BÖLÜM SOSYAL PSİKOLOJİ NEDİR? Sosyal psikoloji

advertisement
1. BÖLÜM
SOSYAL PSİKOLOJİ NEDİR?
Sosyal psikoloji tanımlamasında literatürde birden fazla tanım bulunmaktadır. Tanım
fazlalığının nedeni, sosyal psikolojinin ve sosyologlar hem de psikologlar tarafından
incelenmesidir.
Tanım farklılığının nedenleri:
-
Disiplin alanının geniş olması ve farklı araştırma geleneklerinin olması,
-
Sosyal psikolojinin yeterinde olgunlaşmamış bir disiplin olması,
-
Sosyal psikologların çoğunun sosyal psikoloji psikolojinin alt dalı olarak görmesi,
Sosyal psikolojinin başındaki “sosyal” sıfatının çoğu sosyal psikolog tarafından farklı
anlaşılması, ( sosyal sıfatı kimilerince, insanlar arasındaki etkileşim, kimilerince toplum yd
kültür, kimilerince çok sayıda insanı ilgilendiren problemler ) anlamında kullanılmaktadır.
Literatürde farklı tanımlamaların olmasına rağmen, tüm tanımların ortak noktası, birey,
bireyin içinde bulunduğu sosyal çevre ve sosyal etkileşimdir. En genel anlamda, sosyal
psikoloji: sosyal ve kültürel ortamdaki birey davranışının özelliklerinin ve nedenlerinin
bilimsel incelemesidir.
Sosyologların tanımladığı sosyal psikoloji sosyolojik sosyal psikoloji olarak ele alınırken,
psikologların tanımladığı sosyal psikoloji psikolojik sosyal psikoloji olarak ele alınabilir.
Sosyal psikoloji hem sosyologlar hem psikologlar tarafından ele alındığından iki akım ortaya
çıkmıştır.
Sosyologların tanımladığı sosyal psikoloji:
Psikologların Tanımladığı sosyal psikoloji
İçten-dışa
Dıştan-İç
bireyden-çevreye
Çevreden- Bireye
Psikolojik sosyal psikoloji akımı, incelediği alanı, “içten-dışa” yani “bireyden-çevreye” doğru
inceler. Burada incelenecek olan bireydir. Bireyin toplum tarafından etkilenen duygu, düşünce
ve tutumlarıdır.
1
Sosyolojik sosyal psikoloji akımı ise, olayları, “dıştan-içe” (çevreden-bireye) doğru ele
almaktadır. Burada araştırma birimi bireyden ziyade grup ya da sosyal çevredir.
Sosyal psikolojinin kökleri psikoloji ve sosyolojidir. Psikoloji ve Sosyolojinin tam olarak ele
alamadığı ya da almakta yetersiz kaldığı noktalarda Sosyal Psikoloji devreye girip o konuları
çalışma alanı olarak ele almaktadır. Sosyal Psikolojinin konusu TOPLUM VE BİREY
SOSYAL PSİKOLOJİNİN GELİŞİMİ
Sosyal psikolojinin gelişim sürecinin başlangıcı EFLATUN’a dayandırılabilir. Bu dönemden
20. yüzyıla kadar insan davranışları daha çok felsefi, sosyolojik ve psikolojik bakış açısıyla
ele alınmıştır.
Hamurabi; Devlet otoritesinin himaye edilmesi ve korunması (Hamurabi kanunları m.ö 1760
yılı civarında mezopotamyada ortaya çıkan tarihin en eski yazılı kanunları)
Eflatun; İnsan ve Toplum ilişkilerini;
Aristo; Sosyal etki ve ikna;
Sosyal psikolojinin bir bilim dalı olarak gelişmesi 1900’lü yıllardan sonra oluşmuştur
HAMURABİ; Devlet otoritesinin himaye edilmesi ve korunması
-Bir kişi hırsızlık yapsa eli kesilir , tecavüz etse ölüm cezası ya da erkeklikten men edilir.
-Babasını döven evladın iki eli kesilir.
-Bir adamın gözünü çıkaranın gözü çıkarılır
-Bir adam başka bir kişinin özgürlüğünü kısıtlayacak hareket ederse aynı ceza ona verilir.
-Bir kişi hırsızlık yapsa eli kesilir , tecavüz etse ölüm cezası ya da erkeklikten men edilir.
-Babasını döven evladın iki eli kesilir.
-Bir adamın gözünü çıkaranın gözü çıkarılır
2
ARİSTO; Sosyal etki ve ikna;
İknada konuşmacının ‘’kişiliğinin”, hedefin ve konuşmacının ‘’özelliklerinin” ve ‘’mesajın’’
ikna gücü üzerindeki etkilerinden söz etmiştir.
Ethos-Unvan, Karizma (iknada konuşan kişinin güvenirliliği)
Pathos-Erdem (duygulara seslenme)
Logos-Akılla kavrama, Bilinç (mantığa seslenme)
EFLATUN; İnsan ve Toplum ilişkilerini;
Platon’a göre devlet bireylerin sosyal bir varlık olup ihtiyaçlarını tek başına
karşılayamamasından bir ihtiyaç olarak doğmuştur. Devlet, halk, koruyucular, askerler ve
memurlardan oluşur.
Toplumun adil olması ancak herkesin üzerine düşeni yapmasına ve adalete yardımcı olmasına
bağlıdır.
17. ve 18. yüzyıllarda sosyal davranışı tayin eden temel güdü olarak Thomas Hobbes kuvvet
ve egoizm kavramını, Adam Smith kişisel çıkar kavramını, Jeremy Bentham ve James Mills
ise hedonizm (hazcılık) ve zevk düşkünlüğünü ele almışlardır. Bu düşünürler kendi gözlem,
sezgi ve mantıklarına göre toplum-birey ilişkilerini ele almışlardır 17. yy.dan beri
düşünürlerin sosyal davranış, sosyal düzen, kişi-toplum ilişkileri konuları hakkında üzerinde
durduğu temel soru şuydu :“Kişisel farklılıklara ve çeşitli güdülenmelere rağmen insanlar
nasıl oluyor da benzer davranışlarda bulunarak bir sosyal düzen kurabiliyorlar?” Bu soruya
17.ve 18.yy.da Hobbes ve Rousseau “toplum sözleşmesi” ile cevap vermişlerdir. İnsanlar
bilerek, isteyerek toplumu kurmuşlardır. Sosyal düzen toplum sözleşmesiyle sağlanmıştır.
19.yy.da öne çıkan bir başka kavram ise “grup ruhu” kavramıdır. Bu kavrama göre grubun
bireylerin üzerinde onlardan ayrı ve onları etkileyen ruhu vardır. Bu anlayışı Hegel,
Durkheim, Wundt, gibi pek çok düşünürde görmek mümkündür, ancak kalabalıklar denince
akla Gustave Le Bon gelmektedir. Le Bon’un “Kitleler Psikolojisi” (1895) kitabındaki
kalabalıklar hakkındaki düşünceleri, etkisini günümüzde de büyük ölçüde sürdürmektedir.
Sosyal psikolojinin bir bilim dalı olarak belirmesi ise 20.yy ile başlar. 1908 yılında biri
sosyolog (Ross) diğeri psikolog (Mc Dougall) iki araştırmacının “sosyal psikoloji” başlıklı
3
ders notlarını yazmaları sosyal psikolojinin başlangıcı kabul edilir.
Mc Dougall’ın eseri, 1924’te Floyd H. Allport’un “Sosyal Psikoloji” kitabı yayınlanana kadar
önemini korudu. Allport, Mc Dougall gibi, bireysel yaklaşımı kabul etti ancak grup zihnine
karşı çıktı. Grup halinde yapılan işin miktarının artmasını ise “sosyal hızlandırma” kavramıyla
açıklamıştır.
Allport, deney yöntemine ağırlık vermiştir. Allport, Triplett ve Moede’nin yaptıkları grup
laboratuvar deneyleri deneysel sosyal psikolojinin ilk örnekleridir. Allport’un bir diğer
özelliği ise öğrenilmemiş, zekaya dayanmayan bir davranış olan “içgüdü” kavramını
reddederek öğrenmenin üzerinde durmasıdır.
Asıl sosyal psikolojinin bugünkü duruma gelmesine 2. Dünya Savaşının hemen öncesinde
başlayan 3 temel gelişme etkili oldu. Bunların ilki Kurt Lewin ve öğrencilerinin grup
dinamiği çalışmasıdır. Kurt Lewin bu çalışmasıyla sosyal gerçeği laboratuvara getirerek grup
yapısı ve sürecini hem kuramsal hem de görgül değeri yüksek laboratuvar deneyleriyle
incelemiştir.
İkinci gelişme sosyoloji-psikoloji çatışmasına önem vermeyen ve sosyoloji ve psikolojiyi iyi
bilen araştırmacı bir neslin ortaya çıkmasıdır. Bu nesilden Muzafer Sherif sosyal normların
oluşumunu ilk defa laboratuvarda oluşturmuştur ve incelemiştir. Üçüncü gelişme ABD’de
kamusal ve özel fonların sosyal psikolojik araştırmalara kaynaklık etmesidir. Devlet
kurumlarından özellikle ordu toplumsal psikoloji ile yakından ilgilenmiştir. Western Elektrik
Şirketi de Hawthorne fabrikalarında klasik üretim ve moral araştırması yapılmasına destek
olmuştur.
İkinci Dünya Savaşı sırasında propagandanın önemi artınca Carl Hovland öncülüğünde
orduyla birlikte etkileyici iletişim konusunda laboratuar deneyleri yapılmıştır. Amerika’da ilk
kez 1935’te George Gallup tarafından yapılan kamuoyu araştırmaları tutum değişimi
kuramlarının gelişiminde katkılar sağladı.
4
2. BÖLÜM
SOSYAL PSİKOLOJİ ARAŞTIRMALARINDA YÖNTEM VE ÖRNEKLER
Bilimsel yöntem araştırmaları temelde üç süreçten oluşmaktadır. Bunlar: tümevarım,
tümdengelim ve bunların sonucunda sınama dır.
Tümevarım yönteminde, olaylar tek tek gözlemlenerek genel bilgilere ulaşılır.( A
şehrinde köyden kente göç fazladır, B şehrinde göç fazladır, C şehrinde göç fazladır. Bu
3 şehirde sanayinin gelişmediği, işsizliğin yoğun olduğu şehirlerdir öyleyse sanayinin
gelişmediği, işsizliğin çok olduğu şehirlerde göç fazladır) Tümden gelim yöntemi ise,
doğru olarak kabul edilen genel bilgilerden çıkarımlarda bulunarak yeni bilgi üretmedir.
(ör: bütün insanlar akıllıdır, Ali de insandır, Ali de akıllıdır gb)
Sınama sürecinde araştırma sonucunda çeşitli yöntemlerle önceden belirtilen
hipotezlerin doğruluğu/yanlışlığı tespit edilir.
Bilimsel Araştırmanın Amaçları:
-
Olayların Betimlenmesi,
-
Olayları Anlama ve Açıklama,
-
Olayların Önceden Tahmini
-
Olayların kontrolü
Bilimsel Araştırma Süreci:
1- Araştırma konusunun belirlenmesi
2- Araştırma konusunda var olan literatürün taranması
3- Hipotez oluşturma
4- Uygun bir araştırma tekniği seçme
5- Veri toplama
6- Veri analizi
7- Sonuçların rapor haline getirilmesi
Veri toplama teknikleri ve Araştırma Yöntemleri: (Bu maddelere göre anlat)
Teknikler
Yöntemler
a) Hazır bilgiden yararlanma
1)Laboratuvar deneyi (b,c,d)
b) Soru sormak
2)alan deneyi (b,c,d)
c) Davranış gözlemi yapmak
3)Doğal Deney (b,c)
d) Deney yapmak
4)alan araştırması (a,b,c)
5) Survey (b) 6) Arşiv araştr. (a)
5
Anket: önceden hazırlanan soruların yazılı olarak sunulduğu tarama aracı. Bireylerin
belirli bir konuda düşünce ve önerileri saptamak için kullanılır.
Anket yapılırken en önemli nokta örneklem seçimidir. Örneklem seçilirken dikkat
edilmesi gereken husus, örneklem evreni temsil edebilmeli ve sayısal olarak yeterli
olmalıdır.
Avantajları:
•
Anket yoluyla geniş kitlelere ulaşmak, araştırmayı büyük gruplara
dayandırmak kolaydır.
•
Anket tekniği para, zaman ve enerji bakımından araştırmacıya tasarruf sağlar.
•
Anketin geniş coğrafi bölgelere ve çok sayıda insana uygulanabilmesi yüzünden
daha geniş bir örneklem üzerinde çalışma, dolayısıyla örneklemin temsil düzeyini,
böylece de araştırmanın dış geçerlik derecesini artırmak mümkün olabilmektedir.
•
Anketin imzasız da doldurulup iadesinin mümkün olması nedeniyle örneğin
görüşmeye oranla objektifliğinin daha yüksek olduğunu söyleyebiliriz.
•
Anket sorularının yazılı olması cevaplayıcıların onları tekrar tekrar incelemesine
imkan verir. Bu nedenle anketle ulaşılan bilgilerin daha doğru olacağı söylenebilir.
Anketin Dezavantajları
•
Anketin esneklikten uzak olduğu söylenebilir. Çünkü anketi uygularken
araştırmacı cevaplayıcıyla yüz yüze bulunmaz. Bu yüzden de soruları yeniden dile
getirme imkanı yoktur.
•
Anket sadece okur yazarlara verilebilmektedir.
•
Anketle derinlemesine bilgi edinme imkanı yoktur.
•
Anket tekniği yapısal özelliklerinden ötürü sınırlı bilgiler sağlayabilir. Çünkü
görüşmeye oranla anket daha kısa bir sürede tamamlanmak zorundadır.
Arşiv Araştırması
Arşiv araştırmasında araştırmacı, başkası tarafından ve çoğu zaman başka nedenlerle
toplanmış ve kaydedilmiş veriyi kullanmaktadır. Sosyal psikolojide en az kullanılan
yöntemlerden biri olan arşiv araştırması, geçmişteki bir olgunun araştırılması için
kullanılabileceği gibi, bir olguya ilişkin tarihsel eğilimi ortaya çıkarmak için de
kullanılabilir.
6
Arşiv araştırmasının güçlü yanları:
– Bu yöntemde cansız materyaller kullanıldığı için, insanların yer aldığı yöntemlerde
ortaya çıkan sorunlar (yanıtların kişilik, beklenti gibi etmenlerden etkilenmesi gibi)
bulunmamaktadır.
– Bu yöntemle, bir olgunun zaman içindeki değişimi ve gelişimi izlenebilir.
– Geçmişteki bir olguyu araştırmak için tek yoludur.
Arşiv araştırmasının sınırlılıkları:
– Araştırmacı sadece var olan bilgiyle yetinmek zorundadır.
– Materyal çok olduğunda, materyalden örneklem seçimi, daha sonra tüm materyale
bir genelleme yapılacağı için önem taşımaktadır.
1- Deneysel Yöntem
Deneysel yöntemin temel amacı, davranışın nedenlerini ve ön belirleyicilerini saptamaktır.
İki aşamadan oluşur:
1- Ön araştırmacılar sonucu araştırmacının kafasında oluşan varsayım,
2- Bu varsayımı kanıtlamak için yapılan deney.
Her deneyde iki değişken vardır: bağımlı-bağımsız değişken
Örn: uykusuzluğun dikkatsizliğe yol açığını varsayan bir araştırmacı, bu varsayımını kanıtlayıp
kesinleştirmek için deneye başvurur. Deneyde etkisi incelenen etkene-değişkene bağımsız
değişken denir. Deneyde neden olan değişkendir. Örnekte “uykusuzluk” bağımsız değişkendir.
Bağımsız değişkene bağlı olarak değişen değişkene ise, bağımlı değişkendir. Örneğimizde
“dikkat” bağımlı değişkendir.
*Her deneyde iki grup kullanılır:
a) Deney Grubu: Araştırılan konunun üzerinde uygulandığı gruptur. Günlük yaşam
koşulları değiştirilir. Örnekte, uykusuz bırakılan gruptur.
b) Kontrol Grubu: Deneyin sonucunun kontrol edildiği gruptur. Günlük yaşam
koşulları değiştirilmez. Örneğimizde, uykusuz bırakılmayan ve yalnızca kontrol için
kullanılan gruptur.
7
a) Laboratuvar Deneyleri
Genel olarak sosyal psikolojide araştırmaya etki edebilecek etmenleri daha iyi
kontrol edebilmek için laboratuvar deneyleri tercih edilmektedir. Laboratuar
deneylerinin en dikkat çekici özelliği, dış dünyadan tamamen farklı yapay
koşullar altında gerçekleştiriliyor olmalarıdır.
Laboratuar deneylerinin güçlü yanları:
– Değişkenler arasında kesin bir nedensel ilişki kurmak ve denence sınamak en
fazla laboratuvar deneyinde mümkündür.
– Alan deneyi de dahil olmak üzere diğer tüm araştırma yöntemleri içinde
kontrolün en üst düzeyde olduğu yöntemdir.
– Bütünüyle yapay bir ortamda gerçekleştirildiğinden, laboratuvarda elde
edilen sonuçların kesinliği de yüksektir.
Laboratuar deneylerinin sınırlılıkları:
– Laboratuar deneyleri yapay bir ortamda gerçekleştirildiğinden, burada elde
edilen sonuçları gerçek yaşama genellemek zordur.
– Gerçek yaşamdaki tüm deneyimler laboratuvarda araştırılmaya uygun
değildir. Örneğin, yoğun korku, nefret ve saldırganlık gibi duygular
laboratuvarda çalışılamaz.
– Sosyal psikolojide olduğu gibi laboratuvarda denek olarak insan kullanılınca,
kaçınılmaz olarak sonuçlar insanların önyargılarından, kişilik özelliklerinden
ve beklentilerinden etkilenmektedir.
– Laboratuar deneylerinde deneklerin tepkisel davranmalarını önlemek
amacıyla, deneyin amacının gizlenmesi ve insanların kandırılmaları önemli bir
etik sorundur.
b) Alan Deneyleri:
Alan deneyi ile laboratuvar deneyi temel mantık açısından aynıdır. Alan deneyinde
de laboratuvar deneyinde olduğu gibi bağımsız değişken araştırmacı tarafından
değişimlenir ve bağımlı değişken üzerindeki etkisi gözlemlenir ya da ölçülür.
Ancak, alan deneyinde araştırmacının bağımsız değişkene etki edebilecek
potansiyel etmenleri kontrol etme olanağı pek yoktur.
8
Alan deneyinin güçlü yanları:
– Doğal ortamda yapılmış olsa da temel olarak deney yöntemi kullanılmış
olduğundan, alan deneylerinde denence sınaması kolaylıkla yapılabilir.
– Alan deneyi doğal ortamda gerçekleştirildiğinden, sonuçların gerçek yaşama
genellenme sorunu yoktur.
– Alan deneyi laboratuvarda araştırılması zor olan konular için daha uygundur.
Sosyal etki, propaganda gibi konular doğal ortamda daha kolay çalışılabilir.
(Kağıtçıbaşı, 1999) .
Alan deneyinin sınırlılıkları:
– Alan deneyi değişkenler arasında nedensel ilişki kurulmasına izin verse de, bu
ilişki laboratuvar deneyindeki kadar kesin değildir. Çünkü bu yöntemde
araştırmacının kontrolü daha düşüktür.
– Bu yöntemde de deneklerin tepkisel davranma olasılığı vardır. Dolayısıyla
deneklerin kandırılması etik bir sorun olarak alan deneylerinde de yaşanmaktadır
c) Doğal Deney
Doğal Deney, sosyal araştırmalarda kullanılan bir çeşit deneydir. Laboratuvar ve
alan deneylerinden önemli bir farkı vardır. Bu yöntemlerde araştırmacı etkisinin
incelemek istediği bağımsız değişkeni kendisi değiştirir ve bu değiştirmenin
örneğin, çeşitli derecelerinin bağımlı değişken üzerindeki etkisini saptamaya
çalışır. Doğal deneyde ise, araştırmacı kendiliğinden olan bir değişmeden ya da
olgudan faydalanarak onu bağımsız değişken olarak kullanır.
9
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM:
SOSYAL ETKİ VE UYMA
İnsanı diğer canlılardan ayıran en temel farklılık sosyal bir varlık olmasıdır. Sosyal bir varlık
olarak insan, toplum içinde yaşar, yaşadığı toplumu etkiler ve ondan etkilenir. Birey
davranışının büyük bir bölümü yaşadığı çevrenin etkisiyle şekillenir. İçinde yaşadığı
toplumun beklentilerine uygun davranır. İnsanın içinde yaşadığı toplumdan etkilenerek
toplumun beklentilerine uygun tepkide bulunmasına sosyal davranış denir. Bir genç otobüse
bindiğinde bulduğu boş koltuğa oturur. Yaşlı biri otobüse bindiğinde ise ona yer verir.
Futboldan hoşlanmayan biri tüm arkadaşları futbol maçına gittiği için o da gider. Bir öğrenci,
aynı uyarıcılara okulda başka, evinde başka tepkide bulunur.
"Bir gencin otobüste yaşlı birine yer vermesi; hoşlanmadığı halde arkadaşları ile birlikte maça
gitmesi", "öğrencinin, aynı uyarıcıya okulda ve evde farklı şekillerde tepkide bulunması" birer
"sosyal davranış" örneğidir. Bu davranışlardan her biri, bireyin içinde bulunduğu toplumun
etkisi ile gerçekleşmektedir. Toplumun etkisi ile oluşan bu davranışlar, gencin bir yaşlıya yer
vermesi gibi olumlu sonuçlara yol açtığı gibi olumsuz sonuçlara da yol açar. Arkadaşları
tarafından kabul edilmek için gencin sigara içmesi, sosyal davranışın olumsuz yanıdır.
Sosyal psikolojide, benzer davranışların nedenleri üzerinde durulur. Bu nedenlerin temelinde
ise, sosyal etki olayı vardır. Sosyal Etki; Bir bireyin davranış veya inançlarını, bir kişi veya
grubun gerçek veya hayali, niyetli veya niyetsiz baskısının etkisiyle değiştirmesidir.
Sosyal etki ve uyma davranışının nedensel ilişkileri şu şekilde açıklanabilir:
Sosyal etki
uyma davranışı
benzerlik ( Sosyal Davranış Düzenliliği)
Üç Sosyal Etki Araştırması:
1- Sherif’in Grup Normunun Oluşması Deneyi
2- Asch’in Uyma Deneyi
3- Milgram’ın itaat deneyi
10
1- Sherif’in Grup Normunun Oluşması Deneyi
Her grubun kendine ait kuralları (normları) vardır. Bu normların nasıl oluştuğuna ilişkin bir
Türk bilim adamı olan Muzaffer Şerif "otokinetik etki/Grup normu oluşum deneyi" adı ile
tanınan ve görsel algı yanılmalarından yararlanarak "grup normunun oluşması" deneylerini
yapmıştır.
M. Şerif yaptığı deneyde, daha önce birbirini hiç tanımayan, aynı ortamda (grupta) hiç
bulunmamış kişilerden yararlanmıştır. Kendilerine bir algı deneyi yapılacağı söylenen
denekler, teker teker laboratuvara alınmıştır. Tamamen karanlık bir odada sabit olarak duran
küçük bir ışığın, her gösterildiğinde hangi yönde ne kadar hareket ettiği sorulmuştur. Deneye
tabi tutulan her birey, kendine göre bir ölçü belirtmiştir. Bu ölçü, birbirinden habersiz olan her
denek için birkaç gösterimden sonra farklı biçimlerde oluşmuştur.
Daha sonra gruplar halinde laboratuvara alınan denekler, aynı deneye tabi tutulmuşlardır. Her
deneğin, ışığın ne kadar ve hangi yönde hareket ettiğini yüksek sesle açıklamaları istenmiştir.
Deney sonunda farklı standartlar oluşturan kişilerin, birlikte deneye tabi tutulduklarında kendi
standartlarından vazgeçtikleri görülmüştür. Denekler birbirlerinden etkilenerek ortak bir
standart oluşturmuşlardır. Bireysel standartların yerini, grup standartları almıştır. Son
aşamada bireyler, ilk deneyde olduğu gibi tek tek laboratuvara sokularak deney
tekrarlanmıştır. Sonuçta her deneğin kendi standartlarına göre değil grup halinde oluşturulan
standartlara göre hareket ettiği görülmüştür.
1. Devre
2. Devre
3. Devre
(Denek yalnız) (Denek grup içinde) (Denek yalnız)
Kişisel standart gelişiyor Grup standartı gelişiyor Kişi grup standardını kullanıyor
Bu deneyden anlaşılacağı gibi grupta oluşan norm, bireyde bir sosyal etkiye neden olmaktadır.
İnsanlar, bazen kendi görüşlerine uygun olmasa dahi, gruptaki bireylerin görüşlerine uyarlar ve
kendi görüşlerinden vazgeçerler. Aynı meslek elemanlar, bulundukları meslek grubunun genel
görüşlerini kabul ederler.
Buradan şu sonuçlara varılabilir. fiziksel gerçek belirsizse kişiler kendi gerçeğini
yaratırlar. Bir araya geldiklerinde ise kendi gerçeklerini bırakıp grupça oluşturulan
11
grup standardını kullanırlar. Bu kez kişiler fiziksel gerçeği benimsemek için
benimseyerek yani bilerek ve isteyerek birbirlerinin yardımını talep ederler.
bu deneyde muzaffer şerif Başoğlu grup normunun nasıl oluştuğunu ortaya koymuştur.
Grup normu bir kez oluşunca bireyler artık ona inanmakta ve isteyerek uymaktadırlar.
2- Asch’in Uyma Deneyi
Uyma davranışı, bireyin çeşitli etkilerle yaşadığı toplumun normlarına uygun biçimde
davranmasıdır. Birey, toplumsal baskılar karşısında güvenliğini sürdürmeye çalıştığı için
uyma davranışı gösterir. Uyma davranışının nasıl oluştuğu ile ilgili birçok araştırma
yapılmıştır. Bunlardan ilki, Asch'in (Eş) "uzunluk tahmini" deneyidir.
Solomon Asch, 1951- 1952 yıllarında fiziksel gerçekliğin açıkça belli olduğu ortamda,
gerçeğe ters düşen grup yargısı karşısında bireylerin nasıl davranacağını belirlemek için
"uyma" deneyleri yapmıştır. Belirli sayıda bireyden oluşan çeşitli gruplara, birçok kart çifti
gösterilmiştir. Kartlardan birinde birbirinden farklı uzunlukta üç çizgi; diğerinde, bu
çizgilerden birine eşit olan tek çizgi bulunmaktadır. Deneklere birer birer tek çizginin, diğer
kartta bulunan çizgilerden hangisine benzediği sorulmaktadır (Bu çizgilerden biri, karttaki
çizgilerle tıpatıp aynıdır ve bu durum açıkça belli olmaktadır).
Grup halinde laboratuvara alınan bireyler­den biri gerçek denek, diğerleri ise araştırma­cının
asistanlarıdır. Ancak, deneğin bu du­rumdan haberi yoktur.
Her kart çifti, önce asistanlara gösterilip fi-kirleri sorulmakta daha sonra deneğe
sorul­maktadır. Asistanlar başlangıçta doğru yanıtlar vererek deneğin güvenini
kazanmışlardır.
Daha sonra bütün asistanlar, yanlış yanıtlar vermeye başlarlar. Sıra kendisine gelinceye kadar
yanlış yanıtlar duyduğu için rahatsız olan gerçek deneğin, sıra kendisine geldiğinde yanlış
olduğunu bildiği halde karara katılması, grubun uyma davranışına etkisini göstermektedir.
Deney çok sayıda insana tekrarlanmış deneklerin %35'inin yanlış olduğunu bildikleri halde
diğerlerinin kararlarına uydukları görülmüştür. Deneylerden anlaşıldığı gibi birey, yanlış
olduğunu bildiği halde içinde bulunduğu grubun görüşlerine katılmaktadır. Burada, grup
bireylerine duyulan güven ve gruba ters düşme kaygısı büyük rol oynamaktadır. Ayrıca, ortam,
grubun büyüklüğü, saygınlığı ve etkinliği, grup üyelerini söz birliği yapması, yüz yüze ilişkiler
gibi faktörler de grupta uyum davranışına neden olmaktadır.
12
3- Milgram’ın İtaat Deneyi
Bir insanın, başkaları öyle istiyor diye bir davranışta bulunmayı kabul etmesine itaat etme
denir. "Acaba, insanlar her istenileni yerine getirirler mi?" Ya da "İnsanlar başkalarının
istediklerinin ne kadarına boyun eğerler?" Milgram, 1965 yılında "itaat" deneyini yaparak
insanların sosyal etkiye ne kadar uyacağını, ne zaman baş kaldırma davranışının ortaya
çıkacağını araştırmıştır.
Araştırmacı iki denek seçerek cezanın öğrenme üzerinde nasıl bir etkiye sahip olduğunu
araştıran bir deneye katılacaklarını söyler. Bu deneyde, birinin öğrenci, birinin de öğretmen
olmasının gerektiğini belirterek aralarında kur'a çeker. Biri öğrenci, biri de öğretmen olur.
Aslında, öğrenci olan denek, araştırmacının asistanlarından biridir. Öğrencinin yapması
gereken, kavram çiftlerini ezberlemektir. Öğrenci hata yaptığında öğretmen ona ceza olarak
elektrik şoku verecektir. Öğrenci rolündeki genç (araştırmacının asistanı) kalbinden rahatsız
olduğunu söyleyerek elektrik şokunun kendisine zarar verip vermeyeceğini sorar. Araştırmacı,
bunun canını yakacağını ancak bir zarar vermeyeceğini belirtir. Öğrenciden kavram çiftlerini
hatırlaması istenir. Yapılan her hatada, verilen şok 15 volt artırılır. Aslında öğrenciye şok
verilmez. Öğretmen rolündeki deneğin, şok verildiğini sanması için öğrenci rol yapar. İniltili
sesler çıkararak her seferinde acı çekiyormuş gibi davranır. Verilen şok artıkça, yakarışlar
artar. Kalbinden rahatsız olduğunu ve deneye son verilmesi gerektiğini söyler. Ancak,
araştırmacı, her yanlışta, bir şey olmayacağını, şok vermeye devam etmesi gerektiğini söyler.
Bu deney sonucunda elde edilen veriler çok ilginçtir. Çeşitli yaş ve mesleklerden seçilen 40
denekten hiçbiri 300 voltluk şoktan önce durmamıştır. 300 volttan sonra denekler, üçer beşer
şok vermeyi reddetmiştir. Deneklerin yaklaşık %65'i ise deneyi sonuna kadar sürdürmüş 450
voltluk şoku da vermiştir. 40 kişiden 26'sını teşkil eden %65'lik bu grup, emirle başkasına
zarar veren sadist kişiler değildir. Yani, bu uyma davranışı, deneklerin kişilik özellikleriyle
ilgili değil daha çok sosyal etki sonucu gerçekleşmiştir. Daha sonra yapılan çok sayıda
araştırmada bu oran %50'nin altına hiç düşmemiştir.
Ödül, ceza, tehdit, itaat etmeyi artırır. İşçiler, çalıştıkları her saat için para vereceğini söyleyen
iş sahibine itaat ederler. Bir insandan, önce yapabileceği bir iş isteyip ardından zor bir iş
istendiğinde itaat artar.
13
Uyma davranışını etkileyen faktörler:
1- Ortamsal Etkenler
2- Kişisel Etkenler
3- Kültürel Etkenler
Uyma Davranışını Etkileyen Ortamsal Etkenler
Anlatılan üç araştırmanın ortak yanı, hepsinin sosyal etkiyi ve onun meydana getirdiği uyma
davranışını incelemeleridir.
1- Grubun Büyüklüğünün Etkisi
Daha büyük grupların bireyi uyma davranışına daha fazla ittiği söylenebilir. Özellikle grubun
zorlaması ya da uymama davranışının cezalandırılması söz konusu olduğunda, bu ilişki daha
da belirgindir. Özellikle laboratuvar ortamında, kişinin etrafındakilerin fikrine güveni fazla ise,
fiziksel gerçek de pek belirgin değilse, küçük grupların bile kişide uyma davranışı yaratma
etkisi çok yüksek olabilir ve uyma davranışının yüksek olması için grubun sayısının büyük
olması gerekmeyebilir. Günlük hayatta ise, ortam farklı olduğundan, grubun sayısı arttıkça
uyma davranışına etkisi de o oranda artabilmektedir.(3 kişinin inandığı bir düşünceye karşı
çıkmakla yüz kişinin inandığı düşünceye karşı çıkmak gibi)
2- Grubun Sözbirliğinin Etkisi
Asch’ın araştırmasında sonucu en cok etkileyen durumsal faktörün grubun söz birliği etmesi
olduğu görülmüştür. Asch, gruptaki kişilerin sayısından ziyade hepsinin aynı fikirde
olmasının uyma davranışını etkilediğini ifade etmektedir. Asch araştırmasında, Söz birliği
etmiş üç kişilik bir çoğunluk etkisinde kalan deneklerin yaklaşık %35'i uyma davranışı
göstermiştir. Buna karşılık, esas denekten başka bir kişi bile çoğunluğa karşı çıktığında, uyma
davranışı hemen 1/4 oranında azalmıştır. Sosyal etkiye, hatta zorlamaya uymayan bir
başkasının varlığının, kişinin direncini arttırdığı, milgram'm itaat deneyinde de görülmüştür.
Milgram deneyin değişik bir uygulamasında, aslında araştırıcının asistanı olan “öğretmen”
rolünde bir kişi daha bulunduruluyor. Bu “öğretmen” araştırmanın ortasında, şok vermeyi
reddederek araştırmayı bırakınca, araştırmaya bu ortamda katılan esas deneklerin %90’ı terk
etme (itaat etmeme) davranışı göstermiştir. Bu araştırmaların tümü, sözbirliği halindeki bir
grubun, kişide uyma davranışı yaratmadaki gücünü göstermektedir. Öte yandan; çoğunluğun
14
baskısına ya da zorlayıcı yetkeye karşı direnebilen bir tek kişi bile, değerlerinin de cesaret
bularak direnebilmesine yol açabilmektedir.
3- Mevkiin ve Saygınlığın Etkisi
Sosyal etki kaynağının, yani sosyal uyma davranışını meydana getiren kişi veya grubun,
algılanan mevkii ne kadar yüksekse bireylerde meydana getirdiği uyma davranışı da o kadar
fazla olmalıdır.
Milgram’ın itaat araştırmasında, Yale Üniversitesi yerine eski bir binada yapılmıştır. Deneyin
bu kısmında deneklere, araştırmanın, sanayii için incelemeler yapan özel bir işletme
tarafından yapıldığını bildirmiştir.
Böylece, Yale üniversitesinin bilimsel saygınlığı ortadan kalkınca esas deneyde denekler
arasında %65 oranında görülen sonuna kadar itaat davranışı %48’e kadar düşmüştür. Demek ki,
yüksek saygınlığa ve mevkie sahip bir kaynaktan gelen sosyal etkiye uyma davranışı daha fazla
olmaktadır.
4- Yüz yüze Olmanın Etkisi
Asch ve Sherif’in araştırmalarında denekler birbirlerini görmektedir. Milgram araştırmasının
çeşitli kısımlarında bu değişken sistemli olarak değiştirilerek uyma davranışına olan etkisi
incelenmiştir.
Araştırıcı, “öğretmen” rolündeki denek ile aynı odada kalmayıp başka bir odadan telefon ile
ona emir verdiği zaman, öğretmen rolündeki deneklerin uyma (itaat) davranışı %65’ten
%22’ye düşmüştür.
Bu çok önemli fark, yüz yüze sosyal ilişkilerdeki etkileme ve bunun sonucu olan uyma
davranışının ne kadar daha kuvvetli olduğunu göstermektedir. Yüz yüze olma davranışı, sosyal
etkinini şiddetini artırmaktadır.
Grup üyelerinin etkileşimi yüz yüze gerçekleşiyorsa uyma davranışı yüksek olur. Karşılıklı
konuşarak ikna etme, telefonla ikna etmekten daha etkilidir.
5- Gruba Bağlılığın Etkisi
Sherif, Asch ve Milgram'ın deneylerinde, gruptaki kişiler birbirlerini tanımamaktadır. Oysa
gerçek yaşamda, çoğu zaman birbirlerini tanıyan insanların oluşturduğu gruplarda sosyal etki
15
ve uyma davranışı görülür. Bu gruplarda uyma davranışına etki eden bir başka faktör,
bireylerin gruba ne kadar bağlı olduğudur.
Grup üyesi, kendini gruba ne kadar yakın hissetmektedir? Grubun bir üyesi olmak, kişi için ne
kadar önemlidir? Bu sorulara verilecek cevaplar, başka bir deyişle, grup ve bireyler arasındaki
ilişkinin sıkılık derecesi, uyma davranışına etki eder.
Gruba bağlılık, bireyin gruba bağlılığını sürdürmeye yarayan tüm olumlu veya olumsuz
etkenlerle ilişkilidir. Kişinin grupta kalmasına etki eden olumlu etkenler:

Grup üyelerinden hoşlanmak,

Grubun önemli amaçları olduğuna inanmak,

Grup üyelerinin birbirleriyle uyum içinde çalıştığını görmek,

Grubun üyesi olmakla elde edilen kazançlar vb.
Kişinin grupta kalmasına etki eden olumsuz etkenler:

Gruba o ana kadar çok yatırım yapmış olmak, dolayısıyla ayrılmanın zor hale gelmiş
olması;

Gruptan ayrılınca, ait olunacak başka grup seçeneğinin az olması vb.

Gruba bağlılığın nedeni ne olursa olsun, gruba bağlılık arttıkça, gruba uyum gösterme
artar.
6- Azınlığın Etkisi
Daha önce de belirtildiği gibi, çoğunluğun aynı fikirde olması, uyma davranışını etkiler. Ancak,
gerçek yaşamda gruplarda herkes aynı fikirde olmayabilir hatta grubun içindeki bir azınlığın,
grubun çoğunluğunun fikrini etkilemeyi başardığı da görülür. Yani, sosyal etkide bulunmanın
tek yolu çoğunluk olmaktan geçmez.
Azınlığın grup üzerinde etkili olması için bir takım şartlar vardır. Bunlar:
-
Azınlığın fikirlerinde tutarlı olmaları ve kendilerine güvenmeleri
-
Azınlık üyelerinin tutucu ve katı görünmemeleri
-
Azınlık açık görüşlü olmalıdır. Bir noktaya kadar esneklik gösteren azınlık grup sürekli
aynı görüşü tekrarlayan gruptan daha ikna edicidir.
16
-
Sadece fikir ve tutum bakımından çoğunluktan ayrılan azınlık grupları hem fikir ve
tutum hem de grup üyeliği açısından çoğunluktan ayrılanlara göre sosyal etkide daha
başarılıdır.
Bu bölümde uyma davranışını etkileyen bazı önemli Ortamsal etkenleri inceldik. Bunlar,
grubun büyüklüğünün etkisi, grubun görüş birliğinin etkisi, mevkii ve saygınlığın etkisi,
yüz yüze bulunmanın etkisi, azınlığın etkisi, gruba bağlılığın etkisi.
Uyma Davranışını Etkileyen Kişisel Etkenler
a) Benliğin Etkileri
b) Birey Olma Gereksinimi
c) Kişisel Kontrol Arzusu
d) Cinsiyet ve Uyum
a) Benliğin Etkileri:
İnsanlar benliklerinin farklı taraflarını ön planda tutar. Bazı kişiler için benliklerinin
ilişkisel yönleri öncelik taşırken, bazıları için benliklerinin bireyci yönleri ön planda
olur.
İlişkisel yönleri etkili olan bireyler, grubun fikirlerine ve sosyal normlara önem verir bunlara
bağlı olarak daha fazla uyma davranışı sergiler.
Bireyci yönleri etkili olan bireyler ise, kendi görüş ve düşüncelerine önem verdiği için gruba
uyma zorunluluğu hissetmezler.
b) Birey Olma Gereksinimi
Bazı kişiler bireyselliklerini korumayı ve kendilerine özgü olmayı önemserler,
Herkesin yaptığını yapmak, giydiğini giymek istemezler, kendilerine has kimliklerini
sürdürmekte ısrarı olurlar. Yüksek birey olma gereksinimi içinde bulunan deneklerin daha az
uyma davranışı gösterdikleri, çoğunluğa daha az uydukları ve yaratıcı aykırılıkta bulunduğu
ifade edilmektedir.
c) Kişisel Kontrol Arzusu
Birey olma gereksinimi dışında, bazen de kendi davranışlarımız üzerinde kişisel kontrole sahip
olduğumuzu hissetmek için sosyal etkiye karşı çıkar ve uyma davranışı göstermeyiz. Jack
Brehm, bu konuya açıklık getirmek amacıyla psikolojik direnme kuramını geliştirmiştir. Bu
17
kuramda insanların, belirli davranışsal özgürlüklere sahip olmak istedikleri için bu özgürlükleri
sınırlandırma çabalarına tepki gösterecekleri ve direnecekleri ileri sürümektedir. Örneğin,
Elif’in annesi ona belli bir kıyafeti giymesini istemediğini söylediği zaman Elif, kendi
davranışları üzerinde kontrol sahibi olmak için annesine karşı gelebilir. Bu durumda sosyal
etkiye uymama davranışı görülür. Hatta anne, o kıyafet yerine başka bir kıyafet önerdiğinde,
bu Elif’e normalde olduğundan daha az cazip gelecektir.
d) Cinsiyet ve Uyum
Uyma davranışının cinsiyet farkının ortaya çıktığı durumlar daha çok, insanların
başkalarıyla aynı fikirde olmadıklarını yüz yüze etkileşim içinde belirtmeleri
durumlarıdır. Yapılan araştırmalarda, başkalarının kendisini izlediğini bilen kadınlar,
aynı durumda bulunan erkeklere göre, daha fazla uyum davranışı göstermişlerdir.
Cinsiyetten çok kişilik özellikleri baskındır. Bağımlı ve bağımsız kişilik özellikleri: bağımsızlar
(ego gücü, liderlik yeteneği, sosyal ilişkilerde olgunluk)
Bağımlı ( aşağılık duyguları, katı ve aşırı benlik kontrolü,)
UYMA DAVRANIŞINI ETKİLEYEN KÜLTÜREL ETKENLER
UYMA DAVRANIŞI: Bir kişinin davranış ve hatta bazı durumlarda düşünce ve duygularını
gerçek (somut) ya da sosyal etki aracılığı ile değiştirmesi ve baskı yönüne doğru uyum
göstermesi demektir.
İnsanların farklı kültürlerden geliyor olmaları acaba onların uyma davranışını etkiler mi?
Kültürler-arası psikolojiyle ilgili araştırma sonuçlarına göre, uyma davranışı, bireyci ve
toplulukçu kültürler arasında farklılık göstermektedir. Söz konusu grubun hangi grupta olduğu
uyma davranışının ne yönde olacağının saptanmasında önem taşımaktadır. Bu nokta da iç
grup- dış grup ayrımı yapılabilir. İç gruplar, kişilerin ait olduğu, onlar için anlam ve önem
taşıyan gruplardır. Dış gruplar ise, kişinin üyesi olmadığı gruplardır.
Bireyci ve toplulukçu kültürlerin uyma davranışıyla ilişkilendirilebilecek özellikleri :
Bireyci kültürler
-
Kişinin çıkarları, grup çıkarlarından daha önemlidir.
-
Bireyci kültürdeki bir kişi, gruptan özerk olma ve birey olma gereksinimine daha fazla
sahiptir.
-
Bireyci toplumların üyeleri de iç gruplarına dış gruplardan daha fazla güvenir.
18
Toplulukçu kültürler
-
Grup çıkarları bireylerin düşünce ve davranışlarını yönlendirir.
-
Toplulukçu kültürlerin insanları, gruplarının onayını almayı bireyci kültürden
insanlara göre daha fazla önemserler ve alamazlarsa da utanç duygusu yaşarlar.
Araştırmalar, toplulukçu kültürden gelen insanların iç grubun normlarını kendi normları gibi
benimsediklerini ve iç grup normlarına uyduklarını göstermiştir. Ancak, aynı kişilerin dış
gruptan kişilerin normlarına güvenmedikleri bu yüzden dış gruptan gelen sosyal etkiye
direndikleri bulunmuştur. Örneğin, Frager (1970), Asch’in deneyini (çizgi uzunluklarını
içeren görsel yargı) toplulukçu bir toplum olan Japonya’da tekrarlanmış ve Japon deneklerin
Asch’in araştırmasındaki Amerikalı deneklerden daha az gruba uyma davranışı gösterdiğini
bulmuştur. Burada önemli etken, deneklerin birbirini tanımamalarıydı. Japonlar için
tanımadıkları kimseler bir dış grup oluşturduğu için onların yargıları daha az etkili olmuştur.
Aynı şekilde biz Türkler de, toplulukçu bir kültürün üyeleri olarak iç grubumuz olan
ailemizde ve ya mahallemizde daha fazla uyma davranışı gösterirken dış grup olarak
gördüğümüz bir başka toplulukta aynı şekilde davranmayıp sosyal etkiye direnebiliriz.
UYMA DAVRANIŞI TÜRLERİ:
1- İTAAT
Kişinin toplumsal nitelikteki bir uyarıcıya-etkiye, incelemeden, soruşturmadan, sorgulamadan
ve tartışmadan, eleştirmeden kesin kez bir uyma davranışı göstermesidir. İtaat bir grup
görüşüne olduğu gibi bir kişiye uyma şeklinde de olabilir. Milgram’ın itaat deneyinde olduğu
gibi. İtaat sonucu uyma davranışının temelinde, uyulanın uyanın üstündeki gücü ya da
kontrolü vardır. Örneğin, trafik polisinden ceza almamak için belli bir hızın altında giden
Ahmet’in uyma davranışı, polisin onun üzerindeki kontrolüne dayanır, etrafta polis
olmadığından emin olsa hız yasağına uymayacaktır.
2- ÖZDEŞLEŞME
Sosyal uyma davranışı özdeşleşme sürecinde de ortaya çıkabilir. Burada birey, birisinin ya da
bir grubun fikrine, ona benzeyebilmek için uyar. Özdeşleşme sonucu oluşan uyma
davranışının temellinde uyulanın cazibesi vardır. Örneğin, Mehmet çok hızlı araba sürmez.
Çünkü değer verdiği, saygı duyduğu, benzemek istediği babası arabayı çok hızlı
kullanmamaktadır. Mehmet bu davranışı ile sevdiği takdir ettiği babasına benzemektedir.
19
Yavaş gitmenin önemine kendisi inandığından değil, sırf babası böyle düşünüyor, böyle
istiyor diye yavaş gitmektedir.
3- BENİMSEME- KENDİNE MAL ETME
Bu tür uyma davranışında kişi, bir kurala ya da görüşe omum gerçekten doğru olduğuna
inandığı için uyar. Burada uyulanın fikri uyan için inanılır bir fikirdir, uyma davranışının
temelinde, bu duruma inanma, doğru olarak kabul etme eğilimi vardır. Gene trafik
örneğini ele alırsak, Ali eğer hız yasağının önemine gerçekten inanıyorsa, polis kontrolü
olmasa da kimse ondan yavaş gitmesini istemese de sırf bu trafik kuralını gerçekten
benimsemiş, kendisine mal etmiş olduğu için yavaş gidecektir.
Üç tür uyma davranışı kişiye üç ayrı yarar sağlamaktadır. İtaat’ın sağladığı yarar, insanlar
tarafından kabul edilmek, ödüllendirilmek şeklinde düşünülebilir. Özdeşleşmenin yararı,
kişiye değer verdiği, önemsediği kişilere benzeme, onlar gibi olduğunu düşünme
duygusunu sağlamasıdır. Benimsemenin kişiye sağladığı yarar ise, onun doğruyu anlama
ve uygulama gereksinmesini tatmin etmesidir. İtaat ve özdeşleşme diğer insanlara dönük
olarak onlarla ilişkileri olumlu yönde geliştirme görevini yerine getirirken, benimseme
kişisel bir görevi yerine getirmekte, kişinin doğru hareket ettiğine inanma gereksinmesini
tatmin etmektedir.
Uyma davranışı türlerine örnek verecek olursak, Asch’ın çizgiler hakkında uzunluk
yargılarının yapıldığı deneyde ve Milgram’ın itaat deneyinde kuralsal sosyal etkinin ve
itaate dayanan uyma davranışının söz konusu olduğunu görürüz. Buna karşılık Sherif’in
otokinetik etki deneyinde bilgisel sosyal etki ve benimsemeye dayanan uyma davranışı
görülmektedir. Milgram’ın deneyinde, denek yaptığı işin (şok vermenin) doğru bir şey
olduğunu düşündüğünden değil, araştırmacının sözünden çıkmadığı için şok vermeye
devam etmiş, kurala uymuştur. Asch araştırmasında da denek alay edilmemek için grubun
beklentisine uymuştur. Sherif’in araştırmasında ise denek, grubun yargısını doğru bulduğu
için bu bilgisel sosyal etkiyi kabul etmiştir.
Örnek verilen araştırmalarda belirtildiği gibi kuralsal sosyal etki ile ona karşı gösterilen
itaate dayanan uymada davranışta görülen değişmenin altında gerçek tutum ya da fikir
değişmesi yoktur. Özdeşleşmede ise, tutum değişimi olabilir de olmayabilir de.
Benimseme ile uymada ise, davranış değişikliği ile birlikte gerçek tutum değişimi de söz
konusudur.
20
Uyma davranışının tersi ise; bağımsız uymama ve tepki göstererek uymama davranışıdır.
Bu iki davranışı örnek vererek açıklayacak olursak: annesi Ayşe’ye bluzunu giymesini
söylemişse, Ayşe ise, o bluzu gideceği yere uygun olmadığı düşüncesiyle giymezse, bu,
bağımsız bir uymama davranışı olur. Ancak Ayşe sırf annesi istedi diye inat için bluzu
giymezse, bu, bağımlı bir ters tepki davranışı olur.
Bağımsız uymama ile ters tepki göstererek uymama arasındaki önemli fark: bağımsız
uymama da, dıştan gelen sosyal bir etki, bir bilgi olarak ele alınmakta ve bu bilgi doğru
bulunmadığı için sosyal etkiye uymama davranışı gösterilmektedir.
BÖLÜM 4.
TUTUMLAR
Günlük hayatta sık sık kullandığımız tutum sözcüğünü bu bölümde sosyal psikolojik açıdan ele
alacağız. Bu kavramın önemini, sosyal davranışla ilişkisini, nasıl meydana geldiğini ve nasıl
değiştiğini anlamaya çalışacağız.
Tutum Nedir?
Tutum, bireylerin belirli objelere karşı, geçirdiği çeşitli deneyimler sonucu düzenli birtavır
alışları, davranış biçimleridir. Birçok nedenden dolayı bir kimse bir sanatçıyı, bir politikacıyı,
bir şarkıcıyı, bir oteli veya bir restoranın yemeklerini beğenmeyebilir. Bu kimsenin böyle bir
tutumunun devamlılık göstermesi beklenir. Örneğin, o sanatçıyı izlememek, şarkıyı
dinlememek ya da beğenmediği politikacının partisine oy vermemek gibi. Farklı düşünürler de
tutumları farklı şekillerde tanımlamışlardır. Bunları tek tek tanımlamak yerine birçok sosyal
psikoloğun kullandığı ortak bir tanım verilebilir: "Tutum, bir bireye atfedilen ve onun bir
psikolojik obje ile ilgili düşünce, duygu ve davranışlarını düzenli bir biçimde oluşturan bir
eğilimdir."
Tutum denilince akla, düşünce, duygu ve davranış eğilimi gelir. Bunlar, aynı zamanda tutumun
öğeleri olarak kabul edilmiştir.
Tutumun Öğeleri
Tutumun öğelerini bir örnek ile ele alalım. Örneğin, ihtiyacı olduğu halde eşinin ve kızının
çalışmasına izin vermeyen Ahmet’in davranışından kadınların çalışmasına karşı olumsuz bir
21
tutuma sahip olduğu görülmektedir. Bu tutum Ahmet’in konuyla ilgili, düşünce, duygu ve
davranış eğilimlerini nasıl etkileyip düzenleyecektir?
Tutum öğeleri
Ör: bir kişi yd grup; bir televizyon programı, bir sanat eseri, Kadınların çalışmaması fikri gb.
Tutumlar
Bilişsel Öğe
Duygusal Öğe
Davranışsal
Öğe
Tutumun öğesi hakkında sahip olunan
tepkiler
tutum hakkında gözlenebilen duygusal
tutuma karşı gözlenebilen tüm davr.
bilgiler. (Ahmet’in kadınların çalışmaması
sinirlenmesi)
(Ahmet’in karısının çalışmak istemesine
(Ahmet’in karısını çalıştırmaması)
hakkında belirttiği fikirler)
Tutumlarımızın davranışlarımızı etkileyebileceği gibi etkilememesi de mümkündür. Örneğin,
televizyon reklamlarında gördüğümüz bir ürünle ilgili olumlu tutum geliştirebiliriz ancak, o
ürün hakkında herhangi bir davranışta bulunmayabiliriz.
Tutumların oluşmasına ve gelişmesine etki eden Faktörler:
1- Bireyin Gereksinimlerinin Etkisi
Tutumların kişilerin bireysel gereksinimlerini gidermeleri sırasında oluştuğu ifade edilmiştir.
Kişiler bir takım sorunlarını çözebilmekle uğraşırken sorunların çözümünde işe yarayan kişi,
olay, nesne ve davranışlara ilişkin olumlu tutum geliştirirken diğerlerine karşı olumsuz
tutumlar geliştirmektedirler.
2- Bireyin Edindiği Bilgilerin Etkisi:
22
Tutumların oluşumda her zaman bir sorunun çözülmesi sürecinde kullanılan araç ya da
nesneler değil kişinin tutum objesine ilişkin bilgileri de önemli bir yer tutar. Aslında kişilerin
herhangi bir tutum objesine ilişkin tutumları bilgileriyle tutarlıdır diyebiliriz. Kişi eğer doğru
ve gerçekçi kaynaklardan sağlıklı bilgiler edinerek tutum oluşturuyorsa genellikle tutumu
istikrarlı, gerçeğe uygun ve sağlıklı olacaktır.
3- Doğrudan Deneyim ya da Etkileşimin Etkisi:
Bir konu ya da nesneyle yaşadığımız bir deneyimimizin tutumlarımızın oluşmasında oldukça
önemli bir etken olduğunu söyleyebiliriz. Konunun başında tutumların oluşmasının ve
gelişmesinin öğrenmeler yoluyla gerçekleştiği ifade edilmişti. Öğrenmenin en etkili yolu da
şüphesiz kişinin doğrudan deneyimleridir.
4- Modelden Öğrenme, Anne-Babalar ve Sosyal Çevrenin Etkisi
Kişilerin var olan tutumlarının birçoğunu başka insanlardan edindikleri belirtilmektedir. Bu
bazen ait olunan sosyal grup olabileceği gibi bazen de ana-baba, kardeşlerden oluşan aile ve
kişi şayet bir çocuk ya da yeniyetmeyse yakın arkadaşları olabilmektedir.
5. Medya ve Kitle İletişim Araçlarının Etkisi:
Sosyal çevremiz sadece anne-babamız, akranlarımız ve diğer insanlardan oluşmaz. Kitle
iletişim araçları ya da medya olarak isimlendirdiğimiz televizyon, radyo, gazete ve
günümüzün en etkili medya araçlarından biri olan internet de sosyal çevremizde yer
almaktadırlar. Bu araçların bireylerin tutumların oluşmasına, gelişmesine ve değişmesine
etkileri son yarım yüzyıldır araştırmalara konu olmaktadır.
Ele aldığımız etkenlerin dışında;
-
Genetik faktörler
-
Fizyolojik etkenler
-
Kişilik
-
Toplumsallaşma süreci (sosyalizasyon)
-
Grup üyeliği ve grup normu gibi etkenlerin de tutumların oluşmasına etki ettiği
bildirilmiştir.
PLANLANMIŞ DAVRANIŞ KURAMI
23
Bu çalışmanın teorik temelini, ilk bölümde de bahsedildiği gibi, PDT oluşturmaktadır. Bu
teori ilk defa Fishbein ve Ajzen (1975) tarafından ortaya atılmıştır. Bu kuram,
davranışların belli bir nedene dayandığı varsayımı üzerine kuruludur. Bu kurama göre,
insanlar davranışlarının sonuçları hakkında önceden düşünürler, seçtikleri bir sonuca
ulaşmak için bir karara varırlar ve bu kararı uygularlar. Başka bir deyişle davranışlar belli
bir niyet sonucu oluşur. Bu niyet, önceden düşünülmüş olan sonuca ulaşmaktır.
Dolayısıyla, davranışı belirleyen tutum değil niyettir.
Planlanmış davranış kuramında niyete etki eden 3 öğe bulunmaktadır. Bunlar: kişinin
davranışa yönelik tutumu, öznel değerler (normlar) ve fark edilen davranışsal kontroldür.
a) Bir Kişinin Davranışa yönelik tutumu 2 olgudan etkilenir: 1) Davranışın
sonuçlarıyla ilgili düşünceler, 2) olası sonuçların değerlendirilmesi. Bireylerin aynı
konuda farklı tutumlara sahip olması, bu iki olgular hakkında farklı düşüncelere sahip
olmasından kaynaklanır. Örneğin, bir öğrencinin haftada 10 saat ders çalışma kararını
ele alalım. İki farklı kişi bu kararın ne gibi sonuçlara yol açabileceği hakkında ortak
bir görüşe sahip olabilirler: daha iyi notlar almak gb. Ancak sonuçların
değerlendirilmesinde farklılıklar doğabilir. Ahmet, yüksek not almayı daha çok
önemserken, Lale arkadaşlarla vakit geçirmeyi daha fazla önemeyebilir. Dolayısıyla
Ahmet’in tutumu Lale’nin tutumuna göre daha olumlu olacaktır.
b) Öznel Değerler: kişinin, başkalarının onun davranışı hakkında ne düşüneceği ile ilgili
inançları ve kişinin bu beklentilere ne ölçüde uyacağı niyeti etkiler. Ör: Lale haftada
10 saat çalıştığı takdirde arkadaşlarının kendisiyle alay edeceğini düşünüyor ve
arkadaşlarının ona değer vermesini önemsiyorsa, 10 saat ders çalışmama ihtimali
yüksektir.
c) Fark edilen Davranışsal Kontrol: burada belirtilmek istenen bazı davranışların
diğerlerinden daha fazla kontrol altında olduğudur. Ali derneğe bağışta bulunmak
konusunda olumlu tutuma sahip olabilir ve başkalarının da bu düşünceyi
onaylayacağını düşünebilir ancak, bağışta bulunacak parası yoksa tutum davranışın
belirleyicisi olamaz.
Bu kuram, insanların rasyonel davrandıkları düşüncesini dikkate almadığından
eleştirilmiştir. ( anlık olaylarda sonucunu düşünmeden karar vermemiz)
24
TUTUMLARIN GELİŞMESİ VE KALIPLAŞMASI
İnsanlar tutumlara sahip olarak doğmazlar, tutumlar sonradan öğrenilir. Peki insanlar
belli konular, objeler ya da kişiler hakkındaki tutumlarını nasıl oluştururlar? Bu
sorunun tek bir cevabı yoktur. Tutumlar genelde şu yollarla elde edilir: doğrudan
deneyim, pekiştirme, taklit, sosyal öğrenme.
Tutum Objesiyle Doğrudan Deneyim
Bir konu ya da objeyle ilgili tutum sahibi olmanın en açık yolu, o konu ya da
objeyle ilgili bir deneyim geçirmiş olmaktır. Edinilen tecrübelerin yanı sıra, deprem,
savaş, anne ve babanın ayrılması gb. Yaşamsal olaylar da da insanlar belirli tutumlar
geliştirirler.
Bazen hakkında tutum geliştirmemiş olduğumuz bir objeyi, hakkında tutum
sahibi olduğumuz bir objeyle bağlantılandırınca, bu tutumumuzu diğer objeye de
taşırız. Ör: “güvenilmez” kelimesinin bizde uyandırdığı düşünce ve duyguları ele
alalım. Hemen hemen hepimiz güvenilmezliğe karşı olumsuz bir tutum içerisindeyiz.
Bir politikacının sürekli “güvenilmez” biri olarak tanımlanması, o kelimeyle politikacı
arasında bağlantı kurmamızı sağlar ve güvenilmezliğe karşı olan olumsuz tutumumuz
politikacıya karşı olan tutumumuzun olumsuzlaşmasına yol açabilir.
Ana-babalar ve arkadaşlar
Tutumlarımızın çoğunu başka insanlardan ediniriz. Ana-baba çocuklarının
oluşturdukları tutumların ilk kaynağıdırlar. Örneğin, çocukların politik tutumları,
sigara içmeye karşı tutumları ebeveynlerinin tutumlarıyla güçlü bir benzerlik taşır.
Arkadaş çevresi de aynı şekilde tutum oluşumunda etkilidir. Müziğe, giyim ve saç
biçimine, davranış tarzına ve bunun gibi birçok tutum objesine yönelik tutumlarımız
arkadaş çevresinden etkilenir.
Öğrenmenin birkaç ilkesi tutumların ve bunlarla bağlantılı davranışların nasıl
edinildiğini açıklamaktadır. İşlemsel pekiştirme, bir tutumun dışa vurumunu takiben
gelen ödül durumunu açıklar. Diyelim ki, nükleer enerji konusunda, bir fikrinizi
açıklıyorsunuz ve sizi dinleyenlerden büyük destek görüyorsunuz. Büyük olasılıkla
gelecekte bu fikri savunmaya devam edersiniz.
25
Sosyal öğrenme kuramı ise, birey çevresindekilerin davranışlarını ve bu
davranışların sonucunu gözlemler. Gözlediği davranışlardan sonucu olumlu olanları
(pekiştirilenleri) taklit eder, fakat sonucu olumsuz olanları taklit etmez. Bu anlamda
bir modeli taklit etme bir tür edimsel şartlanmadır. Buna göre bir davranışın
öğrenilmesi için, bireyin bu davranışın sonucunu kendisi yaşayarak öğrenmesi
gerekmemektedir. Örneğin; bir köpek tarafından ısırılan birini gözlemleyen birey
köpekten korkabilir.
Tutumlar sosyal hayatta oynadığımız roller sonucu da oluşabilir. Lieberman,
çalışmasında, yöneticilik pozisyonuna yükseltilen işçilerin yönetim yanlısı ve sendika
karşıtı olduklarını saptamıştır. Aynı şekilde sendika içi bir göreve getirilen kişilerin de
bunun tam tersi bir tutum sergilediği gözlemlenmiştir.
Medyanın Etkileri
Ana-baba, arkadaş çevresi ve sosyal roller dışında medya özellikle televizyon,
tutum oluşumuna etki etmektedir. Medya hem tutum oluşumuna hem de var olan
tutumun pekiştirilmesine etki etmektedir. Örneğin, çocukların hangi yiyeceği
istedikleri, bu yiyeceklerin televizyonda ne kadar sık reklamın çıktığıyla doğru
orantılıdır.
Kişisel tutumların ve buradan hareketle kamuoyunun oluşumunda medyanın
rolünü yadsımak olanaksızdır. Hepimizin bildiği gibi, özellikle seçimler sırasındaki
kampanyalarda televizyon çok önemli bir yer tutmaktadır. Partilere ve onların
adaylarına karşı olumlu veya olumsuz tutum gelişmesini sağlamak için kullanılan
televizyon ve basın, seçim sonuçlarında ciddi oynamalara neden olabilir.
Kalıplaşmış Tutumlar
Kalıplaşmış tutumlar (kalıp yargılar), bir bakıma, belirli gruplar hakkında sahip
olduğumuz bilgilerin özetidir. Az bildiğimiz bir grup hakkında tutum geliştirmek için
başkalarından duyduğumuz, okuduğumuz bilgilerimizi bir araya getiririz. Böylece
geliştirdiğimiz kalıp halindeki bir tutum bize o grup hakkında fikir ve bilgi verir.
Kalıplaşmış tutumlar sayesinde diğer gruplar hakkında özet bilgiye sahip olarak
çevremizi kendi gözümüzle bir düzene sokar, çevremize karşı tepkilerimizi önceden
ayarlayabiliriz.
Örneğin, Japonlar hakkında çok az şey bilen Ahmet, oradan buradan edindiği
bilgilerle Japonlar hakkında “çalışkan ve nazik bir ulus” diye bir kalıp yargı
geliştirmiş olabilir. Buna karşılık Ahmet, çok az tanıdığı Latin Amerikalıların tembel,
eğlenceye düşkün, kaba olduklarını düşünebilir. Kuşkusuz, bu kalıplaşmış tutumlar,
26
Ahmet’in bir Japon’la ya da Latin Amerikalıyla karşılaştığında onlar hakkındaki
beklentilerine hatta onlara karşı davranışlarına yön verecektir.
Kalıplaşmış Tutumların Durağanlığı
Küçük yaşlarda edinilen kalıplaşmış tutumlar ne kadar durağandır? Zamanla
değişir mi?
Kalıplaşmış tutumların bilgi yokluğunda bilgi sağladığını belirtmiştik. Öyleyse,
bu durumu değiştirecek olan önemli bir olay olmadığı ve kalıp tutumlar bu görevini
yerine getirdiği müddetçe kendileri de var olmaya devam edecektir.
Tutumların Ölçülmesi
Bir tutum doğrudan ölçülmez, ancak dolaylı olarak davranış yoluyla
ölçülebilir. Bu ölçmede genellikle kullanılan davranış, sorulara cevap verme ya da
fikir belirtme şeklinde beliren sözel davranıştır.
Sosyal psikolojide tutumlar doğrudan ve dolaylı yolla ölçülmektedir.
1- Doğrudan (direkt) ölçümler
a) Thurstone ölçekleri (eşit görünen aralıklar tekniği)
Thurstone tutum ölçeğinin geliştirilmesi:
-
Araştırmacı tarafından her çeşit görüşü belirten 100-150 kadar ifade oluşturulur.
-
En az 30 kişiden oluşan hakemler grubu oluşturulur. Her hakemin tüm ifadeler
hakkında değerlendirmesi alınır. Bunun için, en olumludan en olumsuza ve genellikle
11 kümeden oluşan bir ölçek hazırlanır.
-
Her ifadeye bir ölçek puanı verilir. Ölçek puanı ifadenin ölçek üzerindeki yerini
gösterir ve her ifadeye hakemler grubunun verdiği ölçek konumunun ortancasıdır
(medyan).
-
Belirsiz ve konu dışı maddeleri iptal etmek için madde analizi yapılır.
-
Ölçek değere belirlenmiş maddeler arasından seçme yapılır.
-
Bu şekilde oluşturulan ölçek bireylere uygulanır. Ölçek, tutumları ölçülecek bireylere
uygulanırken ölçek puanları belirtilmez ve maddeler rastgele dağınık sırayla yazılır.
Ölçek üzerinde bireyler maddelere katılıp katılmadıklarını belirtirler. Bireylerin
katıldıkları maddelerin ölçek puanlarının aritmetik ortalaması veya ortanca değeri
27
hesaplanır. Böylece, ilgili tutum sürekliliği üzerinde bireyin yeri nicel olarak
saptanmış olur.
Thurstone ölçeğinin değerlendirilmesi
Thurstone tipi ölçeklere çeşitli eleştiriler yöneltilmiştir.
-
Ölçeğin geliştirilmesi için gereken çabanın çok olması.
-
Thurstone tipi ölçekleme tekniğinde ölçek değerlerinin hakem sayılan kişilerin
yargılarına dayandırması.
-
Hakemlere başvurmanın yarattığı ikinci sorun, ölçek puanlarını bu kişilerin toplumsal
konum ve kültürlerinden etkilenme riskinin olmasıdır.
-
Son ölçeğe alınacak maddelerin seçiminde izlenen yol bakımından da eleştirilmiştir.
Aynı ya da yakın ölçek puanına ve belirsizlik katsayısına sahip maddeler arasından
ölçeğe girecek maddeler arasından ölçeğe alınacakların seçme işleminde objektif bir
ölçütün kullanılmadığı öne sürülmüştür.
b) Likert Ölçekleri:
Likert ölçekleri tutumları ölçmek için kullanılan en kolay yöntemdir. Likert ölçek
kurmak için gereken dört işlem:
-
Belli bir tutumla ilişkili olduğu tahmin edilen çok sayıda tutum cümlesi bir araya
toplanır.
-
Bu maddeler denek grubuna verilir. Deneklerin bu cümlelere 5 kategori üzerinden
tepki göstermeleri istenir. ( kesinlikle katılıyorum, katılıyorum, kararsızım,
katılmıyorum, kesinlikle katılmıyorum).
-
Her denek için toplam puan hesaplanır. (5-4-3-2-1)
Likert ölçekleme tekniğinde en önemli nokta tek boyutluluktur. Yani tüm maddelerin aynı
tutumu ölçmeleri gerekir.
c) Gutman Ölçekleri (Birikimli Ölçekleme Tekniği)
Likert ölçekte olduğu gibi denekler çok sayıda madde tepkilerini belirtirler. Likert ölçekte
olduğu gibi tek boyutluluk ilkesi hakimdir aynı zamanda üretilebilirlik (tekrarlanabilirlik)
ilkesi tek boyutluluğun sonucudur. Örneğin;
(1) Ben 40 kilodan fazlayım
28
(2) Ben 60 kilodan fazlayım
(3) Ben 80 kilodan fazlayım
Üçüncü Maddeye olumlu cevap bireyin diğer iki maddeye de olumlu cevap verdiği
çıkarımında buluna bilinir. Guttman tekniğinin amacı, birkaç tutum bir tek tutumu ölçüp
ölçmediğini saptamaktır.
d) Duygusal Anlam Ölçeği:
Osgood tarafından geliştirilen duygusal anlam ölçeğinde fazla sayıda sıfattan iki kutuplu sıfat
çiftleri üretilmiştir. Çok sayıdaki sıfatın faktör analizi üç ayrı faktörü ortaya çıkarmıştır.
Bunlar "değerlendirme-gösterici", "güç gösterici" ve "faaliyet-gösterici" faktörleridir.
Örneğin; iyi-kötü, temiz-pis, güzel-çirkin gibi sıfat çiftleri değerlendirme boyutuna girer. Güç
boyutu, sert- yumuşak, ağır-hafif; faaliyet boyutu ise hızlı-yavaş, aktif-pasif gibi sıfatlarla
ölçülebilir.
Yaygın kullanım alanı bulan bu ölçek yedi bölümden oluşur. Ölçeğin bir ucu en olumlu, diğer
ucu ise en olumsuz yargıyı temsil eder. Bu uçlar arası yedi eşit aralıklı bir derecelendirmeye
tabi tutulur. Örneğin, bir malın kalitesinin tüketiciler açısından ne derecede yeterli veya
yetersiz bulunduğunu belirlemek için şöyle bir boyutsal ayırma ölçeği yapılabilir: "Yeterli"
olma ve "Yetersiz" olma birbirine zıt iki vasıftır. Bu iki zıt vasıf aşağıdaki gibi yedi eşit
parçaya ayrılabilir.
Son derece yeterli
Yeterli
Biraz yeterli
Ne yeterli ne yetersiz
Biraz yetersiz
Yetersiz
Son derece yetersiz
Yeterli-Yetersiz" aralığı soldan sağa bu şekilde bir sıralamaya tabi tutulduğunda dördüncü
nokta; yani tam ortaya düşen nokta, denge veya kayıtsızlık noktası olarak adlandırılır. Yani,
ölçekteki orta nokta kararsızlığı belirten yargıyı temsil eder. Bu şekilde elde edilecek olan
29
1'den 7'ye kadar numaralanmış yargılar cevaplayıcıya verildikten sonra, bunlardan sadece
birisini seçmesi veya işaretlemesi sağlanır.
Boyutsal ayırma ölçeğinden iyi sonuç alabilmek için, aralıkların eşit veya dengeli olmasına
dikkat etmek ve her bir aralığın neyi ifade ettiğini iyice belirlemek gerekir.
Bogardus ölçeği (Sosyal Uzaklık Ölçeği):
Tutum ölçümlerinde ölçek kavramına başvuran ilk toplumbilimci Bogardus'tur. Ölçekleme
çalışmalarının ilk aşamasında Bogardus özellikle çeşitli etnik kümelere karşı tutumları
ölçmeyi amaçlamıştır. Amaç nitelik (olumlu-olumsuz) ölçmektir.
2) Dolaylı Ölçümler
Ölçekler ne kadar dikkatli şekilde geliştirilirse geliştirilsin, tutum ölçmek için sadece insana
soru sorma yoluna başvurmak yeterli olamayabilir. İnsanların özellikle sosyal beğenirlik
olgusundan dolayı sorulara dürüst yanıtlar vermemelerinden ötürü dolaylı yollarında
denenmesi önerilmiştir. Dolaylı ölçümlere birkaç örnek verilecek olursa; davranış gözlemi
yapmak, hazır bilgilerden yararlanma, jest mimik gb. Duygusal ifade gözlemleri tutum ölçme
yoludur.
Bu ölçümlerde önemli nokta, araştırmacının deneklerin dikkatini çekmeden, onları
etkilemeden tutumları ölçmesidir. Dolaylı tutum ölçme yolları, tutum ölçeklerine ilave olarak
bize tutumlar hakkında önemli bilgiler sağlayabilir.
BÖLÜM 5
TUTUM DEĞİŞİMİNE KURAMSAL YAKLAŞIMLAR
Belli bir zaman biriminde Ölçümü yapılan tutum, bir süre sonra çeşitli etkilerle değişebilir ya
da değiştirilebilir. Diğer bir anlatımla, tutum olgusu durağan değil, dinamiktir. Toplumda
birey tutumlarını değiştirmeyi hedef alan birçok olay her an yaşanmaktadır. Herhangi bir
toplumsal eylemi etkilemek istediğimizde, hareket noktamız, o toplumu oluşturan bireylerin
tutumlarıdır. Eğitimciler, devrimciler, politikacılar, azınlık gruplarının önderleri, işadamları,
yöneticiler ve sendikacılar yenilik getirmek için o konu ile ilgili mevcut tutumların nasıl
değiştirileceği, eğer o konuda önceden tutum oluşmamışsa yeni tutumların nasıl
oluşturulacağı konusu ile yakından ilgilidirler. Bilimciler tutum değişimini açıklamak üzere
çeşitli kuramsal yaklaşımlar geliştirmişler ve araştırmalar yapmışlardır. Bu çalışmaların sayısı
çoktur ve her biri konuyu değişik açıdan ele almıştır.
30
Tutum kavramının değişmesinde ve gelişmesinde bazı gelişimler söz konusudur. Bu
gelişmeler:
1- Örneklem Surveyleri ve Kamuoyu Araştırmaları
Tutum araştırmalarını etkileyen önemli gelişmelerden biri, örneklem surveyi yönteminin
gelişmesidir. İlk defa Gallup Kamu Araştırması 1936’da Roosevelt’in ABD başkanlığına
tekrar seçileceğinin doğru olarak tahmin edilmesiydi. O tarihten sonra, özellikle politik parti
tercihi ve seçim kamuoyu araştırmaları günümüze kadar gelişerek devam etmiştir.
2- Küçük Grup Araştırmaları:
Kurt Levin ve öğrencilerinin başlattığı grup dinamiği çalışmaları grup üyeliği olarak beliren
sosyal etkinin tutumlarla ilişkisi konusunda aydınlatıcı bilgi sağlamıştır. Laboratuvar ortamı
içinde ve gerçek hayatta doğal ve yapay gruplarla yapılan araştırmalar, bir taraftan grup
olayının daha iyi anlaşılmasını sağlarken, diğer taraftan da tutum değişmesi ve gelişmesi
konularına kuramsal katkılarda bulunmuştur.
3- Psikanalitik Araştırmalar
Bu çalışmalar genellikle, ön yargılı ve kalıplaşmış tutumların,
kişilik bütününün
vazgeçilmez bir parçası olarak, kişiyi, kendi iç çatışmasına karşı koruyucu bir parçası
olduğu, böylece de tutum psikolojisinin, kişilik psikolojisinin içinde ele alınabileceği
görüşü ortaya konmuştur.
4- Deneysel İletişim Araştırmaları
Tutum kuramlarına, önemli katkısı olan son gelişme, İkinci Dünya Savaşı yıllarında
başlayıp daha sonra da etkinliğini sürdüren etkileyici iletişim konusundaki laboratuvar
deneyleridir. Temel olarak akademik psikoloji kökenli olan bu araştırmacılar öğrenme ve
yargı psikolojisi kavramlarını kullanarak yöntem bakımından üstün nitelikteki deneylerle
etkileyici iletişim ve tutum değişimi olayını incelemişlerdir.
Yapılan araştırmalar sonucu tutum değişimine yönelik gerçekleştirilen kuramsal
yaklaşımları dört grupla toplayabiliriz:
- Öğrenme kuramları,
- İşlevsel kuramlar,
- Sosyal yargı kuramı
31
- Tutarlılık kuramları
ÖĞRENME KURAMLARI
Bu kuramlar, tutumların koşullandırma yolu ile değiştirilebileceğine işaret etmektedir.
Öğrenme, bireyin tutum konusunu birtakım iyi veya kötü deneyimlerle ilişkilendirmesi
sonucu oluşur. Deneyim hoşa gitmiş ise, o tutum konusuna karşı tutum olumludur ve daha
sonraki karşılaşmalarda bu olumlu tutum devam eder. Örneğin ödüller, ek prim, terfi,
sınavdan yüksek not almak, övgüler olumlu tutum kazanılmasına ilişkin pekiştiricilerdir.
Bu kurama dayalı olarak yapılan araştırmalardan elde edilen bulgular a göre bedava bir
yemek, "mutlu " ya da "iyi " gibi kelimelerin duyulması, bir Ödevden en yüksek notu
almak, kendi fikrinin kabul edildiğinin sözlü olarak duyulması veya bir övgü tutum
konusuna karşı tutum değişimine yol açan ödüllendirici deneyimler arasındadır.
SOSYAL YARGI KURAMI
Bir şeyi sevmek, sevmemek, ondan hoşlanmamak, o şey hakkında bir yargıya sahip
olmayı gerektirir. Örnek: bir kişinin bir elini sıcak su dolu bir kaba diğer elini soğuk su
dolu kap içinde bir müddet tutulur. Sonra her iki eli de içinde ılık su olan bir kaba sokarsa,
bu suyu aynı anda hem sıcak hem de soğuk olarak algılayacaktır. Bu yargıyı meydana
getiren kontrast (zıtlaştırma) olgusudur.
İnsanların yargıları bulundukları konuma göre değişmektedir. Bulundukları yere yakın
olanlara benzemeye, uzak olanlara da benzememeye çalışacaklardır.
Burada ayrıca şunu görüyoruz: Kuvvetle bağlanılan bir tutumun kendinden farklı görüşleri
ret alanı kabul alanından daha geniştir (kontrast). Zayıf tutumlar için ise tam tersi bir durum
söz konusudur.
Tutarlılık Kuramları
Tutumlar tutarığa yönelirler. Tutarlılık hem tutum öğeleri arasında hem de tutumlar
arasında söz konusudur. Hatta genellikle, insan düşünüşünün ve davranışlarının
32
tutarsızlıktan kaçıp tutarlı olmaya yöneldiğini söyleyebiliriz. Örneğin, birisini seversek
ona iyi özelikler atfederiz ve onun hakkında söylenen kötü sözlere direnç gösteririz.
a) Heider’ın Denge Kuramı
Heider kişilerarası algı olayını basite indirgeyerek bir kişinin (k) diğer bir kişi (d) ve bir
tutum objesiyle (o) ilişkisini incelemiştir. Bu üç birim arasında iki tür ilişki vardır: Sevmesevmeme, ait olma (birlikte olma)- olmama. Bu ikisi ya olumlu (+) ya da olumsuz (-) olur.
- -) Dengeli durum
-) (- - - ) Dengesiz durum
+
(memur) K
D (amir)
_
+
O (rüşvet)
Polis memuru (k) amirini (d) sevmektedir (+). Memurun rüşvete (o) karşı olumsuz tutumu (-)
söz konusudur. Ancak amiri rüşvet yemektedir (+). Bu durum dengesizdir. ( + + - )
Kişi dengesiz durumu dengelemek yolunda girişimde bulunacaktır. Ya amirini de zaman
içinde sevmeyecektir (-+-) veya rüşvet yemeye olumlu bakacaktır (+++).
b) Rosenberg ve Abelson’un Bilişsel Dengeleme Kuramı:
Heider’in kuramındaki olumlu olumsuz bağ yanına nötr (0) (ilgisiz) bağ getirilmiştir. Bu
durumda bir ögeye karşı tutum değiştirmeden de denge sağlanabilir. Yani: 1- kişi diğer kişinin
rüşvet yediğine inanmayabilir, 2- Aklına getirmemeye çalışır, 3- iyi rüşvet (gerekli) - kötü
rüşvet diye rüşvet ögesini ayrıştırabilir. Diğer dengeleme metodu ögelerden birisini
güçlendirmektir. Sigara içmekten hoşlanan ve bunun kanser sebebi olduğunu bilen bir kişi
sigaranın olumlu yönlerini ön plana çıkararak (mesela, sinirleri yatıştırdığı, dikkati topladığı)
olumsuz yönü zayıflatır, dengeyi sağlamış olur.
33
+
+
+
+
+
-
-
+
-
-
-
-
+
-
-
+
-
+
Dengesiz
+
0
+
-
0
-
+
0
-Dengeli
C. Festinger’in Bilişsel Çelişki Kuramı:
Festinger’e göre, eğer kişinin sahip olduğu bir inanç, bilgi ya da tutum onun sahip olduğu
bir başka inanç, bilgi ya da tutumun tersini gerektirirse kişinin bu iki inanç, bilgi ya da
tutumu arasında bilişsel çelişki vardır. Aynı kişinin “demokrasi en iyi rejimdir” deyip
sonra “halk henüz cahil, bilinçlenene kadar onları yönetime katmayalım” demesi gibi.
“Benim oyum ile çobanın oyu eşit olabilir mi?” Bu çelişki durumu kişiye sıkıntı verir. Bu
sıkıntı, kişiyi içinde bulunduğu çelişkiden kurtarmak için güdüleyen (motive eden) en
önemli faktördür.
Çelişki:
Önem x Çelişen bilgilerin sayısı
Önem x Uyuşan bilgilerin sayısı
Tutarlılık için ya payın önemi azaltılacak (doktorlar da içiyor, kirli hava da
kansere yol açıyor gibi), ya da paydanın önemi artırılacaktır (aşağıdaki örnekte olduğu
gibi).
Sigara sağlığa zararlı...........................................................
Sinirleri yatıştırıyor + dikkati topluyor + çevrede kabul sağlıyor...
Çelişkiyi azaltmak için birey şu yollardan birine başvurur:
a- Davranışı değiştirir (sigarayı bırakır),
b- Davranışla ilgili bilişi (zihniyeti) değiştirir (az içtiğini düşünür),
34
c- Çelişkili unsurlardan birini desteklemek için yeni bilgiler ekler (“zarara dair kesin
araştırma sonuçları yok”),
d- Bilişlerden birinin daha az önemli olduğu kanaatini edinir (“sağlık önemli değil,
önemli olan hızlı yaşayıp genç ölmektir”).
1- Karar verme sonucu meydana gelen bilişsel çelişki: Bu durumda verilmiş bir karar ya da
yapılmış bir davranışın tutumla çelişmesi sonucu oluşan bir çelişki durumu vardır. Çelişkiyi
önlemek için tutum davranış yönünde değişecektir. Sol örgütler arasında ayırım yapmayan A
bir örgütün eylemine -bilerek veya bilmeyerek- katıldıktan sonra artık o örgütün fikirlerini
benimseyecek, belki de militanı olacaktır. Ülkemizdeki pek çok evlilik görücü usulüyle
yapılmakta, eşler evlilikle birlikte birbirlerini sevmekte ve mutlu bir yuva kurmaktadırlar.
2- Davranışa neden bulma gereği: Kişinin davranışıyla tutumu çeliştiğinde bunu
açıklayacak ya da davranışını makul gösterecek bir dış neden bulamazsa tutumunu
değiştirerek davranışını bir iç nedenle yani değiştirdiği tutumuyla açıklamaya çalışacaktır. Dış
neden olarak başkasının zorlaması, başkasını incitmemek, grup tarafından kabul olunma
isteği, alay edilme endişesi... sayılabilir. Eğer kişi dış neden bulamazsa “aslında öyle
düşündüğüm için öyle yaptım” diyecek, yani tutumu değişecektir.
3-İtaat, Benimseme ve Bilişsel Çelişki: İtaatte dış bir zorlamadan, baskıdan dolayı uyma
davranışı vardır. Benimsemede ise davranış tutumu yansıtır. Kişi benimsediği, doğru bulduğu
için o davranışı yapar.
İŞLEVSEL KURAMLAR
B u kuramlarda tutumların bireyin birtakım amaçlarına hizmet ettikleri, diğer bir anlatımla
bireyin gereksinimlerini karşılamada araçsal oldukları belirtilmektedir. Bu kuramcılar tutum
işlevlerini dört grupta incelemektedirler:
1) Araçsal işlev,
2) Benlik koruyucu işlev,
3) Değer ifade edici işlev ve
4) Bilgi işlevi.
35
Araçsal işlev, bireyin en fazla ödül ve en az cezayı isteyeceği varsayımına dayanmaktadır.
Buna göre birey ödüllendirici ya da ödül vadeden konular a karşı olumlu, cezalandırıcı ya da
cezaya götürücü konular a karşı olumsuz tutu m sahibi olur. Bu işlevi yerine getiren tutumlar,
bireyi amaçlarına ulaşmada araç olacak konular a yöneltir (yaklaşma) ve engelleyici
olanlardan kaçınmasını (uzaklaşma) sağlar. Araçsal işlevi olan tutumla r koşullar değiştikçe
kolay değişirler. Benlik koruyucu işlev, bireyin bilmek istemediği öz algılamalarından
kendini koruma isteği ile ilgilidir; birey belirli konulara karşı tutumlar geliştirerek, bu tür
tutumlar sayesinde öz – saygısını zedeleyici duygulardan kurtulur . Örneğin, kendisini düşük
değerleyen bir kişi, bu aşağılık duygusunu Örtmek için kendini güçlü bulduğu bir ideolojiye
adar (o ideolojiye karşı olumlu tutum ve benimseme) ve bu şekilde öz - saygısını koruyucu bir
maske edinmiş olur . Bazı araştırmalar benlik koruyucu tutumların değiştirilmesi en güç
tutumlar olduğunu göstermiştir.
Değer ifade edici işlev, bireyin merkez i değerleri ile tutarlı tutumları gösterme isteğine
dayanır. Bu işlevi yerine getiren tutumlar, bireyin, öz kimliğini koruma, olumlu bir öz görüntü
yaratma isteğinden kaynaklanır. Eski değerleri, bireyin kimliğine temel olacak Öz
görüntüsünü yansıtmadığı durumda, birey tutum değiştirir. Tutumların bilgi işlevi, insanın
bilgi edinme ve bu bilgiyi esasta kargaşa halindeki çevreye anlam verecek şekilde örgütleme
gereksinimine dayanmaktadır. Basite indirgeme özellikleri ve son derece karmaşık bir
toplumsa l orta m karşısında, oldukça benzer tepki gösterme kolaylığı sağlamaları açısından
bu tutumlar, bireye bugünkü ve gelecekteki deneyimlerinde becerili olacağı duygusunu verir.
Yeni bilgiler edindikçe veya bilgi değiştikçe bu tür tutumlarda da değişme olur"
Kuramın temeli kişilerin tutumlarının ne işe yaradığı sorunuyla ilgilenerek oluşmuştur.
Sonuçta kişinin tutumunun belli bir nedenle geliştiği sonucuna varılmıştır. Yani tutum onun
bir gereksinmesine cevap vermektedir. Gereksinme ortadan kalkınca tutum da ortadan kalkar.
Örneğin yetkeci (otoriteryen) kişilik kuramı, ön yargılı ırk ayırımı tutumunu kişiliğin
derinliklerine inen bir eğilim olarak kabul etmiştir. Şöyle ki, çocukluktaki sevilmeme, hor
görülme gibi benlik yıpratıcı tecrübeler sonucu kişi kendini hor görür. Ancak bu durum
rahatsızlık doğuracağı için kişinin egosu (beni) savunma mekanizmasıyla bunu bastıracak ve
yansıtma yoluyla diğer insanları hor görecektir. Herkesi hor görmesi toplumda hoş
karşılanmayacağı için toplumun da hor gördüğü güçsüz (sakat, yaşlı, çocuk...) ve dış grupları
(azınlıklar, göçmenler,...vs.) hor görecektir. Burada gereksinme çocukluktaki yıpranan egoyu
tamir etmektir (ki bu da zordur).
36
Tutumlar üç temel işleve sahiptir:
1. Tutum objesi ile ilgili bilgi sağlayıcı işlev: (kişinin tutumu, ona tutumunun objesi
hakkında bilgi sağlar. Tutum objesi hakkında edinilen bilgileri kapsar.)
2. Kişinin başkalarıyla olan iyi ilişkilerini koruma işlevi vardır: (kişinin ait olduğu aile,
arkadaş vb. gibi grupların değer verdiği tutumları kabullenmesi gerekir. Ör. Kişinin önem
verdiği arkadaş grubu belli bir azınlık grubuna karşı olumsuz tutuma sahipse, kişi de bu
olumsuz tutuma sahiptir. Bu tutuma ya da grup normuna benimseme, özdeşleşme ya da itaat
mekanizmalarından birini kullanarak uyar.)
3. Dışa atma ya da ego savunma işlevi: (bu işleve sahip bir tutum, kişinin bilinçaltı bazı
sorunlarını çözümleme gereksinmesini karşılar. Kişi, kendi egosunu kendi gözünde
yükseltmek için kendinde kabullenemeyeceği olumsuz özellikleri başkasına atfeder.)
Not: Ders notları Çiğdem KAĞITÇIBAŞI’nın İnsan ve İnsanlar kitabından hazırlanmıştır.
37
Download