savunma, eğitim, yargı, posta hizmetleri gibi hizmetler için yapılan harcamalardan oluşmaktadır. KAMU HARCAMALARININ İLKELERİ Bazı yazarlar gerçekleştirmek devletin için kamu yapmış hizmetlerini olduğu finanse harcamaların etmek belli ve diğer ilkeler politikalarını doğrultusunda gerçekleştirilmesi gerektiğini ileri sürmektedir. Bu ilkeler harcamacı kuruluşlar açısından çeşitli kuralları ve yönetsel talimatları kapsamakla birlikte, kamu harcamalarından beklenen işlevlerin değişmesine paralel olarak zamanla gözden geçirilmesi gereken ilkelerdir. Bu bağlamda, kamu harcamalarının 4 ana ilkesinin olduğu savunulmaktadır. Fayda İlkesi: Pigou tarafından ileri sürülmüş olan bu ilke devletin kamu harcaması politikalarını belirleyen temel ilke olarak görülmektedir. Bu ilkeye göre, devlet toplumun refahını sağlamak için kurulmuş bir organizasyon olduğundan, yaptığı harcamalarda toplum refahını dikkate almalıdır. Bu noktada, kamu harcamalarının sosyal faydayı maksimize edecek şekilde planlanması gerektiği (toplumun kamu harcamalarından “maksimum toplam faydayı” sağlaması gerektiği) ileri sürülmektedir. Fayda ilkesine göre ayrıca, her türden kamu harcamasının (eğitim, sağlık, ulaştırma vb.) marjinal sosyal faydasının 2 aynı olması gerektiği vurgulanmaktadır. Marjinal sosyal fayda (MSB), bir malın sağladığı özel marjinal fayda ile aynı malın ortaya çıkardığı dışsal faydaların toplamına eşittir. Diğer bir deyişle, MSB bir malın tüm topluma sağladığı toplam marjinal faydayı ifade etmektedir. MSB’nin matematiksel gösterimi şu şekildedir: MSB=MBözel+MBdışsallık Bu kavram pozitif dışsallıkların varlığı durumunda, etkinliğin değerlendirilmesi için kullanılmaktadır. MSB hesaplanırken, bireysel marjinal faydalar “dikey olarak” toplanır. Yani, her bir birim malın ortaya çıkardığı marjinal faydanın toplanması gerekmektedir. Matematiksel ifadeyle: MSB(Q)=MBözel(Q)+ MBdışsallık(Q) Örneğin, bir firmanın kentin merkezine yakın terkedilmiş bir sanayi bölgesinin bir kısmını satın almayı ve yeniden geliştirmeyi düşündüğünü varsayalım. Bu tür yerler kahverengi alanlar olarak adlandırılırlar ve çirkin ve kirli yerler olduklarından birçok kent açısından büyük sorun oluştururlar. Bu alanların yeniden geliştirilmesi büyük bir dışsal fayda sağlar. Bu durumda, firmanın elde ettiği marjinal faydanın fonksiyonunun aşağıdaki gibi olduğunu varsayalım: MBö(Q)=2000-5Q Burada, Q, yeniden geliştirilen dönüm miktarıdır. Ayrıca, her bir dönümün geliştirilmesi kente 100 YTL’lik fayda sağlamaktadır. Yani, MBd(Q)=100 2 Tasarruf İlkesi: Devletin sahip olduğu fonları harcarken tasarruf (ekonomi) yapması gerektiğini ileri süren ilkedir. Buna göre, devlet harcamaya konu olan hizmetin gerektirdiğinden fazla harcama yapmamalıdır. Ayrıca, harcama yapılırken ekonominin üretken kapasitesinin artırılması doğrultusunda hareket edilmelidir. Böylece, dolaylı olarak maksimum sosyal fayda ilkesinin de gerçekleşmiş olacağı varsayılmaktadır. Ancak, Keynesyen iktisadi düşüncenin ortaya çıkışı sonrasında sosyal devlet anlayışının yaygınlık kazanması kamu harcamalarında tasarruf ilkesinden kısmen uzaklaşılması sonucunu doğurmuştur. Yaptırım İlkesi: Bu ilke kamu fonlarının harcanmasında değişkenliği kontrol etmeye dönük önemli bir ilkedir. Bu ilkeyle, bir harcamacı kuruluşun belli bir sınırı aşan harcamaları daha üst düzeydeki yönetsel kurumlar tarafından yaptırıma (cezaya) tabi tutulmaktadır. Bazı bürokratların kamu harcamalarını gerçekleştirirken sorumsuzca davranma eğiliminde oldukları iddiası, bu tür uygulamaları engellemek amacıyla yaptırım ilkesinin önemini ortaya koymaktadır. Bu ilke tasarruf ilkesi ile uyumlu bir ilke olarak kabul edilmektedir. Böylece, bu ilke dolaylı olarak fayda ilkesi ile de ilişkili hale gelmektedir. Artık İlkesi: Kamu harcamalarının kamu gelirlerinden daha düşük tutulması veya en azından kamu gelirleri ile eşit düzeyde tutulması ilkesidir. Bu ilke, denk bütçe anlayışını savunmakta, devletin borçlanmasını kişilerin borçlanmasında olduğu gibi, kabul edilemez bir durum olarak görmektedir. Özellikle üretken olmayan hizmetler için borçlanmaya gidilmesine kesinlikle karşı çıkan bir görüştür. Bu ilke sadece acil durumlardaki borçlanmayı kabul etmektedir. Ancak, artık (surplus) ilkesi de aynen tasarruf ilkesi gibi sosyal ve müdahaleci devlet anlayışının bir gereği olarak günümüzde kullanılan bir ilke olmaktan hemen hemen çıkmıştır. Kamu harcamaları uzun yıllardır yalnızca kamu hizmetlerini gerçekleştirmek amacıyla değil, gelir dağılımını iyileştirme ve ekonomik istikrar amacıyla da kullanılan en önemli araçlardan biri durumundadır. Bu alanın yeniden geliştirilmesinin marjinal sosyal faydasını (MSB) gösteren fonksiyon ise şu şekilde bulunur: MSB(Q)=MBö(Q)+MBd(Q)=(2000-5Q)+100=2100-5Q