1. BÖLÜM SOSYAL PSİKOLOJİ NEDİR? Sosyal psikoloji tanımlamasında literatürde birden fazla tanım bulunmaktadır. Tanım fazlalığının nedeni, sosyal psikolojinin ve sosyologlar hem de psikologlar tarafından incelenmesidir. Tanım farklılığının nedenleri: - Disiplin alanının geniş olması ve farklı araştırma geleneklerinin olması, - Sosyal psikolojinin yeterinde olgunlaşmamış bir disiplin olması, - Sosyal psikologların çoğunun sosyal psikoloji psikolojinin alt dalı olarak görmesi, Sosyal psikolojinin başındaki “sosyal” sıfatının çoğu sosyal psikolog tarafından farklı anlaşılması, ( sosyal sıfatı kimilerince, insanlar arasındaki etkileşim, kimilerince toplum yd kültür, kimilerince çok sayıda insanı ilgilendiren problemler ) anlamında kullanılmaktadır. Literatürde farklı tanımlamaların olmasına rağmen, tüm tanımların ortak noktası, birey, bireyin içinde bulunduğu sosyal çevre ve sosyal etkileşimdir. En genel anlamda, sosyal psikoloji: sosyal ve kültürel ortamdaki birey davranışının özelliklerinin ve nedenlerinin bilimsel incelemesidir. Sosyologların tanımladığı sosyal psikoloji sosyolojik sosyal psikoloji olarak ele alınırken, psikologların tanımladığı sosyal psikoloji psikolojik sosyal psikoloji olarak ele alınabilir. Sosyal psikoloji hem sosyologlar hem psikologlar tarafından ele alındığından iki akım ortaya çıkmıştır. Sosyologların tanımladığı sosyal psikoloji: Psikologların Tanımladığı sosyal psikoloji İçten-dışa Dıştan-İç bireyden-çevreye Çevreden- Bireye Psikolojik sosyal psikoloji akımı, incelediği alanı, “içten-dışa” yani “bireyden-çevreye” doğru inceler. Burada incelenecek olan bireydir. Bireyin toplum tarafından etkilenen duygu, düşünce ve tutumlarıdır. 1 Sosyolojik sosyal psikoloji akımı ise, olayları, “dıştan-içe” (çevreden-bireye) doğru ele almaktadır. Burada araştırma birimi bireyden ziyade grup ya da sosyal çevredir. Sosyal psikolojinin kökleri psikoloji ve sosyolojidir. Psikoloji ve Sosyolojinin tam olarak ele alamadığı ya da almakta yetersiz kaldığı noktalarda Sosyal Psikoloji devreye girip o konuları çalışma alanı olarak ele almaktadır. Sosyal Psikolojinin konusu TOPLUM VE BİREY SOSYAL PSİKOLOJİNİN GELİŞİMİ Sosyal psikolojinin gelişim sürecinin başlangıcı EFLATUN’a dayandırılabilir. Bu dönemden 20. yüzyıla kadar insan davranışları daha çok felsefi, sosyolojik ve psikolojik bakış açısıyla ele alınmıştır. Hamurabi; Devlet otoritesinin himaye edilmesi ve korunması (Hamurabi kanunları m.ö 1760 yılı civarında mezopotamyada ortaya çıkan tarihin en eski yazılı kanunları) Eflatun; İnsan ve Toplum ilişkilerini; Aristo; Sosyal etki ve ikna; Sosyal psikolojinin bir bilim dalı olarak gelişmesi 1900’lü yıllardan sonra oluşmuştur HAMURABİ; Devlet otoritesinin himaye edilmesi ve korunması -Bir kişi hırsızlık yapsa eli kesilir , tecavüz etse ölüm cezası ya da erkeklikten men edilir. -Babasını döven evladın iki eli kesilir. -Bir adamın gözünü çıkaranın gözü çıkarılır -Bir adam başka bir kişinin özgürlüğünü kısıtlayacak hareket ederse aynı ceza ona verilir. -Bir kişi hırsızlık yapsa eli kesilir , tecavüz etse ölüm cezası ya da erkeklikten men edilir. -Babasını döven evladın iki eli kesilir. -Bir adamın gözünü çıkaranın gözü çıkarılır 2 ARİSTO; Sosyal etki ve ikna; İknada konuşmacının ‘’kişiliğinin”, hedefin ve konuşmacının ‘’özelliklerinin” ve ‘’mesajın’’ ikna gücü üzerindeki etkilerinden söz etmiştir. Ethos-Unvan, Karizma (iknada konuşan kişinin güvenirliliği) Pathos-Erdem (duygulara seslenme) Logos-Akılla kavrama, Bilinç (mantığa seslenme) EFLATUN; İnsan ve Toplum ilişkilerini; Platon’a göre devlet bireylerin sosyal bir varlık olup ihtiyaçlarını tek başına karşılayamamasından bir ihtiyaç olarak doğmuştur. Devlet, halk, koruyucular, askerler ve memurlardan oluşur. Toplumun adil olması ancak herkesin üzerine düşeni yapmasına ve adalete yardımcı olmasına bağlıdır. 17. ve 18. yüzyıllarda sosyal davranışı tayin eden temel güdü olarak Thomas Hobbes kuvvet ve egoizm kavramını, Adam Smith kişisel çıkar kavramını, Jeremy Bentham ve James Mills ise hedonizm (hazcılık) ve zevk düşkünlüğünü ele almışlardır. Bu düşünürler kendi gözlem, sezgi ve mantıklarına göre toplum-birey ilişkilerini ele almışlardır 17. yy.dan beri düşünürlerin sosyal davranış, sosyal düzen, kişi-toplum ilişkileri konuları hakkında üzerinde durduğu temel soru şuydu :“Kişisel farklılıklara ve çeşitli güdülenmelere rağmen insanlar nasıl oluyor da benzer davranışlarda bulunarak bir sosyal düzen kurabiliyorlar?” Bu soruya 17.ve 18.yy.da Hobbes ve Rousseau “toplum sözleşmesi” ile cevap vermişlerdir. İnsanlar bilerek, isteyerek toplumu kurmuşlardır. Sosyal düzen toplum sözleşmesiyle sağlanmıştır. 19.yy.da öne çıkan bir başka kavram ise “grup ruhu” kavramıdır. Bu kavrama göre grubun bireylerin üzerinde onlardan ayrı ve onları etkileyen ruhu vardır. Bu anlayışı Hegel, Durkheim, Wundt, gibi pek çok düşünürde görmek mümkündür, ancak kalabalıklar denince akla Gustave Le Bon gelmektedir. Le Bon’un “Kitleler Psikolojisi” (1895) kitabındaki kalabalıklar hakkındaki düşünceleri, etkisini günümüzde de büyük ölçüde sürdürmektedir. Sosyal psikolojinin bir bilim dalı olarak belirmesi ise 20.yy ile başlar. 1908 yılında biri sosyolog (Ross) diğeri psikolog (Mc Dougall) iki araştırmacının “sosyal psikoloji” başlıklı 3 ders notlarını yazmaları sosyal psikolojinin başlangıcı kabul edilir. Mc Dougall’ın eseri, 1924’te Floyd H. Allport’un “Sosyal Psikoloji” kitabı yayınlanana kadar önemini korudu. Allport, Mc Dougall gibi, bireysel yaklaşımı kabul etti ancak grup zihnine karşı çıktı. Grup halinde yapılan işin miktarının artmasını ise “sosyal hızlandırma” kavramıyla açıklamıştır. Allport, deney yöntemine ağırlık vermiştir. Allport, Triplett ve Moede’nin yaptıkları grup laboratuvar deneyleri deneysel sosyal psikolojinin ilk örnekleridir. Allport’un bir diğer özelliği ise öğrenilmemiş, zekaya dayanmayan bir davranış olan “içgüdü” kavramını reddederek öğrenmenin üzerinde durmasıdır. Asıl sosyal psikolojinin bugünkü duruma gelmesine 2. Dünya Savaşının hemen öncesinde başlayan 3 temel gelişme etkili oldu. Bunların ilki Kurt Lewin ve öğrencilerinin grup dinamiği çalışmasıdır. Kurt Lewin bu çalışmasıyla sosyal gerçeği laboratuvara getirerek grup yapısı ve sürecini hem kuramsal hem de görgül değeri yüksek laboratuvar deneyleriyle incelemiştir. İkinci gelişme sosyoloji-psikoloji çatışmasına önem vermeyen ve sosyoloji ve psikolojiyi iyi bilen araştırmacı bir neslin ortaya çıkmasıdır. Bu nesilden Muzafer Sherif sosyal normların oluşumunu ilk defa laboratuvarda oluşturmuştur ve incelemiştir. Üçüncü gelişme ABD’de kamusal ve özel fonların sosyal psikolojik araştırmalara kaynaklık etmesidir. Devlet kurumlarından özellikle ordu toplumsal psikoloji ile yakından ilgilenmiştir. Western Elektrik Şirketi de Hawthorne fabrikalarında klasik üretim ve moral araştırması yapılmasına destek olmuştur. İkinci Dünya Savaşı sırasında propagandanın önemi artınca Carl Hovland öncülüğünde orduyla birlikte etkileyici iletişim konusunda laboratuar deneyleri yapılmıştır. Amerika’da ilk kez 1935’te George Gallup tarafından yapılan kamuoyu araştırmaları tutum değişimi kuramlarının gelişiminde katkılar sağladı. 4 2. BÖLÜM SOSYAL PSİKOLOJİ ARAŞTIRMALARINDA YÖNTEM VE ÖRNEKLER Bilimsel yöntem araştırmaları temelde üç süreçten oluşmaktadır. Bunlar: tümevarım, tümdengelim ve bunların sonucunda sınama dır. Tümevarım yönteminde, olaylar tek tek gözlemlenerek genel bilgilere ulaşılır.( A şehrinde köyden kente göç fazladır, B şehrinde göç fazladır, C şehrinde göç fazladır. Bu 3 şehirde sanayinin gelişmediği, işsizliğin yoğun olduğu şehirlerdir öyleyse sanayinin gelişmediği, işsizliğin çok olduğu şehirlerde göç fazladır) Tümden gelim yöntemi ise, doğru olarak kabul edilen genel bilgilerden çıkarımlarda bulunarak yeni bilgi üretmedir. (ör: bütün insanlar akıllıdır, Ali de insandır, Ali de akıllıdır gb) Sınama sürecinde araştırma sonucunda çeşitli yöntemlerle önceden belirtilen hipotezlerin doğruluğu/yanlışlığı tespit edilir. Bilimsel Araştırmanın Amaçları: - Olayların Betimlenmesi, - Olayları Anlama ve Açıklama, - Olayların Önceden Tahmini - Olayların kontrolü Bilimsel Araştırma Süreci: 1- Araştırma konusunun belirlenmesi 2- Araştırma konusunda var olan literatürün taranması 3- Hipotez oluşturma 4- Uygun bir araştırma tekniği seçme 5- Veri toplama 6- Veri analizi 7- Sonuçların rapor haline getirilmesi Veri toplama teknikleri ve Araştırma Yöntemleri: (Bu maddelere göre anlat) Teknikler Yöntemler a) Hazır bilgiden yararlanma 1)Laboratuvar deneyi (b,c,d) b) Soru sormak 2)alan deneyi (b,c,d) c) Davranış gözlemi yapmak 3)Doğal Deney (b,c) d) Deney yapmak 4)alan araştırması (a,b,c) 5) Survey (b) 6) Arşiv araştr. (a) 5 Anket: önceden hazırlanan soruların yazılı olarak sunulduğu tarama aracı. Bireylerin belirli bir konuda düşünce ve önerileri saptamak için kullanılır. Anket yapılırken en önemli nokta örneklem seçimidir. Örneklem seçilirken dikkat edilmesi gereken husus, örneklem evreni temsil edebilmeli ve sayısal olarak yeterli olmalıdır. Avantajları: • Anket yoluyla geniş kitlelere ulaşmak, araştırmayı büyük gruplara dayandırmak kolaydır. • Anket tekniği para, zaman ve enerji bakımından araştırmacıya tasarruf sağlar. • Anketin geniş coğrafi bölgelere ve çok sayıda insana uygulanabilmesi yüzünden daha geniş bir örneklem üzerinde çalışma, dolayısıyla örneklemin temsil düzeyini, böylece de araştırmanın dış geçerlik derecesini artırmak mümkün olabilmektedir. • Anketin imzasız da doldurulup iadesinin mümkün olması nedeniyle örneğin görüşmeye oranla objektifliğinin daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz. • Anket sorularının yazılı olması cevaplayıcıların onları tekrar tekrar incelemesine imkan verir. Bu nedenle anketle ulaşılan bilgilerin daha doğru olacağı söylenebilir. Anketin Dezavantajları • Anketin esneklikten uzak olduğu söylenebilir. Çünkü anketi uygularken araştırmacı cevaplayıcıyla yüz yüze bulunmaz. Bu yüzden de soruları yeniden dile getirme imkanı yoktur. • Anket sadece okur yazarlara verilebilmektedir. • Anketle derinlemesine bilgi edinme imkanı yoktur. • Anket tekniği yapısal özelliklerinden ötürü sınırlı bilgiler sağlayabilir. Çünkü görüşmeye oranla anket daha kısa bir sürede tamamlanmak zorundadır. Arşiv Araştırması Arşiv araştırmasında araştırmacı, başkası tarafından ve çoğu zaman başka nedenlerle toplanmış ve kaydedilmiş veriyi kullanmaktadır. Sosyal psikolojide en az kullanılan yöntemlerden biri olan arşiv araştırması, geçmişteki bir olgunun araştırılması için kullanılabileceği gibi, bir olguya ilişkin tarihsel eğilimi ortaya çıkarmak için de kullanılabilir. 6 Arşiv araştırmasının güçlü yanları: – Bu yöntemde cansız materyaller kullanıldığı için, insanların yer aldığı yöntemlerde ortaya çıkan sorunlar (yanıtların kişilik, beklenti gibi etmenlerden etkilenmesi gibi) bulunmamaktadır. – Bu yöntemle, bir olgunun zaman içindeki değişimi ve gelişimi izlenebilir. – Geçmişteki bir olguyu araştırmak için tek yoludur. Arşiv araştırmasının sınırlılıkları: – Araştırmacı sadece var olan bilgiyle yetinmek zorundadır. – Materyal çok olduğunda, materyalden örneklem seçimi, daha sonra tüm materyale bir genelleme yapılacağı için önem taşımaktadır. 1- Deneysel Yöntem Deneysel yöntemin temel amacı, davranışın nedenlerini ve ön belirleyicilerini saptamaktır. İki aşamadan oluşur: 1- Ön araştırmacılar sonucu araştırmacının kafasında oluşan varsayım, 2- Bu varsayımı kanıtlamak için yapılan deney. Her deneyde iki değişken vardır: bağımlı-bağımsız değişken Örn: uykusuzluğun dikkatsizliğe yol açığını varsayan bir araştırmacı, bu varsayımını kanıtlayıp kesinleştirmek için deneye başvurur. Deneyde etkisi incelenen etkene-değişkene bağımsız değişken denir. Deneyde neden olan değişkendir. Örnekte “uykusuzluk” bağımsız değişkendir. Bağımsız değişkene bağlı olarak değişen değişkene ise, bağımlı değişkendir. Örneğimizde “dikkat” bağımlı değişkendir. *Her deneyde iki grup kullanılır: a) Deney Grubu: Araştırılan konunun üzerinde uygulandığı gruptur. Günlük yaşam koşulları değiştirilir. Örnekte, uykusuz bırakılan gruptur. b) Kontrol Grubu: Deneyin sonucunun kontrol edildiği gruptur. Günlük yaşam koşulları değiştirilmez. Örneğimizde, uykusuz bırakılmayan ve yalnızca kontrol için kullanılan gruptur. 7 a) Laboratuvar Deneyleri Genel olarak sosyal psikolojide araştırmaya etki edebilecek etmenleri daha iyi kontrol edebilmek için laboratuvar deneyleri tercih edilmektedir. Laboratuar deneylerinin en dikkat çekici özelliği, dış dünyadan tamamen farklı yapay koşullar altında gerçekleştiriliyor olmalarıdır. Laboratuar deneylerinin güçlü yanları: – Değişkenler arasında kesin bir nedensel ilişki kurmak ve denence sınamak en fazla laboratuvar deneyinde mümkündür. – Alan deneyi de dahil olmak üzere diğer tüm araştırma yöntemleri içinde kontrolün en üst düzeyde olduğu yöntemdir. – Bütünüyle yapay bir ortamda gerçekleştirildiğinden, laboratuvarda elde edilen sonuçların kesinliği de yüksektir. Laboratuar deneylerinin sınırlılıkları: – Laboratuar deneyleri yapay bir ortamda gerçekleştirildiğinden, burada elde edilen sonuçları gerçek yaşama genellemek zordur. – Gerçek yaşamdaki tüm deneyimler laboratuvarda araştırılmaya uygun değildir. Örneğin, yoğun korku, nefret ve saldırganlık gibi duygular laboratuvarda çalışılamaz. – Sosyal psikolojide olduğu gibi laboratuvarda denek olarak insan kullanılınca, kaçınılmaz olarak sonuçlar insanların önyargılarından, kişilik özelliklerinden ve beklentilerinden etkilenmektedir. – Laboratuar deneylerinde deneklerin tepkisel davranmalarını önlemek amacıyla, deneyin amacının gizlenmesi ve insanların kandırılmaları önemli bir etik sorundur. b) Alan Deneyleri: Alan deneyi ile laboratuvar deneyi temel mantık açısından aynıdır. Alan deneyinde de laboratuvar deneyinde olduğu gibi bağımsız değişken araştırmacı tarafından değişimlenir ve bağımlı değişken üzerindeki etkisi gözlemlenir ya da ölçülür. Ancak, alan deneyinde araştırmacının bağımsız değişkene etki edebilecek potansiyel etmenleri kontrol etme olanağı pek yoktur. 8 Alan deneyinin güçlü yanları: – Doğal ortamda yapılmış olsa da temel olarak deney yöntemi kullanılmış olduğundan, alan deneylerinde denence sınaması kolaylıkla yapılabilir. – Alan deneyi doğal ortamda gerçekleştirildiğinden, sonuçların gerçek yaşama genellenme sorunu yoktur. – Alan deneyi laboratuvarda araştırılması zor olan konular için daha uygundur. Sosyal etki, propaganda gibi konular doğal ortamda daha kolay çalışılabilir. (Kağıtçıbaşı, 1999) . Alan deneyinin sınırlılıkları: – Alan deneyi değişkenler arasında nedensel ilişki kurulmasına izin verse de, bu ilişki laboratuvar deneyindeki kadar kesin değildir. Çünkü bu yöntemde araştırmacının kontrolü daha düşüktür. – Bu yöntemde de deneklerin tepkisel davranma olasılığı vardır. Dolayısıyla deneklerin kandırılması etik bir sorun olarak alan deneylerinde de yaşanmaktadır c) Doğal Deney Doğal Deney, sosyal araştırmalarda kullanılan bir çeşit deneydir. Laboratuvar ve alan deneylerinden önemli bir farkı vardır. Bu yöntemlerde araştırmacı etkisinin incelemek istediği bağımsız değişkeni kendisi değiştirir ve bu değiştirmenin örneğin, çeşitli derecelerinin bağımlı değişken üzerindeki etkisini saptamaya çalışır. Doğal deneyde ise, araştırmacı kendiliğinden olan bir değişmeden ya da olgudan faydalanarak onu bağımsız değişken olarak kullanır. 9 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: SOSYAL ETKİ VE UYMA İnsanı diğer canlılardan ayıran en temel farklılık sosyal bir varlık olmasıdır. Sosyal bir varlık olarak insan, toplum içinde yaşar, yaşadığı toplumu etkiler ve ondan etkilenir. Birey davranışının büyük bir bölümü yaşadığı çevrenin etkisiyle şekillenir. İçinde yaşadığı toplumun beklentilerine uygun davranır. İnsanın içinde yaşadığı toplumdan etkilenerek toplumun beklentilerine uygun tepkide bulunmasına sosyal davranış denir. Bir genç otobüse bindiğinde bulduğu boş koltuğa oturur. Yaşlı biri otobüse bindiğinde ise ona yer verir. Futboldan hoşlanmayan biri tüm arkadaşları futbol maçına gittiği için o da gider. Bir öğrenci, aynı uyarıcılara okulda başka, evinde başka tepkide bulunur. "Bir gencin otobüste yaşlı birine yer vermesi; hoşlanmadığı halde arkadaşları ile birlikte maça gitmesi", "öğrencinin, aynı uyarıcıya okulda ve evde farklı şekillerde tepkide bulunması" birer "sosyal davranış" örneğidir. Bu davranışlardan her biri, bireyin içinde bulunduğu toplumun etkisi ile gerçekleşmektedir. Toplumun etkisi ile oluşan bu davranışlar, gencin bir yaşlıya yer vermesi gibi olumlu sonuçlara yol açtığı gibi olumsuz sonuçlara da yol açar. Arkadaşları tarafından kabul edilmek için gencin sigara içmesi, sosyal davranışın olumsuz yanıdır. Sosyal psikolojide, benzer davranışların nedenleri üzerinde durulur. Bu nedenlerin temelinde ise, sosyal etki olayı vardır. Sosyal Etki; Bir bireyin davranış veya inançlarını, bir kişi veya grubun gerçek veya hayali, niyetli veya niyetsiz baskısının etkisiyle değiştirmesidir. Sosyal etki ve uyma davranışının nedensel ilişkileri şu şekilde açıklanabilir: Sosyal etki uyma davranışı benzerlik ( Sosyal Davranış Düzenliliği) Üç Sosyal Etki Araştırması: 1- Sherif’in Grup Normunun Oluşması Deneyi 2- Asch’in Uyma Deneyi 3- Milgram’ın itaat deneyi 10 1- Sherif’in Grup Normunun Oluşması Deneyi Her grubun kendine ait kuralları (normları) vardır. Bu normların nasıl oluştuğuna ilişkin bir Türk bilim adamı olan Muzaffer Şerif "otokinetik etki/Grup normu oluşum deneyi" adı ile tanınan ve görsel algı yanılmalarından yararlanarak "grup normunun oluşması" deneylerini yapmıştır. M. Şerif yaptığı deneyde, daha önce birbirini hiç tanımayan, aynı ortamda (grupta) hiç bulunmamış kişilerden yararlanmıştır. Kendilerine bir algı deneyi yapılacağı söylenen denekler, teker teker laboratuvara alınmıştır. Tamamen karanlık bir odada sabit olarak duran küçük bir ışığın, her gösterildiğinde hangi yönde ne kadar hareket ettiği sorulmuştur. Deneye tabi tutulan her birey, kendine göre bir ölçü belirtmiştir. Bu ölçü, birbirinden habersiz olan her denek için birkaç gösterimden sonra farklı biçimlerde oluşmuştur. Daha sonra gruplar halinde laboratuvara alınan denekler, aynı deneye tabi tutulmuşlardır. Her deneğin, ışığın ne kadar ve hangi yönde hareket ettiğini yüksek sesle açıklamaları istenmiştir. Deney sonunda farklı standartlar oluşturan kişilerin, birlikte deneye tabi tutulduklarında kendi standartlarından vazgeçtikleri görülmüştür. Denekler birbirlerinden etkilenerek ortak bir standart oluşturmuşlardır. Bireysel standartların yerini, grup standartları almıştır. Son aşamada bireyler, ilk deneyde olduğu gibi tek tek laboratuvara sokularak deney tekrarlanmıştır. Sonuçta her deneğin kendi standartlarına göre değil grup halinde oluşturulan standartlara göre hareket ettiği görülmüştür. 1. Devre 2. Devre 3. Devre (Denek yalnız) (Denek grup içinde) (Denek yalnız) Kişisel standart gelişiyor Grup standartı gelişiyor Kişi grup standardını kullanıyor Bu deneyden anlaşılacağı gibi grupta oluşan norm, bireyde bir sosyal etkiye neden olmaktadır. İnsanlar, bazen kendi görüşlerine uygun olmasa dahi, gruptaki bireylerin görüşlerine uyarlar ve kendi görüşlerinden vazgeçerler. Aynı meslek elemanlar, bulundukları meslek grubunun genel görüşlerini kabul ederler. Buradan şu sonuçlara varılabilir. fiziksel gerçek belirsizse kişiler kendi gerçeğini yaratırlar. Bir araya geldiklerinde ise kendi gerçeklerini bırakıp grupça oluşturulan 11 grup standardını kullanırlar. Bu kez kişiler fiziksel gerçeği benimsemek için benimseyerek yani bilerek ve isteyerek birbirlerinin yardımını talep ederler. bu deneyde muzaffer şerif Başoğlu grup normunun nasıl oluştuğunu ortaya koymuştur. Grup normu bir kez oluşunca bireyler artık ona inanmakta ve isteyerek uymaktadırlar. 2- Asch’in Uyma Deneyi Uyma davranışı, bireyin çeşitli etkilerle yaşadığı toplumun normlarına uygun biçimde davranmasıdır. Birey, toplumsal baskılar karşısında güvenliğini sürdürmeye çalıştığı için uyma davranışı gösterir. Uyma davranışının nasıl oluştuğu ile ilgili birçok araştırma yapılmıştır. Bunlardan ilki, Asch'in (Eş) "uzunluk tahmini" deneyidir. Solomon Asch, 1951- 1952 yıllarında fiziksel gerçekliğin açıkça belli olduğu ortamda, gerçeğe ters düşen grup yargısı karşısında bireylerin nasıl davranacağını belirlemek için "uyma" deneyleri yapmıştır. Belirli sayıda bireyden oluşan çeşitli gruplara, birçok kart çifti gösterilmiştir. Kartlardan birinde birbirinden farklı uzunlukta üç çizgi; diğerinde, bu çizgilerden birine eşit olan tek çizgi bulunmaktadır. Deneklere birer birer tek çizginin, diğer kartta bulunan çizgilerden hangisine benzediği sorulmaktadır (Bu çizgilerden biri, karttaki çizgilerle tıpatıp aynıdır ve bu durum açıkça belli olmaktadır). Grup halinde laboratuvara alınan bireyler­den biri gerçek denek, diğerleri ise araştırma­cının asistanlarıdır. Ancak, deneğin bu du­rumdan haberi yoktur. Her kart çifti, önce asistanlara gösterilip fi-kirleri sorulmakta daha sonra deneğe sorul­maktadır. Asistanlar başlangıçta doğru yanıtlar vererek deneğin güvenini kazanmışlardır. Daha sonra bütün asistanlar, yanlış yanıtlar vermeye başlarlar. Sıra kendisine gelinceye kadar yanlış yanıtlar duyduğu için rahatsız olan gerçek deneğin, sıra kendisine geldiğinde yanlış olduğunu bildiği halde karara katılması, grubun uyma davranışına etkisini göstermektedir. Deney çok sayıda insana tekrarlanmış deneklerin %35'inin yanlış olduğunu bildikleri halde diğerlerinin kararlarına uydukları görülmüştür. Deneylerden anlaşıldığı gibi birey, yanlış olduğunu bildiği halde içinde bulunduğu grubun görüşlerine katılmaktadır. Burada, grup bireylerine duyulan güven ve gruba ters düşme kaygısı büyük rol oynamaktadır. Ayrıca, ortam, grubun büyüklüğü, saygınlığı ve etkinliği, grup üyelerini söz birliği yapması, yüz yüze ilişkiler gibi faktörler de grupta uyum davranışına neden olmaktadır. 12 3- Milgram’ın İtaat Deneyi Bir insanın, başkaları öyle istiyor diye bir davranışta bulunmayı kabul etmesine itaat etme denir. "Acaba, insanlar her istenileni yerine getirirler mi?" Ya da "İnsanlar başkalarının istediklerinin ne kadarına boyun eğerler?" Milgram, 1965 yılında "itaat" deneyini yaparak insanların sosyal etkiye ne kadar uyacağını, ne zaman baş kaldırma davranışının ortaya çıkacağını araştırmıştır. Araştırmacı iki denek seçerek cezanın öğrenme üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğunu araştıran bir deneye katılacaklarını söyler. Bu deneyde, birinin öğrenci, birinin de öğretmen olmasının gerektiğini belirterek aralarında kur'a çeker. Biri öğrenci, biri de öğretmen olur. Aslında, öğrenci olan denek, araştırmacının asistanlarından biridir. Öğrencinin yapması gereken, kavram çiftlerini ezberlemektir. Öğrenci hata yaptığında öğretmen ona ceza olarak elektrik şoku verecektir. Öğrenci rolündeki genç (araştırmacının asistanı) kalbinden rahatsız olduğunu söyleyerek elektrik şokunun kendisine zarar verip vermeyeceğini sorar. Araştırmacı, bunun canını yakacağını ancak bir zarar vermeyeceğini belirtir. Öğrenciden kavram çiftlerini hatırlaması istenir. Yapılan her hatada, verilen şok 15 volt artırılır. Aslında öğrenciye şok verilmez. Öğretmen rolündeki deneğin, şok verildiğini sanması için öğrenci rol yapar. İniltili sesler çıkararak her seferinde acı çekiyormuş gibi davranır. Verilen şok artıkça, yakarışlar artar. Kalbinden rahatsız olduğunu ve deneye son verilmesi gerektiğini söyler. Ancak, araştırmacı, her yanlışta, bir şey olmayacağını, şok vermeye devam etmesi gerektiğini söyler. Bu deney sonucunda elde edilen veriler çok ilginçtir. Çeşitli yaş ve mesleklerden seçilen 40 denekten hiçbiri 300 voltluk şoktan önce durmamıştır. 300 volttan sonra denekler, üçer beşer şok vermeyi reddetmiştir. Deneklerin yaklaşık %65'i ise deneyi sonuna kadar sürdürmüş 450 voltluk şoku da vermiştir. 40 kişiden 26'sını teşkil eden %65'lik bu grup, emirle başkasına zarar veren sadist kişiler değildir. Yani, bu uyma davranışı, deneklerin kişilik özellikleriyle ilgili değil daha çok sosyal etki sonucu gerçekleşmiştir. Daha sonra yapılan çok sayıda araştırmada bu oran %50'nin altına hiç düşmemiştir. Ödül, ceza, tehdit, itaat etmeyi artırır. İşçiler, çalıştıkları her saat için para vereceğini söyleyen iş sahibine itaat ederler. Bir insandan, önce yapabileceği bir iş isteyip ardından zor bir iş istendiğinde itaat artar. 13 Uyma davranışını etkileyen faktörler: 1- Ortamsal Etkenler 2- Kişisel Etkenler 3- Kültürel Etkenler Uyma Davranışını Etkileyen Ortamsal Etkenler Anlatılan üç araştırmanın ortak yanı, hepsinin sosyal etkiyi ve onun meydana getirdiği uyma davranışını incelemeleridir. 1- Grubun Büyüklüğünün Etkisi Daha büyük grupların bireyi uyma davranışına daha fazla ittiği söylenebilir. Özellikle grubun zorlaması ya da uymama davranışının cezalandırılması söz konusu olduğunda, bu ilişki daha da belirgindir. Özellikle laboratuvar ortamında, kişinin etrafındakilerin fikrine güveni fazla ise, fiziksel gerçek de pek belirgin değilse, küçük grupların bile kişide uyma davranışı yaratma etkisi çok yüksek olabilir ve uyma davranışının yüksek olması için grubun sayısının büyük olması gerekmeyebilir. Günlük hayatta ise, ortam farklı olduğundan, grubun sayısı arttıkça uyma davranışına etkisi de o oranda artabilmektedir.(3 kişinin inandığı bir düşünceye karşı çıkmakla yüz kişinin inandığı düşünceye karşı çıkmak gibi) 2- Grubun Sözbirliğinin Etkisi Asch’ın araştırmasında sonucu en cok etkileyen durumsal faktörün grubun söz birliği etmesi olduğu görülmüştür. Asch, gruptaki kişilerin sayısından ziyade hepsinin aynı fikirde olmasının uyma davranışını etkilediğini ifade etmektedir. Asch araştırmasında, Söz birliği etmiş üç kişilik bir çoğunluk etkisinde kalan deneklerin yaklaşık %35'i uyma davranışı göstermiştir. Buna karşılık, esas denekten başka bir kişi bile çoğunluğa karşı çıktığında, uyma davranışı hemen 1/4 oranında azalmıştır. Sosyal etkiye, hatta zorlamaya uymayan bir başkasının varlığının, kişinin direncini arttırdığı, milgram'm itaat deneyinde de görülmüştür. Milgram deneyin değişik bir uygulamasında, aslında araştırıcının asistanı olan “öğretmen” rolünde bir kişi daha bulunduruluyor. Bu “öğretmen” araştırmanın ortasında, şok vermeyi reddederek araştırmayı bırakınca, araştırmaya bu ortamda katılan esas deneklerin %90’ı terk etme (itaat etmeme) davranışı göstermiştir. Bu araştırmaların tümü, sözbirliği halindeki bir grubun, kişide uyma davranışı yaratmadaki gücünü göstermektedir. Öte yandan; çoğunluğun 14 baskısına ya da zorlayıcı yetkeye karşı direnebilen bir tek kişi bile, değerlerinin de cesaret bularak direnebilmesine yol açabilmektedir. 3- Mevkiin ve Saygınlığın Etkisi Sosyal etki kaynağının, yani sosyal uyma davranışını meydana getiren kişi veya grubun, algılanan mevkii ne kadar yüksekse bireylerde meydana getirdiği uyma davranışı da o kadar fazla olmalıdır. Milgram’ın itaat araştırmasında, Yale Üniversitesi yerine eski bir binada yapılmıştır. Deneyin bu kısmında deneklere, araştırmanın, sanayii için incelemeler yapan özel bir işletme tarafından yapıldığını bildirmiştir. Böylece, Yale üniversitesinin bilimsel saygınlığı ortadan kalkınca esas deneyde denekler arasında %65 oranında görülen sonuna kadar itaat davranışı %48’e kadar düşmüştür. Demek ki, yüksek saygınlığa ve mevkie sahip bir kaynaktan gelen sosyal etkiye uyma davranışı daha fazla olmaktadır. 4- Yüz yüze Olmanın Etkisi Asch ve Sherif’in araştırmalarında denekler birbirlerini görmektedir. Milgram araştırmasının çeşitli kısımlarında bu değişken sistemli olarak değiştirilerek uyma davranışına olan etkisi incelenmiştir. Araştırıcı, “öğretmen” rolündeki denek ile aynı odada kalmayıp başka bir odadan telefon ile ona emir verdiği zaman, öğretmen rolündeki deneklerin uyma (itaat) davranışı %65’ten %22’ye düşmüştür. Bu çok önemli fark, yüz yüze sosyal ilişkilerdeki etkileme ve bunun sonucu olan uyma davranışının ne kadar daha kuvvetli olduğunu göstermektedir. Yüz yüze olma davranışı, sosyal etkinini şiddetini artırmaktadır. Grup üyelerinin etkileşimi yüz yüze gerçekleşiyorsa uyma davranışı yüksek olur. Karşılıklı konuşarak ikna etme, telefonla ikna etmekten daha etkilidir. 5- Gruba Bağlılığın Etkisi Sherif, Asch ve Milgram'ın deneylerinde, gruptaki kişiler birbirlerini tanımamaktadır. Oysa gerçek yaşamda, çoğu zaman birbirlerini tanıyan insanların oluşturduğu gruplarda sosyal etki 15 ve uyma davranışı görülür. Bu gruplarda uyma davranışına etki eden bir başka faktör, bireylerin gruba ne kadar bağlı olduğudur. Grup üyesi, kendini gruba ne kadar yakın hissetmektedir? Grubun bir üyesi olmak, kişi için ne kadar önemlidir? Bu sorulara verilecek cevaplar, başka bir deyişle, grup ve bireyler arasındaki ilişkinin sıkılık derecesi, uyma davranışına etki eder. Gruba bağlılık, bireyin gruba bağlılığını sürdürmeye yarayan tüm olumlu veya olumsuz etkenlerle ilişkilidir. Kişinin grupta kalmasına etki eden olumlu etkenler: Grup üyelerinden hoşlanmak, Grubun önemli amaçları olduğuna inanmak, Grup üyelerinin birbirleriyle uyum içinde çalıştığını görmek, Grubun üyesi olmakla elde edilen kazançlar vb. Kişinin grupta kalmasına etki eden olumsuz etkenler: Gruba o ana kadar çok yatırım yapmış olmak, dolayısıyla ayrılmanın zor hale gelmiş olması; Gruptan ayrılınca, ait olunacak başka grup seçeneğinin az olması vb. Gruba bağlılığın nedeni ne olursa olsun, gruba bağlılık arttıkça, gruba uyum gösterme artar. 6- Azınlığın Etkisi Daha önce de belirtildiği gibi, çoğunluğun aynı fikirde olması, uyma davranışını etkiler. Ancak, gerçek yaşamda gruplarda herkes aynı fikirde olmayabilir hatta grubun içindeki bir azınlığın, grubun çoğunluğunun fikrini etkilemeyi başardığı da görülür. Yani, sosyal etkide bulunmanın tek yolu çoğunluk olmaktan geçmez. Azınlığın grup üzerinde etkili olması için bir takım şartlar vardır. Bunlar: - Azınlığın fikirlerinde tutarlı olmaları ve kendilerine güvenmeleri - Azınlık üyelerinin tutucu ve katı görünmemeleri - Azınlık açık görüşlü olmalıdır. Bir noktaya kadar esneklik gösteren azınlık grup sürekli aynı görüşü tekrarlayan gruptan daha ikna edicidir. 16 - Sadece fikir ve tutum bakımından çoğunluktan ayrılan azınlık grupları hem fikir ve tutum hem de grup üyeliği açısından çoğunluktan ayrılanlara göre sosyal etkide daha başarılıdır. Bu bölümde uyma davranışını etkileyen bazı önemli Ortamsal etkenleri inceldik. Bunlar, grubun büyüklüğünün etkisi, grubun görüş birliğinin etkisi, mevkii ve saygınlığın etkisi, yüz yüze bulunmanın etkisi, azınlığın etkisi, gruba bağlılığın etkisi. Uyma Davranışını Etkileyen Kişisel Etkenler a) Benliğin Etkileri b) Birey Olma Gereksinimi c) Kişisel Kontrol Arzusu d) Cinsiyet ve Uyum a) Benliğin Etkileri: İnsanlar benliklerinin farklı taraflarını ön planda tutar. Bazı kişiler için benliklerinin ilişkisel yönleri öncelik taşırken, bazıları için benliklerinin bireyci yönleri ön planda olur. İlişkisel yönleri etkili olan bireyler, grubun fikirlerine ve sosyal normlara önem verir bunlara bağlı olarak daha fazla uyma davranışı sergiler. Bireyci yönleri etkili olan bireyler ise, kendi görüş ve düşüncelerine önem verdiği için gruba uyma zorunluluğu hissetmezler. b) Birey Olma Gereksinimi Bazı kişiler bireyselliklerini korumayı ve kendilerine özgü olmayı önemserler, Herkesin yaptığını yapmak, giydiğini giymek istemezler, kendilerine has kimliklerini sürdürmekte ısrarı olurlar. Yüksek birey olma gereksinimi içinde bulunan deneklerin daha az uyma davranışı gösterdikleri, çoğunluğa daha az uydukları ve yaratıcı aykırılıkta bulunduğu ifade edilmektedir. c) Kişisel Kontrol Arzusu Birey olma gereksinimi dışında, bazen de kendi davranışlarımız üzerinde kişisel kontrole sahip olduğumuzu hissetmek için sosyal etkiye karşı çıkar ve uyma davranışı göstermeyiz. Jack Brehm, bu konuya açıklık getirmek amacıyla psikolojik direnme kuramını geliştirmiştir. Bu 17 kuramda insanların, belirli davranışsal özgürlüklere sahip olmak istedikleri için bu özgürlükleri sınırlandırma çabalarına tepki gösterecekleri ve direnecekleri ileri sürümektedir. Örneğin, Elif’in annesi ona belli bir kıyafeti giymesini istemediğini söylediği zaman Elif, kendi davranışları üzerinde kontrol sahibi olmak için annesine karşı gelebilir. Bu durumda sosyal etkiye uymama davranışı görülür. Hatta anne, o kıyafet yerine başka bir kıyafet önerdiğinde, bu Elif’e normalde olduğundan daha az cazip gelecektir. d) Cinsiyet ve Uyum Uyma davranışının cinsiyet farkının ortaya çıktığı durumlar daha çok, insanların başkalarıyla aynı fikirde olmadıklarını yüz yüze etkileşim içinde belirtmeleri durumlarıdır. Yapılan araştırmalarda, başkalarının kendisini izlediğini bilen kadınlar, aynı durumda bulunan erkeklere göre, daha fazla uyum davranışı göstermişlerdir. Cinsiyetten çok kişilik özellikleri baskındır. Bağımlı ve bağımsız kişilik özellikleri: bağımsızlar (ego gücü, liderlik yeteneği, sosyal ilişkilerde olgunluk) Bağımlı ( aşağılık duyguları, katı ve aşırı benlik kontrolü,) UYMA DAVRANIŞINI ETKİLEYEN KÜLTÜREL ETKENLER UYMA DAVRANIŞI: Bir kişinin davranış ve hatta bazı durumlarda düşünce ve duygularını gerçek (somut) ya da sosyal etki aracılığı ile değiştirmesi ve baskı yönüne doğru uyum göstermesi demektir. İnsanların farklı kültürlerden geliyor olmaları acaba onların uyma davranışını etkiler mi? Kültürler-arası psikolojiyle ilgili araştırma sonuçlarına göre, uyma davranışı, bireyci ve toplulukçu kültürler arasında farklılık göstermektedir. Söz konusu grubun hangi grupta olduğu uyma davranışının ne yönde olacağının saptanmasında önem taşımaktadır. Bu nokta da iç grup- dış grup ayrımı yapılabilir. İç gruplar, kişilerin ait olduğu, onlar için anlam ve önem taşıyan gruplardır. Dış gruplar ise, kişinin üyesi olmadığı gruplardır. Bireyci ve toplulukçu kültürlerin uyma davranışıyla ilişkilendirilebilecek özellikleri : Bireyci kültürler - Kişinin çıkarları, grup çıkarlarından daha önemlidir. - Bireyci kültürdeki bir kişi, gruptan özerk olma ve birey olma gereksinimine daha fazla sahiptir. - Bireyci toplumların üyeleri de iç gruplarına dış gruplardan daha fazla güvenir. 18 Toplulukçu kültürler - Grup çıkarları bireylerin düşünce ve davranışlarını yönlendirir. - Toplulukçu kültürlerin insanları, gruplarının onayını almayı bireyci kültürden insanlara göre daha fazla önemserler ve alamazlarsa da utanç duygusu yaşarlar. Araştırmalar, toplulukçu kültürden gelen insanların iç grubun normlarını kendi normları gibi benimsediklerini ve iç grup normlarına uyduklarını göstermiştir. Ancak, aynı kişilerin dış gruptan kişilerin normlarına güvenmedikleri bu yüzden dış gruptan gelen sosyal etkiye direndikleri bulunmuştur. Örneğin, Frager (1970), Asch’in deneyini (çizgi uzunluklarını içeren görsel yargı) toplulukçu bir toplum olan Japonya’da tekrarlanmış ve Japon deneklerin Asch’in araştırmasındaki Amerikalı deneklerden daha az gruba uyma davranışı gösterdiğini bulmuştur. Burada önemli etken, deneklerin birbirini tanımamalarıydı. Japonlar için tanımadıkları kimseler bir dış grup oluşturduğu için onların yargıları daha az etkili olmuştur. Aynı şekilde biz Türkler de, toplulukçu bir kültürün üyeleri olarak iç grubumuz olan ailemizde ve ya mahallemizde daha fazla uyma davranışı gösterirken dış grup olarak gördüğümüz bir başka toplulukta aynı şekilde davranmayıp sosyal etkiye direnebiliriz. UYMA DAVRANIŞI TÜRLERİ: 1- İTAAT Kişinin toplumsal nitelikteki bir uyarıcıya-etkiye, incelemeden, soruşturmadan, sorgulamadan ve tartışmadan, eleştirmeden kesin kez bir uyma davranışı göstermesidir. İtaat bir grup görüşüne olduğu gibi bir kişiye uyma şeklinde de olabilir. Milgram’ın itaat deneyinde olduğu gibi. İtaat sonucu uyma davranışının temelinde, uyulanın uyanın üstündeki gücü ya da kontrolü vardır. Örneğin, trafik polisinden ceza almamak için belli bir hızın altında giden Ahmet’in uyma davranışı, polisin onun üzerindeki kontrolüne dayanır, etrafta polis olmadığından emin olsa hız yasağına uymayacaktır. 2- ÖZDEŞLEŞME Sosyal uyma davranışı özdeşleşme sürecinde de ortaya çıkabilir. Burada birey, birisinin ya da bir grubun fikrine, ona benzeyebilmek için uyar. Özdeşleşme sonucu oluşan uyma davranışının temellinde uyulanın cazibesi vardır. Örneğin, Mehmet çok hızlı araba sürmez. Çünkü değer verdiği, saygı duyduğu, benzemek istediği babası arabayı çok hızlı kullanmamaktadır. Mehmet bu davranışı ile sevdiği takdir ettiği babasına benzemektedir. 19 Yavaş gitmenin önemine kendisi inandığından değil, sırf babası böyle düşünüyor, böyle istiyor diye yavaş gitmektedir. 3- BENİMSEME- KENDİNE MAL ETME Bu tür uyma davranışında kişi, bir kurala ya da görüşe omum gerçekten doğru olduğuna inandığı için uyar. Burada uyulanın fikri uyan için inanılır bir fikirdir, uyma davranışının temelinde, bu duruma inanma, doğru olarak kabul etme eğilimi vardır. Gene trafik örneğini ele alırsak, Ali eğer hız yasağının önemine gerçekten inanıyorsa, polis kontrolü olmasa da kimse ondan yavaş gitmesini istemese de sırf bu trafik kuralını gerçekten benimsemiş, kendisine mal etmiş olduğu için yavaş gidecektir. Üç tür uyma davranışı kişiye üç ayrı yarar sağlamaktadır. İtaat’ın sağladığı yarar, insanlar tarafından kabul edilmek, ödüllendirilmek şeklinde düşünülebilir. Özdeşleşmenin yararı, kişiye değer verdiği, önemsediği kişilere benzeme, onlar gibi olduğunu düşünme duygusunu sağlamasıdır. Benimsemenin kişiye sağladığı yarar ise, onun doğruyu anlama ve uygulama gereksinmesini tatmin etmesidir. İtaat ve özdeşleşme diğer insanlara dönük olarak onlarla ilişkileri olumlu yönde geliştirme görevini yerine getirirken, benimseme kişisel bir görevi yerine getirmekte, kişinin doğru hareket ettiğine inanma gereksinmesini tatmin etmektedir. Uyma davranışı türlerine örnek verecek olursak, Asch’ın çizgiler hakkında uzunluk yargılarının yapıldığı deneyde ve Milgram’ın itaat deneyinde kuralsal sosyal etkinin ve itaate dayanan uyma davranışının söz konusu olduğunu görürüz. Buna karşılık Sherif’in otokinetik etki deneyinde bilgisel sosyal etki ve benimsemeye dayanan uyma davranışı görülmektedir. Milgram’ın deneyinde, denek yaptığı işin (şok vermenin) doğru bir şey olduğunu düşündüğünden değil, araştırmacının sözünden çıkmadığı için şok vermeye devam etmiş, kurala uymuştur. Asch araştırmasında da denek alay edilmemek için grubun beklentisine uymuştur. Sherif’in araştırmasında ise denek, grubun yargısını doğru bulduğu için bu bilgisel sosyal etkiyi kabul etmiştir. Örnek verilen araştırmalarda belirtildiği gibi kuralsal sosyal etki ile ona karşı gösterilen itaate dayanan uymada davranışta görülen değişmenin altında gerçek tutum ya da fikir değişmesi yoktur. Özdeşleşmede ise, tutum değişimi olabilir de olmayabilir de. Benimseme ile uymada ise, davranış değişikliği ile birlikte gerçek tutum değişimi de söz konusudur. 20 Uyma davranışının tersi ise; bağımsız uymama ve tepki göstererek uymama davranışıdır. Bu iki davranışı örnek vererek açıklayacak olursak: annesi Ayşe’ye bluzunu giymesini söylemişse, Ayşe ise, o bluzu gideceği yere uygun olmadığı düşüncesiyle giymezse, bu, bağımsız bir uymama davranışı olur. Ancak Ayşe sırf annesi istedi diye inat için bluzu giymezse, bu, bağımlı bir ters tepki davranışı olur. Bağımsız uymama ile ters tepki göstererek uymama arasındaki önemli fark: bağımsız uymama da, dıştan gelen sosyal bir etki, bir bilgi olarak ele alınmakta ve bu bilgi doğru bulunmadığı için sosyal etkiye uymama davranışı gösterilmektedir. BÖLÜM 4. TUTUMLAR Günlük hayatta sık sık kullandığımız tutum sözcüğünü bu bölümde sosyal psikolojik açıdan ele alacağız. Bu kavramın önemini, sosyal davranışla ilişkisini, nasıl meydana geldiğini ve nasıl değiştiğini anlamaya çalışacağız. Tutum Nedir? Tutum, bireylerin belirli objelere karşı, geçirdiği çeşitli deneyimler sonucu düzenli birtavır alışları, davranış biçimleridir. Birçok nedenden dolayı bir kimse bir sanatçıyı, bir politikacıyı, bir şarkıcıyı, bir oteli veya bir restoranın yemeklerini beğenmeyebilir. Bu kimsenin böyle bir tutumunun devamlılık göstermesi beklenir. Örneğin, o sanatçıyı izlememek, şarkıyı dinlememek ya da beğenmediği politikacının partisine oy vermemek gibi. Farklı düşünürler de tutumları farklı şekillerde tanımlamışlardır. Bunları tek tek tanımlamak yerine birçok sosyal psikoloğun kullandığı ortak bir tanım verilebilir: "Tutum, bir bireye atfedilen ve onun bir psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir eğilimdir." Tutum denilince akla, düşünce, duygu ve davranış eğilimi gelir. Bunlar, aynı zamanda tutumun öğeleri olarak kabul edilmiştir. Tutumun Öğeleri Tutumun öğelerini bir örnek ile ele alalım. Örneğin, ihtiyacı olduğu halde eşinin ve kızının çalışmasına izin vermeyen Ahmet’in davranışından kadınların çalışmasına karşı olumsuz bir 21 tutuma sahip olduğu görülmektedir. Bu tutum Ahmet’in konuyla ilgili, düşünce, duygu ve davranış eğilimlerini nasıl etkileyip düzenleyecektir? Tutum öğeleri Ör: bir kişi yd grup; bir televizyon programı, bir sanat eseri, Kadınların çalışmaması fikri gb. Tutumlar Bilişsel Öğe Duygusal Öğe Davranışsal Öğe Tutumun öğesi hakkında sahip olunan tepkiler tutum hakkında gözlenebilen duygusal tutuma karşı gözlenebilen tüm davr. bilgiler. (Ahmet’in kadınların çalışmaması sinirlenmesi) (Ahmet’in karısının çalışmak istemesine (Ahmet’in karısını çalıştırmaması) hakkında belirttiği fikirler) Tutumlarımızın davranışlarımızı etkileyebileceği gibi etkilememesi de mümkündür. Örneğin, televizyon reklamlarında gördüğümüz bir ürünle ilgili olumlu tutum geliştirebiliriz ancak, o ürün hakkında herhangi bir davranışta bulunmayabiliriz. Tutumların oluşmasına ve gelişmesine etki eden Faktörler: 1- Bireyin Gereksinimlerinin Etkisi Tutumların kişilerin bireysel gereksinimlerini gidermeleri sırasında oluştuğu ifade edilmiştir. Kişiler bir takım sorunlarını çözebilmekle uğraşırken sorunların çözümünde işe yarayan kişi, olay, nesne ve davranışlara ilişkin olumlu tutum geliştirirken diğerlerine karşı olumsuz tutumlar geliştirmektedirler. 2- Bireyin Edindiği Bilgilerin Etkisi: 22 Tutumların oluşumda her zaman bir sorunun çözülmesi sürecinde kullanılan araç ya da nesneler değil kişinin tutum objesine ilişkin bilgileri de önemli bir yer tutar. Aslında kişilerin herhangi bir tutum objesine ilişkin tutumları bilgileriyle tutarlıdır diyebiliriz. Kişi eğer doğru ve gerçekçi kaynaklardan sağlıklı bilgiler edinerek tutum oluşturuyorsa genellikle tutumu istikrarlı, gerçeğe uygun ve sağlıklı olacaktır. 3- Doğrudan Deneyim ya da Etkileşimin Etkisi: Bir konu ya da nesneyle yaşadığımız bir deneyimimizin tutumlarımızın oluşmasında oldukça önemli bir etken olduğunu söyleyebiliriz. Konunun başında tutumların oluşmasının ve gelişmesinin öğrenmeler yoluyla gerçekleştiği ifade edilmişti. Öğrenmenin en etkili yolu da şüphesiz kişinin doğrudan deneyimleridir. 4- Modelden Öğrenme, Anne-Babalar ve Sosyal Çevrenin Etkisi Kişilerin var olan tutumlarının birçoğunu başka insanlardan edindikleri belirtilmektedir. Bu bazen ait olunan sosyal grup olabileceği gibi bazen de ana-baba, kardeşlerden oluşan aile ve kişi şayet bir çocuk ya da yeniyetmeyse yakın arkadaşları olabilmektedir. 5. Medya ve Kitle İletişim Araçlarının Etkisi: Sosyal çevremiz sadece anne-babamız, akranlarımız ve diğer insanlardan oluşmaz. Kitle iletişim araçları ya da medya olarak isimlendirdiğimiz televizyon, radyo, gazete ve günümüzün en etkili medya araçlarından biri olan internet de sosyal çevremizde yer almaktadırlar. Bu araçların bireylerin tutumların oluşmasına, gelişmesine ve değişmesine etkileri son yarım yüzyıldır araştırmalara konu olmaktadır. Ele aldığımız etkenlerin dışında; - Genetik faktörler - Fizyolojik etkenler - Kişilik - Toplumsallaşma süreci (sosyalizasyon) - Grup üyeliği ve grup normu gibi etkenlerin de tutumların oluşmasına etki ettiği bildirilmiştir. PLANLANMIŞ DAVRANIŞ KURAMI 23 Bu çalışmanın teorik temelini, ilk bölümde de bahsedildiği gibi, PDT oluşturmaktadır. Bu teori ilk defa Fishbein ve Ajzen (1975) tarafından ortaya atılmıştır. Bu kuram, davranışların belli bir nedene dayandığı varsayımı üzerine kuruludur. Bu kurama göre, insanlar davranışlarının sonuçları hakkında önceden düşünürler, seçtikleri bir sonuca ulaşmak için bir karara varırlar ve bu kararı uygularlar. Başka bir deyişle davranışlar belli bir niyet sonucu oluşur. Bu niyet, önceden düşünülmüş olan sonuca ulaşmaktır. Dolayısıyla, davranışı belirleyen tutum değil niyettir. Planlanmış davranış kuramında niyete etki eden 3 öğe bulunmaktadır. Bunlar: kişinin davranışa yönelik tutumu, öznel değerler (normlar) ve fark edilen davranışsal kontroldür. a) Bir Kişinin Davranışa yönelik tutumu 2 olgudan etkilenir: 1) Davranışın sonuçlarıyla ilgili düşünceler, 2) olası sonuçların değerlendirilmesi. Bireylerin aynı konuda farklı tutumlara sahip olması, bu iki olgular hakkında farklı düşüncelere sahip olmasından kaynaklanır. Örneğin, bir öğrencinin haftada 10 saat ders çalışma kararını ele alalım. İki farklı kişi bu kararın ne gibi sonuçlara yol açabileceği hakkında ortak bir görüşe sahip olabilirler: daha iyi notlar almak gb. Ancak sonuçların değerlendirilmesinde farklılıklar doğabilir. Ahmet, yüksek not almayı daha çok önemserken, Lale arkadaşlarla vakit geçirmeyi daha fazla önemeyebilir. Dolayısıyla Ahmet’in tutumu Lale’nin tutumuna göre daha olumlu olacaktır. b) Öznel Değerler: kişinin, başkalarının onun davranışı hakkında ne düşüneceği ile ilgili inançları ve kişinin bu beklentilere ne ölçüde uyacağı niyeti etkiler. Ör: Lale haftada 10 saat çalıştığı takdirde arkadaşlarının kendisiyle alay edeceğini düşünüyor ve arkadaşlarının ona değer vermesini önemsiyorsa, 10 saat ders çalışmama ihtimali yüksektir. c) Fark edilen Davranışsal Kontrol: burada belirtilmek istenen bazı davranışların diğerlerinden daha fazla kontrol altında olduğudur. Ali derneğe bağışta bulunmak konusunda olumlu tutuma sahip olabilir ve başkalarının da bu düşünceyi onaylayacağını düşünebilir ancak, bağışta bulunacak parası yoksa tutum davranışın belirleyicisi olamaz. Bu kuram, insanların rasyonel davrandıkları düşüncesini dikkate almadığından eleştirilmiştir. ( anlık olaylarda sonucunu düşünmeden karar vermemiz) 24 TUTUMLARIN GELİŞMESİ VE KALIPLAŞMASI İnsanlar tutumlara sahip olarak doğmazlar, tutumlar sonradan öğrenilir. Peki insanlar belli konular, objeler ya da kişiler hakkındaki tutumlarını nasıl oluştururlar? Bu sorunun tek bir cevabı yoktur. Tutumlar genelde şu yollarla elde edilir: doğrudan deneyim, pekiştirme, taklit, sosyal öğrenme. Tutum Objesiyle Doğrudan Deneyim Bir konu ya da objeyle ilgili tutum sahibi olmanın en açık yolu, o konu ya da objeyle ilgili bir deneyim geçirmiş olmaktır. Edinilen tecrübelerin yanı sıra, deprem, savaş, anne ve babanın ayrılması gb. Yaşamsal olaylar da da insanlar belirli tutumlar geliştirirler. Bazen hakkında tutum geliştirmemiş olduğumuz bir objeyi, hakkında tutum sahibi olduğumuz bir objeyle bağlantılandırınca, bu tutumumuzu diğer objeye de taşırız. Ör: “güvenilmez” kelimesinin bizde uyandırdığı düşünce ve duyguları ele alalım. Hemen hemen hepimiz güvenilmezliğe karşı olumsuz bir tutum içerisindeyiz. Bir politikacının sürekli “güvenilmez” biri olarak tanımlanması, o kelimeyle politikacı arasında bağlantı kurmamızı sağlar ve güvenilmezliğe karşı olan olumsuz tutumumuz politikacıya karşı olan tutumumuzun olumsuzlaşmasına yol açabilir. Ana-babalar ve arkadaşlar Tutumlarımızın çoğunu başka insanlardan ediniriz. Ana-baba çocuklarının oluşturdukları tutumların ilk kaynağıdırlar. Örneğin, çocukların politik tutumları, sigara içmeye karşı tutumları ebeveynlerinin tutumlarıyla güçlü bir benzerlik taşır. Arkadaş çevresi de aynı şekilde tutum oluşumunda etkilidir. Müziğe, giyim ve saç biçimine, davranış tarzına ve bunun gibi birçok tutum objesine yönelik tutumlarımız arkadaş çevresinden etkilenir. Öğrenmenin birkaç ilkesi tutumların ve bunlarla bağlantılı davranışların nasıl edinildiğini açıklamaktadır. İşlemsel pekiştirme, bir tutumun dışa vurumunu takiben gelen ödül durumunu açıklar. Diyelim ki, nükleer enerji konusunda, bir fikrinizi açıklıyorsunuz ve sizi dinleyenlerden büyük destek görüyorsunuz. Büyük olasılıkla gelecekte bu fikri savunmaya devam edersiniz. 25 Sosyal öğrenme kuramı ise, birey çevresindekilerin davranışlarını ve bu davranışların sonucunu gözlemler. Gözlediği davranışlardan sonucu olumlu olanları (pekiştirilenleri) taklit eder, fakat sonucu olumsuz olanları taklit etmez. Bu anlamda bir modeli taklit etme bir tür edimsel şartlanmadır. Buna göre bir davranışın öğrenilmesi için, bireyin bu davranışın sonucunu kendisi yaşayarak öğrenmesi gerekmemektedir. Örneğin; bir köpek tarafından ısırılan birini gözlemleyen birey köpekten korkabilir. Tutumlar sosyal hayatta oynadığımız roller sonucu da oluşabilir. Lieberman, çalışmasında, yöneticilik pozisyonuna yükseltilen işçilerin yönetim yanlısı ve sendika karşıtı olduklarını saptamıştır. Aynı şekilde sendika içi bir göreve getirilen kişilerin de bunun tam tersi bir tutum sergilediği gözlemlenmiştir. Medyanın Etkileri Ana-baba, arkadaş çevresi ve sosyal roller dışında medya özellikle televizyon, tutum oluşumuna etki etmektedir. Medya hem tutum oluşumuna hem de var olan tutumun pekiştirilmesine etki etmektedir. Örneğin, çocukların hangi yiyeceği istedikleri, bu yiyeceklerin televizyonda ne kadar sık reklamın çıktığıyla doğru orantılıdır. Kişisel tutumların ve buradan hareketle kamuoyunun oluşumunda medyanın rolünü yadsımak olanaksızdır. Hepimizin bildiği gibi, özellikle seçimler sırasındaki kampanyalarda televizyon çok önemli bir yer tutmaktadır. Partilere ve onların adaylarına karşı olumlu veya olumsuz tutum gelişmesini sağlamak için kullanılan televizyon ve basın, seçim sonuçlarında ciddi oynamalara neden olabilir. Kalıplaşmış Tutumlar Kalıplaşmış tutumlar (kalıp yargılar), bir bakıma, belirli gruplar hakkında sahip olduğumuz bilgilerin özetidir. Az bildiğimiz bir grup hakkında tutum geliştirmek için başkalarından duyduğumuz, okuduğumuz bilgilerimizi bir araya getiririz. Böylece geliştirdiğimiz kalıp halindeki bir tutum bize o grup hakkında fikir ve bilgi verir. Kalıplaşmış tutumlar sayesinde diğer gruplar hakkında özet bilgiye sahip olarak çevremizi kendi gözümüzle bir düzene sokar, çevremize karşı tepkilerimizi önceden ayarlayabiliriz. Örneğin, Japonlar hakkında çok az şey bilen Ahmet, oradan buradan edindiği bilgilerle Japonlar hakkında “çalışkan ve nazik bir ulus” diye bir kalıp yargı geliştirmiş olabilir. Buna karşılık Ahmet, çok az tanıdığı Latin Amerikalıların tembel, eğlenceye düşkün, kaba olduklarını düşünebilir. Kuşkusuz, bu kalıplaşmış tutumlar, 26 Ahmet’in bir Japon’la ya da Latin Amerikalıyla karşılaştığında onlar hakkındaki beklentilerine hatta onlara karşı davranışlarına yön verecektir. Kalıplaşmış Tutumların Durağanlığı Küçük yaşlarda edinilen kalıplaşmış tutumlar ne kadar durağandır? Zamanla değişir mi? Kalıplaşmış tutumların bilgi yokluğunda bilgi sağladığını belirtmiştik. Öyleyse, bu durumu değiştirecek olan önemli bir olay olmadığı ve kalıp tutumlar bu görevini yerine getirdiği müddetçe kendileri de var olmaya devam edecektir. Tutumların Ölçülmesi Bir tutum doğrudan ölçülmez, ancak dolaylı olarak davranış yoluyla ölçülebilir. Bu ölçmede genellikle kullanılan davranış, sorulara cevap verme ya da fikir belirtme şeklinde beliren sözel davranıştır. Sosyal psikolojide tutumlar doğrudan ve dolaylı yolla ölçülmektedir. 1- Doğrudan (direkt) ölçümler a) Thurstone ölçekleri (eşit görünen aralıklar tekniği) Thurstone tutum ölçeğinin geliştirilmesi: - Araştırmacı tarafından her çeşit görüşü belirten 100-150 kadar ifade oluşturulur. - En az 30 kişiden oluşan hakemler grubu oluşturulur. Her hakemin tüm ifadeler hakkında değerlendirmesi alınır. Bunun için, en olumludan en olumsuza ve genellikle 11 kümeden oluşan bir ölçek hazırlanır. - Her ifadeye bir ölçek puanı verilir. Ölçek puanı ifadenin ölçek üzerindeki yerini gösterir ve her ifadeye hakemler grubunun verdiği ölçek konumunun ortancasıdır (medyan). - Belirsiz ve konu dışı maddeleri iptal etmek için madde analizi yapılır. - Ölçek değere belirlenmiş maddeler arasından seçme yapılır. - Bu şekilde oluşturulan ölçek bireylere uygulanır. Ölçek, tutumları ölçülecek bireylere uygulanırken ölçek puanları belirtilmez ve maddeler rastgele dağınık sırayla yazılır. Ölçek üzerinde bireyler maddelere katılıp katılmadıklarını belirtirler. Bireylerin katıldıkları maddelerin ölçek puanlarının aritmetik ortalaması veya ortanca değeri 27 hesaplanır. Böylece, ilgili tutum sürekliliği üzerinde bireyin yeri nicel olarak saptanmış olur. Thurstone ölçeğinin değerlendirilmesi Thurstone tipi ölçeklere çeşitli eleştiriler yöneltilmiştir. - Ölçeğin geliştirilmesi için gereken çabanın çok olması. - Thurstone tipi ölçekleme tekniğinde ölçek değerlerinin hakem sayılan kişilerin yargılarına dayandırması. - Hakemlere başvurmanın yarattığı ikinci sorun, ölçek puanlarını bu kişilerin toplumsal konum ve kültürlerinden etkilenme riskinin olmasıdır. - Son ölçeğe alınacak maddelerin seçiminde izlenen yol bakımından da eleştirilmiştir. Aynı ya da yakın ölçek puanına ve belirsizlik katsayısına sahip maddeler arasından ölçeğe girecek maddeler arasından ölçeğe alınacakların seçme işleminde objektif bir ölçütün kullanılmadığı öne sürülmüştür. b) Likert Ölçekleri: Likert ölçekleri tutumları ölçmek için kullanılan en kolay yöntemdir. Likert ölçek kurmak için gereken dört işlem: - Belli bir tutumla ilişkili olduğu tahmin edilen çok sayıda tutum cümlesi bir araya toplanır. - Bu maddeler denek grubuna verilir. Deneklerin bu cümlelere 5 kategori üzerinden tepki göstermeleri istenir. ( kesinlikle katılıyorum, katılıyorum, kararsızım, katılmıyorum, kesinlikle katılmıyorum). - Her denek için toplam puan hesaplanır. (5-4-3-2-1) Likert ölçekleme tekniğinde en önemli nokta tek boyutluluktur. Yani tüm maddelerin aynı tutumu ölçmeleri gerekir. c) Gutman Ölçekleri (Birikimli Ölçekleme Tekniği) Likert ölçekte olduğu gibi denekler çok sayıda madde tepkilerini belirtirler. Likert ölçekte olduğu gibi tek boyutluluk ilkesi hakimdir aynı zamanda üretilebilirlik (tekrarlanabilirlik) ilkesi tek boyutluluğun sonucudur. Örneğin; (1) Ben 40 kilodan fazlayım 28 (2) Ben 60 kilodan fazlayım (3) Ben 80 kilodan fazlayım Üçüncü Maddeye olumlu cevap bireyin diğer iki maddeye de olumlu cevap verdiği çıkarımında buluna bilinir. Guttman tekniğinin amacı, birkaç tutum bir tek tutumu ölçüp ölçmediğini saptamaktır. d) Duygusal Anlam Ölçeği: Osgood tarafından geliştirilen duygusal anlam ölçeğinde fazla sayıda sıfattan iki kutuplu sıfat çiftleri üretilmiştir. Çok sayıdaki sıfatın faktör analizi üç ayrı faktörü ortaya çıkarmıştır. Bunlar "değerlendirme-gösterici", "güç gösterici" ve "faaliyet-gösterici" faktörleridir. Örneğin; iyi-kötü, temiz-pis, güzel-çirkin gibi sıfat çiftleri değerlendirme boyutuna girer. Güç boyutu, sert- yumuşak, ağır-hafif; faaliyet boyutu ise hızlı-yavaş, aktif-pasif gibi sıfatlarla ölçülebilir. Yaygın kullanım alanı bulan bu ölçek yedi bölümden oluşur. Ölçeğin bir ucu en olumlu, diğer ucu ise en olumsuz yargıyı temsil eder. Bu uçlar arası yedi eşit aralıklı bir derecelendirmeye tabi tutulur. Örneğin, bir malın kalitesinin tüketiciler açısından ne derecede yeterli veya yetersiz bulunduğunu belirlemek için şöyle bir boyutsal ayırma ölçeği yapılabilir: "Yeterli" olma ve "Yetersiz" olma birbirine zıt iki vasıftır. Bu iki zıt vasıf aşağıdaki gibi yedi eşit parçaya ayrılabilir. Son derece yeterli Yeterli Biraz yeterli Ne yeterli ne yetersiz Biraz yetersiz Yetersiz Son derece yetersiz Yeterli-Yetersiz" aralığı soldan sağa bu şekilde bir sıralamaya tabi tutulduğunda dördüncü nokta; yani tam ortaya düşen nokta, denge veya kayıtsızlık noktası olarak adlandırılır. Yani, ölçekteki orta nokta kararsızlığı belirten yargıyı temsil eder. Bu şekilde elde edilecek olan 29 1'den 7'ye kadar numaralanmış yargılar cevaplayıcıya verildikten sonra, bunlardan sadece birisini seçmesi veya işaretlemesi sağlanır. Boyutsal ayırma ölçeğinden iyi sonuç alabilmek için, aralıkların eşit veya dengeli olmasına dikkat etmek ve her bir aralığın neyi ifade ettiğini iyice belirlemek gerekir. Bogardus ölçeği (Sosyal Uzaklık Ölçeği): Tutum ölçümlerinde ölçek kavramına başvuran ilk toplumbilimci Bogardus'tur. Ölçekleme çalışmalarının ilk aşamasında Bogardus özellikle çeşitli etnik kümelere karşı tutumları ölçmeyi amaçlamıştır. Amaç nitelik (olumlu-olumsuz) ölçmektir. 2) Dolaylı Ölçümler Ölçekler ne kadar dikkatli şekilde geliştirilirse geliştirilsin, tutum ölçmek için sadece insana soru sorma yoluna başvurmak yeterli olamayabilir. İnsanların özellikle sosyal beğenirlik olgusundan dolayı sorulara dürüst yanıtlar vermemelerinden ötürü dolaylı yollarında denenmesi önerilmiştir. Dolaylı ölçümlere birkaç örnek verilecek olursa; davranış gözlemi yapmak, hazır bilgilerden yararlanma, jest mimik gb. Duygusal ifade gözlemleri tutum ölçme yoludur. Bu ölçümlerde önemli nokta, araştırmacının deneklerin dikkatini çekmeden, onları etkilemeden tutumları ölçmesidir. Dolaylı tutum ölçme yolları, tutum ölçeklerine ilave olarak bize tutumlar hakkında önemli bilgiler sağlayabilir. BÖLÜM 5 TUTUM DEĞİŞİMİNE KURAMSAL YAKLAŞIMLAR Belli bir zaman biriminde Ölçümü yapılan tutum, bir süre sonra çeşitli etkilerle değişebilir ya da değiştirilebilir. Diğer bir anlatımla, tutum olgusu durağan değil, dinamiktir. Toplumda birey tutumlarını değiştirmeyi hedef alan birçok olay her an yaşanmaktadır. Herhangi bir toplumsal eylemi etkilemek istediğimizde, hareket noktamız, o toplumu oluşturan bireylerin tutumlarıdır. Eğitimciler, devrimciler, politikacılar, azınlık gruplarının önderleri, işadamları, yöneticiler ve sendikacılar yenilik getirmek için o konu ile ilgili mevcut tutumların nasıl değiştirileceği, eğer o konuda önceden tutum oluşmamışsa yeni tutumların nasıl oluşturulacağı konusu ile yakından ilgilidirler. Bilimciler tutum değişimini açıklamak üzere çeşitli kuramsal yaklaşımlar geliştirmişler ve araştırmalar yapmışlardır. Bu çalışmaların sayısı çoktur ve her biri konuyu değişik açıdan ele almıştır. 30 Tutum kavramının değişmesinde ve gelişmesinde bazı gelişimler söz konusudur. Bu gelişmeler: 1- Örneklem Surveyleri ve Kamuoyu Araştırmaları Tutum araştırmalarını etkileyen önemli gelişmelerden biri, örneklem surveyi yönteminin gelişmesidir. İlk defa Gallup Kamu Araştırması 1936’da Roosevelt’in ABD başkanlığına tekrar seçileceğinin doğru olarak tahmin edilmesiydi. O tarihten sonra, özellikle politik parti tercihi ve seçim kamuoyu araştırmaları günümüze kadar gelişerek devam etmiştir. 2- Küçük Grup Araştırmaları: Kurt Levin ve öğrencilerinin başlattığı grup dinamiği çalışmaları grup üyeliği olarak beliren sosyal etkinin tutumlarla ilişkisi konusunda aydınlatıcı bilgi sağlamıştır. Laboratuvar ortamı içinde ve gerçek hayatta doğal ve yapay gruplarla yapılan araştırmalar, bir taraftan grup olayının daha iyi anlaşılmasını sağlarken, diğer taraftan da tutum değişmesi ve gelişmesi konularına kuramsal katkılarda bulunmuştur. 3- Psikanalitik Araştırmalar Bu çalışmalar genellikle, ön yargılı ve kalıplaşmış tutumların, kişilik bütününün vazgeçilmez bir parçası olarak, kişiyi, kendi iç çatışmasına karşı koruyucu bir parçası olduğu, böylece de tutum psikolojisinin, kişilik psikolojisinin içinde ele alınabileceği görüşü ortaya konmuştur. 4- Deneysel İletişim Araştırmaları Tutum kuramlarına, önemli katkısı olan son gelişme, İkinci Dünya Savaşı yıllarında başlayıp daha sonra da etkinliğini sürdüren etkileyici iletişim konusundaki laboratuvar deneyleridir. Temel olarak akademik psikoloji kökenli olan bu araştırmacılar öğrenme ve yargı psikolojisi kavramlarını kullanarak yöntem bakımından üstün nitelikteki deneylerle etkileyici iletişim ve tutum değişimi olayını incelemişlerdir. Yapılan araştırmalar sonucu tutum değişimine yönelik gerçekleştirilen kuramsal yaklaşımları dört grupla toplayabiliriz: - Öğrenme kuramları, - İşlevsel kuramlar, - Sosyal yargı kuramı 31 - Tutarlılık kuramları ÖĞRENME KURAMLARI Bu kuramlar, tutumların koşullandırma yolu ile değiştirilebileceğine işaret etmektedir. Öğrenme, bireyin tutum konusunu birtakım iyi veya kötü deneyimlerle ilişkilendirmesi sonucu oluşur. Deneyim hoşa gitmiş ise, o tutum konusuna karşı tutum olumludur ve daha sonraki karşılaşmalarda bu olumlu tutum devam eder. Örneğin ödüller, ek prim, terfi, sınavdan yüksek not almak, övgüler olumlu tutum kazanılmasına ilişkin pekiştiricilerdir. Bu kurama dayalı olarak yapılan araştırmalardan elde edilen bulgular a göre bedava bir yemek, "mutlu " ya da "iyi " gibi kelimelerin duyulması, bir Ödevden en yüksek notu almak, kendi fikrinin kabul edildiğinin sözlü olarak duyulması veya bir övgü tutum konusuna karşı tutum değişimine yol açan ödüllendirici deneyimler arasındadır. SOSYAL YARGI KURAMI Bir şeyi sevmek, sevmemek, ondan hoşlanmamak, o şey hakkında bir yargıya sahip olmayı gerektirir. Örnek: bir kişinin bir elini sıcak su dolu bir kaba diğer elini soğuk su dolu kap içinde bir müddet tutulur. Sonra her iki eli de içinde ılık su olan bir kaba sokarsa, bu suyu aynı anda hem sıcak hem de soğuk olarak algılayacaktır. Bu yargıyı meydana getiren kontrast (zıtlaştırma) olgusudur. İnsanların yargıları bulundukları konuma göre değişmektedir. Bulundukları yere yakın olanlara benzemeye, uzak olanlara da benzememeye çalışacaklardır. Burada ayrıca şunu görüyoruz: Kuvvetle bağlanılan bir tutumun kendinden farklı görüşleri ret alanı kabul alanından daha geniştir (kontrast). Zayıf tutumlar için ise tam tersi bir durum söz konusudur. Tutarlılık Kuramları Tutumlar tutarığa yönelirler. Tutarlılık hem tutum öğeleri arasında hem de tutumlar arasında söz konusudur. Hatta genellikle, insan düşünüşünün ve davranışlarının 32 tutarsızlıktan kaçıp tutarlı olmaya yöneldiğini söyleyebiliriz. Örneğin, birisini seversek ona iyi özelikler atfederiz ve onun hakkında söylenen kötü sözlere direnç gösteririz. a) Heider’ın Denge Kuramı Heider kişilerarası algı olayını basite indirgeyerek bir kişinin (k) diğer bir kişi (d) ve bir tutum objesiyle (o) ilişkisini incelemiştir. Bu üç birim arasında iki tür ilişki vardır: Sevmesevmeme, ait olma (birlikte olma)- olmama. Bu ikisi ya olumlu (+) ya da olumsuz (-) olur. - -) Dengeli durum -) (- - - ) Dengesiz durum + (memur) K D (amir) _ + O (rüşvet) Polis memuru (k) amirini (d) sevmektedir (+). Memurun rüşvete (o) karşı olumsuz tutumu (-) söz konusudur. Ancak amiri rüşvet yemektedir (+). Bu durum dengesizdir. ( + + - ) Kişi dengesiz durumu dengelemek yolunda girişimde bulunacaktır. Ya amirini de zaman içinde sevmeyecektir (-+-) veya rüşvet yemeye olumlu bakacaktır (+++). b) Rosenberg ve Abelson’un Bilişsel Dengeleme Kuramı: Heider’in kuramındaki olumlu olumsuz bağ yanına nötr (0) (ilgisiz) bağ getirilmiştir. Bu durumda bir ögeye karşı tutum değiştirmeden de denge sağlanabilir. Yani: 1- kişi diğer kişinin rüşvet yediğine inanmayabilir, 2- Aklına getirmemeye çalışır, 3- iyi rüşvet (gerekli) - kötü rüşvet diye rüşvet ögesini ayrıştırabilir. Diğer dengeleme metodu ögelerden birisini güçlendirmektir. Sigara içmekten hoşlanan ve bunun kanser sebebi olduğunu bilen bir kişi sigaranın olumlu yönlerini ön plana çıkararak (mesela, sinirleri yatıştırdığı, dikkati topladığı) olumsuz yönü zayıflatır, dengeyi sağlamış olur. 33 + + + + + - - + - - - - + - - + - + Dengesiz + 0 + - 0 - + 0 -Dengeli C. Festinger’in Bilişsel Çelişki Kuramı: Festinger’e göre, eğer kişinin sahip olduğu bir inanç, bilgi ya da tutum onun sahip olduğu bir başka inanç, bilgi ya da tutumun tersini gerektirirse kişinin bu iki inanç, bilgi ya da tutumu arasında bilişsel çelişki vardır. Aynı kişinin “demokrasi en iyi rejimdir” deyip sonra “halk henüz cahil, bilinçlenene kadar onları yönetime katmayalım” demesi gibi. “Benim oyum ile çobanın oyu eşit olabilir mi?” Bu çelişki durumu kişiye sıkıntı verir. Bu sıkıntı, kişiyi içinde bulunduğu çelişkiden kurtarmak için güdüleyen (motive eden) en önemli faktördür. Çelişki: Önem x Çelişen bilgilerin sayısı Önem x Uyuşan bilgilerin sayısı Tutarlılık için ya payın önemi azaltılacak (doktorlar da içiyor, kirli hava da kansere yol açıyor gibi), ya da paydanın önemi artırılacaktır (aşağıdaki örnekte olduğu gibi). Sigara sağlığa zararlı........................................................... Sinirleri yatıştırıyor + dikkati topluyor + çevrede kabul sağlıyor... Çelişkiyi azaltmak için birey şu yollardan birine başvurur: a- Davranışı değiştirir (sigarayı bırakır), b- Davranışla ilgili bilişi (zihniyeti) değiştirir (az içtiğini düşünür), 34 c- Çelişkili unsurlardan birini desteklemek için yeni bilgiler ekler (“zarara dair kesin araştırma sonuçları yok”), d- Bilişlerden birinin daha az önemli olduğu kanaatini edinir (“sağlık önemli değil, önemli olan hızlı yaşayıp genç ölmektir”). 1- Karar verme sonucu meydana gelen bilişsel çelişki: Bu durumda verilmiş bir karar ya da yapılmış bir davranışın tutumla çelişmesi sonucu oluşan bir çelişki durumu vardır. Çelişkiyi önlemek için tutum davranış yönünde değişecektir. Sol örgütler arasında ayırım yapmayan A bir örgütün eylemine -bilerek veya bilmeyerek- katıldıktan sonra artık o örgütün fikirlerini benimseyecek, belki de militanı olacaktır. Ülkemizdeki pek çok evlilik görücü usulüyle yapılmakta, eşler evlilikle birlikte birbirlerini sevmekte ve mutlu bir yuva kurmaktadırlar. 2- Davranışa neden bulma gereği: Kişinin davranışıyla tutumu çeliştiğinde bunu açıklayacak ya da davranışını makul gösterecek bir dış neden bulamazsa tutumunu değiştirerek davranışını bir iç nedenle yani değiştirdiği tutumuyla açıklamaya çalışacaktır. Dış neden olarak başkasının zorlaması, başkasını incitmemek, grup tarafından kabul olunma isteği, alay edilme endişesi... sayılabilir. Eğer kişi dış neden bulamazsa “aslında öyle düşündüğüm için öyle yaptım” diyecek, yani tutumu değişecektir. 3-İtaat, Benimseme ve Bilişsel Çelişki: İtaatte dış bir zorlamadan, baskıdan dolayı uyma davranışı vardır. Benimsemede ise davranış tutumu yansıtır. Kişi benimsediği, doğru bulduğu için o davranışı yapar. İŞLEVSEL KURAMLAR B u kuramlarda tutumların bireyin birtakım amaçlarına hizmet ettikleri, diğer bir anlatımla bireyin gereksinimlerini karşılamada araçsal oldukları belirtilmektedir. Bu kuramcılar tutum işlevlerini dört grupta incelemektedirler: 1) Araçsal işlev, 2) Benlik koruyucu işlev, 3) Değer ifade edici işlev ve 4) Bilgi işlevi. 35 Araçsal işlev, bireyin en fazla ödül ve en az cezayı isteyeceği varsayımına dayanmaktadır. Buna göre birey ödüllendirici ya da ödül vadeden konular a karşı olumlu, cezalandırıcı ya da cezaya götürücü konular a karşı olumsuz tutu m sahibi olur. Bu işlevi yerine getiren tutumlar, bireyi amaçlarına ulaşmada araç olacak konular a yöneltir (yaklaşma) ve engelleyici olanlardan kaçınmasını (uzaklaşma) sağlar. Araçsal işlevi olan tutumla r koşullar değiştikçe kolay değişirler. Benlik koruyucu işlev, bireyin bilmek istemediği öz algılamalarından kendini koruma isteği ile ilgilidir; birey belirli konulara karşı tutumlar geliştirerek, bu tür tutumlar sayesinde öz – saygısını zedeleyici duygulardan kurtulur . Örneğin, kendisini düşük değerleyen bir kişi, bu aşağılık duygusunu Örtmek için kendini güçlü bulduğu bir ideolojiye adar (o ideolojiye karşı olumlu tutum ve benimseme) ve bu şekilde öz - saygısını koruyucu bir maske edinmiş olur . Bazı araştırmalar benlik koruyucu tutumların değiştirilmesi en güç tutumlar olduğunu göstermiştir. Değer ifade edici işlev, bireyin merkez i değerleri ile tutarlı tutumları gösterme isteğine dayanır. Bu işlevi yerine getiren tutumlar, bireyin, öz kimliğini koruma, olumlu bir öz görüntü yaratma isteğinden kaynaklanır. Eski değerleri, bireyin kimliğine temel olacak Öz görüntüsünü yansıtmadığı durumda, birey tutum değiştirir. Tutumların bilgi işlevi, insanın bilgi edinme ve bu bilgiyi esasta kargaşa halindeki çevreye anlam verecek şekilde örgütleme gereksinimine dayanmaktadır. Basite indirgeme özellikleri ve son derece karmaşık bir toplumsa l orta m karşısında, oldukça benzer tepki gösterme kolaylığı sağlamaları açısından bu tutumlar, bireye bugünkü ve gelecekteki deneyimlerinde becerili olacağı duygusunu verir. Yeni bilgiler edindikçe veya bilgi değiştikçe bu tür tutumlarda da değişme olur" Kuramın temeli kişilerin tutumlarının ne işe yaradığı sorunuyla ilgilenerek oluşmuştur. Sonuçta kişinin tutumunun belli bir nedenle geliştiği sonucuna varılmıştır. Yani tutum onun bir gereksinmesine cevap vermektedir. Gereksinme ortadan kalkınca tutum da ortadan kalkar. Örneğin yetkeci (otoriteryen) kişilik kuramı, ön yargılı ırk ayırımı tutumunu kişiliğin derinliklerine inen bir eğilim olarak kabul etmiştir. Şöyle ki, çocukluktaki sevilmeme, hor görülme gibi benlik yıpratıcı tecrübeler sonucu kişi kendini hor görür. Ancak bu durum rahatsızlık doğuracağı için kişinin egosu (beni) savunma mekanizmasıyla bunu bastıracak ve yansıtma yoluyla diğer insanları hor görecektir. Herkesi hor görmesi toplumda hoş karşılanmayacağı için toplumun da hor gördüğü güçsüz (sakat, yaşlı, çocuk...) ve dış grupları (azınlıklar, göçmenler,...vs.) hor görecektir. Burada gereksinme çocukluktaki yıpranan egoyu tamir etmektir (ki bu da zordur). 36 Tutumlar üç temel işleve sahiptir: 1. Tutum objesi ile ilgili bilgi sağlayıcı işlev: (kişinin tutumu, ona tutumunun objesi hakkında bilgi sağlar. Tutum objesi hakkında edinilen bilgileri kapsar.) 2. Kişinin başkalarıyla olan iyi ilişkilerini koruma işlevi vardır: (kişinin ait olduğu aile, arkadaş vb. gibi grupların değer verdiği tutumları kabullenmesi gerekir. Ör. Kişinin önem verdiği arkadaş grubu belli bir azınlık grubuna karşı olumsuz tutuma sahipse, kişi de bu olumsuz tutuma sahiptir. Bu tutuma ya da grup normuna benimseme, özdeşleşme ya da itaat mekanizmalarından birini kullanarak uyar.) 3. Dışa atma ya da ego savunma işlevi: (bu işleve sahip bir tutum, kişinin bilinçaltı bazı sorunlarını çözümleme gereksinmesini karşılar. Kişi, kendi egosunu kendi gözünde yükseltmek için kendinde kabullenemeyeceği olumsuz özellikleri başkasına atfeder.) Not: Ders notları Çiğdem KAĞITÇIBAŞI’nın İnsan ve İnsanlar kitabından hazırlanmıştır. 37