Nurullah Ataç

advertisement
NURULLAH ATAÇ
HALİL İBRAHİM CAMCI
Türkçe öğretmenliği
1090320227
İÇİNDEKİLER





Hayatı
Edebi kişiliği
Şiir anlayışı
Denemeci yönü
Eserleri ve özetleri
HAYATI




21 Ağustos 1898’de İstanbul Beylerbeyi'de
doğdu.
Asıl ismi Ali Nurullah Ata’dır.Öğretmen Mehmet
Ata Bey'in oğlu.
Türk edebiyatında modern anlamda deneme
türünde ürün veren ilk yazardır.
İlkokuldan sonra 4 yıl Mekteb-i Sultani'de
öğrenim gördü.




Öğrenimini tamamlamak ve Fransızca öğrenmek
için İsviçre'ye gitti.
1919'da Türkiye'ye döndü. Sınava girerek
Darülfünun öğretmeni oldu.
İstanbul'da Nişantaşı, Vefa, Üsküdar liseleri ile
Adana Lisesi'nde Fransızca dersleri verdi.
Yazmaya Yahya Kemal Beyatlı'nın yönettiği
Dergâh dergisinde yayınlanan şiir ve yazılarıyla
başladı.




Daha sonra yalnızca deneme ve eleştiri
türünde ürünler verdi ve çeviriler yaptı.
Eski Türk edebiyatı ile çağdaş Batı edebiyatını
inceledi.
Yeni bir kültür, edebiyat ve dil arayışı içinde
oldu.
Türkiye'de ulusal benliği koruyan bir
Batılılaşma modeli uygulanmasını önerdi.



Kendi türettiği sözcükleri, devrik tümceleri ve
kendine özgü biçemiyle dili bir uygarlık sorunu
olarak ele aldı.
Batılılaşma, Divan şiiri, yeni şiir, eleştiri gibi çeşitli
konularda, kişisel yönü ağır basan yazılarındaki
kuşkucu ve cesur tavrıyla pek çok genç yazarı
etkiledi.
1957’de Ankara'da yaşamını yitirdi.
EDEBİ KİŞİLİĞİ



Dilde sadeleştirme ve özleştirme hareketinin
savunucularındandır.
Türkçe'deki yabancı kelimeleri kullanmamış, dille
düşünce arasında dolaysız bir ilişki olduğunu
vurgulamıştır.
Somut düşünme geleneğinin doğabilmesi için
kavramların saydam, hangi kökten geldiklerinin
anlaşılır olması gerektiğini vurgulamıştır.
• Bu yol da, Ataç'a göre, Latince, Grekçe, Farsça,
Arapça gibi yabancı dillerin eğitimini zorunlu
kılmak başarılamayacağına göre, bunlardan
alınan kelimelerin Türkçeleştirilmesinden geçer:



Uydurma dil dediler mi, bir şey söylediklerini
sanıyorlar.
Söyleyim ben size; Bu uydurma sözünü,
Türkçecilik akımına karşı bir silah diye
kullanmaya kalkanlardan ne dediğini bilen, şöyle
gerçekten düşünerek konuşan bir tek kişi
tanımıyorum.
Evet, uyduracağız, bizim yaptığımız,
uydurduğumuz kelimeler de yavaş yavaş halka
işleyecek, eski Arapça, Farsça kelimelerin işlediği
gibi. Onların yerini tutacak.”



Bazı yazılarında arı Türkçe kullandığı için
anlaşılmaz olarak eleştirilmiştir.
Onu eleştirenler arasında Attila İlhan, Halit Fahri
Ozansoy gibi isimler vardır.
Yazı diliyle konuşma dili arasındaki uçurumu
kapatma çabasının bir parçası olarak özgün
Türkçeyi ve devrik cümleyi kullanmasıyla
döneminin yazarlarını da, daha sonraki kuşakları
da etkilemiştir.




“Oysaki ben, öz Türkçe için nice kazançları
teptim, rahatımı kaçırdım, üzdüm kendimi, adımı
deliye çıkarttım.
Hepsi de ne dediklerini bilmez, kafalarına
düşüncenin gölgesi bile girmemiş birer alıktır
bana deli diyenler.
Öz Türkçeye özenişim de duygularımın etkisiyle
değildir.
Latince, Yunanca öğretilmeyen bir ülkede tek
doğru yolun, tek usul (akla uygun) yolun öz dile
gitmek olduğunu düşüncemle anladım da onun
için o yolu buldum.”
ŞİİR ANLAYIŞI


Nurullah Ataç’ın şiir anlayışı hakkında bilgi sahibi
olmamız için onun “Şiir ve Anlam” adlı yazmış
olduğu denemesine bakmamız gerekir.
Nurullah Ataç bu denemesinde şu ifadeleri
kullanmıştır.

Şiir üzerine tartışmalar, çekişmeler sürüp gidiyor.
Bir bakımdan iyi bir şey; doğru, yanlış, hepsi de
ilgiye değer birtakım düşünceler üzerinde
durmamıza, kendimizin hangi yandan
olduğumuzu, ne demek istediğimizi daha açıkça
anlayıp anlatmağa çalışmamıza sebep oluyor.


Bir bakımdan araştırmamız ne olduğumuzu
bilmediğimizden gelmez mi? İyice bilseydik, şiir
dediğimiz zaman hepimizin anladığı bir şey
olsaydı bu kadar çekişmezdik.
Hatta kendimizce şiirin ne olduğunu iyi bilsek
gene bu kadar çekişmeyiz: karşımızdakilerin
araştırdıkları bizim anladığımızdan büsbütün
başka bir şeydir der geçeriz.


Şiiri sevmiyoruz demiyorum; seviyoruz, ama
sevdiğimizin ne olduğunu pek bilmiyoruz. Şiiri
seviyoruz; ama niçin sevdiğimizi söylemek,
sevgimize sanki bir özür bulmak istiyoruz.
"Şiiri seviyorum da onun için seviyorum" deyip
kesemiyoruz. Montaigne: "Ben onu severdim,
çünkü o idi, ben de bendim" der... Biz şiiri öyle
sevmiyoruz.


Doğrusu bu tartışmalarda bir kavga havası var:
her söyleyen karşısındakileri yermek, kötülemek,
dediklerini ille bozmak; hatta anlamamak istiyor.
Şiir sözü üzerinde anlaşamadığımız gibi
tartışmaya karışılan öteki sözler üzerinde de,
meselâ mana sözü üzerinde de anlaşamıyoruz.
Mâna ne demektir? Onu bir çözümlemeğe,
açıklamağa çalışmalıyız.

Şiiri, herhangi bir sanat eserini belki mânası için
seviyoruz; belki bizim şekil dediğimiz mânadan
başka bir şey değildir, ama o mâna, sanat
eserinin sanat mânası, bizim her gün
kullandığımız mâna sözünden büsbütün başkadır.


Nurullah Ataç şiir hakkında ne düşündüğünü
kullandığı bu ifadelerle ortaya koymuştur.
Kısaca Nurullah Ataç’a göre şiir, mânası için
sevdiğimiz, mâna olarak görülen, ama mânadan
kasıt tercüme edilebilecek, başka kelimelerle
anlatılabilecek bir şey değildir.
DENEMECİ YÖNÜ



Ataç, deneme denince hep ilk akla gelen
isimlerden biri olmuştur.
Zevkle okunan hemen her denemesinde dikkatli,
titiz, afacan ve asabi özelliklerle çıkar okurunun
karşısına.
Savunduğunu çekinmeden, sonuna kadar
götüren, kendisine takılmayı da seven, hatır
gönül için doğruyu eğip bükmeyen bir yazar…





Hep güzeli arar ve basmakalıba hiç rağbet
etmez.
Yeninin peşinde koşan, kültürlü bir denemedir.
Nurullah Ataç’ın deneme hakkında düşündükleri
bu şekildedir.
Ancak bazı hususlarda takınmış olduğu birtakım
tavırlar bazı yazarlar tarafından eleştirilmektedir.
Nurullah Ataç’ın eleştirildiği yön Türkçenin
arılaştırılması konusundaki inadıdır.




Tanpınar, Ataç’ın ölümü üzerine “Edebiyat
Üzerine Makaleler” adlı söyleşisinde kaleme almış
olduğu bir yazıda şu ifadelere yer vermiştir:
“…en hâlis Türkçe kelimeleri dilden atmağa
kalkması bir türlü anlayamadığım şeydir.
O, milletimizin dilini en iyi konuşan adamdı; bir
klan dili ile konuşmağa kalkıştı.” der.
Tanpınar, kullandığı bu ifadelerle Ataç’ı
eleştirmektedir ve Ataç’ın Türkçe kelimeleri daha
da sadeleştirmeye çalışmıştır der.




Mustafa Mihman da Nurullah Ataç’ bu yönünden
dolayı eleştirmektedir.
Ancak, Mustafa Mihman Ataç’ı eleştirmesine
rağmen onun çok iyi bir denemeci olduğunu
söyler.
Ataç’ın denemeleri için zevkle okuduğum titiz bir
şekilde kaleme alınmış yazılardır der.
Ataç’ın denemelerini okumayan kişilerin fazla
zaman kaybetmeden okumalarını tavsiye ediyor.
ESERLERİ VE ÖZETLERİ





Günlerin Getirdiği/Sözden Söze
Karalama Defteri
Ararken
Diyelim/Söz Arasında
Okuruma Mektuplar




Prospero ile Caliban
Söyleşiler
Günce I -II
Dergilerde
GÜNLERİN GETİRDİĞİ/SÖZDEN
SÖZE


Nurullah Ataç'ın zevkle okuyacağınız bu
denemeleri kırk yılı aşkın bir süre önce yazılmış,
ama yine de tazeliklerini, diriliklerini
yitirmemişlerdir.
"Günlerin Getirdiği" ile "Sözden Söze“ de
Ataç'ın coşkuyla ve inançla kaleme aldığı,
sorgulamayı hiç bırakmadığı konular, eleştiri
oklarını sakınmadan yönelttiği edebiyatçılar var.
OKURUMA MEKTUPLAR




Yazar bu eserinde niçin bu başlığı kullandığı ile
ilgili bilgiler vermektedir.
Hoşuna gittiği için bu ismi verdiğini belirtiyor.
Başlıktaki “okuruma” kelimesini niçin okurlarıma
diye kullanmadığını açıklıyor.
Yazılarını herkesin tek kaldığı bir zamanda yahut
kalabalık içinde de olsa insanların öznel bir
şekilde yazılarını okuduğunu belirterek bu
eserine bu ismi verdiğini söylüyor.




Yazar bu yazısında her türün aslında bir mektup
olduğunu ileri sürüyor. Bunu da şu ifadeleri ile
ortaya koymaktadır:
“Bir kere her yazı mektuptur. Şiir, hikaye olsun,
deneme, eleştirme olsun, hepsi birer mektuptur.
Her yazı bir mektup olduğu gibi her resim, her
ezgi, her yapı da birer mektuptur.
Kısacası yazar bu eserinde kullandığı başlık ve
diğer türlerin aslında bir mektuptan ibaret
olduğunu belirtmektedir.
GÜNCE 1-2




Ataç, bu yazısında yazarlara seslenmektedir.
Yazarların, öldükten sonra hakkında hemen yazı
yazmalarını istemiyor.
Öldükten sonra hemen yazılmış olan yazıların
yalan olduğunu belirtiyor.Bunu da şu ifadeleri ile
dile getirmektedir:
“Öldüğümün ertesi günü yazı yazmasınlar benim
için.



Hani 'X'i de kaybettik, şöyle yüksekti, böyle
değerliydi.' diye ağıtlar yok mu? o sözlerin yalan
olduğunu hepimiz biliriz.” diyor Ataç.
Bu yüzden öldükten 2 yıl sonra hakkında yazı
yazılmasını söylüyor.
Bu zamanda yazılan yazıların geçek olduğunu
yalan ifadelerden arındığını belirtiyor.
PROSPERO İLE CALİBAN

Prospero ile Caliban'da , aydınların (mutlu
azınlığın) toplumdaki görevi, yazar ve toplum
ilişkisi, gelenek, uygarlık gibi konularda bizi
çerçevenin dışına çıkarak düşünmeye çağırıyor.
DERGİLERDE


Nurullah Ataç'ın 1951-1956 yılları arasında, o
dönemde yayımlanan altmış dört dergide yer
alan yazıları eleştirmek amacıyla yazdığı elli bir
yazısı bulunmaktadır.
Yazılar bir yandan Nurullah Ataç'ın düşünce
ufkunu sergilerken diğer yandan da dönemin
edebiyat sorularını, sorunlarını, tartışmalarını ve
ortamını gözler önüne sermektedir.
SÖYLEŞİLER



Edebiyatımızın huysuz oldu kadar “öğreten”
kalemi Nurullah Ataç’ın 1941’den 1953’e kadar
gazetelerde yazdığı doksan yazısı bulunmaktadır.
Hayatını Türk dilinin yabancı sözcüklerden
arınmasına gelişmesine adayan Ataç, bu kitap da
toplanan yazılarında yine sözünü sakınmadan
sivri mi sivri diliyle bazen kendi kendine, bazen
de yarattığı düşsel kişilerle konuşuyor.
Edebiyatın ve hayatın her alanında basmakalıp
düşüncelere, tekdüzeliğe, mantıktan yoksun
düşünme biçimine karşı çıkan Ataç, bu tavrını
söyleşilerde de sürdürüyor.



Söyleşilerinin birinde şu ifadeleri kullanıyor Ataç:
“Bence halk da, yarı aydınlar gibi, ancak öteden
beri bellediği güzellikleri, yani eski bir güzelin
taklitlerini anlar.
Bunların büsbütün değersiz şeyler olduklarını
söyleyemeyiz, onları ortaya koyanlar da bir
ustalık gösterirler.


Ama bunlar eskiden beri var olan güzelliklerdir,
gerçek sanatın amacı ise baba mirasına,
geleneğe yeni değerler katmak, güzellik
sınırlarını geliştirmektir.
İşte bu türlü eserleri, yarı aydınlar gibi, kalabalık
kitleler, okurların çoğunluğu gibi, halk da hemen
anlayıp alkışlayamaz.
ARARKEN



Nurullah Ataç üslup hakkındaki düşüncelerini bu
eserinde şu sözlerle dile getirmiştir:
“Kaleminden çıkanı bir yol okumayan bir iki yerini
düzeltmeyen yazarı pek sevmem: kendini
beğenmiş bir adamdır; yanılabileceğini aklına
getirmiyor demektir.
Öyle yazarların okurlarına da saygıları yoktur.
Ama bir yazdıklarını bir daha, bir daha okuyan,
bir türlü ellerinden bırakamayan, boyuna
düzeltmek isteyen yazarlardan da hoşlanmam.



Yazdıklarını öyle uzun uzun çalışmakla
güzelleştireceklerini sanırlar.
Oysaki üslûp, kişinin ta kendisi olduğuna göre,
sonradan düzeltilemez, güzelleştirilemez,
kalemden nasıl çıktıysa öyle kalır.
Eser, onun dilinde güzel olan, ölmiyecek yazı
demekti. Kendisi daha sağdır, çoktandır sustu,
belki gene yazar; ama onun o pek övdüğü
eser'lerini artık okuyan kalmadı.


"Üslûp" diyorum, ama hiç sevmiyorum bu
kelimeyi. Hem dilimize uymuyor, hem de bir
ukalâlık hatıra getiriyor.
Yerine başka bir kelime bulamadım. Yakında o
da çıkar gider dilimizden.”
DİYELİM/SÖZ ARASINDA


Nurullah Ataç bu eserinde:” Bugün de, öyle
buyurdu gönlüm, kendimden açacağım. Önemimi
söyleyeceğim. Ya! önemli bir kişiyim ben.
Divan şairlerimiz överler kendilerini, "fahriye"
yazarlar överler, kasidelerine, gazellerine birer
ikişer beyit sıkıştırıp överler.


Ben, ölümümden az sonra, belki de öldüğüm yıl
içinde, unutuluveririm.
Olur, üç beş arkadaş, gönüldeş aralarında
konuşurken anarlar beni, o başka, ama bir yazar
olarak anılmam, öğretmenler öğrencilerine
benim kitaplarımı okumalarını öğütlemezler.”
diyerek düşüncelerini ifade etmiştir.
KAYNAKÇA



www.edebiyatogretmeni.net
www.ykykultur.com.tr
www.biyografi.net
Download